Kul ile Allah ve cennet arasında iki adımlık bir köprü
vardır:
1.
Kişinin, nefsine karşı adımı,
2.
Mahlukata karşı adımı.
Kendisi ile insanlar arasında oluşan şeylerde nefsini dizginler.
Kendisiyle Allah (c.c.) arasında oluşan şeylerde de insanları dizginler. İşte
böylece ancak Allah'a delalet edene ve O'nun yoluna ulaştırana iltifat eder.
Sahabe de çok etkilenip bağırmışlar, nida etmişlerdir...
Şu
ayete bakarak sen de öğüt al:
"İnsanların hesab
(görme) zamanı yaklaştı. Onlar
ise hâlâ gaflet içinde, yan çizip aldırmıyorlar."
(Enbiya, 1)
Sahabenin de bu
âyetten dolayı kalpleri korkuyla titremiş ve gözleri korku sebebiyle yaşlar
boşaltmıştı:
"Kendi miktarlarınca
sel olup aktılar."
(Rad, 17)
Dünya, Ali b. Ebû Talib'e süslü görününce kendisi:
"Seni üç talakla boşadım. Artık sana dönmem." demiştir.
Sünnete uygun
olarak bir defada da boşayabilirdi. Ancak o üçünü beraber zikredip boşadı. Bunu
yapmasının nedeni; heva ve arzunun dönüş yapmasını caiz görmemesidir. Bununla
beraber doğru dini ve selim tabiatı da ona hülle yapmamayı gösteriyordu. Nitekim
"Allah hülle yapanı lanet etsin!" hadisinin bir ravisi de o olduğu hâlde onun üç
defa boşadıktan sonra bir daha dönüş yapması nasıl mümkün olur ki?
Bu diyarda zevk-ü sefaya ait bir şey gördüğünde ve onu
nefsine sokuverdiğinde şunu bilmelisin ki, artık seni etkileyip cezb edecek
faktörler oluşmuş demektir. Öyleyse bunlar (meydana gelmeden) bunları tanı ve
onlara bulaşmamanın yollarını araştır. Böyle yaptığın takdirde, bu faktörlerin
içinde bulunmanla beraber, seni meşgul edecek olan bu faktörler sana zarar
vermeyecektir.
Hakkın nuru güneşten daha parlak ve daha açıktır. Yarasalar
bile uzaktan bir aydınlık sezseler oraya doğru yönelmeleri kaçınılmazdır. (Ya
hakkı görmeyenlere ne demeli?!)
İşte hakkın yolu şek ve şüphelerden ve şehvetlerine tâbi
olanlardan oldukça arınıktır. Bu yol, yakin ve sabır ehli için mamur bir yoldur
ve onlar bu yoldaki işaretler gibidirler:
"Onların içinden, sabrettikleri zaman bizim emrimizle
doğru yola ileten önderler yetiştirmiştik. Onlar, bizim âyetlerimize kesin bir
şekilde inanıyorlardı." (Secde, 24)
|