بســـم الله الرحمن الرحيم

 

İbn Mes'ud'un Hikmetlerinden

 

İbn Mes'ud'un (r.a.) sözlerinden bazıları:

 

Bir defasında adamın birisi:

"Ashâb-ı yeminden (ahirette sağ tarafta bulunanlar) değil de mukarrabînden (Allah'a yakınlar) olmak isterim." deyince; Abdullah:

"Ancak burada bir adam var ki, öldüğü zaman (oraya gidip gidemeyeceği ile ilgili) korkusu bulunuyor." dedi, bununla kendisini kast etti.

 

Bir seferinde insanlar kendisine takılıp geliyorlardı. O da:

"Bir ihtiyacınız mı var? " diye sordu. Onlar da:

"Hayır / ancak seninle beraber yürümek istedik." dediler. Bunun üzerine o:

"Geri dönün! Çünkü bu durum, uyanlar için bir zillet ve kendisine uyulan için de fitnedir." diye cevap verdi.

 

Kendisi şöyle demiştir: "Nefsim hakkında bildiklerimi siz de bilmiş olsaydınız, kafama toprak atardınız."

 

Yine şöyle demiştir:

"Şu iki istenmeyen husus, ne de güzeldir: Ölüm ve fakirlik. Allah'a yemin olsun ki, bu zenginlik ve fakirliktir. Hangisiyle imtihan olacağımı bilemem. Allah'tan (c.c.) her ikisinin de bana gelmesini isterim. Şayet zenginlik gelirse, bundan dolayı nefsimle mücadele ederim. Fakirlik gelirse, bundan dolayı da sabrederim."

 

Dedi ki: "Geceler ve gündüzler geçmekte ve sizler de eksik bir ecel ve mahfuz ameller üzere bulunmaktasınız. Ölüm kuşkusuz aniden gelicidir. Dolayısıyla her kim hayır ekerse, istekli olarak hasad eder. Kim de şer ekerse, pişmanlıkla hasad eder. Her ekenin ekini bulunur, yavaş eken hazzının önüne geçemez ve hırslı da kendisine takdir edilmemişse, kavuşamaz."

 

Her kime hayır verilmişse, onu Allah (c.c.) vermiştir. Her kim de şerden korunmuşsa, onu da Allah korumuştur.

 

Mücahidler efendilerdir, fakihler ise, komutanlardır. Onlarla oturup kalkmak ise, ziyadedir.

 

Ancak şu iki şey vardır ki:

Yol ve Kelam! Kuşkusuz kelamın en üstün olanı, Allah'ın (c.c.) kelamıdır. Yolun en faziletli olanı da Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlardır. Her sonradan çıkarılan ise, bid'attır.

Ömrünüz uzun olacak diye aldanmayın, emelleriniz sizleri gevşetmesin. Çünkü gelecek olan her şey yakındır.

Dikkat edin! Kötü de ana karnında iken kötü olandır. İyi olan ise, bundan başkasıyla öğüt aldı.

Dikkat edin! Müslümanı öldürmek küfür; ona sövmek ise fısktır. Bir müslümanın din kardeşiyle üç günden fazla küs durması helâl olmaz; öyleyse ilk karşılaşan hemen selâm versin. Davet ettiğinde icabet etsin, hastalandığında da ziyaret etsin.

Şuna da dikkat edin! Sözlerin en şerlisi yalan sözdür. Dikkat edin! Yalanın şakası da ciddisi de olmaz. Baba evladına bir şey hediye etmeyi söz verip de onu yerine getirmezse, bu da yalan sayılır. Şunu da bilin ki, yalan kötülüğe, kötülük ise ateşe götürür. Doğruluk da iyiliğe iyilik de cennete götürür. Doğru söyleyene Allah katında "Doğru söyledi, iyi konuştu." denilir. Yalancıya da: "Yalan söyledi, kötü konuştu" denilir. Haber verdiğine göre Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)şöyle buyurmuştur:

"Kişi doğru konuşur ve nihayet Allah katında "Doğru sözlü" olarak yazılır. Kişi de yalan söyler ve Allah katında "Yalancı" diye yazılır." (Hadis sahihtir. Ahmed (3638) Hadisin uzunca rivayeti için aynı yere bakınız.)

 

- Sözlerin en doğrusu, Allah'ın kitabıdır.

- En sağlam düğüm, takva kelimesidir.

- En hayırlı din, İbrahim'in (a.s.) dinidir.

- En güzel sünnet, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetidir.

- En güzel yol, peygamberlerin yoludur.

- Sözlerin en şereflisi, Allah'ı zikretmektir.

- En hayırlı kıssa, Kur'an'dır.

- İşlerin en hayırlısı, dinden olanlardır ve işlerin en kötüsü de dine sonradan sokulanlardır.

- Az olup yetecek olan şey, çok olup da işe yaramayandan daha hayırlıdır.

- Nefsin kurtulması, kontrolsüz (nefsi) emmarelerden daha hayırlıdır.

- Özürlerin en şerlisi, ölüm anında sunulandır.

- Pişmanlığın en kötüsü, kıyamet günü olan pişmanlıktır.

- Dalaletin en şerli olanı, hidayetten sonra girilen dalalettir.

- Zenginliğin en hayırlısı, gönül zenginliğidir.

- Azığın en hayırlı olanı, takvadır.

- Kalbe ilka edilen en hayırlı şey, yakindir.

- Şüphe ise, küfürden ileri gelir.

- En şerli körlük, kalbin körlüğüdür.

- İçki, bütün kötülüklerin anasıdır.

- Azgın kadınlar şeytanın ipleridir.

- Kötü gençlik, deliliğin bir şubesidir.

- Ölülere aşırı ağıt yakmak da cahiliyedendir.

 

İnsanlardan bazıları vardır ki, cumayı ancak sırtını çevirerek ifa eder. Kimisi de var ki, ancak kafası estiğinde Allah'ı zikreder. Şüphesiz ki hataların en büyüğü, yalandır.

- Her kim affederse, Allah da (c.c.) onu affeder.

- Kim öfkesini yutarsa, Allahu Teâlâ da ona ecirler nasip eder.

- Kim bağışlarsa, Allah da onu bağışlar.

- Her kim felaketlere karşı sabrederse, Allah ona güzellikle sonuç verir.

- Kazançların en şerli olanı, faizle kazanılandır.

- En şerli yiyecek, yetim malı yemektir. Sizden birinizin kanaatkar olması kuşkusuz sizlere oldukça yeterli gelecektir. İnsanın boyu, dört ziraya kadar varır; ancak yaptığı hayırlı işler sonuna kadar varır.

- İşlerin döngü noktası, sonlarıdır.

- Ölümlerin en hayırlısı, şehitlerin katledilmeleridir.

- Her kim kibir yaparsa, Allah onu alçaltır ve her kim Allah'a isyan ederse, şeytana itaat eder.

 

Kur'an taşıyıcısının, insanlar uyudukları vakit onun geceyi ibadetle geçirmesi, insanlar gündüzleyin yemek yerlerken onun oruçlu olması, insanlar sevinirlerken onun hüzünlenmesi, insanlar zevk-ü sefa sürerlerken, onun huşulu olması gerekir.

Buna ek olarak, Kur'an taşıyıcısının ağlayan, hüzünlenen, hikmetli, halim ve sakin birisi de olması lâzım. Aynı zamanda uyanık olup gafil olmaması, bağırıp çağıran olmaması ve müslümanlara karşı demir gibi sert olmaması lâzım.

 

Her kim gösteriş yapıp, büyüklenecek olursa, Allahu Teâlâ onu zillete düşürür, kim huşulu olarak mütevazı olursa, onu yüceltir. Meleğin bir dostu ve şeytanın da bir dostu bulunur.

Meleğin dostu, hayrı anlatıp, hakkı tasdik etmektir. Dolayısıyla bunu gördüğünüz de hemen Allah'a hamd edin.

Şeytanın dostu ise; şerri anlatıp, hakkı yalanlamaktır. Bunu gördüğünüz zaman da Allah'a sığının.

 

Muhakkak ki insanlar, sözü güzel söylerler. Öyleyse kimin sözü ameline uyarsa, işte bu kimse, hazzı kazanmış demektir. Kimin de sözü ameline uymazsa, işte bu kimse de ancak nefsini yıkıma uğratmış demektir.

 

Gündüzleri boş, geceleri de vakit öldürerek geçirenlerle dost olmam! Gerek dünya ve gerekse âhiret hayatı için herhangi bir hayırlı amel bulundurmayan adama çok kızarım. Aynı zamanda namazı kendisine iyiliği emretmiyor ve kötülükten sakındırmıyorsa, o kimseye de çok kızarım. Kuşkusuz onun bu hâli kendisini Allahu Teâlâ'dan ziyadesiyle uzak etmiştir.

 

Yakînden birisi de Allah'ın (c.c.) gazap ettikleriyle insanları memnun etmemendir. Allah rızık verip bahşettiği hâlde başkasına teşekkür etmemendir. Çünkü Allah'ın rızkını çokça isteyen kimse, veremiyeceği gibi, istemeyen de rızkı engelleyemez. Çünkü Allah (c.c), adaleti ve hilmi gereği ruhu ve sevinci yakın ve rıza üzere kılmıştır. Sıkıntı ve hüznü de şüphe ve gazapta kılmıştır.

 

Sen namazına durduğun sürece efendinin kapısını çalmaktasın! Her kim efendisinin kapısını çalarsa, ona kapılar açılıverir.

 

Zannediyorum, insanlar hatalar işlediklerinden dolayı bildiklerini unutmaktalar!

 

İlim ehli, hidayet ışığı, evi hasırlı (mütevazı), gecenin kandili, kalplerin canlılığı ve eski elbiseli olunuz! Böyle olmakla gökyüzünde tanınırsınız ve yeryüzündeki insanlara da gizli olursunuz.

 

Kalplerde istek ve sırt dönme bulunur. Kalp isteyip arzuladığında ve yöneldiğinde ondan nasiplenmeye bak. Yüz çevirip sırt döndüğünde de onu terk et.

İlim, çokça rivayetle olmaz. İlim ancak huşulu olmakla olur.

 

Sizler kâfiri insanların beden olarak en sağlıklısı ve kalben de en hastalıklısı olarak ve mü'mini de insanlar arasında kalben en sağlıklı ve bedenen en hastalıklı olarak görmektesiniz. Allah'a yemin olsun ki, şayet kalpleriniz hasta olur ve bedeniniz sağlıklı olursa, Allah'a karşı bokböceğinden daha değersiz olursunuz.

 

Kul, imanın hakikatine ancak imanın zirvesine kavuştuğu zaman ulaşır. Zirveye de ancak fakirliği zenginlikten ve tevazuyu büyüklenmekten daha çok sevdiği zaman ulaşır. Hatta kendisini öven ve yeren, ona eşit gelir. Şüphesiz ki, adam evinden çıkınca dini de yanında bulunur; eve dönünce dininden bir şey bulundurmaz. Adam, kendisine ve nefsine karşı bir zarar ve yarar sağlayamadığı hâlde biri gelir, onun hakkında Allah'a yemin eder ki, "Şüphesiz sen yapar edersin." diye. Kendisi hiçbir hacetinden kurtulamadan geri döner ve Allah'ın öfkesine duçar oluverir.

 

Eğer köpekle alay edersem, köpeğe çevrilmekten korkarım.

 

Günahlar kalpleri tırmalayan etkenlerdir.

 

Göz zinasında ilk bakışta kuşkusuz şeytan ikincisine bakman için teşvik eder.

 

Her sevinçle beraber üzüntü de bulunabilmekte! Neşe ile dolan ev hüzünle de dolabilmekte! Sizler birer misafirsiniz ve emanet de kalıcı değildir. Misafir göçüp gidicidir. Emanet de ehline dönücüdür.

 

Kıyamete yakın zamanda birtakım insanlar olur, yaptıkları işlerin en üstünü kendi aralarındaki kınamalardır. Birbirlerini "pis kokulu" diye isimlendirirler.

 

Kişi kendi nefsi hakkında insaflı olmayı isterse, kendi nefsi için verilmesini istediğini insanlara versin.

 

Hak ağırdır ve görünür. Bâtıl ise, hafiftir ve gizlidir.

 

Nice zevkler vardır ki, uzun bir hüznü peşinden getirir.

 

Yeryüzünde dil gibi uzun hapis gerektiren bir şey yoktur.

 

Eğer bir memlekette zina ve faiz işlenirse, memleketin helak olmasına izin verilir.

 

Her kim güvenin yiyemeyeceği ve hırsızın da çalamayacağı hazinelerini gökyüzüne çıkarmaya gücü yetiyorsa, bunu yapsın. Çünkü kişinin kalbi hazinesiyle birliktedir.

 

Hiç kimse başkasının dinini taklit etmesin! Çünkü taklit ettiği kimse inandığında o da inanır, inkâr ettiğinde o da inkâr eder. İlla da uyacak bir şey istiyorsanız, o takdirde ölüye uyunuz. Çünkü canlıya ölünün fitnesi bulaşacak değildir.

 

"Sizler sakın immâ olmayınız."

"İmmâ nedir?" dediler. Bunun üzerine şöyle dedi:

"Yüce Allah buyurdu ki: Hidayet üzere olurlarsa şayet, onlara hidayet verip, onlarla beraber olurum. Dalalet üzere olurlarsa, onları dalalete sokmam, demektir. Dikkat edin! İnsanlar birisini tekfir etseler de sen sakın kâfir deme!"

 

 

 

Adamın birisi: "Bana faydalı ve özlü birtakım kelimeler öğret?" deyince şöyle der:

"Allah'a hiçbir şeyi ortak koşma.

- Kur'an neyden uzaklaşıyorsa, sen de ondan uzaklaş.

- Her kim hakkı yerine getiriyorsa, sen de ona yönel; uzakta da olsa, başkaları ona buğzetmiş de olsa...

- Her kim de bâtılı işliyorsa, ondan da uzak ol, sevimli de görünse; dostça da yaklaşsa...

 

Kıyamet günü kula," Emanetini yerine getir." denilir. O da:

"Ey Rabbim! Nereden getirebilirim ki, kuşkusuz dünyada yok oldu gitti!" der. Bunun üzerine yok ettiği dünya sureti, cehennemin çukurunda görünür. Dünyayı dibine sokar, sonra onu alıp o kulun omuzlarına yükler ve onunla yükseltir, ta ki o kul nevanın vs. ondan çıktığını ve ebediyete dek böyle süreceğini sanır."

 

Kalbini şu üç yerde bulundur:

- Kur'an dinlerken,

- Zikir meclisinde ve

- Tek başına kaldığın vakitlerde.

Bu yerleri eğer bulamazsan, o takdirde Allah'a dua et ki, sana kalp versin. Çünkü kalbin yok demektir.

 

Cüneyd dedi ki:

"Bir defasında bir genç bana gelip, tevbe hakkında soru sordu. Ben de cevap verdim. Sonra tevbenin hakikati hakkında sordu ve ben de:

"Ölüm sana gelene dek günahını iki gözünün ortasında görmendir." dedim.

O da bana:

"Bırak! Tevbenin hakikati bu değildir." dedi.

Bunun üzerine ben de:

"Peki, ey genç sana göre tevbenin hakikati nedir?" dedim;

o da:

"Günahını unutmandır. O da seni terk eder ve geçer gider." dedi.

Bir adam da:

"Ya size göre nedir ey Ebû Kasım?" diye sorunca dedim ki:

"Sözün doğrusu gencin söylediğidir." Dedi ki:

"Nasıl yani?"

Ben de şöyle cevap verdim:

"Günahla beraber olduğum hâlde beni cefa / üzüntü hâlimden vefa hâline nakleder. Kuşkusuz vefa halimdeyken cefayı hatırlamam da cefa anlamına gelir."

 

İÇİNDEKİLER