Nimet Gelince
Yahud Kötülük Kalkınca Hamd Etmek
Allah'ın
Resulüne Salât Getirmek
Yanında
Peygamber Anılan Kimsenin Peygambere Salât Ve Selam İle Emredilmesi
Allah'ın
Resulüne Salât Getirmenin Şekli
Duaya Allah
Teala'ya Hamd Ve Peygambere Salât Getirmekle Başlamak
Peygamberlere
Ve Onlara Tâbi Kılarak Âl'lerine (Ailelerine) Salât Getirmek
Ashab Ve
Diğer Mü'minlere Rahmet Dilemek
Allahu Teâlâ
buyuruyor:
(Ey Resulüm) de ki:
Hamd olsun Allah'a; selâm olsun, O'nun seçtiği (peygamber) kullarına...”[1]
"De ki: Allah'a
hamd olsun; O, yakında size azab alâmetlerini gösterecektir. "[2]
"Söyle: O Allah'a
hamd olsun ki, evlâd edinmemiştir."[3]
"Eğer
şükrederseniz, elbette size nimetlerimi arttırırım."[4]
"Beni ibadetle
anın ki, ben de sizi mağfiretle anayım. Bana şükredin de nankörlük
etmeyin."[5]
Allah'a hamd ve şükür
etmeyi emreden ve faziletlerini açıklayan ayetler çoktur.
295- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre,Re-sûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem buyurdu:
"Her şerefli iş
ki, ona Allah'a hamd ile başlanmamıştır; o iş bereketsizdir." Bir rivayet
de şöyledir:
"Her söz ki, ona
Allah'a hamd ile başlanmamıştır; o kesiktir (bereketsizdir).'* Diğer bir
rivayet de şöyle:
"Bismillâhirrahmânirrahîm
ile başlanmayan her önemli iş güdüktür (bereketsizdir)."[6]
Alimler şöyle
demiştir: Her kitab yazanın, ders okuyanın, ders okutanın, hutbe oyunanın, kız
isteyenin ve önemli diğer işlerde bulunanın, Allah'a hamd ile başlaması
müstahab olur.
İmam Şafi'î
(Rahimehullah) demiştir: Kişinin, kız isterken ve istenilen her işin başında
insanın Allah Tealâya hamd ve sena, Allah'ın Resulüne (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) de Salât getirmesini severim.
Daha önce geçtiği
gibi, her önemli ve şerefli işin başında Hamd getirmek müstahabdır. Yine yemeği
ve içmeyi bitirdikten sonra, aksırınca, bir kadını nikahlamak isteğinde
bulununca, nikâh akdi yapılınca, heladan çıkanca Hamd etmek müstahabdır.
İleride gelecek ilgili bölümlerde, bu meseleler, delilleriyle ayrıntılı olarak
beyan edilecektir, İnşa-Ellahu Teâlâ... Heladan çıkışta ne söyleneceği, bununla
ilgili bölümde geçmişti. Söylediğimiz gibi yazılan kitablann başında Hamd
getirmek müstahab olduğu gibi, ister hadîs okunsun, ister fıkıh ve ister
bunlardan başkası olsun, ders veren hocaların ve okuyan öğrencilerin başlarken
Hamd getirmeleri de müstahabdır. Hamd etme ifadelerinin en güzeli şudur:
"Elhamdü îillâhi
rabbi't-âlemîn." (Hamd ve Övgü, bütün âlemleri yaratan Allah'a
mahsustur.)"
Cuma hutbesinde ve
diğer hutbelerde Allah Teâlâ'ya Hamd etmek rü-kûndur; bunsuz hutbe olmaz. Hamd
getirmenin en azı: "Elhamdülillah" sözüdür. Faziletli olan, bu övgüye
ilâve yapmaktır. Fıkıh kitablarında bunun tafsilâtı maruftur. Hutbedeki Hamdin
arabça ifade ile olması da şarttır.
İnsanın yapmış olduğu
duayı, âlemlerin yaratıcısı olan Allah'a hamd ile bitirmesi müstahab olduğu
gibi, duasına hamd ile başlaması da müstahabdır. Bunun delili, yakında
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e "SALAT" getirme bölümünde
sahîh hadîsten gösterilecektir, İnşa-Allahu
Bir nimet elde
edildiği zaman yahud hoş olmayan bir şey yok olduğu zaman, Allah Teâlâ'ya hamd
etmek müstahabdır; ister bu iş kendisi için ister arkadaşı için ve ister
müslümanlar için olsun...
296- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre; "Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'e îsrâ (miraç) gecesinde, sütten
ve cennet şarabından
iki kadeh getirildi de onlara baktı. Sonra sütü aldı. Cibrîl (Aleyhisseîâm)
Peygambere dedi: O Allah'a hamd olsun ki, seni islâm alâmetine iletti. Eğer
şarabı alsaydın, ümmetin sapıtırdı."[7]
297- Ebû
Musa El-Eş'arî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Kulun çocuğu
ölünce, Allah Teâlâ meleklerine sorar: Kulumun çocuğunun canını aldınız?
Melekler:
- Evet, derler. Onun kalb meyvasmı aldınız?
der, Allah. Onlar:
- Evet, derler. Allah
buyurur:
- O kulum ne söyledi? Melekler derler ki:
- O sana hamd etti ve
: Biz Allah'dan geldik, yine O'na döneceğiz, dedi. Allah Tealâ buyurur:
- Kuluma cennette bir
ev yapın ve ona HAMD evi adını verin."[8]
Tirmizî demiştir ki, hadîs hasendir. Hamd'ın fazileti ile ilgili hadîsler
çoktur ve meşhurdur.
Kitabın başında "Sübhânellah, Elhamdülillah ve diğer zikirlerin fazileti
ile ilgili sahih hadîslerden bir miktar geçmişti.
Horasan'h müteahhirûn
alimlerimiz şöyle demişlerdir: Bir kimse, Allah Teâlâ'ya en kapsamlı, en büyük
bir hamd edecektir diye, yemin etse, bunun yemininde sadık kalmasının yolu,
şunu söylemesidir:
"Elhamdü Îillâhi
hamden yuvâfî niamehû ve yükâfiu mezîdehu (Allah'ın nimetlerinin hakkını
ödeyecek ve nimetlerinin ziyadesini müsavi olarak bir hamd ile Allah'a hamd
olsun). Yani Allah'ın nimet ve ihsanlarından daha çoğunun şükrünü karşılayan
hamd, Allah'a mahsustur. Demişlerdir ki: En güzel övgü ile Allah'ı övecektir
diye yemin etmiş olursa, yemininde sadık kalmasımn yolu şunu söylemektir:
"Lâ uhsî senâen
aleyke ente kemâ esneyte ala nefsike" (Ben Sana karşı gereken övgüyü
yapamam; Sen kendini övdüğün gibisin). Bazıları, bu sözün sonuna şunu ilâve
etmişlerdir:
"Feleke'l-hamdü
hattâ terzâ." (Sen razı oluncaya kadar, ha m d Sanadır).
Ebû Sa'd EI-Mütevellî,
"Allah teâlâ'yı en büyük ve en yüce bir övgü ile övecektir, diye yemin
eden kimsenin meselesini şöyle şekillendirmiştir: Daha önceki zikrin başına
"SÜBHANEKE" teşbihini getirerek hamd etmelidir ki, yeminini bozmamış
olsun.
298- Ebû
Nasır Et-Timar'dan, o da Muhammed ibni Nadir'den (Ra-himehullahu Tealâ) rivayet
ettiğine göre, demiştir ki, Âdem Aleyhisse-lâm şöyle dedi: "Ya Rabbî!
Elimin kazancı ile beni meşgul ettin. Bana bir şey öğret ki, onda hamd ve
teşbihin kapsamlı anlamı olsun. Yüce ve büyük Allah ona şunu vahyetti: Ey Adem!
Sabahladığın zaman üç defa, akşamladığın zaman üç defa şöyle söyle:
"Elhamdü lillâhi
rabbİ'l-âîemîne hamden yuvâfîniamehû ve yükâfiv mezîdehû.
İşte bu, hamd ve
tesbîhin en kapsamlisıdır. En iyisini Allah bilir.
(Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)
Allah Teâlâ buyuruyor:
"Allah ve
melekleri, Peygambere "Salât" ederler. Ey iman edenler, siz ona salât
ve selâm ediniz. "[9]
Peygambere salât
getirmenin faziletine ve bununla emre dair hadîsler sayılamayacak kadar çoktur.
Ancak biz, bunların bir kısmını göstereceğiz ve diğerlerinin üzerine de ilgi
toplayarak onlarla kitabımızı bereketlendireceğiz.
299-
Abdullah ibni Amr ibni'I-As'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre,
Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işitmiştir:
"Kim bana SALÂT
ederse, ondan dolayı Allah ona on salât (rahmet) eder. "[10]
300- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Re-sûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem buyurdu:
"Kim bana bir
salât ederse (bana Allah'tan rahmet isterse), Allah ona on rahmet (salât) eder.
"[11]
301-
Abdullah İbn-i Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Rasûlüllah
(S.A.V) şöyle buyurmuştur.
"Kıyamet gününde
insanların bana en iyisi, bana en çok salât getireni-dir."[12]
302- Sahîh
isnadlarla Evs ibni Evs'den (Rradıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre,
demiştir ki Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Sizin
günlerinizin en faziletlisi cuma günüdür. Bu günde bana salâtı çok yapın; çünkü
sizin salâtınız bana arzolunur. Ashab dediler ki, ey Allah'ın Resulü! Senin
kemiklerin ufalanmışken, bizim salâtımız sana nasıl arzolunur? Buyurdular:
Allah, Peygamberlerin cesedlerini arza haram kılmıştır (toprak onları
çürütmez). "[13]
303- Ebû
Davud'un Sünen'inde "Kitabu'l-Hacc'm sonunda Kabirleri ziyaret bölümünde
sahîh bir isnadla Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre
demiştir ki, Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Benim kabrimi
(toplanılıp eğlenilen) bir bayram yapmayın, bana salât edin; çünkü sizin
salâtınız (bana rahmet duanız), nerede olursanız bana ulaşır. "[14]
304- Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre
Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurmuştur:
"Kim bana selâm
ederse, Allah ruhumu bana iade eder de ben onun selâmını alırım (ona iade
ederim). "[15]
305- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"O adamın burnu
yere sürünsün (zelil olsun) ki, yanında anıldım da, bana SALAT getirmemiştir.
"[16]
306- İyi bir
isnadla Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Ben, kimin
yanında anılırsam, bana SALAT getirsin; çünkü bana bir defa salât getirene
(Allahümme Salli Alâ Seyyidina Muhammed, diyene) Allah Azze ve Celle on rahmet
ihsan eder.”[17]
307- Cabir'den
(Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Kimin yanında
anılmışım da bana salât getirmemiştir, o günah işlemiştir. "[18]
308- Hazreti
Ali'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah
SaUalla.hu Aleyhi ve Sellem buyurdu:
"Cimri o kimsedir
ki, yanında anıldığım halde bana salât getirmemiştir. "[19]
309- İmam
Ebû İsa Et-Tirmizî demiştir ki, alimlerden birinden rivayet edildiğine göre
şöyle demiştir:
"Bir kimse,
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir defa mecliste (oturup sohbet
edilen yerde) salât getirirse, o salât, mecliste olan tekrar anılmalara
kifayet eder."[20]
Daha önce, Namazın
Zikirleri bölümünde, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e "Salât"
getirmenin keyfiyyetini ve bununla ilgili meseleleri beyan etmiştik. (Salât
getirmenin kısa lâfızları:
"Allâhümme Salli
Alennebiyyi, Sallallahu Alâ Muhammedin, Sallallahu Alâ Resûlihi, Sallallahu
Alennebiyyi, Sallaîlâhu Aleyhi, Alîâhümme Salli Alâ Muhammedin ve Ala
Âlihi...).
Anlattığımız
"Salât" getirme lâfızlarına, bazı alimlerin ve îbni Ebî Zeyd
EI-Malikî'nin dedikleri gibi: "... Verham Muhammeden ve Âle Muhammedin"
ilâvesini yapmak müstahabdır, sözünün aslı yoktur ve bid'-attır. îmam Ebû Bekir
ibnu'l-Arabî El-Malikî, kendi kitabı olan Tirmizî şerhinde, bu meseleyi inkâr
hususunda ileri gitmiş ve İbni Ebî Zeyd'in hataya düştüğünü söyleyerek böyle
salât getirenleri de cehaletle vasıfla-mıştır. Demiştir ki: Çünkü Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kendisine "Salât" getirme keyfiyetini
bize öğretti; bunun üzerine ziyade yapmak, onun sözünü kusurlu görmektir ve
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sözünü bir nevi düzeltmedir.
Muvaffakiyet Allah'dandir.
(Salât ve Selâmı bir
arada getirmek)
Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'e "Salât" getirildiğinde, "Salât ile
Teslîm" sözlerini bir araya getirerek: "Sallallahu Aleyhi ve
Selleme", demelidir. Yalnız bir tanesini kullanarak "Salîallahu
Aleyh" yahud: "Aleyhisselâm" Şeklinde söylememelidir.
(Salât ve selâmı yüksek sesle söylemek)
Hadîs okuyan, yazan
veya yazdıran, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem anıldığı zaman, ona Salât
ve Selâmı yüksek sesle getirir ki, bu müstahabdır. Fakat aşırı derecede ses
yükseltilmez. Yüksek sesle getirilmesini beyan edenler, îmam Ebû Bekir
El-Hatîb El-Bağdadî ve başkalarıdır. Ben bu konu üzerindeki münakaşayı, Hadîs
İlimleri bahsine aktardım.
Gerek bizim ve gerekse
diğer mezheb alimleri, Telbiye (lebbeyk) getirildiği zaman, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yüksek sesle Salât getirmenin müstahab olduğunu
söylemişlerdir. En iyisini Allah bilir.
310- Fedâle b. Ubeyd'den (Radıyallahu Anh) rivayet
edildiğine göre, demiştir ki: Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, namazında
duâ eden bir adamın, Allah'a hamd ve Peygambere Salât getirmediğim işitti. Bunun
üzerine Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Bu adam acele etti"
buyurdu ve sonra onu yahud başkasını yanına çağırıp şöyle dedi: "Sizden
biriniz namaz kılınca, önce yüce Rabbine hamd ve sena ile başlasın,sonra
Peygambere (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) salât getirsin. Bundan sonra dilediği
duayı yapsın.”[21]
311- Ömer
ibni'l-Hattab'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
"Peygamberine
(Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Salât olunmadıkça, duâ, yerle gök arasında
durdurulur. Ondan hiç bir şey göğe yükselmez (Allah'ın kabulüne arzolunmaz).
Salât getirildikten sonra kabule mazhar olur).[22]
"Ben de derim ki, duanın başında Allah'a hamd ve sena, sonra da
Peygambere salât getirmenin müstahab olduğunda âlimler birleşmişlerdir. Yine
bunlarla dua bitirilir. Buna dair nakledilen rivayet ve haberler çoktur ve
bilinen şeylerdir.
(Sallallâhu Aleyhim ve
Selleme)
Peygamberimiz Muhammed
Sallallâhu aleyhi ve Sellem üzerine Salât getirmenin gereği üzerinde alimler
birleşmişlerdir. Yine sayılı alimler, diğer peygamberlerle yalnız başına
melekler üzerine Salât getimenin cevazında ve müstahab oluşunda ittifak
etmişlerdir. Amma peygamber olmayanlara gelince, alimlerin çoğunluğu buna
cevaz vermemiştir. Meselâ: Ebû bekir Sallallâhu Aleyhi ve Sellem, denmez. Bunun
hükmü üzerinde ihtilâf edilmiştir. Bazı alimler, bunu söylemek haramdır,
demişlerdir. Çoğu da, tenzihen mekruhtur, demiştir. Çok kimseler de, bunu
söylemek mekruh değil; ancak evlâ olanı terktir, demişlerdir. Fakat sahîh olan,
çoğunluğun üzerinde bulunduğu tenzihen mekruh oluş hükmüdür. Çünkü bu bid'at
ehlinin tutumudur. Biz, şeriata uymayan tutumlardan sakındırırız. Mekruh,
hakkında yasaklama olan şeydir.
Alimlerimiz
demişlerdir ki, "Salât" getirmek, selef dilinde, peygamberlere has
olarak kullanılmıştır (Allah'ın Salât ve Selâmı üzerlerine olsun). Nitekim
bizim: AZZE ve CELLE sözlerimiz, Allah Tealâ Hazretlerine mahsus olduğu gibi..
Peygamber azîz ve celîl olduğu halde, Muhamme-dün Azze ve Celle, denmez. Yine
manası sahîh olmakla beraber: Ebû Bekir yahud Ali Sallallâhu Aleyhi ve Sellem,
denmez.
Salât getirmekte,
peygamber olmayanları, peygamberlere tâbi kılarak onlar üzerine de Salât
getirmenin cevazında alimler ittifak etmişlerdir. Şöyle denebilir:
"Allâhtimme salîi
ala muhammedin ve alâ âli muhammedin ve ashâ-bihî ve ezvâcihî ve zürriyyetihî
ve etbâihî"
Çünkü bu hususta sahîh
hadîsler vardır. Biz de, namazın teşehhüdünde böyle söylemekle emrolunduk.
Selef de, namazın dışında bunu ifadeye devam etmişlerdir.
Selâm işine gelince:
Alimlerimizden Şeyh Ebû Muhammed El-Cuveynî demiştir ki, bu da
"Salât" lâfzı gibidir; gaib (mevcud olmayan) kimseler hakkında
kullanılmaz (peygamberler için kullanılır). Ali Aleyhisselâm, denmez. Bu
hususta ölü ve hayatta olanlar arasında fark yoktur. Fakat mevcud olan için:
Selâmun Aleyke, Selâmun Aleyküm, Esselâmu Aleyke, Es-selâmu Aleyküm diye hitab
edilerek söylenir. Bunda ittifak vardır. İlerde ilgili bölümlerde bunun
açıklaması gelecektir, inşa-AIlah Tealâ...
Ashaba, tabiîn'e ve
bunlardan sonra gelen âlimlere, abidlere ve diğer hayırlı kimselere:
Radıyailahu Anh (Allah ondan razı olsun), yahud Ra-himehullah (Allah ona rahmet
etsin) demek müstahab olduğu gibi, buna benzer sözler de söylenebilir.
Bununla beraber
alimlerden biri demiştir ki, "Radıyallahu Anh" sözü ashaba mahsustur,
bunlardan başkası için "Rahimehullah" denilir ancak. Fakat bu söze
uyulmaz ve dediği gibi değildir. Çoğunluğun üzerinde bulunduğu hüküm, bu
şekilde kullanışın müstahab olduğudur. Yoksa ademi cevaz iddia edilemez. Bunun
delilleri sayılamayacak kadar çoktur.
Eğer anılan sahabi,
bir sahabinin oğlu ise: "İbni Ömer, îbni Abbas, İbni Zübeyr, İbni Cafer,
Üsâme ibni Zeyd ve bunlar benzeri, duâ her ikisine ait olsun diye, Radıyalîâhu
anhümâ (Allah her ikisinden razı olsun), denilir.
Lukman ve Meryem
anıldıkları zaman, acaba bunlara peygamberlere olduğu gibi "Salât" mı
getirilir, yoksa ashab ve veliler gibi, Radıyallahu sözü mü kullanılır yahud
bunlara "Aleyhimes selâm "mı denilir?
Alimlerin çoğunluğuna
göre bunlar birer peygamber değillerdir. Peygamber olduklarını söyleyen nadir
olup buna iltifat ve meyil yoktur. Ben bu meseleyi, "Tehzîbu'l-Esmâi
ve'1-Lügat" adlı kitabda açıkladım. Bu durum bilindikten sonra, alimlerden
birinin sözünden anlaşılıyor ki, şöyle
denebilir:
Lokman yahud Meryem
Sallallâhu Alel-Enbiyai ve aleyhi yahud aleyha
ve selieme...
Çünkü bu ikisinin
durumları, haklarında "Radiyallahu Anh" denen ashabdan daha
yüksektir. Nitekim Bunların halini yükselten Kur'anda ayetler vardır,
demiştir. Benim görüşümde, böyle söylemekte bir sakınca yoktur, her ne kadar
"Radıyallahu Anh” yahud "Radıyallahu Anha" yi söylemek daha iyi
ise de... Çünkü bunların durumu Peygamber olmayanların mertebesidir. Bunların
peygamber olduğu sabit değildir. îmamı Haremeyn, İrşad kitabında, Meryem'in
peygamber olmadığında alimlerin icmaı vardır, demiştir. Bununla beraber bir
kimse Lukman için "Aleyhisselâm" ve Meryem için
"Aleyhesselâm" dese, bunda bir beis yoktur. Daha iyisini Allah bilir.
[1] Kur'ân-ı Kerim, Nemi Sûresi: 59.
[2] Kur'ân-ı Kerim, Nemi Sûresi: 93.
[3] Kur'ân-ı Kerim, İsrâ Sûresi: 111.
[4] Kur'ân-ı Kerim, îbrâhim Sûresi: 7.
[5] Kur'ân-ı Kerim, Bakara Sûresi, 152.
[6] Ebû Dâvud. İbn-i Mâce. Nesâî.
[7] Müslim.
[8] Tirmizî. Ahmed b. Hanbel. îbn-i Hibban.
[9] Kur'ân-ı Kerim, Ahzab Sûresi: 56.
[10] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
[11] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
[12] Tirmizî.
[13] Ebû Dâvud. Nesâî. İbn-i Mâce.
[14] Ebû Dâvud.
[15] Ebü Dâvud.
[16] Tirmizî, bu hasen hadistir, demiştir.)
[17] İbrı-i Sünnî. Nesâî.
[18] İbn-i Sünnî. Zayıf isnadla.
[19] Tirmizî.Nesâî. Hâkim. (Tirmizî, bu sahih ve hasen
hadistir, demiştir.)
[20] Nesâî. Tirmizî.
[21] Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî. Hâkim. (Tirmizî, bu sahih
ve hasen hadistir, demiştir.)
[22] Tirmizî.