Sonra, "muvaffak kılma ve zelil etme için bir sebep var mı
yoksa her ikisi de sebepsiz olarak sadece Allah dilediği için mi olur?"
diye tefekkür ettim; şu var ki, bu ikisinin sebebi mahallin / yerin hazırlık
yapmak ve kabul etmek hususunda farklı farklı yaratmış olduğudur, hem de en
büyük farklılıklarla...
Nitekim cansız varlıklar,
canlıların kabul ettiklerini kabul etmezler. Aynı şekilde bu iki türde kabul
etme hususunda farklı farklıdırlar. Konuşan bir canlı, hayvanın kabul etmediğini
kabul eder. Kabul konusunda en büyük farklılıktır bu. Aynı şekilde hayvanın
kabul ettikleri de farklı farklıdır. Ancak birinci türle insan türü arasındaki
gibi bir farklılık söz konusu değildir.
Öyleyse; nimeti bilmesi, kadrini, değerini anlaması,
nimetleri bahşedene şükretmesi, O'nu övmesi, O'nu yüceltmesi- bunlara hak sahibi
olmadığını bildiği hâlde- bu nimetleri O'nun sırf cömertliğinden ve bizzat
bahşetmesinden verdiğini, bu nimetlerin Allah ait olduğunu, sadece O'nun
verdiğini-bilmesiyle bu mahal, ihlâslı olarak bu nimetlerin sadece O'na ait
olduğunu söyler, O'nun muhabbeti hususunda bu nimetleri sarf eder ve şükreder.
O'nun bahşetmesinden ve cömertliğinden kaynaklandığına şahit olur, (az)
şükrettiğinden dolayı acizliğini, zayıflığını ve aşırıya kaçtığına dair
kusurlarını anlar. Bu nimetler kendisine devam etse, bu nimetlerin yine O'nun
doğruluğundan, faziletinden ve ihsanından kaynaklandığını bilir, bunları hiç
nasip etmese de yine bilir ki O Allah (c.c.) bunları vermemeye de hak sahibi ve
ehil olandır.
Kendisine her defasında nimetler artınca, kendisi de Allah'a
karşı zelil olmada, boyun eğmede, O'nun önünde yalvarmada, O'na şükretmede,
O'ndan korkmada artar. Nimetlere dair şükretmemesinden dolayı ise Allah (c.c.) bu nimetleri kendisinden
kısar, tıpkı O'nun nimetlerini bilmeyenden ve onların hakkına riayet etmeyenden
kıstığı gibi. Şayet nimetlerine şükretmezse ve nimetlerini kısma yönü hedef
alacak olursa ve bunu kabul edecek olursa, bu takdirde kendisine nimetler
gelmez.
Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:
"Biz onlardan kimini kimi ile "Allah
aramızdan bunlara mı lütfunu layık gördü" desinler diye, işte böyle imtihan
ettik. Allah, şükredenleri daha iyi bilen değil midir?"
(Enam, 53)
Kuşkusuz bunlar (öbürleri) ise; nimetin kadrini bilmişlerdi
ve onu kabul edip almışlardı. Bu nimetleri sevmişlerdi ve bunları bahşedeni
övmüş, O'na hamd etmişlerdi, O'nu sevmişler ve O'na şükretmişlerdir.
Allahu Teâlâ
şöyle nimetlere karşı nankörlük eden birtakım kimseler hakkında da şöyle
buyurmuştur:
"Onlara bir âyet geldiği
zaman: Allah'ın peygamberlerine verilenin aynısı bize de verilmedikçe iman
etmeyiz, derler. Allah peygamberliğini kime vereceğini daha iyi bilir. Suçlu
olanlara, yaptıkları hilelerinden dolayı Allah katından bir zillet ve şiddetli
bir azap erişecektir." (Enam, 124)
|