Abdesti Öndeki İki Mahreçten Çıkan Sebebiyle Gerekli
Görmek
Ayaklan Topuklara Kadar Yıkamak
Aynı Kaptan Ağza Ve Burna Su Vermek
Bakır, Ahşap Kap Vs.Den Abdest Alma Ve Gusletmek
Uykudan Dolayı Abdest Almak, Bir Veya İki İç
Geçmeden Dolayı Abdesti Lüzumlu Görmemek
Nebiz Veya Alkollü İçecekle Abdest Alınmaz
4- Âdem b.
Ebî İyâs bize anlatarak dedi ki: İbn Ebî Zi'b dedi ki: Saîd el-Makberî bize Ebû
Hüreyre'nin şöyle dediğini nakletti: Allah Resulü (sav) buyurdular ki:
"Kişi mescidde olduğu sürece, namazı beklerken hadeste bulunmazsa namazda
sayılır." A'cemî bir adam dedi ki: Ey Ebâ Hüreyre! Hades nedir? Dedi ki:
Ses, yani yellenmedir.[1]
Mescidde durduğu
sürece", yani farz namazın vakti girinceye kadar mescidde oturursa. Bu,
el-Küşmihenî'nin rivayetidir. Murad edilen husus, konuşma ve benzeri bir
meşgaleyle uğraşmaksızın sırf namazı
beklemesi hâlinde
namaz kılıyormuş gibi sevap kazanmasıdır.
Hades", abdest
bozma anlamına gelir. Hadasten taharet ise, abdest almakla olur.
A'cerrû", Asr-ı
saadette Arapça bilgisi yetersiz olanlara A'cemî denir, bu sıfat kullanılırken
Arap asıllı olup olmamasına değil Arapça bilgisine bakılırdı. Burada
zikredilen A'cemî, el-Hadramî'dir. Ebû Dâvud ve diğerleri tarafindan nakledilen
Abdest, ancak ses veya kokuyla bozulur" hadisindeki ziyâde de hadisin
hükmünü desteklemektedır.
Hüküm
Hadisten çıkarılan
hüküm, abdestin ancak sesli veya kokulu yellenmeyle bozulduğudur. Bâb
başlığında zikredilen iki mahreç ile kastedilen ise küçük abdest ve büyük abdest
mahallerinden çıkan idrar ve gaitadır. Büyük abdest mahallinden, gaita dışında
halk arasında "ydlenrne" olarak bilinen gaz çıkışı da abdesti bozar.
Yellenmenin abdest bozucu nitelikte olmasının iki alâmeti vardır ki biri ses,
diğeri kokudur. Bu ikisinden her hangi biri ve ikisiyle birlikte abdest
bozulur.
Efendimiz (sav)
mescidde hades için, sırf yellenmeyi zikretmekle, o mübarek mekanda küçük veya
büyük abdest bozmanın akla gelemeyeceğini beyan etmiştir.
Ders
Namaz, dinimizin temel
ibadetidir. Cemaatle kılınan toplu namaz ise bir Çok hadis-i şerifte teşvik
edilmekte, hatta kimi rivayetlerde bireysel namazdan yirmi yedi kat daha üstün
görülmektedir. Mescid, İslam toplumunda cemaatle namaz kılınan kutsal mekandır.
Allah Resulü (sav)
namaz vakti girinceye kadar mescidde sessizce beklemenin namaz kılmak gibi
olduğunu söylemek suretiyle bunun önemine ve güzelliğine dikkat çekmektedir.
Şu hâlde cami ve
mescidler, sadece namaz vakitlerinde girilip çıkılan yerler olmamalı, bilakis
sessiz zikir ve tefekkürün icra edildiği Allah'ı anma, nefs muhasebesinde
bulunma ve tefekkür etme mekanları hâline getirilmelidir.
5- Amr b. Ali bize
anlatarak dedi ki: Abdülvehhâb bize anlatarak dedi ki: Yahya b. Saîd'i şöyle
derken dinledim: Sâd b. İbrahim, Nâfi b. Cübeyr Mut'im'in kendisine haber
vererek Urve b. el-Muğîre b. Şu'be'nin, babasını şunu anlatırken dinlediğini
söylemiş: Kendisi Allah Resulü (sav) ile bir yolculukta iken Resûlüllah (sav)
abdest alırken O'na su dökmeye durmuş, O da yüzünü ve ellerini yıkamış ve
başını meshedip mestlerinin üzerine mesh etmiş.[2]
Muğîre O'na su dökmeye
durmuş" ifadesiyle ilgili olarak İbni Battal şöyle dedi: Bu fiil, bir
kişinin başkasıiçin yapmasının caiz olduğu ibadetlerdendir. Ancak namaz bundan
müstesnadır. İmam Buhârî de bu hadisi delil olarak alıp kişinin abdest alırken
yardımcı bulundurmasını caiz görmüştür. Kişi, uzuvlarına hem döküp hem yıkamak
yerine su dökme esnasında başka birinden yardım alabilir. İbni el-Müntr
buna bir eklemede
bulunarak, abdestte yıkanması gereken uzuvları suya daldumanın maksad değil
ancak araçlardan biri olabileceğini söyleyerek suya daldıktan sonra abdeste
niyet etmenin caiz olduğunu söylemiştir.
Hüküm
Bu hadise göre, abdest
sırasında su dökecek birinin yardımına başvurmak mekruh olmadığı gibi, bunu
gönüllü olarak yapmak da ibadet hükmündedir. Abdest alacak kimseye su
getirmenin aynı hükme tâbi olması elbette evlâdır. Hanefi mezhebine göre de
hüküm bu şekilde olup her hangi bir kerâhat söz konusu değildir.
Bu hadisten çıkarılacak
ikinci hüküm, mestler üzerine meshin sünnete uygun bir fiil olduğudur.
Görüldüğü üzere bu ve daha bir çok hadiste Allah Resûlü'nün (sav) mestler
üzerine mesh ettiği değişik sahabîler tarafından haber verilmiştir.
Ders
Bu hadis-i şeriften
çıkarılacak en mühim Ders, bütün hayırlı işlerde olduğu gibi abdestte de
özellikle yardıma muhtaç durumda olanlara yardım etmenin bir mânâda ibadet
olduğunu bilmektir. İnsanların abdest alabilmeleri için su temin etmek de aynı
hükümdedir.
Hayırda yardımlaşmanın
farz olduğu bilinciyle, özellikle büyüklere abdest alırken su taşımak, su
dökmek ve havlu tutmak, Müslüman milletimizi en güzel geleneklerindendir. Bu
geleneklerin beslendiği sünneti
görerek bunları yaşatmaya daha fazla ilgi göstermek gerekir.
6- Abdullah
b. Yûsuf büze anlatarak dedi ki: Mâlik bize Amr b. Yahya el-MâzinTden, o
babasından haber verdi: Bir adam Abdullah b. Amr'ın dedesi Abdullah b. Zeyd'e
şöyle dedi: "Bana Allah Resûlü'nün (sav) nasıl ab-dest aldığını gösterebilir
misin?"
Abdullah b. Zeyd cevap
verdi: Elbette.
Sonra su istedi ve
önce ellerine döktü, iki kez yıkadıktan yüzünü üç kez yıkadı. Daha sonra üçer
defa ağzına ve burnuna su verip sümkürdü. Ardından kollarını dirseklerle
beraber ikişer defa yıkadı. Sonra başını ön tarafından başlayarak enseye
varana, oradan tekrar öne getirerek mesh etti. Sonra da iki ayağını yıkadı.[3]
Şerh
"Bir adam"
ifadesiyle kastedilen kişi Musannifin (Buhârî) bir sonraki Vüheyb senediyle
gelen hadiste adını zikrettiği üzere Amr b. Ebî Hasan'dır. Başka şerh ve
nakillerde farklı isimler de verilmektedir. ir misin?" Burada hocanın
fiilen göstermesinin öğretimde daha etkili olacağından hareketle bizzat
göstermesi rica edilmiştir: Lütfedip gösterir misiniz? anlamındadır.
Elini iki kez
yıkadı", İmam Mâlik'in rivayetinde bir kez yıkadığı geçerse' de başka
rivayetlerde üç kez yıkadığı geçmektedir. Adetlerdeki ihtilaf bir kenara
bırakılırsa, buradan çıkarılan asıl hüküm, uykudan kalkmış olma şartına bağlı
olmaksıztn su kabına el sokulmadan önce ellerin yıkanması gereğidir.
"Sonra ağzına ve
burnuna üçer defa su verip sümkürdü", ağza ve burna birlikte su vermenin
müstehap olduğu söylenmiştir.
Sonra yüzünü üç kez
yıkadı", ifadesiyle ilgili olarak bütün rivayetler aynı sayı üzerinde
birleştiği söylenebilir.
Sonra kollarını ikişer
defa yıkadı" iradesiyle ilgili olarak yalnız Müslim'de 'üç' sayısı
zikredilmiş, diğerlerinde ikişer defa olarak geçmiştir.
Dirseklerle
beraber" ifadesindeki 'ilâ' harf-i cerrinin fiil kattığı anlam üzerinde
âlimler ihtilaf ettiler. Cumhur olarak bilinen "Onların mallarını
mallarınıza katarak yemeyin" ayet-i kerimemden hareketle 'beraber'
anlamının uygun olduğunu söylemiştir. Diğer görüş ise ise, koltuk altlarma
kadar yıkanması gerektiği şeklindedir. İmam Züfer'in de aralarında bulunduğu
bir grup ulemâ ise ihtiyatı tercih ederek azamî ölçüde yani omuzlara yıkamayı
benimsemiştir.
Kolların yıkanmasıyla
ilgili rükünde, dirseklerle beraber yıkamanın gerektiği hususunda icmâ söz
konusudur.
Sonra başını mesh
etti", ifadesiyle ilgili olarak tercih edilen görüş, bunun suyla yapılması
yönündedir. İfâdeden başın tamamı veya bir bölümü mü kastedildiği üzerinde
farklı görüşler beyan edilmiş olmakla birlikte dörtte birini mesh etmenin
farzı ifa deceği söylenmiştir.
"Başın ön kısmından
başladı", meshe başın Ön tarafindan başlamak, bu hadis-i şerife göre
sünnettir. Mesh, önden arkaya yapılıp arkadan öne getirilmek suretiyle
bitirilir. Meshin tekrarı mendup görülmemiştir.
Sonra ayaklarını
yıkadı", bazı rivayetlerde 'topuklarla beraber' ifâdesi de geçmektedir ki,
tercih edilen de budur. Ayaklar yıkanırken topukların ihmal edilmemesi
gerekir.
Şerh bölümünde de
görüldüğü üzere bu hadis-i şerifte Allah Resûlü'nün (sav) aldığı şekliyle
abdestin erkânı anlatılmaktadır. Abdeste konu olan uzuvların yıkanmayla ilgili
olanlarını bir defa yıkamak farz iken, iki veya daha fazla sayıda yıkamak
müstehaptır. Bu hadise göre ve Hanefî mezhebine göre niyet, abdestin erkânından
değildir. Şafiî mezhebine göre ise abdest, bir ibadet olduğundan niyet şarttır.
Onlara göre niyetsiz abdest sahih olmaz. Hadiste zikredilmeyen kulakların
hilallenmesi, başın meshi kapsamına giren bir müstehaptır.
Bu hadis-i şeriften
çıkarabileceğimiz ilk Ders, bir öğretim metodu olarak .vgulamayla anlatımın çok
sağlıklı ve tavsiye edilen bir yöntem oluşudur. Tabii ki abdest, Yüce Allah'ın
bu ümmete mahsus kıldığı en güzel temiz-Ğome yöntemidir. Günde beş defa abdest
almak, en fazla kire maruz kalan .ıuv ve bölgelerin arındırılması, suyla
dezenfekte edilmesidir. Abdestin, rjcut elektriğini alması noktasında ruh
sağlığı ve dinçlik üzerinde de olumlu atkısı bulunduğu açıktır.
7- Mûsâ bize
anlatarak dedi ki: Vüheyb bize Amr'dan, o babasından laklederek dedi ki: Amr b.
Ebî Hasan bize babasının şöyle dediğini nakletti: Amr b. Ebî Hasan'ın Abdullah
b. Zeyd'e Allah Resûlü'nün abdestiğini sor-rağuna şahit oldum. Bakır kapta su
istedi ve onlar için Allah Resûlü'nün sav) aldığı gibi abdest aidi.
Bakır kabı eğerek
eline (su) döktü. Ellerini üçer kez yıkadı. Sonra Herini bakır kaba sokarak
ağza ve burna üç kez su çekip sümkürdü.
Ardından yüzünü üç
defa yıkadı. Sonra kollarını dirseklerle beraber ikişer defa yıkadı. Sonra
elini tekrar soktu ve başını Ön tarafından başlayarak arkaya, arkadan öne
doğru bir defa mesh etti. Sonra iki ayağını topuklarla beraber yıkadı.[4]
"Sonra elini
soktu ve yüzünü üç defa yıkadı", hadisin bu rivayetinde, her uzuv için
bakıp kaptan taze su alınması hususu öne çıkmaktadır. Bu rivayette, su kabına
tek elini soktuğu geçerken, bazı rivayetlerde
iki elini soktuğu
şeklinde geçmektedir. Fakat
bunlar sahih kaynaklar değildir.
Hüküm
Hadis-i şerif bir
önceki (6) hadisle aynı içeriğe sahip olduğundan aynı hükümleri taşımaktadır.
Sadece uzuvları yıkama sayılarında farklılık bulunmaktadır ki bunun hükmü de
önceki hadiste zikredilmişti.
Ders
Buradan
çıkarabileceğimiz en önemli Ders, abdest sırasında kullandığımız suyun temiz
ve kullanılmış olmamasına dikkat etmek, eğer kapta alınıyorsa mümkün olduğunca
her iki eli değil, yalnız bir eli kullanmaktır.
8- Müsedded
bize anlatarak dedi ki: Hâlid b. Abdillah bize Amr b. Yahya'dan, o babasından,
o Abdullah b. Zeyd'den nakille dedi ki: Kaptan ellerine su döktü ve iki elini yıkadı.
Sonra (ağzını) yıkadı veya ağzına su verdi, burnuna bir şvuç su verdi. Bunu
üçer kez yaptı. Sonra kollarını dirseklerle beraber ikişer ikişer yıkadı.
Ardından başını ön tarafından başlayarak arkaya, arkadan öne doğru mesh etti.
Sonra iki ayağını topuklarla beraber yıkadı. Ardından şöyle dedi: İşte Allah
Resûlü'nün (sav) abdesti böyledir.[5]
Şerh
Veya ağzına su
verdi", ifadesinde şüphe bulunmaktadır. Müslim'in Muhammed b.
es-Sabbâh'tan yaptığı nakilde bu tereddüde yer verilmemiştir. el-Kirmânî buradaki
şüphenin, hadisin senedinde yer alan tabiîden kaynaklandığını söylemiştir.
Bir avuçtan",
hadisin Ebû Zer (ra) tarafindan yapılan rivayetinde de bu ibare geçer. İbni
Battâl'a göre avuçtan maksat, ağız dolusu sudur.
"Sonra kollarını
yıkadı", görüldüğü üzere hadisi kısaltmak (ihtisar) maksadıyla yüz yıkama
rüknü zikredilmemiştir.
Hüküm
Hadis-i şerîf, önceki
iki hadisten farklı bir hüküm içermemektedir.
Ders
Aynı konuda farklı
sened zincirleriyle bu kadar çok rivayette bulunulmuşy olması, abdest konusunun
ilk devir Müslümanları açısından ne derece önemli olduğunu gösterir.
9- Süleyman
b. Harb bize anlatarak dedi ki: Vüheyb bize anlatarak dedi ki: Arar b. Yahya
bize babasının şöyle dediini nakletti: Amr b. Ebî Hasan'm Abdullah b. Zeyd'e
Allah Resûlü'nün (sav) abdestini sorduğuna şahit oldum. Bunun üzerine bakır
kapta bir su istedi. O(rada buluna)nlar için abdest aldı. Kabı eğerek ellerine
(su) döktü. Onlan üçer defa yıkadı. Sonra elini kaba soktu ve üçer üçer ağzına,
burnuna su verip sümkür-dü. Sonra elini kaba soktu ve üç defa yüzünü yıkadı.
Ardından ellerini kaba soktu ve ikişer ikişer kollarını diseklerle beraber
yıkadı. Sonra elini kaba soktu ve başını iki eliyle önden arkaya, arkadan öne
doğru mesh etti. Sonra elini kaba soktu ve ayaklarını yıkadı.
Mûsâ bize anlattı ki:
Vüheyb şunu söyledi: Başım bir defa mesh etti.[6]
Başını bir defa mesh
etti", âlimler başın mesh yerine yıkanmasının mekruh olduğu üzerinde
ittifak etmişlerdir.
Hüküm
Başın meshinde sünnet
olan bir defa olması ve şu şekilde yapılmasıdır: Her iki el, tamamen ıslatılır,
sonra bu iki elin küçük, orta ve adsız parmakları birbirine bitiştirilir. Bna
ellerin ayaları yukarı kaldırılıp bu bitişik parmaklar uç uca gelmek suretiyle
birbirine yaklaştırılır. Bu parmaklar başın ön tarafından enseye kadar
çekilir; sonra da iki elin ayaları başın iki tarafına yapıştırılarak ense
tarafındanbaşın önüne kadar çekilir. Bu şekilde bütün başın meshi tamamlanmış
olur. Sonra başa değdirilmeyen baş parmakların içiyle kulakların dışları ve
şehadet parmaklarının içiyle de kulak içleri mesh edilir. Parmakların
arkalarıyla da boyun mesh edilir.
Ders
Namaz gibi bazı dinî
görevlerin yerine getirilebilmesi için abdest almak farzdır. Örneğin abdestsiz
bir kişi, namaz kılamaz, tavafta bulunamaz, Kur'an-ı Kerime el süremez. Bunlar
haram görülmüştür. Ergenlik çağına giren ve su kullanabilen her Müslüman üstte
sayılan farzlar için abdest almakla mükelleftir.
10- Ahmed b.
Yûnus bize anlatarak dedi ki: Abdulaziz b. Ebî Seleme bize anlatarak dedi ki:
Amr b. Yahya bize babasının Abdullah b. Zeyd'den şunu naklettiğini anlattı:
Allah Resulü (sav)
geldi. O'na bronz bir kapta su çıkardık. Abdest aldı. Yüzünü üç kez yıkadı,
kollarını iki kez (yıkadı). Başını önden arkaya, arkadan öne doğru mesh etti.
Ve ayaklarını yıkadı.[7]
Bronz bir kapta"
ifadesindeki "Bronz" kelimesi, diğer rivayetlerde bulunmayan bir
ziyâdedir. Abdest suyunun verildiği kap, bakır, cam, ahşap ve diğer malzemelerden
olabilir.
Ve yüzünü
yıkadı", ifadesi, bir önceki "Abdest aldı" fiilinin açıklaması
konumundadır. Hadisin kaynağı aynı olmasına rağmen ve ağız ve buruna su
vermenin zikredilmemesi, diğer rivayetlerle mukayese edildiğinde bir haziftir.
Hüküm
Hadis-i şeririn bu
rivayetinden çıkarılan hüküm, temiz olmak ve suyun niteliğini bozmamak şartıyla
her tür kaptan abdest suyu alınabileceğidir.
Ders
Bu bölümde abdestin
âdâbıyla ilgili birkaç hususu hatırlamanın faydası olacaktır:Abdest alırken
mümkün olduğunca kıbleye yönelmek, abdest artığı suyun elbiseye sıçramamasına
dikkat etmek, zorunlu olmadıkça dua etmek dışında konuşmamak, abdeste besmele
çekerek başlamak ve her uzuvla ilgili duaları öğrenerek bunları okumak,ağız ve
burna sağ elle su verip sol elle sümkürrnek, aşırı az veya haddinden fazla su
kullanmamak, abdest suyunun güneşte ısınmış olmamasına dikkat etmek.
11- Hâlid b.
Mahled bize anlatarak dedi ki: Süleyman b. Bilâl bize anlatarak dedi ki: Amr
b. Yahya bana babasının şöyle dediğini anlattı: Amcam Çok abdest alırdı. (Bir
keresinde) Abdullah b. Zeyd'e şöyle dedi: "Bize Allah Resûlü'nü (sav)
nasıl abdest alırken gördüğünü anlatıver".
Bunun üzerine bir
bakır kapta su istedi. Kabı eğerek ellerini üç kez yıkadı. Sonra elini kaba
soktu ve her seferinde bir avuç dolusu olmak üzere üçer kez ağza ve burna su
verdi. Sonra elini kaba daldırarak yüzünü üç kez yıkadı. Sonra kollarını
dirseklerle beraber ikişer kez yıka-dı.Sonra eliyle su alarak başını önden
arkaya, arkadan öne doğru mesh etti. Sonra ayaklarını yıkadı ve şöyle dedi:
Allah Resûlü'nü (sav) de böyle abdest alırken gördüm.[8]
Şerh
Bir avuç dolusu",
ağza ve burnu su verirken (mazmaza ve istinşâk) her biri için ayrı ayrı su
alındığınıteyit etmek için bu ibareye yer verilmiştir.
Böyle", ifadesi,
hadis-i şerifin merfü olarak rivayet edildiğini göstermektedir. Hadisin
başlangıç bölümü de bu yöndedir.
Hüküm
Bu hadisin hükmü
bağlamında abdestin farz ve sünnetlerini maddeler hâlinde zikretmek yararlı
olacaktır:
1. Yüzü bir
defa suyla yıkamak;
2. Kollan
dirseklerle beraber bir defa yıkamak;
3. Başın
dörtte birini mesh etmek;
4. Ayakları
topuklarla beraber yıkamak.
1. Abdeste
başlamadan önce elleri yıkamak;
2. Abdeste
başlarken Eûzü Besmele okumak;
3. Niyet
etmek (Mâliki ve Şâfiîlerde niyet farzdır. Hanbelî mezhebinde sıhhat şartıdır.)
4. Ağza su
vermek (mazmaza), burna
su vermek ve
sümkürmek (istinşâk);
5. Misvak
kullanmak;
6.
Sıralamaya dikkat etmek;
7. Yıkanacak
organları bir kez yıkamak;
8. Başın
tamamını arkadan Öne, önden arkaya doğru tek suyla mesh etmek.
9. Boynu ve
kulakları mesh etmek;
10. Abdest
uzuvlarını aralıksız yıkamak.
Allah Resûlü'nün (sav)
"Her kim emrolunduğu gibi abdest alır ve emre-dildiği şekilde namaz
kılarsa geçmiş günahları bağışlanır" buyurduğu abdest, İslam ümmetini
diğer din ve milletlerden ayıran çok mühim bir farzdır. "Temizlik
imandandır" hadis-i şerifi de, temizlenmenin en güzel araçlarından biri
olan abdestin Müslümanın hayatındaki yer ve anlamıyla ilgili önemli bir
beyandır.
12- Amr b.
Hâlid el-Harrânî bize anlatarak dedi ki: el-Leys bize Yahya b. Saîd kanalıyla
Sâd b. İbrahim'den o Nâfi'den o Urve b. el-Muğîre'den o, babası el-Muğîre b.
Şu'be'den nnaklederek dedi ki: Allah Resulü (sav) tuvalet için çıktı.
el-Muğîre bir su kabıyla O'nu takip etti. Resûlüllah (sav) tuvaletini
bitirdiğinde O'na su döktü. Bu suyla abdest aldı ve mestleri üzerine mesh etti.[9]
"Tuvaleti için
çıktı" ifadesinde Allah Resûlü'nün (sav) bulunduğu ortam hakkında
râvilerin tereddüdünden doğan farklı görüşler zikredilmiştir. Olay, bazılarına
göre bir seferde, bazılarına göre ise Tebük gazvesinde yaşanmıştır.
Bezzâr'in ifadesine
göre bu Muğîre Hadisi, altmış kişi tarafından rivayet edilmiştir.
Hadisten çıkarılan
belli başlı hükümler şunlardır:
1. Açık
alanda tuvalet ihtiyacı giderileceği zaman, halktan uzak bir yere giderek
gözlerden ırak olmak.
2. Şartlar
ne olursa olsun tahareti su ile yapmanın müstehap görülmesi.
3. Daha önce
de ifade edildiği üzere, abdest alırken başkasından yardım istemenin caiz
oluşu.
4.
Taharetten sonra ele bulaşması muhtemel kirden dolayı önce elleri yıkamak.
Ortaya çıkabilecek kötü kokuyu toprak vesaire ile örterek gidermek.
5. Bu
hadisin bazı tarîklerinde geçen "Üzerinde Şam işi bir cübbe vardı"
ifadesinden hareketle necis oldukları kesinleşmediği sürece küfür ehlinin
esvabının giyilmesinin caiz görülmesi.
6. Yine bu
hadisin bazı nakillerinden hareketle, tabaklanmış olması şartıyla ölü hayvan
derisinin giyim amacıyla kullanılmasının caiz olduğu.
7. Bu
hadis-i şeriften çıkarılan bir başka hüküm ise, mestler üzerine meshin Abdest
Ayetimin nüzûlu ile nesh edildiği iddiasının reddidir. Çünkü Abdest Ayeti Benî
Müreysa Gazvesinde nazil olmuşken, bu hadiste geçen olay çok daha sonra Tebük
Gazvesinde yaşanmıştır.
8. Bu
hadis-i şerife göre, sefer hâlinde dahi abdestin sünnetlerine riâyet etmek
müstehaptır.
9. Hadisten
çıkarılan bir diğer hüküm, yıkanması ferz olan organların olabildiğince
yıkanmasının yeterli olmayacağıdır ki Allah Resulü (sav) cüb-besinin kollarının
dar olmasından dolayı sıyırabildiği yere kadar kollarını sıyırıp kalan bölümünü
mesh etmemiş, bilakis kollarının tamamını yıkamıştır.
10. Başın
tamamının meshedilmesini farz görenler de bu hadisin bazı rivayetlerini delil
olarak kullanmışlardır. Çünkü bunlarda Allah Resûlü'nün (sav) sarığının
üstünden meshi tamamladığı ifadesi geçmektedir.
Hüküm
Hadis-i şeriften
çıkarılabilecek hükümler, üstte Fethu'l-kadîr şerhinden özetlenerek aktarıldığı
için tekrar etmiyoruz.
Hatırda tutulmasını
faydalı gördüğümüz husus, Şia'nın iddia ettiğinin aksine mestler üzerine mesh
etmenin, Abdest Hadisi ile nesh edilmediğinin bu hadis ile sabit bulduğudur.
Çünkü bu hadise konu olan olay, Abdest Ayetinden hayli sonra yaşanmıştır.
Ders
Bu hadisten
çıkaracağımız Derslerin başında Müslümanların tuvalet hijyenine dikkat
etmelerinin ne derece önemli olduğu konusu gelir. Müslüman, en ilkel ve
yabancıl ortamlarda bile bulunsa, tuvalet ihtiyacını gidermek için insanlardan
uzak bir yer seçmeli, dışkı ve idrarını en az kediler kadar örterek kötü koku
ve mikropların yayılmasını önlemelidir.
Taharet almak için, su
kullanmaktan asla vazgeçmemeli, taharetlendikten sonra ellerini muhakkak
yıkamalıdır. Bütün bunlar, Rahmet Peygamberi'nin (sav) gündelik hayatın en
ayrıntılarına varıncaya kadar ümmetine örnek olduğunun açık kanıtlarıdır.
Yüce dinimizin,
mücadele ettiği hastalıkların başında şirk ve küfürden sonra cehalet, kabalık
ve bedevîlik gibi medeniyete yakışmayan zafiyetler geldiği asla
unutulmamalıdır.
13- Ebû
Nu'aym bize anlatarak dedi ki: Zekeriya bize Amir'den, o Urve b. el-Muğîre'den
babasını şöyle dediğini anlattı:
Bir seferde Allah
Resulü (sav) ile beraberdim. Mestlerini çıkarmak için (ellerimi) uzatınca şöyle
buyurdu: "Bırak onları. Onları temiz (abdestli) olarak giydim." Sonra
da üzerlerine mesh etti.[10]
Şerh
Uzatınca" yani
ellerimi uzatınca. Fiilin eğilmek
anlamına geldiği de söylenmiştir. Fiilde işaret ve imâ yoluyla bir şeyi anlatma
mânâsı da bulunmaktadır. Nitekim Efendimizin 'Bırak onları' cevabı bunu teyit
eder niteliktedir.
'Onları temiz olarak
soktum' ifadesinde kastedilen, ayaklardır. Burada Allah Resûlü'nün (sav)
mestlerini abdestli olarak giydiği anlaşılmaktadır. Ibiîi Huzeyme'nın Satvân b.
Assâl hadisinde bu husus beyan edilmekte ve şöyle denilmektedir: "Allah
Resulü (sav) bize, abdestli olarak giydiğimiz mestler üzerine seferde iken üç
gün, ikamet halinde iken bir gün bir gece -süreliğine- mesh etmemizi
emretti"
Satvân Hadisi, her ne
kadar sahih olsa da Buhârî'nin şartlarına göre değildir. Ancak şerhini
yaptığımız hadis, mestlerin abdestli giyilmiş olması bakımından Safvân Hadisine
uygun düşmektedir.
imam Şafiî ve fikıh
âlimlerinin cumhuruna göre, hadiste bahsedilen temizlik ile kastedilen abdest
oiup teyemmüm değildir.
Hadisin hükmüne göre,
mestler üzerine meshin sahih olabilmesi için abdestli olarak giyilmiş olmaları
şarttır.
Hüküm
Meshten maksat,
mestler üzerine ayakların parmak uçlarından aşık kemiklerini aşmak üzere
inciklere doğru el parmaklarını ıslak olarak sürmektir.
Meshin ferz olan
miktarı, her ayağın ön tarafına gelen mestin üzerindeki el parmaklarının en
küçüğü ile üç parmaklık alandır. Bu kısmın meshi ile mesh gerçekleşmiş olur.
Mestlerin tabanları
mesh edilmez. Mestin üzerine su dökmek, sünger vb. bir cisimle ıslatmak, mestin
üzerine enine doğru mesh etmek de farzın yerine getirilmesi için yeterlidir.
Ancak bunlar sünnete uygun değildir.
Hanefî mezhebine göre,
ayakları topuklarıyla beraber örten çizme, potin, yaklaşık beş km kadar
yürünebilecek kalınlıkta çorap ve konçlu aba terlikler de mest hükmündedir.
Yani abdestli giyilmiş olmaları şartıyla bunlar üzerine de mesh edilebilir.
Meshin süresi, kendi
beldesinde ikamet eden kimse için bir gün bir gece, yolcu için üç gün üç
gecedir. Bu sürenin başlangıcı, mesti giydikten sonra abdestini bozduğu ilk
andır.
Ders
Dinimizin kolaylık
dini olduğu ve uygulamasının insanları sıkmayacak önlemlerle donatılmış
olduğunun en güzel kanıtlarından biri de mestler üzerine meshe verilen
izindir. Özellikle soğuk beldelerde, yolculukta, yaşlılıkta ve askerlik görevi
sırasında bu ruhsata başvurulabilir.
Bu ve benzeri birçok
ruhsat, İslamiyeti yaşamanın güçlüğünden dem vuran kimselere verilebilecek en
güzel cevaptır. İnsanların niyetleri sağlıklı olduktan sonra dinimizin
ibadetlerini eda etmek hiç de zor gelmeyecek, mazeret sahiplerine türlü
ruhsatların sunulmuş olduğugörülecektir.
14- Abdullah
b. Yûsuf bize anlatarak dedi ki: Mâlik bize Hişâm b. Urve'den o babasından, o
Âişe'den (r.anhâ) haber verdi ki: Allah Resulü (§av) şöyle buyurdu: Sizden
biriniz namaz lalarken uyuklarsa, uykusu gidene kadar uzansın. Sizden birinizi
uyklu hâlde namaz kılarsa-ne dediğini- bilemez, belki kendisine bağışlama
dilerken beddua edebilir.[11]
Şerh
Uyuklarsa",
bazıları yanlışlıkla 'na'use' şeklinde de okurlar. Uyuklamak, dalmak ve iç
geçmesi anlamına gelen bir fiildir.
Uzansın", bu
emrin yorumu noktasında âlimler ihtilaf etmişlerdir. Kimisi selam vererek
namazdan çıkmasının kastedildiğini söylerken kimisi de zahirinden hareket
ederek uykunun ağırbasması halinde namaza ara vermesinin kastedildiğini
söylemiştir. İkinci görüşte olanlara göre uyuklama hâli, daha hafif olduğunda
affedilmiş sayılır. Fakat el-Müzenî ve diğerleri buna karşı çıkarak uykunun
azının da çoğunun da abdesti bozduğunu söylemişlerdir.
İmam Mâlik ve Zührî'ye
göre uykunun azı (hafif dalma) abdesti bozmaz. Bu konuda bir çok farklı görüş
belirtilmiştir.
"Sizden
biriniz" ifadesiyle ilgili olarak el-Mühelleb şöyle demiştir: Burada
namaza ara vermenin illeti beyan edilmiş ve abdestin bozulduğu noktasında icmâ
gerçekleşmiştir. Çünkü kişinin ne okuduğunu bilmez hâle gelmesi mevzubahistir.
"Beddua eder"
ifadesiyle ilgili olara İbn Ebî Cemre şöyle demiştir: Bu hâlde namaz kılmaktan
men edilme sebebi, böyle bir bedduanın duaların kabul saatine rastlama
ihtimalidir. Bu tür bir duruma düşülmemesi için ihtiyatlı olunması gerekir.
Haddizatında namaz, kulun kalbinin ibadet için uyanık olması ve huşu üzere
bulunması gereken bir fiildir.
Bu hadisin vurûd yani
söyleniş sebebi, İbni İshâk'ın naklettiği Havla bn. Süveyt kıssasıdir ki bu
kıssa "Allah için dini yaşamanın en sevimli hâli, devamlı olanıdır"
babında geçmektedir.
Hüküm
Bu hadis-i şerif
meyanında Hanefî mezhebine göre abdesti bozan uyku hâlleri şunlardır: Yan
yatarak, bağdaş kurarak, dirseklere dayanarak, ayakları oturak yerinin altından
bir tarafa uzatarak veya namaz dışında secde eder gibi bir hâlde uyumak. Bütün
bu durumlarda abdest bozulmuş kabul edilir ve namaz kılmak için tazelenmesi
gerekir.
Namazda iken ayakta,
oturarak, rükû ve secde halinde uyuklamak ise abdesti bozmaz.
Ders
Bu hadis-i şeriften
ıkanlabilecek en mühim Ders, ibâdetlerde aslolan şeyin şuur açıklığı
olduğudur. Kişi, Rabbine kulluk ederken ne yaptığının, ne söylediğinin farkında
olmalı, tam bir uyanıklık hâlinde bulunmalıdır. Nitekim içkinin haram
kılınmasıyla ilgili süreçte de bu hususa dikkat çekilmiş ve sarhoşken namaza yaklaşılmaması
istenmiştir. Bunun illeti olarak da 'ne okuduğunu bilme' ve anlama hâli
zikredilmiştir. Dalgınlık ve uykululuk hâli de bu açıdan sarhoşluğa benzer.
Kişi, aklını toplayamadığı için ne söylediğini, ne yaptığını tam olarak
bilemez.
Namazda sahip olunması
gereken huşu ve uyanıklık, uyku ve sarhoşluk ile bağdaşmadığı gibi, kafaların
dünyevî kaygılarla dolu olması ve okunan ayetlerin mânâlarının bilinmemesiyle
de bağdaşmaz. Bunlar namazın kemâline aykırı hususlardır. Bu nedenledir ki
şuurlu bir Müslüman, en azından okuduğu sûre ve âyetlerin mânâlarını öğrenmeli,
namaz esnasında dünyevî kaygılardan mümkün olduğunca sıyrılmaya çalışmalıdır.
15- Abdullah
b. Yûsuf bize anlatarak dedi ki: Mâlik bize İbni Şihâb'dan, o Abdullah b. Abdullah
b. Utbe'den, Ümmü Kays bn. Mihsan'dan haber verdi:
Kendisi henüz yemek
yemeyen küçük oğlunu Allah Resûlü'ne (sav) getirmiş, Allah Resulü (sav) de onu
kucağına oturmuş, derken çocuk Allah Resûhı'nün (sav) elbisesine küçük
abdestini bozmuş. Bunun üzerine Allah Resulü (sav) su isteyip elbisesine su
serpmiş, yıkamamiştır. [12]
İbni Abdi'1-Ber der
ki: Üramü Kays'ın adı Cüzâme'dir. Süheylî ise, Ukâşe b. Mihsan'ın kız kardeşi
Amine olup ilk muhacir hanımlardan olduğunu söylemiştir.
Yemek yemeyen"
ifadesiyle murad edilen, çocuğun henüz anne sütü ve mama benzeri şeyler dışında
bir şeyle beslenmeyecek yaşta bir bebek olduğudur. Müslim şârihi Nevevfye göre,
murad edilen bebeğin sadece anne sütüyle beslenme çağında olduğudur. Bebeğin
Efendimize getirilme hikmeti, yeni doğmuş ve O'nun bereketinden istifade
edilme arzusu da olabilir ki bu güçlü bir ihtimaldir.
Oturttu" yani
kucağına oturma konumunda koydu, anlamındadır.
Suyu serpti",
yani bebeğin idrarının değdiği bölüme su serpti. Bundan çıkan, bebek idrarının
temizlenmesinde, üzerine su serpmenin asgari anlamda yeterli olacağıdır.
Yıkamadı",
ifadesi el-Asîlî'nin iddiasına göre hadisin metninden olmayıp İbni Şihâb'ın
ilavesidir. Ma'mer'in İbni Şihâb'dan yaptığı nakilde de 'Serpti' ifadesiyle
yetinilmiş, 'yıkamadı' ibaresi geçmemiştir.
Hüküm
Hanefî mezhebine göre
süt emen bir bebeğin idrarı necistir. Şâfiîlere göre ise necis değildir.
Bu meselede varolan
iki aslî görüşten ilkine göre bebek idrarının üzerine su serpmek, temizlik için
yeterlidir. Şafiî, Ahmed b. Hanbel, Ali (ra), Atâ, Zührî bu görüştedir. Ancak
Hattâbî bunun caiz görülmesinin necasetin tamamen izâle edilmesi değil, ancak
hafifletilmesi anlamında bir cevaz olduğunu söylemiştir. Hanefî ve Maliki
mezheplerine göre ise, her türlü idrarda temizlik için yıkamak farzdır. Su
serpmek, taharet için yeterli değildir.
Ders
Bebeklere şefkatli
davranmak, onlarm büyük ve bereketi umulan insanlara götürerek damaklarına
mama verdirmek, zühd ve takva ehline onlar için dua ettirmek güzel
dayanışlardır. Hadiste adı geçen muhacir hanım Ümmü Kays da yeni doğan
yavrusunu Peygamber Efendimize götürmek suretiyle yavrusu için hayır dua almak
istemiştir.
Efendimizin (sav)
çocuk sevgisi bu hadiste de kendini göstermiş ve O, abdest bocan bebeği
uzaklaştırmak yerine, idrarının üzerine su serpmekle yetinmiş, işi büyütüp
anneyi zor durumda bırakmamıştır.
16- Muhammed
b. el-Müsennâ bize anlatarak dedi ki: Yahya bize Hişâm'dan anlatarak dedi ki:
Fâtıma bana Esmâ'nın (r.anhâ) şöyle dediğini anlattı:
Bir kadın Allah
Resûlü'ne (sav) geldi ve "Birimizin elbisesine hayız kanı bulaşırsa
temizliğini nasıl yapsın?" dedi. O da şöyle buyurdu: Ovalarsın, sonra da
suyla çitilersin, su döküp bununla namazını kılarsın.[13]
Şerh
Bir kadın geldi"
İmam Şafiî'nin Süfyân b. Uyeyne'den yaptığı rivayette, soru sahibi hanımın
bizzat Esma bn. Ebî Bekr (r.anhâ) olduğu geçmektedir.
Ovalarsın", hayız
kanı bulaşmış giysinin temizlenmesinde iîkhareket ovmaktır.
Çitilersin",
buradaki çitileme, suyla yapılacaktır. Kadı İyâz ve diğerleri bu çitilemenin
parmak uçlarıyla yapımasi ve kumaşın içine işlemiş kanın bu şekilde
uzaklaştırılması gerektiğini söylemişlerdir. el-Hattâbî şöyle der: Bu hadis,
necasetlerin ancak su ile temizlenebileceğinin delilidir. Başka sıvılar, asla
suyun yerini tutmazlar. Çünkü diğer necasetlerin tümü, kan hükmündedir.
Aralarında fark yoktur ki ulemânın cumhuru da bu görüşte birleşmiştir. Yine de
asıl olan suya kıyas ile, temizleyici nitelikte başka sıvıların da
kullanılabileceği söylenmiştir.
Hüküm
Hanefî mezhebine göre
kadınların adet, loğusalık ve istihâze hallerindeki kanları ağır necaset
(necâset-i galîza) hükmündedir. Bunların temizlenmesi ancak su ile mümkündür.
Ders
Bu hadis-i şeriften
çıkaracağımız en önemli Ders, Müslüman bir hanımın dinini öğrenmek için ilim ve
irfan sahiplerine soru sormaktan çekinmemeleri gereğidir.
Adet kanı gibi, haya
konusu olan bir mesele bile dinini Öğrenmek için sorulabüdiğine göre,
hanımların dinlerini öğrenmek için ehliyet sahibi insanlara başvurmaları
sünnete uygun bir davranıştır. Belki de yerilmesi gereken, utanç vesair
etkenlerle câhil kalmakta ısrar etmektir.
Bir diğer Ders,
necaset olarak tanımlanan kir ve pislikleri temizlemede kullanılacak birinci
aracın su olmasıdır. Su, hayatın kaynağı olduğu gibi sağlıklı ve hijyenik
olarak devam etmesinin de vazgeçilmez vasıtasıdır. Bu anlamda başka hiçbir
sıvı, suyun yerini alamaz. Günümüzdeki deterjanlar, çamaşır suları ve benzeri
kimyasal maddelerde temizlikte suyla beraber kullanılabilirler. Unutmamalıdır
ki "Temizlik imandandır".
17- Muhammed
(İbni Selâm) bize anlatarak dedi ki: Ebû Muâviye bize babasından, o Âişe'den
(r.anhâ) şöyle dediğini nakletti:
Fâtıma bn. Ebî Hubeyş
Allah Resûlü'ne (sav) geldi ve "Ey Allah'ın Elçisi! Ben istihâze gören bir
kadınım, bir türlü temizlenemiyorum, namazı bırakayım mı?" diye sordu.
Allah Resulü (sav) buyurdu ki:
"Hayır! Bu
seninki kanayan bir damar kanı olup hayız kanı değildir. Ancak hayız günün
geldiğinde namazı bırak, hayız günün bittiğinde üzerindeki kanı temizle ve
namazı kıl. Hayız günün gelene kadar her namaz için abdest al.[14]
İstihâze gören",
istihâze, bir kadının hayız kanaması dışında rahim dışında başka bir kaynaktan
kan gelmeye devam etmesi hâline denir. Normal günler dışında gelen her türlü kan,
istihâze kanı hükmündedir.
Damar (kanı)",
yani bu kan, hayızdan dolayı değil, başka bir sebeple oluşan temiz bir
kanamadır.
Buradaki gelme ve
bitme 'ibtidâ ve idbâr' fiilerinde kastedilen, adet (hayız) kanamasının
başlayıp sona ermesidir.
Abdest al", yani
hayız için almandan farklı olarak sadece namaz abdesti al. Çünkü gelen kan,
hayız kanıyla aynı hükümde değildir.
Hüküm
Hanefî mezhebine göre,
âdet gören bir kadından bir hastalık sonucu sürekli kan gelecek olsa, hayız ve
temizlik hallerindeki durumuna göre amel edilir. Yani ayın herhangi beş gününde
hayız gören bir kadın, bu günler dışında kanama görmeye devam etse, hayız
bakımından temiz sayılacağı için abdest alarak namazlarını eda etmesi gerekir.
Bu tür kanamaya fikıh dilinde 'istihâze' denmektedir. Tanımı şöyle yapılmıştır:
Bir kadından üç günden az, on günden fazlagelen bir kandır.
İstihâze olan kadının
kanı,diğer organlardan gelen kan gibidir. Bununla sadece abdest bozulur. Kanama
devam eDerse özürlü sayılır. Böylesi hanımlar hakkında özürlü hükmü geçerli
olup namaz ferzi geçerliliğini korur. Orucunu erteleyemez. Cinsel münasebet
kurulması da haram olmaz.
Dokuz yaşın altındaki
kız çocuklarıyla menopoza girmiş, örneğin yetmişini aşmış hanımlardan gelen
kan da istihâze kanı sayılır ve ona göre hüküm verilir.
Ders
Bir Önceki hadis-i
şerifte olduğu gibi buradada, örnek bir Müslüman hanımın dinini öğrenme
konusunda Peygamber Efendimize sorular sorduğu ve bundan utanıp sıkılmadığı
görülmektedir. Bunun bütün Müslüman hanımlar-ca örnek alınması gereken bir
davranış olduğunu bilmemiz gerekir. Çünkü dini öğrenme konusunda haya ve utanma
olmaz.
18- Ali b.
Abdillah bize anlatarak dedi ki: Sfyân bize anlatarak dedi ki: Zührîbize Ebû
Seleme'den, o Âişe'den (r.anhâ) şunu nakletti: Allah Resulü (sav) buyurdu ki:
Sarhoş eden her içecek haramdır.[15]
Şerh
Sarhoş eden her
içecek1' ifadesinin açıklamasında el-Hâttâbî şunu söylemiştir: Bu hadis, hangi
türden olursa olsunsarhoş eden içeceklerin azının da çoğunun da haram olduğunun
delilidir.
Buhârî'nin bu hadisi
abdest bölümü içine alma sebebi, içilmesi helâl olmayan bir sıvıyla abdest
almanın da caiz olmayacağını teyit etmektir.
Hüküm
Şarap ittifak ile,
diğer alkollü içecekler tercih edilen görüşe göre necâset-i galîza hükmündedir.
Bunlar ne temiz, ne de temizleyici olarak görülürler. Hele ibadetler gibi
ihtiyat, duyarlılık, temizlik ve ilahî emre teslimiyetin arandığı fiillere
hazırlık için bunları kullanmak tamamen akıl dışıdır.
Şafiî mezhebine göre,
şarap ve diğer bütün alkollü içecekler necaset hükmündedir.
Ders
Bu hadis-i şeriften
çıkarılacak en mühim Ders, yüce dinimizin alkollü içecekleri ne derece çirkin
gördüğüdür. Bunlar, bırakınız içmeyi temizlikte dahi kullanılması uygun
görülmeyen sıvılardır. Saf alkoldeki dezenfekte etme ve mikrop kırma özelliğine
rağmen içme gayesiyle üretilmiş alkollü içecekler, abdestte asla
kullanılmazlar. Bunların çoğu da azı da hüküm bakımından bir sayılmıştır.
Ancak dinimizin bilime
duyduğu saygı gereği, tıpta ihtiyaç duyulması hâlinde yaraların temizliği ve
pansumanı esnasında kullanılmalarına Hanefi mezhebinde ruhsat verilmiştir.
[1] Buhârî, vudû/170, salât/426-427, ezân/611-612, 619,
buyû/1976, bed'ul-halk2990. tefsîru'l-Kur'ân/4348; Müslim, mesâcid/1034-1037,
1059-1063; Tirmizî, salât/199-200; Nesâî, mesâcid/725, imâmet/829; Ebû Dâvud,
salât/396-398, 472; İbn Mâce mesâcid/778-779; İbn Hanbel, bakî
musnedi'l-müksirîn/6888, 7108, 7121, 7268, 7296. 7553, 7773, 7898, 7999,8756,
8786, 9005, 9084, 9483, 9731, 9769, 9909, 9916, 1009Û. 10116, 10379, 10461,
10481; Malik, nîdâ/265, 344-345, 347; Dârimî, salât/1245.
[2] Buhârî, vudû/176, 196, 199, salât/350, 375,
cihâd/2702, 4069, Hbâs/5352-5353; Müslim, tahâret/404-412, salât/640; Tirmizî,
tahâret/90-91, 93; Nesâî, tahâret/78, 81; Ebû Dâvud, tahâret/128-130; İbn Mâce,
tahâret/538, 543; İbn Hanbel, evvelu musnedi'i-Kûfiyyîn/17432, 17440, 17461,
17469, 17476, 17496, 17496, 17510; Mâlik, tahâret/64; Dârimî, tahâret/707.
[3] Buhârî, vudû/,79-180, 184-185, .90, 192; Müslim,
tahâret/346; Tirmizî, tahâret/30;
Nesâî, tahâret/96-97;
Ebû Dâvud, tahâret/103; İbn Mâce, tahâret/428;'İbn Hanbel, evvelu
musnediİ-Medeniyyîn/lSSÎi}, 15843, 15857, 15864; Mâlik, taharet/29^ Dârimî,
tahâret/691.
[4] Buhârî, vudû/179-180, 184-185, 190, 192; Müslim,
tahâret/346; Tİrmizî, tahâret/30; Nesâî, tahâret/96-97; Ebû Dâvud, îahâret/103;
İbn Mâce, tahâret/428; İbn Hanbel, evveIumusnedi'l-Medeniyyîn/15836, 15843,
15857, 15864; Mâlik, tahâret/29; Dârim{ tahâret/691.
[5] B«hârî, vudû/379-180, 184-185, 190, 192; Müslim,
tahâret/346; Tirmizî, tahâret/30; Nesâî, tahâret/96-97; Ebû Dâvud, tahâret/103;
İbn Mâce, tahâret/428; İbn Hanbel, evvelu musnedi'l-Medeniyyîn/15836, 15843,
15857, 15864; Mâlik, tahâret/29; Dârimî, tahâret/691.
[6] Buhârî, vudû/179-180, 184-185, 190, 192; Müslim, tahâret/346;
Tirmizî, tahâret/30; Nesâî, tahâret/96-97; Ebû Dâvud, tahâret/103; İbn Mâce,
tahâret/428; İbn Hanbel, evvelu musnedi'l-Medeniyyîn/15£36, 15843, 15857,
15864; Mâlik, tahâret/29; Dânmı, tahâret/691.
[7] Buhârî, vudû/179-180, 184-185, 190, 192; Müslim,
tahâret/346; Tirmizî, tahâret/30; Nesâî, tahâret/96-97; Ebû Dâvud, tahâret/103;
İbn Mâce, tahâret/428; İbn Hanbel, evveIumusnedi'l'Medeniyyîn/15836, 15843,
15857, 15864; Mâlik, tahâret/29; Dârimî, tahâret/691
[8] Buhârî, vudû/179-180, 184-185, 190, 192; Müslim,
tahâret/346; Tirmizî, tahâret/30; Nesâî, tahâret/96-97; Ebû Dâvud, tahâret/103;
İbn Mâce, tahâret/428; İbn Hanbel, evvelu musnedi'l-Medeniyyîn/15836, 15843,
15857, 15864; Mâlik, tahâret/29; Dârimî, tahâret/691.
[9] Buharı, vudû/176, 196, 199, salât/350, 375,
cihâd/2702, 4069, libâs/5352-5353; Müslim, tahâret/404-412, salât/640;
Tirmizî, tahâret/90-91, 93; Nesâî, tahâret/78, 81; Ebû Dâvud, tahâret/128-130;
İbn Mâce, tahâret/538, 543; İbn Hanbel, evvelu musnedi'l-Kûfiyyîn/17432, 17440,
17461, 17469, 17476, 17496, 17496, 17510; Mâlik, taharet 64; Dârimî,
tahâret/707.
[10] Buhârî, vudû/176, 196, 199, salât/350, 375,
cihâd/2702, 4069, libâs/5352-5353; Müslim, tahâret/404-412, salât/640;
Tirmizî, tahâret/90-91, 93; Nesâî, tahâret/78, 8); Ebû Dâvud, tahâret/128-130;
İbn Mâce, tahâret/538, 543; İbn Hanbel, evvelu musnedi'l-Kûfiyyîn/17432,
17440,17461/17469, 17476, 17496, 17496, 17510; Mâlik, tahâret/64, Dârimî,
tahâret/707.
[11] Buhârî, vudû/205; Müslim, salâtu'l-musâfirîn/1309;
Tirmizî, 323; Nesâî, tahâret/162; Ebû Dâvud, salât/1115; İbn Mâfce,
ikâmetu!s-salât/1360; İbn Hanbel, bakî musnedi'l-Ensâr/23152, 24481, 24517,
25105; Mâlik, nidâ/239; Dârimî, salât/1348.
[12] Buhârî, vudû/216, tıp/5260, 5274, 5276, 5279; Müslim,
tahâret/432-433, selâm/4102-4103; Tirmizî, tahâret/66; Nesâî, tahâret/300; Ebû
Dâvud, tahâret/319, tıp/3379; İbn Mâce, tahâret/517, tıp/3453, 3459; İbn
Hanbel, bakî musnedi'l-Ensâr/25756; Mâlik, ta-hâret/128; Dârimî, tahâret/734.
[13] Buhârî, vudû/220, hayz/296; Müslim, tahâret/438;
Tirmizî, tahâret/128; Nesâî, ta-hâret/291; Ebû Dâvud, tahâret/306-307; İbn
Mâce, tahâret/621; İbn Hanbel, bakî mus-nedi'l-Ensâr-25683, 25742; Mâlik,
tahâret/121; Dârimî, tahâret/765, 998.
[14] Buhârî,.vudû/221, hayz/295, 309, 314, 319; Müslim,
hayz/50; Tirmizî, tahâret/116; Nesâî, hayz/355-356, 360-364; Ebû Dâvud,
tahâret/244, 256: İbn Mâce, tahâret/612-613, 616; İbn Hanbel, bakî
musnedi'l-Ensâr/23016, 24443, 24500, 24812, 25054; Mâlik, tahâret/122; Dârimî,
tahâret/767, 772
[15] Buhârî, vudû/235, eşribe/5157-5158; Müslim,
eşribe/3727-3728; Tirmizî, eşribe/1786, 1789- Nesâî esribe/5496-5500; Ebû
Dâvud, eşribe/3197, 3202; ibn Mace, eşnbe/337/, îffiS^'HÎ^. 23287, 23511,
23843,24396, 24704; Malık. eşribel321; Dârimî, eşribe/2005.