Hadiste yer alan "Ben senin kulunum"
lafzının mânasını tüm ayrıntılarıyla açıklama sadedine gelirsek, burada kulun şu
özellikleri öne çıkmaktadır:
Zillet içerisinde, huşulu, efendisinin emrine son derece bağlı ve yasaklarından
alabildiğine kaçan, O'na karşı kendisini muhtaç gören, O'na sığınan, O'ndan
yardım dileyen, O'na tevekkül eden, O'na sığınan ve O'na kalbiyle beslediği sevgi, korku ve ümidi başkasına beslemeyen ve bu hâlde iken O'na ibadete önem
veren.
Aynı zamanda, küçük-büyük, diri-ölü, itaatkar-isyankar, musibetlere duçar ya da
afiyette olmuş olsun ve gerek kalbi ve ruhu gerekse dili ve organlarıyla olsun,
her yönden "Ben senin kulunum" anlamına da gelir.
"Malım ve canım senindir" mânasına da gelir. Çünkü kölenin hem kendisi
hem de malı efendisine aittir. Bu sözde aynı zamanda "Bana vermiş olduğun her
türlü nimetler, işte bunların hepsi, senin bu kuluna nimetlerinden
bahşettiklerindir." anlamına da gelir. Şu anlama da gelir:
"Senin bana verdiğin mal ya da can olsun, bunlar hakkında sen emir buyurmadığın
sürece tasarruf edemem.Tıpkı kölenin efendisinin izni olmadan tasarruf edemediği
gibi. Kuşkusuz ki ben, kendime ne bir yarar ve de ne bir zarar verebilirim. Ne
hayat veririm ne de öldürebilirim."
Dolayısıyla zikredilen bu açıklamalara kişi gerçekten şahit olursa, o takdirde
gerçek biçimde "Ben senin kulunum" demiş olur.
Sonra "Benim canım senin elindedir." der. Yani sen bende
mutasarrıf olansın. Beni istediğin gibi evirip çevirirsin. Ben ise kendi nefsim
hakkında tasarruf edemem. Canı ve nefsi Rabbinin elinde ve kalbi de O'nun iki
parmağında olan
kimsenin, kendi canında nasıl tasarrufu olabilir ki?!
(Müslim'in (2654) Abdullah b. Amr b. el-As dan yaptığı rivayete göre, O,
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) in şöyle buyurduğunu işitmiştir:
Adem oğlunun bütün
kalpleri, birisinin kalbi gibi Rahman'ın parmaklarından iki parmağı arasındadır.
Onu dilediği gibi (hidayete ya da dalalete) çevirir.")
Kişinin ölümünü-yaşamını,
iyiliğini-kötülüğünü, afiyetini-sıkıntısını, hepsini Allahu Teâlâ düzenler.
Kulun burada hiçbir fonksiyonu yoktur. Hatta bu kişi, efendisinin kabzasının
altında bulunması ile hakir ve zayıf olan bir köleden bile daha zayıf ve aciz
bir hâldedir. Canı da kuvvetli ve malik olan efendisinin elinde bulunmakta,
tasarrufu ve yöneticiliği de O'na ait olmaktadır. Hatta durum bundan da
ötedir...
Kul ne zaman ki, kendisinin ve diğer bütün kulların canlarının tek olan Allah'ın
elinde olduğuna ve dilediği gibi onları evirip
çevirdiğine şahit olursa; işte bundan sonra mahlukattan korkmaz, onlardan bir
şeyler ummaz. Artık o kimsenin derecesi, kölelerin derecesine inmez; bilakis
terbiye olunmuş ve arınmış bir kul derecesine yükselmiş olur. Kul, bu hâlde
olunca, onların değil de onlardan başkasının, tasarruf yetkisinin olduğunu ve
yine onların değil de onlardan başkasının işleri evirip çevirdiğini anlar.
Her kim kendisinin bu konumda olduğuna şahit olursa; bu kimsenin Rabbine olan
ihtiyacı ve fakirliği artık ayrılmaz bir özellik olmuştur. Kul, insanların bu
durumda olduğunu anlayınca onlara karşı da kendisini fakir görmez, onlardan bir
şeyler beklemez ve onlardan yana ümitlenmez. O bu hâle gelince, tevhidi,
tevekkülü ve ibadeti istikamet üzere olur. Bundan dolayı Hud (a.s.), kavmine
şöyle demiştir:
"Ben muhakkak ki, hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan
Allah'a tevekkül etmekteyim. Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, idaresi ve
yönetimi O'nun elinde olmasın. Benim Rabbim, hiç şüphe yok ki, doğru yoldadır."
(Hud, 52)
"Hükmün bende geçerlidir ve adaletlidir."
sözüne gelirsek; bu iki konuyu
içermektedir:
Birincisi; kulun da hükmünün geçerli olduğu; diğeri de, Allah'a hamd ve O'nun adaletidir. Allah, öyle bir ilâhtır ki mülk O'nundur ve hamd
Ona'dır. İşte bu aynı zamanda Hz. Hud'un (a.s.) buyurduğu şu âyetin mânasındadır:
"Yeryüzünde
hiçbir canlı yoktur ki, idaresi ve yönetimi O'nun elinde olmasın."
Sonra şöyle devam eder:
"Benim Rabbim, hiç şüphe yok ki, doğru yoldadır."
Yani mülkün sahibi, kahhar ve kulları hakkında tasarrufta bulunan olması,
mahlukatın canlarını elinde tutmasıyla birlikte O, dosdoğru yol üzere
bulunmaktadır.
Aynı zamanda O, sonsuz adalet sahibidir ve bununla mahlukatı üzerinde tasarruf
eder.
O, gerek sözleri, gerek fiilleri, gerek kaza ve kaderi, gerek emirleri ve
yasakları ve gerekse sevap verip, azap etmesi ile dosdoğru yoldadır.
Kuşku yok ki; O'nun haber verdiği haberlerin hepsi doğrudur, hükümlerinin hepsi
adaletlidir.
Emrettiği bütün emirlerinde belirli bir fayda ve yasakladığı bütün yasaklarında
zarar bulunmaktadır.
Sevap almayı hak edene ihsanından sevabını verir ve azabı hak edene de adaleti
ve hikmeti gereği rahmetini ve azabını verir.
|