MUHAMMED SÜRESİ 2

Giriş. 2

Meal 2

Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 2

Cihad. 3

Allah'ın Ipı 3

Cenneti Tarif Etmekten Maksat 4

Meal 4

Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 4

Bozulmayan Su. 5

Münafıklar Rasûlullah'tan İşittiklerini Anlamıyorlar 5

Onlara Verilen Takvadan Maksat Nedir?. 5

Kıyametin Şartları 5

Meal 6

Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 6

Bilinen Söz, Bilinen Taat 7

Özel Ve Genel Rahim.. 7

Meal 8

Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 8

Şiiaye Göre Nifak Alameti 9

Kâfirlerin Yakılan Amelleri 9


MUHAMMED SÜRESİ

 

Giriş

 

Muhammed Suresi'ne aynı zamanda «El~Kıtal (savaş) Suresi» de denir. Ekser ulemaya göre bu sure Medine Dönemi'nde nazil olmuştur. İbn Abbas ve Katade bu surenin Medine Dönemi'nde nazil olduğunu söyledikten sonra 13. ayeti istisna etmektedirler. Çünkü Rasûl-ü Ekrem, Mekke'den çıkıp Sevr Mağarasi'na gider­ken arkasına dönüp Mekke'ye doğru baktı ve şöyle buyurdu «Sen Allah katında, Allah'ın bütün beldelerinden daha sevimlisin. Aynı samanda Allah'ın beldeleri içinde bana en sevimli olansın. Eğer ehlin beni çıkarmasaydı kesinlikle ben senden çıkmazdım.» Bunun üzerine Cenab-ı Hak 13. ayeti indirdi. Bu takdirde 13. ayet Mekkî olur. Fakat Medine yolunda, oraya varmazdan önce inen ayet­lerin Mekkî olduğu kaidesi esas alınırsa bu böyledir.

Bu surenin ayetleri Basralilar'a göre 40, Kûfeliler'e göre 38 ve başka sayımlara göre ise 39'dur. Kelimeleri 540, harfleri 2349'dur.

Bu surenin başlangıcının, Ahkaf Suresi'nin sonuyla olan irti­batı gizli değildir. Öyle ki eğer besmele ortadan kalksa bu surenin başı öbür surenin sonuna bitişik olur. Sanki kelimeler bir ayet imişler gibi birbirlerine bitişirler.

îkinci ayetinde Muhammed kelimesi geçtiği için surenin ismi Muhammed olmuştur. Allah'ın Rasûlü (İbn Ömer'den gelen riva­yete göre) bu sureyi akşam namazında okurdu. İbn Merduveyh, Hz. Ali'den şöyle rivayet ediyor: «Muhammed Suresi'nin bir ayeti bizim hakkımızda,   bir ayeti ise Beni Umeyye hakkında nazil oU muştur.»

Alusi «Bu rivayetin sahih olacağını zannetmiyorum» diyor ve şöyle devam ediyor: «Evet, Beni Umeyye kâfirleri bu ayetlerin umumundan en büyük nasibi almaktadırlar. Nitekim ehli beyt de müminler hakkındaki ayetlerin umumundan en yüksek payı aU diktan gibi.» [1]

 

Meal

 

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

1- Küfre sapanların ve Allah yolundan alıkoyanların amel­lerini (Allah) boşa çıkarmıştır.

2- İman edip salih   ameller   işleyenlerin  ve Rablerinden Muhammed'e gerçek olarak indirilene iman edenlerin kötülükle­rini Allah Örtmüş ve durumlarını da düzeltmiştir.

3- Bunun sebebi şudur: Küfre sapanlar, bâtıla uymuşlar ve iman edenler de Rablerinden gelen hakka tâbi olmuşlardır. İşte Allah insanlara kendi durumlarım böylece göstermektedir.

4- (Savaşta) kâfirlerle karşılaştığınızda hemen onların boyunlarını vurunuz. Nihayet onları tamamen yendiniz mi (esir edin ve) sıkı tutun. Bundan sonra da (esirleri) ya bir lütuf ola­rak ya da bir fidye (alarak) bırakın. İşte böyledir. Allah dilesey-di onlardan elbette öç alırdı. Fakat kiminizi kiminizle denemek için (savaşı vesile kıldı). Allah yolunda öldürülenlerin yaptıkla­rını  (Allah) hiçbir zaman boşa çıkarmayacaktır.

5- Allah onlara hidayet eder ve hallerini güzelleştirir.

6- Onları, kendilerine tanıtmış olduğu cennete koyar.

7- Ey iman edenler! Eğer Allah'a (dinine) yardım ederse­niz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı (dinde) sabit tutar.

8- Küfre sapanlara gelince, onların hakkı yüzükoyun sü­rünmektir. Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır.

9- Bunun nedeni şudur: Onlar Allah'ın indirdiğini çirkin görmüşler, Allah da onların* amellerini heder etmiştir.

10- Acaba onlar yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı?  Bak-salar ya, kendilerinden Öncekilerin akıbeti nasıl olmuştur! Allah onların kökünü kazımıştır. Zaten o kâfirlere de öylesi yaraşırdı.

11- Bunun sebebi şu: Allah iman edenlerin mevlâsi  (yar­dımcısı) dır. Kâfirlere gelince onlann mevlâlan yoktur. [2]

 

Dirayet Ve Rivayet Tefsiri

 

(1-11) «Küfre sapanların ve Allah yolundan alıkoyanların...» Bu Ayetlerin Tefsiri

«Allah yolundan alıkoyanlar», İslâm'dan yüz çevirenler veya başkasını bu yolda gitmekten menedenlerdir. Dahhak «Sebilullah» lâfzını Allah'ın Beyti olarak tefsir etmiştir. Onların Allah'ın Bey-ti'nden menetmeleri ise, oraya hac için gelenleri menetmeleri de­mektir şeklinde tefsir etmiştir. Fakat bu pek yerinde bir tefsir değildir.

Ayet, küfür alâmeti taşıyan, Allah yolundan insanları çeviren kimselerin hepsini kapsamaktadır. îbn Abbas «Allah yolundan me-nedenlerden maksat Bedir Günü'nde (zamanında) yemek yediren­lerdir» diyor. İbn Abbas sanki ayetin kapsamına herkesten daha önce girenleri kastetmektedir. Çünkü onlar mallarıyla, canlarıyla Allah'ın yoluna tâbi olmaya mani olurlardı. Onların mâni olması başkalarının engel olmasından daha korkunçtur.

İlk ayetin başındaki «Elleziyne» kelimesi mübtedadır, «amel­lerini iptal etti» mânâsına gelen «Edalle a'malehum» cümlesi ise haberdir. «Onlann amellerimden maksat sılayı rahim, misafirlere ikram, esirleri kurtarmak gibi amelleridir. Yani Cenab-ı Hak bu amellerinin zail olacağına hükmetmiştir.

Ayetin   mânâsının   «Allah, onlann amellerini dalâl kılmıştır»

demek olabilir. Yani hidayet değil, sapıklık kılmıştır. Çünkü Al-Jah onlan muvaffak kılmamistir ki onlar bu amellerle Allah'ın rı­zasını talep etsinler.

«Bu ayet yedirenler hakkında gelmiştir» diyenlere göre, Allah onların peygambere karşı yapmış oldukları hileyi boşa çıkarmış olmaktadır. Peygambere yardım etmek, dinini bütün dinlere ga­lip getirmek suretiyle onların çabalarını iptal etmiş ve peygam­bere karşı yapmış oldukları hileyi boşa çıkarmıştır. «Bu ayet Be­dir hakkında nasıl olmuştur» diyen rivayete en uygun mânâ bu­dur.

îbn Abbas «İman edip satih amel işleyenlerden maksat Medi-neli Ensar'dır. Kâfir olup Allah yolundan menedenlerden maksat da Mekke'deki Kureyşliler'dir» demiştir. Mukatil «Kureyş'in bir grubudur» derken, bazıları da «îman edenler kitap ehlinin iman edenleridir» demişlerdir. Bazı alimler de ayetin daha genel oldu­ğunu söylemişlerdir. Çünkü mevsul umumu ifade eden sigadır ve tahsise gerek yoktur.

«Muhammed'in üzerine inene iman ettiler», yani hiçbir şeyde ona muhalefet etmediler veya onun getirdikleri hususlarda onu doğruladilar. İşte bu (iman etmeleri) Rablerinden gelen bir hak­tır veya Kur'an Rablerinden gelen bir haktır. Çünkü kendisi nes-heder fakat o nesholunmaz. İşte iman edip salih amel işleyenlerin imandan önceki günahlarım, Cenab-ı Hak siler ve durumlarını da ıslah eder. Veya hallerini düzeltir veya işlerini ıslah eder. Yani dün-yalanyla ilgili olan şeyleri ıslah eder. Nakkaş «Onların niyetlerini tslah eder demektir» demiştir.

«Bal» kelimesi mastar gibidir. Ondan herhangi bir fiil gelme, mistir. Bu kelime bazen şan, bazen hal, bazen de emir demektir. Bazen de kalp mânâsına gelir.

Üçüncü ayette geçen «Bâtıl» ile maksat şirk; haktan maksat da tevhid ve imandır. «Emsaladen maksat haseneler ve seyyieler-dir. Onların emsali denildiğinde, zamir küfre girenlerle iman eden­lere racidir. [3]

 

Cihad

 

Dördüncü ayet cihad emri vermektedir. îbn Abbas «Buradaki kâfirlerden maksat putlara tapan müşriklerdir» diyor. Baza müfes-sirler «İslâm dinine muhalefet eden, ister müşrik isterse ehli kitap olsun, hepsi bu tabire dahil olur. Ancak ehli kitap ile müslüman-larla aralarında ahid ve zimmet yoksa savaşılır.

«Darbe» kelimesi mastardır. Mukadder bir fiilin merulüdür. Yani onların boyunlarını vurun. Cenab-ı Hak «boyun» tabirini kul­lanıyor, çünkü ölüm ekseriyetle buradan olur. Allah «Onları öldü­rün» yerine «Darbe'r-Rikab» tabirini kullanıyor. Çünkü bu tabir­de şiddet daha fazladır. Zira boynun kesilmesi ölümü en korkunç bir şekilde tasvir etmektedir. [4]

 

Allah'ın Ipı

 

«İpi iyice sıkın» ifadesinden maksat, onları esir edin demek­tir. Cenab-ı Hak kurtulup kaçmamaları için ipi sıkmayı emret­mektedir. Ya onları fidye almaksızın bırakırsınız veya Öldürürsü­nüz demedi. Çünkü ayetin başında bu tabir geçmiştir.

«ELHarbu evzaraha», savaş aletleri ve ağırlıklarıdır. Yani sa­vaş sona erinceye kadar.

Mücahid ve îton Cübeyr «Harbin evzarından maksat, Hz. İsa' nm çıkışıdır» derler. Yine Mücahid ayeti «İslâm dininden başka bir din kalmayıncaya kadar» şeklinde yorumlamıştır. O zaman her yahudi, her hıristiyan ve her din sahibi müslüman olur. Kuzu. kurttan emin olur. Bu yorumun benzeri Hasan, Kelbi, Ferra ve Kisai'den de gelmiştir. Zira Kisai ayeti «Bütün halk müslüman oluncaya kadar» şeklinde yorumlamıştır Ferra «Halk iman edin­ceye kadar, küfür ortadan kalkıncaya kadar demektir» derken, Kelbi «İslâm bütün dinlere galib gelinceye kadar», Hasan Basri ise «Allah'tan başkasına ibadet edilmeyinceye kadar» demişlerdir. Yani onlar müslüman oluncaya ve silahı bırakmcaya kadar bağla­rı şiddetli bir şekilde bağlayın! Veya muharib düşmanlar silahla­rını hezimete uğramak veya barış yapmak suretiyle bırakmcaya kadar onların iplerini şiddetle bağlayın!

«Allah yolunda ö'ldürülenler»den maksat her ne kadar Uhud' da öldürülen müminlerse de hüküm geneldir. Katade, «Rasûlullah Uhud Günü'nde taşların kovuğuna sığındığı zaman, müslümanlar-dan kimi yaralanmış, kimi de şehit olmuş olduğu halde bu ayet nazil oldu» diyor. Beri tarafta müşrikler «Ey Hubel! Yücel» diye Çağırıyorlardı. Müslümanlar da «Cenab.ı Hak daha yücedir» diye bağırdılar. Müşrikler «Bugün Bedir Günü'ne bedeldir. Harp ise hi­ledir» diye bağırdılar. Hz. Peygamber «Onların ikisi bir değildir. Bizim Ölülerimiz Allah katında diridirler, nziklamrlar. Sizin ölü­leriniz ise ateşte azap görürler»   diye bağırdı. Müşrikler   «Bizim Uzza'mız var. Sizinse yok» diye seslendiler Müslümanlar da «Allah bizim mevlâmızdır. Sizin mevlâms yoktur» diye cevap verdiler.

Daha önce Al-i İmran ve Enfal Suresi'nde bu hususlara deği­nilmişti. [5]

 

Cenneti Tarif Etmekten Maksat

 

«Onlar için cenneti tarif etmişti»; yani onlar için açıklamıştı öyle ki onlar delil olmaksızın cennetteki konaklarını tanıdılar. Hasan Basri «Allah dünyada onlara cenneti vasıflandırmıştı. Onlar cennete girdiklerinde sıfatlarıyla hemen tanırlar» demiştir. Bazı­ları «Cennetteki konakların yollarını ve konaklarını Allah onlara tanıtmıştır demektir» dediler. Bazıları «Bu tarif delilledir. O da kulun amellerini yazmakla mükellef olan melektir. Kulun önün­den gider, kul da arkasından. Ta ki ona varıncaya kadar. Melek onun için cennette kılınan her şeyi tarif eder» demişlerdir.

Fakat bu görüşü Ebu Said el-Hudri'nin rivayet ettiği şu hadis reddetmektedir: «Müminler ateşten kurtulurlar. Cennet ile cehen­nem arasında bir köprü üzerinde durdurulurlar. Dünyada iken ara­larında mevcut olan zulümlerle ilgili hesabı birbirlerinden alırlar. Tertemiz olduklarında cennete girmeleri için Cenab-ı Hak izin ve­rir. Muhammed'in nefsini yed-i kudretinde bulunduran Allah'a ye­min ederim, onlar dünyadaki konaklarından daha fazla cennetteki konaklarını tanımaktadırlar.»

Bazıları «Onlara tarif etmekten maksat, çeşitli lezzetlerle on­ları hoşlandırmak demektir» demişlerdir.

«Allah'a yardım etmekyyten maksat onun dinine yardım et­mektir. Bu yardımda bulunan bir kimse kâfirlere galip gelir, sa­vaşta Cenab-ı Hak onlara cesaret verir, ayakları dinde sabit kılı­nır.

Sekizinci ayetin metnindeki «Ta'sen» kelimesi on şekilde yo­rumlanmıştır:

1- Onlara uzaklık olsun.

2- Onlara üzüntü olsun.

3- Onlara şekavet olsun.

4- Onlara Allah'tan bir küfürdür.

5- Onlara helak olsun.

6- Onlara mahrumiyet olsun.

7- Onlara çirkinlik olsun.

8- Onların burunları yerlerde sürünsün.

9- Onlar için şer olsun.

10- Onlar için şekavet olsun. «Allah'ın indirdiğinden» maksat, kitaplar ve şeriatlardır.

«Onların amellerimden maksat hayrın çeşitleridir, cami ta­miri, misafire ikram, sadaka ve zekât vermek, namaz khmaktır. Cenab-ı Hak ancak mümin bir kişinin amelini kabul eder.

«Âmellerini yaktı», yani putlara tapmalarım yaktı.

«Demmera» fiili kökten helak etmek, yoketmek demektir. Mevlâ kelimesi ise yardımcı anlamındadır. [6]

 

Meal

 

12- Muhakkak ki Allah iman edip salih amel işleyenleri alt­larından ırmaklar akan cennetlere gönderir. Küfre sapanlara ge­lince, onlar (dünyada) zevk-u sefa ederler, hayvanların yediği gi­bi yerler. Onların yeri ateştir.

13- (Ey Rasûlünı!) Seni çıkaran şehirden daha kuvvetli ni­ce şehirler vardı ki onları helak ettik de kendilerini kurtaran ol­madı.

14- Rabbinden   apaçık   bir  delil  üzerinde   bulunan   kimse, kötü ameli kendisine süslü gösterilen ve nevalarına uyan kim­seler gibi midir?

15- Takva sahiplerine vaadedilen cennetin misali şöyledir: İçinde  bozulmayan  sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ır­maklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır.  Ve orada onlar için meyvelerin her çeşidinden ve Rablerinden mağfiret de vardır. Hiç bunlar, ateşte ebedi kalan ve kaynar bir sudan içirilip de bağırsakları parçalanan kimselere benzer mi?

16- (Münafıklardan)  seni dinlemeye gelen de vardır. Hat­ta senin yanından çıktıkları zaman kendilerine ilim verilmiş olan­lara şöyle derler: «(Peygamber)  demin ne söyledi?» Bunlar öyle kimselerdir ki Allah kalplerini mühürlemiştir de  kendi  hevala-nna uymuşlardır.

17- Hidayete erenlere gelince, Allah onların hidayetini ar­tırmış ve kendilerine takvalarını ilham etmiştir.

18- Artık  onlar  Saat'in    (Kıyamet'in)   kendilerine  ansızın gelmesini bekliyorlar. Şüphesiz onun alâmetleri belirmiştir. Ken­dilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar.

19- (Ey Rasûlüm!) Bil ki, Allah'tan başka bir ilâh yoktur. Kendi günahın ve mümin erkeklerle mümin kadınların günahı için  mağfiret dile. Allah dolaştığınız yeri de bilir,  duracağınız yeri de. [7]

 

Dirayet Ve Rivayet Tefsiri

 

(12-19) «Muhakkak ki Allah iman edip, salih amel...»Bu Ayetlerin Tefsiri

«Yetemetteune», kâfirler zevklenirler demektir. Yani kâfirler dünyada hayvanlar gibi ancak karınlarından ve tenasül organların­dan haberdardırlar. Sadece onları doyurmaya çalışırlar. Yarın ge­lecek olandan gafildirler. «Mümin dünyada azıklamr, münafık süslenir, kâfir lezzetlenir» denilmektedir.

14. ayetin başındaki hemze, takrir harfidir. İbn Abbas «Bey-yine sebat ve yakın demektir» derken, Etou'l-Aliye şöyle demiştir: «Beyyine üzerinde olan Uz. Muhammed'dir, beyyine de vahydir.» [8]

 

Bozulmayan Su

 

«Asin olmayan su», tadı bozulmayan su demektir. Tirmizi, Ha­kim bin Muaviye'den, o babasından, o da Rasûlullah'tan şöyle ri­vayet ediyor: «Cennette Ur su, bir bal, bir süt ve bir de içki deni­zi vardır. Sonra o denizlerden arklar açılır.» (Tirmizi «Bu hadis hasen ve sahihtir» demiştir).

İbn Abbas «Tasfiye edilen baldan maksat arının karnından çık­mamış bal demektir» der. Bazıları da «Tasfiye edilmiş baldan mak­sat mumundan ve başka kirlerden tasfiye edilmiş baldır» demişlerdir. Allah onu tertemiz yaratmıştır. Herhangi bir ateşte pişiril-memiştir, an onu kirletmemiştir. Acaba bu nimet içerisinde ebe­di kalan bir kimse ateşte ebedi kalan kimse gibi midir?

«Hamim su», sıcak ve şiddetle kaynayan su demektir. O su cehennemliklere yaklaştırıldığında yüzleri yanmaya başlar. İçtik­lerinde bağırsakları paramparça olur ve dübürlerinden çıkar. [9]

 

Münafıklar Rasûlullah'tan İşittiklerini Anlamıyorlar

 

Rasûlullah'i dinledikten sonra yanından çıkarken ilim erba­bına «Bu demin ne söyledi?» diyenlerden maksat, münafıklardır. Abdullah bin Ubey bin Selul, Haris bin Amr, Malik bin Duhsen gi­bi münafıkların ileri gelenleridir. Bunlar cuma hutbesine giderler­di. Hutbede münafıkların ismi geçerse ondan yüz çevirirlerdi. Çık­tıklarında ise onun mânâsım sorarlardı. (Bu yorum Kelbi ve Mu-katil'e aittir).

Bazıları «Onlar Rasûlullah'ın katında müminlerle beraber idi­ler. Peygamber'in sözlerini dinlerlerdi. Fakat mümin onları hıfze­der, kâfirse kulak ardı ederdi. Peygamber'in meclisinden çılan­ca Abdullah İbn Abbas gibi ilim ehline «Bu zat demin ne söyle­di?» diye sorarlardı. İbn Abbas, «Kendisine peygamber ne söyledi diye sorulan kişilerden biri de bendim» diyor. İbn Abbas'tan gelen bir rivayete göre burada Abdullah bin Mesud kastedilmiştir. Ab­dullah bin Bureyde «Bu zattan maksat Abdullah bin Mesud'dur» demiştir.

Allah, imana hidayet olunanların hidayetini daha arttırmıştır. Veya, Kur'an'dan veya Peygamber'den dinledikleri onların hidaye­tini artırmıştır.

Ferra «Münafıkların yüz çevirmesi, İslâm'la istihza etmeleri onların hidayetini daha artırmıştır demektir» der.

Onların artan hidayetlerinden maksat ilimleridir. Veya onlar dinlediklerini bildiler ve bildikleriyle amel ettiler demektir. Veya din hususunda veya peygamberi tasdikte basiretleri arttı demek-tir. (Bunu da Kelbi söylemektedir).

Veya üzerinde bulundukları iman sayesinde kalpleri inşiraha kavuşmuştur. [10]

 

Onlara Verilen Takvadan Maksat Nedir?

 

«Onlara takvaları verildi»; yani onlara Allah'tan korkmaları ilham edildi. Veya Ahiret'te takvalarının sevabı verildi. Veya ken­dilerine farz kılman amellerin fıkhı (anlayışı) verildi. Veya onla­rın neden.ittika ettikleri açıklandı. (Bunu İbn Zeyd ve Süddi soy-lemistir).

İkrime «Bu ayet kitap ehlinden olup da iman eden kişiler hak­kında nazil olmuştur» der.

18. ayetin metnindeki «Bağtaten» kelimesi ansızın demektir. Bu ayet kâfirlere bir tehdiddir. [11]

 

Kıyametin Şartları

 

«Kıyamet'in şartları geldi»; yani emare ve alâmetleri geldi. Ehl-i kitap, daha önceki kitaplarında Hz. Muhammed'in son peygamber olduğunu okumuştu. Binaenaleyh Hz. Peygamber'in pey­gamber olarak gönderilmesi Kıyamet'in alâmet ve delillerinden-dir (Bunu Hasan Basra ve Dahhak söylemektedir).

Sahih'de Enes'ten şu hadis gelir: «Rasûlullah ortanca parmağı ile şehadet parmağını yanyana getirerek: «Ben ve Kıyamet bunla­rın ikisi gibi gönderildik» dedi.» (Buhari, Tirmizi ve îbn Mace).

Bazıları «Kıyamet'in şartlarından maksat sebepleridir» der-ken bazıları da «Ktyamet'in alâmetleri demektir. Bu da ayın iki-ye bölünmesi, Duhan'ın çıkmasıdır» şeklinde yorum getirmişler­dir. (Bu son yorum Hasan Basri'ye aittir).

Kelbi'den gelen rivayete göre ise malın çokluğu, ticaretin çok­luğu, huzurda şehadetin çokluğu, sıla-i rahmin kesilmesi, şerefli in­sanların azlığı, çirkinlerin çoğalmasidir.

«Eşrat» kelimesi şartın çoğuludur. Bunun asıl mânâsı şan de­mektir. Sanki Cenab-i Hak «Eğer onlar Kıyamet'in gelişi konusun­da şüphede iseler, bilsinler ki kesinlikle onun alâmetleri gelmiş­tir» demektedir.

«Zikra» kelimesi iki şekilde yorumlanmıştır: Onların işlemiş olduğu hayr ve şerrin hatırlatılması veya müjdelenmeleri ve kor-kutulmalan için isimleriyle çağırılmaları demektir.

«Zikra» kelimesi terkib olarak mubteda, «Enna Lehum» iba­resi ise haberdir. «Caet» fiilinin faili Kıyamet'e racidir. Yani Kı­yamet onlara geldiği zaman onlar nereden hatırlayacaklardır? Veya Kıyamet koptuğunda, onlara hatırlatma geldiğinde onlar ne­reden kurtulacaklardır?

«Bil ki, Allah'tan -başka mabud yoktur» cümlesi hakkında Ma-verdi şöyle diyor: «Rasûlullah her ne kadar Cenab-ı Hak'kı biliyorsa da bu ayette üç yorum vardır:

1- Bil ki, Cenab-ı Hak sana Allah'tan başka mabud olmadığını bildirmiştir.

2- İstidlal yo. luyla bildiğini şimdi kesin bir haberle öğren.

3- Allah'tan baş. ka mabud olmadığını hatırlat Yani ilim hatırlamak yerine kulla. nılmvştır.»

Sufyan bin Uyeyne'den ilmin fazileti sorulduğunda «Bu ayeti dinlemedin mi?» diye cevap verdi. Bu ayette Cenab-ı Hak ilimden sonra ameli emretmektedir.

«Günahın için af talebinde bulun» cümlesi iki şekilde yorum­lanır:

1- Eğer senden bir günah sadır olursa Allah'tan af talep et.

2 - Allah'tan af talep et ki seni günahlardan masum kılsın.

Bazıları ifadenin «Cenab-ı Hak kâfirlerin ve müminlerin hali­ni zikrettikten sonra Peygamberlere iman üzerinde sebat etmesi için emir verdi. Yani sen üzerinde bulunduğun tevhid ve ihlasta sebat kıl ve beraberinde af talebine muhtaç olduğun şeylerden de sakın» mânâsında olduğunu söylemiştir.

Bazıları «Bu hitap RasûLü Ekrem'edir. Fakat ümmeti kaste­dilmektedir» der. Bu takdirde insanın bütün müminler için af ta­lebinde bulunması vacip olur. «Rasûl-ü Ekrem'in göğsü kâfirlerin küfründen, münafıkların nifakından damlıyordu. Bu ayet o zaman nazil oldu» denilmektedir.

Bazıları da «RasûLü Ekrem'e af talebinde bulunma emri ve­rilmiştir ki ümmet ona bu hususta iktida etsin» demiştir.

«Erkeklerle mümin kadınların günahları için af talebinde bu­lun» ifadesi bir şefaat emridir.

«Allah   sizin mutakallebinizi ve mesvamzı bilir»   cümlesinde birçok yorum vardır:

1- Tasarrufunuzda ve ikametiniadeki amellerinizi bilir.

2- Uyku yönünden gece duracağınız konağı bilir.

Bazıları «Dünyadaki dönüp dolaşmanız ile dünya ve Ahiret' teki konağınızı bilir demektir» demiştir. (Bu yorum İbn Abbas ve Dafrhak'tan gelmiştir). İkrime «Sizin babalarınızın sulbünde ve annelerinizin rahminde olduğunuzu ve yeryüzündeki makamınızı bilir demektir» der. İbn Keysan ise. «Sizin babanısın belinden çı­kıp, annenizin rahmine girmenizi, oradan da dünyaya gelişinizi ve mezardaki konağınızı bilir demektir» der. [12]

 

Meal

 

20/21- İman edenler, «(Savaş iznini getiren) bir sure in-dirilseydi» derler. Fakat kesin hüküm taşıyan bir sure indirilip, içinde savaş anıldı mı kalplerinde maraz (nifak) bulunan kim­seleri görürsün ki ölümün dehşetinden üzerine baygınlık çök­müş kimsenin bakışı gibi sana bakarlar. Halbuki onlara düşen itaat ve gereken sözdür. İş ciddiye binince, Allah'a sadık kalsa idiler elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.

22- Demek iktidarı  ele  alırsanız  hemen  yeryüzünde fesad çıkaracak ve akrabalık bağlarını parçalayacaksınız öyle mi?

23- Onlar öyle kimselerdir ki Allah kendilerini rahmetinden uzaklaştırmiş, kulaklarını sağır, gözlerini kör yapmıştır.

24- Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde ki­litler mi var?

25- Kendilerine doğru yol belli olduktan sonra arkalarına dönenlere şeytan teşvikte bulunmuş ve onları uzun arzulara dü­şürmüştür.

26- Bunun nedeni şudur: Onlar Allah'ın indirdiğinden hoş­lanmayanlara demişlerdi ki «Biz size bazı işlerde itaat edeceğiz». Oysa Allah onların gizlendiklerini biliyor.

27- Melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vura vura can­larını alırlarken nasıl (davranacaklar?)

28- Böyledir. Çünkü onlar Allah'ı kızdıran şeylerin ardınca gittiler,  O'nu razı  edecek şeylerden hoşlanmadılar.  Bu nedenle Allah onların amellerini boşa çıkardı.

29 - Yoksa kalplerinde maraz (nifak) olanlar, Allah kinleri­ni meydana çıkarmayacak mı sandılar? [13]

 

Dirayet Ve Rivayet Tefsiri

 

(20-29) «İman edenler, (savaş iznini getiren) bir sure...» Bu Ayetlerin Tefsiri

«Bir surenin indirilmesini isteyen halis müminler, vahye olan iştiyaklarından, cihada ve cihadın sevabına karşı olan hislerinden ötürü bunu istiyorlardı.»

Ayet metnindeki «Levla», «Hella» mânâsını ifade eder. Muh­kem Sure'den maksat içinde neshedilmiş ayet bulunmayan sure­dir. KatacLe «İçinde dhad zikredilen her sure muhkemdir ve mü-nafikların aleyhinde Kur'an'm en şedid süresidir» der.

«Orada savaş zikredilirse»; yani farzedilirse.

«Kalplerinde hastalık olanlar»daxı maksat, şek ve nifak sahi­bi münafıklardır.

«Onlar savaştan-korktukları için ve kâfirlere gizlice meylet-tiklerinden dolayı sanki ölümden ötürü bayılan kimselerin bakış­larıyla sana bakarlar.»

«Evlale'hum» tabiri Cevherlinin ifade ettiği gibi tehdid ve va-id olarak kullanılır. Katade'ye göre «Sanki ikab ve ceza onlar için daha uygundur» anlamındadır. [14]

 

Bilinen Söz, Bilinen Taat

 

«Taatun ve havlun maruf» müstakil bir kelâmdır. Ya mübte-dadır, haberi mahzuftur veya haberdir, mübtedası mahzuftm. Ya­ni taat ve iyiliği söylemek onlar için daha hayırlı veya daha uygun­dur.

Bazıları «Onların emri belli taat ve belli sözdür» der. Yani al­datmaca olduğu bilinen söz ve taatlerdir.

Bazılarına göre «Evla» kelimesi ismi tafdil&ir, mübteda olur. «Lehum» kelimesindeki lam harfi de «Ba» mânâsmdadır. Taatun kelimesi ise haberdir. Buna göre sanki şöyle denilmiştir: Onlara en uygun düşeni, Allah'ın emrini yerine getirmemekten daha üs­tünü olan Allah'a itaat etmeleridir.

«İş ciddileştiği zaman» cümlesinin başındaki «İza» cevabı kendisini takip eden cümledir. Yani eğer Allah'a doğrulukla git-seydiler bu doğruluk onlar için daha hayırlı olurdu.

Katade «İsa'nın cevabı mukadderdir» der. Yani iş ciddileştiği zaman boşlarına gitmez. Veya emir ciddileştiği zaman onlar Allah'a verdikleri sözü bozar, isyan bayrağım çekerler.

22. ayetteki «Tevelleytum» fiilinin mânâsında ihtilaf vardır. Bazen bu söz velayetten gelir. Ebu'l-Aliye'ye göre ayetin mânâsı; «Eğer hüküm sizin elinize geçerse rüşvet almak suretiyle yeryü­zünü ifsad etmeyi umar mısınız?» demektir. Kelbi ise «Eğer üm­metin emrine sahip olursanız, zulüm yapmak suretiyle yeryüzünü îfsad edeceğinizi umar mısınız?» anlamım vermiştir.

îbn Hibban «Kureyş ve benzerleri kastedilmektedir» demiş­tir. Museyyib bin Şerik ve Ferra'ya göre bu ayet Beni Umeyye ile Beni Haşim hakkında nazil olmuştur. Bu durumun delili de Abdullah bin Muzaffer'in Basûlullah'tan naklettiği şu hadistir: «Hz. Peygamber, «Demek işbaşına gelirseniz yeryüzünde bozgunculuk yapacaksınız değil mi?» ayetini okuduktan sonra, «Allah, Kureyş' ten olan bu kabileden, eğer insanların hakimi olurlarsa yeryüzünü ifsad etmemeleri, sılay-i rahmi kesmemeleri için söz alıyor» demiş tir.»

24. ayetteki «Ekfal» kelimesi kilit mânâsına gelen kufi kelime­sinin çoğuludur. Bir hadisi merfuda Hz. Peygamber şöyle buyu­rur: «O kalpler üzerinde demir kilitler gibi kilitler vardır. Bu du­rum, Allah onu açıncaya kadar devam eder.»

Kilitler burada kalbin imandan hali olduğuna işaret ediyor. Yani onların kalbine iman girmiyor ve onların kalbinden küfür çıkmıyor. Çünkü Cenab-ı Hak onların kalplerini mühür lemistir. Kur'an'da «Onların kalpleri üzerinde» değil «Kalpler üzerinde» denilmiştir. Çünkü «Eğer onların kalpleri üzerinde» denilseydi o zaman bu ayetin kapsamına başka kalpler girmezdi. Oysa bu kişi­lerin kalpleri ve bunların kalplerine benzeyen diğer kalplere de Allah kilit vurmuştur. [15]

 

Özel Ve Genel Rahim

 

Ayetin zahirinden anlaşılıyor ki bu hitap bütün kâfirleredir. Hulâsa olarak rahim burada iki mânâya gelir: Genel rahim, özel rahim. Genel rahim, din rahmidir. îmana devam etmek, müslü^ manian sevmek, yardımlarına koşmak, onlara nasihat etmek, kav­ga etmemek, onlara adaleti icra etmek, muamelelerinde insaftan ayrılmamak, vacib olan haklarını yerine getirmek gibi rahimdir.

Özel rahme gelince, bu, akrabalık rahmidir. Yani anne ve ba­ba tarafından gelen rahimdir. Onların da özel hukuklarına riayet vaciptir. Ayrıca fazlası vardır. Meselâ onlara nafaka vermek, durumlannı araştırmak, onları bazı zaruri zamanlarında gözardı et­memek gibi.

Genel rahmin hukuku, onlar hakkında daha kuvvetlidir. Eğer hukuklar izdiham ederse evvelâ en yakından başlanır.

25. ayette bahis konusu edilenler kitap ehlinin kâfirleridir. On­lar peygamberi tanıdıktan sonra onu inkâr ettiler. (Bunu İbn Ce-rir ve İbnCüreycnakletmiştir). İ'bn Abbas, Dahhak ve Süddi «Bu­rada münafıklar kastedilmektedir. Onlar Kur'an'dan bunu öğren­dikten sonra savaşa katılmadılar» demişlerdir.

«Onlara şeytan hatalarını süslü gösterdi ve onlara tülü emel (uzun ömür) vaadinde bulundu.»

Kelbi ve Mukatil'e göre «Emlalehum» ifadesinin mânâsı on­lara mühlet verdi demektir. Yani onlara gönderilecek azap husu­sunda kendilerine mühlet verildi. Bundan maksat Beni Kureyza ve Beni Nadr yahudileridir. Çünkü onlar Kur'an'm Allah katından geldiğini bildikleri halde hasedlerinden dolayı Kur'an'm inişinden hoşlanmıyorlardı. Onlara bu sözü söyleyen de münafıklardır.

Bazıları «Bu sözü söyleyen kâfir yahudilerdir. Onlar peygam­berin naatını kitaplarında gördükten sonra inen ayetlerden hoşlan­madılar. Kendilerine söz söylenenler de münafıklardır. Yahudiler onlara «Sis peygambere düşmanlığınızı ilân ederseniz size yar­dım, ederiz» diyorlardı. Veya bu sözü söyleyen yahudiler, kendi, terine söylenenler de müşriklerdir. Onlar Peygamber'e savaş aç­lıklarında yahudilerin kendilerine yardımcı olacakları hususu ya-hvdilerce vaad ediliyordu» demektedirler.

«Teveffi (can alma, öldürme)» vakti, ölüm vaktidir. Melekler­den maksat da ölüm meleği ile yardımcıları olan meleklerdir.

«Yüz ve arfca»dan maksat bilinen iki azadır. İbn'ul-Munzir, Mücahid tankıyla şöyle rivayet eçliyor: «Melekler hem onların yüz­lerine hem de sırtlarına vuruyorlardı.»

Ragıb «Ön ve arkaları kastedilmektedir» diyor.

Bazıları «Meleklerin can alma vakti onları Ktyamet'te ateşe sevketme vaktidir» demiştir. Meleklerden maksat da o gündeki azap melekleridir.

Bazılarına göre, can alma vakti savaş zamanıdır. Meleklerden maksat ise müslünıanlara yardım eden meleklerdir. Onlar cesa­ret gösterip savaştan kaçmadıkları takdirde melekler yüzlerine vuruyorlardı ki kaçsınlar. Eğer kaçarlarsa arkalarına vuruyorlar­dı. Bunu da Peygamber'e yardım olsun diye yapıyorlardı.

«Edğan» kelimesi kıskanmak mânâsına gelen Dağn kelimesi­nin çoğuludur. Ragib «Şiddetli kıskanma» anlamını vermiştir Ya­ni müminlere karşı kin besleyenler, Allah'ın onların kinlerini or­taya çıkarmayacağım, Peygamber'e ve müminlere göstermeyece­ğini ve o kinlerin o şekilde gizli kalacağını mı zannediyorlar? [16]

 

Meal

 

30- (Ey Rasûlüm!) Eğer dilersek sana onları gösteririz. Sen de onları mutlaka simalarından tanırsın. Mutlaka sen onları söz­lerinin edasından da tanırdın. Allah bütün işlediklerinizi bilir.

31- Andolsun ki sizi deneyeceğiz ki içinizden mücahid olan­ları ve sabır gösterenleri meydana çıkaralım ve haberlerinizi de sınayalım.

32- Kuşkusuz ki küfre sapanlar, Allah'ın yolundan alıko­yanlar ve kendilerine hidayet açıkça belli olduktan sonra Pey-gamber'e karşı gelip zorluk çıkaranlar Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler. Onların amellerini  (Allah) boşa çıkaracaktır.

33- Ey müminler!   Allah'a itaat   edin.   Peygamberce itaat edin ve amellerinizi iptal etmeyin!

34- Küfre sapanlan, Allah'ın yolundan alıkoyanları, sonra kâfir olarak ölenleri Allah asla affetmeyecektir.

35/36- Sakın (üstün iken) barışa çağırmak suretiyle gev-şekliğe düşmeyin! Çünkü Allah sizinle beraberdir. O sizin amelle­rinizi zayi etmeyecektir. Dünya hayatı sadece bir oyun, bir oya­lanmadır. Eğer iman eder, ittika ederseniz, O sizlere ecirlerinizi verir ve sizlerden mallarınızı da istemez.

37- Eğer sizden onları (mallan) isteyip, sizi çıplak bıraka­cak olsaydı, cimrilik edip vermezdiniz. (Böylece Allah) kinlerinizi ortaya çıkarırdı.

38- İşte sizler Allah yolunda harcamaya  davet olunuyor­sunuz. Fakat içinizden bazıları cimrilik ediyor. Kim cimrilik eder­se ancak kendine cimri davranmış olur. Allah gani (müstağni) dir. Siz ise fakirsiniz. Eğer (O'na itaatten) yüz çevirirseniz, yerinize sizin gibi olmayan başka bir kavim getirir. [17]

 

Dirayet Ve Rivayet Tefsiri

 

(30-38) «(Ey Rasûlüm) Eğer dilersek sana onları...» Bu Ayetlerin Tefsiri

Ayet metnindeki «Sima» alâmet demektir. Enes «Bu ayet indikten sonra Rasûlullah için hiçbir münafık artık gizli değildi, ar­tık onları simalanyla tanıyordu» diyor.

Lahn'il-Kavl'den maksat kavlin fehvası ve mânâsıdır. Bu ta­biri belli bir yoldan sapmak üslubu ile tefsir eden kimseler der ki: «Münafıklar arasında birtakım lâfızlar ve ıstılahlar vardı. Onun­la Peygamber'e hitap ederlerdi O lâfızların zahirleri güzeldi, fa­kat gerçekte çirkinlik kastederlerdi Kendilerinin tâbi olduklarını iş'ar eden sözler söylerlerdi. Halbuki tâbi değillerdi. Meselâ müs-lümanlar onları yardıma davet ettiklerinde «Biz sizinle beraberiz» derlerdi. Hulasa onlar bir sürü hileleri kapsayan bir şekilde Pey-gamber'le konuşurlardı ve Peygamber de bu durumu bilmektey­di.»

«RasûLü Ekrem onlan simalarıyla tanıyordu» iddiası müşkül­dür. Çünkü «Lam» harfinin zahirine bakılırsa onu takip eden şart ve ceza vaki olmamıştır. Belki en uygunu Peygamberin onları üs-lûblanndan tanımasıdır.

Sima sadece yazı ile değildir. Başka şekilde de olabilir. Ki Pey-gamber onlarla kendilerini tanımıştır. Çünkü bir eksper birtakım delâlet ve alâmetler ile tanır. Çoğu zaman insan dostunu ve düş­manını rahatlıkla tanıyabilir. Neredeyse bakış, kalptekilere gös­terir. Hz. Peygamber'in münafıkları tanımasını sağlayan alâmetler bizim aklımızın ötesinde olabilir. «Müminin ferasetinden sakının. Kesinlikle o Allah'ın nuruyla bakar» hadisindeki nurdan maksat, kabiliyetlere göre değişir. Peygamber ise kabiliyetlerin tamamına sahip olduğundan, tam nurla bakar. [18]

 

Şiiaye Göre Nifak Alameti

 

Şiiler «Nifakın alâmeti Hz. Ali'ye buğzetmektir» demişlerdir. Gerçekten de Hz. Ali'ye buğzetmek tehlikelidir. Fakat diğer saha­belere buğzetmek de aynı mânâyı taşımaktadır.

îbn Merduveyh, İbn Mesud'dan şöyle rivayet ediyor: «Pey­gamber zamanındaki münafıkları Ali'nin buğzuyla tanıyorduk.» Yine Ebu Said el Hudri'den gelen ve bu rivayeti destekleyen başka bir rivayet daha vardır. «Sizin haberlerinizi deneyeceğiz» ifadesin­den maksat, amellerinizi deneyeceğiz demektir.

32. ayetin metnindeki «Şakku» fiili, Peygamber'in bulunduğu tarafın tam karşısında oldular demektir. Yani Peygamber'e düş­manlık yapanlar kastedilmektedir. Bunlar Beni Kureyza ve Beni Nadr yahudileri veya Bedir Günü'nde Peygamber ve müslüman-ları kılıçtan geçirmek için deve kesenler ve ziyafet verenlerdir. Ki Hz. Abbas gibi bir kısmı istemeyerek kurban kesmiştir veya kestikten sonra iman etmiştir. [19]

 

Kâfirlerin Yakılan Amelleri

 

(Onların amellerini yakacağız» dan maksat, onların din hu­susunda kurmakta olduğu, Peygamber'e hazırladıkları tuzakları neticesiz bırakacağız demektir. Bilâkis onların bu işledikleri on­ların ölümlerine, vatanlarından sürgün edlimelerine sebep ola­caktır.

Veya amellerinden maksat, dilleriyle işledikleri ve sevaba se­bep olacağına inanarak yaptıkları amellerdir.

33.  ayet Beni Esed Kabilesi hakkında nazil   olmuştur.   Onlar müslüman oldular ve Rasûlullah'a gelerek: «Seni herkese tercih ettik. Sana nefislerimizle, aile efradımızla geldik» dediler. Bu söz­lerle Peygamber'e minnet duygularını dile getiriyorlardı. Bu ayet de onlar hakkında nazil olmuştur.

İbn Abbas «Riya ile, şöhret peşinde koşmakla amellerinizi ip. tal etmeyin demektir» demiştir. Aynı zamanda «Şek ve nifakla ip-tal etmeyin» dediği de rivayet edilmiştir.

34. ayetin Kuyu Ehli hakkında nazil olduğunu söyleyenler var­dır. Fakat hükmü ammdir. Yani küfür üzerinde ölen bir kimseyi Allah affetmez.

«Allah sizinle beraberdir»; yani yardımcınızdır. Çünkü onla­rın galip gelmeleri. Cenab-ı Hak'kın onlara yardım etmesi, zillet ve meskenet kokan şeylerden ictinab etmelerine en büyük delildir.

35.  ayetin metnindeki «Yetira» fiili zulmetmek demektir. Yani Allah size zulmetmez veya amellerinizi azaltmaz, veyahut da amel­lerinizi zayi etmez.

Zemahşeri «Bu fiilin mânâsı ve hakikati, yakınından veya ma­lından uzaklaştırmaktır, Vetir kelimesinden gelmektedir» demek­tedir.

Ecirlerden maksat, iman ve takvalarının karşılığı olan sevaplardır. Sizin mallarınızı Allah sizden istemez. Yani eğer iman eder­seniz bütün mallarınızı istemez: Bütün ecirleri size verir, bunun karşılığında malınızdan bir kısmını ister ki bu da zekâttır.

Süfyan bin Uyeyne'nin «O sizin mallarınızın çoğunu istemiyor. O ancak sizin mallarınızın kırkta birini istiyor. O halde hoşnut olun» sözü ayetin Özünü açıklamaktır.

Bazıları «Hakikaten malınız olanı Allah sizden istemiyor. An­cak Allah'ın malı olanı sizden istemektedir. Çünkü o, hakikaten o malın sahibidir. Size o malı nimet olarak o vermiştir» demişler­dir. Bazıları da «Cenab-ı Hak ihtiyacı için sizin mallarınızı iste­miyor. Size infak etmek için sizden istiyor» demiştir.

Eğer Allah sizden o malı isteseydi, siz cimriliğe başvururdu­nuz ve içinizdeki kinleri bu cimrilik ortaya çıkarırdı.

«Sizin gibi olmazlar»; yani Allah yolunda infak hususunda yap­tığınız cimrilikte size denk olmazlar.

Ebu Musa el-Eş'ari der ki: «Bu ayet indiği zaman Hz. Peygam­ber sevindi ve «Bu ayet, dünyadan fazla benim hoşuma gitti» bu­yurdu.» [20]

MUHAMMED SURESÎ'NİN SONU

 

 



[1] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 14/311-312.

[2] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 14/314.

[3] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 14/315-317.

[4] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 14/317.

[5] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 14/317-318.

[6] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 14/318-320.

[7] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 14/322.

[8] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 14/323.

[9] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 14/323-324.

[10] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 14/324-325.

[11] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 14/325.

[12] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 14/325-328.

[13] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 14/330.

[14] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 14/331.

[15] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 14/332-333.

[16] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 14/333-335.

[17] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 14/337.

[18] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 14/338-339.

[19] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 14/339.

[20] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 14/339-341.