ASR SÛRESİ 2

Sûrenin Kapsadığı Başlıca Konular: 2

Meali: 2

İlgili Rivayet 2

İlgili Hadîs. 2

Asra Yemin  Ediliyor. 3

İnsan Zarar İçindedir. 3

Kurtarıcı Dört Ana Vasıf 4

Hakkı Tavsiye: 5

İki Sûre Arasındaki Münasebet: 5


ASR SÛRESİ

 

Cumhura göre, Mekke'de; Katade'ye göre, Medine'de inmiştir. İbn Merduye'nin yaptığı rivayete göre, İbn Abbas (R.A.) şöyle demiştir: «Asr Sûresi Mekke'de inmiştir.»

Taberânî'nin el-Evsaf'ta, Beyhakî'nin eş-Sa'b'da Ebû Müzeyne ed-Dâremî'den yaptıkları rivayette deniliyor ki: «Resûlüllah (A.S.) Efendimizin ashabından iki adam karşılaşınca (biraraya gelince), onlardan biri diğeri­ne Asr Sûresi'ni okumadan ayrılmazdı. Sonra biri diğerine selâm verip öy­le ayrılırlardı.» [1]

Allâme Zemahşerî'ye göre : Bu sûre, İnşirah sûresinden sonra inmiş­tir.» [2]

Birinci âyetinde «asr»a yemîn edilerek başlanmış ve bu kelime aynı zamanda sûreye isim olmuştur.

Âyet   sayısı     :     3

Kelime    »         :    14

Harf         »         :   68[3]

 

Sûrenin Kapsadığı Başlıca Konular:

 

1- Asr'a yemîn edilerek bu kavrama dikkat çekiliyor. Aynı zamanda insanın zararda kaldığı konu edilerek mü'minlerin aklına sesleniliyor.

2- İmân edip sâlih amellerde bulunanların kendilerini zarar uçuru­mundan uzak tutabilecekleri bildiriliyor ve arkasından bunların iki güzel vasıf ve özelliği üzerinde duruluyor. [4]

 

Meali:

 

1- Asra yemin olsun.

2- İnsan gerçekten zarardadır.

3- Ancak iman edip iyi-yararlı amellerde bulunurlar,birbirine hakkı tavsiye edenler,birbirine sabrı tavsiye edenler müstesna…

 

İlgili Rivayet

 

Hz. Muhammed (A.S.) Efendimiz risâletle gönderildikten bir süre son­ra henüz İslâm'a girmemiş olan Amr b. Âs (R.A.), peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkan yalancı Müseyleme'ye uğramıştı. Aralarında şu konuşmanın geçtiği nakledilmektedir:

Ya Amr! Şu son günlerde Mekkeli hemşehrimiz (Muhammed)e ne­ler indirildi?

— Ona vecîz ve belîğ bir sûre indirildiğini duydum.

— O sûre nasıldır, söyler misin?

Asr Sûresi'dir ve metni şöyledir:

Bunun üzerine Müseyleme kısa bir sûre (!) uydurmak için bir süre düşündükten sonra şöyle diyor:

— Ona indiğini iddia ettiğin sûrenin (vecizlikte) bir benzeri bana da dirildi.

  Sana indirilen o sûre nedir ve nasıldır? Müseyleme, uydurduğu sûreyi şöyle okudu:

Müseyleme bu derme-çatma sözleri okuduktan sonra Amr'a sordu:

Ya Amr! Bunu nasıl görüyorsun? Amr şu cevabı verdi:

  Ya Müseyleme! And olsun ki senin yalancı olduğunu bildiğimi sen de çok iyi bilmektesin. [5]

Türkçesi :

«Ey adatavşanı, ey adatavşanı! Sen ancak iki kulak, bir göğüsten ibaretsin. Sende geriye kalanı ise, oyulmuş küçük bir çukurdur.»

Amr b. Âs (R.A.), şüphesiz ki duhat-i Araptan biridir. Seyyal bir zekâ­ya sahip bulunuyordu. Asr Sûresi ile, Adatavşanını tarif eden sözleri bir­birinden ayırd edeoek bir bilgiye sahipti. O bakımdan Müseyleme'nin yü­züne karşı yalancı olduğunu ve bu gibi saçma sözlerin ilâhî olamıyacağını söylemiş; Asr Sûresi'yle bu sözler arasında kıyas yapmanın bile doğru olmayacağına işarette bulunmuştur. [6]

 

İlgili Hadîs

 

«Âdemoğlu dehre söverek bana eziyet ediyor. Oysa ben dehrim (onu düzenleyip varlık alanına getiren benim).» [7]

 

Asra Yemin  Ediliyor

 

Asr: Zaman, yıl, yüzyıl ve sonsuza dek gibi mânalara delâlet eder ve «dehr» ile eşanlamlı olduğu söylenir. Aynı zamanda gece-gündüz, akşam-sabah, zeval ile gurup arası ve günün son saati gibi mânalarda da kulla­nıldığı görülmektedir.

Belirtilen zaman parçaları içinde birçok olaylar meydana geldiği; ta­sarruf ve değişiklikler vuku' bulduğu için Cenâb-ı Hak, her zaman parça ve diliminde ortaya çıkan değişme, başkalaşma ve uygulanan ilâhî program       dan her birinin rububiyet kudretine ve sanatına delâlet eden bir belge ve delil olduğuna işaretle «asr»a and içmekte ve böylece insanlardan kim­lerin kendilerine takdîr edilen ömür süresini zarar ve hüsranla noktalaya­cağını, kimlerin de bunu ilâhî sisteme göre değerlendirmek suretiyle kâr­lı bir noktaya getireceğini ve o sebeple ebediyen mutlu olacağını en ve­ciz, en toplayıcı ve en kapsamlı birkaç cümleyle özetlemektedir. Nitekim İmam Şafiî'nin şöyle dediği rivayet edilerek sûrenin bir bakıma Kur'ân'ın özeti olduğuna işarette bulunduğu görülmektedir:

«Eğer insanlar bu sûre üzerinde derinden derine düşünecek olurlar­sa, onlar için bu, hem dünyalarını, hem de âhiretlerini huzur, güven ve is­tikrara kavuşturmaya yeter.» [8]

Ayrıca «asrsdan maksadın ikindi namazı olduğu söylenir. Zira dinde ikindi namazının çok önemli bir yeri ve anlamı vardır. Resûlüllah (A.S.) Efendimiz bu konuda şöyle buyurmuştur: «İkindi namazını kaçıran kim­se, çoluk çocuğunun ve malının bir kısmını kaybetmiş gibi sayılır.» [9]

Asr'ın Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'in yaşadığı çağa veya zaman par­çasına işaret olduğu da ayrı bir yorum olarak ortaya konmuştur. Şöyle ki, Resûlüllah'ın (A.S.) doğup büyüdüğü beldeye yemin edildiği gibi, O'nun doğduğu asra da yemîn edilmiş bulunuyor. Böylece bu son yorumdan Re­sûlüllah (A.S.) Efendimiz'in gerek doğduğu mukaddes belde, gerekse Onun yaşadığı cağda insanlığa yansıttığı ilâhî mesajın her yanıyla birliğin, dir­liğin, güven ve huzurun, kurtuluş ve selâmetin, adalet ve hakkaniyetin kay­nağı, CenâbHakk'ın inayet ve rahmetinin en çok tecelli dönemi olduğu neticesi çıkıyor.. [10]

 

İnsan Zarar İçindedir

 

«Asra yemin olsun, insan gerçekten zarardadır..»

Âyette yer alan «el-insan»in başındaki «elif-lâm» cins ve istiğraka, delâlet etmektedir, konuya bu açıdan.bakınca, CenâbHakk'ın bütün in­sanları kasdettiği rahatlıkla anlaşılır. Aynı zamanda bu, bir çağın insanları­na değil, kıyamete kadar her çağda yaşayacak  olan  fert, aile, toplum, kavim, kabile, aşiret ve milletleri kapsamaktadır.

Böylece âyetin delâletinden dört vasıftan yoksun bulunan her insa­nın hüsranda, yani ziyanda olduğu kesin bir beyân olarak önümüzde bulu­nuyor. Ancak «hüsran» çok yönlü bir kavramsa da bütün delaletiyle ve kullanıldığı yer ve konuya göre aldığı az farklı manâlarıyla tek noktada birleşmektedir; o da noksanlık, zarar ve kötü bir hayat atmosferinde bo­calamaktır.

Şüphesiz bu noksanlık, zarar ve kötülükler, biri dünyada, diğeri âhi-rette olmak üzere iki yerde tezahür eder. Dünyada ölümle silinip büsbü­tün yok olma endişesiyle tedirgin olup nefsi her bakımdan tatmin etme arzusu belirir ve bu sebeple kişisel çıkar ön plâna alınarak kalp katılığı, bencillik, ihtiras, haklara tecavüz, harama el uzatma ve tek kelimeyle dün^ ya lığı tek amaç ve hedef seçme baş gösterir. O yüzden kişinin iç âleminde manevî boşluktan kaynaklanan fırtınalar kopar. Aile ve toplumda gerçek anlamda huzur ve güven kalmaz. Küfür; ahlâksızlık, adaletsizlik, haksızlık ile bütünleşip belli çizgiye gelince CenâbHakk'in -sünnetullah gereği-hükmü iner ve işte o zaman hüsran grafiği en yüksek noktasına ulaşmış olur.

Âhirette ise, bu insanlar her türlü manevî destek ve yardımdan mah­rum kalıp amellerine uygun elîm bir azaba uğratılırlar ki, bu daha büyük ve en açık hüsran olarak vasıflandırılır.

Cenâb-ı Hak Nisa Sûresi 119. âyetle bu elîm sonucu şöyle beyân bu­yurmaktadır :

«Artık kim Allah'ı bırakır da şeytanı dost ve arkadaş edinirse, ger­çekten o açık bir ziyana uğramıştır.»

En'âm Sûresi 31. âyette ise, Allah'a imândan ve ibâdetten kopuk bir hayatın hüsran ile noktalanacağı şöyle ifade edilmektedir:

«Allah'a kavuşmayı yalanlayanlar gerçekten ziyanda kaldılar; tâ ki kıyametin kopuşu ansızın kendilerine gelince, günah Ve veballerinin ağır­lıklarını sırtlarına yüklendikleri halde «dünyadaki noksanlık ve kusurları­mızdan dolayı vah yazıklar olsun bize!» diyecekler. Ne kötüdür o yüklen­dikleri şey!»

Hac Sûresi 11. âyette ise, tahkikî imân sahibi olmayıp şüphe uçuru­munun kenarında kararsız duranların hem dünyada, hem de âhirette hüs-. râna uğratılma ihtimallerinin çok büyük olduğu şöyle tasvîr edilmektedir:

«İnsanlardan kimi de Allah'a kıyıdan (şüphe üzere) ibâdet eder. Ken­disine bir iyilik erişirse onunla gönlü yatışır; bir sıkıntı, dert ve belâ dokunursa yüzüstü döner de hem dünyada, hem de âhirette zarara uğramış olur. Bu da çok açık bir ziyandır.»

Burada sünnetullahın değişmeyen hükmü açıklanıyor ve bu hükmün artık işlemezliğinin asla söz konusu olamıyacağı dolaylı şekilde kalp ve kafalara işleniyor.

Güneş nasıl ısı ve enerji veriyor, ateş yakıyor, zehir öldürüyorsa, âyette açıklanan dört vasıftan uzak kalmak da öylece hüsranla sonuç­lanıyor. Nitekim Cenâb-ı Hak, Kaf Sûresi 29. âyetle bu sünneti şöyle açık­lamaktadır : «Benim yanımda söz değişmez ve ben kullarıma zulmedici de değilim.»

Evet söz ve hüküm O'nun yanında değişmez. Kurduğu düzen ve den­geyi, belirlediği takdir ve tesbiti kimse için değiştirmez. Ezelde hazırladığı plân ve programı aksatmadan hedefine doğru götürür. [11]

 

Kurtarıcı Dört Ana Vasıf

 

Ancak imân edip İyi-yararlı amellerde bulunanlar, birbirine hakkı tavsiye edenler, bir­birine sabrı tavsiye edenler müstesna..»

Cenâb-ı Hak, hayatı ilâhî murada göre değerlendirip saadet basamak­larında yükselen şuurlu kullarının dört ana vasfını belirtmektedir:

1- İman,

2- Salih amel,

3- Hakk'ı tavsiye. 

4- Sabrı tavsiye..

Bu dört sıfatın belli şahıslarla ilgili olduğu mevkuf bir rivayetle nak­ledilmişse de, gerçekte insan cinsinden istisna edilip bu dört vasfı taşı­yan herkes söz konusudur.

Belli şahıslarla ilgili olduğunu Ubey b. Kâb (R.A.) şöyle anlatıyor: «Asr Sûresini Resûlüllah'ın (A.S.) huzurunda okudum ve sonra da Ona: «Ya Resûlellah! (A.S.) bunun tefsiri nedir ve nasıldır?» diye sordum. Cevap olarak buyurdu ki: «Ve'l-asr, Allah'tan bir yemindir ki bununla gü­nün son bölümüne yemin etmiştir. İnsan'dan mcfMsat, Ebû Cehl'dir. İmân edenden maksat, Ebû Bekir Sıddîk'dır. Salih amel işleyenlerden maksat.

Ömer'dir. Hakk'ı tavsiye edenden maksat, Osman'dır. Sabrı tavsiye eden­den maksat, Ali'dir.»

Nitekim İbn Abbas (R.A.) da minber üzerinde hutbe irâd ederken bu anlamda bir tefsirde bulunmuştur.[12]

Bu rivayetler pek sahîh olmamakla beraber sözü edilen beş şahıs bu konuda birer misal ve sembol gösterilebilir.[13]

 

İmân:

 

İmân, bütün güzel, iyi, yararlı ve hayırlı vasıfların özü ve temelidir. O bakımdan Allah yanında bu temel ve mayadan kopuk hiçbir iyiliğin, hay­rın değeri yoktur. Çünkü bu düzeydeki iyilik Allah için değil, dünyevî amaç­lar içindir. Cenâb-ı Hak ise anoak kendi rızası gözetilerek kendisi için iş­lenen iyi amelleri kabul edip mükâfatlandırır. Nitekim bu ilâhî kıstas Kur'-an'ın yaklaşık onbeş yerinde anılarak mü'minlere sağlam ölçü; inkarcı ve münafıklara uyarı sinyali verilmektedir. Biz teberrüken iki âyetin mealini nakletmekle yetiniyoruz:

«Âyetlerimizi ve âhirete kavuşmayı yalanlayanlar var ya, onların amel­leri boşa gitmiştir. Onlar ancak amel edegeldiklerinin karşılığıyla cezalan­dırılırlar.» [14]

«Onlar ki, dünya hayatında inkârlarından dolayı işleri boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel, yararlı iş yaptıklarını sanıyorlar.

Onlardır ki, Rablerinin âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr etmişler­dir. O sebeple amelleri boşa gitmiştir. Kıyamet günü onlar için bir tartı tut­mayacağız.» [15]

 

Salih Amel:

 

Salih ameller sağlam imânın en tabii ve en tatil ürünleridir ki, bunla­rın başında farz ibâdetler gelir. Çünkü Cenâb-ı Hak kullarını kendi rah­met ve gufranına, inayet ve nusratına ancak bu ibâdetlerlerle davet et­miş ve bunun için işlek bir yol vücuda getirmiştir. Kişinin niyet ve inancı ne kadar doğru olursa olsun başka bir yol seçip Allah'a yaklaşması söz konusu olamaz. Onun için her peygamber istisnasız farz ibâdetleri aynen yerine getirmekle kalmamış, onları kendi ümmetine de teblîğ etmiştir.

Nitekim kutsi hadîste şöyle buyurulmaktadır:

«Kulum en çok kendisine farz kıldığım ibâdetle bana yaklaşır ve o durmadan nafile ibâdetlerle de bana yakınlığı artırır..»  [16]

O bakımdan kitap ve sünnette nerede imândan söz ediliyorsa, arka­sından sâlih ameller anılıyor.[17]

 

Hakkı Tavsiye:

 

Hak, burada Kur'ân, onunla amel, imân ve tevhîd olarak yorumlanmış-sa da, kavram olarak sahası hayli geniştir. Ayrıca Allah'ın doksandokuz is­minden biri de «Hakstır. Çünkü O, her şeyi düzen, denge ve uyum üzere yaratmıştır. Kurduğu sistemde bir düzensizlik, uyumsuzluk ve dengesizlik söz konusu olamaz. Böyle iddia eden biri ortaya çıkarsa, mutlaka onun gö­rüş, tesbit ve takdirinde düzensizlik ve dengesizlik vardır.

Bu mânayla Allah'ın varlığına, birliğine imân ve gereğince amel nasıl «hak» kapsamına giriyorsa, hayatımızı ilâhî statüye göre uygun düzen ve dengeli sürdürmemiz de haktır. Bunu eğitim ve öğretim yoluyla nesilden nesile aktarmamız da hakkın kendisidir. Aksine bir yol ve tutum boş ve anlamsızdır; tek kelimeyle bâtıldır.[18]

 

Sabrı Tavsiye:

 

Sabr, sözlük olarak «cebr» kalıbında olup bir kimseyi bir söz veya iş­ten alıkoymak manâsına delâlet eder. Aynı zamanda sıkıntıda, darlıkta tutmak mânasında da kullanıldığı vakidir. Meselâ, «Sabertü'd-dâbbete» denilince, «hayvanı bir süre yemsiz hapsettim» anlaşılır.

Bunun dışında «sabr», farklı olaylara göre farklı mânaya delâlet eden bir kelimedir. Meselâ bir musîbet karşısında kişi feryat etmekten ve ıstı­rap duymaktan kendini alıkoyuyorsa, ona «sabretti» deniliyor. Bu durum savaşta cereyan ederse, ona «şecaat» denilir. Bir şahsı «sabırla öldürdü­ler» denilince, çeşitli aletlerle yavaş yavaş vurarak, yara açarak öldürdü­ler mânası anlaşılır.[19]

Sonuç olarak sabr: Bir kimsenin başına bir musîbet, belâ veya felâ­ket geldiğinde bağırıp çağırmaktan, feryad-u figân etmekten kendini alı­koyup dayanma gücünü ortaya koyması ve o musîbet veya belânın kalk­masını beklemesidir.

Böylece «sabr», yer aldığı konu ve cümleye göre «dayanma gücünü ortaya koyma» temasını taşıdığı halde az farklı mânalara delâlet eden bir kavramdır. Âyette «sabr»ı belirtilen manâlar doğrultusunda dikkate aldı­ğımızda, farzları edada, ilâhî emirleri yerine getirmede, CenâbHakk'in koyduğu helâl-haram sınırlarına bağlı kalmada başarılı olabilmek için da­yanma gücünü ortaya koymaktan, irâde hâkimiyetini sağlamaktan ve bu durumda nefsin isteksizliğini yenmekten, birtakım aşırılıklarını durdurmak­tan ibarettir. Aynı zamanda cihada hazırlanmada, fiilen cihada katılmada, mücahidleri desteklemede adım adım azimle ilerleme gücünü tazelemek, ve böyle anlarda ve dönemlerde ortaya çıkan şiddete karşı takat nisbetinde göğüs germek de «sabr» m kapsamına girmektedir.

O bakımdan amel-i Salih'in iki önemli bölümü olan «hakkı ve sabrı tav-siye»ye özel yer verilmiş; tamîmden sonra tahsîse gidilmiştir. [20]

 

İki Sûre Arasındaki Münasebet:

 

Asr Süresiyle, insanoğlunun hüsrandan kurtulmasının dört ana esas ve prensibi belirtilerek ömrü en ciddi, en yararlı ve hikmetine uygun şekil­de değerlendirmenin yol ve yöntemi açıklandı.

Hümeze Süresiyle, ömrünü bu esas ve prensiplerin hilâfına bir yolda harcayıp dünya malını kurtarıcı tek kaynak ve dayanak seçenlerin son­larının mutlak tehlike ile noktalanacağı bildiriliyor. Böylece inkarcı mad­deciler uyarılarak, ölmeden önce o tehlikeli yolu bırakmaları hatırlatılıyor.

Bu sûrenin de tefsirini bize müyesser kılan CenâbHakk'a sonsuz hamd-u senalar; imân ve sâlih ameli bize sevdiren ve günlük hayatındaki söz ve davranışlarıyla bunun en güzel misalini veren Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'e salât-ü selâmlar olsun. [21]

 



[1] Şevkani, Fethü’l-kadlr: 5/491

[2] Tefsirü’l-Keşşaf: 4/793.

[3] Nisâbûri, TefsIrü Garaibi'l-Kur'ân: 30/158

Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6981.

[4] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6981.

[5] Tefsîr-i Ibn Kesir :  4/547

[6] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6982-6983.

[7] Buhari, tefsir: 45; Tevhid: 35; Ebu Davud, Edeb: 169; Ahmed: 2/238, 272; Müslim, Elfaz: 2, 3.

Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6983.

[8] Tefsîr-i îbn Kesir : 4/547

[9] Buharî/mevakiyt:  14- Müslim/mesacid : 200, 201- Nesâî/salât: 17- İbn Mâce/salât: 6- Ebû Dâvud/salât: 5- Tirmizî/mevakiyt:  14- Dâremî/salât: 27-Taberânî/vukut: 21- Ahmed : 2/18, 27, 28, 54, 64, 75- 5/429

[10] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6983-6984.

[11] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6984-6986.

[12] Bilgi için bak: el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an: 20/180.

[13] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6986-6987.

[14] A'raf Sûresi:  147

[15] Kehf Sûresi:  104, 105

Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6987.

[16] Buharî/rikak :   58- Ahmed :   6/256

[17] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6987-6988.

[18] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6988.

[19] Geniş bilgi için bak . Kamus Tercümesi: sabr maddesi

[20] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6988-6989.

[21] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6989.