127) Uyumanın,
Yaslanıp Yatmanın, Oturmanın, Bir Toplulukta Bulunmanın Ve Rüyânın Âdâbı
129) Meclis Âdâbı
(Meclis Ve Mecliste Oturma Âdâbı)
130) Rüya Ve Rüya
İle İlgili Esaslar
815. Berâ İbni Âzib
radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yatağına uzandığında sağ tarafı üzerine
yatar ve şöyle dua ederdi:
"Allahümme
eslemtü nefsî ileyke, ve veccehtü vechî ileyke, ve fevvadtü emrî ileyke, ve
elce'tü zahrî ileyke, rağbeten ve rehbeten ileyke, lâ melcee ve lâ mencê minke
illâ ileyke. Âmentü bi kitâbikellezî enzelte ve nebiyyikellezî erselte:
“Allahım!
Kendimi sana teslim ettim. Yüzümü sana çevirdim. İşimi sana ısmarladım. Rızanı
isteyerek, azabından korkarak sırtımı sana dayadım, sana sığındım. Sana karşı
yine senden başka sığınak yoktur. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygambere
inandım.”[1]
816. Berâ İbni Âzib
radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:
“Yatağına
gideceğin zaman namaz abdesti gibi abdest al, sonra sağ yanın üzerine yat ve şu
duayı oku ve bu duanın sözlerini yatmadan önce son sözün yap” buyurdu.[2]
817. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gece on bir rek’at namaz kılardı. Sabah
tan yeri ağarınca da kısaca iki rek’at namaz kılar, sonra müezzin gelip sabah
ezanını okuyuncaya kadar sağ yanı üzerine yaslanıp uzanırlardı.[3]
818. Huzeyfe radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin uyumak istediği zaman elini
yanağının altına koyar sonra da:
"Allahümme
bismike emûtü ve ahyâ: “Allahım! Senin isminle ölür, senin isminle dirilirim” derdi. Uykudan uyandığı
zaman: “Elhamdülillâhillezî ahyânâ min
ba‘di mâ emâtenâ ve ileyhin–nüşûr. ” “Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah’a
hamdolsun. Diriltmek sadece O’na mahsustur” buyururdu.[4]
819. Yaîş İbni
Tıhfe el–Gıfârî radıyallahu anhümâ,
babam bana şöyle dedi, diyerek nakletmiştir:
Bir ara ben mescitte yüzükoyun yatmıştım.
Baktım ki bir adam beni ayağıyla kımıldatıyor ve:
“Bu,
Allah’ın kızgınlığına sebep olan bir yatış tarzıdır” diyor. Bir de
ne göreyim, o Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem değil mi![5]
820. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Bir
kimse bir mecliste oturur da orada Allah Teâlâ’nın ismini anmazsa, Allah’a
karşı eksik bir iş yapmış, bir günah işlemiş olur. Bir kimse yatağa yatar da
orada Allah Teâlâ’yı zikretmezse, yine eksik bir iş yapmış, bir günah işlemiş
olur.”[6]
821. Abdullah İbni
Yezîd radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, o, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’i mescidde bir ayağını diğer ayağı üzerine atmış, sırt
üstü yatarken görmüştür.[7]
822. Câbir İbni
Semure radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, sabah namazını kıldıktan sonra güneş
iyice doğuncaya kadar, yerinde bağdaş kurarak otururlardı.[8]
823. İbni Ömer radıyallahu anhümâ:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i Kâbe’nin avlusunda elleriyle
dizlerini tutarak şöyle otururken gördüm, dedi ve uyluklarını karnına dayayıp
kolları ile dizlerini tutarak ve kaba etleri üzerine oturarak Resûlullah’ın oturuş
tarzını tarif etti.[9]
824. Kayle Binti
Mahreme radıyallahu anhâ şöyle der:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i dizlerini karnına dayamış, ellerini
koltuklarının altına koyup, kaba etleri üzerine oturmuş vaziyette gördüm.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i
böyle huşû ve huzû içinde mütevazi bir vaziyette oturur görünce, korkudan
irkildim.[10]
825. Şerîd İbni
Süveyd radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir gün sol elimi arkaya atmış ve elimin
ayasına dayanmış otururken, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem bana uğradı ve:
“Allah’ın
gazabına uğramış olanlar gibi mi oturuyorsun?” buyurdu.[11]
* Bu hadislerden
Rasûlullah (s.a.v)’in mescidde nasıl oturup yattığını öğreniyoruz. Mescidde
yatılmaz kanaatinin bir dayanağı yoktur. Kişi yorulunca istirahat için namaz
vakti haricinde mescidde uzanıp yatabilir. Herkes ve her mescid için geçerli
olmasa bile istasyon, otogar ve terminallere yakın cami ve mescidlerde yatanlar
görülürse nahoş karşılanmamalı, diğer mescid ve camilerde münasip bir şekilde
yatıp uyuyan yolcu ve otel parası olmayan birkaç saatlik bekleyiciler için de
hoşgörülü davranmalıdır. Mescidlerde yatılabileceğine dair pek çok hadis ve
deliller var fakat yatılmayacağına dair hiçbir delil yoktur.
Allah’ın gazabına uğramış olan yahudiler
ve diğer kafirlerin oturuş şekli olan bir elin içine dayanarak oturmak kibirli
ve büyüklük taslayan kimselerin oturma şeklini yansıttığından yasaklanmıştır.
Allah’ın gazablandığı kimselerin şiarı olan oturma yaslanma vb. davranışlar
görüldüğünde onlar akla geliyorsa zihnimizde onlar canlanıyorsa müslümanlar bu
şekillere benzemekten sakınmalıdır. “Kim kime benzemeye çalışırsa o onlardandır”
hadisine de uyulmuş olacağından kafir davranış ve adetlerinden uzak
durulmalıdır. [12]
Bu bölümdeki on
üç hadis-i şeriften; bir toplulukta bir kimseyi kaldırıp onun yerine
oturulmaması gerektiğini, sıkışıp araya alınması gerektiğini, oturduğu yerden
kalkıp tekrar dönüp gelenin oraya herkesten daha fazla hak sahibi olduğunu, bir
mecliste nerede boşluk varsa oraya oturulması gerektiğini, Cuma günü mescide
erken gidenin fazla sevap kazanacağını, iki kişi arasına oturmanın caiz
olmadığını, halka teşkil edilerek
oturulan bir yerde ortaya oturmanın lanetlendiğini, meclislerin en hayırlısının
en geniş olanı olduğunu, faydasız işler ve sözlerle bir oturum bitirilirse
sonunda nasıl dua edilmesi gerektiğini ve yine değişik bir duayı, Allah’ı
hatırlamadan bitirilen toplantılarının eşek leşinden kalkmış gibi olacağını,
pişmanlık olacağını ve Allah’a karşı eksik bir iş yapılmış olacağını
öğreneceğiz. [13]
826. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden
biriniz bir kimseyi oturduğu yerden kaldırıp sonra onun yerine kendisi
oturmasın. Fakat açılarak halkayı genişletiniz.”
İbni Ömer, bir kimse kendisi için
oturduğu yerden kalktığında onun yerine oturmazdı.[14]
827. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Sizden
biriniz oturduğu yerden kalkar, sonra tekrar dönüp gelirse oraya oturmaya
herkesten fazla hak sahibidir.”[15]
828. Câbir İbni
Semüre radıyallahu anhümâ şöyle
demiştir:
Biz Nebiyy–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna vardığımız zaman, her
birimiz nerede yer bulursa oraya otururdu.[16]
829. Ebû Abdullah
Selmân el–Fârisî radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir
kimse cuma günü gusül abdesti alır, elinden geldiği kadar temizlenir, ya kendi
özel kokusundan veya evinde bulunan güzel kokudan sürünür ve evinden çıkar, iki
kişinin arasına girmez, sonra üzerine farz olan namazı kılar, imam hutbe
okurken susup onu dinlerse, o cuma ile öteki cuma arasındaki günahları bağışlanır.”[17]
830. Amr İbni
Şuayb, babası vasıtasıyla dedesi Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anh’den rivayet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Kendileri
müsaade etmedikçe, iki kişinin arasına oturmak bir kimseye helâl olmaz” buyurdu.[18]
Ebû Dâvûd’un bir rivayetinde şöyledir:
“İzinleri
olmadıkça iki kişinin arasına oturulmaz.”[19]
831. Huzeyfe İbni
Yemân radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem halka teşkil eden bir topluluğun ortasına oturan kimseye
lânet etmiştir.[20]
Tirmizî’nin Ebû Miclez’den rivayetine
göre, bir adam gelip halkanın ortasına oturmuştu. Bunun üzerine Huzeyfe:
Halkanın ortasına oturan kimse, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in lisanıyla
veya Allah tarafından Muhammed sallallahu
aleyhi ve sellem’in lisanıyla lânetlenmiştir, dedi.[21]
832. Ebû Saîd
el–Hudrî radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:
“Meclislerin
en hayırlısı en geniş olanıdır” buyururken işittim.[22]
* Rahat edilmesi ve hoşlanılmayacak hareketlere
sebep olmadığı için geniş yerler tercih edilmelidir. [23]
833. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Kim
bir mecliste oturur ve orada bir sürü faydasız ve mânasız sözlerle vakit
öldürür de, o meclisten kalkmadan önce, Sübhâneke Allahümme ve bihamdike eşhedü
en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyke: Allahım! Seni her türlü
noksan sıfatlardan tenzih ve hamdinle tesbih ederim. Senden başka bir ilâh
olmadığını kesinlikle belirtirim. Senden bağışlanmamı diler ve sana tövbe
ederim, derse, o mecliste yapmış olduğu hataları bağışlanır.”[24]
834. Ebû Berze radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem meclisten kalkmak istediğinde, son söz
olarak şöyle dua ederlerdi:
“Sübhâneke
Allahümme ve bihamdike eşhedü en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu
ileyke”: “ Allahım! Seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ve hamdinle tesbih
ederim. Senden başka bir ilâh olmadığını kesinlikle belirtirim. Senden
bağışlanmamı diler ve sana tövbe ederim.” Bunun üzerine bir adam:
– Ey Allah’ın Resûlü! Şüphesiz ki sen,
daha önce söylemediğin bir söz söylüyorsun! dedi. Resûl–i Ekrem:
“Bu
söylediğim sözler, mecliste işlenen hata ve kusurlara keffârettir” buyurdu.[25]
835. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu duaları yapmadan önce bir
meclisten kalktığı pek az olurdu:
“Allahım!
Bize, günahla aramıza engel olacak kadar korkundan hisse ver. Bizi, cennetine
ulaştıracak kadar tâatini nasib eyle. Dünya musîbetlerini hafifletecek güçlü
iman ver. Allahım! Bizi yaşattığın müddetçe kulaklarımız, gözlerimiz ve
kuvvetimizden faydalandır; ölümümüze kadar da onları devamlı kıl. Bize
zulmedenlerden öcümüzü sen al. Bize düşmanlık edenlere karşı bize yardım et.
Bizi dinimizde musîbete uğratma. Dünyayı en büyük düşüncemiz ve gayemiz,
ilmimizin sonu kılma. Bize acımayanları üzerimize musallat etme.”[26]
* İnsanlar sabah erkenden işlerine güçlerine
başlayıp akşama kadar dünyalık peşinde koşarlar. Akşamları bir araya
geldiklerinde ise yine dünyalık, yine mal, mülk, servet, dünya istikballerini
konuşarak zamanlarını geçirirler. Gündüz dünyalığa koşan insanlar geceleyin
bari Allah’ın dinini öğrenmek üzere sohbetler edip ayet ve hadisleri öğrenmeye
çalışsalar ve dünya-ahiret dengeli gitse ne iyi olur. Bu konuda 485 nolu
hadisle birlikte 55. bölümün tüm hadislerini ve ayetlerini bir daha okumak çok
iyi olur. [27]
836. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Herhangi
bir topluluk oturdukları meclisten Allah’ı zikretmeden kalkarlarsa, merkep leşi
yanından kalkmış gibi olurlar. O meclis de onlar için bir pişmanlık olur.”[28]
837. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
“Bir
cemaat oturduğu mecliste Allah’ı anmaz ve peygamberlerine salât ve selâm getirmezlerse,
bu meclis onlar için bir nedâmet olur. Allah dilerse onlara azâb eder, dilerse
mağfiret eder.”[29]
838. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Bir
kimse bir mecliste oturur da orada Allah Teâlâ’nın ismini anmazsa, Allah’a
karşı eksik bir iş yapmış, bir günah işlemiş olur. Bir kimse yatağa yatar da
orada Allah Teâlâ’yı zikretmezse, yine eksik bir iş yapmış, bir günah işlemiş
olur.”[30]
* Müslüman yahudiler gibi sadece dünyayı
tercih edip ahireti ihmal ederek Allah’ın gazabını kazanan insanlar gibi
olmamalı. Din ile dünyayı birlikte götürüp her iki tarafı da ihmal etmemelidir.
Allah rızası için hiçbir şey konuşulmadan onun ismi, kitabı, peygamberi ve
sünneti anılmadan kalkılan toplantılar sanki merkep leşinin başından dağılan
yırtıcı, vahşi ve pis tabiatlı hayvanlar gibi kabul edilirler. Çünkü zamanları
iftira, gıybet, dedikodu ve cenneti kazandırmayacak işler ile geçmiş demektir. [31]
839. Ebû Hüreyre radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle
buyururken işittim, dedi:
–
“Ümmete, nübüvvetten sonra sadece mübeşşirât kalmıştır”. Ashâb:
– Mübeşşirât nedir? diye sorunca, Resûl–i
Ekrem:
–
“Sâlih rüyadır” buyurdu.[32]
840. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre,
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
“Zaman
yaklaşınca mü’minin rüyası yalan çıkmaz. Mü’minin rüyası nübüvvetin kırk altı cüzünden
biridir.”[33]
Müslim’in bir rivayeti de şöyledir:
“Sizin
en doğru rüya görenleriniz, en doğru söyleyenlerinizdir.”[34]
841. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Beni
rüyada gören kimse, uyanıkken de öylece görecektir –veya sanki beni uyanıkken
görmüş gibidir–. Çünkü şeytan bana benzeyen bir şekle giremez.”[35]
842. Ebû Saîd
el–Hudrî radıyallahu anh Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle
buyururken işitmiştir:
“Sizden
biriniz hoşuna giden bir rüya görünce, o Allah Teâlâ’dandır. Bu sebeple Allah’a
hamdetsin ve o rüyasını anlatsın.”
Başka bir rivayet şöyledir:
“O
rüyayı sadece sevdiğine söylesin. Hoşlanmadığı bir rüya görürse o şeytandandır.
Onun şerrinden Allah’a sığınsın ve onu hiç kimseye söylemesin. O zaman o rüya
kendisine zarar vermez.”[36]
* Ebu’d Derda peygamberimize Yunus suresi 64.
ayeti olan “Dünya hayatında da Ahiret
hayatında da müjde onlara” ayeti
hakkında sormuş. Efendimiz de müslümanın gördüğü veya kendisine gösterilen saf
rüyadır, buyurmuşlardır.[37]
Gördüğü korkunç rüyalarla günahkar halini terkeden, tevbeye dönen insanlar hiç
de az değildir. Peygamberlik salih ve sadık rüyalarla başlamıştı. Rüyasında
gördüğü şey aynen çıkardı. Bu durum altı ay devam etmiştir. Peygamberlik süresi
yirmi üç yıl olduğuna göre bu tür sadık rüyalar nübüvvetin kırk altı bölümünden
biri olarak sayılmıştır. (839. Hadis) Sadık rüyalar peygamberlikten sonra
ümmetine kalan en önemli bir özelliktir. [38]
843. Ebû Katâde radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
“Sâlih
rüya
–bir rivayete göre güzel rüya– Allah’tandır.
Fena rüya da şeytandandır. Kim hoşuna gitmeyen bir rüya görürse, sol tarafına
üç defa üflesin ve şeytandan Allah’a sığınsın. O takdirde o rüya kendisine
zarar vermez.”[39]
844. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Sizden
biriniz hoşlanmadığı bir rüya görünce, sol tarafına üç defa tükürsün; şeytanın
şerrinden de üç defa Allah’a sığınsın; yattığı tarafından da öbür yanına
dönsün”.[40]
* Görülen rüya çirkin ve korkunç olunca sol
tarafa üç defa tükürmek o rüyada hazır bulunan şeytanı kovalamak ve onu hor
hakir görmek aşağılıklardan olduğunu kabul etmek gereğindendir. Sol taraf
sevilmeyen, hoşlanılmayan ve şeytanın çoğunlukla o taraftan gelebileceği
inancından dolayıdır. Tükürmeden sonra hemen Allah’a sığınılması tavsiye
ediliyor. Biz de öyle yapıp Allah’tan gafil olmadığımızı ortaya koymalıyız. [41]
845. Ebü’l–Eska‘
Vâsile İbnü’l–Eska‘ radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“En
büyük iftiralar, bir kimsenin babasından başkasına neseb iddiasında bulunması,
görmediği rüyayı gördüğünü iddia etmesi ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in söylemediği bir sözü ona nisbet etmesidir.”[42]
* Nesebi inkar
etmek soysuzluğu kabul etmek demektir. Rüyasında görmediği bir şeyi gördüğünü
iddia eden de Allah’ı yalanlamış ve Allah’ın göstermediği bir rüyayı gösterdi
demek suretiyle Allah’ı yalancı çıkarmış olacağından büyük günah işlemiş olur.
Rüyada yalan söylemek uyanıkken yalan söylemekten daha büyük bozgunculuğa sebep
olur. Çünkü bu yolla insan diğer insanları kandırmış kendinde olmayan bir
değeri kendine yakıştırmış ve başkalarının bakış açılarını ve düşüncelerini
değiştirerek daha büyük bir bozgunculuk yapmış olur. Peygamberimizin
söylemediği bir sözü ona izafe etmek ise en büyük günahlardan olup bu kimse
dinde sapıklık ortaya çıkarmayı istemiş olur. Yani eldeki mevcut Kur’an ve
sünnetle yetinmeyerek onlara ilavede bulunmayı istemiş olacağından bu da en
büyük günahlardan ve cehennemlik olmayı gerektiren işlerdendir. [43]
[1] Buhârî, Daavât 5. Ayrıca
bk. Buhârî, Vudû‘ 75; Müslim, Zikir 56–58; Ebû Dâvud, Edeb 98.
Bu hadis 80 numarada
geçmişti, bir benzeri de 1463 numarada gelecektir.
[2] Buhârî, Vudû 75; Müslim,
Zikİr 56.
[3] Buhârî, Daavât 5;
Müslim, Müsâfirîn 121–122.
Benzeri için 1174’e
bakınız
[4] Buhârî, Daavât 7, 8, 16.
Ayrıca bk. Müslim, Zikr 59; Ebû Dâvûd, Edeb 98; Tirmizî, Edeb 28; İbni Mâce,
Duâ 16.
Benzeri için bkz. 1459,
1461
[5] Ebû Dâvûd, Edeb 95.
Ayrıca bk. Tirmizî, Edeb 21.
[6] Ebû Dâvûd, Edeb 25.
Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 422.
837’de tekrar gelecek
[7] Buhârî, Salât 85
İsti’zân 44; Müslim, Libâs 75. Ayrıca bk. Tirmizî, Edeb 19; Nesâî, Mesâcid 28.
[8] Ebû Dâvûd, Edeb 26.
Benzer rivâyetler için bk. Müslim, Mesâcid 286; Tirmizî, Salât 412.
[9] Buhârî, İsti’zân 34.
[10] Ebû Dâvud, Edeb 22.
[11] Ebû Dâvûd, Edeb 24.
[12] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 258.
[13] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 258.
[14] Buhârî, Cum’a 20,
İsti’zân 31; Müslim, Selâm 28–29. Ayrıca bk. Tirmizî, Edeb 9.
[15] Müslim, Selâm 31.
[16] Ebû Dâvûd, Edeb 14;
Tirmizî, İsti‘zân 29.
[17] Buhari, Cuma 6.
1155’de tekrar gelecektir.
[18] Ebû Dâvûd, Edeb 21;
Tirmizî, Edeb 11.
[19] Ebû Dâvud, Edeb 21.
[20] Ebû Dâvud, Edeb 14.
[21] Tirmizî, Edeb 12.
[22] Ebû Dâvûd, Edeb 12.
Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned,
III, 18, 69.
[23] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 259.
[24] Tirmizî, Daavât 39.
[25] Ebû Dâvûd, Edeb 27.
[26] Tirmizî, Daavât 80.
[27] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 260.
[28] Ebû Dâvûd, Edeb 25.
[29] Tirmizî, Daavât 8.
[30] Ebû Dâvûd, Edeb 25, 98.
819’da geçmişti.
[31] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 260.
[32] Buhârî, Ta’bîr 5. Ayrıca
bk. Müslim, Salât 207–208; Ebû Dâvûd, Salât 143; Tirmizî, Rü’yâ 2; Nesâî,
Tatbîk 9; İbni Mâce, Rü’yâ 1.
[33] Buhârî, Ta’bîr 26;
Müslim, Rü’yâ 6. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 8; Tirmizî, Rü’yâ 1; İbni Mâce,
Rü’yâ 9.
[34] Müslim, Rü’yâ 6.
[35] Buhârî, İlm 38; Ta’bîr
10; Müslim, Rü’yâ 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 88; Tirmizî, Rü’yâ 4, 7; İbni
Mâce, Rü’yâ 2.
[36] Buhârî, Ta’bîr 3, 46;
Müslim, Rü’yâ 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 52; İbni Mâce, Rü’yâ 3.
[37] Tirmizi, Rüya 3.
[38] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 261.
[39] Buhârî, Ta’bîr 4;
Müslim, Rü’yâ 1.
[40] Müslim, Rü’yâ 5. Ayrıca
bk. Ebû Dâvûd, Edeb 88; İbni Mâce, Ta’bîr 4.
[41] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 261.
[42] Buhârî, Menâkıb 5.
Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned,
II, 118.
Kısa bir şekli 1546’da gelecektir.
[43] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 261-262.