MÜCADELE SÛRESİ 2

 


MÜCADELE SÛRESİ

 

Bu sûre de Medine'de nazil olmuş ve yirmiiki ayettir.

Allah (cc) Kur'an-ı Kerim'de insanoğlunun aklıyla bulmasının zor ol­duğu konuları büdirivermiştir. Bazı şeyler vardırki; insanoğlu onları ak­lıyla bulabilir. Mesela gökyüzüne füze yapıp atması, Ay'a seyahat yapması gibi. Bunlar akılla bulunabileceği için, Allah(cc) bu konuda Kur'an'mnda geniş bilgi vermemiştir.

İşaretler vermiştir. Gökyüzüyle ilgili bilgiler sunmuş, yıldızlar hak­kında bilgi vermiş, ay hakkında bilgi vermiş, güneş hakkında kısa bilgi­ler vermiştir. Hatta tefsircilerimiz şöyle demişlerdir; "Kur'an-ı Kerim'de her şey önemi kadar yer almıştır."

Yaratılmışların en önemlisinin insan olması nedeniyle, insanla ilgili ayetler daha fazladır. Güneş, ay, yıldızlar insan için yaratılmıştır. Onun için kendi önemleri kadar Kur'an-ı Kerim'de yerlerini almışlardır. Kur'an-ı Kerim bizim yürüyüşümüzün adabından, kapı çalmaya, dev­let yönetiminin kurallarına ve devletler arası ilişkilerden eşler ve aile arası ilişkilere kadar her şeyin en güzelini bize bildirmektedir.

Mücadele Sûresinde de Allah (cc), Mekke'de cahiliye dönemindeki atalarının koyduğu kurallara göre devleti yöneten insanların, uygula­dıkları bir kuralın kaldırılışını zikretmektedir.

Allah(cc), Rasulünü miladi 610 yılında Mekke'de Peygamber olarak görevlendirir. 13 senelik Mekke hayatından sonra Efendimiz Medine'ye hicret eder, orada devletini kurar. Bedir, Uhud gibi harbler-den sonra hicretin 5. yılındaki Medine'de müslümanların varlıklarını isbat ettikleri, çevreden kabilelerin güruhlar halinde gelip müslüman oldukları dönemlerde- inmiştir bu sure.

Allah-u Teala'dan gelen emirler hemen uygulamaya geçiriliyor. Şayet bir konuda ayet inmemişse, geçmiş dönemin hukuku -eğer fev­kalade zararı görülmüyorsa- uygulamaya devam ediliyor.

Devamım Sevgili Peygamberimiz sağlamış, ama şöyle bir hadisi şerifiylede izin vermiş. "Cahiliye döneminin hayırlı hukukuyla İslam dö­neminde de amel edilir." Ne zamana kadar? O konuda Allah (cc)'dan bir ayet nazil oluncaya kadar.

İşte böyle bir ortamda bir kadın ki; ismi Havle'dir. Sahabenin çok saygı duyduğu bir hanım efendidir. Hatla Hz. Ömer (r.a) davlet baş­kanı iken, onu gördüğünde ayağa kalkar, otur deyinceye kadar otur-mazmış, yoldan geçerken Havle bir şey sorsa, hemen cevabını verir, haydi gidebilirsin deyinceye kadar huzurundan ayrılmazmış.

Niye bu kadar değer veriyor? Birincisi, mü'min kardeşi olduğu için değer veriyor. İkincisi, hakkında ayet nazil olduğu için. Mücadele Sûresinin ilk ayetleri Havle (r.a.h.) hakkında nazil olmuştur.

Kadın haklan konusunda İslamı tenkide yönelenler; Kur'an-ı Kerim'i hayatında okumamış insanlardır. Nisa (Kadınlar) diye bir sûre vardır. Baştan sona ayetler hem kadınları, hem de erkekleri eşit şekilde ilgi­lendirir. Mücadele Suresinde de sahabeden bir kadının Sevgili Peygamberimiz (a.s)'a gelip durumunu sorup neticede o konuda Allah (cc) tarafından bir açıklık getirilmesi olayı anlatılmaktadır. Bu bize şunu gösterir. Günümüzde bazı insanlar, kadının boşanma konusunda veya kocasını şikayet konusunda hiçbir hakkının olmadığını söylerler. Mücadele Suresinin birinci ayeti kerimesi durumunu Allah'a şikayet eden bir kadından bahsediyor.[1]

 

1- Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü Allah işitti. Allah sizin konuşmanızı da işitmiştir. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.

Kendi hukuki durumunu. Sevgili Peygamberimizle karşılıklı konu­şan, tartışan ve olayı Allah'a şikayet eden bir hanımdan bahsetmek­tedir. Allah'a şikayet nasıl olur? Allah'ın Kitabına konuyu götürmek demektir. Yani "Allah'ın bu konudaki hükmü ne ise ben ona razıyım" demektir.

Allah'ın koyduğu kurallara razı olduğunu ve kendisi hakkında Allah'ın hüküm vermesi gerektiğini ifade eden Havle (r. anhüma) hak­kında nazil olmuş bu ayeti kerime. Bu ayetlere dayanarak bizim fakih-lerimiz, fıkıh kitaplarına kadının hangi konularda mahkemeye müracaat edebileceğini de belirlemişlerdir. Yani bizim fıkıh kitaplarımız, İslam hukuku kitaplarıdır. Allah(cc) aranızda geçen konuşmayı işitiyor. Allah her şeyi işiten, her şeyi görendir.

Olay şöyle : Cahiliye döneminde insanların kadınları boşamalarının bir kaç yolu vardır. Yollardan birisi de erkeğin kadınını annesine ben­zetmek suretiyle boşamasıdır. Yani "Sen bana anam gibisin", "senin karnın, anamın karnı gibi", "senin sırtın anamın sırtı gibi olsun" diyor. Böylelikle kadınını boşamış oluyor. İslam Hukuku yürürlüğe girmiş ama daha Kur'an tamamlanmış değil ve ayetler nazil olmaya devam ediyor. Böyle bir dönemde Havle'nin kocası da-ki ikisi de müslüman hakkmda henüz nazil olmayan bir konuda eski hukuka binaen Havle'yi bu şekilde boşama tarafına gidiyor.

Bu durumu, Havle Peygamberimize götürüyor ve olayı anlatıyor. Efendimiz orada biraz susuyor. Çünkü hakkında olumlu- olumsuz he­nüz bir ayet inmemiş. Bir müddet sonra bu ayetler nazil oluyor ve Peygamberimiz bu ayetleri Havle'ye okuyor.[2]

 

2- İçinizden zıhar yapanların hanımları onların anneleri değildir. Onların anneleri ancak onları doğurandır. Şüphesiz onlar (Zıhar ya­panlar) çirkin ve yalan bir söz söylüyorlar. Muhakkak Allah affedi­cidir, bağışlayıcıdır.

Ayetteki hükümler şunlardır;

1. Eşlerimiz annelerimiz değildir,

2. "Annemsin" demekle anne olunmaz, böylelikle cahiliyye dönemi­nin anlayışı reddedilmiş oluyor.

3. Sizin anneleriniz sizi doğuranlardır,

4. Söylenen bu sözün hoş olmadığını ve yalan bir söz olduğunu ifade ediyor.

Böylece cahiliye döneminden kalma bu hukuk ortadan kaldırılmış oluyor. Buna bir daha dönülmemesi konusunda da o hukukun kötü bir şey olduğunu, hoşa gitmeyen bir ifade olduğunu, müslümanlarında hoşa gitmeyen sözleri söylememeleri gerektiğini Allah (cc) bize bil­dirmiş oluyor.

Bizim kitaplarımız sevgiyi şöyle anlatır; İnsan annesini sever, ba­basını sever, eşini sever, çocuklarını da sever. Hepsini sever ama hepsine duyduğu sevgi birbirinden ayrıdır. Anne-babayı rahmetle, merhametle sever, çocuklarını şefkatle sever, eşini hem aşkla hemde şehvetle sever. Yani sevgimiz "sevgi" kelimesi ile ifade edilse de, sevdiğmiz şeylere duyduğumuz sevgi, bir birinden farklıdır. Onun için karıştırmamak gerekiyor.

Allah şüphesiz affedicidir, Allah mağfiret eden, bağışlayandır.[3]

 

3- Kadınlarına zihar yaptıktan sonra sözlerinden dönmek isteyen­ler, birbirleriyle temas kurmadan önce bir köle azat etmesi gerekir. İşte siz bununla öğütleniyorsunuz. Allah yaptıklarınızdan haberdar­dır.

Günümüzde böyle bir sözü, yani hoşa gitmeyen bu yalan sözü söy­lerse ne olur? Öncelikle bu sözün söylenmemesi isteniyor. Peki bir kişi hoş olmayan bu sözü söylerse, ne olur? Kur'an-ı Kerim buna bir cezayı müeyyide getirmiştir. Bu sözü söyleyenler bir köle azat etsinler diyor Allah (cc).

Kur'an-i Kerim'de köle azat edilmesi bir çok yerde zikredilmektedir. Neden bu kadar çokça geçer? Var olan bir kölelik müessesi mevcut. Bunu kaldırmaya yönelmiş Sevgili Peygamberimiz. Bizzat kendisi tam 63 tane köleyi parasıyla satın almış ve hürriyetine kavuşturmuştur.

Dinime sataşan bazı insanlar şöyle bir tenkid getiriyorlar: "Niye satın almış? İnsan satın alınır mı?" diyorlar. Bu sözü söyleyenler; devlet yönetimi ile ilgili hiç bir bilgisi olmayan insanlardır. Yönetimde hiç görev almamış, hiç endişesini duymamış ve sancısını hissetmemiş, kaldırımda giderken aklına gelen fikirleri kağıda kaleme dökmüş insan­lardır bunlar.

Yani kırda yayılıp, bayırda sulanan insanlar. En cahili, devlet yöne­timinde görev alan bir insan dahi Sevgili Peygamberimizin bu davranı­şını tasvib eder. Efendimiz (s.a.y.) köleyi satın alıyor ve hürriyetine kavuşturuyor. Bununla şunu ortaya koymuş oluyor. Cahiliye döne­minde insanlar, hür insanları köleleştirip pazarlarda satmışlar. Öyle bir hukuk oluşmuş ki; kimse buna karşı durmuyor, bütün insanların kabul ettiği bir hukuk olmuş. Bunu zorla değiştirmeye kalkmak yeniden anarşi meydana getirir. Fakat hukuki yoldan bu işi halletmeye kalkışıyor.

Hz. Ebu Bekir (r.a) servetinin bir çok kısmını köle azadına kullan­mış. Yani anarşiye de götürmeden hukuki bir zeminde meseleyi hal­letmiş. Mesele kavga etmek değil, mesele netice almaktır. Sevgili Peygamberimiz de bu neticeyi almıştır. Allah (cc) bir yanlış söz söyle­yen adama; senin keffaretin bir köle azat etmektir diyor. Peki ya köle yoksa ki, günümüzde yok. Köle olmayınca ne yapacak?[4]

 

4- Kim (köle) bulamazsa, (eşiyle) temas kurmadan önce iki ay ard arda oruç tutması gerekir. Buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri do­yurur. İşte bu (kolaylık) Allah'a ve Rasulüne îman ettiğiniz içindir. İşte bunlar AIIah('ın koyduğu) kanunlarıdır. Kafirler için acıklı azap vardır.

Eşine dokunmadan, cinsel ilişkide bulunmadan ard arda iki ay oruç tutacak. Yanlış bir sözü söylemenin cezası. Sevgili eşini, şefkatle veya merhametle sevdikleriyle karıştırmasın İnsanlar kelimelerine dikkat -etsinler.

Eğer onu tutacak gücü yoksa ki, olabilir o zaman da; 60 fakiri bir günde doyurması veya bir fakiri 60 gün doyurması gerekiyor. İslam Hukuku kitaplarımızda, "Kitabu'z-Zıhar" veya "Babu'z-Zıhar" başlığı altında, bunun hukuki incelikleri ayrıca anlatılmaktadır.[5]

 

5- Şüphesiz Allah ve Rasülü'ne karşı kanun koymaya kalkanlar daha öncekilerin çarpıldığı gibi çarpıldılar. Halbuki biz apaçık ayet­ler indirdik. Kafirler için alçaltıcı azap vardır.

Günümüzde ki ve kıyamete kadar gelecek insanları ilgilendiren ayet-i kerime.

"Hadde" kelimesi "Muhalefet eden, karşı duran, zıt hareket eden" diye terceme edilmiş. Aslında kelimenin kökü "had" dir. Türkçede de biz bu kelimeyi kullanırız. "Haddini bil haddini !" deriz. Kişinin haddini bilmesi kadar değerli bir şeyi yoktur.

Yine Türkçede bu kelimenin çoğunu kullanıyoruz; Had hududu, Türkiye'nin hududu, evin hududu gibi. Yani size aid olanı belirleyen son çizgiye "hudud" diyoruz. Allah (cc.) de Kur'an-Kerim'inde; "İşte Allah'ın sınırları" buyuruyor.

"Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa günaha girmiş olur, Cehennemi hak etmiş olur" anlamında ayet-i kerimeleri vardır.

Allah ve Rasülü'ne karşı kendileri bir sınır çizerler. Muhalefet diye terceme edilen bölüm bu. "Muhalefet edenler" diye terceme edenlerde güzel terceme etmişlerdir. Kelimenin kökünden anlaşılan mana da bu­dur.

Herşeyde Allah ve Rasülü'nün çizdiği bir sınır vardır. Yani bizi ilgi­lendiren hukuki konularda Allah'ın (c.c.) belirlediklerini aşmak, Allah'a muhalefet etmektir, haddi aşmaktır. Rasülün belirlediklerini aşmak, sınırı aşmak demektir.

Burada da Allah ve Rasülünün çizdiği sınırı aşanlar, başka çizgiler çizen başka sınırlar belirleyenler. Yani Allah'ın (c.c.) koyduğu kanun­lar karşısına ona zıt, ona muhalefet olsun diye yeni sınırlar çizen, yeni kanunlar koyan kişiler. Onlar bu dünyada rüsvay edilirler diyor Allah (c.c).

Daha önceklier rüsvay edildiği, Mücadele alçaltığı gibi, bunlar da rüsvay edilip alçaltılırlar diyor. Allah (c.c.)

Günümüzde iki insan bir araya gelip otursalar ve konuşsalar; he­men hallerinden şikayet ederler. Neden? Nedeni araştırıldığında ise basit, yüzeyde olan bazı şeyler gösterilivermek suretiyle millet oya­lanmış oluyor. Temel neden, Allah'ın (c.c.) mülkünde, Allah'ın verdiği ayaklarla gezen bu insanlar, Allah'ın koyduğu kurallara uymamanın cezasını çekiyorlar.

Yani alçalma bütün dünya genelinde vardır. Yalnız, Türkiye'nin değil, yalnız çevre ülkelerin değil. Amerika'nın alçalması bizden beş beterdir. Kendilerinden duyuyor ve gazetelerinden okuyoruz. İlkokul çocuklarına kadar uyuşturucu sirayet etmiş inim inim inliyor, çaresini de bulamamış. Bu işe çare bulsun diye bol para verdiği CIA ajanları dahi satın alınıyor ve eroin taşıyıcısı durumuna getiriliveriyor.

Bunlar zilletin en alçağıdır. İşte bu alçaklık zilleti, Allah'ın dinine muhalefetten dolayı gelmiştir. Şarabı, viskiyi, şampanyayı devlet ken­disi üretir hale gelmiştir. Birer bardak sabahları içilmesinde birşey ol­maz denilmiştir. Başlangıcı ise, sevgili peygamberimizin; "çoğu haram olan şeyin, azı da haramdır"[6] hadisine muhalefet etmektir.

Günümüzde hala kendini akıllı zanneden insanlar, aynı şeyi söylü­yorlar. Azıcık içmekten birşey olmaz canım diyorlar. Sarhoş olmayacak derecede içmekte birşey yok diyorlar. Peki ama hangi adam sarhoş olmayacak kadar içmişde gerisini getirmemiş? Bunun görülmüşü yoktur. Vücut azar azar alıyor ama alıştıktan sonra çoğunu i s tey i veri yor.

Sırat-ı Müstakim'den ayrılmak, başlangıçta hafif bir açı ile oluyor daha sonra ise telafi edilmez boyutlara ulaşır. Onun için Allah.(c.c.) Çizdiği çizginin yambaşma sizde bir çizgi çizmeyiniz.

Onun için Allah'ın çizdiği sınırın yanıbaşına sınır çizenler, bu dün­yada rüsvay olurlar, Ahirette ise Alçaltıcı bir azab onlar içindir diyor.[7]

 

6- Allah onların hepsini dirilttiği günde, onların yaptıklarını ha­ber verecektir. Allah onları (yaptıklarını) saymıştır, onlarsa onu unutmuşlardır. Allah herşeye şahittir,

Allah onların hepsini ahirette diriltecektir. Yaptıklarının hepsini kendilerine haber verecektir. Allah yaptıklarımızın hepsini saymakta­dır. Ağzımızdan çıkan her kelime sayılmaktadır, kayda geçmektedir. her göz açıp kapamamız kalp atışlarımız kayda geçmektedir. Adımlarımızın nerede dolaştığı filme alınmaktadır.

Bu sebeble ayaklarınızın dolaştığı yerlere dikkat edin. Ayaklarınızın dolaştığı yerler camiler olsun, dost ziyaretleri olsun, in­sanlara yardım amacıyla ayaklarınız dolaşsın. Kötü yollarda ayakları­nızı eskitmeyiniz. Dilimizden akşama kadar çıkan kelimelerin çoğun­luğu, İslam'ın onayladığı kelimeler olsun. Allah'ı zikreden kelimeler ağzımızdan çıksın.

Çünkü Allah hepsini saymaktadır. Ama o insanlar ne yaptıklarını unutmuşlardır. İnsanlar bu dünyada yaptıklarını unutuyorlar. "Yahu bunlar hiçbİrşey yapmadıkları halde nasıl rahat ederler" diyorsunuz kendi kendinize. Ama onlar unutuyorlar. Unuttuklarından dolayı da ra­hatsız olmuyorlar, zaten rahatsızlık duyan damarlarıda dumura uğradı­ğından rahatsız olmazlar.

Ahirette bunun.cezasını mutlaka çekeceklerini, yaptıklarının hepsini Allah'ın gördüğünü Allah(cc) bize haber veriyor.[8]

 

7- Göklerde ve yerdekileri, Allah'ın bildiğini görmüyormusun? Üç kişinin fısıltı yaptığı yerde dördüncüleri mutlaka O (Allah) olur. Beş (kişinin ) altıncısı O (Allah)dır. Bundan daha az veya daha çok ol-sada, nerede olurlarsa olsunlar o (Allah) onlarla beraberdir. Sonra kıyamet gününde yaptıklarını onlara haber verecektir. Şüphesiz Allah herşeyi bilir.

Göklerin ve yerin mülkiyetinin Allah'a ait olduğunu, yerde ve gökte her ne var ise Allah tarafından bilindiğini, Allah (cc) bize haber veri­yor.

İki kişi, üç kişi gizli bir şey konuşsalar Allah onlardan haberdardır. Üç kişinin dördüncüsü Allah'dır diyor ayette. Dört kişi bir araya gelse beşincisi Allah'dır.

Nerede olurlarsa olsunlar, Allah insanlarla beraberdir. Bütün yap­tıkları kıyamet gününde kendilerine haber verilecektir. Allah her şeyi . bilmektedir.[9]

 

8- Fısıltı yapmaktan yasaklandıktan sonra, yasaklandıklarına geri dönenleri, günah, düşmanlık ve peygambere isyan konusunda fısıltı yapanları görmedinmi? Sana geldikleri zaman, seni Allah'ın selamlamadığı bir şeyle selamlıyorlar ve kendi kendilerine "söyledik­lerimiz sebebiyle Allah'ın bize azap etmesi gerekmezmiydi" diyorlar. Yaslanacakları cehennem onlara yeter. Ne kötü bir dönüş yeridir.

9- Ey iman edenler!, fısıltı ile konuştuğunuzda günah, düşmanlık ve peygambere isyanı fısıldaşmaymız, iyilik ve takvayı fısıldaşınız. Huzurunda toplanacağınız Allah'dan korkun.

10- Fısıltı ancak şeytandandır. İman edenleri üzmek içindir. Halbuki Allah'ın izni olmadan onlara hiçbir zarar veremezler. Mü'minler ancak Allah'a tevekkül etsinler.

Allah(cc) bu ayetlerde, fısıltılı konuşma üzerine uzunca bahsediyor. Kötülük konuşmayınız, kötü tuzaklar kurmayınız, kötü planlar yapma­yınız. Düşmanlık üzerinde bir araya gelip, düşmanlığın nasıl yapılacağı konusunda tuzaklar ve planlar yapmayınız diyor. İyi şeyler konuşsa­nız bile bir toplum içinde fısıltılı konuşmayınız. İlla özel konuşmanız gerekiyorsa dostlarınızdan izin alacaksınız.

Allah (c.c.) bize konuşma adabını da öğretiyor. Nerede nasıl konu­şulacağını öğretiyor. Şunu yasaklıyor. En karanlık evde, kimsenin gö­remeyeceği yerde olsak bile iki kişinin, üç kişinin başbaşa verip kötü­lük üstüne plan kurmamasını istiyor. Çünkü kötülük üzerine kurulan plan kişinin kendine zarar verir, topluma zarar verir.

Çünkü fısıltı halinde yayınlanan bu kötülükler, şeytanın insan üze­rindeki bir etkisidir. Müslümanları üzmek için şeytan tarafından insanlara vesvese verilen bir olaydır bu. Ancak Rabbim müsümanları da teselli ediyor. Allah'ın izni olmadıkça şeytanın vesvesesi mü'minlere zarar vermez.

Öyleyse biz ne yapacağız? Şimdi devletler fısıltı yapıyorlar. Yani ingilizler İslam alemini araştırmak için merkezler kurmuşlar. Bu araş­tırma enstitülerinin şubeleri var. Tükiye şubesi, Mısır şubesi, Suriye şubesi, Afganistan şubesi, Sudan şubesi, İran şubesi gibi. Bu şubeler vasıtasıyla o ülkeler üzerinde fikir yürütüyorlar, yeraltı ve yer üstü kaynaklarının nasıl elde edileceğini görüşüyorlar, vesvese üretiyorlar. Allah (c.c.) bunu insanlığa yasaklıyor. Düşmanlık ve günah üze­rinde fısıltı yapılmaması, gizli planların yapılmaması isteniyor Kur'an-ı Kerim ayetleriyle. Bizde müslüman olarak başkalarına inanmayan bir topluma zarar verme'k üzere plan kurmayacağız.

Bu ayette bir toplumda nasıl oturulacağıda öğretiliyor. Bu ayetleri en iyi uygulayan sevgili peygamberimizdir. Vehb ibn Münebbih anlatıyor; Peygamber (S.A.V) efendimiz şöyle tarif edilirdi. "Kamışlı bir yerde yürüse ses çıkartmazdı. Bir mumun yanından geçse alevini söndürmez veya sallamazdı" Ne güzel bir tarif!

Yani sevgili peygamberimiz Anadolu insanın ifade ettiği gibi; "ka­rıncayı bile incitmezdi." Bu ata sözü aynı zamanda çevre ile de ilgili­dir. Ata sözlerimiz bizim kültürümüzün inceliğini de ortaya koyar.

Batıda teknolojinin zirveye ulaştığı bir dönemde, bu kadar güzel söz bulamıyorlar da onlar nasıl buluyorlardı?

Dikkat ediniz.! Ben bu tefsir dersi münasebetiyle, geçmiş tefsirleri gücümün yettiği kadar okuyorum. Söz, gücünü bize doğru geldikçe kaybediyor, Sözün zirvesini peygamberimizin yanında yetişenler söylemişler. Kur'an ve Sünnet ayrı. O sahabenin sözleri yıldız gibi hala parlamaktadır. Hz. Ali'nin deyimleri, insanlık semasını süsleyecek, kıyamete kadar da aydınlatacaktır.[10]

 

11- Ey iman edenler, size "Meclislerde yer açın" denildiğinde yer açınki, Alİah'da size genişlik versin. "Kalkın" denildiğinde kul kın ki sizden iman edenleri ve ilim verilenleri Allah derecelerle yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Yani dışardan gelen birine yer veriniz. Ön tarafa veya arka tarafa geçmesine müsade ediniz. Yolları kapatmayınız. Bir kişiye yer açar­sak Allah da bize cennette yer açacağını söylüyor. Hz. Osman'dan gelen bir rivayette Hz. Peygamberimiz; "Dünyada mescid yapana, Allah cennette ev yapar" diyor.[11]

Kardeşine yer açana, Allah Cennette yer açar. Kardeşi için gön­lünde yer açacak olursa, Allah'da onu katında değerli insanlar arasına alır. Onun için gönlümüzde; öncelikle müslümanlara, sonra da iman etmeleri için diğer insanlara yer açmamız gerekiyor.

Kalkın denildiğinde de, hemen kalkarlar. Hizmet için kalkın denildi­ğinde hemen kalkarlar. Allah'da bu işi yapanların makamını yüceltir.

Tefsircilerden birinin anlattığına göre sahabelerden bir grub pey­gamberimizin evine sohbet için geliyorlar. Zaten onu görmek için can atıyorlar. Kelebeklerin ışık etrafında döndüğü gibi ashab da hep pey­gamberimizle birlikte olmayı istemektedirler.

Ancak bu sevgi bazen rahatsızda etmektedir, peygamberimizin evinde uzunca kalıyorlar, gecenin geç saatlerine kadar peygamberimizi dinlemek istiyorlar. Ama efendimiz de rahatsız oluyor. Bunun üzerine de rabbim "Kalkın denildiğinde de kalkın" diyor.

Ayet bu manaya geldiği gibi, amiriniz, yöneticiniz, emiriniz kalkın dediğinde hemen kalkınız. Yani kim yapacak şu işi denildiğinde hemen hepsi kalkıversinde, komutan, emir, amir, vali yönetici onların arasın­dan seçilsin. Rabbim "kalkınız denildiğinde hep beraber kalkınız" di­yor. Ondan sonra komutan vali yönetici kimse aranızdan o işi yapacak olanı seçsin. Kalkanların hepsi göreve gönderilmese bile, ben yapaca­ğım diye kalkanların hepsinin makamını Allah (c.c.) yüceltir ve bir de kendilerine ilim* verilenlerin derecelerini yüceltir diyor Rabbim. Allah sizin yaptığınızdan haberdardır.[12]

 

12- Ey iman edenler, peygamberle gizli konuşmak istediğinizde gizli konuşmadan önce (fakirlere) sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Eğer bulamazsanız şüphesiz Allah efvedicidir, merhametlidir.

Kur'an-ı Kerim de sadaka üzerinde çokça durulur. Yani zekatın dı­şında, insanlara yardımcı olma konusunda çok ayeti kerime vardır. Bakara suresinde peşpeşe üç sahife, sadece sadaka ile alakalıdır. Kur'an-ı Kerim'de bir başka konu peş peşe bu kadar anlatılmamıştır.

Peygamber Efendimizle görüşmek isteyen çok insan vardır. Görüşmeye gelen de hemen ayrılmak da istemiyor. Böylesine seviyor­lar. Bu sebeple bu ayet nazil olmuştur.

Allah Rasulü ile başbaşa görüşmek isteyenler, görüşmeden önce bir sadaka versinler. Mahallesindeki bir fakire, bir düşküne, yardıma muhtaç bir insana sadaka versinler. Yani sadaka verdikten sonra Allah Rasulünün yanma gelsinler anlamında. Eğer bulamazsanız, Allah affedicidir, merhamet edendir.

Sadaka vermek suretiyle, kişiler kendilerini temizlemiş oluyorlar. Nasıl ki farz namaza başlamadan önce sünnet namazı kılıyoruz, kendi­mizi farz namaza hazırlıyoruz, Peygamberimizin yanma varmadan önce de cebinden para veya yiyecek maddesi çıkarıp, bir fakirin evine kadar götüren ve oraya takdim eden kişi, görüşmeye kendini hazırla­mış olur.[13]

 

13- Gizli kanuşmamz öncesinde sadaka vermekten korktunuz mu? Madem ki yapmadınız, Allah da sizi affetti. Artık namazı dos­doğru kılınız, zekatı veriniz, Allah ve Rasulüne itaat ediniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Sevgili Peygamberimizle başbaşa konuşmadan önce bir sadaka takdim etmekten uzak mı duruyorsunuz? Yani bu size ağır mı geliyor? Eğer bunu yapmayacak olursanız, yapacak durumda değilseniz Allah sizin tevbelerinizi kabul eder. Öyleyse namazınızı dosdoğru kılınız, zekatınızı veriniz, Allah'a ve Rasulüne itaat ediniz. Allah yapmakta olduğunuz her şeyden haberdardır.

"Allah'a ve Rasulüne itaat ediniz." Son günlerde yine bu konu gün­deme tekrar getiriliyor. "Efendim, Kur'an'dan başka referans kabul et­meyiz." diyorlar. Bu sözü söyleyenler aslında Kur'an'a muhalefet edi­yorlar.

Kur'an; Sevgili Peygamberimize itaati emrediyor. Rabbim; "Allah'a itaat ediniz, Allah'ın Rasulüne itaat ediniz." buyuruyor. Allah'a itaat Kur'an'a itaatle olur. Kur'anla kalmış olsaydı Rabbim şöyle buyururdu; "Allah'a itaat ediniz." Yani Kur'an'ın dediklerini tutunuz! der ve orada kalırdı.

Kur'an'a baktığımızda, Allah'a itaat emredilen hemen hemen her yerde "Rasulüne de itaat ediniz," "O sizin örneğinizdir, O'nun ahlakı Kur'an ahlakıdır." diyor Allah (cc). O Kur'an'ın kontrolü içerisindedir. O'nun dediklerine ve yaptıklarına dikkat ediniz diyor Allah (cc).

Böylece Sünneti Seniyyeye uymamızı Allah emrediyor. Sadece Kur'an'ı referans kabul edenler bilsinlerki; o sahih sünnetlere uymayı Allah emrediyor. Eğer; "Kur'an'dan başka referans kabul etmiyoruz" sözleriyle, sahih sünnetin dışındakileri kasdediyorlarsa diyeceğimiz yok. Ama görüyoruz ki, bir çok sahih sünneti de reddettiklerini kendi­leri söylüyorlar.

"Ama efendim Kur'an'a muhalifmiş." diyor. Kur'an'a muhalif olanı zaten geçmiş ecdadımız. Ama muhalif olup olmadığının hükmünü bunlar vermesinler. Yani bir hadisin bir ayete zıtlığına kim karar verecek? Kur'an'ı ve Sünneti çok iyi bilen insanlar bu kararı verebilirler. Onun aklı onu zıt gibi görür.

Hatta bu konu da Buharı de bir hadisi şerif vardır. Hz. Aişe vali­demizle Peygamberimiz arasında geçmiştir. Hz. Aişe validemiz; "ama demiş bu senin söylediğin şu ayete ters." Peygamber Efendimiz de onun açıklamasını yapıveriyor. Ters olmadığını gösteriyor. Burada Hz. Aişe validemiz bu olayı ters gibi görüyor, Peygamber Efendimiz de bunu açıklayıveriyor.[14]

Yani ayetle hadis arasındaki tezatın olup olmadığına, Kur'an ve Sünneti çok iyi bilen insanlarımız karar vermelidir. Yoksa bu gün bir çok insan, Kur'an'ın bir çok ayeti için, "bu benim aklıma sığmıyor," di­yor. Senin aklın incir çekirdeği kadarsa, bunda Kur'an'ın ne kabahati olabilir? Veya senin aklının kalıbı naylondansa, bu altun eriyiğini ala­maz ki, senin aklın patlar. Çünkü Altun eriyiğinin kalıbı demirden ol­ması gerekir.[15]

 

14- Allah'ın gazap ettiği bir kavmi dost edinenleri görmüyormusun? Onlar sizden de değil onlardan da değiller. Onlar bilebile yalan üzerine yemin ederler.

15- Allah onlar için şiddetli bir azap hazırladı onlar ne kötü şeyler yapıyorlar.

16- Yeminlerim kalkan yaparak Allah yolundan alıkoyuyorlar. Onlar için alçaltıcı azap vardır.

17- Onların mallan ve çocukları hiçbir şekilde onlara fayda vere­mezler. Onlar ateşin yaranıdırlar. Onlar orada ebedi kalıcıdırlar.

İnsanlar dünyaya teker teker geldikleri gibi, teker teker giderler. Askeri ve ekonomik güçleri onları kurtarmaz. Bin askerin arasında ko-runan adam, birtek can taşır. Azrail gelince, orduları hiç bir şekilde onu koruyamaz.[16]

 

18- Allah'ın onların hepsini dirilttiği günde, size yemin ettikleri gibi Allah'a da yemin edecekler ve kendilerini birşey zannedecekler. İyi bilinki onlar yalancıların ta kendileridir.

19- Şeytan onları kuşattı da onlara Allah'ı hatırlamayı unutturdu. İşte onlar şeytanın taraftarları hüsrana uğrayanların ta kendisidirler.

20- Şüphesiz Allah ve Rasüiüne karşı kanun koymaya kalkanlar, işte onlar en alçakların arasındadırlar.

21- Allah: "Ben ve peygamberlerim muhakkak galib geleceğim" diye yazdı. Şüphesiz Allah güçlüdür galipdir.

Bu surenin beşinci ayetinde açıklandığı gibi, Allah'ın koyduğu haram sınırlarım çiğneyenler, iki dünyada da zilleti yaşayacaklardır. Dünyada hayvanlığa özenecekler ve hayvanlardan daha aşağıya inecekler. Ahirette cehennem azabını tadacaklar.[17]

 

22- Allah'a ve ahirete iman eden bir toplumu, Allah'a ve Rasülüne karşı kanun koyanlarla seviştiklerini bulamazsın velevki bunlar (kanun koyanlar) babaları, oğulları, kardeşleri veya akrabaları olsada. İşte onların kalblerine imanı yazdı ve onları kendinden bir ruh ile destekledi. Onları altından ırmaklar akan cennetlerde ebedi kalmak üzere koyacaktır Allah onlardan razı olmuştur, onlarda ondan razı olmuştur. İşte onlar hizbullah (Allah'ın taraftarındır. İyi bilinki Hizbullah; kurtuluşa erenlerin ta kendileridirler. Rabbimia insanları iki guruba ayırıyor: Ondukuzuncu ayette ifade ettiği gibi: Bir; şeytanın taraftarları: "hızbuşşeytan." Bir de bu ayette ifade edilen Allah'ın taraftarları: "hizbullah." vardır. Eğer şeytanın ve şeytanlaşmış insanların koyduğu kuralları benim­ser ve o doğrultuda hereket ediyorsanız, Allah korusun hızbuşşeytan1-dan olursunuz.

Eğer Allah'ın koyduğu kurallara uyar ve onun belirlediği sınırları aşmaz, haram mıntıkasına girmezseniz siz hizbullah'dansımz. olmuştur, onlarda ondan razı olmuştur, İşte onlar hizbullah (Allah'ın taraftarındır. İyi bilinki Hizbullah; kurtuluşa erenlerin ta kendileridirler.

Rabbimia insanları iki guruba ayırıyor: Ondukuzuncu ayette ifade ettiği gibi:

Bir; şeytanın taraftarları: "hızbuşşeytan."

Bir de bu ayette ifade edilen Allah'ın taraftarları: "hizbullah." vardır.

Eğer şeytanın ve şeytanlaşmış insanların koyduğu kuralları benim­ser ve o doğrultuda hereket ediyorsanız, Allah korusun hızbuşşeytandan olursunuz.

Eğer Allah'ın koyduğu kurallara uyar ve onun belirlediği sınırları aşmaz, haram mıntıkasına girmezseniz siz hizbullah'dansıniz.[18]



[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/409-411.

[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/411-412.

[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/412-413.

[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/413-414.

[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/414-415.

[6] Ebu Davut Eşrihe 5, Tirmizi Eşrihe 3

[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/415-417.

[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/417-418.

[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/418.

[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/419-421.

[11] Müslim Mesacid 24,25

[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/421-422.

[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/422-423.

[14] Buhari itim 35

[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/423-425.

[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/425-426.

[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/426-427.

[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/427-428.