بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Kalplerde Olan Takva

 

Ebû Derda (r.a) der ki:

"Zeki kimselerin uykuları ve iftar etmeleri ne güzeldir. Nasıl da kıyamda durmaya ve oruç tutmaya ahmakça yönelmiyorlar. Takva sahibi bir kimsenin bir zerre de olsa takvası, gafil olanların dağlar dolusu ibadet etmelerinden daha faziletlidir."

İşte bu, en ince sözlerden sayılır, aynı zaman da sahabenin ne kadar ince fıkıh sahibi ve kendilerinden sonra gelenlerden de çokça hayırlı olduklarının göstergesidir. Allah (c.c.) kendilerinden razı olsun.

Dolayısıyla şunu bil ki, kul ancak kalp ve hikmetle, Allah'a giden yolları devam ettirir; bedeni ile değil. Gerçekte takva, kalplerin takvasıdır, azaların değil.

Allahu Teâlâ buyurdu ki:

"Bu böyledir; kim Allah'ın nişanelerine, kurbanlıklarına saygı gösterirse, şüphesiz o kalplerin takvasındandır." (Hacc, 32),

"Elbette onların etleri ve kanları Allah'a ulaşmayacaktır. Ancak O'na sizin takvanız erecektir. Onları bu şekilde sizin buyruğunuza verdi ki, size yolunu gösterdiğinden dolayı, Allah'ı tekbir ile yüceltesiniz. (Ey Muhammed!) Vazifelerini güzelce yapan iyilik sevenleri müjdele." (Hac, 37)

Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) göğsünü işaret ederek:

"İşte takva buradadır" diye buyurmuştur. (Müslim (2064) Ebû Hüreyre hadisinden rivayet etmiştir.)

İşte akıllı bir kimse, azmetme gücüyle, yüce isteğiyle ve kötü maksattan arınmış sağlıklı niyetiyle az yorularak çok mesafe kateder.

Gafil kimse ise, çok yorularak ve kat kat yollar teperek mesafeyi kat eder. Çünkü azim ve sevgi, zorluğu giderir, seyri güzelleştirir. Allah'a (c.c.) yönelip O'na sevk olmak ise ancak istekle / arzuyla, doğru azim ve rağbetle olur.

Böylece himmet sahibi kimse sükun bulmasıyla, çokça amel edip yorulan o gafil kimsenin önüne geçer. Şayet himmette eşit olurlarsa, ameliyle onun önüne geçer. Kuşkusuz bu konunun, içinde İslâm ve ihsanın yer alacağı ayrıntılı bir açıklamaya ihtiyacı vardır.

 

İÇİNDEKİLER