21- KİTAB’ÜL CENAİZ (CENAZELER BÖLÜMÜ) 3

1- ÖLÜM, TEMENNİ EDİLİR Mİ?. 3

2- ÖLÜM, İÇİN DUA ETMEMEK.. 4

3- ÖLÜMÜ ÇOK HATIRLAMAK.. 4

4- ÖLMEK ÜZERE OLAN KİMSEYE NE TELKİN EDİLİR?. 4

5- MܒMİN KİMSENİN ÖLÜM ALAMETİ NASILDIR?. 4

6- ÖLÜMÜN ŞİDDETİ 4

7- PEYGAMBERİMİZ (S.A.V) HANGİ GÜN VEFAT ETMİŞTİ?. 4

8- KİŞİ DOĞDUĞU YERDE Mİ ÖLÜR?. 4

9- MܒMİN VEFAT EDERKEN ALLAH’IN İKRAMI 5

10- ALLAH’A KAVUŞMAK İSTENİR Mİ?. 5

11- ÖLEN KİMSE ÖPÜLEBİLİR Mİ?. 6

12- ÖLEN KİMSENİN ÜZERİNİ ÖRTMEK GEREKİR Mİ?. 6

13- ÖLÜYE AĞLANIR MI?. 6

14- ÖLÜYE AĞLAMANIN YASAK ŞEKLİ NASILDIR?. 6

15- ÖLÜ ARKASINDAN BAĞIRIP ÇAĞIRARAK AĞLAMAMAK.. 7

16- ÖLÜYE HANGİ ÇEŞİT AĞLAMAK SERBESTTİR.. 8

17- CÂHİLÎ ADETİ ÜZERE AĞLAMAK YASAKTIR.. 8

18- SESİ YÜKSELTEREK BAĞIRMAK TA YASAKLANMIŞTIR.. 8

19- ELLERLE, YÜZLERE VURARAK AĞLAMAK TA YASAKLANMIŞTIR.. 9

20- SAÇI BAŞI YOLMAK TA YASAKLANMIŞTIR.. 9

21- ELBİSE VE YAKA PAÇA YIRTMAK.. 9

22- MUSİBET GELDİĞİNDE SABREDİP BOYUN EĞMEK.. 9

23- SABRETMEK VE KARŞILIĞINI ALLAH’TAN BEKLEMEK.. 10

24- ÜÇ ÇOCUĞU ÖLEN KİMSENİN MÜKAFATI 10

25- ÜÇ ÇOCUĞU ÖLEN KİMSENİN AHİRETTEKİ MÜKAFATI 10

26- ÜÇ ÇOCUĞU KENDİSİNDEN ÖNCE ÖLEN NE YAPMIŞTIR.. 10

27- ÖLÜM HABERİ (YAYMAK) VERMEK.. 11

28- CENAZE NE İLE YIKANIR?. 11

29 BİR ANNENİN ŞEFKATİ 11

30- CENAZENİN SAÇI ÖRÜLÜR MÜ?. 11

31- CENAZE YIKAMA İŞİNE NEREDEN BAŞLANIR?. 11

32- ÖLÜ YIKAMA İŞİ TEK Mİ OLMALI?. 11

33- ÖLÜ, BEŞTEN FAZLA DA GEREKİRSE YIKANIR MI?. 12

34- ÖLÜ BEŞTEN FAZLA DA GEREKİRSE YIKANIR MI?. 12

35- ÖLÜYÜ YIKARKEN KÂFÛR KULLANMAK.. 12

36- ÖLÜYE BAŞKA BİRİNİN GÖMLEĞİNİ GİYDİRMEK.. 12

37- KEFENİ GÜZEL YAPMAK.. 12

38- HANGİ KEFEN DAHA HAYIRLIDIR?. 13

39- RASÛLULLAH (S.A.V)’İN KEFENİ NASILDI?. 13

40- GÖMLEK KEFEN OLARAK KULLANILIR MI?. 13

41- İHRAMLI KİMSE NASIL KEFENLENİR?. 14

42- EN GÜZEL KOKU HANGİSİDİR?. 14

43- CENAZE OLDUĞUNU HABER VERMEK.. 14

44- CENAZE KABRE SÜRATLİ Mİ GÖTÜRÜLMELİ 14

45- CENAZE GEÇERKEN AYAĞA KALKILIR MI?. 15

46- MÜSLÜMAN OLMAYAN CENAZE İÇİN DE AYAĞA KALKILIR MI?. 15

47- CENAZE GEÇERKEN AYAĞA KALKILMASA DA OLUR MU?. 15

48- ÖLÜM, BİR KURTULUŞ MUDUR?. 16

49- KAFİR ÖLÜNCE HERŞEY VE HERKES ONDAN KURTULUR MU?. 16

50- CENAZEYİ HAYIRLA ANMAK.. 16

51- ÖLÜYÜ HAYIRLA YÂD ETMEK.. 17

52- ÖLÜLERE SÖVMEMEK.. 17

53- CENAZEYİ TAKİP ETMEK.. 17

54- CENAZEYLE BERABER GİTMENİN FAZİLETİ 17

55- BİNİTLİ OLANLAR CENAZEYİ NASIL TAKİB ETMELİ?. 18

56- YAYA YÜRÜYENLER CENAZEYİ NASIL TAKİP EDERLER?. 18

57- CENAZE NAMAZI KILMAYI EMRETMEK.. 18

58- ÇOCUK İÇİN CENAZE NAMAZI KILINIR MI?. 18

59- ÇOCUKLAR İÇİN DE CENAZE NAMAZI KILINIR.. 18

60- MÜŞRİK ÇOCUKLARININ DURUMU NEDİR?. 18

61- ŞEHİDLERE NAMAZ KILINIR MI?. 19

62- ŞEHİDLERE NAMAZ KILINMASA DA OLUR MU?. 19

63- RECM EDİLEN KİMSENİN NAMAZI KILINIR MI?. 19

64- RECM YAPILANIN NAMAZI KILINIR MI?. 19

65- VASİYYETİNDE YANLIŞLIK YAPAN KİMSENİN CENAZE NAMAZI 20

66- GANİMETTEN ÇALAN KİMSENİN NAMAZI KILINIR MI?. 20

67- BORÇLU KİMSENİN NAMAZI KILINIR MI?. 20

68- İNTİHAR EDENİN NAMAZI KILINIR MI?. 20

69- MÜNAFIKLAR ÜZERİNE NAMAZ KILINIR MI?. 21

70- MESCİDDE CENAZE NAMAZI KILINIR MI?. 21

71- GECELEYİN CENAZE NAMAZI KILINIR MI?. 21

72- GIYÂBİ CENAZE NAMAZI DA KILINIR MI?. 21

73- CENAZE NAMAZI NASIL KILINIR?. 22

74- BİR KADIN VE ÇOCUĞUN CENAZE NAMAZI NASIL KILINIR?. 22

75- ERKEK VE KADIN CENAZELER BİR ARADA OLURSA NAMAZLAR NASIL KILINIR?  22

76- CENAZE NAMAZINDAKİ TEKBİR SAYISI NE KADARDIR?. 22

77- CENAZE NAMAZINDA OKUNANLAR.. 22

78- BİR CENAZEYE YÜZ KİŞİ NAMAZ KILARSA NE OLUR?. 23

79- CENAZE NAMAZI KILMANIN SEVABI 24

80- CENAZE GÖMÜLMEDEN OTURMAMAK.. 24

81- CENAZE İÇİN AYAĞA KALKMAK.. 24

82- ŞEHİD, KANI İLE BİRLİKTE GÖMÜLÜR.. 24

83- ŞEHİD NEREYE GÖMÜLÜR?. 24

84- MÜŞRİKLERİ KİM DEFNEDER?. 25

85- MEZARDA LAHD YAPMAK VE LAHDSİZ MEZARLIK.. 25

86- KABİR, NE KADAR DERİNLİKTE OLMALI?. 25

87- KABRİN, GENİŞLİĞİ NE KADAR OLMALI?. 25

88- RASÛLULLAH (S.A.V)’İN KABRİNE KIRMIZI KADİFE KONDU MU?. 25

89- CENAZE DEFNETMENİN YASAK OLDUĞU VAKİT VAR MIDIR?. 25

90- BİRDEN FAZLA KİMSE BİR KABRE GÖMÜLÜR MÜ?. 26

91- KUR’AN’I EN İYİ BİLENLERE KABİRDE ÖNCELİK.. 26

92- KABİRE GÖMÜLEN TEKRAR ÇIKARILIR MI?. 26

93- KABİRDEN CENAZE ÇIKARILIP BAŞKA KABRE NAKLEDİLİR Mİ?. 26

94- KABİR ÜZERİNDE CENAZE NAMAZI KILINIR MI?. 26

95- CENAZE DEFNEDİLDİKTEN SONRA DÖNÜŞTE BİNİTE BİNMEK.. 27

96- KABİRLER ÜZERİNE BİNA YAPILIR MI?. 27

97- KABİR ÜZERİNE OTURULUR MU?. 27

98- KABİRLERİN ÜZERİ KİREÇLENMEZ. 27

99- YÜKSEK KABİRLER YER SEVİYESİNE GÖRE DÜZLENMELİDİR.. 27

100- KABİRLERİ ZİYARET. 27

101- MÜŞRİK ANNENİN KABRİ ZİYARET EDİLİR Mİ?. 28

102- MÜŞRİKLER İÇİN AF DİLEME YASAKTIR.. 28

103- MܒMİNLER İÇİN İSTİĞFAR EDİLEBİLİR.. 28

104- KABİRLERE KANDİL YAKMAK YASAKTIR.. 29

105- KABİRLER ÜZERİNE OTURULMAZ. 29

106- KABİRLER MESCİD HALİNE GETİRİLEMEZ. 29

107- RASÛLÜLLAH MÜŞRİK VE MÜSLÜMAN KABİRLERİNİ ZİYARET ETTİ Mİ?. 30

108- ÖLEN KİŞİ, YAKINLARININ AYAK SESLERİNİ DUYAR MI?. 30

109- KABİRDE SORGU SUAL VAR MIDIR?. 30

110- KABİRDE KAFİRİN SORGUSU.. 30

111- İÇ HASTALIĞINDAN ÖLEN KİMSENİN DURUMU.. 30

112- ŞEHİDLERE KABİRDE SUAL YOK MUDUR?. 31

113- KABİR ÖLÜYÜ SARIP SIKAR MI?. 31

114- KABİR AZABI 31

115- KABİR AZABINDAN ALLAH’A SIĞINMAK.. 31

116- KABİRLER ÜZERİNE AĞAÇ DİKİLMELİ Mİ?. 32

117- MܒMİNLERİN RUHLARI NEREDEDİR?. 33

118- ÖLÜMDEN SONRA DİRİLME. 34

119- KIYAMETTE İLK OLARAK KİM GİYDİRİLECEK?. 35

120- CENAZE SAHİBLERİNE BAŞSAĞLIĞI DİLEMEK.. 35

121- MUSA (A.S) ÖLMEK İSTEMEMİŞ MİYDİ?. 35

 

 

 

 

21- KİTAB’ÜL CENAİZ (CENAZELER BÖLÜMÜ)

1- ÖLÜM, TEMENNİ EDİLİR Mİ?

1795- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Hiç biriniz ölümü temenni etmesin. Eğer o iyi bir kimse ise iyilik ve sevaplarını artırması ümit edilir eğer kötü bir kimse ise, tevbe edip dönmesi umulur.” (Buhârî, Merda ve Tıb 19; Dârimi, Rikak: 45)

1796- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Hiçbiriniz ölümü temenni etmeyiniz. O kimse iyilerden ise yaşadığı sürece hayrını ve sevabını artırır da bu onun için daha hayırlıdır. Eğer kötü bir kimse ise umulur ki tevbe eder ve iyi kullardan olabilir.” (Buhârî, Merda ve Tıb 19; Dârimi, Rikak: 45)

1797- Enes (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz dünyevi sıkıntılar altında kalıp ta ölümü temenni etmesin. Fakat şöyle desin: Allah’ım! Yaşamak benim için hayırlı ise beni yaşat, ölmek benim için hayırlı olacaksa benim ruhumu al.” (Buhârî, Merda ve Tıb 19; Dârimi, Rikak: 45)

1798- Enes (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Dünyada başınıza gelen sıkıntılardan dolayı dikkat edin ve ölümü istemeyin. Çaresiz kalırsanız şöyle deyin: Allah’ım! Yaşamak hakkımda hayırlı ise beni yaşat ölmek benim için hayırlı ise beni öldür.” (Buhârî, Merda ve Tıb: 19; Ebû Davud, Cenaiz: 13)

2- ÖLÜM, İÇİN DUA ETMEMEK

1799- Enes (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Ölmek için dua etmeyiniz ve ölümü de temenni etmeyiniz. Ölümü istemek zorunda kalan ise şöyle desin: “Allah’ım yaşamak hakkımda hayırlı ise beni yaşat. Ölmem hayırlı ise benim ruhumu al.” (Buhârî, Merda ve Tıb: 19; Ebû Davud, Cenaiz: 13)

1800- Kays (r.a)’dan haber verildiğine göre, şöyle demiştir: Hastalığıda ziyaret için Habbab’ın yanına girmiştim. Karın bölgesi tedavi için yedi sefer dağlanmıştı. Şöyle dedi: “Eğer, Rasûlullah (s.a.v); bizi ölüm için dua etmekten yasaklamamış olsaydı ölmek için dua etmek isterdim.” (Buhârî, Merda ve Tıb: 19; Tirmizî, Cenaiz: 3)

3- ÖLÜMÜ ÇOK HATIRLAMAK

1801- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Lezzetleri yok edip bitiren ölümü çok hatırlayın.” (İbn Mâce, Zühd: 31)

1802- Ümmü Seleme (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’den işittim, şöyle diyordu: “Hastanın yanında bulunduğunuzda, hayır dua edin. Çünkü; melekler sizin söylediklerinize âmin derler.” Ebu Seleme vefat ettiğinde; “Ey Allah’ın Rasûlü! nasıl dua edeyim?” dedim. O da şöyle buyurdu: “Allah’ım! Bize ve ona mağfiret eyle, ona karşılık, bana daha hayırlısını ver.” Allah, bana daha sonra, Ebu Seleme’den daha hayırlı olan; Muhammed (s.a.v)’i verdi.” (Ebû Davud, Cenaiz: 18)

4- ÖLMEK ÜZERE OLAN KİMSEYE NE TELKİN EDİLİR?

1803- Ebu Sâid (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Ölecek olan kimselere “Lâ ilâhe illallah” demesini telkin ediniz.” (Ebû Davud, Cenaiz: 20; Tirmizî, Cenaiz: 7)

1804- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Ölmek üzere olanlarınıza; “Lâ ilâhe illallah” sözünü demesini telkin ediniz.” (Ebû Davud, Cenaiz: 20; Tirmizî, Cenaiz: 7)

5- MܒMİN KİMSENİN ÖLÜM ALAMETİ NASILDIR?

1805- Büreyde (r.a)’nin babasından naklettiğine göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Mü’minin ölümü alnı terleyerek olur.” (Tirmizî, Cenaiz: 10; İbn Mâce, Cenaiz: 3)

1806- Büreyde (r.a)’nin babasından rivâyet ederek şöyle diyor: Rasûlullah (s.a.v)’den işittim şöyle diyordu: “Mü’minin ölümü alnı terleyerek olur.” (Tirmizî, Cenaiz: 10; İbn Mâce, Cenaiz: 3)

6- ÖLÜMÜN ŞİDDETİ

1807- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v)’in başı, çenem ile göğsüm arasında iken vefat etmişti. Bu sebeple ben, Rasûlullah (s.a.v)’in vefatını gördükten sonra artık hiç kimsenin ölümünün şiddetinden korkmam.” (İbn Mâce, Cenaiz: 64)

7- PEYGAMBERİMİZ (S.A.V) HANGİ GÜN VEFAT ETMİŞTİ?

1808- Enes (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’e, son bakışım perdenin açılışıyla kapanışı zamanı kadardır. İnsanlar, Ebu Bekir’in arkasında namaz kılmak için saf bağlamışlardı. (perde açılınca) Ebu Bekir, Rasûlullah (s.a.v)’in namaza geleceğini sanmıştı da geri çekilmek istemişti, Peygamber (s.a.v) yerinde kalmasını işaret etmişti ve perdeyi indirmişti. O günün sonunda vefat etmişti, o gün pazartesiydi.” (Müslim, Salat: 21; İbn Mâce, Cenaiz: 64)

8- KİŞİ DOĞDUĞU YERDE Mİ ÖLÜR?

1809- Abdullah b. Amr (r.a)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir adam Medine’de doğdu ve orada vefat etti. Rasûlullah (s.a.v) ona dua etti ve dedi ki: “Keşke bu adam doğduğu yerden başka bir yerde öleydi.” Oradakiler: “Niçin Ey Allah’ın Rasûlü!” dediler. Rasûlullah (s.a.v), şöyle buyurdu: “Bir adam doğduğu yerden başka bir yerde ölmüş olsaydı ona, Cennette doğduğu yerle öldüğü yer arasındaki mesafe kadar yer verilirdi.” (İbn Mâce, Cenaiz: 61; Müsned: 6369)

9- MܒMİN VEFAT EDERKEN ALLAH’IN İKRAMI

1810- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Mü’minin ölüm anı geldiğinde, rahmet melekleri beyaz ipek elbiselerle gelirler ve Mü’minin ruhuna hitaben: “Sen Rabbinden razı, O da senden razı olarak, sana karşı gazaplı olmayan Rabbinin rahmetine ve katına çık” derler. Ve o Mü’minin ruhu en güzel misk kokusu gibi vücudundan çıkar. Sonra melekler bu ruhu elden ele aktararak semanın kapısına kadar getirirler ve Mü’minlerin ruhlarının yanına getirirler. Mü’minlerin ruhları, gelen mü’minin ruhuna birinizin uzaktaki sevdiği birine kavuşmasından daha çok sevinirler ve o şekilde karşılarlar ve falan filan nasıldır?” diye sorarlar. Bir kısmı da: “Bırakın onu, dünya zevkine dalmıştı o derler. O yeni gelen ruh: “O kimse ölüp size kavuşmadı mı?” der. Onlar da anası olan Cehenneme götürülmüştür derler. Kafir kimse de ölüm anı yaklaştığında ise azâb melekleri ona gelir ve kıldan yapılmış kalın bir elbise getirirler ve şöyle derler: “Haydi sen Rabbinin azabına, O sana gazaplanmış olduğu halde çık.” Kafirin ruhu da en kötü pislik kokusu gibi çıkar. Melekler onu gideceği yerin kapısına getirirler ve: “Bu ne kötü kokudur diyerek kafirlerin ruhlarının yanına götürürler.” (Sadece Nesâi rivâyet etmiştir.)

10- ALLAH’A KAVUŞMAK İSTENİR Mİ?

1811- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kim Allah’a kavuşmayı isterse, Allah’ta ona kavuşmayı ister. Kim de Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah’ta ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” Şüreyh diyor ki: Aişe’nin yanına geldi ve Ey Mü’minlerin annesi, Ebu Hureyre’nin Rasûlullah (s.a.v)’den naklettiği bir hadis duydum. Eğer söylediği gibi ise biz mahvolduk dedim. Aişe: “Nedir o duyduğun?” diye sordu. Ben de: “Ebu Hüreyre dedi ki diyerek, Rasûlullah (s.a.v)’in şöyle söylediğini haber verdim: “Kim Allah’a kavuşmayı arzu ederse, Allah’ta ona kavuşmayı ister kim de Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah’ta ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” “Fakat hepimiz ölümden hoşlanmıyoruz” dedim. Aişe (r.anha) şöyle dedi: “İş, senin anladığın gibi değil; Rasûlullah (s.a.v) şöyle demek istemiştir: “Maksat ona gitmek demek değildir. Fakat göz, ölüm anında bir yere dikilip kaldığında, göğüs inip kalkmaya başladığında ve o anın dehşetinden deriler ürperip diken diken olduğunda, kim Allah’a kavuşup O’nun rahmetine girmeyi severek ve isteyerek arzu ederse, Allah’ta o kimseye kavuşmayı ister. O anda kim Allah’tan ve ona kavuşmaktan hoşlanmaz ise, Allah’ta o kimseye kavuşmayı istemez” dedi. (Müslim, Zikir Dua: 5; Buhârî, Rikak: 41)

1812- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Allah şöyle buyuruyor: “Kulum bana kavuşmayı isterse, ben de ona kavuşmayı isterim. Benimle kavuşmaktan hoşlanmayanla bende kavuşmak istemem.” (Müslim, Zikir Dua: 5; Buhârî, Rikak: 41)

1813- Ubâde (r.a)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kim, Allah’a kavuşmayı isterse; Allah’ta ona kavuşmayı ister. Kim de, Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa; Allah’ta ona kavuşmayı istemez.” (Müslim, Zikir Dua: 5; Buhârî, Rikak: 41)

1814- Ubâde b. Samit (r.a)’ten rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kim, Allah’a kavuşmak isterse; Allah’ta o kimseye kavuşmak ister. Kim de, Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa; Allah’ta o kimseye kavuşmaktan hoşlanmaz.” (Müslim, Zikir Dua: 5; Buhârî, Rikak: 41)

1815- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kim, Allah’a kavuşmayı isterse; Allah’ta ona kavuşmayı ister. Kim de, Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa; Allah’ta o kimseye kavuşmaktan hoşlanmaz.” Amr’ın rivâyetinde şu fazlalık vardır: “Ey Allah’ın Rasûlü! Allah’a kavuşmayı istemek ölümden hoşlanmamak demektir. Hepimizde ölümden hoşlanmayız” denildi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v): “Bu, benim söylemek istediğim ölüm anındadır. Bir kimse ölüm anında Allah’ın rahmet ve bağışlamasıyla müjdelendiğinde mü’min kul, Allah’a kavuşmak ister. Allah ta bu kuluna kavuşmayı ister. Ölecek bir kimse Allah’ın azabıyla müjdelendiğinde ise o kimse Allah’a kavuşmayı istemez. Allah ta ona kavuşmayı istemez” buyurdular. (Müslim, Zikir Dua: 5; Buhârî, Rikak: 41)

11- ÖLEN KİMSE ÖPÜLEBİLİR Mİ?

1816- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre: “Ebu Bekir, Peygamber (s.a.v) vefat ettiğinde onu iki gözünün arasından öpmüştü.” (İbn Mâce, Cenaiz: 7; Tirmizî, Cenaiz: 14)

1817- İbn Abbas ve Aişe (r.anhüma)’dan rivâyete göre: “Ebu Bekir Peygamber (s.a.v)’i vefat ettiğinde öpmüştü.” (İbn Mâce, Cenaiz: 7; Tirmizî, Cenaiz: 14)

1818- Yine İbn Abbas ve Aişe (r.anhüma)’dan rivâyete göre: “Ebu Bekir, Peygamber (s.a.v)’i vefat ettiğinde öpmüştü.” (İbn Mâce, Cenaiz: 7; Tirmizî, Cenaiz: 14)

12- ÖLEN KİMSENİN ÜZERİNİ ÖRTMEK GEREKİR Mİ?

1819- Câbir (r.a)’den rivâyete göre, şöyle diyordu: Uhud savaşında şehid olan babam getirilmişti; kulağı, burnu kesilmek sûretiyle Müsle yapılmıştı. Rasûlullah (s.a.v)’in önüne konmuştu, üzeri bir örtüyle örtülmüştü. Örtüyü üzerinden kaldırmak istedim, toplum bana engel oldu. Fakat, Rasûlullah (s.a.v) örtünün açılmasını emretti, örtü açılınca Rasûlullah (s.a.v) ağlayan bir kadın sesi duydu. Kim bu diye sordu. Amr’ın kızı veya Amr’ın kız kardeşi dediler. Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Ağlama! Niçin ağlıyorsun? Kaldırılıncaya kadar melekler kanatlarıyla onu gölgelerler.” (Müsned: 13776)

13- ÖLÜYE AĞLANIR MI?

1820- İbn Abbas (r.a)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Ölmek üzere olan bir kız çocuğu Rasûlullah (s.a.v)’e getirilmişti de onu kucağına aldı sonra elini onun üzerine koydu, O anda çocuk ruhunu teslim etti. Bunun üzerine Ümmü Eymen ağlamaya başladı. Rasûlullah (s.a.v) ona dedi ki: “Ey Ümmü Eymen! Rasûlullah (s.a.v) yanında iken niçin ağlıyorsun?” Ümmü Eymen’de: “Rasûlullah (s.a.v) ağlarken ben niçin ağlamayayım” dedi. Rasûlullah (s.a.v): “Ben ağlamıyorum fakat o acıma hissidir” diyerek şöyle buyurdu: “Mü’min daima hayır üzeredir, vücudundan ruhu çıkarılırken bile Allah’a hamd eder.” (Müsned: 2570)

1821- Enes b. Malik (r.a)’ten rivâyete göre, Fatıma, Rasûlullah (s.a.v)’in vefatı üzerine ağladı ve şöyle dedi: “Ey Rabbinden aldığı emirle O’na yaklaşan babacığım! Ey Cibril’e ölümünü haber verdiğimiz babacığım! Firdevs Cenneti barınağı olan babacığım!” (Buhârî, Megazî 85)

 1822- Câbir (r.a)’den rivâyet edildiğine göre, Câbir’in babası, Uhud savaşında şehid olmuştu. Yüzündeki örtüyü açıp ağlamak istedim. İnsanlar bana engel oldular. Fakat, Rasûlullah (s.a.v) beni bundan yasaklamadı. Halam da ağlamaya başladı. Rasûlullah (s.a.v): “Onun için ağlamayın, siz onu kaldırıp defnedinceye kadar melekler onu kanatlarıyla gölgelendirirler.” (Buhârî, Cihad ve Siyer: 20; Müsned: 13776)

14- ÖLÜYE AĞLAMANIN YASAK ŞEKLİ NASILDIR?

1823- Câbir b. Atik (r.a)’in haber verdiğine göre, Peygamber (s.a.v), Abdullah b. Sabit’i ziyarete geldi. O, ruhunu teslim etmek üzereydi. Seslendi fakat cevap vermeyince (Bakara sûresi 156. ayeti olan): “Varlığımız, Allah içindir, sonun da ona dönecek ve hesaba çekileceğiz.” Ayetini okudu ve şöyle buyurdu: “Ebu’r Rabi’in ölümü üzerine Allah’a boyun eğdik.” Kadınlar, yüksek sesle ağlamaya başladılar. İbn Atik onları susturmaya çalıştı. Rasûlullah (s.a.v): “Bırak onları, vacip olunca kimse ağlamasın” buyurdu. Oradakiler: “Vacip olmak nedir? Ey Allah’ın Rasûlü!” dediler. “Ölümdür” buyurdu. Abdullah b. Sabit’in kızı şöyle dedi: “Ey babacığım, senin olduğunu umuyorum çünkü sen şehidlik için her şeyi hazırlamıştın.” Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v)’de şöyle buyurdu: “Allah ona niyetine göre ecrini vermiştir. Şehidlikten ne anlıyorsunuz?” dedi. Orada bulunanlar da: “Allah yolunda ölmek veya öldürülmektir” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Allah yolunda öldürülmenin dışında şehidlik yedi çeşittir. Taun hastalığından ölen şehiddir. İç hastalıklarından ölen şehiddir. Suda boğularak ölen şehiddir. Yıkıntı altında kalan şehiddir. Zat’ül cenb hastalığın (akciğer)den ölen şehiddir. Yangında ölen şehiddir. Doğum yaparken veya kadın hastalığından dolayı ölen kimseler de (Allah ve Rasûlünun istediği gibi Müslüman olarak hayatlarını devam ettirirken ölmüşlerse hepsi) şehiddir.” (Muvatta', Cenaiz: 12; Ebû Davud, Cenaiz: 15)

1824- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Mûte’de şehid olan Zeyd b. Harise, Cafer b. ebi Talib ve Abdullah b. Revaha‘nın şehid oldukları haberi geldiğinde; Rasûlullah (s.a.v) mescidde oturuyordu. Üzüntülü olduğu anlaşılıyordu. Ben de kapının aralığından kendisine bakıyordum. Bu arada bir adam geldi ve: “Cafer’in kadınları çok ağlıyorlar” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v): “Git ve onları engelle” buyurdu. Adam gitti ve tekrar geldi, “Bu şekilde ağlamalarından dolayı onları yasakladım fakat beni dinlemediler” dedi. Rasûlullah (s.a.v): “Yine git ve onları engelle” buyurdu. Adam gitti geri geldi ve gittim yasakladım fakat beni yine dinlemediler dedi. Bu sefer Rasûlullah (s.a.v): “Git ve ağızlarına toprak saç” buyurdu. Aişe (r.anha) diyor ki: “Allah senin burnunu yere sürtsün. Vallahi ne Rasûlullah (s.a.v)’i kendi haline bıraktın ne de dediğini yaptın.” (Buhârî, Cenaiz: 40; Müslim: Cenaiz: 10)

1825- Ömer (r.a)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Ölen kimse yakınlarının kendisi için ağlamalarından dolayı azâb görür.” (Buhârî, Cenaiz: 45; Ebû Davud, Cenaiz: 29)

1826- Muhammed b. Sirin (r.a) şöyle diyordu: İmran b. Husayn yanında, “Ölü, dirilerin kendisi için ağlamasıyla azâb çeker” hadisi söylenince O, bu sözü Rasûlullah (s.a.v) söyledi” dedi. (Buhârî, Cenaiz: 45; Ebû Davud, Cenaiz: 29)

1827- Ömer (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Ölen kimse yakınlarının ağlamasından dolayı azâb görür.” (Buhârî, Cenaiz: 45; Ebû Davud, Cenaiz: 29)

15- ÖLÜ ARKASINDAN BAĞIRIP ÇAĞIRARAK AĞLAMAMAK

1828- Kays b. Asım (r.a), şöyle demiştir: “Ben ölürsem arkamdan feryâd ederek ağlamayınız. Çünkü Rasûlullah (s.a.v): “Ölünün arkasından çığlıklarla ağlanmaz” buyurdu. (Buhârî, Cenaiz: 45; Ebû Davud, Cenaiz: 29)

1829- Enes (r.a)’den rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v), kadınlardan biat aldığında ölünün arkasından feryâdla ağlamamak üzere söz almıştı. Bunun üzerine kadınlar: “Ey Allah’ın Rasûlü! Cahiliyye döneminde kadınlar ağlarken bize katılmışlardı. Şimdi de biz onlara katılarak topluca ağlıyabilir miyiz?” diye sordular. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v): “İslâm’da toplu halde bir araya gelip ağlamak yoktur” buyurdu. (Buhârî, Cenaiz: 45; Ebû Davud, Cenaiz: 29)

1830- Ömer (r.a)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v)’den işittim şöyle diyordu: “Ölen kimse, kabrinde feryâd ederek ağlayanlar yüzünden azâb görür.” (Buhârî, Cenaiz: 45; Ebû Davud, Cenaiz: 29)

1831- İmran b. Husayn (r.a), “Ölen kimse yakınlarının kendisine feryâd ederek ağlamalarından dolayı azâb görür” deyince; bir adam: “Bir kimse, Horasan’da ölse yakınları da burada onun için ağlasalar yine o kimse azâb görür mü?” diye sordu. İmran b. Husayn’da: “Rasûlullah (s.a.v), doğru söyler, sen ise; yalan söylüyorsun” dedi. (Müsned: 19071)

1832- İbn Ömer (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Ölen kimse, yakınlarının kendisi için ağlamalarından dolayı azâb görür.” Bu hadis, Aişe’ye söylenince: “Ravi eksik söylemiş” dedi ve şöyle devam etti: “Rasûlullah (s.a.v), bir kabrin yanından geçiyordu şöyle buyurdu: “Şu kabirde yatan azâb görüyor, çünkü yakınları onun için ağlıyor.” Daha sonra Aişe, Fatır sûresi’nin 18. ayeti olan: “Kimse kimsenin günah yükünü çekecek değildir” ayetini okudu. (Ebû Davud, Cenaiz: 29; Muvatta', Cenaiz: 12)

1833- Abdullah b. Ömer (r.a) şöyle diyor: “Ölen kimse dirilerin ağlamasıyla azâb görür.” Bunun üzerine Aişe şöyle demiştir: Allah, Ebu Abdurrahman’ı bağışlasın, yalan söylememiş fakat unutmuş veya hata etmiştir.” Olay şöyledir: “Rasûlullah (s.a.v), bir Yahudi topluluğuna uğramış, onlar ölen bir kimse için ağlıyorlarmış. Rasûlullah (s.a.v) onlar için “Onlar şu ölüye ağlıyorlar halbuki o azâb görüyor.” buyurmuştur. (Ebû Davud, Cenaiz: 29; Muvatta', Cenaiz: 12)

 1834- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Allah, ailesi ve yakınlarının ağlaması yüzünden bir kafirin azabını artırır.” (Buhârî, Cenaiz: 32; Tirmizî, Cenaiz: 24)

1835- İbn ebi Müleyke (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Osman’ın kızı Ümmü Eban vefat ettiğinde, diğer insanlarla beraber ben de bulundum. Abdullah b. Ömer’le, İbn Abbas’ın yanına oturdum. Bu arada kadınlar feryâd ederek ağlamaya başladılar. İbn Ömer: “Şu kadınları ağlamaktan sakındırır mısın? Çünkü ben Rasûlullah (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu işittim: “Şüphesiz ki ölü ailesinin kendisine ağlamasından dolayı azâb görür” dedi. Bunun üzerine İbn Abbas: “Ömer, ölü kendisine ailesinin her ağlaması yüzünden değil bir kısım ağlamaktan dolayı azâb olunur, derdi.” Ömer ile beraber Mekke’den çıkmıştım, Beyda denilen yerde beklerken bir ağaç altında binitli bir gurup gördü. Bak bakalım şu kafilede kim var dedi. Gittim, bir de ne göreyim Suheyb ve ailesi oradalar. Ömer’in yanına döndüm ve: “Ey Mü’minlerin emiri Suheyb ve ailesi var” dedim. “Suheyb’i bana çağır” dedi. Suheyb’i çağırdım, beraberce Medine’ye geldik. Ömer yaralandı. Bunun üzerine Suheyb oturup yanında ağlamaya başladı ve şöyle haykırıyordu: “Ah Kardeşim! Vah Kardeşim!” Ömer’de dedi ki: Ey Suheyb! Ağlama, çünkü ben, Rasûlullah (s.a.v)’den işittim şöyle diyordu: “Ölü, aile ve yakınlarının bazı şekilde ağlamaları yüzünden azâb görür.” İbn Abbas devamla: Bu hadiseyi Aişe’ye anlattım, o dedi ki: “Dikkat edin, vallahi siz bu hadisi yalancılardan ve yalanla itham edilenlerden aktarmıyorsunuz fakat kulak yanılabilir, Kur’an’da size şifa verecek pek çok şeyler vardır. Kimse kimsenin günah yükünü çekecek değildir.” (Fatır 18. Ayet) “Allah, kafir kimseye ailesinin ağlamasından dolayı azâb eder” buyurmuştu. (Buhârî, Cenaiz: 32; Müslim, Cenaiz: 9)

16- ÖLÜYE HANGİ ÇEŞİT AĞLAMAK SERBESTTİR

1836- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’in ailesinden biri vefat etmişti. Kadınlar bir araya toplanıp ağlamaya başladılar. Ömer’de onları bu işten yasaklayıp azarlamaya kalkmıştı. Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Ey Ömer, bırak onları hâdise yakın olup; kalpler üzüntülü ve gözlerin yaş dökeceği zamandır.” (İbn Mâce, Cenaiz: 52; Müsned: 8050)

17- CÂHİLÎ ADETİ ÜZERE AĞLAMAK YASAKTIR

1837- Abdullah (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kim, ölen bir kimse için; avuçlarıyla yanaklarını döver ve yakasını yırtarsa ve cahili âdeti olarak bağırıp çağırırsa o bizden değildir.” (Tirmizî, Cenaiz: 22; İbn Mâce, Cenaiz: 52)

18- SESİ YÜKSELTEREK BAĞIRMAK TA YASAKLANMIŞTIR

1838- Safvan b. Muhrîz (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ebu Musa’ya baygınlık gelmişti, bunun üzerine ağlamaya başladılar. Ayılınca Ebu Musa şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.v)’in bizi uzaklaştırdığı şeylerden ben de sizi uzaklaştırıyorum, yasaklanan şeyler şunlardır: “Saçını başını yolmak, yaka paça yırtmak, sesini yükselterek bağırıp çağırmak.” (İbn Mâce, Cenaiz: 52; Ebû Davud, Cenaiz: 29)

19- ELLERLE, YÜZLERE VURARAK AĞLAMAK TA YASAKLANMIŞTIR

1839- Abdullah (r.a)’tan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Elleri ile yanaklarına ve yüzüne vuran, elbiselerini, yaka paçasını yırtan ve cahiliyye âdeti olarak bağırıp çağıranlar bizden değildir.” (İbn Mâce, Cenaiz: 52; Ebû Davud, Cenaiz: 29)

20- SAÇI BAŞI YOLMAK TA YASAKLANMIŞTIR

1840- Abdurrahman b. Yezid ve Ebu Bürde (r.anhüma)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Ebu Musa’nın hastalığı ağırlaşınca karısı bağırmaya başladı, daha sonra ayılınca; Rasûlullah (s.a.v)’in uzak olduğu kimselerden bende uzak olduğumu sana bildirmemiş miydim?” Abdurrahman b. Yezid ve Ebu Bürde dediler ki: “Ebu Musa karısına, Rasûlullah (s.a.v)’in: “Ben saçını başını yolandan, üstünü başını yırtandan ve bağırıp çağırandan uzağım” dediğini anlatıyordu. (Ebû Davud, Cenaiz: 29; Buhârî, Cenaiz: 38)

21- ELBİSE VE YAKA PAÇA YIRTMAK

1841- Abdullah (r.a)’tan rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Elleriyle yanaklarına vuran, elbiselerini parçalayan, cahiliyye dönemindeki gibi bağırıp çağıranlar bizden değildir.” (Ebû Davud, Cenaiz: 29; Buhârî, Cenaiz: 38)

1842- Yezid b. Evs Ebu Musa (r.a) dan naklediyor ve şöyle diyor: Ebu Musa bayıldı, Ümmü Veled durumundaki karısı ağlamaya başladı. Ayılınca karısına dedi ki: “Rasûlullah (s.a.v)’in söylediğini duymadın mı?” Biz de: “Rasûlullah (s.a.v) ne söylemişti” diye sorduk. Şöyle dedi: “Saçını başını yolan, yaka paçasını yırtan ve yüksek sesle bağırıp çağıranlar bizden değildir.” (Ebû Davud, Cenaiz: 29; Buhârî, Cenaiz: 38)

1843- Ebu Musa (r.a)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Saçını başını yolan, elbisesini, yaka paçasını yırtan ve yüksek sesle bağırıp çağıran bizden değildir.” (Ebû Davud, Cenaiz: 29; Buhârî, Cenaiz: 38)

1844- Karsa (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ebu Musa’nın hastalığı ağırlaşınca, hanımı bağırıp çağırmaya başladı. Bunun üzerine Ebu Musa, hanımına: “Rasûlullah (s.a.v)’in ne buyurduğunu bilmiyor musun?” dedi. Hanımı: “Evet biliyorum” dedi ve sustu. Sonra, Ebu Musa’nın hanımına, Rasûlullah (s.a.v) ne buyurmuştu diye soruldu da o da şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.v): “Saçını başını yolan, yüksek sesle bağırıp çağıran ve elbisesini yaka paçasını yırtan kimselere lanet etmiştir.” dedi. (Ebû Davud, Cenaiz: 29; Buhârî, Cenaiz: 38)

22- MUSİBET GELDİĞİNDE SABREDİP BOYUN EĞMEK

1845- Üsâme b. Zeyd (r.a)’ten rivâyete göre, şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v)’in kızı: “Oğlum ölmek üzere bize geliniz” diye haber göndermişti. Peygamber (s.a.v)’de kızına selâm gönderip; “Almakta, vermekte Allah’a aittir. Allah yanında her şeyin bir ömrü vardır. Sabret ve sevabını bekle” buyurdu. Kızı, yemin ederek mutlaka gelmeleri için tekrar haber gönderdi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) kalktı, beraberinde Sa’d b. Ubâde, Muaz b. Cebel, Übey b. Ka’b, Zeyd b. Sabit ve başkaları olduğu halde gittiler. Çocuk, Rasûlullah (s.a.v)’in kucağına verildi. Çocuk can çekişiyordu. Bu arada Rasûlullah (s.a.v)’in gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Sa’d: “Ey Allah’ın Rasûlü! Bu ağlamak ta nedir?” deyince; Rasûlullah (s.a.v): “Bu Allah’ın kullarının kalbine yerleştirdiği merhametten dolayıdır. Allah’ta kullarından merhametli olanlara merhamet eder” buyurdu. (Ebû Davud, Cenaiz: 29; Buhârî, Cenaiz: 38)

1846- Enes (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Sahibine sevap kazandıran sabır, belâ ve musibetin ilk geldiği anında yapılanıdır.” (Müslim, Cenaiz: 8; Tirmizî, Cenaiz: 13)

1847- Muaviye b. Kurre (r.a)’nin babasından aktardığına göre, bir adam; çocuğuyla beraber Rasûlullah (s.a.v)’e geldi ve Rasûlullah (s.a.v): “O çocuğunu seviyor musun?” diye sormuştu. Adam da: “Benim onu sevdiğim gibi Allah ta seni sevsin” buyurdu. Sonra o çocuk öldü. Rasûlullah (s.a.v), çocuğun babasını bir süre göremedi, araştırıp bulunca şöyle dedi: “Sen, Cennetin kapılarından birine geldiğinde, çocuğunun sana kapıyı açmak için koşarak geldiğini görmen seni sevindirmez mi?” (Sadece Nesâi rivâyet etmiştir.)

23- SABRETMEK VE KARŞILIĞINI ALLAH’TAN BEKLEMEK

1848- Amr b. Sa’d b. Ebu Huseyn (r.a)’in haber verdiğine göre Amr b. Şuayb, çocuğu ölen, Abdulah b. Abdurrahman b. Ebu Huseyn’e bir taziye mektubu yazmıştı. Mektubunda babasının, dedesi Abdullah b. Amr b. As’tan şöyle naklettiğini yazdı: “Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Allah, yeryüzündeki kullarından çocuğunu kaybeden ve sabredip mükafatını Allah’tan bekleyen kimseye mükafat olarak Cennetten başkasını vermeye razı olmaz.” (Sadece Nesâi rivâyet etmiştir.)

24- ÜÇ ÇOCUĞU ÖLEN KİMSENİN MÜKAFATI

1849- Enes b. Malik (r.a)’ten rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kim vefat eden üç çocuğuna karşı sabredip mükafatını Allah’tan beklerse Cennete girer.” Bir kadın kalkarak şöyle dedi: “İki çocuğu vefat eden de bu mükafata dahil midir?” Rasûlullah (s.a.v): “Evet, iki çocuğu ölen de bu ecre dahildir” buyurdu. Bu kadın: “Keşke bir çocuğu öleni de sorsaydım” dedi. (Buhârî, Cenaiz: 6; İbn Mâce, Cenaiz: 57)

25- ÜÇ ÇOCUĞU ÖLEN KİMSENİN AHİRETTEKİ MÜKAFATI

1850- Enes (r.a)’ten rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Üç çocuğu henüz ergenlik çağına ulaşmadan vefat eden hiçbir Müslüman yoktur ki. Allah, o çocuklara olan lutfundan dolayı o kimseyi Cennete koymasın.” (Buhârî, Cenaiz: 6; İbn Mâce, Cenaiz: 57)

1851- Sa’saa b. Muaviye (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Ebu Zer’le karşılaştım, bana hadis aktar” dedim. Peki dedi ve şöyle anlattı: Rasûlullah (s.a.v): “Üç çocuğu akıl balığ olmadan ölen hiçbir Müslüman yoktur ki Allah, o çocuklara olan lutfundan dolayı o anne ve babaya merhamet ederek onları bağışlamış olmasın” buyurdu. (Müsned: 20465)

1852- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Üç çocuğu ölen Müslüman bir kimseye Cehennem ateşi, ancak Allah’ın yemini yerini bulacak şekilde isabet edecektir. (Bu yemin Meryem sûresi 71. ayetindeki yemin dir ki) ayetin meali şöyledir: “İçinizde o Cehenneme uğramayacak kimse yoktur. Yani hepiniz o Cehennemi göreceksiniz. Rabbinin olup bitmiş hükmü budur.” (Buhârî, Cenaiz: 6; Muvatta', Cenaiz: 13)

1853- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Üç çocuğu, buluğa ermeden; kendisinden önce ölen hiçbir Müslüman yoktur ki Allah, o çocuklara olan merhamet ve lutfu dolayısıyle o anne ve babayı Cennete sokmuş olmasın.” Rasûlullah (s.a.v) şöyle devam etti: “O çocuklara Cennete girin denilir de onlar, anne ve babamız girinceye kadar girmeyiz derler. Bunun üzerine sizler ve anne ve babanız girin Cennete denilir.” (Buhârî, Cenaiz: 6; Muvatta', Cenaiz: 13)

26- ÜÇ ÇOCUĞU KENDİSİNDEN ÖNCE ÖLEN NE YAPMIŞTIR

1854- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir kadın Rasûlullah (s.a.v)’e gelerek sızlayan çocuğunu gösterdi ve: “Ey Allah’ın Rasûlü! Bu çocuğunda ölmesinden korkuyorum, zaten üç çocuğumu önceden gönderdim.” Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v): “Ateşe karşı sağlam bir sed çekmişsin öyleyse” buyurdu. (Müslim, Birr ve Sıla 47; Müsned: 9068)

27- ÖLÜM HABERİ (YAYMAK) VERMEK

1855- Enes (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) daha ölüm haberi kendisine gelmeden, Zeyd b. Harise, Cafer b. ebi Talibin ölüm haberlerini vermişti. Gözlerinden yaşlar akıyordu. (Buhârî, Cenaiz: 4; Müsned: 9068)

1856- Ebu Hüreyre (r.a)’nin haber verdiğine göre, Rasûlullah (s.a.v); “Habeş hükümdarı Necaşî nin ölüm haberini ashabına öldüğü gün haber vermişti ve kardeşinizin bağışlanmasını isteyiniz” buyurdu. (Buhârî, Cenaiz: 4; Müsned: 11671)

1857- Abdullah b. Amr (r.a)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir gün Rasûlullah (s.a.v) ile beraber yürüyorduk, birden bir kadını gördü, tanıyamadı. Yolun ortasına varınca durdu ve o kimse yanına gelinceye kadar bekledi. Bir de ne görelim gelen kimse Rasûlullah (s.a.v)’in kızı Fatıma değilmiymiş? Rasûlullah (s.a.v): “Ey Fatıma, evden çıkmana ne sebep oldu?” diye sordu. Fatıma: “Şu ölen kimsenin ailesine gelmiştim ölenlerine rahmet okudum, cenazeleri sebebiyle onlara başsağlığı diledim” dedi. Rasûlullah (s.a.v): “Herhalde onlarla birlikte kabristana da gittin” buyurdu. Fatıma: “Oraya gitmekten Allah’a sığınırım. Bu konuda Senin ne söylediğini duydum. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) kızına şöyle buyurdu: “Eğer onlarla birlikte kabre gitseydin, babanın dedesinden önce Cenneti göremezdin.” (Müsned: 6286)

28- CENAZE NE İLE YIKANIR?

1858- Ümmü Atiyye el Ensariyye (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v), kızı vefat ettiğinde yanımıza geldi; “Üç, beş ve gerektiğinde daha fazla su ve sidr (bir çeşit sabun) ile yıkayın.Bbu üç, beş yıkama işi bitince, sonuncu yıkamada kâfûr ve benzeri bir koku kullanın, işiniz bitince de bana haber veriniz” buyurdu. Biz işimizi bitirince, Rasûlullah (s.a.v)’e haber verdik. Rasûlullah (s.a.v)’de bize Hakve denilen elbisesini verdi ve: “Bunu kızıma kefen olarak iç elbisesi yapınız” buyurdu. (Buhârî, Cenaiz: 17; İbn Mâce, Cenaiz: 8)

29 BİR ANNENİN ŞEFKATİ

1859- Ümmü Kays (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Oğlum vefat etti. Onun üzerine titrerdim, onu yıkayacak olan kişiye, oğlumu soğuk su ile yıkama, değilse onu katletmiş olursun” dedim. Bunun üzerine Ukkaşe b. Mıhsan, Rasûlullah (s.a.v)’e gidip, Ümmü Kays’ın söylediğini anlattı. Rasûlullah (s.a.v), tebessüm etti ve Ümmü Kays’ın dediği gibi dedi. Ravi diyor ki Ümmü Kays uzun zaman yaşadı, onun kadar yaşayan başka bir kadın bilmiyoruz. (Müsned: 25759)

30- CENAZENİN SAÇI ÖRÜLÜR MÜ?

1860- Ümmü Atıyye (r.anha)’nın anlattığına göre, Peygamberimiz (s.a.v)’in kızını yıkayan kadınlar cenazenin saçını bozup üç örgü yapmışlardı. Ben: “Saçını bozup üç örgümü yaptınız” dedim. “Evet” dedi. (Buhârî, Cenaiz: 16)

31- CENAZE YIKAMA İŞİNE NEREDEN BAŞLANIR?

1861- Ümmü Atiyye (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) kızının cenazesini yıkayacak kimselere: “Abdest organlarından ve sağından başlayın” demişti. (Buhârî, Cenaiz: 11; İbn Mâce, Cenaiz: 8)

32- ÖLÜ YIKAMA İŞİ TEK Mİ OLMALI?

1862- Yine Ümmü Atiyye (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v)’in kızlarından biri vefat etmişti. Rasûlullah (s.a.v), bize haber göndererek şöyle buyurdu: “Onu su ve sidr (bir nevi sabun) ile yıkayınız tek sayı olarak üç, beş veya gerekirse yedi defa yıkayınız. Son yıkamanızda kâfûr ve benzeri bir koku kullanınız, yıkama işini bitirince de bana haber veriniz” demişti. Biz de yıkamayı bitirince; haber verdik. Rasûlullah (s.a.v), Hakve denilen elbisesini bize verdi ve: “Bunu ona giydiriniz buyurdu.” Biz onun saçlarını tarayıp üç örgü yaptık ve arkasına salıverdik. (İbn Mâce, Cenaiz: 8; Buhârî, Cenaiz: 9)

33- ÖLÜ, BEŞTEN FAZLA DA GEREKİRSE YIKANIR MI?

1863- Ümmü Atiyye (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v), yanımıza geldi. Biz O’nun kızını yıkıyorduk, şöyle buyurdu: “Onu üç, beş gerekirse yedi sefer yıkayınız, sonuncusunda ise kâfûr veya o cinsten bir koku sürün ve yıkama işini bitirince bana haber verin.” Biz de yıkamayı bitirince kendisine haber verdik. Rasûlullah (s.a.v) Hakve denilen elbisesini bize verdi ve: “Bunu kızıma giydirin” buyurdu. (İbn Mâce, Cenaiz: 8; Buhârî, Cenaiz: 8)

34- ÖLÜ BEŞTEN FAZLA DA GEREKİRSE YIKANIR MI?

1864- Yine Ümmü Atiyye (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’in kızlarından biri vefat etmişti. Rasûlullah (s.a.v) bize haber göndererek; “Onu su ve sidr ile üç, beş, gerek görürseniz daha fazla yıkayın. Sonuncu yıkamada ise kâfûr ve o cinsten bir koku kullanın, yıkama işini bitirince de bana haber verin” buyurmuştu. Biz de yıkama işini bitirdik ve haber verdik. Rasûlullah (s.a.v) de, Hakve denilen elbisesini bize verdi ve: “Bunu kızıma giydirin” buyurdu. (İbn Mâce, Cenaiz: 8; Ebû Davud, Cenaiz: 33)

1865- Ümmü Atiyye (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’in kızlarından biri vefat etmişti. Rasûlullah (s.a.v) onu yıkamamızı emretti ve şöyle buyurdu: “Onu üç, beş, yedi gerekirse daha fazla yıkayın. Ben tek sayı üzerine mi yıkayalım dedim. O da Evet dedi ve son yıkadığınızda kâfûr ve ona benzer bir koku sürün. Yıkama işini bitirince de Bana haber verin” dedi. Biz de yıkamayı bitirince kendisine haber verdik. Bize Hakve denilen elbisesini verdi ve: “Bunu kızıma giydiriniz” buyurdu. (İbn Mâce, Cenaiz: 8; Ebû Davud, Cenaiz: 33)

35- ÖLÜYÜ YIKARKEN KÂFÛR KULLANMAK

1866- Ümmü Atiyye (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v), yanımıza geldi. Biz de onun kızını yıkıyorduk; “Onu su ve sidr ile üç, beş veya gerek duyarsanız daha fazla yıkayınız. Son yıkayışınızda kâfûr veya ona benzer bir koku kullanınız, bitirince de Bana haber verin” buyurdu. Bitirince haber verdik, Rasûlullah (s.a.v) bize Hakve denilen elbisesini verdi ve; “Bunu ona giydirin” buyurdu. Bu hadisin değişik bir rivâyetinde; Ümmü Atiyye: “O’nun saçını taradık ve üç örgü yaptık” diyor. (İbn Mâce, Cenaiz: 8; Ebû Davud, Cenaiz: 33)

36- ÖLÜYE BAŞKA BİRİNİN GÖMLEĞİNİ GİYDİRMEK

1867- Muhammed b. Sirin (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ümmü Atiye, Ensar’dan bir kadındı, oğlunu görmek için buraya kadar gelmişti fakat ona ulaşıp göremedi. Ümmü Atiyye bize şunları anlattı: “Biz kızını yıkarken Rasûlullah (s.a.v) yanımıza geldi ve şöyle buyurdu: “Onu su ve sidr ile üç, beş veya gerek duyarsanız daha fazla yıkayınız. Son yıkayışınızda kafur veya ona benzer bir koku kullanınız, bitirince de bana haber veriniz” buyurdu. Biz de yıkama işini bitirince haber verdik, bize Hakve isimli gömleğini verdi ve: “Bunu ona giydiriniz” buyurdu. (İbn Mâce, Cenaiz: 8; Ebû Davud, Cenaiz: 33)

1868- Yine Ümmü Atiyye (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’in kızlarından biri vefat etmişti de bize: “Onu üç, beş ve gerekirse daha fazla yıkayınız, su ile sidr ile yıkayın. Son yıkayışınızda da kâfûr veya kâfûra benzeyen bir koku ile kokulayın. Yıkama işini bitirince de Bana haber verin” dedi. Biz de işi bitirince haber verdik o da bize Hıkve denilen gömleğini verdi ve: “Bunu ona giydirin” buyurdu. (İbn Mâce, Cenaiz: 8; Ebû Davud, Cenaiz: 33)

37- KEFENİ GÜZEL YAPMAK

1869- Câbir (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) bize bir hutbe verip; “Ashabından ölen ve hoş olmayan bir kefenle kefenlenip gece gömülen bir kişiden bahsetti ve zaruret olmadıkça geceleyin cenaze defnedilmesini yasakladı ve sizden biriniz bir kardeşinin techiz ve tekfiniyle görevlendirilirse, onun kefenini güzelce yapsın” buyurdular. (Müslim, Cenaiz: 15; Ebû Davud, Cenaiz: 34)

38- HANGİ KEFEN DAHA HAYIRLIDIR?

1870- Semure (r.a)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Elbiselerinizi beyaz kumaşlardan giyin çünkü o beyaz elbise daha güzel, daha temizdir. Ölülerinizi de beyazla kefenleyin.” (İbn Mâce, Cenaiz: 12; Müslim, Cenaiz: 13)

39- RASÛLULLAH (S.A.V)’İN KEFENİ NASILDI?

1871- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v) üç parça sehûliyye denilen beyaz kumaş ile kefenlendi.” (İbn Mâce, Cenaiz: 11; Muvatta', Cenaiz: 2)

1872- Yine Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v), üç parça beyaz sehûliyye kumaşı ile kefenlendi, bunların arasında gömlek ve sarık yoktu.” (İbn Mâce, Cenaiz: 11; Muvatta', Cenaiz: 2)

1873- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v), üç parça beyaz yemen kumaşından Kürsuf denilen bir bezle kefenlenmişti. Bunlar arasında ne gömlek ne de sarık vardı. Aişe’ye: “İki elbise ve bir bürde-i hıbre konulduğuna dair rivâyet hakkında sorulduğunda şöyle dedi: “Gerçekten bürde-i hıbre getirilmişti fakat ashab onu reddetti ve onunla kefenlemediler.” (Muvatta', Cenaiz: 2; Buhârî, Cenaiz: 8)

40- GÖMLEK KEFEN OLARAK KULLANILIR MI?

1874- Abdullah b. Ömer (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Abdullah b. Übey ölünce, oğlu Abdullah; Rasûlullah (s.a.v)’e geldi ve: “Gömleğini bana versen de babamı onunla kefenlesem siz de onun namazını kılıp onun için bağışlanma dileseniz” dedi. Peygamber (s.a.v): Gömleğini ona verdi ve şöyle dedi: “Kefenleyip hazırladığınızda haber verin, namazını kıldırayım.” Bunun üzerine Ömer. Rasûlullah (s.a.v)’in elbisesini çekti ve şöyle dedi: “Allah, sizi, münafıkların namazını kılmaktan yasaklamadı mı?” Rasûlullah (s.a.v)’de: “Ben, muhayyerim. “Allah onlara ister istiğfar et istersen etme müsavidir” (Tevbe 80) buyurmaktadır.” dedi ve Abdullah b. Übey’in cenaze namazını kıldı. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu. (Tevbe 84) “Ey Peygamber! O Münafıklardan ölen kimsenin asla namazını kılma! Mezarı başında da ne maksatla olursa olsun durma, sakın! Çünkü onlar, Allah’ı ve onun elçisini inkar ettiler ve ilâhi buyrukları hiçe sayarak çiğneyip can verdiler.” Bundan sonra Rasûlullah (s.a.v), münafıkların cenaze namazı kıldırmadı. (İbn Mâce, Cenaiz: 31; Buhârî, Tefsir: 147)

1875- Câbir (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Peygamber (s.a.v) Abdullah b. Übey defn olunduktan sonra kabrinin başına geldi. Kabre konulmuştu, orada durdu. Çıkarılmasını emretti, ölü çıkarıldı. Rasûlullah (s.a.v) onu dizleri üzerine koydu, ona gömleğini giydirdi ve ona tükrüğünden üfledi.” (Buhârî, Cenaiz: 77; Müslim, Sıfatü-il Münafıkîn: 1)

1876- Câbir (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Abbas, Medine’ye gelmişti. Ensar, O’na; giydirmek için bir elbise aradılar. Abdullah b. Übey’in gömleğinden başka ona uyan elbise bulamadılar ve (gömleği) ona giydirdiler. (Buhârî, Cihad ve Siyer: 141)

1877- Habbab (r.a)’tan rivâyete göre, şöyle demiştir: Biz, sadece Allah rızası için Peygamberle beraber Medine’ye hicret ettik. Ecrimizi Allah’ın vermesi gerekir. Bizimle hicret edenlerden bazısı sonraki fetihlere ve ganimetlere yetişemeyip dünyalık bir şeyler elde edemediler. Mus’ab b. Umeyr bunlardan biri olup Uhud savaşında şehid düşmüştü. Kendisini kefenleyecek bir kaftandan başka bir şey bulamamıştık. Bu kaftanla başını örtsek ayakları açılıyordu, ayağına örtsek başı açıkta kalıyordu. Rasûlullah (s.a.v), onu baş tarafına örtmemizi emretti, ayaklarını da izhir otu ile kapatın dedi. Hicret edenler arasında böyle kimseler olduğu gibi, hicretin meyvesini elde edenler de vardır. (Buhârî, Cenaiz: 27; Müslim, Cenaiz: 13)

41- İHRAMLI KİMSE NASIL KEFENLENİR?

1878- İbn Abbas (r.a)’tan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “İhramlı olarak vefat eden kimseyi giydiği iki parça elbise içersinde su ve sidr ile yıkayınız ve o iki elbiseyle kefenleyiniz ona koku sürmeyiniz, başını da örtmeyiniz. O kıyamet günü ihramlı olarak diriltilecektir.” (Buhârî, Cenaiz: 21; Ebû Davud, Cenaiz: 84)

42- EN GÜZEL KOKU HANGİSİDİR?

1879- Ebu Said (r.a)’ten rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kokularınızın en güzeli misk’tir.” (Ebû Davud, Cenaiz: 37; Tirmizî, Cenaiz: 16)

1880- Yine Ebu Said (r.a)’ten rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kokularınızın en hayırlısı misk’tir.” (Ebû Davud, Cenaiz: 37; Tirmizî, Cenaiz: 16)

43- CENAZE OLDUĞUNU HABER VERMEK

1881- Ebu Ümâme Sehl b. Huneyf (r.a)’in haber verdiğine göre, yoksul bir kadın hastalandı. Rasûlullah (s.a.v)’e onun hastalığı haber verildi. Rasûlullah (s.a.v), yoksulları ziyaret eder, onların hal ve hatırlarını sorardı. Rasûlullah (s.a.v): “Bu kadın ölünce bana haber veriniz” dedi. Kadın öldü, cenazesi geceleyin kaldırılıp gömüldü. Ashab, Rasûlullah (s.a.v)’i uyandırmak istemediler. Sabah olunca olup biteni haber verdiler. Rasûlullah (s.a.v)’de “Ölümünü bana haber vermenizi emretmedim mi” buyurdu. Ashab: “Ey Allah’ın Rasûlü! geceleyin seni uyandırmayı uygun görmedik” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) çıktı, Ashab ta kadının başında saf bağladılar ve dört tekbir alarak cenaze namazını tekrar kıldı. (Muvatta', Cenaiz: 5; Buhârî, Cenaiz: 5)

44- CENAZE KABRE SÜRATLİ Mİ GÖTÜRÜLMELİ

1882- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’den işittim, şöyle diyordu: “Salih bir kişi tabuta konulduğunda: “Beni gideceğim yere acele ulaştırın” “Beni gideceğim yere acele ulaştırın” der. Kötü bir kimse de tabuta konulduğunda: “Eyvah, beni nereye götürüyorsunuz?” diye bağırır.” (Buhârî, Cenaiz: 52; Ebû Davud, Cenaiz: 50)

1883- Ebu Said el Hudri (r.a)’den rivâyete göre, şöyle diyor: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Cenaze, tabuta konulup insanlar onu omuzlarına aldıklarında o kimse, salih bir kişi ise beni bir an önce gideceğim yere ulaştırın” der. Eğer kötü bir kişi ise: “Eyvah, beni nereye götürüyorsunuz” der. İnsanlardan başka her şey bu ölünün sesini duyar. Eğer insanlar da duysalardı bayılıp düşerlerdi.” (Buhârî, Cenaiz: 52; Tirmizî, Cenaiz: 30)

1884- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Cenazeyi kabre süratlice götürün ölen kimse hayırlı bir kişi ise, onu bir an önce hayır ve sevabına ulaştırmış olursunuz. Eğer iyi bir kimse değilse bu bir şerdir. Böylece onu omuzlarınızdan bir an önce indirmiş olursunuz.” (Ebû Davud, Cenaiz: 50; Tirmizî, Cenaiz: 30)

1885- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’den işittim, şöyle diyordu: “Cenazeyi kabrine süratlice götürünüz. O kimse salih biri ise, onu bir an önce hayra ulaştırmış olursunuz.Eğer iyi bir kimse değilse bu da bir şerdir, onu bir an önce omuzunuzdan atmış olursunuz.” (Ebû Davud, Cenaiz: 50; Tirmizî, Cenaiz: 30)

1886- Uyeyne b. Abdurrahman b. Yunus (r.a) babasından naklederek şöyle diyor: Abdurrahman b. Semure’nin cenazesinde bulundum. Ziyad tabutun önünden yürüyordu. Abdurrahman’ın yakınları ve köleleri tabutun önünde tabuta doğru dönüp geri geri yürüyorlardı ve yavaş yavaş götürün, Allah mübarek kılsın, diyerek ağır ağır yürüyorlardı. Ebu Bekre katırı üzerinde Mirbed yolunda bize yetişti. Onların yaptıklarını görünce, katırı ile onların üzerine yürüdü ve kırbası ile onlara işaret ederek. Açılın Ebu’l Kasım’ı şereflendirene yemin olsun ki, “Biz, Rasûlullah (s.a.v) ile beraberken cenazeyi hızlıca götürürdük.” insanlar dağıldılar ve cenazeyi hızlıca götürmeye başladılar. (Ebû Davud, Cenaiz: 50)

1887- Ebu Bekre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Biz Rasûlullah (s.a.v) ile beraberken cenazeyi süratlice götürürdük.” (Ebû Davud, Cenaiz: 50)

45- CENAZE GEÇERKEN AYAĞA KALKILIR MI?

1888- Ebu Said (r.a)’ten rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Yanınızdan bir cenaze geçerken ayağa kalkın, cenazeyi takip eden ise cenaze yere konmadıkça oturmasın.” (Tirmizî, Cenaiz: 51; İbn Mâce, Cenaiz: 35)

1889- Amir b. Rabia (r.a)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Biriniz bir cenaze gördüğünde onunla beraber gitmek istemezse cenaze kendisini geçinceye kadar veya bir yere konuluncaya kadar ayakta kalsın.” (Tirmizî, Cenaiz: 51; İbn Mâce, Cenaiz: 35)

1890- Amir b. Rabia el Adevi (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Bir cenaze gördüğünüzde cenaze sizi geçinceye kadar veya yere konuluncaya kadar ayağa kalkınız.” (Buhârî, Cenaiz: 47; Müslim, Cenaiz: 25)

1891- Ebu Said (r.a)’ten rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Cenazeyi gördüğünüzde ayağa kalkınız, cenaze ile beraber giden cenaze yere konulmadan oturmasın.” (Tirmizî, Cenaiz: 51; İbn Mâce, Cenaiz: 35)

1892- Ebu Hüreyre ve Ebu Said (r.anhüma)’dan rivâyete göre, şöyle demişlerdi: “Rasûlullah (s.a.v)’in hazır bulunduğu hiçbir cenazede cenaze yere konmadan oturduğunu görmedik.” (Müslim, Cenaiz: 25; Buhârî, Cenaiz: 47)

1893- Ebu Said (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v)’in yanından bir cenaze geçtiğinde ayağa kalkardı. Amr diyor ki: “Rasûlullah (s.a.v)’in yanından bir cenaze geçtiğinde hemen ayağa kalkardı.” (Tirmizî, Cenaiz: 51)

1894- Harice b. Zeyd b. Sabit (r.a), amcası Yezid b. Sabitten aktarıyor. Onlar Rasûlullah (s.a.v) ile birlikte otururlarken bir cenaze göründü. Rasûlullah (s.a.v) hemen ayağa kalktı, beraberindekiler de kalktılar ve cenaze geçip gidinceye kadar ayakta kaldılar. (Müsned: 18634)

46- MÜSLÜMAN OLMAYAN CENAZE İÇİN DE AYAĞA KALKILIR MI?

1895- Abdurrahman b. ebi Leyla (r.a)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Sehl b. Huneyf ve Kays b. Sa’d b. Ubâde Kadisiye’de oturuyorlardı. Yanlarından bir cenaze geçti, ikisi de ayağa kalktılar. Onlara: “Bu cenaze burada yaşayan Müslüman olmayan kimselere aittir” denildi. Bunun üzerine onlar dediler ki: Rasûlullah (s.a.v)’in yanından bir cenaze geçmişti de Rasûlullah (s.a.v) ayağa kalkmıştı. Bu geçen cenazenin Yahudi cenazesi olduğu hatırlatılınca: “O insan değil mi, o da bir can taşımıyor mu?” buyurmuştu. (Buhârî, Cenaiz: 49; Müslim, Cenaiz: 24)

1896- Câbir b. Abdullah (r.a)’tan rivâyete göre, şöyle demiştir: Yanımızdan bir cenaze geçti. Rasûlullah (s.a.v) ayağa kalktı, onunla birlikte biz de kalktık. Ben: “Ey Allah’ın Rasûlü! O bir Yahudi kadının cenazesidir” dedim. Rasûlullah (s.a.v)’de şöyle buyurdu: “Ölüm korkunç ve ibret alınacak bir olaydır. Dolayısıyla herhangi bir cenaze gördüğünüzde ayağa kalkınız.” (Müslim, Cenaiz: 24; Ebû Davud, Cenaiz: 47)

47- CENAZE GEÇERKEN AYAĞA KALKILMASA DA OLUR MU?

1897- Ebu Ma’mer (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Biz, Ali’nin yanındaydık, oradan bir cenaze geçti ve halk ayağa kalktılar. Ali: “Bu da nedir?” diye sordu. O da: “Ebu Musa’nın emri böyledir” dediler. Bunun üzerine Ali şöyle dedi: “Rasûlullah (s.a.v), sadece bir Yahudi kadının cenazesi geçerken kalkmıştı ondan sonra hiç kalkmadı.” (Müslim, Cenaiz: 24; Ebû Davud, Cenaiz: 47)

1898- Muhammed (r.a)’ten rivâyete göre, Hasan b. Ali ile İbn Abbas’ın yanından bir cenaze geçmişti de Hasan kalktı. İbn Abbas kalkmadı. Hasan, İbn Abbas’a: “Rasûlullah (s.a.v), bir Yahudi kadının cenazesi için kalkmamış mıydı?” dedi. İbn Abbas ise: “Evet” dedi. Yine oturmaya devam etti. (Müslim, Cenaiz: 24; Ebû Davud, Cenaiz: 47)

1899- İbn Sirin (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Hasan b. Ali ve İbn Abbas’ın yanından bir cenaze geçmişti de Hasan ayağa kalktı. İbn Abbas ayağa kalkmadı. Hasan, İbn Abbas’a: “Rasûlullah (s.a.v) cenaze için ayağa kalkmamış mıydı?” dedi. İbn Abbas: “Kalkmıştı” dedi, yine de oturmaya devam etti. (Müslim, Cenaiz: 24; Ebû Davud, Cenaiz: 47)

1900- Ebu Mıclez (r.a)’den rivâyete göre, İbn Abbas ve Hasan b. Ali’nin yanından bir cenaze geçmişti, biri ayağa kalkmış diğeri kalkmamıştı. Kalkan, kalkmayana: “Allah’a yemin olsun ki Rasûlullah (s.a.v)’in cenaze için ayağa kalktığını biliyorum.” Oturan kimse ise: “Rasûlullah (s.a.v)’in cenaze geçerken kalkmayıp oturduğunu biliyorum” diye cevap verdi. (Sadece Nesâi rivâyet etmiştir.)

1901- Cafer b. Muhammed (r.a), babasından naklediyor: Hasan b. Ali oturuyordu, yanından bir cenaze geçti. Herkes ayağa kalktı, cenaze geçip gidinceye kadar öylece kaldılar. Hasan dedi ki: “Bir Yahudi cenazesi geçiyordu, Rasûlullah (s.a.v)’de o cenazenin geçeceği yol üzerinde oturuyordu. Yahudi cenazesinin kendi başından yukarıda olmasını doğru bulmadığı için ayağa kalkmıştı.” (Sadece Nesâi rivâyet etmiştir.)

1902- Câbir (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v) yanından geçen bir Yahudi cenazesi için ayağa kalkmıştı ve cenaze gözden kayboluncaya kadar da ayakta kalmıştı.” (Ebû Davud, Cenaiz: 47; Müslim, Cenaiz: 25)

1903- Enes (r.a)’ten rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v)’in yanından bir cenaze geçmişti. Rasûlullah (s.a.v)’de ayağa kalkmıştı. Kendisine o bir Yahudi cenazesiydi denilince şöyle buyurdu: “Biz melekler için ayağa kalktık.” (Sadece Nesâi rivâyet etmiştir.)

48- ÖLÜM, BİR KURTULUŞ MUDUR?

1904- Ebu Katade b. Rib’î (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’in yanından bir cenaze geçti. Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Bu cenaze ya kendisi için kurtulmuştur veya kendisinden kurtulunmuş biridir” buyurdu. Oradakiler: “Kendisi kurtulmuş veya kendisinden kurtulunmuş ne demektir?” dediler. Rasûlullah (s.a.v): “Mü’min kul ölünce, dünyanın sıkıntılarından kurtulur. Günahkar biri ölünce de; insanlar, memleket, ağaç ve hayvanlar onun şerrinden kurtulmuş olurlar” buyurdu. (Müslim, Cenaiz: 21; Muvatta', Cenaiz: 16)

49- KAFİR ÖLÜNCE HERŞEY VE HERKES ONDAN KURTULUR MU?

1905- Ebu Katade (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’in yanında oturuyorduk, birden bir cenaze çıkıverdi. Rasûlullah (s.a.v)’de şöyle buyurdu: “Ya kendi kurtulan biridir veya kendisinden kurtulunmuş biridir. Mü’min kul ölünce dünyanın sıkıntı, bela ve çilelerinden kurtulmuş olur. Günahkar (facir) bir kimse de ölünce, ondan tüm insanlar, memleketler, ağaçlar ve hayvanlar kurtulur.” (Müslim, Cenaiz: 21; Muvatta', Cenaiz: 16)

50- CENAZEYİ HAYIRLA ANMAK

1906- Enes (r.a)’ten rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir cenaze geçerken iyilikle anıldı, Rasûlullah (s.a.v): “Vacip oldu” buyurdu. Başka bir cenaze geçti, o da şer ile anıldı yine Peygamber (s.a.v): “Vacip oldu” buyurdu. Bunun üzerine Ömer: “Anam babam Sana feda olsun. Bir cenaze geçti hayırla anıldı; vacip oldu buyurdun. Bir başka cenaze de şer ile anıldı. Yine vacip oldu buyurdunuz, nedir bu vacip olma?” diye sorunca, Rasûlullah (s.a.v): “Sizin hayırla andığınız kimseye Cennet vacip oldu, şerle andığınız kimseye de Cehennem vacip oldu. Çünkü sizler yeryüzünde Allah’ın şahitlerisiniz.” (Ebû Davud, Cenaiz: 80; İbn Mâce, Cenaiz: 20)

1907- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v)’in yanından bir cenaze geçmişti, onu hayırla andılar. Rasûlullah (s.a.v) “Vacip oldu” buyurdu. Sonra başka bir cenaze geçti, onu da şer ile andılar. Rasûlullah (s.a.v)’de yine: “Vacip oldu” buyurdu. O zaman oradakiler: “Ey Allah’ın Rasûlü! ilk geçen kimse için de sonraki kimse içinde vacip oldu buyurdunuz” dediler. Rasûlullah (s.a.v): “Melekler, sema da Allah’ın şahitleridir. Siz ise Allah’ın yeryüzündeki şahitlerisiniz.” (Ebû Davud, Cenaiz: 80; İbn Mâce, Cenaiz: 20)

1908- Ebul Esved ed Deylî (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Medine’ye geldim, Ömer b. Hattab’ın yanına oturdum. Bir cenaze geçti ve hayırla anıldı o zaman Ömer: “Vacip oldu” dedi. Sonra başka bir cenaze daha geçti o da hayırla anıldı yine Ömer: “Vacip oldu” dedi. Üçüncü bir cenaze geçti o da şer ile kötülükle anıldı yine Ömer: “Vacip oldu” dedi. Bu sefer ben: “Nedir o vacip olan ey mü’minlerin emiri” dedim. O da: “Ben Rasûlullah (s.a.v)’in buyurduğunu size aktardım” dedi. “Bir Müslüman hakkında dört kişi onun iyiliğine şahitlik ederse; Allah onu Cennetine koyar. Biz de üç kişi olursa da böyle midir? dedik. Evet üç kişi olursa da böyledir dedi. İki kişi olursa da böyle midir? Dedik. “Evet, iki kişi de olsa böyledir” buyurmuşlardı.” (Buhârî, Cenaiz: 85; Tirmizî, Cenaiz: 63)

51- ÖLÜYÜ HAYIRLA YÂD ETMEK

1909- Aişe (r.anha)’dan rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v)’in yanında ölen bir kimse kötülükleriyle anılmıştı da Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştu: “Ölülerinizi hayırla yâd ediniz.” (Buhârî, Cenaiz: 85; Tirmizî, Cenaiz: 63)

52- ÖLÜLERE SÖVMEMEK

1910- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Ölülere sövmeyiniz. Çünkü onlar dünyada yapıp ettikleri şeylere kavuşup geçip gitmişlerdir.” (Buhârî, Cenaiz: 97; Ebû Davud, Edeb: 50)

1911- Abdullah b. ebi Bekir (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Enes b. Malik’ten işittim şöyle diyordu: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Ölü ile beraber kabre kadar üç şey gider ailesi, malı ve amelleri. Bunlardan ikisi yani ailesi ve malı geri döner üçüncüsü olan ameli kendisiyle baş başa kalır.” (Müslim, Zühd ve Rekaik: 1; Tirmizî, Zühd: 46)

1912- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Mü’minin, Mü’min üzerinde altı görevi vardır: 1-Hastalığında ziyaret eder, 2- Cenazesinde bulunur, 3- Davetine icabet eder, 4- Karşılaştığında selâm verir, 5- Aksırdığında onun için hayır dua eder, 6- Yanında da olsa uzakta da olsa nasihat edip iyiliğini ister.” (Dârimi, İstizan: 5; Tirmizî, Edeb: 1)

53- CENAZEYİ TAKİP ETMEK

1913- Bera b. Azib (r.a)’ten rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) bize yedi şeyi emredip yedi şeyden de yasakladı. Emrettikleri: “1- Hastayı ziyaret, 2- Aksırana hayırla dua 3- Yaptığı yemini yerine getirmek 4- Mazluma yardım 5- Selâmı yaygınlaştırmak, 6- Davete icabet etmek, 7- Cenazeyi takip etmek. Yasakladığı şeyler ise: “1- Altın yüzük takmak, 2- Gümüş kaplar kullanmak, 3- İpekli elbiseler giymek, 4- İpek karışımlı elbiseler giymek, 5- Kalın ipekli elbiseler giymek, 6- İpek çamaşırlar giymek, 7- İpekli döşemelerde oturmak.” (Buhârî, Libas: 45; Müslim: Libas: 2)

54- CENAZEYLE BERABER GİTMENİN FAZİLETİ

1914- Bera b. Âzib (r.a)’ten rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Namazı kılıncaya kadar bir cenaze de bulunan bir kırat sevap alır. Defnedilinceye kadar cenazede bulunan iki kırat sevap alır. Bir kırat Uhud dağı kadardır.” (Buhârî, Cenaiz: 58; İbn Mâce, Cenaiz: 34)

1915- Abdullah b. Mugaffel (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kim bir cenazeyi takip eder ve defnedilinceye kadar beklerse iki kırat ecir alır, defnedilmeyi beklemeden dönerse bir kırat ecir alır.” (Buhârî, Cenaiz: 58; İbn Mâce, Cenaiz: 34)

55- BİNİTLİ OLANLAR CENAZEYİ NASIL TAKİB ETMELİ?

1916- Muğire b. Şu’be (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Binitli kimse cenazeyi arkadan takip etmelidir. Yayalar istedikleri yerde yürüyeceklerdir. Çocuğun cenaze namazı kılınır.” (İbn Mâce, Cenaiz: 16; Tirmizî, Cenaiz: 42)

56- YAYA YÜRÜYENLER CENAZEYİ NASIL TAKİP EDERLER?

1917- Muğire b. Şu’be (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Binitliler cenazeyi arkadan takip edecekler, yayalar istedikleri yerden takip edebilir, Çocuğun cenaze namazı da kılınır.” (Tirmizî, Cenaiz: 42; İbn Mâce, Cenaiz: 16)

1918- Sâlim (r.a)’in babasından naklettiğine göre, bizzat kendisi Rasûlullah (s.a.v)’i, Ebu Bekir’i, Ömer’i ve Osman’ı cenazenin önünden giderken görmüştür. (İbn Mâce, Cenaiz: 16; Tirmizî, Cenaiz: 42)

1919- Sâlim (r.a)’in babasından nakline göre, bizzat kendisi Peygamber (s.a.v)’i, Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ı cenazenin önünden yürürken görmüş. (İbn Mâce, Cenaiz: 16; Tirmizî, Cenaiz: 42)

57- CENAZE NAMAZI KILMAYI EMRETMEK

1920- İmran b. Husayn (r.a)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kardeşiniz Necaşi ölmüştür, kalkın ve onun namazını kılınız.” (Müslim, Cenaiz: 22; Ebû Davud, Cenaiz: 62)

58- ÇOCUK İÇİN CENAZE NAMAZI KILINIR MI?

1921- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’e, Ensar’ın çocuklarından ölen biri getirilmişti de onun cenaze namazını kılmıştı. Ben de şöyle demiştim: “Ne mutlu bu çocuğa, o Cennet kuşlarından bir kuştur ne kötülük yaptı ne de kötülük yapacak çağa geldi. Rasûlullah (s.a.v): “Böyle söylemesen daha iyi olmaz mı, ey Aişe! Allah Cenneti yarattı, Cennet ehlini de yarattı ve onları da babalarının sulbünden yarattı. Cehennemi yarattı, Cehenneme girecekleri de yarattı ve onları da babalarının sulbünden yarattı” buyurdular. (Buhârî, Cenaiz: 91; Müslim, Kader: 6)

59- ÇOCUKLAR İÇİN DE CENAZE NAMAZI KILINIR

1922- Muğire b. Şu’be (r.a), Peygamberimiz (s.a.v)’den aktararak şöyle demiştir: “Binitli kimse cenazenin arkasından gidecek yayalar diledikleri yerden gidebileceklerdir, çocuk için de cenaze namazı kılınacaktır.” (İbn Mâce, Cenaiz: 15; Tirmizî, Cenaiz: 42)

60- MÜŞRİK ÇOCUKLARININ DURUMU NEDİR?

1923- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’e müşrik çocuklarının durumu soruldu da şöyle buyurdu: “Allah, bu müşrik çocuklarının ileride ne yapacaklarını pek iyi bilir.” (Buhârî, Cenaiz: 92; Ebû Davud, Sünnet: 18)

1924- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v)’e ölen müşrik çocuklarının durumu soruldu da: “Allah onların nasıl yaşayıp ne yapacaklarını en iyi bilir.” buyurdular. (Buhârî, Cenaiz: 92; Ebû Davud, Sünnet: 18)

1925- İbn Abbas (r.a)’tan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’e ölen müşrik çocuklarının durumu soruldu da, şöyle buyurdu: “Allah onları yaratmıştır, onların ne yapacaklarını da en iyi o bilir.” (Buhârî, Cenaiz: 92; Ebû Davud, Sünnet: 18)

1926- İbn Abbas (r.a)’tan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v)’e müşrik çocuklarının durumu sorulmuştu da Rasûlullah (s.a.v): “Allah onların nasıl yaşayıp ne yapacaklarını en iyi bilendir” buyurdu. (Buhârî, Cenaiz: 92; Ebû Davud, Sünnet: 18)

61- ŞEHİDLERE NAMAZ KILINIR MI?

1927- Şeddâd b. el Had (r.a)’ten rivâyete göre, bedevilerin biri Peygamber (s.a.v)’e geldi ve ona iman etti, ona uydu sonra da: “Yurdum’dan göç edip sizinle birlikte oturacağım” dedi. Rasûlullah (s.a.v), onu ashabından birine ilgilenmesi için tavsiyede bulundu. Daha sonra bir savaş oldu. Peygamber (s.a.v), düşmandan esirler aldı ve esirleri taksim etti, o kimseye de hissesini ayırdı. O kimse, ashabından koyunlarını otlatıyordu. O gelince onun hissesine düşen esiri kendisine verirler. O da: “Nedir bu” dedi. Ashab: “Peygamber (s.a.v)’in sana ayırdığı hissedir” dediler. O hissesine düşen esiri Peygamber (s.a.v)’e getirdi ve: “Bu nedir?” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v) “Bunu da sana ayırdım” buyurdu. O adam: “Ben ganimet elde etmek için sana uymadım boğazını göstererek, ben şuramdan ok ile vurulup şehid olup Cennete girmek için sana uydum” dedi. Rasûlullah (s.a.v): “Eğer gerçekten doğru söylüyorsan ve Allah’a verdiğin sözü tutarsan Allah’ta istediğini verir.” buyurdu. Kısa bir müddet sonra düşmanla savaştılar. O adamı işaret ettiği yerden okla vurulmuş olarak, Rasûlullah (s.a.v)’e getirdiler. “Bu, O adam mı?” dedi. “Evet” dediler. Rasûlullah (s.a.v): “Allah’a verdiği sözü tutmuş. Allah’ta dilediğini ona vermiş” buyurdu. Sonra onu kendi cübbesi ile kefenledi ve önüne koyarak namazını kıldı. Namazda işitilen duası şöyle idi: “Allah’ım, bu kulun Senin yolunda hicret ederek şehid oldu. Ben de buna şahidim” buyurdu. (Sadece Nesâi rivâyet etmiştir.)

1928- Ukbe (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) bir gün çıktı, Uhud şehidlerine cenaze namazı kıldı sonra Medine’ye gelip Minbere çıktı ve şöyle buyurdu: “Ben sizden biriyim ve size şahidim.” (Buhârî, Cenaiz: 72; Ebû Davud, Cenaiz: 31)

62- ŞEHİDLERE NAMAZ KILINMASA DA OLUR MU?

1929- Câbir b. Abdullah (r.a)’ın haber verdiğine göre, Rasûlullah (s.a.v), Uhud şehidlerini ikişer ve tek bir kefen içerisinde kabre yerleştiriyor. Ve bize: “Bunlardan hangisi Kur’an’ı daha çok biliyordu” diye soruyordu. Onlardan birine işaret edilince onu önce kabre koyuyor ve şöyle diyordu: “Ben bunların hayatlarını Allah yolunda feda ettiklerinin şahidiyim” der sonra bunların yıkanmadan, namazlarını kılmadan kanlarıyla birlikte defnedilmelerini emrederdi. (Buhârî, Cenaiz: 72; Ebû Davud, Cenaiz: 31)

63- RECM EDİLEN KİMSENİN NAMAZI KILINIR MI?

1930- Câbir b. Abdullah (r.a)’tan rivâyete göre, Müslüman olan adam Peygamber (s.a.v)’e gelerek zina yaptığını itiraf etti. Rasûlullah (s.a.v) ondan yüzünü çevirdi. Adam tekrar itiraf etti. Rasûlullah (s.a.v), tekrar yüzünü çevirdi. Adam dört defa itiraf edinceye kadar bu şekilde oldu. Dördüncü de Rasûlullah (s.a.v): “Deli misin?” dedi. Adam “Hayır” dedi. “Evli misin?” dedi. “Evet” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) emretti ve o adam recm edilirken taşlar onu acıtıp incitince kaçtı. Fakat yakalandı ve recm edildi. Rasûlullah (s.a.v), ona hayır duada bulundu ve namazını kılmadı. (Tirmizî, Hudûd 5; Müslim, Hudûd: 5)

64- RECM YAPILANIN NAMAZI KILINIR MI?

1931- İmran b. Husayn (r.a)’dan rivâyete göre, Cüheyneli bir kadın, Rasûlullah (s.a.v)’e gelerek, ben zina ettim dedi. Kadın hamileydi. Rasûlullah (s.a.v) onu velisine teslim etti ve: “Buna iyi muamele et, çocuğunu doğurunca getir” buyurdu. Kadın doğum yapınca velisi onu Rasûlullah (s.a.v)’e getirdi.0 Rasûlullah (s.a.v)’in emri üzerine recm esnasında elbisesi açılmaması için bağlandı ve recm edildi. Daha sonra Rasûlullah (s.a.v) bu kadının cenaze namazını kıldı. Ömer: “Zina yaptığı halde bunun namazını mı kılıyorsun?” deyince, Rasûlullah (s.a.v): “O öyle bir tevbe etti ki eğer yetmiş Medineliye takdim edilseydi hepsine yeterdi. Sen, Allah yolunda canını feda etmekten daha üstün bir tevbe biliyor musun?” buyurdu. (Dârimi, Hudûd: 17; Müslim, Hudûd: 6)

65- VASİYYETİNDE YANLIŞLIK YAPAN KİMSENİN CENAZE NAMAZI

1932- İmran b. Husayn (r.a)’dan rivâyete göre, bir adam ölmek üzere iken altı kölesini hürriyetine kavuşturdu. Kölelerinden başka hiçbir malı da yoktu. Bu olay, Rasûlullah (s.a.v)’e bildirilince, o adamın yaptığına kızdı ve bu kimsenin cenaze namazını kıldırmamağa karar verdi. Sonra adamın kölelerini çağırdı ve onları üç gruba ayırdı. Aralarında kura çekti, ikisini bırakıp dördünü köle olarak alıkoydu. (Tirmizî, Ahkâm: 28; Ebû Davud, Itk: 10)

66- GANİMETTEN ÇALAN KİMSENİN NAMAZI KILINIR MI?

1933- Zeyd b. Halid (r.a)’ten rivâyete göre, şöyle demiştir: Hayber savaşında bir adam öldü. Rasûlullah (s.a.v): “Arkadaşınızın namazını kılın. Ben kılmam; çünkü, o, Allah yolunda savaşırken ganimet malından çalmıştır, hainlik etmiştir” buyurdu. Onun eşyalarını kontrol ettik, iki dirhem değerinde bir Yahudi boncuğunu ganimet mallarından aşırdığını gördük. (Ebû Davud, Cihad: 145; İbn Mâce, Cihad: 34)

67- BORÇLU KİMSENİN NAMAZI KILINIR MI?

1934- Abdullah b. Ebu Katade (r.a), babasından naklediyor: Rasûlullah (s.a.v)’e Ensardan bir adam cenaze namazı kılınması için getirilmişti. Peygamber (s.a.v): “Arkadaşınızın namazını siz kıldırın çünkü onun borcu vardı” buyurdu. Ebu Katade onun borcunu ödemek bana aittir deyince, Rasûlullah (s.a.v) “Hepsini ödeyecek misin?” buyurdu. O da: “Evet hepsini ödeyeceğim” deyince onun namazını kıldırdı. (Tirmizî, Cenaiz: 69; Dârimi, Büyü’: 53)

1935- Seleme b. Ekva (r.a)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’e bir cenaze getirildi ve: “Ey Allah’ın Rasûlü! bu kimsenin cenaze namazını kılıver” dediler Rasûlullah (s.a.v): “Bu kimsenin borcu var mı?” diye sordu. “Evet var” dediler. “Borcuna karşılık bir şeyler bıraktı mı?” diye sordu. “Hayır bırakmadı” dediler. “Öyleyse arkadaşınızın namazını siz kılınız” buyurdu. Ensardan Ebu Katade adında biri: “Siz namazını kılın, borcunu ben ödeyeceğim” dedi. Rasûlullah (s.a.v)’de namazını kıldı. (Tirmizî, Cenaiz: 69; Dârimi, Büyü’: 53)

1936- Câbir (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) borcu olan kimsenin namazını kılmıyordu. Bir cenaze getirildi, Rasûlullah (s.a.v): “Bu kimsenin borcu var mıdır?” diye sordu. “Evet iki dinar borcu vardır” dediler. “Öyleyse arkadaşınızın namazını siz kılın” buyurdu. Ebu Katade: “O iki dinar borcu ben ödeyeceğim” dedi ve onun namazını kıldı. Allah, fetihler nasib edip bolluklar ihsan edince, Rasûlullah (s.a.v): “Ben her mü’mine kendi canından daha yakınım. Kim borçlu olarak ölürse, onun borcunu ödemek bana aittir. Kim de mal bırakırsa, o varislerine aittir” buyurdu. (Tirmizî, Cenaiz: 69; Dârimi, Büyü’: 53)

1937- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v), herhangi bir Mü’min borçlu olarak öldüğünde: “Borcuna karşılık bir şeyler bıraktı mı?” diye sorardı. “Evet bıraktı derlerse” namazını kılar. “Hayır bırakmadı” derlerse: “Arkadaşınızın namazını siz kılınız” derdi. Allah fetihler nasib edip ganimetler çoğalınca: “Ben mü’minlere kendilerinden daha yakınım. Kim borçlu olarak vefat ederse, borcunu ödemek Bana aittir. Kim de mal bırakırsa, o malı mirasçılarına aittir.” (Tirmizî, Cenaiz: 69; Dârimi, Büyü’: 53)

68- İNTİHAR EDENİN NAMAZI KILINIR MI?

1938- İbn Semure (r.a)’den rivâyete göre, bir adam okuyla kendisini öldürmüştü. Rasûlullah (s.a.v): “Ben bunun cenaze namazını kılmam” buyurdular. (Tirmizî, Cenaiz: 68; Müslim, Cenaiz: 37)

1939- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kim kendini bir dağdan atarak öldürürse, o kimse ebedi olarak kendisini Cehennem ateşine atar. Kim de zehir içerek kendisini öldürürse, zehir kabı elinde Cehennemde ebedi olarak zehir içer. Kim de keskin bir aletle kendini öldürürse, o alet elinde olarak Cehennem içinde o aleti karnına saplayarak azâb olunur.” (Tirmizî, Tıb: 7; Dârimi, Diyet: 10)

69- MÜNAFIKLAR ÜZERİNE NAMAZ KILINIR MI?

1940- Ömer b. Hattab (r.a)’tan rivâyete göre, şöyle demiştir: Abdullah b. Übey b. Selûl öldüğünde namazını kılması için Rasûlullah (s.a.v) çağırılmıştı. Rasûlullah (s.a.v) namazı kıldırmak için kalktığında önüne atıldım ve şöyle dedim: “Ey Allah’ın Rasûlü! İbn Ubey’in namazını kılıyorsun!” Bu adam falan gün şöyle dedi, falan gün şöyle böyle yaptı diyerek yaptıklarını saymaya başladım.” Rasûlullah (s.a.v) tebessüm etti ve şöyle buyurdu: “Beni bırak Ya Ömer!” buyurdu. Ben sözlerimi sürdürünce dedi ki: “Ben Muhayyerim, şimdi de namaz kılmayı münasip gördüm. Eğer yetmişten fazla istiğfar edince bağışlanacağını bilsem onu bile yaparım.” Cenaze namazını kıldı sonra döndü. Aradan az bir zaman geçmişti ki Tevbe Sûresi 84. ayeti nazil oldu: “Ey Peygamber, o münafıklardan olan kimsenin asla namazını kılma, mezarı başındada ne maksatla olursa olsun sakın durma, çünkü onlar, Allah’ı ve onun elçisini inkar ettiler ve ilâhi buyrukları hiçe sayarak çiğneyip can verdiler.” Ben daha sonra bu konuda Rasûlullah (s.a.v)’e karşı gösterdiğim cesaretten dolayı kendi kendime hayret ettim. Allah ve Rasûlü daha iyi bilir. (Buhârî, Tefsir: 147; İbn Mâce, Cenaiz: 31)

70- MESCİDDE CENAZE NAMAZI KILINIR MI?

1941- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) Süheyl b. Beyza’nın cenaze namazını mescidde kıldırmıştı. (Müslim, Cenaiz: 34; Muvatta', Cenaiz: 8)

1942- Yine Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v), Süheyl b. Beyza’nın namazını mescidin içerisinde kılmıştı. (Müslim, Cenaiz: 34; Muvatta', Cenaiz: 8)

71- GECELEYİN CENAZE NAMAZI KILINIR MI?

1943- Ebu Umâme Sehl b. Huneyf (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Medine’nin kenar mahallelerinde oturan fakir bir kadın rahatsızdı. Rasûlullah (s.a.v), ashabına onun durumunu sorar ve öldüğünde bana haber verin de namazını kıldırayım buyururdu. Sonunda kadın öldü. Yatsı namazından sonra onu Medine’ye getirdiler, geldiklerinde Rasûlullah (s.a.v) uyumuştu. O’nu uyandırmayı hoş görmediler ve namazını kılıp Baki-ul Gargad mezarlığına defnettiler. Sabah olunca, Rasûlullah (s.a.v) o kadından sordu. Onlar da: “Defnedildi, Ey Allah’ın Rasûlü! Geceleyin sana geldik. Seni uyur bulduk, uyandırmak ta istemedik” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v): “Haydi kabrini Bana gösterin” dedi. Rasûlullah (s.a.v) yürüdü, onlarda birlikte yürüdüler ve kabrini gösterdiler. Rasûlullah (s.a.v) namaza durdu, onlar da arkasında saf tuttular. Rasûlullah (s.a.v) o kadının cenaze namazını kıldı ve dört tekbir aldı. (Buhârî, Cenaiz: 5; Muvatta', Cenaiz: 5)

72- GIYÂBİ CENAZE NAMAZI DA KILINIR MI?

1944- Câbir (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kardeşiniz Necaşi ölmüştür. Kalkın ve onun namazını kılın.” Kendisi kalktı, bizi de cenaze önünde saf bağlandığı gibi saf yaptı ve Necaşi adına gıyabi cenaze namazı kıldı. (Müslim, Cenaiz: 22; İbn Mâce, Cenaiz: 33)

1945- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) Necaşi’nin öldüğü gün onun ölüm haberini ashabına haber vermişti. Sonra cemaatle birlikte musallaya çıkıp ashabını saf tutturdu ve Necaşi’nin cenaze namazını kıldırdı ve bu namazda dört tekbir almıştı. (Müslim, Cenaiz: 22; İbn Mâce, Cenaiz: 33)

1946- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) Medine’de, Necaşi’nin öldüğünü ashabına haber verdi. Ashab, Rasûlullah (s.a.v)’in arkasında saf oldular. Rasûlullah (s.a.v), Necaşi için gıyâben cenaze namazı kıldı ve dört tekbir aldı. (Müslim, Cenaiz: 22; İbn Mâce, Cenaiz: 33)

1947- Câbir (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kardeşiniz Necaşi vefat etmiştir. Kalkın onun namazını kılın.” İki saf olmuştuk. (Müslim, Cenaiz: 22; İbn Mâce, Cenaiz: 33)

1948- Câbir (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v), Necaşi için cenaze namazı kılarken ben ikinci safta idim. (Müslim, Cenaiz: 22; İbn Mâce, Cenaiz: 33)

1949- İmran b. Husayn (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) bize şöyle buyurmuştu: “Kardeşiniz Necaşi vefat etmiştir. Kalkın ve onun cenaze namazını kılın.” Biz de kalktık, cenaze için saf tutulduğu gibi saf tuttuk. Aynen cenaze namazı kılar gibi cenaze namazı kıldık. (Müslim, Cenaiz: 22; İbn Mâce, Cenaiz: 33)

73- CENAZE NAMAZI NASIL KILINIR?

1950- Semure (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’le birlikte lohusa iken ölen Ümmü Ka’bın cenaze namazını kılmıştım. Rasûlullah (s.a.v) kalktı ve cenazeyi ortalayarak namaza durdu. (Buhârî, Cenaiz: 63; Tirmizî, Cenaiz: 45)

74- BİR KADIN VE ÇOCUĞUN CENAZE NAMAZI NASIL KILINIR?

1951- Ammar (r.a)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir kadınla bir çocuğun cenazesi aynı anda hazır olmuştu. Çocuğun cenazesi öne kondu, kadının cenazesi de onun arkasına kondu, o ikisinin birden namazı kılınmıştı. Namaz kılanlar arasında; Ebu Said el Hudri, ibn Abbas, Ebu Katade ve Ebu Hüreyre de vardı. Onlara bu şekilde namaz kılmanın durumunu sordum: “Sünnettir” dediler. (Tirmizî, Cenaiz: 45; Müslim, Cenaiz: 27)

75- ERKEK VE KADIN CENAZELER BİR ARADA OLURSA NAMAZLAR NASIL KILINIR?

1952- İbn Ömer (r.a), dokuz cenazeye birden namaz kıldı. Erkekleri imamın önüne doğru, kadınları ise, onların arkasına kıble tarafına koydu ve onları tekbir sıra halinde dizdi. Ali’nin kızı Ümmü Gülsüm, Ömer b. Hattab’ın karısı ve Zeyd adındaki oğlunun cenazesini de koydu. O gün imam Said b. el Âs idi. Cemaat içersinde: İbn Ömer, Ebu Hureyre, Ebu Said, Ebu Katade de vardı, çocuk cenazesi hemen imamın önüne kondu. Adamın biri “Bu şekli beğenmedim” dedi. O esnada İbn Abbas, Ebu Hureyre, Ebu Said ve Ebu Katade’ye baktım ve: “Nedir bu durum” diye sordum; “Sünnettir” dediler. (Tirmizî, Cenaiz: 45; Müslim, Cenaiz: 27)

1953- Semure b. Cündüb (r.a)’ten rivâyete göre, “Rasûlullah (s.a.v), lohusa iken ölen Ümmü Fülan’ın cenaze namazını kılmıştı da cenazenin tam ortasına durmuştu.” (Tirmizî, Cenaiz: 45; Müslim, Cenaiz: 27)

76- CENAZE NAMAZINDAKİ TEKBİR SAYISI NE KADARDIR?

1954- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v), ashabına; Necaşi’nin öldüğünü haber verdi. Onları çıkarıp saf yaptırdı, sonra da dört tekbir alarak cenaze namazını gıyabi olarak kıldı.” (Buhârî, Cenaiz: 64; Muvatta', Cenaiz: 5)

1955- Ebu Umâme b. Sehl (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Medine’nin kenar mahallelerinden birinde oturan bir kadın hastalanmıştı. Peygamber (s.a.v) hasta ziyaretine çok önem verirdi. “Bu kadın öldüğünde bana haber veriniz” buyurdu. Kadın, gece öldü ve geceleyin defnettiler ve de, Peygamber (s.a.v)’e haber vermediler. Sabahleyin, Rasûlullah (s.a.v) kadının durumundan sordu. Onlar da: “Geceleyin seni uyandırmayı hoş görmedik” dediler. Rasûlullah (s.a.v) o kadının kabrine geldi ve onun için namaz kıldı ve namazında dört tekbir aldı. (Buhârî, Cenaiz: 64; Muvatta', Cenaiz: 5)

1956- İbn ebi Leyla (r.a)’dan rivâyete göre, Zeyd b. Erkam, bir cenazenin namazını kıldı ve namazda beş tekbir aldı. Rasûlullah (s.a.v)’de böylece tekbir almıştı dedi. (Buhârî, Cenaiz: 64; Muvatta', Cenaiz: 5)

77- CENAZE NAMAZINDA OKUNANLAR

1957- Avf b. Malik (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’in bir cenazeye namaz kılarken şöyle dua ettiğini duydum: ”Allah’ım onu bağışla, ona acı ve onu affet, ona afiyet ver, varacağı yeri ikram edilen yer (Cennet) kıl, girdiği kabri geniş eyle. Onu su, kar ve dolu ile yıka. Beyaz kumaşın kir ve hatalardan temizlenmesi gibi onu hatalarından temize çıkar. Bu dünyadaki evine karşılık, daha hayırlı bir ev, ailesine karşılık daha hayırlı bir aile, Eşine karşılık daha hayırlı bir eş ver. Onu kabir ve Cehennem azabından koru.”

Avf diyor ki: Rasûlullah (s.a.v)’in o ölüye yaptığı duayı duyunca ,keşke bu ölen ben olsaydım dedim. (Tirmizî, Cenaiz: 38; Müslim, Cenaiz: 26)

1958- Avf b. Malik (r.a) şöyle diyordu: Rasûlullah (s.a.v)’in bir cenazeye namaz kıldırırken şöyle dua ettiğini duydum: “Allah’ım onu bağışla, affet, ona acı, ona afiyet ver, onun günahlarından vazgeç, varacağı yeri ikram edilen yer (Cennet) eyle, gireceği kabri geniş eyle. Onu su, kar ve dolu ile yıka. Beyaz kumaşın kir ve hatalardan temizlenmesi gibi onu da günahlardan temizle. Dünyadaki evine karşılık, daha hayırlı bir ev, ailesine karşılık daha hayırlı bir aile, eşine karşılık daha hayırlı bir eş ver, onu Cennetine koy.” Ateşten koru yahut şöyle dedi: “Onu kabir azabından koru.” (Tirmizî, Cenaiz: 38; Müslim, Cenaiz: 26)

1959- Ubeyd b. Halid es Sülemi (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) iki kişiyi birbirine kardeş yapmıştı; onlardan biri şehid edildi. Diğeri de sonradan öldü, onun namazını kıldık. Rasûlullah (s.a.v): “Ne diyorsunuz?” buyurdu. Onlar da: “Onun için dua ediyoruz ve Allah’ım onu bağışla, affet, ona acı, Allah’ım! Onu arkadaşına kavuştur” diyoruz dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Onun namazı nerde, bunun ki nerde, onun ameli nerde, bunun ki nerde, ikisi arasında gökle yer arası kadar fark vardır” buyurdu. (Ebû Davud, Cihad: 29; Müsned: 15494)

1960- İbrahim el Ensari (r.a), babasından naklederek, Rasûlullah (s.a.v) cenaze namazında şöyle dua ettiğini duymuştur: “Allah’ım ölümüze de dirimize de, burada bulunana da bulunmayana da, erkeğimize de kadınımıza da, küçüğümüze de büyüğümüze de mağfiret eyle.” (İbn Mâce, Cenaiz: 23; Müslim, Cenaiz: 26)

1961- Talha b. Abdullah b. Avf (r.a)’tan rivâyete göre, şöyle demiştir: İbn Abbas (r.a)’ın arkasında bir cenaze namazı kıldım. Namaz da fatiha ve bir sûre okudu, duyabileceğimiz şekilde sesli okuyordu, namazı bitirince elinden tutup bu yaptığının hükmünü sordum. “Haktır ve sünnettir” dedi. (Buhârî, Cenaiz: 65; Tirmizî, Cenaiz: 38)

1962- Talha b. Abdullah (r.a)’tan rivâyete göre, şöyle demiştir: İbn Abbas (r.a)’ın arkasında bir cenaze namazı kılmıştım, onun namazda Fatiha sûresini okuduğunu işittim. Namazı bitirince elinden tutup sordum: “Fatiha mı okuyorsun?” O da: “Evet, Fatiha okumak hak ve sünnettir” dedi. (Buhârî, Cenaiz: 65; Tirmizî, Cenaiz: 38)

1963- Ebu Ümâme (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Cenaze namazındaki sünnet olan şekil: “İlk tekbirden sonra gizlice, Fatiha okumak; sonra da üç tekbir almaktır. Son tekbirden sonra da selâm verilir.” (Sadece Nesâi rivâyet etmiştir.)

78- BİR CENAZEYE YÜZ KİŞİ NAMAZ KILARSA NE OLUR?

1964- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Bir cenazeye İslâm ümmetinden sayısı yüze varan kimseler namaz kılarlarsa ve o cenaze için şefaat dilerlerse şefaatleri kabul edilir.” (Müslim, Cenaiz: 18; Tirmizî, Cenaiz: 38)

1965- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) şöyle buyuruyor: “Müslümanlardan bir kimse ölür de ona yüz kişiye yakın kimse namaz kılarsa, şefaat dilerlerse mutlaka kabul olunur.” (Müslim, Cenaiz: 18; Tirmizî, Cenaiz: 38)

1966- Ebu Bekkar, Hakem b. Ferrûh (r.a)’tan rivâyete göre, şöyle demiştir: Eb’ul Melih bize bir cenaze namazı kıldırmıştı. Namaza başlarken tekbir aldığını zannetmiştik. Fakat o yüzünü bize dönerek: “Saflarınızı düzgün tutunuz ki cenaze hakkındaki istedikleriniz kabul görsün” dedi.

Ebu’l Melih diyor ki: Abdullah b. Selit, Mü’minlerin annelerinden Peygamberimizin (s.a.v)’in hanımı Meymune (r.anha) rivâyet ederek şöyle diyor: Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Müslümanlardan bir gurup bir cenazeye cenaze namazı kılarlarsa, cenaze hakkındaki duaları mutlaka kabul edilir.” Ebu’l Melih’e sordum: “Kılacak cemaat, kaç kişi olacaktır?” “Kırk kişi” dedi. (Müslim, Cenaiz: 18; Tirmizî, Cenaiz: 38)

79- CENAZE NAMAZI KILMANIN SEVABI

1967- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kim bir cenaze için namaz kılarsa, ona bir kırat sevap vardır. Kimde cenaze kabre konuluncaya kadar beklerse, iki kırat sevap vardır. İki kırat ise iki büyük dağ gibidir.” (Müslim, Cenaiz: 17; Tirmizî, Cenaiz: 50)

1968- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kim namazı kılıncaya kadar cenazede bulunursa, bir kırat sevap vardır. Cenaze defnedilinceye kadar beklerse, iki kırat sevap alır.” İki kırat ne demektir Ey Allah’ın Rasûlü! Diye sorulunca: “İki büyük dağ kadardır” buyurdular. (Müslim, Cenaiz: 17; Tirmizî, Cenaiz: 50)

1969- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kim, Allah rızası için bir cenazeyi takip eder, namazını kılar ve defnederse; iki kırat sevap alır. Sadece namazını kılıp ta defnedilmeden dönen kimseye ise bir kırat ecir verilmiş olur.” (Müslim, Cenaiz: 17; Tirmizî, Cenaiz: 50)

1970- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kim, bir cenazeyi takip edip namazını kılar ve gömülünceye kadar beklerse, iki kırat sevap alır. Her bir kırat Uhud dağından daha büyüktür.” (Müslim, Cenaiz: 17; Tirmizî, Cenaiz: 50)

80- CENAZE GÖMÜLMEDEN OTURMAMAK

1971- Ebu Said (r.a)’ten rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Bir cenaze gördüğünüzde ayağa kalkın, Kim cenazeyi takip ederse, cenaze mezara konmadan oturmasın.” (Tirmizî, Cenaiz: 52; Buhârî, Cenaiz: 48)

81- CENAZE İÇİN AYAĞA KALKMAK

1972- Mes’ud b. Hakem (r.a)’den rivâyete göre, Ali b. ebi Talib’in yanında cenaze kabre konuluncaya kadar ayakta durmak gerekir mi? diye konuşulmuştu. O da şöyle dedi: “Rasûlullah (s.a.v), kalkar sonra otururdu.” (Muvatta', Cenaiz: 11; Müslim, Cenaiz: 24)

1973- Ali (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v)’in cenaze için kalktığını görünce biz de kalkardık, oturduğunu görünce biz de otururduk.” (Müslim, Cenaiz: 25; İbn Mâce, Cenaiz: 35)

1974- Bera (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v) ile birlikte bir cenazeyi defnetmek için çıkmıştık. Kabre vardığımızda cenaze kabre konulmadan Rasûlullah (s.a.v), oturdu, bizde sessizce sanki başımızda bir kuş varmış gibi oturduk.” (İbn Mâce, Cenaiz: 37; Ebû Davud, Cenaiz: 68)

82- ŞEHİD, KANI İLE BİRLİKTE GÖMÜLÜR

1975- Abdullah b. Sa’lebe (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v), Uhud şehidleri için şöyle buyurdu: “Onları kanları ile birlikte örtüp defnediniz. Çünkü, Allah yolunda yara alan şehid, kıyamet günü yarasından kan damlayarak gelecektir. Rengi kan rengi olup kokusu misk kokusu gibidir.” (Ebû Davud, Cenaiz: 31; Buhârî, Cenaiz: 72)

83- ŞEHİD NEREYE GÖMÜLÜR?

1976- Ubeydullah b. Muayye (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Taif kuşatmasında, Müslümanlardan iki kişi şehid olmuştu. Rasûlullah (s.a.v)’in yanına kadar getirildi. Rasûlullah (s.a.v) onların şehid oldukları yere gömülmesini emretti. (Sadece Nesâi rivâyet etmiştir.)

1977- Câbir b. Abdullah (r.a)’tan rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) Uhud savaşında şehid olanların şehid oldukları yere götürülüp gömülmelerini emretti. Çünkü onlar Medine’ye götürülmüşlerdi. (İbn Mâce, Cenaiz: 28; Ebû Davud, Cenaiz: 42)

1978- Câbir (r.a)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Şehidleri savaşıp, yaralanıp şehid oldukları yerlere defnedin.” (İbn Mâce, Cenaiz: 28; Ebû Davud, Cenaiz: 42)

84- MÜŞRİKLERİ KİM DEFNEDER?

1979- Ali (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v)’e dedim ki: “Sapık ihtiyar amcan öldü, onu kim defnedecek?” Rasûlullah (s.a.v): “Git ve baban Ebu Talib’i göm. Tekrar yanıma gelinceye kadar hiçbir şey yapma!” Babamı defnettim sonra Rasûlullah (s.a.v)’e geldim, emri üzerine gusul abdesti aldım. Rasûlullah (s.a.v) bana dua etti fakat ben o duayı ezberleyemedim. (Ebû Davud, Cenaiz: 70)

85- MEZARDA LAHD YAPMAK VE LAHDSİZ MEZARLIK

1980- Sa’d (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’in kabrinde yapıldığı gibi mezarımın kıble tarafına lahd (boydan boya oyuk) yapın ve üzerime bir şeyler dikin. (Müslim, Cenaiz: 29; İbn Mâce, Cenaiz: 39)

1981- Âmir b. Sa’d (r.a)’den rivâyete göre, ölümü yaklaşınca Sa’d şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.v)’in kabrinde yapıldığı gibi mezarımın kıble tarafını (lahd) boydan boya oyuk yapın ve üzerime bir şeyler dikin. (Müslim, Cenaiz: 29; İbn Mâce, Cenaiz: 39)

1982- İbn Abbas (r.a)’tan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Lahidli mezar, biz Müslümanlar içindir. Lahidsiz mezar ise bizim dışımızdaki din mensupları içindir.” (İbn Mâce, Cenaiz: 39; Tirmizî, Cenaiz: 53)

86- KABİR, NE KADAR DERİNLİKTE OLMALI?

1983- Hişam b. Âmir (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Uhud savaşında şikayet ederek her şehid için ayrı ayrı kabir kazmak zor olacak dedik. Rasûlullah (s.a.v): “Çukur kazınız, derin ve güzel kazınız. İki kişi veya üç kişiyi bir kabre koyunuz” buyurdu. Oradakiler: “Hangisini önce koyalım?” dediler. “Kur’an’ı en çok bileni” buyurdu. Benim babam da bir çukurdaki üç şehidden üçüncüsü idi. (Tirmizî, Cenaiz: 31; Buhârî, Cenaiz: 72)

87- KABRİN, GENİŞLİĞİ NE KADAR OLMALI?

1984- Sa’d b. Hişam b. Amir (r.a), babasından naklediyor ve şöyle diyor: Uhud savaşında Müslümanların pek çoğu şehid olmuş bir çoğu da yaralar almıştı. Rasûlullah (s.a.v): “Çukurlar kazınız, genişçe kazınız. Sonra iki veya üç kişiyi bir kabre koyunuz, Kur’an’ı daha iyi bilenleri önce koyunuz” buyurdu. (Tirmizî, Cenaiz: 31; Buhârî, Cenaiz: 72)

88- RASÛLULLAH (S.A.V)’İN KABRİNE KIRMIZI KADİFE KONDU MU?

1985- İbn Abbas (r.a)’tan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v) kabre konulurken altına kırmızı bir kadife serilmişti.” (Müslim, Cenaiz: 30; Tirmizî, Cenaiz: 55)

89- CENAZE DEFNETMENİN YASAK OLDUĞU VAKİT VAR MIDIR?

1986- Ukbe b. Âmir el Cüheni (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) üç vakitte bize cenaze defnetmeyi ve namaz kılmayı yasaklamıştı: “Güneş doğup yükselinceye kadar, öğle vakti güneş tam tepede iken batıya kayıncaya kadar ve güneş tam batarken.” (Tirmizî, Cenaiz: 41; İbn Mâce, Cenaiz: 30)

1987- Câbir (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v) hutbe veriyordu. Ashabından ölüp de gece gömülen ve kefeni kısa yapılan birini hatırladı ve zaruret olmadıkça cenazenin gece gömülmesini yasakladı.” (İbn Mâce, Cenaiz: 30; Ebû Davud, Cenaiz: 55)

90- BİRDEN FAZLA KİMSE BİR KABRE GÖMÜLÜR MÜ?

1988- Hişam b. Âmir (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Uhud savaşında Müslümanlar pek çok şehid verdiler. Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Çukurlar kazın, genişçe kazın: iki veya üç kişiyi bir kabre koyun” buyurdular. Oradakiler: “Ey Allah’ın Rasûlü! Kimi önce koyalım” diye sordular da, Rasûlullah (s.a.v): “Kur’an’ı çok iyi bilenleri önce koyun” buyurdu. (Ebû Davud, Cenaiz: 71; İbn Mâce, Cenaiz: 28)

1989- Sa’d b. Hişam b. Amir (r.a) babasından naklediyor. Uhud savaşında çok yaralı ve şehid birikmişti, durum şikayet edilerek Rasûlullah (s.a.v)’e bildirildi. Rasûlullah (s.a.v): “Çukurlar kazın, geniş kazın, güzel kazın her kabre iki veya üç kişiyi gömün. Kur’an’ı en iyi bilenleri önce gömün” buyurdular. (Ebû Davud, Cenaiz: 71; İbn Mâce, Cenaiz: 28)

1990- Hişam b. Âmir (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v): “Çukurlar kazın, güzel kazın ve her bir çukura ikişer üçer kişi defnedin. Kur’an’ı en çok bilenleri de öncelikle gömün” buyurdular. (Ebû Davud, Cenaiz: 71; İbn Mâce, Cenaiz: 28)

91- KUR’AN’I EN İYİ BİLENLERE KABİRDE ÖNCELİK

1991- Hişam b. Âmir (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Babam Uhud günü şehid edilmişti. Rasûlullah (s.a.v)’de: “Geniş geniş çukurlar kazın, güzel kazın ve her çukura ikişer üçer kişi gömün; Kur’an’ı en çok bilenlere öncelik tanıyın” buyurdu. Babam üç kişiden biriydi, Kur’an’ı diğerlerinden daha iyi bildiği için önce gömülmüştü. (Ebû Davud, Cenaiz: 71; İbn Mâce, Cenaiz: 28)

92- KABİRE GÖMÜLEN TEKRAR ÇIKARILIR MI?

1992- Câbir (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v), Abdullah b. Übey kabre konulduktan sonra gelmişti. Cenazenin çıkarılmasını emretti, cenaze kabirden çıkarıldı. Rasûlullah (s.a.v), onu dizlerinin üzerine koydu. Ona tükürüğünden üfürdü ve ona kendi gömleğini giydirdi: “Allah her şeyin en iyisini bilendir” buyurdu. (Müslim, Sıfatül Münafıkın: 1; Buhârî, Cenaiz: 77)

1993- Câbir (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v), Abdullah b. Übey’in kabirden çıkarılmasını emretti. Kabirden çıkarıldı, onun başını kendi dizi üzerine koyarak vücuduna hafifçe tükürdü ve gömleğini ona giydirdi. Câbir diyor ki: Allah en iyisini bilir ama ona namaz da kıldı. (Müslim, Sıfatül Münafıkın: 1; Buhârî, Cenaiz: 77)

93- KABİRDEN CENAZE ÇIKARILIP BAŞKA KABRE NAKLEDİLİR Mİ?

1994- Câbir (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Babamla birlikte bir adam da aynı kabre gömülmüştü, gönlüm razı olmadı. Onu çıkarıp tek başına başka bir yere gömdüm. (Buhârî, Cenaiz: 77; Ebû Davud, Cenaiz: 79)

94- KABİR ÜZERİNDE CENAZE NAMAZI KILINIR MI?

1995- Yezid b. Sabit (r.a)’ten rivâyete göre, onlar bir gün Rasûlullah (s.a.v) ile beraber bir gezintiye çıkmışlardı. Rasûlullah (s.a.v) yeni bir kabir gördü. “Bu kimin kabridir?” buyurdu. Onlar da: “Falan oğullarının azatlı kölesi falan kadındır” dediler. Rasûlullah (s.a.v) onu tanıdı. “Bir öğle vakti ölmüştü. Siz de kaylule uykusunda idiniz. Seni uyandırmak ta hoşumuza gitmedi” dediler. O zaman Rasûlullah (s.a.v) oradakileri arkasına saf yaptırdı ve dört tekbir alarak kadına cenaze namazı kıldı sonra da şöyle dedi: “Ben aranızda olduğum sürece bir kişi öldüğünde bana haber verin. Benim o kimseye cenaze namazı kılmam rahmettir” buyurdular. (Buhârî, Cenaiz: 55; Muvatta', Cenaiz: 5)

1996- Şa’bi (r.a)’nin haber verdiğine göre, bir kimse Rasûlullah (s.a.v) ile birlikte bir kabre uğramıştı. Rasûlullah (s.a.v) orada onlara imam olup arkasında saf tutturmuştu. Ben, Ebu Amr’e: “Kimdi o Ey Ebu Amr” diye sordum. “İbn Abbas” diye cevap verdi. (Müslim, Cenaiz: 23; Tirmizî, Cenaiz: 47)

1997- Yine Şa’bi (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v)’i gören biri bana anlatmıştı. Rasûlullah (s.a.v), uzakta bir kabir gördü ve ashabını da kendi arkasına saf tutturdu ve o kimse için cenaze namazı kıldı. Şa’bi ye: “Sana bunu kim haber verdi” diye soruldu. O da: “İbn Abbas” dedi. (Müslim, Cenaiz: 23; Tirmizî, Cenaiz: 47)

1998- Câbir (r.a)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v), bir kadının kabri başında defnedildikten sonra cenaze namazı kıldı. (Müslim, Cenaiz: 23; Tirmizî, Cenaiz: 47)

95- CENAZE DEFNEDİLDİKTEN SONRA DÖNÜŞTE BİNİTE BİNMEK

1999- Câbir b. Semure (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) Ebu’d Dehdah’ın cenazesini defnetmek için çıktı. Dönüşünde çıplak bir kısrak getirdiler. Rasûlullah (s.a.v) ona bindi. Biz de onunla beraber yürüdük. (Müslim, Cenaiz: 28; Tirmizî, Cenaiz: 28)

96- KABİRLER ÜZERİNE BİNA YAPILIR MI?

2000- Câbir (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) kabirler üzerine bina yapmaktan veya kabri yükseltmekten veya kabrin kireçlenmesini yasakladı. Ravi Süleyman b. Musa: Kabir üzerine yazı yazmaktan nehiy etti cümlesini ilave etmiştir. (Tirmizî, Cenaiz: 56; Müslim, Cenaiz: 32)

97- KABİR ÜZERİNE OTURULUR MU?

2001- Câbir (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) kabirlerin toprak, taş ve benzeri şeylerle yükseltilmesini veya üzerine bina yapılmasını, kabir üzerine oturulmasını yasakladı. (Tirmizî, Cenaiz: 56; Müslim, Cenaiz: 32)

98- KABİRLERİN ÜZERİ KİREÇLENMEZ

2002- Câbir (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v): “Kabirlerin üzerini kireçle sıvamaktan bizleri yasakladı.” (Tirmizî, Cenaiz: 56; Müslim, Cenaiz: 32)

99- YÜKSEK KABİRLER YER SEVİYESİNE GÖRE DÜZLENMELİDİR

2003- Sümâme b. Şüfey (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Fedale b. Ubeyd ile birlikte Rum diyarındaydık, bir arkadaşımız vefat etti. Fedale kabrinin toprak seviyesinde yapılmasını emretti ve şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.v)’in kabirleri toprak seviyesinde yapılmasını emrettiğini işittim. (Tirmizî, Cenaiz: 56; Müslim, Cenaiz: 32)

2004- Ebu’l Hey’ac (r.a)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Ali (r.a) şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v)’in beni gönderdiği şey üzerine seni göndereyim mi? Yerden yüksek her kabri yer seviyesine indireceksin. Her evdeki resimleri imha edeceksin.” (Tirmizî, Cenaiz: 56; Müslim, Cenaiz: 32)

100- KABİRLERİ ZİYARET

2005- Abdullah b. Büreyde (r.a) babasından naklediyor ve şöyle diyor: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Sizi kabirleri ziyaret etmekten yasaklamıştım, şimdi ziyaret edebilirsiniz. Kurban etlerini üç günden fazla tutmayınız demiştim. Şimdi ise dilediğiniz kadar bekletip yiyebilirsiniz. Ayrıca size hurma şerbetini sadece tulumlardan içebileceğinizi söylemiştim, şimdi her türlü kaptan hurma şerbetini içebilirsiniz. Fakat sarhoşluk veren içkileri içmeyiniz.” (Müslim, Cenaiz: 36; İbn Mâce, Eşribe: 14)

2006- Abdullah b. Büreyde (r.a) babasından naklediyor, kendisi bizzat Rasûlullah (s.a.v)’in bir meclisinde bulunmuştu. Orada Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştu: “Size kurban etlerini üç günden fazla bırakmamanızı emretmiştim. Artık üç günden fazla hem kendiniz yiyin hem de başkalarına yedirin hem de kalanını biriktirebilirsiniz. Sizi ziftlenmiş ağaçtan, oyulmuş kaplarda şıra yapmaktan yasaklamıştım. Şimdi tüm o kaplarda şıra yapabilirsiniz. Sarhoşluk veren her şeyden kaçının. Sizi kabirleri ziyaret etmekten de yasaklamıştım. Fakat şimdi ziyaret edebilirsiniz. Lüzumsuz şeyler söylemeyiniz.” (Müslim, Cenaiz: 36; İbn Mâce, Eşribe: 14)

101- MÜŞRİK ANNENİN KABRİ ZİYARET EDİLİR Mİ?

2007- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v), annesinin kabrini ziyaret etmiş ağlamış ve yanındakileri de ağlatmış sonra şöyle buyurmuştur: “Anneme istiğfar etmek için Rabbimden izin istedim, izin vermedi. Kabrini ziyaret etmek için izin istedim, izin verdi. Öyleyse sizler de bundan böyle kabirleri ziyaret ediniz, kabir ziyareti ölümü hatırlatır.” (Müslim, Cenaiz: 36; İbn Mâce, Cenaiz: 48)

102- MÜŞRİKLER İÇİN AF DİLEME YASAKTIR

2008- Said b. Müseyyeb (r.a), babasından rivâyete göre, şöyle demiştir: Ebu Talib’in ölüm anı yaklaştığında Peygamber (s.a.v), onun yanına geldi. Yanında, Ebu Cehil, Abdullah b. ebî Ümeyye vardı. Rasûlullah (s.a.v): “Ey Amcam: “Lâ ilâhe illalah” de ki Allah katında sana Şahadet ve şefaat edebileyim” buyurdu. Bunun üzerine Ebu Cehil ve Abdullah b. Ebi Ümeyye: “Ey Ebu Talib! Abdulmuttalib’in dininden yüz mü çevireceksin?” O ikisi, o derece bu sözü söyletmemek için Ebu Talib’i sıkıştırdılar ki; Ebu Talib’in son sözü: “Abdulmuttalib’in dini üzereyim” oldu. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Yasaklanmadığım sürece senin için mutlaka bağışlanma talebinde bulunacağım.” Bunun üzerine Tevbe sûresi 113. ayeti nazil oldu: “Allah’tan başka kimselere ve nesnelere de ilâhlık yakıştıran kimselerin Cehennemlik oldukları besbelli olduktan sonra yakın akrabaları olsa bile onların bağışlanmalarını istemek artık ne Peygambere ne de iman edenlere yakışır.” Yine Kasas sûresi 56. ayeti de nazil oldu: “Gerçek şu ki sen her sevdiğini doğru yola yöneltemezsin. Fakat Allah’tır yönelmek isteyeni dilediği şekilde doğru yola yönelten ve yine o’dur doğru yola erişecekleri en iyi bilen.” (Buhârî, Cenaiz: 80; Müslim, İman: 9)

2009- Ali (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir adamın müşrik olan anne ve babası için bağışlanma talebinde bulunduğunu işittim. Müşrik oldukları halde onlara istiğfar mı ediyorsun? Diye sordum. O da: “İbrahim (a.s), babası için istiğfar etmemiş miydi” dedi. Peygamber (s.a.v)’e geldim ve durumu anlattım hemen, Tevbe sûresi 114. ayeti nazil oldu: “İbrahim’in buna benzer bir durumda babasının bağışlanması için yaptığı duaya gelince; bu sadece O’nun babasına daha sağlığında vermiş olduğu bir söze dayanıyordu. Babasının sırf, bir Allah düşmanı olduğu ona belli olunca, İbrahim, babasından ilgisini kesip uzaklaştı. Zaten, İbrahim çok ince ruhlu ve yumuşak huylu biriydi.” (Bu konuda gerekli bilgi için: Meryem sûresi 47. ve 48. ayetleriyle; Mümtahine sûresi 4. ayeti ve Şuarâ sûresi 86. ayetlerin tefsirlerine bakılabilir.) (Tirmizî, Tefsirül Kur’an: 10; Müsned: 1031)

103- MܒMİNLER İÇİN İSTİĞFAR EDİLEBİLİR

2010- Aişe (r.anha)’dan aktarıldığına göre, şöyle demiştir: “Ben, size kendimden ve Rasûlullah (s.a.v)’den bahsedeyim mi?” dedi. Biz de: “Evet” dedik. O da şöyle anlattı: “Peygamber (s.a.v) benim yanımda kaldığı bir geceydi, yatsı namazından dönüp gelmişti, ayakkabılarını ayaklarının yanına koydu elbisesinin bir ucunu yatağının üzerine yaydı. Benim uyuduğuma kanaat getirinceye kadar bekledi sonra yavaşça ayakkabılarını giydi, elbisesini aldı sonra yavaşça kapıyı açtı ve yavaşça çıktı. Ben de örtümü başıma aldım, elbisemi giydim ve onun peşinden çıktım. Rasûlullah (s.a.v), Baki mezarlığına vardı, ellerini kaldırıp üç defa uzunca tuttu sonra döndü, ben de döndüm. Rasûlullah (s.a.v) hızlandı, bende hızlandım. Rasûlullah (s.a.v) daha süratlice yürüdü, bende daha süratlice yürüdüm. Rasûlullah (s.a.v) koşmaya başladı. Ben de koşmaya başladım ve ondan önce eve girdim. Rasûlullah (s.a.v) ben yattıktan sonra içeri girdi ve: “Ey Âişe, sana ne oldu da böyle nefes nefesesin” buyurdu. Ben: “Bir şey yok” dedim. Rasûlullah (s.a.v): “Sen söylemezsen bile Latif ve Alim olan Allah, Bana haber verir” dedi. O zaman ben anam babam senin yoluna feda olsun deyip olanları anlattım. Rasûlullah (s.a.v): “Önümde gördüğüm karaltı sen miydin?” diye sordu. “Evet, içimde beni rahatsız eden bir sıkıntı oldu da ondan böyle yaptım” dedim. Daha sonra Rasûlullah (s.a.v): “Allah ve Rasûlünun sana haksızlık edeceğini mi sandın?” dedi. Ben: “İnsanlar ne kadar gizlese de Allah bilir” dedim. Rasûlullah (s.a.v)’de şöyle buyurdu: “Sen beni gördüğünde bana Cibril gelmişti. Elbiseni çıkarmış olduğun için yanıma gelmedi, bana seslendi fakat senden gizlendi. Ben de ona cevap verdim ve onu senden gizledim. Senin uyuduğunu zannettim ve uyandırmak istemedim, seni yalnız bırakmaktan da korktum. Fakat Cibril Baki mezarlığına gelmemi ve oradakilere istiğfar etmemi emretti.Ben nasıl söylemeliyim dedim. O da: Şöyle söyle buyurdu: “Selâm bu diyarın ehli olan mü’minlere ve Müslümanlara olsun. Bizden önce gidenlere ve sonra gideceklere Allah rahmet eylesin. Allah’ın izniyle bizde size kavuşacağız” (Müslim, Cenaiz: 35; İbn Mâce, Cenaiz: 36)

2011- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle diyordu: Rasûlullah (s.a.v) bir gece kalktı. Elbisesini giydi sonra dışarı çıktı. Ben de cariyem Berire’ye, Rasûlullah (s.a.v)’i takib etmesini emrettim. O da: “Rasûlullah (s.a.v), Baki mezarlığına kadar takib etti. Rasûlullah (s.a.v), Baki mezarlığının alt tarafında Allah’ın dilediği kadar bir zaman durdu. Sonra, geriye döndü. Cariyem ondan önce dönüp geldi ve olanları bana haber verdi. Sabah oluncaya kadar Rasûlullah (s.a.v)’e bir şey söylemedim, daha sonra gece olan olayı anlattım. “Ben, Baki kabristanındakilere dua etmek üzere gönderilmiştim” buyurdu. (Müslim, Cenaiz: 35; İbn Mâce, Cenaiz: 36)

2012-Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v), benim yanımda kaldığı gecelerde gecenin sonuna doğru Baki mezarlığına gider ve şöyle dua ederdi: ”Ey mü’minler topluluğunun yurdu, selâm sizlerin üzerine olsun. Bizler ve sizler yarın buluşacağız veya birbirimize şefaatçi olacağız. İnşaallah biz de size kavuşacağız. Allah’ım! Baki’ul gargad mezarlığındakileri affet bağışla…” (İbn Mâce, Cenaiz: 36; Müslim, Cenaiz: 35)

2013- Süleyman b. Büreyde (r.a), babasından naklediyor: Rasûlullah (s.a.v), kabirlere uğradığında şöyle derdi: “Ey bu diyarın mü’min ve Müslüman sakinleri! Selâm sizlerin üzerine olsun. İnşaallah bizler de size kavuşacağız. Siz bizden önce geldiniz biz de arkanızdan geleceğiz. Allah’tan bizim ve sizin için bağışlanma dilerim.” (İbn Mâce, Cenaiz: 36; Müslim, Cenaiz: 35)

2014- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Necaşi öldüğünde Peygamber (s.a.v): “Onun için istiğfar edin” buyurdu. (Müslim, Cenaiz: 22; Ebû Davud, Cenaiz: 62)

2015- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle haber vermiştir: Rasûlullah (s.a.v), Habeş ülkesinin hükümdarı Necaşi öldüğü gün onun ölümünü ashabına haber verdi ve “Kardeşiniz için Allah’tan bağışlanma dileyiniz” buyurdu. (Müslim, Cenaiz: 22; Ebû Davud, Cenaiz: 62)

104- KABİRLERE KANDİL YAKMAK YASAKTIR

2016- İbn Abbas (r.a)’tan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v), kabirleri ziyaret eden kadınları, kabirleri mescid edinenleri ve kabirlerde kandil yakanları lanetledi.” (Ebû Davud, Cenaiz: 81; Tirmizî, Cenaiz: 238)

105- KABİRLER ÜZERİNE OTURULMAZ

2017- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Sizden birinizin elbisesi yanıncaya kadar ateşle oturması kabir üzerinde oturmasından daha hayırlıdır.” (Ebû Davud, Cenaiz: 76; İbn Mâce, Cenaiz: 45)

2018- Amr b. Hazm (r.a)’den rivâyete göre: Rasûlullah (s.a.v): “Kabirler üzerine oturmayınız” buyurmuştur. (İbn Mâce, Cenaiz: 45; Ebû Davud, Cenaiz: 77)

106- KABİRLER MESCİD HALİNE GETİRİLEMEZ

2019- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Peygamberlerinin kabirlerini mescid haline getiren toplumlara Allah lanet eder.” (Ebû Davud, Cenaiz: 76; Müslim, Mesacid: 3)

2020- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Allah peygamberlerinin kabirlerini mescid haline getiren Yahudi ve Hıristiyanlara lanet eder.” (Müslim, Mesacid: 3; Ebû Davud, Cenaiz: 76)

107- RASÛLÜLLAH MÜŞRİK VE MÜSLÜMAN KABİRLERİNİ ZİYARET ETTİ Mİ?

2021- Beşir b. Hasasiyye (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) ile birlikte yürüyordum. Müslümanların kabirlerine uğradı ve şöyle buyurdu: “İşte bunlar; birçok kötülükleri geride bırakıp hayırlara ulaşan kimselerdir.” Sonra müşriklerin kabirlerine uğradı ve: “Bunlar da çok büyük hayırları geride bırakıp azâb içine gömülmüş kimselerdir” buyurdu. Rasûlullah (s.a.v) yönünü diğer tarafa çevirince kabirler arasında ayakkabısı ile dolaşan birini gördü ve: “Ey ayakkabıları ile dolaşan kimse, ayakkabılarını çıkar” buyurdu. (Ebû Davud, Cenaiz: 78; İbn Mâce, Cenaiz: 46)

108- ÖLEN KİŞİ, YAKINLARININ AYAK SESLERİNİ DUYAR MI?

2022- Enes (r.a)’ten rivayete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Ölen kimse kabre konulup yakınları oradan ayrılırken onların ayak seslerini duyar.” (Ebû Davud, Cenaiz: 78; Buhârî, Cenaiz: 86)

109- KABİRDE SORGU SUAL VAR MIDIR?

2023- Enes b. Malik (r.a)’ten rivâyete göre, şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kul, ölüp kabire konulduğunda ve yakınları da kendisinden uzaklaşıp oradan ayrıldıklarında o gidenlerin ayak seslerini duyar.” Rasûlullah (s.a.v) sözüne şöyle devam etti: “Daha sonra o cenazeye iki melek gelir, onu oturturlar ve ona şöyle derler: “Muhammed denilen kimse hakkında ne dersin?” Eğer o kişi mü’min ise: “Şahadet ederim ki o, Allah’ın kulu ve Rasûlüdür” der. Melekler ona derler ki: “Ey Mü’min Cehennemdeki yerine bak. Allah, bu azâb yerini senin için Cennetten bir makama çevirdi.” Peygamber (s.a.v) şöyle devam etti: “O Mü’min, Cennet ve Cehennemdeki her iki makamını da görür.” (Buhârî, Cenaiz: 86; Ebû Davud, Sünnet: 27)

110- KABİRDE KAFİRİN SORGUSU

2024- Enes b. Malik (r.a)’ten rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kul, kabrine konulup yakınları oradan ayrılınca onların ayak seslerini duyar. İki melek gelir onu oturturlar ve: Muhammed denilen adam hakkında ne dersin? Diye sorarlar. Mü’min kimse: Şahadet ederim ki o Allah’ın kulu ve Rasûlüdur. Diye cevap verir. Bunun üzerine melekler ona: “Cehennemdeki yerine bak! Allah o yeri senin için Cennetten hayırlı bir makamla değiştirdi.” Rasûlullah (s.a.v) şöyle devam etti: “O kimse Cennet ve Cehennemdeki her iki yerini de görür. Ölen kimse kafir ve münafık ise Bu Muhammed denilen kimse hakkında ne dersin?” diye sorulur. O kimse de şöyle der: “Onun hakkında bir şey bilmiyorum. İnsanların O’na (peygamber) dediklerini duyardım” diye cevap verir. Bu iki melek ona derler ki: Anlamaz olaydın söylemez olaydın derler sonra iki kulağı arasında (ensesine) vurulur o kişi o anda öyle bir çığlık atar ki, bu sesi insanlar ve cinlerden başka her şey duyar. (Ebû Davud, Sünnet: 27; Buhârî, Cenaiz: 86)

111- İÇ HASTALIĞINDAN ÖLEN KİMSENİN DURUMU

2025- Abdullah b. Yesar (r.a)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Süleyman b. Surad ve Halid b. Urfuta ile beraber oturuyordum. İç hastalığından ölen bir kimseden bahsettiler, ikisi de onun cenazesinde bulunmak istiyorlardı. Biri diğerine: Rasûlullah (s.a.v): “Kim iç hastalığından ölürse kabirde azâb görmez” buyurmamış mıydı? Dedi. Diğeri de: “Evet öyle buyurdu” diye cevap verdi. (Tirmizî, Cenaiz: 65)

112- ŞEHİDLERE KABİRDE SUAL YOK MUDUR?

2026- Raşit b. Sa’d (r.a), Rasûlullah (s.a.v)’in ashabından birinden naklediyor: “Bir adam, Rasûlullah (s.a.v)’e: “Ey Allah’ın Rasûlü! Mü’minlere, kabirde soru soruluyor, şehidlere sorulmuyor sebebi nedir?” Diye sordu. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Şehidin başındaki kılıç parıltısı, imtihan olarak yeter.” (Sadece Nesâi rivâyet etmiştir.)

2027- Safvan b. Ümeyye (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle demiştir: “Taun hastalığından, iç hastalıklarından, suda boğularak ölenler ve lohusa durumunda ölenler; Allah ve Rasûlünün istediği gibi yaşayıp bu şekilde ölürse şehid sayılırlar.” (Tirmizî, Cenaiz: 65; Ebû Davud, Cenaiz: 15)

113- KABİR ÖLÜYÜ SARIP SIKAR MI?

2028- İbn Ömer (r.a) den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Sa’d b. Muaz öyle bir kişidir ki, onun ölümüyle arş sallanmış, semanın kapıları açılmış; Meleklerden yetmiş bin kişi onun cenazesinde hazır bulunmuştur. Kabir onu önce sıkmış sonra genişlemiştir.” (Sadece Nesâi rivâyet etmiştir.)

114- KABİR AZABI

2029- Bera (r.a)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: İbrahim sûresi 27. ayeti olan: “Allah iman edenlerin durumunu dünya hayatında da ahirette de sapasağlam doğru ve sarsılmaz biçimde doğru söz olan kelime-i tevhid sözüyle sağlamlaştırılmış….” Ayeti kabir azabı hakkında nazil olmuştur. (İbn Mâce, Zühd: 32; Ebû Davud, Sünnet: 27)

2030- Bera b. Âzib (r.a)’ten rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: İbrahim sûresi 27. ayeti: “Allah iman edenlerin durumunu dünya hayatında da ahirette de sapasağlam doğru ve sarsılmaz biçimde doğru söz olan kelime-i tevhid sözüyle sağlamlaştırılmış….” Kabir azabı hakkında nazil olmuştur. Kabirde: “Rabbin kimdir?” Diye sorulur. Mü’min olan kimse: “Rabbim Allah, dinim de Muhammed’in dinidir” diye cevap verir; böylece “Allah iman edenlerin durumunu dünya hayatında da ahirette de sapasağlam doğru ve sarsılmaz biçimde doğru söz olan kelime-i tevhid sözüyle sağlamlaştırılmış….” Ayeti kabir azabı hakkında nazil olmuştur. (İbn Mâce, Zühd: 32; Ebû Davud, Sünnet: 27)

2031- Enes (r.a)’ten rivâyete göre, Peygamber (s.a.v), kabirden bir ses duydu ve: “Bu kimse ne zaman öldü?” buyurdu. Cahiliyye devrinde ölmüştü dediler. Rasûlullah (s.a.v) böyle olduğuna sevindi ve: “Birbirinizi toprağa defnetmeyeceğiniz endişesi bende olmasaydı, Allah’tan kabir azabındaki şu sesi size duyurması için dua ederdim.” (Müsned: 11569)

2032- Ebu Eyyüb (r.a)’tan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) bir sefer güneş battıktan sonra dışarı çıkmıştı. Bir takım sesler işitmişti ve: “Bu sesler kabirde azâb gören Yahudilerin sesleridir” buyurdu. (Buhârî, Cenaiz: 87; Müslim, Cennet: 17)

115- KABİR AZABINDAN ALLAH’A SIĞINMAK

2033- Ebu Hüreyre (r.a)’nin, Rasûlullah (s.a.v)’den aktardığına göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle demiştir: “Allah’ım kabir azabından Sana sığınırım, Cehennem azabından Sana sığınırım, Hayatın ve ölümün fitnelerinden Sana sığınırım, Mesih Decalin fitnesinden de yine Sana sığınırım.” (Buhârî, Cenaiz: 87)

2034- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v)’in bu olaydan sonra kabir azabından dolayı Allah’a sığındığını işittim.” (Buhârî, Cenaiz: 87; Müslim, Mesacid: 25)

2035- Esma binti ebi Bekir (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle diyordu: Rasûlullah (s.a.v), bir gün kalktı ve kişinin kabirdeki çekeceği sıkıntılardan bahsetti. Rasûlullah (s.a.v) bundan bahsedince Müslümanlar öyle bir bağrıştılar ki, Rasûlullah (s.a.v)’in ne söylediğini anlayamadım. İnsanların sesleri kesilince bana yakın olan bir adama: “Allah senin iyiliğini versin. Rasûlullah (s.a.v)’in son söyledikleri neydi?” diye sordum. O da şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.v)’in son sözü: “Bana vahyolundu ki, sizler kabirde Deccal fitnesine yakın bir imtihandan geçeceksiniz.” (Müslim, Küsûf: 2; Buhârî, Cenaiz: 86)

2036- İbn Abbas (r.a)’tan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v); Kur’andan bir sûre öğretir gibi şu duayı öğretirdi: “Allah’ım Cehennem azabından Sana sığınırız, kabir azabından Sana sığınırız, Mesih Deccal’in fitnesinden yine Sana sığınırız. Hayatın ve ölümün tüm fitnelerinden de yine Sana sığınırız.” (Buhârî, Cenaiz: 86; Müslim, Mesacid: 25)

2037- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) yanıma gelmişti, yanımda da bir Yahudi kadını vardı ve siz kabirde imtihan olunacaksınız diyordu. Rasûlullah (s.a.v) bunu duyunca “Yahudiler de aynı şekilde imtihan olunacaklar” buyurdu. Aişe diyor ki: Birkaç gece geçmişti ki Rasûlullah (s.a.v): “Sizin kabirlerde imtihan edileceğiniz bana vahy edildi” buyurdu. Bundan sonra Rasûlullah (s.a.v)’in (dualarında) kabir azabından Allah’a sığındığını duydum. (Müslim, Mesacid: 25; Buhârî, Cenaiz: 86)

2038- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Peygamber (s.a.v): Kabir azabından, Deccal fitnesinden Allah’a sığınır ve: “Siz kabirlerinizde imtihana çekileceksiniz” buyururdu. (Müslim, Mesacid: 25; Buhârî, Deavat: 36)

2039- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, bir Yahudi kadın gelip, kendisinden bir şeyler ister. Aişe’de ona bir şeyler verir. Bunun üzerine o Yahudi kadın: “Allah seni kabir azabından korusun” diye dua eder. Aişe diyor ki: O kadının bu sözü kafamı kurcaladı. Rasûlullah (s.a.v) gelince durumu ona haber verdim. Rasûlullah (s.a.v)’de şöyle buyurdu: “Onlar da kabirlerinde öyle bir azâb görecekler ki feryatlarını tüm hayvanlar bile işitecekler.” (Müslim, Mesacid: 25; Buhârî, Deavat: 36)

2040- Yine Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Yanıma, Medine Yahudilerinden iki ihtiyar kadın gelmişti. O ikisi: “Kabirde yatanlar kabirlerinde mutlaka azâb görecekler” demişlerdi. Ben, onların yalan yanlış söylediklerini sandım ve söylediklerini kabul etmek içimden gelmedi. Onlar çıkıp gittiler. Daha sonra Rasûlullah (s.a.v) geldi ve ben: “Ey Allah’ın Rasûlü! az önce iki Yahudi kadını geldi ve kabirdekiler kabirde azâb görecekler dediler, doğrumudur?” dedim. Rasûlullah (s.a.v): “Doğru söylemişler, onlarda kabirde öyle azâb görecekler ki seslerini tüm hayvanlar duyacaktır.” Bundan sonra Rasûlullah (s.a.v)’i her namaz kılışında kabir azabından Allah’a sığındığını gördüm. (Müslim, Mesacid: 25; Buhârî, Deavat: 36)

116- KABİRLER ÜZERİNE AĞAÇ DİKİLMELİ Mİ?

2041- İbn Abbas (r.a)’tan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) Mekke ve Medine bahçelerinden birine uğramıştı, kabirlerinde azâb gören iki insan sesi duydu. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Bunlar azâb görüyorlar ama büyük bir şeyden dolayı da değil.” Sonra şöyle dedi: “Evet bunlardan birisi küçük abdestini bozarken iyice sakınmıyordu; diğeri de insanlar arasında laf taşıyordu, koğuculuk yapıyordu.” Sonra bir ağaç dalı getirilmesini emretti, onu ikiye böldü ve her birini bir kabrin üzerine dikti. Ey Allah’ın Rasûlü! niçin böyle yaptın? Denilince, şöyle buyurdu: “Umulur ki bu ağaçlar kurumadıkça veya kuruyuncaya kadar bu kimselerin azabı hafifler.” (Buhârî, Cenaiz: 81; İbn Mâce, Tahara: 26)

2042- İbn Abbas (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v), iki kabre uğradı ve: “Bu iki kişi azâb görüyorlar ama büyük bir şeyden dolayı da değil. Birisi, küçük abdestinden dolayı iyice temizlenmiyordu; diğeri ise koğuculuk yapıyordu” buyurdu. Sonra yaş bir dal aldı ve ikiye böldü. Her kabre birini dikti. Oradakiler: “Ey Allah’ın Rasûlü! niçin böyle yaptın?” dediler. Rasûlullah (s.a.v): “Umulur ki bu iki dal kuruyuncaya kadar onların azapları hafifler” buyurdu. (Buhârî, Cenaiz: 81; İbn Mâce, Tahara: 26)

2043- İbn Ömer (r.a)’den rivayete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: ”Dikkat edin, hepiniz öldüğünüzde sabah akşam kabirde size Cennet ve Cehennemdeki yeriniz gösterilir. Bu iş kıyamet günü dirilinceye kadar böylece devam eder gider.” (Buhârî, Cenaiz: 89; İbn Mâce, Zühd: 32)

2044- İbn Ömer (r.a)’den rivayete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Sizden her biriniz öldüğünde sabah akşam ona Cennet ve Cehennemdeki yeri gösterilir.Cehennemliklerden ise Ateşliklerin makamı gösterilir ve burası senin makamındır denilir bu iş kıyamet günü dirilinceye kadar böylece devam eder gider.” (Buhârî, Cenaiz: 89; İbn Mâce, Zühd: 32)

2045- İbn Ömer (r.a)’den rivayete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Sizden her biriniz öldüğünde kendisine sabah akşam gideceği yer gösterilir; Cennetliklerden ise, Cennetteki yeri, Cehennemliklerden ise, oradaki yeri gösterilir ve senin gideceğin yer burasıdır denilir. Allah, kıyamet günü tekrar diriltinceye kadar bu böylece devam eder gider.” (Buhârî, Cenaiz: 89; İbn Mâce, Zühd: 32)

117- MܒMİNLERİN RUHLARI NEREDEDİR?

2046- Ka’b b. Malik (r.a)’ten rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Mü’min kimselerin ruhları, Allah kıyamet günü diriltinceye kadar Cennet ağaçlarında uçuşurlar.” (İbn Mâce, Zühd: 32; Muvatta', Cenaze: 16)

2047- Enes (r.a)’ten rivâyete göre, şöyle demiştir: Mekke ile Medine arasında bir yerde Ömer ile beraberdik. Bedirde savaşanlardan bahsederek şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.v), savaştan önce kafirlerin öldürülecekleri yerleri göstererek, “İnşallah burası falan ve filan kimsenin öldürüleceği yerdir” buyurdu. Ömer sözünü şöyle sürdürdü: Peygamber (s.a.v)’i hak din üzere gönderen Allah’a yemin olsun ki o kafirler peygamberin gösterdiği yerde öldürüldüler ve hepsi bir kuyuya atıldılar. Peygamber (s.a.v), kuyunun başına gelerek şöyle seslendi: “Ey fülan oğlu fülan, Ey fülan oğlu Fülan, Rabbinizin vaad ettiği şeyi buldunuz mu? Ben Rabbim’in bana vaad ettiği şeyi gerçek olarak buldum.” Ömer dedi ki: “Ey Allah’ın Rasûlü! ruhları olmayan cesetlerle konuşuyorsun!” Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Onlara söylediğimi siz onlardan daha iyi işitemezsiniz.” (Müslim, Cennet: 17; Müsned: 177)

2048- Enes (r.a)’ten rivâyete göre, şöyle demiştir: “O gece Bedir’de öldürülen müşriklerin atıldığı kuyunun başında bulunan Müslümanların hepsi Rasûlullah (s.a.v)’in sözünü duydular. Rasûlullah (s.a.v), ayakta şöyle sesleniyordu: “Ey Ebu Cehil b. Hişam, Ey Şeybe b. Rabia, Ey Utbe b. Rabia, Ey Ümeyye b. Halef, Rabbinizin size vaad ettiği şeyi buldunuz mu? Ben Rabbim’in bana vaad ettiğini gerçekten buldum.” Oradakiler: “Ey Allah’ın Rasûlü! Çürümüş, kokmuş leşlere mi sesleniyorsunuz?” diye sorunca, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Siz onlara söylediklerimi onlardan daha iyi duyamazsınız. Fakat onlar cevap vermeye güç yetiremezler.” (Müslim, Cennet: 17; Müsned: 5870)

2049- İbn Ömer (r.a)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v): Bedir’deki öldürülenlerin atıldığı Kalib çukurunun başında durdu ve: “Rabbinizin size vaad ettiği şeyi gerçek olarak buldunuz mu? Şimdi onlar şu söylediklerimi duyuyorlar” dedi. Bu olay Aişe’ye anlatılınca; İbn Ömer, herhalde yanılmıştır, o zaman Rasûlullah (s.a.v) şöyle söylemişti: “Onlar, şimdi benim söylediklerimin hak olduğunu anladılar.” Aişe daha sonra Neml sûresinin 80. Ayetini okudu: “Şübhesiz sen ölüye duyuramazsın...” (Müslim, Cennet: 17)

2050- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Adem oğullarını hepsinin (Muğire hadisinde adem oğlunun hepsinin) et kemik ve organlarının toprak yiyip tüketecektir. Sadece Acb’üz Zeneb denilen kemik (kuyruk sokumundaki küçük bir kemik parçası) hariç. Ademoğlu o kemikten yaratılmış ve yine o kemikten meydana gelip diriltilecektir.” (Müslim, Fiten: 27; İbn Mâce, Zühd: 32)

2051- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Allah buyurdu ki: Ademoğlu beni yalanladı, yalanlaması gerekmezdi. Ademoğlu beni kötüledi, kötülememesi gerekirdi. Kulun beni yalanlaması şöyledir: ”Onu ilk yarattığım gibi tekrar diriltemeyeceğim” sözüdür. Halbuki ikinci yaratma bana ilk yaratmadan daha zor değildir. Kulun, Beni kötülemesi ve hakareti ise: “Allah, çocuk edindi” sözüdür. Halbuki ben ikincisi olmayan tek İlahım, hiçbir kimseye muhtaç değilim fakat herkes Bana muhtaçtır, doğrulmadım ve doğurmadım ve hiçbir şeyde bana denk ve eş olamaz.” (Buhârî, Bed-il Halk: 1; Müslim, Fiten: 17)

2052- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’in şöyle söylediğini işittim: “Kul, hayatını boşa harcadı; hatta ölürken yakınlarına: Ben ölünce cesedimi yakın, kalan parçaları ufalatıp rüzgarlı bir günde denize atın der ve şöyle devam eder: Allah’a yemin olsun ki Allah, benim hakkımda azâb verecekse yarattıklarından hiç kimsenin yapamayacağı azabı verir, yakınları onun dediğini yaptılar… Allah’ta o kimsenin küllerinin dağıldığı yerlere emir vererek aldığınızı geri verin der ve o kimsenin tüm parçaları bir araya gelip dikilir. Allah, o kimseye: “Niçin böyle yaptın?” buyurunca o kişi: “Senden korktuğum için” diye cevab verir. Bunun üzerine Allah’ta o kimseyi affeder.” (Buhârî, Bed-il Halk: 1; Dârimi, Rıkak: 92)

2053- Huzeyfe (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Sizden önce yaşayanlardan bir kimse yaptıklarından dolayı kötü zanna kapılarak ölümü yaklaşınca yanındakilere şöyle dedi: Ben ölürsem cesedimi yakın sonra kalan kül ve kömür durumundaki parçaları öğütün, onları da denize atın. Çünkü Allah’ın gücü beni azablandırmaya yeter ve Allah beni bağışlamaz dedi. Allah’ta meleklerine emretti, o parçacıklar bir araya geldi ve ruhuyla birleşti. Allah ona: “Niçin böyle yaptın?” diye sordu. O kimse de: “Senden korktuğumdan dolayı” diye cevap verdi. Bunun üzerine Allah’ta o kimseyi bağışladı.” (Buhârî, Bed-il Halk: 1; Dârimi, Rıkak: 92)

118- ÖLÜMDEN SONRA DİRİLME

2054- İbn Abbas (r.a)’tan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’i minberde şöyle söylerken işittim: “Sizler, Allah’ın huzuruna yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak çıkacaksınız.” (Buhârî, Rıkak: 45; Tirmizî, Sıfat-ül Kıyame: 3)

2055- İbn Abbas (r.a)’ten rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kıyamet günü insanlar çıplak ve sünnetsiz olarak haşrolacaklar. İnsanlar içersinde ilk giydirilecek olan İbrahim (a.s) dir.” Rasûlullah (s.a.v) daha sonra Enbiyâ sûresi 104. ayetini okudu: “Tüm kainatı ilk defa nasıl yarattıksa tekrar yine öyle yaratacağız…” (Buhârî, Rıkak: 45; Tirmizî, Sıfat-ül Kıyame: 3)

2056- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kıyamet günü insanlar çıplak, yalınayak ve sünnetsiz olarak diriltilecekler.” “Aişe peki insanların avret yerleri ne olacak, birbirlerine bakmayacaklar mı?” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “O zaman herkesin kendine yetecek kadar derdi, sıkıntısı ve meşguliyeti vardır.” (Buhârî, Rıkak: 45; İbn Mâce, Zühd: 33)

2057- Yine Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Sizler kıyamet günü çıplak, yalınayak ve sünnetsiz olarak mahşer yerinde toplanacaksınız.” Ben: “Kadınlar ve erkekler bir arada birbirlerinin avret yerlerine bakmazlar mı?” dedim. Rasûlullah (s.a.v): “O gün o kadar korkunç bir gündür ki kimsenin kimseye bakacak hali yoktur.” (Buhârî, Rıkak: 45; İbn Mâce, Zühd: 33)

2058- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) buyurdular ki: “İnsanlar kıyamet günü üç gurup olarak haşrolunurlar; birinci gurup, ahiretteki Cenneti özleyen ve dünya hayatından nefret edenlerdir. İkinci gurup ise ikisi, üçü, dördü ve on kişisi bir deve üzerinde oraya gelirler, geriye kalanlar ise üçüncü gurup olup ateştedirler. Onlar nerede istirahat ederlerse ateşte onlarla birliktedir. Onların geceledikleri yerde ateşte yanlarındadır. Sabahladıklarında ise yine ateş onlarla beraberdir. Akşamladıklarında ise yine ateş onlarla beraberdir.” (Buhârî, Rıkak: 45; Müslim, Cennet: 17)

2059- Ebu Zer (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: En doğru sözlü olan ve sözleri tasdik olunan Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kıyamet günü insanlar üç gurup olarak haşredilirler. Bir gurup binekli, karınları doymuş ve giyinmiş haldedirler. Bir gurup ise melekler tarafından yüzü koyun süründürülecekler ve onların hepsi Cehennemde toplanmış olacaklardır. Üçüncü gurup ise; Allah’ın arkalarından gönderdiği bir afetle yürüyecekler, koşacaklar. O derece koşacaklar ki kıymetli bir bahçeyi bir deve semerine verseler bile onu almak için durmayacaklardır.” (Müsned: 20483)

119- KIYAMETTE İLK OLARAK KİM GİYDİRİLECEK?

2060- İbn Abbas (r.a)’ten rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v), bir gün va’z etti ve şöyle buyurdu: “Ey insanlar, sizler Allah’ın huzurunda çıplak olarak haşredileceksiniz (Ebu Davud yalınayak ve sünnetsiz ilavesini yapmış, Veki ve Vehb ise ilk yarattığımız şekilde tekrar yaratacağız ayetine göre çıplak ve sünnetsiz ilavesini yapmışlardır.) Kıyamet günü kendisine ilk elbise giydirilen İbrahim (a.s) olacaktır. O gün Ümmetimden bir kısmı getirilecek (Ebu Davud gelecek Veki ve Vehb ise getirilecek dediler) ve hesabı sol taraflarından görülen kimselerin arasına atılacaklar. O zaman ben Ey Rabbim onlar benim ashabımdandır diyeceğim. Bana, sen onların aralarından ayrıldıktan sonra onların neler ortaya çıkardıklarını bilmiyorsun denilecek. Ben de salih kul İsa (a.s)’ın dediği gibi diyeceğim (Mâide Sûresi 117, 118) “…Ve onların arasında yaşadığım sürece onlar üzerinde kontrolcü idim. Beni aralarından alıp katına yükselttiğinde, üzerlerinde denetleyici sadece sendin. Sen zaten her şeye yeterince şahitsin. Şayet onları azaba çarptırırsan, onlar senin kullarındır ve eğer onları bağışlarsan doğrusu sen çok güçlü ve üstün olansın…” O zaman: Sen aralarından ayrıldıktan sonra onlar hemen gerisin geriye dönerek dinden çıktılar. (Ebu Davud diyor ki: Sen aralarından ayrılınca onlar gerisin geriye dönerek dinden çıkıp mürted oldular.) (Buhârî, Enbiya 10; Dârimi, Rikak: 80)

120- CENAZE SAHİBLERİNE BAŞSAĞLIĞI DİLEMEK

2061- Muaviye b. Kurre (r.a), babasından naklederek şöyle diyor: Rasûlullah (s.a.v) bir yerde bulunduğunda ashabından bir kısmı da orada bulunurdu. Onlar arasında bir adam vardı ki küçük çocuğunu sırtında getirir ve önüne oturturdu. Onun çocuğu öldü, çocuğun ölümünü hatırlayıp toplantının ahengini bozma korkusuyla bu adam sohbete gelmemeye başladı. Rasûlullah (s.a.v) onu göremeyince, falan kimseyi göremiyorum, ona ne oldu? diye sordu. Oradakiler: “Ey Allah’ın Rasûlü! yanında getirdiğini gördüğün o çocuk öldü” dediler. Rasûlullah (s.a.v): “O adamı buldu ve çocuğunu sordu, o da öldüğünü söyledi. Rasûlullah (s.a.v) ona, başsağlığı diledi ve şöyle buyurdu: “Ey falan kimse yaşadığın sürece ondan faydalanman mı? daha iyidir yoksa Cennet kapılarından birine geldiğinde çocuğunun senden önce koşup kapıyı sana açması mı? Hangisi daha çok hoşuna gider?” Adam: Ey Allah’ın Peygamberi, tabii ki onun benden önce koşup Cennet kapısını açmasını isterim. Deyince, Rasûlullah (s.a.v): “Öyleyse istediğin olacaktır” buyurdu. (Sadece Nesâi rivâyet etmiştir.)

121- MUSA (A.S) ÖLMEK İSTEMEMİŞ MİYDİ?

2062- Ebu Hüreyre (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Ölüm meleği, Musa (a.s)’a gönderilmişti. Musa, meleğe bir tokat attı ve gözünü çıkardı. Melek: “Beni gönderdiğin bu kulun, ölmek istemiyor” dedi. Allah, Meleğe gözünü iade ederek, O’na: “Tekrar git ve şöyle söyle: “Elini bir öküzün sırtına koysun, elinin altındaki her bir kıl kadar sene olarak ömür verilecektir” buyurdu. Musa dedi ki: “Rabbim ondan sonra ne olacak?” Allah: “Öleceksin” buyurdu. Musa: “Öyleyse ölüm şimdi gelsin” dedi ve Arzı Mukaddese bir taş atımı yaklaştırılarak ruhunun alınmasını istedi. Rasûlullah (s.a.v) buyurdu ki: “Eğer ben, Musa’nın ölüp defnedildiği o yerde olsaydım, yolun kenarında ve kırmızı bir kum yığınının altındaki kabrini size gösterirdim.” (Buhârî, Cenaiz: 68; Müslim, Fedail: 42)