Allah'ı İnkâr Edenlere Açık Uyarı
Yeryüzünde Herşey İnsanın Hizmetine Sunulmuştur
İnkar Edenlere Uyarı Ve Hatırlatma
Her Türlü İhsan Allah'tandır; Şükür De O'nadır
Allah'ın Va'di Mutlaka Gerçekleşecektir
Allah'ın Azabını Kimse Engelleyemez
Kur an dakı Sırası :
67
Nüzul Sırası : 77
Ayet Sayısı : 55
İndiği Dönem : Mekke
Sûrede, kâinat
varlıkları ve kanunları üzerinde gözüken Allah'ın büyüklük ve kudretine dikkat
çekilmektedir. Allah'ın insanları yaratmasının ve öldükten sonra
diriltilmelerini takdir etmesinin sadece onları imtihan etmek maksadıyla olduğu
açıklanmıştır. Allah'ın insanlara bahşettiği nimetler ve lütuflar
hatırlatılmıştır. Ahirette kafirler ile mü'minlerin varacakları yerler tasvir edilmiştir. Sûrede
kafirleri kınayan, uyaran eleştiriler ve Peygamber'le tartışma hallerinde
söyledikleri sözlere cevaplar da bulunmaktadır.
Süre
ayetlerinin birbiriyle uyum ve tevazün içerisinde bulunması, ayetlerin bir
bütün olarak indiği görüşünü haklı çıkarmaktadır. [1]
Rahman ve Rahim
Allah'ın Adıyla
1. Mülk elinde bulunan (Allah) ne yücedir. O,
her şeye güç yetirendİr.
2. O, amel (davranış) bakımından hanginizin daha
iyi {ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve
güçlü olandır, çok bağışlayandır.
3. O, yedi göğü, birbiri üzerinde tabaka tabaka yarattı. Rahman'ın yaratmasında bir aykırılık,
uygunsuzluk görmezsin. Gözü(nü) döndür de bak, bir bozukluk[2]
görüyor musun?
4. Sonra gözü(nü) iki kez daha döndür (bak). Göz
(aradığı bozukluğu) bulmak(tan) umudunu keserek hor[3] ve
bit-kin[4] bir
halde sana döner.
Sûre Allah'a övgüyle
başlamıştır. Bu, birçok sûre girişinde Kur'an
nazmının üslup-larmdandır. Övgünün hemen akabinde
Allah'ın mutlak tasarruf sahibi olduğu açıklanarak, İnsanları yaratmasında,
onların ölümlerini ve sonra diriltilin elerini takdir etmesindeki hikmetine
işaret edilmiştir.
Kudsiyet ve övgü yalnız Allah'a mahsustur. Herşeyin
mülkü O'nun elindedir, bu evrende mutlak olarak tasarruf hakkına O sahiptir. Herşeye tam olarak, kapsamlı olarak gücü yeten O'dur. Ölüm
de, hayat da O'nun elinde ve O'nun gücü dahilindedir. Bunları insanoğlunu
denemek için, içlerinden en güzel amelde, davranışta bulunanı ortaya çıkartmak
için vasıta kılmıştır. Hiçbir şeye ihtiyaç duymadan, zaafa uğramadan bunları
yapar; çünkü O, çok güçlü ve galiptir, yücedir, kuvvetinde hiçbir kimse O'na yaklaşa-maz ve O hiçbir kimseye muhtaç değildir. Bununla beraber O
affetme, esirgeme ve müsamaha etme sıfatlarına sahiptir. Yedi kat göğü birbiri
üzerinde mükemmel bir şekilde yaratan O'dur. Göğe bakan kimsenin onda bir
aykırılık, farklılık, çatlak veya yarık görmesi mümkün değildir. Tekrar tekrar ne kadar dikkatli bakarsa baksın, bakışını bütün
yönlere de çevirse hiçbir eksiklik, kusur bulamaz ve çok geçmeden
bakışı hor, şaşkın, bitkin ve yorgun olarak geriye döner. Çünkü çok büyük,
mükemmel bir sanat görmüştür. Rabbani sırları idrak etmekten ve kavramaktan
aciz olduğunu hissetmiş ve bu büyüklük karşısında kendi durumunun basitliğini
anlamıştır.
Ayetlerin üslubu
kuvvetli bir açıklayıcıhğa sahip olup dinleyenlerin
akıl ve kalplerine yönelmiştir. Bu ayetler, kendilerinden sonra gelen küfrü
kınama, kafirleri de uyarma ile ilgili ayetlerin mukaddimesidir. Son iki
ayetteki soru ve meydan okuma, ilk ayetlerin Allah'ın kâinatta yarattığı
varlıklarla ilgili resmettiği o büyük görüntünün etkisini, kişinin bunun karşısında
hissettiklerini artırmaktadır. Bu Öyle bir duygudur ki, gökyüzüne bakışlarını
çeviren hiçbir kimse ondan kurtulamaz, yaratılanın büyüklüğünü, mükemmelliğini,
zihnin alamayacağı, gözün kaplayamayacağı kadar çok olan genişliği üzerinde
düşünür.
Ayetlerin üslubundan,
onların bütün akıllara yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bununla kâinatın ve
yaratıcısının büyüklüğüne dikkat çekilerek, bunun karşısında insanların
vazifeleri hatırlatılmak istenmiştir. Ayetlerin bu mânâ çerçevesinde kalması
gerekir. Çünkü onları bu çerçeveden çıkarmak, Kur'an'ın
amacından uzaklaşmak demek olur.
Bazı
müfessirler "Ölüm" tabirini, "hayatı geçen, geride bırakan
yokluk, son" şeklinde yorumlamışlar, "hayat" tabirini de dünya
hayatı olarak yorumlamışlardır. İkinci ayet, insanları yaratmada, onları
öldürmede ve tekrar ikinci kez onları diriltmedeki Allah'ın hikmetini
açıklamayı amaçlamıştır. O hikmet de onları dünyada denemek, kötüleri arasından
iyileri çıkarıp tanımaktır. Tâ ki öldükten sonra ahiret
hayatında yaptıkları amellerinin karşılığı tam olarak vcrilebilsin.
Bu Kur'an'da çokça tekrarlanmıştır ve bunda uzun
vadede geçerli olacak değerli bir telkin ve nasihat bulunmaktadır. İnsanların
hepsi salih amel işlemeye ve bunda yarışmaya
davetlidirler; zaten yaratılmalarının hikmeti, Allah'ın diğer yaratıklarından
ayrılmaları da bununla alakalıdır. [5]
5. Andolsun biz, en yakın[6] göğü
kandillerle donattık ve onları, şeytanlar için taşlamalar yaptık. O (şeyta)nlara da çılgın ateş
azabını hazırladık.
Ayet, önceki ayetlere
atfedilmiş olup, konu bakımından da onlarla bağlantılıdır: Allah insanların
gördüğü göğü kandillerle süslemiş ve aynı zamanda da bu kandillerden, Allah'ın
kendilerine ahirette şiddetli bir azap hazırladığı
şeytanlar için taşlamalar kılmıştır.
Şeytanların
gökten parlak alevli yıldızlarla taşlanmaları konusu, Cin sûresinde de
tekrarlanmıştır. Oradaki ayetin tefsirinde konu ile alakalı yeterli yorumda
bulunmuştuk, tekrar etmeye hacet yoktur. Burada söylenmesi uygun olan bir husus
varsa o da, her iki ayetten de, önceleri ve sonralarıyla birlikte şu anlam
çıkmaktadır: Allah (cc), koyduğu sınırlarını aşmaya
cesaret eden, O'na karşı gelme tavrı takınan her kimseyi gözetleyip kontrol
altında tutmaktadır. İnsanlara o ne kadar kuvvetli gözükürse gözüksün -cin şeytanları
gibi, işitenlerin zihinlerinde onların büyük korkunç suretleri vardır- Allah
onu yakalar. Dünya göğünün kandillerle süslenmesi ise, çokça tekrarlanan bir
ifadedir. Bu ifade, insanların aralarındaki sınıf farklılıklarına rağmen
hisleriyle uyumludur. Bakışları gökteki cisimler olan yıldızlara, parlak gök
cisimlerine yöneldiğinde zihinlerinde ibret almak ve yaratıcısını yüceltmek
hisleri kabarır. Diğer benzeri Kur'an tabirlerinde
olduğu gibi, buradaki tabirin de izah edilen çerçevede kalması, yerinde
olandır. [7]
6. Rablerini
İnkar edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü dönüş yeridir o.
7. İçine atıldıkları zaman, kaynayıp feveran ederken
onun korkunç homurtusunu[8]'
işitirler.
8. Neredeyse öfkesinden patlayıp parçalanacak[9]'. Her
bir grup içine atıldığında, bekçileri onlara sorar: "Size bir uyarıcı
gelmedi mi?"
9. Onlar: "Evet" derler. "Bize
gerçekten bir uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık ve: "Allah hiçbir şey
indirmedi, siz yalnızca büyük bir sapmışlık içindesiniz[10]"
dedik.
10. Ve dediler ki: "Eğer söz dinleseydik,
yahut düşünsey-dik, şu çılgın ateşin halkı arasında
bulunmazdık".
11. Böylece kendi günahlarını itiraf ettiler.
Çılgınca yanan ateşin halkı (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun.
Bu ayetlerde Allah'ı
ve ayetlerini inkâr edenler uyarılmaktadır. Onlar için cehennem azabı vardır ve
burası ne kadar kötü bir sondur. Ona doğru yöneldiklerinde, onu korkutucu,
ürkütücü bir vaziyette göreceklerdir; kaynamasının şiddetinden korkunç bir ses
çıkacaktır; neredeyse kaynamaktan veya kafirlere öfkesinden dolayı çatlayacak,
patlayıp parçalanacaktır. Oraya onlardan her bir grup atıldığında, oranın
bekçileri kınayıcı, azar-layıcı bir şekilde onlara
kendilerine öğüt veren, bu sondan korkutan bir uyarıcının gelip-gelmediğini
soracaklardır. Onlar da nedamet ve pişmanlık içerisinde cevap vereceklerdir:
Bize uyarıcı geldi ama biz ona karşı yalanlayıcı bir tavır takındık; onu hakir
gördük; Allah'ın insanlara elçi göndermesini inkar ettik; ona, sen davanda
büyük bir sapıklık içerisindesin dedik ve böylece bu sonu hak etmiş olduk.
Şayet aklımızı kullanıp düşünşeydik veya söz
dinleseydik bu akıbete uğramazdık. İşte bu şekilde, yaptıkian
günahlarını itiraf edip kabullenirler. Onlara yazıklar olsun, rahmetten uzak
olsunlar.
Ayetler
öncekiler üzerine matuf olup, onlarla bağlantılıdır. Herhalde kafirlerin şeytanlar
üzerine atfedilin esiyle şiddetli bir azarlama kastedilmiştir. Onlar bir
tabakadan olup sonları da aynıdır. Ayetlerdeki tasvir oldukça kuvvetli ve
korkutucudur. Yakında olacağı farzedilen diyalog da
etkileyici ve güçlüdür. Böylece kafirlerde pişmanlık ve korku uyandırılmak
istenerek onları inkarlarından vazgeçmeye sevketmek
hedeflenmiştir. [11]
12. Gerçek
şu ki, Rabierinden gayb ile
(O'nu görmedikleri haide) içleri titreyerek korkanlara
gelince; onlar için bir mağfiret (bağışlanma) ve büyük bir ecir vardır.
Bu ayet, görmedikleri
halde Allah'tan ve azabından korkup sakınan mü'mİnlerin
sonlarını açıklamaktadır. Kur'an üslûbuna uygun
olarak kafirlerin son yerleri açıklandıktan sonra bu izah gelmiştir. Onlar
için Rabierinden bağışlanma ve büyük bir mükâfat
vardır.
Ayette
aynı zamanda müzminler için bir müjde, rahatlatma ve konumlarını sağlam-laştmcı açıklamalar yer almıştır. [12]
13. Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun.
Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
14. O, yarattığını bilmez mi? O, latiftir,
(bilgisi herşeyin içine geçen, herşeyi}
haber alandır.
Birinci ayetteki
hitabın yalanlayanlara yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Ayetler bu durumda başa
dönmekte ve kafirleri kınayarak uyarmaktadır.
Birinci
ayette onlara meydan okuma vardır: Sizin söylediklerinizi gizlemeniz de, açığa
vurmanız da eşittir, O onu çok iyi bilir. Çünkü O insanların kalplerinden,
düşüncelerinden geçen herşeyi çok iyi bilir. İkinci
ayette bunun açık bir delilini ortaya koymuştur: Bütün insanları yaratan Allahu Teala'dır ve tabii olarak
da onların bütün yaptıklarını, düşüncelerinden geçenleri ve kalplerinin
gizlediklerini de çok iyi bilir. O latiftir, her şeyin inceliklerini bilir; Habîr'dir, bilgisi dışına hiçbir şey çıkamaz. [13]
15. Sizin için,
yeryüzüne boyun eğdiren'[14]O'dur.
Şu halde onun omuzlarında^2' yürüyün ve O'nun rızkından yiyin. Sonunda gidiş
O'nadır.
1- Ayette Allah'ın insanlara olan lütfü
hatırlatılmaktadır. Yeryüzünü onlara boyun eğdirmiştir. Zenginliklerinden
istifadeyi kolaylaştırmıştır; tâ ki onun her tarafında gezip dolaşsınlar,
çalışıp çabalasınlar ve Allah'ın verdiği rızıklardan
yesinler diye.
2- Bütün insanların son dönüş yerinin O'na
olduğu açıklanmıştır; O'na dönecekler ve o, yaptıkları bütün işlerden onları
hesaba çekecektir.
Ayet, üslup ve konu
bakımından öncekilerin devamıdır.
"Sizin için
yeryüzünü boyun eğdiren O'dur. Şu halde onun omuzlarında yürüyün ve O'nun
rızkından yiyin" ayetindeki hitabın, her ne kadar önceki ayetlerdeki hitap
konusu olan kafirlere yönelmesi muhtemel olsa da, ayette çok önemli telkin ve
mesajlar yer almaktadır:
1- Allah
dünyayı herkes için boyun eğdirmiştir. Hiç kimsenin, onun üzerinde çalışıp
çabalamaktan, üzerinde gezinmekten, zenginliklerinden faydalanmaktan engelleme
hakkı yoktur.
2- Herkesi, onun üzerinde, her tarafında çalışıp
çabalamaya teşvik etmiştir. Hiçbir kimsenin başkasının emek mahsulünü haksız
yere yemeğe veya kendisi çalışmayıp oturarak, başkasının çabalama sonucu elde
ettiği gelirlerini gasbetmeye hakkı yoktur.
3- Dünya ve içindeki faydalanılacak
zenginlikleri bütün insanların hizmetine sunmuştur. Onlara, bu faydaların ve
zenginliklerin ancak çalışıp çabalamayla elde edilebileceğini tenbih edip dikkatlerini çekmiştir.
4- İnsanların yeryüzünden çıkardıkları rızkın, gerçekte O'nun verdiği nzık olduğunu açıklamıştır. Çünkü hammaddesini, özünü
yaratıp onu çıkarmaya yarayacak sebepleri ve gücü icad
edip veren de yine O'dur. Hiçkimsenin, onu kendisinin
yaptığını iddia etmeye, diğer insanları dışlayarak onu sahiplenmeye hakkı
yoktur. [15]
16. Gökte
olanın sizi yere geçirmeyeceğinden emin misiniz? Bİr
bakmışsınız ki, o (yeryüzü) sallanmaya'[16]'
başlamıştır.
17. Yoksa siz, gökte olanın üzerinize taş
yağdıran (bir fırtına) göndermeyeceğinden emin misinizi1 Sİz
o zaman tehdidimin nasıl olduğunu bileceksiniz.
18. Andolsun, onlardan öncekiler de yalanladılar. Fakat beni
inkâr'[17]' (etmelerine
karşılık verdiğim azab) nasılmış?
19. Onlar üstlerinde (kanatlarını) açıp yumarak'[18] uçan
kuşları görmüyorlar mı? Onları (havada) Rahman'dan başkası tutmuyor. Doğrusu
O, herşeyi görmektedir.
20. Rahman'a karşı size yardım edecek olan
kimmiş? Şu sizin ordunuz mu? Kafirler yalnızca bir gurur (kesin bir aldanış)
İçindedirler.
21. Eğer O, rızkını tutsa, rızkınızı verecek olan
kimmiş?
Hayır; onlar bir
azgınlık[19]' ve nefret'[20]'
içinde İnatla direniyorlar'[21]'.
22. Şimdi
yüzükoyun sürünerek yürüyen mi daha çok hidayete erer, yoksa dosdoğru yol
üzerinde dümdüz'[22]' yürümekte olan mı?
1-
Ayetlerde, inkar edici bir soru üslubuyla uyan vardır; yoksa onlar Allah'ın
ayetlerini ve elçilerini yalanlarlarken, Allah'ın, onların ayaklan altından
yeri kaydırarak onları yere batırmasından veya üzerlerine taş yağdırmasından
emin mi oldular? İşte o zaman uyansının ve va'dinin
doğruluğunu görürler.
2- Önceki ümmetlerin yalanlamalan
ve buna karşılık üzerlerine Allah'ın azabının inmesi onlara hatırlatılmıştır.
3- Dikkatleri gökte uçan kuşa çekilmiştir;
kanatlarım açıp yayar, sonra da kapatıp tutar. Onu düşmekten önleyen ancak
Allah'tır. Bunda Allah'ın kudretine, her şeyi gördüğüne ve her şeyi düzenleyip
takdir ettiğine apaçık delil vardır.
4- İnkar
eden bir soru üslubuyla başka bir uyan ve kınamada bulunulmuştur; onlara
azabının vakti geldiğinde, Allah'tan başka onlara kim yardımda bulunabilir veya
nzkı onlardan kestiğinde, O'ndan başka onlan kim rızıklandırabilir?
Bununla beraber.azgınlığa, Allah'ın davetine karşı başkaldırmaya, ondan nefret
edip uzaklaşmaya devam ettiler. Böylece bütün bu azaplara layık olmuş oldular.
5- Başka bir
kmayıcı soru da; üstün olan kimdir, yüzü üstü yerde
sürünüp önünü göremeyen kimse mi, yoksa apaçık dosdoğru yolu görüp onda dümdüz,
dimdik yürüyen kimse mi?
Ayetler
üslup ve konu bakımından öncekilerin devamıdır. Kınama ve uyan bakımından da
gayet kuvvetli ve etkileyicidir. [23]
23. De ki: "Sizi yaratan, size işitme
(duyusu), gözler ve gönüller veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz?"
24. De ki: "Sizi yeryüzünde üretip-türeten
O'dur. Siz O'na toplanıp götürüleceksiniz."
Her iki ayette de
Peygamber'e kafirlere hatırlatma, kınama ve açıklama mahiyetinde hitap etmesi
emredilmektedir; ilk başta onlan yaratanın, onlara
işitme, görme organlarını ve aklı bahşedenin Allah olduğu bildirilmekte ve bu
lütuflar karşısında Allah'a çok az şükretmelerinden dolayı da
azarlanmaktadırlar.
Onları
yeryüzünde çoğaltan ve arttıran Alah'tır ve yine O'na
döndürülüp huzurunda toplatılacaklardır. Ayetler öncekilerle üslup ve konu
bakımından bağlantılıdır. İkinci ayette, Allah'ın onları yaratıp yeryüzünde
çoğalttığına göre, öldükten sonra onları toplatıp huzuruna getirilmelerine de
gücünün yeteceği açıklaması yer almaktadır. [24]
25. Derler ki: "Eğer doğru söylüyorsanız, şu
tehdit (ettiğiniz azab) ne zamanmış?"
26. De ki: "(O'na ait) bilgi ancak Allah'ın
katındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."
Birinci ayette,
kafirlerin inkar ve küçümseme mânâsı içeren, öldükten sonra diriltme,hesaba
çekme ve ahiret azabı va'dlerinin
-bunlar gerçek ve doğruysa- ne zaman olacağı hakkındaki soruları
anlatılmaktadır. İkinci ayptte ise Peygamber'e
bunların bilgisinin Allah'ın katında olduğunu, kendisinin sadece açıklayıcı ve
tebliğ edici bir uyarıcı olduğunu bildirmesi emrcdilmektedir.
Bu
iki ayet de önceki ayetlerle üslup ve konu bakımından bağlantılıdır. Bu iki
ayetin ve hemen öncesindeki iki ayetin üsluplarından, bunların ve öncesinde yer
alan ayetlerin Peygamber'le, kafirler arasında geçen tartışmalı diyalog
tablosunu hikâye ettikleri anlaşılmaktadır. [25]
27. Nihayet
onu pek yakında[26] gördüklerinde, o inkar
edenlerin yüzleri kötüleşti. Ve: "İşte bu, sizin çağırıp'[27]'
durduğunuz şeydir" dendi.
Bu ayet Allah'ın va'dinin gerçekleşeceğini te'yid
etmek ve o zaman kafirlerin nasıl bir hal içerisinde olacaklarını vasfetmek için gelmiştir. Bu va'din
gerçekleşmesini, zannettiklerinden daha yakın bir süre içerisinde
göreceklerdir. O zaman akıbetin kötülüğünden yüzleri çirkin ve korkunç bir
hale girecektir. Onlara: "İşte bu, sizin inkar etmekte olduğunuz, inkarcı
ve alaycı bir tavırla hemen olması için acele ettiğiniz Allah'ın va'dinin gerçekleşmesidir" denecektir.
Ayetin
önceki siyakla bağlantısı açıkça gözükmektedir. Ayet, uyarı, baskı ve reddiye
unsurlarını içermektedir. [28]
28. De ki: "Haber verir misiniz, eğer Allah
beni ve benimle beraber olanları öldürse de, yahut bize acısa da (fark etmez)
kafirleri acı azaptan kim kurtarabilir?"
29. De ki: "O, çok merhametlidir. O'na
inanmış, O'na da-yanmışızdır. Yakında kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu
bileceksiniz."
30. De ki: "Haber verin, eğer suyunuz
çekilse'[29], bu durumda size kim
akar su'[30]' getirebilir?"
Bu ayetlerde
Peygamber'e, kafirlere inkar mahiyetinde şu soruyu yöneltmesi emre-dilmektedir;
Eğer Peygamber ve beraberindekiler, azap onların üzerine gelmeden önce ölseler
veya Allah onlara azabını indirdiği anda acıyıp korusa, o kafirleri Allah'ın
azabından ve şiddetli belasından kurtaracak bir kimse var mıdır? Ve suları
yere batıp yok olsa, onlara sürekli su akıtabilecek kimse var mıdır?
Yine Peygamber'e,
kendisinin ve beraberindekilerin Allah'a olan mutlak inançlarını, sadece O'na
tevekkül edip dayanmalarını ilan etmesi ve kafirleri uyarması emredilmiştir. O
kafirler çok geçmeden iki gruptan hangisinin hidayet
üzere olduğunu, hangisinin de delalete saplandığını öğreneceklerdir.
Ayetler öncekilerle
üslup ve konu bakımından bağlantılıdır. Bu ayetlerde de (23, 24, 25, 26)
Peygamber'le kafirler arasında cereyan eden tartışmalı diyalog te'yid edilmektedir. Bu tablo veya sahne, aynı zamanda da
sûrenin son bölümü olarak gelmiştir.
Bir
kısım müfessirlerin dediğine göre birinci ayet, Peygamber'in ölmesini bekleyip
temenni eden ve böylece O'ndan kurtulmayı isteyen kafirlere karşı reddiye
içermektedir. Geçen Tûr sûresinde yer alan bir ayet de aynı konuya temas
etmişti. Bu sözün doğruluk payı vardır, fakat yapmış olduğumuz yorumun daha
doğru olduğu izlenimi bizde uyanmaktadır. Allah daha iyi bilir. [31]
[1] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/227
[2] Fütur Yarık, çatlak.
[3] Hâsien Hakir, aşağılanmış ve
kırık olarak.
[4] Hasır Halsiz, yorgun
[5] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/228-229.
[6] ed-Dünyâ Burada en yakın yer
veya insanların baktıklarında, gördükleri, yöneldikleri yer anlamındadır.
[7] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/230.
[8] Şehîkan Burada çok kuvvetli
ses anlamındadır.
[9] Tekâdü temeyyezü
mine'1-gayz N&ved&y&e
öfkeden çatlayacak veya patlayacak... Cümlenin ifade etmek istediği anlam,
kafirlere karşı olan öfkenin veya ateşin şiddetini vasfetmektir.
[10] İn entüm Ulâfıdalâlin
kebîr Denildi ki: Bu cehennem bekçilerinin, kafirlere kınamak için verdikleri
bir cevaptır. Yine denildi ki: Bu, kafirlerin, peygamberlerine söyledikleri
sözün tamamlayıcı son kısmıdır. Bize göre ikinci görüş daha isabetlidir.
[11] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/231-232.
[12] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/232.
[13] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/232-233.
[14] Zelûlan Kolaylıkla ondan
faydalanılsın diye hizmete âmâde kılınmıştır. (2) Lj U* (Menâkibihâ):
Her tarafında, bütün köşelerinde.
[15] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/233-234.
[16] Temûr Hareket edert sarsılır.
[17] Nekîr Nekiri,
yani yalancıları inkar edişim veya onlara verdiğim azabım.
[18] Yekbizne Kanatlarını
yumarak, kapatarak, O derece ki gören kimseye onlar neredeyse düşecek gibi
gelir.
[19] Utuvv Başkaldırmak,
büyüklenmek.
[20] Nüfûr Yüz çevirmek,
uzaklaşmak.
[21] Leccû İnatlarına devam
ediyorlar.
[22] Seviyyen Ayakta, dimdik.
[23] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/235.
[24] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/236.
[25] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/236-237.
[26] Zülfeten Aniden veya çok
yakında.
[27] Teddeûn Olmasını istediğiniz
veya hemen olması için acele ettiğiniz, anlamındadır.
[28] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/237.
[29] Gttvran Yere batan, kaynarftasî, akması kesilen su.
[30] Maîn Dökülmeden kaynayan.
[31] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/238.