12-
ÖZEL NAMAZLARDAKİ ZİKİRLER
Cuma
Gününde Ve Gecesinde Müstahab Olan Zikirler Ve Dualar
İki
Bayramda (Fıtır Ve Kurban Bayramlarında) Meşru Olan Zikirler Ve Dualar
Zilhicce
Ayının İlk On Gününde Okunacak Zikirler Ve Dualar
Güneş
Ve Ay Tutulmasında Meşru Olan Zikirler Ve Dualar
Yağmur
Duasında Okunacak Dualar Ve Zikirler
Şiddetli
Rüzgar Estiği Zaman Okunacak Dualar
Fırtınanın
Âfetinden Korunmak İçin Okunacak Dualar:
Yıldız
Düştüğü Zaman Okunacak Dua
Şimşeğe
Ve Yıldıza (Parmakla) İşaret Etmeyi Ve Bakmayı Terk Etmek
Gök
Gürültüsü İşitildiği Zaman Okunacak Dualar
Yağmur
Yağınca Okunacak Dualar
Duaların
Kabul Edildiği Vakitler:
Yağmur
Yağdıktan Sonra Okunacak Dualar
Yağan
Yağmurun Zararından Korkulduğu Zaman Okunacak Dualar
Teravih
Namazının Duaları Ve Zikirleri
Hatimle
Teravih Namazının Kılınmasına Gelince:
Hacet
(İstek) Namazının Duaları Ve Zikirleri
Tesbîh
Namazının Duaları Ve Zikirleri
Cuma gününde ve
gecesinde Kur'an okumayı, zikirler yapmayı dualarda bulunmayı, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem üzerine Salavât getirmeyi çoğaltmak müstahabdir.
Cuma gününde Kehif sûresini okumak da müstahabdır. İmam Şafi'î (Allah ondan
razı olsun) El-Ümm adlı kitabında demiştir ki, cuma gecesinde de, Kehif
sûresini okumak müstahabdır.
447- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre; Resûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem, cuma günü zikirde bulunup şöyle dedi: "Cumada bir vakit
vardır ki, müslüman bir kul, namaza dururken, Al-lah'dan bir şey ister de, o
vakte rasgelirse, muhakkak O istediğini ona verir .”[1] Sonra
eliyle işaret ederek o vaktin çok az bir zaman olduğunu belirtti.
Duaların kabul
edildiği bu vaktin ne zaman olduğu konusunda ilk devir alimleri ile sonrakiler
ayrı görüşlerde bulunmuşlardır. Bu görüşler çok olup fazlaca yaygınlaşmıştır.
Ben, bu husustaki görüşlerin hepsini, EI-Mühezzeb şerhinde topladım ve söz
sahihlerini de açıkladım.
Ashabı kiramdan çok
kimseler, bu vaktin (cuma günü) ikindiden sonra olduğu görüşündedirler.
Metindeki "namaza
dururken" sözünden maksat, namazı bekleyen, demektir. Çünkü bu kimse,
namazda sayılır. Bu konuda varid olan hadîslerin en sahihi, Müslim'den rivayet
ettiğimizdir.
448- Ebû
Musa El-Eş'âri'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki,
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim:
"(Duaların kabul olduğu) o vakit, İmamın (minberde) oturduğu vakit ile
namazı tamamlayıncaya kadar olan zamandır.”[2]
Kehf sûresini okumak
ve Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Sa-lât getirmek hakkında pek çok
meşhur hadisler nakledilmiştir. Bunlar bilindikleri için, kitab uzamasın diye
onları nakletmedim. Kendi bölümünde bunlar geçmişti.
449-
Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre Peygamber Sallallahu Aleyhi
ve Sellem buyurdu:
"Kim, cuma günü
sabahleyin sabah namazından önce şu sözleri üç defa söylerse, onun günahları
deniz köpükleri kadar olsa bile, Allah onun günahlarını bağışlar:
"Estağfirullahellezîlâ
ilahe illâ huve'l-hayyu'l-kayyûmu ve etûbu ileyhi."
"O Allah'dan
mağfiret dilerim ki, O'ndan başka hiç bir ilâh yoktur, ebedî hayat sahibidir,
her işi idare edip ayakta tutandır. Ben O'na dönüp tevbe ediyorum."[3]
450- Ebû
Hureyre'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Resûlüllah Saîlallahu Aleyhi ve Sellem cuma günü Mescid'e girdiği zaman kapının
iki direğine tutunur sonra buyururdu:
"Allâhümme'c-alnî
evcehe men teveccehe ileyke ve akrabe men tekar-rebe ileyke ve efdale men
seeleke ve reğibe ileyke."
"Ya Rabbi! Beni,
Sana yönelenlerin en yönelicisi, rahmetine yaklaşanların en yaklaşanı, Senden
isteyip Sana rağbet edenlerin en faziletlisi yap.”[4]
Ben derim ki, bizim
şöyle duâ etmemiz müstahabdır:
Ya Rabbi! Beni, Sana
yönelenin en yönelicisinden, rahmetine yaklaşanın en yakınından, Senden
isteyip Sana rağbet edenlerin en faziletlisinden biri yap.
Cuma namazında ve cuma
günü sabah namazında müstahab olan kı-raatların açıklaması "Namazın
zikirleri" bölümünde geçti.
451- Hazreti
Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Kim cuma namazından sonra yedi
defa ihlâs sûresi ile Muavvizeteyn (Felâk ve Nâs) sûrelerini okursa, Allah onu
diğer cumaya kadar kötülüklerden korur.”[5]
Cuma namazından sonra
Allah'ı zikretmeyi çoğaltmak müstahabdır. Allah Teâlâ buyuruyor: "Cuma
namazı edâ edildiği zaman yeryüzüne da-ğıhn ve Allah'ın fazlından (helâl rızık)
isteyin, Allah'ı çok anınız ki, kurtulmuş olasınız,"[6]
Bayram gecelerini,
Allah'ı zikretmek, namaz kılmak ve diğer ibâdetlerle ihya etmek, bilindiği
gibi müstahabdır. Bu hususta varid olan şu hadîs delildir:
452-
"Kim bayram gecelerini (ibadetle) ihya ederse, (âhireti unutup dünyaya
bağlanmakla) kalblerin öldüğü gün onun kalbi ölmez."
Yine şu rivayet
vardır: "Kim, iki bayram gecesinde Allah'dan sevab bekleyerek ibâdet
ederse, kalbler öldüğü zaman onun kalbi ölmez"[7]
İmam Şafi'î ile İbni
Mace'nin rivayetleri böyledir. Bu zayıf bir hadîstir. Ebu Ümâme'nin
rivayetinden merfû ve mevkuf olarak bunu rivayet ettik.îki yönü ile de
zayıftır; fakat faziletle ilgili hadîslerde müsamaha vardır. Nitekim kitabın
başında bunu belirtmiştik.
Ne kadar bir zaman
ibâdet etmekle gece ihya edilmiş olur, konusunda alimler ihtilâf etmişlerdir.
Bu hususta en sağlam görüş, gecenin büyük bir kısmını ibâdetle geçirmektir.
Muayyen bir vakit içerisinde geceleyin kalkıp ibâdet etmekle o gece ihya
edilmiş olur da, denmiştir.
İki bayram gecelerinde
Tekbir getirmek müstahabdır. Fıtır (Ramazan) gecesi için, güneşin batışından
itibaren imam bayram namazını kıldırmaya kalkıp iftitah tekbirini alıncaya
kadar geçen zaman içinde tekbir getirmek müstahabdır. Ayrıca namazların
arkasında ve diğer hallerde de tekbir getirmek müstehaptır. İnsanların
kalabahklaştığı yerlerde, yürürken, otururken, yatarken, yolda, mescidde ve
yatarken çokça tekbir getirilir.
Kurban bayramı için,
Arefe günü sabah namazından sonra başlayarak dördüncü günün ikindi namazının
sonunda tamamlanmak üzere her farz namazdan sonra tekbir getirilir. (Hanefî
mezhebinde bu tekbirlerin yapılması vacibdir). Dördüncü günün ikindisinden
sonra gelecek namazlar akabinde tekbir getirilmez. Sahih olan ve uygulanan iş
budur. Gerçi bu konuda, hem bizim mezhebimizde, hem de diğerlerinde meşhur
ayrılıklar vardır; fakat endoğrusu, bizim söylediğimizdir. Bu hususta
Beyhakî'nın Sü-nen'inden rivayet ettiğimiz hadîsler vardır. Ben bunların
hepsini hadîs olarak ve mezheb görüşleri olarak "mühezzeb" şerhinde
açıkça anlattım ve tekbirle ilgili işleri ayrmtılarıyle söyledim. Ben burada,
özet olarak tekbirin esasına işaret ediyorum.
Bizim (Şafiî)
alimlerimiz demişlerdir ki, tekbir sözü şöyle demektir:
"Allâhu ekber,
Allâhu ekber, Alîâhu Ekber"
"Allah her şeyden
yücedir, Allah her şeyden yücedir, Allah her şeyden yücedir" bu şekilde
arka arkaya üç kez tekrarlanır. Her istenildiği zaman böyle söylenir.
İmam Şafi'î ve
arkadaşları demişlerdir ki, şu sözler ilâve edilirse güzel olur:
"Allâhu ekber
kebîri, ve'1-hamdü lillâhi kesîrâ, ve sübhânellâhi bük-raten ve esîlâ,
lâilaheillâlîâhu velâ na'büdu illâ iyyâhu, muhlisinelehu'd-dîne ve lev
kerihe'l-kâfirûn, Lâ ilahe illâllâhu vahdehû. Sadaka va'dehû ve nasara abdehû
ve hezeme'l-ahzâbe vahdehû lâ ilahe illâllâhu vallâhu ekber."
"Allah yüceler
yücesidir. Çokça hamd Allah'a mahsustur. Akşam sabah Allah'ı noksanlıklardan
tenzih ederiz. Allah'dan başka İlâh yoktur. Müşrikler hoşlanmasalar da, dinde
ihlâs sahihleri olarak yalnız O'na ibâdet ederiz. Allah'dan başka ilâh yoktur;
yalnız O vardır. Verdiği sözde sadık olmuştur, kuluna yardım etmiştir ve
yalnız kendi kudreti ile düşman birliklerini perişan etmiştir. Allah'dan başka
ilâh yoktur, allan her şeyden büyüktür."
âlimlerimizden bir
kısmı demiştir; insanların âdet edindikleri şu şekil üzere tekbir getirmekte
bir beis yoktur;
''Allâhu ekber. Allâhu
ekber (Allâhu ekber) lâ ilahe illâllâhu vallâhu ekber, alîâhu ekber ve lillâhi'1-hamd."
"Allah her şeyden
büyüktür, allan her şeyden büyüktür (Allah her şeyden büyüktür). Allah'dan
başka ilâh yoktur, Allah her şeyden büyüktür. Allah her şeyden büyüktür. Hamd
Allah'a mahsustur."
(Hanefî mezhebinde,
Kurban bayramının arefe sabahında başlayıp bayramın dördüncü günü ikindi
namazının sonunda tamamlanmak üzere geçen yirmi üç vaktin farzlarından sonra
tekbir getirmek vacibdir).
Tekbir getirilen yirmi
üç vakta ait günlerde kılınan her türlü namazdan sonra tekbir getirmek (Şafi'î
mezhebinde) meşrudur, kılınan namaz farz olsun, nafile olsun, cenaze namazı
olsun, kaza namazı olsun, adak namazı olsun, hüküm aynıdır. Bu namazların bir
kısmında ihtilâf varsa da, onları ayrıntılı olarak anlatma yeri değildir,
burası. Ancak benim söylediğim sahîh olanıdır. Fetva bunun üzerinedir ve
bununla amel edilir.
Eğer imam, kendisine
uyanın görüşüne aykırı oîarak bu teşrik (tekbir getirme) günlerinde tekbir
getirirse, yahud aksine olarak, kendisine uyanın görüşüne zıt şekilde tekbir
getirmezse, imama uymuş olan kimse, bu hallerde imamın yaptığını yapar mı?
Alimlerimiz bu hususta iki görüşe sahib olmuşlardır:
Bunlardan sahih olanı,
imama uyan kimsenin kendi görüş ve inancına göre hareket etmesidir; çünkü imam
selâm verdikten sonra, imamla ilgi kesilmiştir; artık ona uymak gerekmez. Fakat
bayram namazı içinde imam ziyâde tekbir aldığı zaman, imama uyan kimsenin
mezhebinde olmasa bile, ona tabî olması gerekir; çünkü namaz içinde imama
uymak zorunluğu vardır.
(Hanefî mezhebinde,
bayram namazlarının ilk farz tekbirlerinden sonra birinci rekâtta kıraattan
önce üç tekbir ve ikinci rekâtta kıraattan sonra dört tekbir almak vacibdir.
Şafi'î mezhebinde ise) bayram namazında, kıraattan önce zaid tekbirleri
getirmek sünnettir. Birinci rekâtta, iftitah tekbirinden başka yedi tekbir
alınır.İkinci rekâtta, secdeden kalkma tekbirinden başka, beş tekbir alınır.
Birinci rekâtın
tekbirleri, istiftah (Sübhâneke) duasından sonra ve ki-raattan önce olur.
İkinci rekâtta da, kıraata başlamadan önce tekbirler alınır. Her iki tekbir
arasında:
"Sübhâneelîahi,
velhamdü lillâhi ve lâ ilahe illallâhu vallâhu ekber.", demek müstahabdır.
Alimlerimizin çoğu böyle demiştir. Alimlerimizin bazısı da, şöyle söylenir,
demişlerdir:
"Lâilahe
illallâhu vahdehû. Lâ şerîke Iehu. Lehülmülkü ve lehülham-dü biyedihil-hayru ve
hüve ala külli şey'in kadîr."
Alimlerimizden Ebû
Nasır b. Sabba' ve diğerleri demişlerdir:
İnsanların âdet
edindikleri şu şekilde söylemek güzeldir:
"Allâhu ekber
kebîra. Velhamdü lillâhi kesîrâ. Ve sübhânellâhi bükre-ten ve esîlâ."
Bütün bu sözler birer
kolaylıktır, bunlardan biri üzerinde durmak ve ona bağlanmak yoktur. Bu
zikirlerin tümü terk edilmiş olsa ve ayrıca yedi ve beş tekbir terk edilse,
namaz sahih olur ve sehiv secdesi gerekmez; (çünkü Şafi'î mezhebinde bu
tekbirler sünnettir. Fakat Hanefî mezhebinde vacib olan tekbirin terkinden
sehiv secdesi gerekir.) ancak fazilet kaçırılmış olur. Sahîh olan görüşe göre,
bayram namazının kıraatına unutarak tekbirleri almadan başlansa, tekbirleri
almak için geri dönülmez. İmam Şafi'î Hazretlerinden rivayet edilen zayıf bir
görüşe göre, tekbirlere dönülür.
Bayram namazının
hutbelerine gelince, ilk kısım hutbede dokuz ve ikinci kısmında yedi tekbîr
getirmek müstahabdır.
Bayram namazlarında
müstahab olarak okunacak surelere dair bilgi, "Namazın zikirleri"
bölümünde daha önce açıklanmıştı. O da, şudur: Birinci rekâtta, Fâtiha'dan
sonra "Kâf" suresi, ikinci rekâtta "kamer" suresi okunur
yahud istenirse, ilk rekâtta "El'A'lâ" suresi ve ikinci rekâtta
"Gâşiye" sûresi okunur ki, bunları okumak müstahabdır.
Cenabı Hak buyuruyor:
"(Hacılar)
bilinen günlerde Allah'ın ismini ansınlar."[8] İbni
Abbas, Şafi'î ve alimlerin çoğunluğu demişlerdir ki, "bilinen
günler"zilhicce ayının on günüdür.
Bu on gün içinde,
diğer günlerden daha fazla olarak zikirleri çoğaltmanın müstahab olduğu
bilinmelidir. Ayrıca Arefe gününde, bu zikirleri, diğer dokuz gündekilerden
fazla yapmak da müstahabdır.
453- İbni
Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem buyurdu:
"Bu zilhicce (ilk
on) günlerinde (yapılan salih) amelden daha faziletli amel, hiç bir günde
yoktur. (Ashab) dediler ki;
- Allah yolunda cihad da mı (daha faziletli
değildir)? Buyurdular:
- Cihad da (daha faziletli değildir; ancak
(Allah yolunda cihad için) çıkan bir adam, canını ve malını tehlikeye atıp bir
şey (ganimet ve menfaat) almadan dönerse, bu müstesnadır (bunun yaptığı amel
daha üstün-dür)."[9]
Tirmizî'nin
rivayetinde şöyledir: "Zilhiccenin on günlerindeki salih amelden daha
sevimli Allah katında günler yoktur.Ebû Davud'un rivayeti, de bunun gibidir;
454- İmam
Ebu Muhammed, Abdullah b. Abdurrahman Ed-Darimî'nin Müsned'inde, Sahîhayn'ın
isnadıyla rivayetimizde, orada şöyle demiştir:
"Zilhiccenin on
günündeki amelden daha faziletli günler yoktur. (Ashab tarafından) soruldu:
Cihad da mı yoktur?" sonra hadisin tamamını anlattı. Bir rivayette de:
"Kurbanın on günü" şeklindedir.
455- Amr
ibni Şuayb'dan babası yoluyla dedesinden rivayet edildiğine göre, Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Duanın
hayırlısı, Arefe gününün duâsıdır.benim dediğim ve benden önceki peygamberlerin
dediği hayırlı söz:
(Allah'dan başka ilâh yoktur, yalnız O vardır.
O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur, Hamd O'nundur ve O, her şeye
kadirdir,sözüdür)"[10]
456- İmam Malik Hazretlerinin Muvatta'ında da aynı
mürsel bir is-nadla ve daha noksan bir lâfızla rivayet ettik. Onun lâfzı şu:
"En faziletli
duâ, Arefe günü duasıdir. Benim söylediğimin ve benden önceki peygamberlerin
söylediği en faziletli söz şudur:
"La ilahe illallâhü
vahdehû la şerike leh."
"Allah'dan başka
ilâh yoktur, yalnız O vardır. O'nun ortağı yoktur).”
457- Salim b. Abdullah b. Ömer'den (Radıyallahu
Anhüm) nakledildiğine göre, Arefe gününde bir dilencinin insanlardan
dilenmekte olduğunu Hazreti Ömer gördü de, ona şöyle dedi: "Ey biçare
kimse! Bugünde, Azîz ve Yüce olan Allah'dan başkasından istenir mi?"
Hazreti Ömer
(Radıyallahu anh, hac mevsiminde) Mina'daki çadırında tekbîr getirirdi de,
Mescidde olanlar onu işitip tekbir getirirlerdi, Sokaklarda olanlar da,
sokaklar çınlayacak kadar seslerle tekbir getirirlerdi.
Buharı söyler: İbni
Ömer ile Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anhüma), Zil-hicce'niin on gününde çarşıya
çıkarak tekbir getirirler ve insanlar da tekbir getirirlerdi.
Güneş ve ayın
tutulması hallerinde Allah'ı Teâlâ'yı zikretmeyi dua etmeyi çoğaltmak sünnet
olduğu gibi, tutulmadan dolayı namaz da kılmak sünnettir. Bunun, müslümanlarm icmaı
ile sabit olduğu bilinmelidir.
458- Hazreti
Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Güneş ve Ay,
Allah'ın (kudret ve azametine delâlet eden) alâmetlerinden iki alâmettirler,
hiç kimsenin ölümünden ve doğumundan dolayı tutulmazlar. Bunu (tutulma halini)
gördüğünüz zaman, Allah Teâlâ'ya duâ edin, tekbir getirin ve sadaka
verin."[11]
Yine Buharı ve
Müslim'in bazı rivayetlerinde şu ifade vardır: "Bunu (tutulma halini
gördüğünüz zaman, Allah Tealâ'yi zikredin."
Keza bunu, İbni
Abbas'ın rivayetinden naklettik. Yine Buharî ve Müslim'in Sahîh'lerinde, Ebû
Musa El-Eş'ârî'nin Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şu naklini
rivayet ettik: "Bu (ay ve güneş) tutulma hallerinden bir şey gördüğünüz
zaman, Allah'ı anmaya, ona duâ etmeye ve ondan mağfiret dilemeye iltica
edin."
Yine Buharî ve
Müslim'in Sahîh'lerinde, Muğîre ibni Şube'den şu rivayet vardır: "Bunu
(güneş ve ay tutulma hallerini) gördüğünüz zaman, Allah'a duâ edin ve namaz
kılın." Buharî, yine bu rivvayetin aynısını, Ebû Bekre'nin rivayetinden
nakletmiştir. En doğrusunu Allah bilir.
459-
Abdurrahman ibni Sümre'nin rivayetine göre, şöyle demiştir: "Güneş
tutulmuşken Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanma vardım ki, namazda
durulduğu gibi, ayakta ellerini kaldırarak teşbih ediyor, teh-Iil getiriyor,
hamd ediyor, tekbir getiriyor ve duâ ediyordu! tâ güneş açılıncaya kadar...
Güneş açılınca, iki sûre okudu ve iki rekât namaz kıldi"[12]
Güneş tutulması
namazında kıraati (kur'an okumayı) uzatmak müs-tahabdır. Birinci rekâtta,
Bakara sûresi kadar; ikincide ikiyüz âyet, üçüncüde yüzelli âyet ve dördüncüde
de yüz âyet kadar okunması müstahab olur. Birinci rekatın rükû'unda yüz âyet
miktarınca, ikinci ve üçüncü rü-kûlarda yetmişer ve dördüncüde elli âyet
miktarınca teşbih getirilir, secde de, rükû gibi uzatılır, birinci secde,
birinci rükû kadar ve ikinci secde, ikinci rükû kadar uzatılır. Doğru olan
budur. Bu konuda alimler arasında bilinen ihtilâflar vardır. Benim anlattığım,
secdeyi uzatmanın müstahab oluşunda şüphe edilmesin. Bununla beraber,
alimlerimizin kitablarmda meşhur olan, uzatılma yapılmaz, hükmüdür. Fakat bu
yanlıştır yahud zayıftır; doğrusu uzatılmasıdır. Bu husus, Buharî ve Müslim'in
Sahîh'lerinde, çok yollarla Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den sabit
olmuştur. Ben bunları delil ve şahidleriyle "Mühezzeb" şerhinde
açıkladım; ve orada anlattıklarıma burada işaret ettim ki, aykırı olan sözlere
aldanılmasm.
İmam Şafi'î
(Rahimehullah) da, bu namazın uzatılmasının müstahab olduğunu çok yerde
göstermiştir. En doğrusunu Allah bilir.
Alimlerimiz demiştir:
İki secde arasında oturma işi uzatılmaz; diğer namazlarda âdet olduğu gibi
yapılır. Söyledikleri bu söz, sağlam değildir. Çünkü sahîh olan hadîste, uzatılması
sabit olmuştur. İkinci rükûdan doğrulunca ve teşehhüdde oturulunca, bunlar
uzatılmaz. En doğrusunu Allah bilir. Bütün bu uzatmalar terk edilip yalnız
Fatiha okunsa, namaz sahih olur. (Hanefî'lerde bir sûre ilâvesi vacib olduğu
İçin bu terk edilmez).
Rükûdan her kalkışta:
"Semialîâhu limen hamideh, rabbenâ hkelhamd" "Allah'a hamd
edenin Allah hamd ini işitir, rabbimiz hamd sanadır" demek müstahabdır.
Biz bunu Buhârî'nin Sahih'inde rivayet ettik.
Ay tutulmasında
kıraati aşikâre yapmak sünnettir. Güneş tutulmasında ise kıraati gizli yapmak
müstahaptır.
Namazdan sonra imam
iki hutbe irad eder. Bu hitabelerinde insanları Allah'ın kudret ve azameti ile
korkutur ve onları Allah'a ibâdet ve itâata teşvik eder, sadaka vermeyi, köle
âzâd etmeyi tavsiye eder. bu hususlar, sahîh olan hadîslerde sabit olmuştur.
Ayrıca Allah'ın nimetlerine karşı şük-retmeye teşvîk eder, gaflet ve aldanmadan
sakındırır. En doğrusunu Allah bilir.
460- (Hz.
Ebû Bekir'in kızı) Esma'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre şöyle
demiştir:
"Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Seliem, güneş tutulmasında köle âzâd etmeyi
emretmiştir."[13] En
doğrusunu Allah bilir.
Yağmur duasında,
tevazu ve kalb huzuru ile çokça dua, zikir ve istiğfar yapmak müstahabdir. Bu
konuda edilen dualar meşhurdur. Onlardan biri şöyle:
"Allah'ım! Bize
öyle bir yağmur ver ki, bereketli olsun, afiyetli olsun, bol olsun, her tarafa
yayılmış olsun, gökten boşanircasına olsun, umumî olsun, yeryüzünü kaplasın.
(İhtiyaç miktarı) devamlı olsun. Allah'ım! Tepelere, ağaç diplerine ve
vadilerin içine yağdır. Allah'ım! Biz Senden mağfiret diliyoruz: çünkü Sen
mağfireti bol olansın. Üzerimize yağmuru bol yağdır. Allah'ım! Bize yağmur
yağdır ve bizi (rahmetinden) ümit kesenlerden yapma. Allah'ım! Bize ekinleri
bitir, sütleri bollat, gök bereketlerinde bizi sula ve yerin bereketlerinden
bize bitki bitir. Allah'ım! Bizden sıkıntıyı, açlığı ve çıplaklığı gider ve
Senden başka biç kimsenin kaldıramayacağı belâdan üzerimizde olanı kaldır."
Yağmur duası yapanlar
arasında iyi hal ile (takva ile) şöhret bulmuş bir adam varsa, onunla beraber
dua edip şöyle derler:
"Allah'ım! Biz
Senden yağmur istiyoruz ve falanca kulunla Senden şefaat diliyoruz."
461-
Kuraklığa düştükleri zaman, Ömer İbni'l-Hattab (Radryallahu Anh)
Abdülmuttalib'in oğlu ABBAS ile yağmur duasına çıkardı ve şöyle duâ ederdi:
"Allah'ım! Biz
peygamberimizle (Sallallahu Aleyhi veSellem) Sana tevessül ederdik de, Sen
bize yağmur yağdırırdın . Şimdi de peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) amcası ile Sana tevessül ediyoruz. Sen bize yağmur ver."[14]
Böylece yağmura kavuşurlardı.[15]
İyi kimselerle yağmur
duasının yapıldığı Muaviye'den ve başkasından nakledilmiştir. Yağmur duası için
kılınan namazda müstahab olan bayram namazında okunan âyetlerdir. Biz bunu da
açıklamıştık. Birinci rekâta başladığı zaman yedi tekbir alır. İkinci rekât da
beş tekbir alır bayram namazında olduğu gibi... Anlattığım bayram namazının
yedi ve beş tekbiriyle ilgili bütün meseleler aynen burada da yapılır. Sonra
iki hutbe okur ve bunlarda istiğfar ile duayı çok yapar.
462- Cabir
İbni Abdullah'dan (Radiyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
"Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e (kuraklık ve kıtlık sıkıntısı yüzünden)
ağlayanlar geldi. Bunun üzerine şöyle duâ etti:
(Allabümme'skma ğeysen muğîsen meriyyen
serî'an nâfıan ğayre dâr-rin. Acilen gayre âcilin.)
"Allah'ım! Bize
bir yağmur ver ki, bol olsun, afiyetli olsun, bereketli olsun, faydalı olsun,
zararlı olmasın, hemen olsun gecikmesin." Bu duâ üzerine, yağmur bulutları
üzerlerini kapladı."[16]
463- İbni
Şuayb'dan, O, babasından, babası da dedesinden (Radıyal-lahu Anh) rivayet
ettiğine göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yağmur duası
yaptığı zaman şöyle derdi:
(Allâhümmeskt ibâdeke ve behâimeke. Venşür
rahmeteke ve ahyî bele-dekelmeyyite).
"Allah'ım!
Kullarına ve hayvanlarına yağmur ver, rahmetini her tarafa yay ve ölü olan
beldeni (yeşilliklerle) dirilt."[17]
464- Hazreti
Aişe'den (Radıyallahu Anha) nakledilen sağlam bir isnadda, Hazreti Aişe şöyle
demiştir: "İnsanlar kuraklıktan dolayı Resûlüllah Sal-lallahu Aleyhi ve
Sellem'e şikâyette bulundular. Bunun üzerine Peygamber bir minber
hazırlanmasını emretti. Böylece namazgah yerine onun için minber kondu. Sonra
duaya çıkacakları belli bir gün insanlara tayin etti. Bunun üzerine Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Selem, güneşin ilk göründüğü bir zamanda duaya çıkıp
minberin üzerine oturdu. Sonra tekbir getirdi, Aziz ve yüce olan Allah'a hâmd
etti. Sonra:
"Siz, memleketinizin
kıtlık ve kuraklığından ve yağmurun ilk geliş zamanından gecikmiş olduğundan
şikâyet ettiniz. Noksanlıklardan münezzeh olan Allah, kendisine duâ etmenizi
size emretmiştir. Dualarınızı kabul edeceğini de size va'd etmiştir, dedi.
Sonra şöyle duâ etti:
"Hamd O Allah'a
mahsustur ki, Alemlerin Rabbi'dir, Rahman ve Rahimdir, hesap gününün
sahibidir. Allah'dan başka hiç bir İlâh yoktur. O, dilediğini yapar, Rabbimiz,
Sen Allah'sın. Senden başka hiç bir İlâh yoktur; ancak hiç bir şeye muhtaç
olmayan Sen varsın. Bizler ise muhtaç kimseleriz. Bize yağmur indir ve
indirdiğin şeyde de bize uzun bir zamana kadar (ecelimizin sonuna kadar)
kuvvet ve kifayet ver.
Sonra Peygamberimiz
ellerini kaldırdı. Böylece koltuklarının beyazlığı görülünceye kadar onları yukarı
kaldırmaya devam etti. Sonra arkasını insanlara çevirdi ve hırkasını (kıtlık
bolluğa dönsün diye,) tersine çevirdi yahut alt üst etti. O halde de elleri
yukarıya kalkmış idi, Sonra insanlara karşı döndü ve minberden indi. İki rekât
namaz kıldı. Arkasından Allah Azze ve Celle hazretleri bir bulut gönderdi. Gök
gürledi ve şimşek çaktı. Sonra Allah Tealâ'nın izni ile yağmur yağdı.
Peygamberimiz mescidine varıncaya kadar seller aktı. İnsanların barınaklara
koştuklarını görünce, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, dişleri görünecek
şekilde gülümseyip buyurdu: "Şahitlik ediyorum ki, Allah her şeye
kadirdir. Ben de Allah'ın kuluyum ve O'nun peygamberiyim. "[18]
Bil ki, namazdan önce
hutbe okunduğuna bu hadisi şerifde açık bir ifade vardır. Buharı ve Müslim'in Sahihlerinde
de aynı şekilde açıklanmıştır. Böyle bir uygulama cevaze hamledilir-. Bizim
Şafi'î alimlerimizin fıkıh ki-tablarında ve diğerlerininkinde, başka hadis
rivayetlerine dayanarak namazı hutbeden önce yapmak müstahabdır. Çünkü diğer
rivayete göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, namazı hutbeden önce
yapmıştır. En doğrusunu Allah bilir.
Yağmur duasında
oldukça elleri yukarı kaldırarak gizli ve aşikâr olarak iki halde duâ etmek
müstahabdır.
İmam Şafi'î
(Rahimehullah) demiştir ki, insanlar ettikleri dualarında şöyle demelidirler:
(Allâhümme emertenâ
biduâike ve vaadtenâ icâbeteke. Ve kad deav-nâke kemâ emertenâ, Feecibnâ kemâ
vaadtenâ. AHâhümme'mnün aley-nâ bimağfireti mâ karefnâ ve icâbetike fi sukyânâ
ve seati rizkınâ).
"Allah'ım! Sana
duâ etmemizi bize emrettin ve duamızı kabul edeceğine bize söz verdin. Bize
emrettiğin gibi, şimdi Sana duâ ediyoruz. Bize söz verdiğin gibi, duamızı kabul
et. Allah'ım! İşlediğimiz günahları bağışlayarak bize ihsanda bulun ve yağmur
ihtiyacımızı karşıla, rızkımızın genişlemesini ikram et."
Ayrıca mü'min
erkeklerle mü'min kadınlar için duâ edilir, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'e salât getirilir, bir yahut iki âyet okunur. İmam şöyle der:
Hem benim için, hem de
sizin için Allah'dan mağfiret dilerim."
Yağmur duasında;
Musîbetler halinde okunan dualar ve başka duaları okumak da uygun olur. Sahih
hadislerde anlattığımız "Allâhümme âtinâ fiddünyâ haseneten..." duası
ile bundan başka dualar gibi...
İmam Şafi'î
(Rahimehullah, Ümm adlı kitabda şöyle demiştir: Yağmur duasında imam, bayram
namazında olduğu gibi iki hutbe okur. İkisinde de (Allâhu Ekber, diyerek)
tekbir getirir, hamd eder. Peygamber Sallal-lahu Aleyhi ve Sellem'e salât
getirir iki hutbede de istiğfarı çok yapar, öyle ki sözünün çoğu istiğfar olur.
Çokça şu ayeti okur;
"Rabbinizden
mağfiret dileyin; çünkü O, mağfireti çok olandır. Yağmuru size bol bol
gönderir."[19]
Sonra Hazreti Ömer'den
(Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir ki, yağmur için duâ etti de duasının çoğu
istiğfar olmuştu.
İmam Şafi'î demiştir
ki, duanın çoğu istiğfar olur. İnsan duasına istiğfar ile başlar ve sözünün
arasına da istiğfarı getirir ve sözünü istiğfar ile tamamlar. Böylece sözü
kesilinceye kadar kelâmının çoğu istiğfar olur. İmam insanları tevbeye, ibâdete
ve Allah Tealâ'ya itaat etmeye teşvik eder.
465- Hazreti
Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre demiştir ki, rüzgâr estiği
zaman Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle derdi:
(Allâhümme innî es'elüke hayrehâ ve hayre mâ
fîhâ ve hayre mâ ürsi-let bihî ve eûzü bike min şerrihâ ve şerri mâ fîhâ ve
şerri mâ ürsilet bihî.)
"Allah'ım! Ben bu
rüzgarın hayrını, ondan doğacak hayırları ve özellikle gönderildiği şeyin
hayrını istiyorum. Onun kötülüğünden, içinde taşıdığı kötülüklerden ve
gönderilmiş olduğu kötülüğünden Sana sığınırım."[20]
466- Sağlam
bir isnadla Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir
ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini işittim:
"Rüzgâr Allah
Tealâ'nın rahmetindendir. Bereket de getirir azab da getirir. Estiğini
gördüğünüz zaman ona sövmeyin. Onun hayrını Allah'-dan isteyiniz. Kötülüğünden
de Allah'a sığının."[21]
467- Hazreti Aişe'den rivayet edildiğine göre,
şöyle anlatmıştır:
"Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem gök ufuğunda bir bulut parçası gördüğü zaman,
namazda olsa bile işi bırakırdı sonra şöyle derdi:
(Allâhümme innî E'ÜZÜ
BİKE MİN ŞERRİHA)
"Allah'ım, bunun
kötülüğünden sana sığınırım." Eğer yağmur yağarsa:
(Allâhümme Sayyiben
henî'en).
"Allah'ım, bol
olsun, bereketli olsun." derdi.[22]
468- Übeyy
İbni Kâb'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu.:
"Rüzgâra
sövmeyiniz; eğer hoşunuza gitmeyen şeyi görürseniz şunu deyiniz:
(Allâhümme innâ nes'elüke min hayrı.
Hâzihi'r-rîhî ve hayrı mâ fîha ve hayrı mâ ümiret bihî ve ne'ûzü bike min şerri
hazihi'r-rîhi ve şerri mâ fîhâ ve şerri mâ ümiret bihî).
"Allah'ını! Biz
bu rüzgârdan gelecek hayrı Senden istiyoruz, ondan doğacak hayj-ı istiyoruz,
aslen emredilmiş olduğu hayri istiyoruz. Bu rüzgârın kötülüğünden, ondan
meydana gelecek kötülüklerden ve emredilmiş olduğu şeyin kötülüğünden Sana
sığınırız."[23]
469- Sahih
bir isnadla Seleme İbni'l-Ekve'den (Radiyallahu Anh) rivayet edildiğine göre
demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, rüzgâr şiddetli estiği
zaman şöyle buyururdu:
(Allâhümme lakhan lâ
akımen) "Allah'ım! Yağmurlu (rüzgâr) otsun, kavurucu olmasın."[24]
Musibet ve Fırtına
Anında Okunacak Dualar
470- Enes
İbni Malik'den ve Cabir İbni Abdullah'dan (Radıyallahu An-hüm) rivayet
edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Büyük bir
musibet olduğu zaman, yahut korkunç bir rüzgar estiği zaman, tekbir getirmeye
(Allâhu Ekber demeye) devam ediniz; çünkü
tek bir, toz topraklı karanlığı giderir."[25]
471- İmam
Şafi'î (Rahimehulfah) Ümm kitabında İbni Abbas'a (Radıyallahu Anhüma) isnadla
rivayet ederek demiştir:
"Rüzgâr estiği
zaman muhakkak Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem iki dizi üzerine çöker ve
derdi:
(Allâhümme'calhâ rahmeten ve lâ tec'alhâ
azâben. Allâhümme'c-alhâ riyâhan ve la tec'alhâ rîhan.)
"Allâhım! Bu
rüzgârı rahmet sebebi yap, onu bir azab yapma. Allah'ım! Bunu bereketli rüzgâr
yap, şerli rüzgâr yapma."
İbn-i Abbas bu hadisle
ilgili Allah Tealâ'nm kitabından şu ayetleri okumuştur:
"Biz, o
inkarcılar üzerine kökleri söken bir rüzgâr gönderdik."[26]
"O Ad kavmi
üzerine kasıp kavuran rüzgarı gönderdik.[27]
"Biz rüzgârları
(bitkilerde çiftleşme sebebiyle ürün olsun diye) çiftleşme için
gönderdik."[28]
"Rüzgârları,
(yağmurları) müjdeleyiciler olarak göndermesi Allah'ın (kudretini gösteren)
alâmetlerdendir."[29]
472- İmam
Şafi'inin,bir adamdan kesik bir rivayetle naklettiği hadisi şerife göre, adam Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e fakirlikten şikâyet etti. Bunun üzerine
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Rüzgâra sövmüş
olmayasın!"
İmam Şafi'i demiştir:
Rüzgâra sövmek (kötü söylemek) hiç kimseye uygun düşmez; çünkü o, Allah
Tealânın bir yarattığıdır, İtaatkârdır ve O'-nun ordularından bir ordudur,
dilerse onu rahmet yapar veya azab yapar.
473- İbni
Mes'ud'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: "Yıldız düştüğü
zaman, gözlerimizle yıldızı takip etmemekle ve o vakit şöyle demekle
emrolunduk:
(Mâ şâeîlâh lâ kuvvete
illâ bilîâh) "Allah'ın dilediği olur. Bütün kuvvet yalnız Allah'a
aittir."[30]
Bundan önceki bölümde
buna dair hadis geçmiştir.
474- İmam
Şafi'i Ümm kitabında yadırganmayan bir kimseden, o da Urve İbni Zübeyr'den
(Radıyallahu Anhüma) yaptığı bir isnadla rivayet ettiğine göre, Urve şöyle
demiştir: "Sizden biriniz şimşeği yahut yağmuru gördüğü zaman onu
(parmağı ile) göstermesin. Onun hal ve durumunu (azdır, çoktur, iyidir
diyerek) anlatsın."
İmam Şafi'i demiştir:
Arablar öteden beri parmakla şimşeği göstermeyi hoş görmezlerdi.
475- Zayıf
bir isnadla İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre,
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, gök gürültüsü ve şimşek sesini duyduğu
zaman şöyle buyururdu:
(Allâhümme lâ taktüinâ
bığadabike ve îâ tühliknâ biazâbike ve âfinâ kable zâlike).
"Allah'ım!
Gazabınla bizi öldürme, azabınla da bizi helak etme. Bunun önünde olacak
felâketten bize afiyet ver."[31]
476-
Abdullah İbni Zübeyr'den (Radıyallahu Anhüma) sahih bir isnad ile rivayet
edildiğine göre kendisi gök gürültüsünü işittiği zaman sözü kesip şöyle derdi:
"Gök gürültüsünün Allah'a hamd ile, meleklerin de O'-ndan korkarak teşbih
etmekte oldukları Allah (c.c), bütün noksanlıklardan münezzehtir. "[32]
477- İmam
Şafi'î(RahimehuIlah) Ümm adlı kitabda sahih bir isnadla, Tabi'in imamlarından
değeri yüksek Tavus (Radıyallahu Anh) den rivayet ettiğine göre, Tavus gök
gürültüsünü işittiği zaman şöyle derdi:
"(Gök gürültüsü
ve meleklerin) kendisine tesbihde bulunduğu varlık, bütün noksanlıklardan
münezzehtir."
Şafi'î der ki: Tavus
bu sözü ile Allah Tealâ'nın (Gök gürültüsü hamd ederek O'nu teşbih eder)[33] ayetini
kasdetmiş olmalı.
İbni Abbas'dan
(Radıyallahu Anhüma) anlattıklarına göre, o şöyle demiştir: "Biz bir
seferde Ömer ile (Radıyallahu Anh) beraberdik. Bize gök gürültüsü, şimşek ve
dolu isabet etti. Kâb bize dedi ki: Kim gök gürültüsünü işittiği zaman üç
defa:
(Gök gürültüsünün
Allah'a hamd ile, meleklerin de O'ndan korkarak teşbih etmekte oldukları Allah,
bütün noksanlıklardan münezzehtir.) derse, o gök gürültüsünün afetinden
kurtulur. Biz bunu söyledik de afiyet bulduk."
478- Hazreti
Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre "Re-sûlullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem yağmuru gördüğü zaman:
(Allâhümme sayyiben nâfi'an) "Allah'ım,
faydalı bol yağmur olsun." derdi. [34]
479- İmam
Şafi'in Ümm kitabında mürsel bir isnadla Peygamber (s.a.v) den rivayet ettiği
bir hadiste Peygamber şöyle buyurdu: "Savaş için ordular karşılaşınca,
namaz için ikamet getirilince ve yağmur yağınca duanın kabulünü isteyin."
(Bu vakıflarda edilen duâ makbul olur.)
İmam Şafi'i diyor ki,
bir çok kimseden duydum, yağmur yağdığı zaman ve namaz için ikamet yapıldığı
zaman duâ makbul olur.
480- Zeyd
İbni Hâlid El-Cühenî'den (Radıyallahu Ahn) rivayet edildiğine göre:
"Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem geceleyin yağan bir yağmurdan sonra bize namaz
kıldırdı. Namazı tamamlayınca insanlara dönüp şöyle dedi:
— Rabbiniz ne buyurdu, biliyor musunuz? Ashab
dediler ki;
— Allah ve O'nun Resulü bilir. Peygamber dedi
ki;
— Allah şöyle buyurdu:
(Kullarımdan bir kısmı Bana iman ederek, bir kısmı da kâfir olarak sabahladı.
Kim ki Allah'ın ihsan ve rahmeti ile bize yağmur yağdırıldı demişse, işte o
kimse Bana iman etmiş ve yıldızı inkâr etmiştir. Kim de şu ve bu yıldız
sebebiyle bize yağmur yağdırıldı dedi ise, işte o kimse Beni inkâr etmiş ve
yıldıza iman etmiştir.)[35]
Alimler şöyle
demişlerdir: Eğer bir müslüman, yağmuru yaratıp meydana getiren yıldızlar diye
İnanarak "falan yıldız tarafından bize yağmur yağdırıldı, derse kâfir
olur. Şüphesiz dinden çıkmış (mürted) olur. Fakat yıldızı yağmurun yağacağını
göstermesi bakımından bir alâmet olarak kabul ediyor ve o belirti zamanında
yağmur yağıyorsa ve yağmurun yağmasını Allah Tealâ'nın kudretine ve yaratmasına
bağlıyorsa kâfir olmaz. Yine de böyle söylemenin keraheti üzerinde ihtilâf
etmişlerdir. Doğrusu mekruh olmaktır; çünkü bu söz kâfirlerin sözlerindendir.
Hadîsi şerifin anlamına uygun söz budur. İmam Şafi'i Ümm ve ondan başka
kitabda bunu . kesin olarak kabul etmiştir. En doğrusunu Allah bilir. Bu yağmur
yağma nimetine karşı, noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah'a şükretmek
müstahabdır.
481-
Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle anlatmıştır:
“Cuma günü Resûlüllah
Sallalahu Aleyhi ve Sellem ayakta hutbe okur-larken bir adam Mescid'e girip
dedi: Ey Allah'ın Resulü! (Kuraklık ve kıtlıktan) mallar helak oldu, yollar
kesildi (sefere çıkılmaz oldu). Allah'a duâ et de bize yağmur versin.
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ellerini kaldırdı sonra buyurdu:
(Allâhümme eğisnâ, Allâhümme eğisnâ, Al-lâhümme eğisnâ). "Allah'ım bize
yağmur ver, Allah'ım bize yağmur ver, Allah'ım bize yağmur ver." Enes
demiştir ki, biz gökte ne bir bulut ve ne de bir bulut parçası görmüş değildik.
Bizimle Sel' dağı arasında da bulutu gizleyecek bir ev ve bir bina da yoktu.
(Sel' Medine'ye yakın bilinen bir dağın ismidir.) Hemen o dağın arkasından
kalkan şeklinde bir bulut çıktı. Göğü ortaladığı zaman yayıldı. Sonra yağmur
yağdı. Vallahi asla bir hafta güneşi görmedik. Sonra ertesi cuma, bir adam aynı
kapıdan içeri girdi. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ayakta hutbe
okuyordu. Adam dedi ki: Ey Allah'ın Resulü! (yağmur felâketinden) mallar helak
oldu, yollar kesildi. Allah'a duâ et de yağmuru bizden kessin. Bunun üzerine
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ellerini kaldırdı, sonra şöyle buyurdu:
(Allâhümmehavâleynâ ve
lâ aleynâ. Allâhümme ale'lâkâmi ve'zzirâbi ve butûni'l-evdiyeti vemenâbiti'ş-şeceri).
"Allah'ım!
Üzerimize değil, çevremize yağdır. Allah'ım! Tepelere, dağlara, vadilerin
yataklarına ve ağaçların diplerine olsun. Hemen yağmur kesildi. Biz de çıkıp
güneşte yürümeye başladık.”[36]
Bil ki, teravih namazı
âlimlerin ittifakı ile sünnettir. Yirmi rekâttır ve her iki rekâtta selâm
verilir. Esas itibariyle bu namazın kılınış şekli, daha önce anlattığımız diğer
namazlar gibidir. Diğer namazlardaki bütün zikirler bunda da yapılır. İftitah
duası, rükû ve sücud teşbihleri, teşehhüd ve ondan sonraki dualar gibi. Bunlar
daha önce geçmişti. Bunlar her ne kadar bilinen meydandaki şeyler ise de, bunda
insanların çoğu gevşeklik yaptıkları için ve bir çok zikirleri kaldırdıkları
için bir uyarma olsun diye bunlara temas ettim. Doğrusu anlatılandır.
Çoğunluğun kabul
ettiği ve insanların üzerinde ittifak ettiği işlem, ay boyunca teravih
namazında Kur'am baştan sona hatmetmektir. Her gece otuz cüzden bir cüz kadar
okunur. Kur'am açık ve seçik bir şekilde (tertib üzere) okumak müstahabdir.
Teravih namazında bir cüzden fazla okuyarak namazı uzatmaktan sakınmalıdır.
En'am süresi tüm olarak indiğini sanarak onu, Ramazan ayının yirmi yedinci
gecesinde, cahil imamların âdeti üzere, son rekâtta tamamen okumaktan büsbütün
sakınmalıdır. Bunu yapmak çirkin bir bid'attır. Aynı zamanda bir çok
bozuklukları kapsayan açık bir cehalettir. Bunun açıklaması "Kur'an
Okumak" bölümünde geçmişti.
482-
Abdullah İbni Evfâ'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre demiştir
ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Kimin Allah'dan
bir dileği olursa, yahut insanoğullarmdan birinde görülecek bir ihtiyacı
bulunursa, güzelce abdest alsın. Sonra iki rekât namaz kilsin. Sonra Aziz ve
yüce olan Allah'a hamd etsin ve Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e salât
getirsin. Sonra şöyle desin:
(Lâ ilahe
illâllâhıt'l-Halîmu'l-kerîmu. Sübhânellâhi Rabbi'1-arşi-azîmi. Elhamdü lillâhi
rabbi'I-âlenıin. Es'elüke mücibâti rahmetike ve azâime mağfiretike. Veiganîmete
min külli birrin. Vesselâmete min külli ismin. Lâ tedâ' li zenben illâ
ğafertehû velâ hemmen illâ ferrectehû. Velâhâce-ten hiye leke ridan illâ
kazeytehâ, ya erhame'r-râhimîn.)
"H;ılîni olan,
Kerîm olan Allah'dan başka hiç bir İlâh yoktur. Büyük Arş'ın Rabbı olan Allah
noksanlıklardan münezzehtir. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.
Senden rahmetinin gereği olan iyi şeyleri istiyorum. Yine mağfiretinin
çeşitlerini, her iyilikten elde edinmeyi ve her günahdan selâmeti de Senden
isterim.. Bağışlamadığın bir günah ve gi-dermediğin bir üzüntü bende bırakma.
Rızâna uygun olan benim dilek ve hacetimi de yerine getir, ey merhamet
edenlerin en merhametlisi! "[37]
Ben de derim ki,
musîbet halinde yapılan keder duası ile duada bulunmak müstahabdır. Bu duâ da
şudur:
(Allâhümme âtinâ
fiddünya haseneten ve fi'1-ahirati haseneten ve kmâ azabennâr)
"Allah'ım! Bize
hem dünyada, hem de âhirette iyilik ver. Ateş azabından da bizi koru."
Nitekim Buhârî ve Müslim'in rivayetlerine dayanarak daha önce bildirmiştik.
483- Osman
İbni Hanif'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre; anadan doğma kör bir
adam Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip dedi ki, bana afiyet vermesi
için Allah Tealâ'ya duâ et. Peygamber buyurdu: İstersen duâ ederim, istersen
sabredersin; sabretmen senin için daha hayırlıdır. Adam, Allah'a duâ et dedi.
Bunun üzerine Peygamber ona güzel bir şekilde abdest almasını ve şu duâ ile duâ
etmesini emretti:
(Allâhümme innîes'elüke ve eteveccehü ileyke
binebiyyike muhamme-din nebiyyi'r-rahmeti (Salallahu Aleyhi ve Selleme). Yâ
muhanımedü in-nî teveccehtü bike ilâ rabbî fî hâcetî hâzihi litukdâ lî
Allâhümme fese ffi'hu fiyye).
"Alah'ım Senden
istiyorum ve Senin Rahmet peygamberin olan Mu-hammed (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) ile Sana teveccüh ediyorum. Ya Muhammed! Ben seninle şu işimin olması
için Rabbime teveccüh ettim. Allah'ım! Onu bana şefaatçi kıl."[38]
Tirmizî kitabında
demiştir ki, Tesbîh namazı hakkında Peygamber Sai-lallahu Aleyhi ve Sellern'den
bir çok hadis rivayet edilmiştir. Bunlardan büyük bir kısmı sahih değildir.
İbni Mübarek ve ondan başka ilim sahib-leri Teşbih namazını kabul etmişlerdir;
ve faziletlerini anlatmışlardır.
Tirmizî şöyle devam
etti: Bize Ahmed İbni Abede söyledi. O da dedi ki, bize Ebû Vehb söyledi. Ebû
Vehb demiştir ki, ben içinde teşbih yapılan namazdan Abdullah İbni Mübarek'e
sordum. Şöyle anlattı:
Namaz için tekbir alır
sonra:
(Sübhânekellâhümme ve
bihamdike ve tebârekesmüke ve teâlâ ceddü-ke ve lâ ilahe ğayruke)
"Allah'ım Sana İt
a m d ederek Seni noksanlıklardan tenzih ederim. Senin adın yücedir ve Senin
sânın yüksektir. Senden başka hiç bir İlâh yoktur." der.
Sonra on beş defa:
(Sübhânellâhi velhamdü lilîâhi ve lâ ilahe
illâllâhu vallâhu ekber)
"Allah
noksanlıklardan münezzehtir. Hamd da Allah'a mahsustur. Al-lah'dan başka hiç
bir İlâh yoktur. Allah her şeyden büyüktür." der. Sonra E'üzü çekip
Bismillâhirrahmânirrahîm, der. Fatiha ile bir sûre okur.-Sonra on defa:
Sübhânellâhi velhamdü lillahi ve lâ ilahe illâllâhu vallâhu ekber, der. Sonra
rükû'a varır ve on defa bunları söyler. Sonra başını rü-kûdan kaldırıp on defa
yine bunları söyler. Sonra secdeye varır ve bunları on defa söyler. Sonra secdeden
başını kaldırıp bunları on defa söyler. Sonra ikinci secdeyi yapar ve bu
sözleri on defa söyler. Bu şekilde dört rekât kılar. İşte bunlar her rekâtta
yetmiş beş teşbihtir. On bes teşbih ile rekâta başlar. Sonra kıraat yapar.
Sonra on teşbih yapar. Eğer gece namaz kılıyorsa, iki rekâtta selâm vermesi
bana göre daha iyidir. Gündüz kılıyorsa, isterse iki rekâtta selâm verir,
isterse selâm vermez."
Yine Abdullah İbni
Mübârek'den bir rivayette de, şöyle demiştir: Rü-kû'da önce üç defa:
"Sübhâne Rabbiyelazîm" ve Secde de önce üç defa: "Sübhâne
Rabbiyel'a'lâ" dedikten sonra teşbihlere başlar.
Abdullah İbni
Mübarek'e soruldu: Bir kimse teşbih namazında yanı-hrsa, sehiv secdesini
yaptığı zaman bu secdelerde onar defa bu teşbihleri okur mu?
— Hayır cevabını verdi.
Çünkü bu teşbihler tüm olarak üçyüz tesbih-n ibarettir
y den ibarettir.
484- İbni
Râfi'den rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resülüllah Sal-lallahu Aleyhi ve
Sellem (amcası) Abbas'a şöyle buyurdu:
— "Ey amca! Sana
iyilik edeyim mi, sana ihsanda bulunayım mı, seni faydalandırayım mı? Abbas;
— Evet, yâ Resûlallah, dedi. Peygamber buyurdu:
— Ey amca! Dört rekât
namaz kıl. Her rekâtta Fatiha ve bir sûre okursun. Kıraat tamamlandığı zaman,
rükuâ gitmeden önce on beş defa:
(Allâhu ekber,
velhamdü lillâhi ve sübhânellâhi)
söyle. Sonra rükû yap
da bunları on defa söyle. Sonra rükûdan başım kaldır ve bunları on defa söyle.
Sonra, secde yap ve yine bu teşbihleri on defa söyle. Sonra ikinci secdeyi yap
ve on defa söyle. Sonra başını secdeden kaldır ve bunları ayağa kalkmadan önce
(biraz otur) on defa söyle. İşte bunlar her rekâtta yetmiş beş defa okunan
teşbihlerdir. Bunlar dört rekâtta üçyüz tesbihdirler. Eğer senin günahların
(kumlan bol) Âlic ismindeki vadinin kumları kadar oisa, Allah Tealâ onları
sana bağışlar.
Abbas sordu:
— Ey Allah'ın Resulü!
Bunları her gün kim söyleyebilir? Peygamber buyurdu:
— Her günde eğer
bunları söylemezsen, bunları her cuma günü söyle. Her cuma bunları
söyleyemezsen her ayda bir defa söyle. Peygamber böyle mesafeyi uzatarak söylemeye
devam etti. Nihayet buyurdu ki, bunları bir sene içinde bir defa söyle."[39]
Tirmizî demiştir: Bu
garib bir hadistir, ben de derim ki, Tirmizî'nin şerhi olan Ahvezi adlı
kitabında İmam Ebû Bekir İbni Arabî şöyle demiştir: Ebû Rafi'in bu hadisi zayıftır.
Ne sahih olma bakımından, ne de Ha-sen olma bakımından aslı yoktur. Tirmizî'nin
bunu nakletmesi, sadece bununla aldanmamak içindir. Yine demiştirki İbni
Mübârek'in sözü hüccet değildir. Bu söz, Ebu bekir İbni Arabi'nin kelâmıdır.
Ukaylî de şöyle demiştir:
Teşbih namazı hakkında sağlam bir hadis yoktur. Ebu'l-Ferec İbni'l-Cevzi ise,
Teşbih namazı hadislerim ve rivayet yollarını anlatmıştır. Sonra bunların
hepsini zayıf göstermiş ve zayıf taraflarını da açıklamıştır. Bunu
İbnü'l-Cezvi "EI-Mevzuat" adlı kitabında söylemiştir.
İmam EI-Haftz
Ebu'l-Hasan El-Darakutnî'den (Allah ona rahmet etsin) bize ulaştığına göre
şöyle demiştir: Sûrelerin faziletleri hakkında en sahih olan şey İhlâs
sûresinin faziletidir. Namazların faziletleri hakkında da en sahih olan rivayet
Teşbih namazının faziletidir. Ben bu sözü, Tabakatü'l-Fukaha kitabında
Ebu'l-Hasan Ali İbni Ömer El-Darekutnî'nin hal tecrümesine istinaden anlattım.
Bu ifadeden, Teşbih namazına ait hadisin sahih olması gerekmez. Çünkü alimler
âdetlerinde şöyle derler: Bu hadis zayıf bile olsa. bu bölümde geçen hadislerin
en doğrusudur.
Bu sözden maksadları,
hadîsin en tercihlisi ve en az zayıf olanı belirtmektir.
Derim ki, bu Teşbih
namazının müstahab olduğu üzerinde mezheb imamlarımizmdan çok kimseler delil
göstermişlerdir. Ebu Muhammed El-Begavî ve Ebu'l-Mehasin El-Rûyânî bu
alimlerdendir.
EI-Rûyânî,
"El-Bahr" adlı kitabında Cenazeler bölümünün sonunda şöyle demiştir:
Bil ki, teşbih namazı, kendisine rağbet gösterilen bir namazdır. Her zaman onu
âdet edinmek müstahabdır. Ondan gafil bulunmamalıdır. Abdullah İbni Mübarek ve
âlimlerden çok kimseler de böyle söylemişlerdir. Rûyânî diyor ki, Abdullah İbni
Mübârek'e soruldu: Bir kimse Teşbih namazında (sehiv secdesini gerektirecek
şekilde) yanılsa, sehiv için yapılan iki secdede (teşbih namazının)
teşbihlerini onar onar yapacak mı? — O, hayır diye cevap verdi. Çünkü bu
namazın teşbihleri üç-yüzden ibarettir.
Her ne kadar ben bu
meseleyi daha önce sehiv secdesi münasebetiyle anlattımsa da, güzel bir fayda
için yine ona temas ettim. O fayda şudur: Böylesine büyük bir imam bunu
anlatırsa ve bunu hoş görürse, bundan ona muvafakat ettiği anlaşılır ve bu
hükme inananlar çok olur. Bu Rûyânî, araştırmacı fazıl âlimlerimizden biridir.
En doğrusunu Allah bilir.
[1] Buharî. Müslim. Muvatta'. Nesâî.
[2] Mislim. Ebû Dâvud.
[3] İbn-i Sünnî. Zayıf isnadla
[4] İbn-i Sünnî. Zayıf isnadla.
[5] İbn-i Sünnî.
[6] Kur'ân-ı Kerîm. Cum'a Sûresi: 10.
[7] İbn-i Mâce.
[8] Kur'ân-ı Kerim, Hac Sûresi: 28
[9] Buharı. Tirmizî
[10] Kur'ân-ı Kerîm, Hac Süresi: 28
[11] Buharı. Müslim.
[12] Müslim.
[13] Buharî. Müslim. Muvatta'. Nesâî.
[14] Buhari.
[15] Duâ ve ibadet ancak Allah Tcalâ hazretlerine yapılır
ve O'ndan rahmet ve yardım istenir. Burada da müştereken Allah'a duâ ediliyor
ve O'ndan rahmet isteniyor. Takva sahibi iyi kimselerin duası Allah katında
daha makbul olduğu için onlarla duâ etmek müstahab görülmüştür.
[16] Sahih bir İsnad ile Ebû Dâvud.
[17] Sahih bir İsnad ile Ebû Dâvud. Mıtvattaa'.
[18] Ebû Dâvud.
[19] Kur'anı Kerim, Nuh Süresi: 10.
[20] Müslim. Buhari
[21] Ebû Dâvud, İbni Mâce.
[22] Ebû Dâvud, Nesaî. İbni Mâce.
[23] Tirmizî. Ahmed b. Hanbcl. Buharı, Edebii'l-Müfred'de.
(Tirmizî demidir ki, bu hadisi şerif, sahilidir ve hasendir. Bu bölümle ilgiü
olarak Hazreii Aişe'den, Ebû Hüreyre'den, Osman İbni Ebi'l-As'dan, Enes'den,
Abbas'tan ve Cabîr'den rivayetler vardır, demiştir)
[24] İbni Sünnî. Bııhârî, Edebü'i-Miifred'de.
[25] İbni Sünnî.
[26] Kur'anı Kerim, Fussilet: 16
[27] Kur'anı Kerim, Zariyat: 41
[28] Kur'anı Kerim, Hicir: 22
[29] Kur'anı Kerim, Rum: 46
[30] İbni Sünnî
[31] Tirmızi.
[32] Muvatta. Buhârî, Edebü'l-Müfred'de.
[33] Kur'anı Kerim, Ra'd Suresi: 13.
[34] Buhârî. İbni Mâce,
[35] Buhârî. Müslim. Muvattaa'. Ebû Dâvud. Nesâî.
[36] Buhârî. Müslim. Muvattaa'. Ebû Dâvud. Nesâî.
[37] Tirmizî. İbni Mâce. Tirmizî demiştir ki, bu hadîsin
isnadında zafiyet olduğu söylenmiştir.
[38] Tirmizî. İbni Mâce. Tirmizî demitir ki, bu sahih ve
hasen bir hadistir.
[39] Tirmizî. îbni Mâce. Ebû Dâvud.