Rasûlullah'ın İlk Kıldırdığı Cuma
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1- Göklerde ve yerde ne varsa hepsi, El-Melik (hükümran), EI-Kuddus (çok kutsal), El Aziz (güçlü) ve EI-Hakim (her işinde hikmet sahibi) olan Allah'ı teşbih ederler.
2- Allah o zattır ki, Kitab'ı olmayan kimseler (ümmiler) arasında kendilerine ayetlerini okuyan ve onlan arıtan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermiştir. Onlar daha önce şüphesiz apaçık bir sapıklık içerisindeydiler.
3- (Bu Peygamber) müminlerden henüz kendilerine katılmamış bulunan diğer insanlara da (onu öğretir). O (Allah) yegâne galiptir ve her işinde hikmet sahibidir.
4- Bu Allah'ın fazl u keremidir. Bunu dilediğine verir. Allah büyük fazl u kerem sahibidir.
5- Kendilerine Tevrat yükletilip de, sonra onu taşımayanların durumu, koca koca kitaplar taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalanlayanların durumu ne kötüdür! Allah zalimleri doğru yola hidayet etmez.
6- (Ey Rasûlüm!) De ki: «Ey yahu di ler! Bütün insanları bir yana bırakarak yalnız kendinizin Allah'ın dostları olduğunuzu sanıyorsanız ve bu iddianızda da samimi iseniz haydi ölümü temenni edin!
7- Ama onlar yaptıklarından ötürü ölümü asla dileyemezler. Allah zalimleri bilendir.
8- (Ey Rasûlüm!), De ki: «Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm kesinlikle sizi bulacaktır. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz. O size (bütün) yaptıklarınızı haber verecektir».[1]
Medine DÖnemi'nde nazil olmuştur. 11 ayettir. (1-8) «Göklerde ve yerde ne varsa hepsi...» Bu Ayetlerin Tefsiri
Bu surenin 9. ayetinde cuma namazına gidilmesi emredildiğir den bu ismi almıştır. Bütün rivayetlere göre bu sure Medenî'dü 11 ayetten, 48 kelimeden, 700 harften ibarettir.
Müslim, Ebu Davud, Nesei ve İbn Mace'nin İbn Abbas'tan ri vayet ettiklerine göre Hz. Peygamber cuma namazında ilk rekâtta bu sureyi, ikinci rekâtta ise el-Münafikun Suresi'ni okurdu.
İbn Abbas «Ümmilerden maksat bütün Araplardır, ister yazı yazsınlar, isterse yazmasınlar; çünkü onlar ehli kitap değildiler}} diyor. Bazıları «Ümmilerden maksat yazı yazmayanlardır. Kureyş' liler de böyle idiler» diyorlar. Mansur, İbrahim'den şöyle rivayet ediyor: «Ümmi o kimsedir ki okur, fakat yazmaz».
Buhari, Müslim, Ebu Davud ve Nesei, İbn Ömer'den şöyle rivayet ediyor: «Rasûlullah buyurdu: Biz ümmi bir ümmetiz. Ne ya. zarız ne de hesap ederiz». Rasûl-ü Ekrem bundan annelerinden doğduğu asır üzerinde olduklarını kastetmektedir. Ne yazıyı ne de hesabı öğrenmişlerdir. Onlar ilk fıtratları üzerindedirler. «EL Ümmi» kelimesi çocuğu doğuran anneye nisbettir. Bazıları «Arap ulusuna nisbettir» derken başka bir grup «Ümmülkura olan Mek. ye'ye nisbettir» demişlerdir. Fakat en meşhuru birincisidir.
Yazı Arap aleminde Taif'te başlamıştır. Onlar Hira ehlinden, onlar da Enbar ehlinden almışlardır.
Ümmilerden olan peygamber Rasûlü Ekrem'dir. Arap kabile-lerinden hiçbiri yoktur ki Rasûlullah'ın onların içinde bir akrabaları bulunmasın. Çünkü onlar Rasûlullah'ı doğurup dünyaya getirmişlerdir. Rasûl-ü Ekrem ümmiydi. Herhangi bir kitap okumamıştı. Ve öğrenmemişti.
Peygamberin okuduğu ayetlerden maksat Kur'an'dır. Onları tezkiye etmesi onları küfür, kir ve günahından kurtarmasıdir. Mu-katil ve Süddi «Bu temizleme mallarının zekâtını almak suretiyle olmuştur» der. «Onlara kitabı öğretti»den maksat Kur'an'dır. «Öğ. retilen hikmet»ten maksat da Basûlullah'm sünneti seniyyesidir. Bu yorumu Hasan Basri yapmıştır. İbn Abbas «Kitap kalemle yazmaktır» der. Malik bin Enes «Hikmet dindeki fıkıhtır» demiştir.
«Ve henüz onlara katılmamışlar» ifadesinden maksat, İbn Ömer ve Said bin Cübeyr'e göre acemlerdir. Buharı ve Müslim, Ebu Hüreyre'den şöyle rivayet ediyor; «Rasûlullah'ın yanında oturuyordum. Cuma Sure'si nazil oldu. Bu ayeti okuduğu zaman, bir kişi «Bu sonra gelenlerden maksat kimlerdir ya Rasûlullah» diye sordu. Adam bu suali birkaç defa tekrarladı. Rasûlullah cevap vermedi. İçimizde Selmani Farisi vardı. Rasûlullah mübarek elini Selman'ın omuzuna koydu: «Eğer iman Süreyya katında olsaydı, bunlardan bazı kimseler ona yetişecekti» buyurdu.
Bir rivayette «Eğer din Süreyya'da olsa faris evlatlarından bir kişi gider ve onu elde eder» buyurulmuştur.
Mücahid «Bunlar bütün insanlardır» diyor. Yani Hz. Muham. med'in bütün ümmeti. Mukatil, İbn Hayyan «Bunlar Rasûlullah' tan sonra kıyamete kadar İslâm dinine giren kimselerdir» demiştir.
«Bu Allah'ın fazlıdır» cümlesindeki zamir, tbn Abbas'a göre, Acemlerin Kureyş'e ilhak edilmesidir. Bazılarına göre İslâm'dır. Yani İslâm, Allah'ın fazlıdır, dilediğine verir demektir. Kelbi böy. le söylemiştir. Bazıları da «Vahy ve peygamberliktir» demişlerdir.
«Esfer» kelimesi sıfrm çoğuludur. Büyük kitap demektir. Zira okunduğu zaman mânâyı ortaya çıkarır. Meymun bin Mehran «Merkeb, sırtında kitaplar mı yoksa zembil mi olduğunu bilmez. İşte yahudüer de böyledir. Bu ayet dikkati şu noktaya çekiyor: Kitabı yüklenen bir kimse mânâlarım bilmeli, içindekini Öğrenmelidir» demiştir.
«Allah zalimlere hidayet etmez»; yani Allah'ın ilminde kâfir oldukları sebkat edenleri Allah hidayete erdirmez.
«Onlar ellerinin takdim ettiğinden dolayı hiçbir zaman ölümü temenni etmezler». Bu ayet yahudiler «Biz Allah'ın çocukları ve dostlarıyız» dedikleri zaman nazil olmuştur. Yani onlar Rasûlul-lah'ı yalanlamaktan ötürü aldıkları mesuliyetten dolayı böyle bir temennide bulunmazlar. Çünkü cehennemlik olduklarını bilirler. Bir hadiste bu ayet indiğinde Rasül-ü Ekrem'in şunları söylediği bildirilmektedir: «Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ederim, eğer ölüm temennisinde bulunsalardı yeryüzünde bir tek ya-hudi kalmaz, hepsi Ölürdü».
Bu'konuyla ilgili tefsir Bakara Suresi'nde geçmişti. [2]
9- Ey iman edenler: Cuma günü namaza çağrıldığınız (ezan okunduğu) zaman hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış-ve-rişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır!
10- Artık namazı (cuma namazını) kılınca yeryüzüne dağı-lın. Allah'ın fazl u kereminden arayın ve Allah'ı çokça zikredin ki umduğunuza kavuşasinız.
11- (Ey Rasûlüm!) Onlar bir ticaret veya eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp oraya gittiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki: «Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden de ticaretten de daha hayırlıdır. Zira Allah rızk verenlerin en hayirlısıdır».[3]
(9-11) «Ey iman edenler! Cuma günü...» Bu Ayetlerin Tefsiri
«Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağırıldığınız zaman...» ayeti cumanın farziyetini getiren ayettir. «Nida»6axı maksat imamın minbere çıktıktan sonra okunan ezandır. Rasûl-ü Ekrem'in bir müezzini vardı. Rasulûllah minbere çıktığında mescidin kapısında ezan okur, peygamber hutbeden indikten sonra da kamet getirir ve namaz başlardı. Durum Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer zamanında da bu şekilde idi. Hz. Osman zamanında insanlar ço-ğaldı, Medine evleri oldukça uzak bölgelere doğru yayıldı. Hz. Osman ikinci bir müezzin edindi. Evvela Medine çarşısına yakın olan Ez-Zevra ismindeki evinin üzerinde ezan okunmasını emretti. Minberin üzerine çıktıktan sonra da ikinci müezzini iç ezanı okuyordu. Hz. .Osman namazı kıldırmak üzere inince müezzin kamet getirirdi. Hiçbir sahabe Hz. Osman'ın bu hareketini kınamadı.
Araplar-cuma gününe Urube derlerdi. Bazen eliflamh, bazan da eliflamsız kullanılırdı. Şahab, Beyzavi haşiyesinde «elimlam» lâzımdır» diyorsa da birincisi daha sıhhatlidir. îbn Esir En-Niha-yesinde «Urube cumanın eski ismidir» diyor. Sanki bu kelime Arapça değildir. Zira eltflamlı söylenildiği gibi eliflamsız da söylenir. Bu güne ilk defa cuma ismini veren Kâb bin Lüey'dir. [4]
Abdurrezzak, İbn Sirin'den naklediyor: «Medine ehli RasûluU lah Medine'ye gelmezden önce cuma namazı laldılar. Hatta cuma farziyeti inmezden önce bu namazı eda ettiler. Ensar «Yahudilerin bir günü var, o gün toplanıp zikrederler. Hıristiyanların da haftada bir günü var. Gelin biz de kendimize bir gün edinelim, orada toplanalım, Allah'a şükredelim» dediler. Bunun üzerine «Cumartesi yahudilerin, Pazar da hıristiyanlarındır. Öyleyse Arube gününü cuma kılalım» dediler ve böylece tu güne cuma ismini verdiler. Esad bin Zürare'nin yanına vardılar. Esad onların önünde iki rekât cuma namazını kıldı. Burada biraraya geldiklerinden bu ismi verdiler. Esad onlara bir koyun kesti, akşam ve sabah yemeklerini orada yediler. Cenab-ı Hak «Ey iman edenler» ayetini o zaman indirdi».
Esad bin Zürare'nin ilk cuma namazı kılan kişi olduğunu İbn Sirin'den başka alimler de söylemişlerdir. Ebu Davud, İbn Mace ve îbn Hibban, Abdurrahman bin Kâb'tan şöyle rivayet ediyorlar: «Babam cuma günü ezanı işittiğinde Esad bin Zürare'ye rahmet okudu. Ben de: Ey babam! Cuma günü ezanı işittiğinde niçin Esad bin Zürare'ye istiğfar ediyorsun, ona af talebinde bulunuyorsun?» dedim. Babam: «Çünkü bize ilk cuma kıldıran odur» dedi. Ben: «O gün siz kaç kişiydiniz?» diye sordum. «Biz kırk kişiydik» dedi.»
Bundan anlaşılıyor ki Esad cumayı, henüz cuma namazı farz olmazdan önce kıldırmıştır. Allame İbn Hacer, Tuhfet'ul-Muhtac adlı eserinde «Cuma namazı Mekke'de farz oldu. Fakat adet olma* dığından dolayı orada kılınmadı. Veya cumanın şiarı açıklık olduğundan dolayı Rasûl-ü Ekrem orada gizli kıldı. Medine'de ilk cumayı kıldıran Esad bin Zürare'dir. Bu da Medine'den bir gün bir mil uzakta olan bir köyde oldu» diyor. Umulur ki önce cuma namazı farz olmuştur, sonra da farzı ilan eden ayet inmiştir. Tıpkı namaz için olan abdest eibi. Bu evvela Mekke'de namazla beraber
farz oldu, sonra onun ayeti Medine'de indi. Bu durumu zayıf düşüren îbn Mace'nin Cabir'den rivayet ettiği şu hadistir: «Allah'ın Rasûlü hutbe okudu ve şöyle buyurdu: Allah sizin üzerinize cuma farz kıldı, benim bu perimde, bu günümde ve bu ayımda ve bu se. nemde. Bu farziyet kıyamete kadar devam edecektir. Kim cuma. yt önemsemeyerek veya inkâr ederek terkederse Allah onun dağt. nuklarını derlemesin, emrinde ona bereket vermesin. Dikkat edin! Böyle bir kimsenin namazı kabul değildir. Zekâtı kabul değildir, hacet kabul değildir. Orucu kabul değildir ve sadakaları kabul değildir. Ta ki tevbe ederse. Kim tevbe ederse Allah da tevbesini kabul eder».
Bu hadisin zahirinden anlaşılır ki bu hutbe Medine'de, hicretten epey bir zaman geçtikten sonra olmuştur. Zira Rasûl-ü Ekrem'in «Onun hacet yoktur» sözü hacem o zaman farz olduğunu ifade eder. Haccın farz edildiği vakit konusunda her ne kadar ihtilaf edilmişse de hicretten önce farzedildiği kesindir. Hatta hicretin ilk senesinde olduğunu söyleyenler de vardır. Bazıları da ikinci senesinde olduğunu söylemişlerdir. Fakat en sahihi hicretin altıncı senesinde olmasıdır. Hadisin ifade ettiği mânâ kıyamete kadar cuma namazının farz olmasıdır. Esad'm ilk cumayı Medine' de kıldırdığına dair olan rivayet Tabarani'nin Ebu Mesud el-En-sari'den rivayet ettiği şu hadise ters düşmektedir: «Medine'ye ilk gelen muhacirlerden olan Musab bin Umeyr cuma günü, cuma na. mazını kıldırdı». Yani hadise Basûlullah Medine'ye gelmezden önce olmuştur. Ve cemaatte oniki kişi vardır. Buhari bunun benzerini rivayet ediyor. Cuma kılmak da Rasûlullah'm emriyle olmuştur. Darekutni, İbn Abbas'tan şöyle rivayet ediyor; «Rasûl-ü Ekrem'e cuma kılma izni hicretten önce verildi}). Fakat kılmadı Hz. Peygamber, Böylece Musab bin Umeyr'e şöyle yazdı: «Dikkat et. Yahudilerin Zebur'u açıkça okudukları güne! Siz de kadınlarınızı, çocuklarınızı toplayın. Güneş batıya doğru kaydığında, cuma günü iki rekât namaz kılmak suretiyle Allah'a yakınlasın».
Ravi diyor ki: Rasûlullah Medine'ye varıncaya kadar ilk cuma bu idi.
Esad bin Zürare'nin ilk defa cuma kılması meselesine gelince, bu haber şöyle tevil edilebilir: Esad, Hz. Peygamberin emri olmaksızın ilk defa kendiliğinden cuma namazını kıldırandır. Nitekim İbn Sirin'in haberi de buna delâlet eder. İbn'ul-Hemmam da bunu açıkça belirtiyor. Musab da Rasûlullah'm emriyle ilk cumayı kıldırandır. Veya Musab, Medine'de kendiliğinden ilk cumayı kıldırandır, Es'ad da Medine'nin yakınında bulunan bir köyde ilk cumayı kıldırandır. Onlar «Esad Medine'de ilk cumayı kıldırdı» demekle köyün Medine'ye yakın olduğunu kastetmektedir.
îbn Hacer Askalani «Esad emir, Musab da imam idi» demek suretiyle ikisinin cumasının da aynı olduğunu söylemiştir.
Cuma'da icabet saati belli değildir. Bazıları «İmara namaza girdiğinden namazdan çıkıncaya kadar o aynı zamandadır» demiş-lerdir. Bazıları «Güneş batıya kayınca» şeklinde zamanı belirtmişlerdir. Bazıları da başka şekilde yorumlar getirmiştir. Fakat ecelin insan hayatı için belli olmadığı gibi, Kadir gecesinin gecelerin arasında belli olmadığı gibi bu icabet saati de cuma günü içinde belli değildir.
«Fes'av» sigası koşuşun değil, normal yürüyün anlamındadır. Nitekim «sa'y» normal yürümek mânâsında kullanılmıştır. Bu cuma gününün özelliklerinden di r. Zira Kütübü Sitte'de Ebu Seleme' den şöyle rivayet ediliyor: «Rasûlü Ekrem namaza başladığı zaman koşarak gelmeyin. Yürüyerek gelin. Sukûnet'ten ayrılmayın. Nerede yetişirseniz orada kılın. Yetişmediklerinizi de imamın selamından sonra kalkarak tamamlayın» buyurmuştur. Allah'ın zik-ri'nden maksat hutbe ve namazdır veya sadece hutbedir. Ebu Ha» nife bu ayeti cuma hutbesinde mutlak zikrin kâfi geleceğine delil olarak göstermektedir. Uzatmak şart değildir. Hutbenin en azı te-şehhüd kadar olmasıdır. Nitekim İmameyn bunu şart koşmuşlardır. Şafiilere göre namazdan önce iki hutbe okumak şarttır ve bunların farzları vardır: Hamd, salavat, vasiyyet, takva vasiyeti, bir ayet ve müminlere dua etmek. [5]
«Allah'ın zikrine gidin» ayetiyle cumanın farziyetine delil getirilmiştir. Sünnet ve icma ile de cumanın farziyeti sabit olmuştur. Hanelilere göre cuma namazının farziyeti öğle namazının farziye-tinden daha kuvvetlidir. Onu inkâr eden (yani «cuma yoktur» diyen) bir kimse dinden çıkar. Cuma namazı farzı ayındır. Farzı kifaye olduğunu söyleyenlerin sözü şazzdır. Nevevi; Müslim ve Bu-hari'nin şartı üzerine «Cuma her müslümana, cemaatla eda etmesi hak ve vacib olan bir ibadettir. Ancak dört sınıfa farz değildir: kölelere, kadınlara çocuklara ve hastalara» demiştir. Cuma'da adedin şart olduğunda ittifak vardır. Kaşani «Tek kişiyle de cuma olur» demişse de onun sözü kabul edilmez. Fakat bu cuma kılanların kaç kişi olacağı hususunda ihtilâf vardır. Cuma, sahih görüşe göre, İmamın izni olmasa, imam bizzat katılmasa dahi sıhhatlidir. Ebu Hanife «Cumanın şartı imam veya onun vekilinin kıldırmasu dır.» diyor. Onun aleyhinde delil olarak şu rivayet Öne sürülmüştür. El-Velid bin Ukbe (Küfe Valisi) bir gün geç geldi. İbn Mesud ondan izin almaksızın cuma namazını kıldırdı. Rivayet ediliyor ki Hz. Ali, Hz. Osman muhasarada iken cuma namazını kıldırmıştır. Hz. Osman'ın ona izin verdiğine dair herhangi bir nakil de yok-tur.
Rivayete göre Said bin El-As, Medine valisi iken, Medine'den çıkmıştı. Ebu Musa ondan izin almaksızın cuma namazını kıldır-di.
İmam Malik «Allah'ın yeryüzünde bazı farzları vardır ki onîar zayi edilemez. İsterse orada bir vali bulunsun, isterse bulunmasın» demiştir.
Hutbe cumanın sahih olmasının şartıdır. Hutbesiz cuma olmaz. Bu cumhur ulemanın görüşüdür. Hutbe ayakta okunur. Zira Cenab-ı Hak «Seni ayakta bıraktılar» eliyor Rasûl-ü Ekrem'e.
Alkame, Abdullah'a şöyle soruldu, diyor: «Acaba RasûUl Ekrem ayakta mı yoksa oturarak mı hutbe okuyordu?» Abdullah cevap olarak «Seni ayakta bıraktılar, ayetini okumadın mı?» diye sordu.
Ebu Hanife'ye göre hutbede ayakta olmak şart değildir. Oturarak ilk hutbe okuyan kişi Muaviye'dir. Hz. Osman da ayakta hutbe okuyordu. İyice ihtiyarlayınca oturarak okumaya başladı. Muaviye de ihtiyarladığı halde böyle yaptı.
11. ayetin tefsirinde Sahihi Müslim'de Cabir bin Abdullah'tan şu rivayet geliyor: «Rasûl-ü Ekrem ayakta cuma günü hutbe okurken Şam'dan bir kervan geldi. Halk kervana doğru gitti. Rasûlullah ile on iki kişi kaldı. Ben de onların arasındaydım. İşte bu ayet o zaman indi». Diğer bir rivayette «Ebubekir ve Ömer de onların arasındaydı» denilmektedir. Kelbi «Bu kervanın sahibi Dihye bin Halife el-Kelbi'ydi. Şam'dan kıtlık senesinde gıda maddeleri getir, misti. Buğday, un ve diğer maddeler vardı. Medine'nin pazarında Ahkân Zeyd denilen bir yere kondu. Halka, geldiklerini ilan etmek için def çaldırdı. Oniki kişi müstesna, diğer halk çıkarak ker. vana doğru gitti» diyor. Bazı rivayetlere göre Rasûl-ü Ekrem'in huzurunda onbir kişi kalmıştı. Kelbi diyor ki: «Hz. Peygamber cuma hutbesini okuyordu. Rasûlullah ile beraber sekiz kişi kaldık». Bunu Esale, İbn Abbas'tan hikâye etmektedir.
Rivayete göre Rasûl-ü Ekrem şöyle buyurdu:
«Nefsimi elinde tutana yemin ederim, eğer onların hepsi çıksaydı Allah, vadiyi onların üzerine ateş dolduracaktı». Bunu Ze-mahşeri zikretmektedir.
Bir rivayette Rasûlullah ile beraber Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Sa'd bin Ebi Vakkas, Abdurrahman bin Avf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Said bin Zeyd, Bilal, Abdullah bin Mesud kaldılar. Başka bir rivayette Ammar bin Yasir'in de kaldığı zikredilmiştir. [6]
Rasûlullah'm mescidinde kılınan ilk cumadan sonra Bahreyn1 in Cüvasi köyünde ikinci hutbe okundu ve ikinci cuma kılındı. Ra-sûlullah'ın ashabı önünde kıldırdığı ilk cuma hakkında siyer ve tarih ehli derler ki «Rasûlutlah muhacir olarak rebiulevvel ayının 12. gecesi pazartesi günü Beni Artır bin Avf a Küba'da misafir ol du. Perşembe gününe kadar orada kaldı. Onların mescidinin temelini atarak cuma günü Medine'ye doğru yola çıktı. Cuma namazı Beni Salim bin Avf kabilesinin vadisinde Rasûlullah'a yetişti. Onlar da orada bir mescid yapmışlardı. Hz. Peygamber de orada bir hutbe okudu ve cumayı kıldırdı. Ve bu hutbe Medine'de oku. nan ilk hutbedir. Hz. Peygamber bu hutbede şunları söyledi:
«Hamd Allah'a mahsustur. Ona hamdediyor, ondan yardım bekliyordum. Ondan af talep ediyordum. Ondan hidayet istiyorum. Ona iman ediyorum. Onu inkâr etmiyorum. Onu inkâr edenlere düşmanlık yapıyorum. Şahitlik ederim ki ondan başka mabud yoktur. Birdir, ortağı yoktur. Şahitlik ederim ki Muhammed onun kulu ve Rasûlü'dür. Onu hidayet ve hak din ile gönderdi. Onu hal kın dalalete saptığı, İlmin azaldığı, peygamberlerin gelmediği bir devrede onu mevize ve hikmetle gönderdi. Kıyamet yaklaştığı bir zamanda onu gönderdi Ecelin yakınlığında gönderdi. Kim Allah'a itaat eder, Rasûlullah'a itaat ederse o doğruyu bulur. Allah'a ve Rasûlü'ne isyan eden ise helak olmuş, ifrata kaçmış, uzak bir dalâlete saplanmıştır. Size Allah'ın takvasını tavsiye ediyorum. Çünkü o müslümamn müslüman kardeşine tavsiye edeceği, onu ahi. rete teşvik edeceği, ona Allah'ın takvasını emredeceği yönden en hayırhsıdır. Allah sizi kendisinden hangi hususlardan sdkmdırmışsa ondan sakının! Kesinlikle Allah'ın takvası Rabbinden korkarak ahiret emrinden istediğini doğru, Rabbinden yardımcı olarak gö-ren bir kimse içindir. Kim kendisiyle Rabbi arasında olanı, Rab-binin emrinden gizli âleminde de açıkta da ıslah ederse, bunu yaparken de Allah'ın zatından başka bir hedefi yoksa, bu iş onun acil emrinde de ve ölümden sonraki âleminde de ona zikir ve zahire olur. Kişinin takdim ettiği ameline muhtaç olduğu bir anda. Bunun ötesinde başka ne varsa, kişi ister ki onunla kendisi arasında uzun bir zaman, uzun bir mesafe olsun. Allah sizi kendisinden sakındırır. Allah kullarına şefkat edicidir. Allah o zattır ki sözünü doğru söylemiştir, va'dinı yerine getirmiştir. Orada herhangi bir yanlışlık bahis konusu değildir. Çünkü Cenab-ı Hak «Söz benim yanvmda tebdil edilmez. Ben kullarıma zulmedici de değilim» di. yor. Emrinizin acelesinde de gecikmeli olanında da, gizlide de açıkta da Allah'tan korkun. Çünkü Allah'tan korkan bir kimsenin hataları affedilir, ecri büyütülür. Kim Allah'tan korkarsa o büyük bir zafer elde etmiştir. Allah'ın takvası insanı Allah'ın öfkesinden korur. Cezasından muhafaza eder. Allah'ın takvası yüzleri bembeyaz kılar. Rabbi razı eder. Dereceyi yükseltir. O halde nasibinize yapışın. Allah hususunda herhangi bir şekilde ifrata kaçmayın. Allah size kitabını öğretti, yolunu size belirtti ki doğru olanları ve yalancıları bilsin. Allah size ihsan ettiği gibi ihsanda bulunun. Onun düşmanlarına düşmanlık yapın. Onun hakkında cihadın gereğini yapın. O sizi seçmiş ve size müslüman ismini vermiştir ki helak olan delilden ötürü helak olsun, diri kalan da delilden ötürü diri Jçalsın. Günahtan dönüş, ibadete yöneliş ancak Allah'ın ihsanıyla olur. Allah'ı çokça anın ölümden sonraki zaman için çalışın. Çünkü kişinin kendisiyle Allah arasındaki durumunu ıslah etmesi, onunla insanlar arasındaki durumları ıslaha kâfidir. Bunun nedeni şudur: Cenab-ı Hak halkı mülk edinir, fakat onlar Al lah'ı mülk edinemezler. Allah en yücedir. Günahtan dönüş, kuvvete yöneliş ancak yüce ve büyük olan Allah'ın kudretiyle olur.)) [7]
CUMA SURESİ'NÎN SONU
[1] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
15/111.
[2] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
15/112-114.
[3] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
15/115.
[4] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
15/116.
[5] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
15/117-120.
[6] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
15/120-122.
[7] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
15/122-123.