41 HUDUD (ŞER’Î CEZALAR) KİTABI
1. Recm (Taşlayarak Öldürme Cezası) İle İlgili Hükümler
3. Zina Cezasıyla İlgili Diğer Hadisler
6. Had Cezası Gerektirmeyen Haller
7. El Kesmeyi Gerektiren Hırsızlık
8. Kaçak Hırsız Kölenin Elinin Kesilmesi
9. Mahkemeye İntikal Ettikten Sonra Hırsızın Affedilmezliği
10. El Kesmekle İlgili Diğer Meseleler
11. El Kesmeyi Gerektirmeyen Şeyler
Hadd: Lugatta men
etmek, engel olmak demektir. Araplar, yabancıların içeriye girmesine mani
olduğu için kapıcıya hadda, derler. Araziyi birbirinden ayıran sınırlara hudud
denir, tslâm'da cezalar, fertlerin suç işlemesini önleyici niteliği bulunduğu
için böyle isimlendirilmiştir. Haddin ıstılah i manası ise, Allah hakkı olarak
yerine getirilmesi zorunlu olan sınırlı ve belirli cezalardır. Bu tarife göre
hadd:
1. Allah
hakkıdır. Amme menfatıyla alakalıdır. Bundan dolayı, kısasa hadd denilmemiştir.
Çünkü bu kul hakkıdır.
2. Cezaların
miktan Kur'an ve hadisle tesbit ve tayin edilmiştir. Ta'zİr (had dışındaki)
cezasının miktan, Kur'an ve sünnetle tesbit edilmediği için, buna da hadd
denilmez.
Haddi gerektiren
suçlar ve bu konudaki bazı hükümleri bildiren ayetler şunlardır;
a) Zina. bk.
Nur: 2
h) Kazf,
yani iffetli kimseye iftirada bulunmak, bk. Nur: 4-5.
c)
Hırsızlık, bk. Maide: 39.
d) Sanıp
içmek.
e) îrtidat,
dinden dönme. bk. Bakara, 218.
f) Yol
kesmek ve eşkiyahk. bk. Maide: 33-34.
1. Abdullah
b. Ömer'den (r.a.): «Yahudiler Resûluîlah (s.a.v.)'e gelerek kendilerinden bir
erkekle bir kadının zina ettiğini haber verdiler. Bunun üzerine Resûluîlah
(s.a.v.) kendilerine: «Tevratta recm karşılığında, ceza olarak ne var?» diye sorunca:
«Zina edenlere meydan dayağı atılarak onları rezil ederiz» dediler. Bunu işiten
Abdullah b. Selam «Yalan söylüyorsunuz, Tevrat'ta recm cezası vardır» dedi.
Hemen Tevratı getirip açtılar. Biri elini recm. âyeti üzerine koyarak, önünü ve
sonunu okumağa başlayınca, Abdullah b. Selâm ona: «Elini kaldır» dedi. Elini
kaldırınca, recm âyeti gözüktü, Bunun üzerine Yahudiler: «Doğru ya Muhammed,
Tevratta recm âyeti vardır» dediklerinde, Resûluîlah (s.a.v.) zina edenlerin
recm edilmelerini emretti, recmolundular.[1]
Ibn Ömer (r.a.) der
ki: Recm edilen adamı gördüm, atılan taş lardan korumak için kadının üzerine
eğiliyordu.»[2]
2. Said b.
Müseyyeb'den: Eşlem kabilesinden bir adam Ebû Bekir (r.a.)'e gelip: «(Kendi
hakkında) bu rezil herif zina işledi» deyince Ebû Bekir (r.a.): «Bunu benden
başkasına söyledin mi» dedi. Adam da: «Hayır» deyince Ebû Bekir (r.a.):
«Allah'a tevbe et ve onun örtüsü ile örtün. (Allah'la kendi aranda gizli kalan
günah ve suçunu başkalarına ifşa etme). Çünkü Allah kullarının tevbesîni kabul
eder.» dedi. Adamın vicdan kendisine rahat vermedi de, Ömer b. Hattab'a (r.a.)
gelip Ebû Bekir (r.a.)'e söylediğini ona da söyledi. Ömer (r.a.) da Ebû Bekir
(r.a.) gibi cevap verince, yine vicdanı kendisine rahat vermeyip Resûlullah
(s.a.v.)'e geldi ve: «Bu hakir kul zina etti» dedi. Resûlullah (s.a.v.)'de
(cevap vermeyerek) ondan üç defa yüzünü çevirdi, (adam her defasında Resûlullah
(s.a.v.)'in yüzünü çevirdiği tarafa gelerek aynı şeyi tekrar ediyor),
Resûlullah da her defasında ondan yüzünü çeviriyordu. Adam daha fazla İsrar
edince Resûlullah (s.a.v.) evine haber gönderip: «Bunun bir hastalığı ini var,
yoksa deli mi?» diye sordu. Onlar da: «Hayır aklı ve sağlığı yerindedir»
dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): «Bekâr mı, evli mi?» diye sordu.
Onlar da: «Evli ya Resûlullah» dediklerinde, Resûlullah (s.a.v.) emir buyurdu,
adam recmedildi.[3]
3. Said b.
Müseyyeb'den: Bana şöyle rivayet edildi: Resûlullah (s.a.v.), Eşlem
kabilesinden Hezzal ismindeki şahsa:
«Ey Hezzal! Sen
elbisenle onu Örtseydin (bunu gizli tu t saydın), senin için daha hayırlı
olurdu.» buyurdu. [4](Hadisin senedinde bulunan)
Yahya b. Said der ki: Bu hadisi, içerisinde Eşlem kabilesinden Hezzal oğlu
Nuaym oğlu Yezid'in de bulunduğu bir meclisdo rivayet ettiğimde, Yezid:
Hezzal, benim dedemdir
ve bu hadis de doğrudur dedi.[5]
4. îDn Şıhab
şöyle rivayet etti: «Bir adam Peygamber Efendimiz (s.av.)'in zamanında zina
ettiğini itiraf etti ve kendi aleyhine dört defa şehadette bulundu. Bunun
üzerine Resûlullah (s.a.v.) recmedilmesini emir buyurdu. Hüküm infaz edildi.»
îbn Şihab: «işte bu
sebeple kişi kendi aleyhindeki itirafından sorumlu tutulur.» dedi,[6]
5. Abdullah
b. Ebî Müleyke'den: Hamile bir kadın Resûlullah (s.a.v.)'e gelerek zina
yaptığını itiraf etti. Resûîulîah (s.a.v.):
«— Doğum yapıncaya
kadar git» buyurdu. Kadın doğum yapıp Resûlullah (s.a.v.)'a gelince:
«— Git (sütten kesinceye
kadar) çocuğu emzir» buyurdu. Kadın da çocuğu sütten kesip yine Resûlullah
(s.a.v.)'a gelince: «— Git çocuğu bakıp gözetecek birinin yanına bırak»
dedi. Kadın çocuğu
birinin yanma bırakıp gelince, Resûlullah rec-medilmcsine hüküm verdi, kadın da
taşlanarak öldürüldü.[7]
6. Ebû
Hüreyre ve Zeyd b. Halid el-Cühenî rivayet ettiler: İki adam davalarını
Resûlullah (s.a.v.)'a arzettiler. Onlardan biri:
«—Ya Resûlullah
aramızda Allah'ın kitabıyla hükmet,» dedi. Ondan daha anlayışlı olan diğeri:
«— Evet ya Resûlallah!
Aramızda Allah'ın kitabıyla hükmet ve konuşmam için bana müsaade buyur» dedi.
Resûlullah (s.a.v.):
«— Konuş» deyince,
adam şunları anlattı:
«— Oğlum bunun yanında
işçi (=asîO idi. Karısıyla zina etti. Bu hasmım oğlumun cezasının taşlanarak
öldürülme olduğunu bana haber verince, ben yüz koyun ve bir cariye vererek
oğlumu kurtardım. Sonra bunu bilenlere sordum. Onlar: Oğlunun cezası yüz
kırbaçla bir yıl sürgündür. Bu adamın karısının cezası da reemdir diye fetva
verdiler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v):
«— Kudret ve
iradesiyle yaşadığım Allah'a yemin ederim ki, aranızda elbette Allah'ın
kitabiyle hükmedeceğim:[8]
Cariyenle koyunların sana iade olunacak, oğluna da yüz kırbaçla bir yıl sürgün
cezası verilecektir» buyurdu. Oğluna yüz kırbaçla bir yıl sürgün cezası verdi.
Üneys'e de diğer adamın karısına gitmesini, şayet suçunu itiraf ederse
recmetmesini emretti. Kadın suçunu itiraf edince onu recmetti.[9]
imam Malik der ki:
Hadiste geçen asif, ücretle çalışan kişi demektir.
7. Ebû
Hureyre (r.a.)'den: «Sa'd b. Ubade Resûlullah (s.a.v.)'e: «Ne buyurursun,
hanımımı yabancı bir erkekle yakaladığımda dört şahit getirinceye kadar ona
zaman mı tanıyayım?» deyince, Resûlullah (s.a.v.):
«— Evet»dedi.[10]
8. Abdullah
b. Abbas (r.a.)'dan: «Ömer b. Hattab (r.a.)'ı işitim, şöyle diyordu: Allah'ın
kitabında evli olup da zina eden ve suçları delil veya gebelik ya da itirafla
sabit olan erkek ve kadına recm (taşlayarak öldürme) cezası vardır.[11]
9. Ebû Vâkıd
el-Leysî'den: Ömer b. Hattab (r.a.) Şam'da iken yanına bir adam gelip karısının
yanında yabancı bir erkek gördüğünü söyledi. Bunun üzerine Ömer (r.a.), beni
bu meseleyi sormak üzere adamın karısına gönderdi. Kadının yanına geldim.
Yanında bir takım kadınlar vardı. Ona, kocasının Ömer b. Hattab'a anlattığı
şeyi ve kocasının bu sözüyle kendisinin cezalandınlamıyacağı-m haber verdim ve
suçu üzerine almaması için bir takım telkinde bulundum. Fakat kadın suçundan
dönmeyi kabul etmeyip itiraf etmede direndi. Bunun üzerine Hz. Ömer, emir verdi
ve kadın rec-medildi.
10. Yahya b.
Saîd'den: Saîd b. Müseyyeb'i işittim. Şöyle diyordu: Ömer b. Hattab, Mina'ya
çıktı. Kumluk bir yere devesini ıhtırdı. Sonra kumdan bir yığın yaptı. Abasını
üzerine yayarak yattı. Daha sonra ellerini göğe kaldırıp şöyle dua etti: «Ey
Allah'ım! Yaşlandım, kuvvetten düştüm, ülkem (islâm hududları) genişledi.
Eksik, fazla haksızlık yapıp kusur işlemeden ruhumu al» dedi.[12]
Sonra Medine'ye geldiğinde insanlara şöyle hitabetti:
«Ey insanlar! Sizlere
sünnetler ve farzlar bildirildi. Dosdoğru islam yoluna bırakıldınız. Ancak
insanları doğru yoldan sağa sola saptırırsanız (orasına karışmam).» Sonra
elinin birini diğerine vurarak şöyle devam etti: «Kalkıp da Allah'ın kitabında
recm hükmünü bulamıyoruz diye (tilaveti mensuh olan) recm âyetini inkâr ederek
helak olmaktan sakınınız. Resûlullah (s.a.v.) recm etti.[13] Biz
de recmettik. Eğer insanlar: 'Ömer, Allah'ın kitabında ziyade yaptı' demeseydi:
'Evli erkekle evli kadın zina ederlerse onları muhakkak recmediniz* âyetini
(Kur'an'a) yazardım. Çünkü biz bunu (Resûlullah zamanında) okuduk.
îmam Malik der ki:
Said b. Müseyyeb: «Zilhicce ayı çıkmadan Hz. Ömer şehid edüdi»[14]
demiştir.
îmam Malik der ki:
«(Tilaveti mensuh olan recm âyetinde geçen) eş-Şeyh ve eş-Şeyha kelimeleri evli
erkek ve evli kadını demektir.[15]
11. İmam
Malik'e şöyle rivayet edildi: Osman b. AfFan'a altı aylık evli, doğum yapmış
bir kadın (daha önce zina yapmış olabileceği gerekçesiyle) getirildi. Hz.
Osman da kadının recm edilmesini emredince, Ali b. Ebi Talib:
«—Kadının recmedilmesi
gerekmez. Çünkü Allah'ın kitabında: «İnsanın ana rahmine düşmesi ile sütten
kesilmesi süresi otuz aydır»[16]
«—Emzirme süresini tamamlamak isti-yen anneler çocuklarını tam iki yıl
emzirirler»[17] buyurur. O halde gebelik
altı ay olabilir. Kadının recmedilmesi gerekmez. Bunun üzerine Osman b. Affan,
kadının arkasından haberci gönderdi. Fakat kadını recmedilmiş buldu.
imam Malik, îbn
Şihab'a, Lut kavminin yaptığı gibi yapanların (homoseksüellerin) durumunu
sorunca:
«— Muhsan olsun
olmasın recmedilmesi gerekir» dedi.[18]
12. Zeyd b.
Eslem'den: «Resûlullah (s.a.v.) zamanında bir adam zina yaptığını itiraf
edince, Resûlullah bir kırbaç istedi. Hemen kendisine kırık bir kırbaç
getirilince:
«— Daha sağlamını»
buyurdu. Bu defa budaklan kesilmemiş yeni bir sopa getirilince:
«— Biraz küçüğünü»
buyurdu. Bu defa da budakları kesilmiş düzgün ve eğilebilen bir kırbaç
getirilince Resûlullah (s.a.v.) emretti, adam kırbaçlandı. Sonra Resûlullah
(s.av.) şöyle buyurdu:
«— Ey insanlar!
Allah'ın takdir ettiği cezalardan uzaklaşma zamanı geldi. Şu çirkin şeylerden
birini kim işlerse açığa vurmasın, tevbe ve Allah'ın affıyla gizli kalsın. Zira
kim gizlenmesi gereken şeyi açığa çıkarırsa, biz de Allah'ın kitabını (hükmünü)
kendisine tatbik ederiz»[19]
13. Ebû
Ubeyd'in ki2i Safîyye şunları anlattı: Ebû Bekir (r.a.)'e bekâr bir cariye ile
zina yapıp onu gebe bırakan, sonra da suçunu itiraf eden bekâi bir adam
getirildi de Ebû Bekir (r.a.) emir verdi, adama yüz kırbaç vuruldu ve Fedek'e[20]
sürüldü.
imam Malik der ki:
Önce zina ettiğini itiraf edip sonra bu itirafından dönerek ben zina etmedim
diyen kimsenin itirafından dönmesi kabul edilir. Kendisine zina cezası
uygulanmaz. Zira bu had (ceza) Allah hakkıdır. Ceza şu iki şeyden biriyle
tatbik edilir:
1. Ya suçlunun zina yaptığım isbat eden dört
şahit,
2. Ya da suçlunun kendi itirafı. Suçlu
itirafında devam ederse ceza tatbik edilir.
îmanı Malik der ki:
Yetiştiğim alimlere göre zina eden köleler sürgün edilmezler.[21]
14. Ebû
Hüreyre ve Zeyd b. Hâlid el-Cüheni (r.a.)'den: «Resû-lullah (s.a.v.)'e evli
olmayan cariye zina ederse buna ne ceza verilecek diye sorulunca:
«Zina ederse
kırbaçlayınız. Sonra yine zina ederse yine kırbaçlayınız. Sonra tekrar zina
ederse sizde tekrar kırbaçlayınız. Daha sonra bir örme urgan (=dafîr)
karşılığında da olsa onu satınız» buyurdu.[22]
îbn Şihab «Resûlullah
üçüncüden sonra mı yoksa dördüncüden sonra mı satın buyurdu bilemiyorum»,
dedi.
imam Malik şöyle
demiştir: Hadiste geçen dafîr kelimesi ip (~habl) demektir.
15.
Nafi'den: Bir köle esir alınan cariyelerin bekçiliğini yapıyordu. Bunlardan
birini zorlayarak onunla zina etti. Ömer b. Hat-tab köleyi kırbaçladı ve sürgün
cezası verdi, cariyeyi kırbaçlamadı. Çünkü köle kendisini zorlamıştı.[23]
16. Mahzum
kabilesine mensup Ebû Rabia oğlu Ayyaş oğlu Abdullah'dan: Ömer b. Hattab,
Kureyş gençleriyle bana da emretti. Devletin esir aldığı cariyelerden zina
edenlere ellişer kırbaç vurduk.[24]
îmam Malik der ki:
Hamile olarak bulunan kocasız kadın: »Zina yapmaya zorlandım veya evlendim»
dese, evli olduğuna veya zorlandığına veya bekârsa kendisinden kan geldiğine
ya da imdat dileyip yardımına gelindiğinde bu halde bulunduğuna veya o duruma
düşmesine sebep olan benzeri sebepler bulunduğuna dair delil getiremezse sözüne
itibar edilmez, kendisine zina cezası tatbik edilir.[25]
îmam Malik der ki:
Zorla zina edilen kadın, üç hayızla temizlenmedikçe evlenmez. Şayet hayzında
şüphe ederse, bu şüpheden kendini kurtarıp temizlenmedikçe evlenemez.[26]
17.
Ebu'z-Zinad'dan: Ömer b. Abdulaziz bir köleye iffete iftira suçundan dolayı
seksen kırbaç vurdu.
Ebu'z-Zinad der ki:
Abdullah b. Amir b. Rabia'ya bunu sordum. O da şöyle cevap verdi: Ben Ömer b.
Hattab, Osman b. Affan ve bunlardan sonraki halifelere yetişdim. Bunlardan hiç
birinin, iffete iftira suçundan dolayı köleye kırk kırbaçtan fazla vurduğunu
görmedim.[28]
18. Züreyk
b. Hakim el-Eylî'den: Mısbah isminde bir adam oğlundan yardım diledi. Oğlu
biraz gecikti. Sonra gelince babası:
«— Ey zinakâr» dedi.
Züreyk der ki: Bunun üzerine oğlu (iffetine iftira suçundan dolayı) babasını
bana şikayet etti: Ben de babasını kırbaçlamak isteyince [29]
oğlu:
«— Vallahi babamı
kırbaçlarsan, ben de zina yaptığımı ikrar ederim» dedi. Oğîu böyle deyince iş
büsbütün karıştı, içerisinden çıkamadım. Durumu o zaman vali bulunan Ömer b.
Abduîaziz'e yazdım. O da bana:
«— Oğlunun affim kabul
et» diye cevap verdi.
Züreyk der ki: Ömer b.
Abdulaziz'e yine:
«Kendisine ya da ana
ve babasına zina suçu isnad edilip de ana ve babasından biri ya da her ikisi
ölen kimse'hakkmda ne buyurursun?» diye yazdığında şöyle cevap verdi:
«Adam kendisiyle
ilgili iftirayı affederse affını kabul et. Her ikisi veya biri ölü olan ana ve
babasına iftira edilmişse o zaman Allah'ın kitabıyla hükmet (seksen kırbaç
vur). Ancak iftira edilen
meseleyi gizlemek
isterse cezalandırma.»
Yahya der ki: Malik'in
şöyle dediğini işittim: Kendisine iftira edilen kimse mesele ortaya çıktığında
aleyhinde suç işlediğine dair delili bulunmasından korkar da affederse bu
caizdir.
19. Urve,
babasının şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Bir topluluğun iffetine iftira
eden kimseye ancak bir ceza uygulanır.»
îmam Malik der ki:
Zina suçu isnad edilerek iftiraya uğrayan kimseler topluca değil de ayrı ayrı
bulunsalar da yine bir ceza uygulanır»[30]
Abdurrahman'm kızı
Amre'den: Ömer b. Hattab zamanında iki adam karşılıklı birbirlerine sövdüler.
Bunlardan biri diğerine:
«— Vallahi, ne babam
zina etmiştir, ne de annem.» dedi. Bunun üzerine Ömer b. Hattab, bu tariz
yoluyla iffete iftira mıdır, değil midir diye ashabla istişarede bulununca
birisi:
«— Adam bununla
anasını ve babasını övmüştür» dedi. Bir başkası da:
«— Anasını ve babasını
övmek bundan başka türlü de olabilirdi (sövüşme esnasında böyle demesi
hasmının ana ve babasının iffetine sataşmadır). Ona hadd-i kazf (iffete iftira
cezası) uygulaman gerekir.» deyince Ömer (r.a.) buna seksen kırbaç vurdu.
îmam Malik der ki:
Bize göre ceza, ancak ya nesebi sabit babayı inkâr etmek[31] veya
zina isnad etmek ya da bunları tariz yoluyla ifade etmekle olur. Bunları
söyleyene tam ceza (seksen kırbaç) gerekir.[32]
imam Malik der ki: Biz
adam diğerinin babasını inkâr etse, kazf cezası gerekir, inkâr edilen anne köle
olsa yine ceza gerekir[33]
Hanefi ve Şafii
mezhebine göre, tariz yoluyla yapılan iftiradan dolayı had gerekmez. Ancak
hakim uygun göreceği ta'zir (terbiye) cezası verir.
îmam Malik der ki:
Biri kendisinin de ortağı bulunduğu bir cariyeye yaklaşsa zina suçu cezası
verilmez. Cariye hamile kalınca, fiatı takdir edilir, ortakların hisseleri
verilir. Cariye kendisinin olur. Doğacak çocuk da buna nisbet edilir.
îmam Malik der ki:
Biti diğerine cariyesini helal kılsa, o da cariyeye yaklaşsa, hamile kalsın
kalmasın yaklaştığı gün cariyenin fiatı takdir edilir (cariye kendisinin
olur). Hamile kalmışsa çocuğun babası olur. Had de uygulanmaz.
îmam Malik der ki:
Biri oğlunun veya kızının cariyesiyle münasebette bulunsa, hamile kalsın
kalmasın kendisine had (zina cezası) uygulanmaz. Cariyenin kıymeti takdir
edilir ve bu kıymet karşılığında ona verilir.
20. Ebû
Abdurrahman oğlu Rebia'den: Bir adam karısının cariyesini bir yolculuğunda
beraberinde götürdü ve onunla münasebette bulundu. Karısı kıskandı. Ömer b.
Hattab'a şikâyet etti. Ömer (r.a.) adamı sorguya çekince:
«— Cariyeyi karım bana
bağışladı» dedi. Bunun üzerine Ömer (r.a.), «ya bana delil getirirsin ya da
seni recmederim» deyince karısı cariyeyi kocasına bağışladığını itiraf etti.
21. Abdullah
b. Ömer (r.a.)'dan: «Resûlullah (s.a.v.) üç dirhem değerindeki kalkanı çalan
hırsızın elini kesti»[35]
22. Ebû
Hüseynin oğlu Abdurrahman oğlu Abdullah el-Mek-ki'den: Resûlullah (s.a.v.) «Ağaçtaki
meyvenin ve dağdaki ot-layan hayvanın çalınmasından dolayı el kesilmez. Ancak
ağıldaki hayvan ve kurutulmak üzere sergi yerine serilmiş meyve çalınır da
değeri kalkanın fîatına (üç dirhem) ulaşırsa o zaman el kesilir» buyurdu.[36]
23.
Abdurrahman'ın kızı Amre'den: Bir hırsız Hz. Osman (r.a.) zamanında turunç
çaldı. Hz. Osman buna flat biçilmesini emir buyurdu.Üç dirhem takdir edilince,
hırsızın elini kesti. O za-ma on iki dirhem bir dinar ediyordu.
24.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in zevcesi Hz. Aişe validemizden: «Üzerimden
(hükümleri) unutacak kadar uzun zaman geçmedi: El kesmede çalman mal en az
çeyrek dinar (üç dirhem) olmalıdır.»[37]
Hanefi ve Şafiilere
göre ağaç üzerindeki meyveyi yemeden dolayı el kesme cezası verilmez.
Malikilere göre ise mahfuz yerdeki ağacın meyvesin alanın eli kesilir.
25.
Abdurrahman kızı Amre'den: ResûluJlah (s.a.v.)'in zevcesi Hz. Aişe, beraberinde
kardeşi Abdullah'ın oğullarının kölesi ve iki azad ettiği cariyesiyle birlikte
Mekke'ye gitti. Oradan azatlı cari-yeleriyle desenli kıymetli kumaştan yapılmış
ve yeşil kumaşdan duble geçirilmiş bir hırka gönderdi. Köle bu hırkayı alıp
dikişini söktü. Kıymetli kumaşı alarak yerine ince keçe veya koyun postu dikti.
Cariyeler Medine'ye dönünce hırkayı sahibine verdiler. Onlar bohçayı açınca
kıymetli kumaşdan hırka yerine keçeden kepenek buldular. Durumu cariyelere
anlattılar. Onlar da Hz. Aişe'ye anlattılar veya mektupla bildirerek köleyi
itham ettiler. Köle sorguya çekildi. Suçunu itiraf edince, Hz. Aişe emir
verdi, eli kesildi.[38]
Hz. Aişe: «El kesme de
çalınan mal en az çeyrek dinar değerinde olmalıdır» dedi.
îmanı Malik der ki:
Bana göre, el kesmek için çalınan mal üç dirhem olmalıdır. Dirhemin değeri
yükselse de, düşse de far ket -mez. Çünkü Resûlullah fs.a.v.J üç dirhem değerindeki
kalkan hırsızlığında, Hz. Osman da üç dirhem değerindeki turunç hırsızlığında
el kesti.[39]
26.
Nafi'den: Abdullah b. Ömer'in kölesi kendisini terkedip kaçtı ve hırsızlık
yaptı. (Daha sonra yanına dönünce) Abdullah b. Ömer bunu, elini kesmesi için
Medine valisi bulunan Said b. As'in yanına gönderdi. Vali elini kesmekten
kaçınarak:
«— Efendisinden kaçan
köle hırsızlık yapınca eli kesilmez» deyince, Abdullah b. Ömer:
«— Bunu Allah'ın hangi
kitabının neresinde buldun?» dedi. Sonra kendisi emir verdi, hırsızın eli
kesildi.[40]
27. Hakim
oğlu Zureyk'den: Efendisinden kaçmış olduğu dönemde hırsızlık yapan bir köle
satın aldım. Sonra işin içerisinden çıkamayıp vali Ömer b. Abdulaziz'e yazdım.
(Mektubumda): «Kaçak köle kaçakken hırsızlık yaparsa elinin kesilmeyeceğini
işittim.» dedim. O da bana yazdığımın zıddını yazdı: «Sen bana kaçak köle
hırsızlık yaparsa elinin kesilmeyeceğini işittiğini yazdın. Halbuki Allah'u
Teâlâ kitabında şöyle buyuruyor: «Erkek ve kadın hırsızın yaptıklarına bir
ceza (hırsızlık yapmamaları için başkalarına ibret) olmak üzere Allah'ın
emriyle (birer) ellerini kesin. Allah mutlak galibdir. Yegane hüküm ve hikmet
sahibidir» [41]Çaldığı malın kıymeti
çeyrek dinar ve daha fazlaya ulaşırsa elini kes.»
îmam Malik'e şöyle
rivayet edildi: Kasım b. Muhammed, Salim b. Abdullah ve Urve b. Zübeyr: «Kaçak
köle el kesmeyi gerektiren miktarda mal çalarsa eli kesilir.» derlerdi.
îmam Malik der ki:
Bizdeki ittifaktı hükme göre, kaçak köle el kesmeyi gerektirecek miktarda mal
çalarsa eli kesilir.
28. SafVan
oğlu Abdullah oğlu Safvan'dan: Umeyye oğlu Saf-van'a «hicret etmeyen kurtuluşa
eremez» denilince, Medine'ye hicret edip abasını yastık edinip mescidde uyudu.
Bir hırsız gelip abasını aldı. SafVan da hırsızı yakalayıp Resûlullah
(s.a.v.)'a götürünce Resûlullah (s.a.v.):
«— Bunun abasını sen
mi çaldın?» dedi. Hırsız:
«— Evet» deyince
Resûlullah (s.a.v.) elinin kesilmesini emredince SafVan: «Elinin kesilmesini
istemedim bu ona sadaka olsun» deyince Resûlullah (s.a.v.): «Keşke bunu
hırsızı, bana getirmeden önce yapsaydın» buyurdu.[42]
29. Ebû
Abdullahman oğlu Rebia'dan: Zübeyr b. Avvam, hırsız yakalamış bir adamla
karşılaştı. Bu adam hırsızı hakime götürmek istiyordu. Zübeyr, adamın hırsızı
serbest bırakması için şefaatçi olunca, adam:
«— Hayır hakime
götürmeden davamdan vaz geçmem» dedi. Bunun üzerine Zübeyr:
«— Onu hakimin
huzuruna götürünce, Allah onu kurtarmaya çalışana da ve bunu kabul edene de lanet
etsin. (Huzura çıkınca davandan vazgeçsen de eli kesilir)» dedi.
30.
Abdurrahman'ın babası Kasım'dan: Yemen ahalisinden eli ve ayağı kesik bir adam
gelip Hz. Ebû Bekr'e misafir oldu ve Yemen valisinin kendisine zulmettiğinden
şikâyet etti. Bu adam geceleyin namaz da kılıyordu. Hz. Ebû Bekir (bunu
görünce):
«— Yemin ederim ki
senin gecen, hırsızın gecesi gibi değil»[43]
dedi. Sonra Hz. Ebû Bekir (r.a.)'ın hanımı Umeys kızı Esma'nın gerdanlığını
kaybettiler. Adam da onlarla beraber gerdanlığı arıyor ve:
«— Ey Allah'ım! Şu
güzel hayırlı aileye geceleyin baskın yapıp gerdanlığı alanın durumunu sana
havale ediyorum» diye bedduada bulunuyordu. Daha sonra gerdanlığı bir
kuyumcuda buldular. Kuyumcu gerdanlığı kendisine eli ayağı kesik adamın
getirdiğini
iddia etti. O da
suçunu itiraf edince ya da onun çaldığına dair şahid bulununca, Hz. Ebû Bekir
emir verdi, adamın sol eli de kesildi. Hz, Ebû Bekir:
«—- Vallahi bana göre
adamın kendi aleyhine bedduada bulunması hırsızlığından daha kötü» dedi.
îmam Malik der ki:
Bize göre, defalarca hırsızlık yapan kimse şikâyet edilip daha önce el kesme
cezası verilmemişse, bütün hırsızlıkları için bir eli kesilir. Ancak daha önce
hırsızlık suçundan eli kesilmiş olup da bu defa çaldığı malın miktarı yine el
kesme cezasını gerektiriyorsa, öbür eli de kesilir.[44]
31.
Ebu'z-Zinad rivayet etti: Bir muharebede Ömer b. Abdula-ziz'in valisi (yol
kestikleri zannıyla) bir kısım insanlar yakaladı. Bunlar hiçbir kimseyi
öldürmemişlerdi. Bunları ya öldürmeyi ya da ellerim kesmeyi istedi. Durumu Ömer
b. Abdulaziz'e yazdı. O da «Bundan daha hafif bir ceza versen iyi olur» diye
cevap verdi.
imam Malik der ki:
Bize göre Sahibinin çuvallar içerisinde derleyip toplayıp pazara bıraktığı
mallardan, biri el kesme cezasını gerektirecek miktarda çalarsa eli kesilir.
Mal sahibi malının yanında olsun veya olmasın, gece veya gündüz olsun durum
değişmez.
îmam Malik der ki: El
kesme cezasını gerektirecek miktarda mal çalan kimsede çaldığı mal bulununca
alınıp sahibine verilir. Hırsızın da eli kesilir.
imam Malik der ki: Bir
grup insan bir eve gelerek evden çuval, sandık, ya da sepet içerisinde bulunan
el kesme cezasını gerektirecek üç dirhemlik veya daha fazla miktardaki malı
hep beraber taşıyarak çalarsalar hepsinin elleri kesilir. Ama bunlardan her
biri
kendi başına müstakil
bir eşya çıkarsa o zaman üç dirhem değerinde eşya çıkaranın eli kesilir, daha
az miktarda eşya çıkara-nınki ise-kesilmez.[45]
İmam Malik der ki:
Birinin evi müstakil avlu içerisinde olup orada başka oturan olmasa, burada
hırsızlık yapanın çaldığı malı avludan dışarı çıkarmadıkça eli kesilmez. Ama
avlu içerisindeki müstakil kilitli başka evlerde oturanlar da olsa, o zaman bu
evlerden bitinden el kesmeyi gerektirecek miktarda malı evden çalıp çakaranın
—avludan dışarı çıkmasa da— eli kesilir.
îmam Malik der ki:
Efendisinin özel odasına girip çıkmasına müsaade etmediği kölesi gizlice
efendisinin odasına girerek el kesmeyi gerektirecek miktarda malını çalsa eli
kesilmez. Aynı vasıftaki cariye de sahibi bulunan hanımın malını çalsa eli
kesilmez. Ama yukarıda belirttiğimiz köle efendisinin hanımının evine gizlice
girerek el k esmeyi gerektirecek miktarda malını çalsa o zaman eli kesilir.
îmam Malik der ki:
Evine girmesine izin vermediği kendisinin ve kocasının Özel hizmetine
bakmayan, kadının cariyesi evine gizlice girerek el kesme cezasını gerektirecek
miktarda mal çalarsa eli kesilmez.
îmam Malik der ki: Bir
kadının hizmetinde bulunmayan ve odasına girmesine izin vermediği cariyesi
gizlice girer de hanımının el kesmeyi gerektiren bir şeyini çalarsa eli
kesilmez. Fakat aynı cariye gizlice eve girer de hanımının kocasının bir
şeyini çalarsa eli kesilir.
imam Malik der ki;
Evin hanımı müşterek odalarından değil de kocasının müstakil kapalı odasından
el kesme cezasını gerektirecek miktarda malını çalsa eli kesilir. Aynı şekilde
karısının eşyasını çalan kocanın da eli kesilir.[46]
îmam Malik der ki:
Küçük çocuk ile konuşamayan yabancı, evlerinden çalınırsa, çalanın eli kesilir.
Evlerinden çıkarlarsa,
çalanın eli kesilmez.
Bu, dağdaki mal ile ağaçtaki meyveyi çalmaya benzer.[47]
imam Malik der ki:
Bize göre, mezar soyan bir kimsenin mezardan dışarı çıkardığı şeyin miktarı el
kesmeyi gerektirecek miktarda ise eli kesilir. Çünkü ev, içindekilerin
muhafaza edildiği yer olduğu gibi, mezar da içinde bulunanların korunduğu
yerdir.[48]
32. Habban
oğlu Yahya oğlu Muhammed'den: Bir köle bir adamın bahçesinden bir hurma fidanı
çalarak efendisinin bahçesine dikti. Fidan sahibi hurma fidanını aramaya çıktı.
Bulunca köleyi Mervan b. Hakem'e şikâyet etti. Mervan da onu hapsederek elini
kesmek isteyince kölenin efendisi Hadîc oğlu Rafi'e giderek bunun hükmünü
sordu. Râfî':
«— Resûlullah
(s.a.v.)'ın 'Ağaçtaki meyve ve hurma göbeğinin çalınmasından dolayı el kesme
gerekmez,' buyurduğunu işittim» deyince, adam:
«— Mervan b, Hakem
kölemi hapsetti, elini kesmek istiyor. Benimle bareber gidelim de Resûlullah
(s.a.v.)'den işittiğin hadisi ona haber ver» dedi. Râfî' adamla beraber Mervan
b. Hakem'e gidip:
«— Bu adamın kölesini
mi yakaladın?» dedi. Mervan:
«— Evet» deyince
Rafı':
«— Peki ona ne
yapacaksın? dedi. Mervan:
«— Elini kesmek
istiyorum» deyince Râfi ona;
«— Resûlullah'm
'ağaçtaki meyve ve hurma göbeğinin çalınmasından el kesilmez' buyurduğunu
işittim' dedi. Bunun üzerine Mervan emretti, köle serbest bırakıldı.[49]
33. Yezîd
oğlu Sâib'den: Abdullah b. Amr el-Hadramî bir kölesini Ömer b. Hattab'a
getirerek:
«— Şu kölemin elini
kes, çünkü hırsızlık yaptı.» dedi. Hz. Ömer:
«— Ne çaldı?» diye
sorunca Abdullah:
«— Hanımımın altmış
dirhem değerindeki bir aynasını çaldı» dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer:
«—- Onu serbest bırak,
elinin kesilmesi gerekmez. Eşyanızı çalan hizmetçinizdir.»[50]
34. İbn
Şihab'dan: Mervan b. Hakem'e (sahibinin gafletinden yararlanarak) bir eşyayı
alıp kaçan bir adam getirildi. Mervan elini kesmek istedi. Bir de bunun
hükmünü, haber göndererek Zeyd b. Sabit'ten sordu. Zeyd b. Sabit de;
«— (Sahibinin
gafletinden yararlanarak) alınıp kaçılan maldan dolayı el kesme cezası yoktur»
dedi.
35. Said
oğlu Yahya'dan: Hazm oğlu Amr oğlu Muhammed oğlu Ebû Bekir demir yüzükler
çalmış olan Nebatlı bir köleyi yakalayıp elini kesmek için hapsetti.
Abdurrahman'ın kızı Amre, Ümeyye ismindeki cariyesini Ebû Bekir'e gönderdi. Ebû
Bekir: 'Ben insanlar arasında iken cariye bana geldi ve teyzen Amre sana: Ey
yeğenim değersiz bir şeyi çalan hırsızı yakaladığın bana bildirildi, sen bunun
elini mi kesmek istiyorsun diyor' dedi. Ben de evet, deyince, cariye: 'Amre
sana: el ancak çeyrek ve daha fazla dinar değerindeki malın çalınması halinde
kesilir diyor» dedi. Bunun üzerine ben de köleyi salıverdim»
îmam Malik der ki:
Bizdeki ittifaka göre, kölelerden kim bir şeyi kendi aleyhine itiraf ederse, bu
itirafından dolayı kendisine bedenî had ve ceza uygulanır. Çünkü kendi aleyhine
itirafı caizdir.
îmam Malik der ki: Ama
efendisine zarar verecek bir şey itiraf ederse bu caiz değildir. (Efendisi
sorumlu olmaz.)
îmam Malik der ki: Bir
toplulukla beraber bulunup onlara hizmet eden amele veya bir adam, onlardan bir
şey çalsa elleri kesilmez. Çünkü bunların durumu hırsızın durumu gibi değil,
emanete hıyanet eden kimsenin durumu gibidir. Bu gibilerin eli kesilmez.
îmam Malik der ki:
Aldığı emaneti inkâr eden kimsenin eli kesilmez. Bu, aldığı borcu inkâr eden kimse
gibidir, inkârından dolayı eli kesilmez.
îmam Malik der ki:
Bize göre, üzerinde ittifak edilen görüş şudur: Evde çalacağı eşyaları
toplayıp henüz dışarı çıkarmamış olarak yakalanan hırsızın eli kesilmez. Bu,
önüne içmek için şarap koyup da henüz içmemiş, kadınla zina yapmak için bir
araya gelmiş de henüz yapmamış olan kimselerin durumu gibidir. Bunlara had
gerekmediği gibi, hırsızlık yaptığı evde yakalanana da gerekmez.
imam Malik der ki:
Değeri el kesmeyi gerektirecek miktara ulaşsın veya ulaşmasın, (sahibinin
yanından) alınıp kaçırılan maldan dolayı el kesilmez.
[1] Yahudilerin kendi dinlerine göre zina suçunun cezasını
bildikleri halde Peygamber Efendimize (s.a.v.) gelmelerinin sebebi kendi
aralarında: «Biz bu peygambere gidelim, çünkü onun getirdiği hükümler
genellikle hafif oluyor. Zina hakkında da recmden başka bir ceza verirse onu
kabul edelim. Allah indinde de bu da peygamber hükmü diye kendimizi
kurtarırız.» dediler. Zina işlediklerinden dolayı recm cezasına çarptırılan
Yahudi erkek ve kadına Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kendi kitaplarıyla mı
hükmetmiş, yoksa islam dinine göre mi hüküm vermiştir? Bu konuda denilmiştir
ki: Resûlullah (s.a.v.) onlara kendi kitaplarıyla hükmetmiştir. Bu,
Resûlullah'in Medine'ye hicretinin ilk yıllarında idi.îslamiyete göre
taşlayarak Öldürmek demek olan recm cezası verilebilmesi için zina edenin
muhsan olması gerekir. Muhsan olmanın şartlan: Erginlik, hürriyet, akıl ve
sahih evlilik içerisinde birleşmedir. Bunda dört mezhebin ittifakı vardır.
Müslüman olmaya gelince, bunda ihtilaf edilmiştir. Mal ikileri e Hanefiier
tslaıni da muhsan olmanın şartlarından kabul etmişlerdir. Bundan dolayıdır ki
Resûlullah zina yapan Yahudi erkekle kadını kendi kitaplarının hükmüne göre
cezalandırdı, demişlerdir. Şafiİlerle Hanbelilere göre ise islam muhsan olmanın
şartı değildir. Konumuz olan hadis onların delilleridir.Zina fiilini
işleyenlere recm (taşlanarak öldürülme) cezası verilebilmesi için, suçun ya
dört erkek şahidin şehadetiyle ya da suçu işleyenin dört ayrı oturumda dört defa
ikrarıyla sabit olması gerekir.
[2] Buharı, Hudud, 86/37; Müslim, Hudud, 29/6, no:26;
Şafiî, Risale, no:692; Şeybanî, 694.
[3] Malik'in ravilerinin ittifakıyla mürseldir.
Sahihayn'da Ebu Hureyredenmuttasıldır. Buharı Hudud, 86/22; Müslim, Hudud,
29/5, no:16; Şeybanî,700
[4] Maiz b. Malik adlı kişinin zina yaptığı cariyenin
sahibi olan Ilezznl, Maiz'i işlediği cürmü itiraf etmesi için Hz. Peygambere
gönderen kimsedir. (Ebu Davud, K. 37, B. 6; Ahmedb. Hanbel, Müsned, V/217).
[5] Ebu Dnvud (Hudud, 37/7), mevsul olarak rivayet
etmiştir. Aynca bkz. Şeybani, 701.
[6] Mürseldir. Buharı* ve Müslim de rivayet etmişlerdir:
Buharı, Hudud, 86/22; Müslim, Hudud, 29/5, no:16; Şeybanî, 697.
[7] Müslim, Hudud, 29/5, no: 23. Bureyde'den mevsul
rivayet eder. Ayrıca bkz. Şeybanî, 696. tslâmiyete göre hiçbir kimse diğerinin
suçundan mesul tutu-
larnaz. Modern diye
nitelendirilen batı hukuk sisteminin son zamanlarda benimsediği suçun ferdiliği
esasını İslamiyet ondört asır Önce ilân etmiştir. Hadisede İslam hukukunun
insanî yönünü görüyoruz. Arıne kendisini kirletmiş, karnındaki yavrunun ne
suçu var? Onun kurtalılıp topluma iyi bir fert olarak kazandırılması gerekir.
İşte Yüce Peygamberimizin anneyi cezalandırmadan önce güttüğü gaye de budur.
[8] Resûlullah (s.a.v.) Allah'ın kitabıyla hükmedeceğim
diye yemin etmiştir. Halbuki Kur'an'dR sürgün, cezası yoktur. Bu sebeple
denilmiştir ki ya Kur'an'daki bu hüküm tilaveti neshedilmiştir, ya da Allah'ın
kitabından maksat Allah'ın hükmüdür.
[9] Buharı, Eyman, 83/3; Müslim, Hudud, 29/5, no:25;
Şeybanî, 695.Yüz kırbaç cezası Nur sûresinin ikinci ây e tiyle sabittir kİ,
manası şöyledir: «Zina eden kadınla zina eden erkekden her birine yüz değnek vurun.
Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız bunlara, Allah'ın dinini tatbik
hususunda, merhametiniz size mani olmasın. Müminlerden bir grup da bunların
cezasına şahid olsun» Yüz kırbaç cezası verilebilmesi İçin zina edenin bekâr
olması ve suçun da, ya dört şahid ya da dört defa ikrarla sabit olması gerekir.
Erkek bekâr olup suçunu itiraf ettiği için kendisine bu ceza verilmiştir.
Kadının durumuna gelince, suçunu araştırmak üzere Üneys gönderildi
denilmiştir. Halbuki zina suçu araştırılmaz. Bilâkis kendisi ikrar etse bile,
Maiz olayında olduğu gibi, bu ikrarından dönmesi için telkinde bulunulur. Bu
sebeple, hadisteki kapalılığı gidermek için denilmiştir ki oğlanın babası,
«oğlum bunun karısıyla zina etti.» demiştir ki bu söz kadına zina suçu isnad
etmedir. Kadın inkâr edip adam bunu isbat edemezse iffete iftira suçundan adam
cezalandırılır. (Resûlullah bu hususu tesbit için kadına adam göndermiştir.
(Bezlü'l-Mechüd, c. 17, s. 404). Bir yıl sürgün cezasına gelince konu mezhepler
arasında ihtilaflıdır. Malikilere göre zina yapan bekâr erkeğe had tatbik
edildikten sonra bir yıl sürgün cezası verilir. Kendisini koruyup müdafaa
edemiyeceğİ ve fitneye sebep olacağı için kadına verilmez. Şafiilere göre her
ikisine de verilir. Hanefilere göre ise hiç birine verilmez. Ancak sürgün
cezası verilmesinde fayda görülürse tazir yoluyla verilebilir, (bk.
Cezîrî,Kitabü!-Fıkh alel-Mezahibi'l-erbda c.5, s. 64).
[10] Müslim, Liân, 19/14.Karısını yabancı erkekle zina
ederken gören kimse, ya bizzat kendi eliyle onları cezalandırır ki bu anarşi ve
kargaşaya yol açar, bu sebeple Resûlullah, böyle bir yol tutulmasını emir
buyurmam iş tır, ya da adalete intikal ettirir. Bu durumda Islama göre suçun
dört erkek şahidle tesbiti gerekir. Hadis-i şerif böyle yapılması gerektiğine
delildir. Ama bir kimsenin ırzına zorla tecavüz olmuşsa, o zaman devlet
kuvvetlerinden ve diğer müslümanlardan yardım dileme imkânı varsa yardım diler.
Yoksa meşru müdâfaada bulunur. Mütecavizi etkisiz hale getirir.
[11] Ömer'in uzun bir hutbesinin özetidir. Ömrünün sonuna
doğru bu hutbeyi vermiştir. Hz. Ömer her ne kadar Kur'an'da recm cezası
bulunduğunu söylüyorsa da bu ceza ayetlerle değil hadislerle sabittir.
Fukahanm çoğunluğuna
göre, kocasız gebe kadına zina cezası verilmez. Ceza verilebilmesi için, suçun
ya dört erkek şahidle ya da kendisinin dört defa ikrarıyla sabit olması
gerekir. Hz. Ömer ve imam Malik derler ki: Kadının evli olmadığı ve kendisiyle
zoraki zina yapılmadığı tesbit edilirse zina cezası verilir. (Bk. Sehârenfurî
Bezlü'l-Mechûd, c.17, s.372).
[12] Devlet başkanı olan Hz. Ömer'in nasıl bir idari
mesuliyet hissi taşıdığını bu hadisede açık olarak görüyoruz.
[13] Resûlullah; Mâiz'e Gâmidiyye kabilesinden bir kadına,
Yahudi erkekle ya- • hudi kadına recm cezası vermiştir.
[14] Hz. Ömer (r.a.)'ın Resûlullah (s.a.v.) zamanında
okuduk dediği kısmın tilaveti neshedilmiş yani Kur'an'da lafzının bulunması
Allah tarafından kaldırılmış, ama hükmü sabit bırakılmıştır. Daha önce de
ifade ettiğimiz gibi, recm cezası sünnetle, Peygamber Efendimiz (s.a,v.)'in söz
ve tatbikatıyla sabittir.
[15] Şeybanî,693.
[16] Ahkâf, 15
[17] Bakara, 233.
[18] Muhsan olmanın şartlan daha Önce kaydettiğimiz gibi
ergenlik, hürriyet akıl ve sahih evlilik içerisinde birleşme ile Maîikilerle
Hanefiler'e göre müs-lüman olmaktır. Şafiilerle Hanbeliler'e göre müslüman
olmak şart değildir. Burada İbni Şihab'a homoseksüellere verilecek ceza
sorulunca onları Öldürünüz demiştir ki mesele fakihler arasında ihtilaflıdır.
Maliki, Hanbeli ve bir rivayette Şafıilere göre, bu fiili yapanlar taşlanarak
ölüm cezasına çarptırılırlar. Evli ve bekâr olmaları cezayı etkilemez, imam
Şafii'den gelen başka bir rivayetle Hanefİlerden İmam Muhammed ve Ebû Yusufa
göre, bu fiili yapanlara aynen zina cezası gibi ceza uygulanır. Ebû Hanife'ye
göre ise hakim tazir cezası verir, fiil tekerrür ederse o zaman ölüm cezası
verebilir. (Bk. Cezirî, el-Fıkh alel-Mezahibi'1-Erba'a, c. 5, s. 140,
141).Erkeğin erkekle şehvetini tatmin etmesi demek olan lütilik (homoseksüellik),
her ne kadar bugün batıhîarca normal görülüyorsa da ahlakla, insanlıkla ve
insanın yüce yaratılış gayesiyle bağdaşmayan pis bir zevk ve şehvetin
eseridir. Hayasızlık ve günahın en büyüklerindendir. Bu sebeple ki Kur'an-ı
Kerim de Lût (a.s.)'ın bu hayasızlığı işleyen kavmine şöyle hitabet-tiği
bildirilir: «'Sizden Önce gelen milletlerden hiç birinin yapmadığı hayasızlığı
mı yapıyorsunuz? Çünkü siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz.
Meğer siz haddi aşan bir kavimmişsiniz.» (Araf: 80-81).
[19] Şeybanî, 698.
Müslüman bilerek veya
bilmeyerek bir günah işleyip hataya düşerse hemen Allah'a tevbe etmesi
gerekir, İşlediği günah ve masiyeti de insanlara ifşa etmeyip, kendisiyle Allah
arasında gizli tutmalıdır. Çünkü işlediği fuh-şiyatı insanlara ilân etme de bir
nevi Allah'ın dînine ve hükümlerine karşı gelmeye sevinme vardır. Hem de
aleyhine şahitleri çoğaltma vardır. Halbuki mü'min işlediği günah ve fuhşiyatın
ezikliği içerisinde bulunmalı, kendisinde bulunan haya duygusu bunu insanlara
ilân etmeye engel olmalıdır. Hem yapılan kötülükleri insanlara ilân etmede
yeryüzünde fesadı yayma, insanları buna teşvik etme ve kötülüğe örnek olma
vardır. Bütün bu sebeplerden dolayı müslümanın işlediği kötülükleri yayması
uygun görülmemiştir. Hatta işlenen bir kötülüğe şahit olan başka
müslünıanların da bunu gizli tutması İslami edep ve ahlak kurallarındandır.
[20] Fedek, Medine'ye iki günlük mesafede bulunan bir
kasabadır
[21] Şeybanî, 699.
[22] Buharı, Buyu, 34/66; Müslim, Hudud, 29/6, no:33.
[23] Hanefi, Şafii ve Hanbeliler'e göre de, Malikilerdeki
gibi, itiraftan geri dönü-lürse bu dönüşten kabul edilir ve kendilerine had
(zina cezası) uygulanmaz.
[24] Şeybani, 704
[25] Diğer mezhep İmamlarına göre, hamile kocasız kadına
zina yaptığı, şahid-lerle veya ikrarla sabit olmadıkça zina cezası
verilemiyeceğini daha önce kaybetmiştik.
[26] Hanefi ve Şafiiler'e göre, zina yaptığı erkekle üç
hayız geçirmeksizin hemen evlenebilir.
[27] Kazf, sözlükte atmak anlamındadır. Fıkıh ıstılahında
ise, akıllı, ergenlik çağına ermiş, hür, müslüman ve iffetli bir kimseye zina
suçu isnad etmektir. Böyle bir isnadda bulunanın sözünü dört erkek şahitle
belgelemesi gerekir. Aksi takdirde, iffete iftiradan dolayı kendisine ceza
olarak seksen kırbaç vurulması Kur'an-ı Kerimle sabittir: «Namuslu kadınlara
iftira atıp da dört şahid getiremeyen kimseye seksen kırbaç vurun. Onların
şahitliğini artık hiç kabul etmeyin. Onlar fasık kimselerdir. Ancak tevbe edip
hallerini düzeltenler fasık olmaktan kurtulurlar. (Nûr, 4-5).Ta ilk peygamber
Hz. Adem (a.s.)'dan son Allah elçisi peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e
kadar bütün peygamberlerin getirdiği ilahi dinlerin değişmez esaslarından biri
de ırz ve namusu korumaktır. Yüce dinimizin koymuş olduğu iffete iftira,
namuslu kimseye zina isnadı cezası da bu amaca yöneliktir.
[28] Şeybanî, 706.
[29] Züreyk, oğluna zina suçu isnad eden kimseye Hadd-i
kazf= iffete iftira cezası uygulanması gerektiğini biliyordu. Nitekim İmam
Malik'in görüşü de böyledir. Ebû Hanife ve îmam Şafii'ye göre, oğluna zina
isnadında bulunan babaya bu ceza uygulanmaz.
[30] Cezalar birleşirler. Hanefîler'e göre de durum
aynıdır.
[31] «— Sen babanın oğlu değilsin» diye, O zaman anasına
zina suçu isnad etmiş olur.
[32] «— Sen babanın oğlu değilsin» diye, O zaman anasına
zina suçu isnad etmiş olur.
[33] Şeybanî, 708.
[34] Buharî, Hudud, 86/13; Müslim Hudud, 29/1, no:
61.Semavi dinlerin özellikle son hak din îslamiyyetin üzerinde durduğu konulardan
biri de mal güvenliğidir. Mülkiyet hakkı meşru ve mukaddestir. Tecavüzden
korunmalıdır. Bu sebeple yüce dinimiz mal güvenliğini koruyucu tedbirler
almıştır. Bu tedbirlerin başında da hırsıza verilecek cezanın ağırlığı
gelmektedir. Yüce Rabbimiz el-Mâide sûresinin 38. âyetinde şöyle buyurur:
«Erkek hırsızla kadın hırsızın -o işlediklerine bir karşılık ve Allah'dan
insanlara ibret verici bir ceza olmak üzere- ellenni kesin. Allah mutlak
galiptir. Yegane hüküm ve hikmet sahibidir»
[35] Şeybanî 686. Başka bazı hadislere dayanan Hanefiler'e
göre, hırsıza el kesme cezası verilebilmesi için, çalınan malın miktarı en az
on dirhem gümüş veya bir dinar altın değerinde olması gerekir. İmam Şafiî'ye
göre ise, çeyrek dinardır.
[36] Ebu Ömer der ki: Muvatta ravileri mürsel oluşunda
ihtilaf etmemiştir. Abdullah b. Ainr ve başkalarınca rivayet edilen hadeslerle
manaca muttasıldır. Nesaî (Katu's-Sank, 46/11,12) ise, Amr b. Şuayb'dan mevsul
olarak rivayet eder. Ayrıca bkz. Şeybanî, 683. Çalınan maldan dolayı eî kesme
cezasının verilebilmesi için malın ya ade-ten korulabilir yerde olması ya da
korunmuş bulunması gerekir.
[37] Zurkanî der ki: Bu hadisin zahiri mevkuf s a da, merfu
olduğu anlaşılmaktadır; yani kavi! Hz. Aişe'nin kendi sözü gibi görünüyorsa
da, bu kavil Hz. Peygambere aittir. Buharı ve Müslim, tbn Şihab-Urve-Aişe
senediyle rivayet etmişlerdir: Buharı, Hudud, 86/13; Müslim, Hudud, 29/1,
no:l-4.
[38] Hırsızlık suçu ya iki erkek şahidin şehadeti ya da
hırsızın ikrarı ile sabit olur. Hanefi, Şafii ve Mahkiler'e göre hırsızın bir
defa ikrarı yeterlidir. Ebû Yusuf ve Hanbeliler'e göre ise ikrar iki defa
olmalıdır.
[39] Şeybanî, 687, 688.
[40] Şeybanî, 690.
[41] el-Maide: 38
el-Maide: 38
[42] tbn Abdiîber der ki: Maîik'in ravilerinin çoğu böylece
mürsel olarak rivayet etmişlerdir. Halbuki mevsul rivayetleri de vardır: Nesaî
Katu's-Sârık, 46/4,5; İbn Mace, Hudud, 20/28. Ayrıca bkz.' Şeybanî, 685. Hanefi
mezhebine göre, hırsız çaldığı mala daha hüküm verilmeden önce meşru bir yolla
sahip olsa, el kesme cezası düşer. Diğer mezheplere göre ise, ceza düşmez, eli
kesilir.
[43] Çünkü hırsız ya sabahlara kadar uyuyarak gecesini
geçirir, ya da hırsızlık yapmak için sağda solda dolaşır. İbadetle özellikle
gece ibadetiyle hırsızlık bir arada bağdaşmaz
[44] Şeybanî, 689.
Dört mezhep imamının
ittifakıyla sabittirki, ilk defa hırsızlık yapan kimsenin sağ eli bilekten
kesilir. Çünkü hırsızlık elle ve çoğu kez sağ elle yapılır. Sonra ikinci defa
hırsızlık yaparsa sol ayağı kesilir. Peygamber efendimiz (s.a.v.)'in emir ve
fiili tatbikatı böyledir.
Aynı adam üçüncü defa
hırsızlık yaparsa durum ne olacak? Konu mezhep imamları arasında ihtilaflıdır:
Hanefilere göre, üçüncü
defa hırsızlık yapanın artık sol eli kesilmez. Kendisine çaldığı şey
ödettirilir ve tevbe edinceye kadar hapis cezası verilir. Maliki ve Şafii
mezhebine göre ise, üçüncü defa hırsızlık yapanın sol eli, dördüncü defa
yapanın sağ ayağı kesilir. Beşinci defa hırsızlık yapana ise hapis ve daha
başka ta'zir cezası verilir. Hanbeliler'den ise, biri Hanefi'ler, diğeri Şafii
ve Malikilergibi olmak üzere iki türlü rivayet gelmiştir. (Cezîrî, el-Fıkh
ale'I-Mezahibi'l-Erba'a, c. 5, s. 159-162).
[45] Hanefi mezhebine göre, bir topluluk hırsızlık
ettiğinde, her birinin hissesine bir dinar veya on dirhem düşerse, hepsinin
ayn ayrı elleri kesilir. Aksi takdirde, hiç birininki kesilmez.
[46] Hanefi mezhebine göre, her iki halde de kan ve kocanın
eîi kesilmez.
[47] Şafii ve Hanefî mezhebine göre, hür çocuğu çalan
kimseye el kesme cezası verilmez.
[48] Şafii ve Hanbeliler'le imam Ebû Yusuf un görüşü de
böyledir. Ama diğer Hanefi Mezhebi imamlarına göre İse, mezarda ölüyü soyana el
kesme cezası verilmez.
[49] Ebu Davud, Hudud, 37/13; Tirmizî, Hudud, 15/19; Nesai,
Katu's-Sârık, 46/13; îbn Mace, Hudud, 20/27. Ayrıca bkz. Şeybanî, 684.
[50] Hz. Ömer (r.a.)'m elini kesmeyişinin sebebi,
hizmetçinin ev halkından sa-yılmasıdır. Çaldığı ayna da normalde saklı, gizli
olmayıp meydanda olan ev eşyasmdandır.