İNŞİRAH SURESİ 2

1- Bir İşi Bitirdikten Sonra Bir Diğerine Yönelmek: 4

2- Amele Ara Verilebilir Mi?. 5


İNŞİRAH SURESİ

 

Rahman Ve Rahim Allah'ın adı ile

Bütün ilim adamlarına göre Mekke'de inmiştir. Sekiz ayettir.[1]

 

1. Biz, göğsünü senin İç İn açıp genişletmedik mi?

 

"Şerhu's-sadr: Göğsün (açılıp genişletilmesi)"; anılması demektir. Yani Biz, senin göğsünü İslâm'a açmadık mıi1

Ebû Salih, İbn Abhas'tan: Senin kalbini yumuşatmadık mı? diye açıkladı­ğı rivayet etmiştir.

ed-Dahhak'ın rivayetine göre de İbn Abbas şöyle demiştir: Ey Allah'ın Ra-sûlü göğüs hiç açılır mı? diye sordular. "Evet, hem de genişler" diye buyur­muştur, Ey Allah'ın Rasûlü! Bunun bir alâmeti var mır1 diye sordular. Şöyle bu­yurdu: "Evet, aldanış diyarından uzaklaşış, ebedilik diyarına dönüş, ölüm gel­meden önce ölüme hazırlanış.[2]

Bu anlamdaki açıklamalar daha önce ez-Ziimer Sûresi'nde yüce Allah'ın: "Acaba -kendisi Rabbimden gelmiş bir nur üzere bulunup da- Allah'ın göğsünü İslam için genişlettiği bir kimse (sapıklıkta olan gibi) midir?" (ez-Zümer, 39/22) buyruğunu açıklarken geçmiş bulunmaktadır.

el-Hasen'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Biz, göğsünü senin için açıp genişletmedik mi?" Yani (göğsü açılıp) hüküm ve ilim ile dolduruldu.

Sahih'de, Enes b. Malik'ten, onun -kavminden bir kimse olan- Malik b. Sa'-saa'dan rivayete güre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur; "Ben Beyt'in ya­nında uyku ile uyanıklık arasında iken birisinin şöyle dediğim duydum: Bu (bizim aradığımız) üç kişiden birisidir. Bana altından bir leğen getirildi. İçinde Zemzem suyu vardı. Göğsüm şuraya ve şuraya kadar açıldı." Katade dedi ki: Ne demek istiyor1 diye sordum. (Malik): Karnının aşağı tarafına ka­dar dedi. (Peygamber devamla) buyurdu ki: "Kalbim çıkarıldı, kalbim Zem­zem suyu ile yıkandı, sonra tekrar yerine kondu. Sonra da iman ve hikmet ile dolduruldu." Hadiste ayrıca uzunca bir olay nakledilmiştir[3]

Peygamber (sav)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Beraberinde su ve kar bulunan bir kuş suretinde iki melek bana geldi. Onlardan biri göğsümü açtı, diğeri ise gagasıyla açarak onu yıkadı."[4]

Bir diğer hadiste şöyle denilmektedir; Bana bir melek geldi, kalbimin üze­rini yardı, kalbimden bir parça çıkardı ve şöyle dedi: "Senin kalbin ona ko­nulanı oldukça iyice koruyan, güçlü bir kalptir. Güzlerin iyi gören basiretli gözlerdir. Kulakların iyi işitir. Sen Ailah'ın Rasûlü Muhammed'sin. Dilin doğru söyler, nefsin huzur ve sükun içerisindedir. Senin yaratılışın mükem­meldir ve sen dosdoğru bir kimsesin."[5]

"Açıp genişletmedik mi?" Genişlettik, anlamındadır. Bunun delili de bu buyruğa "ve... çok ağır gelen yükünü üzerinden indirmedik mi" buyruğu­nun ona atfedilmiş olmasıdır. Bu aynı manayı ihtiva eden bir atıf değil, te­vili manaya yapılmış bir atıftır. Çünkü aynı manayı ihtiva edecek şekilde at­fedilmek istenseydi: " Ve sana ağır gelen yükü indiriyoruz" demesi gerekirdi. O halde bu; "açıp, genişletmedik mi" buyruğunun "açıp genişlettik" anlamında olduğunun delilidir. Zaten; " ...ine' lafzı bir olumsuzluktur. İstifhamda da bir çeşit olumsuzluk mana vardır. Bundan son­ra bir de olumsuz ifade geldi mi, artık mana tahkik ifade eder. Yüce Allah'ın: "Allah hakimlerin hakimi değil mi?" (et-Tin, 95/8) buyruğunun Allah hakim­lerin en hakimidir anlamında olması gibi. Aynı şekilde: "Allah kuluna yet-mez mi?" (ez-Zümer, 39/36) buyruğu da böyledir. Abdu'l-Melik b. Mervan'ı öven Cerir'in şu beyiti de buna benzemektedir:

"Sizler bineklere binenlerin en hayırlıları,

Ve âlemler arasında en açık elli olan kimseler değil misiniz?"

Bu, siz böylesiniz, anlamındadır. [6]

 

2, 3- Ve sırtına çok ağır gelen yükünü üzerinden indirmedik mi?

 

"...Yükünü üzerinden İndirmedik mi?" Yani üzerinden günahını kaldır­madık mı?

Enes (ikinci âyetin ilk kelimesini):”Çözmedik mi ve kaldır­madık mı?" diye okumuştur. İbn Mesud (ikinci âyeti): " Üze­rinden ağır yükünü çözmedik mi?" diye okumuştur.

Bu âyet-i kerime yüce Allah'ın: "Allah geçmiş ve gelecek günahını bağış­lasın..." (el-Feth, 48/2) buyruğunu andırmaktadır.

Bütün bunlar peygamberlikten önce olmuştur, diye açıklanmıştır.

Vizr (yük): Günah demektir. Yani Biz, senin üzerinden daha önce için­de bulunduğun cahili halleri kaldırdık. Çünkü Peygamber (sav) her ne ka­dar bir puta ve heykele İbadet etmedi ise de kavminin yaptıkları pek çok işi yapardı. Katade, el-Hasen ve ed-Dahhak şöyle demişlerdir: Peygamber (sav)'în kendisine ağır gelen birtakım günahları vardı, Allah, bütün bu gü­nahları ona bağışladı.

"Sırtına çok ağır gelen,,." Yani bu ağır yükün sesi işitilinceye kadar ona ağır gelmişti. Dilciler eğer ağır yükün etkisi ile sesi işitilecek olursa. "Yük dişi devenin sırtına ağır geldi" derler. " Yükün sesini işittim" ifadesi de böyledir. Şair Cemil şöy­le demiştir:

"Ve nihayet onun ipleri gıcırdamaya başladığında, Göğsünün kemikleri parçalanıyor zannetti."

O halde "vizr" ağır yük demektir. e)-Muhasibî dedi ki: Şayet Allah onu af-fetmemiş olsaydı, o yükün (günahın) ağırlığı(nın üzerinde kalacağı) kast edil­mektedir.

"Sırtına çok ağır gelen" ona ağır gelip, onda güç, takat bırakmayan de­mektir. (el-Muhasibi) dedi ki: Peygamberlerin günahları bağışlanmış olmak­la birlikte, bu şekilde ağırlık ile nitelendirilmesinin sebebi, onların bu gü­nahlarından ötürü çokça üzülmeleri, pişmanlık duymaları ve hasret çekme­leridir (hayıflanmalarıdır).

es-Süddî dedi ki: "Yükünü üzerinden indirmedik mi?" Onun ağırlığını üzerinden kaldırmadık mı? demektir. Bu buyruk, Abdullah b. Mesud'un kı­raatinde:  Senin üzerinden ağır yükünü indirmedik mi?[7] şeklindedir.

Biz, cahiliye döneminin günahlarının ağırlığını üzerinden kaldırdık, diye de açıklanmıştır.

el-Huseyn b. el-Fadl dedi ki: Bununla hala ve yanılmaları kastetmektedir. Ümmetinin günahları diye de açıklanmıştır. Kalbi onlarla meşgul olduğun­dan ötürü günahları kendisine izafe etmiştir.

Abdu'1-Aziz b. Yahya ve Ebu Ubeyde dedi ki: Peygamberliğin ağır yükü­nü ve bu yükün gereklerini yerine getirmeyi sana hafiflettik ki, bunlar sana ağır gelmesin. Önceleri vahiy ona o kadar ağır geliyordu ki, neredeyse kendisini dağın tepesinden aşağıya atacaktı. Bu hali; Cebrail ona gelip, kendisini ona gösterinceye kadar devam etti. Delirmiş olabileceği korkusu giderildi, diye de açıklanmıştır.

Bir başka açıklama da şöyledir: Biz seni günah yükünü taşımaktan koru­duğumuz gibi, peygamberlikten önceki kırk yıllık süre içerisinde pislikler­den muhafaza ettik; ta ki sana vahiy; pisliklerden arınmış olduğun bir hal-d,e ininceye kadar. [8]

 

4. Hem Biz şanını da yükseltmedik mi?

 

Mücahid: Ezan ile "yükseltmedik mi?" demektir, diye açıklamıştıi". Has­san b. Sabit bu hususta şunları söylemektedir:

"Aydınlık yüzlüdür, üzerinde taşır nübüvvet mührünü Allah'tan tanıklık var buna, kul da söyler onu gördüğünü Peygamberinin adını adıyla birlikte zikrettirir Allah Beş vakitte müezzin dedikçe: Eşhedu en lâ ilahe illallah."

ed-Dahhak'dan rivayet edildiğine göre o, İbn Abbas'tan şöyle dediğini nak­letmektedir: Yüce Allah ona şunu söylemektedir: Ezanda, kamette, teşehhüd-de, cuma gününde minberler üzerinde, ramazan bayramı, kurban bayramı günlerinde, teşrik günlerinde, Arafe gününde, cemrelerde, Safa ile Mer-ve'de, nikah hutbesinde, yeryüzünün doğularında ve batılarında Benim adım anıldı mı mutlaka sen de Benimle birlikte anılırsın. Eğer bir kimse şa­nı yüce Allah'a ibadet eder, cenneti, cehennemi ve tasdik edilmesi gereken herşeyi tasdik eder, fakat Muhammed Allah'ın Rasûlüdür, diye şehadet etmez­se bunlardan hiçbirisinin faydasını görmeyen kâfir bir kimsedir.

"Biz" senin "şanını yükselttik." O bakımdan senden önceki peygamber­lere indirilmiş kitaplarda seni andık, onlara senin geleceğini müjdelemele­rini emrettik.

Senin dininin, üzerine üstünlük sağlamayacağı hiçbir din yoktur, anlamın­dadır, diye de açıklanmıştır. Bir diğer açıklamaya göre; semada melekler nez-dinde, yeryüzünde mü'minler nezdinde, senin sanını yükselttik. Âhirette de sana vereceğimiz Makanı-ı Mahmud ile pek üstün ve şerefli derecelerle şa­nını yücelteceğiz. [9]

 

5. Çünkü gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır.

6. Evet gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır.

 

Yani muhakkak darlık ve sıkıntıyla birlikte kolaylık, yani genişlik ve zenginlik vardır. Yüce Allah bunu tekrarlayarak: "Evet, gerçekten güçlük­le beraber kolaylık vardır" diye buyurmaktadır.

Bazıları buradaki tekrarlama ifade için bir tekiddir, demiştir. "At at! Ace­le et acele et!" denilmesi gibi. Yüce Allah da şöyle buyurmuştur: "Sakının yakında bileceksiniz. Evet, sakının ileride bileceksiniz." (et-Tekasur, 102/3-4) Bunun benzeri cevap verirken: "Evet evet, hayır hayır" demek gibidir. Bun­dan maksat, gerekli açıklamayı yapmak ve mübalağa etmektir. Bu açıklama­yı el-Ferrâ yapmıştır. Şairin şu beyitî de bu kabildendir:

"İçimden geçirdim bazı şeyleri

Nefsim için daha uygundur (evet) onun için daha uygundur."

Kimileri de şöyle demiştir: Araplar marife bir ismi sözkonusu edip, sonra onu tekrarlayacak olurlarsa aynı şeyi tekrarlamış olurlar. Eğer o ismi önce nek­re (belirtisiz) olarak kullanıp, sonra onu tekrar ederlerse, o zaman bunlar fark­lı şeylerdir, iki ayrı varlıktır. Böylelikle (bu buyruk) ümidi daha bir pekişti­rir, sabırlı olmaya daha çok teşvik eder. açıklamayı Saleb yapmıştır.

İbn Abbas dedi ki: Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: Ben bir zorluk yarat­tığım halde, iki kolaylık yaratmışımdır. Hiçbir zaman bir zorluk, iki kolaylı­ğı yenmez.

Hadis-i şerifte Peygamber (sav)'dan bu sûre hakkında şöyle buyurduğu zikredilmiştir: "Tek bir zorluk, iki tane kolaylığı asla yenik düşüremez."[10]

İbn Mesud dedi ki; Nefsim elinde olana yemin ederim ki, eğer zorluk bir taşın içerisinde dahi olsa, kolaylık onun bulunduğu yere girinceye kadar ar­kasından gider ve asla bir zorluk iki kolaylığı yenik düşüremez[11]

Ebu Ubeyde b. el-Cerrah, Ömer b. el-Hattab'a yazdığı mektubunda kala­balık Bizans ordularından ve onlardan korkusundan sözetmişti. Ömer (r.a) ona şunları yazdı; İmdi, herhangi bir mü'min bir zorluk ve sıkıntı ile karsı kar­şıya kalacak olursa, mutlaka ondan sonra yüce Allah, ona bir kurtuluş tak­dir eder ve hiçbir zaman bir zorluk iki kolaylığı yeneınez. Yüce Allah kita­bında şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Sabredin, sabır yarışı yapın ve ribatta bulunun. Allah'tan korkun ki kurtuluşa eresiniz." (Al-i tmran, 3/200)[12]

Aralarında el-Cürcani'nin de bulunduğu bir topluluk da şöyle demiştir: Bu sonradan uydurulmuş bir açıklamadır. Eğer bu böyle olursa o vakit bir kim­se: Bu atlı ile birlikte bir kılıç vardır. Şüphesiz bu atlı ile birlikte bir kılıç var­dır, diyecek olursa, atlının bir, kılıçların da iki tane olması gerekirdi. Fakat doğrusu şöyle .söylemek olmalıdır: Allah peygamberi Muhammed (sav)'ı malı az ve varlıksız olarak peygamberlikle görevlendirmişti. Müşrikler fakir olduğundan ötürü onu ayıpladılar. Öyle ki ona: Senin itin bir miktar mal top­layalım, demişlerdi. O da bundan ötürü kederlenmiş ve fakirliğinden ötürü kendisini yalanladıklarını sanmıştı.Yüce Allah,onu teselli etti ve onun üzerindeki nimetlerini sayıp döktü. "Çünkü gerçekten güçlükle beraber kolay­lık vardır" buyruğu ile ona zengin olacağı vaadinde bulundu, Yani fakirsin diye seni ayıplamaları seni üzmesin.Çünkü bu zorluk ile birlikte acilen -ya­ni dünya hayatında- bir kolaylık vardır. Yüce Allah, ona verdiği vaadi ger­çekleştirmiştir. Hicaz ve Yemen fethini ona müyesser kılmadan ve ona ge­nişlik vermeden önce vefat etmedi. Öyle ki, tek bir kişiye ikiyüz deve vere­biliyor, çok değerli mallan bağışlayabiliyor, ayrıca kendi aile halkı için de bir yıllık erzaklarını bir kenara ayırabiliyordu. Dünya hayatına dair bütün bu lü­tuf ve ihsanlar, her ne kadar Peygamber (sav)'a özgü ise de, bunun kapsa­mına -yüce Allah dilediği takdirde- ümmetinden bazı kimseler de girer. Da­ha sonra yüce Ailah âhirette ona ihsan edilecek bir başka lütfü sözkonusu etmektedir. Bu da Peygamber (sav)'a bir tesellidir, O bakımdan yüce Allah, ihtida ile (yani yeni bir cümle olarak): "Evet, gerçekten güçlükle beraber ko­laylık vardır" diye buyurmuştur ki; bu (öncekinden) farklı bir şeydir. Bunun yeni bir başlangıç olduğunun delili ise; başına "fe" yahut "vav" ya da atfa de­lâlet eden başka herhangi bir harfin (edatın) gelmemiş olmasıdır. O halde bu, bütün mü'minler için umumi bir vaaddır ve kimse bunun dışında değildir. Ya­ni dünya hayatında müminlerin karşı karşıya kaldığı zorluklarla birlikte âhı-rette kaçınılmaz olarak bir kolaylık vardır. Bazan dünyadaki kolaylık ile âhi-retteki kolaylık da bir arada bulunabilir. Haberde yer alan "bir zorluk, iki ko­laylığı asla yenemez" ifadesi tek bir zorluğun her ikisini yenik düşüremeye­ceği ancak eğer galib gelirse onlardan birisinin ötekini yenebileceğini gös­termektedir ki bu da (yenik düşecek olanın) dünyadaki kolaylık olduğu an­laşılmaktadır. Âhiretteki kolaylık ise, kaçınılmaz olarak gerçekleşecektir ve hiçbir şey onu yenik düşüremez.

Yahut şöyle de açıklanabilir: "Evet, gerçekten güçlükle" bu Mekkelilerin Peygamber (sav)'ı Mekke'den çıkarmaları demektir; "beraber kolaylık var­dır." Bu da onun çanla, şerefle, güç ve kuvvetle onbin kişi ile birlikte Mek­ke'nin fethi gününde Mekke'ye girmesidir. [13]

 

7. O halde boş kaldın mı hemen yorul!

8. Ve yalnız Rabbine yönel!

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:

 

1- Bir İşi Bitirdikten Sonra Bir Diğerine Yönelmek:

 

"O halde boş kaldın mı" buyruğu hakkında Ibn Abbas ve Katade şöyle demişlerdir: Namazını bitirdin mi "hemen yorul!" Yani duaya yönelmekte mübalağa et ve O'ndan ihtiyacın olan şeyleri iste!

İbn Mesud dedi ki: Farzları eda edip bitirdiğin vakit, gece namaza kalk­mak suretiyle yorul.

el-Kelbi dedi ki: Risaletini tebliğ etmeyi bitirdin mi "hemen yorul!" Ya­ni kendi günahın, mü'minler ve mü'min kadınlar için mağfiret dile!

d-Hasen ve yine Kacade şöyle demişlerdir: Düşmanın ile cihadını bitire­cek olursan, hemen Rabbine ibadet ile yorul.

Mücahid'den: "O halde" dünya işlerini bitirip "boş kaldın mı hemen" na­maz kılmakla "yorul" diye açıkladığı nakledilmiştir. el-Hasen'den de buna yakın bir açıklama nakledilmiştir.

el-Cüneyd dedi ki: İnsanların işlerini bitirdin mi hemen hakka ibadete ge­reği gibi gayret göster.

İbnu'l-Arabî dedi ki: Bazı bid'atçiler bu âyet-i kerimeyi "sad" harfini kes­re ile ve (fiilinin) ilk harfini hemze kabul ederek: "Nasbet, tayin et" diye okumuşlar ve şöyle demişlerdir: Bu; yerine haLife olarak geçecek olan imamı nasbet anlamındadır. Ancak böyle bir şey hem kıraat bakımından, hem mana bakımından batıldır. Çünkü Peygamber (sav) hiçbir kimseyi yerine ha­life tayin etmiş değildir. Kimi cahiller de bu lafzı "be" harfini şeddeli olarak; " Yönel, dökül" diye okumuşlardır ki; bunun da anlamı şu olur: Sen cihadını bitirdin mi ülkene geri dönmek için acele davran, gayret göster. Bu da kıraat bakımından -icmaa aykırı olduğundan ötürü- bâtıldır. Fakat anla­mı doğrudur. Çünkü Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Sefer (yolculuk) azaptan bir parçadır. Sizden herhangi birinizi uykusundan, yemeğinden, içe­ceğinden alıkoyan Bundan dolayı herhangi biriniz ihtiyacını karşılayacak olur­sa, ailesine dönmekte acele etsin."[14]

İnsanlar arasında azapları en şiddetli olanlar ve varacakları yer ile akıbet­leri en kötü olan kimseler, doğru bir manayı alıp, o manaya uygun kendili­ğinden bir kıraat ya da bir hadis uyduran kimsedir. Böyle bir kimse hem Al­lah'a, hem de ü'nun Rasûlüne karşı yalan söylemiş olur. Allah'a karşı yalan uydurup, düzenden daha zalim kimdir?

el-Mehdevî decii ki: Ebu Cafer el-Mansur'dan rivayet edildiğine göre o (ilk âyet olan "Biz göğsünü senin için açıp genişletmedik mi" (1. âyet) buyruğun-daki); "Açıp, genişletmedik mi" anlamındaki lafzı;  şeklinde "ha" har­fini üstün olarak okumuştur ki, böyle bir okuyuşun doğruluğu çok uzak bir ihtimaldir, (Sonunda) şeddesiz bir "nûn" takdiri ile açıklanabilir, Sonra da bu "nün" vakıf halinde "elif ile değiştirilmiş, arkasından vasıl hali vakfa göre yo­rumlanıp, arkasından da "elif" hazfedilmiş. Buna uygun olarak şu beyit zik­redilmiştir:

"Gelip seni bulan, kederleri

Kamçı ile atın kulakları araşma indirdiğin darbe gibi bir darbe ite vur (ve uzaklaştır)."

Şair burada:  demek istemiştir.

Ebu's-Semmal'den "boş kaldın mı" anlamındaki lafzı "re" harfini kesreti olarak; diye okuduğu rivayet edilmiştir ki; bu da bu kelimenin bir söyleniş tarzıdır. "Yönel!" anlamındaki Iafiz; "(Başkalarını) yönelt" di­ye de okunmuştur ki: insanları onun nezdinde bulunanlara yönelt ve onla­ra olan rağbetlerini arttır, demek olur. [15]

 

2- Amele Ara Verilebilir Mi?

 

İbnu'l-Arabî dedi ki: Şureyh'den rivayet edildiğine göre, o bir bayram gü­nünde oyun oynayan bir topluluğun yanından geçmiş ve: Sâri' (olan Allah) bunu emretmemiştir, demiştir. Ancak bu tartışılır bir husustur. Çünkü Habeş-iiler bayram gününde Peygamber mescidinde kılıç ve kalkanlarla oynuyor­lar ve Peygamber (sav) onları seyrediyordu. Ebu Bekir, Rasûkıliah (sav) m evine Aişe (r.anha)'m yanına girip de yanında ensar kızlarından şarkı söy­leyen iki küçük kız görmüş. Ebu Bekir: Rasûlullah (sav)'ın evinde şeytanın ş'Aîkvbm «vı söyleniyor, diye çıkışmış, Peygamber: "Onları bırak ey Ebu Be­kir! Çünkü bu bir bayram günüdür" diye buyurmuştur.[16]

Esasen sürekli olarak işe yönelmek ve çalışmak gerekli olan bir şey de­ğildir. Hatta böyle bir şey insanlar için hoş karşılanmamıştır. [17]

(İnşirah Sûresi burada sona ermektedir. Allah'a hamd olsun).



[1] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 19/187.

[2] Ta heri, Câmiu'l-Beyân, VIII, 26; Ehıı Nuaym, Hüye, IX, ^49; İbn Kesir, Tefsir, II, 175. 176

[3] Bukârî, III. 1410; Müslim, I, 150, Müsned, IV, 20K.

[4] Kaynağını tespit edemedik. Merhum mlıfessirimiz: "Rııviyc: rivayet edilmiştir diyerek, hadisin sıhhat itibariyle pek iyi bir durumda olmadığına işaret etmektedir.

[5] Kaynağını tespit edemedik.

Burada hadisle geçen bazı lafızlara dair açıklamalım ihtiva eden iki satırlık bir ibare, esasen manaları tercümede dere edildiğinden dolayı ayrıca tercüme edilmemiştir.

[6] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 19/187-189.

[7] Âyetin tefsirinin hasında İbn Me.sııd'ıın kıraatinin, indirmedik ini'' yerine; "çözmedik mi" seklinde okluğu belirtilmişti Diğer kaynaklarda içareı edilen kıraaı şekli de; 'çöz­medik mi" nıanasındadır. (Tiibeıî, XXX. 234, cl-Ferrâ, Meâni'l-Kur'ân, III, 275.)

[8] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 19/189-190.

[9] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 19/191.

[10] Hâkim, Müstedrek, II, 575; Ehil Ilheyde'ye yazdığı mektubunda: Ömer -r.a-in sözü ola­rak: Muuatta, II, 446; Müstedrek, II, 529; İbn Ebi Şeyhe, Musannef, VII, 9; hu sözün çe­şitli isnad şekil lerindeki rivayetlerinin biı- değerlenil irmesi için hk. İbn Hacer, Fethu'l-Bari, VIII, 712.

[11] Suyutî, ed-Durru'l-Mensur, VIII, 551

[12] İbn Ehi Şeyhe, Musannef, VII, 9

[13] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 19/192-194.

[14] Buhârî, III, 1093; Müslim, III, 1526; İbn Mace, II, y62; Muvatta, 11, 980; Müsned, II, 236. 445, 496.

[15] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 19/194-196.

[16] Buhârt, I, 335, III, 1298; Müslim, II, 608; Nesai, III, 195, 196; Müsned, VI, 33, H4, 99, 127.

[17] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 19/196.