بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Nefsini Bilmeyen Rabbini de Bilmez

 

Nefsini bilmeyen bir kimse yaratanını nasıl bilecek?

Yüce Allah, senin göğsünde sana bir ev yarattı ki o da kalptir.

Kulun göğsünde kendisini bilmesi için bir arş koymuştur, üzerinde de O'nun yüce sıfatları istiva etmiştir. O Allah, zatıyla arşa istiva etmiştir. Mahlûkatından ayrıdır.

Yüce sıfatlar O'nun marifetinden, muhabbetinden ve tevhidinden olup, kulun kalbinin sediri üzerinde istiva etmiştir. Sedirin üzerinde rıza halısı vardır. Gerek sağına ve soluna, şer'i kanunlarının ve emirlerinin direklerini koymuştur. Kendi rahmetinden, dostluğundan ve kendisiyle kavuşmaya şevkinden dolayı cennetten bir kapı açıverir. Kendisinde çeşitli rüzgârların bulunduğu yağmurlar, itaat, tehlil, tesbih, tahmid ve takdis çeşitlerinden de meyveli ağaçlar nasip eder.

Bahçenin ortasında da bilinen bir ağacı var eder ki, sevgi, yakınlık, korku, sevinç ve O'na yakın olmaktan dolayı sevinç yemişlerinden her vakit Rabbinin izniyle yemişlerini verir. O'nun kelâmını düşünme, anlama ve dedikleriyle amel etmeyle de Allah (c.c.) bu ağacı sular.

Kuşkusuz bu, yüce marifetinin, O'na imanın, O'nu teklemenin parlaklığıyla parlayıp aydınlanan bir kandil asar. Bu da mübarek olan, doğuda da batıda da benzeri bulunmayan zeytin ağacından desteğini alır, öyle ki neredeyse kendisine ateş dokunmaksızın dahi ateş verecektir.

Sonra dışarıdan gelecek olan afetlere ve ifsat edicilerin belâlarına mani olacak bir duvarla çevreler. Bahçeye zarar verecek olanların zararlarının önüne bir set çekmiş olur. Gerek uyanıklık ve gerekse uyku vaktinde o bahçeyi koruyacak olan meleklerden nöbetçiler diker.

Sonra bu evin ve bahçenin sahibine içinde oturmasını söyler. Nitekim onun düşüncesi devamlı olarak meskûnluğunu düzeltmekle, O'nun rızasını kazanmak için meskûnluğundaki dağınıklıkları toparlayıp düzeltmekle geçmiştir. Şayet bu meskûnluğundan dağıtacak en ufak bir şey de hissetse hemen onu düzeltmeye koyulur, bu meskende Allah'tan korktuğundan dolayı, kendisini O'ndan uzaklaştıracak afetleri barındırmaz. Ne güzel bir sakin ve ne güzel bir mesken!

Alemlerin Rabbi olan Allah'ı noksanlıklardan tenzih ederim. Bu evlerle içerisinde pisliklerin, pis kokuların, haşarat ve böceklerin yer aldığı harap evlerin farkı ne büyüktür!

Dolayısıyla her kim bu evden çıkmak ve ihtiyacını dışarıda keyfine göre karşılamak isterse, içinde sükûn bulamayacağı ve muhafaza edilmeyeceği, felâket dolu bir eve kavuşur. İhtiyacını orada karşılaması oldukça zor gelir kendisine. Evin haraplığından dolayı içeride karanlık ve oldukça pis kokular bulunur, içerisi pis artıklarla doludur. Evin dostu olmaz, bu evi ancak münasip olan haşaratlar, kurtlar ve böcekler sahiplenir.

Şeytan ise, evin yaygısı üzerinde oturmuştur, cehalet halısı da serilidir. Hevalar onda cirit atar. Evin sağ ve sol dirsekleri ise, şehvetlerle kaplıdır. Ona doğru açılan evin kapısı da yıkım, vahşet ekinleriyle dünyaya bel bağlayıp mutmain olmak ve âhireti istememekle donatılmıştır. Oraya cahillik, heva, şirk, bid'at ve her türlü acı ve dikenler, günah, aldatmalar, kahkahalar, haramları işleyenlerin nail oldukları sarhoşluk, bunaltılı ve itaatleri işlemekten yoksun olmalar ekilmiştir. Ekinin ortasına Allah (c.c), kendisini bilmeme ve kendisinden yüz çevirme ağacını diker. O ağaç ki, her vakit fısk, günah, oyun, eğlence ve delilik yemişlerini verir.

Aynı zamanda her rüzgâr esişiyle etkilenen ve her şehvete uyan yemişler verir. Bu ağacın meyvelerinden bazıları sıkıntı, keder, hüzün ve acılardır. Kuşkusuz bu meyveler, nefsin bu sıkıntı ve oyunlarla meşgul olmasıyla gelicidir. Kendisi sarhoşluktan ayıldığında bu sefer de her türlü keder, sıkıntı, hüzün, endişe ve geçim darlığı kendisini istilâ eder

Buna ek olarak, ağacın kendisiyle sulanmış olduğu hevaya uyma, tul-i emel ve gururlanmaya da duçar olur. Sonra bu ev, karanlığı ve harap oluşuyla terk edilir. Öyle ki ifsatçı, hayvan eziyetçi ve herhangi bir pislik ondan alıkonulmaz. Gerek önceki evi ve gerekse bu evi yaratan Allahu Teâlâ'yı nakıs sıfatlardan tenzih ederim. Her kim evini ve o evde bulunan hazineleri, depolan ve nimetlerini bilirse, hayatına ve nefsine faydası olur. Her kim de bunlardan cahil olursa, nefsini cahilliğe gömmüş ve mutluluğunu zayi etmiş olur.

Başarı Allah'tandır.

 

Şeyh el-Tusturi'ye:

" Bir adam var, günde bir öğün yemek yer, ne dersin?" diye sorulunca, o:

" Bu sıddıkların yeme şeklidir." der. Ona:

"İki öğün yerse?" denilince, o da:

" Bu mü'minlerin yeme şeklidir." der. Ona:

" Ya üç öğün?" denilince, o da:

"Onun ailesine söyleyin, kendisine bir yemlik inşa etsinler." diye cevap verir.

 

Esved b. Salim:

"Allah için kıldığım iki rekât namaz bana içindekilerle beraber cennetten daha sevimli gelir." deyince birisi:

"Bu hatalı bir sözdür." der. Bunun üzerine o:

"Bunu söyleyenleri çağırın! Cennet benim razı olmamdır. İki rekât namaz ise, Rabbimin razı olmasıdır. Rabbimin razı olması, bana, nefsimin razı olmasından daha sevimlidir." der.

 

Yeryüzündeki arif kimse, cennet esintilerinden bir esintidir. O esintiyi koklayan, cennete şevk duyar.

 

Seven kimsenin kalbi, sevdiği kimsenin celâlinin ve cemâlinin arasına konmuştur. Eğer celâli ile bakarsa, kalp ondan korkar ve onu yüceltir. Eğer cemâli ile bakarsa, kalp onu sever ve ona özlem duyar.

 

İÇİNDEKİLER