İmanın hem zahiri ve hemde
bâtını bulunur.
Zahiri; dilin söylemesi ve
azaların amel etmesidir.
Bâtını ise; kalbin tasdik
etmesi, teslim olması ve sevmesidir.
Bâtını olmayana zahiri fayda
vermez. Şayet kişi, kanının akıtılmasından kurtulur, malı ve zürriyeti korunacak
olursa -acizlik ya da helak olma korkusundan dolayı ikrah özrü dışında- bâtını,
zahiri olmayana yeterli gelmez. Zahiren mani bir faktör olmadığı hâlde ameli
(şeriatın emrettiğinin) tersine yapmak, bâtının fesada uğradığına ve kalpte
imanın olmadığına delil teşkil eder. Şu var ki, eksikliği eksikliğine delil ve
kuvveti de kuvvetine delildir.
Öyleyse;
İman;
kalbin ve beynin teslim olması anlamına gelir.
Yakın ise, imanın ve
beynin kalbi demektir.
İman ve yakin kuvveti vermeyen
her ilim ve amel muhakkak kusurludur. Ameli harekete geçirmeyen her iman da
eksiktir.
|