Kim binasını yükseltmek istiyorsa, binanın temelini
başarıyla, güçlü, sağlam ve oldukça köklü yapsın. Çünkü binaların yüksekliği,
temelinin sağlam ve güçlü yapılmasına bağlıdır. Ne zaman temelleri güçlü olursa,
binayı taşır ve yükseliverir. Binadan herhangi bir parça yıkılacak olursa, bunun
tedarik edilip onarılması kolaydır. Ancak temel güçlü olmazsa, bina
yükselmiyeceği gibi ayakta da kalamaz. Şayet temelinden bir şey yıkılacak
olursa, işte o zaman bina da düşer ya da yıkılır.
Öyleyse arif olana gelirsek, onun düşünce ve himmeti temelin
düzeltilmesiyle alakalıdır. Bina yıkılana kadar beklemez. Allahu Teâlâ şöyle
buyurdu:
"O hâlde binasını Allah korkusu ve Allah rızası üzerine
kurmuş olan mı hayırlıdır, yoksa binasını yıkılmak üzere olan bir uçurumun
kenarına kurup da onunla birlikte cehenneme yuvarlanan mı daha hayırlı? Allah,
zalimler güruhunu hidayete erdirmez." (Tevbe, 109)
Ameller bina olduğuna göre bunda temel ne ise, insan
bedenindeki kuvvet de odur. Şayet kuvvet güçlüyse, bedeni taşır ve ondan birçok
afet / sıkıntıyı kovar. Şayet kuvvet zayıf olursa, bedeni taşıyamaz ve afetler
oldukça hızlı bir şekilde onu istila eder. Öyleyse binanı, iman temeli kuvveti
üzerine yap. Eğer binanın üst tarafından bazı yerler dağılıp parçalanacak ve
duvarlardan kimisi bozulacak olursa, bunların tedarik edilip düzeltilmesi
temelin harap olmasından daha kolaydır. İşte bu temel ikiye ayrılır:
1 - Allah'ı, emirlerini, isimlerini ve sıfatlarını bilmedeki
doğruluk,
2 - Sadece Allah'a ve Resûl'üne teslim olmak; başkasına değil.
Kuşkusuz bu, kulun üzerine binasını inşa ettiği en güçlü
temeldir. İstediği kadar da üzerini yükseltir. Öyleyse temelini sağlam yap,
kuvvetini de muhafaza et ve koruyup muhafaza etmede de daim ol.
Karmaşıklıklar sana alabildiğince artsa da feragat et, Maksad
ve hedefini iyi koru, kuşkusuz böylece istediğine ulaşırsın. Aksi takdirde
kuvvet zayıf olarak devam etmez, ifsat maddeleri mevcut olarak devam etmez ve
feragat etmeden bir yaşantı da devam etmez:
Hayata selâm söyle! Çünkü hayat
Sana hızlıca veda etmene izin
verdi
Şayet bina tamamlanmışsa, onu güzel ahlâkla ve insanlara
iyilik etmekle badana et! Sonra da düşmanın yıkamayacağı ve açık yerlerini
göremeyeceği bir sur ör. Sonra kapılarının üzerine bir örtü ört. Sonra en büyük
kapısına kilit vur. Sonra o kilide, Allah'ı zikirle açılıp kapanacak bir anahtar
yaptır. Şayet açacak olursan anahtarla açarsın, kapıyı kilitleyecek olursan
onunla kilitlersin. Böylece düşmanlarından korunacağın bir kalen olmuş olur.
Düşman seni yakalamak için etrafında dolaşsa, sana ulaşacak bir giriş kapısı
bulamayacak ve ümitsiz olacaktır. Ancak düşman her defasında kaleye girmek için
çabalayacaktır. Çükü düşman kapıdan girmeye güç bulamadığında günah
balyozlarıyla uzaktan delikler açmaya başlar. Şayet sen de bu durum karşısında
ihmal edersen, bu delikler açılacaktır. Bir de bakmışsın ki düşman seninle
beraber kalenin içinde! Bu hâldeyken düşmanı dışarıya çıkarman oldukça zordur.
Bu sırada sen düşmanla beraber üç hâlde bulunursun:
1
- Ya düşman kaleyi almakla sana galip gelmiş ve kaleye egemen olmuştur.
2 - Ya düşman seninle
beraber orada meskun olur.
3 - Ya da seninle
karşılaştığından dolayı seni faydalı işlerin tamamından meşgul eder.
Sen delikleri kapatmaya ve
kalenin kırılan taraflarını onarmaya koyulursun. Düşman eğer kırdığı delikten
sana ulaşmışsa, o takdirde ise sana düşmandan şu üç afet gelmiş demektir:
1 - Kalenin ifsada uğraması.
2 - Elde ettiklerine ve depoladıklarına karışması.
3 - Ya da kendi cinsinden ve kendisine haram olan bir kadını
hırsız tutar.
Ona her musallat oldukça, kuvvet ve azmini kıracak ve zayıflatacak
bir musibet verir. Böylece kadın kaleden ayrılır, kendisi ve düşmanları da
kaleden ayrılırlar. Kuşkusuz bu duruma gelen birçok insan, düşmanla bu vaziyet
üzere karşılaşmaktadırlar.
Bundan dolayı görürsün ki, bu tip insanlar kendi
nefislerine razı olup, Rabblerine karşı öfke içerisine girerler.
- Hatta kendileri
gibi bir fayda ve zarar veremeyen mahluklardan razı olmakta (ve Allah'a öfke
duymaktadırlar).
- Dini zayi edip mal kazanmaya yönelmişlerdir.
- Kendileri baki
olmayan şeylerle nefislerini helak etmektedirler.
- Dünya kendilerine sırt
çevireceği hâlde onlar dünyaya karşı hırslıdırlar.
- Âhiret kendilerini çokça
çağırdığı hâlde onlar âhiretten uzak dururlar.
- Hevalarına uymakla Rabblerine
muhalefet ederler.
- Hayata tevekkül edip güvenirler
ve ölümü hatırlamazlar.
- Şehvet ve arzularını düşünürler
ve Allah'a (c.c.) verdikleri sözlerini unuturlar.
- Allah'ın kendilerine vereceği
şeylere önem gösterirler ancak kendilerine emrettikleri şeylere ise önem
vermezler.
- Dünya ile sevinirler, dünyadan
kaybedecekleri zevklerine ise üzülürler.
- Cennet ve içindekileri
kaybetmeye ise üzülmezler.
- Altın ve gümüşe sevindikleri
kadar imana sevinmezler.
- Bâtıllarıyla hakkı ifsat
ederler, hidayetlerini dalaletleriyle, iyilerini kötüleriyle ifsat ederler.
- Zanları imana giydirirler ve helâllarla
haramları karıştırırlar,
-Görüş ve fikirlerinde tereddüt
ettikleri hâlde- Allah'ın (c.c.) kendilerine vereceği hidayeti de terk ederler.
Şaşılacak bir şey daha var ki, bu
düşman kaleyi yıkmak için kale sahibinin bizzat kendi elini kullanmıştır.
|