DUHÂ SÛRESİ

 

93

 

İndiği Yer :

 

Mekke

 

İniş Sırası :

 

11

 

Âyet sayısı :

 

11

 

Nüzulü

 

Mushaftakİ sıralamada doksan üçüncü, iniş sırasına göre on birinci sûredir. Fecr sûresinden sonra, İnşirah sûresinden önce Mekke'de inmiştir. Rivayete göre Fecr sûresinin İnişinden sonra bir süre vahiy kesilmiş, müşrikler bu olayı kullana­rak Hz, Peygamber'e "Herhalde rabbin sana darıldı ve seni terk etti" demişlerdi. Bu sözlerden dolayı Hz. Peygamber'in duyduğu üzüntü üzerine bu sûre inmiştir. [1]

 

Adı

 

Sûre adını birinci âyetinde geçen ve "kuşluk vakti" anlamına gelen "duhâ" kelimesinden almıştır. Ayrıca "Ve'd-duhâ" adıyla da anılmaktadır. [2]

 

Konusu

 

Müşriklerin üzücü söz ve davranışlarına karşı bir teselli olmak üzere Hz. Peygamber'e, Yüce Allah'ın himayesi sayesinde çocukluğundan itibaren nice güç­lükleri aşarak bu günlere geldiği hatırlatılmakta ve kendisinin de yetime, yoksula iyi davranması emredilmektedir.[3]

 

Meali

 

Rahman ve rahîm olan Allah'ın adıyla... 1. Yemin olsun, kuşluk vaktine; 2. Kararıp sakinleştiğinde geceye ki; 3. Rabbin seni bırakmadı ve sana darıl-madı. 4. Elbette işin sonu senin için öncesinden daha hayırlı olacaktır. 5. Rab­bin sana mutlaka lütuflarda bulunacak, sen de memnun olacaksın, 6. O seni yetim bulup barındırmadı mı? 7, Seni yol bilmez halde bulup yol göstermedi mi? 8. Ve seni yoksul bulup zengin etmedi mi? 9.0 halde sakın yetime kötü­lük ve haksızlık etme! 10, El açıp isteyeni de sakın azarlama! 11. Rabbinin ni­metini minnet ve şükranla an. [4]

 

Tefsiri

 

1-3. "Duhâ" kelimesi "kuşluk" anlamına gelmekle birlikte çoğu müfessirler, 2. âyetteki "gece"nin alternatifi olarak burada bütünüyle gündüz vakti İçin kulla­nıldığı kanaatindedirler. İbn Âşûr'a göre ise kelime burada da kuşluk vaktini İfa­de etmekte olup bununla tıpkı kuşluk vakti güneş ışığının yeryüzünü bütünüyle kaplaması gibi vahiy ışığının da dünyaya inip aydınlatmaya başladığına imada bu­lunulmuştur. 2. âyetteki gece karanlığı da Hz. Peygamber'in bu vakitte evinde ve­ya Kabe çevresinde sesli olarak Kur'an'ı okuduğu, müşriklerin ise onu gizlice din­ledikleri vakit olup bundan dolayı bu iki vakit üzerine yemin edilmiştir. Yeminin amacı putperestlerin artık Hz. Peygamber'e vahyin gelmez olduğu, Allah'ın onu terk ettiği iddialarının gerçekle ilgisinin bulunmadığını kesin bir dille belirtmektir. [5]

 

4-5. "İşin sonu" diye çevirdiğimiz "âhiret" ile "öncesi" diye çevirdiğimiz "ûlâ" kelimelerinin buradaki anlamlan konusunda iki yorum yapılmıştır: a) Senin bundan sonraki hayatın bundan önceki hayatından daha güzel ve başarılı olacak, özellikle peygamberlik görevinin sonu başlangıcından daha verimli olacak, b) Ebedî olan âhirette cennetteki hayatın geçici olan dünya hayatından daha güzel olacak. Bİze göre, -bu âyetlerin inmesine sebep olan putperestlerin, "Artık Mu-hammed'e vahiy gelmiyor; Allah onu unuttu" gibi sözler söyleyerek[6] Peygamber'in sonunun geldiğini, davasının Fiyasko ile biteceğini ummaları karşısında- Allah Teâlâ, Resulü'nün sonunun gelmesi şöyle dursun, bundan sonraki hayatının ve peygamberlik faaliyetlerinin öncekinden daha verim­li, daha başarılı olacağını müjdelemiştir. [7]

 

6-8. Hz. Peygamber, annesi ona hamile iken babasını, altı yaşında iken de an­nesini kaybetmiş; önce dedesi Abdulmuttalib'in, onun Ölümünden sonra da amca­sı Ebû Tâlib'İn himayesinde yetişmiştir. Ebû Tâlib, yeğeninin peygamberliğini ka­bul ettiğini açıkça ilan etmemekle birlikte düşmanlarına karşı onu korumuştur. Fa-kat Ebû Tâlİb ve Hz. Peygamber'in eşi Hatice vefat edince müşrikler ona karşı sal­dırılarım arttırmışlardı. Ancak Yüce Allah, elçisine yeni bir yurt ve yeni koruyu­cular hazırlamıştı. Bu sırada Yesrib'den (Medine) gelen heyetler müslüman olmuş ve Hz. Peygamber'i memleketlerine davet etmişlerdir; Hz. Peygamber de bu da­veti kabul ederek yeni yurduna hicret etmiş, Medine müslümanlanntn yardım ve destekleriyle zafere kavuşmuştur. 6. âyet onun bu durumunu dile getirmektedir.

"Seni yol bilmez halde butup yol göstermedi mi?" diye çevirdiğimiz 7. âye­ti bazı müfessirler, "Resûlullah küçük iken Mekke vadilerinden birinde yolunu şa­şırıp kaybolmuştu. Allah onun dedesine gelmesini sağladı" şeklinde yorumlarken bazıları da "Resûlullah amcası Ebû Talip'le birlikte Suriye'ye giderken yolda kay­bolmuştu, Allah'ın yardımıyla amcasını buldu" demişlerdir. [8] Buna benzer başka yorumlar da olmakla bir­likte bunlar âyetin amacına açıkbk getirici nitelikte görünmemektedir. Bizim de katıldığımız müfessirlerin çoğunluğunun yorumuna göre ise bu âyette Hz. Mu-hammed'in peygamberlikten sonraki dönemiyle önceki dönemi arasında bir karşı­laştırma yapılmaktadır. Nitekim o peygamber olmadan önce de başta putperestlik olmak üzere kendi toplumunda hâkim olan inanç ve yaşayışın yanlışlığını, insanın varlık amacına yakışmadığını görüyor, bu gidişi asla beğenmiyordu ama onların bundan nasıl kurtulacaklarım da bitmiyordu. Âyetteki deyimiyle bu konuda "yol bilmez bir halde"ydi. İşte Yüce Allah Kur'an'ı göndererek onu bu durumdan kur­tarıp yolunu aydınlattı; ona hem varacağı hedefi hem de o hedefe nasıl varacağını öğretti [9]

Hz. Peygamber Kureyş'in soylu bir ailesine mensup olmakla birlikte yetim ve himayeye muhtaç olarak büyümüştü; çocukluğu ve gençliğinin ilk yılları yok­sulluk içerisinde geçmiş, daha sonra gerek kendisinin ticarî faaliyetleri gerekse zengin bir tüccar olan Hz. Hatice ile evlenmesi ve eşinin tüm servetini onun yöne­timine bırakması neticesinde fakirlikten kurtulmuştur. Ancak buradaki zenginleş­tirmeyi, Allah Teâlâ'nın Resûlü'ne gönderdiği vahiy ile onun ruh ve kalp dünya­sını zenginleştirmesi, onu hern kendisini hem insanlığı aydınlatabilecek zenginlik­te hakikatlere mazlıar kılması şeklinde anlamak da mümkündür. Bazı müfessirle-re göre 8. âyette, onun hayatındaki bu gelişme hatırlatılarak kendisine bu imkân­ları sağlayan Yüce Allah'ın ona darılmasının kendisini terketmesinin söz konusu olamayacağı bildirilmiştir. [10]

 

9-11. Câhiliye döneminde yetimlerin, yoksulların hakları gözetilmez, malla­rı ellerinden alınır, kendilerine zulmedilirdİ. Buna göre 9-10. âyetlerin ana hedefi Resûlullah'ın şahsında bütünüyle toplumun dikkatini bu iki temel ahlâkî ve sosyal problem üzerine çekmek ve bunları çözüme kavuşturmaktı. Bunun yanında, daha özel olarak Resûlullah'a mazhar olduğu anılan ihsanlar karşısında şükür mahiye­tinde bazı görevleri hatırlatılmaktadır. Burada sıralanan görevlerin, 6-8. âyetlerde Hz. Peygamber'e bahsedildiği bildirilen ilâhî lütuflarla alakalı olduğu görülmek­tedir. Buna göre Allah onu yetim iken korumuştur; o da yetimi incitmemeli, hima­ye etmelidir. Allah ona ne yapacağını bilmez iken yol göstermiştir; o da kendisine bir şeyler sorup aydınlanmak isteyeni geri çevirmemelidir. Allah onu yoksulken zengin kılmıştır; o da kendisinden yardım isteyeni azarlamamalı, gereken yardımı yapabildiği kadar yapmalıdır. Şükürle ilgili bu özel görevler örnek olarak sıralan­dıktan sonra sûre bu konuda "Rabbinin nimetini minnet ve şükranla an" şeklinde­ki genel ve kuşatıcı bir buyrukla tamamlanmıştır. Bazı müfessirler buradaki "nİ-met" kelimesini "Kur'an, peygamberlik, bu sûrede Resûlullah'a lütfedildiği bildi­rilen şeyler" gibi değişik mânalarla açıklamışlarsa da bunu, Resûlullah'ın hayatı boyunca mazhar olduğu maddî ve manevî bütün lütuflar, nimetler olarak anlamak sûrenin amacına ve âyetlerin akışına daha uygun düşmektedir.

Şunu da belirtmek gerekir ki, Hz. Peygamber'in hayat hikâyesi onun eşsiz ahlâkını açıkça göstermektedir ve bu âyetlerde söz konusu edilen uyarılara onun herhangi bir davranışı sebep olmuş değildir. Kur'an'ın irşad ve eğitimde kullandı­ğı üslûp gereği burada onun şahsında bütün insanlığa hitap edilmektedir. [11]

 



[1] Taberî,XXX, 148

Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/577.

[2] Buhârî, "Tef­sir", 93; İbn Âşûr, XXX, 393

Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/577.

[3] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/577.

[4] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/578.

[5] XXX, 394-395

Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/578.

 

[6] Buharı, "Tefsir", 93

[7] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/578.

[8] Ebû Hayyân, el-Bah-ru'1-muhît, VIII, 486, Beyrut, 1983

[9] Râzî, XXXI, 215-216; Elmalılı, VIII, 5900-5901

[10] bk. Abduh, Tefsîru cüz'i Amme, s. 112; Elmalılı, VIII, 5902

Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/578-579.

 

[11] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/579-580.