Allah Tealâ ilk ayetinde incire ve zeytine, onlardaki hayır, bereket ve
faydalara yemin ettiğinden dolayı bu sureye "Tin" adı verilmiştir.[1]
Allah Tealâ önceki surede insanların yaratılış ve ahlâk olarak en
iyisinin, yani Peygamberimizin durumunu ve alemin en faziletlisi olduğunu
zikretmişti. Bu surede de, genel olarak insanın durumunu ve Rasulullah'a (s.a.)
düşmanlık yapması halinde düşeceği dereceyi, iman edip salih amel yapması
halinde de cennete gireceğini zikretti.
[2]
Mekke'de inen bu sure, insan ile alâkalı üç durumu açıklamaktadır:
1- İnsan nevinin mükerrem
(saygın) kılınması. Öyle ki, Allah insanı en güzel şekilde yaratmıştır; boyu
uygun, organları yerli yerinde ve terkibi güzeldir: "Andolsun incire,
zeytine..." (1-4. ayetler.).
2-
Allah Tealâ'nın insanı en
güzel şekilde yaratmadaki kudretine delâlet eden kesin delillerin varlığına
rağmen, insanın Allah'ı ve Rasulul-lah'ı (s.a.) inkârı, diriliş ve dönüşü
reddetmesi sebebi ile seviyesinin düşüp, kendisini cehennem ateşine
yuvarlamasının beyanı: "Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik." (5.
ayet).
İman edip salih ameller yapanların istisna edilmesi. "Ancak iman
edip de güzel amellerde bulunanlar başka. Çünkü onlar için kesilmez mükâfat
vardır." (6. ayet).
3-
Müminlere sevap verilmesinde
ve kâfirlere azap edilmesinde mutlak adalet ilkesinin ilânı. "O halde
sonra hangi şey ceza hususunda sana yalan isnat edebilir? Allah hakimlerin
hakimi değil mi?" (7-8. ayetler)
[3]
Muhaddisler kitaplarında Bera b. Azib'ten şunu rivayet ettiler: Peygamber
(s.a.) yolculuğunda iki rekattan birinde Tin suresini okuyordu. Ondan daha
güzel sesli olanı ve daha güzel okuyanını görmedim.
[4]
1- Andolsun incire, zeytine,
2- Sina dağına,
3- Ve şu emin şehre ki,
4- Biz hakikat, insanı en güzel
bir
5" Sonra onu aşağıların aşağısına
Çevirdik.
6-Ancak iman edip de güzel güzel
amellerde bulunanlar başka. Çünkü
onlar için kesilmez mükâfat vardır.
7- O halde sonra hangi şey ceza
hususunda sana yalan isnat edebilir?
8- Allah, hakimlerin hakimi değil mi!
"Andolsun incire, zeytine" Yerleri kastedildi ise, Şam ve
Beytü'1-Mak-dis'tir. Bu takdirde mecaz-ı mürsel vardır. Bir mekânın içindeki
zikredilmiş, o mekânın kendisi murat edilmiştir.
"En güzel bir biçimde" ve "aşağıların aşağısı"
arasında tezat vardır.
"Sonra hangi şey ceza hususunda sana yalan isnat edebilir?"
ayetinde kınama ve ayıplamaya vurgu yapmak içingaibten muhataba dönüş (iltifat)
vardır.
"Allah hakimlerin hakimi değil mi?" Muhataba bu hakikati
söylettirmek için sorulmuştur.
"el-beledi'l-emin", " esfele safilin" ve
"ahkemi'l-hakimîn" de murassa seci vardır.
[5]
"Andolsun incire, zeytine" Bunlar bilinen iki ağaç ya da, bu
iki ağacın bittiği yer olan Şam ve Beytü'l-Makdis'tir. Veya Şam'da yemişlerini
bitiren iki dağdır. Ebu Hayyan: Zahir olan incir ve zeytinin bu isimle meşhur
olduklarıdır, dedi. Hadiste incir övülmüştür. İncir güzel bir yiyecektir, çöpü
yoktur. Hafif bir gıdadır, çabuk hazmedilir. Çok faydalı bir ilaçtır. Mizacı
yumuşatır, balgamı çözer, böbrekleri temizler, mesanedeki kumu giderir, ciğer
ve dalaktaki tıkanıklığı giderir. Zeytin meyva, katık ve ilaçtır. Kaliteli yağı
vardır. Faydaları çoktur.
"Sina dağına" Allah Tealâ'nın Musa (a.s.)'ya yanında
konuştuğu ve Musa'nın onun üzerinden münacatta bulunduğu dağdır.
"Sinin" ve "Sina" oradaki yerin isimleridir.
"Sinin" in manası, mübarek veya meyvalı ağaçlarla donanmış güzel yer
demektir. "Emin şehir" Allah Tealâ'nın Ka'be ile mükerrem kıldığı
Mekke-i Mükerreme'dir. "Emin" ise ya güvenli ya da güvenle kalınan,
girenin güvenli olduğu yer anlamınadır.
"İnsanı" ile insan cinsi kastedilmiştir, "en güzel bir
biçimde" Yaratılış amacını gerçekleştirmek için gerekli bütün özelliklere
sahip, boyu poşu yerinde, varlıkların bütün güzel özelliklerinden
"yarattık." Bazılarını -ki onlar kâfirlerdir- veya bazı insanları
"aşağıların aşağısına çevirdik." Aşağıların en aşağısı olan
cehennemliklerden yaptık. Bunun, yaşlılık ve zaaftan ve sefil bir hayattan
kinaye olduğu da söylenmiştir. Bunlar, onlardan "kesilmez." İbni Ebi
Hatim'in İbni Abbas'tan rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyuruldu: "Kul
yaşlanıp bir amel yapamaz hale gelince, ona gençliğinde yaptığının ecri
yazılır."
"O halde" diriltmede ilâhi kudrete delâlet eden, insanın en
güzel bir şekilde yaratılıp sonra da erzel-i ömre çevrilmesi zikredildikten
"sonra hangi şey" diriltmeden sonra hesap ve "ceza hususunda
sana yalan isnat edebilir?" Diriltilme konusunda yalanlanmış olmaya sebep
ne? Bu yalanlamanın bir gereği ve nedeni yoktur.
[6]
İbni Cerir, İbni Abbas'tan "Sonra onu aşağıların aşağısına
çevirdik." ayeti (5. ayet) hakkında şunu rivayet etti: Onlar, Rasulullah
(s.a.) zamanında elden ayaktan düşmüş, sorumluluklarını bilemez ve yapamaz hale
gelmiş kimselerdir. Onların durumu merak edilirdi, Allah onların özrünü kabul
etti. Akılları gitmeden önce yaptıkları amellerin ecirleri onlara verildi.
[7]
"Andolsun incire, zeytine" İnsanların yedikleri incire ve yağ
çıkardıkları zeytine yemin olsun. İncir ve zeytinden murat meşhur iki
bitkidir. İbni Abbas: O, şu sizin bildiğimiz inciriniz ve zeytininizdir,
demiştir.
Bu ikisi, incir ve zeytinin yetiştiği bölge olarak bilinen mukaddes yerlerden
kinaye de olabilir. İncire yemin edilmiştir. Çünkü o gıdadır, meyvadır, ilaçtır.
Gıdadır, zira hafif bir yiyecektir, çabuk hazmedilir, midede kalmaz, mizacı
yumuşatır, balgamı azaltır, böbrekleri temizler, mesanedeki kumu giderir,
bedeni şişmanlatır, ciğer ve dalaktaki yolu açar. Meyvaların en iyi ve en beğenilenlerindendir. İlaç
olarak da vücuttaki fazlalıkların çıkarılmasında kullanılır. İbnu's-Sünni ve
Ebu Nuaym'ın Ebu Zer'den rivayet ettiği hasen bir hadiste (Suyuti bu hadisi
zayıf saydı) şöyle denmiştir: " Basuru keser ve damla hastalığına yararlı
olur."
Zeytin de meyva, katık ve şifadır. Pek çok yerde halkın katığı ve yağı
olan, pek çok ilaca katılan yağ ondan elde edilmektedir. Allah Tealâ buyuruyor
ki: "Güneşin doğduğu yere de battığı yere de nispeti olmayan mübarek bir
ağaçtan, zeytinden tutuşturulup yakılır." (Nur, 24/35) Ebu Nuaym'ın Tıp'ta
Ebu Hureyre'den rivayet ettiği zayıf bir hadiste Rasulul-lah (s.a.) şöyle
buyurdu: "Zeytin yağı yiyip onunla yağlanın. Çünkü o, mübarek bir
ağaçtandır."
"Sina dağına" Allah Tealâ'nın Musa b. İmran (a.s.)'a
konuştuğu dağdır.
"Ve şu emin şehre ki" Allah'ın Ka'be-i Şerif ile ve Peygamber
(s.a.)'in orada doğup gönderilmesi ile mübarek kıldığı Mekke-i Mükerreme'ye.
Emin olarak adlandırılması ise, Allah Tealâ'nın buyurduğu gibi, güvenli olması
ve oradakilere güven sağlamasındandır: "Oraya giren emniyettedir."
(Ali İmran, 3/97).
Allah Tealâ bu üç şeye yemin etmiştir. Çünkü Allah'ın rasullerden
ulu'1-azm olanlara vahiy indirdiği yerlerdir. Beşeriyet için hidayet de
oralardan kaynaklanmıştır. Tevrat'ın sonunda bu üç yerin zikri geçmiştir: Allah
Sina dağından geldi (Yani, Allah'ın Musa b. İmran'a konuştuğu), SaiiMen de
parladı (Yani, Allah'ın İsa'yı gönderdiği Beytülmakdis.) Faran dağlarından da
ilan edildi (Yani, Allah'ın Muhammed (s.a.)'i gönderdiği Mekke dağları). Zaman
bakımından varlık sıralarını haber vermek sureti ile onları zikretmiştir. Bunun
için de önce en şereflilerine daha sonra ondan daha şereflisine ve sonra da
ikisinden de daha şerefli olana yemin etti.
Ardından üzerine yemin edilen hususun açıklanması geldi:
"Biz hakikat, insanı en güzel bir biçimde yarattık." Anılan
üç şeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel suret ve en güzel şekilde
yarattık. Boyu uygun, organları yerli yerinde, terkibi güzeldir. İlim, düşünce,
tedbir ve hikmetle diğer varlıklardan ayrılır. Bunlarla Allah'ın onun için
dilediği gibi yeryüzünde halife olmaya müsaittir. Kısacası şekil ve boy olarak
onu en güzel şekilde yarattık.
Kurtubi, insanın en güzel şekilde yaratılışını izah eden aşağıdaki kıssayı
naklediyor:
İsa b. Musa el-Haşimi hanımını çok seviyordu. Bir gün ona "Eğer aydan
daha güzel değilsen üç talâkla boşsun, dedi. Kadın doğruldu ve kendisini
kenara çekerek: Beni boşadın, dedi. Geceyi sıkıntılı olarak geçirdi,
sabahlayınca da Mansur'un evine gitti. Olayı ona anlattı. Mansur'a çok
sıkıntılı olduğunu söyledi. O da, fukahayı getirtip görüşlerini sordu.
Bulunanların hepsi, boş olmuştur dediler. Sadece Ebu Hanife'nin ashabından
birisi sessiz kalmıştı. Mansur ona: Niçin konuşmuyorsun, dedi. Adam şu cevabı
verdi: Bismillahirrahmanirrahim. "Andolsun incire, zeytine, Sina dağına Ve
şu emin şehre ki. Biz hakikat, insanı en güzel bir biçimde yarattık. " Ya
Emirelmüminin! İnsan eşyanın en güzelidir. Ondan güzeli yoktur.
Mansur, İsa b. Musa'ya: Durum, bunun dediği gibidir. Al hanımını. Ebu
Cafer Mansur, adamın hanımına da, eşine itaat et, isyan etme seni boşamadı
şeklinde haber gönderdi.
Kurtubi bunu yorumlayarak şöyle diyor: Bu, insanın iç ve dış olarak
Allah'ın yarattığı en güzel mahlûk olduğunu gösteriyor. Bütün azalarıyla en
güzel bir terkib halindedir. Bunun için de "o küçük dünyadır, mahlukât-ta
ne varsa onda toplanmıştır", demişlerdir.[8]
Ancak o, bu değerleri unuttu, ayrıcalıklarını gözardı etti, hevası ve
şehveti ile yaşamaya başladı. Bunun için de Allah Tealâ şöyle buyurdu:
"Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik." Bazılarınca
Allah'a ve peygamberlere itaat etmezse katmanların en aşağısı olan ateşe doğru
döndürürüz onu, şeklinde açıklanmıştır. Ama daha yerinde olan şöyle denmesidir:
Onu erzel-i ömre çevirdik. O da gençlik, kuvvet, güzel konuşma ve iyi
düşünebilmenin ardından yaşlılık ve zaaf, bunama ve akıl eksikliğidir.
Birincisi yani, bazı insanların küfrü sebebi ile ateşe çevirilmeleri
görüşü, Hasan, Mücahid, Ebu'l-Aliye, İbni Zeyd ve Katade'nin görüşüdür. Buna
göre de, daha sonra gelen "ancak..." şeklindeki istisna da muttasıl
istisnadır.
Erzel-i ömür diyen ikinci görüş de, İbni Abbas, İkrime, Dahhak ve
Nehai'nin görüşüdür. Buna göre de sonraki istisna munkatı'dır. Mana, her insan
bununla karşılaşacak şeklinde değildir. İnsan olanlardan bununla karşılaşacak
olan vardır. İbni Cerir bu görüşü tercih etmiştir.
"Ancak iman edip de güzel güzel amellerde bulunanlar başka. Çünkü
onlar için kesilmez mükâfat vardır." Ancak, Allah'a, Rasulü'ne, ahiret
gününe iman edenler, farzların ve taatların edası ile güzel ameller yapanlar
müstesna. Onlar için taatlanna karşılık bitmez tükenmez mükâfat vardır.
Söylediğimiz gibi birinci tefsire ve istisnanın muttasıl oması durumuna
göre mana şudur: "Ancak iman edip de güzel güzel amellerde bulunanlar
başka." İmkânları olduğu zamanda iman ve salih ameli bir arada yapanlara
bol sevap vardır. Onunla aşağıların aşağısı olan ateşten korunurlar. O da,
muttakilerin yurdu cennettir.
İkinci tefsire ve istisnanın munkatı olmasına göre -ki bize göre de tercih
edilen görüştür- mana şöyledir: Ancak muttaki müminler; Allah onları,
sınandıkları yaşlılık ve düşkünlüğe sabırları ve bünyelerinin zayıflığına,
azalarının güçsüzlüğüne rağmen imkân dahilinde taatı sürdürmeleri sebebi ile
devamlı, kesilmeyen bir sevapla mükâfatlandıracaktır. Yani onlar, diğerleri
gibi, erzel-i ömre düşürülebilirler, ancak yaptıklarına karşılık onlar için
devamlı büyük bir ecir vardır.
Alûsî diyor ki: Üslûptan anlaşılan, kâfirin kıyamet günündeki haline
işarettir: En güzel ve en çekici şekilde iken, o nimete şükretmediği ve gereği
ile amel etmediği için en çirkin ve en korkunç şekle dönüşecek.[9]
Ahmed, Buhari ve İbni Hibban, Ebu Musa el-Eş'ari'den Rasulullah
(s.a.)'ın şöyle buyurduğunu rivayet ettiler: "Kul hastalandığında veya
yola çıktığında Allah Tealâ, sıhhatli iken ve mukim olduğunda yapmış olduğu
amellerin ecrini onun için aynen yazar." Yine onun bir rivayeti:
Rasulullah (s.a.) sonra "Onlar için kesilmez mükâfat vardır." ayetini
okudu, şeklindedir.
Taberani, Şeddad b. Evs'ten rivayet etti: Rasulullah (s.a.)'ı şöyle
buyururken işittim: "Yüce Allah buyuruyor ki: Mümin kullarımdan bir kulu
imtihan ettiğimde, imtihanım için bana hamdederse, yatağından annesinden
doğduğu gün gibi hatasız kalkar. Allah azze ve celle buyurur ki: Bu kulumu ben
bağladım ve imtihan ettim. Daha önce, onun için yazdığınız ecirleri şimdi de
yazın." (Sahih bir hadistir.)
İbni Ebi Hatim, İbni Abbas'tan ayet hakkında şöyle dediğini rivayet
etti: "Kul yaşlandığı ve amel yapamaz olduğu zaman, ona gençliğinde yaptığı
amelin ecri yazılır."
Bazıları da, istisnanın ikinci söze kadar muttasıl olduğu
kanaatin-dedirler. Muttaki mümin erzel-i ömre çevrilmez. Delil de Hakim'in
sahih olduğunu belirterek ve Beyhaki'nin de Şuabu'l-İman'da İbni Abbas'tan
yaptıkları şu rivayettir: Kur'an okuyan erzel-i ömre çevrilmez. Allah Tealâ'nın
sözü şudur: "Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik. Ancak iman edenler
başka." Ancak, Kur'an okuyanlar, dedi. Abd b. Humayd ve İbni Cerir de
benzerini rivayet ettiler: Kur'an ilimlerini kendisinde toplayan erzel-i ömre
çevrilmez.
Ardından kâfirleri, dirilmeden sonraki cezayı inkârlarından dolayı
kınadı:
"O halde sonra hangi şey ceza hususunda sana yalan isnat edebilir?"
İfade edilen şudur: Allah'ın kudretine delilleri beyanından sonra, cezayı inkâr
ederek yalancı olmana seni zorlayan nedir? Çünkü hakkı yalanlayan herkes
yalancıdır. Ey insan! Allah'ın seni en güzel bir şekilde yarattığını ve küfür
nedeni ile seni aşağıların aşağısına çevireceğini öğrendikten sonra, dirilişi
ve cezayı inkâr etmeye seni sürükleyen nedir? Başlangıcı bildin.
Başlangıca kadir olanın döndürmeye öncelikle kadir olduğunu da biliyorsun.
O halde seni ahireti yalanlamaya sevkeden nedir? Bunları biliyorsun.
Sonra, anılanları şu sözü ile tekid etti:
"Allah, hakimlerin hakimi değil mi!" Hükümde ve adalette,
haksızlık ve zulüm etmeyen hakimlerin hakimi değil midir O? Kıyameti
gerçekleştirmesi de adaletinin gereğidir; mazlumun dünyada kendisine
zulmedenden hakkı alınacaktır.
Tirmizi, Ebu Hureyre'den merfu olarak rivayet etti: "Sizden
biriniz Tin suresini okuyup da sonuna gelince "Allah, hakimlerin hakimi
değil mi!" ayetinde, "Belâ. Ben de buna şahid olanlardanım."
desin."
[10]
Ayetlerden şu meseleler anlaşılmaktadır:
1-
Allah Tealâ insanoğlunu en
güzel bir şekilde yarattığına dair üç mukaddes yere yemin etmiştir:
Peygamberlerin kaldıkları ve vahyin indiği, ayrıca incirle zeytinin yetiştiği
yerler, Allah Tealâ'nın Musa (a.s.)'ya konuştuğu yer olan Sina dağı ve
emniyetli haram şehir Mekke. Sonra da insanoğlunun bazısı aşağıların
aşağısına, yani, erzel-i ömre çevirilir. O da, gençlikten sonra ihtiyarlık,
kuvvetten sonra zayıflıktır. Öyle ki o hayatın ilk merhalelerindeki çocuk gibi
olur.
İbnü'l-Arabi dedi ki: Allah Tealâ'ya şükür ve nimetin tazimi için veya
incirin değeri, bekletilip saklanabildiği için, incirde zekâtın vacip olduğunu
söylüyoruz.[11]
2-
Allah Tealâ iman ile salih
ameli birleştirenleri söylenilen durumdan istisna etmiştir. Onlar yaşlılık
dönemlerinde, elden ayaktan düştüklerinde de hasenatı yazılıp, seyyiatı
silinir.
3- Allah kâfiri kınamış ve şu
anlamdaki sözü ile dirilişten sonra ceza göreceğini söylemiştir. Ey insan!
Allah'ın seni en güzel bir şekilde yarattığını ve seni erzel-i ömre
çevirebileceğini, seni halden hale nakledeceğini bildikten sonra, seni
dirilmeyi ve cezayı inkâra sevkeden nedir? Muham-med (s.a.) bunu sana haber
vermişti!
4-
Allah, yarattıklarında
sergilediği sanatında hakimlerin en iyisi değil midir? Hak ile hükmetmede ve
mahlukâtı arasında adalette hakimlerin hakimi değil midir? Burada, kâfirlerden
yüce yaratıcı Allah'ı tanımaları istenmektedir. Bu, kâfirlere yönelik bir
tehdit ve onlara lâyık oldukları ile hükmedeceğini haber vermektedir.
[12]
[1] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/554.
[2] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/554.
[3] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/554.
[4] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/554.
[5] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/555.
[6] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/555-556.
[7] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/556.
[8] Kurtubi, XX/114.
[9] Alûsî, XXX/476.
[10] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/556-560.
[11] Ahkâmu'l-Kur'an, IV/1938.
[12] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/560.