TİN SURESİ 2

Surenin İsmi: 2

Önceki Sureyle İlişkisi: 2

Surenin Muhtevası: 2

Surenin Fazileti: 2

İnsan Nevinin Yaratılış Ve Amel Olarak Durumu: 2

Belagat: 2

Kelime ve İbareler: 2

Nüzul Sebebi: 3

Açıklaması 3

Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler: 5


TİN SURESİ

 

Surenin İsmi:

 

Allah Tealâ ilk ayetinde incire ve zeytine, onlardaki hayır, bereket ve faydalara yemin ettiğinden dolayı bu sureye "Tin" adı verilmiştir.[1]

 

Önceki Sureyle İlişkisi:

 

Allah Tealâ önceki surede insanların yaratılış ve ahlâk olarak en iyisinin, yani Peygamberimizin durumunu ve alemin en faziletlisi ol­duğunu zikretmişti. Bu surede de, genel olarak insanın durumunu ve Rasulullah'a (s.a.) düşmanlık yapması halinde düşeceği dereceyi, iman edip salih amel yapması halinde de cennete gireceğini zikretti. [2]

 

Surenin Muhtevası:

 

Mekke'de inen bu sure, insan ile alâkalı üç durumu açıklamaktadır:

1- İnsan nevinin mükerrem (saygın) kılınması. Öyle ki, Allah insanı en güzel şekilde yaratmıştır; boyu uygun, organları yerli yerinde ve terkibi güzeldir: "Andolsun incire, zeytine..." (1-4. ayetler.).

2- Allah Tealâ'nın insanı en güzel şekilde yaratmadaki kudretine delâlet eden kesin delillerin varlığına rağmen, insanın Allah'ı ve Rasulul-lah'ı (s.a.) inkârı, diriliş ve dönüşü reddetmesi sebebi ile seviyesinin düşüp, kendisini cehennem ateşine yuvarlamasının beyanı: "Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik." (5. ayet).

İman edip salih ameller yapanların istisna edilmesi. "Ancak iman edip de güzel amellerde bulunanlar başka. Çünkü onlar için kesilmez mükâfat vardır." (6. ayet).

3- Müminlere sevap verilmesinde ve kâfirlere azap edilmesinde mut­lak adalet ilkesinin ilânı. "O halde sonra hangi şey ceza hususunda sana yalan isnat edebilir? Allah hakimlerin hakimi değil mi?" (7-8. ayetler) [3]

 

Surenin Fazileti:

 

Muhaddisler kitaplarında Bera b. Azib'ten şunu rivayet ettiler: Pey­gamber (s.a.) yolculuğunda iki rekattan birinde Tin suresini okuyordu. On­dan daha güzel sesli olanı ve daha güzel okuyanını görmedim. [4]

 

İnsan Nevinin Yaratılış Ve Amel Olarak Durumu:

 

1- Andolsun incire, zeytine,

2- Sina dağına,

3- Ve şu emin şehre ki,

4-  Biz hakikat, insanı en güzel bir

5" Sonra onu aşağıların aşağısına  Çevirdik.

6-Ancak iman edip de güzel güzel  amellerde bulunanlar başka. Çünkü  onlar için kesilmez mükâfat vardır.

7-  O halde sonra hangi şey ceza hususunda sana yalan isnat ede­bilir?

8- Allah, hakimlerin hakimi değil mi!

 

Belagat:

 

"Andolsun incire, zeytine" Yerleri kastedildi ise, Şam ve Beytü'1-Mak-dis'tir. Bu takdirde mecaz-ı mürsel vardır. Bir mekânın içindeki zikredil­miş, o mekânın kendisi murat edilmiştir.

"En güzel bir biçimde" ve "aşağıların aşağısı" arasında tezat vardır.

"Sonra hangi şey ceza hususunda sana yalan isnat edebilir?" ayetinde kınama ve ayıplamaya vurgu yapmak içingaibten muhataba dönüş (iltifat) vardır.

"Allah hakimlerin hakimi değil mi?" Muhataba bu hakikati söylettir­mek için sorulmuştur.

"el-beledi'l-emin", " esfele safilin" ve "ahkemi'l-hakimîn" de murassa seci vardır. [5]

 

Kelime ve İbareler:

 

"Andolsun incire, zeytine" Bunlar bilinen iki ağaç ya da, bu iki ağacın bittiği yer olan Şam ve Beytü'l-Makdis'tir. Veya Şam'da yemişlerini bitiren iki dağdır. Ebu Hayyan: Zahir olan incir ve zeytinin bu isimle meşhur ol­duklarıdır, dedi. Hadiste incir övülmüştür. İncir güzel bir yiyecektir, çöpü yoktur. Hafif bir gıdadır, çabuk hazmedilir. Çok faydalı bir ilaçtır. Mizacı yumuşatır, balgamı çözer, böbrekleri temizler, mesanedeki kumu giderir, ciğer ve dalaktaki tıkanıklığı giderir. Zeytin meyva, katık ve ilaçtır. Kaliteli yağı vardır. Faydaları çoktur.

"Sina dağına" Allah Tealâ'nın Musa (a.s.)'ya yanında konuştuğu ve Musa'nın onun üzerinden münacatta bulunduğu dağdır. "Sinin" ve "Sina" oradaki yerin isimleridir. "Sinin" in manası, mübarek veya meyvalı ağaç­larla donanmış güzel yer demektir. "Emin şehir" Allah Tealâ'nın Ka'be ile mükerrem kıldığı Mekke-i Mükerreme'dir. "Emin" ise ya güvenli ya da güvenle kalınan, girenin güvenli olduğu yer anlamınadır.

"İnsanı" ile insan cinsi kastedilmiştir, "en güzel bir biçimde" Yaratılış amacını gerçekleştirmek için gerekli bütün özelliklere sahip, boyu poşu yerinde, varlıkların bütün güzel özelliklerinden "yarattık." Bazılarını -ki onlar kâfirlerdir- veya bazı insanları "aşağıların aşağısına çevirdik." Aşağıların en aşağısı olan cehennemliklerden yaptık. Bunun, yaşlılık ve zaaftan ve sefil bir hayattan kinaye olduğu da söylenmiştir. Bunlar, onlar­dan "kesilmez." İbni Ebi Hatim'in İbni Abbas'tan rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyuruldu: "Kul yaşlanıp bir amel yapamaz hale gelince, ona genç­liğinde yaptığının ecri yazılır."

"O halde" diriltmede ilâhi kudrete delâlet eden, insanın en güzel bir şekilde yaratılıp sonra da erzel-i ömre çevrilmesi zikredildikten "sonra hangi şey" diriltmeden sonra hesap ve "ceza hususunda sana yalan isnat edebilir?" Diriltilme konusunda yalanlanmış olmaya sebep ne? Bu yalan­lamanın bir gereği ve nedeni yoktur. [6]

 

Nüzul Sebebi:

 

İbni Cerir, İbni Abbas'tan "Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik." ayeti (5. ayet) hakkında şunu rivayet etti: Onlar, Rasulullah (s.a.) zamanında elden ayaktan düşmüş, sorumluluklarını bilemez ve yapamaz hale gelmiş kimselerdir. Onların durumu merak edilirdi, Allah onların öz­rünü kabul etti. Akılları gitmeden önce yaptıkları amellerin ecirleri onlara verildi. [7]

 

Açıklaması

 

"Andolsun incire, zeytine" İnsanların yedikleri incire ve yağ çıkardık­ları zeytine yemin olsun. İncir ve zeytinden murat meşhur iki bitkidir. İbni Abbas: O, şu sizin bildiğimiz inciriniz ve zeytininizdir, demiştir.

Bu ikisi, incir ve zeytinin yetiştiği bölge olarak bilinen mukaddes yer­lerden kinaye de olabilir. İncire yemin edilmiştir. Çünkü o gıdadır, meyvadır, ilaçtır. Gıdadır, zira hafif bir yiyecektir, çabuk hazmedilir, midede kalmaz, mizacı yumuşatır, balgamı azaltır, böbrekleri temizler, mesanedeki kumu giderir, bedeni şişmanlatır, ciğer ve dalaktaki yolu açar. Meyvaların  en iyi ve en beğenilenlerindendir. İlaç olarak da vücuttaki fazlalıkların çıkarılmasında kullanılır. İbnu's-Sünni ve Ebu Nuaym'ın Ebu Zer'den rivayet ettiği hasen bir hadiste (Suyuti bu hadisi zayıf saydı) şöyle denmiş­tir: " Basuru keser ve damla hastalığına yararlı olur."

Zeytin de meyva, katık ve şifadır. Pek çok yerde halkın katığı ve yağı olan, pek çok ilaca katılan yağ ondan elde edilmektedir. Allah Tealâ buyu­ruyor ki: "Güneşin doğduğu yere de battığı yere de nispeti olmayan mübarek bir ağaçtan, zeytinden tutuşturulup yakılır." (Nur, 24/35) Ebu Nuaym'ın Tıp'ta Ebu Hureyre'den rivayet ettiği zayıf bir hadiste Rasulul-lah (s.a.) şöyle buyurdu: "Zeytin yağı yiyip onunla yağlanın. Çünkü o, mübarek bir ağaçtandır."

"Sina dağına" Allah Tealâ'nın Musa b. İmran (a.s.)'a konuştuğu dağdır.

"Ve şu emin şehre ki" Allah'ın Ka'be-i Şerif ile ve Peygamber (s.a.)'in orada doğup gönderilmesi ile mübarek kıldığı Mekke-i Mükerreme'ye. Emin olarak adlandırılması ise, Allah Tealâ'nın buyurduğu gibi, güvenli ol­ması ve oradakilere güven sağlamasındandır: "Oraya giren emniyettedir." (Ali İmran, 3/97).

Allah Tealâ bu üç şeye yemin etmiştir. Çünkü Allah'ın rasullerden ulu'1-azm olanlara vahiy indirdiği yerlerdir. Beşeriyet için hidayet de oralardan kaynaklanmıştır. Tevrat'ın sonunda bu üç yerin zikri geçmiştir: Allah Sina dağından geldi (Yani, Allah'ın Musa b. İmran'a konuştuğu), SaiiMen de parladı (Yani, Allah'ın İsa'yı gönderdiği Beytülmakdis.) Faran dağlarından da ilan edildi (Yani, Allah'ın Muhammed (s.a.)'i gönderdiği Mekke dağları). Zaman bakımından varlık sıralarını haber vermek sureti ile onları zikretmiştir. Bunun için de önce en şereflilerine daha sonra on­dan daha şereflisine ve sonra da ikisinden de daha şerefli olana yemin etti.

Ardından üzerine yemin edilen hususun açıklanması geldi:

"Biz hakikat, insanı en güzel bir biçimde yarattık." Anılan üç şeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel suret ve en güzel şekilde yarattık. Boyu uygun, organları yerli yerinde, terkibi güzeldir. İlim, düşünce, tedbir ve hikmetle diğer varlıklardan ayrılır. Bunlarla Allah'ın onun için dilediği gibi yeryüzünde halife olmaya müsaittir. Kısacası şekil ve boy olarak onu en güzel şekilde yarattık.

Kurtubi, insanın en güzel şekilde yaratılışını izah eden aşağıdaki kıs­sayı naklediyor:

İsa b. Musa el-Haşimi hanımını çok seviyordu. Bir gün ona "Eğer ay­dan daha güzel değilsen üç talâkla boşsun, dedi. Kadın doğruldu ve ken­disini kenara çekerek: Beni boşadın, dedi. Geceyi sıkıntılı olarak geçirdi, sabahlayınca da Mansur'un evine gitti. Olayı ona anlattı. Mansur'a çok sıkıntılı olduğunu söyledi. O da, fukahayı getirtip görüşlerini sordu.

Bulunanların hepsi, boş olmuştur dediler. Sadece Ebu Hanife'nin ashabın­dan birisi sessiz kalmıştı. Mansur ona: Niçin konuşmuyorsun, dedi. Adam şu cevabı verdi: Bismillahirrahmanirrahim. "Andolsun incire, zeytine, Sina dağına Ve şu emin şehre ki. Biz hakikat, insanı en güzel bir biçimde yarat­tık. " Ya Emirelmüminin! İnsan eşyanın en güzelidir. Ondan güzeli yoktur.

Mansur, İsa b. Musa'ya: Durum, bunun dediği gibidir. Al hanımını. Ebu Cafer Mansur, adamın hanımına da, eşine itaat et, isyan etme seni boşamadı şeklinde haber gönderdi.

Kurtubi bunu yorumlayarak şöyle diyor: Bu, insanın iç ve dış olarak Allah'ın yarattığı en güzel mahlûk olduğunu gösteriyor. Bütün azalarıyla en güzel bir terkib halindedir. Bunun için de "o küçük dünyadır, mahlukât-ta ne varsa onda toplanmıştır", demişlerdir.[8]

Ancak o, bu değerleri unuttu, ayrıcalıklarını gözardı etti, hevası ve şehveti ile yaşamaya başladı. Bunun için de Allah Tealâ şöyle buyurdu:

"Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik." Bazılarınca Allah'a ve pey­gamberlere itaat etmezse katmanların en aşağısı olan ateşe doğru dön­dürürüz onu, şeklinde açıklanmıştır. Ama daha yerinde olan şöyle den­mesidir: Onu erzel-i ömre çevirdik. O da gençlik, kuvvet, güzel konuşma ve iyi düşünebilmenin ardından yaşlılık ve zaaf, bunama ve akıl eksikliğidir.

Birincisi yani, bazı insanların küfrü sebebi ile ateşe çevirilmeleri görüşü, Hasan, Mücahid, Ebu'l-Aliye, İbni Zeyd ve Katade'nin görüşüdür. Buna göre de, daha sonra gelen "ancak..." şeklindeki istisna da muttasıl is­tisnadır.

Erzel-i ömür diyen ikinci görüş de, İbni Abbas, İkrime, Dahhak ve Nehai'nin görüşüdür. Buna göre de sonraki istisna munkatı'dır. Mana, her insan bununla karşılaşacak şeklinde değildir. İnsan olanlardan bununla karşılaşacak olan vardır. İbni Cerir bu görüşü tercih etmiştir.

"Ancak iman edip de güzel güzel amellerde bulunanlar başka. Çünkü onlar için kesilmez mükâfat vardır." Ancak, Allah'a, Rasulü'ne, ahiret gününe iman edenler, farzların ve taatların edası ile güzel ameller yapan­lar müstesna. Onlar için taatlanna karşılık bitmez tükenmez mükâfat vardır.

Söylediğimiz gibi birinci tefsire ve istisnanın muttasıl oması durumu­na göre mana şudur: "Ancak iman edip de güzel güzel amellerde bulunan­lar başka." İmkânları olduğu zamanda iman ve salih ameli bir arada yapanlara bol sevap vardır. Onunla aşağıların aşağısı olan ateşten korunurlar. O da, muttakilerin yurdu cennettir.

İkinci tefsire ve istisnanın munkatı olmasına göre -ki bize göre de ter­cih edilen görüştür- mana şöyledir: Ancak muttaki müminler; Allah onları, sınandıkları yaşlılık ve düşkünlüğe sabırları ve bünyelerinin zayıflığına, azalarının güçsüzlüğüne rağmen imkân dahilinde taatı sürdürmeleri sebe­bi ile devamlı, kesilmeyen bir sevapla mükâfatlandıracaktır. Yani onlar, diğerleri gibi, erzel-i ömre düşürülebilirler, ancak yaptıklarına karşılık on­lar için devamlı büyük bir ecir vardır.

Alûsî diyor ki: Üslûptan anlaşılan, kâfirin kıyamet günündeki haline işarettir: En güzel ve en çekici şekilde iken, o nimete şükretmediği ve gereği ile amel etmediği için en çirkin ve en korkunç şekle dönüşecek.[9]

Ahmed, Buhari ve İbni Hibban, Ebu Musa el-Eş'ari'den Rasulullah (s.a.)'ın şöyle buyurduğunu rivayet ettiler: "Kul hastalandığında veya yola çıktığında Allah Tealâ, sıhhatli iken ve mukim olduğunda yapmış olduğu amellerin ecrini onun için aynen yazar." Yine onun bir rivayeti: Rasulullah (s.a.) sonra "Onlar için kesilmez mükâfat vardır." ayetini okudu, şeklin­dedir.

Taberani, Şeddad b. Evs'ten rivayet etti: Rasulullah (s.a.)'ı şöyle buyururken işittim: "Yüce Allah buyuruyor ki: Mümin kullarımdan bir kulu imtihan ettiğimde, imtihanım için bana hamdederse, yatağından an­nesinden doğduğu gün gibi hatasız kalkar. Allah azze ve celle buyurur ki: Bu kulumu ben bağladım ve imtihan ettim. Daha önce, onun için yaz­dığınız ecirleri şimdi de yazın." (Sahih bir hadistir.)

İbni Ebi Hatim, İbni Abbas'tan ayet hakkında şöyle dediğini rivayet etti: "Kul yaşlandığı ve amel yapamaz olduğu zaman, ona gençliğinde yap­tığı amelin ecri yazılır."

Bazıları da, istisnanın ikinci söze kadar muttasıl olduğu kanaatin-dedirler. Muttaki mümin erzel-i ömre çevrilmez. Delil de Hakim'in sahih olduğunu belirterek ve Beyhaki'nin de Şuabu'l-İman'da İbni Abbas'tan yaptıkları şu rivayettir: Kur'an okuyan erzel-i ömre çevrilmez. Allah Tealâ'nın sözü şudur: "Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik. Ancak iman edenler başka." Ancak, Kur'an okuyanlar, dedi. Abd b. Humayd ve İb­ni Cerir de benzerini rivayet ettiler: Kur'an ilimlerini kendisinde toplayan erzel-i ömre çevrilmez.

Ardından kâfirleri, dirilmeden sonraki cezayı inkârlarından dolayı kınadı:

"O halde sonra hangi şey ceza hususunda sana yalan isnat edebilir?" İfade edilen şudur: Allah'ın kudretine delilleri beyanından sonra, cezayı in­kâr ederek yalancı olmana seni zorlayan nedir? Çünkü hakkı yalanlayan herkes yalancıdır. Ey insan! Allah'ın seni en güzel bir şekilde yarattığını ve küfür nedeni ile seni aşağıların aşağısına çevireceğini öğrendikten sonra, dirilişi ve cezayı inkâr etmeye seni sürükleyen nedir? Başlangıcı bildin.

Başlangıca kadir olanın döndürmeye öncelikle kadir olduğunu da biliyor­sun. O halde seni ahireti yalanlamaya sevkeden nedir? Bunları biliyorsun.

Sonra, anılanları şu sözü ile tekid etti:

"Allah, hakimlerin hakimi değil mi!" Hükümde ve adalette, haksızlık ve zulüm etmeyen hakimlerin hakimi değil midir O? Kıyameti gerçekleştir­mesi de adaletinin gereğidir; mazlumun dünyada kendisine zulmedenden hakkı alınacaktır.

Tirmizi, Ebu Hureyre'den merfu olarak rivayet etti: "Sizden biriniz Tin suresini okuyup da sonuna gelince "Allah, hakimlerin hakimi değil mi!" ayetinde, "Belâ. Ben de buna şahid olanlardanım." desin." [10]

 

Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler:

 

Ayetlerden şu meseleler anlaşılmaktadır:

1- Allah Tealâ insanoğlunu en güzel bir şekilde yarattığına dair üç mukaddes yere yemin etmiştir: Peygamberlerin kaldıkları ve vahyin indiği, ayrıca incirle zeytinin yetiştiği yerler, Allah Tealâ'nın Musa (a.s.)'ya konuş­tuğu yer olan Sina dağı ve emniyetli haram şehir Mekke. Sonra da in­sanoğlunun bazısı aşağıların aşağısına, yani, erzel-i ömre çevirilir. O da, gençlikten sonra ihtiyarlık, kuvvetten sonra zayıflıktır. Öyle ki o hayatın ilk merhalelerindeki çocuk gibi olur.

İbnü'l-Arabi dedi ki: Allah Tealâ'ya şükür ve nimetin tazimi için veya incirin değeri, bekletilip saklanabildiği için, incirde zekâtın vacip olduğunu söylüyoruz.[11]

2- Allah Tealâ iman ile salih ameli birleştirenleri söylenilen durumdan istisna etmiştir. Onlar yaşlılık dönemlerinde, elden ayaktan düştüklerinde de hasenatı yazılıp, seyyiatı silinir.

3- Allah kâfiri kınamış ve şu anlamdaki sözü ile dirilişten sonra ceza göreceğini söylemiştir. Ey insan! Allah'ın seni en güzel bir şekilde yarat­tığını ve seni erzel-i ömre çevirebileceğini, seni halden hale nakledeceğini bildikten sonra, seni dirilmeyi ve cezayı inkâra sevkeden nedir? Muham-med (s.a.) bunu sana haber vermişti!

4- Allah, yarattıklarında sergilediği sanatında hakimlerin en iyisi değil midir? Hak ile hükmetmede ve mahlukâtı arasında adalette hakim­lerin hakimi değil midir? Burada, kâfirlerden yüce yaratıcı Allah'ı tanı­maları istenmektedir. Bu, kâfirlere yönelik bir tehdit ve onlara lâyık olduk­ları ile hükmedeceğini haber vermektedir. [12]

 

 



[1] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/554.

[2] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/554.

[3] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/554.

[4] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/554.

[5] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/555.

[6] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/555-556.

[7] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/556.

[8] Kurtubi, XX/114.

[9] Alûsî, XXX/476.

[10] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/556-560.

[11] Ahkâmu'l-Kur'an, IV/1938.

[12] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/560.