KUREYŞ SÛRESİ

 

106

 

İndiği Yer :

 

Mekke

 

İniş Sırası :

 

29

 

Ayet sayısı :

 

4

 

Nüzulü

 

Mushaftakİ sıralamada yüz altıncı, iniş sırasına göre yirmi dokuzuncu sûre­dir. Tîn sûresinden sonra, Karia sûresinden önce Mekke'de inmiştir.[1]

 

Adı

 

Sûre adını birinci âyette geçen "Kureyş" kelimesinden almıştır. Aynca "Li-îlâ-fı Kureyşin" adıyla da anılmaktadır. [2]

 

Konusu

 

Sûrede Kureyş'e Câhiliye döneminde verilen ticarî imtiyazlardan, emniyet, istikrar, zenginlik vb. nimetlerden bahsedilmektedir. [3]

 

Meali

 

Rahman ve rahîm olan Allah'ın adıyla... 1.0, Kureyş'i ısındırıp alıştır­dığı için, 2. Onları kış ve yaz yolculuklarına ısındırıp alıştırdığı için, 3-4. On­lar da kendilerini besleyip açlıklarını gideren ve her çeşit korkudan emin kı­lan şu evin rabbine kulluk etsinler. [4]

 

Tefsiri

 

1-4. Kureyş, Hz. Peygamber'in mensup olduğu, İslâm'ın tebliğine ilk muha­tap olan ve Kur'an'da adı geçen büyük Arap kabilesidir. Nesep bilginlerinin çoğun­luğuna göre Kureyş'in atası Nadr b. Kinâne b. Huzeyme b. Müdrike b. İlyas b. Mu-dar b. Nizar b. Maad b. Adnan'dır. Hz. Peygamber Kureyş'in Hâşimoğullan koluna

mensuptur. Kabile reisliği genellikle Haşimoğullan ile Ümeyyeoğullan arasında mücadele konusu olmuştur. Câhiliye döneminde Kureyşliler Allah'ın varlığına inan­makla birlikte putları Allah'a ortak koşuyorlardı, bu sebeple Kur'an onları "ortak koşanlar" anlamına gelen "müşrikûn" sıfatıyla nitelemiştir. 610 yılında Hz. Peygam-ber'e Kur'an inmeye başlayınca Kureyş.'in bir kısmı ona iman etmekle birlikte çoğu inanmadığı gibi Peygamber efendimize karşı gittikçe sertleşen ve savaşlara kadar varan bir mücadeleye girişmişlerdir. Bu direniş hicretin 8. yılında Mekke'nin fethi­ne kadar sürmüştür. Mekke'nin fethedilmesiyle birlikte İslâmiyet'in karşısındaki Kureyş düşmanlığı da tamamen ortadan kalkmıştır. Bundan sonra İslâm'ın dünyaya yayılması için Kureyşliler'in ön saflarda mücadele verdikleri görülmektedir. [5]

Kureyş kabilesi, Araplarca kutsal sayılan Kabenin gözetim ve bakımını üst­lendikleri için diğer Arap kabileleri onlara büyük saygı gösterirlerdi; özellikle Ka­be'yi yıkmaya gelen fil ordusunun mucizevî bir felâkete maruz kalarak Kabe'yi yık­ma teşebbüslerinin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Kureyşliler'in kabileler nez-dİndeki saygınlığı iyice arttı. Emirler ve krallar onlara saygı gösterir, başkaları çöl­lerde haydutlar tarafından saldırılara uğrarken Kureyşliler güven içerisinde yazın Tâif in serin yaylalarına, kışın da Yemen'in ılık bölgelerine serbestçe seyahatlerde bulunarak büyük kazançlar elde ederlerdi. Hatta Kureyş'in ticaret kervanları kış ay­larında Somali ve Habeşistan'a, yaz aylarında da Suriye, Mısır, Irak ve İran'a kadar giderlerdi. Mekke'nin bulunduğu bölge tarım ve hayvancılığa elverişli olmadığı için halkın ticaretten başka gelir kaynağı yok denecek kadar azdı. Hac mevsiminde ku­rulan panayırlar ticaretlerinin canlanmasına vesile olduğu gibi buralarda düzenlenen şiir, hitabet vb. yarışmalar da dil, edebiyat ve kültürün gelişmesini sağlıyordu. İşte sûrede Allah'ın onlara lütfettiği bu imkânlar hatırlatılmakta, özellikle Kabe'ye vur­gu yapılarak "Şu evin (Kabe'nin) rabbine kulluk etsinler" buyurulmaktadır.

Kabile hayatı yaşayan Arap yarımadası devlet otoritesinden yoksun olduğu için burada genel bir güvensizlik bulunduğu halde Mekke Hz. İbrahim zamanından beri Yüce Allah tarafından saygınlığı çiğnenmeyen (harem) bölge olarak insanlığa duyurulmuş, bu sayede Mekke halkı dış saldırılardan korunmuştur. Nitekim bir âyet-i kerimede, "Görmezler mi ki, çevrelerindeki insanlar durmadan yerinden ko­parılıp götürülürken biz (Mekke'yi) güvenli, dokunulmaz belde yapmışızdır?" [6] buyurularak bu nimetler hatırlatılmaktadır. Aynca başka bölgelerde üretilen sebze, meyve ve diğer gıda maddeleri Hz. İbrahim'in duası bereketiyle[7] bir ticaret merkezi haline gelmiş olan Mekke'ye getirilip satılır, böy­lece bura halkının ihtiyacı karşılanırdı. İşte sûrede Kureyş'in, bütün bu nimetlerin şükrünü yerine getirmek için Allah'a kulluk etmeleri istenmiştir. [8]



[1] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/655.

[2] bk. Buhârî, "Tefsir", 106; İbn Kesîr, VIII, 512

Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/655.

[3] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/655.

[4] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/655.

[5] ayrıca bk. Casim Avcı, "Kureyş (Benî Kureyş)", DİA, XXVI, 442-444

[6] An-kebût, 29/67

[7] İb­rahim 14/37

[8] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/655-656.