Yalandan mutlaka kaçın! Çünkü yalan; bilinen şeyler hakkında
düşünüp tasavvur etmeni yıkar. Buna ek olarak; bu bilinen şeylerin insanlara
karşı suretini de yıkıverir. Çünkü yalancı bir kimse; mevcut olan bir şeyi yok
olarak, olmayan bir şeyi de mevcut olarak gösteren, hakkı bâtıl ve bâtılı da hak
olarak, hayrı şer ve şerri de hayır olarak tasvir eden kimsedir. Kendisine bir
ceza olarak ilmi ve düşüncesi ifsada uğrayıverir.
Sonra bu yalancı kimse,
ululanılıp kendisine bağlanılan ve yönelinelen kimsenin şahsında (yalanına)
girişir, düşüncesini ve ilmini yıkıverir.
Yalancı kimsenin nefsi, var olan hakikatten oldukça uzaktır, yokluğa
gidici ve bâtıldan etkilenmiştir. O'nun tasavvur etme gücü ve iradeye bağlı her
fiilin kökü olan ilim gücü yıkıldığı zaman bu fiilleri de yıkılıverir. Bu
sefer, yalanın hükmü bunlara gidiverir ve kişinin her yerinde bu yalan ortaya
çıkmaya başlar. Tıpkı yalanın kökü ve çıkış yerinin dil olduğu gibi. Artık bu
hâldeyken dilinden de amellerinden de hiçbir fayda görmez. Zaten bundan dolayı
yalan her kötülüğün başıdır. Nebi'nin (sallallahu aleyhi ve sellem)buyurduğu
gibi:
"Kuşkusuz yalan kötülüğe ve kötülük de ateşe götürür."
(Buhârî (6093) ve Müslim (2607) İbn Mesud hadisinden
rivayet etmişlerdir.)
Yalan ilk olarak insanın diline yakınlaşır ve onu yıkıverir,
onu ifsat eder. Sonra azalara yönelir ve amelleri yıkar. Tıpkı dile yaklaşması
suretiyle sözleri yıktığı gibi. Nitekim yalan; kişinin sözlerinin, amellerinin
ve hâlininin geneline egemen oluverir, onda yıkımı ve fesadı sağlamlaştırır.
Eğer Allahu Teâlâ bu kimseye, içindeki yerleşmiş yalan maddesini çıkartıp atacak
doğruluk ilacını nasip etmezse, o takdirde bu yalan hastalığı bu kimsede
kökleşecektir.
İşte bundan dolayı bütün kalb amellerinin asıl kaynağı
doğruluktur.
Bunların zıtları ile ilgili olarak; riya, gösteriş, kibir, övünme,
büyüklenme, tepeden bakma, acziyet, tembellik, erinmek, yaşlılık ve buna benzer
diğer özelliklere gelirsek; bunların asıl kaynağı da yalandır.
Dolayısıyla
zahiren ve bâtınen her salih amelin menşei doğruluk iken, zahiren ve bâtınen her
fasid olan amelin menşei de yalandır.
Allahu Teâlâ kuşkusuz yalancıları, maslahatlardan ve
yararlardan / menfaatlerden kendilerini uzak tutmak suretiyle cezalandırırken,
doğru sözlü olanların ise, hem dünya ve hem de âhiret yaşantılarını
düzeltebilmelerine yardımcı olarak mükâfatlandırmaktadır. Nitekim kişinin dünya
ve âhiret yaşantısının düzelmesi doğrulukla olurken, buradaki yaşantısının
hüsran ve zararla bitmesi de yalanla olmaktadır.
Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Ey iman edenler! Allah'tan
korkun ve doğrularla beraber olun." (Tevbe, 119),
Allah buyurdu ki:
"Bu, sadıklara doğruluklarının
fayda sağladığı gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan,
içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da
O'ndan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş budur."
(Maide, 119),
"Onların
vazifesi itaat etmek ve güzel söz söylemektir. İş kesinleşince Allah'ın emrine
sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu."
(Muhammed,
21),
"Bedevilerden özür bahane
edenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah'a ve Resül'üne yalan söyleyenler de oturdular kaldılar. Bunlardan kâfir
olanlara acıklı bir azap isabet edecektir." (Tevbe, 90)
|