SAD SURESİ 2

Sûrenin Tanıtımı 2

Peygamber Kıssaları Ve Anlatım Amacı 4

Hz. Davud'daıı Hüküm Vermesini İsteyen Şahsın Kıssası Ve Anlattıkları 5

Dağların Ve Kuşların Hz. Davud'la Birlikte Teşbih Etmeleri 5

Yerler-Gökler Ve İçindekiler Boş Yere Yaratılmadı 6

El-Kitab. 6

Eyyup (A) Kıssası'nda Gizlenmiş Mesajlar. 9

Allah'ın Eyyup İçin Kolaylaştırdığı Yemini Yerine Getirme Tevilinde Bazı Fakihlerin Geniş Yorumu. 9

"De Ki: Oysa Ben Uyarıcıyım" Ayetlerindeki Mesajlar. 13

Adem'in Kıssası, Meleklerin Ona Secde Etmesi, İblis'in İsyanı Ve Verilen Mesajlar  14

Ademoğullan'nın Şerefli Kılınmasının Kur'an İle Kayıt Edilmesi Üzerine Yorum   17


SAD SURESİ

 

Kur’an daki Sırası.     :38

Nüzul Sırası                :34

Ayet Sayısı                 :88

İndiği Dönem             :Mekke

 

Sûrenin Tanıtımı

 

Sûre kafirlerin Peygamber is)'e karşı tutumlarını ve muhalefetlerini hîkaye etmektedir. Onlar aleyhine bir hamle vardır. Onlara önceki kavimlerden kendileri gibi olanları hatırlatıl-maktadır. Kavimlerden söz etmeksizin peygamberlerin kıssalarından değişik kesitler sun­maktadır. Hz. Adem, melekler ve iblis kıssalarına değinmektedir Peygamberin görevi ve nsaletinin genelliği hakkındaki ifadeler etkin telkinler, nasihatler aralara serpiştirmektedir.

Sûrenin bölümlerinin ve ayetlerinin dengeli, uyumlu ve bağlantılı oluşu, sûrenin bir de­fada veya bölümler halinde art arda nazil olduğunu göstermektedir, inişindeki vahdetine delalet etmektedir. Veya inişteki bölümlerinin ardarda geldiğini göstermektedir. Özellikle Kaf ve Kamer sûrelerinden sonra nüzuldeki tertibin doğruluğuna dair deliller bulunmakta­dır. [1]

 

Rahman ve Rahim  Allah'ın adıyla

1- Sad, zikir dolu ve şanlı'[2] Kur'an'a andolsun ki

2-  İnkâr edenler bir büyüklük[3] ve muhalefet'[4] içindedir­ler.

3- Onlardan önce nice nesilleri'[5] helak ettik de feryad etti­ler; Fakat artık kurtuluş zamanı geçmişti.[6]

4- Onlara kendilerinden bir uyarıcı (peygamber) gelmesine hayret ettiler de o kafirler dediler ki: "bu, yalancı bir sihir­bazdır."

5-  İlahları bir tek ilah mı yaptı? Bu, cidden çok İlginç[7]' bir şeydir.

6-  Onlardan önderler'[8] fırladı: "Yürüyün, tanrılarınıza bağlı kalın. Çünkü bu, arzu edilen bir şeydir'[9]

7-  Biz bu(nun sÖylediği)ni (babalarımızın bağlı olduğu) öteki dînde'[10] işitmedik. Bu, uydurmadan başka bir şey değildir.

8-  Zikr (Kur'an, aramızda kimse kalmadı da) aramızdan ona mı indirildi? Doğrusu, onlar benim zikrimden yana

şüphededirler. Hayır, onlar henüz azabı tatmadılar!..

9- Yoksa, güçlü ve üstün olan, karşılıksız bağışlayan Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır?

1 0- Yoksa göklerin yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülkü onların mı? Öyleyse bir imkan ve güç bularak göğe yükseisinler'[11]

11- (Onlar), şurada bozguna uğratılacak yalancılardan bir grubtur'[12].

 

Bazı miifessirlcr "Sad" harfinden peygamberin sıdk sıfatının kastedilmiş olabileceği­ni söylerler[13]. Biz de bu görüşü tercih ediyoruz. Ondan sonra Kur'an-a yemin etmekte­dir. Buna benzer sûrelerin çoğunun başlangıcında Kıır'ani dizelerin kullandığı üslubu­dur. Yeminin cevabına gelince: değişik görüşler veya sözler söylenmektedir. Onun ikin­ci ayet olduğunu söyleyenler olduğu gibi üçüncü ayettir diyenler de vardır. Kimi ise o-nun mahzuf bulunduğunu takdirinin ise "Arapça okunanlar doğru ve haktır" cümlesi ol­duğunu söylemekledir. Her halükârda ibare açıktır. Yemin, peygamberin doğruluğunu pekiştirme, kafirlerin yalancılığını ve büyüklerime tavırlarının çirkinliğini belirtme nok­tasındadır.

Ayetler kafir önderlerin peygambere ve davetine karşı tavırlarını anlatmakladır. Ona karşı büyüklenmeierini özellikle bir îck ilaha çağırmanın garipliğini, peygamberin vahye muhatap olduğunu belirtmekledir. Onu büyücülükle, yalancılıkla, hayal üretmek­le suçlamaktadırlar. İnsanlara babalarından miras aldıkları akidelerinde sebat etmelerini tavsiye etmektedirler, ayetler onları kınamakta. Allah'ın helak elliği çoğu geçmiş ka­vimlerin sonunu hatırlatmaktadır. O vakil yardım islemişler ve ne yardım eden ve ne de kaçacak yerleri olmuştu. Alaycı, inkar edici bir üslupla, onlara eğer Allah'ın rahmetinin hazineleri yanlarında ise güven içinde olmaları ya da yerlerin, göklerin ve içindekileri-nin mülkü onların ise Allah'ın azabından kurtulmaları için meydan okumakta, sonuçla hezimetle onları korkutmaktadır.

Ayetler, meydan okuyuşunda, kınamasında, korkutmasında, reddinde etkili ve güç­lüdür. Müfessirler bu ayetlerin Kureyş önderlerinden bir grubun Peygamberin amcası E-bu Talİb'e gelerek ona şu sözü söylemeleri münasebetiyle inmiş olduğunu rivayet eder­ler: "Kardeşinin oğlu ilahlarımıza sövüyor ve kötü şeyler söylüyor. Bir adam gönderip onu çağırtsan dediler". Peygamber geldi. Yanma oturdu. Ebu Talih ona şöyle dedi: "Ey kardeşimin oğlu, kavminin senden bu şikayetleri nedendir? Senin onların ilahlarına söv­düğünü iddia ediyorlar. Ve şöyle şöyle diyormuşsun dedi. Allah Rasulu şöyle buyurdu: "Ey amcacığım! Ben onlardan Arapların boyun eğeceği, acemlerin cizye ödeyeceği bir tek söz söylemelerini istemiştim. Fakat onlar bu sözden ve onu söylemekten korktular.

O da "La ilahe illaliah" sözüdür. Bunun üzerine Kureyş önderleri korkarak kalktılar. Yakalarını silkiyorlardı. Birçok ilahı bir tek ilah mı yaptı diyorlardı. Şüphesiz bu iîginç bir şeydir. Ve bu ayetler bunun üzerine indi. Bu rivayetin metni îbn Kesir tefsirindeki ayetlerin tefsiri akışında Tirmizi, Nesai ve îbni Ebi Hatim ve İbn-i Cerir'c atfedilen bir rivayetle zikredilir. Başka müfessirler ise onun nuzûl sebebini bu olaya atfederek bazı değişikliklerle, rivayet ederler.[14] Her halükârda ayetlerin içeriği peygamber ile kafir ön­derlerden bazıları arasındaki tartışma ve çekişme sahnelerinden bir sahne münasebetiyle indiğini ilham eder.

Onda Kıyamet'e kadar kalıcı güzel telkinler vardır. Heva ve hevesinin arkasına sak­lanarak haktan saptırmayı, sayıyla övünmeyi,kasıtlı muhalefet ve ayrılığı çirkin bul­maktadır. Sapıklığına rağmen miras alınmış taklitlere ve ananelere yapışmayı çirkin görmektedir. Düşünmeye ve acele etmemeye çağıran ve öncekilerle ne kadar çelişirse çelişsin, her yeni davetin veya düşüncenin olumlu karşılanıp, ıslaha, hayra ve hakka tâbi olmanın gereği vurgulanmaktadır. . [15]

 

12- Onlardan önce de Nûh kavmi, Ad (kavmi) ve kazıklar sahibi (temeller, kazık gibi yere çakılmış, yüksek piramitler yaptıran)'[16] Firavun da yalanlamıştı.

13-  Semûd (kavmi), fût kavmi ve Eyke halkı da (böyle yapmıştı). İşte onlar da (peygamberlere karşı birleşik) kabi­lelerdi.

14-  Hepsi de elçileri yalanlayıp, benim cezamı hakettiler.

15-  Bun laf (m işi) de sadece dönüşü[17] olmayan bir çığlığı beklemektedir[18].

16-  (Alay ederek) dediler ki: "Rabbimiz bizim azâb payı­mızı'[19] hesap gününden önce, hemen ver."

dağlara benzeyen piramitlerdir. Kur'an, bu kelimeyi "dağlar" anlamında kul­lanmıştır.

 

Ayetlerin, korkutma, hatırlatma, tamamlama ile siyakla bağlantılı olduğu açıktır. Çünkü geçmiş ayetlerin işaret ettiği bazı kavimleri ancak bir değiniyle zikreder. Bir yar­dımcı, bir kaçış bulamadan Allah'ın onlan nasıl helak ettiğini bildirir. Geçmişte her ya­lanlayanın Allah'ın azabını hakettiğini belirtir. Peygamber (s)'i yalanlayanların, bir çığ­lıktan olmasından sonra dönüşü olmayan bir azaba nail olmaları yakındır.

Son ayette gelince onların alaycı sözlerinden bir söz anlatır. Peygamberin azabla korkutmasına cevap olarak meydan okuyucu, alaycı bir yapısı vardır. Allah'tan, ahiret-ten önce dünyada onlara azab etmesini aceleyle isterler. Kur'an'da bu tutumlarının yeni bir tablosu tekrarlanır. Onların hikâyesinde de vurgulanır. Ra'd süresinin 6. ayeti; "Senden iyilikten önce kötülüğü acele istiyorlar. Oysa onlardan önce benzerlerine nice cezalar) gelip geçti. (Niçin onlardan ibret almazlar). Şüphesiz Rabbin o(insajnlann zu­lümlerine karsı mağfiret sahibidir. Fakat Rabbinin azabı da pek çetindir". Ve Hacc Sû­resinin 47. ayeti: "Senden azabı çabuk istiyorlar. Allah sözünden caymaz. (Ama herse-yin bir zamanı vardır. O acele etmez). Rabbin yanında bir gün, sizin saydıklarınızdan bin yd gibidir". Örnek verilebilir.Ayetlerde zikredilen kavimler, geçen sûrelerde bazen bir değini ile ve bazen de biraz açıklamayla zikredilmektedir. Buradaki üslup, geçmişteki hatırlatma ve korkulma üslubu gibidir. Kur'anî kıssalarda daha Önce de belirttiğimiz gibi, bu üslup temel hedefi oluştur­maktadır. Bu konuda yeleri derecede açıklama yapmıştık. Tekrarlamaya gerek yok. . [20]

 

17- Onların dediklerine sabret. Otorite sahibi[21] kulumuz Davud'u hatırla. Çünkü o (Bize) çok boyun eğer, itaat ederdi.

18-  Biz dağlan, onunla beraber (teşbih etmeleri için) bo­yun eğdirmiştik. Akşam sabah onunla birlikte teşbih eder­lerdi.

19-  Toplanıp gelen kuşları da (ona boyun eğdirmiştik). Hepsi onun zikrine katılır (beraber teşbih ederler)di[22]

20-  Onun otoritesini güçlendirmiştik. Kendisine hikmet [23](peygamberlik, yüksek bilgi, hakkı batıldan ayırma, dava­ları çözme) ve açık, güzel konuşma (yeteneği) vermiştik.

21-  KutsaK[24] yerin surlarına çıkan'[25] düşmanın[26]' haberi sa­na gelmedi mi?

22-  Davud'un yanına girmişlerdi de (Davud) onlardan kork­muştu. Korkma, dediler, biz iki davacıyız. Birimiz, ötekinin hakkına saldırdı. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet. (Hak­tan sapıp bize) zulmetme[27]. Bizi dosdoğru yola götür.

23-  ''Bu kardeşimin doksan dokuz koyunu var. Benimse bir tek koyunum var. Böyle iken "Onu da bana ver"[28]dedi ve konuşmada bana ağır bastı (onunla baş edemedim)[29].

24- ( Davud ) dedi ki: "And olsun (o) senin, koyununu ken­di koyunlarına katmayı istemekle'[30] sana zulmetmiştir. Za­ten ortakların'[31] çoğu (mallarını birbirine karıştırmakla) zulmederler. Yalnız iman edip salih amel işleyenler bunun dışındadır ki, onlar da ne kadar azdır!" Davud, (bu hü­kümle) kendisini imtihan ettiğimizi (bir bela vereceğimi­zi)[32] sandı[33] da Rabbİnden mağfiret diledi,, eğilerek secde­ye kapandı ve tevbe edip fbize) döndü.

25-  Biz de ondan bunu affettik. Yanımızda onun bir maka­mı'[34] ve güzel bir geleceği[35]' vardır.

26-  Ey Davud; Biz seni yeryüzünde (senden öncekilerin yerine) hükümdar yaptık. İnsanlar arasında adaletle hük-met; Keyf(in)e uyma, sonra seni Allah'ın yolundan saptırır. Allah'ın yolundan sapanlar ise, hesap gününü unuttukla­rından doiayı, çetin azaba uğrayacaklardır.

27-  Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık, (bunlar bir tesadüf eseri değildir) bu, inkâr edenlerin zaii-nıdır, (onlar kâinatın boş bir tesadüf eseri olduğunu söyler­ler.) Ateşten vay hallerine o kafirlerin.

28-  Yoksa biz, iman edip salih amel İşleyenleri yeryüzün­de bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız.

29-  Mübarek Kitab'ı sana indirdik ki ayetlerini düşünsün­ler ve akıl sahipleri Öğüt alsınlar.

 

Bu ayetlerin başlangıcında hitap peygambere (s) yöneltilerek, kafirlerin söyledikleri­ne tahammül ve sabır etmesi emredilmektedir. Kulu Davud'a Allah'ın verdiği kuvvet, mülk, hikmet, güzel söz, dağların ve kuşların ona itaat ederek onunla birlikle teşbih et­mesi onun emrine amade kılınması hatırlatılmaktadır. O bütün buniara rağmen Allah'a itaat eden ve O'na yönelen biriydi. Sonra Davud'un yanına surun üstünden giren hasım­ların kıssasını anlatmaktadır. Onlar bir konuda hüküm vermesini istemektedirler. Onda da Rabbani bir imtihan vardır, Davud için. Başka bir açıklamaya ihtiyaç bırakmayan ibareleri açık bir tamlama takip etmektedir. . [36]

 

Peygamber Kıssaları Ve Anlatım Amacı

 

Bu ayetler, uzun bir anlatım silsilesinin halkalarından biridir. Davud'un dışında -leyman, Eyyüp, İbrahim, İshak, Yakub, İsmail, Elyesa, Zülkifİ peygamberler de zikre­dilmektedir. Kur'an'ın hikmeti gereği bazıları biraz ayrıntılarıyla bazıları da yüzeysel bir şekilde zikredilir.

Ayetler konu ve siyak yönünden bağlantılıdır. Önceki ayetlerin içerdiği tartışma ve yalanlama tabloları peygamberin nefsinde acı ve hüzün bırakabilir. Bıraktı da, hatırlat­ma ve korkutma noktasında peygamberlerini yalanlayan kavimlere ilişkin işaretler var­dır. Sonra bu silsile gelerek peygambere teselli verir. Onun içinde bulunduğu durumu hafifletir. Kafirlerin söylediklerine karşı sabretmeye teşvik eder. O kimselerin davasına karşı bu acı ve hüzünlü bir tutum sergilemelerine mukabil Allah'a samimiyetle, ihlasla, zorluk ve kolaylık, güç ve zaafın tamamıyla yönelen insanların bulunduğunu hatırlata­rak haber verir. Kimilerinin Davud ve Süleyman gibi mülkün ve otoritenin zirvesinde olmasına rağmen onları saptırmaz. Onlardan bazıları Eyüp gibi belaların en şiddetlisine uğramasına rağmen, düçâr oldukları bela onu isyan ettirmez. Allah'ın imtihanına karşı güzel bir sabırla sabrederler. Her imtihanda O'na pişman olarak yönelir, mağfiret diler­ler. Böylece O'nun rahmetini, yüceltmesini, ihsanını, bağışlama ve nimetini fazlalaştır-masını hakederler,

Ayetler, kendinden önceki peygamberler gibi karşılaştığı inada, düşmanlığa, yalanla­maya karşı sabretmeye çağırmaktadır. Onlara Allah tarafından verilen nimetin ve bağış­lamanın, rahmetin ve ihsanın kendisi için de olacağını irdelemekledir. İlk bölüm, müba­rek Kur'an-ı Kerim'i övmekle bitmektedir. Allah'ın peygamberine onu indirerek, dinle­yenlerin ayetlerini düşünmesini, akıl sahiplerinin ibret alarak hidayet bulmalarını, O'na yönelmelerini belirtmektedir.

Peygamberlerin kavimleriyle olan kıssaları veya peygamberlerin tek başlarına kıssa­larının hedefi; daha öncede hatırlattığımız ve dikkat çektiğimiz gibi, ibret almaya, nasi­hat etmeye, yardımlaşmaya, örnek olmaya davet etmeye yöneltir. Bu silsile kafirlerin ve yalancıların inatçı tutumlanndan sonra gelmekledir. Önceki konularda da zikrettiğimiz üzere Kur'anî dizelerin üslubu böyledir.

Davud burada ilk defa zikredilmektedir. Bazı Ahd-i Kadim esfarında Davud'un sire-ti anlatılmaktadır. Mezamir diye bilinen özel kitapta Davud'a atfedilen çoğu bölümle­rinde Allah için yalvarması, O'nu takdis etmesi, yüceltmesi ve istiğfar etmesi varid ol­maktadır. Fakat Kur'an'da Davud'un adıyla Zebur zikredilmektedir. Nisa sûresinin 163. ayetinde: "Biz Davud'a Zeburu verdik1' cümlesine benzer değişik Kur'anî ayetlerde de Allah'ın onu Davud'a verdiği zikredilmektedir. . [37]

 

Hz. Davud'daıı Hüküm Vermesini İsteyen Şahsın Kıssası Ve Anlattıkları

 

Bir fakirin sahip olduğu bir koyuna tamahkârlık eden çok koyun sahibinin kıssasına ayetlerde işaret edilmektedir. Protestan baskılı ikinci Samuel kitabında Davud'un işledi­ği bir suçun siyakında bunlar zikredilir. Kitapta zikredildiği üzere ordusunun adarnların-

dan Urya Aria adlı birisinin karısını bitişik evinin yanında görmüştür. Ondan hoşlandığı için huzuruna getirip onunla yatmıştır. Kocası ise cephededir. Döndüğü /aman bunu hissetmiş ve ondan uzaklaşmıştır. Davud onu tekrar cepheye gönderin İştir. Komutanına bu adamı ölümün kucağına atacak bir yere koymasını emretmişti. O da öldürülmüş, ko­mutan Davud'a bu haberi göndermiştir. Böylece Davud o kadınla evlenmiştir. Kitapta Allah'ın Natan adlı bir peygamberi Davud'a gönderdiği ve ona koyunu ve ineği çok olan zengin bir adamın fakirin bir koyununda gözü olduğu kıssasını anlatmıştır. Davud ise bu adamın ölümü hakettiğini söylemiştir. Natan ona şöyle demiştir. "İşle o adam sensin. Çünkü sen Urya'yı öldürdün karısıyla evlendin". Allah'ın diliyle bu çirkin suçu­nu çok şiddetli bir şekilde kınamıştır. Ona verdiği çok nimetlere ve refaha rağmen evin­de kötülüğü uyandırmakla, hanımlarını başkalarına vermekle ilham etmiştir. O hanımla­rının yanına gündüzün ortasında ve İsrailoğularının gözü önünde girip çıkmakladır. Da­vud şöyle dedi: "Rabbe karşı suç işledim". Natan ona şöyle dedi: "Rab senden suçunu nakletti. Sen ölmeyeceksin fakat doğacak oğlun ölecek".

Ayetler bu ayrıntılardan uzak ise de bununla uyum sağlayan geçici işaretler vardır. Çünkü Davud'un Allah'ın kendisini bir suç nedeniyle imtihan elliğinin bilincinde oldu­ğunu zikretmektedir. Rabbi onu affetmiş o da secdeye kapanarak Allah'a yönelmiştir. Kur'an'ın adeti gereği geçmiş peygamberleri zikrederken onları yüceltme, övme ya da kınama yöntemiyle genel bir şekilde zikreder. Esfar'da olduğu gibi içeriğin onlara yö­neltilen bazı suçlama ve fahiş kıssaları içermez.

Araplardan Kur'an'ı dinleyenlerin Davud'un kıssasını bildikleri lercih edilir. Çünkü Ahd-i Kadim kitaplarında bu zikredilmektedir. Özellikle yahudilerin elinde bu kitaplar dolaşmakladır. Peygamber döneminde Hicaz'da geçen münasebetlerde zikretliğimiz gi­bi yahudiler büyük bir azınlığı teşkil etmektedirler. Müfessirlcr bu ayetin siyakında Da­vud'un mülkü, suçu ve tevbesi hakkında çok açıklamalar zikretmişlerdir. Bunların bazı­sı Esfar'da zikredilenlere uymaktadır. Bazıss ise tam farklılık arzetmektedir. Bazısında ise çok ilginç durum bulunmaktadır.[38] Herhâlükârda peygamber toplumunun Davud kıs­sasını, yahudilerin ona eklediği fahiş rivayetleri bildiğini desteklemektedir. Belki de on­ların yanında başka levhalar ve kitaplar da vardı. Bugün elde dolaşan Esfar'da zikredil­meyen fazlalık ve ayrıntılar bulunabilir.

Ayetlerdeki düşman kıssasının üslûbu Ahd-i Kadim kitabındaki üslûptan farklıdır, Ahd-i Kadim kitaplarına nisbetle bu Kur'an'm özelliklerinden biridir. Kur'ani kıssaların genel şekildeki hedefleriyle bu hatırlatma, nasihat etme, destekleme hedefine uymakla­dır. Allah'ın güçlü, mülk sahibi Davud'un yönelmesi, işlediği suçtan af dilemesini açık­lamasından kasıt, Peygamber ve mü'mirilere öğüt ve teselli vermek olduğu söylenebilir. Onda etkili Öğütler bulunmaktadır. Çünkü düşmanlık; zenginlerin, güç ve otorite sahip-lerinin fakir ve zayıf olanların yanında olanlara göz dikmesinden kaynaklanan şüphe üzerine kaimdir. Ayetlerde göz dikmenin çirkinliği, sahiplerinin akılsızlığı ondan ne I re i ettirmeyi ve onu zulüm ve saldırganlıkla tanımlamayı içeren güçlü bir tahin vardır. Sı­nırlan aşmayanları başkalarının sınırlarına ve haklarına ihtiram edenler, ondan sakınan­ları ise övmektedir. Onda Kiyamet'e kadar kalıcı bir öğüt bulunmaktadır. Bülün bunlara ek olarak otorite sahibi, hükmedenler İçin telkin ve nasihailar bulunduğu görülmekledir. Onlara insanlar için salih örnek olmalarını kendilerinden kaynaklanan küçük bir hatayı dahi idrak ederek onu çabucak İslah etmeyi, ondan vazgeçmeyi Allah'ın hudutlarını aşmamayı, bütün inceliğiyle hak. adalet, insaf sınırlarını gözetmeyi farz kılmaktadır. İ-man eden, salih amel işleyenlerin bu zulümden müstesna olması, övgüyle vurgulan­maktadır. Ondan kaynaklanan doğru davranışları, insanları zulmetmekten Allah'ın sınır­larını aşmaktan, saldırmaktan alıkoyar.

26. ayetteki hitap Davud'a yönelik ise de insanlara emreden, hükmeden kimselere de genel bir hitaptır. Hakla hükmetmeyi, heva ve hevese uymamayı gerektirmektedir. Heva ve hevese uymak, adalet ve haktan sakındırır. Sonra Allah'ın yolundan sapmayı gerekti­rir. Özellikle bu sınıftan sadır olan bu fazla zararlar, günahlar, tehlikeler insanların mas­lahatım engellediğini pekiştirerek açıklar. Oysa onlar yeryüzünde kullan üzerinde Al­lah'ın haklarını ve onlardaki sınırını gözetmelidirler. . [39]

 

Dağların Ve Kuşların Hz. Davud'la Birlikte Teşbih Etmeleri

 

 18. ve 19. ayetlerdeki Davud'a özgü kılınan kuşların, emrine âmâdc olan dağların onunla birlikte teşbih etmesi noktasında şunu diyoruz: Scbc süresinin 10. ayetinde deği­şik bir şekilde ikinci bir defa tekrarlandığını görüyoruz. "Şüphesiz ki biz. Davud'a nez-dimizde bir üstünlük verdik. (Ey dağlar ve kuşlar! Davud'la birlikte teşbih celin) dedik. Ona demiri yumuşak kıldık." Çoğu müfessir Allah'ın dağlan emrine verdiği Davud için kuşları hasrettiğini, onunla teşbih ettiklerini ya da onun teşbihini tekrarladıkları yorumu­nu yapıyorlar. Bazıları da ekleyerek şöyle diyor: Şüphesiz Allah onlarda konuşma ve yaşamı yaratmıştır[40]. İbn-i Kesir'de Allah'ın Davud <a)'a çok güçlü bir ses bağışladığını ve bununla güneşin doğuşunda ve halısında Allah'ı teşbih ederken yere kilitlenmiş dağ­ların gökte gidip gelen kuşların durarak onunla iesbih ettiklerini değişik iügatlarda onla­rın teşbihine cevap vermesini söylüyor[41]. Kasimt'de[42] Davud'un güzel bir sesinin olduğu­nu ve dağlarda yankı yaptığını, kuşların ona dönmesini sağlayan bir çekiciliğinin oldu­ğunu belirtiyor. Müfcssirlerin bu sözlerinde doğruluk payı olsa da ayetlerin zahiri Da­vud'a Allah'ın özellikle bahşettiği bir imtiyaza delâlet ediyor.

Bugün elde dolaşan Ahdi Kadim Esfannda dağların ve kuşların Davud'la birlikle teşbih etmesini, onun emrine âmâde kılınmasını zikretmediğini hatırlatmakta yarar var­dır. Bu kitaplar önce de zikrettiğimiz gibi Davud'un sireti hakkında olduğundan daha fazla rivayette bulunuyor. Peygamber (s) döneminde yahudilerin elinde olan levha ve kitaplarda bunun /.i kredi İdi ğin i olumsuzl aştırmıyor. Belki de bu kitaplar kaybolmuştur. Tefsir kitaplarındaki açıklamalar Peygamber döneminde bilinen ve ellerinde bulunan kitaplar olduğuna delildir. Bu, bu açıklamaların yahudücr tarafından söylendiğine dan­sözümüzü de destekliyor.

Bugün elde dolaşan esfarlardan protestan nüshasında I. Samucl diye bilinen ilk Ma-lûk seferinde Davud'un sireti hakkında şunlar gelmiştir. Ona nisbel edilen bazı Mcza-mİr'de ki (35) mezmurda Davud'u davula iyi vuran biri oiarak tanımlar. Rabbin kulu. müziğin Öncüsü Davud(as) buna sevinebilir şeklinde ifadeler yer alır.

Kur'an'ın bunu zikretmedeki hedefi, sözün başında da söylediğimiz gibi peygambe­re teselli vermek, onu sabit kılmaktır. . [43]

 

Yerler-Gökler Ve İçindekiler Boş Yere Yaratılmadı

 

27. ayetin tekid ve inkâr sığasının, kafirlerin zannını inkâr ve boşa çıkarma anlamı içerdiği açıktır. Allah'ın yeri göğü ve içindekileri boşa yarattığına inanmalarını ve bun­dan güç alarak fesad ve fücura dalmalarını kınamıştır. Kıyamet günü ise korkunç sonla­rının mutlaka gerçekleşeceğini anlatmıştır. Başka değişik sûrelerde bu tekrarlanmıştır. Mesela Duhan sûresi 38-40. ayetleri "(Ölümden sonra dirilmek yok. Kıyamet yok ne demek?) Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları eğlenmek için yaratmadık! (Oyuncak değil bu yarattıklarımız). Onları sadece gerçek bir sebeple (hikmetli bir gaye ile) yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar. Hakkın balıklan ayrılacağı hüküm günü. hepsinin varacağı bir gündür." Müminin sûresi 115. ayeti "Bizim sizi boş yere. bir oyun ve eğlence olarak yarattığımızı ve sizin bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sandı­nız? Enbiya sûresi 16. 18. ayetleri ''Biz göğü, yeri ve bunlar arasında bulunanları, eğ­lence için yaratmadık. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, kendi katımızdan (bir eğ­lence) edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık. Hayır biz hakkı hatılın üstüne atarız da o onun beynini parçalar, derhal (batılın) canı çıkar. Allah'a yakıştırdığınız nitelikler­den Ötürü de vay siz(in haliniz)e!" örnek olarak verilebilir. Kur'an'ın hiknieii gereği dünyaya güvenen, ahireti unutan bunun neticesinde Allah'tan ve ayetlerinden sapan Ta­cir ve kafirler için özellikle yapılan uyanlar tekrar edilmekledir. İşte bunda devamlı bir uyarı ve sınırlı bir telkin vardır.

Ayet muhkem, Kur'ani bir isbatı içerir. İman edenler ve salih amel işleyenler bunu kendi seçimleri ve kazançları için yapmakladırlar. Facir ve müfsidler de işledikleri cina­yetleri, batıl yolda yürümeyi kendi seçimleri ve kazançları için yapmaktadırlar. Her iki grubu aynı mevkide tutmak imkansızdır. Aynı muameleyi görmeleri de veya salihlcrveya multakiler ile facirlcr ve müfsidleri hesapsız, cevapsız kendi hallerine bırakması da İmkansızdır. Bu ancak abes ve batıl olur. Oysa Allah, bu evreni boş yere ve abes olması için yaratmamışür. . [44]

 

El-Kitab

 

"el-Kitab" kelimesi burada ilk defa zikredilmektedir. Asıl anlamı ise yazılmış şey demektir. Kur'an'da ise Kuran için kullanılmıştır. İnsanların amelleri. Allah'ın ilmi ve indirilen kiiablardadır denmiştir. Açıklamasını yaptığımız ayelte Kuran'a denilmiştir. Maide sûresinin 48. ayetinde ise indirilmiş kitablara denmektedir. "Sana da kendinden önceki Kitabı doğrulayıcı ve onu kollayıp koruyucu olarak bu Kitah'ı gerçekle indir­dik." înşikak sûresi 7. 8, ayetlerde insanların amellerine delalet etmekledir. "(O zaman) kimin kitabı sağından verilirse: O, kolay bir hesaba çekilecek", Kehf sûresinin 49. ayeti "Kitab (ortaya) konulmuştur, suçluların onun içİndekilerden korkarak: "Vah bize. bu ki­taba da ne oluyor, ne küçük ne de büyük hiçbir şey bırakmıyor, her (yaptığımız) şeyi sa­yıp döküyor! dediklerini görürsün. Yaptıklarını hazır bulmuşlardır, Rabbin kimseye zul­metmez". Rum sûresinin 56. ayetinde ise Allah'ın ilmine denilmiştir. ''Kendilerine bilgi ve iman verilenler dediler ki: "Andolsım siz, Allah'ın ilmi gereğince ta yeniden dirilme gününe kadar kaldınız, İşte bu da dirilme günüdür. Fakat siz bilmiyordunuz.'" Bu ayet indirildiği zaman Kitab kelimesi Kur'an-i kasdetmiyordu. Çünkü hâlâ tamamlanmamış­tı. Öyleyse Kur'an'ın hepsi yada bir cüzüne denilmesi mümkündür. Müzemmil sûresi tefsiri akışında açıkladığımız üzere Kur'an kavramının geçirdiği merhaleleri bunun için de söylemek mümkündür. Bunda, asıl delalet elliği anlam da bulunmaktadır. Davci prensiblerini, imanı, ahlâk ve sosyal hayatı içeren bu Kur'an-a yemin etmek gibi. Bunun delillerinden biri içinde bulunduğumuz ayet ve Ankebul sûresinin 50. 51. ayetleridir. "Dediler ki: "Ona Rahbinden ayetler indirilmeli değil miydi?" De ki: "Ayetler Allah'in yanındadır. Ben apaçık uyarıcıyım. Kendilerine okunan Kitab'ı sana indirmemiz, onla­ra yetmedi mi? Şüphesiz inanan bir toplum için bunda bir rahmet ve öğüt vardır". Ba­kara sûresi 1. 2. ayetler. "Elif, Lam, Mim. İşte o Kitab; kendisinde hiç şüphe yoktur: müttakiler için yol göstericidir". Sonra da Kur'an'ın bülün ayetlerine denilmeye başlan­dı. Al-İ İmran sûresinin 7. ayeti bunu ii'ade etmektedir. "Kitah'ı sana indirdi. Onun bazı ayetleri muhkemdir (ki) onlar Kitab'tn anasıdır. Diğerleri de müteşahih (birbirine ben­zeyen, sonucu tam bilinmeyen)'dir."

Kur'an ve Kilab kavramları Kur'an'da. Allah'ın mecid Kitab'ıni adlandırmada ya da övmede birbirine yaklaşık anlamlarda zikredilmekledir. Bu ikisi çok defa bir ayette top­lanmıştır. Hicr sûresi İ. ayeti, "Elim Lam. Ra. İşte bunlar Kitab'm ve apaçık Kur'an\m ayetleridir." Nemi sûresi 1. ayeli, "Ta. Sin. İşte bunlar Kur'an'ın ve apaçık Kitab'ın ayetleridir." Her iki ayette de bu iki kelimenin ikisinin tam yaklaşık anlamda zikredil-mediği söylenebilir. Belki bir ayetle bu ikisini birlikte zikretmesi bu ikisinin asıl anlamı olana (arapça yazılan ve okunana) işaret etmektedir. Peygamber kendisine vahyedilen Kur'an'ın bölümlerini ve ayetleri insanlara sözlü olarak okuyor, aynı zamanda yazdma-smı emrediyordu. Bu durumda ona Kitab ibaresi ile işaret edilmektedir. Sözlü ve yazılı tebliğinden sonra durumunun ne olacağı güz önünde bulundurularak söylenmiş olabilir. Bu tabirin kullanılması İse Kur'an'ın ayetlerinin bölümlerinin vahyden hemen sonra ya­zıldığına dair güçlü bir delil leşkil etmektedir.

"Mübarek olan Kitab'ı sana indirdik ki ayetlerini düşünsünler, akıl sahipleri (on­dan) Öğüt alsınlar"

29. ayetin "Kiîab" kelimesine işaret etmesi hatiriatılmaya değer bir konudur. AUah mübarek olan Kitab;ını Peygambere [45] indirdi ki, dinleyenler ayetlerini düşünsünler, anlayışlı akıl sahipleri ibret alsın ve hidayeic ersinler. Bunda müslüman yada «zayri müslim her ırk, renk, din, sınıftan her insana bir çağrı saklıdır. Her İnsan onun ayetlerini düşünebilme imkanına sahiptir. Olumlu her insan da bunu yapabilir.

İşte böylece Allah bütün insanlara duyurmakladır. Peygamberine Kilab'ı indirdi ki ayetleri üzerinde düşünsünler, özellikle mübarek ve muhkem olan bu Kitab'ın ayetleri üzerinde akıl sahipleri fikretsinler. Muhkem ayetler Kilab'ın anasıdır. İnat ve büyüklcn-meden uzak, müteşabih ayetlere fitne istemek amacıyla tabi olmaktan sakınan, hakkı is­teyen ve anlayarak düşünen kimseler öğüt alırlar ve Allah'a yönelmekte hidayet bulabi­lirler. Nefisleri hürriyete kavuşur. Her iki dünyada saadeîi garantileyen, içtimai ve insa­ni sistemin en mükemmelini ve güzelini bulurlar. İşte bunda büyük güzellik ve incelik­ler vardır. . [46]

 

31-  Akşam üstü kendisine görkemli, hızlı koşan (saf kan Arab) atları[47] gösterilmişti.

32-  "Ben, dedi, mal sevgisini (güzel atlar)[48], Rabbimi an­maktan (ötürü) tercih ettim. "Nihayet bu atlar perde ile giz­lendi (koşup dağın arkasına düşmekie gözden kayboldu) [49]

33-  "Onları bana getirin" (dedi), bacaklarımı ve boyunları­nı (güneş batıncaya kadar kılıçla kesti)[50]

34-  Andolsun Süleyman'ı denedik; tahtının üstüne bir ce­set biraktık,sonra (bize) yöneldi.

35-  Rabbim dedi, beni affet, bana, benden sora hiç kimse-ye nasib olmayan bir mülk (hükümdarlık) ver, çünkü sen­sin o çok lütfeden sensin."

36-  Biz, rüzgarı ona boyun eğdirdik. Onun buyruğuyla, o-nun istediği yere'[51] tatM[52] tatlı eser giderdi.

37-  Ve Şeytanları (cin tabakasından olmayan cinleri][53]; her bina ustasını ve dalgıcı,

38-  Ve (kötülük yapmamaları için) zincirlerle birbirine bağlanmış'[54] başka (Şeytan)İarı (yani cinleri veya isyancı kabileleri ona boyun eğdirdik.)

39-  Bu bizim insanımızda. Artık dilediğine ver[55] veya ver­me'[56] hesapsızdır." (eledik)

40-  Onun için, bizim yanımızda bir yakınlık ve güzel bir gelecek de vardır.

 

Bu ayetler, kıssa anlatım silsilesinin ikinci halkasıdır. Açıkça görüldüğü gibi siyak ile bağlantılıdır. Süleyman'ın aşırı istediğini övmede, Allah'a yönelmesinde, ievbe et­mesinde, otoritesinin ve mülkünün azametine rağmen Allah'ın onu imtihan etmesinde. Allah'ın onu bütün kapsamıyla desteklemesinde, bu sebeple onu yüccllmesimteki kasıl açıktır. Başlangıçta dikkat çektiğimiz gibi silsilenin hedeflediği amaçla bütün bunlar bağlantılıdır. Ayetlerin ibarelerinde açıklamayı gerektiren bir gizlilik yoktur.

Süleyman (a) burada ilk defa bahsedilmektedir. Sonra zikri çok defa tekrarlanmakla­dır. Sireti ise (protestan baskılı) bir ve ikinci veya (katolik baskılı) üç ve dördüncü mıı-luk kitablarmda, Ahdil Kadim esfarından günlerin ikinci haberi kitabında ayrıniılanyla zikredilmektedir. Bu csfardan Süleyman'a (a) riisbei edilen iki kitap vardır. İlkinin adı "Emsal" ikincisi ise "Neşid-ul-Enasid'"dir. Bu ikisinde hikmet, etkili nasihhllar ve mi­saller bulunmaktadır.

Onun hakkında ayetlerde zikredilenlere gelince, tabî olarak gelir. Ahdil-Kadim Esfar'ının üslubundan başka bir uslub kullandı. Sadece siretinin /âlına değil, aym zamanda destek, övgü. nasihat, ibret ve teselli için geldi.

Nemi, Sebe ve Enbiya sûrelerindeki ayetlerde Süleyman (a) hakkında a/ olmayan haberler zikredilmektedir. Onda bu ayetlerden biraz fazla ve ayrıntılı zikredilmekledir. Destek, övgü. ibret ve nasihat etmeyi amaçlayan aynı üslubla gelmektedir. Yeri geldi­ğinde bunu açıklayacağız.Onun siretinden bahseden Esfar'da çok şeyler rivayet edilmiştir. Özetle Filistin. Ür­dün'ün doğu bölgelerinin çoğuna hükmettiği, ülkesinde barışın hakim olduğu, büyük bir hükümdar olduğu, atların, madenlerin, gemilerin ve çok malın sahibi olduğu, ona doğu­nun ve Mısır'ın insanlarının bülün hikmetini aşan bir hikmet verildiği, üç bin atasözü kullandığını, ağaçlar, hayvanlar, kuşlar, balıklar ve her canlı ile konuştuğunu, Sebe Kra­liçesi O'nun hükümlerini dinlediğini, ona koku, altın ve değerli taşlar hediye sunduğunu Arap krallar! ve başkalarının ona değerli hediyeler getirdiğini belirtirler. Orşeîim (Ku­düs) de kilis bir mabcd inşa ederek altın kaplamalarla, değerli tahtalarla, büyük sütunlar­la süslemiş ve tavanlarını altından yaptırmıştır. Kendisinin oturması ve orada direkt hü­küm vermesi ve kadılık yapması için bir de saray yaptırmıştır. Burası Allah'ın vahyinin yücelttiği ve belirttiği bir yer olmuştur.

Bunun yanında Esfar, onun hanımlarının ve cariyelerinin sayısının bine ulaştığını da zikreder. Firavun'un kızı ve Saydonilerin. Amoniyaların. Adomiyaların. Habeşistanlıla­rın kadınlarıyla evlenmiştir. Allah'ın emirlerine karşı gelerek o kadınların pullarına kal­bi yönelmiş, bu putlar için kurban kesilecek yerler yaptırmış, onlara kurbanlar takdim etmiş Rabbin dininde şerr işlemiştir. Bu, Allah'ın onu tehdid ederek hükümdarlığını parçalamasına ve kölelerine vermesine, ondan intikam almasına neden olmuştur. Onun aleyhine iki isyancı çıkmış biri Mısır'a kaçmış, o öldükten sonra geri dönmüş, oğluna karşı bir hareketin öncülüğünü yapmasıyla memleketi parçalanmıştır. Esfar'da Sad, Sc-bc, Nemi ve Enbiya sûrelerinin ayetlerinde Süleyman için cinlerin ve rüzgarın emrine amade kılınması hakkında hiç bahsedilmcmcktcdir. Ne de cinlerin inşaat yapmalarından ve dalgıçlık işlerinden bahseder. Onları birbirine zincirle bağladığını, kuşların dilini bil­diğini, onun huzurunda toplandığını, Sebe'ye uçan ve onun kraliçesinden haber getiren Hüdhüd kıssasını, güzel atların kıssasını, Süleymanın tahtına Allah tarafından bırakılan cescd kıssasını da zikretmez.

Bütün bunlar bunun olmadığını belirtmez. Belki de yahudilerin elinde dolaşan ama sonra kaybolan levha ve Esfar'da yazılmış olabilir. Bunlar peygamber (s) toplumunda yarindiler yoluyla elde dolaşan şeylerdi. Bazı ilk yahudi müslümanların da bulunduğu ya-hudi alimlerden rivayet edilen çoğu açıklamaları içeren tefsir kitapları buna delildir.[57]

Allah Teala'nın peygamberleri eliyle, ya da onlara has alışılın işliğin dışında mucize­ler gerçekleştirdiğine muktedir olduğuna iman etmek farzdır. Ve yine Kur'an-i ayetlerin Süleyman (a) hakkında dinleyenlerin bildiği şeyleri hatırlatması da gözönündc bulun­durulmalıdır. Bunlar Allah'ın korumasını onu ihlaslı olanlara açıklamasını zikrclmeklcdir. Sonra Süleyman'ın kendisinden kaynaklanan hatayı idrak etmesi, onun sebebiyle fitneye ve imtihana maruz kalması, destek, darb-i mesel, hatırlatma ve nasihat yoluyla kainattaki bazı güçleri kontrol altına alması, otoritesi ve mülküne rağmen Rabbine -nelip tevbe etmesini de belirtmektedir. . [58]

41-Kulumuz Eyyub'u da hatırla: (o) Rabbine "İblis[59]' ba­na bir hastalık[60] ve azab dokundurdu" dîye seslenmişti.

42-  Ayağını (yere) vur[61]', işte yıkanacak ve içilecek soğuk (bir.su)[62] (dedik).

43-  Ona bizden bir rahmet ve sağduyu sahiplerine bir ib­ret olarak ailesini ve onlarla beraber bir eşini daha arma­ğan ettik.

44-  (Dedik ki): "Eline bir demet sap[63] al, onunla vur da yeminini bozma."[64] Gerçekten biz onu sabreden (bir kul) bulmuştuk. Ne güzel kuldu, daima (bize) başvururdu.

 

Bu bölüm, kıssa anlatım silsilesinin üçüncü halkasıdır. Yukarıda zikrettiğimiz gibibedelin, konunun ve siyakın devamıdır. İlk ayetteki hilab ilk silsilede olduğu gibi pey­gambere yöneliktir. Kafirlerin söylediklerine karşı .sabretmesi emri vardır. Eyyub (a)'u ve onun tavrını hatırlatma emri bulunmakladır. Hitap edilen, müslümanlar veya dinle­yenler için haliyle bir hatırlatma emrini içermektedir. Ayetlerin ibareleri başka bir açık­lamaya gerek bırakmayacak şekilde açıktır.

Burada Eyyub (a) adı ilk defa zikredilir. Ondan sonra ise zikredilmesi tekrarlanır. Ahdil-Kadim Esfar'ında Özel bir bölüm, onun kıssasını ayrıntılarıyla ihtiva edev. O Kur'an ayetlerinde zikredilen tabi işaretlerle uslııb farkı ile ittifak eder. Çünkü o. Şili'de (Kitab'da) kısa ve siret olarak zikredilir. Ayetlerde ise onun kendisi kastedilme/. Oysa ibret, hatırlatma ve nasihat amacıyla söylenir.

Sifr'de kıssanın özeti şöyledir: Eyyub bir peygamberdi. Ailesi, çocukları, hayvanları ve çok mal sahibi biriydi. Yaşantısında bir bolluk ve refahlık bulunmaktaydı. Allah'ın kendisine verdiği nimetlere karşı şükretme görevini yerine getiriyordu. Allah ile Şeytan arasında onun hakkında bir konuşma geçti. Şeytan dedi ki: İşte buna andolsun ki. Ey-yub(a.s)'un, Allah'ın nimetlerine şükretmesi mülkün elinden alınması uzun sürmeyecek ve ona isyan edecektir.

Ardarda gelen facialarla mallarını, hayvanlarını ve çocuklarını kâybedinceye kadar Şeytanın görüşüyle Allah onu bir beladan diğerine imtihan etmeye başladı. Sonra bede­nini de hastalık ve yaralarla imtihan etti. İblis onu kandırmak için, ruhunu ve kalbini de­ğiştirmek için çok uğraştı, başaramadı. Eyyub imtihanında sabretti. Allah'a boyun eğ­meye O'na yönelmeye, hastalıktan kurtulmak için Allah'a dua etmeye devam etti. İşle o zaman Allah nimeti ve rahmeti ile ikinci defa onu kuşattı. İyileşmesi ve şifa bulması, yı­kanması, su içmesi için Allah ona yerden kaynak su fışkırlli. Kaybettiği çocuk, hayvan ve malı geri verdi, onun üzerindeki nimetini fazla I ast irdi. Hanımı ona samimiyetle hiz-mel ediyordu, ancak hazan onlara isabe! eden bela ve musibetlerden dolayı acı duyuyor yüzünü ekşitiyordu. Eyyup (a) onun durumunu Allah'a isyan etmek olarak algılıyordu. Eğer Allah ona şifa verirse hanımına yüz kırbaç vuracağına dair yemin elli: Allah ona. içerisinde yüz değnek bulunan bir dal ile bir defa vurmasını variyetti. Onun vefaya bağlı olması ve samimiyeti nedeni ile yeminini bozmamasını isledi.

Eyyub (a) kıssasının cide dolaştığı, dinleyenlere yabancı olmadığı tercih edilir. Onunla uyum sağlayarak işaret edilir. Ayetler tabi haliyle onunla uyum sağlayarak işaret eder. Çünkü bundaki hedef hatırlatma, nasihat etme, Öğüt ve örnek almaya çağrıdır.

Mülcssirler onun kıssası üzerinde çok durdular Sifr'de ki onun kıssasıyla zikrettikle­ri tam uymaktadır. Kıssa alışılmış dipnotunda ekle dolaşan bazı fazlalıklar olabilir. Bu­rada kıssayı özetlemekle yelindik çünkü Kur'an'da onun zâtı İçin zikredilmiştir. . [65]

 

Eyyup (A) Kıssası'nda Gizlenmiş Mesajlar

 

Ayetler etkili mesajları, ibretleri ve nasihalları içermekledir. Onda davet .şartlanndaki müslümanlar ve peygamber (s) için tescili bulunmaktadır. Her şartta /un boyutlu bir mesaj vardır.

Allah'ın yarattıklarından bir grub insan, kafirleşmiş, büyüklenmiş. mal ve çocukla övünmüş iseler. Allah için bütün samimiyetiyle hastalık, sıhhat, /enginlik, fakirlik, za­yıflık, kuvvetli olma durumlarında O'na yönelen kullan da bulunmaktadır. Örneğin Ey­yub gibileri. Çok serveti bulunan, rahat bir yaşam süren, nimete isyan etmeyen. Şiddetli imtihanlara maruz kalınca sabreden nimeti elinden alınmakla kızmayan salih kulların­dan Eyyub gibileri. Bu nedenle Allah'ın ona çok bağışlamasını, inayetini, zorluk ve dar­lıktan sonra kolaylık ve kurtuluşu haketmektedir. Müslümanların görevi Allah'a yönel­meleri, O'na karşı samimi olmaları, kolaylık anında O'na şükretmeleri, zorluk anında sabretmeleri gerekmektedir.

Allah'ın Eyyub (a)'un yeminini bozmaması veya samimi hanımını dövmemesi için yeminini helal kılmasına izin verdi. Bunda Allah'ın kulları için tehlike, zarar ve günaha düşürecek problemlerden, karşılaşacakları olaylardan kurtaracak meşru vesilelere teves­sül etmesine izin verdiğine delil bulunmaktadır. Bu son hak da Kur'an'ın kararlaştırdı­ğı, değişik yöntemlerle tekrarladığı prensiblerden bir prensib haline gelmiştir. Bu Baka­ra sûresi  173 ayetinden anlaşılmaktadır. "Allah size leş. kan. domuz eli ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur kalırsa (başkasına) saldırmadan ve sının aşmadan (bunlardan) yemesinde bir günah yoktur. Muhakkak ki. Allah çok bağış­layandır, çok esirgeyendir." Maidc sûresi 87. 89. ayetleri "Ev iman edenler Allah'in si­ze helal kıldığı güzel ve temiz şeyleri haranı etmeyin, sının aşmayın- Çünkü Allah, sınırı asanları sevmez. Allah'ın size verdiği azıklardan helal ve lensiz olarak yeyin ve inandı­ğınız Allah' fan korkun. Allah .sizi. yeminlcrinizdeki lağvden ölürü sorumlu tatmaz jakal bilerek yaptığınız yeminlerden ötürü sizi sorumlu tutar. Bunun kefareti (geleceğe bağlı yaptığınız bir yemini bozduğunuz takdirde bunun cezası): ailenize yedirdiğinizin ona derecesinden on fakiri ycdir(ip doyurjmak. yahut onları giydirmek, ya da hır boyan (-leyji hürriyete kavuşturmaktır. Bunu bulamayan (bunları yapmaya giiviî yetınrvcn) kim­se, üç gün oruç tursun, İşte vemin ettiğiniz zaman, yeminlerinizi i bozmaiDin cezası bu­dur. Yeminlerinizi koruyun. Allah, ayetlerini size \le açıklıyor ki, şükredesiuiz." Tali-riin sûresi i. 2. ayetleri "Ey peygamber niçin, Allah'ın sana helal kıldığı şevi, eşlerinin hatırı için haram kılıyorsun? Allah bağışlayandır, esirgeyendir. Allah size, yeminlerini­zi (kefaretle) çözmeyi meşru kılmıştır. Allah sizin şalüdinizdir. O bilendir, hüküm iv hikmet sahibidir". Allah'ın Resuluna bir kadın köle ile yalan bir genci bulup durumunu ona ilettiklerinde onlara ona haddi uygulayın diye emretti. Dediler ki Ey Allah'ın Rcsu-Ilı, eğer ona yüz kırbaç vurursak bu vuruş onu öldürür. Çünkü çok Zayıf lif. Dedi ki: Bir demette yüz hurma dalı bulunanı alın ve ona bir defa vurun. Sonra onu serbest bıra­kın.[66] . [67]

 

Allah'ın Eyyup İçin Kolaylaştırdığı Yemini Yerine Getirme Tevilinde Bazı Fakihlerin Geniş Yorumu

 

Bazıları Eyyub (a)'un yemininin helal edilmesi karşısında zikredilen ruhsatta veya hikmette geniş düşünüyorlar. Bunu bugün şer'i hileler diye adlanan durumlar için delil getirmeye çalışıyorlar. Çirkin ve kötü hileler koyarak faiz, talak, zina, zekat, antlaşmayı eereklircn yemin, değişik başka işlerde çoğu şer'i görev ve bağlayıcı prensiplerden kur­tulmaya ve onları helal göstermeye çalışıyorlar. Bu konularda fıkıh kiîablarında bölüm­ler de bulunmakladır. Bazı şeyhlerin, müftülerin böyle fetva verdiklerine şahit oluyor ve işitiyoruz; vacib olan zekat parasını, buğday torbasına veya pirince koyarak fakire veril­mesine ve ona şöyle denilmesine, bu ve içinde malımızın zekalı vardır o da alır. sonra zenginin oğlu veya kardeşi veya işçisi ona gelerek, o torbayı salın alarak pirinç veya buğdayın karşılığı olan parayı vermesine dair fetvalar vermektedirler. Çokları faiz alır­ken buna benzer hileye başvurmaktadırlar. Biraz düşünmek bu durumlardaki dayanak, mantık zayıflığından. Allah'ın Kur'an'ına, hükmüne, hududuna karşı cinayetlerini orta­ya çıkarmak için yeterlidir. Eyyub (a) hanımına vurmaya yemin etmişti. Bu yemin muh­lis bir şahsın hakkında acı ve ıztırab anında söylenmiş bir yemindi. Zarar ve jjünalı iş­leyen birinin yemin etmesi aslında caiz değildir. Kuran ayetlerinin ruhu bunu ilham etmektedir. Örneğin Bakara sûresinin 224. 225. ayetleri "Allah'ı, yemin (etliğiniz iş)lc-rinize (yani) iyilik etmenize, (kötülüklerden) korunmanıza ve insanların masını düzelt­memize engel yapmayın. Allah, işitendir, bilendir. Allah sizi yaptığınız kasıtsız yemin­lerinizden sorumlu tutmaz; fakat kalblerinizin kazandığı (bile bile yaptığınız) yeminler­den sorumlu tutar. Allah bağışlayandır, halimdir." Nur sûresi 22. ayeti "'Sizden fazilet ve servel sahibi kimseler, yakınlığı bulunanlara, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere bir şey vermemeğe yemin etmesinler, affetsinler, hoşgörsünler. Allah'ın si/i bağışlamasını sevmez misiniz? Allah bağışlayandır, esirgeyendir.1' Bunu uygulamamak kesin bir gö­revdir. Peygamber (s) zevcelerinden sakınacağına dair yemin etmişti. A/, önce zikrettiği­miz Tahrim süresindeki ayetlerde geldiği Ü2ere yeminini bozması cmredilmisli. Allah Resulünün bazı sahabesi mubah olan lezzetlerden sakınacaklarına dair yemin dinişlerdi de Allah onları bundan yasaklamıştı. Onlara yeminlerinden helal yolla kurtulmalarını emretmişti. Bunu az önce zikrettiğimiz Maidc sûresi ayetlerinde gördük. Kıyas ancak benzeri olaylar için geçerlidir. Onu serbest bırakmak, önünü açmak Allah'ın Şeriatım ve hududunu engellemek demekiir. Bu şeriat ve hududdaki hikmetini engellemektir. Al­lah'ı bu konuda abes, çelişkili bir tabloyla göstermektir. Bunun yanında insanların mas-lahatinda, kendi aralarındaki ilişkilerde, aralarındaki güvenin kaybolmasında doğacak zararlar, hukukları, malları ve ırzları üzerinde meydana gelecek düşmanlığa da sebep olacaktır. . [68]

 

45-  (İbadet ve itaatte) kuvvetli ve (din ve şeriatte) basiret­li[69] kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da hatırla.

46-  Biz onları ahiret yurdunu düşünme özelliği ile temiz­leyip, kendimize halis (kul) yaptık.[70]

47- Onlar bizim yanımızda seçkinlerden, hayırlılardandır.

48-  İsmail'i, Elyesa'yı, Zülküfl'i de hatırla. Hepsi de iyiler­dendir.

 

İşte kıssa anlatım silsilesinden iki halka daha. O ikisindeki hitab, Peygamber (s)'e ve müslümanlara yöneliktir. Allah'ın seçtiği, makamlarını yücelttiği, ihsan ve ikramı ile Özel kıldığı peygamberlerden İbrahim'i, İshak'ı, Yakub'u sonra İsmail'i, Elyesa'ı, Zül­küfl'i hatırlatma sorumluluğunu getiriyor. Onlar salih amel işleyen, güzel itaat ve basi­ret sahibi insanlardı. Ayetler geçen siyakın devamıdır. Hedefi ise, onları örnek almaya çağırmakta, onların nail olduğu Rabbani ikram ve güzel dönüşden öğüt almaya sevkel-meklir. Söylediğimiz gibi bu anlatım, kıssanın genel hedefidir.

İbrahim (a) zikri, önceki sûrede geçmişti. Başka isimlere gelince onlar ilk defa zik­redilmektedir. Sonra gelecek sûrelerde tekrarlanacaktır. Tekvin sifr'inde İsmail, İshak ve Yakub (a) çok defa zikredilir. Elyesa ise protestan baskılı ikinci Muluk Sifr'inde zikrcdİlcn peygamber Elyuşa'dir. Allah için çalışma ve tebliğleri İsrail devlet adamları ve kralları için olmuştu. Zülküfl'c gelince Esfar'da onun adı bu şekil ve buna yakın bir siga ile zikredilmiştir. Miifcssirlerin onun hakkındaki rivayei ve görüşleri değişiktir[71]. Müfes-sirler, İsrail adında ihtilaf etmekle beraber îsrailoğulları'na gönderilen peygamberler­den bir peygamberdir dediler. Bazıları onun Hazakil olduğunu söylerler. Azaba olduğu­nu söyleyenler de vardır. O peygamber değildir fakat salih bir adamdır. Allah'a tevbe ederek yönelen Cebbar bir kraldır. İhtiyacını gidermesi için ona gelerek kendini teslim eden kadına Allah'ın rızası için yanaşmayan, iffetini koruyan abiddir. İsminin anlamı hakkında ise "pay sahibi" demektedirler. Arapça isim sığası olma ihtimali onun Salih. Hııd ve Şuayb gibi Arap bir peygamber olduğunu gösterir. Her halükârda Kur'an-ı din­leyenler adını bilmiyorlardı. Bu tercih konusudur.

Diğer peygamberleri zikrederken "ibâdena" (kullarımız) tabirini kullandığı halde İs­mail, Elycsa, Zülkifl için bundan mücerred olarak zikretmesine dikkat edilmelidir. İs­mail, İshak gibi İbrahim'in oğlu olmasına rağmen İbrahim, İshak ve Yakub'la denk tu­tulmamıştır. Bu, başka ayetlerde tekrarlanması nedeniyle bazı araştırmacı ve dinini se­ven insanlar diyorlar ki: Peygamber, İsmail'in İbrahim'in oğlu olduğunu bilmiyordu, ancak Medine döneminde yahudilerle ilişkiye girdikten sonra öğrendi. Onun oğlu oldu­ğu Medeni ayetlerde ancak zikredilmiştir.

Bu çirkin bir yanlıştır. İbrahim'in İsmail'e babalığı, ismail'in Adnanlılar'a babalığı bilinmekteydi, bilakis Nebevi bi'setten önce Araplarda mütavatir olarak bu yer etmişti. Bunu değişik Kıır'an-i ayetler ilham etmektedir. Bakara sûresi 124-129. ayetleri örnek olarak verilebilir. "Bir zaman Rabbi İbrahim'i birtakım kelimelerle sınamış, o da onları tamamlayınca: "Ben seni insanlara önder yapacağım'" demişti. "Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi)" dedi. (Rabbi): Zalimlere ahdim ermez (onlar için söz vermedim.)" bu­yurdu. Biz Bcyt'i (Kabe'yi) insanlara sevap kazanılacak bir toplantı ve güven yeri yap­tık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e: "Tavaf edenler, ibadete kapananlar rüku ve secde edenler için Ev'imi te­mizleyin!" diye emretmiştik. İbrahim demişti ki: "Rabbim, bu şehri güvenli bir şehir yap, halkından, Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli ürünlerle besle! (Rabbi) bu­yurdu; '"İnkar edeni az bir süre geçindirir, sonra onu cehennem azabına (girmeğe) zorla­rım, ne kötü varılacak yerdir orası!" İbrahim İsmail'le beraber Ev'in temellerini yüksel­tiyor: "Rabbimiz, bizden kabul buyur, kuşkusuz sen işitensin, bilensin." Rabbimiz. bizi sana teslim olanlar yap, neslimizden de sana (eslim olan bir ümmet çıkar; bize ibadet yerlerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira. tevbeleri kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin sen! "Rabbimiz, onlara kendi içlerinden, senin ayetlerini kendilerine oku­yacak, onlara kiıab ve hikmeti Öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Her zaman üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin, sen!" Bunun yanında İsmail'in İbrahim'in oğlu okluğunu zikreden ve Mckki olduğunda ittifak edilen İbrahim sûresi 39. ayetidir. "İhtiyarlık çağında bana İsmail ve İshak'ı lütfeden Allah'a hanıdol-sun. Şüphesiz Rabbim duayı işiten (kabul buyuran)dır. "En'am sûresinin 84-86. ayetleri İse İbrahim'in zürriyetinden İsmail'i zikreder "Biz ona İshak'ı ve (îshak'ın oğlu) Ya-kub'u da hediye ellik; hepsine de doğru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nuh'a ve O'nun soyundan Davud'a, Süleyman'a, Eyyub'a. Yusuf'a, Musa'ya ve Harun'a da yol göstermiştik. Biz güzel davrananları böyle ödüllendiririz. Zekeriyya'ya, Yahya'ya. İsa'ya ve İlyas'a da (yol göstermiştik). Hepsi iyilerdendi. İsmail'e, Elyesa'ya, Yunus'a ve Lut'a da (yol gösterdik), hepsini âlemlere Üstün kıldık." Belki İbrahim, İshak ve Ya-kub bir yerde denk tutuldu ki, İsrailoğullarının peygamberler silsilesinin aslını oluştur­duklarına işaret etmeyi amaçlamış olabilir. İsmail ise onun aslı değildir. Bunu Kur'an'in hikmeti ve siyakı İbrahim'in İsmail'e babalığını, îshak'ın da ona kardeş oluşunu zikret­mesi desteklemekledir. İsmail, Elyesa ve Zülkifl'in (ibâdena) ibaresi olmadan da zikre­dilmesi meselesine gelince, bunun hikmeti bize gizlidir. Bu makamda üstünlüğüne dela­let kastını destekleyecek bir karine olmadığını gördüğümüze dikkat çekmek isteri/... [72]

 

49-Bu, bir hatırlatmadır. MüUakiler için güzel bir gelecek vardır:

50-Kapıları kendilerine açılmış Adn (ebedi)'[73] cennetleri.

51-Orada (koltuklara) yaslanarak birçok meyva ve içilen şeyler İsterler.

52-Yanlarında da bakışlarını hayadan'[74] yalnız (kocaları­na) diken (kendileriyle) yaşıt (arkadaş)[75] dilberler vardır.

53 İşte, hesap günü için size söz verilen budur!

54-Doğrusu bizim bu rızkımızın bitip tükenmesi [76]yoktur.

 

Ayetler siyak ile ilintilidir, onu tamamlamakladır. Önce zikredilenleri sadece ibret ve hatırlatmak için değil ahirette müttakiler için güzel evle, nimetlerle, meyvalarla bit­meyen içilecek şeylerle, utangaç kadınlarla müjdelemeyi içermektedir.

Ayetler ahirette inanılan nimetlerin hakikatini içermekle beraber ruhunun ve içeriği­nin ilham ettiğine göre salihlere, müttakilere güven vermeyi, Allah'ın kalında olanlara imanla, salih amelle, takvayla, her durumlarında sabreden, şükreden Allah'ın salih kul­larım örnek almakla teşvik etmeyi herşeyden önce amaç edinir. . [77]

 

55- Bu böyledir; fakat azgınlara cfa en kötü bir gelecek vardır.

56- Cehennem! Oraya girerler. Ne kötü bir döşektir[78] o.

57- İşte onu tadsınlar: Kaynar ve kokuşmuş[79] irindir'3'[80].

58- Ve buna benzer daha başka çeşit çeşit (azab)[81] vardır.

 

Kur'ani dizelerin adeti üzere ayetler muttakilerin gideceği yere mukabil azgınların gideceği yeri zikrederek açıklar. Bu durumuyla siyak ile bağlantılı olduğunu gösterir.

Güçlü bir niteleme ile hedeflediği tek şey, inatçı inkarcı lâğutlann kalplerine korku salarak vazgeçmelerini sağlamak, muttakilerin, salihlcrin kalplerinde ise rağbet uyandır­maktır. Görüldüğü gibi devamlı bir telkini belirtmektedir. Vasıflama; etki etmek, örnek göstermek, yakınlaştırmak için hayalın sahnelerinden alınmadır. Önceki benzer konu­larda bunu zikretmiştik. . [82]

 

59-Müşrik olan hakim güçlere:) "İşte bu(nlar) da sîzinle birlikte {küfür ve zulümde) göğüs gerenlerdir"[83] Onlara bir merhaba (bile) yok. Çünkü onlar ateşe gireceklerdir, (deni­lir).

60-Onlara uyanlar) Derler ki: "Hayır, sizler, asıl size bir merhaba yok. Bunu (azabı) siz bizim önümüze sürdünüz. Ne kötü bir durak.

61-Derler ki: "Rabbimiz, kim bunu bizim önümüze sür­düyse, onun ateşteki azabını kat kat arıtır."

62-Ve derler ki: "Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (sa­pıklardan, müstazaflardan)lerden [84]saydığımız adamları göremiyoruz.

63-Biz onları bir alay konusu (ve hizmetçiler) edinmiş­tik;[85] yoksa gözler mi onlardan kaydı?[86]

64 Bu, cehennem halkının birbiriyle çekişip-tartışması ke­sin olan gerçektir.

 

Ayetler önceki siyakın devamıdır. Cehennemde kafirler arasında geçen tartışma, itab ve kınama ile her grubun kötü sonun sorumluluğunu başka bir gruba atması hakkında ayrıntılı bir açıklama vardır. Böylesi tartışma hikayeleri başka sûrelerde de tekrarlanır. Ayetlerin ibareleri açıktır. Ateş ehli arasındaki tartışma ve husumet gerçekten olacağına dair Rabb'ani bir kararla biter. Bu tartışmayı hikaye etmek kafirleri azarlamayı, korkul­mayı hedefler.62. 63. ayetleri ateş ehlinin şerir ya da düşük mal sandıkları kimseler hakkında soru­larını içerir. Ayetlerin ilham ettiğine göre Peygamber'e (sj tabi olanlarla ilgileniyorlaronları kullanıyorlardı, ihtiyaçlarım gidermek için emirlerine amade ediyorlardı veya on­ları alay konusu yapıyorlardı. Bu ayetler özellikle eski önderlerinden kafirlere dinletilen korkunç bir azarlamayı içermektedir. O sordukları kimseler muttakiler idi. Şimdi en ni-metli, yüce makamlarda bulunuyorlar. İki ayetin zikrettiği kafirlerin sözleri, kafirlerin özellikle önderlerin büyüklenmeleririi, müminlere karşı üstünlük taslamalarını anlat­maktadır. Çünkü onların çoğu başlangıçta fakirlerden ve müstazaflardan idiler. Bu onlar hakkında peygamberden onları uzaklaştırmalarını, İstemeleri bunu yaparsa ancak kendi­siyle oturacaklarını, konuşacaklarını söylemelerini En'am sûresinin 52. 53. ayetleri şöy­le dile getirmektedir. "Sabah akşam Rab'lerinin rızasını isteyerek O'na yalvaranları (Kureyş büyüklerinin arzusuna uyarak) kovma. Onların hesabından sana bir sorumlu­luk, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yok ki, onları kovup da zalimlerden ola­sın! Böylece Biz onların kimini kimi ile denedik ki: "Allah, aramızdan şunlara mı lutfu layık gördü?" desinler. Allah şükredenleri daha iyi bilmez mi?" Kehf sûresi 28. ayeti "Nefsimi, sabah akşam, rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber tut. Gözlerin, dünya hayatının süsünü isteyerek onlardan başka yana sapmasın. Kalbini bizi anmaktan alıkoyduğumuz; keyfine uyan ve işi, hep aşırılık olan kişiye itaat etme.

Bakara sûresi 13. ayed "Onlara: "Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın" dendiği za­man: ''Biz sadece İslah edicileriz" derler." Mutaffifin sûresi 29-36. ayetleri ''Mücrimler, müminlerin üstüne gülerlerdi. Onların yanından geçtikleri zaman birbirlerine kaş göz eder(ek onları küçümserlerdi. Ailelerine döndükleri zaman da yaptıklarıyla övünüp eğ­lenmeye başlarlardı. Mü'minleri gördüklerinde: "Şuniar sapık insanlar" derlerdi. Oysa kendileri, onların üzerine bekçi gönderilmemişlerdi. İşte bugün de müminler kafirlere gülerler. Divanlar üzerinde (oturup) bakarlar. Kafirler yaptıklarıyla cezalandılar mı?" diye."

"Azgınlık yapanlar" (et-tâğiyn) kelimesi açıklamalı bölümünün başlangıcında kafir­leri tanımlarken onların önderlerine işaret etmek isteyebilir. Küfürlerine, büyüklenmclc-rine, düşmanlıklarına rağmen Özellikle müminlere karşı büyüklük taslayan, onlarla alay eden, eziyet ve düşmanlıkla onları haklamak isteyenleri kasteder. . [87]

 

65- De ki: "Ben ancak bir uyarıcıyım. Tek ve (her şeyi) kahreden Allah'tan başka ilah yoktur.

66- O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir, da­ima üstündür, çok bağışlayandır.

67-De ki: "O, büyük bir haberdir."

68-(Ama gafletinizden dolayı) siz ondan yüz çeviriyorsunuz.

69-Yüce makamı (Allah'ı ve melekleri)[88] tartışırlarken'[89] (aralarında) neler geçtiği hakkında bir bilgim yoktu.

70-Ben ancak apaçık bir uyarıcı olduğum için (bu bilgi) bana vahyedİliyor.

 

Bu ayetlerde peygambere (s) kendisinin sadece uyarıcı olduğunu insanlara ilan et­mesini isteyen Rabb'ani bir emir vardır. Eğer sapıklığa dalarlarsa onları kötü bir sonun beklediği haberiyle korkutmaktadır. Onları hayır, hidayet olan şeylere, göklerin, yerin ve içindekilerin Rabbi kahreden, bağışlayan, muktedir olan, ondan, başka ilah olmayan Allah'ı kabullenmelerine davet etmektedir. İnsanlara haykirarak onlara görevinin ve da­vetinin tehlikesini, onların bundan yüz çevirmelerinin çok aptalca olduğunu bildirmesi istenmektedir. Bütün işi Allah'ın ona vahyettiği ile insanları uyarmaktır. O'nun katında, yüce huzurunda meydana gelen tartışma, konuşma ve düşmanlıklar hakkında birşey bil­mediğini Allah'ın emri ile kararlaştırıyor. Ancak Allah'ın on? vahyeîtiğini tebliğ etmek­le yetinmektedir.

Bazı müfessirler (Taberi, Zemahşeri, İbn Kesir), 69. ayetin Allah Adem (a) için me­leklerin secde etmelerini teklif eden emre karşı geten ayetlerde îblis'İn isyanını zikretme noktasında olduğunu söylerler. Bunun uzak olmama ihtimaline rağmen zikredilen ve ondan sonraki ayetler bu kıssanın girişi konumundadır. Bizim tevil ettiğimizin doğrulu­ğunu küçük de görmüyoruz. Şüphesiz ondan önce "çekiştiler" kelimesinin ateş ehli için masdannı kullanmıştı. [90]

 

"De Ki: Oysa Ben Uyarıcıyım" Ayetlerindeki Mesajlar

 

Ayetler bir ünceki ayetleri tamamlamak için gelmiştir. O ve bu durum siyak ile bağ­lantılıdır. Çünkü, müttakilerin, azgınların sonlarını korkutarak ve davet ederek, peygam­berin görevinin büyük bir tehlike olarak açıklamasının ardından gelir. Peygamberleri

göndermedeki Rabbani maksadı açıklayan güçlü bir tablo vardır. Çağrıldıkları Allah'a tevhidden, ona boyun eğmekten, ondan başka bütün ortaklan reddetmekten yüz çeviren o kimselere güçlü bir kınamayı da içermektedir; Kur'an'da çok tekrarlanan, peygambe­rin görevinin, davet etmek, korkutmak, kendisine vahyedileni tebliğ etmek olduğunu pekiştirir. Belki de bu durum, insanların akılları, kabiliyetleri seçme kuvvetleri ile ger­çekte, davete, uyarmaya, açıklamaya, sınırlamaya ihtiyaçları oldukları İle uyumludur. Bundan sonra icabet etmezlerse Allah'ın insanlara uyarıcı olarak gönderdiği peygam­berlerden sonra insanlar için bir hüccet kalmayacaktır. Aklın, Allah'ın farz kıldıkların­dan, hadlerinden olanları açıklamaya, her görevi bilmeye ulaşması için ne kadar da -raşsa aciz olacağını kabullenelim. Gerekli mi, gereksiz mi, caiz mi, değii mi gibi bazı gizli noktalar kalmaya devam edecektir. Akıl da bunları çözemeyecektir.Ayetler bundan sonra peygamber (s)in Allah'a yönelmesinde, vahyinde, imanın de­rinliğinde, risalctinin doğru olduğunu hissetmesinde, Allah'ın ona vahyi indirmesinde, Allah'ın ilan etmesini istediği şeyleri ilan etmesinde olan samimiyetini gösteren ilginç, etkili ve güzel bir tabloyu içermektedir. . [91]

 

71- Hani Rabbİn meleklere: "Gerçekten ben, çamurdan bir insan yaratacağım" demişti.

72-  "Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zanlın da siz onun için hemen secdeye kapanın."

73- Meleklerin hepsi topluca secde etti;

74-  Yalnız İblis hariç. O büyüklük tasladı ve (böylece) kafir­lerden oldu.

75- (Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklerdin mi; yoksa yüksek (ma-kamlar)te olanlardan mı oldun?

76-  Dedi ki: "Ben ondan daha hayırlıyım; sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."

77- (Allah) Dedi ki: "Öyleyse ordan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş'[92] bulunmaktasın."

78-  'Ve şüphesiz, din (Kıyamet'te ki hesap) gününe kadar be­nim lanetim senin üzerinedir."

79-  Dedi ki: "Rabbim, öyleyse onların dİrifip kaldırılacakları güne kadar bana mühlet ver.[93]

80-  Dedi ki: "O halde sen, (kendilerine) süre tanınanlardansın."

81-  "Bilinen vaktin gününe kadar."

82-  Dedi ki: "Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tü­münü mutlaka azdırıp - kışkırtacağım."

83- "Ancak onlardan, ihlaslı (kışkırtmaya kapılmayan, Allah'a hidayet olan, hududlarını koruyan)'[94] kulların hariç."

84- (Allah) "İşte bu haktır ve ben hakkı söylerim" dedi.

85- Andolsun, senden ve içlerinden sana tabi olacak olanlar­dan tümüyle cehennemi dolduracağım."

 

Ayetler, Adem (a)'ın yaratılış kıssasını, Allah'ın emri ile meleklerin ona secdeye ka­panmalarını, İblis'in bu duruma isyan etmesini, onunla Allah arasında olan konuşmayı içermektedir. Cümleler, başka açıklamaya ihtiyaç bırakmayacak kadar açıktır.

Önceki siyakla hatırlatma, nasihat etme ve tamamlama ile bağlantılı olduğu görül­mektedir. "İz" harfi ile başlaması da buna delildir. Geçen ayetler, taamlardan Allah'ın davetine olan büyüklenmelerinden, müminlere olan kibirlenmelerinden bahsetmektedir, bu ayetler ise onların tutumlarına benzer İblis'in tulumunu hikâye etmekledir.

Burada ayetlerin Adem'in adını açıkça zikretmediğini görmekteyiz. Burada onu açıkça zikrettik. Çünkü başka sûrelerdeki kıssası İsmini içermekledir. Bakara sûresi 34. ayetinde bu silsilenin kıssasında şunlar geldi: "Ve meleklere: "Adem'e serde edin" de­dik de İblis' ten başka (hepsi) secde ettiler. O ise, dayattı ve kibirlendi ve kafirlerden ol­du." . [95]

 

Adem'in Kıssası, Meleklerin Ona Secde Etmesi, İblis'in İsyanı Ve Verilen Mesajlar

 

Adem ile İblis'in kıssası Kıır'an'da yedi defa geçmektedir. Onlardan altısı Mekki sûrelerdendir, bir tanesi ise Medenî olan Bakara sûresindedir. İçerikleri ise bazı farklı­lıkları açıklamada, telkinlerde ve yönlendirmede gösterse de birbirlerine yakındırlar. Onunla enbiya ve ümmetlerinin kıssaları arasında Lckrar, uslub ve siyak yönünden bir benzerlik bulunmaktadır. Her defasında kafirlerin isyanını, tavırlarını, kınama siyakını. İblis'in tavrı sonucunda Allah'ın gazabını hak edişine bağlamakladır. Melekler ise Al­lah'ın emrini uygulamayı acele olarak yerine getirmektedirler. Üslubu ise vaaz niteli­ğindedir. Kıssa özelliği taşımamakladır. İşte Enbiya kıssalarında ve sözlerindeki durum bu noktadadır. Bütün bunlar insanın ilk yaratılışını ishal için Kur'an da bu kıssanın biz-zatihi zİkredilmediğini söylemeye götürmekledir, Oysa bunu nasihal etmek, ibret almak ve darb-i mesel vermek amacıyla zikretmiştir. Allah'a isyan etmede, O'nun emirlerini uygulamamada kötü bir cinayet olduğuna işaret etmiştir. Allah'a ve davetine isyan edenlerin İblis'in taraftarları ve ona tabi olduklarında şüphe yoktur. Sonra meleklerin Allah'ın emrini uygulamak için acele etmeleri, ve O'na boyun eğmeleri güzel bir örneği sergilemektedir. Meleklerin yaptığı gibi Allah'a ve davetine icabel edenlerin dosdoğru yolda yürüdüklerinin ishalini da içermektedir.

Bütün bunlara ek olarak, kıssanın, Peygamber (s) ve miislümanlara teselli vermeyi hedeflediği görülmektedir. Davete icabet etmeyenler, niyetleri kolu. kalpleri hasta, -yüklenen ve kibirlenen kimselerdir. İblis onlarda vesvese ve ayartması için bir çalışma alanı bulmaktadır. Onların hepsinin sonu cehennemdir. Hak ve hidayetle sadık isteği, sağlam kalbi, iyi niyeti olan kimselere ise İblis'in yolu kapalıdır. Çünkü onlar Allah'ın davetine icabet eden, peygamberinin etrafında kümelenen kimselerdir. "'Samimi olan kullarım hariç*' cümlesindeki İblis'in sözü de bunu desteklemekledir. .Sapıkları azarla­yan, onları İbîis'le arkadaş kılan, salihlerî öven, onları meleklerle arkadaş kılan bütün bunlarda sürekli cüzel telkinler bulunmakladır.

Müddessir sûresi tefsiri akışında Arapların melekler hakkında inançlarını açıkladığı­mıza göre kıssanın hedef ve üslubunda iki Önemli durum bulunmaktadır. Birincisi. Arapların zihinlerinde melekler hakkında oluşan büyük bir tablo, onları Allah'ın emrine itaat etmede, O'nun davetine icabet etmede örnek almaya yönlendirmektedir. İkincisi ise, Allah ile birlikte melekleri ortak koştukları Araplara, onların topraktan yarattığına secdeye kapanan ve O'na boyun eğmede devam eden kullan olduğunu anlatmaktadır. Durumu bu olanın ne bir Rabb edinmesi, ne de Allah'a ortak koşması, ne de vermeye ve yasaklamaya, zarar ve fayda vermeye gücü yettiğine inanılması caiz değildir. Kur'an'da değişik ayetler, meleklerin bu durumlardan beri olduklarını, Allah'a boyun eğdiklerini, kulluklarını ifade etmekledir. Örneğin Sebe sûresi 40. 41. ayetleri "O gün, onların hepsi­ni bir araya toplar, sonra meleklere: "Bunlar size mi tapıyorlardı? der. (Melekler) derler ki: "Sen yücesin, bizim velimiz onlar değil, sensin. Hayır, onlar cinlere tapıyorlardı. Çokları onlara inanıyorlardı." Nisa sûresi 172. ayeti "Ne Mesih, Allah'a kul olmaktan çekinir, ne de (Allah'a) yaklaştırılmış melekler, Kim O'na kulluktan çekinir ve büyük­lük taslarsa bilsin ki O, onların hepsini huzuruna toplayacaktır." Enbiya sûresi 26-29. ayetleri "Rahman çocuk edindi" dediler. O. (böyle şeylerden) yüce (münezzeh)dir. Ha­yır (Rahman'ın çocukları sandıkları melekler, O'nun) değerli kullar(ı')dır. O'ndan önce söz söylemezler ve onlar, O'nun buyruğunu yaparlar. (Allah), onların Önlerinde ve arka­larında olanı bilir. (Allah'ın) razı olduğundan başkasına şefaat edemezler ve onlar, O'­nun korkusundan titrerler. Onlardan her kim: "Ben O'ndan başka bir tanrıyım!'' derse onu cehennemle cezalandırırız. Biz zalimleri böyle cezalandırırız;. Bu yönlendirme şu soruyu getiriyor. İblis kavramının simgelediği anlamı -ki fasih arapça bir kelimedir- bi­liyorlar mı, İblis'in meleklerin Adem'in kıssalarını da biliyorlar mıydı? Daha önce de belirttiğimiz gibi, bununla onlara nasihat edilmiş ve ibret almaları istenmiştir.

İlk noktaya gelince, İblis kavramı, olumlu bir cevabı hatırlatır. O "cbic.se" kökünden türetilmiştir. "Yc'se düştü, karamsar oldu, ümidini kesti" anlamına gelmekledir. Rum sûresi 12. 13. ayetlerinde bu anlamda bu fiilden türetilmiş sekliyle zikredilir. "Kıyamet saatinin kopacağı gün, suçlu-günahkarlar umutsuzca yıkılırlar. (Allah'a eş koştukları) Ortaklarından kendilerine, şefaatçi olan yoktur; onlar, ortaklarını da inkâr etmektedir­ler." Zuhrui" sûresinin 74. 75. ayetleri "Şüphesiz suçlu-günahkârlar, cehennem azabı içinde ebedi kalacak olanlardır. Onlardan (azab) hafifletilmeyecek ve orda onlar umutla­rını kaybetmiş kimselerdir". İblis kavramı bu durumda isim değil, sıfattır. Ve zem m (kı­nama) sıfatıdır. Belki de o, Allah'ın rahmetinden ümidini kesen demektir. Şeytan kavra­mı da ona eşdeğer anlamda gelmiştir. Değişik ayetlerde bu zikredilir. A'raf sûresi 27. ayeti Örnek olarak verilebilir. "Ey Adcmoğulları, Şeytan, anne ve babanızın çirkin yerle­rini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sa­kın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten Şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık,''

Bu ayette varid olan İblis, Adem kıssasından sonra direkt olarak zikredilmiştir. O da çirkin anlamına gelmektedir. Kur'an'da hiç bir kavram yoktur ki inmeden önce Araplar tarafından anlam ve lafzı bilinmesin. Araplar Şeytanların insanlara ilham ettiklerini, on­lara vesvese verdiklerini, onları ayarttıklanm bilmekteydiler. Bunu değişik ayetler il­ham etmektedir. Örnek olarak İbrahim sûresi 22. ayeti verilebilir. "Allah, size gerçek olan va'di va'delti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim si/e karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet etliniz. Öy­leyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha Önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Ger­çek şu ki, zalimlere acıklı bir azab vardır." Bundan da anlaşılıyor ki Araplar, İblis'in an­lamının, Allah'ın rahmetinden kovulan, Allah'ın rahmetinden ümitsizliğe düsen insan­ları ayartan ve vesvese veren olduğunu biliyorlardı. Bunu bilmeleri. Ehl-i Kilab'ın Şey­tan kelimesini bu anlam ve boyutta kullanmaları, Arapların dinî ve dinî olmayan çoğu bilgilerinin kaynağı durumunda olduğu tercih edilir. İkinci noktaya gelince diyoruz ki: Ahdil-Radim Esf arından Tekvin Si tr'inde bugün kitab ehlinin elinde dolaşan kitablar-da bu kıssa zikredilir. Özelle şu gelmektedir (şüphesiz Allah Adem'i topraktan yarattı1, biçim verdi, ona yaşam veren şeyi üfledi. Sonra onun kaburga kemiğinden Havva'yı ya­rattı. Doğu'da Adn denilen bir cennet yarattı ve o ikisini oraya yerleştirdi. Onlara herşe-yi yemelerini mubah kildi, ancak şerr ve hayır taşıyan ağacın meyvelerini yemelerini yasakladı. Eakat bütün hayvanları kandıran yılan, Havva'yı ayarın, bu ağacın meyvasın-dan yemesi için teşvik ederek ona şöyle dedi: Ondan yerseniz ölmeyeceksiniz Allah si­ze böyle diyor. Allah sizin bir gün ondan yiyeceğinizi, gözlerinizin açılacağını, lanntar olacağınızı, hayır ve şerr olarak tanınacağınızı biliyordu. Havva onu yedi ve kocasına da yedirtti. Hemen gözleri açıldı ve kendilerinin çıplak olduklarını anlayınca incir ağa­cının büyük yapraklarını alarak avret yerlerini kapatmaya başladılar. O ikisi Rabbin se­sini işittiler. Cennette yürüyordu. Onu görmekten çekindiler ve saklandılar. Rabb Adem'e seslenerek: Adem sen neredesin? Dedi ki: Sesini işittim ve korktum. Çünkü çıplağım ve bu nedenle saklandım. Dedi ki senin çıplak olduğunu sana kim bildirdi? Se­ni yemenden yasakladığım ağaçtan mı yedin? Dedi ki: Benimle olmasını istediğin kadın bana o ağacın meyvasından verdi ve yedim. Rabb kadına da sordu. Dedi ki: beni yılan kandırdı. O ikisine Rabb kızdı ve onları cennetten çıkardı. Ki yeryüzünde yorulsun, ça­lışsınlar, ekmek yemek uğrunda terleri aksın. Deriden onlara elbise yaptırdı. Yılanı la­netledi. Adem ve Havva'nın zürriyeti ile onun arasında daimi ve zararlı düşmanlık edil­mesine izin verdi. Havva'ya doğum ve hamilelik ve acılarım haber verdi... vs.

Bu Özet. A'raf süresindeki kıssa ile biraz farklılık arzetmcklc birlikle uyum sağla­maktadır. Ayetlerde yılan yerine İblis. Allah'ın meleklere Adem için secdeye kapanma­sını emrettiğini, İblis'in isyan ettiğini zikretmektedir. Tekvin kitabında ise bunlar zikre­dilmez[96]. 11-27. ayetlerde şunlar zikredilir "Andolsun, biz sizi yarattık, sonra si/e suret (biçim-şckil) verdik, sonra meleklere: "Adem'e secde edin'" dedik. Onlar da İblis'in dı­şında secde

eltiler; o secde edenlerden olmadı. (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde; seni secde etmekten engelleyen neydi? (İblis) Dedi ki: "'Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın. ''(Allah:) "Öyleyse ordan in, orda büyükİcnnıcn se­nin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin. O da "(însanlat rın) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)1' dedi. (Allah:) "Sen gözlenip erteler nenlerdensin" dedi. Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağını. Sonra da mu­hakkak onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından onlara sokulacağını ve çoklarını şükredici bulmayacaksın." (Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak ordan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım. Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş, ikiniz de dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağa­ca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz. Şeytan, kendilerinden örtülüp gizlenen çirkin yerlerini açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yasayanlardan kılın-mamanız içindir. Ve: ''Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etli. Böy­lece onları aldatarak düşürdü.Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine bel iri ver-di ve üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-Örlmcyc başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: "Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve Şeytanın da sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?"' Dediler ki: "Rabbi-miz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçeklen hüsrana uğrayanlardan olacağız. (Allah) Dedi ki: Kiminiz kiminize düşman olarak inin. yer yüzünde belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır, dedi ki: "Orda yaşayacak, orda ölecek ve ondan çıkarılacaksınız. Ey Adcmoğulları, biz sizin çir­kin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size "Süs kazandıracak bir giyim indirdik (varcltik). Takva ile kuşanıp donanmak ise, bu daha hayırlıdır. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Umu­lur ki öğüt alip-düşiinürler. Ey Ademoğulları, Şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yer­den) .sizleri görmektedir. Biz gerçekten Şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık."

Ayetler ile Tekvin kitabı arasında farklılıklar olmasına rağmen ikisi arasındaki bü­yük uyumluluk, Kur'an da zikredilen kıssanın dinleyenlere yabancı gelmediğini söyle­meye bizi götürmektedir. Çünkü üslubu hatırlalıcıdır. Yabancı olmayan bir şeyi hatırlat­ma noktasında olduğunu ilham etmektedir. Çünkü Kur'ani öğüt böyle gerçekleşir. Pey­gamber (s) dönemindeki Ehl-i Kitab, Kur'an'da kıssadan varid olanla uyumluluk arze-den dipnot ve açıklamaları içeren levha ve kitabları olduğunu sanmaktadır.

Müfessirler bu ve başka sûrelerin akışında bu kıssanın dipnotuna rivayetler, /ler. yorumlar ve şerhler çok düşmüşlerdir.[97] Onda Adem'in nasd yaratıldığı, Allah'ın onu yarattığı toprak, ruhundan ona Allah'ın üfleyişi, ondan hanımını yaratması. Allah'ın yerleştirdiği cennet, yasak ağaç zikredilmektedir. Onlardan bazıları uyum sağlamak amacıyla felsefi ilmi, araştırmalara dalmaktadır. Başkaları ise kıssada benzeri anlam ve simgeler olduğu görüşündeler. Bazıları da özellikle insan ruhunun ebediliği arasındaki ilgi ile Allah'ın çamurdan yarattığı ilk insanın ruhuna üfleme tabiri arasında bir bağlantı kurmaya çalışırlar. Diğerleri ise, bu ayetler ile. yaratılış ve evrenin oluşumu noktasında varid olan başka ayetler ile, kalma, üreme, seçim ve gelişme kanunları üzerine kurulan ilmi nazariyeler arasında bir uyumluluk bulmaya uğraşmışlardır. Bazıları ise. İblis'in mahiyeti, zürriyeti, rolleri, adları, şekilleri üremeleri hakkında Adem'in yaratılış merha­leleri, yarattığı topraktan bir avuç alması, ondan önce yaratılanlar hakkında çok ilginç ve yabancı şeyler söylemektedirler. Başkaları ise ayetlerdeki istisna sığasına dayanarak İblis'in meleklerden olduğunu söylerler. Çünkü secde ile emir olunan meleklerdi, onlar secde ettiler ancak İblis bundan sakındı.

Kehf sûresi 50. ayetindeki Cin kavramı ile İblis'i tanımladığı şeklinde tevil etmekle­dirler. "Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) sec­de etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlar^ nızdır. (Bu) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir." Sebe sûresinin ki 40. 41. ayeflerinde cin ve meleklerin muhtelif yaratıklar bilakis lam lers varlıklar okluğunu söylerken onların meleklerden bir çeşit olduğunu Kehf 40. ayet zikretmekledir. "O gün. onların hepsini bir araya toplayacak (hasredecek), sora meleklere diyecek ki: "Size tap­makla olanlar bunlar mıydı?" (Melekler) Derler ki: "Sen yücesin, bizim velimiz sensin, onlar değil. Hayır, onlar cinlere tapmaktaydı ve çoğu onlara iman etmişlerdi."

Kur'an'ın İblis'in mahiyeti hakkında bazı noktaları belirttiğine ilk önce dikkat ei-mckteyİz. Bunlardan biri de az önce zikrettiğimiz Kehf sûresinde onun cinlerden olduğu gerçeğidir. Cinlerin ateşten yaratıldıklarını belilmekle beraber Hıcr sûresi 27. ayetinde "Ve cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık." Bizim üzerinde durduğumuz ayet­ler de İblis'in kendi ağzından ateşten yaratıldığını itiraf etmektedir. Başka sürelerde de bunu zikreder. Bazan onu tek zikreden bu ayetlerdeki kıssada olduğu gibi. hazan de az Önce zikredilen Kehf sûresinde O ve zürriyeti bir arada zikredilmektedir. Şuara sûresi­nin 95. ayetinde ise o ve orduları birlikte zikredilir "Ve İblis'in bütün orduları da." A'raf sûresinde ise Şeytan ona eşit bir şekilde tek olarak zikredilir. 11. ayetini az önce zikretmiştik. Aynı ayette çoğul sigasıyla da, o ve benzerleri zikredilir. İnsanların ayartıl­masını, sapıtmalarını, günahı, küfrü, fesadı onlara süslemelerini İblis, Seylan ve ikisinin birimlerine atfeder. Zikrettiğimiz ve çoğu başka ayetlerde bu sınırda kalarak belirtir. 1-ki: Kur'an Adem'in mahiyeti ve yaradılışı noktasında bizim açıklamasını yapmaya ça-lışliğımız ayetlerde kararlaştırılan üslub değişikliği ile tekrarlanır. Mü'minun sûresi 12.ve 13. ayetlerinde Adem'e meleklerin secde etmelerini zikretmeksizin insanın topraktan yaratıldığını bazı ayciier de zikretmekledir "Andolsun, biz insanı, süzme bir ça­murdan yarattık. Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik." Bunun Ötesine geçmez. Üç: Kur'an İblis ve Adem noktasında bütün zik­rettiklerini hatırlatma ve nasihat etme üslubuyla kullanmaz. Kıssanın her defa zikredili-şinde değişik siga ve sîyak İle tekrarlanması da bu üsluba delalet etmekledir. Kur'an-i tefsir yönünden Kur'an'ın durduğu noktadan öteye gitmemek, fazlalaştırmamak, lah-minde bulunmamak daha güzeldir. Bu kıssanın, vesileler diye adlandırdığımız ikinci bö­lümdeki Kur'an'ın diğer kıssalarında benzen olduğuna dikkat edelim. Al-i İmran süre­sindeki kitapların anası olan muhkem ayetlerin karşısında zikredilen müteşabİhler çerçe­vesine koymak mümkündür. Onun hedefi, desteklemedir, ibret ve nasihat etmektir. Bu­rada fazlalaştırmaya, tahmin yürütmeye yer yoktur. Bu ikisi de Kur'anî hedefleri ile de bağdaşmaz. Aynı zamanda müfcssirlcrin naklettiği rivayetler, peygamberi toplum ve döneminde İblis ve Adem etrafında çok şeylerin dolaştığına, kaynağının Ahdil-Kadim Esfarlan olduğuna, bazılarının ise kitab ehlinin dipnotlarda açıklama ve şerhler olduğu­na delildir. Başka bir deyişle bu kıssa, dinleyenler tarafından bilinmekteydi ve Allah Kur'an'da onu vahyederek desteklemek, korkutmak, nasihat etmek amacını gülmekle­dir.

Bu ve başka ayetlerde İblis'in, Şeytanın ve yardımcılarının insanları aldatma ve ayartmasindaki rollerine gelince Kur'an'da Allah'ın açıkça bu rolü üstlenmelerine mu­vafakat ettiği İsra sûresi 63. ve 65. ayetlerinde açıkça belirtiliyor. "Demişti ki: "öii. on­lardan kim sana uyarsa, şüphesiz sizin cezanız cehennemdir: eksiksiz bir ceza." Onlar­dan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayaların da onların iislüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara vaidlerdc bulun. "Seylan, onlara aldatmadan başka bir şey vadeimez." ''Benim kullarım, senin onlar üze­ride hiç bir zorlayıcı gücün (hakimiyetin) yoklıır." Vekil olarak Rabbin yeler. "Bu nok­tada şu söylenebilir. Şüphesiz bu durum, insanlara Aliah resulleri vasıtasıyla yolun açık­landığı, hak, hayır ve salah olana çağırılırken bir seçimle karşı karşıya olduklarını ishal etme yolunu göstermektedir. Niyetleri iyi olan. kalpleri temizlenen, inal. heva ve heves­ten beri olanlar Şeytanın vesvesesinden etkilenmeyerek icabet edeceklerdir. Ama niyet­lerine şerrin hakim olduğu kimselere gelince. Allah'a davetçilerine uymayan, Şcylanm vesveselerinden etkilenen, Allah'ın ayetlerde dediği cehennemi onlarla dolduracağı İb­lis'in taraftarlarıdır. Ezelden beri kendileri aleyhine kaçışı olmayan kesin bir durumda insanların gerçekçi olmadıkları anlamını Kur'an burada belîrliyor. Çünkü onlar böyle olmasalardı Allah'ın İmtihan, Şeytanın onlara vesvese ve ayartma ile musallat olması için bir alan olmayacaktı. Allah'ın salih ve ihlaslı kullarının vesvese ve ayartmadan et­kilenmeyeceklerine dair söze gelince onların etkilenip bunların etkilenmemesi, olumlu, olumsuz icabelte, İrade hürriyetinde, seçimdeki nedenle makul olacakımMüfessirlerin[98] açık olduğu gibi İblisMn mahiyeti, vesvesesi, orduları hakkında araş­tırmaya dalma zaruretini görmüyoruz. Zalen Kur'an bunu belirtiyor. Gaybi. ifnani diğer hakikatler gibi örnek almak Kur'an'da gelenlere iman elınck farzdır. Ve yine insanın fazlalaştırmadan, katmadan, zann, yabancı, tahmin yürütmeden bu sınırda kalması da vacibür. Bu durumların Kur'an'da korkutma, vaazelme, destekleme hedefleri için varid olduğunu, onların mahiyetini isbat noktasında olmadığını. Peygamber toplumunda kul­lanılır olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir.

Müfcssirler[99], hitabın meleklere yönelik olmasına rağmen İblis'e secde etmesi ile il­gili kapsamlı Rabbani emirin sebepleri, İblisin, Adem ve Havva ile ecnellen kovalan­ması ve yeryüzüne indirilmeleri durumuyla birbirlerine düşman olmaları noktasında bir­çok görüşleri zikretmişlerdir. Sonra Kur'an'da Allah'ın yeryüzünde halife olması ama­cıyla Adem ve hanımını yaratmasını aslında kastettiği ile o ikisinin cennetten ceza ola­rak yeryüzüne indirilmesini ifade eden ayetler görünüşte çelişik bir durum arzeder. Al­lah'ın meleklerle bu konuda konuşması ve Adem'e bütün isimleri öğretmesi Bakara sû­resinin 30-32. ayetlerinde belirtilir "Hani Rabbin, Meleklere: "Muhakkak ben. yer yü­zünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: ''Biz seni övüp-yücellir ve (sürekli) takdis edip dururken, orada bozgunculuk çıkaracak ve orada kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? dediler (Allah:) "Şüphesiz, sizin bilmediğinizi ben bilirim" dedi. Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra meleklere yönelip: "Eğer doğru sözlüler iseniz, bunları bana isimleriyle haber verin" dedi. Dediler ki: "Sen yücesin, bize öğrcltiğinden başka bizim hiç bir bilgimiz yoktur. Gerçeklen sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sa­hibi olansın." Bütün sözler tahmin çerçevesindedir. Sahih isnadlara, gaybî ve imanı du­rumlarda tek merci olan peygambere dayanmamaktadır. Az Önce söylediklerimi/, bunun üzerine söylenebilir. Kıssa ve dipnotları ibret noktasında gelmektedir. Genişletmeye ge­rek olmadığı gibi zaruri de değildir. Kur'an hedefinin özü ile de uyuşma/.. En güzeli Kur'an'ın durduğu yerde durmak ve onun hedeflediği amacı göz önünde bulundurmakur.

Bu kıssa da mezhebi, ve kelamı araş iırm al arda, çekişme ve tartışmaya vesile olmuş­tur. Ezelden beri insanların ateşe veya cennete kesin gideceği, seçim ve aldatmaya bağlı olsun ya da bizim açıklamasını yaptığımız ve başka ayetlerde zikredilen Allah'ın eli ve ruhu kavramı ile ilgili olsun, ya da peygamberler ile melekler arasında Bakara sûresi 30-32. ayetlerde ki üstünlük konusu olsun. Çünkü Adem, îslami taklitlere göre peygam­berlerdendir. Kavramlar üzerinde bu tartışmalar had safhaya ulaşmıştır. Bütün bunlar kıssadaki Kur'an-i hedefin çerçevesine girmemektedir. Arkasından koşmaya gerek ol­madığı gibi Kur'an-i kavramların taşıyamayacağı anlamlan da yüklemek doğru değil­dir.

 (Ve ona ruhumdan üfledim) aycilerdeki bu ibare Adem'in yaratılması noktasında Kur'an'da tekrarlanır ve Adem ve İblis kıssasından başka mutlak surette ilk insanın ya­ratılması siyakında kullanılır. Secde sûresi 7-9. ayetlerinde buna değinmektedir. '"Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya da bir çamurdan başlayandır. Sonca onun soyunu bir Özden (sülale'den), basbayağı bir sudan yapmıştır. Sonra da onu düzel­tip bir biçime soktu ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne kadar az şükrediyorsunuz?" Enbiya sûresi 91. ayetinde İsa'nın yaratılmasını an­latma noktasında kullanır. "Irzını koruyan (Meryem); biz ona kendi ruhumuzdan üfledik onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık" Değişik yerlerdeki ruh kavramı. Allah'ın kudretine delalet amacını ilham etmektedir. İlk insana, Allah'ın kudreti ve iradesiyle, emriyle Mesih'in annesinin rahminde hayal bahşetmeyi belirtir. Bize düşen bu sınırda durmaktır. Allah ile insan arasında ruhun lam anlamı ile gerçek herhangi bir ilişki kur­maya çalışmanın hiçbir anlamı olmadığını isbat eder. Bizim bundan kastettiğimiz Kur'anî kararlar ve ibarelerin taşıdığı anlam değildir. Özellikle Rabb'ani künhün kural­ları Kur'an'da en önemlisi (arapça) cümlesidir. İnsani aklımızla idrak etmemize yol bı­rakmayan O'nun varlığıyla, sıfatlarıyla, O'nunla ilgili herşeyi kapsar. Onda herhangi bir benzetme de doğru değildir. İnsan ruhunun ebediliğine, Allah'ın ruhundan olması ile bağlılığına gelince, Kur'an-i esaslar ve anlamlara uymadığını görürüz. Ona cevap veren başka eksik bir özün zikredilmesi, ki bu insan ve insan olmayan canlılar türüne nevinde ortak paydalarda hayatın bahsedilmesi de, bir taraftan cevap verir. . [100]

 

Ademoğullan'nın Şerefli Kılınmasının Kur'an İle Kayıt Edilmesi Üzerine Yorum

 

Bütün bunlar birlikte Kur'an'da Allah'ın Adem'i eliyle yaratmasını över, meleklere ona secde etmesini emreder. Bunları zikrelmesiyle, Allah büyük bir şerefi kendine .has kılar. Bu şeref tabiatıyla Adcmoğullarını kapsayan Adem ve İblis kıssasını içerir. Baka­ra sûresi 30. ayeti Adem'in yaratılış kıssasını desteklemektedir. "'Hani Rabbin. Melekle­re: "Muhakkak ben: yeryüzünde bir halife var edeceğim demişti. Onlar da: "Biz seni övüp-yüccliir ve (sürekli) lakdis edip dururken, orada bozgunculuk çıkaracak ve orada kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz, sizin bilmediğimi­zi ben bilirim." dedi. "Bu destekleme İsra sûresi 70. ayette de vardır." Andolsün, biz Ademoğlunu yücelttik; onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık, temiz-güzel şeylerden rızıklandırdık çoğundan bir üstünlükle üstün kıldık. "Belki de bu yüceltmede veya onun görüntülerinden Ademoğlu'nun Allah'ın diğer yarattıklarına konuşma ve akli karakteriyle, sorumluluğa ve kazanç ve tasarruf seçimine olan kabiliyeti ile üstün olma­sından kaynaklanmaktadır. Böylece uhrevi mükafata ve sorumluluğa ehil olma durumu­na gelir. Ta ki biyologların, insanı diğer canlılardan ayıran en belirgin özeflikin tabii ge­lişme sonucunda ortaya çıktığını söylediklerini gözönünde bulundurmak gerekir. İnsan; 414da görülen bu gelişmenin Allah'ın hikmeti iradesi ve yüceltmesinin görüntülerinden bir görüntü olduğu söylenebilir. Allah'ın kerim kitabında Ademoğullannın şerefim, yeryü­zünde halife olmasını kaydetmesinden daha övgülü ve şerefli bir şey yoktur. Bu ikisi de onlar üzerinde, hayattaki ahlâklarında, davranışlarında, tasarruflarında hoş olmayan, kö­tü olan herşeyden arınmalarını, yücelmelerini, Allah'a ve yarattıklarına karşı görevlerini tam yapmalarım farz kılmakladır. . [101]

 

86- (Ey Peygamber) De ki: Ben, buna karşı sizden biı ücret istemiyorum ve (kendiliğinden) bir yükümlülük getirenler­den (Ehil olmadığım şeyde yapmacık bir tavır koyanlar) de değilim.

87- "O (Kur'an), âlemler için yalnızca bir zikirdir.[102]

88- "Gerçekten onun haberini bir zaman sonra öğrenecek­siniz."

 

Ayetler siyak ve olayla bağlantılıdır. Onda peygambere (s) sözü dinleyenlere Özel­likle geçen ayetlerde peygambere (s) sözü kafirlere yönlendirmesini emreden bir yön­lendirme yapar. Sûre için güçlü bir hatime olarak gelir. Kafirlere korkutmayı, nebevi ri-saîetin doğruluğunu pekiştirmeyi hedefler. Peygamberin (s) sadece bir görevi yerine ge­tirmek için görevli olduğunu, onda fuzuli, yapmacık ekleyen, eksilten, bir ücret veya menfaat bekleyen biri olmadığını ilan eder. Allah hakkında tebliğ ettikleri bu şeyler bü­tün âlemler için zikirdir. Onun doğruluk ve boyutunun gerçekleşeceğini görecekler. Gö­rünen o ki ayetler Peygamberi uyarırken aynı zamanda sebatkâr olmasını amaçlar.

Belki de ikinci ayet, zikrettiklerimize şunu da eklemeyi amaçlar. O da, Muhammedi risaletin sadece kendi halkına hitab eden bir mesaj olmadığını belirtir. Bunu bu olaydakararlaştırmak fuzuli, (ekcllüf, ecir ve menfaat beklemeyi görüldüğü gibi nefyetmek için daha güzeldir. Bununla beraber onda, Kur'an'da değişik yerlerde, değişik yöntemlerle gerçeğini kararlaştıran tekrarlar vardır. Bundan, Peygamberi (s) risaletin genelliğini kas­tediyoruz, Sebe sûresi 28. ayetinde geldiği gibi "Biz seni ancak bütün insanlara bir müj­de verici ve uyarıcı - korkutucu olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar." Enbiya sûresi 107. ayeli "Biz seni âlemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik/' A'raf sûresi f 58. ayeti "De ki: "Ey insanlar, ben Allah'ın sizin hepinize gönderdiği bir elçisiyim. Ki göklerin ve yerin mülkü yalnız O'nundur, O'ndan başka ilah yoktur. O di­riltir ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve ümmi peygamberine iman edin. O da Allah'a ve O'nun sözlerine inanmaktadır. Ona iman edin ki hidayete ermiş olursunuz."

Sûrenin son ayetinde inkarcılara korkutma ve meydan okumanın beraberinde Pey­gambere (s) ve müslümanlara, bu davanın sonra haberini Öğrenecekleri tam başarıya, övülen akıbete giden güzel bir sonu rabbani bir müjdeyi ihtiva eder. Böylesi bir durum­daki bu müjde, bütün gücüyle gerçekleşen Kur'an'in mucizelerinden bir mucizedir. Pey­gamber (s) döneminde çoğu dinleyenler buna tanık olur. Şimdiye ve Allah'ın istediği güne kadar ona tabi olanlar İçin, dünyanın her yerinden değişik renk, ırk, dil, seviye, millet ve dinlere sahip dağınık büyük beşeri gruplar bunun allına girmeye devam etmek­tedirler. Bunun böyle gerçekleşmeye devam ediğini de göreceklerdir. . [103]

 

 



[1] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/159.

[2] Zi'z- zikr İçerisinde hatırlatma ve öğüt bulunan veya şerefli ve yüksek, temektir.

[3] Izzeh Gurur ve böbürlenme içerisinde.

[4] Şikâk Ayrılık ve düşmanlık, inat ve muhalefet, demektir.

[5] Kam Kavim veya insan nesli.

[6] Lâle hînc menus O an kaçacak ve kurtulacak bir yer yok, demektir.

[7] 'Ucâb Son derece tuhaf veya hayrete neden olan, demektir.

[8] el-Mele'u Lider takımı, toplumun seçkin kişileri.

[9] En'imşû vasbirû alâ âlihetikum in hazâ le şey'un yurâd Bir görüşe göre bu cümle Hz. Muham-med'in çağrısı ile bizim çıkarlarımıza aykırı şeyler ve ilahlarımızı değiştir­memiz isteniliyor; ondan uzaklasın ve ilahlarımıza sarılın, anlamındadır. Başka bir görüşe göre ise cümlenin anlamı, "ilahlarınız üzerinde ısrar edip onlara sarılmanız sizden istenilen bir durumdur" biçimindedir. İkinci anlam

metnin akışıyla daha uyumludur.

[10] el-MiUetui-ahire En doğru görüşe göre onlar, bu ifadeyle alalarını üzerinde gördükleri dini kastetmişlerdir.

[11] -esbâb Burada gökyüzüne yükselme ve tırmanma vesile-

leri anlamındadır. 9. ayet kafirlere meydan okumaktadır. Eğer göklerin ve yeryüzünün mülkiyeti onların elindeyse, gökyüzüne tırmansınlar; denilmek istenilmektedir.

[12] Cundun hunâlike mehzûmun mi ne'l-ahzâh Burada "cund" grup demektir. Ayette hiziplerden birisinin hezi mete uğrayacağı vurgulanmıştır. Kastedilen de inkarcı gruptur.

[13] Bkz. Taberi, Zemahşeri Tefsirlerine .

[14] Bkz: Taberi, Zemahşeri, Hazin, Beğavi, Tabrasi tefsirleri.

[15] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/378-379.

[16] Zu'}- evtâd Tercih edilen görüşe göre, burada kastedilen

[17] Fevâk Dönüş.

[18] Yenzuru "Bekliyor" demektir.

[19] Kutana Payımız ve nasibimiz demektir.

[20] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/380.

[21] Za'Leydi Kuvvet sahibi.

[22] Kullun lehû evvâb Onunla beraber olan her teşbih edici, ona uyup itaat etmektedir.

[23] Faslu'l-hİtab Kesin, isabetli söz demektir.

[24] el-Mihrâb İtikâf ve ibadet yeri. Başka bir görüşe göre ise; kut­sallığından dolayı önünde savaşılan yer demektir.

[25] Tesevverû Sûrun veya duvarın üzerine tumandılar demektir.

[26] el-Hasm Bir problen için kavga edenler veya tartışanlar demektir.

[27] Tuşîıt Haktan sapıp uzaklaşma

[28] Ekfilnîhâ Onu elimin veya kefaletimin altına köy1:

[29] Azzenî Bana baskın ve galip geldi.

[30] Su'âl Burada talep etmek, istemek.

[31] eUHuletâu Ortaklar, demektir.

[32] Fetcımahii Onu imtihan ettik.

[33] Zanne Burada idrak etti ve inandı, anlamındadır.

[34] Zuİfâ Konum veya yakınlık

[35] Hüsne Meâb İyi makam ve dönüş yeri.

[36] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/383.

[37] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/383-384.

[38] Bkz: Beğavi, Kurtubi, Hazin. İbn-i Kesir Tefsirleri.

[39] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/384-386.

[40] Bkz. Ibn-i Kesir Tefsiri.

[41] Bkz. Tabarsi, Ha2İn, Zemahşeri, Beğavi Tefsirlerinde Sebe' ve Sa'd süreieri.

[42] Bkz. İbn-i Kesir ve Kasimî tefsirleri.

[43] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/386-387.

[44] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/387-388.

[45] Biz Davud'a Süleyman'ı bağışladık, (Süleyman) ne -

zel kuldu? Hep Allah'a başvururdu.

[46] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/388-389.

[47] es'Sâfihâtu'l ciyâd Görkemli, güzel allar demektir. "Sâfinât" kelimesi "sufûn" kökündendir ve bunun anlamı hakkında değişik görüşler vardır. En kuvvetli görüce göre bu kelime atlara aît arzu edilen bir özelliktir ki bu, süratle koşabilme ve bir ayağı kalkmış ve diğerleri de hemen harekete hazır yada üç ayağı üzerinde durup dördüncüsü hemen harekele ha­zır olmasına İşaret eimektcdirl

[48] el-Hayv Burada dünya hayatının nimeti demektir. Süleyman'ın görkemli, safkan atlara olan sevgisini ifade etmektedir.

[49] Tevâiru bi'I-Iucâb Müfcssirlcnn belirttiğine göre, gü­neşin batışı demektir.

[50] tafıko meshan bı's-sûki ve'le-a nâk "Tafika", "meshan" kılıçla vurma demektir. "Sûk" kelimesi ise "Sak'* (bacak) kelimesinin "A'nâk" ise "unuk" (boyun) kelimesinin çoğuludur. Ayet. güneş batıncaya kadar, Rabbini anmak/zikrden onu alıkoyduğu için atların boyun ve bacaklarına kılıçla vurmaya başladı, anlamındadır.

[51] Hay.su csohc "Onun istediği, dilediği yere..." demektir.

[52] Ruha Yumuşak ve hoş, tatlı.

[53] eş-Şeyâfîn Burada İblis sınıfından olmayan "cin Şeytanları'" anlamındadır.

[54] Mııkarranîne fi1-asfâci Zincir ve prangalarla bağlanmış.

[55] Umntırı Ver, bahşet

[56] Emsik Mani ol, verme, bahşetme demektir.

[57] Bkz: Taberi, ibn Kesir, Begavi, Hazin tefsirlerinde Sebe, Nem!, Enbiya sûreleri.

[58] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/391-393.

[59] eş-Şeytan Burada İblis'in eş amlamllsidir.

[60] Nushin Kötü'bir iş, bela veyahastalık

[61] Urkud bi riclike "Ayağını yere vur"

[62] Mugteselun bâridun ve şerâb İçmek ve yıkanmak için serin su.

[63] Dtğsen Bir demet ot.

[64]tahnes "Yeminini bozmaman için..." demektir.

[65] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/393-394.

[66] Bkz Tabersi, Haşimİ Tefsirleri

[67] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/.

[68] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/396.

[69] OH't-eydî ve'l-ehsâr Bu cümlenin yorumuna ilişkin farklı görüşler vardır. Bunlardan en kuvvetlisi ibadet ve Allah'a itaat hususunda güç, kuvvet, din ve şeriat hususunda da basiret sahibi olanlar, şek­lindeki yorumdur.

[70] Inn'â ahlasnâhum bi hâÜseti zikra d-dâr Cümlenin yorumu hakkındaki en doğru görüş şudur; "biz onları onlarda bulunan bir özellik ile kurtulanlardan kıldık. Bu Özellik, onların ahiret yurdu­nu hatırlatmaları, bu uğurda çalışmaları ve başka şeylerden kaçınmalarıdır.

[71] Bkz.Taberı, Hazin, Tabersi, İbn Kesir Tefsirlerinde En'am sûresi ayetleri.

[72] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/397-399.

[73] Adnin Daimi bir ikametle ikamet etti anlamına gelen "Adene" den masdar olarak gelmiştir denilmiştir. Bu anlamıyla "Adn Cennetleri" daimi kalınacak cennetler demektir. Cennetlerden herhangi birinin ismidir denil-

mistir. Ayrıca "Adn" cennetin ortası anlamına gelir denilmiştir. Bu kelime KitabMukaddcs'in Tekvin bölümünde geçmektedir. Orada Allah'ın "Aden"de bir cennet inşa ettiği zikredilmişin". Bundan, kelimenin kâinatta bir yere isim olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Sebclilerden bahseden rivayet­lerden anlaşıldığına göre Yemcn'in kuzeyinde "Adcnet'' ismiyle bir yer vardı ve hükümdara ait bahçeler, bostanlar ve umanlar vardı. ^Adn" kelimesinin bu kelimeden türediği uzak bir ihtimal değildir. Tarihte Yemen'in kuzey batı sa­hillerinde Aden isminde bir yerin ve bölgenin var olduğu da bilinmektedir. Ancak şu da unutulmamalıdır ki, ayetlerin anlamından bu kelimenin ahirette bir cennel olduğu anlaşılmaktadır. Yemen'in meşhur "Adenct" minükasında-ki bahçelerin şöhreti dolayısıyla bir benzetme olarak ahirctİn bahçeleri bu­nunla isimlendirilmiştir. Daha önce de belirttiğimiz gibi daha iyi anlaşılması için ahiret manzaraları dünyadaki benzerleriyle nitelendirilmiştir.

[74] Kasitamtu't-tarfi Tarf, göz anlammdadadır. Cümlenin anlamı, haya ve edeble gözlerini bakışlarını koruyanlardır.

[75] Etrabun Yaşıt arkadaşlar, akranlar anlamındadır.

[76] NefadinBitmeyen, tükenmeyen.

[77] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/400.

[78] el-Mihad İnsanın altına serilen yaygı, döşek

[79] Hamini Aşırı kızgın, sıcak su.

[80] Gassak İrin. Ayrıca öldürücü soğukluk veya zifiri karanlık an­lamlarına da gelir denilmiştir.

[81] Ezvac Çeşit çeşit. Ayetin anlamı bu azaba benzer şekilde çeşit

çeşit olan eziyet.'

[82] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/401.

[83] İktİham Zorla götürme, veya güçle kuvvetle girme.

[84] Esrar 62. ayetleri anlaşıldığına göre; ayetteki '"Esrar" kelimesi, azığı olmayanlar, müstezailar ya da sapmışlardır. Kafirler, İslam davetinin ilk yıllarında Hz. Peygamberin elçiliğine iman edenlerin çoğunluğu müstezaf ve fakirlerden olduğu için onları bu sıfatlarla niteliyorlardı.

[85] Ettehaznahum sihriyyen Burdaki fiil, haber ve soru şe­killerinde de okunmuştur. Bu anlamda "Sihriyyen" kelimesindeki "Sin" harfi esreti şekilde okunur. "Amade kılmak, boyun eğdirmek" anlamında ötürcli de okunmuştur. Her iki anlam da ihtimal dahilinde olup uygundur. Ancak "ette­haznahum" fiilini haber olarak okumak daha uygundur. "Sihriyyen" kelimesi bunun göstergesidir. Bu durumda cümle kafirlerin şu sözünü tamamlar mahi­yettedir. "Ne oluyor da kendilerini "esrar" olarak vasıflandırdığımız ve alay ettiğimiz veya hizmetimize amade kılınmış hizmetçiler olarak göremiyoruz.

[86] Em zağetanhumu'l-ehsari Onları göremeyişimiz onların gözlerimizden kaybolmalarından mıdır?

[87] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/402-403.

[88] el-Meleu'l-ala Peşinden gelen ayetlerden anlaşıldığına göre Allah ve meleklerinden kinayedir.

[89] Yahtesimun Mücadele ederler, tartışırlar.

[90] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/404.

[91] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/404-405.

[92] Racim Taşlarla recmedilmiş. tardcdihnis anlamında.

[93] Enzirini Ban mühlet ver ve beni ertele.

[94] el-Muhlasin Suçlardan, günahlardan kurtulup Allah'a tabi olanlar ve O'nun hududunu gözetenler.

[95] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/406-407.

[96] Bkz.Hazin Tefsirin’de A’raf süresinde bu ayetlerin tefsiri. 

[97] Bkz. Tabrasi, İbn Kesir, Tabersi, Kurtubi, Hazin, Tantavi, Cevheri, Kasimi. Reşid Rıza tefsirleri

[98] Bkz. Hazin, Razi, İbn Kesir tefsirlerinde A'raf ve Bakara sûrelerinde Kıssası.

[99] Bkz Adem ve İblis kıssalarını değişik sûrelerde ve çoğu geçen tefsirleri.

[100] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/407-414.

[101] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/414-415.

[102] el-miitekellifm.Sorumlu tutulmadığı bir görevi, üstüne yapmacık olarak vazife bilen... Ze-mahşeri cümlenin anlamı hakkındaşöylc demiştir: "Sen yanlarında bulunma­yana çağıran, ehil olmadığı halde bir görevi üstüne vazife bilenlerden değil­sin". İbn Kesir'de "Ben emrolunduğum şeyi noksansız ve fazlasız bir şekilde size tebliği etmekten başka bir şey yapmıyorum" demiştir.

[103] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/415-416.