بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Hidayet Ehli ve Dalalet Ehli

 

Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:

"Suçluların tuttuğu yol açığa çıksın diye, âyetleri işte böyle genişçe açıklıyoruz." (En'am, 55),

"Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra Peygamber'e çarşı çıkar, müminlerin yolundan başkasına uyup giderse, onu döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir gidiş yeridir." (Nisa, 115)

Allahu Teâlâ, Kitab'ında mü'minlerin yolunu ve mücrimlerin / suçluların yolunu ve her iki zümrenin sonuçlarını genişçe beyan etmiştir.

Buna ek olarak, bu her iki zümreye ait olan amellerini, dostlarını, bir zümreye başarı, diğerine de yıkım verdiğini, başarı vermiş olduklarına, bunun sebebini, yıkım verdiklerine de bunun sebebini açıkça beyan etmiştir.

Bu her iki zümreyi de Allah (c.c), Kitab'ında zikretmiş, onları açıklamış ve gözlerin ışık ve karanlığı apaçık gördüğü gibi, basiretlerin de şahit olacağı açık bir beyanla onları haber vermiştir.

Allah'ı (c.c), Kitab'ını ve dinini bilenler muhakkak ki gerek mü'minlerin yolunu ve gerekse mücrimlerin yolunu tafsilatlıca bilmektedirler. Kendilerine her iki yol da açığa çıkmıştır. Tıpkı maksadına ulaşmak isteyene yolu belli ve helâka ulaşılacak yolun da belli olması gibi. İşte bu kimseler mahlukat içinde en bilgili olanlardır. Aynı zamanda insanların en yararlısı, en nasihatçısıdırlar. Bunlar hidayet üzere bulunan yiğitlerdir.

Nitekim sahabe de kıyamet gününe kadar kendilerinden sonra gelecek olanlara işte bu özelliklerle öne çıkmışlardır. Kuşkusuz sahabe dalalet, küfür, şirk ve helâka sokan diğer yollar içinde yaşamaktaydı ve bu yolu tafsilatlıca bilmekteydi. Sonra onlara Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) geldi ve kendilerini karanlıklardan çıkartıp hidayet yoluna, Allah'ın dosdoğru yoluna iletti.

Kendileri şiddetli bir karanlıktan çıkıp eksiksiz bir nura girdiler.

- Şirkten çıkıp tevhide,

- Cehaletten ayrılıp ilme,

- Azgınlıktan istikamete,

- Zulümden adalete,

- Şaşkınlık ve körlükten hidayet ve basirete girdiler.

Böylece ulaştıkları ve elde ettikleri değeri / kıymeti anladılar. Çünkü imana zıt olan bir şeyi bilmek, onun şerrinden emin olmak için güzel oluyor. Şu var ki, herhangi bir şey ancak zıddıyla bilinir. İşte sahabenin, kendisine yöneldikleri şeylere karşı rağbetleri ve sevgileri artmış ve kaçtıkları şeylere karşı da buğz ve nefretleri çoğalmıştır. Tevhid, iman ve İslâm hakkında insanların en sevimlileri ve insanlar arasında bunların zıtlarını istemeyen ve onlardan nefret eden en yüce kimseler olmuşlardır. Buna ek olarak, bu her iki yolu da genişçe bilenler bizzat yine kendileriydi.

 

İÇİNDEKİLER