|
بســـم الله الرحمن الرحيم |
|
İbretler ve Hikmetler -2- |
|
Uykularından uyananlar, dünya ve ehlinin şatavatlarını,
onlara hazırlanmış emel tuzaklarını, şeytanın yönlendirmesini, nefisleri nasıl
komuta ettiğini ve nefsi emmarenin nasıl dönüp dolaştığını gördüklerinde,
tıpkı perişan bir kölenin efendisinin evine iltica etmesi gibi tevazu ve huşu
sarayına iltica ederler.
(Nefsi Emmare: Kişiye şer olarak çokça emreden nefis
demektir. (Mütercim) |
|
Dünya şehvetleri hayal oyunu
gibidir. Cahil olan bir kimse dış görünüşüne bakarak bu konuda
kısır olduğunu ortaya koyarken, bilen bir kimse ise; örtünün
arkasında nelerin olduğunu düşünerek bakar. |
|
Onlara şehvetli şeyler görünüverdi. Bunun üzerine
uzattıkları ellerinin (kendilerini helak edecek olan) tuzağın ipi olduğunu
basiret gözleriyle bakarak anladıklarında, bundan kaçacak kanatlarla
alabildiğince uçmaya başladılar. Sonra ikinci göçe ulaştılar. O da "Dedi ki: "Ne
olurdu kavmim bilseydi!" âyetinin mânasındaki hakikattir. Böylece bu topluluk
varlıklarını anladılar ve hedeflerini kavramış oldular. Bunun üzerine göçten
önce toplanıverdiler ve yolun ortasına gitmek için birlik gösterdiler. Öbür
insanlar da bu esnada fuzuli işlerle uğraşmakta ve bomboş yerlerde vakit
öldürmektedirler. Heva ve hevesin serçeleri de işte bu esnada tuzak kapanında
ölümü beklemektedirler..! |
|
Bir Tilki bir gün tuzağa düşünce
diğerine:
"Bundan sonra buluşma yeri
neresi olur? " diye sorar, o da:
"İki gün sonra tabaklanma
yerinde" diye cevap verir.
|
|
Allah'a yemin olsun ki, günler
ancak uykulardır. Dolayısıyla uyanın artık! Bu takdirde zafere
ulaşırsınız. |
|
Dünyadan geçip gidenler
rüyalardır, ondan kalanlar ise kuruntulardır. Vakit ise, her
ikisi arasında zayi olup gitmektedir. |
|
Bir kimsenin merhameti olmayan
bir eşi, özür dilemesini bilmeyen bir evladı, güveni olmayan bir komşusu,
nasihat etmeyen bir arkadaşı, adaletli olmayan bir ortağı bulunursa, bu
kimseye nasıl güvenilir ki?
Buna ek olarak kendisini yok etmeye çalışan bir
düşmanı da bulunursa nasıl güvenilir ki?
Nefsi kendisine hep kötülükleri
emrediyorsa, dünyayı süslü gösteriyorsa, çokça şehvet ve hevaya uymayı
aşılıyorsa, kahreden bir kini besliyorsa, süslü bir şeytan meydana getiriyorsa,
kendisinde zayıflık peyda ediyorsa...
O zaman bu kimseye nasıl güvenilir ki?
Eğer Allahu Teâlâ'ya dost olursa, bu sayılanların hepsi kahrolup gider. Şayet
yüz çevirecek olursa, o zaman bu kimsenin nefsinde yine bunlar
toplanıverecektir. Bu takdirde de helâka gidecektir.
|
|
İnsanlar Kitap ve Sünnetle hüküm vermekten ve onlarla
muhakeme olmaktan yüz çevirip, sadece bunların yeterli gelmeyeceğine inandıkları
ve bunların dışında görüşlere, kıyaslara baş vurdukları, bunları ve şeyhlerin
görüşlerini güzel saydıkları zaman;
Bu kimselerin fıtratlarında bir
değişme baş gösterir.
Kalplerinde zulüm oluşuverir ve anlayışlarında bir sakatlık ve
akıllarında bir ahmaklık meydana gelir.
İşte bu tip insanları bu
hasletler kuşatıverir ve ona galip gelir.
Hatta küçükleri bunlarla
eğitmekte, yaşlıları ise buna sevk etmektedirler. Bunu kötü bir iş olarak da
görmezler.
Bu öyle bir hâl alır ki;
- Artık doğrunun yerini bid'at,
- Aklın yerini cehalet,
- Rüşdün yerini
heva,
- Hidâyetin yerini sapıklık,
- İyiliğin yerini kötülük,
- İlmin yerini cahillik,
- İhlasın yerini riya,
- Hakkın yerini bâtıl,
- Doğrunun yerini yalan,
- Nasihatin yerini
vurdumduymazlık ve
- Adaletin yerini de zulüm alır.
Galip gelen bu faktörlerin ve bunu işleyenlerin bizzat
kendilerine işaret edildiği anlaşılmaktadır. Nitekim bundan önce bu faktörler
tersiyle bulunurlarken, bu faktörleri (cürümleri) işleyenlerin kendilerine
işaret edildiği söz konusu olur.
Dolayısıyla galip gelen bu faktörlerin / cürümlerin kişiye
yönelmiş, sancağını dikmiş olduğunu ve ordularının (binitlerine) binmiş
olduklarını görürsen, anla ki artık bu esnada yerin altında yaşamak yerin
üzerinde yaşamaktan, dağın
tepelerinde kalmak alt taraflarında kalmaktan ve yabani hayvanların yanında bulunmak insanların yanında bulunmaktan daha
hayırlıdır.
|
|
Yeryüzünün yeşili değişmiş, gökyüzü kararmış, kara ile
deniz zalimlerin zulmü sebebiyle karanlıklara boğulmuştu. Bereketler gitmiş,
hayırlar azalmış, vahşiyat çoğalmış ve hayat da bu fışkı fücurun kötülüğünden
bunalıvermişti. Hep bu çirkin işlerden dolayı gündüzün ışığı ve gecenin karanlığı
ağlayıvermiş, fena işler sebebiyle Kiramen Katibin melekleri onları şikayet
etmiş, Rab Teâlâ'yı gazaplandıracak birçok fuhşiyatı işlemişler ve çirkin
hâllere ve pisliklere bürünmüşlerdir... İşte böyle...
Şu var ki, Allahu Teâlâ
azap selini oluşturacak bulutlarını sevk etmekle beraber uyarmakta ve bunların
gölgelerinden bela ve musibetlerin inmesine izin vermekle beraber bundan
(azabından) kaçmalarını istemektedir.
Öyleyse bu selden kurtulmanın yollarını da
arayın ve kabul edilmesi mümkün olana ve kapısı açılana dek nasuh tevbesi
yapmayı unutmayın!
Ancak (samimi olmamanızdan dolayı) tevbe kapısı sanki sizler
için kapanmış, sanki sizler rehin alınmışsınız ve sanki uçacak kanadınız da
kırılmıştır!
"Haksızlık edenler, hangi
dönüşe (hangi akıbete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir."
(Şuara, 227)
|
|
Bugün canını satıver! Kuşkusuz
pazar açık, karşılığı mevcut ve değeri de ucuzdur. Nitekim bu pazara ve değere
öyle bir gün gelecektir ki, az ya da çok bu cana ulaşamayacaktır.
"Toplanma günü için sizi topladığı zaman var ya, işte o gün,
kimin aldandığının açığa çıkacağı aldanma günüdür."
(Teğabun, 9),
"O gün zalim kimse ellerini ısıracak: "Eyvah!" diyecek,
"keşke Peygamberin yanında bir yol tutsaydım!"
(Furkan, 27)
Yolculuğa takva azığın olmadan çıktığın zaman,
Kıyamet günü ise azıklı birini gördüğün zaman,
İşte o zaman keşke onun gibi olsaydım deyip pişman olursun,
Çünkü dine O'nun gibi bakmamışsındır.
|
|
İhlas ve istikamet olmadan
yapılan bir amel, tıpkı yolculuğunda yanındaki torbalarına kum
doldurup da yararı olmadan boş yere ağırlık yapıp onları
yanında taşıyan misafire benzer. |
|
Kalbine dünyanın tasalarını ve ağırlıklarını yüklendiğinde
ve dünyanın kuvvetini ve diriliğini gösteren meşgalesini ve boş şeylerini
omuzladığında tıpkı atını sırtlayan bir yolcuya benzersin. Senden ağır olduğu
için onu ne taşıyabilirsin, ne de ona yem verebilirsin. Hatta hemen yerinde
duruverirsin!
Ömrünü harcayan yükleri yüklendim
durdum
Hayret! Ortada ne bir zafer ve ne
de bir kazanç var.
Aceleci bir şoför işini hiç
kontrol edebilir mi?
Her sefer yolculuklarında sürat yapan bulunmaz
Bineği yavaşlat bakalım, onun
yanağına toslayıverdin
Onunda altında da senin ezilen yanağın bulunmakta
|
|
Her kim için afiyetin tadı parlayacak olursa, işte bu
kimseye, sabır gösterilecek acılar uzak olmuş demektir. |
|
Gaye, kader de ilk olarak olan, varlıkta ise en son olan,
aklın görüntüsünde ise başı çeken ve ulaşılması gereken yerde de son bulan
şeydir. |
|
Normal acizliği sevdin. Öyleyse
düşündükçe sorunların çoğalıyorsa,
o zaman azim nurları sana parıldıyor demektir. |
|
Toplulukların farklılaşmaları
düşünceleriyledir, şekilleriyle değil... |
|
Alçak bir kişinin düşüncelerinin
inişi, pislik barındıran bir kuyuya uzatılan kovanın inişi
gibidir. |
|
Seninle kurtulanların arasında heva dağı bulunmaktadır.
Onlar önlerinde bulunan engeli aşıp gittiler. Sen ise engelin içinde kaldın.
Öyleyse sen de bu engeli parçala ve onlara yetiş! |
|
Dünya bir yarış arenasıdır. Tozlar yükselir ve kazanan
belli değildir. İnsanlar da bu arenada bulunurlar, kimisi atlı, kimisi yaya ve
kimisi de kısır eşeklerle katılır....
Tozlar kalkınca kimin kazandığını görürsün Altında at mı
yoksa eşek mi olan kazanmış!?
|
|
Aç gözlülük bir kimsenin
tabiatında bulunabilir. Ancak kanaatkar olmak daha
fedakarcadır. |
|
Hırs peşinde olan hırsız adam, ancak
hevasının gölgesinde
yürür. |
|
Şehvet tohumu telef kapanın
altında bulunur. Kapana yem olmayı bir düşün! Bu sefer
sabretmek gerçekten sana yakınlaşıverir. |
|
Emellere ulaşmada tamahkar
olmanın gücü, isteklerde çalışmayı gerektirir ve emellerin
girmesine dair sakındırmayı artırır. |
|
Cimri kimse fakirdir ve fakirliği
sebebiyle bir ecir alamaz. |
|
Sıkıntı susuzluğuna sabretmek ve
minnet altında kalma tulumundan da içmemek gerek! |
|
Emzikli kadın acıkınca bile kendi
sütünden içmez. |
|
Efendinden başkasından dünyalık bir şey isteme! Çünkü
kölenin efendisinden başkasından bir şey istemesi, ona bir hakarettir. |
|
Sevgi ağacı dikilirse dostluk meyvesini verir. |
|
Seninle beraber olmayanlara yabancı ol ve senden
ayrılmayanlarla da birlikte ol! |
|
Cahil ile yolculuk fesatlıktır.
Ama âlimle yolculuğa gelirsek, onun beraberinde hem ayağında
ayakkabısı ve hem de yanında su kabı vardır. |
|
Uzlet evinde akıl ile yakîn beraber olunca ve tefekkür de
hazır bulununca, ikisi arasında şunlar nida olur:
Bıkıp usanmayan bir söz sana
gelince
Sözü ve nizamı bize hoş gelir
Nefis onu hatırlarsa şayet o
zaman nefsin kast ettiği
Ve maksatlı kalbin karanlığı
gitmiş olur
|
|
Aranızda tartışma geçmiş olan bir
kimseden bunakça bir söz çıkarsa, onu hemen bir yere
ulaştırma, sonra sen altında kalabilirsin! Kuşkusuz tartışma
nesli, yerilen nesildir. |
|
Nefsini himaye etmek, ona
cehaletle davranmanın bir göstergesidir. Çünkü nefsini gereği
gibi, hak üzere bilmiş olsaydın o takdirde hasmına karşı da
yanlışa düşmemesi için yardımcı olurdun. |
|
Öfke ateşinden intikam ateşi tutuşturulunca o zaman tutuşan
artık yanmaya başlar. |
|
Öfkeni hilm zincirleriyle bağla. Çünkü öfke köpek gibidir.
Telef için gönderilirse telef eder. |
|
Kimden saadet öne geçmiş ise, talep etmeden önce deliline
ulaşıverir. |
|
Kader herhangi bir şahıs hakkında
bir şeyler yapmayı murat ettiği zaman o kimsenin kalbinde tevfik tohumları eker. Sonra bu tohumların
üzerine ümit ve korku suyu döker. Sonra da bunların üzerine gözetme direkleri
diker ve ona ilim bekçileri ikame eder... Bir de bakarsın ki, bu ekin kendi dalı
ve kökü üzere ayakta kalmış durmaktadır. |
|
Himmet yıldızı açık bir gecenin
karanlığında doğduğu ve azimkar ay da peşini takip ettiği
zaman Rabbinin nuru ile kalbin yeri doğuverir. |
|
Gece karanlıklara büründüğü zaman
uyku ve yorgunluk çöküverir. Korku ve şevkin başı ise, uyanık
olan askerler bölüğünde bulunurken, tembellik ve umursamazlık
ise, gaflette bulunan asker grubunda olur. Dolayısıyla azim
gösterilince askerler toparlanıverirken, öbür tarafta uyanık olmayan ve
tefritte bulunan askerler hezimete uğratılır. Artık gün doğar ve paylar taksim
edilir. Ganimetler de ehline dağıtılır..! |
|
Gece yolculuğuna sadece açlığı
içinde gizleyen güç yetirebilir. Asiller başında; azığı
taşıyanlar ise somundadırlar... |
|
Kovulsan bile kapılarda durmaktan
bıkma! Seni geri çevirseler bile mazeretini bildirmekten
kaçınma. Şayet senden başkalarını içeriye alıyorlarsa, o zaman
yalancılara hücum edildiği gibi onlara karşı da hücum et ve
bir küçük kız çocuğunun içeriye girdiği gibi giriver ve elini uzat,
"ayrıca
sadaka da ihsan eyle." (Yusuf,
88) |
|
Ey takva anahtarı olmadan geçim
kapısını açan kimse! Nasıl da sana hatalı yollar alabildiğince
açılmakta...
İşte rızkın daralmasından dolayı
da bu sefer şikayet eder durursun. |
|
Takvanın maksadı konusunda şayet
tevakkuf edecek olursan, maksadı senden gitmez. |
|
Günahlar kazanç kapısının önünde
bir duvardır. "Şüphesiz ki
kul, günahından dolayı rızıktan mahrum olur."
(Ahmed b. Hanbel, "Müsned"de (22386) Sevban hadisinden
rivayet etmiştir. Hadisin tahrici için adı geçen esere bakınız.)
Allah yemin olsun ki sizi ziyaret için gelmiş değilim Ancak
gördüm ki yeryüzü beni alıp dürmüştür Kapınızdan da ümidimi ve azmimi kırmış
değilim Ancak yaptıklarıma sebep ayağım tökezleyivermiştir.
|
|
Ruhlar yüksek yerlerde
bulunurlar; tıpkı kuşların saray burçlarında bulundukları gibi. Doğurdukları
yavrularına verecekleri bir rızık da
hazırlanmadığı hadde kuşlar orada bulunurlar...
İşte bunların bu hâli, tıpkı yarışmaya hazırlanmış bir kimse
gibidir.
|
|
Çalışan işçilerden her kim
kendisinin ne kadar çalıştığını işverenin yanında görmek
isterse, işleri nasıl evirip çevirdiğine ve hangi işle meşgul
olduğuna bir baksın! |
|
Âhiretin çocuklarından ol, dünyanın çocuklarından olma!
Çünkü çocuk anneye tabidir. |
|
Dünya pis bir leştir. Aslan ise pislik üzerinde olmaz. |
|
Dünya mecazdır. Âhiret ise vatandır. Gerekli olan
ihtiyaçlar, ancak vatanlarda istenir. |
|
İÇİNDEKİLER |
|