«Ey îmân edenler! Allah'a itaat edin, Peygamber'e ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Eğer bir şey hakkında çekişirseniz onu Allah'a ve Peygambere döndürün, eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız..» [1]
İmân cephesinin itaat edeceği üç şey: Allah, Peygamber ve mü'minlerden olan emir sahipleri.. İşte milletlere ebediyet yolunu açan, tarihten silinme tehlike kapısını kapayan, cem'iyet bünyesindeki fırtınaları dindiren, millet yapısını kemirici kurtlardan koruyan tek faktör..
Umum müfessirler itaati şöyle özetlemişler:
Allah'a itaat, O'nun emir ve yasaklarına kayıtsız inanıp uymaktır.
Peygamber'e itaat, onun sünnetiyle yaşamak ve yaşatmaya çalışmaktır.
Emir sahiplerine itaat, adaletle hükmettikleri, ma'siyeti mûcib emir vermedikleri takdirde buyruklarını yerine getirmektir.
İzah:
Hafız İbnü Kayyım (Rahmetü'llahi aleyh) İ'Iâmü'1-mu-vakkıîn adlı eserinde der ki:
«Allah kendisine ve Resulüne tâatîe emrederken fiili iade etmiştir; bununla, Resule itaatin müstakıllen, yâni Kitâ-bullah'a arz edilmeksizin olmasını hatırlatmayı dilemiştir. O halde Resûlüilah bir emir vermişse, o emir Kur'ân'da bulunsun bulunmasın ona uymak vâcibdii. Çünkü Resûlüilah'a, hem Kur'ân, hem de Kur'ân'ın bir misli belki fazlası verilmiştir.»
«Fakat emir sahiplerine müstakıllen itaat etmeyi emret-memis, fiil hazfolunarak onlara itaati Peyeamber'e itaatin zım-nmda beyân etmiştir. Şöyle ki: Emir sahiplerine ancak, Pey-gamber'e itaate teb'an itaat olunur. O halde emir sahipleri Pey-gamber'in yolunu tâkib ederek bir emir verecek olursa, ona uymak vâcib olur. Bunun hilâfına emrederse, artık itaat vâcib değildir. Çünkü itaat ancak mâruf olan şeylerde gereklidir.»
«Buna işaretle Resûlüilah (S.A.V.) buyurdular ki:
«Dinlemek ve itaat etmek kişi üzerine bir hak ve vecîbedir; ma'sıyet (günah ve isyan ile) emrolunmadıkça.. Ma'sıyet-le emrolunduğu zaman artık onun üzerine ne dinlemek, ne de itaat vâcibdir.» [2]
Yine Allah'ın Resulü (S.A.V.) emir sahipleri hakkında:
-« «Onlardan biri size, Allah'a karşı isyan sayılan hususlarla emrederse, o ne dinlenir, ne de ona itaat edilir,» buyuruyor. [3]
Cenâb-ı Hak, Hâkim ve emir sahiplerine, insanlar arasında hükmettikleri zaman adaletle hükmetmeyi emrettikten sonra bu âyetle de insanlara, böyle hükmeden emir sahiplerine itaat etmelerini emrediyor.
«Uli'I-emr»den murad, hükümdarlar, önderler, liderler, hâkimler ve idarecilerdir. Bunların emirlerine — ma'sıyeti gerektirmediği takdirde itaat olunur. Çünkü Peygamber (S.A.V.) «Allah'a karşı isyan ve günah doğuracak şeylerde hiç bir mahlûka itaat vâcib değildir,» buyuruyor. [4]
O halde emir sahibinin her emri memuru mes'uliyetten kurtaramaz.
Ayette (minküm) kaydının konulması, mü'minlerden olmayan emir sahiplerine itaatin dînen vâcib olmadığını ifâde içindir. Ancak verilen söz ve ahde vefa mevzuu bahistir, Âyetin siyak ve sibakından mefhum-i muhalif çıkarmak suretiyle itaatin vâcib olmayışından İsyanın vâcib oluşunu çıkarmak doğru değildir. Çünkü delil bulunmadıkça mefhum-i muhalife doğru gidilmez. Bu itibarla gayr-i müslim bir memlekette bulunan bir müslümâmn isyan etmesi, mevcud kanunlara karşı gelmesi asla tasvîb edilemez.
Bir hadîs-i şerîfte:
«Benden sonra size bir takını yetki sahipleri hükmedecek. İyi îyiliğiyle hükmedecek, fâcir de fisk u fücuruyla hükmedecek. Hakka muvafık olan her hususta bunları dinleyin ve itaat edin; arkalarında namaz kılın. İyilik yaparlarsa hem sîzin, hem onların lehinedir. Kötülük yaparlarsa sizin lehinize, onların aleyhinedir.» [5]
Câbir bin Abdullah, Mücâhid, Hasan Basrî, Ebû Âliye, Atâ' bin Ebî Rebah, İbnü Abbas ve bir rivayette İmâm Ahmed'e göre, «uli'1-emr», Kur'ân ve ilim ehli olanlardır. Mâlik ve Da-hak'e göre de böyledir. Mücâhid'den yapılan diğer bir rivayette, onlar Resûlüllah'm eshabıdır. İbnü Kisân'e göre, akıl ve rey sahibi olanlardır. Fakat râcih olan, birinci kavidir. Şevkaa-nî ile İbnü Kayyım de bunu tercih etmişlerdir.
Buhârî ve Müslim'in ittifakla aldıkları hadîsle, Cenâb-ı Peygamber (S.A.V.) bir seriyye, başlarında ensardan bir zat olmak üzere bir tarafa göndermişti. Başlarındaki emîr işi ciddiye alıp onlara:
— Peygamber (S.A.V.) size, bana itaat etmenizi emretmedi mP diye sordu, onlar da:
— Evet, dediler.
— O halde bana odun toplayın..
Odunlar toplandı. Ateş getirip odunları yakmalarım emretti. Sonra emîr, onlara:
— Ben azmettim, bu ateşe gireceksiniz!.
Onlardan bir genç, «siz ateşten kurtulmak için Hazret-i Peygamber'e sığındınız. Emri tatbik etmekte acele etmeyin, Re-sûlüllah'a kavuşunca, size ateşe girmeniz için emrederse o zaman girersiniz» dedi.
Netice, dönüşlerinde Hazret-i Peygamber'e geldiler ve durumu arzettiler. Hazret-i Peygamber onlara:
girmiş olsaydınız ebediyyen ondan çıkamazdınız. Çünkü itaat ancak mâruf olan şeydedir,» buyurdu.
Demek ki, emîre itaat, mâruf olan (şer'an ve aklen uygun olan) şeydedir. Çünkü Kur'ân'da: emri vardıi.
Buhârî'nin Ebû Hüreyre (R.A.) den yaptığı rivayet buna yakın bir mânadadır:
«Dinleyin ve itaat edin. Üzerinize, başı bir üzüm tanesi kadar olan Habeşli bir köle, emîr tâyin edilse bile!..»
Abdullah Tüsterî (Pvahmetü'llahi aleyh) diyor ki: Sultana (baştaki emîr) yedi şeyde itaat gerektir:
1. Tedavüldeki basılı paralarda,
2. Ölçü ve tartılarda,
3. Adaletle verilen hükümlerde ve memleketin âsâyiş ve nizamiyle ilgili buyruklarda,
4. Hac hakkında,
5. Cum'a hakkında,
6. Bayramlar hakkında,
7. Savaş hakkında..
O halde «Her hangi bir şeyde (ihtilâfa düşüp) çekişirseniz, onu Allah'a ve Resûlüllah'a döndürün.»
îmân ehli bâzı hükümlerde fikir ve görüş ayrılığına düşebilirler. Bunu inada alıp, kendi görüşünü haklı çıkarmak için münazaaya girişmek, asla doğru olmaz. Çünkü mükâbere haramdır, îslâm birliğini bozan, îmân saflarını gevşeten, müslü-manlar arasında mezhep kavgalarına yol açan her şey dînen haramdır. Bu gibi hallerde en uygun yol, ihtilaflı mes'eleyi Allah ve Resulüne, yâni Kur'ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Nebeviyyeye irca' etmektir. Şüphesiz ki böyle yapmak İbnü Kayyim'm da dediği gibi îmânın levazım ve îcâbâtmdandır.
Eshâb-ı kiram bir kısım hükümlerde çekişmiş, görüş ay-rıhğma düşmüşlerdir. Fakat o büyük insanlar Peygamber mektebinde yetiştikleri ve üstün bir terbiye aldıkları için hiç bir zaman bunu bir izzet-i nefis mes'elesi yapmamış, ilk işleri Allah'ın kitabına ve Resûlüllah'm sünnetine müracaat olmuştur. Bilhassa o mes'ele ilâhî esma, sıfat ve ef'al hakında ise, hiç bir görüş ayrılıkları olmamıştır. Hepsi istisnasız olarak Kitâbui-lahm açık beyânına uymuşlardır.
Sehl bin Abdullah (Bahmetü'llahi aleyh) der ki: «İnsanlar üzerlerindeki emir sahipleriyle, ilim adamlarına saygı gösterdiği müddetçe hayır ve iyilik içinde olacaklar. Allah onların hem dünyasını, hem âhiretini düzeltecektir. Bu iki önderi alaya alıp küçümsedikleri gün, dünyaları da, âhırelleri de fesada gidecektir.»
Nitekim Nisa sûresi, 83. âyette buna işaretle buyuruluyor ki:
«Halbuki bunu Peygamber'e ve müzminlerden emir sahiplerine döndürmüş (onlara müracaat etmiş) olsalardı o haberi arayıp yayanlar bunu elbet onlardan öğrenirlerdi.»
Cenâb-ı Peygamber (S.A.V.) bunu tefsir eder mahiyette buyuruyorlar ki:
«Sizden biriniz tahtına (koltuğuna) kurulmuş vaziyette, Allah'ın ancak Kur'ânda yazılı olan şeyleri mi haram kıldığını zanneder? Haberiniz olsun! Ben Allah'a andolsun ki bir çok şeyleri emrettim, öğütledim ve men'eltim ki bunlar bir Kur'ân kadar veya daha çoktur.» [6]
Zâhiriyye mezhebi sâlikleri, ihtilaflı her mes'elenin mutlaka Kitab ve Sünnete ircâ'i lâzımdır, derler. Bu itibarla da kıyas ile amel etmek caiz değildir, onlara göre.
Bize göre bu isabetli bir görüş değildir. Çünkü Kitab ve Sünnette delili bulunmayan bir hükmü ve rnes'eleyi kıyas yoluyla hükme bağlamak mümkündür ki bu da Kitab ve Sünnetin hâricinde sayılmaz. Dâvud-u Zahirî bunların başında gelir. Ondan sonra İbn~i Hazm el-Endulisî gelmektedir ki Zahirî Mezhebinin ikinci imamı olarak bilinir.
«Şâf illere göre fctvâ verirken esas tutulan herhangi bir re'y metodu, kıyastan başka bir şey olamaz. Çünkü şer'î bir hüküm ya nass ile olur veya nass üzerine kıyas yoluyla olur.»
«Bâzı İslâm hukukçularına göre, fıkıh kaaideleri ile bağdaşmak suretiyle kıyasın sebebi kesin olup onu tesbit etmek hususunda birçok hüküm mevcut ise kıyas tercih edilir.» [7]
Sonuç olarak, ihtilâfa düşülen mes'elelerde bir çekişme ve fitneye sebebiyet vermeden Allah'ın kitabına, Resûlüllah'ın sünnetine dönmek lâzımdır. Eğer Allah'a ve âhıret gününe inanıyorsanız yol budur. Böyle yapmanız hem hayırlı, hem netice itibariyle daha güzeldir.[8]
1. Allah'a itaat etmek, O'nun bütün buruklarını yerine getirmek vâcibdir.
2. Peygamber'e ve onun getirdiği bütün hakikatlere inanıp itaat etmek vâcibdir.
3. Mü'minlerden olan emir sahiplerine Peygamber'in yolunda yürüyor, adaletle iş görüyorlarsa itaat etmek keza vâcibdir.
4. Mü'minlerden olmayan veya mü'minlerden olup da mâruf olanın hilâfına emir veren önderlere itaat vâcib değildir.
5. Dinde çekişme konusu olan her hüküm ve mes'eleyi Allah'ın Kitabına, Hazret-i Peygamberin sünnetine döndürmek vâcibdir. Bu iki kaynakta ilgili delil bulunmazsa kıyas yapılır. [9]
[1] Nisa sûresi, âyet: 59.
[2] Neylu'l-Merâm,
[3] Neylü'l-Merâm
[4] İbnü Kesir - Kurtubî.
[5] İbnü Cerîr, Ebû Hüreyre'den.
[6] İbnü Kesîr - Tîrmizî: Hadîsim hasentm garibim.
[7] İslâmda Fıkhı Mezhebler Tarihi, C.1
[8] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/189-195.
[9] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/195.