Gayret iki türdür:
1. Bir şeyin olmasına gayret göstermek ve
2. Bir şeyin olmamasına gayret göstermek.
İstenilen / sevilen şeye gayret göstermek; onu elde etmek için hırslı olmak
demektir.
İstenilmeyen şeylere karşı gayret göstermek ise; yapmamaya dair zahmet çekip
mücadele etmek demektir.
Buna göre; sevilen şeye karşı gayretli olmak ancak (yapmamaya dair) zahmetli
olmakla tamam olur. Bu da övülmüştür. Öyle ki istenilen şeyde; kendisine duyulan
sevgi konusunda bunu hoş görmemektedir. Yaratılmış gibi...
Sevgisi konusunda, ortaklık bunu hoş görene gelirsek; Resulü, âlemi ve hatta en
yakın dost olan Allahu Teâlâ'yı sevmek gibi...
İşte bunda zahmet çekmeye dair gayret gösterme söz konusu olmaz. Bilakis bu
haset olur.
Övülen gayrete gelirsek; seven kimsenin sevdiği için gayret göstermesi, bu
sevgisini başkalarından ayırması...
Başkasının
sevdiğine muttali olmasıyla ve sevgisini ifsat etmesinden dolayı onu engelleyip,
onu sevmeye gayretli olması...
Sevdiğinin istediğini, başkasının istediği olmadan, onda bir şey olup da
işlediği amellerde gayretli olması...
Riya, beğenme, başkasının (yüze) övmesi ya da arkasından konuşulup gıybet
edilmesi gibi sevdiğinin hoşlanmayacağı şeyleri yapmamaya gayretli olmasıdır.
Özetle... Bu kulun gayretinde, gerek ahvalinin, gerek amellerinin ve gerekse
fiillerinin hepsinin sadece Allah için olduğunu ortaya koyar. Aynı şekilde bu kul vaktinin hepsini sadece sevdiği kimsenin rızası
doğrultusunda harcamayı ve değerlendirmeyi ister. Bu, kul cihetinden olan
gayrettir. Bu aynı zamanda kendisini sevmekten alıkoyan faktörlerden de kaçınıp
zahmet çekmek gayretinin ortaya koyulması demektir. Sevdiğinin sevene gösterdiği
gayret ise; kalbin, O'nu sevmeyi bırakıp başkasını sevmeye gitmesinin ne kadar
çirkin olduğu ile alakalıdır. Mesela, sevgide ona ortak koşmak gibi.
İşte bundan dolayı da kul haramları işleyince, Allahu Teâlâ'da ona karşı
tavırlar alıyor. Hayasızlığın hem açığını hem de gizlisini haram kılıyor. Çünkü
kullar O'nun erkek ve kadın köleleridir. O da kölelerine tıpkı bir efendinin
emrettiği gibi emir buyurur. Allah'ın yüce sıfatları bulunmaktadır. Bu sevginin
kendilerini hayasızlıktan alıkoymaya ve sevginin en güzel biçimde şekillenmesini
sağlamaya götürmesi için de bu sevginin başkasına olmamasını emreder.
Her kim, Allah'ın kendisi için yegane otoriter ve kendisini perişan eden
olduğunu bilmesiyle birlikte O'nun vakarını kalbinde büyütürse, Allah da,
mahlukatın kendisini hakir gördüğü bu kulu, onların kalbinde saygın kılar.
Kalbin toprağına marifet damlacıkları şarıl şarıl serpildiğinde onda muhabbet
ağacı biter ve bu ağaç ne zamanki kuvvet kazanır, yer edinirse, itaat meyveleri
verir. Yemişlerini Rabbinin izniyle her zaman verir.
Mü'minler topluluğunun baş tutumları şöyledir:
"Ey iman edenler! Allah'ı çokça
anın. O'nu sabah akşam teşbih edin." (Ahzap, 41-42),
Mü'minler topluluğunun orta
tutumları ise şöyledir:
"Sizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için
melekleri ile birlikte üzerinize rahmet ve bereket indiren O'dur ve O, mü'minlere çok merhametlidir."
(Ahzap, 43)
Onların son tutumları da şöyledir:
"O'na kavuşacakları gün mü'minlere esenlik dileği selâmdır. (Allah)
onlar için cömertçe bir mükâfat hazırlamıştır."
(Ahzap, 44)
Fıtrat yeri, üzerinde ekilmek için oldukça geniş alanlı bir yerdir. O'nun üzerinde iman ve takva ağacı dikilecek olursa, ebedi mutluluk ve
sevgiye duçar olur. Lakin cehalet ve heva ağacı dikilecek olursa, o zaman bütün
meyve ve yemişleri acı olur.
Allah'a dön, gerek gözünle, kulağınla ve gerekse kalbin ve dilinle O'nu iste. Bu
dört azandan sakın gafil olma! Kuşkusuz Allah'a dönmek isteyen ancak O'nun bu
azalara vereceği yardımla dönebilir. O'ndan yüz çevirmek isteyen de O'nun bu
azalara vereceği yıkımla ancak O'ndan yüz çevirebilir. Dolayısıyla başarıya
muvaffak olan kimse; Mevlâ'sından (gelenlerle) işitir, görür, konuşur ve yürür.
Yüz çeviren de ancak kendi heva ve hevesine göre bunları yapar.
İtaatin ortaya çıkması, gelişmesi ve artmasının durumu ekilen bir tohumun
durumuna benzer. Sonra bu tohum bir ağaç hâlini alır ve meyvalar verir.
Meyvalarını yersin ve ondan çıkan tohumlarını tekrar ekersin. İşte böylece her
meyve verişinde sen de onu yersin ve tohumunu ekersin. İşte günahlar da
böyledir. (Allah korusun, onları her bir işlediğinde günahlar artar ve cehenneme
doğru yol alırsın.) Öyleyse akıllı kimse bu örneği iyi düşünsün! İyiliğin
peşinden bir iyilik yapmak, iyiliğin sevabından sayılır ve onu artırır.
Kötülüğün peşinden bir kötülüğün yapılması da kötülüğün akıbetini ve azabını
çoğaltır.
Kulların Allah için zillet göstermeleri ve kulluk etmeleri hayret edilecek bir
durum değildir. Çünkü O'na hizmet etmeleri kaçınılmazdır, O'na ihtiyaçları
vardır ve O'na karşı oldukça fakirlerdir. Asıl hayret edilecek bir durum varsa,
o da; her şeyden müstağni olduğu hâlde birçok nimetini kullarına sevdirmesi,
onlara merhamet etmesi ve onlara çokça ihsan etmiş olmasıdır.
Senin O'nun (c.c.) kulu olman, sana izzet ve şeref olarak yeter. O'nun senin
Rabbin olması, sana övgü olarak yeter.
|