Bundan dolayı doğrusu şu ki; öldükten sonra dirilme konusu meşru olmakla beraber
akılla da bilinecek bir husustur. Aynı zamanda Allah'ın Rab oluşunun
eksiksizliği, O'nun isimlerinin ve sıfatlarının da eksiksiz oluşları, bu
hakikati gerektirmekte ve ortaya koymaktadır. Bu konu, inkarcıların Allah
hakkında uydurdukları sözlerden de Allah'ın münezzeh olduğunu ortaya
koymaktadır. Tıpkı O'nun kemalliğinin diğer ayıp ve kusurlardan münezzeh olduğu
gibi.
Sonra inkarcılar hakkında yüce yaratan, onların hakkı inkâr
ettikleri zaman karmakarışık bir ızdırap içinde olduklarını haber vermiştir:
"Doğrusu hak kendilerine geldiği zaman yalanladılar da şimdi karmakarışık bir ızdırap içindeler."
(Kaf, 5)
Kendileri karmakarışık bir ızdırap ve çelişki
içindeydiler ve iddia ettikleri hiçbir şeyi elde edememişlerdi.
Sonra Allahu
Teâlâ, onları yüce âleme; onun inşasına, yükselişine ve kusursuzluğuna,
güzelliklerine ve yine yeryüzü olan alt âleme; onu nasıl düzelttiğine, nasıl
hazır hâle getirdiğine, onu dağlarla nasıl sabit kılıp, onda akarsuları nasıl
fışkırttığına, her çeşit güzellik saçan türden, şekilleri değişik, rengi farklı,
değeri, özelliği ve yararı farklı bitkileri nasıl bitirdiğine dikkatleri
çekmiştir.
Dikkatleri çekmiş olduğu bu konuyu basiret ile alakalandırmış, Allah'a bağlılık
gösteren kul basiret gözüyle bunlara baktığı zaman bunlara, tevhid ve dirilmeyi
haber veren peygamberlerin söylemiş olduklarının delalet ettiğini apaçık
görecektir.
Şu bir gerçek ki; bu nimetlere bakan bir kimse, ilk olarak basireti açılacak,
sonra da sebatlı olarak düşünecektir. İşte bu özelliği de ancak hem kalbiyle ve
hem de bütün organlarıyla kendisini Allah'a vermiş kimse elde edebilir.
Sonra da Allahu Teâlâ onları, rızık maddelerinin, giysilerinin, binitlerinin ve
bahçelerinin vs... ana ham maddesi ve özü olanı tefekkür etmeye çağırmıştır.
Yani gökyüzünden indirmiş olduğu ve oldukça bereketli kıldığı su nimetine...
Bu
suyla birçok bağ-bahçeler meydana getirmiş, birçok farklı ve çeşitli meyveler ve
sebzeler yaratmış, kimisi beyaz ile siyah arası renklerde, kimisi kırmızı ve sarı
ve kimisi de tatlı ve ekşi olmak üzere değişik ve farklı yerlerde ayrı tür ve
cinslerde...
Her bir hububatı da bitirmiş, farklı çeşitler ve şekillerde, değişik yararlar,
şekiller ve ölçülerde... yapmıştır.
Sonra da hurma ağacını örnek vermiş, onda birçok ibretlerin olduğunu ve düşünüp
tefekkür edenler için gizli kalmayacak delillerin bulunduğunu haber vermiştir.
"Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca
gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akıp giden gemide, Allah'ın
yukarıdan bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra
diriltmesinde, diriltip de üzerinde deprenen hayvanları yaymasında, rüzgarları
değiştirmesinde, gök ile yer arasında emre hazır olan bulutta şüphesiz akıllı
olan bir topluluk için elbette Allah'ın birliğine deliller vardır."
(Bakara,
164),
"Bunları kullara rızık olması için yetiştirmekteyiz. O su ile ölü bir
toprağa can verdik, işte hayata çıkış da böyledir."
(Kaf, 11)
Yani topraktan meyvelerin, sebzelerin, hububat ve azıkların çıkışı gibi sizin de
toprak üzerinde kayboluşunuzdan (ölmenizden) sonra hayata çıkışınız böyle
olacaktır.
Bu
kıyaslama ve benzerlerini biz, Kur'an'daki kıyaslamalardan pasajlar alarak
"el-Meâlim" adlı eserimizde zikrettik. Konularda geçen bazı sır ve ibretleri de
açıkladık.
Yüce yaratan sonra en güzel bir ve en veciz lafızlarla, her türlü şüphe ve
şaibeden uzak uslübu ile peygamberlik konusuna geçmiştir.
Burada Nuh, Ad, Semud,
Lut kavimlerine ve Firavun kavmine resuller gönderdiğini haber vermiş,
peygamberleri yalanladıklarını, bundan dolayı da onları birçok helak
şekilleriyle helak ettiğini, peygamberlere iman etmedikleri takdirde,
kavimlerine peygamberlerin haber verdiği tehdit sözünü gerçekleştirdiğini, bunun
da peygamberlerin nübüvvetini takrir etmek mânasında olduğunu göstermiştir.
Yine -hiçbir öğreteni olmadan ve kitaptan da okumadan- onların peygamber
olduğunu haber veren Hz. peygamberin de nübüvvetini takrir etmek mânasına
geldiğini haber vermiştir. Öyle ki; Yüce Allah bunu ehli kitabın yanında bulunan
bilgilerine uygun olarak tafsilatlı bir bilgiyle haber vermiştir.
İman edilmesi zorunlu olanları bilerek inkâr edenler, ancak büyüklenme ve
şaşırtma amacı güderek soru sorma eyleminde bulunur ve bunun olmayacağını
söylerler ya da zaman içinde gelişen felaketlerin / tabiat olaylarının
kendilerinden önceki kavimleri helak ettiği gibi onları da helak ettiğini
söylerler.
Bu tür sorular soran kişilerin bizzat kendi nefisleri bile, apaçık olanları ve
şüphe edilmeyen gerçekleri bilerek inkâr ettiklerine ve şaşkın olduklarına
şahitlik etmektedir. Asırlar geçip yeni asırlar doğsa bile bu böyledir. İnkar
edişleri, meşhur kralların, bilginlerin ve beldelerin varlık sahiplerinin (bizzat kendileri gördükleri hâlde bilerek) hakkı inkâr
etmeleri gibidir.
|