MÜLK SÛRESİ 2

Sûrenin Tanıtımı 2

Allah'ın Kudretinin Delilleri 2

Allah'ı İnkâr Edenlere Açık Uyarı 3

Allah Her Şeyi Çok İyi Bilir. 4

Yeryüzünde Herşey İnsanın Hizmetine Sunulmuştur. 4

İnkar Edenlere Uyarı Ve Hatırlatma. 5

Her Türlü İhsan Allah'tandır; Şükür De O'nadır. 5

Gaybı Ancak Allah Bilir. 5

Allah'ın Va'di Mutlaka Gerçekleşecektir. 5

Allah'ın Azabını Kimse Engelleyemez. 6


MÜLK SÛRESİ

 

Kur an dakı Sırası       : 67

Nüzul Sırası                : 77

Ayet Sayısı                  : 55

İndiği Dönem              : Mekke       

 

Sûrenin Tanıtımı

 

Sûrede, kâinat varlıkları ve kanunları üzerinde gözüken Allah'ın büyüklük ve kudretine dikkat çekilmektedir. Allah'ın insanları yaratmasının ve öldükten sonra diriltilmelerini takdir etmesinin sadece onları imtihan etmek maksadıyla olduğu açıklanmıştır. Allah'ın insanla­ra bahşettiği nimetler ve lütuflar hatırlatılmıştır. Ahirette kafirler ile mü'minlerin varacakları yerler tasvir edilmiştir. Sûrede kafirleri kınayan, uyaran eleştiriler ve Peygamber'le tartışma hallerinde söyledikleri sözlere cevaplar da bulunmaktadır.

Süre ayetlerinin birbiriyle uyum ve tevazün içerisinde bulunması, ayetlerin bir bütün olarak indiği görüşünü haklı çıkarmaktadır. [1]

 

Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla

1.  Mülk elinde bulunan (Allah) ne yücedir. O, her şeye güç yetirendİr.

2.  O, amel (davranış) bakımından hanginizin daha iyi {ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

3.  O, yedi göğü, birbiri üzerinde tabaka tabaka yarattı. Rahman'ın yaratmasında bir aykırılık, uygunsuzluk gör­mezsin. Gözü(nü) döndür de bak, bir bozukluk[2] görüyor musun?

4.  Sonra gözü(nü) iki kez daha döndür (bak). Göz (aradığı bozukluğu) bulmak(tan) umudunu keserek hor[3] ve bit-kin[4] bir halde sana döner.

 

Allah'ın Kudretinin Delilleri

 

Sûre Allah'a övgüyle başlamıştır. Bu, birçok sûre girişinde Kur'an nazmının üslup-larmdandır. Övgünün hemen akabinde Allah'ın mutlak tasarruf sahibi olduğu açıklana­rak, İnsanları yaratmasında, onların ölümlerini ve sonra diriltilin elerini takdir etmesin­deki hikmetine işaret edilmiştir.

Kudsiyet ve övgü yalnız Allah'a mahsustur. Herşeyin mülkü O'nun elindedir, bu evrende mutlak olarak tasarruf hakkına O sahiptir. Herşeye tam olarak, kapsamlı olarak gücü yeten O'dur. Ölüm de, hayat da O'nun elinde ve O'nun gücü dahilindedir. Bunları insanoğlunu denemek için, içlerinden en güzel amelde, davranışta bulunanı ortaya çı­kartmak için vasıta kılmıştır. Hiçbir şeye ihtiyaç duymadan, zaafa uğramadan bunları yapar; çünkü O, çok güçlü ve galiptir, yücedir, kuvvetinde hiçbir kimse O'na yaklaşa-maz ve O hiçbir kimseye muhtaç değildir. Bununla beraber O affetme, esirgeme ve mü­samaha etme sıfatlarına sahiptir. Yedi kat göğü birbiri üzerinde mükemmel bir şekilde yaratan O'dur. Göğe bakan kimsenin onda bir aykırılık, farklılık, çatlak veya yarık gör­mesi mümkün değildir. Tekrar tekrar ne kadar dikkatli bakarsa baksın, bakışını bütün yönlere de çevirse hiçbir eksiklik, kusur bulamaz ve çok geçmeden bakışı hor, şaşkın, bitkin ve yorgun olarak geriye döner. Çünkü çok büyük, mükemmel bir sanat görmüş­tür. Rabbani sırları idrak etmekten ve kavramaktan aciz olduğunu hissetmiş ve bu bü­yüklük karşısında kendi durumunun basitliğini anlamıştır.

Ayetlerin üslubu kuvvetli bir açıklayıcıhğa sahip olup dinleyenlerin akıl ve kalpleri­ne yönelmiştir. Bu ayetler, kendilerinden sonra gelen küfrü kınama, kafirleri de uyarma ile ilgili ayetlerin mukaddimesidir. Son iki ayetteki soru ve meydan okuma, ilk ayetlerin Allah'ın kâinatta yarattığı varlıklarla ilgili resmettiği o büyük görüntünün etkisini, kişi­nin bunun karşısında hissettiklerini artırmaktadır. Bu Öyle bir duygudur ki, gökyüzüne bakışlarını çeviren hiçbir kimse ondan kurtulamaz, yaratılanın büyüklüğünü, mükem­melliğini, zihnin alamayacağı, gözün kaplayamayacağı kadar çok olan genişliği üzerin­de düşünür.

Ayetlerin üslubundan, onların bütün akıllara yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu­nunla kâinatın ve yaratıcısının büyüklüğüne dikkat çekilerek, bunun karşısında insanla­rın vazifeleri hatırlatılmak istenmiştir. Ayetlerin bu mânâ çerçevesinde kalması gerekir. Çünkü onları bu çerçeveden çıkarmak, Kur'an'ın amacından uzaklaşmak demek olur.

Bazı müfessirler "Ölüm" tabirini, "hayatı geçen, geride bırakan yokluk, son" şeklin­de yorumlamışlar, "hayat" tabirini de dünya hayatı olarak yorumlamışlardır. İkinci ayet, insanları yaratmada, onları öldürmede ve tekrar ikinci kez onları diriltmedeki Allah'ın hikmetini açıklamayı amaçlamıştır. O hikmet de onları dünyada denemek, kötüleri ara­sından iyileri çıkarıp tanımaktır. Tâ ki öldükten sonra ahiret hayatında yaptıkları amel­lerinin karşılığı tam olarak vcrilebilsin. Bu Kur'an'da çokça tekrarlanmıştır ve bunda uzun vadede geçerli olacak değerli bir telkin ve nasihat bulunmaktadır. İnsanların hepsi salih amel işlemeye ve bunda yarışmaya davetlidirler; zaten yaratılmalarının hikmeti, Allah'ın diğer yaratıklarından ayrılmaları da bununla alakalıdır. [5]

 

5. Andolsun biz, en yakın[6] göğü kandillerle donattık ve onları, şeytanlar için taşlamalar yaptık. O (şeyta)nlara da çılgın ateş azabını hazırladık.

 

Ayet, önceki ayetlere atfedilmiş olup, konu bakımından da onlarla bağlantılıdır: Al­lah insanların gördüğü göğü kandillerle süslemiş ve aynı zamanda da bu kandillerden, Allah'ın kendilerine ahirette şiddetli bir azap hazırladığı şeytanlar için taşlamalar kıl­mıştır.

Şeytanların gökten parlak alevli yıldızlarla taşlanmaları konusu, Cin sûresinde de tekrarlanmıştır. Oradaki ayetin tefsirinde konu ile alakalı yeterli yorumda bulunmuştuk, tekrar etmeye hacet yoktur. Burada söylenmesi uygun olan bir husus varsa o da, her iki ayetten de, önceleri ve sonralarıyla birlikte şu anlam çıkmaktadır: Allah (cc), koyduğu sınırlarını aşmaya cesaret eden, O'na karşı gelme tavrı takınan her kimseyi gözetleyip kontrol altında tutmaktadır. İnsanlara o ne kadar kuvvetli gözükürse gözüksün -cin şey­tanları gibi, işitenlerin zihinlerinde onların büyük korkunç suretleri vardır- Allah onu yakalar. Dünya göğünün kandillerle süslenmesi ise, çokça tekrarlanan bir ifadedir. Bu ifade, insanların aralarındaki sınıf farklılıklarına rağmen hisleriyle uyumludur. Bakışları gökteki cisimler olan yıldızlara, parlak gök cisimlerine yöneldiğinde zihinlerinde ibret almak ve yaratıcısını yüceltmek hisleri kabarır. Diğer benzeri Kur'an tabirlerinde oldu­ğu gibi, buradaki tabirin de izah edilen çerçevede kalması, yerinde olandır. [7]

 

6. Rablerini İnkar edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü dönüş yeridir o.

7.  İçine atıldıkları zaman, kaynayıp feveran ederken onun korkunç homurtusunu[8]' işitirler.

8.  Neredeyse öfkesinden patlayıp parçalanacak[9]'. Her bir grup içine atıldığında, bekçileri onlara sorar: "Size bir uya­rıcı gelmedi mi?"

9.  Onlar: "Evet" derler. "Bize gerçekten bir uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık ve: "Allah hiçbir şey indirmedi, siz yalnızca büyük bir sapmışlık içindesiniz[10]" dedik.

10.  Ve dediler ki: "Eğer söz dinleseydik, yahut düşünsey-dik, şu çılgın ateşin halkı arasında bulunmazdık".

11.  Böylece kendi günahlarını itiraf ettiler. Çılgınca yanan ateşin halkı (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun.

 

Allah'ı İnkâr Edenlere Açık Uyarı

 

Bu ayetlerde Allah'ı ve ayetlerini inkâr edenler uyarılmaktadır. Onlar için cehennem azabı vardır ve burası ne kadar kötü bir sondur. Ona doğru yöneldiklerinde, onu korku­tucu, ürkütücü bir vaziyette göreceklerdir; kaynamasının şiddetinden korkunç bir ses çı­kacaktır; neredeyse kaynamaktan veya kafirlere öfkesinden dolayı çatlayacak, patlayıp parçalanacaktır. Oraya onlardan her bir grup atıldığında, oranın bekçileri kınayıcı, azar-layıcı bir şekilde onlara kendilerine öğüt veren, bu sondan korkutan bir uyarıcının gelip-gelmediğini soracaklardır. Onlar da nedamet ve pişmanlık içerisinde cevap verecekler­dir: Bize uyarıcı geldi ama biz ona karşı yalanlayıcı bir tavır takındık; onu hakir gördük; Allah'ın insanlara elçi göndermesini inkar ettik; ona, sen davanda büyük bir sapıklık içerisindesin dedik ve böylece bu sonu hak etmiş olduk. Şayet aklımızı kullanıp düşünşeydik veya söz dinleseydik bu akıbete uğramazdık. İşte bu şekilde, yaptıkian günahla­rını itiraf edip kabullenirler. Onlara yazıklar olsun, rahmetten uzak olsunlar.

Ayetler öncekiler üzerine matuf olup, onlarla bağlantılıdır. Herhalde kafirlerin şey­tanlar üzerine atfedilin esiyle şiddetli bir azarlama kastedilmiştir. Onlar bir tabakadan olup sonları da aynıdır. Ayetlerdeki tasvir oldukça kuvvetli ve korkutucudur. Yakında olacağı farzedilen diyalog da etkileyici ve güçlüdür. Böylece kafirlerde pişmanlık ve korku uyandırılmak istenerek onları inkarlarından vazgeçmeye sevketmek hedeflenmiş­tir. [11]

 

 

12. Gerçek şu ki, Rabierinden gayb ile (O'nu görmedikleri haide) içleri titreyerek korkanlara gelince; onlar için bir mağfiret (bağışlanma) ve büyük bir ecir vardır.

 

Bu ayet, görmedikleri halde Allah'tan ve azabından korkup sakınan mü'mİnlerin sonlarını açıklamaktadır. Kur'an üslûbuna uygun olarak kafirlerin son yerleri açıklan­dıktan sonra bu izah gelmiştir. Onlar için Rabierinden bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.

Ayette aynı zamanda müzminler için bir müjde, rahatlatma ve konumlarını sağlam-laştmcı açıklamalar yer almıştır. [12]

 

13.  Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun. Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

14.  O, yarattığını bilmez mi? O, latiftir, (bilgisi herşeyin içine geçen, herşeyi} haber alandır.

 

Allah Her Şeyi Çok İyi Bilir

 

Birinci ayetteki hitabın yalanlayanlara yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Ayetler bu durumda başa dönmekte ve kafirleri kınayarak uyarmaktadır.

Birinci ayette onlara meydan okuma vardır: Sizin söylediklerinizi gizlemeniz de, açığa vurmanız da eşittir, O onu çok iyi bilir. Çünkü O insanların kalplerinden, düşüncelerinden geçen herşeyi çok iyi bilir. İkinci ayette bunun açık bir delilini ortaya koymuş­tur: Bütün insanları yaratan Allahu Teala'dır ve tabii olarak da onların bütün yaptıkları­nı, düşüncelerinden geçenleri ve kalplerinin gizlediklerini de çok iyi bilir. O latiftir, her şeyin inceliklerini bilir; Habîr'dir, bilgisi dışına hiçbir şey çıkamaz. [13]

 

15. Sizin için, yeryüzüne boyun eğdiren'[14]O'dur. Şu hal­de onun omuzlarında^2' yürüyün ve O'nun rızkından yi­yin. Sonunda gidiş O'nadır.

 

Yeryüzünde Herşey İnsanın Hizmetine Sunulmuştur

 

1-  Ayette Allah'ın insanlara olan lütfü hatırlatılmaktadır. Yeryüzünü onlara boyun eğdirmiştir. Zenginliklerinden istifadeyi kolaylaştırmıştır; tâ ki onun her tarafında gezip dolaşsınlar, çalışıp çabalasınlar ve Allah'ın verdiği rızıklardan yesinler diye.

2-  Bütün insanların son dönüş yerinin O'na olduğu açıklanmıştır; O'na dönecekler ve o, yaptıkları bütün işlerden onları hesaba çekecektir.

Ayet, üslup ve konu bakımından öncekilerin devamıdır.

"Sizin için yeryüzünü boyun eğdiren O'dur. Şu halde onun omuzlarında yürüyün ve O'nun rızkından yiyin" ayetindeki hitabın, her ne kadar önceki ayetlerdeki hitap konusu olan kafirlere yönelmesi muhtemel olsa da, ayette çok önemli telkin ve mesajlar yer al­maktadır:

1- Allah dünyayı herkes için boyun eğdirmiştir. Hiç kimsenin, onun üzerinde çalışıp çabalamaktan, üzerinde gezinmekten, zenginliklerinden faydalanmaktan engelleme hak­kı yoktur.

2-  Herkesi, onun üzerinde, her tarafında çalışıp çabalamaya teşvik etmiştir. Hiçbir kimsenin başkasının emek mahsulünü haksız yere yemeğe veya kendisi çalışmayıp otu­rarak, başkasının çabalama sonucu elde ettiği gelirlerini gasbetmeye hakkı yoktur.

3-  Dünya ve içindeki faydalanılacak zenginlikleri bütün insanların hizmetine sunmuştur. Onlara, bu faydaların ve zenginliklerin ancak çalışıp çabalamayla elde edilebile­ceğini tenbih edip dikkatlerini çekmiştir.

4- İnsanların yeryüzünden çıkardıkları rızkın, gerçekte O'nun verdiği nzık olduğunu açıklamıştır. Çünkü hammaddesini, özünü yaratıp onu çıkarmaya yarayacak sebepleri ve gücü icad edip veren de yine O'dur. Hiçkimsenin, onu kendisinin yaptığını iddia et­meye, diğer insanları dışlayarak onu sahiplenmeye hakkı yoktur. [15]

 

16. Gökte olanın sizi yere geçirmeyeceğinden emin misi­niz? Bİr bakmışsınız ki, o (yeryüzü) sallanmaya'[16]' başla­mıştır.

17.  Yoksa siz, gökte olanın üzerinize taş yağdıran (bir fırtı­na) göndermeyeceğinden emin misinizi1 Sİz o zaman teh­didimin nasıl olduğunu bileceksiniz.

18. Andolsun, onlardan öncekiler de yalanladılar. Fakat beni inkâr'[17]' (etmelerine karşılık verdiğim azab) nasılmış?

19.  Onlar üstlerinde (kanatlarını) açıp yumarak'[18] uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları (havada) Rahman'dan baş­kası tutmuyor. Doğrusu O, herşeyi görmektedir.

20.  Rahman'a karşı size yardım edecek olan kimmiş? Şu sizin ordunuz mu? Kafirler yalnızca bir gurur (kesin bir al­danış) İçindedirler.

21.  Eğer O, rızkını tutsa, rızkınızı verecek olan kimmiş?

Hayır; onlar bir azgınlık[19]' ve nefret'[20]' içinde İnatla direni­yorlar'[21]'.

22. Şimdi yüzükoyun sürünerek yürüyen mi daha çok hi­dayete erer, yoksa dosdoğru yol üzerinde dümdüz'[22]' yürü­mekte olan mı?

 

İnkar Edenlere Uyarı Ve Hatırlatma

 

1- Ayetlerde, inkar edici bir soru üslubuyla uyan vardır; yoksa onlar Allah'ın ayetle­rini ve elçilerini yalanlarlarken, Allah'ın, onların ayaklan altından yeri kaydırarak onla­rı yere batırmasından veya üzerlerine taş yağdırmasından emin mi oldular? İşte o zaman uyansının ve va'dinin doğruluğunu görürler.

2-  Önceki ümmetlerin yalanlamalan ve buna karşılık üzerlerine Allah'ın azabının inmesi onlara hatırlatılmıştır.

3-  Dikkatleri gökte uçan kuşa çekilmiştir; kanatlarım açıp yayar, sonra da kapatıp tutar. Onu düşmekten önleyen ancak Allah'tır. Bunda Allah'ın kudretine, her şeyi gör­düğüne ve her şeyi düzenleyip takdir ettiğine apaçık delil vardır.

4- İnkar eden bir soru üslubuyla başka bir uyan ve kınamada bulunulmuştur; onlara azabının vakti geldiğinde, Allah'tan başka onlara kim yardımda bulunabilir veya nzkı onlardan kestiğinde, O'ndan başka onlan kim rızıklandırabilir? Bununla beraber.azgın­lığa, Allah'ın davetine karşı başkaldırmaya, ondan nefret edip uzaklaşmaya devam etti­ler. Böylece bütün bu azaplara layık olmuş oldular.

5- Başka bir kmayıcı soru da; üstün olan kimdir, yüzü üstü yerde sürünüp önünü göremeyen kimse mi, yoksa apaçık dosdoğru yolu görüp onda dümdüz, dimdik yürüyen kimse mi?

Ayetler üslup ve konu bakımından öncekilerin devamıdır. Kınama ve uyan bakımın­dan da gayet kuvvetli ve etkileyicidir. [23]

 

23.  De ki: "Sizi yaratan, size işitme (duyusu), gözler ve gö­nüller veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz?"

24.  De ki: "Sizi yeryüzünde üretip-türeten O'dur. Siz O'na toplanıp götürüleceksiniz."

 

Her Türlü İhsan Allah'tandır; Şükür De O'nadır

 

Her iki ayette de Peygamber'e kafirlere hatırlatma, kınama ve açıklama mahiyetinde hitap etmesi emredilmektedir; ilk başta onlan yaratanın, onlara işitme, görme organları­nı ve aklı bahşedenin Allah olduğu bildirilmekte ve bu lütuflar karşısında Allah'a çok az şükretmelerinden dolayı da azarlanmaktadırlar.

Onları yeryüzünde çoğaltan ve arttıran Alah'tır ve yine O'na döndürülüp huzurunda toplatılacaklardır. Ayetler öncekilerle üslup ve konu bakımından bağlantılıdır. İkinci ayette, Allah'ın onları yaratıp yeryüzünde çoğalttığına göre, öldükten sonra onları topla­tıp huzuruna getirilmelerine de gücünün yeteceği açıklaması yer almaktadır. [24]

 

25.  Derler ki: "Eğer doğru söylüyorsanız, şu tehdit (ettiği­niz azab) ne zamanmış?"

26.  De ki: "(O'na ait) bilgi ancak Allah'ın katındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."

 

Gaybı Ancak Allah Bilir

 

Birinci ayette, kafirlerin inkar ve küçümseme mânâsı içeren, öldükten sonra diriltme,hesaba çekme ve ahiret azabı va'dlerinin -bunlar gerçek ve doğruysa- ne zaman olacağı hakkındaki soruları anlatılmaktadır. İkinci ayptte ise Peygamber'e bunların bilgisinin Allah'ın katında olduğunu, kendisinin sadece açıklayıcı ve tebliğ edici bir uyarıcı oldu­ğunu bildirmesi emrcdilmektedir.

Bu iki ayet de önceki ayetlerle üslup ve konu bakımından bağlantılıdır. Bu iki ayetin ve hemen öncesindeki iki ayetin üsluplarından, bunların ve öncesinde yer alan ayetlerin Peygamber'le, kafirler arasında geçen tartışmalı diyalog tablosunu hikâye ettikleri anla­şılmaktadır. [25]

 

27. Nihayet onu pek yakında[26] gördüklerinde, o inkar edenlerin yüzleri kötüleşti. Ve: "İşte bu, sizin çağırıp'[27]' durduğunuz şeydir" dendi.

 

Allah'ın Va'di Mutlaka Gerçekleşecektir

 

Bu ayet Allah'ın va'dinin gerçekleşeceğini te'yid etmek ve o zaman kafirlerin nasıl bir hal içerisinde olacaklarını vasfetmek için gelmiştir. Bu va'din gerçekleşmesini, zan­nettiklerinden daha yakın bir süre içerisinde göreceklerdir. O zaman akıbetin kötülü­ğünden yüzleri çirkin ve korkunç bir hale girecektir. Onlara: "İşte bu, sizin inkar etmek­te olduğunuz, inkarcı ve alaycı bir tavırla hemen olması için acele ettiğiniz Allah'ın va'dinin gerçekleşmesidir" denecektir.

Ayetin önceki siyakla bağlantısı açıkça gözükmektedir. Ayet, uyarı, baskı ve reddi­ye unsurlarını içermektedir. [28]

 

28.  De ki: "Haber verir misiniz, eğer Allah beni ve benim­le beraber olanları öldürse de, yahut bize acısa da (fark et­mez) kafirleri acı azaptan kim kurtarabilir?"

29.  De ki: "O, çok merhametlidir. O'na inanmış, O'na da-yanmışızdır. Yakında kimin apaçık bir sapıklık içinde ol­duğunu bileceksiniz."

30.  De ki: "Haber verin, eğer suyunuz çekilse'[29], bu du­rumda size kim akar su'[30]' getirebilir?"

 

Allah'ın Azabını Kimse Engelleyemez

 

Bu ayetlerde Peygamber'e, kafirlere inkar mahiyetinde şu soruyu yöneltmesi emre-dilmektedir; Eğer Peygamber ve beraberindekiler, azap onların üzerine gelmeden önce ölseler veya Allah onlara azabını indirdiği anda acıyıp korusa, o kafirleri Allah'ın aza­bından ve şiddetli belasından kurtaracak bir kimse var mıdır? Ve suları yere batıp yok olsa, onlara sürekli su akıtabilecek kimse var mıdır?

Yine Peygamber'e, kendisinin ve beraberindekilerin Allah'a olan mutlak inançlarını, sadece O'na tevekkül edip dayanmalarını ilan etmesi ve kafirleri uyarması emredilmiş­tir. O kafirler çok geçmeden iki gruptan hangisinin hidayet üzere olduğunu, hangisinin de delalete saplandığını öğreneceklerdir.

Ayetler öncekilerle üslup ve konu bakımından bağlantılıdır. Bu ayetlerde de (23, 24, 25, 26) Peygamber'le kafirler arasında cereyan eden tartışmalı diyalog te'yid edilmekte­dir. Bu tablo veya sahne, aynı zamanda da sûrenin son bölümü olarak gelmiştir.

Bir kısım müfessirlerin dediğine göre birinci ayet, Peygamber'in ölmesini bekleyip temenni eden ve böylece O'ndan kurtulmayı isteyen kafirlere karşı reddiye içermekte­dir. Geçen Tûr sûresinde yer alan bir ayet de aynı konuya temas etmişti. Bu sözün doğ­ruluk payı vardır, fakat yapmış olduğumuz yorumun daha doğru olduğu izlenimi bizde uyanmaktadır. Allah daha iyi bilir. [31]

 

 

 



[1] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/227

[2] Fütur Yarık, çatlak.

[3] Hâsien Hakir, aşağılanmış ve kırık olarak.

[4] Hasır Halsiz, yorgun

[5] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/228-229.

[6] ed-Dünyâ Burada en yakın yer veya insanların baktıklarında, gördükleri, yöneldikleri yer anlamındadır.

[7] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/230.

[8] Şehîkan Burada çok kuvvetli ses anlamındadır.

[9] Tekâdü temeyyezü mine'1-gayz N&ved&y&e öfke­den çatlayacak veya patlayacak... Cümlenin ifade etmek istediği anlam, kafir­lere karşı olan öfkenin veya ateşin şiddetini vasfetmektir.

[10] İn entüm Ulâfıdalâlin kebîr Denildi ki: Bu cehennem bekçilerinin, kafirlere kınamak için verdikleri bir cevaptır. Yine denildi ki: Bu, kafirlerin, peygamberlerine söyledikleri sözün tamamlayıcı son kısmıdır. Bize göre ikinci görüş daha isabetlidir.

[11] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/231-232.

[12] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/232.

[13] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/232-233.

[14] Zelûlan Kolaylıkla ondan faydalanılsın diye hizmete âmâde kı­lınmıştır. (2) Lj  U* (Menâkibihâ): Her tarafında, bütün köşelerinde.

[15] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/233-234.

[16] Temûr Hareket edert sarsılır.

[17] Nekîr Nekiri, yani yalancıları inkar edişim veya onlara verdi­ğim azabım.

[18] Yekbizne Kanatlarını yumarak, kapatarak, O derece ki gören kimseye onlar neredeyse düşecek gibi gelir.

[19] Utuvv Başkaldırmak, büyüklenmek.

[20] Nüfûr Yüz çevirmek, uzaklaşmak.

[21] Leccû İnatlarına devam ediyorlar.

[22] Seviyyen Ayakta, dimdik.

[23] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/235.

[24] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/236.

[25] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/236-237.

[26] Zülfeten Aniden veya çok yakında.

[27] Teddeûn Olmasını istediğiniz veya hemen olması için acele et­tiğiniz, anlamındadır.

[28] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/237.

[29] Gttvran Yere batan, kaynarftasî, akması kesilen su.

[30] Maîn Dökülmeden kaynayan.

[31] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 4/238.