بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Yakınlık ve İtikâf

 

"Yakınlık", kalbin Allah'a (c.c.) bağlanması anlamına gelir. Tıpkı mescitte bulunup bedenin O'ndan ayrı olmadan itikâf edip Allah'a bağlandığı gibi.

Bunun hakikati;

Kalbinin Allah'ın sevgisine bağlanması, zikrinin O'nun celâlliğine ve yüce oluşuna bağlanması ve azalarının O'na samimiyetle itaat ederek ve Resûl'üne (sallallahu aleyhi ve sellem) tâbi olarak bağlanmasıdır.

Her kim kalbini tek olan Allah'a bağlamazsa, o takdirde çeşitli timsallere / heykellere bağlanır. Hanif dininin önderi olanın (Hz. İbrahim) kavmine dediği gibi:

"O zaman o, babasına ve kavmine: Bu tapınıp durduğunuz heykeller nedir? demişti." (Enbiya, 52)

Böylece kendisinin bağlandığı ve kavminin bağlandığı şeyin gerçeğini taksim etmiş oluyor. Nitekim kavminin isteği heykellere bağlanmak olurken, Hz. İbrahim'in (a.s.) isteği de Celil olan Rab Teâlâ'ya bağlanmak olmuştur.

"Temasil" timsalin çoğuludur. Heykeller anlamına gelir. Allahtan başkasına kalbin bağlanması ve onunla meşgul olması ve ona dayanması demek kalbiyle bu heykellere bağlanması anlamını da taşır. Bu aynı zamanda sûretli putlara bağlanmanın bir benzerini teşkil eder.

Zaten bundan dolayıdır ki müşriklerin putlara tapmaları kalpleriyle, himmetleriyle ve heykellerini istemeleriyle onlara bağlanmalarıyla olmuştur. Eğer kalple bağlanmak suretiyle malik olan ve kulluk edilen heykeller varsa, bu, nitekim kalbin putlara bağlanmasının bir benzerini ortaya koyar.

Bundan dolayı Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) onun heykellerin kulu olmasıyla isimlendirmiştir, yok olmasına ve kahrolmasına dair de beddua etmiştir. Şöyle buyurdular:

"Altına tapan helak olsun, gümüşe tapan helak olsun, yok olsun. Nitekim yok da oldu, helak da oldu. Eğer bu diken batacak olursa, çıkarılamaz." (Buhârî (2886)-(2887) Ebû Hüreyre'den rivayet etmiştir.)

İnsanların hepsi bu diyarda yolculuk hattında bulunurlar. Hepsi de maksadına gitmek hususunda misafir durumundadırlar ve istediğine gitmek, kendisini sevindirecek olana gidicidir. Muhakkak ki Allah'ı ve âhiret diyarını isteyen kimse ancak bu yolculuğunda Allah'a gitmek ve göçmek ister, kendisine ilerleyip orada kalmak ister. Yolculuğunda ve bitiminde hep istediği orayadır:

"Ey, Rabbine, itaat edip huzura eren nefis! Hem hoşnut edici, hem de hoşnut edilmiş olarak Rabbine dön. Kullarımın arasına gir. Cennetime gir." (Fecr, 27-30).

Firavunun karısı (Hz. Asiye) şöyle der:

"Rabbim! Bana yanında cennetin içinde bir ev yap" (Tahrim, 11)

Cennette olacak evden önce Allah'ın katında evinin olmasını talep etmiştir. Çünkü komşu evden önceliklidir.

 

İÇİNDEKİLER