Bakara, 8; kavram 25
N
İ F A K - M Ü N Â F I K
Nifak ve Münâf
ık; Anlam ve MâhiyetiNifak
ın Kısımlarıİtikadî (inançla ilgili) nifak
Amelî (davran
ışlarla ilgili) nifakNifak
ın Riya ile AlâkasıKâfirlerle Münâf
ıkların KarşılaştırılmasıMünâf
ıkların AlâmetleriKur'an-
ı Kerim'e Göre Münâfıkların ÖzellikleriHadis-i
Şeriflere Göre Münâfıkların ÖzellikleriMünâf
ıkların Mescid ve Benzeri Faaliyet Yerleri AçmalarıKüfür ve Nifak Psikolojisi
Münâf
ıklarla Mü'minlerin Toplumsal BağlarıGünümüzde Münâf
ık
"İnsanlardan bazıları vardır ki, inanmadıkları halde 'Allah'a ve âhiret gününe iman ettik' derler." (2/Bakara, 8)
Nifak ve Münâf
ık; Anlam ve MâhiyetiNifak: ne-fe-ka kökünden türemiştir. Nefeka kelimesi: Eşyaya rağbeti olmak, tükenmek, azalmak, ruhu çıkmak, ölmek, tünel, tarla faresinin (köstebek) deliğinden çıkıp girmesi gibi anlamlara gelir. İnfak kelimesinin de türediği nefeka kelimesinin bitmek, tükenmek, azalmak ve ölmek anlamlarından yola çıkarak; münâfıkların bitmişliğini, tükenmişliğini, imanda azalmayı ve ölü bir kalbe sahip oluşlarını ifade için bu kelime seçilmiş olmalıdır. Münâfık, nifak kelimesinin ism-i failidir; yani nifak yapan, nifak sahibi demektir. İstılah (terim) anlamı ise, bazı sebepler yüzünden İslam'a girip zahiren müslüman görünmek, içten içe ise kâfirliğini gizlemektir. Yani dıştan müslüman gözüküp içinden inanç ve düşünce olarak küfürde olmaktır. Bu tanım ve yargı, içinde gizlediği şey, iman esaslarına ait bir inkâr ve yalanlama olan, itikadî münâfıklık içindir; bu kimse, hâlis münâfıktır. Eğer içinde gizlediği şey, İslam inanç esaslarının inkârının dışında başka bir husus ise, yani sadece amelle ilgili nifak alâmetlerine sahip ise, o ancak, Allah'a karşı işlenmiş bir günah olur.
Bazı Arap dilcilerinin tespitine göre; nifak, nâfika kelimesinden türemiştir. Nâfika, köstebek deliğine verilen addır. Köstebeğin yuvasının iki kapısı vardır. Kapıların birinden girerken, öbüründen çıkar. Köstebek, çıkacağı bu kapıyı, başıyla vurup dışarı çıkmasına imkân verecek şekilde ince tutar ve bunu da başkası sezemez. Kendisini tehdit eden tehlike, âşikâr ve belli olan giriş kapısı istikametinden gelince, hemen saklı tuttuğu bu dayanıksız kapıdan dışarı çıkar. Kaçmak için yaptığı bu ikinci kapıya nâfika denir. Kelimenin kaynağını bu şekilde tespit, münafığın teşhisine çok yarayacaktır. Çünkü beşer suretindeki münâfık, bir tarafıyla dine girerken, daima kendisi için sakladığı diğer yönden de ondan çıkar. İçinden inanmadığı halde, inanıyor gözüken birine münâfık denilmiştir; çünkü küfrünü örter, gizler. Böylece sırf zahirî lafız ve kımıldanışlarla İslam'ın içine girip bu aldatıcı gösteriş içinde küfrünü gizlediği için, bir tünele giren ve onun içinde gizlenen köstebeğe benzetilir. Kalbinde nifak hastalığı olanlar, köstebekler gibi yer altı faaliyetlerinde bulunmayı meslek edinmişlerdir. Münâfık, girdiği kapının dışında tıpkı köstebek gibi aksi bir taraftan kaçış yolu bulur, dinden çıkar. Nitekim münâfıklarla ilgili şu ayet-i kerime bu durumu açıkça ortaya koyuyor: “Eğer sığınacak bir yer, veya (barınacak) mağaralar, yahut (sokulabilecek) bir delik bulsalardı; koşarak o tarafa yönelip giderlerdi.” (9/Tevbe, 57)
Nifak
ın Kısımlarıİman ve küfrün dereceleri, çeşitleri olduğu gibi, nifakın da kendine göre kısımları vardır. Bunlar, itikadî ve amelî olmak üzere iki ana grupta toplanır.
İtikadî (inançla ilgili) nifak:
Mutlak anlamda nifak dendiği zaman bu kısım kastedilmiş olur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de de münâfıklar ve onların vasıfları belirtilirken meselenin daima itikadî yönüne işaret edilmiştir. Bu duruma göre münâfık denince: İslam toplumu içinde can ve mal emniyetini sağlamak; evlenme, boşanma, miras, ganimet gibi müslümanların sahip olduğu her türlü nimetlerden istifade edebilmek veya birtakım gizli yollar ve entrikalarla İslam toplumunu içten yıkmak için, asıl mahiyetini ustaca gizleyip kalben inanmadığı halde müslümanlara karşı kendisini inanmış gösteren kimse anlaşılmalıdır. Bu türlü nifak; doğrudan doğruya küfür olduğu için sahibini ebedî azaba götürür. Hem de cehennemde en şiddetli azaba uğrayacak grup bunlardır.
Amelî (davranışlarla ilgili) nifak:
İmana aykırı olmayarak, sadece amelle ilgili olan nifakın bu çeşidi, küfür değildir; fakat büyük günahtır. Bir kimsenin, müslüman olduğu halde, imanla ilgili olmamak şartıyla yalan, emanete hıyanetlik, sözde durmama, hile ve riya gibi bazı münâfık alametlerini üzerinde taşıdığı olur. Zira bu çeşit nifak alametlerinden tamamen sâlim olmak, hayli güçtür. O yüzden, bazan farkında olmadığı halde bir mü’minde münâfıkların sıfatlarından bulunabilir. Çünkü bazı nifak alâmetlerinin İslam’la bir arada bulunması mümkündür.
Nifak, kalpte, inançta olursa küfür; amelde olursa suçtur, günahtır. Amelle ilgili nifak vasıfları insanı küfre götürmez. Bu bakımdan bir insanın, inanç yönünden nifakı apaçık olmadıkça; ihmal, tembellik ve ihtiras gibi birtakım nefsânî zaaflar yüzünden ortaya çıkan kusurları sebebiyle münâfıklığına hükmedilmez. Çünkü genel anlamda münâfık sözü, meselenin iman – küfür yönünü ifade eder. Hadis-i şerifte belirtilen (bazı rivayetlerde üç; bazı rivayetlerde dört) vasıf aynı anda bir kişide tümüyle bulunsa dahi, imanla ilgili olmadıkça, o kimseye münâfık denmemelidir. Ama, bu vasıflara sahip isek, bunların büyük günahlar olduğunu aklımızdan çıkarmamalı, hemen bunlardan tevbe etmeli; çevremizde bu vasıflara tümüyle sahip insanlardan da kendimizi korumaya çalışmalıyız.
Nifak
ın Riyâ ile AlâkasıBir şeyi olduğundan başka türlü göstermek bakımından nifak ile riya (ikiyüzlülük) arasında sıkı bir ilgi vardır. Münafığın temel vasıflarından biri ikiyüzlü riyakâr, içi başka dışı başka olmasıdır. Bu özellikler müslümanda olmaması gereken çirkin sıfatlardır. Bununla beraber, her münâfık, aynı zamanda mürâîdir; fakat her mürâî, münâfık değildir. Riya, imana muhalif olmayarak bazı amelde de olabilir. Asıl münâfıklık ise, akidenin hilafına imanda mürâîliktir.
Diğer taraftan, kişinin inanç ve ibadet yönünden her an aynı heyecan ve canlılığı göstermesi mümkün değildir. İçinde bulunulan maddî ve manevî şartlara göre insanın manevî hayatı birtakım iniş ve çıkışlara sahne olabilir. Bu bakımdan bir mü’minin, iman ve amel yönünden her an aynı zevki duyamaması, onun münâfıklığını veya riyakârlığını ortaya koymaz. Çünkü muayyen bir çizgi üzerinde daima aynı seyri devam ettirebilmek insan ruhu için son derece güçtür. Kalbimize, sık sık değişik durumlar aldığı için değişken anlamında “kalb” adı verilmiştir. Bu konuda ashabdan Hanzala (r.a.)’dan nakledilen bir hadis-i şerif, oldukça enteresandır. Hanzala (r.a.) şöyle anlatıyor:
Biz Rasülullah’ın huzurunda bulunuyorduk. Bize cennet ve cehennemden bahsettiler. O derece tesirli anlattılar ki; âdeta cennet ile cehennemi gözle görüyor gibiydik. Ben bir ara kalkıp eve gittim. Çoluk çocuğumla gülüp eğlenmeye başladım. Bu sırada Rasulullah’ın huzurundaki manevî vecd halimi hatırladım. Allah rasülüne gitmek üzere derhal evden dışarı fırladım. Yolda Ebu Bekir Sıddık’la karşılaştım. Kendisine:
Ya Ebâ Bekr! Hanzala münâfık oldu, dedim. Ebu Bekir Şaşırarak:
Hayrola! Ne oldu, deyince, ben de:
Biz Rasülullah’ın huzurunda bulunuyorduk. Bize cennet ve cehennemden bahsettiler. Öyle ki; cennet ve cehennemi gözlerimizle görüyor gibiydik. Bir ara kalkıp eve gittim. Rasulullah’ın yanındaki hali unutup çoluk çocuğumla gülüp oynamaya başladım, dedim. Bunun üzerine Ebu Bekir Sıddık:
Biz de senin gibi yapıyoruz, başka türlü değil, dedi. Hanzala (r.a.) devam ederek diyor ki: Sonra Rasulullah’ın yanına vardım ve vaziyeti aynen anlattım. Buyurdular ki:
Ya Hanzala! Eğer siz evlerinizde de benim yanımda iken yaşamış olduğunuz hali yaşayıp o manevî zevki aynen duyabilseydiniz, muhakkak ki melekler, yatarken, yolda giderken bile sizinle tokalaşırlardı. Ya Hanzala! Bu vecd hali, devamlı değil; ancak zaman zaman olur.” (Tirmizî, hadis no: 2633; Müsned, Ahmed b. Hanbel, IV/346)
Kâfirlerle Münâf
ıkların KarşılaştırılmasıKur'an-ı Kerim, insanları mü'min, kâfir ve münâfık olmak üzere üç grupta toplar. Bakara suresinin ilk beş ayeti mü'minlerden ve özelliklerinden bahsederken, sonraki iki ayet (6. ve 7. ayetler) kâfirlerden, ondan sonraki 13 ayet de (2/Bakara, 8-20. ayetler) münâfıklardan ve onların özelliklerinden bahsetmektedir.
Küfür, bütün inkâr çeşitlerini içine alan ve nifaka göre daha şümullü olan bir kavramdır. Nifak ise, genel anlamdaki bu küfrün en bayağı ve en iğrenç şubelerinden birisidir. Bu bakımdan her münâfık, aynı zamanda kâfirdir; fakat her kâfir, münâfık değildir.
Kâfirlerde bulunmadığı halde sırf münâfıklara has bazı çirkin vasıflar vardır. Bunlar:
Münâfık, casus gibi kendini gizleyerek her topluma karışıp insanları aldatmak ister. Kâfir ise her haliyle bellidir.
Kâfir mert; münâfık ise nâmert karakterlidir; kaypak ve kalleştir.
Kâfir kendi menfaatı için imanı konusunda yalana tenezzül etmez, hakkına razı olur. Yani menfaat uğruna küfründen taviz vermez. Münâfık ise bunun aksinedir.
Münâfık, kâfirin aksine, inanmış gözükerek inkârına bir de istihza karıştırır ki, böylece küfrü katmerleşmiş olur. Mü’minlere karşı inanmış gözükmek de bir nevi onları alaya alma anlamı vardır.
e- Kur’an-ı Kerim’de münâfıkların vasıfları daha çok belirtilmekte ve mü’minlere, onlardan şiddetle sakınmaları ve tedbirli olmaları tavsiye edilmektedir. (1)
Müslümanlar için en tehlikeli olan grup münâfıklardır. Çünkü onlar, bize benzer, bizim gibi görünür, bizim toplantılarımıza katılır, fikir beyan eder. Hacca gider, bazan namaz kılar, ama bizim gibi iman etmez. Sadece kendi basit çıkarlarını düşünür. Küfürlerine bir de hile ve alay karıştırdıkları için münâfıklar, kâfirlerin en âdi, en bayağı ve en alçaklarıdır. Münâfıklar, kâfirlerin aksine, müslümanlarla iç içe yaşadıkları ve her an, insan ruhunun en aziz gıdası ve beşer hayatının vazgeçilmez unsuru olan imanın nice olumlu tecellilerine yakinen şahit oldukları halde bile gerçek imana eremeyip daima zikzaklar içinde yaşamaları, onların ne kadar idrakten ve kalbî duyarlılıktan mahrum olduklarını gösterir. “Doğrusu münâfıklar, cehennemin en alt tabakasındadırlar. Onları (kurtarmaya) bir yardımcı da bulamayacaksın.” (4/Nisâ, 145)
Ayrıca, nifak hastalığının tedavisi, küfür illetinden daha zordur. Çünkü münâfık, hasta olduğu halde doktorun önünde hastalığını gizleyen kimseye benzer. Kâfirin hastalığı meydanda olduğu için, birtakım yollarla kendisine yaklaşılıp tedavisi mümkün olabilir. Münâfık ise, kapısı penceresi belli olmayan yuvarlak, yamuk bir kişilik (kişiliksizlik) olduğundan kendisine nüfuz etme yolu bulunamaz. İslam davasına zararları açısından ise, münâfıkların kâfirlerden daha tehlikeli olduğu münakaşa götürmez bir gerçektir. Vücudun zayıf ânını kollayan mikroplar gibi; İslam toplumu içinde daima onların kritik anlarını fırsat telakki edip her türlü mel’aneti yapan münâfıklar; bizim davamızın baş düşmanlarıdır. Nerede, ne zaman ve nasıl karşımıza çıkacakları belli olmadığı için kendilerine karşı tedbir alma imkânı da olmamaktadır.
Münâf
ıkların AlâmetleriKur'ân-
ı Kerim'e Göre Münâfıkların ÖzellikleriMüslümanları aldatmaya çalışırlar: "Allah'ı da, mü'minleri de güya aldatırlar. Halbuki onlar kendilerinden başkasını aldatamazlar da yine farkına varmazlar." (2/Bakara, 9)
Kalplerinde hastalık vardır: "Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için acıklı bir azap vardır." (2/Bakara, 10)
Fesatçıdırlar: "Kendilerine yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman 'biz ancak ıslah edicileriz' derler. Gözünü aç, onlar muhakkak ki fesatçıların ta kendileridir. Fakat farkında değildirler." (2/Bakara, 11-12). Münâfıklar, fesatçıdır; fakat bunu bilmeyebilir, kendilerinin fesatçı olduklarını kabul etmezler. Fesat; günah işlemek ve günahı topluma yaymaya çalışmaktır. Bu, sözlü ve amelî küfürdür. Yeryüzünde Allah'a isyan eden ve isyanı emreden kişi, fesat çıkaran kimsedir. Zira yeryüzünün ıslahı Allah'a itaat ile; fesadı da Allah'a isyan iledir.
Müslümanları Küçümserler: "Onlara 'insanların (müslümanların) inandığı gibi inanın' denilince, 'biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?' derler. Dikkat et ki (asıl) beyinsizler hiç şüphesiz kendileridir. Fakat bilmezler." (2/Bakara, 13) Günümüzde müslümanlara, gerici, mürteci, irticacı, yobaz, çağ dışı' gibi damgalandırmalar yapanların kimler olduğu rahatlıkla değerlendirilebilir.
Müslümanları alaya alırlar: "Onlar mü'minlerle karşılaştıkları zaman '(biz de) iman ettik' derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: 'biz sizinle beraberiz, biz onlarla sadece alay ediyoruz' derler." (2/Bakara, 14)
Kâfirleri dost edinirler: "Onlar, mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost edinenlerdir. İzzeti (güç ve şerefi) onların yanında mı arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir." (4/Nisâ, 139)
İman ile küfür arasında bocalarlar:
"Onlar, iman ile küfür arasında bocalayan bir sürü kararsızlardır. Ne onlara ne (bağlanıyorlar), ne bunlara." (4/Nisâ, 143)Dini, yalnız bir tarafından tutup, bir yönüyle kulluk ederler: "İnsanlardan kimi, Allah'a (dinin yalnız bir tarafından tutup) yalnız bir yönden kulluk eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa buna pek memnun olur, yapışır. Eğer bir musibete uğrarsa çehresi değişir (dinden yüzçevirir). O, dünyasını da ahiretini de hüsrana uğratmış, kaybetmiştir. Bu, apaçık zararın ta kendisidir." (22/Hacc, 11). Günümüzde İslam'ı yaşarken menfaatı bozulanlar veya başına bir bela gelenler, bu yüzden İslamî yaşantıyı terkedip eyyamcı oluyor veya başka yollara sapıyorlarsa, bu ayetteki tehditten korksunlar!
Allah'ın indirdiği ile değil; tağutun hükmü ile hükmedilmek isterler: "Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tağuta küfretmeleri (inanmamaları) kendilerine emrolunduğu halde, tağutun önünde muhakemeleşmek, onunlü hükm edilmek istiyorlar. Halbuki şeytan, onları büsbütün saptırmak istiyor. Onlara Allah'ın indirdiğine (Kur'an'a) ve Rasül'e gelin (onlara başvuralım, onlarla hükm edelim) denildiği zaman, münâfıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün." (4/Nisâ, 60-61). Değişik izmlere, İslam dışı düzenlere bağlanıp onları hakem yapanlar, onların hükmünü, uygulamalarını tercih edenlerin bu ayetlere göre hükmü çok nettir.
Yalan yere yemin ederler: "Onlar, yeminlerini bir kalkan edindiler de (bununla insanları) Allah yolundan çevirdiler. İşte onların hakkı, horlatıcı bir azaptır." (58/Mücâdele, 16)
Cihaddan kaçarlar: "Allah'ın peygamberine muhalefet için (savaştan) geri kalan (münâfık)lar, oturmalarıyla sevindiler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad etmeyi çirkin gördüler ve 'bu sıcakta harbe çıkmayın' dediler. De ki: 'Cehennem ateşi daha sıcaktır' iyice bilmiş olsalardı." (9/Tevbe, 81)
Mü'minlere kin beslerler: "Onlar sizinle buluştukları zaman 'inandık' derler; Sizden ayrıldıklarında size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: Kininizden (kahrolup) geberin! Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir." (3/Â. İmran, 119)
Mü'minlerin iyiliğe uğramalarına üzülüp başlarına bir bela geldiğinde sevinirler: "Eğer size bir iyilik dokunursa onları tasaya düşürür; başınıza bir musibet gelse, buna sevinirler. Eğer sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez." (3/Âl-i İmran, 120)
Kötü propaganda yaparlar: "Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelse onu yayarlar. Halbuki onu Peygamber'e ve aralarında yetkili kişilere götürselerdi, içlerinde işin iç yüzünü araştırıp çıkaranlar onun ne olduğunu bilirlerdi." (4/Nisâ, 83)
Korkaktırlar: "Sizden olduklarına dair Allah'a yemin ederler. Halbuki onlar sizden değillerdir, fakat onlar korkak bir topluluktur." (9/Tevbe, 56) "Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar." (63/Münâfıkun, 4)
Ellerine fırsat geçince müslümanlara suikast tertip eder ve gizli planlar kurarlar: "Andolsun ki onlar, daha önce de fitne (ve fesat) çıkarmak istemişler, senin hakkında birtakım işler (dolaplar) çevirmişlerdi. Nihayet hak (nusret) geldi ve onlar istemedikleri halde Allah'ın emri yerini buldu (Allah'ın dini galebe çaldı)." (9/Tevbe, 48)
Mü'minlere iftira atarlar: "O uydurma haberi (iftirayı) ortaya atanlar, içinizden (belli) bir gruptur... Bu iftirayı işittiğinizde erkek ve kadın mü'minlerin, kendi vicdanlarıyla hüsn-i zanda bulunup da: 'Bu apaçık bir iftiradır' demeleri gerekmez miydi?" ...Onlar yalancıların ta kendisidirler." (24/Nur, 11-13)
Namaz konusunda üşengeç ve tembeldirler. Gösteriş yaparlar: "Namaza kalktıkları zaman üşene üşene gelirler, istemeye istemeye infak ederler." (Tevbe, 54) "Onlar, namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Allah'ı da çok az hatıra getirip anarlar." (4/Nisâ, 142)
Kâfirler hesabına casusluk yaparlar: "Onlar durmadan yalana kulak verirler ve senin huzuruna gelmeyen diğer bir kavim hesabına casusluk eden kimselerdir. Kelimeleri yerlerinden kaydırıp değiştirirler." (5/Mâide, 41)
Allah'tan kork denilince, tersini yaparlar: "Ona 'Allah'tan kork' dendiği zaman izzet(-i nefsi, cahilane kibri), kendisini (daha çok) günah işlemeye götürür. İşte öylesine, cehennem yetişir. O, gerçekten ne kötü yataktır." (2/Bakara, 206)
Kur'an'ı yanlış yorumlarlar: "İşte kalplerinde eğrilik bulunanlar, sırf fitne aramak (ötekini berikini saptırmak) ve (kendi arzularına göre) te'viline yeltenmek için onun müteşâbih olanına tâbi olurlar." (3/Âl-i İmran, 7)
Peygamber'in hükmüne razı olmazlar: "Öyle değil, Rabbine andolsun ki; onlar aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kabul edip sonra da verdiğin hükümden hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar." (4/Nisâ, 65)
Müslümanları kâfir yapmaya çalışırlar: "Onlar, kendilerinin küfrettikleri gibi sizin de küfredip inkâr ederek onlarla beraber olmanızı arzu ederler." (4/Nisâ, 89)
Müslüman olduklarını iddia ettikleri halde, Kur'an'ın bir kısmını kabul etmezler: "Yoksa siz, Kitab'ın bir kısmına inanıp da bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden böyle yapanların cezası, dünya hayatında rezil ve rüsvaylıktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde de onlar, azabın en çetinine iletileceklerdir. Alla, yaptıklarınızın hiçbirinden gafil değildir." (2/Bakara, 85)
Dış görünüşleri aldatıcıdır: "Onları gördüğün zaman, kalıpları (kıyafetleri) hoşuna gider. Konuştuklarında sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler (giydirilmiş odunlar) gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerinde sanırlar. Asıl düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah gebertsin onları. Nasıl da bu hale geliyorlar?" (63/Münâfıkun, 4)
Kötülüğü emredip, iyilikten men ederler: "Münâfık erkekler de, münâfık kadınlar da birbirinin (tamamlayıcı) parçasıdırlar (hepsi birbirine benzer). Onlar kötülüğü emrederler. İyilikten vazgeçirmeye uğraşırlar. Ellerini (cimrilikle sımsıkı) yumarlar. Onlar, Allah'ı unuttular (O'na tâatı bıraktılar). Allah da onları unuttu (onlara lütfunu terketti). Şüphesiz ki münâfıklar, fâsıkların ta kendileridir." (9/Tevbe, 67)
Zekât vermek istemezler, dönektirler: "Onlar, istemeye istemeye infak edip harcarlar." (9/Tevbe, 54) "Onlardan kimi de, 'Eğer Allah lütuf ve kereminden bize verirse, mutlaka zekât vereceğiz ve elbette biz sâlihlerden olacağız' diye Allah'a and içti. Fakat Allah lutfundan onlara (zenginlik) verince, onda cimrilik edip (Allah'ın emrinden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler. Onlar öyle dönektirler." (9/Tevbe, 75-76)
Kur’an’ın “Doğrusu münâfıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlar için hiçbir yardımcı bulamazsın.” (4/Nisâ, 45) diye hüküm verdiği münâfıkların kimliklerini, yukarıdaki ayetlerden yola çıkarak şu şekilde özetleyebiliriz:
İnançla ilgili kimlikleri: İnanç konusunda kesin bir tavır ortaya koyamayan, müslümanların arasında olduklarında imanı; kâfirlerin arasında bulunduklarında şirki açığa vuran insanlardır.
İbâdetlerle ilgili kimlikleri: İnanmadan, riya eseri olarak ibadet yapar, namaza kalktıklarında tembel tembel kalkarlar.
Sosyal ilişkilerde kimlikleri: Kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyar, müslüman saflar arasına fitne sokmaya, insanları aldatmaya çalışırlar. Dinleyenleri etkilemek için efsunlu söz söyler, doğruluklarına insanları inandırmak için çok yemin eder, onların dikkatini çekmek ve kendilerine etki etmek için güzel elbise giymekle dış görünüşlerini süslü gösterirler.
Ahlâk ve karakterle ilgili kimlikleri: Kendilerine karşı güvensizlik, ahdi bozma, randevularına ve sözlerine uymama, riya, korkaklık, yalan, cimrilik, menfaatçılık, fırsatçılık ve hevâ ü heveslerine uyma.
Tepkisellik ve duygusallıkla ilgili kimlikleri: Korku, gerek mü’min, gerekse müşrik olan herkesten korkmak, ölüme karşı yüreksizlikleri müslümanlarla beraber cihada gitmekten geri bırakmış, müslümanlardan hoşlanmayan ve onlara karşı kin besleyen bir psikoloji.
Akılsal ve bilgisel kimlikleri: Yargıda bulunma ve karar alma konusunda tereddüt, şüphe ve güçsüzlük. Hakkı kabul etme konusunda kalbi ve kulakları mühürlenen insan tipi. İman ile küfür arasında tereddüt, fırsatçı ve faydacı. Müslümanların ellerinde faydalanacakları bir imkân olduğunda bundan pay almak için, kendisinin de onlardan olduğunu; müşriklerin imkânları varsa, o paydan mahrum olmamak için aynı tavrı onlara da göstermeleri.
Kısaca; kaypak, kalleş, dönek, şahsiyetsiz, her boyaya giren, fitne ve fesatçı, riyakâr, ikiyüzlü, yüzsüz, yılışık, söz ve dış görünümle adam kandırmaya çalışan bir tip.
Hadis-i
Şeriflere Göre Münâfıkların Özellikleri
Hadis-i Şeriflerdeki münâfık alâmetleri, genellikle amel münafığına aittir. Bu davranışlar, çirkin ve günah olmakla birlikte küfür değildir: Bu hususa dikkat edilerek, bu vasıfları taşıyanlara hemen (itikat açısından) münâfık veya kâfir damgası vurulmamalıdır. Bu nifak alametleri, itikadî nifaka yaklaşılmaması için alınan tedbirler ve uyarılar cinsindendir. Zira, amelî nifak çoğalınca, ileride müslümanın itikadî nifaka yaklaşma tehlikesi doğabilir.
"Münâfığın alâmeti üçtür. Söz söylerken yalan söyler. Va'd ettiği, söz verdiği zaman sözünde durmaz. Kendisine bir şey emanet edildiği zaman hiyanet eder." (S. Buhâri, Tecrid-i Sarih, 1, no: 31; Tirmizî, İman 14))
"Dört şey kimde bulunursa hâlis münâfık olur. Kimde bunlardan bir kısmı bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendisinde münâfıklıktan bir haslet kalmış olur. Bunlar: Kendisine bir şey emanet edildiği zaman hiyanet etmek, söz söylerken yalan söylemek, ahdettiğinde, söz verdiğinde sözünü tutmamak, husumet zamanında da haktan ayrılmaktır." (S. Buhâri, Tecrid-i Sarih, 1, no: 32)
"Yalan, nifak kapılarından bir kapıdır." (Râmuz el-Ehadis, no: 1443)
"Münâfıklara sabah ile yatsı namazlarından daha ağır hiçbir namaz yoktur. Halbuki bu iki namazın cemaatinde olan sevabı bilselerdi, emekleye emekleye (sürtüne sürtüne) de olsa, onlara gelip hazır olurlardı." (S. Buhâri, Tecrid, II, no: 283)
"Münafığa, seyyid (efendi, sayın) demeyin. Çünkü o sizin efendiniz olursa aziz ve celil olan Rabbınızı gazaplandırmış olursunuz." (Buhâri, Edebü'l Müfred II, h. no: 760)
"Ümmetimdeki münâfıkların çoğunu okuyanlar teşkil eder." (Râmuz el-Ehadis, no: 1104)
"Ümmetim hakkında en çok korktuğum, güzel konuşmasını bilen ve kalbi cahil olan her münâfıktır." (Râmuz el-Ehadis, no: 1535)
"Haya ve tutukluk imanın iki şubesidir. Bezâ (açık saçık konuşmak), beyan (lüzumundan fazla konuşmak) münâfıklığın iki şubesidir." (Tirmizî Terc. C. 3, no: 2096)
"Mü'min yiğittir, zekidir, dikkatlidir, itaatlidir, acele etmeyendir, âlimdir, takva sahibidir. Münâfık ise, insanları arkalarından çekiştiren ve yüzlerine karşı dil uzatan bir cehennem odunudur. Şüpheli şeylerde durmaz, harama riayet etmez, tıpkı gece odun toplayan kimse gibi, nereden kazandığına, nereye harcadığına ehemmiyet vermez." (Râmuz el-Ehadis, no: 2860)
"Mü'min rüzgârdan etkilenen ekin gibidir; devamlı belâ içinde olur. Münâfık ise, kesilinceye kadar etkilenmeyen çınar ağacına benzer." (Râmuz el-Ehadis, no: 4817)
"Kim insanlara, Allah korkusundan daha fazla korku gösterirse, o münâfıktır." (Râmuz el- Ehadis, no: 5957)
"Kim Allah'ı çok hatırlar ve zikrederse nifaktan uzak olur." (Râmuz, no: 5060)
"Münâfık, iki koyun sürüsü arasında görülen ve bir bu sürüye, bir öbür sürüye koşan; hiç birinden olmadığı için birinde duramayan koyuna benzer."
"Bir kimse, gaza etmeyerek ve cihada gitmeyi gönlünden geçirmeyerek ölürse, bir nevi nifak üzere ölür." (Riyâzü's-Sâlihin, II. No: 1346)
"İnsanların en şerlisi, şunlara bir yüzle, diğerlerine başka bir yüzle gelen iki yüzlüler, münâfıklardır." (Seçme Hadisler, Diyanet Y. 101, 102)
"Mü'min, günahını üzerine düşüverecek bir dağ gibi görür ve günahtan böylece korkar. Münâfık ise, günahını burnunun üzerine konmuş uçan bir sinek gibi görür." (S. Buhâri, Deavât 4)
"Ümmetim için korktuğum şeylerin en korkuncu Allah'a şirk koşmaktır. Dikkat edin, ben, onlar güneşe, aya, puta taparlar demiyorum. Ancak onlar, Allah'tan başkası için amel işlerler." (İbn Mâce, 105)
Münâf
ıkların Mescid ve Benzeri Faaliyet Yerleri Açmaları“Bir de (müslümanlara) zarar vermek için, küfür için, mü’minlerin arasına ayrılık sokmak için ve daha evvel Allah ve Rasülü ile harb edeni(n galip gelmesini iştiyakla) beklemek ve gözetmek için bir (bina yapıp, onu) mescid (câmi) edinenler vardır. Allah şahitlik eder ki, onlar şüphesiz yalancıdırlar. O mescidin içerisinde hiçbir vakit namaz kılma. İlk gününde temeli takva üzerine kurulan mescid, senin, içinde namaz kılmana daha lâyıktır.” (9/Tevbe, 107-108)
Bu ayet-i kerime, münâfıkların, Peygamberimiz (s.a.s.) zamanında yaptıkları bir tuzak ve komplodan bahsetmektedir. Bunlar, Kuba mescidine, oranın cemaati olan mü’minlere karşı Mescid-i Dırar denilen bir mescid inşa etmişlerdi. Bunu, Allah ve Rasülü’nü inkâr, Allah ve Rasülü’ne karşı savaşanları bu mescid vesilesiyle gözetlemek, kontrol altında tutmak için yapmışlardı. Maksatları bu olduğu halde, mescidi güzel bir niyetle mü’minlere takdim ediyor görünümündeydiler. Bu mescidi, hayır olsun diye, hasta ve fakirlerin namaz kılmaları için inşa ettiklerine dair yemin etmişlerdi. Halbuki Allah, onların bu yeminlerinde yalancı olduklarına şehadet etmektedir. Allah, Peygamberine bu mescidin durumunu haber vererek onu yıkmayı ve içinde namaz kılmamasını emretti.
Görünürde Peygamberimiz zamanında kalmış olan bu olay ve binası yıkılmış, çöplük yapılmış olan bu zararlı mescid, münâfıkların ve İslam düşmanlarının kirli emelleri ve entrikaları için çeşitli şekillerde ve nice yerlerde günümüzde de yaşamaktadır. Dıştan İslamî görüntü verilmeye çalışılan, içten İslam’ı yıkmak, tahrif etmek, dejenere edip tağutî düzenlere hizmet ettirmek için bu tip mescid veya teşkilatlar her dönemde münâfıklar tarafından devrin şartlarına ve ortamlarına uygun şekilde ortaya konulmaktadır.
Çeşitli kurum ve kuruluş şekilleri, çeşitli kitaplar, çeşitli konferanslar, çalışma, ve araştırmalar yapılmaktadır. İsimleri farklı ve çeşitleri çok olan bu dırar mescidlerinin açığa çıkarılması, aldatıcı tabelalarının tanınması ve bunların gerçek yüzlerinin tesbiti gerekir. Peygamberimiz zamanındaki bu Dırar Mescidinin keşfedilip ortaya çıkarılması ve tavır alınmasında bizim için büyük ibretler vardır. Her zaman ve her yerde böyle Dırar Mescidlerinin, münâfık yuvalarının bulunacağı için, Kur’an, münâfıkların bu çirkin tavırlarını açıklamakta bu derece kesin ve sert davranıyor. Yüzlerindeki maskeyi yırtarak Dırar Mescidinin iç yüzünü bu derece kesin ve sarih olarak açıklayan ayet-i kerimede bizim için bitmez tükenmez örnekler vardır. (2)
Küfür ve Nifak Psikolojisi
İnsanların davranışlarını incelerken, onların psikolojik yapılarını göz önünde bulundur-mak gerekir. Çünkü gerek olumlu, gerek olumsuz bütün hareketler, bir psikolojik temele dayanır. İnsanlar, basit içgüdülerle değil; belli birtakım fikir ve inanç ölçüleri doğrultusunda hareket ederler. Doğal insiyak ve refleksler hariç, insanın hiçbir hareketi bu çerçeve dışında değildir. İnsanların davranışlarının birbirinden farklı olması, dayandıkları dünya görüşlerinden farklılığın-dan ileri gelmektedir.
Ahiretin varlığına inanmayarak hayat yolculuğunu, ölümle biten ebedî bir son olarak kabul edenlerle; hayatı bir imtihan sahası, ölümü ise bu sınavın neticelenip değerlendirileceği ebedî hayata geçiş olarak görenlerin davranışları elbette aynı olmayacaktır.
Kâfir; bizzat kendi eliyle inşâ ettiği karanlık inkâr zindanı içinde ve her türlü metafizik ürperti ile ilgisini kesmiş durumda yaşayan zavallı bir mahkûmdur. Ruh ve aklın, sırlar ve gayb âlemine açılan bütün pencerelerini tıkadığı için, sahip olduğu ve olabileceği her şey bu dünyadan ve onun yanıp sönen fâni lezzetlerinden ibarettir. Bu fâni lezzetlere ulaşabildiği oranda dünya onun cenneti, erişemediği veya kaybettiği nisbette de cehennemidir. “Dediler ki, hayat ancak bizim bu dünya hayatımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder.” (45/Câsiye, 24) Dünya hayatı onlar için biricik gayedir. Bütün çabaları bu gayeye biraz daha fazla ulaşabilmek-tir. Maddeden daha değerli bir şey tanımadıkları için en ufak dünyevî bir menfaat uğruna sarf etmeyecekleri şey yoktur. Hak, hukuk, günah, sevap, cennet, cehennem gibi kavramlardan habersiz veya onlara ilgisiz yaşadıkları için fazilet ve fedakârlık gibi insanı yücelten yüce değerlerden mahrumdurlar.
Hayvanlar gibi başı boş ve sorumsuz yaşarlar. “Kâfir olanlara gelince, onlar (dünyada sadece) zevk ve sefa ederler. Hayvanların yediği gibi yerler. Onların yeri ateştir.” (47/Muhammed, 12) “Bırak onları; yesinler, eğlensinler, onları emel oyalıya dursun. Sonra bilecekler onlar.” (15/Hicr, 3) Bütün işleri tuvalet ile yemek ve yatak odası arasında mekik dokumaktır. Onlar için her şey boştur. Mide ve şehvetin dışında, uğrunda mücadele edecekleri hiçbir davaları yoktur. Kemik başında dalaşanlar gibi onlar da sadece çıkar ve rantlarının kavgasını yaparlar. Kendilerini topyekün maddenin esaretine verdikleri için ruhî ve fikrî bir özgürlüğe sahip değillerdir. Maddenin ve hevâlarının âzat kabul etmez köleleridir. Ulvî değerler, yüce duygular onları hiç ilgilendirmez. Hele din, iman gibi konuları hiç duymak istemezler. “Onların kalpleri vardır; bunlarla idrak etmezler. Gözleri vardır; bunlarla (hakikatı) görmezler. Kulakları vardır; bunlarla (gerçeği) işitmezler. Onlar dört ayaklı hayvanlar gibidir. Hatta daha da sapıktırlar. Onlar gafillerin ta kendileridir.” (7/A’râf, 179) “Kendilerine ayetlerimizi okuyanlara neredeyse saldırıverecek olurlar.” (22/Hacc, 72)
Münâfıklar, kâfirlerin aksine, belirli bir yolun ve istikrarlı bir hayatın sahibi olamadıkları için, mevsimlere göre değişik yerlerde konaklayan göçebeler misali oradan oraya göçer dururlar. Sadece menfaatlerinin sevki ile hareket ettikleri için, samimi olarak bir tarafa bağlanamazlar. “Onlar (küfür ile iman arasında) bocalayan bir sürü kararsızlardır. Ne mü’minlere, ne de kâfirlere bağlıdırlar.” (4/Nisâ, 143) İnanç ve hareketlerinde zikzak çizdikleri için şahsiyet bütünlüğünden mahrumdurlar. Hiç sevmediği bir rolün, mecburen aktörlüğünü yapan kimse gibidirler. İslam’ı ve müslümanları sevmezler. Hele içinde yaşadıkları toplumda İslam şeriatının hükümlerine tâbi olmayı hiç istemezler. Müslüman rolünü tam beceremeseler de zorla becermeye çalışırlar. “İstemeye istemeye zekât verirler.” (9/Tevbe, 54) “Tembel tembel namaza kalkarlar.” (4/Nisâ, 142) Fakat yerine göre sözün en yaldızlısını konuşurlar; böylece müslümanlara karşı itimat telkin etmeye çalışırlar. Perde gerilerinde ise onlar aleyhinde şeytanî planlar ve haince komplolar hazırlarlar. İhanetleri ve iç yüzleri meydana çıkacak diye de daima şüphe ve korku içinde yaşarlar.
Mayın tarlasında yürüyen kimsenin tereddüt ve telaşını hissederler. Her şeye kulak kabartırlar. “Her gürültüyü kendi aleyhlerine zannederler.” (63/Münâfıkun, 4) Onların şüphe, korku ve tereddütlerle dolu olan bu çalkantılı kaos hayatı Kur’an’da şöyle anlatılır: “Onların hali (korkulu bir sahrada) ateş yakan kimsenin hali gibidir ki; o (ateş), etrafındakileri aydınlattığı sırada Allah ışıklarını söndürüp, kendilerini karanlıklar içinde bırakıvermiştir.” (2/Bakara, 17) Bakara suresinin 17-20. ayetlerinde münâfıkların hâlet-i ruhiyeleriyle ilgili tablodan anlıyoruz ki; Münâfıklar; kalpleri dirilten, insanî duyguları yücelten Kur’an ayetleri, müslümanların nezih davranışları ve feyizli sohbetleriyle daima karşı karşıya bulundukları halde, yine de iç âlemlerindeki inkâr, şüphe, vesvese ve kirli duyguların karanlığı içindedirler.
İçyüzlerini açığa çıkaran, cehennemin şiddetli azabıyla kendilerini tehdit eden Kur’an ayetlerini işittikleri zaman, şiddetli gök gürültüsü karşısında dehşete düşen kimse gibi âdeta çarpılırlar, suçluluk psikolojisi içinde erirler. Buna mukabil, inkâr karanlıklarından sıyrılıp iman aydınlığına çıkışın yollarını gösteren ayetler, çeşitli deliller, mü’minlerle ilgili ilahî müjdeler ve cennet vaadleri karşısında az da olsa kalplerinde bir ürperti, bir ferahlık meydana gelir, fakat bir türlü inanamazlar. Nedense inkâr karanlığını yırtamazlar. Küfür ve nifak pisliği benliklerine o derece sinmiştir ki; alışa geldikleri bu hayatın dışına çıkmak, onlar için bir nevi ölümdür. Şehvetlerin, kirli emellerin, âdi menfaatlerin bataklığından kurtulmak onlar için sanki intihardır. İşte bu sefil hayatın dışına çıkmamak için; kendilerini hakka, hidayete çağıran seslere karşı kulaklarını tıkarlar. Rahmanî ışıklara karşı gözlerini kaparlar; ilahî davetin nurundan gözleri kamaşır, âdeta kör olurlar.
Ama İslam’ın kendilerine sağlamış olduğu izdivaç, miras, ganimet, veya bulundukları yerde makam, mevki, koltuk kapmak gibi dünyevî menfaatler karşısında ise keyiflerine diyecek yoktur. Onları elde edebilmek için koşarlar, çırpınırlar. Göstermelik imanlarının zırhına bürünerek herkesten fazla pay elde etmeye bakarlar. Ne vakit de cihad, zekât, namaz, oruç vs. gibi tekliflerle karşılaşırlarsa, işte o zaman dizlerinin bağı çözülüverir, yerlerinde kalakalırlar. Bahane üstüne bahane uydururlar, müslümanları kandırmanın bin bir yolunu ararlar. Yalanlar, yeminler, kendilerini temize çıkarma gayretleri birbirini takip eder. İşte sahte imanları sayesinde elde etmiş oldukları dünyevî menfaatlerin karşılığını, daha ölmeden önce korku ve zillet içinde böylece ödemiş olurlar.
Karanlıkların, gök gürültülerinin, şimşeklerin o ürpertici atmosferinde yaşamak ne kadar fecidir. Her an ölmek... Her an dirilmek... Ne imanın engin ve ebedî saadeti, ne de mutlak küfrün ölü veya felçli bir uzvun duygusuzluğu içindeki donmuş ve taşlaşmış hayatı... İkisi arasında daima bocalayıp durmak... Kendine mahsus bir barınaktan mahrum olup, onun bunun yanında sığıntı hayatı; iğreti, sahte, taklitten ibaret bir yaşayış... Zillet ve meskenet içinde her an suçüstü yakalanmanın, maskesinin düşüp foyasının meydana çıkacağı endişesinin, koğulmanın, her an açıkta kalmanın ıstırabını duymak... İşte münâfık hayatı!.. (3)
Münâf
ıklarla Mü'minlerin Toplumsal BağlarıMünâfıklar, her ne kadar mü'min sıfatını taşımıyorlarsa da, insanların gözünde kesin kâfir sıfatını da taşımazlar. İç dünyalarındaki dalgalanma, bazan iman yönüne, bazan da küfür yönüne yelken açar. Tabii ki durum, Allah katında münafığın küfür safında olduğu gerçeğini değiştirmez. Yalnız toplum içinde, kalplerindekini sakladıkları için müslümanmış gibi muamele görürler. Bu durum, eylem olarak fesat, anarşi, terör çıkarmadan oturdukları zaman için geçerlidir. Fesat çıkarmaya, toplumun huzurunu bozmaya yönelik hareketlere giriştikleri anda onlara gereken ceza verilir.
Her ne kadar sessizce oturdukları zaman onlara müslüman muamelesi yapmak gerekirse de, bu onlarla dost olmayı, velayet bağlarını gerektirmez. Onlardan her zaman sakınmak, temkinli olmak müslümanların yararınadır. Onların getirdikleri haberlere araştırmadan inanmamak gerekir. Yoksa toplumu ifsad edici sonuçlar ortaya çıkabilir. "Ey Peygamber, kâfirlerle ve münâfıklarla cihad et, onlara sert davran. Onalrın barınakları cehennemdir. Ne kötü yer!" (9/Tevbe, 73; Tahrim, 9) "Ey Peygamber, Allah'tan sakın, kâfirlere ve münâfıklara itaat etme!" (33/Ahzâb, 1) "Kâfirlere ve münâfıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma. Allah'a tevekkül et, vekil olarak Allah yeter. " (33/Ahzâb, 48)
Günümüzde Münâf
ıkMünâfıklığın İslamî bir toplumun oluşumu ile ortaya çıktığına göre, günümüzde de İslam egemenliği altında yaşamadığımız düşünüldüğünde, münâfıklar bugün de var mıdır? Bunları hangi ölçüye göre tespit edeceğiz?
İçinde yaşadığımız dünya, İslamî kurallar üzerinde ayakta durmuyor. Zalimlerin, sömürücülerin ve aldatıcıların tahakkümü ve zorbalığı ile cahillerin ifsad ettiği dünyamızda buna dur diyecek bir etkin İslamî toplum da mevcut değil. Fakat Kur'an'da ve sünnette tanıtılan nifak özelliklerine sahip münâfık karakterli insanların oldukça fazla olduğunu görmemek için çok cahil veya kör olmak gerekiyor. Münâfıkların, İslam'ın hâkim olmadığı yerlerde de bulunmasının sebebi, toplumların geleneksel de olsa, arı duru ve tevhide dayalı olmasa da bir İslamî kültüre sahip olmaları, birtakım normlar oluşturmuş ve bu toplum içinde insanların bunlara uymak zorunda kalışı münâfık tavırları ortaya çıkarır. Örneğin oruç yemenin çok ayıp sayıldığı Anadolu'nun bazı bölgelerinde oruç tutmayan ve gönlünde oruca bir saygısı olmayan kimseler bile oruç tutuyor görünürler. İslam'a saygılı ve dinî duyguları güçlü olan kitlelerin oylarını alabilmek için seçim dönemlerinde camilere giden, namaz kılan, ezan okunurken konuşmasını kesip dinleyen, konuşmalarında Allah'ın adını sıkça anan politikacılar, seçildikten sonra başörtü düşmanlığı, laikliğin savunuculuğunu yapıyorlarsa, Allah'ın indirmediği yasalara ses çıkarmıyorlar, hatta kendileri böyle yasalar çıkarıyor ve tağutun hükümleriyle hükmediyorlarsa... münâfıkları çok uzaklarda, sadece Medine'lerde aramamak gerekiyor.
Münâfıklığın karakteristik özelliği, iki yüzlülüktür. Günümüz tabiriyle çifte standartlıktır. Müslüman müşterileri çekebilmek için İslamî kıyafetlere bürünen tezgâhtarlar bulundurup, ölçü ve tartıda adaleti gözetmeyen, insanları sömürmek için her yolu meşru gören, yalan söyleyen, aldatan tüccar ve esnaflar her tarafta boy atarken, münâfıkları uzayda mı aramak gerekiyor? Müslümanlarla birlikte olduğu zaman İslamcı kesilen, onlardan ayrıldığında İslam dışı hayat sürenlerle bir araya gelince, müslümanların arkasından konuşan, onların taklidini yaparak eğlenen ve onları karalayan kimselerin münâfık olma ihtimali büyüktür. Müslümanların dikkatle sakınmaları gereken münâfıkların başında İslamî grupların, cemaatlerin içine sızan ajan-provakatör münâfıklar gelir. Bunlar, müslümanların arasını açmak, onları birbirine düşman ederek güçlenmelerini ve tehdit unsuru olmalarını önlemek için çalışırlar. Müslüman cemaatlerin birbiri aleyhinde asılsız yalanlar ve iftiralar üretirler.
Müslüman, münâfıklık özelliklerini bilmeli, bu tür özellikleri taşımaktan şiddetle kaçınmalı ve bu tür özellikleri taşıyan kimselerle dostuk ve velayet bağı kurmamalıdır. Yoksa zamanla onun davranışlarında da aynı tür özellikleri görmek kaçınılmazdır. İnsanı nifaka, münâfıklığa sevkeden şey dünyevî menfaatler ve şeytanî telkinlerdir. Dünyanın gelip geçici, ahiretin ise kaçınılmaz son olduğunu aklından çıkarmayan müslümanlar şeytanın etkisinden kolay sıyrılarak nifaktan uzak durabilirler. Ama, dünyayı Allah'tan çok seven, ahireti aklına getirmeyen kimseler, Allah'a ve ahiret gününe iman ettiklerini söyleseler bile bu onlara bir fayda sağlamaz. "İnsanlardan bazıları Allah'a ve ahiret gününe iman ettiklerin söylerler; oysa onlar mü'min değillerdir. Onlar, Allah'ı ve mü'minleri aldatmağa uğraşırlar; fakat kendilerinden başkalarını aldatamazlar da farkında olmazlar." (2/Bakara, 8-9)
İslam ile küfür arasındaki mücadele kıyamete kadar devam edecektir. Kâfirlerin verdikleri mücadele yöntemlerinden biri de nifaktır. İslam itikadını içten yıkıp, ümmeti birbirine düşürerek parçalamak için, müslümanların arasına satılık uşaklar vasıtasıyla girerek faaliyet gösterirler. Bu nifak hareketleri, asr-ı saadetten günümüze kadar devam edegelmiştir. Kur'an ve hadisler, her dönemde görülecek bu fitneci tavırları, komplo ve ifsad hareketlerini uzun uzun üzerinde durarak mü'minlere haber veriyor. Münâfıkların şeytanî oyun ve hileleri için mü'minler uyarılarak, onlara karşı uyanık olmaya çağrılıyor.
Bir kimsenin münâfıklığına kesin olarak hükmetmemiz her zaman mümkün olmamakla beraber, nifak alametlerini taşıyan kimselere saygı ve sevgi göstermek, onları sırdaş ve dost kabul etmek caiz değildir. Onlara liderlik, yöneticilik gibi görevler vermemiz, kurda kuzuyu teslim etmekten daha az bir tehlike değildir. Onlara toplum içinde şahsî itibar sahibi olmalarına zemin hazırlayacak ilgi ve teveccühden kaçınmak şarttır. İzzet, şeref ve itibar sadece Allah'a, Rasülü'ne ve mü'minlere ait olduğu halde; münâfıkların kof ve yaldızlı varlıkları önünde küçülüp onları efendi, sayın denilecek saygın mevkie getirenler, onları sevenler, beraber olanlar o zümreye dahil olanlardır. Kişi sevdiği ile beraberdir.
Tavuklara, özgürce kümeslerini seçme hakkı verilen tilkilerin rejimi diyebileceğimiz demokrasi yönetimlerinde, kitleleri avlamak için münâfıklar tarafından kurulmuş sihirbaz göz boyamaları ve soytarı sahneleri iletişim kolaylıklarıyla her tarafa etki edebilmektedir. Özellikle seçim zamanlarında veya iş başındaki aktörlerce sürekli olarak zavallı kitleler kolayca avlanmakta, oyunlarla, hilelerle toplum uyuşturulmaktadır. Münâfıkların tek korkuları, maskelerinin düşmesi ve hileli oyunun iç yüzünün anlaşılmasıdır. Bunun için de gerektiğinde ve gerektiği kadar, toplumun inançlarını savunur gözükmekte ve müslüman rolüne girmeğe çalışmaktadırlar. Politika, günümüzde nifakın en etkin alanlarından biridir. Düzen de her zaman açık bir şekilde putçu değildir; bazen cahil kitleyi kandırabilmek için gerektiğinde münâfıkça tavırlara girebilmektedir. Zaman zaman sahnelenen İslamizasyon oyunları, verilen tavizler, nifak düzenlerinin sırıtan maskeleridir. Her biri başarılı birer aktör olan münâfıkların, bazı cemaatleri bile cezbeden bu İslamcılık oyunu, cahil müslümanları yanıltmaktadır. Bu oyunlar, diğer taraftan da İslam adına girişilen her türlü samimi ve ciddî çalışmaları baltalamakta; dâvânın kara sevdalıları ve gerçek temsilcileri, aldatılan çoğunluğun uyarılması için alternatif oluşturamamakla suçlanmaktadır.
"Mü'min, bir delikten iki defa ısırılmaz." Müslümanlar, üç buçuk münafığın oyuncağı olmaya devam eden körler ve avanaklar topluluğu değildir. İzzet ve itibarımıza tekrar kavuşabilmek için, bu dâvânın en sinsi ve en tehlikeli düşmanları olan münâfıkları tanımak ve onların oyununu bozmak zorundayız. Müslümanların hâlâ birtakım canbazlık ve sahteliklere kanıp şeytanların oyuncağı olmağa hakkı yoktur. Her şeyden evvel müslüman, ferâset sahibidir. Herkesin ve her şeyin yerini en hassas şekilde tayin eden bu manevî sezgi gücüne, yani ferâset ve basirete erdirecek Kur'an'a sarılmalıyız.
1- Tefsir-i Kebir, c. 2, s. 27
2- Fi Z
ılali’l-Kur’an, c. 7, s. 4023-
İslam Davası ve Münâfıklar, s. 9 ve devamı
Nifak ve Münâf
ıklarla İlgili Ayet-i KerimelerMünâf
ıklar, İman Etmezler: Bakara, 8, 13, 18; Nisa, 65, 82; Enfal, 20-24; Tevbe, 127.Münâf
ıklar, Kibirleri Yüzünden İmandan Kaçınırlar: Bakara, 206; Münâfıkun, 5-6.Münâf
ıklar, Allah'ın ve Rasülü'nün Hükmüne Razı Olmazlar: Nisa, 60-62, 64, 66; Nur, 48-50.Münâf
ıklar, Şeytanın Adamlarıdır: Mücadele, 19-20; Haşr, 16-17.Münâf
ıklar, İnkarcıdırlar: Tevbe, 54, 124; Muhammed, 25-26.Münâf
ıklar, Kur'an Ayetleriyle Alay Ederler: Tevbe, 124-125, 127.Münâf
ıklar, Peygamberlerle Alay Ederler: Muhammed, 16.Münâf
ıkların Kalpleri Mühürlü, Kulakları Sağır, Gözleri Kördür: Muhammed,16, 23-24; Münâfıkun,3.Münâf
ıklar, Peygamberimiz'e Suikast Düzenlediler: Tevbe, 74; Münâfıkun, 8.Münâf
ıklar, Peygamberimiz'i Saflıkla Suçladılar: Tevbe, 61-63.Münâf
ıklar, Peygamberlere İftira Ederler: Al-i İmran, 161.Münâf
ıklar, Doğruluğa Karşılık Sapıklığı Satın Almışlardır: Bakara, 16.Münâf
ıklar, Peygamber'in Yanında Fısıldaşarak Konuşurlar: Mücadele, 8.Münâf
ıklar, Kalplerinde Olana Allah'ı Şahit Tutarlar: Bakara, 204.Münâf
ıklar, Fasıktırlar: Tevbe, 67, 84; Münâfıkun, 6.Münâf
ıklar, Fitne Çıkarmak İçin Mescid-i Dırar'ı İnşa Ettiler: Tevbe, 107-110.Münâf
ıkların Bazı ÖzellikleriMünâf
ıklar, Allah'ı ve Mü'minleri Aldattıklarını Zannederler: Bakara, 9; Nisa, 142; Hud, 5.Münâf
ıkların Kalplerinde Manevi Hastalık Vardır: Bakara, 10; Nisa, 143; Maide, 52; Muhammed, 29,Münâf
ıklar, Yalan Konuşurlar: Bakara, 10; Maide, 41; Tevbe, 74; Nur, 19.Münâf
ıklar, Fesat Çıkarırlar: Bakara, 11-12, 205; Nisa, 83; Tevbe, 107; Muhammed, 22; Münâfıkun, 7.Münâf
ıklar, Kalıplarıyla Adama Benzerler: Münâfıkun, 4.Münâf
ıkların Misali: Bakara, 17, 19-20, 264, 266; Haşr, 16; Münâfıkun, 4.Münâf
ıkların Sözleri Hoşa Gider: Bakara, 204; Münâfıkun, 4.Münâf
ıklar, Kalplerinde Olmayanı Dilleriyle Söylerler: Fetih, 11.Münâf
ıklar, Fedakarlıklardan Kaçarlar: Nisa, 66-68; Tevbe, 42; Ankebut, 10-11.Münâf
ıklar, Namaza Üşenerek Kalkarlar ve Namazlarından Gafildirler:Nisa, 142; Tevbe, 54; Maun,4-6Münâf
ıklar, İbadetlerinde Gösteriş Yaparlar: Nisa, 142; Tevbe, 107.Münâf
ıklar, Küfür ile İman Arasında Kararsızdırlar: Nisa, 143; Muhammed, 25-26.Münâf
ıklar, Zekat Vermezler: Maun, 7.Münâf
ıklar, Günah İşlemekte, Düşmanlık Yapmakta, Haram Yemekte Yarış İçindedirler: Maide, 62-63Münâf
ıklar, Verdiklerini İstemeyerek Verirler: Tevbe, 54.Münâf
ıklar, Korkaktırlar: Tevbe, 56-57; Haşr, 13.Münâf
ıklar, Mal Sevgisi İle Doludurlar: Tevbe, 58-59, 67, 75-76; Fetih, 15; Hucurat, 14, 16-17.Münâf
ıkların Kalpleri Birbirine Benzer: Tevbe, 67, 69.Münâf
ıklar, Kötülüğü Emreder, İyilikten Alıkoymaya Çalışırlar: Tevbe, 67; Münâfıkun, 7.Münâf
ıklar, Sözlerinde Durmazlar: Tevbe, 75-78.Münâf
ıklar, Yalan Yere Yemin Ederler: Tevbe, 74, 96, 107; Mücadele, 14, 16, 18; Münâfıkun, 1.Münâf
ıklar, Akrabalık Bağlarını Keserler: Muhammed, 22.Münâf
ıkların Dünyaya Bakışı: Kasas, 60.Münâf
ıklar, Nankördürler: Tevbe, 74.Münâf
ıklar, Kafirlere Karşı Bile Vefasızdırlar: Haşr, 11-12.Münâf
ıkların CezasıMünâf
ıkların Ölümü: Muhammed, 27.Münâf
ıklara Allah'ın Mühleti (Süre Tanıması): Bakara, 15.Münâfıkların Öldürülmesi: Nisa, 89, 91; Ahzab, 60-62.
K
ıyamet Günü Münâfıkların Durumu: Nisa, 138, 145; Maide, 41; Tevbe, 55, 68, 74, 101, 126; Muhammed, 27-28; Fetih, 6; Hadid, 13-15; Mücadele, 15-17; Haşr, 16-17.Münâf
ıkların Tevbesi: Nisa, 146; Tevbe, 74; Ahzab, 24.Münâf
ıkların Yaptıkları İyilikler Boşa Gider: Maide, 53; Tevbe, 53, 69, 107-110, Muhammed, 28-29,Münâf
ıklar, Kur'an Ayetleriyle Açığa Çıkarılmalarından Korkarlar: Tevbe, 64, 127.Münâf
ıklar, Allah'ın Rahmetinden Koğulmuşlardır: Muhammed, 2-3; Fetih, 6, 12.Münâf
ıklara Allah Hidayet Etmez: Münâfıkun, 6.K
ıyamet Gününde Münâfıklarla Mü'minlerin Konuşmaları: Hadid, 13-14.Münâf
ıklara Malları ve Evlatları Fayda Vermez: Al-i İmran, 10, 91, 116; Maide, 36; En'am, 70; A'raf,48; Ra'd, 18; Meryem, 77-80; Casiye, 10; Mücadele, 17; Hakka, 25-29; Leyl, 8-11; Hümeze, 2-6; Leheb, 1-3.Münâf
ık-Mü'min İlişkisiMünâfıklar, Mü'minlere Karşı Çok Zayıftırlar: Haşr, 14; Münâfıkun, 4.
Münâf
ıkların Dostlukları Yoktur: Bakara, 204; Nisa, 89, 139, 140; Maide, 41, 52, Tevbe, 50-51; Mücadele, 14; Münâfıkun, 4, 8.Mü'minlerin Münâf
ıklara Karşı Davranışları: Tahrim, 9.Sava
şta Münâfıklar: Al-i İmran, 154, 156, 166-168; Nisa, 72-73, 77-78, 91, 141; Enfal, 49; Tevbe, 42- 53, 65-66, 81-83, 86-87, 90, 93-95; Nur, 53; Ahzab, 9-20, 24; Muhammed, 20-21; Fetih, 11-12, 15-16.Münâf
ıkların Bilinmesi: Al-i İmran, 179; Nisa, 63; Maide, 52-53; Tevbe, 101; Muhammed, 30.Münâf
ıkların Sözlerine İnanılıp Özürleri Kabul Edilmez: Nisa, 63; Tevbe, 94; Fetih, 15.Nifak
ı Bırakmaları İçin Münâfıklara Öğüt Vermek: Nisa, 63; Tevbe, 73.Münâf
ıklara Tesirli Söz Söylemek: Nisa, 63; Tevbe, 73, 126.Münâf
ıklardan Yüz Çevirmek: Nisa, 81, 88; Tevbe, 95-96; Münâfıkun, 4.Münâf
ıklar, Mü'minleri Saptırmak İsterler: Nisa, 89; Nur, 19.Münâf
ıklarla Mü'minler Hakkında Hükmü Allah Verecektir: Nisa, 141; Tevbe, 94.Münâf
ıklarla Mü'minlerin Misali: A'raf, 58; Enfal, 20-23; Tevbe, 109.Münâf
ıkların Malları ve Evlatları Mü'minleri İmrendirmesin: Tevbe, 55, 69, 85.Münâf
ıklar İçin Mağfiret Dilenmez: Tevbe, 8-, 84, 113; Münâfıkun, 6.Münâf
ıkların Cenaze Namazları Kılınmaz: Tevbe, 84.Münâf
ıklara İtaat Etmekten Sakınmak: Ahzab, 1-3, 48.Münâf
ıklar, Mü'minlerle Alay Ederler: Tevbe, 79; Bakara, 14.Münâf
ıklar, Mü'minleri Bırakıp Kafirleri Dost Edinirler: Nisa, 139; Maide, 52; Mücadele, 14.Münâf
ıkların Dostluğu: Bakara, 105; Maide, 82; En'am, 106; Tevbe, 7-8, 10, 12; İsra, 73-75; Kasas,87; Mümtehine, 1-2, 6-9.
ıklar Fesat Çıkarırlar: Bakara, 11-12, 205; Nisa, 83; Tevbe, 107; Muhammed, 22; Münâfıkun, 7. Münâf
Münâf
ıkların Kabri: Tevbe, 84.Münâf
ıkların Kinini Allah Ortaya Çıkarır: Muhammed, 29.Münâf
ıklar, İbadeti Gösteriş İçin Yaparlar: Nisa, 142; Tevbe, 107.Münâf
ıklar, Mal Sevgisi İle Doludurlar: Tevbe, 58-59, 67, 75-76; Fetih,15; Hucurat, 14, 16-17.Münâf
ıklar, Yalan Yere Yemin Ederler: Tevbe, 74, 96, 107; Mücadele, 14, 16, 18; Münâfıkun, 1.Münâf
ıkları, Yerli Yersiz Haberler Yayarlar: Nisa, 83.
Nifak ve Münâf
ıklarla İlgili Hadis-i Şerif KaynaklarıMünâf
ık Kimdir? Kütüb-i Sitte, 3, 520Nifak Bölümü: Kütüb-i Sitte, 16, 177-179
Nifak: 7, 111
Nifak Faaliyetlerinin Muhtevas
ı Kütüb-i Sitte, 3, 523-524Münâf
ıkların Öldürülmesi İsteğine Peygamberimiz'in Cevabı: 2, 260Münaf
ığın Cezası: 14, 378Münaf
ığın Hastalanmasının Misali: 7, 275-276Münâf
ıkların Azabı, Kafirlerin Azabından Daha Şiddetlidir: 16, 180Münâf
ıkların Bedir'den Önceki Tutumu: 16, 431Münâf
ıklarla Müslümanlar Arasındaki Bir Fark: 17, 384Münâf
ık ve Müşriklerle İstişare: 16, 133Bir Münaf
ığın Müslüman Oğlu: 12, 161Cemel Vakas
ını Hazırlayan Münafığın Talimatı: 7, 318Din Adam
ı Kisvesindeki Münâfık Tahribatçılar: 7, 316-317İçimizdeki Münâfıklara Dikkat: 7, 316-317
Kritik Anlarda Münâf
ıkların Rasülüllah'ı Terketmeleri: 3, 525-526Hz. Peygamber'in Münâf
ıklara Karşı Takip Ettiği Siyaset: 3, 521-528Rasülullah'
ın Münafığı İdare Etmesi, Onu Öldürmemesi: 2, 260; 12, 161Rasülullah Zaman
ında Münâfıkların Bir Vasfı: 7, 311Münâf
ıkun Suresi: 4, 322
Konuyla
İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynakları Hamdi Yazır, Azim Y. c. 1, s. 201-230Hak Dini Kur’an Dili, Elmal
Hadislerle Kur’an Tefsiri,
İbni Kesir, Çağrı Y. c. 2, s. 185-208Tefsir-i Kebir (Mefatihu'l-Gayb), Fahreddin Razi, Akça
ğ Y. c. 2, s. 23-73Fi Z
ılali'l Kur'an, Seyyid Kutub, Hikmet Y. c. 1, s. 84-93Tefhimu’l-Kur’an, Mevdudi,
İnsan Y. c. 1, s. 53Şifa Tefsiri, Mahmut Toptaş, Cantaş Y. c. 1, s. 98-104
El-Mizan Fi Tefsiri'l-Kur'an, M. Hüseyin Tabatabai, Kevser Y. c. 1, s. 87-88
Min Vahyi'l-Kur'an, M. Hüseyin Fadlullah, Akademi Y. c. 1, s. 66-83
Davetçinin Tefsiri, Seyfuddin El-Muvahhid, Hak Y. c. 1, s. 45-58
Bakara Suresi Yorumu, Haluk Nurbaki, Damla Y. 121-148
Nifak Münâf
ık, Salih Çavuşoğlu, Hanif Y.Kur'an'da Nifak Olay
ı, Gübeddin Hikmetyar, Düşünce Y.Kur'an'da Nifak, Sad
ık Kılıç, Furkan Y.Kur'an'da Münâf
ık Karakteri, Cavit Yalçın, Vural Y.Münaf
ığın Sırları, Harun Yahya, Vural Y.İslam Davası ve Münâfıklar, Ali Rıza Temel, Bahar Y.
Kur'an ve Sünnete Göre Yahudilik ve Münâf
ıklık, Mustafa Özçelik, Sabır Y. s. 87-133İslam Ansiklopedisi, Şamil Y. c. 4, s. 356-358
Kur'an Ölçülerine Göre Mü'min, Kafir, Münâf
ık, Ahmed Taşgetiren, Büşra Y.İnançla İlgili Temel Kavramlar, Mehmet Soysaldı, Çağlayan Y. s. 84-95
Kur'an'da
İnsan ve Toplum, Ekrem Sağıroğlu, Pınar Y. s. 187-214Kur'an-
ı Kerim'de İnsan Tipleri, M. Fatih Kesler, Akçağ Y.Kur'an'da Temel Kavramlar, Ali Ünal, K
ırkambar Y. 353-360Kelimeler Kavramlar, Yusuf Kerimo
ğlu, İnkılab Y. 271-277Kur'ani Kavramlar, Muhammed El-Behiy, Yöneli
ş Y. s. 98-100Kur'ani Ara
ştırmalar, Mutahhari, Tuba Y. c. 2, s. 37-82Kur'an'da Ölçü ve Ahenk, Abdürrezzak Nevfel,
İnkılab Y. s. 104-106Kur'an Kültürü, Muzaffer Can, Canta
ş Y. s. 20-28İslam'da İnanç Sistemi, Ferit Aydın, Kahraman Y. s. 159-170
İslam'a İtirazlar ve Kur'an-ı Kerim'den Cevaplar, Süleyman Ateş, Kılıç Kitabevi s. 433-468
Kur'an'da Tart
ışma Metodları, Zahir b. Awad el-Elmai, Pınar Y. s. 471-478Kur'an ve Psikoloji, M. Osman Necati, Fecr Y. 211-216
Kur'an Okulu, Hanif Y. say
ı 10, s.474-480İman Küfür Sınırı, Ahmet Saim Kılavuz, Marifet Y. 65-68
Kur'an'da Toplumsal Çökü
ş, Ejder Okumuş, İnsan Y. s. 130-141Kur'ani Terimler ve Kavramlar Sözlü
ğü, Mustansır Mir, İnkılab Y. s.142-143Kur'an'da Sembolik Anlat
ımlar, Necmettin Şahinler, Beyan Y. s. 13, 16, 70, 312İslam Davetinin Esasları, Abdülkerim Zeydan, Risale Y. c. 2; s. 135-149