Kur'an-ı Kerim'in hitabının içeriğini iyiden iyiye düşünecek olursan göreceksin
ki:
- O Allah (c.c), eşsiz Melik olandır.
- Mülkün hepsi
O'nundur.
- Bütün övgüler
O'nadır.
- Her türlü işler O'nun elindedir.
- İşlerin başlangıcı da, sonucu da
Allah'a aittir.
- O'nun mülkünden hiçbir şey hiçbir yerde kendisine gizli kalmaz.
- Kullarının içlerinde beslediklerini çok iyi bilendir.
- Gerek gizliliklerini ve gerekse
açığa vurduklarına muttali olandır.
- Mülkünde olanları tek başına evirip
çevirendir.
- İşitir ve görür; verir ve alır.
- Sevap ve azap verir, ikram eder ve
kısar.
- Yaratır ve rızık verir,
- Öldürür ve hayat verir,
- Takdir ve kaza eder,
- Kendi katından küçük /
büyük bütün işleri evirip çevirir,
- İzni olmadan bir
zerre hareket edemez ve ilmi dışında bir yaprak dahi düşemez.
Öyleyse bir düşün:
Nasılda kendi nefsini övmekte, onu yüceltmekte...
Kullarına nasıl nasihat etmekte ve onları kurtuluşa ve felaha davet etmekte...
Nasıl da helak olmaktan sakındırmakta...
İsim ve sıfatlarını nasıl dile getirmekte, nimetlerini kullarına nasıl
sevdirmekte, onlara verdiği nimetlerini nasıl hatırlatmakta...
Tamamlamak zorunda oldukları şeyleri kendilerine nasıl emretmekte, intikamını
gerektirecek şeylerden kendilerini nasıl sakındırmakta, kendisine itaat
ettikleri takdirde onlara nimetler ve ikramlar hazırlattığını, isyan ettikleri
takdirde de onlara azaplar hazırlattığını nasıl buyurmakta...
Veli kullarıyla düşman kullarının bunları yaptıklarında başlarına nelerin
geleceğini ve akıbetlerinin ne şekilde olacağını nasıl haber vermektedir...
Allah; veli kullarını salih amelleriyle ve en güzel vasıflarıyla övmüştür.
Düşmanlarını da amellerinin kötülüğüyle ve en çirkin özellikleriyle yermiştir.
Kur'an'da örnekler
vermiş, deliller ve burhanlarla süslemiş, düşmanlarının şüphelerine en güzel
cevapları vermiş, doğru olanları doğrulamış, yalancıların yalanlarını) ortaya
çıkarmış, hakkı apaçık söylemiş ve yollarını göstermiştir.
Cennet yurduna
çağırmış, onun nimetlerini, özelliklerini ve güzelliklerini zikretmiş; cehennem
yurdundan sakındırmış, onun çirkinliğini, acısını ve azabını zikretmiştir.
Kendisinin (c.c.)
her yaratılmıştan sonsuz zengin olduğunu, ihtiyaçsız olduğunu, her şeyin O'na
karşı oldukça fakir olduğunu, hiçbir kimsenin bir zerre dahi olsa hayra
ulaşamayacağını ancak O'nun lütfetmesi ve rahmet etmesi sonucu ulaşacağını ve
şerre de ancak O'nun adaleti ve hikmeti sonucu ulaşılacağını bildirmiştir.
Allah'ın hitabından şahit olunan şu ki;
O'nun kınaması sevdiği kullarına karşı
kınamaların en lütüfkarıyla olmaktadır. Buna ek olarak, ayak sürçmelerini ve
küçük hatalarını bağışlamakta olmakta, özürlerini kabul etmekte, fenalıklarını
islah etmekte, onları müdafa etmekte, onları korumakta, yardımcı olmakta ve
işlerine karşı onlara kefil olmaktadır. Bütün sıkıntılarını gidermekte, vaadini
onlara vermekte, onların dostu olmakta, başkalarının asla dostu olmamakta,
onların hak olarak korumakta, düşmanlarına karşı onlara yardım etmekte,
kendisinden başka bir dostun olmadığını ve ancak O'nun yardımcı olduğunu ortaya
koymaktadır.
Bütün bunlardan sonra...
Kur'an'ın haber
verdiği Allah'ın (c.c.) Yüce Melik, rahmet eden, cömert ve iyilik sahibi ve
güzel olduğu -ki bunlar O'nda bulunan sıfatlardır- ile ilgili hitabına kalpler
şahitlik ettiğine göre, o zaman kalpler nasıl olur da Allah'ı sevmez?
O'na yakınlaşmak
için yarıştıkları, O'na bağlanmak için bütün nefeslerini ortaya koydukları
hâlde...?!
Başkası değil de ancak Allah'ın o kalplere her şeyden daha sevimli geldiği ve
yine başkalarının razılığını değil de ancak O'nun razılığını istedikleri hâlde
nasıl olur da Allah'ı istemez?
O'na beslenilen sevgi, duyulan şevk ve kalplerin ilacı ve kuvveti olan dostluk
ortada olduğu hâlde nasıl olur da kalpler O'nu zikretmeye yönelmez?!
Kalplerin hastalığı da hiç şüphesiz (Allah'a duyulan bu güzel) hasletlerden
birisini kaybetmesiyle meydana gelir ki, bunları kaybettiği takdirde kalpler
hastalanır, helak olur ve yaşadığı hâlde hiçbir fayda vermez?!
|