Mümin Suresi seksen
beş âyettir. 56 ve 57. âyetleri Medine'de diğerleri Mekkede nazil olmuştur.
Bu mübarek sure,
Kur'an-i Kerimin, herşeye galip olan, herşeyi bilen, günahları affeden,
tevbeleri kabul eden, cezası çok şiddeti olan, lütuf ve keremi bol olan Allah
tarafından indirildiğini beyan ederek başlıyor.
Allanın âyetleri
üzerinde ancak kâfirlerin münakaşa ettikleri, bu kâfirlerden önce, Nuh kavminin
ve diğer birçok topluluğun, peygamberlerini hesaba çekmek ve onları ortadan
kaldırmak için haksız bir mücadele verdikleri beyan ediliyor.
Arş'ı taşıyan ve
Allahı hamd ile teşbih eden meleklerin, müminlerin günahlarının bağışlanmasını
dileyerek: "Ey rabbimiz, rahmet ve ilmin herşeyi kaplamıştır o halde
tevbe edenleri ve yoluna tabi olanları bağışla. Onlan cehennem azabından koru.[1] diye
dua ettikleri haber veriliyor. Kıyamet gününde kâfirlere ise Allanın gazabının
büyük olacağı beyan ediliyor.
Cenab-i Hak sure-i
celilede bu hususlan beyan ediyor ve kullarının her türlü hal ve harekatını,
gizlisini ve açığını bildiğini haber veriyor ve buyuruyor ki: "Allah,
gözlerin hain bakışını ve kalblerin gizlediklerini bilir. [2]
Allah teala bundan
sonra, insanların, yeryüzünde dolaşıp kendilerinden Önce geçen kavimlerin
âkıbetlerjnin nasıl olduğuna bakmalarını tavsiye ediyor ve onların, kuvvet ve
yeryüzündeki eserler bakımından kendilerinden daha güçlü olduklarını beyan
ediyor ve öyleyken peygamberlerini inkar etmeleri sebebiyle onlan da yok
ettiğini haber veriyor.
Sure-i celilede bundan
sonra Hz. Musa'nın kıssasına temas ediliyor ve onun Firavun ile mücadelesinden
bahsediliyor. Hz. Musa, mucizelerle Firavuna, Hamâna ve Karun'a gidiyor. Onlara
ilahi gerçeği tebliğ ediyor. Fakat Firavun, Hz. Musa ile beraber Allaha iman
edenlerin oğullarının öldürülmesini emrediyor. Firavun Hz. Musa'yı da Öldürmek
istiyor. Hz. Musa ise onun şerrinden AI-laha sığınıyor.
Firavun, veziri
Hâmân'a bir kule yapmasını emrediyor. Oraya çıkarak göklerin yoluna
erişebileceğini söylüyor. Firavun kavminden, imanını gizleyen bir adam, kavmini
doğru yola davet ediyor. Allah teala da bu adamı kavminin kötülüklerinden
koruyor.
Sure-i Celilede bundan
sonra kâfirlerin cehennemde birbirleriyle münakaşa edecekleri ve birbirlerini
suçlayacakları haber veriliyor.
Allah tealanin,
dinlenmemiz için geceyi, çalışmamız ve aydınlanmamız için de gündüzü var ettiği
beyan ediliyor ve bütün bu nimetlerin yalnızca Allah teala tarafından
lutfedildiği açıklanıyor.
Bundan sonra
insanoğlunun yaratılışına temas ediliyor ve onun topraktan, sonra nutfeden
sonra da kan pıhtısından yaratıldığı beyan ediliyor.
Allah tealanın, bizim
faydamız için hayvanlar yarattığı beyan ediliyor ve yine yeryüzünü gezip
dolaşarak bizden önce geçen kavimlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmamız
tavsiye ediliyor. Ve Sure-i celile, Allanın azabı geldikten sonra iman etmenin
fayda vermeyeceğini beyan eden; "Azabımızın şiddetini görünce imana
gelmeleri onlara hiçbir fayda sağlamadı. Allahın, kulları hakkında ötedenberi
uygulanagelen kanunu budur. İşte kâfirler o zaman hüsrana uğrarlar[3]
âyetiyie son buluyor.[4]
Peygamber efendimiz bu
surenin fazileti hakkında şöyle buyurmuştur:
Her kim bu Mümin
suresini "İleyhil masîr" âyetine kadar ve âyetel kürsî'y' sabahleyin
okuyacak olursa akşam oluncaya kadar bunların sayesinde-korunmuş olur. Kim de
bunları akşamleyin okursa sabahlayıncaya kadar bunla-nn sayesinde korunmuş olur[5]
Abdullah b. Abbas'ın
şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Herşeyin bir özü vardır. Kur'amn özü
de Hâ.Mim.lerdir."
Abdullah b. Mes'ud ise
şöyle demiştir: "Ben (okurken) Hâ.mîm.lere gel-diöim zaman kendimi, içinde
süslendiğim gül bahçelerine düşmüş hissederim."
Peygamber efendimiz
bir hadis-i şerifimle şöyle buyurmuştur:
"Şayet düşman
size geceleyin baskın yapacak olursa "Hâ.Mîm." deyin. Onlar yardım
göremez, (galip gelemez) [6]Diğer bir rivayette ise:
"Baskına uğradığınız
zaman parolanız "Hâ.Mîm." olsun. Düşmanınıza yardım olunmaz."
Duyurulmuştur. [7]
Rahman ve Rahim olan
Al lafını adıyla. [8]
1- Hâ.Mîm.
Bu gibi harflere
"Huruf-ı Mukatta'a" dendiği bilinmektedir. Huruf-ı Mu-katta'a
hakkında Bakara suresinin başında açıklamalar yapılmıştır. Ancak Hâ.Mim'ler
için özellikle şu izahlar yapılmıştır.
Abdullah b. Abbas'tan
nakledilen bir görüşe göre, "Hâ.Mîm." "Allah tea-lanın, Rahman
ve Rahim isimlerinin kısaltılmışıdır. Hâ. "Rahman" Mîm,
"Ra-,him" demektir.
Süddî ve Abdullah b.
Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre ise "Hâ. Mîm." Allahm
isimlerinden bir isimdir. Allah bu ismine yemin etmiştir.
Katade ise
"Hâ.Mîm. kelimesi Kur'anın isimlerinden biridir." demiştir. Bazı
müfessirlere göre bu "Hâ.Mim." Hece harflerinden ikinci harftir. Sure
bu harflerle başlatılmıştır. [9]
2-3- Bu
Kur'an, herşeye galip olan, her şey i bilen, günahları affeden, tevbeleri kabul
eden, cezası çok şiddetli olan, lütuf ve keremi bol olan Allah
tarafından indirilmiştir. Ondan başka
hiçbir ilah yoktur. Dönüş sadece onadır.
Bu kitap Allah
tarafından indirilmiştir. Allah, düşmanlarından intikam alması bakımından
herşeye galiptir.Oniarın ne yaptıklarını çok iyi bilendir. Kul-lannın
işledikleri günahları affeden ve tevbeleri kabul edendir. Bu itibarla hiçbir
günahkar ümitsizliğe kapılmamalıdır. Allah, cezalandırması da şiddetli olandır.
Bu sebeple de Allahın merhametine güvenilerek, onun emir ve yasaklarına karşı
gelinmemelidir. Devamlı olarak ondan korkulmahdır. Allah, yaratıklarından dilediğine
karşı lütuf ve nimet sahibidir. Onlara hak etmedikleri halde çeşitli nimetler
verir.. Allahtan başka kendisine kulluk edilecekk hiçbir ilah yoktur. O halde
onun dışında hiçbir şeye kulluk etmeyin. Dönüşünüz sadece onadır. Bu itibarla
onun dışında ilahtaştınlan şeylerin hiçbir etkileri yoktur.
Allah teala, bu
âyetlerde kulunun, rabbine ümit ile korku arasında ibadet etmesini, ondan
tamamen ümidini kemenin veya onun azabından korkmamanın doğru olmadığını be^an
etmektedir. Bu hususta diğer âyetlerde de şöyle buyu-rulmaktadır: "Ey
peygamber, kullanma benim son derece bağışlayıcı ve merhametli olduğumu,
azabımın da gerçekten can yakıcı bir azap olduğunu söyle." [10]
4- Allahın
âyetleri üzerinde ancak kâfirler münakaşa ederler. Ey Muhammet!, o kâfirlerin
ülke ülke dolaşmaları sakın seni aldatmasın.
Allahın birliğini
gösteren âyet ve delilleri hakkında ancak onun birliğini inkar edenler
tartışmaya girişirler. Ey Muhammed, kâfirlerin, memleket memleket dolaşmaları,
inkarlarına rağmen oralarda yerleşip kalmaları seni, kâfirlere iyi
davrandığımız yahut onların kısmen haklı oldukları kanaatine götürmesin. Zira
biz onlara, ecelleri gelinceye kadar mühlet verir, inkarlarından dolayı derhal
cezalandırmayız. Fakat onlar için takdir edilen gün gelince onlan asla cezasız
bırakmayız.
Allah teala kâfirlere
mühlet vermesinin hikmetini beyan ettikten sonra Resulullaha,, geçmiş
ümmetleri, onlara gönderilen peygamberleri ve onlarla peygamberleri arasındaki
mücadeleleri ve onların sonunda cezai and inldıklannı beyan ediyor ve böylece
kavmi ile yaptığı mücadele hususunda kendisini teselli
ediyor ve onların akıbetlerinin de geçmiş
ümmetler gibi olacağını bildiriydi".[11]
5- Onlardan
önce Nuh kavmi ve onlardan sonra birçok topluluklar da (Peygamberlerini)
yalanlamışlardı. Her ümmet kendi peygamberini hesaba çekmeye girişmişti. Hakkı
bâtılla ortadan kaldırmak için haksız bir mücadele vermişti. Ben de onları
yakalayıverdİm. Azabım nasilmış bir bak.
Ey Muhammed, senin
peygamberliğini yalanlayan ve seninle bâtıl yollarla tartışmaya giren bu
kavminden önce Nuh kavmi ve o kavimden sonra gelen Âd, Semud, Lut kavimleri
yalanlamışlardı. Bu ümmetlerin herbiri, peygamberlerine karşı birleşmiş ve
onları Öldürmeye kadar varmışlardı. Onlar peygamberlerine karşı batıl yollarla
mücadele vennişlerdir. Böylece bâtılla hakkı ortadan kaldırmaya çalışmışlardır.
Peygamberlerine karşı bu tür teşebbüste bulunanları öyle bir yakaladım ki
benim, onlan cezalandırmam nasılmış bir bak. Ben onları helak edip,
kendilerinden sonra gelenlere ibret ve öğüt kıldım. Yurtlarını ve meskenlerini
vahşi hayvanların yuvası haline getirdim. [12]
6- Böylece
kâfirlere: "Onlar cehennemliktir." diye rabbinin sözü hak olmuştur.
Ey Muhammed, sana
anlattığım ümmetlerin, hakkı ortadan kaldırmak için haksız yere
peygamberleriyle tartışmaları yüzünden azabımız gelip çattığı gibi seni
yalanlayan ve senin getirdiğin hakkı ortadan kaldırmak için haksız yere
seninle cedelleşen kavmin de azabı hak etmiştir. Çünkü onlar, cehennemliktirler. [13]
7- Arşı
taşıyanlar ve onun etrafında bulunan melekler, hamd ile rab-lcrini teşbih edip
ona iman ederler. Müminlerin günahlarının bağışlanmasını dileyerek şöyle
derler: "Ey rabbimiz, rahmet ve İlmin herşeyi kaplamıştır. O halde tevbe
edenleri ve yoluna tabi olanları bağışla. Onları cehennem azabından koru. [14]
8- Ey
rabbimiz, o müminleri ve babalarından, eşlerinden ve soylarından salih
olanları, kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz ki sen,
herşeye galipsin, hüküm ve hikmet sahibisin. [15]
9- Ey
rabbimiz, onları kötülüklerden koru. Sen o gün kimi kötülüklerden korursan
muhakkak ona merhamet etmiş olursun. İşte büyük kurtuluş budur.
Allah teala bu
âyetlerde, arşı yüklenen, dereceleri yüksek melekleri ve yine arşın etrafında
bulunan melekleri bizlere bildiriyor ve onların müminler için Altahtan nasıl
hayırlı dileklerde bulunduklarını beyan ediyor ve buyuruyor ki: "Arşı
yüklenen melekler ve arşın çevresinde bulunan melekler, rablerini överek, ona
şükrederek teşbihte bulunurlar. Onlar, Allahtan başka hiçbir ilah bulunmadığını
İkrar eder ve ona kulluk hususunda böbürlenmezler. Onlar, rablerin-den,
kendileri gibi rablerini birleyen müminlerin günahlarını affetmesini dilerler
ve şöyle derler; "Ey rabbimiz, senin rahmetin ve ilmin, bütün yaratıklarım
kuşatmıştır. Sen herkese merhamet eder ve herkesin ne yaptığını bilirsin. Sen,
sana ortak koşmaktan ve
emirlerine karşı gelmekten vazgeçip tevbe eden, senin emir ve yasaklarına uyan
kullarının günahlarım affet. Sen onları, kıyamet gününde cehennem azabından
koru. Ey rabbimiz, sen bu müminleri, iman ehline vaadet-tiğin Adn cennetlerine
koy. Onlarla birlikte senin yolunu tutan salih atalarını, eşlerini ve
soylarımda Adn cennetlerine koy. Ey rabbimiz, sen, düşmanlarından intikam
almakta herşeye galip olansın, yaratıklarının işlerini sevk ve idarede hikmet
sahibisin. Ey rabbimiz, sen bu mümin kullarını, tevbe etmeden önce yaptıkları
kötülüklerin fena akıbetlerinden koru. Sen onları bu yaptıklarından
dolayı-hesaba çekip onlara azabetme. Sen kimi, kıyamet gününde, tevbe etmeden
önce yapmış olduğu kötülüklerin cezasından koruyacak olursan şüphesiz ki sen
ona rahmet etmiş olursun. İşte büyük kurtuluş da budur. Zira o kimse bu yolla
cehennem ateşinden kurtulup cennete girmiş olur.
Aliah teala, Arşı
yüklenen meleklerin âhiretteki sayısı hakkında diğer bir âyette şöyle buyurmaktadır:
"Melekler göğün
etrafındadırlar. O gün rabbinin arşını o meleklerin de üstünde sekiz melek
yüklenir. [16]
Dünya hayatının devamı
sırasında Arşı yüklenen meleklerin sayısı ise bir rivayete göre dört, diğer
rivayete göre de sekizdir. [17]
10- (Kıyamet
günü) kâfirlere şöyle seslenilir: "Allahın gazabı sizin kendinize olan
öfkenizden daha büyüktür. Çünkü siz (dünyada) İmana davet edildiğiniz zaman
inkar ediyordunuz."
Allahı inkar edenler
kıyamet gününde cehennem azabına girmeye çağırılırlar ve onlar gelip cehenneme
girince öfkelenip kızarlar. Bunun üzerine onlara: "Sizin dünyada iken
imana davet edildiğinizde Allahı inkar ederken Allahı ga-zaplandınnaniz, sizin
bugün kendi kendinize kızmanızdan ve nefsinizi suçlamanızdan daha
büyüktü." denilir. [18]
11- Kıyamet
günü kâfirler şöyle derler: "Ey rabbimiz, bizi iki defa öldürdün iki defa
da diriltin. Biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi bir kurtuluş yolu var
mıdır?"
Âyet-i kerimede,
cehenneme girmeye davet edilen kâfirlerin, suçlarını itiraf edecekleri, cehennem
azabından kurtulmak için Allahtan, çıkar bir yol istedikleri ve bunların, iki
kere öldürülüp iki kere diriltildiklerini söyledikleri zikredilmektedir.
Burada ifade edilen
"İki kere öldürülme" ve "İki kere diriltilme"den neyin
kasdedildiği hakkında şu görüşler de zikredilmektedir."
Abdullah b. Mes'ud,
Abdullah b. Abbas, Katade, Dehhak ve Ebu Mâlik'ten nakledilen bir görüşe göre
"İki kere Öldürülmek"ten maksat, insanların, atalarının sulbünde
iken ölü olmaları bir de dünyada yaşadıktan sonra ölmeleridir." İki kere
diri" olmalarından maksat ise insanların meniden hayat bulmaları ve
öldürüldükten sonra âhirette diriltilmeleridir. Dehhak, îbn-i Abbas ve ibn-i
Mes'ud bu hususu izah ederlerken şu âyetin de bunu beyan ettiğini söylemişlerdir.
"Allahı nasıl inkar edersiniz? Halbuki siz, ölüler idiniz sizi o diriltti.
Sonra öldürecek sonra tekrar diriUecektir. Nihayet ona döndürüleceksiniz. [19]
Süddî'ye göre ise
"İki kere öldürülmek"ten maksat, insanların dünyada iken
öldürülmeleri ve kabirde diriltilip hesaba çekildikten sonra tekrar öldürülmeleridir.
"İki kere diri İtil mele ri"nden maksat ise, kabirlerinde
diriltilmeleri ve kabirden kalkarak âhirette diriltilmeleridir.
İbn-i Zeyd'e göre ise
"İki kere öldürülmelerinden maksat, insanlar Hz. Adem'in sulbünde iken
Allahm onlardan ahd aldıktan sonra onları öldürmesi ve daha sonra rahimlerde
yarattıktan sonra doğup yaşamalarından sonra onları öl-dürmesidir. "İki
kere diriltiîme"lerinden maksat ise, insanların Hz. Âdem'in sulbünde iken
diriltilip AHaha ahd vermeleri, bir de rahimlerde oluşup dünyaya gelmeleriyle
diriltilmeleridir.Birinci görüş tercihe şayan görülmüştür. Zira Süddî ve İbn-i
Zeyd'in görüşlerine göre insanlar iki defa değil üç defa diriltilmiş ve
öldürülmüş olurlar. Âyet ise "İki kere öldürülmek"ten bahsetmektedir. [20]
12- Onlara:
"Bunun sebebi, yalnız Allaha davet edildiğiniz zaman inkar etmeniz, ona
ortak koşulunca da tasdik etmenizdir. Hüküm, ancak yüceler yücesi olan ulu
Allaha aittir." denilir.
Kâfirlere şöyle cevap
verilir: "Ey kâfirler, sizin için bir kurtuluş yolu yoktur. Zira insanlar,
sadece AHahı birlemeye davet edildiği zaman sizler, ilah-Iığın sadece Allaha
ait olduğunu inkar ettiğiniz ve "Bütün ilahları tek bir ilah mı
yapahm?" dediniz. Herhangi biriniz ve "Bütün ilahları tek bir ilah mı
yapalım?" dediniz. Herhangi birşey Allaha ortak koşulduğunda ise siz, ona
ortak koşanı tasdik ettiniz. Artık bugün hüküm yalnız, yüceler yücesi olan ulu
Allaha aittir. Onun hükmüne kimsenin müdahale etmesi mümkün değildir. Bu
itibarla siz cehennemde ebedi olarak kalacaksınız. [21]
13- Size
delillerni gösteren, size gökten rızık indiren O'dur. Bunlardan ancak Allaha
yönelen ibret alır.
Ey insanlar, size
bildiğiniz ve hak olduğunun delillerini gönderen ancak Allahtır. Gökten yağmur
yağdırıp yerden bitkiler bitirerek sizin rızkınızı veren de O'dur. Fakat
Allanın birliğini gösteren bu delillerden ancak ona yönelen ve ona itaat etmeye
boyun eğen kimseler ibret alır. Şımarık kâfirlerin bunlardan öğüt alma
nasipleri yoktur. [22]
14- Ey iman
edenler, kâfirler istemeseler de dini Allaha tahsis ederek sadce ona yalvarın.
Ey Mü'minler, sadece
Allaha kulluk edin, ibadetinizi ona tahsis edin, hiç-birşeyi ona ortak
koşmayın, İbadet ve itaatlerinde Allaha ortak koşan kâfirler sizin yalnızca
ona, İbadet ve itaatinizden hoşlanmasalar da böyle yapın. [23]
15- Makamları
yücelten ve arşın sahibi olan Allah, insanları, buluşma günü olan kıyametle
uyarmak için kullarından dilediğine emri ile ruhu (vahyi) indirir.
Ayet-i kerimede geçen
ve makamları yücelten" diye tercüme edilen cümle iki şekilde izah
edilmiştinr. Birinci şekli Mealde verildiği gibidir. Buna göre âyetin
açıklaması şöyledir: "Allah yaratıkları, ilim ve ahlak yönünden birbirlerinden
farklı kılmış, onlann bazılarının derecelerini diğerlerinden yükseltmiştir.
Pey bay g amberlerin, Meleklerin ve Salih kulların derecelerini diğerlerinden
üstün kılmıştır.
Bu cümlenin diğer bir
izah şekli ise şöyledir: "Allah, yaratıklarından pek yücedir, üstün
sıfatlara sahiptir. Bu sıfatların biri de Allanın herşeyi kuşatan Arş/in sahibi
olmasıdır. Yine âyet-L kerimede geçen:" Allah, kullarından dilediğine
emriyle ruhu indirir. "Cümlesi de farklı şekillerde izah edilmiştir.
Katedeye göre buradaki "Ruh" tan maksat," Vahiy" Dehhaka
göre "Kitap" İbn-i Zeyd'e göre "Kur'an" Süddi'yi gröe ise
"Peygamberlik"tir. Taberi bu izahlar arasında farklar bulunsa da
mânâlarının birbirlerine yakın olduğunu söylemekte ve neticelerinin aynı
olacağını ifade etmektedir.
Ayette geçen
"Buluşma günü"nden maksat, kayamet günüdür. O güne buluşma günü
denmesinin sebebi» yaratanla yaratılanların karşı karşıya gelmesi, gökte
yaşayanlarla yerde yaşayanların birbirleriyle buluşması ve insanların bir arada
toplanmalardır. [24]
16- Ogün
insanlar ortaya çıkarlar. Onların hiçbirşeyi Allaha gizli değildir.
"Bugün hakimiyet kimindir?"diye sorulur" Bir ve kahhar olan
Al-hıhındır. " cevabı verilir.
Kıyemet gününde
kendilerine Peygamber gönderilerek uyarılanlar, gören gözler önünde açıkta
bulunacaklardır. Onların birbirlerini görmelerine engel olacak ne bir dağ ne de
bir ağaç bulunacaktır. Bu hususu beyan eden âyetlerde şöyle
buyumIuryor:"Ey Muhammed kıyamet günü dağların ne olacağını sorarlar, sen
onlara şöyle de:"Rabbinronları(un ufak edip) sa vuraç aktır/1
"Yerlerini dümdüz boş bir arazi halinde bırakacaktır." "Sen
orada hiçbir çukur, hiçbir tümsek göremezsin.
[25]
O gün insanların
hiçbirşeyi Allaha gizli kalmayacaktır. O gün Allah: "Bugün hükümranlık
kimindir?" diye sorar ve bu soruya yine bizzat kendisi: " Bir ve
kahbar olan Allahındır." evabmı verir. [26]
17- Bugün
herkese dünyada kazandığının karşılığı verilir. Bugün asla zulüm yoktur.
Şüphesiz ki Allah, hesabı çok çabuk görendir.
Allah yaratıkları
tekrar diriltip kabirlerinden çıkarttığı zaman onlara şöyle diyecektir:"
Bugün herkese, dünyada iken yaptığının karşılığı verilecektr. Hayır işleyen
mükâfaatlandmlacak şer işleyen ise ceazalandınlacaktır. Bugün hiçbir haksızlık
yapılmayacaktır. Hayır işleyenin amelinin mükafaatı eksiltilmeyecek şer
isleyenin cezası artılılmayacaktır. Şüphesiz ki Allah, kullarını kıyamet gününde
süratli bir şekilde hesaba çekecektir.
Peygamber
efendimiz(s.a.v.) Allah tealamn, bir hadis-i Kudsihe zulmü hem kendisine hem de
kullarına haram kıldığını beyan ederek şöyle buyurduğunu ziketmektedir.
"Ey kullarım, ben
zulmü kendime haram kıldım. Sizlerin aranızda da haram kıldım. Sakın
birbirinize zulmetmeyin. Ey kullarım, hepiniz sapiksınızdır. Ancak benim doğru
yolu gösterdiğim müstesnadır. Benden hidayet dileyin sizi hidayete erdireyim.
Ey kullarım, hepiniz açsmızdır. Benim doyurduğum müstesnadır. Benden yemek
isteyin sizi doyurayım. Ey kullarım, hepiniz çıplaksı-nızdır. Ancak benim
giydirdiğim müstesnadır. Benden .kendinizi giydirmemi isteyin ben sizi
giydireyim. Ey kullarım, sizler gece ve gündüz hata işlersiniz. Ben ise bütün
günahları affederim. Benden af dileyin sizi affedeyim. Ey kulla-nm, sizler bana
zarar verme durumuna gelemezsiniz ki bana zarar veresiniz. Yine sizler bana
fayda verme durumuna gelemezsniz ki bana menfaat sağlayası-nız. Ey kullarım,
şayet sizin önceki geçenleriniz, sonradan gelecekleriniz, insanlarınız ve
cinleriniz, içinizden en takva sahibi olan birinin kalbi gibi olsanız bu benim
mülkümde hiçbirşeyi artırmaz. Ey kullarım, şayet sizin önceki geçmişleriniz,
sonradan gelecekleriniz, insanlarınız ve cinleriniz, içinizden en facir bir
adamın kalbi gibi olsanız bu benim mülkümden hiçbirşeyi eksiltmez, Ey kulla-nm,
şayet sizin önceki geçmişleriniz, sonradan gelecekleriniz, insanlarınız ve
cinleriniz hep bir araya toplanıp benden istekelerde bulunacak olsanız ben de
her insana istediğni verecek olsam bu verilenler benim mülkümden ancak denize
girip çıkan bir iğnenin, denizin suyundan eksilttiği kadar bir miktar eksiltir.
Ey kullarım ben sizin amelilerinizi zaptettirip saymaktayım. Sonra onların
karfıtıklarının size tam olarak vereceğim. Kim, işlediği amelin hayırlı
olduğunu görürüse Allaha hamdetsin. Kim de bunun dışında bir amel bulacak
olursa ancak kendisini kınasın[27]
18- Ey
Muhammed, sen onları yaklaşan kıyamet günüyle uyar. O gün yürekler gırtlaklara
dayanır, insanlar elem ve ızdirap içinde yutkunurlar. Zalimlerin ne bir sıcak
dostu ne de makbul bir şefaatçisi vardır.
Ey Muhammed, sen
kavminin müşriklerini, yaklaşan kıyamet günüye uyar. 0 gün Allanın huzuruna
kötü amelleriyle çıkıp Allanın, kendilerini can yakıcı bir azapla cezalandırılmasını
hak etmiş olmasınlar. O gün kalbler, Allanın cezalandırması korkusundan
yerlerinden oynayıp gırtlaklara dayanır. İnsnlar onları tekrar yerlerine
döndürmek isterler ve bu sebeple yutkunup dururlar. Fakat kalbler ne geri
dönüp insanları rahatlatırlar ne de ağızlarından dışarı çıkıp onlun öldürürler.
O gün, Allahı inkar eden zalimler için ne sıcak bir himayeci vardır ki onları
Allanın azabına karşı himaye etmeye kalksın ne de bir aracı vardır ki onlar
için şefaatçi olsun. [28]
19- Allah
,guzlcrin hain bakışını ve kalblcrin gizlediklerini bilir.
"Allah teala bu
ayet-i kerimede, herşeyi bilme sıfatının bir tecellisi olarak gözlerin
hainliklerini ve sinelerde gizlenen sırlan da bildiğini beyan etmektedir.
Abdullah b. Abbas,
gözlerin hainliğine misal vererek:"Kişi girmiş olduğu evde veya yanlanndan
geçmiş olduğu insanların içinde insanları savsaklayarak bir kadına bakar,
insanlar kendisine baktığında da gözlerini kapatırsa işte hain bakış budur,
"demiştir. Dehhak ise "Hain bakışın, göz kırpmak, gördüğü halde[29]
Görmedim." demek
veya görmediği halde "Gördüm" demek olduğunu söylemektedir. [30]
20- Allah,
hak ile hükmeder. Müşriklerin, AUahtan başk edindikleri ilahlar ise hiçbirşeye
büküm veremezler. Şüphesiz Allah, her şeyi işitendir, görendir.
Allah, hain bakan
gözler hakkında da hain bakışın neticesinde kalblerde gizlenen düşünceler
hakkında da hak olan hükmünü verir. Harama karşı gözlerini yuman ve kalbinin
vesveselerinden ayn durana güzel mükafaat verir. Harama bakan ve kalbinde
köülük işleme hislerini taşıyanian ise layık oldukları cezalar ile
cezalandırır.
Allaha ortak koşan
müşriklerin, Allanın dışında taptıkları put ve heykelleri ise hiçbir hüküm
veremezler. Zira onlar herhangi bir şeyi bilmez ve hiçbir şeye güç te
yetiremezler. O halde siz, herşeye kadir olan amellerinizden herhangi bir şey
kendisine gizli kalmayan Allaha kulluk edin ki iyilik edenlerinizi iyilikle
mükafaatlandırsın, kötülük edenleri ise kötülükleriyle cezelandirstn. Şüphesiz
ki Allah dillerinizin konuştuğu herşeyi çok iyi işitendir. Azalannızm yaptığı
amelleri çok iyi görendir. [31]
21-
Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden ünce geçmiş kavimlerin akıbeti nasıl olmuş
görmüyorlar mı? Onlar, kuvvet ve yeryüzündeki eserleri bakımından kendilerinden
çok daha güçlüydüler. Öyleyken işledikleri günahlar yüzünden Allah onları
cezalandırdı. Onları Allanın azabından koruyan da olmadı.
Allaha ortak koşmaya
devam eden ve kendilerine gönderilen Peygamberi yalanlayan müşrikler,
yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce gelen ve kendilerinin yaptığım yapan
ümmetlerin sonlarının ne olduğunu görmezler mi? Onlardan önceki o Ümmetler
bunlardan daha güçlü kuvvetli ve yeryüzündeki eserleri daha fazla idi. Onlann
ne güçleri ne de yeryüzünde meydana getirdikleri eserleri onlara fayda
sağladı. Allah onları, isyanlan yüzünden ezabıyla kıskıvrak ya-kalayıverdi
Onlar, kendilerini Allahın azabından korruyacak hiçbir yardımcı bulamadılar ve
Aİlah onlan helak etti. [32]
22- Çünkü
kendilerine apaçık delillerle Peygamberleri gelirdi, onlar ise inkar ederlerdi.
Bu yüzden de Allah, onları azabiyla helak etmişti. Şüphesiz o kudret ve kuvvet
sahibidir. Cezai çok şiddetli olandır.
Bu müşriklerden önceki
kafirlerin helak edilme sebepleri, onlara Allahın Peygamberleri Allahın varlık
ve birliğini gösteren apaçık deliller getirdiği halde onların, Peygamberleri
reddetmeleri ve allahın birliğini inkan etmleriydi. İşte bunun üzerine Allah
onlan azabıyla yakalamış ve helak etmişti. Şüphesiz ki Allah, kuvvet ve kudret
sahibidir. Hiçbir şey ona galip gelemez ve onu âciz bırakamaz. O, azabı pek
şiddetli olandır.
Allah teala bu ayette
Resuluüahı yayanlayan Kureyş müşriklerini tehdit etmekte, onlan, imanlanndan
vazgeçmeye çağırmakta, aski halde kendilerinden önceki müşriklerin akıbeterine
uğrayacaklannı bildirmektedir. [33]
23-24-
Doğrusu biz, Musayı mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavuna, Hamana ve
Karuna göndermiştik de onlar:"Bu yalancı bir sihirbazdır."
demişlerdi.
Şüphesiz ki biz
Musayı, âyetlerimizle ve apaçık bir delille Firavuna, Hâmâna ve Karuna
göndenniştik te onlar da Musaya: "Âsâ ile sihir yapan bir sihirbazdır ve
Allaha karşı yalan, söyleyen, insanlara, Peygamber olarak gönderildiğini iddia
eden bir yalancıdır."- demişlerdi.
Allah teala bu
âyetlerde Resulullah (s.a.v.)i, kavmi olan Kureyşl il erden gördüğü çeşitli eziyetlere
karşı teselli etmekte, onlardan önce Hz. Musanın da, kavmindan çeşitli
eziyetler gördüğünü bildirmektir. [34]
25- Musa
nezdimizden onlara gerçeği getirince, Firavun ve beraberindekiler,
adamarına:"Musa ile beraber Allaha iman edenlerin oğullarını öldürün,
kadınlarını sağ bırakın, "dediler. Fakat kâfirlerin tuzağı elbette boşa
çıkmağa mahkumdur..
Musa, Firavun Hâman ve
Karuna, tarafımızdan, Allahı birleme ve ona, itaat etme gerçeğini götürünce
onlar Musayı dinlemediler, Onlar, daha önceden-beri tatbik ettikleri İsrail
oğullarının erkek çocuklannı öldürmeleri yanında ayrıca Musaya iman edenlerin
de erkek çocuklanm öldürmelerini ve kadınlannı sağ bırakmalarını emrettiler.
Ancak kâfirlerin, iman ehline kurmuş olduklan tuzaklar haktan uzaktır ve boşa
çıkmaya mahkumdur.
Görüldüğü gibi
Firavun, İsrailoğullarının çoğalıp iktidarı elinden alacakları korkusuyla
onlann erkek çocuklannı öldürüp kadınlannı sağ bırakmakta iken Hz. Musa ortaya
çıkıp onu imana davet edince bu sefer ona her iman edenin erkek çocuklannın da
öldürülmesini emretmiştir. Fakat Allah onun bu tuzağını kendi aleyhine
çevirmiş ve onu yok etmiştir. [35]
26- Firavun
kavmine şöyle dedi: "Bırakın beni Musayı öldüreyim. O, rabbini
çağıradursun, Onun, dininizi değiştirmesinden veya yeryüzünde bozgunduk
çıkarmasından korkuyorum."
Firavun, çevresinde
bulunanlara: "Bırakın beni Musayı öldürüp kurtulayım., O, kendisini
Peygamber olarak gönderdiğini söylediği rabini yardımına çağıradursun. Zira ben
onu öldürmezsem onun, sizin dininizi değiştireceğinden veya Mısır
topraklarında, sizi çağırdığı rabbine ibadet etme fesadını yayacağından
korkuyorum."
Ayet-i kerime,
Firavunun, Hz. Musayı öldürmeyi kastettiğini, Allah tea-laya açıkça karşı
koymaya giriştiğini ve bu tutumunu kavmine anlatırken de vaaz ve nasihat eden
bir insan pozuna büründüğünü beyan etmektedir. Bu tür Ta-ğutîann yaldızlı
sözlerine al d anıl maması gerekmektedir. [36]
27- Musa da
Firavuna ve onun kavmine şöyle dedi: "Ben, hesap gününe inanmayan her
kibirliden, benim de rabbim sizin de rabbini/. olan Alla ha sığındım."
Musa, Firavuna ve
kavmine şu cevabı verdi: "Ey kavmim, ben insanların hesaba çekileceği
hesap gününe iman etmeyen her zorba kibirlinin şerrinden, benim de sizin de
rabbiniz olan Allaha sığınırım."
*Hz. Musa, Firavunun
şerrinden Allaha sığınırken onun, âhirete iman etmeme sıfatını zikretmektedir.
Zira, âhirete iman etmeyen kişi, hesaba çekileceğinden korkmadığı için
iyiliklerden dolayı mükafaatlandmlacağmı ve kötülüklerden dolayı da
cezalandırılacağım beklemez. Böylece nefsinin ve şeytanın, kendisine süslü
gösterdiği her şeyi rahatlıkla yapabilir. [37]
28- Firavun
ailesinden, imanını gzileyen mümin bir adam, kavmine hitaben şöyle dedi:
"Bir adamı "Rabbim Allah tır." dediği için mi öldüreceksiniz?
Halbuki o size, rabbinizden apaçık deliller getirmiştir. Eğer yalancı ise
yalanının vebali sadece kendinedir. Eğer doğru söylüyorsa size va-adettiği
azabın bir kısmı mutlaka başınıza gelir. Şüphesiz ki Allah, haddi aşan
yalancıyı hiçbir zaman doğru yola ulaştırmaz.
Firavun Musa'yı
öldürmek isteyince kavminden Musa'ya iman eden ve imanım Firavundan gizleyen
biri, Firavunun bu davranışına karşı çıkarak şöyle dedi: "Ey kavim, siz
Musa'yı sırf "Rabbim Aîlahtır" dediğin için mi öldürmek istiyorsunuz?
Halbuki o, rabbiniz tarafından size söylediklerinin gerçek olduğunu ortaya
koyan "Âsâ" ve "Parlayan el" gibi mucizeler getirdi. Şayet
Musa, Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğu sözünde yalancı ise
onun yalancılığının günahı sadece kendisine aittir. Şayet size söylediğin bu
sözde doğru ise ve sizler de bu batıl dîniniz üzere devam ederseniz, onun size
vadettiği felaketlerin bir kısmı gelip size dokunur. O halde sizin onu
öldürmenize hiç gerek yoktur. Şüphesiz ki Allah, haksız yere kan akıtarak haddi
aşan ve rabbine karşı yalan uyduran insanı başarıya ulaştırmaz, ona doğru yolu
göstermez."
İmanını gizleyen bu
kişi, sözlerine devamle şöyle demiştir[38]
29- Ey
kavmim, yeryüzünde galip olarak bugün hakimiyet sizindir. Ama bize Allahın
azabı gelirse bizi onun azabından kim kurtarabilir?" Firavun şöyle dedi:
"Ben size, kendi görüşümden başkasını söylemiyorum. Ben sizi ancak doğru
yola sevkediyorum."
Ey Firavun ve
topluluğu, bugün Mısır topraklarında, İsrailoğullanna galip olarak hakimiyet
sizindir. Şayet Musa'yı öldürmenizden dolayı bize Allahın azabı gelecek olursa
onun azabına karşı bize kim yardım edebilecektir?
Firavun ise bu mümin
kula cevaben şöyle dedi: "Ey insanlar, ben kendim için uygun ve doğru
olduğuna inandığım görüşümün sizin için de uygun olduğunu söylüyorum. Ben,
kendi görüşümden başkasını söylemiyorum ve ben, Musa'nın öldürülmesini
emrederek sizleri ancak doğru yola çağırıyorum. Zira sizler onu öldürmezseniz o
sizin dininizi değiştirecek ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaracaktır. [39]
30- O mümin adam da şöyle dedi: "Ey kavmim,
peygamberlerine karşı işbirliği yapan toplulukların uğradıkları "Azap
günü" gibi bir günün başınıza gelmesinden korkuyorum. [40]
31- Nuh, Ad,
Scmud ve onlardan sonra gelen kavimlerin durumu gibi... Allah, kullarına
zulmetmeyi asla istemez."
Firavunun kavminden
iman eden kişi, Firavun ve topluluğuna şöyle dedi: "Ey kavmim, sizin,
Musa'yı öldürnıeniz halinde, geçmiş ümmetlerden, peygamberleri aleyhine
işbirliği yapan insanların uğradıkları azap günü gibi bir günün azabına
uğrayacağınızdan korkuyorum. Allahın, Nuh, Âd, Semud ve onlardan sonra gelen
kavimlere tatbik edegeldiği kanununu sizlere de tatbik ederek sizi helak
edeceğinden korkuyorum. Allah, helak etmiş olduğu bu ümmetleri suçsuz
olarak helak etmemiştir. Zira o,
kullarına asla zulmetmek istemez. Ancak onlan hak ettikleri cezalardan dolayı
helak etmiştir. [41]
32- Ey
kavmim, sizin için, insanların birbirlerini çağıracakları o kıyamet gününden
korkuyorum.
Bu âyet-i kerime iki
şekilde izah edilmiştir. Bunlardan biri, mealde verildiği gibidir. Taberi de
bu görüşü tercih etmiştir. Buna göre âyetin izahı şöyledir: "Firavunun
kavminden iman eden kişi, sözlerine devamla, Firavun ve topluluğuna şöyle
dedi: "Ey kavmim, ben sizler için cennetliklerin ckehennemliklere
cehennemliklerin de cennetliklere seslendiği veya Sur'a üfleminin ortaya çıkardığı
korkudan dolayı insanların birbirlerini yardıma çağırdıkları o dehşetli günün
azabından korkuyorum."
Allah teala diğer
âyet-i kerimelerde cennetliklerin cehennemliklere ve cehennemliklerin de
cennetliklere seslenerek birbirleriyle konuştuklarını şu şekilde beyan
etmektedir. "Cennetlikler, cehennemliklere "Rabbimizin bize
vaadetti-ğini gerçek bulduk siz de rabbinizin size vaadettiğini gerçek buldunuz
mu?" diye seslenirler. Cehennemlikler de "Evet" derler. Bunun
üzerine aralarında bir çağına şöyle seslenir: "Allahın laneti zalimler
üzerine olsun. [42]
İkinci bir izah şekli
ise şöyledir: Firavunun kavminden iman eden o kişi Firavun ve topluluğuna şöyle
demiştir: "Ey kavmim, ben sizin için inananların cehennemin dehşetini görüp
kaçıştıkları günün azabından korkuyorum."
Kıyamet gününde gökler
yarılıp melekler yeryüzüne inince ve cehennem getirilip insanların önüne
kurulunca, insanlar gerisin geri kaçarlar. Fakat her gittikleri yerde
meleklerin kendilerini çember içine aldıklarım görecekler ve tekrar yerlerine
dönmek zorunda kalacaklardır. Bu hususta diğer âyetlerde de şöyle
buyurulmaktadir: "Rabbin ve saf saf olan melekler karşına çıktığı
zaman" "İşte o gün cehennem getirilecek yine o gün insan herşeyi
anlayacaktır. Fakat bu anlamanın ona ne faydası olacak[43]
33- O gün
arkanızı dönüp kaçacaksınız. Fakat hiç kimse sizi AHahın azabından
koruyamayacaktır. Allah, kimi doğru yoldan saptirirsa artık onu hidayete
erdirecek hiç kimse yoktur.
İşte o gün sizler
AHahin azabından ve cehennemi gözünüzle görmenizden dolayı arkanızı dönüp
kayacaksınız. Fakat sizi Allanın azabından kurtaracak hiçbir kimse
bulamayacaksınız. Allah kimi saptırır da onu hakka muvaffak kılmazsa artık onu
yola iletecek hiçbir kimse bulunmayacaktır. [44]
34- Şüphesiz
ki daha önce Yusuf da size apaçık delillerle gelmişti. Onun getirdiklerinden de
devamlı şüphe etmiştiniz. Yusuf ülünce de "Allah, bundan sonra hiçbir
peygamber göndermeyecek." demiştiniz. İşte Allah, haddi aşan şüphecileri
böyle saptırır.
Ey kavim, size Musa'dan
Önce peygamber olarak Yusuf geldi. O size apaçık deliller getirmişti. Yusuf un
sizlere rabbiniz katından getirdiği şeyler hakkında şüphe edip durmuştunuz.
Nihayet Yusuf öldü sonra sizler "Allah, Yusuftan sonra artık peygamber
göndermez." dediniz. İşte Allah, kendisini inkar ederek haddi aşan ve
peygamberlerinin verdiği haberlerden şüphe eden kimseleri böyle haktan
uzaklaştırır. [45]
35- O
şüpheciler, kendilerine verilmiş bir delil bulunmadan Allanın âyetleri üzerinde
münakaşa ederler. Onların bu hareketleri AHahın nez-dindc de, müminlerin
yanında da büyük bir gazap vesilesidir. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın
kalbini işte böyle mühürler.
Mümin kul, sözlerine
devamla Firavun ve topluluğuna şöyle demiştir: "AHahın saptırdığı, haddi
aşan ve şüpheye düşen insanlar, kendilerine Allah tarafından hiçbir delil
gelmediği halde, peygamberlerinin, kendilerine getirdikleri delil ve mucizeler
hakkında tartışmaya girdiler, o delil ve mucizeleri yalanlamaya kalkıştılar.
Allahm âyetleri hakkında yapmış oldukları bu tartışmalar hem Allah katında hem
de Aliaha iman eden müminler katında büyük bir gazap vesilesidir. Allah,
ellerinde hiçbir delil bulunmadığı halde onun âyetleri hakkında tartışmaya
girişen insanların kalblerini mühürlediği gibi her böbürlenen zorbanın kalbini
de mühürler. [46]
36-37-
Firavun, (Veziri Hâmân'a): "Ey Hâmân, benim için yüksek bir kule yap.
Belki onunla yollara, göklerin yollarına ulaşırım da Musa'nın ilahını görürüm.
Şüphesiz ki ben, Musa'nın yalancı olduğunu sanıyorum, dedi. İşte Firavunun kötü
ameli kendisine böylece güzel gösterilip ve doğru yoldan aiıkonuldu. Firavunun tuzağı elbette helakle
sonuçlanacaktı.
Firavun kavminden iman
eden kul, Firavunun, Musa'nın öldürülmesini emretmesi üzerinde onu bu işe
girişmekten alıkoymaya çalışmış ve Musa'yı öldürmenin sonucunun felaket
olacağına dair Firavunun dikkatini çekmiştir. Bunun üzerine Firavun,
kendisinin, şer işlerinde danışmanı olan Hâmân'a şöyle demiştir: "Ey
Hâmân, sen benim için yüksek bir kule yap. Belki ben oraya çıkarak göklere
yükselme yolunu bulur ve orada Musa'nın ilahını görürüm. Bununla beraber ben,
Musa'nın yalancı olduğunu sanıyorum."
Evet, Allah, kendisine
karşı isyan eden Firavuna, yapmış olduğu kötü amelleri güzel gösterdi ve
böylece Firavunun kendi nefsi onu doğru yoldan alıkoydu. Şüphesiz ki Firavunun
Musa'nın ilahını görmek için yaptığı iş neticesiz kalacaktı. Firavunun, kule
yapımı için harcamış olduğu herşey boşa gitmiş olacaktı. [47]
38-
(Firavunun ailesinden, imanını gizleyen) o mümin adam, sözlerine şöyle devam
etti: "Ey kavmim, bana uyun size doğru yolu göstereyim. [48]
39- Ey
kavmim, muhakkak bu dünya hayatı gelip geçici bir geçimlikten ibarettir.
Âhiret ise şüphesiz, karar kılınacak bir mekandır.
Firavunun kavminden
iman eden kişi kavmine şöyle dedi: "Eğer bana uyar ve size söylediklerimi
kabul edecek olursanız ben sizlere doğru yolu açıklarım. O yolu tuttuğunuz
takdirde kurtuluşa ermiş olursunuz. O yol da Allahm, Musa ile göndermiş olduğu
dindir. Ey kavmim, dünyada iken size verilen bu hayat, ancak bir geçimliktir.
Sizler, eceliniz gelinceye kadar bu dünya hayatında yaşayacaksınız. Sonra
öleckesiniz ve bu hayatı kaybedeceksiniz. Ondan sonra varacağınız âhiret yurdu
ise devamlı kalacağınız bir yerdir. Artık orada ölüm diye birşey yoktur. O
halde âhiret yurdunu isteyin ve onun için amel işleyin. [49]
40- Kim bir
kötülük yaparsa, ancak yaptığı kötülük kadar ceza görür. Kim de erkek olsun
kadın olsun, mümin olarak bir salih amel işlerse işte onlar cennete girerler ve
orada hesapsız nimetlerle rızıklandırılırlar.
Kim, bu dünya
hayatındayken Allaha karşı gelerek kötü amel işleyecek olursa, ancak işlediği
amel kadar cezalandırılacaktır. Erkek olsun kadın olsun her kim de Allaha iman
ederek salih amel işleyecek olursa işte onlar âhirette cennete girecekler ve
onlara orada hesapsızca nzık verilecektir. Onların müka-faatlan kat kat olacak,
cehennemiiklerinki gibi sadece yaptıklarının karşılığı olarak kalmayacaktır. [50]
41- Ey
kavmim, neden, ben sizi kurtuluşa davet ederken siz beni ateşe davet
ediyorsunuz? [51]
42- Siz beni,
Allahı inkar etmeye ve bilmediğim bir şeyi ona ortak koşmaya davet ediyorsunuz.
Ben sizi, herşeye galip ve çok affedici olan Aİ-laha davet ediyorum. [52]
43- Şüphesiz
ki sizin beni davet ettiğiniz şeyin, dünyada da âhirette de insanları çağıracak
hiçbir gücü yoktur. Bizim varacağımız yer, Allahtn huzurudur. Haddi aşanlar,
işte onlar, cehennemliklerin ta kendileridir. [53]
44- İlerde
size söylediklerimi hatırlayacaksınız. Ben işimi Ailaha bırakıyorum. Şüphesiz
ki Allah, kullarını çok iyi görendir."
Firavun kavminden,
iman etmiş olan o kişi, sözlerine devamla şöyle dedi: "Ey kavmim, ne
oluyor size? Ben sizi, Ailaha iman edip peygamberi Musa'ya tabi olarak Allanın
azabından kurtulmaya davet ederken siz beni, cehenneme sokacak işleri yapmaya
davet ediyorsunuz, Firavunun dininde kalmamı istiyorsunuz. Benim, Allahı inkar
etmemi ve ibadete layık olduklarını bilmediğim şeyleri ona ortak koşmamı
istiyorsunuz. Ben ise sizi, herşeye galip olan ve tevbe edenlerin günahlarını
bağışlayan Ailaha kulluk etmeye davet ediyorum. O halde gelip Ailaha kul olun.
Herhangi bir menfaat ve zarar veremeyecek şeyleri bırakın.
Gerçekten, sizlerin,
beni kulluk etmeye davet ettiğiniz putların, dünyada da âhirette de herhangi
bir şeye davet etmeleri sözkonusu değildir. Çünkü onlar, konuşamayan ve
anlamayan cansız varlıklardır. Onlar, kendilerine dua edenlere cevap verme
gücünde değillerdir. Öldükten sonra hepimizin dönüp varacağı yer Allanın
huzurudur. O, orada bizleri hesaba çekecektir. Alîaha ortak koşarak ve Allah
haram kıldığı halde insanları Öldürerek haddi aşan kimseler ise cehennemliklerin
ta kentlileridir. Eğer Musa'yı öldürecek olursanız siz de cehennemlik
olursunuz. Ey kavim, sizler, Allanın azabını gözlerinizle gördüğünüz zaman
benim size söylediğim bu şeylerin gerçek olduğunu hatırlayacaksınız. Ben işimi
Ailaha bırakıyor ve ona tevekkül ediyorum. Zira o, kendisine tevekkül edenler
için kafidir. Şüphesiz ki Allah, kullarını çok iyi görendir. Onlardan kimin
itaatkâr kimin de isyankâr olduğunu bilir. Herkese yaptığı amelin karşılığını
verir. [54]
45- Allah o
mümin adamı, Firavunun ve adamlarının kurdukları tuzağın kötülüklerinden
korudu. Firavun ailesini de kötü bir azap kuşatıverdi.
Allah, Firavun
ailesinden iman eden bu mümin kulu, iman ettiğinden dolayı, Firavun ve adamlarının,
kendilerine karşı gelenlere yapmış oldukları tuzakların kötülüklerinden
korudu. Firavun ailesini ise azapların kötüsü kuşattı.
Âyette zikredilen
"Firavun ailesinden" maksat, ona tabi olanlar ve ona itaat
edenlerdir. "Azapların kötüsü"nden maksat ise, suda boğulmak sonra da
cehenneme atılmaktır. [55]
46- O azap
ateştir. Onlar sabah akşam ateşe takdim edilirler. Kıyamet kopunca da
"Firavun ailesini azapların en şiddetlisine sokun." denilecektir.
Firavun kavminin
uğratılacağı o kötü azap, ateş azabıdır. Onlar, sabah akşam, ruhları siyah
kuşların içinde olmak üzere kıyamet gününe kadar o ateşe takdim edilirler.
Kıyamet kopunca da Firavun ve taraftarlarım "Azapların en şiddetlisi olan
cehennem azabına koyun." denilir.
*Süddî diyor ki:
"Firavun kavminin ruhları siyah kuşlar şeklindeki varlıklar içindedir.
Onlar günde iki defa, sabah ve akşam ateşe takdim edilirler. Kıyamet kopuacaya
kadar bu böyle olur."
Katade'den ise, §unu
söylediği rivayet edilir: "Firavun taraftarlanna bir azap olmak üzere,
sabah akşam cehennemdeki yerleri gösterilir. "Ey Firavun ai-ı leşi. işte
sizin cehennemdeki yeriniz budur." denilir. [56]
47- Kâfirler
cehennemde birbirleriyle münakaşa ederlerken, güçsüzler büyüklük taslayanlara
şöyle diyeceklerdir. "Biz size uymuştuk. Şimdi ise siz ateşin bir kısmını
olsun bizden uzakiaştırabilir misiniz? [57]
48- Büyüklük
taslayanlar ise: "Şimdi hepimiz cehennemdeyiz. Şüphesiz Allah, kulları
arasında hükmünü vermiştir." derler.
Ey Muhammed, sen o
kâfirlere, cehennem ateşinin içinde birbirleriyle t artış ac aklan m hatırlat.
O zaman Allaha ortak koşmakta ve onu inkarda ileri gelenlerine tabi olan zayıf
ve güçsüzler, tabi oldukları şımarık liderlerine şöyle diyeceklerdir:
"Biz dünyada kâfirlikte size uyduk. Bugün sizler azabın bir kısmını olsun
bizden hafifletir misiniz? Zira biz dünyada iken sizin emrinize koşuyorduk. Bu
azap bize sizin yüzünüzden geldi. Siz olmasaydınız biz orada iman etmiş
olurduk, başımıza bunlar da gelmezdi. Kendilerine uyulan şımarık liderler ise,
dünyada iken peşlerine taktıkları insanlara şu cevabı vereceklerdir. "Ey
kavim, bizler de sizler de bu ateşte ebedi olarak kalacağız. Bundan
kurtulmamıza imkan yoktur. Zira Allah, kulları arasında kesin hükmünü
vermiştir. Cennetlikleri cennete cehennemlikleri de cehenneme yeri eşti
rmiştir. Artık ne bizler, içinde bulunduğumuz bu sıkıntılardan
kurtulabileceğiz ne de cennetlikler, içinde yaşamış oldukları nimetlerden
mahrum olacaklardır." [58]
49- Cehennem
ateşinde bulunanlar, cehennem zebanilerine: "Rabbi-nizc dua edin de
azabımızdan birgün olsun hafifletsin." derler. [59]
50- Cehennem
zebanileri: "Size peygamberleriniz apaçık delillerle gelmiyor muydu?"
derler. Onlar da: "Evet geliyordu." derler. Cehennem zebanileri de:
"O halde kendiniz düa edin." derler. Şüphesiz ki kâfirlerin duasr hep
boşunadır.
Cehennemlikler,
ckehennemin bekçilerinden ve idarecilerinden, içinde bulundukları sıkıntının
hafifletilmesi için yardım isteyecekler ve onlara: "Siz olsun rabbinizi
çağırın da bizim içinde bulunduğumuz bu azabı bizden dünya günüyle olsun
birgün hafifletsin." diyeceklerdir. Cehennemin bekçi ve idarecileri ise
onlara şu cevabı vereckelerdir: "Sizlere dünyada iken peygamberleriniz
Al-Iahın varlığını ve birliğini gösteren deliller getirmediler mi? ki siz onu
birleyip ona iman edesiniz ve onun dışındaki şeyleri ilah kabul etmekten uzak
olasınız." Cehennemlikler ise diyecekler ki: "Evet, peygamberlerimiz
bize bu gibi deliller getirmişlerdi. Fakat.biz onları yalanlamıştık."
Bunun üzerine
cehennemin idarecileri onlara şu cevabı vereceklerdir: "O halde şimdi
sizler, peygamberlerinizin sizleri iman etmeye üavet ettiği rabbinizi
çağırın." Onlar da Allahı çağıracaklar fakat kâfirlerin duası hep boşuna
olacaktır. Zira onlara müsbet hiçbir cevap verilmeyecek, onlara sadece:
"Kesin sesi konuşmayın." denecektir.
[60]
51- Şüphesiz
biz, peygamberlerimize ve İman edenlere hem dünya hayatında hem de şahitlerin
şahitlik edeceği kıyamet gününde mutlaka yardım edeceğiz.
Şüphesiz ki biz,
peygamberlerimize ve onlara iman eden müminlere, hem dünya hayatlarında hem de meleklerin,
peygamberlerin ve müminlerin, kâfirlerin aleyhine şahitlik edecekleri âhiret hayatında yardım ederiz.
Allah teala bu âyet-i
kerimede, dünya hayatındayken, peygamberlerine yardım ettiğini bildirmektedir.
Ancak Hz. Yahya, Hz. Zekeriyya, Hz. Şa'ye gibi peygamberler, kavimleri
tarafından öldürülmüş, Hz. İbrahim ülkesini terkedip hicret etmek zorunda
kalmış, Hz. İsa, öldürülme teşebbüsü neticesinde Allah tarafından göklere
kaldırılmıştır. Bu nedenle âyet-i kerime iki şekilde izah edilmiştir.
Birinci izah şekline
göre âyet-i kerimenin manası şöyledir: Allah teala, peygamberlerine,
kendilerine eziyet edenlere karşı yardım etmiş, bu yardım onlara ya sağ iken
erişmiş, Allah onlan düşmanlarına galip getirmiş onlar da düşmanları
ezmişlerdir. Hz. Davud, Hz. Süleyman ve Hz. Muhammed (s.a.v.) bunlardandır.
Veya Allah
teala,peygamberi eri kavimleri tarafından öldürüldükten sonra onlan öldürenleri
helak etmiş böylece peygamberlerinin intikamını almış ve onların davalarına
yardım etmiştir. Hz. Şa'ye ve Hz. Zekeriyya bunlardandır.
Veya kavimleri
peygamberlerini öldürdükten sonra Allah teala o kavimlerin düşmanlarını onlara
musallat etmiş ve düşmanları eliyle onları yok etmiştir, Hz. Yahya'yı
Öldürenlere Buhtunnasr'in musallat edilmesi buna misaldir.
Yahut da, Peygamberler
ümmetlerinden ayrıldıktan sonra, Allah teala, peygamberlerine karşı çıkan o
ümmetleri mahvetmiştir. Hz. İbrahim ve Hz. İsa'nın kavimleri bunlara misaldir.
Zira Allah teala, Hz. İsa'yı öldürmeye teşebbüs eden Yahudilere Bizans
Rumlarını musallat etmiş ve onlan hor ve hakir duruma düşürmüştür.
Peygamber efendimiz
(s.a.v.) bir hadis-i kudsîde Allah tealanm şöyle buyurduğunu beyan etmektedir:
"Kim benim bir
velime düşmanlık ederse şüphesiz ki ben ona karşı savaş açmış olurum. [61]
Âyet-i kerimenin
ikinci izah şekli ise şöyledir: "Âyette her ne kadar Allah tealanın, bütün
peygamberlerine yardım ettiği zikredilmiş ise de onlardan özellikle bazılanna
yardım ettiği kasdedilmiştir. Buna göre âyeti şu şekilde izah etmek mümkündür.
"Şüphesiz ki biz, peygamberimiz Muhammed'e ve ona iman eden müminlere,
dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik yapacağı âhiret gününde yardım
edeceğiz." [62]
52- O gün
zalimlere, mazeretleri hiçbir fayda sağlamayacaktır. Lanet onlaradır. Yurdun
kötüsü de onlaradır.
Şahitlerin şahitlik
yapacağı kıyamet gününde, Aîlaha ortak koşarak veya onu inkar ederek zalim
olanlara, ileri sürecekleri mazeretleri fayda vermeyecektir. Zira onlar,
tutarsız mazeretler ileri süreceklerdir. Lanet onlaradır, yurtların en kötüsü
olan cehennem de onlaradır. [63]
53- Şüphesiz
ki biz Musa'ya bir hidayet rehberi verdik. İsrailoğulla-rına da Tcvratı miras
bıraktık.
Âyet-i kerime iki
şekilde izah edilmiştir: Bunlardan biri, mealde verildiği şekildedir. Buna
göre Hz. Musa'ya verilen hidayet rehberinden maksat, Tevrat'tır.
İkinci izah şekline
göre ise âyetin manası şöyledir: "Şüphesiz ki biz Musa'ya hidayet verdik,
İsrail oğul lan m da Tevratamirasçı kıldık.
Bu izaha göre Hz.
Musa'ya verilen hidayetten maksat, Allanın kendisine verdiği peygamberliği
insanlara tebliğ etmesidir. Taberi de âyeti bu şekilde izah etmiştir. [64]
54- O, akıl
sahipleri için bir hidayet rehberi ve bir öğüttür.
O Tevrat, akıl
sahipleri için dini hükümleri beyan eden bir rehber ve bir öğüttür. [65]
55- Ey
Muhammed, sabret. Şüphesiz ki Allanın vaadi haktır. Kuşunun affını dile. Akşam
sabah rabbini ha m d ile teşbih et.
Ey Muhammed, rabbinin
emirlerine karşı saırh ol. Sana verdiği peygamberliğinin icaplarını yerine
getir. Onu kavmine tebliğ et. Allahın, sana ve iman edenlere yardım edeceği vaadine
kesinlikle inan. Zira onun vaadi haktır. O, vaadinden dönmez. Allahtan,
günahlarının bağışlanmasını dile. Akşam sabah rabbini överek namaz kıl. [66]
56- Kendilerine
verilmiş hiçbir delil olmadan Allahın âyetleri üzerinde münakaşa edenlerin
kalblerindc, ulaşamadıkları büyüklenmcden başka birşey yoktur. O halde sen
Allaha sığın. Şüphesiz o, herşeyi işitendir, görendir.
Ey Muhammed senin,
rabbinin katından getirmiş olduğun âyetler hakkında kendilerinde, Allah
katından hiçbir delil bulunmadığı halde tartışan o insanların tartışma sebebi,
kalblerinde kibirin bulunmasıdır. Bu kibirden dolayı sana tabi olmayı ve senin,
Allah katından getirdiğin dini kabul etmeyi gururlarına ye-diremezler. Onlar,
Allahın sana verdiği üstünlüğü kıskandıkları için böyle yaparlar. Fakat onlar
bu davranışlarıyla Allahın sana verdiği üstünlüğe asla erişemezler. Zira bu,
Allahın, kullarından dilediğine verdiği Iütfudur. Kulların istekleriyle elde
edilecek birşey değildir. O halde sen bunların şerrinden ve kalbine kibir
gelmesinden Allaha sığın. Allah, bu tartışmaya girişenlerin sözlerini çok İyi
işiten ve davranışlarını çok iyi görendir. Onlara layık oldukları cezayı verecektir.
Âyet-i kerimede geçen:
"Kalblerinde, ulaşamadıkları büyüklenmeden başka birşey yoktur."
cümlesi iki şekilde izah edilmiştir.
Bu izahların birine
göre mana şöyledir: Onlar, kibirlenmelerinden ve kıskanmalarından dolayı
Allahın âyetleri hakkında tartışmaya girerler. Fakat kıskandıkları o
peygamberlik mertebesine asla erişemeyeceklerdir. Zira o, Allah vergisitlir.
Kulun, çalışmakla o mertebeyi elde etmesi mümkün değildir. [67]
57-
Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük
bir iştir. Fakat İnsanların çoğu bunu bilmezler.
Allah teala bu âyette,
insanları, öldükten sonra diriltmeye kadir olduğuna işaret ederek buyuruyor
ki: "Elbette ki göklerin ve yerin henüz bir örneği olmadan yaratılmaları,
insanların yaratılmasından ve öldükten sonra tekrar diriltil-melerinden daha
büyük bir iştir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. Bu hususta Allah teala
diğer bir âyette şöyle buyurmaktadır: "Gökleri ve yeri yaratan ve onları
yaratmada hiçbir güçlük çekmeyen Allahın, ölüleri tekrar diriltmeye kadir
olduğunu görmüyorlar mı? Evet, elbette o herşeye kadirdir. [68]
58- Körle
gören, iman edip salih amellerde bulunanla kötülük işleyen bir değildir. Ne
kadar da az düşünüyorsunuz.
Âyet-i kerimede
zikredilen "Kör"den maksat, Allahııı varlığını ve birliğini gösteren
delilleri göremeyen, onları düşünüp onlardan ibret alamayan, Alla-hın birliğini
ve herşeye kadir olduğunu anlamayan kâfirdir. "Gören"den maksat ise
Allanın delillerini gözüyle görebilen, onları düşünüp onlardan ibret alan ve
yaratıcısının çok büyük ve herşeyi yaratmaya kadir olduğunu idrak eden mümini
erdir. Âyeîte zikredilen "Kötülük işleyen"den maksat ise, rabbini
inkar eden kâfir, ona isyan eden fâcir ve onun emirlerine karşı gelen
zalimlerdir.
Âyet-i kerimenin
sonunda "Ne de az düşünüyorsunuz." buyuru İm aktadır. Yani, ey
insanlar, Allahın delillerini pek az düşünüyor ve onlardan pek az öğüt ve ibret
alıyorsunuz. Şayet sizler, Allahın âyetlerini hakkıyla düşünüp onlardan ibret
alacak olsanız eîbetteki yaptığınız hatayı anlamış olacaksınız. Allahın, insanları,
öldükten sonra tekrar diriltme gücünde olduğunu idrak etmiş olacaksınız. [69]
59- Kıyamet
mutlaka gelecektir. Bunda hiç şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu iman
etmezler.
Ey insanlar, Allahın,
insanları diriltip mükafaatlandiracağı veya cezalandıracağı kıyamet günü
gelmektedir. Bunun geleceğinde asla şüphe yoktur. Sizler bunu kesin olarak
böyle bilin. Öldükten sonra diriltilip amellerinizden dolayı hesaba
çekileceğinizi unutmayın. Bu sebeple rabbinize tevbe edin. Fakat insanların
çoğu kıyametin geleceğine iman etmezler ve böylece cehenneme atılma cezasını
hak ederler. [70]
60- Rabbiniz
şöyle dedi: "Bana dua edin ki duanızı kabul edeyim, bana ibadet etmeyi
kibirlerine yediremeyenler, şüphesiz rezil ve perişan olarak cehenneme
gireceklerdir.
Âyet-i kerimede
zikredilen "Dua"dan maksat, Allaha samimi bir şekilde kulluk
etmektir. Kişi yalnız Aîlaha kulluk ettiği takdirde Allah onun duasını
karşılıksız bırakmaz. Ona merhametli davranır ve onu affeder.
Peygamber efendimiz
(s.a.v.) bir hadis-i şerifinde:
"Şüphesiz ki dua
ibadettir." buyurmuş ve sonra bu âyeti okumuştur. [71]Peygamber
efendimiz duanın gerekliliği hakkında da-şöyle buyunnuştur:
"Kim Allaha dua
etmezse Allah ona karşı gazaplarım"
Diğer bir hadis-i
şerifinde şöyle buyurmaktadır: "Allah nezdinde duadan daha bütün birşey
bulunmamaktadır. [72]
Yine bir hadis-i
şerifinde şöyle buyurmaktadır; [73]
"Dua ibadetlerin
beynidir. [74]
Peygamber efendimiz,
Allah tealaya çeşitli şekillerde duada bulunmuştur. Bu dualarına misal olarak
şunlar zikredilebilir:
"Ey Allahım,
acizlikten, tembellikten, korkaklıktan cimrilikten yaşlılıktan ve kabir
azabından sana sığınırım. Allahım, sen nefsime takvasını ver. Sen onu arındır.
Sen onu en hayırlı arındıransın ve onun velisi ve mevlasısın. Ey Allahım, ben
fayda vermeyen ilimden, ürpermeyen kaibden, doymayan nefisten ve kabul
edilmeyen duadan sana sığınının. [75]
Peygamber efendimiz,
duaların kabul edilmeme sebeplerinden bazılarını zikrederek de şöyle
buyurmaktadır:
"Ey insanlar,
şüphesiz ki Allah temizdir, ancak temiz olanı kabul eder. Aİlah, müminlere de
peygamberlerine emrettiğini emretmiştir. Peygamberlerine: "Ey
peygamberler, temiz ve helal azıklardan yeyin, salih ameller işleyin. Şüphesiz
ki ben sizin yaptıklarınızı çok iyi bilirim. [76]
buyurmuş, müminlere ise: "Ey iman edenler, size verdiğim nzıklann temiz
olanlarından yeyin. Şayet sadece Allaha iman ediyorsanız ona şükredin. [77]
buyunnuştur.
Peygamber efendimiz
daha sonra uzun bir yolculuk yapan bir adamı anlatmış ve onun için şöyle
buyurmuştur: "Bu adamın saçı başı birbirine karışmış, ayaklannı toz
bürümüştür. Ellerini göğe doğru kaldırır: "Ya rab, Ya rab." der. Fakat
yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdır ve kendisi haramla beslenmiştir.
Artık onun duası nasıl kabul [78]edilecektir? [79]
61- İçinde
dinlcncsiniz diye sizin için geceyi yaratan ve gündüzü aydınlık yapan
Allahtır. Şüphesiz Allah, insanlara lütufkârdır. Fakat insanların çoğu
şükretmezler.
Ey insanlar, geceyi,
içinde dinlenesiniz diye yaratan, gündüzü de rızkınızı aramanız için aydınlık
kılan Allahtır. Şüphesiz ki Allah, insanlar için emsalsiz lütuflarda
bulunandır. Fakat insanların çoğu Allaha itaat ederek ve sadece onun Hanlığını
kabul ederek bu lütuflarına karşı ona şükretmezler. [80]
62- İşte bu
nimetleri size veren, herşeyi yoktan var cden^rabbiniz Al-lahtır. Ondan başka
hiçbir ilah yoktur. O halde ona ibadet etmekten nasıl döndürülürsünüz?
Ey insanlar, işte bu
işleri yapan ve sizlere bu nimetleri veren, sizin sahibiniz ve işlerinizi
düzene koyan Aîlahtır. O, herşeyi yaratandır. Ondan başka ibadete layık olan
hiçbir ilah yoktur. O halde nasıl olur da ondan çevirilir ve
uzaklaştırılırsınız? [81]
63- Allanın
âyetlerini inkar edenler işte böyle döndürülürler.
Ey insanlar, sizin,
hakkı bırakıp batıla yöneldiğiniz gibi sizden önce Alla-hin delillerini
yalanlayan ve onlara iman etmeyenler de hakkı bırakıp bâtıla yönelirlerdi.
Şimdi siz de onların yolunu tutuyorsunuz. [82]
64-
Yeryüzünü sizin için durulacak yer kılan, göğü de bina eden, size şekil verip
şeklinizi güzel kılan ve sizi helal ve temiz nimetlerden rıziklandı-rari
Aîlahtır. İşte bütün bunları yapan, rabbiniz olan AHahtır. Alemlerin rabbi olan
Allah, yüceler yücesidir.
Ey insanlar, yeryüzünü
sizler için üzerinde yaşadığınız bir karargâh kılan, gökleri de üzerinize bina
edip yukarı kaldıran, size şekil verip o şeklinizi de diğer yaratıklardan daha
güzel yapan, size helal ve lezzetli nzıklar veren Aîlahtır. Ey insanlar, işte
bütün bu işleri yapan ve sizlere bu nimetleri veren Aîlahtır. İlahlık sadece
ona aittir. Rablik de ona aittir. Bütün âlemlerin rabbi ve yaratıkların sahibi
olan Allah, yüceler yücesidir. [83]
65- O
diridir. Ondan başka hiçbir Hah yoktur. O halde dini Allaha
tahsis ederek ve "Âlemlerin rabbi
olan Allaha hamdolsun." diyerek sadece ona yalvarın.
O devamlı diri
olandır. Onun dışında olan herşeyin hayatı son bulacaktır, ondan başka,
kendisine hakkıyla kulluk edilecek hiçbir ilah yoktur. O halde ey hanlar dini
sadece ona ait kılarak ve Hanlığın sadece ona ait olduğunu kabul ederek âna
yalvarın, ibadette ona herhangi birşeyi ortak koşmayın. "Alemlerin rabbi
olan Allaha hamdolsun." deyin ve ona şükredin.
*Bu âyet-i kerimenin
sonunda bulunan "Allaha hamdolsun diyerek" ifadesi ayrı bir cümle
olarak şu şekilde de izah edilmiştir. "Allah buyurdu ki "Âlemlerin
rabbi olan Allaha hamdolsun."
Abdullah b Abbas ve
Said b. Cübeyr bu âyet-i kerimeye bakarak "Kim Lailahe İllallah1 derse,
hemen arkasından da "Elhamdülillah! Rabbil âlemin." desin."
demişlerdir. [84]
66- Ey
Muhammcd, o müşriklere şöyle de: "Rabbim tarafından bana apaçık deliller
gelince ben sizin, Allahtan başka taptıklarınıza ibadet etmekten kesinlikle
men edildim ve âlemlerin rabbi olan Allaha teslim olmakla emrolundunl."
Ey Muhammed, kavminin
müşriklerine de ki: "Ey kavim, bana rabbim tarafından indirilen kitabın
apaçık âyetleri geldikten sonra sizin, AJlahı bırakıp da tapmış olduğunuz
putlara ibadet etmem yasaklanmıştır. Rabbim bana, herşeyin rabbi ve mâliki
olan kendisine boyun eğmemi ve itaati sadece ona yapmamı emretti. [85]
67- Sizi
topraktan sonra nutfcdcn sonra kan pıhtısından yaratan sonra sizi bir çocuk
olarak dünyaya getiren sonra büyüyüp en güçlü çağınıza eresiniz, daha sonra da
ihtiyarlayasınız diye sîzi yaşatan O'dur. İçinizden bir kısmınız, daha önceden
vefat ettirilmektedir, hu şekilde yaratılmanız, Aliahın takdir ettiği belli bir
vakte yetişmeniz ve onun bundaki hikmetlerini düşünmeniz içindir.
Allah teala bu âyet-i
kerimede, Resulullaha müşriklere, Aliahın bir olduğunu gösteren delilleri
beyan etmesini emretmekte ve buyurmaktadır ki: "Ey Muhammed, kavminin
müşriklerine de ki: "Ben, âlemlerin rabbi olan Allaha boyun eğmekle
emrolundum. Zira o sizin atanız Âdem'i topraktan yarattı, sonra sizi bir damla
sudan daha sonra da bir kan pıhtısından var etti. Sonra sizleri annenizin
kamından, küçük bir bebek olarak dünyaya getirdi. Sonra sizin hayatınızı devam
ettirdi ki büyüyüp en güçlü çağınıza eresiniz sonra da ihtiyarlayasınız. İçinizden
bazılarınız daha önceden, annesinin düşük yapmasıyla veya küçük yaşta yahut
gençlik çağında ya da olgunlaştığında ihtiyarlamadan evvel vefat ettirilir.
Biz bunları böyle yaparız ki siz belli bir süreyi doldurasınız ve bu yapılanları
düşünüp de ibret alasınız. [86]
68- Dirilten
de öldüren de O'dur. O, herhangi bir şeyin olmasını dilediği zaman ona sadece
"Ol" der. O da hemen oluverir.
Ey Muhammed, yine
onlara de ki: "Bütün canlılara hayat veren, daha sonra da onların hayatını
sona erdiren sadece Allahtır. AHahtan başka hiçbir kimsenin buna gücü yetmez.
O, bîrşeyin olmasını diler de onun olmasına hükmederse o şey için sadece
"Ol" der. O da hemen oluverir. Bütün bu işleri yapmak için Aliahın
çaba harcaması söz konusu değildir. [87]
69- Ey
Muhammed, Aliahın âyetleri üzerinde münakaşa edenleri
görmez misin? (Haktan) nasıl da
çevriliyorlar.
Ey Muhammed, Aliahın
âyetleri ve delilleri hakkında seninle tartışan kavminin şu müşriklerini görmez
misin? Haktan nasıl yüzçeviriyor ve olgunlaşmadan uzaklaşıyorlar.
Muhammed b. Şîrîn bu
âyet-i kerimenin, kader hususunda tartışanlar hakkında nazil olduğunu söylemiş,
İbn-i Zeyd ise bu âyetin, müşrikler hakkında nazil olduğunu söylemiş, Taberi de
bu görüşü tercih ederek bundan sonra gelen âyetlerin bu hususu açıkladığım
söylemiştir. [88]
70- Onlar,
Kur'anı ve peygamberlerimizle gönderdiklerimizi yalanlayanlardır. Yakında
bileceksiniz.
Aliahın âyetleri
hakkında tartışanlar, Aliahın kitabı olan Kur'anı ve peygamberlerimizle
gönderdiğimiz Tevhid inancını ve öldükten sonra dirilmeyi yalanlayan
kimselerdir. Aliahın âyetleri hakkında tartışmaya giren ve Aliahın kitabını ve
peygamberlerinin getirdiği tevhid inancını yalanlayan bu kimseler yakında
neyin ne olduğunu bilecekler ve senin haber verdiğin şeylerin gerçek olduğunu
anlayacaklardır.
Bu âyet-i kerime,
Allaha ortak koşanları tehdit etmekte, bundan sonra gelen âyetler ise geleceği
haber verilen azabın nasıl olacağını bildinnektedir. [89]
71-72- O
zaman onlar, boyunlarında halkalar ve zincirler olduğu halde önce kaynar suda süründürülecekler
sonra da ateşte yakılacaklardır. [90]
73-74- Sonra
onlara: "Nerede Allaha ortak koştuğunuz şeyler?" denilecektir. Onlar
da: "Bizi bırakıp kayboldular. Meğer dünyada biz hiçbir şeye ibadet
etmiyor muşuz." derler. İşte Allah, kâfirleri böyle şaşırtır.
Allahm âyetleri
hakkında tartışmaya girişen, Allahın kitabı Kur'anı ve peygamberiyle gönderdiği
tevhid inancını yalanlayanların boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu
halde kaynar suların içinde çekilip sürüklendiklerini sonra da üzerlerinde
ateşler yakıldığını bir görsen. İşte o zaman onlar neyin ne olduğunu
bileceklerdir. Sonra onlara şöyle denecektir: "Nerede sizin, Allaha ibadet
ederken ona ortak koştuğunuz putlarınız? Yardımınıza koşup ta sizi, içinde
bulunduğunuz bu perişanlıktan kurtarsınlar. Zira kendisine kulluk edilen ilah,
kulunu ve hizmetçisini kurtannaya koşar.
Perişan durumda olan
müşrikler ise şu cevabı vereceklerdir. "Allaha ortak koştuğumuz şeyler
kaybolup gittiler. Bizi bu azabın içinde bıraktilar.Daha doğrusu biz dünyada
iken, gerçekte ibadete layık olan hiçbirşeye kulluk etmemişiz."
Evet, Allah, kâfirleri
işte böyle sapıklığa düşürür. Onlara merhamet edip cehennem azabından kurtamaz
ve onların azaplarını da hafifletmez. [91]
75-76- O gün
kâfirlere: "İçinde bulunduğunuz bu azap, yeryüzünde haksız yere
sevindiğiniz ve çılgınca şımardığınız içindir. Ebedi kalacağınız cehenneme
kapılarından girin." denilecektir. Kibirlcnenlerin yeri ne kötüdür.
O kâfirlere âhirette
şöyle denecektir: "Ey insanlar, bugün içinde bulunmuş olduğunuz azap
sizin, dünyada iken, Allah size izin vermediği halde, yeryüzünde batılın
peşinden gidip günah işleyerek sevinmenizden ve böbürlenip şımarmanızdan
dolayıdır. Şimdi sizler cehennemin yedi kapısından ve her biriniz
için ayrılmış oîan kapılardan içeri
girin. Sizler orada ebedi olarak kalacaksınız. Dünyada iken Allahı birlemeyi ve
peygamberlerine iman etmeyi gururlarına yediremeyen kibirli kâfirlerin yeri ne
kötüdür. [92]
:
77- Ey
Muhamnıcd, sabret. Şüphesiz Ailahın vaadi haktır. Biz, ya kâfirlere
vaadettiğimiz azabın bir kısmını sana dünyada göstereceğiz veya göstermeden
ruhunu alacağız. Nasıl olsa onlar bize döndürüleceklerdir.
Ey Muhammed,, sen bu
müşriklerin, Allahın sana indirdiği âyetler hakkındaki tartışmalarına ve seni
yalanlamalarına karşı sabret. Zira Allah, onlar hakkında sana vaadettiği zaferi
ve onlara vereceği cezayı mutlaka gerçekleştirecektir. Çünkü Allahın vaadi
haktır. Ey Muhammed, yine sen hayattayken müşrikler için vaadettiğimiz azabın
bir kısmını sana göstereceğiz yahutta seni, onları azaba uğratmadan önce vefat
ettireceğiz. Onların da senin de döneceğiniz yer, bizim huzurumuzdur. Biz o
zaman seninle onlar arasında doğru olan hükmümüzü vereceğiz ve onların
ebediyyen cehennemde kalacaklarını senin de nimetlerle dolu cennetlere
konacağına karar vereceğiz. O halde sen üzülme, onların yaptıklarına karşı
sabret. [93]
78- Şüphesiz
ki biz, senden önce birçok peygamberler gönderdik. Onlardan bir kısmını sana
anlattık, bir kısmını da anlatmadık. Allahın izni olmadan peygamberlerden
hiçbiri bir âyet dahi getiremez. Allahın emri geldiği zaman onlar arasında hak
ile hükmolunur. İşte o zaman batılla uğraşanlar hüsrana uğrarlar.
Ey Muhammed, şüphesiz
ki senden önce de bir kısım ümmetlere peygamberler gönderdik. Onların bir
kısmını sana anlattık diğer bir kısmını ise anlatmadık. Bu peygamberlerden
herhangi birine, Allahın kendisine izin vermeden, ümmetleriyle kendisinin
arasını tam ayıracak mucize getirme imkanı vermedik. Bu itibarla sana da iznimiz
olmadan kavminin istediği mucizeleri getirme imkanını vermedik. Allahın emri
gelince adaletle hüküm verilir. Peygamberler ve onlarla birlikte iman eden
kurtarılır. İste orada yalan söyleyip Allaha karşı iftirada bulunarak ve
Allahın ortağı bulunduğunu iddia ederek batılla uğraşanlar hüsrana uğratılmış
olurlar. [94]
79-80- Allah
sizin için hayvanları yarattı ki bir kısmına bincsiniz, bir kısmının etinden
yiyesiniz -Onlarda sizin için daha nice mcnfaatlr vardır-ihtiyaç duyduğunuz
şeylere de onlarla ulaşasınız. Siz onların yanında gemilerle de taşınırsınız. [95]
81- Allah
size dcliHcrni gösteriyor. Allahın delillerinden hangisini inkar edersiniz?
Ey Allaha ortak koşan
müşrikler, sizin için deve, sığır, koyun gibi hayan-İan yaratan ancak Allahtır.
Allah onlardan at, katır, merkep gibi bir kısmını binmeniz için, deve, sığır,
koyun gibi bir kısmının da etinden yemeniz için yaratmıştır. Ayrıca sizler
için hayvanlarda birçok menfaatler vardır. Derilerinden, yünlerinden,
tülerinden, kıllarından çeşitli şekillerde istifade eder, sütlerinden çeşitli
gıdalar elde edersiniz. Bir de bu hayvanlar vasıtasıyla, çok güçlükle ulaşabileceğiniz
yerlere varıp ulaşırsınız. Sizler bir yandan bu hayvanların sırtında taşınır
diğer yandan da su üzerinde yüzen gemilerle taşınırsınız.
Ey insanlar, Allah
size, varlığına ve birliğine işaret eden delillerini gösterir. Artık sizler,
Allahın âyetlerinden hangisinin yanlış olduğunu söyleyebilirsiniz de Allahın
birliğini yalanlayıp onun dışında ilahlar edinirsiniz? [96]
82-
Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce geçmiş milletlerin akıbeti nasıl olmuş
görmüyorlar mı? Onlar kuvvet ve yeryüzündeki eserleri bakımından kendilerinden
çok daha güçlüydüler. Onların kazandıkları kendilerine hiçbir fayda
sağlamamıştır.
Ey Muhameâ, kavminin
müşriki enden, Allahın âyetleri hakkında tartışan o insanlar, yeryüzünde
dolaşarak kendilerinden önce geçen kavimlerin sonlarının nasıl olduğunu
görmezler mi? Onlar, peygamberlerimizi yalanlamaları ve âyetlerimizi inkar
etmeleri yüzünden nasıl helak ettiğimizi anlamazlar mı? Halbuki bunlardan önce
geçen ümmetler sayı bakımından bu müşriklerden daha çok, güç bakımından daha
kuvvetliydiler. Öyle ki dağlan oyup evler yapilorlar ve oralarda işyerleri
kuruyorlardı. Fakat bizim azabımız gelip çatınca onların bu yaptıkları şeyler
kendilerine hiçbir şey sağlamadı, hepsi birden helak olup gittiler. Şimdi
senin kavmin de onlara bakarak ibret alsınlar. Aksi halde onların sonu da
hüsrandır. [97]
83- Onlara
peygambereri apaçık delillerle gelince sahiboldukları sunardılar. Alaya aldıkları azap da onları
çepeçevre kuşatıvcrdi.
Önce geçmiş olan bu
kavimlere peygamberleri, Allahın apaçık delillerini
getirdiği zaman onlar cehelatlerinden
dolayı kendilerinde var olan ilimle şıma-np durdular. "Biz, neyin ne
olacağını daha iyi biliriz. Biz, öldükten sonra diriltilip azap
edilmeyeceğiz." dediler. Fakat onları, peygamberlerinden acele olarak
getirmesini istedikleri azap çepeçevre kuşatıverdi. Böylece, alaya aldıkları
şey onlan helak etti. [98]
84- Onlar,
azabımızın şiddetini gördükleri zaman: "Biz sadece Alla-ha iman ettik. Ona
ortak koştuğumuz şeyleri inkar ettik." dediler.
Geçmişte
peygamberlerini yalanlayan bu ümmetlere peygamberlerinin haber verdiği azabımız
gelip çatınca onlar bunu gözleriyle gördüler ve "Allahın birliğine iman
ettik. Ondan başka bir ilah bulunmadığını tasdik ettik. Allaha ortak
koştuğumuz şeyleri inkar ettik." dediler.
[99]
85-
Azabımızın şiddetini görünce imana gelmeleri onlara hiçbir fayda sağlamadı.
Allahın, kulları hakkında ötedenberi uygulanagelen kanunu budur. İşte kâfirler
o zaman hüsrana uğrarlar.
Fakat Allahın azabını
dünyada iken gözleriyle gördüklerinde iman etmek zorunda kalan bu kavimlere,
imanları hiçbir fayda vermedi. Çünkü onlar imanın fayda vermeyeceği bir anda
iman etmişlerdi. Zira inkar edenlere Allahın azabı geldikten sonra inkarcıların
inkarlarından vazgeçip tevbe etmelerinin kendilerine herhangi bir fayda
sağlayamayacağı, Allahın, kullan hakkında süregelen bir kanunudur. Bu sebeple
Allah onların tevbelerini kabul etmemiştir. İşte Allahın azabı gelince kâfirler
hüsrana uğramışlardır. Dünya karşılığında âhireti satmaları sebebiyle zarar
etmişlerdir. [100]
[1] Mümin Suresi, âyet: 7
[2] Mümin Suresi, âyet: 19
[3] Mümin Suresi, âyet: 85.
[4] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/197-198.
[5] Tirmizî, K.Fathü el-Kur'an, bab: 2, Hadis no: 2879.
[6] Tirmizî, K.Fatluil eİ-Cihad, bab: 11, Hadis no: 1682.
[7] Ebu Davud, K.el-Cihad, bab: 71, Hadis no: 2597.
[8] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/198-199.
[9] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/200.
[10] Hicr Suresi, üyet: 49-50.
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/200-201.
[11] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/201-202.
[12] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/202.
[13] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/202.
[14] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/203.
[15] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/203.
[16] Hakka Suresi, âyet: 17.
[17] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/203-204.
[18] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/204.
[19] Bakara Suresi, âyel: 28.
[20] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/205.
[21] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/206.
[22] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/206.
[23] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/207.
[24] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/207.
[25] TS:iIÛ. Suresi, âyei: 105-107
[26] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/208.
[27] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/208-210.
[28] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/210.
[29] Müslim, K. el-Birr, bub: 55, Hadis No: 2577/Ahmed b.
Hanhe], Müsnetl, C.5. S. 160
[30] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/210-211.
[31] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/211.
[32] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/211-212.
[33] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/212.
[34] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/213.
[35] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/213.
[36] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/214.
[37] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/214.
[38] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/215.
[39] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/216.
[40] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/216.
[41] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/216-217.
[42] A1 raf Suresi, fıyel: 44.
[43] Şccr Suresi, âyet: 22-23
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/217.
[44] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/218.
[45] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/218.
[46] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/219.
[47] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/219-220.
[48] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/220.
[49] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/220.
[50] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/221.
[51] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/222.
[52] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/222.
[53] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/222.
[54] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/222.
[55] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/223.
[56] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/223.
[57] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/224.
[58] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/224.
[59] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/225.
[60] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/225.
[61] Buharı, K.er-Rikak, bab: 38.
[62] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/225-226.
[63] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/227.
[64] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/227.
[65] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/228.
[66] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/228.
[67] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/228-229.
[68] Ahfctf Suresi, âyet: 33.
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/229.
[69] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/230.
[70] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/230
[71] Tirmizî, K.Tefsir el-Kur'an, Sure: 40, bab: 1, Hadis
no: 3241 /tbn-i M5ce, K.ed-Dua, bab: 1, Hadis no: 3822 / Ahmed b. Hanbel,
Müsned, C.4, S.267-271.
[72] ibn-i Mâce, K.ed-Dua, bab: 1, Hadis no: 3827 / Ahmed
b. Hanbel, Müsned, C.2, S.443, 477.
[73] îbn-i Mâce, K.ed-Dua, bab: 1, Hadis no: 3829 / Tirmizî,
K.ed-Dua, bab: 1, Hadis no: 3370 / Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.l, S.162.
[74] Tirmizî, K.ed-Dua, bab: 1, Hadis no: 3371.
[75] Müslim, K.ez-Zikr, bab: 73, Hadis no: 3722
[76] Müminim Suresi ayet: 51
[77] BakrraSunsi, âyet 172.
[78] Maslim,K.tz-Zekât,bab:65,IIadisno: 1015
/Tirmizî,K.et-Tefsir,Sırır 2hak 36,IfcuBs nrt: 2989.
[79] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/231-233.
[80] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/233.
[81] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/234.
[82] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/234.
[83] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/234.
[84] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/234-235.
[85] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/235.
[86] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/236.
[87] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/236.
[88] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/236-237.
[89] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/237.
[90] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/238.
[91] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/238.
[92] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/238-239.
[93] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/239.
[94] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/239-240.
[95] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/240.
[96] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/240-241.
[97] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/241.
[98] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/241-242.
[99] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/242.
[100] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/242.