1- Bir İşi Bitirdikten Sonra Bir Diğerine Yönelmek:
Rahman Ve Rahim Allah'ın adı ile
Bütün ilim adamlarına göre Mekke'de
inmiştir. Sekiz ayettir.[1]
1. Biz,
göğsünü senin İç İn açıp genişletmedik mi?
"Şerhu's-sadr:
Göğsün (açılıp genişletilmesi)"; anılması demektir. Yani Biz, senin
göğsünü İslâm'a açmadık mıi1
Ebû Salih, İbn
Abhas'tan: Senin kalbini yumuşatmadık mı? diye açıkladığı rivayet etmiştir.
ed-Dahhak'ın
rivayetine göre de İbn Abbas şöyle demiştir: Ey Allah'ın Ra-sûlü göğüs hiç
açılır mı? diye sordular. "Evet, hem de genişler" diye buyurmuştur,
Ey Allah'ın Rasûlü! Bunun bir alâmeti var mır1 diye sordular. Şöyle buyurdu:
"Evet, aldanış diyarından uzaklaşış, ebedilik diyarına dönüş, ölüm gelmeden
önce ölüme hazırlanış.[2]
Bu anlamdaki
açıklamalar daha önce ez-Ziimer Sûresi'nde yüce Allah'ın: "Acaba -kendisi
Rabbimden gelmiş bir nur üzere bulunup da- Allah'ın göğsünü İslam için
genişlettiği bir kimse (sapıklıkta olan gibi) midir?" (ez-Zümer, 39/22)
buyruğunu açıklarken geçmiş bulunmaktadır.
el-Hasen'den şöyle
dediği rivayet edilmiştir: "Biz, göğsünü senin için açıp genişletmedik
mi?" Yani (göğsü açılıp) hüküm ve ilim ile dolduruldu.
Sahih'de, Enes b.
Malik'ten, onun -kavminden bir kimse olan- Malik b. Sa'-saa'dan rivayete güre
Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur; "Ben Beyt'in yanında uyku ile
uyanıklık arasında iken birisinin şöyle dediğim duydum: Bu (bizim aradığımız)
üç kişiden birisidir. Bana altından bir leğen getirildi. İçinde Zemzem suyu
vardı. Göğsüm şuraya ve şuraya kadar açıldı." Katade dedi ki: Ne demek
istiyor1 diye sordum. (Malik): Karnının aşağı tarafına kadar dedi. (Peygamber
devamla) buyurdu ki: "Kalbim çıkarıldı, kalbim Zemzem suyu ile yıkandı,
sonra tekrar yerine kondu. Sonra da iman ve hikmet ile dolduruldu."
Hadiste ayrıca uzunca bir olay nakledilmiştir[3]
Peygamber (sav)'dan
şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Beraberinde su ve kar bulunan bir kuş
suretinde iki melek bana geldi. Onlardan biri göğsümü açtı, diğeri ise
gagasıyla açarak onu yıkadı."[4]
Bir diğer hadiste
şöyle denilmektedir; Bana bir melek geldi, kalbimin üzerini yardı, kalbimden
bir parça çıkardı ve şöyle dedi: "Senin kalbin ona konulanı oldukça iyice
koruyan, güçlü bir kalptir. Güzlerin iyi gören basiretli gözlerdir. Kulakların
iyi işitir. Sen Ailah'ın Rasûlü Muhammed'sin. Dilin doğru söyler, nefsin huzur
ve sükun içerisindedir. Senin yaratılışın mükemmeldir ve sen dosdoğru bir
kimsesin."[5]
"Açıp
genişletmedik mi?" Genişlettik, anlamındadır. Bunun delili de bu buyruğa
"ve... çok ağır gelen yükünü üzerinden indirmedik mi" buyruğunun ona
atfedilmiş olmasıdır. Bu aynı manayı ihtiva eden bir atıf değil, tevili manaya
yapılmış bir atıftır. Çünkü aynı manayı ihtiva edecek şekilde atfedilmek
istenseydi: " Ve sana ağır gelen yükü indiriyoruz" demesi gerekirdi.
O halde bu; "açıp, genişletmedik mi" buyruğunun "açıp
genişlettik" anlamında olduğunun delilidir. Zaten; " ...ine' lafzı
bir olumsuzluktur. İstifhamda da bir çeşit olumsuzluk mana vardır. Bundan sonra
bir de olumsuz ifade geldi mi, artık mana tahkik ifade eder. Yüce Allah'ın:
"Allah hakimlerin hakimi değil mi?" (et-Tin, 95/8) buyruğunun Allah
hakimlerin en hakimidir anlamında olması gibi. Aynı şekilde: "Allah
kuluna yet-mez mi?" (ez-Zümer, 39/36) buyruğu da böyledir. Abdu'l-Melik b.
Mervan'ı öven Cerir'in şu beyiti de buna benzemektedir:
"Sizler bineklere
binenlerin en hayırlıları,
Ve âlemler arasında en
açık elli olan kimseler değil misiniz?"
Bu, siz böylesiniz,
anlamındadır.
[6]
2, 3- Ve
sırtına çok ağır gelen yükünü üzerinden indirmedik mi?
"...Yükünü
üzerinden İndirmedik mi?" Yani üzerinden günahını kaldırmadık mı?
Enes (ikinci âyetin
ilk kelimesini):”Çözmedik mi ve kaldırmadık mı?" diye okumuştur. İbn
Mesud (ikinci âyeti): " Üzerinden ağır yükünü çözmedik mi?" diye
okumuştur.
Bu âyet-i kerime yüce
Allah'ın: "Allah geçmiş ve gelecek günahını bağışlasın..." (el-Feth,
48/2) buyruğunu andırmaktadır.
Bütün bunlar
peygamberlikten önce olmuştur, diye açıklanmıştır.
Vizr (yük): Günah
demektir. Yani Biz, senin üzerinden daha önce içinde bulunduğun cahili halleri
kaldırdık. Çünkü Peygamber (sav) her ne kadar bir puta ve heykele İbadet
etmedi ise de kavminin yaptıkları pek çok işi yapardı. Katade, el-Hasen ve
ed-Dahhak şöyle demişlerdir: Peygamber (sav)'în kendisine ağır gelen birtakım
günahları vardı, Allah, bütün bu günahları ona bağışladı.
"Sırtına çok ağır
gelen,,." Yani bu ağır yükün sesi işitilinceye kadar ona ağır gelmişti.
Dilciler eğer ağır yükün etkisi ile sesi işitilecek olursa. "Yük dişi
devenin sırtına ağır geldi" derler. " Yükün sesini işittim"
ifadesi de böyledir. Şair Cemil şöyle demiştir:
"Ve nihayet onun
ipleri gıcırdamaya başladığında, Göğsünün kemikleri parçalanıyor
zannetti."
O halde
"vizr" ağır yük demektir. e)-Muhasibî dedi ki: Şayet Allah onu
af-fetmemiş olsaydı, o yükün (günahın) ağırlığı(nın üzerinde kalacağı) kast
edilmektedir.
"Sırtına çok ağır
gelen" ona ağır gelip, onda güç, takat bırakmayan demektir. (el-Muhasibi)
dedi ki: Peygamberlerin günahları bağışlanmış olmakla birlikte, bu şekilde
ağırlık ile nitelendirilmesinin sebebi, onların bu günahlarından ötürü çokça
üzülmeleri, pişmanlık duymaları ve hasret çekmeleridir (hayıflanmalarıdır).
es-Süddî dedi ki:
"Yükünü üzerinden indirmedik mi?" Onun ağırlığını üzerinden
kaldırmadık mı? demektir. Bu buyruk, Abdullah b. Mesud'un kıraatinde: Senin üzerinden ağır yükünü indirmedik mi?[7]
şeklindedir.
Biz, cahiliye
döneminin günahlarının ağırlığını üzerinden kaldırdık, diye de açıklanmıştır.
el-Huseyn b. el-Fadl
dedi ki: Bununla hala ve yanılmaları kastetmektedir. Ümmetinin günahları diye
de açıklanmıştır. Kalbi onlarla meşgul olduğundan ötürü günahları kendisine
izafe etmiştir.
Abdu'1-Aziz b. Yahya
ve Ebu Ubeyde dedi ki: Peygamberliğin ağır yükünü ve bu yükün gereklerini
yerine getirmeyi sana hafiflettik ki, bunlar sana ağır gelmesin. Önceleri vahiy
ona o kadar ağır geliyordu ki, neredeyse kendisini dağın tepesinden aşağıya
atacaktı. Bu hali; Cebrail ona gelip, kendisini ona gösterinceye kadar devam
etti. Delirmiş olabileceği korkusu giderildi, diye de açıklanmıştır.
Bir başka açıklama da
şöyledir: Biz seni günah yükünü taşımaktan koruduğumuz gibi, peygamberlikten
önceki kırk yıllık süre içerisinde pisliklerden muhafaza ettik; ta ki sana
vahiy; pisliklerden arınmış olduğun bir hal-d,e ininceye kadar.
[8]
4. Hem Biz
şanını da yükseltmedik mi?
Mücahid: Ezan ile
"yükseltmedik mi?" demektir, diye açıklamıştıi". Hassan b.
Sabit bu hususta şunları söylemektedir:
"Aydınlık
yüzlüdür, üzerinde taşır nübüvvet mührünü Allah'tan tanıklık var buna, kul da
söyler onu gördüğünü Peygamberinin adını adıyla birlikte zikrettirir Allah Beş
vakitte müezzin dedikçe: Eşhedu en lâ ilahe illallah."
ed-Dahhak'dan rivayet
edildiğine göre o, İbn Abbas'tan şöyle dediğini nakletmektedir: Yüce Allah ona
şunu söylemektedir: Ezanda, kamette, teşehhüd-de, cuma gününde minberler
üzerinde, ramazan bayramı, kurban bayramı günlerinde, teşrik günlerinde, Arafe
gününde, cemrelerde, Safa ile Mer-ve'de, nikah hutbesinde, yeryüzünün
doğularında ve batılarında Benim adım anıldı mı mutlaka sen de Benimle birlikte
anılırsın. Eğer bir kimse şanı yüce Allah'a ibadet eder, cenneti, cehennemi ve
tasdik edilmesi gereken herşeyi tasdik eder, fakat Muhammed Allah'ın Rasûlüdür,
diye şehadet etmezse bunlardan hiçbirisinin faydasını görmeyen kâfir bir
kimsedir.
"Biz" senin
"şanını yükselttik." O bakımdan senden önceki peygamberlere
indirilmiş kitaplarda seni andık, onlara senin geleceğini müjdelemelerini
emrettik.
Senin dininin, üzerine
üstünlük sağlamayacağı hiçbir din yoktur, anlamındadır, diye de açıklanmıştır.
Bir diğer açıklamaya göre; semada melekler nez-dinde, yeryüzünde mü'minler
nezdinde, senin sanını yükselttik. Âhirette de sana vereceğimiz Makanı-ı Mahmud
ile pek üstün ve şerefli derecelerle şanını yücelteceğiz.
[9]
5. Çünkü
gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır.
6. Evet
gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır.
Yani muhakkak darlık
ve sıkıntıyla birlikte kolaylık, yani genişlik ve zenginlik vardır. Yüce Allah
bunu tekrarlayarak: "Evet, gerçekten güçlükle beraber kolaylık
vardır" diye buyurmaktadır.
Bazıları buradaki
tekrarlama ifade için bir tekiddir, demiştir. "At at! Acele et acele
et!" denilmesi gibi. Yüce Allah da şöyle buyurmuştur: "Sakının
yakında bileceksiniz. Evet, sakının ileride bileceksiniz." (et-Tekasur,
102/3-4) Bunun benzeri cevap verirken: "Evet evet, hayır hayır" demek
gibidir. Bundan maksat, gerekli açıklamayı yapmak ve mübalağa etmektir. Bu
açıklamayı el-Ferrâ yapmıştır. Şairin şu beyitî de bu kabildendir:
"İçimden geçirdim
bazı şeyleri
Nefsim için daha
uygundur (evet) onun için daha uygundur."
Kimileri de şöyle
demiştir: Araplar marife bir ismi sözkonusu edip, sonra onu tekrarlayacak
olurlarsa aynı şeyi tekrarlamış olurlar. Eğer o ismi önce nekre (belirtisiz)
olarak kullanıp, sonra onu tekrar ederlerse, o zaman bunlar farklı şeylerdir,
iki ayrı varlıktır. Böylelikle (bu buyruk) ümidi daha bir pekiştirir, sabırlı
olmaya daha çok teşvik eder. açıklamayı Saleb yapmıştır.
İbn Abbas dedi ki:
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: Ben bir zorluk yarattığım halde, iki kolaylık
yaratmışımdır. Hiçbir zaman bir zorluk, iki kolaylığı yenmez.
Hadis-i şerifte
Peygamber (sav)'dan bu sûre hakkında şöyle buyurduğu zikredilmiştir: "Tek
bir zorluk, iki tane kolaylığı asla yenik düşüremez."[10]
İbn Mesud dedi ki;
Nefsim elinde olana yemin ederim ki, eğer zorluk bir taşın içerisinde dahi
olsa, kolaylık onun bulunduğu yere girinceye kadar arkasından gider ve asla
bir zorluk iki kolaylığı yenik düşüremez[11]
Ebu Ubeyde b.
el-Cerrah, Ömer b. el-Hattab'a yazdığı mektubunda kalabalık Bizans
ordularından ve onlardan korkusundan sözetmişti. Ömer (r.a) ona şunları yazdı;
İmdi, herhangi bir mü'min bir zorluk ve sıkıntı ile karsı karşıya kalacak
olursa, mutlaka ondan sonra yüce Allah, ona bir kurtuluş takdir eder ve hiçbir
zaman bir zorluk iki kolaylığı yeneınez. Yüce Allah kitabında şöyle
buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Sabredin, sabır yarışı yapın ve ribatta
bulunun. Allah'tan korkun ki kurtuluşa eresiniz." (Al-i tmran, 3/200)[12]
Aralarında
el-Cürcani'nin de bulunduğu bir topluluk da şöyle demiştir: Bu sonradan
uydurulmuş bir açıklamadır. Eğer bu böyle olursa o vakit bir kimse: Bu atlı
ile birlikte bir kılıç vardır. Şüphesiz bu atlı ile birlikte bir kılıç vardır,
diyecek olursa, atlının bir, kılıçların da iki tane olması gerekirdi. Fakat
doğrusu şöyle .söylemek olmalıdır: Allah peygamberi Muhammed (sav)'ı malı az ve
varlıksız olarak peygamberlikle görevlendirmişti. Müşrikler fakir olduğundan
ötürü onu ayıpladılar. Öyle ki ona: Senin itin bir miktar mal toplayalım,
demişlerdi. O da bundan ötürü kederlenmiş ve fakirliğinden ötürü
kendisini yalanladıklarını sanmıştı.Yüce Allah,onu
teselli etti ve onun üzerindeki nimetlerini sayıp döktü. "Çünkü gerçekten
güçlükle beraber kolaylık vardır" buyruğu ile ona zengin olacağı vaadinde
bulundu, Yani fakirsin diye seni ayıplamaları seni üzmesin.Çünkü bu zorluk ile
birlikte acilen -yani dünya hayatında- bir kolaylık vardır. Yüce Allah, ona
verdiği vaadi gerçekleştirmiştir. Hicaz ve Yemen fethini ona müyesser kılmadan
ve ona genişlik vermeden önce vefat etmedi. Öyle ki, tek bir kişiye ikiyüz
deve verebiliyor, çok değerli mallan bağışlayabiliyor, ayrıca kendi aile halkı
için de bir yıllık erzaklarını bir kenara ayırabiliyordu. Dünya hayatına dair
bütün bu lütuf ve ihsanlar, her ne kadar Peygamber (sav)'a özgü ise de, bunun
kapsamına -yüce Allah dilediği takdirde- ümmetinden bazı kimseler de girer. Daha
sonra yüce Ailah âhirette ona ihsan edilecek bir başka lütfü sözkonusu
etmektedir. Bu da Peygamber (sav)'a bir tesellidir, O bakımdan yüce Allah,
ihtida ile (yani yeni bir cümle olarak): "Evet, gerçekten güçlükle beraber
kolaylık vardır" diye buyurmuştur ki; bu (öncekinden) farklı bir şeydir.
Bunun yeni bir başlangıç olduğunun delili ise; başına "fe" yahut
"vav" ya da atfa delâlet eden başka herhangi bir harfin (edatın)
gelmemiş olmasıdır. O halde bu,
bütün
mü'minler için umumi bir vaaddır ve kimse bunun dışında değildir. Yani dünya
hayatında müminlerin karşı karşıya kaldığı zorluklarla birlikte âhı-rette
kaçınılmaz olarak bir kolaylık vardır. Bazan dünyadaki kolaylık ile âhi-retteki
kolaylık da bir arada bulunabilir. Haberde yer alan "bir zorluk, iki kolaylığı
asla yenemez" ifadesi tek bir zorluğun her ikisini yenik düşüremeyeceği
ancak eğer galib gelirse onlardan birisinin ötekini yenebileceğini göstermektedir
ki bu da (yenik düşecek olanın) dünyadaki kolaylık olduğu anlaşılmaktadır.
Âhiretteki kolaylık ise, kaçınılmaz olarak gerçekleşecektir ve hiçbir şey onu
yenik düşüremez.
Yahut şöyle de
açıklanabilir: "Evet, gerçekten güçlükle" bu Mekkelilerin Peygamber
(sav)'ı Mekke'den çıkarmaları demektir; "beraber kolaylık vardır."
Bu da onun çanla, şerefle, güç ve kuvvetle onbin kişi ile birlikte Mekke'nin
fethi gününde Mekke'ye girmesidir.
[13]
7. O halde
boş kaldın mı hemen yorul!
8. Ve yalnız
Rabbine yönel!
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:
"O halde boş
kaldın mı" buyruğu hakkında Ibn Abbas ve Katade şöyle demişlerdir:
Namazını bitirdin mi "hemen yorul!" Yani duaya yönelmekte mübalağa et
ve O'ndan ihtiyacın olan şeyleri iste!
İbn Mesud dedi ki:
Farzları eda edip bitirdiğin vakit, gece namaza kalkmak suretiyle yorul.
el-Kelbi dedi ki:
Risaletini tebliğ etmeyi bitirdin mi "hemen yorul!" Yani kendi
günahın, mü'minler ve mü'min kadınlar için mağfiret dile!
d-Hasen ve yine Kacade
şöyle demişlerdir: Düşmanın ile cihadını bitirecek olursan, hemen Rabbine
ibadet ile yorul.
Mücahid'den: "O
halde" dünya işlerini bitirip "boş kaldın mı hemen" namaz
kılmakla "yorul" diye açıkladığı nakledilmiştir. el-Hasen'den de buna
yakın bir açıklama nakledilmiştir.
el-Cüneyd dedi ki:
İnsanların işlerini bitirdin mi hemen hakka ibadete gereği gibi gayret göster.
İbnu'l-Arabî dedi ki:
Bazı bid'atçiler bu âyet-i kerimeyi "sad" harfini kesre ile ve
(fiilinin) ilk harfini hemze kabul ederek: "Nasbet, tayin et" diye
okumuşlar ve şöyle demişlerdir: Bu; yerine haLife olarak geçecek olan imamı
nasbet anlamındadır. Ancak böyle bir şey hem kıraat bakımından, hem mana bakımından
batıldır. Çünkü Peygamber (sav) hiçbir kimseyi yerine halife tayin etmiş
değildir. Kimi cahiller de bu lafzı "be" harfini şeddeli olarak;
" Yönel, dökül" diye okumuşlardır ki; bunun da anlamı şu olur: Sen
cihadını bitirdin mi ülkene geri dönmek için acele davran, gayret göster. Bu da
kıraat bakımından -icmaa aykırı olduğundan ötürü- bâtıldır. Fakat anlamı
doğrudur. Çünkü Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Sefer (yolculuk)
azaptan bir parçadır. Sizden herhangi birinizi uykusundan, yemeğinden, içeceğinden
alıkoyan Bundan dolayı herhangi biriniz ihtiyacını karşılayacak olursa,
ailesine dönmekte acele etsin."[14]
İnsanlar arasında
azapları en şiddetli olanlar ve varacakları yer ile akıbetleri en kötü olan
kimseler, doğru bir manayı alıp, o manaya uygun kendiliğinden bir kıraat ya da
bir hadis uyduran kimsedir. Böyle bir kimse hem Allah'a, hem de ü'nun Rasûlüne
karşı yalan söylemiş olur. Allah'a karşı yalan uydurup, düzenden daha zalim
kimdir?
el-Mehdevî decii ki:
Ebu Cafer el-Mansur'dan rivayet edildiğine göre o (ilk âyet olan "Biz
göğsünü senin için açıp genişletmedik mi" (1. âyet) buyruğun-daki);
"Açıp, genişletmedik mi" anlamındaki lafzı; şeklinde "ha" harfini üstün olarak
okumuştur ki, böyle bir okuyuşun doğruluğu çok uzak bir ihtimaldir, (Sonunda)
şeddesiz bir "nûn" takdiri ile açıklanabilir, Sonra da bu
"nün" vakıf halinde "elif ile değiştirilmiş, arkasından vasıl
hali vakfa göre yorumlanıp, arkasından da "elif" hazfedilmiş. Buna
uygun olarak şu beyit zikredilmiştir:
"Gelip seni
bulan, kederleri
Kamçı ile atın
kulakları araşma indirdiğin darbe gibi bir darbe ite vur (ve uzaklaştır)."
Şair burada: demek istemiştir.
Ebu's-Semmal'den
"boş kaldın mı" anlamındaki lafzı "re" harfini kesreti
olarak; diye okuduğu rivayet edilmiştir ki; bu da bu kelimenin bir söyleniş
tarzıdır. "Yönel!" anlamındaki Iafiz; "(Başkalarını)
yönelt" diye de okunmuştur ki: insanları onun nezdinde bulunanlara yönelt
ve onlara olan rağbetlerini arttır, demek olur.
[15]
İbnu'l-Arabî dedi ki:
Şureyh'den rivayet edildiğine göre, o bir bayram gününde oyun oynayan bir
topluluğun yanından geçmiş ve: Sâri' (olan Allah) bunu emretmemiştir, demiştir.
Ancak bu tartışılır bir husustur. Çünkü Habeş-iiler bayram gününde Peygamber
mescidinde kılıç ve kalkanlarla oynuyorlar ve Peygamber (sav) onları
seyrediyordu. Ebu Bekir, Rasûkıliah (sav) m evine Aişe (r.anha)'m yanına girip
de yanında ensar kızlarından şarkı söyleyen iki küçük kız görmüş. Ebu Bekir:
Rasûlullah (sav)'ın evinde şeytanın ş'Aîkvbm «vı söyleniyor, diye çıkışmış,
Peygamber: "Onları bırak ey Ebu Bekir! Çünkü bu bir bayram günüdür"
diye buyurmuştur.[16]
Esasen sürekli olarak
işe yönelmek ve çalışmak gerekli olan bir şey değildir. Hatta böyle bir şey
insanlar için hoş karşılanmamıştır.
[17]
(İnşirah Sûresi burada
sona ermektedir. Allah'a hamd olsun).
[1] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç
Yayınları: 19/187.
[2] Ta heri, Câmiu'l-Beyân, VIII, 26; Ehıı Nuaym, Hüye,
IX, ^49; İbn Kesir, Tefsir, II, 175. 176
[3] Bukârî,
III.
1410;
Müslim, I, 150, Müsned,
IV, 20K.
[4] Kaynağını tespit edemedik. Merhum mlıfessirimiz:
"Rııviyc: rivayet edilmiştir diyerek, hadisin sıhhat itibariyle pek iyi
bir durumda olmadığına işaret etmektedir.
[5] Kaynağını tespit edemedik.
Burada hadisle geçen bazı lafızlara dair açıklamalım ihtiva eden iki
satırlık bir ibare, esasen manaları tercümede dere edildiğinden dolayı ayrıca
tercüme edilmemiştir.
[6] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç
Yayınları: 19/187-189.
[7] Âyetin tefsirinin hasında İbn Me.sııd'ıın kıraatinin,
indirmedik ini'' yerine; "çözmedik mi" seklinde okluğu belirtilmişti
Diğer kaynaklarda içareı edilen kıraaı şekli de; 'çözmedik mi"
nıanasındadır. (Tiibeıî, XXX. 234, cl-Ferrâ, Meâni'l-Kur'ân, III, 275.)
[8] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç
Yayınları: 19/189-190.
[9] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç
Yayınları: 19/191.
[10] Hâkim, Müstedrek, II, 575; Ehil Ilheyde'ye yazdığı
mektubunda: Ömer -r.a-in sözü olarak: Muuatta, II, 446; Müstedrek, II, 529;
İbn Ebi Şeyhe, Musannef, VII, 9; hu sözün çeşitli isnad şekil lerindeki
rivayetlerinin biı- değerlenil irmesi için hk. İbn Hacer, Fethu'l-Bari, VIII,
712.
[11] Suyutî, ed-Durru'l-Mensur, VIII, 551
[12] İbn Ehi Şeyhe, Musannef, VII, 9
[13] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç
Yayınları: 19/192-194.
[14] Buhârî, III, 1093; Müslim, III, 1526; İbn Mace, II,
y62; Muvatta, 11, 980; Müsned, II, 236. 445, 496.
[15] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç
Yayınları: 19/194-196.
[16] Buhârt, I, 335, III, 1298; Müslim, II, 608; Nesai,
III, 195, 196; Müsned, VI, 33, H4, 99, 127.
[17] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç
Yayınları: 19/196.