TEKVİR SÛRESİ 2

Sûrenin Tanıtımı 2

İnsanların Amel Defterlerinin Açılması 3

Şeytan Üzerine. 4


TEKVİR SÛRESİ

 

Kurandaki Sırası        : 81

Nüzul Sırası               : 7

Ayet Sayısı                 : 29

İndiği Dönem,            : Mekke

 

Sûrenin Tanıtımı

 

Sûre iki bölüm halindedir. İlk bölümde, kıyamet günü ve bu gün meydana gelecek olayların korkunçluğu, insanların hesaba çekilmesi ve (buna göre) varacakları yerler Icen-net veya cehennem) anlatılmıştır. İkinci bölümde İse; Peygamber (s)'İn, Allah'ın vahyi ve meleği (Cebrail) İle irtibatı hakkında söylediklerinin doğruluğu vurgulanmış; ona cinler ya­hut Seylan'ın iliştiği iddiası reddedilmiştir. Konu yönünden farklı olmalarına karşılık her iki bölüm de birbirinden kopuk değildir. Tercihe şayan oian, bu iki bölümün de peşpeşe nazil olup birbirinin arkasına eklenmiş olduğudur. [1]

 

Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla

1- Güneş büzüldüğü[2]" zaman,

2-  Yıldızlar kararıp döküldüğü'[3] zaman,

3-  Dağlar yürütüldüğü zaman,

4- On aylık gebe develer[4] başı boş bırakıldığı zaman,

5- Vahşi hayvanlar bir araya toplandığı'[5]' zaman,

6-  Denizler kaynatıldığı[6]' zaman,

7-  Nefisler çiftleştirilcliği zaman[7]',

8- Ve sorulduğu zaman o diri diri toprağa gömülen kıza'[8],

9- ''Hangi günah yüzünden öldürüldü" diye.

10-Dcfterier açılıp yayıldığı zaman,

11- Gok sıyrılıp açıldığı [9] zaman,

12- Cehennem alevlendirildiği[10] zaman

13- Cennet yaklaştınIdıgı zaman[11]

14-  Her can, ne yapıp getirdiğini bilir.

 

Ayetler, kıyametin kopması ya da ahiret gününe ve bugün tabiat kanunlarında mey­dana gelecek değişikliklere işaret etmektedir. Bunlar, güneşin ışığının kaybolması, yıl­dızların sönmesi, dağların yürütülmesi, valisi hayvanların toplanması, bulutların doğal özelliğinden kaybetmesi (bir yoruma göre), denizlerin fışkırması, suların ısılarının şid­detle yükselmesi ve tutuşması, gökyüzünün parçalanması veya açılması, (dünyadaki) amellerine göre insanların guruplara ayrılmaları, amel defterlerinin yayılması, cehenne­min tutuşturulması ve cennetin hazırlanması gibi hallerdir. Bu anda herkes, amelinin so­nucunu ve yaptıklarının akibetini görecektir, İnsanların sorguya çekilecekleri bir başka şey de günahsız kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeleridir.

Açıkça görüldüğü gibi ayetler; kıyametin kopacağını, onun dehşetli hal ve mer­halelerinin bunu izleyeceğini, dünyadaki amellerinden insanların hesaba çekileceğini herkese, cennet veya cehennemde (amellerinin) karşılığının verileceğini kuvvetli bir bi­çimde vurgulamaktadır.

İman edilmesi ticrckli bir hakikat olması ve Allah'ın kudret çerçevesine girmesi ile beraber; tabiat kanunlarında meydana geleceği anlatılan değişikik; görüldüğü gibi, Kur'an'ı okuyan/dinleyenleri korkutmayı ve olumsuz tavırlarından dönmeye yöneltmeyi hedefleyerek, [12]Kıyamet gününün korkunçluğu ve insanların zihinlerinde önemli bir yeri olan büyük olaylara neden olmasını tasvir etme tarzındadır. Bu değişikliğin nasıl olaca­ğı ve maddi mahiyeti hakkında tahminde bulunma ve fazla derine dalma gereği yoktur. Daha önce de açıkladığınız üzere; bu, Kur'an'ın amaçlanndan değildir.[13]

Kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek ve onların doğumlarını çirkin/kötü gör­mek, İslam öncesi Arap toplumunun yaşadığı tablolardan ve adetlerden birisiydi. Bu hu­sus Kur'an içerisinde birkaç yerde daha geçmiştir. "Onlardan birine dişi (çocuğu oldu­ğu) müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolarak yüzü kapkara kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. (Şimdi ne yapsın) onu hakaretle tut­sun mu yoksa onu toprağa mı gömsün! Bak ne kötü hüküm veriyorlar!" (Nahl 16/57-58)

Son derece katı bir davranış ve suçsuz bir canlıyı katletme teşebbüsü olduğu için; bu ayet, sözü geçen adeti kınama ve Allah kalında çok büyük bir günah olduğunu hatırlat­ma üslûbundadır. Kız çocuklarının diri diri gömülmelerinin özellikle belirtilmesi tabii ki, insanların sadece bu fiillerinden hesaba çekileceği anlamına gelmemektedir. Görül­düğü gibi bu fiili yapmaya devam edenlerin bunun için kendilerine yönelik bir sakınca ve günah olmadığını sandıkları bahis konusu vahşi ve çirkin adetin şiddetle kınanması amaçlanmıştır. [14]

 

İnsanların Amel Defterlerinin Açılması

 

"Sahifeler açıldığı zaman" ayeti münasebetiyle diyoruz ki; bu anlamdaki ayetler Kuran'da çeşitli üsluplarla tekrar edilmiştir. Bazı ayetlerde, Allah'ın insanların yaptık­larını kaydeden gözeticilerinin bulunduğu; bu yazılanların, kıyamet günü (ortaya) yayı­lacak, sahiplerine dağıtılacak, kurtuluşa erenlere sağ ve hüsrana uğrayanlara sol tarafla­rından verilecek olan, insanların amellerine ait sahifeler olduğu belirtilmiştir. Şu ayetler bunun örnekleridir;

"Yoksa biz, onların sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmez miyiz sanıyorlar? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçilerimiz de yazarlar." (Zuhruf 43/80)

"Onun sağında ve solunda oturan iki alıcı (melek) kaydetmektedirler. (İnsan) hiçbir söz söylemez ki, yanında kendisini gözetleyen, dediklerini kaydeden (bir melek) hazır bulunmasın" (Kaf 50117-18)

"(O gün) her ümmeti toplanmış görürsün. Her ümmet, kendi kitabına (amel defteri­ne) çağırılır: "Bu gün yaptıklarınızla cezalandırılacaksınız/ İşte kitabımız aleyhinize gerçeği söylüyor. Çünkü biz, yaptıklarınızı yazıyorduk." (Casiye 45/28-29)

Ayrıca Müddessir sûresinin tefsiri içerisinde zikrettiğimiz Hakka sûresi ayetleri de bunlar gibidir. [15]

 

15- "Hayır, yemin ederim o geri kalıp gizlenenlere;'[16]

16- Akıp gidenlere, dönüp saklananlara,'[17]'

17- Sırtını dönen'[18] geceye,

18- Soluk almağa başlayan sabaha,

19-  (Andolsun bunlara) ki o, değerli bir elçinin (Cebrail'in) sözüdür.

20- (O elçi) güçlüdür. Arşın sahibi (Allah) katında yücedir.

21- Orada (kendisine) itaat edilen, güvenilendir.

22- Arkadaşınız cinli değildir.[19]

23- Andolsun (Muhammed) onu apaçık ufukta görmüştür.

24- O, gayb'[20]' hakkıda suçlanamaz'[21]'.

25- O (Kur'an) kovulmuş'[22]' şeytanın'[23] sözü değildir.

26- O halde nereye gidiyorsunuz.

27- O alemlere öğüttür.

28- Aranızdan doğru hareket etmek isteyen için;

29-  Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsi­niz.

 

Yüce Allah her şeyden müstağni olup hiç bir şey onun bilgisinden uzak olmayacağı­na göre-iman edilmesi gerekli bir gerçek olması ve bunun Allah'ın kudreti çerçevesine girmesiyle birlikle- görüldüğü kadarıyla bu (sahifelere yazılma hadisesi); olayları kay­detme; ilgili makama bu kaydedilen (belgc)leri ibraz gibi insanların öteden beri dünya hayatında sürdürdükleri bir üslup ile uyarma, teşvik ve tehdit etme amacını taşımakta­dır.

Daha önceki açıklamalarımızda geçtiği ve ileriki izahlarımızda da değineceğimiz üzere; ahiretteki hesap sahnelerinin Kur'an'da çok çeşitli biçimlerde geçmiş olduğu, kayda değer bir husustur. Bütün bunlar bizim şu kanaatimizi destekleyici mahiyetledir: Bunların arkasına düşmenin lüzumsuzluğu bir yana bu tür konularda mesnedsiz ilave ve tahminlerden uzak durmak gerekir. (Zira) bu ve bunun gibi ayetler, ilkeleri destekleyici Özelliktedir ki, bunların sınırının aşılmaması gerekir.

Buradaki ayetlerde (Tekvir 15-29); Allah'ın vahyini tebliğ eden (zat)m; naklettiği hususlarda güvenilir, kendisine verilen emaneti taşımaya muktedir ve Allah kalında iti­bar sahibi değerli bir elçi olduğu; Peygamberin cinlenmediği ve O'nun Allah'ın Meleği (Cebrail'i) semanın ufkunda gördüğü; söyleyip bildirdiği şeylerde doğru olup, gördüğü, işittiği ve öğrendiği hiç bir şeyi gizlememesi suretiyle güvenilir olduğu; tebliğ ettiği şeylerin melun şeytanın saphrmas! ve .sözlerinden olmadığı, gibi durumlara ilişkin olarak; ayetle belirtilen, evrendeki varlıklara ve bu varlıkların hareketlerine yemin edilmiş­tir.

Ayetlerden birisi. Kuran'ı dinleyen (ve okuyantlara; Peygamber'in görevi ile ilgili olarak ne eibt bir kanaat sahibi olduklarını ve ne tür zan beslediklerini sormuştur. Bu soru: inkarcıları, ve Peygamberin mesajını tasdik elmek hususunda tereddüt içerisinde olanları; onların kurun!ularını ve O'nun haber ven iği manevi sahneleri yanlış yorumla­malarım kınamıştır. Bir başka ayel, Peygamberin tebliğ elliği (Kur'an'ın), hakkı tercih. edip ona tabi olan ve dosdoğru devam eden kimseler için bir hatırlatma ve Öğüt olduğu­nu; bu kişilerin Allah'ın hidayetiyle ve insanlarının iradelerinin bağlı bulunduğu Al­lah'ın dilemesiyle doğru yola ulaşmış olacaklarını lenbih etmiştir.

(15-29) ayetler konu yönünden Önceki ayetlerden müstakil bir bölüm halindedir. Ancak bu ayetler ile öncekiler arasıda irtibat vardır. İik bölümdeki ayetler, Kıy amel gü­nünü, kıyamet gününün dehşetli hallerini ve bu günün sonuçlarını haber vermekle: in­sanları amellerinin sonuçlan hususunda uyarmaktadır. İkinci bölümdeki ayetler. Pey­gamber'in söylediği haberlerin ve uyarının doğru olduğunu vurgulamakta, bu hususla kafirlerin söylediklerini ve şeytanların O'nu saptırmasına dair Peygamber (sVç nispel ettikleri iftiraları reddetmektedir.Doğrusu, bu iki bölüm(deki ayetler) birlikte nazil olmadıysa bile peşpese nazil olmuştur.

Müfessirler yemin fiilinin başına gelen "lâ" kelimesi hakkında bazı görüşler belirt­mişler[24] ve şöyle demişlerdir: Bu kelime lenbih (dikkai çekme) edalı elan "cla"nın kısal­tılmışı olabileceği gibi; "Ben yemin ederim ki" (İnnc lauk.simıı) mânâsında ''Lauksimu demek olan, ihtida (başlangıç) edalı; veya (ayetle) zikredilen hadisenin: yemine ihliyaç duyulmayacak doğru ve açık bir hal olduğunu ifade etmek İçİn "Ncfy" (olumsuzluk) edatı: yahut da "nefy" (olumsuzluk) harfi değil de zaid (fazladan) bir edal olabilir. Bu görüşleri belirtmede ayrıntıya girmiş olduk. Çünkü bu kelime tekid ve yemin ifadelerin­de birçok kez tekrar edilmiştir. Durum ne olursa olsun (söz konusu) cümle: ayetlerin içeriğinin de gösterdiği üzere yemin cümlesidir. Bunun Arap dilinde kullanılmakla olan bir üslup olduğu noktasında şüphe yoktur. Nitekim Vakıa süresinde bir ayet var ki. bun­da cümlenin yemin cümlesi olduğu açıkça görülmekledir:

"Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki. bilirseniz hu büyük hır yemindir." (Vakıa 56/74-75)

Bu bölümdeki ayetlerin nüzul sebebini belirten bir rivayete vakıf olamadık. Görül­düğü kadarıyla ayetler inkarcı kafirlerin söyleyegeldikleri (ifliraları)na cevap/red İçin nazil olmuştur.

Peygamber (s)'in bildirdiklerinin doğruluğu, O'nun bu bildirdiklerine derin imanı; bu hususta, Allah'ın kendisine özel olarak bahşettiği kuvvet ile idrak ettiği, -gerçek ha­kikate dayandığını göstermekte; iyi niyet sahibi olan ve batıl ile şüpheye düşmekten uzak duran bütün herkesin şüphelerini ortadan kaldırmaktadır.

Bu ayetlerin Peygamberin cinlendiği ve O'nun tebliğ ettiği (Kuran) ile Seylan'ın ilişkisi olduğu iddiasını reddetmesi, Peygamber'in bildirdiği haberlerin şeytanın telkin­leri olduğunu söylediklerini, doğru görüşe göre de bununla cinleri kastettiklerini ispatla­maktadır. Çünkü (cahiliye dönemi) Arap toplumu, cin şeytanlarının şair, kahin ve sihir­bazlara haber verdiklerine inanmaktaydı. Buradan insanın aklına şu geliyor: İnkarcılar Peygamber'i cinlenmekle niteleyip "Yoksa onda delilik (cinnet) var mı diyorlar? Hayır, O kendilerine hakkı getirdi fakat çokları haktan hoşlanmıyorlar.'1 (Müminun 23 ve 67) ayetinin de anlattığı üzere; deli olduğunu söylediklerinde, çoğu kez, inandıkları tarza uygun olarak: cinlerden bir şeytanın Peygamberle bağlantı kurduğu ve telkinde bulun­duğunu kastediyorlardı. İsabetli görüşe göre; bu inanca uygun olarak onlar Peygamber'i şair, kahin ve sihirbaz olarak niteliyorlardı.

Müfessirlerin çoğunluğu[25] "Rasul" ifadesini; Peygambcr'e vahyi ve Kur'an'i getiren melek (Cebrail) olarak yorumlamışlardır. 23. ayetteki zamir, bu görüşü desteklemekte­dir. Müddessir sûresinin tefsiri içerisinde zikrettiğimiz ve Cabir b. Abdillah'tan rivayet edilen bir hadiste geçtiğine göre; Peygamber (s) meleği semanın ufkunda görmüştür.

En doğru yaklaşıma göre bu ayet; Peygamber'in anlattığı, mü'minlerin tasdik ettiği ve inkarcıların yalanladığı bu ruhani görmenin olduğunu pekiştirmekledir. Sûrenin ilk dönemlerde inmiş olması da bunu doğrulamaktadır. Zira, henüz Peygamber'in Meleği görmesinin üzerinden uzun bir vakit geçmemişti. Ayetlerdeki vurgu, red ve kınama o kadar güçlüdür ki; bu görmenin doğruluğu hususunda inat ve kısır çekişmeye yönclmc-yen kişilerin benliğine sarsılmaz bir inancın yerleşmesini sağlamakta; görmüş olduğu şey hususunda Peygamber'in samimiyeti ve sağlam inancına ilişkin eşsiz bir tabloyu sergilemekte ve sözün doğruluğunu teyid etmektedir. [26]

 

 

Şeytan Üzerine

 

Şeytan kelimesinin Ük kez geçmesinden ötürü şunları söylememiz yerinde olur: Mü-fessirler'in[27] söylediklerine göre; bu kelime, uzaklaştı (beude) anlamındaki "şatane" ve­ya bâtıl oldu, bozuldu anlamındaki "şatâ" köklerinden türemiştir. Bu kelime; hile ve az­gınlık yönünden güçlü olan herkese ait bir niteliktir. Bize Öyle geliyor ki, bu kelime ile zulmetti ve azdı mânâsına gelen "şattâ"[28] kelimesi arasında bir ilişki vardır. Şu ayette bu husus görülmektedir: "Şimdi sen aramızda hak ile hükmet ve zulmetme" (Sad 38/22), Arap Dili kalıplarından "Faları" kalıbı niteleme ve mübalağa mânâsını içermektedir. Görülen o ki, şeytan kelimesi buradaki üç kökten de bu kalıba göre türemiş olabilir.

Şeytan kelimesi "İblis"in eşanlamlısı olarak ve insanların saptırılması mânâsında Kur'an'da birçok kez geçmiştir. Mesela;

'İman edenler Allah yolunda kafirler de Tağufun yolunda savaşırlar. Şeytan' m ve­lileri ile savasın. Kuşkusuz şeytanın tuzağı zayıftır." (Nisa 4/76)

"Meleklere : 'Adem'e secde edin demiştik, hemen secde ettiler. Yalnız iblis diretti, böbürlendi ve kafirlerden oldu"

"Dedik ki: Ey Adem sen ve eşin Cennet'te oturun ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz!"

"Derken şeytan onların ayağını oradan kaydırdı, içinde bulundukları (yer)dcn çı­kardı. Dedik ki: Birbirinize düşman olarak inin. Sizin yeryüzünde kalıp bir süre yaşa­manız lazımdır." (Bakara 2/34-36)

Bu kelime bir defasında insanların mütekebbirlerini de dahil ederek; cinlerden te­kebbür edenleri ifade için; Kur'an'da birçok kez geçmiştir.

"Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. (Bunlar), al­datmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dikseydi onu yapamazlardı. Artık onları, uydurdukları şeylerle başbaşa bırak." (En am 61112)

Bazı araştırmacılar bu kelimenin ibranice "setan" veya "cetan" kelimelerinden Arapça'ya girdiğini, keza şeytan kelimesinin, iblis kelimesinin içerisinde yer alan mef­humun da sonradan girmiş olduğunu söylemişlerdir. Bu mefhumun, Ehl-i Kitap'Lan Araplara intikali uzak bir ihtimal olmamakla birlikle kelimenin fasih Arapça kökünün bulunması da bunun edebi (fusha) Arapça'dan uzaklığını doğrulamamaktadır. Bu duru­ma göre kelimenin hem Arapça ve hem de İbranice'dc aynı kökien geldiği ihtimali de gözardi edilemez. Çünkü bu ikisi bir köke donen iki kardeş dildir.

Durum ne olursa olsun şöyle denilmesi doğrudur: Kur'an'da yer alan kalıbı-biçimi ile bu kelimeyi Araplar nüzul Öncesinde de kullanmakta ve kelimenin geçtiği çeşitli ayetler içerisindeki mânâlarını kavramakta idiler.

Aynı şekilde; Kur'an sürekli kendisinin Arap dili ile indiğini söylerken de bu kelime açık Arap dilinin bir kelimesi olarak kullanılmakta idi. Her halükarda cinlerin mütekeb-birleri ifadesiyle; Arapların inandığı esasa göre şair, kahin ve sihirbazlara inen/ilişen varlıklar kastedilmektedir. Şeytanın 'racîm' (kovulmuş, taşlanmış) şeklinde nitelenmesi Kur'an'ı dinleyen (ilk muhatap)lann zihinlerinde onun, bir yönden çok korkunç başka bir yönden de sevilmeyen bir varlık olduğunu göstermektedir.

Tekvir sûresinin giriş kısmının üslûbu diğer birçok sûrenin giriş kısmında da tekrar­lanmıştır. O derecede ki. bunun, sûre başlarındaki Kuran nazmının üsluplarından birisi olduğu söylenebilir.

Müddessir sûresinin teisirinde; insanların iradesinin Allah'ın iradesi ile ilişkisi hak­kında bu son (29.) ayeîe benzer bir ayeti açıklamıştık. Orada söylediklerimiz tamamen burada da geçerlidir. Tekrar etmeden oraya işaretle yetiniyoruz. [29]



[1] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/121.

[2] Kuvvirat Örtüldü, dürüldii. demektir. En doğru görüşe «öre bu Kelime, guncşm ışığı gitti, kayboldu anlamındadır.

[3] İnkcderar Farklı görüşlere göre; "to/ duman oldu", söndü" ve "kaydi-düştü" anlamlarına gelmektedir.

[4] el-İşâru uttİîet "İşar", dişi (gebe) develer, demektir. Bu­lutlar ve buiutlann işlevlerinin durdurulması anlamına geldiği de .söylenil­miştir.

[5] Huşirat Her taraftan toplanıldı, anlamındadır.

[6] Succiraî Farklı görüşicre göre: ûşkırdı, dolduruldu ve tutuşturuldu anlamlarındadır.

[7] en-Nufûsu Zııvvicet İnsanlar, amellerine göre gıırup-Iandırıldı, anlamına gelmektedir.

[8] el-Mev'uûdetu Kasden diri diri toprağa gömülerek Öldürülen kız çocuğu demektir.

[9] Kuştiat Farklı görüşlere göre; yırtıldı, paramparça oldu. açıl­dı veya izale oldu anlamlarına gelmektedir.

[10] Su'irat Yakıldı, şiddetli biçimde tutuşturuldu, demektir.

[11] Uzlifet Yaklaştırıldı veya sahiplen için hazırlandı, demektir.

[12] Keilimelerin anlamları hk. bkz: Taberî, İbn Kesir, Beğavî, Nisâbûrî, Zemahşeri ve Tabresi tefsirleri, Tekvir suresinin tefsiri.

[13] Bkz: el-Kur'anıı'l-Mecid kitabımız.

[14] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/123-124.

[15] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/124.

[16] el-Hunnes "el-Hânis"in çoğuludur. Bir şey durup gizlendiğinde "hanese" denilmektedir. Burada kastedilen, görülmeyen yıldızlardır. Bir görüşe göre ise; bir yöne doğru hareket eden, gizlenip sonra ortaya çıkan yıldızlardır.

[17] el-Kunncs "el-Kânis" kelimesinin çoğuludur. Gizlenip sak­lanan şeye "kunnes" denilmiştir. Burada kastedilenler ise: güneşin ışığından ötürü gündüz görülmeyen ve gece ortaya çıkan yıldızlardır.

[18] As'etse Arkasını döndü veya sona erdi. demektir.

[19] Teneffese's-Subhu Fecrin doğması anlamındadır.

[20] el-Goyb Gayb aleminden gelen Allah'ın vahyi demektir.

[21] Danîn Elini sıkı tutan (cimri) demektir. Bu kelime "/.anin" şeklinde ('za' ile) de okunmuştur. Buna göre; güven konusunda ilham edil­miş; (güvenli olmayan) mânfısmdadir. Buradaki ayette kastedilen; Pey gam -ber'in kendisine vahyedilen (Kuran)dan herhangi bir şeyi gizleme(me)si. ve­ya buna ihanet etme(me)sidir.

[22] Racîm Taşlanmış ve Allah'ın rahmetinden kovulmuş demektir,

[23][23] eş-Şeytân İnsan olsun cin olsun, aşın isyancı, demektir. Kelimelerin tefsiri hk. bkz: Daha önce belirtilen tefsir kitapları.

[24] Ayetlerin tefsiri için Âlusi, Neseff. Vakıa suresinin tefsiri için bkz. Taberî. Zemahşerî, Begavi.

[25] Bkz: Taberî, İbn Kesir, Nisabûrî, Beğavî, Zemahşerî ve Tabresî tefsirler.

[26] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/126-128.

[27] Fatiha suresinin tefsirinde bkz. Tabresî, Mecma'ul-Beyan, Zemahşerî, Esâsül-Belâğa, Şatta maddesi.

[28] Fatiha suresinin tefsirinde bkz. Tabresî, Mecma'ul-Beyan, Zemahşerî, Esâsül-Belâğa, Şatta maddesi.

[29] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/17.