FAZİLETLER BÖLÜMÜ.. 3

180) Kur’ân-ı Kerîm Okumanın Fazileti 3

Kur’ân’ımızı, Kitabımızı Niçin Okuyoruz, Niçin Okuyacağız?. 4

Neye Ve Kime Uyacağız Ve Kimin Arkasından Gideceğiz?. 7

Allah’a Verdiğimiz Sözü Yerine Getirmek İçin Okuyacağız. 8

En Doğru Ve Kestirme Cennete Ulaştıran Yolun Allah Yolu Olduğu İçin Kur’ân Okuyup Okutacağız  9

181) Kur’an’ı Sık Sık Tekrarlamak Ve Unutulmaya Terketmekten Sakınmak. 10

182) Sesi Kur’an’la Süslemek (Sesi Kur’an’la Süslemenin, Sesi Güzel Olandan Kur’an Okumasını İstemenin Ve Onu Dinlemenin Müstahaplığı) 10

183) Belirli Bazı Sûre Ve Âyetleri Okumaya Teşvik. 11

184) Kur’an Okuyup Müzakere Etmek Üzere Toplanmak. 15

185) Abdesti Güzelce Almanın Fazileti 16

186) Ezanın Fazileti 18

187) Namazların Fazileti 19

188) Sabah Ve İkindi Namazlarının Fazileti 21

189) Camilere Gitmenin Fazileti 22

190) Namazı Beklemenin Fazileti 23

191) Cemaatle Namaz Kılmanın Fazileti 24

182) Sabah Ve Yatsı Namazlarında Cemaatte Bulunmayı Teşvik Eden Hadisler. 25

193) Farz Namazlara Devam Etmenin Önemi (Farz Namazlara Devam Etmenin Emredilmiş Terketmenin İse Ciddi Biçimde Yasaklanmış Olduğu) 26

194) Namazı İlk Safta Kılmanın Sevabı (Namazı İlk Safta Kılmanın Sevabı, Öndeki Safları Doldurmayı, Safları Düzgün Ve Sık Tutmayı Emretme) 27

195) Sünnet Namazların Fazileti (Farz Namazlarla Birlikte Kılınan Sünnetlerin Fazileti Ve Miktarı) 30

196) Sabah Namazının Sünnetinin Önemi 31

197) Sabah Namazının Sünnetinin Nasıl Kılınacağı (Sabah Namazının Sünnetinin Fazla Uzatmadan Kılınacağı, Bu Sırada Ne Okunacağı Ve Ne Zaman Edâ Edileceği) 32

198) Sabah Namazının Sünnetinden Sonra Birazcık Uzanmak (Bir Kimse Teheccüd Namazı Kılsa Da Kılmasa Da, Sabah Namazının Sünnetini Kıldıktan Sonra Sağ Tarafına Uzanarak Yatmasının Müstehab Olduğu) 33

199) Öğle Namazının Sünneti 33

200) İkindi Namazının Sünneti 34

201) Akşam Namazının Öncesi Ve Sonrası Kılınan Sünnetler. 34

202) Yatsı Namazının Sünneti (Yatsı Namazının Farzından Önce Ve Sonra Kılınan Sünnetler) 35

203) Cuma Namazının Sünneti 35

204) Nâfile Namazları Evde Kılmak (Farzlardan Önce Ve Sonra Kılınan Sünnetleri Veya Diğer Nâfile Namazları Evde Kılmanın Müstehap Olduğu, Nâfile Namazları Farz Kılınan Yerden Başka Bir Yerde Kılmanın Veya Farzla Nâfilenin Arasında Konuşarak Onları Birbirinden Ayırmanın Emredildiği) 36

205) Vitir Namazı (Vitir Namazı Kılmaya Teşvik, Vitrin Sünnet–i Müekkede Olduğu Ve Vitrin Vakti) 36

206) Kuşluk Namazının Fazileti (Kuşluk Namazının Fazileti, En Azının, En Çoğunun Ve Yeteri Kadarının Kaç Rek`at Olduğu Ve Devamlı Kılınması) 37

207) Kuşluk Namazının Vakti (Kuşluk Namazı Güneşin Yükselmesinden Zeval Vaktine Kadar Kılınabilir. Sıcağın Arttığı, Güneşin İyice Yükseldiği Vakitte Kılmak Daha Sevaptır) 38

208) Tahiyyetü’l–Mescid Namazı (Câmiye Girince Tahiyyetü’l–Mescid Namazı Kılmak, Tahiyyetü’l–Mescid Veya Farz Yahut Sünnet Kılmadan Oturmamak) 38

209) Abdest Aldıktan Sonra İki Rek`at Namaz Kılmanın Sevabı 39

210) Cuma Gününün Fazileti (Cuma Gününün Fazileti Ve Cuma Namazının Farz Oluşu, Cuma Namazı İçin Boy Abdesti Almanın, Güzel Koku Sürünüp Erkenden Câmiye Gitmenin, Cuma Günü Dua Etmenin, Resûl–i Ekrem’e Salavât Getirmenin, O Gün Duaların Kabul Olunduğu Zamanı Beklemenin Ve Cuma Namazından Sonra Allah Teâlâ’yı Çok Zikretmenin Sevabı) 39

211) Şükür Secdesi (Bir Nimete Kavuşunca Veya Bir Sıkıntıdan Kurtulunca Şükür Secdesi Yapmanın İyi Bir Davranış Olduğu) 41

212) Gece Namazının Fazileti 42

213) Ramazan Gecelerinde Terâvih Namazı Kılmak. 47

214) Kadir Gecesini İhyâ Etmek (Kadir Gecesini İhya Etmenin Fazileti Ve Daha Ziyade Ramazanın Hangi Gecelerinde Olduğunun Açıklanması) 48

215) Misvak Kullanmak (Misvak Kullanmanın Ve Yaratılış Özelliklerinin Faydası) 49

216) Zekâtın Fazileti (Zekâtın Farz Olduğunu Pekiştirme, Faziletini Ve Hükümlerini Açıklama) 51

217) Ramazan Orucu (Ramazan Orucunun Farz Oluşu, Fazileti Ve Oruçla İlgili Konular) 54

218) Ramazanda Cömertlik (Ramazanda Cömert Davranmak, İyilik Yapmak, Çok Hayır İşlemek Ve Özellikle Son On Gününde Bunları Daha Da Arttırmak) 55

219) Şâban Orucu (Şâban Ayı'nın Onbeşinden Sonra Ramazanı Karşılamak İçin Oruç Tutmanın Yasaklanması, Ancak Şâbanı Bütünüyle Oruçlu Geçirenin Veya Pazartesi–Perşembe Günleri Gibi Belli Günlerde Oruç Tutmayı Âdet Edinmiş Olan Kimsenin Tutabileceği) 56

220) Hilâl Görüldüğünde Yapılacak Dua. 56

221) Sahurun Fazileti (Sahurun Fazileti Ve Şafak Sökmesinden Korkulmadığı Sürece Sahur Yemeğinin Geciktirilmesi) 57

222) Oruç Açmakta Acele Etmek (Oruç Açmakta Acele Etmenin Fazileti, Ne İle Oruç Açılacağı Ve Oruç Açıldıktan Sonra Yapılacak Dua) 57

223) Oruçlunun Dilini Koruması (Oruçluya Dilini Ve Diğer Organlarını Yasaklardan, Çekişmekten Ve Benzeri Kötülüklerden Korumasını Emretmek) 58

224) Oruca Dair Bazı Meseleler. 59

225) Muharrem Orucunun Fazileti (Muharrem, Şâban Ve Haram Aylarında Nâfile Oruç Tutmak) 59

226) Zilhicce Orucu (Zilhiccenin İlk On Gününde Oruç Tutmanın Ve Diğer İbadetlerin Fazileti) 60

227) Arefe Günü Orucu (Arefe Gününde Ve Muharremin Dokuz Ve Onuncu Gününde Tutulan Orucun Fazileti) 61

228) Şevval Orucu (Şevval Ayında Altı Gün Oruç Tutmak) 61

229) Pazartesi – Perşembe Orucu. 61

230) Her Ay Üç Gün Oruç Tutmak. 62

231) Oruçluyu İftar Ettirmek (Bir Oruçluyu İftar Ettirmenin Ve Kendisi Oruçluyken Yanında Yemek Yenen Kimsenin Fazileti, Yiyenin Yedirene Dua Etmesinin Sevabı) 63


FAZİLETLER BÖLÜMÜ

 

180) Kur’ân-ı Kerîm Okumanın Fazileti

 

993. Ebû Ümâme radıyallahu anh, ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:

“Kur’an okuyunuz. Çünkü Kur’an, kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçı olarak gelecektir” buyururken işittim, demiştir.[1]

 

994. Nevvâs İbni Sem’ân radıyallahu anh şöyle dedi:

Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:

“Kıyamet gününde Kur’an ve dünyadaki hayatlarını ona göre tanzim eden Kur’an ehli kimseler mahşer yerine getirilirler. Bu sırada Kur’an’ın önünde Bakara ve Âl–i İmrân sûreleri vardır. Her ikisi de kendilerini okuyanları müdafaa için birbiriyle yarışırlar” buyururken işittim.[2]

 

995. Osmân İbni Affân radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizin en hayırlılarınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.”[3]

 

996. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kur’an’ı gereği gibi güzel okuyan kimse, vahiy getiren şerefli ve itaatkâr meleklerle beraberdir. Kur’an’ı kekeleyerek zorlukla okuyan kimseye de iki kat sevap vardır.”[4]

 

997. Ebû Mûsa el–Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kur’an okuyan mü’min portakal gibidir: Kokusu hoş, tadı güzeldir. Kur’an okumayan mü’min hurma gibidir: Kokusu yoktur, tadı ise güzeldir. Kur’an okuyan münâfık fesleğen gibidir: Kokusu hoş fakat tadı acıdır. Kur’an okumayan münâfık Ebû Cehil karpuzu gibidir: Kokusu yoktur ve tadı da acıdır.”[5]

 

998. Ömer İbni Hattâb radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah şu Kur’an’la bazı kavimleri yükseltir; bazılarını da alçaltır.”[6]

 

* Tarihe baktığımızda bunun örneklerini görmemiz mümkündür. Kur’an’a sarılıp ona göre hayat tanzim edildiğinde devletler ve insanlar rahat içinde ve huzurla yükselmişler. Kur’an’dan uzak kaldığında da alçalmışlardır. [7]

 

999. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sadece şu iki kimseye gıpta edilir: Biri Allah’ın kendisine Kur’an verdiği ve gece gündüz onunla meşgul olan kimse, diğeri Allah’ın kendisine mal verdiği ve bu malı gece gündüz O’nun yolunda harcayan kimse.”[8]

 

* Taklit edilecek örnek alınacak iki tür şahsiyet ancak bunlar olmalıdır. Bunun dışındaki şahsiyetler takdir edilemez, örnek alınamaz. [9]

 

1000. Berâ İbni Âzib radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Bir adam Kehf sûresini okuyordu. Yanında iki uzun iple bağlanmış bir at vardı. O adamın üzerini bir bulut kapladı ve yaklaşmaya başladı. Atı da o buluttan ürkmeye başlamıştı. Sabah olunca, adam Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve bu durumu anlattı. Bunun üzerine Peygamberimiz:

“O sekînedir; okuduğun için inmiştir” buyurdu.[10]

 

1001. İbni Mes’ûd radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim Kur’ân–ı Kerîm’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır. Ben, elif lâm mîm bir harftir demiyorum; bilâkis elif bir harftir, lâm bir harftir, mîm de bir harftir.”[11]

 

1002. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kalbinde Kur’an’dan bir miktar bulunmayan kimse harap ev gibidir.”[12]

 

* Allah’ın yarattığı insanın harabe haline gelmemesi mamur olması ancak onu yaratan Allah’ın indirdiği Kur’an’ın onun hafızasında ve kalbinde yer almasıyla mümkündür. Kalbin süsü zineti doğru inançlar ve doğru sözlerdir. En doğru söz ise Kur’an olduğu için o insanı bir harabeye dönmekten Kur’an kurtarır. [13]

 

1003. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her zaman Kur’an okuyan kimseye şöyle denecektir: Oku ve yüksel, dünyada tertîl ile okuduğun gibi burada da tertîl ile oku. Şüphesiz senin merteben, okuduğun âyetin son noktasındadır.”[14]

 

* Kur’an’ın ve surelerin faziletiyle alakalı pek çok hadisler vardır. Tüm hadis kitaplarının Fezailü’l-Kur’an bölümünde pek çok rivayetler zikredilir. Ayrıca kaleme alınan bu eserlerde değişik bölümler ve kısımlar vardır. En meşhuru İbn Kesir tefsirinin yazarı Ebul Fida İsmail ibni Kesirin Fedailü’l-Kur’an’ıdır. Bu konuda biraz hadis ve pek çok ayetlerle Kur’anın nasıl okunup nasıl anlaşılacağını anlatmak için kaleme aldığımız makaleyi burada veriyoruz. [15]

 

Kur’ân’ımızı, Kitabımızı Niçin Okuyoruz, Niçin Okuyacağız?

 

İlk inen ayetlere uymuş olmak için; Allah’ın adına ve O’nun gönderdikleri olduğu için[16], Allah tarafından Kur’ân okumamız emredildiği için okumaktayız![17] Peygamberimizin tüm hayatı boyunca ve veda hutbesindeki son tavsiyesinde Allah’ın kitabına ve benim sünnetime tutunun diye vasiyet ettiğinden dolayı[18]; gıpta edilmesi gereken iki tür insandan birisi olmak için ki; onlardan biri Allah’ın kendisine mal verdiği, onunla gece gündüz Allah yolunda infak edip sevap kazanan, diğeri kendisine kitap verilen geceleri O kitabı okuyarak gündüz de hayatına uygulayarak ve o yolda olan kimse gibi olmak için Kurân’la beraber olacağız![19]

İnsanların en hayırlısı ve en faziletlisi olmak için;[20] okuduğumuz Kur’ân’ın herbir ayetinden istifade edip hayatımızda yaşama prensipleri olarak kabul edip okuyacağız. Değilse okuduğu boğazından öteye geçmeyen sadece edası ve sedasıyla yetinip okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkanlardan olmamak için bu ilâhî mesajı kulluk prensipleri olarak kabul edip hayatımıza yön vermesi için okuyup, öğrenip iyi ve doğru hareketler olarak hayatımıza aktarmak için okumalıyız![21]

Okuduğumuz Kur’ân’la amel eden mü’minlerden olup, tadı ve kokusu güzel meyve gibi olmak için okumalıyız. Değilse tadı acı, kokusu kötü Ebu cehil karpuzu gibi olan münafıklardan olmayalım diye[22], Kur’ân üzerinde kalplerimiz birleştiği müddetçe okuyacak, ayrılığa düştüğümüz zaman okumayı bırakacak şekilde[23], sekinenin bize inmesi, meleklerin bizi dinlemesi için gece gündüz devamlı[24]; haftada veya on onbeş günde bir hatim edecek derecede Kur’ân’ı okuyup anlamaya çalışacağız.[25]

Allah’a yakın olanlardan olmak için[26], misk dolu kaplar gibi olmak ve çevremize faydalı kokular saçmak için; Kur’ân’ın hakkını verenlerden olmak için[27], Allah’ın kitabıyla yükselteceği toplumlardan olmak[28], bir ayet öğrenmenin yüz rekat namaz kılmaktan daha hayırlı olması hasebiyle[29]; en hayırlı ilaç ve tedavi yöntemi Kur’ân olduğu için O’nu çok okuyup O’nunla tedavi olmak için[30], hayız ve cünüp olmadığımız hallerde[31] abdestli ve abdestsiz bile olsa[32] Kur’ân’ı okuyup okutacağız.

Öğrenip unutmamak için, devamlı tekrar ederek[33], bir ayet bile olsa öğrenip başkalarına ulaştırmak[34], seçkin sahabilerin birbirlerine Kur’ân, hadis öğrettikleri gibi olmak için[35], ilmin en büyük felaketi unutmak olması dolayısıyla kitabımızı unutmamak için[36], harabe bir ev gibi olmamak için Allah’ın ziyafet sofrası olan Kur’ân’dan nasibimizi almak için[37]; ve herbir harfine en az on sevap alacağımızı bildiğimiz için bu Kur’ân’ı okuyup okutacağız.

Evlerimiz bereketle dolsun, tüm şeytanlar evlerimizi ve işyerlerimizi terketsin için, ahirette şeref elbisesi giyebilmek ve Allah’ın rızasını kazananlardan olmak için, pekçok semiz develere sahip olmaktan daha hayırlı bir iş yapmış olmak için, melekler hakkımızda bağışlanmada bulunsunlar için ve Allah’ın sapasağlam ipine tutunmuş olmak için, Allah’ın azap etmeyeceği kalplerden olan Kur’ân’ı belleyen ve saklayan kalplilerden olmak için ve Allah’ın himayesinde ve terbiyesinde kalabilmek için Kur’ân’ı okuyup anlayacağız.

Kur’ân’ı sevip ebedi kurtuluşa erenlerden olmak için, aleyhimizde değil lehimizde şahitlik yapması için ve Allah dostlarından olmak için Kur’ân’a uyup cennete girenlerden ve cehenneme düşmeyenlerden olmak için, dünya ve münakaşa için değil Allah rızasını kazanmak için, hükmü Kur’ân’dan alıp bizi haksızlık ve sertlikten uzaklaştıracağı için Kur’ân’ı okuyup anlayacağız.

Bizden öncekilerin haberlerini, bizden sonrakilerin bilgilerini öğrenmek, büyüklenerek Kur’ân okumayı terkedip Allah’ın azabına düşenlerden olmamak, doğru yolu Kur’ân’dan başka yerlerde arayıp sapıtanlardan olmamak için, okumakla alimlerin doymadığı çok okumadan dolayı eskimeyen ve bıkkınlık vermeyen olağanüstü güzellikleri bitmeyen bir kitap olduğu için Kur’ân’ı okuyup okutacağız.

Kur’ân’a uygun görüş ortaya koyup doğru söyleyenlerden olmak ve Kur’ân’la hükmedip adil davrananlardan olmak için, Kur’ân’la amel edip sevap kazanmak için, insanları Kur’ân’a çağırıp doğru yola eriştirmek için Kur’ân’ı okuyup okutacağız.

Her gün en azından üç ayet okumamıza hiçbir engel olmadığı için kalplerimizi Kur’ân’la bayındır hale getirmek, evlerimiz O’nunla şenlendirmek, ihmal edilen bir kitap olmaması ve gönüllerimizde elbisenin eskimesi gibi eskimemesi için en çok okunacak kitabın Kur’ân olması için bu Kur’ân’ı okuyup okutacağız. Çünkü Allah sözü olan Kur’ân’ın diğer kitap ve sözlere üstünlüğü Allah’ın kullara olan üstünlüğü gibidir.

Gafil olanlardan değil, ibadet edenler olarak yazılmak için her gece ve gündüzde imkanımıza göre mutlaka on, elli, yüz, ikiyüz ayet de olsa mutlaka okuyup Kur’ân’la konup Kur’ân’la göçen kimse gibi olalım diye Kur’ân’ı baştan sona her zaman tekrar ederek okuyacağız.

Rabbimizi her an hatırlamak, Kur’ân’a yakışmayacak yorumlar yapıp kâfir olmamak, Kur’ân’ı vasıta kılıp dünyalığımızı çoğaltıp menfaat temin etmemek için okuyup anlayacak ve yaşayacağız.[38]

Bu dünyada en büyük şan ve şerefimiz olduğu için, cennette rahatlığımıza sebeb olacağı için okumaya devam edeceğiz.[39]

Ezberlemek için değil, bildiğimizi yaşamak, hayata aktarmak ve Kur’ân ahlakıyla ahlaklanmak için okumalıyız. Maalesef bugün pekçok Kur’ân hafızımız o kıymetli kitabımızı ezbere bilmekte fakat bir Türkçe meal ve tefsir okuyup ezbere bildiği Kur’ân’ı anlamadan tekrar edip durmaktadır. Bu tip kimselere Abdullah ibn Mes’ûd’un şu sözünü hatırlatmak istiyoruz: “Kur’ân hafızının Kur’ân’ın hükümlerini bilmesi gerekir. Böylece Allah’ın ne istediğini ve kendisine neyi emrettiğini anlar ve okuduğundan yararlanmış olur. Ve onlarla amel edip pratik hayatına o ayetleri aktarır. Kur’ân hafızının Kur’ân’ın emir ve hükümlerini ezbere okuyup neyi okuduğunu anlamaması ne çirkindir. Anlamadığı şeylerle nasıl amel edebilir. Onları pratik hayatına nasıl aktarabilir? Okuduklarından ne kasdedildiği kendisine sorulduğunda, cevap verememesi ne çirkindir. Böyle biri kitap yüklenmiş merkepten farksızdır.”[40]

Ve yine nakledilir ki, Basra valisi Ebu Mûsâ el-Eş’arî halife olan Hz. Ömer’e Basra’da bir çok kişinin Kur’ân’ı ezberlediğini bunlara Beytü’l-Mâl’den yardım edilmesini ister. Ertesi yıl Kur’ân’ı ezberleyenlerin kat kat çoğaldığını yine bunlara yardım yapılmasını isteyince; halife Ömer şu karşılığı verir: “Onları kendi hallerine başbaşa bırak. Korkarım ki insanlar Kur’ân ezberlemekle uğraşır ve O’nu anlayıp, kavramayı ve pratik hayatlarına aktarmayı terkederler.”[41]

Okuyan bir elçi, tebliğci, görevli olmak için[42], Allah’ın kitabını okuyan, namazı ikame eden yani devamlı kılıp kötülüklere bulaşmayan Allah için gizli açık infak eden, hiç zarara uğramayan bir kazancı elde etmek için[43]; Allah’ın ayetlerini okuyan ve bizi ahiretteki azaptan uyaran bir elçiye uymak ve böyle bir elçinin yolundan gitmek için[44], Rabbimizden gelen kitabımızı gereği biçimde okumuş olmak için[45], Bel’am gibi (yani bilip amel etmeyen türde kişiler) olmamak yani okuduğu bildiği vahyî gerçeklerden ayetlerden sıyrılıp çıkıp şeytana uymamak ve dosdoğru yolda olmak için[46], Rabbimizden bize gönderilen, vahyolan şeyleri öğrenmek için okuyup, okutacağız![47]

Nuh, İbrahim ve diğer örnek şahsiyetleri, peygamberleri öğrenip onlar gibi olmak, onlar gibi yaşamak ve örneğimiz onlar olsun diye[48], okuduğumuz Kur’ân’la imanımız artsın ve güvenceyi sadece Allah’la ve Allah’ın yolunda bulalım, başka yerlerde ve kimselerde güvence aramayalım diye[49], tüm hadis-i şerifleriyle peygamberimiz adeta aramızda iken her soracağımıza cevap bulma imkanımız varken hadis kitaplarından hadis-i şerifleri öğrenip, okuyup, anlayıp hadislere göre günlük hayatımızı ayarlamak için okuyacağız. Kâfirlerin bu gün radyolarında Kur’ân okutup sadece edasıyla, sedasıyla müslümanları oyalayıp, radyo kanallarında Kur’ân’ı maske olarak kullanıp zehirleriyle müslümanları bozmaya çalışan radyo ve medyaya karşı anlamak, yaşamak, hayatımızı Kur’ân’a göre düzenlemek için okuyacak ve okutacağız[50], başkalarının huzurunda değil, Allah’ın huzurunda secde etmek, başka sebebler için değil, Allah’ın azabından korkarak cennetini ümit ederek, ağlayarak secdeye kapanan kimseler gibi olmak için[51], apaçık ayetler okununca, yüzlerinde hoşnutsuzluk beliren kafirler gibi olmamak, okuyunca memnun olmak, hayatımızı Kur’ân’a göre değiştirmek ve hayırlı amellere koşmak ve kötü sonuçlardan korunmak için[52], bize kadar ulaşan, milyonlarca basılan, çoğaltılan, ezberlenen Kur’ân ayetlerine arkamızı dönmeyelim diye ve ayetlere karşı saçma sapan konuşmuş olmamak için[53], Allah’ın ayetlerini yalanlamış olmamak, yalanlayanlardan olmamak ve tüm okuduğumuz ayetleri kabul etmek, tasdik etmek için[54], musiki dinler gibi dinlememek, kulaklarında ağırlık olup ta büyüklük taslayanlar gibi olmamak, Kur’ân’a arkasını dönenler gibi olmamak ve kıyamet günü azapla müjdelenenlerden olmamak için bu Kur’ân’ı okuyacağız.[55]

Apaçık ayetler kendilerine okunduğunda peygamberimiz için bu adam bizi atalarımızın ibadet ettiği, uyduğu ilahlardan, sistemlerden çevirmeye çalışan biridir diyenler gibi olmamak, onların dilleriyle söylediklerini, amel ve davranışlarımızla söylememek için hayatımız ve yaşantımız Kur’ân’la düzelsin diye okuyoruz ve okuyacağız. Çünkü 21. asrın bu günkü insanı da aynı cahîlî sistemlere, beşerî sistemlere bağlanmaktadırlar.[56] (Parayı, kadını, makamı putlaştıranların yanısıra, beşeri sistemleri savunan onlarla idare olunmak isteyen cahil ve müşriklerin sayısı da hiç küçümsenecek kadar değildir.)

Okunan ayetler karşısındaki tavrımız, kafirler gibi olmasın, ahiret inancımız sağlam olsun ve ona göre amel edelim diye[57], işittik ve isyan ettik diyen yahudiler gibi olmayalım, işittik ve itaat ettik diyen müslümanlardan olalım diye[58], kendilerine gelen Kur’ân gerçeğine ve Allah’ın vahyine karşı; “Bu Kur’ân bizim içinde bulunduğumuz hayatı değiştirecek, gerçekten büyüleyici bir kitaptır” diyen kafir ve müşrik insanlar gibi olmamak ve içinde bulunduğumuz bozuk hayatı Kur’ân’a göre değiştirmek ve düzeltmek için bu Kur’ân’ı okuyacağız![59]

Geçmişlerin masallarıdır diyen kafirler gibi olmamak, hayatımızı tanzim edecek olan esasları belirleyen kitabımız, anayasamız olduğundan dolayı[60], bilgi sahibi olmak gerçek bilgiyi elde etmek ve sadece Allah’ın huzurunda eğilmek, secdeye varmak, başka yaratıklara kul olmamak, kula kulluktan kurtulup yaratana kul olmak için diğer tüm kulluk ve köleliklerden kurtulup Allah’a kul ve köle olmak için[61], okunan Kur’ân karşısında bunlar Allah’tan gelen doğru ve gerçeklerdir deyip iman etmek, önceden de iman ettiğimizi itiraf etmek için okuyup, okutacağız ve okumaya devam edeceğiz![62]

Rahmet ve öğütlerinden nasip almak, bize kafi gelen tek kitap Kur’ân’dır diyebilmek için[63], kadın ve erkekler olarak evlerimizde okunan başka kitaplar olmasın, başka kitap, mesaj ve kanallarla kafalar ve kalbler harab olmasın, sadece ve sadece okunan ve hafızalarda tutulan tek kitap Kur’ân olsun, elimizden düşmeyecek olan kitap Kur’ân olsun için başucu ve müracaat kitabımız Kur’ân olsun diye devamlı gündemimizi Kur’ân meşgul etsin diye[64], Kelime-i Şahadet ve Kelime-i Tevhid’le Allah’ın dışında ilah, itaat edilecek kimse kabul etmeyeceğimizi beyan etmiş olmak ve inancımızda devamlı olduğumuzu beyan için okuyup, okutacağız![65]

 

Neye Ve Kime Uyacağız Ve Kimin Arkasından Gideceğiz?

 

Allah’tan gelen apaçık bir nur olan, selamet yollarına ileten, karanlıklardan tek aydınlığa çıkaran mübarek bir kitap olan Kur’ân’a uyup O’nun gösterdiği doğrultuda hareket edip Allah’a ve Rasûlüne uyup O tek önderin arkasından gidecek[66]; ne dünyada ne de ahirette korku ve üzüntüye düşmemek, hidayeti ve Allah’ın dosdoğru yolunu bulmak ve o yolda devamlı olmak için Kur’ân’a uyacak ve O’nun çizdiği yolda gideceğiz![67]

Aciz, zayıf, hatalı, kusurlu, günahkar kimseler değil Allah’ın gönderdiği örnek şahsiyet olarak bize gösterilen peygamberlere uyacak[68], kafasını ve kalbini Allah’ı anmaktan uzaklaştırıp, alıkoyup nefislerinin arzusuna uyan kimselere, aletlere (TV, radyo, gazete, medya) değil Allah’ın kitabına uyup hayatımızı O kitapla tanzim edip,[69] () nefsinin arzularına uyup helak olanlara değil ancak Allah’ın kitabına ve Allah’ın şeriatı olan Kur’ân’a uyarak kurtulacağız![70]

Sıkıntılara düşürmeyen, saptırmayan bir kitap olan, tek kitap olan, Allah sözü olan Kur’ân’a[71], Allah’tan bir yol gösterici olmaksızın arzu ve isteklerinin esiri olarak sapıtanların ve sapıkların yollarına değil Allah’ın yoluna, kitabına ve hidayetine uyup dosdoğru yolu bulmuş[72], toplumun ve fertlerin değil Allah’ın rızasını elde etmek için Kur’ân’a uyacak zikir, öğüt ve nasihat kitabı olduğu için de Kur’ân’ı okuyacağız![73]

Firavunların, Nemrutların, Tağutların, tüm beşerî sistemlerin hiçbirine değil, sadece Allah’ın sistemi ve şeriatı olan Kur’ân’a uyacağız. Çünkü beşerî sistemlerin hiçbirisi dosdoğru ve huzurlu yola iletici sistemler değillerdir. Şer sistemleridir. Huzur, rahat ve stressiz bir hayat yaşama arzusundan dolayı Allah’ın kitabına uymalı[74], şehvetlerine arzu ve isteklerine uyup namazı terkedenlerin yoluna değil Allah’ın kitabına, şeriatına ve sistemine[75], bâtıllara değil hakka ve hakikate[76], Rabbimizden inen sağlam delile Kur’ân’a uyup arzu ve heveslerinin yolunda giderek helak olanlara[77], kalbleri mühürlenen keyf ve zevklerine düşenlere değil, Allah’ın kitabına ve yoluna uyacağız![78]

Allah’ı kızdıran şeylerin ardından değil O’nun rızası olan işlere iman ve itaate götüren amelleri öğreten Kur’ân’a[79], malı, çoluk çocuğu (ekonomik ve sayısal çoğunlukları) ahiretteki zarar ve ziyanlarını artırmaktan başka bir işe yaramayan kimselerin yollarına değil Allah’ın kitabı ve gönderdiği peygamberlere[80], şeytanın zannını doğrulayıp mü’minler haricinde kendine uydurup arkasına taktığı büyük guruplara değil Allah’a ve peygambere uyarak şeytan ve yolundan uzaklaşıp[81], kendisine vahyedilen kitaba uyan Peygambere ve O’nun uyduğu kitap olan Kur’ân’a uyacağız![82]

Doğruya ulaştırmayacak metod olan arzu ve heveslerine uyanların, insanları saptıranların yoluna değil[83], Rabbinden vahyolunana uyan peygamberlere uyup onların yolundan gideceğiz ve örnek aldığımız şahsiyetler onlar olacak[84], Peygamberlere indirilen diğer kitaplara da uyacağız, çünkü onlardan daha doğru kitap olamaz![85]

Ayetleri dilleriyle ve yaşantılarıyla yalanlayanlara değil kitaba ve peygambere[86], dosdoğru yol olan Allah’ın yoluna, vahiyden bilgisi olmayan bilgisiz cahil kimselerin yoluna ve sistemine değil[87], daima kötülüğü emreden şeytanın adımlarına ve izine değil Allah’ın yolu, şeriatı, sistemi olan Kur’ân’a[88], sapıtmış ve saptırıcı toplumlara milletlere kişilere değil tek olan Allah’ın yoluna uymaya devam edeceğiz![89]

Allah tarafından indirilene uyup onun dışındakileri dost edinenlerden olmamak için[90], zan tahmin ve saçmalar peşinde gidenlere değil (çünkü zan ve tahmin gerçeklerin yerini tutamaz) Allah’ın dinine ve şeriatına[91], babalar ve ataların (cahili toplumların) dinine değil Allah’ın dinine İslâm’a kitaba şeriate ve peygamberlere[92], bizim gibi aciz, zayıf insanlara değil Allah tarafından gönderilen peygamberlerin hepsine ve son peygambere uyup[93], mü’minlerin gittiği yol olan İslâm, Kur’ân’ı şeriat yolu olan Allah yoluna uyacak, başka yolları tanımayacak ve reddedeceğiz![94]

Allah’ın yolu haricindeki tüm yol ve sistemler zan ve tahminlere uyarlar. Çoğunlukta olsalar bile biz müslümanlar o yollara değil Allah’ın yoluna ve sistemine[95], kaypak insanların ve cin şeytanlarının yollarına değil Allah’ın yoluna[96], ümmî olan peygambere indirilen kitaba uyacağız![97]

Ana baba dahi olsa vahye, Allah’ın sistemine karşı bizi ortak koşmaya zorlarlarsa onlara da uymayacak[98], 14 asırdır okunan Kur’ân’a ve İslâm’a uyacağız başkalarına değil![99]

İbrahim (as)’ın hanif olan, bozukluğa uğramamış gerçek İslâm diyeceğimiz dinine[100], bizim arkamızdan gelin ve bize uyun diyen kafirlere değil, Allah’ın sistemine[101], ücret istemeyen peygamberlere ve tebliğcilere[102], yaratıkların en şerlisi olmamak için Allah’a ve O’nun gönderdiği kitaba, sisteme, şeriata[103], zalimlerden olmamak, nefsine zulmedip helak olanlardan olmamak için varoluş gayemize aykırı hareket etmemek için Allah yoluna, vahye ve kitaba[104], kişileri, sahısları, azizleri, efendileri putlaştırmamak için Allah’ın kitabını okuyup O’nun yolunda olacak ve ancak O’na itaat ederek hayatımızı sürdüreceğiz![105]

 

Allah’a Verdiğimiz Sözü Yerine Getirmek İçin Okuyacağız

 

Kelime-i Şahadet ve Kelime-i Tevhid’i söylediğimizde Allah’a verdiğimiz bir söz vardı yani hiçbir kanun koyucu yok, hiçbir ilah yok, hiçbir ibadet edilecek kimse yok, hiç itaat edilecek yok ancak Allah var. Rab olarak, yaratıcı olarak, kanun koyucu olarak tek Allah’a inanıp O’na verdiğimiz sözü tutmak için O’nun mesajı olan, O’nun anayasası olan Kur’ân’ı okuyup, kitap yüklü eşekler gibi olmamak için okuyup O’nunla amel ederek[106], kalben ve ruhen rahatlayıp huzuru bulmak için[107], boş lakırtı ve sohbet etmiş olmamak, vaktimizi boşa verip günah kazanmamak, sevabımızı artırıp hayatımızı düzeltmek için[108], Allah’a verdiğimiz sözü yerine getirmiş olmak için, ahde vefa edenlerden olmak için Allah’ın kitabını okuyup okutacağız![109]

İyi ve doğru olan şeyleri emretmiş olmak için, kötülüklerden sakındırmak için, her ikisini de önce Kur’ân’dan öğrenip sonra insanlara duyurmak, aktarmak, nasihat etmek, ikaz etmek, irşad etmek, tebliğ etmek için Kur’ân’ı okuyup, Peygamberin bu konuda yapmış olduğunu örnek alıp yaşamak için okuyup anlayıp anlatmaya çalışacağız. Düşünerek, aklederek okunması gereken kitap olduğu için Kur’ân’ı okuyacağız![110]

Nasihat, öğüt ve istifade edilmesi en kolay kitap olduğu için ve Rabbimizin bu kolaylığı bize bildirip yok mu istifade eden, yok mu öğüt almak isteyen? diyerek ikaz ettiği kitap olduğu için Kur’ân’ı okuyup anlamaya ve anlatmaya çalışacağız, kolay ve kolaylaştıran bir kitap olduğu için[111], hakkı görmeyen, hakkı anlamayan kafirlerden, müşriklerden, zalimlerden olmamak için, Allah tarafından gönderilmiş en açık ifadeli kitap olduğu için[112], alim, avam, esnaf, tüccar, memur, işci, seyyar her kesimden müslümanlar olarak kitabımız olduğu için, dinimiz olduğu için, anlamadığımız yerler, bölümler ve ayetler olursa yine ayet-i kerîme gereği olarak bilmiyorsanız bilenlerden sorunuz hükmüne göre sorarak, öğrenerek yaşamaya çalışıp hayata aktarmak için okuyup anlamaya çalışacağız.[113]

Gösteri yapmış olmak için değil, şov olsun için değil haftada ve belirli günlerde sohbete katıldım demek ve tatmin olmak için değil Allah rızasını kazanmak ve hayatımızı İslâmlaştırmak, Kur’ân’î bir hayatı nefsimizde ve ailemizde oluşturmak için okuyup, dünyevi mal temini ve makam elde etmek için değil Allah’ın rızasını kazanmak için, siyasi ve ekonomik çıkarlar için değil sadece Allah’ın emri olduğu için Allah’ın rızası kazanılacağı için, sevabını ve ücretini sadece Allah’tan bekleyerek peygamberler modeli bir eğitim yapmak için okumalı, okutmalı, öğretmeli, yardımcı olunmalı ve bu yoldaki eğitim ömür boyu devam etmeli diyerek okuyacak ve okutacağız![114]

Konuştuğumuz ve yaşadığımız herşey Kur’ân ve hadise uygun olsun için[115], tek öğülecek zatın Allah olduğu şuuruna ermek için efendiyi (Allah’ı) tanımak köleyi (kulu-kendimizi) bilmek kul olabilmek, kulluk prensiplerini Allah’ın kitabından öğrenmek için[116], sermayesi olan ömrünü boşa harcayan insanlardan olmamak iman eden imanının gereklerini yaşantı ve amel olarak sergileyen hakkı ve sabrı tavsiye edenlerden olmak için, fert olarak aile olarak ve toplum olarak doğrulardan yana olmak için bu Kur’ân’ı okuyacağız![117]

 

En Doğru Ve Kestirme Cennete Ulaştıran Yolun Allah Yolu Olduğu İçin Kur’ân Okuyup Okutacağız

 

Bizi dosdoğru yoluna iletmesi için[118], ki o doğru yol ne Allah’ın gazaplandığı yahudilerin yolu ne de sapık hristiyanların yolu olmaması dosdoğru Allah’ın yolu olması için[119], Rabbimiz Allah olduğu tüm hayatımızın proğramını Allah çizdiği ve ne yapacağımızı ve nasıl yaşayacağımızı nasıl hayat süreceğimizi belirleyen Allah olduğu için O’na itaat ibadet ve kulluk yapmak için[120], Allah’a ve Allah’tan gelene sarılmak suretiyle dosdoğru yolu bulanlardan olmak için kitabımızı okuyoruz, okuyacağız, anlayacak ve anlatacağız![121]

O kitaba sarılıp O Allah’ın mesajlarıyla hayatımızı tanzim etmeye çalıştığımızdan dolayı Allah bizi dosdoğru yoluna ulaştıracaktır diye okuyup[122], en sağlam hayat tarzı en güzel din ve dosdoğru yol olduğu için diğer hayat tarzları, yaşama biçimleri ve sistemleri yani “izm”leri terk edip sadece Allah’ın dinine uymuş olmak için okuyacak belleyecek yaşayacak ve başkalarını da bu doğrultuda düzeltmeye çalışacağımız için[123], insanları başka din başka hayat tarzı ve “izm”lerle aldatanlardan olmamak sadece ve sadece hayatımızı tanzim eden esasları Allah indirdiği için ve diğer tüm sistem ve hayat tarzlarından uzak durmak için doğruları öğrenip öğretmek; fert olarak aile olarak ve toplum olarak doğrulardan yana olmak için[124], Allah’ın hidayete eriştirmesini dilediği kimselerden olabilmek için[125], her türlü eksiksiz övgülere layık gücüne hiçbir gücün erişemediği tüm güçlere sahip olan insanları küfrün şirkin ve her türlü kötülüklerin karanlığından aydınlığına çıkaran Allah’ın kitabını öğrenmek ve tüm karanlıklardan kurtulmak için okuyacağız ve okutacağız![126]

Verdiği sayısız nimetlere şükredebilmek ve seçkin kullarından olabilmek ve doğru yola girip o yolda devamlı kalabilmek için[127], bütün kainatın yaratanı ve hayatlarını tanzim eden Allah’a ibadet ve kulluk yapabilmek için ve O’nun dosdoğru yolunda olabilmek için[128], sadece iman etmek kafi olmadığı için hayırlı ve doğru ameller işlenmesi gerektiği ve böyle olanları da Allah’ın dosdoğru yoluna yöneltip o yolda devamlı kılacağını bildiğimiz ve böylece öğrenmek ve yaşamak için okuyup okutacağız![129] insanları hak olan doğru olan Allah’ın yoluna çağıran peygamberlerin yolu olduğu için[130], gerçekleri örtbas eden inanmayan kimseler gibi olmayalım diye Allah’ın dosdoğru yolunda olalım onun dışına çıkıp sapanlardan olmayalım diye[131], en doğru ve gerçek sözlerin içinde bulunduğu hak olan kitaba sarılmış olmak için ve O kitabında bizleri Allah’ın dosdoğru yoluna ileteceğini bildiğimiz için O hak kitabı Hakkın kitabını okuyup anlayıp[132], dosdoğru yolda olan peygamberlere uymak onlar gibi olmak ve onlara benzemek onların ahlakıyla ahlaklanmış olmak için[133], Allah’ın dışında kendilerine ilahlık yakıştırılan tüm rejimleri, tüm sistemleri, tüm hayat tarzlarını terkedip Allah’a itaat ve ibadet etmiş olmak için ve O’nun dosdoğru yolunda devamlı kalabilmek için okuyup okutacak ve okumaya devam edeceğiz![134]

Hiçbir şeyi bilmeyen kimseler olarak Allah’tan gelen vahye sarılmak ve aydınlık olan aydınlatıcı olan O kitapla yolumuzu bulmak için yolunu Allah ve kitabıyla bulan kullardan olmak için[135], Allah’ın rahmet ve merhametine nail olabilmek için bizi dosdoğru yoluna iletmesini istemek ve ne isteyeceğimizi öğrenmek için[136], bize olan nimetini Allah’ın çoğaltması ve tamamlaması için ve bizi dosdoğru yoluna iletmesi için bu Kur’ân’ı okuyup okutacak anlayıp anlatacağız inşaallah…[137]

 

181) Kur’an’ı Sık Sık Tekrarlamak Ve Unutulmaya Terketmekten Sakınmak

 

1004. Ebû Mûsa radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şu Kur’an’ı hâfızanızda korumaya özen gösteriniz. Muhammed’in canını kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Kur’an’ın hâfızadan çıkıp kaçması, bağlı devenin ipinden boşanıp kaçmasından daha hızlıdır.”[138]

 

* (Müslim, Müsafirin 230)’da geçen bir hadiste şöyle buyurulur: “Filan veya falan sureyi unuttum demek ne kadar çirkindir. Belki de bana unutturulmuştur”, demesinin uygun olacağı hatırlatılır. Bilerek ve ihmalkar davranıp Kur’an’ı unutmanın çok çirkin davranış olduğu hatırlatılmıştır. Kaçan deveyi yakalayıp tekrar zaptetmek ne kadar zor ise Kur’an’ı hafızada tutmak da o kadar zordur. Bu yüzden hafız olanlar ve ezberinde ayetler ve sureler bulunan kimseler her zaman tekrarlamalı ve unutmamaya gayret etmelidirler.[139]

 

1005. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kur’an hâfızı, bağlı devenin sâhibine benzer. Deve sahibi devesini sürekli gözetirse elinde tutar. Eğer onunla ilgilenmezse kaçıp gider.”[140]

 

182) Sesi Kur’an’la Süslemek (Sesi Kur’an’la Süslemenin, Sesi Güzel Olandan Kur’an Okumasını İstemenin Ve Onu Dinlemenin Müstahaplığı)

 

1006. Ebû Hüreyre radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:

“Allah, güzel sesli bir peygamberin, Kur’an’ı tegannî ile yüksek sesle okumasından hoşnut olduğu kadar hiçbir şeyden hoşnut olmamıştır” buyururken işittim, demiştir.[141]

 

* Teğanni, birden çok anlama gelen kelimelerden olup, Kur’an’ı okuyup güzelleştirmek, okurken sevinç ve hüznü belli etmek demektir. Ayrıca yetinmek, başka bir şeye ihtiyacı olmamak, Kur’an okuyan kimsenin geçmiş milletlerin haberlerinden ve eski kitaplardan uzak kalıp ihtiyaç duymaması anlamına da gelir. Meşgul olmak, zenginlik anlamlarına da gelen teğanni, açıktan ve yüksek sesle okumak anlamına da gelir. Bu kelimenin kullanıldığı yerlerde duruma göre bu anlamlardan biri kabul edilebilir. (Bunun için bkz. Yunus: 10/61, Ankebut: 29/48-51, Alak: 96/1-5) [142]

 

1007. Ebû Mûsa el–Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle buyurdu:

“Şüphesiz Dâvûd’a verilen güzel seslerden bir nağme de sana verilmiştir.”[143]

Müslim’in bir rivayeti şöyledir:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ebû Mûsâ’ya şöyle dedi:

“Dün gece senin okuyuşunu dinlerken beni bir görmeliydin!”

 

1008. Berâ İbni Âzib radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i yatsı namazında “Ve’t–tîni ve’z–zeytûni” sûresini okurken dinledim. Ondan daha güzel sesli bir kimse işitmedim.[144]

 

1009. Ebû Lübâbe Beşîr İbni Abdülmünzir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kur’an’ı tegannî ile okumayan kimse bizden değildir.”[145]

 

1010. Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh der ki: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:

– ”Bana Kur’an oku” buyurdu.

–Yâ Resûlallah! Kur’an sana indirilmişken ben sana nasıl Kur’an okurum? dedim.

– ”Ben Kur’an’ı başkasından dinlemeyi gerçekten çok severim” buyurdular. Bunun üzerine ben kendilerine Nisâ sûresini okudum. “Her ümmetten gerçek bir şahit, seni de bunlara hakkıyla şahit getirdiğimiz zaman halleri nice olur” (Nisa: 4/41) anlamındaki âyete gelince:

– ”Şimdilik yeter” buyurdular. Kendisine dönüp baktım, iki gözünden yaşlar boşanıyordu.[146]

 

* Manayı düşünerek dinleyen peygamberimizin gözü önüne kıyamet manzaraları geldiği için ağlıyordu. [147]

 

183) Belirli Bazı Sûre Ve Âyetleri Okumaya Teşvik

 

Bu bölümdeki ondört hadis-i şeriften; Fatiha suresinin Kur’an’ın en büyük suresi olduğunu, İhlas suresinin Kur’an’ın 1/3’ine denk olduğunu ve İhlas suresindeki gibi Allah’ı tanıyarak bir ömür sürdüren kimsenin mutlaka cennete gireceğini, cin, şeytan vb gibi şeylerden korunmak için nas ve felak surelerinin okunması gerektiğini, mülk suresinin içerisindekilere göre yaşayan kimseye o surenin şefaat edip bağışlanacağını, Bakara suresi son iki ayeti okunduğunda ve gereği gibi yaşandığında o kimseye her yönden kafi geleceğini, evlerimizi Kur’an okumamak suretiyle kabir haline getirmememiz gerektiğini, Bakara suresi okunan ve içerisindekilere göre yaşanan evden şeytanın kaçacağını Ayet-el Kürsi’nin çok kıymetli ve değerli bir ayet olduğunu, şeytanın bazen doğru söz söyleyebileceğini, Kehf suresinin baştan veya sondan on ayeti okunduğunda deccal şerrinden korunulabileceğini öğreneceğiz. [148]

 

1011. Ebû Saîd Râfi‘ İbni Muallâ radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:

– ”Mescidden çıkmazdan önce sana Kur’an’daki en büyük sûreyi öğreteyim mi?” buyurdu ve elimi tuttu. Çıkmak istediğimizde ben:

–Yâ Resûlallah! Bana Kur’an’daki en büyük sûreyi sana öğreteyim mi demiştiniz? dedim. Bunun üzerine:

– ”Elhamdülillâhi Rabbi’l–âlemîn’dir. O seb’ul–mesânîdir; bana verilen Kur’ân–ı Azîmdir” buyurdular.[149]

 

* Fatiha suresi Kur’an’ın en kapsamlı suresidir. Kur’an’ın anası, kitabın anası isimleri de verilir. Tevhid inancı Allah’a kulluk ve Allah’ın tüm kainatın işlerini ayarladığı da bu sure ile bildirilmiştir. Kur’an’ın tamamı bu surede gizlidir. Çünkü bu sure çok kısa olmasına rağmen Allah’tan, kuldan ve kulluk prensiplerinden bahseden tek kısa suredir. Tefsirlerde faziletiyle alakalı çok bilgiler verilen bu sure için “Fatiha suresi tefsiri” adı altında pek çok müstakil eserler yazılmıştır.

Kur’an’daki sure ve ayetler birbirinden farklı ve faziletli olabilir.

Şifa olması dolayısıyla tedavi için okunacak surelerdendir.

Hıcr: 15/87 ayetine göre Kur’an’ın tamamına denk bir sure olduğu da beyan edilir. [150]

 

1012. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Kul hüvallahü ahad” sûresi hakkında şöyle buyurdu:

“Canımı gücü ve kuvvetiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, bu sûre Kur’an’ın üçte birine denktir.”[151]

 

Bir başka rivayete göre: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashabına şöyle buyurdu:

“Sizden biriniz bir gecede Kur’an’ın üçte birini okumaktan âciz mi kalıyor?” Bu onlara gerçekten zor geldi ve:

–Buna hangimizin gücü yeter ki, yâ Resûlallah! dediler. Bunun üzerine Efendimiz:

“Kul hüvellahü ahad Allahü’s–samed, Kur’an’ın üçte biridir” buyurdular.[152]

 

1013. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, bir adam başka bir adamın “Kul hüvellahü ahad”’ı tekrar tekrar okuduğunu duydu. Sabah olunca Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip bu durumu anlattı. Adamın kendisi bunu azımsıyordu. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Canımı gücü ve kudretiyle elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, o sûre Kur’an’ın üçte birine denktir” buyurdu.[153]

 

1014. Ebû Hüreyre radıyallahu anh ‘den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Kul hüvellahü ahad” sûresi hakkında:

“Şüphesiz ki o sûre Kur’an’ın üçte birine denktir” buyurdu.[154]

 

1015. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, bir adam:

–Ben şu “kul hüvellahü ahad” sûresini seviyorum, dedi. Peygamberimiz:

“Şüphesiz ki onun sevgisi seni cennete sokar” buyurdular.[155]

 

* Bu surede Fatiha suresi gibi birden fazla isimle anılır.

Tevhid suresi: İnsanları şirk ve küfürden kurtarıp tek Allah’a yöneltir.

Marifet suresi: Allah’ı en özlü biçimde tanıtan sure.

Necat suresi: Küfür ve şirkten kurtaran sure.

İslam dininin üç temel esasa dayandığı Kur’an’ın pek çok ayetleriyle sabittir. Bunlar;

Tevhid: Allah’ın birliği.

Risalet: Peygamberlik ve peygamberler.

Ahiret: Öteki dünya hayatı.

Bu üç esastan “Tevhid”i en güzel ve kısa bir şekilde izah ettiği için anlam ve mana itibarıyla Kur’an’ın üçte birine denktir. Dolayısıyla kişi bu sureyi sever hayatını küfür ve şirkten uzak olarak devam ettirirse mutlaka cennete girecektir. Çünkü Allah iyiliklere en az 10 karşılık sevap veriyor[156] veya yedi yüz katı ve fazlasını veriyor.[157] Veya  otuz bin kat ve derece fazlasıyla lütufta bulunuyor.[158] Böyle olunca bu sure de değişik yönlerden Kur’an’ın üçte birine denk olabilir. Çünkü Allah Rasulü yalan ve yanlış söylemez, onun söyledikleri mutlaka vahye dayanır.[159] Her şeyin bir özü ve mayası olduğu gibi bu surede es Samed ismi geçmektedir ki çok geniş anlamları içermektedir. Mesela: Geniş ve yüksek makam, açlık ve susuzluk hissetmeyen, zor durumda başvurulan reis, kendisine danışılmadan hiçbir karara varılamayan, herkesin her ihtiyacını istediği kişi eksiği bulunmayan, kendisinden üstün hiçbir kimse ve şey olmayan, hiçbir kimseye muhtaç olmayan fakat herkesin ve her şeyin kendisine muhtaç olduğu zat gibi pek çok anlamlarda Rabbimiz, kendisini bu surede tanıtmış oluyor. [160]

 

1016. Ukbe İbni Âmir radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bu gece indirilen âyetleri görmedin mi? Onların benzerleri asla görülmemiştir: Kul eûzü birabbi’l–felak ve kul eûzü birabbi’n–nâs.”[161]

 

1017. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh şöyle dedi: 

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem cinlerden ve göz değmesinden Allah’a sığınırdı. Nihayet Muavvizeteyn (Kul eûzü birabbi’l–felak ve kul eûzü birabbi’n–nâs) nâzil oldu. Ondan sonra Muavvizeteyn ile Allah’a sığınmaya başladı ve diğer duaları bıraktı.[162]

 

* Bu iki  sureye iki sığındırıcı sure anlamına gelen muavvizeteyn adı verilir. İhlas suresi de ilave edilirse üçüne birden muavvizât denilir. Rasûlullah her gece yatağına girdiklerinde bu üç sureyi okuyup avuçlarına üfleyerek başından ayağına kadar tüm vücudunu sıvazlar ve bunu üç sefer yaparlardı.[163] Medine’de peygamberimize yahudi Lebid ibn A’sam’ın sihir yapması üzerine bu iki sure nazil olmuş kendisindeki sihrin tesiri bu iki sureyi okumak suretiyle Allah’ın izniyle giderilmiştir. Önceden okumakta olduğu ayet ve sureleri bırakıp en tesirli ve güçlü olan bu iki sure ile nazar değmesi ve cin şeytan işlerine yani büyüye karşı bu iki sureyi bir silah olarak veya bir sigorta olarak kullanmışlardır ve bize de tavsiyeleri bu doğrultudadır. İslamda dualarla da Rabbimize sığınmamız emredilmiştir. Hadis kitaplarında “Rukye” denilen bölüm hep bundan bahseder zaten Kur’an’da da şifa ile ilgili ayetler bu maksatla okunup kişinin kendisini emniyete alıp Allah’a sığındırması uygun görülmüştür. Şifa ayetleri şunlardır: (Tevbe: 9/14,  Şuara: 26/80, Yunus: 10/57, İsra: 17/82, Fussilet: 41/44) Ayrıca hadis kitaplarında zikredilen ve ileride 1020 numarada gelecek olan Ayet-el Kürsi (Bakara: 2/255) ayeti ile de kişi her türlü kötülüklerden korunabilir. Sihir hadislerde büyük günahların ikincisi olarak belirtilir ve haram olan bir iştir. Yapmak, yaptırmak, vasıta olmak küfür, şirk ve haram olan işlerdendir. [164]

 

1018. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kur’an’da otuz ayetten ibaret bir sûre bir adama şefaat etti; neticede o kişi bağışlandı. O sûre: Tebârekellezî biyedihi’l–mülk’dür.”[165]

 

* Bu surenin faziletine ve özelliklerine dair tefsirlerimizde pek çok bilgiler verilmektedir. Hadis kitaplarının Fezailül Kur’an bölümünde yine pek çok malumatla karşılaşmaktayız. Hatta bu sureye Mülk ismi yanı sıra Mania ve Münciye isimleri de verilir ki kabir azabından ve cehennemden koruyan kurtaran engel olan anlamındadır. Yani surenin tümünü mana ve mahiyetini kavrayarak inanıp Allah’ı o şekilde tanıyıp o şekilde bir hayat süren kimseye Allah’ın izni ile bu sure şefaat edecek ve onun affına sebep olacaktır. Değilse kuru kuru anlamadan muhtevasından habersiz bir yaşantı içerisinde yaşayarak okuyanlara şefaatçi değil belki de şikayetçi olacaktır. Çünkü yüzlerce ayet Kur’an’ın bize okunmak, anlaşılmak ve yaşanmak üzere indirilen bir kitap olduğunu bize bildirmektedir. [166]

 

1019. Ebû Mes’ûd el–Bedrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bakara sûresinin sonundan iki âyeti geceleyin okuyan kimseye bunlar yeter.”[167]

 

* Bakara suresinin sonundaki bu iki ayet halk arasında Amenerrasulü diye bilinen ve başlanan iki ayettir. Hadis kitaplarımızdan (Müslim, İman 199-200)’de bildirildiğine göre peygamberimiz bu iki ayetin ikincisini okurken yedi ayrı dua cümlesini okudukça Rabbimizin “Duanı kabul ettim” buyurduğu aktarılır.

Her müslümanın kendi başına mutlaka yatmazdan önce okuması gereken ve tavsiye edilen bu iki ayet hakkında hadis kitaplarımızda: “Bu iki ayeti belleyiniz, çoluk çocuğunuza belletiniz. Çünkü bunlar hem dua hem namaz sevabına denk hem de Kur’andır” denilmektedir. Memleketimizde yatsı namazı sonrası imamlar tarafından okunması da bir hatırlatma kabilindendir. Herkes kendisi evde yatmazdan önce okuyup, manasını düşünüp imanını kuvvetlendirmelidir. Çünkü ilk ayet imanın temel şartlarını, ikincisi ise yedi ayrı dua cümlesinden oluşmaktadır. (Darimi Fedailül Kur’an 14)’de Hz. Ömer ve Hz. Ali “Akıllı olan müslüman mutlaka Bakara suresinin son iki ayetini okuyarak uyur” dediklerini de öğreniyoruz. Müslüman manasıyla birlikte her gün okumalı ve Allah’a bu iki ayetle yönelmeli ki gündüz işlediği günahlara ve her şeyine karşı bu iki ayet kafi gelmiş olsun. [168]

 

1020. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz. Şüphesiz şeytan, içinde Bakara sûresi okunan evden kaçar.”[169]

 

* Kabirler canlılık ve hayat olmayan yerlerdir. Issız ve sessizdir. Kuran okunup namaz kılınmayan evler de Rasûlullah (s.a.v) tarafından kabirlere benzetilmiştir ve mezarlıklara benzemesin diye müslümanlar uyarılmıştır. Nafile namazları evde kılınız diye emretmesi de bu sebepledir. Çünkü kabirlerde namaz kılınmaz. Biz de böylece evlerimizde Kuran okuyup farz dışındaki namazları evlerimizde kılmak suretiyle evlerimizi kabirler haline çevirmeyeceğiz. Hepimizin evi birer eğitim yeri mektep ve kreş olacak adeta...

Bu sure Kur’an’ın tüm surelerinin özü durumundadır. Çünkü içerisinde emir, yasak, hüküm ve haber olarak pek çok özellik bulunmaktadır. Sahabeden pek çoğunun da bu sureyi çok uzun zamanlarda okuyup hazmettikleri de anlatılır. Dolayısıyla böyle bir sureyi bilen kimseyi şeytanın aldatması veya aldatmak için o evde oyalanması düşünülemez. Mutlaka o evden şeytan iş yapamayacağı için kaçar. [170]

 

1021. Übey İbni Kâ’b radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Ey Ebü’l–Münzir! Allah’ın kitabından ezberinde bulunan âyetlerden hangisinin daha büyük olduğunu biliyor musun?” diye sordu. Ben:

–Allâhü lâ ilâhe illâ hüve’l–hayyu’l–kayyûm, dedim. Bu cevabım üzerine elini göğsüme vurdu ve:

– “İlim sana mübarek olsun, ey Ebü’l–Münzir” buyurdu.[171]

 

* Bu hadis hakkındaki açıklama bir sonraki 1020 nolu hadisle birlikte verilecektir.

Hadisin ravisi Übey ibni Ka’b Rasûlullah döneminde Kur’an’ı baştan sona ezbere bilen kimselerdendir. Ebu-l Münzir onun künyesidir. Ezbere bilmekle birlikte manaya aşina oluşu ve Allah’ın yüce saltanatının izah edildiği bu ayeti hemen cevap vererek bilmesi; bizlerin de ezbere bilmediğimiz yerleri manasıyla birlikte anlamamız gerektiğini ve öyle değilsek bile öyle olmamız gerektiğini bize öğretmiş oluyor. [172]

 

1022. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

 Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem beni ramazan zekâtı olan sadaka–i fıtrı korumakla görevlendirmişti. Bir adam gelip yiyecek şeylerden avuçlamaya başladı. Adamı tuttum ve:

– Vallahi seni Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna götüreceğim, dedim. Adam:

– Şüphesiz ben muhtacım, çoluğum çocuğum ve pek çok ihtiyacım var, dedi. Bunun üzerine ben adamı salıverdim. Sabaha çıkınca, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Yâ Ebâ Hüreyre! Dün gece tutsağını ne yaptı?” buyurdu. Ben de:

– Yâ Resûlallah! İhtiyaç içinde bulunduğunu ve çoluk çocuğu olduğunu söyledi, ben de acıdım ve salıverdim, dedim. Resûl–i Ekrem:

– “O sana yalan söyledi, tekrar gelecek” buyurdu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bu sözü üzerine tekrar geleceğini anladım ve onu gözetlemeye koyuldum. Adam geldi ve yine yiyecek şeylerden avuçlamaya başladı. Bunun üzerine:

– Seni Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna çıkaracağım, dedim. Adam:

– Beni bırak, çünkü ben gerçekten muhtacım. Çoluk çocuğum da var. Bir daha gelmem, dedi. Ben de acıdım ve salıverdim. Sabah olunca yine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:

– “Yâ Ebâ Hüreyre! Dün gece tutsağın ne yaptı?” diye sordu. Ben de:

– Yâ Resûlallah! Bana yine ihtiyaç içinde bulunduğunu ve çoluk çocuğu olduğunu söyledi, ben de acıdım ve salıverdim, dedim. Peygamberimiz:

– “O kesinlikle sana yalan söyledi, ama tekrar gelecek” buyurdu. Ben de üçüncü defa gelmesini bekledim. Gerçekten geldi ve yine yiyecek şeylerden avuçlamaya başladı. Onu tekrar yakaladım ve:

– Seni mutlaka Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna çıkaracağım; artık bu üçüncü ve son gelişindir. Bir daha gelmeyeceğine söz veriyorsun sonra tekrar geliyorsun, dedim. Bu defa bana:

– Beni bırak! Allah’ın seni faydalandıracağı bazı kelimeleri ben sana öğreteyim, dedi. Ben:

– O kelimeler nelerdir? dedim. O:

– Yatağına girdiğinde Âyetü’l–kürsî’yi oku. O takdirde, senin yanında Allah tarafından sürekli bir koruyucu bulunur ve sabaha kadar şeytan sana yaklaşamaz, dedi. Bunun üzerine ben onu salıverdim. Sabah olunca Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:

– “Tutsağın dün gece ne yaptı?” diye sordu. Ben de:

–Yâ Resûlallah! Allah’ın beni faydalandıracağı birtakım kelimeleri bana öğreteceğini söyledi, ben de onu salıverdim, dedim. Peygamber Efendimiz:

– “O kelimeler neler?” diye sordu, ben de o kimsenin bana:

–Yatağına girdiğin zaman Âyetü’l–kürsî’yi, “Allahü lâ ilâhe illâ hüve’l–hayyü’l–kayyûm” âyetini başından sonuna kadar oku; senin yanında Allah tarafından sürekli bir koruyucu bulunur ve sabaha kadar şeytan sana asla yaklaşamaz, dediğini söyledim. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Bak hele! Kendisi yalancı olduğu halde bu sefer sana doğruyu söylemiş. Üç gecedir kiminle konuştuğunu biliyor musun, ey Ebû Hüreyre?” dedi. Ben:

– Hayır, bilmiyorum, dedim. Resûl–i Ekrem:

– “O şeytandır” buyurdular.[173]

 

* Tefsirlerde ve hadis kitaplarının Fezailül Kur’an bölümlerinde Ayet-el Kürsi’nin fazilet ve faydalarına dair pek çok hadis-i şerifler vardır.

Allah’tan gelen doğruların tam karşısında olan şeytan ve şeytani güçler her zaman yalan söylerler. Bu onların esas görevleridir ama böyle nadiren de olsa doğru söyledikleri de bir gerçektir. İnsan ve cin şeytanlarından oluşan bu güçlerin bazan söyledikleri bu tür doğruları esas alıp onlara uymak, onların arkasından gitmek doğru olmaz. Bu hadisteki olayda vahiyle desteklenen ve haber verilen Peygamberimizin bu işaretinden bunları anlayacak ve ölünceye dek şeytani güçlerin bazı kere söyledikleri doğrularla yolumuzu değiştirmeyeceğiz. Allah’ın kitabıyla, Rasûlullah (s.a.v)’in sünneti ile bize gösterilen dosdoğru yolda yürümeye devam edeceğiz.

Kitabımızın, hayatımızın gece ve gündüzlerini küfre şirke ve şeytani güçlerin aldatmasına karşı birer sigorta hükmünde olan sure ve ayetlerine sıkı sarılıp onların emirleri doğrultusunda yaşamak yasaklarından da kaçınmak suretiyle kendimizi küfre, şirke ve şeytani güçlerin şerlerine karşı her zaman koruma altına almalıyız.

Bu sebeple yatarken felak-nas sureleri ve Ayet-el Kürsiyi, Bakara suresinin son iki ayeti olan Amenerrasulü ayetlerini manalarını da öğrenip anlayarak okumalıyız ki ibadetlerimiz de bilerek ve şuurlu biçimde yapılmış olsun.

Bugün yirminci asrın insanının hayatından, kafasından, kalbinden ve gündeminden çıkan ayetlerle korunma ve sığınma = rukye modelini yeniden diriltip hayatımıza hakim kılmalıyız ki çağın ve materyalizmin bizlere verdiği stres, bunalım, sıkıntı ve buhranlardan kurtulup huzurlu bir hayata kavuşmuş olalım. Bu hususta gayret bizden olmalı, yardım da Allah’tan beklenmelidir. [174]

 

1023. Ebü’d–Derdâ radıyallahu anh ‘den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kehf sûresi’nin başından on âyet ezberleyen kimse deccâlden korunmuş olur.”

Bir rivayette: “Kehf sûresi’nin sonundan” buyurulmuştur.[175]

 

* Bu surenin ilk on ve son on ayetlerini gözden geçirdiğimizde çıkan ayette Allah’ın kullarına indirdiği eğrilik olmayan kitaptan insanların bu kitapla uyarılıp gerçek karşılıklarını alacaklarından ve onun da cennet olduğundan. Allah’a oğul isnad edenlerin ne büyük sapıklıkta olduğundan. Dünyadaki her şeyin imtihan için yaratıldığından ve geçmiş toplumlardan zalim ve diktatör islam düşmanlarına karşı gelip hicrette ve mağaraya sığınmada kurtuluşu arayan gençlerin durumlarını görüyoruz.

* Son on ayetlerde ise dünyada Allah’ın kitabına karşı gözleri perdeli olan kafirleri ve onların Allah’ın dışındaki kulları Allah’ın yerine koyduklarını cehennemin o tip kişilere konak olduğunu, dünyada iyi iş yaptıklarını sanıp ahirette zararda olanları ve bunlar için terazi bile kurulmayacağını direkt cehenneme gireceklerini, iyi iş yapanların ise firdevs cennetlerinde ebedi kalacaklarını, Rabbimizin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa bir katı daha olsa biteceğini fakat Rabbimizin sözlerinin bitmeyeceğini, Rabbimizin tek olduğunu kimin ona kavuşma isteği varsa iyi işler yapması ve kimseyi ona ortak koşmaması gerektiğini öğreniyoruz.

Surenin başında ve sonunda onar ayetten anlaşılan budur. Böyle olunca bir kimse bunları bilerek ve bildiği gibi de yaşayarak ömrünü tüketirse deccal denilen hakkı batıla karıştıranlardan veya her türlü dini istismar ederek aldatanların şerrinden ve kendisinden korunmuş olacağı bildirilmektedir. Yani Allah’ın gönderdiği eğrilik olmayan kitabın muhtevasıyla iman üzere olup şirke ve küfre bulaşmaksızın hayatı devam ettirmek gerekiyor. [176]

 

1024. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, bir keresinde Cebrâil aleyhisselâm Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında oturmakta iken, Resûl–i Ekrem yukarı taraftan kapı gıcırtısına benzer bir ses işitti ve başını kaldırdı. Cebrâil:

– Bu, şimdiye kadar hiçbir şekilde açılmayıp sadece bugün açılan bir gök kapısıdır, dedi. Peşinden o kapıdan bir melek indi. Bunun üzerine Cebrâil:

– Bu, yeryüzüne inen bir melektir. Bugüne kadar hiç inmemişti, dedi. Melek selâm verdi ve Peygamberimiz’e şöyle dedi:

– Müjde! Sana, senden önce hiçbir peygambere verilmeyen iki nur verildi. Biri Fâtiha sûresi, diğeri Bakara sûresi’nin son âyetleri. Bunlardan okuyacağın her harfe karşılık sana sevap ve ecir verilir.[177]

 

184) Kur’an Okuyup Müzakere Etmek Üzere Toplanmak

 

Bu bölümdeki hadis-i şeriften; Müslümanların her zaman bir araya gelip mescid, salon, ev gibi yerlerde Kuran-ı okuyup mütalea ve müzakere yapmaları gerektiğini ve neticesinde de o anlaşılan şekilde hayat tanzim etmeleri gerektiğini anlıyoruz. [178]

 

1025. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir cemaat Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın kitabını okur ve aralarında müzakere ederlerse, üzerlerine sekînet iner, onları rahmet kaplar ve melekler etraflarını kuşatır. Allah Teâlâ da o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında anar.”[179]

 

* Müslümanlar her zaman bir araya gelerek Rablerinden gelen Kur’an’ın öğretimini ve eğitimini yapmalılar ve bu sebeple ilim ve bilgilerini arttırmalılar. Kuran her türlü bilgilenme ve kültürün önüne geçirilmeli ve ilk öğrenilmesi anlaşılması gerekenin Kur’an olduğu bilincinde olmalıdır.

Kuran’ın sadece metnini okumayı öğrenip ve bazı sureleri ve ayetleri veya tamamını ezberlemek yeterli değildir. Bunlarla beraber şuur kazanma bilinç yenileme maksadıyla Kur’an tedrisatı yapmak aklımızı kalbimizi ve düşünme hasletlerimizi işin içine katarak her bir sure ve ayeti derinlemesine incelemek o ayetlerden çıkan hüküm ve esasların hayatımıza nasıl yansıyacağını karşılıklı müzakere ederek; fikir, anlayış ve davranış birliğinde karar kılmak gerekir.

Böylece Kur’an ve sünnetin genel çizgileri içerisinde kalarak İslamı bir bütün olarak anlamalı ve yaşamalıyız. Bu da ilk kaynak Kur’an ve ikinci kaynak sünnet birlikteliğiyle her ikisini de Allah’ın ve elçisinin işlediği gibi anlayıp bellemekle mümkün olur. Böylelikle okunan Kur’an ve sünnetin ahkamı hayata aktarılmış olur.

Böylece Kur’an nuruyla kalpler temizlenmiş huzurlu bir hayat stres ve bunalımlardan uzak bir hayat Allah tarafından bu kullarına bağışlanmış olur ve böylece derecelerin en üstünü olan Allah’ın yanındaki meleklere Benim kullarımdan filan kimselere bakınız kitabımı müzakere ediyorlar diye hatırlatması da gerçekleşmiş olur. [180]

 

185) Abdesti Güzelce Almanın Fazileti

 

Bu bölümdeki bir ayet ve 9 hadis-i şeriften; abdestin farzlarını tarif edilen ayetle abdestin nasıl alınacağını, yıkanması gereken yerlerin daha ötesinde yıkamanın kıyametteki nurlu oluşu daha da artıracağını, bu nurlu yerin miktarına göre cennette ziynetler takınılacağını, abdestle birlikte küçük günahların döküleceğini, abdesti güzelce almanın günahların bağışlanmasına sebep olacağını, mahşer yerinde müslümanların abdest uzuvlarının parlaklığıyla tanınacaklarını, güzelce abdest alıp mescidlere giderken adımları çoğaltmanın ve bir namazı kıldıktan sonra öteki namazı iştahla beklemenin faziletini iman ve temizliğin bir bütünün iki parçası olduğunu, abdestten sonra okunması gereken duayı okuyanın cennetin 8 kapısından hangisini isterse oradan gireceğini öğreneceğiz. [181]

 

“Ey iman edenler! Namaz kılacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi; ve başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer boy abdestini gerektirecek bir halde iseniz guslediniz. Eğer hasta iseniz veya seyahatte iseniz, yahut tabii ihtiyacınızı gidermişseniz veya kadınlarınızla cinsi birleşme yapmışsanız ve bu halde su bulamamışsanız, o zaman temiz toprağa ellerinizi ve onunla yüzünüzü ve kollarınızı hafifçe ovun. Allah sizi zora koşmak istemez; ama sizi tertemiz kılmak ve size olan nimetini tamamlamak istiyor ki; şükredenlerden olasınız.” (Maide: 5/6)

 

1026. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:

“Şüphesiz ki benim ümmetim, kıyamet gününde, abdest izlerinden dolayı yüzleri nurlu, elleri ve ayakları parlak olarak çağırılacaktır. Yüzünün nûrunu artırmaya gücü yeten kimse bunu yapsın” buyururken işittim.[182]

 

* Yani abdest uzuvlarındaki beyazlığın ve nurluluğun artmasını isteyenler onları farz olan yerlerin ötesine de geçerek dirsek ve topuklardan daha yukarını da yıkamaları gerekmektedir. [183]

 

1027. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Ben dostum sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim:

“Mü’minin nuru ve beyazlığı, abdest suyunun ulaştığı yere kadar varır.”[184]

 

* İnsan: 76/21, Kehf: 18/31, Hac: 22/23, Fatır: 35/33 ayetlerinde de ifade olunduğuna göre mü’minler cennete ziynet eşyası olarak bilezikler takınacaklardır, abdest uzuvları ne kadar geriden itibaren yıkanırsa orada el ve ayaklara takılacak bileziklerde o kadar çok olacaktır. [185]

 

1028. Osman İbni Affân radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim güzelce abdest alırsa, o kimsenin günahları tırnaklarının altına varıncaya kadar bütün vücudundan çıkar.”[186]

 

* Kişi içinde bulunduğu durum, zamana ve imkana göre farz ve sünnetlerine uygun biçimde abdest alırsa kul hakları dışındaki Allah’ın hakkını ilgilendiren küçük günahları ve bilmeden işlediği günahları affedilir. Büyük günahların affedilmesi ise şartına uygun tevbe ile mümkün olacaktır. [187]

 

1029. Osman İbni Affân radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i benim şu abdestime benzer şekilde abdest alırken gördüm. Sonra da şöyle buyurdu:

“Bir kimse bu şekilde abdest alırsa geçmiş günahları bağışlanır. Onun namazı ve mescide kadar yürümesi de fazladan kazanç sayılır.”[188]

 

* Sahabi abdest, namaz ve her şeyini Rasûlullah’tan gördüğü gibi yapıyor ve başkalarına da aynen göstererek örnek oluyorlar biz de öğrendiğimiz doğruları bizden sonrakilere örnek olarak öğretmeliyiz. [189]

 

1030. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Müslüman –veya mü’min– bir kul abdest alır ve yüzünü yıkarsa, gözleri ile bakarak işlediği her günah abdest suyu –veya suyun son damlası– ile yüzünden çıkar. İki elini yıkadığında, elleriyle tutarak işlediği her günah abdest suyu –veya suyun son damlası– ile ellerinden çıkar. Ayaklarını yıkadığı zaman, ayaklarıyla yürüyerek işlediği her günah abdest suyu –veya suyun son damlası– ile ayaklarından çıkar. Neticede o mü’min kul günahlardan temizlenmiş olur.”[190]

 

1031. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kabristana geldi ve:

“Selâm size ey mü’minler diyarı! İnşâallah biz de size katılacağız. Kardeşlerimizi görmemizi çok isterdim” dedi. Ashâb–ı kirâm:

– Biz senin kardeşlerin değil miyiz, yâ Resûlallah? dediler. Resûl–i Ekrem:

– “Sizler benim ashâbımsınız, kardeşlerimiz henüz gelmemiş olanlardır” buyurdular. Bunun üzerine ashâb:

– Ümmetinden henüz gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksın, ey Allah’ın Resûlü? dediler. Peygamber Efendimiz:

– “Ne dersiniz? Bir adamın alnı ak ve ayakları sekili bir atı olsa, yağız ve doru at sürüsü içinde kendi atını tanımaz mı?” diye sordu. Sahâbe:

– Evet, tanır, ey Allah’ın Resûlü, dediler. Resûl–i Kibriyâ:

“İşte onlar da abdestten dolayı yüzleri nurlu, el ve ayakları parlak olarak gelecekler. Ben havzın başına onlardan önce varacağım” buyurdular.[191]

 

1032. Ebû Hüreyre radıyallahu anh ‘den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Size, Allah’ın kendisiyle günahları yok edip, dereceleri yükselteceği hayırları haber vereyim mi?” buyurdular. Ashâb:

– Evet, yâ Resûlallah! dediler. Resûl–i Ekrem:

– “Güçlükler de olsa abdesti güzelce almak, mescidlere doğru çok adım atmak, bir namazı kıldıktan sonra öteki namazı beklemek. İşte ribâtınız, işte bağlanmanız gereken budur” buyurdular.[192]

 

1033. Ebû Mâlik el–Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Temizlik imanın yarısıdır.”[193]

 

* İmansız yapılan ibadetin bir faydası olmayacağı gibi abdestsiz pek çok ibadette yapılamaz. (Namaz – Tavaf) Müslüman’ın hayatında şirk ve küfürden temizlenmek yani iman ve gözle görülen pisliklerden temizlenmek bir bütün teşkil eder. [194]

 

1034. Ömer İbni Hattâb radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizden biriniz güzelce abdest alır –onu tastamam yapar– sonra da: Eşhedü en lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh. Ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh, derse, o kimseye cennetin sekiz kapısı açılır. O da dilediği kapıdan girer.”[195]

 

Tirmizî’nin rivayetinde şu ziyade vardır: “Allahümme’c‘alnî mine’t–tevvâbîn ve’c–alnî mine’l–mütetahhirîn” duasını da okur.

 

186) Ezanın Fazileti

 

Buradaki 8 hadis-i şeriften; Ezan okumanın İslam’ın vazgeçilmez esaslarından olduğunu birinci safta namaz kılmanın diğer saflara göre daha faziletli olduğunu cemaata yetişmenin de faziletli olduğunu, sabah ve yatsı namazlarının da münafıklara ağır gelen iki namaz olduğunu müezzinlerin kıyamette boylarının uzun olacağını, Ezan seslerinin ulaştığı yerlerin kıyamette okuyan kişiye şahadetlik edeceğini şeytanın ezan okunurken kaçtığını namaz esnasında da vesvese vermek üzere bazı şeyleri hatırlattığını ezan okunurken yapılması gereken tavır ve duaları ezan ve kamet arasında yapılacak duaların reddedilmeyeceğini öğreneceğiz. [196]

 

1035. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İnsanlar ezan okumanın ve namazda birinci safta bulunmanın ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi, sonra bunları yapabilmek için kur’a çekmek zorunda kalsalardı kur’a çekerlerdi. Şayet camide cemaate erken yetişmenin ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi, birbirleriyle yarışa girerlerdi. Eğer yatsı namazı ile sabah namazındaki fazileti bilselerdi, emekleyerek ve sürünerek de olsa bu iki namaza gelirlerdi.”[197]

 

1036. Muâviye radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:

“Kıyamet günü boyunları en uzun olanlar müezzinlerdir” buyururken işittim, demiştir.[198]

 

1037. Abdullah İbni Abdurrahman İbni Ebû Sa‘saa’dan rivayet edildiğine göre, Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh ona şöyle dedi:

“Ben senin koyunu ve kır hayatını sevdiğini görüyorum. Koyunlar arasında veya kırda iken, namaz için ezan okuduğunda sesini iyice yükselt. Çünkü müezzinin sesinin ulaştığı yere kadarki alanda olup da onu işiten cin, insan ve her varlık, kıyamet gününde ezan okuyanın lehine şahitlik yaparlar.” Ebû Saîd:

Ben bunu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den işittim, dedi.[199]

 

* Kırda bayırda çölde bile olsa her namaz için ezan okumak gereklidir. Ezan sesini insan cin ve diğer varlıklar da duyarlar.[200]

 

1038. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Namaz için ezan okunduğu zaman, şeytan ezanı duymamak için arkasını dönüp yellenerek kaçar. Ezan bitince tekrar geri gelir. Namaz için kamet edilince yine arkasını dönüp kaçar. Kamet bittiğinde yine gelir ve kişi ile nefsi arasına sokulur ve ona: Filân şeyi hatırla, filân şeyi hatırla diyerek, namazdan önce aklında olmayan şeyleri hatırlatır da, neticede insan kaç rek’at namaz kıldığını bilemez olur.”[201]

 

1039. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ezanı işittiğiniz zaman, müezzinin söylediklerinin aynısını siz de söyleyin. Sonra bana salâvat getirin. Çünkü bir kimse bana bir defa salâvat getirirse, Allah buna karşılık ona on defa salât eder. Daha sonra benim için Allah’tan vesîleyi isteyin. Çünkü vesîle, cennette Allah’ın kullarından bir tek kuluna lâyık olan bir makamdır. O kulun ben olacağımı umuyorum. Benim için vesîleyi isteyen kimseye şefatim vâcip olur.”[202]

 

1040. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Ezanı işittiğiniz zaman siz de müezzinin söylediklerini söyleyiniz.”[203]

 

1041. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim ezanı işittiği zaman: Ey şu eksiksiz davetin ve kılınacak namazın rabbi Allahım! Muhammed’e vesîleyi ve fazîleti ver. Onu, kendisine vaadettiğin makâm–ı mahmûda ulaştır, diye dua ederse, kıyamet gününde o kimseye şefâatim vâcip olur.”[204]

 

1042. Sa’d İbni Ebî Vakkas radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim müezzini işittiği zaman: Tek olan ve ortağı bulunmayan Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve resûlü olduğuna şahitlik ederim. Rab olarak Allah’tan, resûl olarak Muhammed’den, din olarak İslâm’dan razı oldum, derse, o kimsenin günahları bağışlanır.”[205]

 

1043. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ezan ile kamet arasında yapılan dua reddedilmez.” [206]

 

* Halk arasında ezan okunmaya başlarken veya ezanı duyan kimseler azizallah ve benzeri ifadeler kullanıyorlar bunların sünette yeri yoktur yapmamak lazımdır yukarıdaki hadislerden öğrendiğimiz şekilde ezana karşılık vermelidir. Yani müezzinin sözleri aynen tekrar edilmeli “Hayyealessalah” ve “hayyealelfelah” sözlerine gelince “la havle vela kuvvete illa billahilaliyyil azim” denilmeli kamet yapılırken de aynen yapılmalıdır sadece “essalatü hayrun minenevm” denilirken “sadakte ve bererte” denilmeli “kad kametis salatu” denirken de “ekamehallahü ve edameha” denilmelidir.

* “la havle vela kuvvete illa billahilaliyyil azim” Çaba ve güç gösterebilmemiz yüce Allah tarafındandır.

* “ekamehallahü ve edameha” Allah bu dini ve bu namazı hep ayakta tutsun ve devam ettirsin.

* “sadakte ve bererte” Doğru söyledin ve iyi ettin. [207]

 

187) Namazların Fazileti

 

Bu bölümdeki tek ayet ve 5 hadisten; namazın kişiyi tüm kötülüklerden alıkoyduğunu, alınan her abdest ve kılınan her namazla kişinin günahlarının silindiğini namazlar arasında işlenen günahlara namazların keffaret olduğunu büyük günahlardan sakınıldığı sürece beş vakit namazın küçük günahlara keffaret olacağını öğreneceğiz. [208]

 

“Kitaptan sana vahyedileni oku ve insanlara ulaştır. Namazında dikkatli ve devamlı ol çünkü namaz insanı çirkin işlerden, vahye ve ona teslim olan akla aykırı her türlü şeyden alıkoyar. Allah'ı gündemde tutmak elbette en büyük ibadettir. Allah ne işlerseniz hepsini bilir. (Ankebut: 29/45)

 

1044. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittiğini söyledi:

– “Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir nehir olsa da, o kimse her gün bu nehirde beş defa yıkansa, kirinden bir şey kalır mı?” Sahâbîler:

– O kimsenin kirinden hiçbir şey kalmaz, dediler. Resûl–i Ekrem:

– “Beş vakit namaz işte bunun gibidir. Allah beş vakit namazla günahları silip yok eder” buyurdular.[209]

 

1045. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Beş vakit namazın benzeri, sizden birinizin kapısı önünden akıp giden ve her gün içinde beş defa yıkandığı bol sulu bir ırmak gibidir.”[210]

 

* Hem ayetlerde Rabbimiz hem de hadislerde peygamberimiz bizlere bazı şeyleri örneklerle açıklamışlardır yukarıdaki iki hadis-i şerifte bu şekilde gelmiştir bizleri büyük günahlardan Ankebut: 29/45 ayeti gereği namaz koruyacaktır namaz kılmamak kişiyi küfre götürecek kadar büyük günahlardandır.  (Bak 1078 – 1079 – 1080 numaralı hadisler) Bu bilinçle günde beş vakit namaza devam eden kişinin küçük günahları da kıldığı namazlarla temizlenmiş olur. Müslüman bilerek günah işlemez bilmeyerek işlediği günahlarına da namaz ve abdest keffarettir. [211]

 

1046. İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, bir adam bir kadını öptü. Sonra Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip durumu haber verdi. Bunun üzerine: “Gündüzün iki yanında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl. Şüphesiz iyilikler kötülükleri giderir” (Hûd: 11/114) anlamındaki âyet nâzil oldu. Adam:

– Bu sadece bana mı mahsus yâ Resûlallah, dedi? Resûl–i Ekrem:

– “Ümmetimin tamamı içindir” buyurdular.[212]

 

* Bu ve benzeri hadiselerde sahabiler işledikleri bir suçu ve günahı pişmanlık duyarak Rasûlullah’a gelip itiraf ederler cezasını çekmek isterlerdi. Bu husus onların ahirete olan inançlarının bir göstergesiydi bu dünyada işledikleri suçun cezasını çektikleri taktirde ahiretteki cehennem azabından kurtulacakları veya cezanın hafifletileceği inancına sahiplerdi. Rasûlullah’ta önceden bir hüküm gelmişse ona hüküm verir yoksa vahiy gelmesini beklerdi burada da önceden hüküm gelmediği için (Hud: 11/114) ayeti nazil oldu. [213]

 

1047. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Büyük günahlardan kaçınıldığı müddetçe, beş vakit namaz ile iki cuma, aralarında işlenen küçük günahlara keffârettir.”[214]

 

* İbadetleriyle hayatına düzen vermiş olan müminler abdest, namaz v.b. ibadetlerle tüm hayatına da düzen vermiş olurlar günahlardan uzak stres, bunalım, sıkıntı olmayan huzurlu bir hayat sürerler ve gerçek kurtuluşa ermişlerdir. Mü’minun: 23/1-2 ayetlerinde belirtildiği gibi. [215]

 

1048. Osman İbni Affân radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittiğini söyledi:

“Bir müslüman, farz namazın vakti geldiğinde güzelce abdest alır, huşû içinde ve rükûunu da tam yaparak namazını kılarsa, büyük günah işlemedikçe, bu namaz önceki günahlarına keffâret olur. Bu her zaman böyledir.”[216]

 

* Peygamberimiz başka bir hadislerinde “Nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız sizde öylece kılınız.”buyurmaktadır. Dolayısıyla tavuğun yem topladığı gibi değil başka şeylerle meşgul olmaksızın huzur ve huşu içerisinde kılınan namaz  önceden işlenmiş günahların silinmesine vesile olur. Kalp huşu içerisinde olursa vücut ve azalar da huşu içinde olacağından öncelikle namaza başlamadan kalbi huzursuzluklardan temizlemek, meşguliyetlerinden arındırmak gerekir ki namazımız gerçekten namaz olsun. [217]

 

188) Sabah Ve İkindi Namazlarının Fazileti

 

Bu bölümdeki 6 hadis-i şeriften; Bu iki vakitte fedakarlık yapıp uyku ve ticaretini veya işlerini bırakarak namaza devam etmenin kişiyi cennete ulaştıracağını, cehennemden kurtaracağını ve o kişinin Allah'ın himayesi altında olacağını, meleklerin nöbet devir teslim vakitlerinin sabah ve ikindi vaktinde olduğunu Rabbimizi cennette apaçık göreceğimizi öğreneceğiz. [218]

 

1049. Ebû Mûsâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İki serinlik namazını, sabah ve ikindiyi kılan kimse cennete girer.”[219]

 

1050. Ebû Züheyr Umâre İbni Ruveybe radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittiğini söyledi:

“Güneş doğmadan ve batmadan önce namaz kılan bir kimse cehenneme girmeyecektir.” Resûl–i Ekrem bu sözüyle sabah ve ikindi namazlarını kastetmişti.[220]

 

* Nur: 24/37 ayetine göre; “Gerçek müminleri ne ticaret ne de alışveriş Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekat vermekten alıkoymaz.”

Uyku ve ticari meşgaleler vasıtasıyla en çok terk edilen namaz bu ikisi olduğu için dikkatler bu iki namaza çekiliyor değilse diğer vakit namazları da bunlardan farklı değildir. Rızık temini için yapılan çalışmalar ve aşırı uyku sever olmamız bizi bu ibadetlerden alıkoymamalıdır. [221]

 

1051. Cündüb İbni Süfyân radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sabah namazını kılan kimse Allah’ın himayesindedir. Dikkat et, ey Ademoğlu! Allah, bizzat himayesinde olan bir konuda seni sorguya çekmesin.”[222]

 

* Bir kimse önce Allah'a verdiği sözü yerine getirmelidir eğer verdiği sözü yerine getirmez veya gücü yeten işleri yapmaz güzel davranışlarda bulunmazsa mutlaka hesaba çekilir kim de hesaba çekilecek işler yapmışsa mutlaka azap görür. Hesaba çekilecek işlerden kul uzak olmalıdır bu hadis bize bunu anlatmaktadır. Belki de bu iki namazın vaktine fazla değer verilmesi bir sonraki hadisten öğreneceğimiz üzere meleklerin de şahit olmalarından dolayıdır. [223]

 

1052. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Birtakım melekler geceleyin, diğer birtakımı da gündüz vakti birbiri ardınca gelip sizin aranızda bulunurlar. Onlar sabah namazı ile ikindi namazında bir araya gelirler. Geceleyin aranızda kalmış olanlar Allah’ın huzuruna çıkarlar. Allah Teâlâ, kullarının halini çok iyi bildiği halde, meleklere:

–Kullarımı ne halde bıraktınız? diye sorar. Melekler:

–Onları namaz kılarken bıraktık; yanlarına da namaz kılarken varmıştık, derler.”[224]

 

1053. Cerîr İbni Abdullah el–Becelî radıyallahu anh şöyle dedi:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında idik. Dolunay halindeki aya bakarak şöyle buyurdu:

“Siz şu ayı güçlük çekmeden gördüğünüz gibi, Rabbinizi de açıkça göreceksiniz. Güneş doğmadan ve batmadan önceki namazları kaçırmamak elinizden geliyorsa, kesinlikle kaçırmayıp kılınız.”

Buhârî’nin bir rivayetinde: “Resûl–i Ekrem, ayın on dördüncü gecesi aya bakmıştı” denilmektedir.[225]

 

* Uyku ve dünyevi işlerin yoğun olduğu saatlere rastlayan bu iki vakit namazın kaçırılma tehlikesi diğerlerinden fazla olduğu için dikkatler bu iki namaza çekilmektedir. [226]

 

1054. Büreyde radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İkindi namazını terkeden kimsenin işlediği amelleri boşa gider.”[227]

 

* Namazı bile bile terk etmek (uyku, unutma ve baygınlık) dışında ya dünyevi çalışma ticaret vs. olur veya bilerek terk etmekle olur. Bilerek namazları terk eden ise küfre girecek kadar büyük günah işlemiş olur. İleride gelecek (1078-1079-1080) nolu hadisler bu hadis-i şerife ışık tutmaktadır. Böylece kişi namazı dünyevi işleri bahane ederek veya bile bile terk etme durumuna düşerse tüm yaptığı ameller boşa gitmiş olur çünkü kafir olarak ölümle karşı karşıya gelmiştir. (Bakara: 2/217 ayetin hükmüne girmiş olur.) [228]

 

189) Camilere Gitmenin Fazileti

 

Bu bölümdeki 8 hadis-i şeriften; mescidlere ibadet için gelip gidişlerimiz cennetteki bize yapılacak ikramı arttırır. Mescide giderken attığımız her adım bir küçük günahımızı silip derecemizi yükseltir. Cemaatle kılınan namaz tek başına kılınandan daha büyük sevap kazandırır, karanlık gecelerde mescide giden kimselerin kıyamet gününde tam bir aydınlığa kavuşacaklarını, gerçek müminlerin bir sıfatlarının da mescidlere gitmelerinin olduğunu, öğreneceğiz. [229]

 

1055. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim sabah akşam camiye gider gelirse, her gidip gelişinde Allah Taâlâ o kimseye cennetteki ikramını hazırlar.”[230]

 

1056. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimse evinde güzelce temizlenir, sonra Allah’ın farzlarından bir farzı yerine getirmek için Allah’ın evlerinden birine giderse, attığı adımlardan her biri bir günahı silip yok eder; diğer adımı da onu bir derece yükseltir.”[231]

 

1057. Übey İbni Kâ’b radıyallahu anh şöyle dedi:

– Ensardan bir adam vardı. Evi mescide ondan daha uzak olan bir kimse bilmiyorum. Buna rağmen hiçbir namazı kaçırmıyordu. Kendisine:

– Keşke bir merkep satın alsan! Karanlık ve sıcak günlerde ona binerdin? denildi. Adam:

– Evimin mescide yakın olması beni sevindirmez. Ben mescide gelip giderken attığım her adıma sevap yazılmasını istiyorum, dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Allah Teâlâ bunların hepsinin sevabını senin için bir araya topladı” buyurdu.[232]

 

1058. Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:

– Mescidin etrafındaki arsalar boş kalmıştı. Benî Selime, mescidin yakınına taşınıp yerleşmek istediler. Bu arzu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e ulaşınca, onlara:

– “Bana gelen bilgiye göre, mescidin yakınına taşınıp yerleşmek istiyormuşsunuz, öyle mi?” buyurdu. Onlar:

–Evet, ey Allah’ın Resulü! Böyle arzu etmiştik, dediler. Resûl–i Ekrem iki defa:

– “Ey Selime oğulları! Yurtlarınızdan ayrılmayınız ki, adımlarınıza sevap yazılsın” buyurdu. Onlar da:

– Şu halde yerlerimizden göçmek bizi sevindirmeyecek, dediler.[233]

 

1059. Ebû Mûsa radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şüphesiz namazdan en çok sevap kazanacak insanlar, uzak mesafelerden camiye yürüyerek gelenlerdir. Namazı imamla birlikte kılmak için bekleyen kimsenin sevabı, namazı tek başına kılıp sonra uyuyan kimseden daha büyüktür.”[234]

 

1060. Büreyde radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Karanlık gecelerde mescidlere yürüyerek giden kimselere, kıyamet gününde tam bir nura kavuşacaklarını müjdeleyiniz.”[235]

 

1061. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– ”Size, Allah’ın kendisiyle günahları yok edip, dereceleri yükselteceği hayırları haber vereyim mi?” buyurdular. Ashâb:

– Evet, yâ Resûlallah! dediler. Resûl–i Ekrem:

– ”Güçlükler de olsa abdesti güzelce almak, mescidlere doğru çok adım atmak, bir namazı kıldıktan sonra öteki namazı beklemek. İşte ribâtınız, işte bağlanmanız gereken budur” buyurdular.[236]

 

1062. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Mescidlere devam etmeyi alışkanlık haline getiren bir adamı gördüğünüz zaman, onun gerçek mü’min olduğuna şahitlik ediniz”. Allah Taâlâ şöyle buyurur: “Allah’ın mescidlerini, ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazı kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başka kimseden korkmayanlar onarırlar. İşte onlar, doğru yolu bulanlardan olabilirler” (Tevbe: 9/18)[237]

 

* Camilerin imarı; tamiratı ve bakımı olabileceği gibi, Allah ve Resulünün istediği şekilde cemaat olmak aynı gaye ve hedef uğrunda toplanan insanlar grubunun, camiyi yine aynı maksatlarla kullanmaları demektir. Cemaatin tarifi de zaten budur. İçerisinde namaz kılınmayan mescidler ve gaye hedef birliği olmayanların toplandıkları mescitler de harap sayılırlar. Tuvalet ve banyo ve benzeri yerler dışında her yer dinimize göre mescid sayılırlar buna göre düşünecek olursak sahraların veya namazgah denilen etrafı dört duvarla çevrili yerlerin imarı, oradaki toplanan insanların gaye ve hedef birliği içerisinde olmaları ve bu şuurda bir araya gelmeleri ve hazır bir güç olmaları demektir. Bu maksat ve gayelerle cemaatler oluşturulmamışsa tüm mescidlerimiz harap halde ve kuru kalabalıklara meydan okuyor demektir. [238]

 

190) Namazı Beklemenin Fazileti

 

Bu bölümdeki üç hadisten, niyet namaz için beklemek olduktan sonra kişinin daima namazda sayılacağını, abdestini bozmaksızın mescidlerde oturanlara meleklerin rahmet ve bağışlanma dualarına layık olacaklarını, namaz için beklendiği sürece namazda olma sevabı yazılacağını öğreneceğiz. [239]

 

1063. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kılacağı namaz sizden birini yerinde tuttuğu, ailesine dönmesine engel olduğu sürece, o kişi namazda sayılır.”[240]

 

1064. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizden biriniz, abdestini bozmadan namaz kıldığı yerde oturduğu müddetçe, melekler kendisine:

– Allahım! Bunu bağışla, buna rahmetinle muamele et, diye dua ederler.”[241]

 

* Bu maksatlarla mescidde oturan kişi mutlaka namazda imiş gibi sevap kazanacağı Kur’an ve hadis okumak vb. işlerle meşgul olacağı için yani camiyi o anda islami bilgilenme ve bilgisini yenilemede kullanacağı için ileride bir güç ve hareket olacak olan bu bilgilenmelerde camiyi kullandığı için aynen namazda imiş gibi sevap kazanacak ve meleklerin duasını da kazanacaktır. [242]

 

1065. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gece yatsı namazını gece yarısına kadar geciktirmişti. Namazı kıldıktan sonra yüzünü bize döndü ve:

“Halk namaz kıldı ve uyudular. Sizler ise, namazı beklediğinizden bu yana hep namazda gibi olmaya devam ettiniz” buyurdular.[243]

 

* Mevsim ve hava şartlarına ve kişilerin iş durumlarına göre yatsıyı ilk vaktiyle veya böylece son vaktine kadar beklemekte bir mahsur yoktur. Her namaz gibi bu namaz da ilk vaktinde ve son vaktinde veya her ikisinin arasındaki her hangi bir vakitte kılınabilir fakat faziletli olanı ilk vaktinde kılmaktır. [244]

 

191) Cemaatle Namaz Kılmanın Fazileti

 

Bu bölümdeki 7 Hadis-i Şeriften; cemaatle kılınana namazın tek başına kılınandan 27 kat daha faziletli oluşunu, ezanın okunuşu işitilirse mutlaka cemaate gitmenin gerekli oluşunu, cemaate gelmeyenlerin Peygamberimiz tarafından evlerinin yakılması isteğini içinden geçirdiğini, cemaate devam etmenin peygamberimizin sünneti olduğunu münafıkların cemaatı terk ettiklerini, kırda ve yolda da olsa üç kişi cemaatle namaz kılmazlarsa şeytana mağlup olabileceklerini öğreneceğiz. [245]

 

1066. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir.”[246]

 

1067. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimsenin cemaatle kıldığı namazın sevabı, evinde ve çarşı pazarda kıldığı namazdan yirmi beş kat daha fazladır. O kimse abdestini güzelce alıp, sonra sadece namaz kılmak maksadıyla mescide giderse attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir, bir hatası da silinir. Namazını kıldıktan sonra abdestini bozmadan namaz kıldığı yerde kaldığı müddetçe, melekler ona:

Allahım! Ona rahmetinle muamele et, ona acı! diyerek dua etmeye devam ederler. O kimse namazı beklediği sürece namazda imiş gibidir.”[247]

 

1068. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e âmâ bir adam gelip:

– Yâ Resûlallah! Beni mescide götürecek bir kimsem yok, diyerek namazı evinde kılabilmek için Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den kendisine müsaade etmesini istedi. Peygamber Efendimiz de müsaade etti. Âmâ dönüp giderken Resûl–i Ekrem onu çağırarak:

– “Sen namaz için ezan okunduğunu işitiyor musun?” diye sordu. Âmâ:

–Evet, cevabını verdi. Peygamber aleyhisselâm:

– “O halde davete icâbet et, cemaate gel” buyurdular.[248]

 

1069. Kendisine Amr İbni Kays da denilen meşhur müezzin Abdullah İbni Ümmü Mektûm radıyallahu anh :

–Yâ Resûlallah! Muhakkak ki Medine’nin zehirli haşereleri ve yırtıcı hayvanları çoktur, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Hayye ‘ale’s–salâh, hayye ‘ale’l–felâh’ı işitiyor musun? Öyleyse mescide gel” buyurdu.[249]

 

* İslam toplumunda devlet başkanı veya yetkili bir makamdan namazın evde kılınabileceğine dair (aşırı soğuk ve yağmur gibi sebepler) bildiri yapılmadığı taktirde namaz mutlaka camilerde cemaatle kılınacaktır. [250]

 

1070. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederek söylüyorum, içimden öyle geçiyor ki, odun toplamayı emredeyim, odun yığılsın. Sonra namazı emredeyim, ezan okunsun. Daha sonra bir adama cemaate imam olmasını emredeyim. En sonunda cemaate gelmeyen adamlara gidip onlar içindeyken evlerini yakayım.”[251]

 

* Hadisin tamamından anlayacağımız şudur ki, camilere ve cemaate gelmeyenler dünya malını ve menfaatini arttırmayı düşünüyorlar da ahireti hiç hesaba katmıyorlar paça ve etli kemik hesabı basit menfaatler olduğunu sezseler buraya da gelirlerdi denmek suretiyle insan oğlunun aşırı bir şekilde dünyaya meylettiği gözlenilmektedir. (Kıyame: 75/20-21 A'la: 87/16-17 ve benzeri ayetlerde olduğu gibi) [252]

 

1071. İbni Mes’ûd radıyallahu anh şöyle dedi:

“Yarın Allah’a müslüman olarak kavuşmak isteyen kimse, şu namazlara ezan okunan yerde devam etsin. Şüphesiz ki Allah Teâlâ sizin peygamberinize hidayet yollarını açıklamıştır. Bu namazlar da hidayet yollarındandır. Şayet siz de cemaati terkedip namazı evinde kılan şu adam gibi namazları evinizde kılacak olursanız, peygamberinizin sünnetini terketmiş olursunuz. Peygamberinizin sünnetini terkederseniz sapıklığa düşmüş olursunuz. Vallahi ben, nifakı bilinen bir münafıktan başka namazdan geri kalanımız olmadığını görmüşümdür. Allah’a yemin ederim ki, bir adam iki kişi arasında sallanarak namaza getirilir ve safa durdurulurdu”.

Müslim’in bir rivayetinde İbni Mes’ûd şöyle demiştir: “Şüphesiz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize hidayet yollarını öğretmiştir. İçinde ezan okunan mescidde namaz kılmak da hidayet yollarındandır”.[253]

 

1072. Ebu’d–Derdâ radıyallahu anh şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:

“Bir köy veya kırda üç kişi birlikte bulunur da namazı aralarında cemaatle kılmazlarsa, şeytan onları kuşatıp yener. Şu halde cemaate devam ediniz. Muhakkak ki sürüden ayrılan koyunu kurt yer” buyururken işittim.[254]

 

182) Sabah Ve Yatsı Namazlarında Cemaatte Bulunmayı Teşvik Eden Hadisler

 

Bu bölümde üç Hadis-i Şeriften; Yatsı namazını cemaatle kılanın gece yarısına kadar namaz kılmış sayılacağını sabah namazını cemaatle kılanın ise bütün geceyi namaz kılmış gibi olacağını, insanlar yatsı ve sabah cemaatlerindeki sevabı bilselerdi topyekün emekleyerek de olsa cemaate gelmiş olacaklarını münafıklara sabah ve yatsıdan daha ağır bir namaz olmadığını öğreneceğiz. [255]

 

1073. Osman İbni Affân radıyallahu anh şöyle dedi:

– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:

“Yatsı namazını cemaatle kılan kimse, gece yarısına kadar namaz kılmış gibidir. Sabah namazını cemaatle kılan kimse ise bütün gece namaz kılmış gibidir”[256]

 

Tirmizî’nin Sünen’deki rivayeti şöyledir:

Osman İbni Affân radıyallahu anh ‘den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Yatsı namazında cemaatte bulunan kimseye, gecenin yarısına kadar namaz kılmış gibi sevap vardır. Yatsı ve sabah namazlarında cemaatte bulunan kimseye ise, bütün gece namaz kılmış gibi sevap vardır.”[257]

 

1074. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İnsanlar yatsı namazı ile sabah namazındaki fazilet ve sevabı bilselerdi, emekleyerek bile olsa mutlaka camiye, cemaate gelirlerdi.”[258]

 

1075. Ebû Hüreyre radıyallahu anh ‘den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Münafıklara sabah ve yatsı namazından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur. İnsanlar bu iki namazda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi.”[259]

 

* Birisi uykunun tatlı olduğu vakte diğeri de yorgunluğun galip geldiği vakitlere rastlayan bu iki vakit namaz ikisinin bu iki gaflet halini yenmesi karşılığında sevabı da arttırılmıştır ki müslüman her vakit namazında olduğu gibi bilhassa bu iki vakitte de cemaate devam etmelidir ki bilinç ve şuur yenilemesi gün boyu devam etmiş olsun değilse iki yüzlü insanlara ağır gelen bu iki vakitte cemaate gitmemeyi alışkanlık haline getirenler Allah korusun onlara benzemiş olurlar kişi kime benzerse onlardan olacağına göre benzeyeceğimiz kimse ve kişileri iyi tesbit edip en güzel örneklere uymaya çalışmalıyız. [260]

 

193) Farz Namazlara Devam Etmenin Önemi (Farz Namazlara Devam Etmenin Emredilmiş Terketmenin İse Ciddi Biçimde Yasaklanmış Olduğu)

 

Bu bölümde 2 ayet ve 8 hadisten; Vakit namaza devamın gerekliliğini, müşriklerin tevbe edip, İslama girip, namazı kılıp zekatı verdikleri taktirde mü’min olacaklarını, en faziletli amelin vaktinde kılınan namaz olduğunu islamın beş temel üzerine kurulduğunu bunlardan birinin de namaz olduğunu, insanlarla kelime-i şahadet namaz ve zekat görevlerini yerine getirenlerle savaşılmayacağını, İslama girişin kelime-i şahadetten sonraki ilk şartının namaz olduğunu, kişi ile şirk ve küfr arasındaki ilk şartının namaz olduğunu, namazı terk edenin küfre düşeceğini, namazdan başka herhangi bir amelin terk edilmesinin küfür sayılmadığını ancak namazı terk etmenin küfür sayılacağını, kıyamette ilk hesaba çekilecek hususun namaz olduğunu, kıyamette hesap görülürken müslümanın namazında eksiklik varsa nafile namazlarıyla bunun tamamlanacağını öğreneceğiz. [261]

 

“Tüm namazlarınıza ve özellikle sabah ve ikindi namazınıza devam edin ve Allah'ın huzurunda içten bir bağlılıkla durun” (Bakara: 2/238)

“Eğer kafirlik ve müşriklikten dönüp tevbe ederlerse tevbe ve imanlarının gereği namazı kılarlar, zekatı da verirlerse artık onları serbest bırakın.” (Tevbe: 9/5)

 

1076. İbni Mes’ud radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:

– Hangi ameller daha faziletlidir? diye sordum.

 – “Vaktinde kılınan namaz” buyurdu.

– Sonra hangisi? dedim.

– “Ana babaya iyilik etmek” cevabını verdi.

– Daha sonra hangisidir? diye sordum.

– “Allah yolunda cihâd etmektir” buyurdular.[262]

 

* Sahabiler pek çok vesilelerle hangi amelin faziletli olduğunu sormuşlardır burada da verilen cevapla namaz ön sırayı almıştır. Birkaç sahife sonra kelime-i şahadetten hemen sonra namaz gelmektedir ki namaz Müslümanlığın ilk şartı durumundadır. [263]

 

1077. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İslâm beş temel üzerine bina kılınmıştır: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik etmek. Namazı dosdoğru kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, Allah’ın evi Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.”[264]

 

1078. Abdullah İbni Ömer radıyallahü anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ben, insanlarla Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şehâdet edip, namazı tastamam kılıp, zekâtı hakkıyla verinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunları yaptıkları zaman kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. İslâm’ın gerektirdiği haklar bunların dışındadır. Onların kalplerinde gizledikleri şeylerin hesabı da Allah’a aittir.”[265]

 

1079. Muâz radıyallahu anh şöyle dedi:

– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem beni Yemen’e (vali ve kadı olarak) gönderdi ve şöyle buyurdu:

“Muhakkak ki sen Ehl–i kitap olan bir topluma gidiyorsun.

Onları, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve benim Allah’ın Resulü olduğuma şehâdet etmeye davet et. Şayet buna itaat ederlerse, Allah’ın kendilerine bir gündüz ve gecede beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Bunu kabul edip itaat ederlerse, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmek üzere kendilerine zekâtın farz kılındığını haber ver. Buna da itaat ettikleri takdirde, onların mallarının en kıymetlilerini almaktan sakın. Mazlumun bedduasını almaktan çekin. Çünkü onun bedduası ile Allah arasında bir perde yoktur.”[266]

 

1080. Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:

– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:

“Gerçekten kişi ile şirk ve küfür arasında namazı terketmek vardır” buyururken işittim.[267]

 

1081. Büreyde radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bizimle onlar arasındaki ayırıcı temel unsur namazdır. Namazı terkeden kimse küfre düşer.”[268]

 

1082. Büyük bir şahsiyet olduğunda herkesin görüş birliği bulunan, tâbiînden Şakîk İbni Abdullah rahimehullah şöyle dedi:

Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ashâbı, namazdan başka herhangi bir amelin terkini küfür saymazlardı.[269]

 

* Yukarıdaki Hadis-i Şeriften ve son tabiin alimlerinden Şakîk ibni Abdullah’ın sözü göz önüne alınacak olursa namaz dinimizin kaçınılmaz tek emridir. İnsanların iman yönünden değerlendirilmeleri bu ibadete bağlıdır. Müslümanım diyen mutlaka namazı kılmalıdır uyku, baygınlık ve unutma gibi insana arız olan haller dışında namazın terk edilebileceğini gösterecek hiçbir zaman ve zemin yoktur.  Rasûlullah tüm savaşlarda namazı savaş esnasında bile kılmış sadece Hendek savaşında birkaç vakit namazlarını kılamamışlar ve sonradan “Bizi namazdan alıkoydular” diye düşmanlara lanet okuyup hemen kaza etmişlerdir. Savaş, hastalık bile namazın terkedilmesi için mazeret olmadığına göre müslümanım diyen bir kimse namazı bilerek terk ederse veya namaz kılmamayı alışkanlık haline getirirse bu hadislerin ve sahabinin görüşlerine göre kafir olurlar din dairesinden dışarı çıkarlar ikinci ve üçüncü asırların insanları ve alimleri de aynı görüşleri benimsemişler sadece Hanefi mezhebinde namaz kılmayan kimseye verilen ceza tevbe edinceye kadar hapis olup namaz kılan müslümanlar arasında dolaşmasına izin verilmemiş eğer tevbe eder ve namaz kılmaya başlarsa hapisten çıkarılır diğer üç mezhep olan Şafi, Maliki, Hanbeli  ve Davudi Zahiri, İbni Hazm gibi mezhep imamları ise namazı bile bile terk edenin kafir olduğuna hükmetmişler ve öldürülmesi gerektiğini söylemişlerdir. Namaz dinin direğidir her kim dinin direğini ayakta tutmazsa dinini yıkmış olur dinini yıkan da kafir olacağından ölümü hak eder. Namaz kılmak kişinin mümin olduğunun delili ve göstergesidir. Namazı terk etmek ise kişinin küfre düşmesini gerektirir. Müslüman hata eder. Bazı günahları işleyebilir ama namazı asla terk edemez. Zira hırsızlık vb. günahları işleyen müslüman olabilir fakat namaz kılmayan bir müslüman modeli yoktur olmamıştır ve olamaz. Namazı ancak müslümanlar kılar. [270]

 

1083. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabb’i:

– Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız? der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir.”[271]

 

194) Namazı İlk Safta Kılmanın Sevabı (Namazı İlk Safta Kılmanın Sevabı, Öndeki Safları Doldurmayı, Safları Düzgün Ve Sık Tutmayı Emretme)

 

Bu bölümde 15 Hadis-i Şeriften; namazda safların melekler gibi düzenli tutulmasını, ezan okuma ve ilk safta durmanın sevabı bilinseydi kura çekilmesi gerektiğini erkeklerin en sevaplı safları ilk saf az sevaplı safların son saf olduğunu kadınlar ise en sevaplı olan son saf en az sevap kazanacakları saffında erkeklere yakın saf olduğunu, safları sıklaştırmak için ilerlemenin gerekliliğini, safların eğri büğrü değil dosdoğru tutulmasını, eğri olursa kalplerimizin de farklılaşacağını, saffın düzgün olmasının namazın mükemmel oluşunun işareti olduğunu, Rasulullah’ın arkadan da gördüğünü, safların düzgün olmamasıyla Allah'ın aramıza düşmanlık sokacağını, ilk safta bulunanlara Allah'ın rahmet meleklerinin dua ettiklerini, safları düzene koyanlara hoş davranılacağını, saflar sık tutulmaz ise araya şeytanın gireceğini, boşluk kalacaksa en son safta kalacağını saf düzenlemesinin imamın ortaya alınarak yapılmasını öğreneceğiz. [272]

 

1084. Câbir İbni Semüre radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem evinden çıkıp yanımıza geldi ve şöyle buyurdu:

– “Meleklerin Rableri huzurunda saf bağlayıp durdukları gibi saf bağlasanız ya!”

Bunun üzerine biz:

– Yâ Resûlallah! Melekler Rablerinin huzurunda nasıl saf bağlayıp dururlar? diye sorduk. Şöyle buyurdu:

– “Onlar öndeki safları tamamlayıp birbirine perçinlenmiş gibi bitişik dururlar.”[273]

 

* Saff suresi ilk ayeti ve 165. ayetinde Meleklerin saf saf dizilip Allah'ın emrini beklediklerini öğreniyoruz. Hadis-i Şerifte de bizim o melekler gibi birbirimize kenetlenmemiz gerektiğini öğrenmekteyiz. Kalplerdeki düzgünlüğün veya yamukluğun kalıplara bedenlere intikali diyebileceğimiz saf düzeni müslümanın şuur uyanıklık ve birlikteliğinin de bir göstergesidir. [274]

 

1085. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İnsanlar ezan okumanın ve namazda ilk safta bulunmanın sevabını bilselerdi, sonra bunları yapabilmek için kur’a çekmek zorunda kalsalardı, mutlaka kur’a çekerlerdi.”[275]

 

1086. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Erkeklerin en çok sevap kazanacağı saf ilk saf, en az sevap kazanacakları saf son saftır. Kadınların en çok sevap kazanacağı saf son saf, en az sevap kazanacakları saf ise ön saftır.”[276]

 

* Ahzab: 33/33.ayetiyle evde oturmaları gereken kadınlara ibadet için mescidlere çıkmalarına cevaz verildiğinde bile yine erkeklerden uzak durmalarının daha fazla sevap kazandıracağı belirtilmektedir. [277]

 

1087. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbının gerilerde saf tutmaya çalıştığını gördü; bunun üzerine onlara:

“Öne doğru gelin ve bana uyun! Sizden sonrakiler de size uysunlar. Bir topluluk devamlı surette gerilerse, Allah onları geri bırakır” buyurdu.[278]

 

* İlim öğrenme ve sevap kazanma yerlerinden uzak durulmamalı mümkün oldukça yakından yer almalıdır. İlim, fazilet ve sevaptan uzak durmayı alışkanlık haline getirenleri Allah her yönüyle geri bırakır. Dinden ve dini işlerden uzak kalmayı tercih ettiğimiz şu günlerde Allah'ın bizi her şeyden mahrum ettiği gibi. [279]

 

1088. Ebû Mes`ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namaza başlayacağımız zaman omuzlarımıza dokunarak şöyle buyururdu:

“Safları düz tutunuz. İleri geri durmayınız. Sonra kalpleriniz de birbirinden farklı olur. Aklı başında ve bilgili olanlarınız benim arkamda, onlardan sonra gelenler daha arkada, daha sonra gelenler daha arkada dursunlar.”[280]

 

1089. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Saflarınızı düz tutunuz. Zira safların düz olması namazın tamam olmasını sağlayan hususlardan biridir.”[281]

 

Buhârî’nin bir rivayetine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Zira safların düz olması, namazın mükemmel olmasını sağlayan hususlardan biridir.”

 

1090. Yine Enes radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir defasında namaz kılmak için kamet getirilmişti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize yüzünü döndü ve şöyle buyurdu:

“Saflarınızı dümdüz tutunuz ve birbirinize sımsıkı yapıştırınız. Zira ben sizi arkamdan da görüyorum.”[282]

 

Buhârî’nin başka bir rivayetinde[283] Enes, her birimiz omuzunu arkadaşının omuzuna, ayağını arkadaşının ayağına yapıştırırdı, demiştir.

 

* Bu hadisin son bölümünde “omuzlarımızı ve ayaklarımızı birbirine yapıştırdık” bölümüyle saflardaki düzenleme yerde ayaklarla yukarıda da omuzlarla yapılıyor. Bu gün bu hadisi tatbikatta koyan bazı müslümanlar Hacc ve Umre maksadıyla geldikleri Mekke ve Medine’de ayaklarını ayaklarına bitiştiren kimseleri kınayıp ayıplıyorlar. Bu Hadisi görmedikleri için böyle düşünüyorlar. Mekke Medine ve diğer ülkelerde ayaklarını birbirine yapıştıran kimseleri görürsek kınamayalım bu sünneti yerine getirdikleri için takdir edelim biz de öyle yapmaya çalışalım. [284]

 

1091. Nu`mân İbni Beşîr radıyallahu anhümâ, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim dedi:

“Saflarınızı düzeltiniz, yoksa Allah Teâlâ’nın aranıza düşmanlık sokacağını iyi biliniz.”[285]

 

Müslim’in bir başka rivayeti şöyledir:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem okları düzeltir gibi saflarımızı düzeltirdi. Bizim buna alıştığımızı görünceye kadar böyle yapmaya devam etti. Kendisi birgün namaza çıktı ve namaz kıldıracağı yerde durdu. Tam tekbir almak üzere iken göğsü saf hizasından dışarı çıkmış bir adam gördü. Bunun üzerine şöyle buyurdu:

“Ey Allah’ın kulları! Saflarınızı düzeltiniz; yoksa Allah Teâlâ’nın aranıza düşmanlık sokacağını iyi biliniz.”[286]

 

* Bu konuda hadisler pek çoktur. İslam dini; insanın iç dünyasındaki düzen ve ahengi dış dünyasına da yansıtmayı hedeflemiştir. Ümmet ve ümmetin küçük birimi cemaatte safların düzgün ve tertipli olması doğruluğun, dürüstlüğün, hedef ve gaye birliğinin alameti sayılır. (Saf: 61/4)de belirtildiği üzere Allah bu tip nitelikleri sever. Eğrilik, bölünmüşlük, parçalanmışlık, dağınıklık arzu ve emellerden meydana gelen gayesizliği de sevmez. “Safların düzenli olmayışı ruh, düşünce ve niyetlerin de düzenli olmadığının bir göstergesidir. Aynı zamanda safların tertip ve düzenine verilen değer Rasûlullah (s.a.v) in estetik ve görüntüye verdiği değeri de bize bildirmiş olur oğlu İbrahim’in vefatında kabir kazıcılarına o delikleri toprakla dolduruverin her ne kadar zararı yoksa da bakan göze zarar verir demesi de bunun bir delilidir.[287]

 

1092. Berâ İbni Âzib radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem göğüslerimize ve omuzlarımıza dokunarak bir baştan diğer başa safın arasında dolaşır ve şöyle buyururdu:

“İleri geri durmayınız. Sonra kalpleriniz de birbirinden farklı olur”. Ve sözlerine şöyle devam ederdi: “İlk saflarda bulunanlara Allah rahmet, melekler de dua eder.”[288]

 

1093. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Saflarınızı düz tutunuz. Omuzları bir hizaya getiriniz. Aralıkları kapayınız. Saf düzeni için elinizden tutup çeken kardeşlerinize yumuşak davranınız. Şeytanın girebileceği boşluklar bırakmayınız. Allah, safları bitişik tutanların gönlünü hoş eder. Safları bitişik tutmayanlara Allah nimetlerini lutfetmez.”[289]

 

1094. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Saflarınızı sık tutunuz. Safların arasını yanaştırınız. Boyunlarınızı bir hizâya getiriniz. Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, saffın boş kalmış aralıklarından şeytanın bodur, kılsız siyah koyun gibi girdiğini görüyorum.”[290]

 

* Tevhid inancı ve birlik beraberliğin yani cemaat olmanın gereği olarak saflarda görülmesi gereken bu ahengi peygamber efendimiz sözleriyle, elleriyle sağlamaya çalışmışlardır. Kalıpların düzene sokulmasıyla kalplerin de düzene gireceği ifade edilmiştir. Dış görünümleriyle bir araya gelemeyenlerin kalp ve kafalarıyla bir araya gelmeleri mümkün görünmemektedir. Dağınıklığımızın ve birbirimizden kopukluğumuzun sırları burada yatmaktadır. Çünkü Allah'ın dışındaki beşeri sistemler insanları parçalara cemaatlere ayırmak suretiyle daha kolay yenebileceklerini biliyorlar. En’am: 6/159 ve Kasas: 28/4 ve  Rum: 30/32 ayetlerde belirtildiği gibi. [291]

 

1095. Yine Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Önce ilk safı tamamlayınız; sonra arkadaki safları doldurunuz. Şayet eksik kalırsa, son safta kalsın.”[292]

 

1096. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şüphesiz Allah safların sağ tarafında bulunanlara rahmet eder; melekleri de dua ederler.”[293]

 

1097. Berâ radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in arkasında namaz kıldığımız zaman, yüzünü bize döndüğünde sağına döndüğü için onun sağ tarafında olmayı arzu ederdik. Bir defasında bize dönünce şöyle buyurduğunu işittim:

Rabbim! Kullarını diriltip bir araya  topladığın gün, beni azâbından koru!”[294]

 

1098. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İmamı ortanıza alınız ve saflardaki boşlukları doldurunuz.”[295]

 

* Safların tertip ve tanzim edilmesinde ehil olan kişi tam imamın arkasına durur sonraki gelenler bu kimsenin sağına sonra soluna durarak ilk saffı oluştururlar. İkinci saffa ilk duracak kimse ise imamın arkasında duranın tam arkasında yerini alacak ve gelenler aynen birinci saf gibi safları sağ taraftan başlamak üzere dolduracaklardır. Herkes sevabı fazla kazanmak için tüm safların sağ taraflarına durmak istediklerinde peygamberimiz  (s.a.v.); “Saffın sağı dolduktan sonra sol tarafa geçenlere iki kat sevap verileceğini müjdelemişlerdir.”[296] Müslümanın camide saf düzeni bu on beş hadiste öğretildiği gibi olmalı ki önce cami içerisindeki birlikteliğimizi sağlayalım sonra da dışarıda birleşip tek bir cemaat haline gelebilelim. [297]

 

195) Sünnet Namazların Fazileti (Farz Namazlarla Birlikte Kılınan Sünnetlerin Fazileti Ve Miktarı)

 

Bu bölümdeki üç hadis-i şeriften; her gün farz namazların ön ve arkasında on iki rekat sünnet kılana cennette bir köşk yapılacağını, bu on iki rekatın vakitlere göre dağılımını, her ezanla kamet arasında mutlaka sünnet olarak kılınması gereken bir namaz olduğunu öğreneceğiz. [298]

 

1099. Mü’minlerin annesi Ümmü Habîbe Remle Binti Ebû Süfyân radıyallahu anhümâ, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi:

“Müslüman bir kimse, farzların dışında nâfile olarak her gün Allah rızası için on iki rek`at namaz kılarsa, Allah Teâlâ ona cennette bir köşk yapar” veya “Ona cennette bir köşk yapılır.”[299]

 

1100. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte öğle namazından önce iki, öğle namazından sonra iki rek`at, cumadan sonra iki rek`at, akşam namazından sonra iki rek`at ve yatsı namazından sonra da iki rek`at namaz kıldım.[300]

 

1101. Abdullah İbni Mugaffel radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Her ezan ve kamet arasında namaz vardır. Her ezan ve kamet arasında namaz vardır. Her ezan ve kamet arasında namaz vardır” buyurdu. Üçüncü defasında “kılmak isteyene” dedi.[301]

 

* Bundan sonraki bölümlerde gelecek olan otuzdan fazla hadis-i şeriften bu üç hadisi açıklar mahiyettedir. Ama biz günlük beş vakit farz namazlarımızın öncesinde ve sonrasında kılınması gereken bu 12 rekat nafilelere devam eder isek ilk önce hesaba çekileceğimiz namaz meselesinden eksiklerimiz olacak olana bu kıldığımız nafilelerle takas yapılmak suretiyle denkleştirilecektir. Yani bu nafileler bizler için bir nevi yedek veya sigorta hükmündedir. Vaktin çok dar olduğu veya zaruri diyebileceğimiz durumlarda önünde ve arkasında kılınması gereken bu sünnetler bazen terk edilebilir ama alışkanlık haline getirmemek de bir müslümandan beklenen en olumlu harekettir.

Sabah farzından önce   2

Öğle farzından önce     2 veya 4

Öğle farzından sonra         2

Akşam farzından sonra             2

Yatsı farzından sonra    2

                                  -------------

                                     12      

Bu dağılımı gelecek hadislerden daha net öğreneceğiz. [302]

 

196) Sabah Namazının Sünnetinin Önemi

 

Dört hadis-i şeriften sabah namazının sünnetinin hiç terk edilmeden kılınacağını, fazilet ve sevabının çok olduğunu Rasulullah’ın hiç terk etmemiş olduğunu öğreneceğiz. [303]

 

1102. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem öğle namazının farzından önceki dört rek`at ile sabah namazının farzından önceki iki rek`atı hiç terk etmezdi.[304]

 

1103. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazının iki rek`at sünnetine diğer nâfile namazlardan daha fazla önem verirdi.[305]

 

1104. Yine Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sabah namazının iki rek`at sünneti, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır.”[306]

 

Yine Müslim’in bir rivayetine göre sabah namazının sünneti hakkında:

“O bana bütün dünyadan daha değerlidir” buyurdu.[307]

 

* Ebu Davut Tatavvu: 3; Müsned II/405’de geçen bir diğer bir hadiste de Peygamberimiz “Atlı kimseler sizi arkanızdan kovalasalar bile bu iki rekat sünneti terk etmeyin” buyurmaktadır. [308]

 

1105. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in müezzini Ebû Abdullah Bilâl İbni Rebâh radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, birgün kendisi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e sabah namazı vaktinin girdiğini haber vermeye gelmişti. Hz. Âişe, Bilâl’e bazı şeyler sorarak onu ortalık iyice ağarıncaya kadar meşgul etti. Bunun üzerine Bilâl Resûlullah’a namaz vaktinin girdiğini haber verdi. Hz. Peygamber namaza çıkmayınca, Bilâl namaz vaktinin girdiğini ona bir kere daha haber verdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mescide gelerek sabah namazını kıldırdı. O zaman Bilâl Resûlullah’a durumu anlattı. Kendisini Hz. Âişe’nin, sorduğu bir şey sebebiyle, ortalık ağarıncaya kadar meşgul ettiğini, Peygamber aleyhisselâm namaza gelmeyince, ikinci defa haber verdiğini söyledi.

O zaman Resûlullah:

– “Ben sabah namazının iki rek`at sünnetini kılıyordum” buyurdu.

Bilâl:

– (İyi ama) Yâ Resûlallah! Namaza çok geç geldiniz, deyince Peygamber aleyhisselâm:

– “Şayet daha geç kalsaydım, yine de bu iki rek`at sünneti bütün gereklerini yerine getirerek mükemmel şekilde kılardım” buyurdu.[309]

 

197) Sabah Namazının Sünnetinin Nasıl Kılınacağı (Sabah Namazının Sünnetinin Fazla Uzatmadan Kılınacağı, Bu Sırada Ne Okunacağı Ve Ne Zaman Edâ Edileceği)

 

Bu bölümdeki 6 hadis-i şeriften; Peygamber (s.a.v.)in sabah namazının sünnetini bazen çok hafif sureler okuyarak kıldığını bu iki rekatta okuduğu ayetleri sureleri öğrenmiş olacağız.[310]

 

1106. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazının ezanı ile kameti arasında fazla uzatmadan iki rek’at namaz kılardı.[311]

Buhârî ile Müslim’in diğer bir rivayetine göre Hz. Âişe şöyle dedi:

Resûlullah sabah namazının iki rek`at sünnetini o kadar hafif kılardı ki, acaba Fâtiha sûresini okudu mu diye kendi kendime sorardım.[312]

Müslim’in bir rivayetine göre Hz. Âişe şöyle dedi:

Resûl–i Ekrem sabah ezanını duyduğu zaman sabah namazının sünnetini fazla uzatmadan kılardı.[313]

Diğer bir rivayette Hz. Âişe, tanyeri ağardığı zaman kılardı, dedi.[314]

 

1107. Hafsa radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, müezzin sabah ezanını okuduğu ve tan yeri de ağardığı zaman Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem fazla uzatmadan iki rek`at namaz kılardı.[315]

Müslim’in diğer bir rivayetine göre Hz. Hafsa şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tan yeri ağardığı zaman hafifçe kıldığı iki rek`at namazdan başka nâfile kılmazdı.[316]

 

1108. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gece namazlarını ikişer rek`at kılar, gecenin sonunda ise bir rek`at vitir kılardı. Sabah namazının farzından önce de, kulağı kamette olduğu halde, çabucak iki rek`at namaz kılardı.[317]

 

* Rasûlullah (s.a.v.) zaman ve durumuna göre bazen hafif, bazen de çok uzatarak kılarlardı, bu da bize gösteriyor ki, tüm ibadetlerde olduğu gibi namazların önünde ve sonunda kılınan nafilelerde de belli bir kalıplaşma yoktur. Müslüman zamanın ve kendi durumunun elverdiği şekle göre uzun veya kısa kılabilir. [318]

 

1109. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazının iki rek`at sünnetini kılarken birinci rek`atta, Bakara sûresindeki “Biz Allah’a ve bize indirilen Kur’an’a… inandık” anlamındaki âyeti, ikinci rek`atta da “Biz Allah’a inandık; şâhid ol ki, biz müslümanlarız” anlamındaki âyeti okurdu.[319]

 

Diğer bir rivayete göre ise, ikinci rek`atta Âl–i İmrân sûresindeki “Söyle onlara: Ey kendilerine kitap verilenler! Gelin, aramızda müşterek olan bir kelime etrafında toplanalım” âyetini okurdu.[320]

 

1110. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazının iki rek`at sünnetinde Kâfirûn ve İhlâs sûrelerini okurdu.[321]

 

1111. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Bir ay boyunca Peygamber aleyhisselâm’ın namazına dikkat ettim, sabah namazının sünnetinde Kâfirûn ve İhlâs sûrelerini okurdu.[322]

 

198) Sabah Namazının Sünnetinden Sonra Birazcık Uzanmak (Bir Kimse Teheccüd Namazı Kılsa Da Kılmasa Da, Sabah Namazının Sünnetini Kıldıktan Sonra Sağ Tarafına Uzanarak Yatmasının Müstehab Olduğu)

 

Bu bölümde üç hadis-i şeriften, Rasulullah (s.a.v)in sabah namazının iki rekat sünnetini kıldıklarında sağ taraflarına uzandıklarını, yatsı ile sabah namazı arasında kıldıkları nafile namazın on bir rekat olduğunu ve bizlerin de sabah namazının önünde kılınması gereken bu iki rekatı kıldıktan sonra sağ yanımız üzerine uzanmamızı emrettiğini öğreneceğiz. [323]

 

1112. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazının iki rek`at sünnetini kıldıktan sonra sağ tarafına uzanarak yatardı.[324]

 

1113. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yatsı namazı ile sabah namazı arasındaki sürede on bir rek`at namaz kılardı. İki rek`atta bir selâm verir ve sonunda bir rek`at vitir kılardı. Müezzin, sabah ezanını okuduktan sonra tanyeri ağarmaya başlayınca Resûl–i Ekrem’i uyandırır, o da kalkıp fazla uzatmadan iki rek`at namaz kılar, sonra müezzin tekrar gelip namaza başlanacağını haber verinceye kadar sağ tarafına uzanıp yatardı.[325]

 

1114. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Biriniz sabah namazının iki rek`at sünnetini kılınca sağ tarafı üzerine yatsın.”[326]

 

199) Öğle Namazının Sünneti

 

Bu bölümdeki altı hadis-i şeriften, Rasulullah (s.a.v)in öğle farzından önce ve sonra ikişer rekat sünnet kıldığını bazen farzdan önce dört rekat kıldığını, öğlenin farzından önce ve sonra dörder rekat sünnet kılana cehennemin haram olacağını, farzdan önce kılamadığı dört rekat sünneti farzdan sonra kıldığını öğreniyoruz. [327]

 

1115. İbni Ömer radıyallâhu anhümâ şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber öğle namazının farzından önce iki, farzından sonra da iki rek`at namaz kıldım.[328]

 

1116. Âişe radıyallâhu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm öğle namazının farzından önce dört rek`at namaz kılmayı hiç ihmal etmezdi.[329]

 

1117. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Peygamber aleyhisselâm öğle namazının farzından önce benim evimde dört rek`at namaz kılar, sonra mescide çıkıp halka öğle namazının farzını kıldırırdı. Daha sonra eve gelerek iki rek`at namaz kılardı. Cemaate akşam namazını kıldırdıktan sonra evime gelerek iki rek`at sünnet kılardı. Yatsı namazının farzını kıldırdıktan sonra yine evime gelerek iki rek`at sünnet kılardı.[330]

 

1118. Ümmü Habîbe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimse öğle namazının farzından önce dört, farzından sonra da dört rek`at sünneti devamlı olarak kılarsa, Allah Teâlâ onu cehenneme haram kılar.”[331]

 

1119. Abdullah İbni’s–Sâib radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zeval vaktinden sonra ve öğle namazının farzından önce dört rek`at sünnet kılar ve şöyle buyururdu:

“Bu vakit, gök kapılarının açıldığı bir zamandır. O saatte iyi bir amelimin Allah’ın huzuruna çıkmasını isterim.”[332]

 

1120. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem öğle namazının farzından önce dört rek`at sünnet kılamadığı zaman, onu farzdan sonra kılardı.[333]

 

* Hadislerden anladığımıza göre nafile namazlardan farz namazlar gibi belli bir kalıplaşma ve standartlık yoktur. Kişi iş ve zamanının müsaitliğine göre herhangi bir şekilde yani değişik rekatlarda kılabilir. Hepsi sünnettir ve bize örnektir. Farz namazlar gibi belli bir sayıya şartlanıp kalmamak lazımdır. [334]

 

200) İkindi Namazının Sünneti

 

Bu bölümdeki üç hadis-i şeriften; Rasûlullah (s.a.v.)’ın ikindiden önce dört rekat başında iki rekat kıldığını dört rekat kılanlara Allah rahmet etsin diye dua ettiğini öğreneceğiz. [335]

 

1121. Ali İbni Ebû Tâlib radıyallahu anh şöyle dedi:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ikindi namazının farzından önce dört rek`at namaz kılardı. İkinci rek`atın tahiyyatında Allah Teâlâ’ya en yakın meleklere ve onların yolunca giden müslüman ve mü’min kimselere selâm ederdi.[336]

 

1122. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’nın rivayetine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İkindi namazının farzından önce dört rek`at namaz kılan kimseye, Allah rahmetini ihsân etsin.”[337]

 

1123. Ali İbni Ebû Tâlib radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ikindi namazının farzından önce iki rek`at namaz kılardı.[338]

 

* Müslümanlar bu hadislerde de görüleceği üzere kalıplaşmış bir model olmaksızın nafileleri bazen 2 + 2 bazen 4 bazen de 2 rekat olarak kılabilmeliler farzlar dışındaki tüm nafile ibadetlerde de zamana ve durumlarına göre herhangi birini tercih etmelidir. [339]

 

201) Akşam Namazının Öncesi Ve Sonrası Kılınan Sünnetler

 

Bu bölümdeki dört hadisten, Akşam namazının farzından önce iki rekat sünnet kılınmasının emredildiğini, Ashabın büyüklerinin bu namaza koştuklarını ve akşam namazının sonunda  ve önünde de sünnet kılındığını öğreneceğiz.[340]

 

1124. Abdullah İbni Mugaffel radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem üç defa:

“Akşamın farzından önce (iki rek`at) namaz kılınız” buyurdu. Üçüncü defasında “Dileyen kılsın” diye ekledi.[341]

 

1125. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahâbîlerinden büyük zevâtın akşam olunca aceleyle direklere doğru durup (iki rek`at) namaz kıldıklarını gördüm.[342]

 

1126. Yine Enes radıyallahu anh şöyle dedi:

– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında güneş battıktan sonra ve akşam namazından önce iki rek`at namaz kılardık.

Ashaptan biri Enes’e:

– Bu namazı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de kılar mıydı? diye sordu.

Enes ona şu cevabı verdi:

– O bizim kıldığımızı görür, fakat bize kılın veya kılmayın, demezdi.[343]

 

1127. Yine Enes radıyallahu anh şöyle dedi:

Biz Medine’de iken, müezzin akşam ezanını okuyunca, ashap aceleyle direklere doğru durup iki rek`at namaz kılarlardı. Öyleki yabancı biri mescide gelirdi de, bu iki rek`at namazı kılanların çokluğuna bakarak akşam namazının kılındığını zannederdi.[344]

 

* Yine bizdeki alışılagelmiş akşamın farzından sonraki iki rekat sünnetin tersine hadislerin ve sahabenin tatbikatına göre ve her ezanla kamet arasında bir sünnet namaz vardır hadisine göre akşamdan önce de sünnet kılınabileceği bir gerçektir. Kişi zaman ve zemine göre kalıplaşmış bizdeki şeklin dışına da çıkarak akşamdan önce de sünnet kılabilmelidir veya kılanlara ters bakmamalıdır. [345]

 

202) Yatsı Namazının Sünneti (Yatsı Namazının Farzından Önce Ve Sonra Kılınan Sünnetler)

 

Bu bölümde Peygamberimizin yatsıdan sonra iki rekat sünnet kıldığını cumadan sonra da yine iki rekat sünnet kılıp dört rekat sünnet kılınmasını emrettiğini öğreneceğiz. [346]

 

Bu konuyla ilgili olarak daha önce iki hadis geçti.

Biri İbni Ömer’in “Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte yatsının farzından sonra iki rek`at namaz kıldım” dediğine dair (1100 numaralı) hadistir.

İkincisi de Abdullah İbni Mugaffel’in Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet ettiği ve üç defa “Her ezan ve kamet arasında namaz vardır” buyurduğunu belirttiği (1101 numaralı) hadistir.

 

*1099 nolu hadiste de Her ezan ve kamet arasında mutlaka kılınacak bir sünnet namazı vardır buyurulmaktadır. Yatsıdan önce kılınan ve kılınacak olan belli bir namaza ne hadis kitaplarında ne de başka yerlerde fazla bilgi bulunmamaktadır.[347]

Cuma ile ilgili İbni Ömer (r.a.)ın 1098 nolu hadiste görüldüğü üzere cumadan sonra iki rekat kılındığını öğrenmiştik. [348]

 

203) Cuma Namazının Sünneti

 

1128. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Biriniz cumanın farzını kılınca, ardından dört rek`at namaz daha kılsın.”[349]

 

1129. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem cumanın farzından sonra evine gitmedikçe namaz kılmazdı. Sonra evinde iki rek`at namaz kılardı.[350]

 

* Bu iki hadisten başka Cuma namazının önünde ve sonunda kılınacak namazları bildiren bir kaynağa sahip değiliz yalnızca 1099 numarayla öğrendiğimiz her ezanla kamet arası namaz vardır hadisine göre cumadan önce 2 veya 4 rekat namaz kılınabilir kılınmadığında bir sakınca yoktur. Cumadan sonra ise Peygamber (s.a.v.)in evinde iki rekat kılmasını veya bize olan emrini örnek alacak olursak 2 veya 4 veya 2+4 = 6 şeklinde cumadan sonra sünnet kılabiliriz böylece hem Peygamberimizin emrini hem de kendi yaptığını yapmış oluruz. [351]

 

204) Nâfile Namazları Evde Kılmak (Farzlardan Önce Ve Sonra Kılınan Sünnetleri Veya Diğer Nâfile Namazları Evde Kılmanın Müstehap Olduğu, Nâfile Namazları Farz Kılınan Yerden Başka Bir Yerde Kılmanın Veya Farzla Nâfilenin Arasında Konuşarak Onları Birbirinden Ayırmanın Emredildiği)

 

Buradaki dört hadis-i şeriften; Evlerimizde de namaz kılmamızın gerekliliğini farz dışındaki kılınan namazın en faziletli olanının kişinin evinde kıldığı namaz olduğunu, Evlerimizi namaz kılınmayan kabirlere çevirmememizi, nafileleri evlerde kılmak suretiyle evlerimize de namazdan bir pay ayırmamız gerektiğini, Cuma’nın farzından sonra mescidden çıkarak konuşmak suretiyle ara vererek sünnet namazını kılmamız gerektiğini öğreniyoruz. [352]

 

1130. Zeyd İbni Sâbit radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ey İnsanlar! Evinizde namaz kılınız. Zira farz namaz dışındaki namazların en makbûlü, insanın evinde kıldığı namazdır.”[353]

 

1131. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Namazınızın bir kısmını evlerinizde kılınız da oraları kabirlere çevirmeyiniz.”[354]

 

1132. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Biriniz farz namazını mescidde kıldığı zaman, o namazından evine de bir pay ayırsın. Zira Allah Teâlâ bu namaz sebebiyle evinde hayır yaratır.”[355]

 

1133. Ömer İbni Atâ’dan rivâyet edildiğine göre, Nâfi` İbni Cübeyr onu Sâib İbni Yezîd İbni Uhti Nemir’e göndererek, Muâviye’nin namaz kılarken kendisinde gördüğü durum hakkında bilgi istedi.

Sâib de şunları söyledi:

– Evet, Muâviye ile birlikte maksûrede cuma namazı kıldım. İmam selâm verince ben olduğum yerde ayağa kalkıp cumanın sünnetini kıldım. Muâviye evine gidince bana haber gönderdi ve şunları söyledi:

– Bir daha öyle yapma. Cuma namazını kıldıktan sonra biriyle konuşmadıkça veya mescidden çıkmadıkça cuma namazına bir başka namaz ekleme. Zira Resûlullah bize, konuşmadıkça veya mescidden çıkmadıkça farz namaza bir başka namazı eklememeyi emretti.[356]

 

* Cuma’nın farzından sonra sünnet kılacak kardeşlerimiz ya biriyle konuşmalı veya farz kıldığı yeri değiştirip sünnetleri orada kılmalıdır ki bu sünnete de uyulmuş olur. [357]

 

205) Vitir Namazı (Vitir Namazı Kılmaya Teşvik, Vitrin Sünnet–i Müekkede Olduğu Ve Vitrin Vakti)

 

Bu bölümde yedi hadis-i şeriften, Allah'ın tek oluşunu ve vitir namazının tek olarak kılınacağını, vitir namazının kılınacağı vakti, vitir namazının gecenin son namazı olacağını ve sabah vakti girmeden vitirin kılınması gerektiğini Rasulullahın gece namazlarını kılıp arkasına da vitri ekleyip hanımlarını uyandırdıklarını, gece kalkabilecek kimselerin gecenin sonunda vitri kılmalarını kalkamayacak kimselerin ise gecenin baş tarafında kılmalarının uygun olacağını öğreneceğiz. [358]

 

1134. Ali radıyallahu anh şöyle dedi:

Vitir namazı, farz namazlar gibi kesin şekilde emredilmiş bir namaz değildir. Fakat Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onu devamlı surette kılmış ve şöyle buyurmuştur:

“Allah tekdir; tek olanı sever. Ey Kur’an ehli! Siz de vitir namazını kılınız!”[359]

 

1135. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gecenin her vaktinde vitir namazı ldı. Bazan gecenin ilk saatlerinde, bazan gece yarısı, bazan da gecenin sonuna doğru ldı. Sonraları vitir namazını hep seher vaktinde kıldı.[360]

 

1136. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Gece kıldığınız namazınızın sonuncusunu vitir yapınız.”[361]

 

1137. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sabah namazı vakti girmeden vitri kılınız.”[362]

 

1138. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, Hz. Âişe önünde uzanıp yatmış olduğu halde gece namazını kılardı. Son olarak vitri kılacağı zaman Âişe’yi uyandırır, o da vitir namazını kılardı.[363]

 

Müslim’in bir başka rivayeti ise şöyledir:

Geriye sadece vitir kalınca şöyle derdi:

“Âişe kalk! Vitir namazını kıl!”[364]

 

* Yani vitir namazı gece namazlarının sonucu olacaktır. [365]

 

1139. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sabah vakti girmeden çabucak vitir kılmaya bakın!”[366]

 

1140. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Gecenin sonuna doğru namaza kalkamayacağından endişe eden kimse, vitir namazını gecenin baş tarafında kılsın. Gecenin sonunda kalkacağına güvenen kimse de, vitir namazını gecenin sonunda kılsın. Çünkü gecenin sonunda kılınan namazda melekler de bulunduğundan vitri bu saatte kılmak daha sevaptır.”[367]

 

* Vitir namazı farzlar ayarında kuvvetli emredilmiş olmadığından ve Peygamber (s.a.v.) devamlı kıldığından dolayı sünnet veya vacip denilmiştir. “Vitir her müslümanın üzerinde Allah'ın bir hakkıdır. Onu beş rekat kılmak isteyen beş kılsın üç rekat kılmak isteyen üç kılsın. Bir rekat kılmak isteyen de öylece kılsın.”[368]

Gündüzün son namazı olan akşam namazı da tek rekatlıdır. Gecenin son namazı olan vitir de tek rekatlı olarak kılınacaktır. (1-3 – 5-7) olarak ya ikişer ikişer kılıp son rekatı tek kılmak veya tek bir selamla 3-5-7 kılmak gibi[369] hepsi yapılacağından vitir çeşitlidir.

Bir evde gece namazı kılmak suretiyle vitri sona bırakan kimseler varsa bu aile reisi de olabilir hane halkından bir diğeri de olabilir bu kimseler vitri kılmadan yatan diğer hanedeki bireyleri yani eş ve çocuklarını da namaza kaldırmalı ve kullukta ve sevapta yardımlaşmalıdırlar. Bu bölümden bunu da öğrenmiş oluyoruz. Yani vitir namazı gece namazlarının sonuncusudur. Bir gecede iki vitir olmaz. [370]

 

206) Kuşluk Namazının Fazileti (Kuşluk Namazının Fazileti, En Azının, En Çoğunun Ve Yeteri Kadarının Kaç Rek`at Olduğu Ve Devamlı Kılınması)

 

Bu iki bölümdeki beş hadisten, Rasûlullah 2 rekat Kuşluk namazını tavsiye ettiğini, her bir eklememiz için verilmesi gereken sadaka türlerinden birinin de kuşluk namazı kılmak olduğunu Rasulullah’ın kuşluk namazının dört ve daha fazla olarak sekiz rekatta kıldığını bu namazın kılınma zamanının sıcaktan deve yavrularının ayaklarının yanması vakti olduğunu öğreneceğiz.[371]

 

1141. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Dostum Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana her ay üç gün oruç tutmayı, iki rek`at kuşluk namazı kılmayı ve uyumadan önce vitri edâ etmeyi tavsiye buyurdu.[372]

 

* İbadetlerimizden farz olanların yanı sıra nafile olanlarına da dikkat edip yapmamız gerektiğini pek çok hadislerinde beyan eden efendimiz burada da üç nafileyi tavsiye ediyor. Her Kameri ayında 13-14-15inde (1259-1260 hadislerde gelecek) üç günlük oruçla gündüz nafilelerinden kuşluk ve gece nafilelerinden vitr olmuş oluyor. [373]

 

207) Kuşluk Namazının Vakti (Kuşluk Namazı Güneşin Yükselmesinden Zeval Vaktine Kadar Kılınabilir. Sıcağın Arttığı, Güneşin İyice Yükseldiği Vakitte Kılmak Daha Sevaptır)

 

1142. Ebû Zer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Her birinizin her bir eklemi için günde bir sadaka vermesi gerekir. İşte bu sebeple her tesbih bir sadaka, her hamd bir sadaka, her tehlîl (lâ ilâhe illallah demek) bir sadaka, her tekbîr bir sadaka, iyiliği tavsiye etmek sadaka, kötülükten sakındırmak sadakadır. Kuşluk vakti kılınan iki rek`at namaz bunların yerini tutar.”[374]

 

* İbadet ve hayırlı ameller yapabilmek sağlıklı bir beden ve afiyet içerisinde olmakla mümkündür bu sebeple insan vücudunda bulunan 360 eklem (124. hadise bkz.) ve oynamakta olan hareketli kemik vardır hareket edene tüm bu kemiklerin hepsi için şükretmek üzere her gün her birine bir sadaka vermek gerektiği hadiste bildirilmektedir. Kişinin diliyle söyleyeceği Sübhanallah (Tesbih) elhamdülillah (Tahmid) la ilahe illallah (Tehlil) Allahuekber (Tekbir) lafızlarının her biri birer sadaka yapmış sevabı kazandırır. İyiliği tavsiye ve kötülükten sakındırma da bir sadaka sevabı kazandıran amellerdendir. Yani hayır yolları çoktur. (118 ve 144 nolu hadislere bkz.) [375]

 

1143. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kuşluk namazını dört rek`at kılar, Allah’ın dilediği kadar da artırırdı.[376]

 

1144. Ümmü Hânî Fâhite Binti Ebû Tâlib radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Mekke’nin fethedildiği yıl Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i ziyarete gittim. O sırada yıkanıyordu. Yıkanması bitince sekiz rek`at namaz kıldı. Vakit kuşluk zamanıydı.[377]

 

* Tüm nafilelerde olduğu gibi bu namazda da kalıplaşmış bir model yok herkes zamana ve durumuna göre 2-4-6-8-10  rekatlarından biriyle de bu nafileyi geri getirebilir. [378]

 

1145. Zeyd İbni Erkam radıyallahu anh kuşluk namazını erken kılan bazı kimseleri gördü de şöyle dedi:

Şüphesiz bunlar da bilirler ki, kuşluk namazını sonraki bir saatte kılmak daha sevaptır. Zira Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Tövbe edip Allah’a dönenlerin (evvâbînin) namazı, sıcaktan deve yavrularının ayağı yandığı zamandır.”[379]

 

* Bu namazın kılınma zamanını daha net belirlemek gerekirse güneşin doğmasından 45 dakika sonrası yani bayram namazı kılınma vaktinden başlayarak öğle namazına yarım saat kalana kadar ki zaman diliminde kılınabilir. Güneş sıcaklığının kumlara ve taşlara fazla tesir ettiği zamanda kılmanın da daha sevap olduğunu öğrenmekteyiz. [380]

 

208) Tahiyyetü’l–Mescid Namazı (Câmiye Girince Tahiyyetü’l–Mescid Namazı Kılmak, Tahiyyetü’l–Mescid Veya Farz Yahut Sünnet Kılmadan Oturmamak)

 

Bu iki bölümdeki üç hadisten, bir mescide girildiğinde iki rekat namaz kılmadan oturulmaması gerektiğini, bu namazı kılmayan kimseye Rasulullah’ın 2 rekat kıl diye emrettiğini ve her abdest alıştan sonra mümkünse iki rekat namaz kılmanın cennetteki derecemizi artıracağını öğreneceğiz. [381]

 

1146. Ebû Katâde radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Biriniz mescide girdiğinde, iki  rek`at namaz kılmadan oturmasın.”[382]

 

Birgün Peygamber aleyhisselâm mescidde iken yanına gittim. Bana:

“İki rek`at namaz kıl” buyurdu.[383]

 

* Hadis kitaplarımızda pek çok hadisler Tahiyyetül Mescid namazının kılınması gerektiğini bize haber vermektedir. Nevevi, burada ikisini bize aktarmış oldu. Tahiyyetül Mescid mescidi selamlama veya mescidde oturma ve mescidden istifade etme hakkı demektir. Alimlerimizin büyük çoğunluğu da bu namazın her vakit mescide girildiğinde kılınabileceğini, mekruh vakitler bile olsa kılınması gerektiğini belirtmişlerdir. Unutarak oturan kimse kalkıp tekrar bu iki rekatı kılabilir. [384]

 

1147. Cabir (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir. Rasûlullah (s.a.v) mescidde iken yanına girmiştim, bana: “İki rekat namaz kıl” buyurmuştu.[385]

 

209) Abdest Aldıktan Sonra İki Rek`at Namaz Kılmanın Sevabı

 

1148. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Bilâl’e:

“Bilâl! Müslüman olduktan sonra yaptığın ibadetler arasında en fazla sevap beklediğin hangisidir? Çünkü ben cennette, senin ayakkabılarının tıkırtısını önümde duydum” diye sordu.

Bilâl de:

– Gece veya gündüz abdest aldıktan sonra bu abdestle kılabildiğim kadar namaz kılarım. En fazla sevap beklediğim ibadet budur, dedi.[386]

 

* Başka hadis kitaplarında her abdest alıştan sonra iki rekat kıldığı rivayetleri de vardır. Bu namaza kitaplarımızda abdest şükrü adı verilir. Kur’an’a ve sünnete aykırı olmayan bir ibadet şekli sahabiden biri tarafından işlenmişse peygamberimiz de bunu yasaklamamış, teşvik de etmişse bu tür sünnetlere de Hadis Usulü ilminde Takriri sünnet = Başka birinin yaptığı ve peygamberimizin de değiştirmeyip aynen bıraktığı ibadet şekli denir. [387]

 

210) Cuma Gününün Fazileti (Cuma Gününün Fazileti Ve Cuma Namazının Farz Oluşu, Cuma Namazı İçin Boy Abdesti Almanın, Güzel Koku Sürünüp Erkenden Câmiye Gitmenin, Cuma Günü Dua Etmenin, Resûl–i Ekrem’e Salavât Getirmenin, O Gün Duaların Kabul Olunduğu Zamanı Beklemenin Ve Cuma Namazından Sonra Allah Teâlâ’yı Çok Zikretmenin Sevabı)

 

Bu bölümdeki bir ayet ve 12 hadisten Cuma namazını müteakip yeryüzüne dağılıp rızık aranabileceğini, Cuma’nın en hayırlı gün olduğunu, Adem (a.s.)’ın yaradılışı, cennete girişi ve cennetten çıkarılışının Cuma günü olduğunu, güzelce abdest alıp Cuma’ya gelen hutbeyi güzelce dinlerse, bir haftalık günahlarının bağışlanacağını, hutbe esnasında başka şeylerle meşgul olmanın hoş olmadığını, Cuma’yı terk edenlerin kalblerinin mühürleneceğini, akıl baliğ olan herkese Cuma günü boy abdesti almanın gerekliliğini, Cuma’ya giderken temiz elbiseler ve kokular sürünerek gitmenin iyi olacağını, Cuma için camiye erken gidenlerin büyük baş hayvan kurban etmiş gibi sevap kazanacaklarını geç kalanların sevabının yumurta infak etmiş gibi küçüleceğini, meleklerin de hutbeyi dinlemek üzere cemaatin arasına katılacağını, Cuma günü icabet saatinde dua edenin duasının hemen kabul edileceğini, bu faziletli günde çok salevat getirmenin gerektiğini öğreneceğiz. [388]

 

“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrıldığınızda her türlü dünyevi alışverişi bırakıp Allah'ı anmaya yani hutbeyi dinleyip namazı kılmaya koşun. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Ve Cuma namazı kılınıp bittiğinde yeryüzüne serbestçe dağılın ve Allah'ın lütfundan rızkınızı aramaya devam edin ve Allah'ı namaz dışında da daima gündemde tutun ki mutluluğa erişebilesiniz.” (Cuma: 62/9-10)

 

1149. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Üzerine güneş doğan en hayırlı gün cuma günüdür. Âdem o gün yaratıldı, o gün cennete konuldu ve yine o gün cennetten çıkarıldı.”[389]

 

1150. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimse güzelce abdest alarak cuma namazına gelir, hutbeyi ses çıkarmadan dinlerse, iki cuma arasındaki ve fazla olarak üç günlük daha günahları bağışlanır. Kim hutbe okunurken çakıl taşlarıyla oynarsa, boş ve mânasız bir iş yapmış olur.”[390]

 

1151. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Büyük günahlardan kaçınıldığı sürece, beş vakit namaz ile iki cuma ve iki ramazan, aralarında geçen günahlara keffaret olur.”[391]

 

* Cuma hutbesi aynen namaz gibidir. Namazda nasıl başka şeylerle meşgul olmak namazın bozulmasına veya sevabının azalmasına sebep olursa, hutbe esnasında da çakıl taşlarıyla, tesbihle veya başka şeylerle meşgul olup hutbeyi dinlememek ecrin azalmasına sevabın yok olmasına sebep olabilir. 1150 hadis-i şerifde ise büyük günahlardan olan (şirk, sihir, ana babaya isyan vb.) şeylerden sakınmak şartıyla Cuma namazını geçen Cuma namazıyla ikisinin arasındaki Allah'a yönelik hata ve günahlara keffaret oluyor. Allah dilerse o günahları silebilir ama kul hakkı dediğimiz cinsten günahlar ise onların bu dünyada helallaşılması gerekir, onları Allah affetmez. [392]

 

1152. Ebû Hüreyre ile İbni Ömer radıyallahu anhüm’den rivayet edildiğine göre bu iki sahâbî Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in minber üzerinde şöyle buyurduğunu duymuşlardır:

“Bazı kimseler cuma namazlarını terketmekten ya vazgeçerler veya Allah Teâlâ onların kalplerini mühürler de gafillerden olurlar.”[393]

 

* Müslümanların her hafta buluşup ibadet etmesi gerekir. Haftalık Müslümanların mesaj alma gününden istifade etmesi ve bu günü kaçırmaması ve böylece manevi bir çöküntüye uğramaması için böyle bir tehdit getirilmiştir. Değilse Cuma’yı küçümsediği ve inkar ettiği için kılmayan kafir olduğundan dinden çıkmış olur. Hataen Cuma’ya gitmeyenler tevbe ve istiğfara devam edip Cuma namazına devam etmelidirler. [394]

 

1153. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Biriniz cuma namazına gideceği zaman boy abdesti alsın.”[395]

 

1154. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her bâliğ olan kimseye cuma günü boy abdesti almak gereklidir.”[396]

 

1155. Semüre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her kim cuma günü abdest alırsa ne iyi eder; hele boy abdesti alırsa, o daha iyidir.”[397]

 

* Cuma günü mü’minlerin haftalık bayramları olduğu, bu münasebetle de camiye tertemiz gusül abdesti alarak temiz kıyafet ve kokularla gitmenin gerekli olduğu vurgulanmaktadır. Terli ve pis kokulu vaziyette Cuma’ya gelip müminleri rahatsız etmektense namazdan önce duş alıp tertemiz elbiseleri giyinip gelmek her yönden uygun ve sevabı bol bir harekettir. [398]

 

1156. Selmân radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimse cuma günü boy abdesti alarak elinden geldiğince temizlenir, saçını sakalını yağlayıp tarar veya evindeki güzel kokudan süründükten sonra câmiye gider, fakat orada yan yana oturan iki kimsenin arasını açmaz, sonra Allah Teâlâ’nın kendisine takdir ettiği kadar namaz kılar, daha sonra sesini çıkarmadan imamı dinlerse, o cumadan öteki cumaya kadar olan günahları bağışlanır.”[399]

 

1157. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimse cuma günü cünüplükten temizleniyormuş gibi boy abdesti aldıktan sonra erkenden cuma namazına giderse bir deve kurban etmiş gibi sevap kazanır. İkinci saatte giderse bir inek, üçüncü saatte giderse boynuzlu bir koç kurban etmiş gibi sevap kazanır. Dördüncü saatte giderse bir tavuk, beşinci saatte giderse bir yumurta sadaka vermiş gibi sevap elde eder. İmam minbere çıkınca melekler hutbeyi dinlemek üzere topluluğun arasına katılır.”[400]

 

* Cuma günü Cuma namazı için camiye toplanma saatinin her zamana ve bölgeye göre ilk vakitlerinden başlayarak imamın hutbeye çıkışına kadarki zaman dilimlerinden bahseden bu hadiste Rasûlullah’ın “Cünüblükten dolayı alınan boy abdesti gibi” demesinden de kişinin o gün gönlünü her türlü dış etkilerden koruyup tam bir huzur ve güven içinde Cuma’yı kılabilmesi için eşiyle beraber olduktan sonra boy abdesti almasını uygun gördüğü ve bunu da üstün edebi ve nezaketi sebebiyle ancak bu şekilde ima ettiği de anlaşılabilir. [401]

 

1158. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem cuma gününden söz ederek şöyle buyurdu:

“Cuma gününde bir zaman vardır ki, şayet bir müslüman namaz kılarken o vakte rastlar da Allah’tan bir şey isterse, Allah ona dileğini mutlaka verir.”

Resûl–i Ekrem o zamanın pek kısa olduğunu eliyle gösterdi.[402]

 

* Cumadaki duaların kabul olma saati, Kadir gecesi, yapılan iyiliklere en az 10 katı verilerek 700 ve katlarıyla sevap verilmesi Allah'ın biz Müslüman kullarına verdiği sayısız imkan ve fırsatlardan bazılarıdır. Bu vakit hutbeye başlama vaktiyle namazın bitimi arasında olabileceği gibi kametle namaz bitimi arasında veya o gün batıncaya kadarki zaman diliminde olduğu da söylenmiştir. Bu zaman dilimi hakkında kırktan fazla rivayet kitaplarımızda bulunmaktadır. [403]

 

1159. Ebû Bürde İbni Ebû Mûsâ el–Eş`arî radıyallahu anh şöyle dedi:

Birgün Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ bana:

– Cuma günü duaların kabul edildiği zaman hakkında babanın Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bir hadis rivayet ettiğini duydun mu? diye sordu. Ben de:

– Evet, duydum. Babam, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittiğini söyledi:

“O vakit, imamın minbere oturduğu andan namazın kılındığı zamana kadar olan süre içindedir.”[404]

 

1160. Evs İbni Evs radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Günlerinizin en faziletlisi cuma günüdür. Bu sebeple o gün bana çokca salâtü selâm getiriniz; zira sizin salâtü selâmlarınız bana sunulur.”[405]

 

* İleride gelecek olan 1398-1408 numaralı hadislerde peygamberimize salavat getirme bölümüne bakınız.) [406]

 

211) Şükür Secdesi (Bir Nimete Kavuşunca Veya Bir Sıkıntıdan Kurtulunca Şükür Secdesi Yapmanın İyi Bir Davranış Olduğu)

 

1161. Sa`d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber Medine’ye gitmek üzere Mekke’den yola çıkmıştık. Azverâ denen yere yaklaştığımızda Resûl–i Ekrem bineğinden indi. Sonra ellerini kaldırarak bir süre dua etti. Sonra secdeye kapandı, uzunca bir süre secdede kaldı. Tekrar ayağa kalktı, yine ellerini kaldırıp bir müddet dua etti. Sonra secdeye kapandı. Bunu üç defa tekrarladı. Buyurdu ki:

“Rabbimden dilekte bulundum ve ümmetim için şefaat niyaz ettim. O da ümmetimin üçte birini bana bağışladı. Ben de Rabbime şükretmek için secdeye kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetimi bağışlamasını diledim; O da bana ümmetimin üçte birini bağışladı. Ben de bunun üzerine Rabbime şükür secdesine kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetimi diledim; O da bana ümmetimin geri kalan üçte birini bağışladı. Ben de Rabbime şükretmek üzere secdeye kapandım.”[407]

 

* Yapılan iyiliklere teşekkür etmek iyi kimselerin sıfatlarındandır. Gördüğü iyilik sebebiyle insanlara teşekkür etmeyen bir kimsenin Allah'a şükretmiş sayılmayacağını da yine Rasûlullah (s.a.v)’den öğrenmekteyiz.[408]

Allah'ın lütfu ve bize verdiği nimetler sayılamayacak kadar çoktur.[409] Tüm bu nimetler karşılığında Allah'a şükretmek, onun istediği gibi olmak, onun gönderdiği kitaba ve peygambere uymakla mümkündür. Rasûlullah (s.a.v) hayatı boyunca bir nimetle karşılaşınca daima secdeye kapanır, Allah'a şükrederdi.

Bu hadis-i şeriften şükür secdesinin nasıl yapılacağını ve duanın da nasıl yapılacağını öğreniyoruz. Zaten ayetlerde de belirtildiğine göre bağırıp çağırmaksızın içten ve yalvararak ve korkarak dua etmelidir.[410]

 

212) Gece Namazının Fazileti

 

Bu bölümdeki 3 ayet ve 27 hadis-i şeriften gece teheccüd kılmanın peygamberimize emredildiğini, gerçek mü’minlerin yataklarından ayrılarak gece ibadet edip uykuyu azalttıklarını, Rasulullah’ın ayakları şişinceye kadar namaz kılıp şükreden bir kul olmayayım mı dediğini, gece ibadeti için aile fertlerinin uyandırılabileceğini, gece namazı kılmakla kişinin daha mükemmel olacağını ve bu ibadetin devamlı yapılması gerektiğini, sabaha kadar devamlı uyuyan kimsenin kulağına şeytanın işemiş olduğunu, uyuyan kimsenin boyun köküne şeytanın üç düğüm vurduğunu, gece uyanıp Allah'ı anarsa bir düğüm, abdest alırsa ikinci düğüm, namaz kılarsa üçüncü düğümün çözülüp sabaha dinç olarak çıkacağını, selamlaşmak, yemek yedirmek ve insanlar uyurken geceleri namaz kılmakla cennete selametle girileceğini, farz namazdan sonra en faziletli namazın gece namazı olduğunu, gece namazlarının ikişer rekat kılınacağını, gece namazlarında Rasulullah (s.a.v)’in elli ayet okuyacak kadar miktar secdede kaldığını, Rasulullah (s.a.v)’in ne Ramazan ne de başka zamanlarda gece namazını sekiz rekattan fazla kılmadığını, yine Rasulullah (s.a.v)’in gecenin ilk kısmında yatıp uyuduğunu, son kısmında da gece namazı kıldığını ve gece namazlarında çok uzun sure ve ayetler okuduğunu, bir rekatta bazan 660 ayete varan Kur’an’ın 104 sayfasını okuduğunu, ayakta durması uzun olan namazın daha faziletli olduğunu, Allah'ın en çok sevdiği namaz ve oruç modelinin Davut peygamberin tuttuğu oruç ve kıldığı namaz olduğunu, gecelerde de duaların kabul edileceği bir vakit olduğunu, gece namaz için kalkınca önce hafif 2 rekatlı kılınmasının gerektiğini, Rasulullah (s.a.v)’ın gece kılamadığı namaz yerine gündüz 12 rekat namaz kıldığını, gece yapılamayan ibadetin gündüz telafi edilebileceğini, aile bireylerinden karı kocanın birbirlerini gece namaza kaldırmalarının Allah'ın merhametine vesile olacağını ve Allah'ı çok anan kimseler olarak yazılacaklarını, uyuklar vaziyette namaz kılmamak ve Kuran okumamak gerektiğini öğreneceğiz. [411]

 

“Gecenin bir kısmında da uyanıp namaz kıl. Bu sadece sana mahsustur. Farz namazlardan fazla olarak kılınan bir namazdır. Bundan dolayı Rabbin Ahirette seni övgüye değer bir konuma yükseltir.” (İsra: 17/79)

“Onlar yataklarından geceleri kalkarak, korku ve ümid içinde Rablerine yalvaranlardır ve kendilerine geçinmeleri için verdiğimiz rızıktan başkalarına harcayanlardır.” (Secde: 32/16)

“O müminler geceleri pek az uyurlardı.” (Zariyat: 51/17)

 

1162. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin kalkıp ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Bunun üzerine ona:

– Yâ Resûlallah! Senin geçmiş ve gelecek bütün hataların bağışlandığı halde niye böyle kendini yoruyorsun? dedim.

Bana cevâben:

– “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” buyurdu.[412]

 

1163. Mugîre İbni Şu`be’den bu hadisin benzeri rivayet edilmiştir.[413]

 

* Verilen tüm nimetlere bilhassa İman, İslam, sıhhat ve afiyet nimetlerine her an şükretmek ve gerekli ibadetlerde bulunmak vazifelerimiz cümlesindendir. (Feth: 48/2)’de belirtildiğine göre geçmiş ve gelecek günahları bağışlanan peygamberimiz bu ve benzeri nimetlere şükür için ayakları şişinceye kadar namaz kılıyordu. [414]

 

1164. Alî radıyallahu anh’den şöyle dediği rivayet edilmiştir:

Bir gece Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Ali ile Fâtıma’nın kapısını çaldı ve onlara:

“Namaz kılmayacak mısınız?” buyurdu.[415]

 

* Burada sadece hadisin baş tarafı alınmıştır. Devamında Hz. Ali Allah bizi ölü gibi uyutakaldı demek istercesine Zümer: 39/42 ayetine göre itiraz etmek istedi ve peygamberimiz de Kehf: 18/54 ayetini okuyarak “Ama insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür” diyerek oradan ayrılmıştır. Taha: 20/132’de yakınlarına namazı emret buyurulmaktadır. Bu sebeble bizler de evde çoluk çocuğumuzu öncelikle farz namazlara sonra da nafileler için teşvik etmeli ve uyandırmalıyız. [416]

 

1165. Ömer İbnü’l–Hattâb’ın torunu Sâlim’in, babası Abdullah İbni Ömer’den rivayet ettiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Abdullah ne iyi adam! Keşke bir de gece namazı kılsa!” buyurdu.

Sâlim diyor ki:

O günden sonra Abdullah geceleri pek az uyurdu.[417]

 

* Rasûlullah (s.a.v) 1162. hadiste kızı ve damadını, bu hadiste de kayınbiraderinin gece namaz kılmasını teşvik etmiştir. [418]

 

1166. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Abdullah! Falan kimse gibi olma! Çünkü o gece ibadetine devam ederken artık kalkmaz oldu.”[419]

 

* Her ibadet ve taat de olduğu gibi gece namazında da az da olsa devamlı olanı makbuldur. [420]

 

1167. İbni Mes`ûd radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında, bütün gece sabaha kadar uyuyan bir adamdan söz edilince Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:

“Öyleyse o adamın kulaklarına –veya kulağına– şeytan işemiştir.”[421]

 

* Hadiste kişinin yatmazdan önce boş şeylerle, anlamsız işlerle zaman geçirmesinin kulak veya kalbini kirletmiş olacağından bahsedilmektedir. Çünkü bu tip kişiler Allah'tan gelen sözleri ve ezanı bile duymayacak kadar kulakları kirlenmiştir. Kafalarını ve kalblerini lehviyyat ve lağviyyat dediğimiz boş şeylerle dolduran bu kimseler müslümanlığın bir gereği olan namaza ve ibadetlere yaklaşamazlar. [422]

 

1168. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Biriniz uyuduğu zaman şeytan onun ense köküne üç düğüm atar. Her bir düğümü attığı yere, “Gecen uzun olsun, yat, uyu!” diye eliyle vurur. Şayet o kimse uyanarak Allah’ı anarsa, düğümlerden biri çözülür. Abdest alırsa, bir düğüm daha çözülür. Bir de namaz kılarsa, şeytanın attığı bütün düğümler çözülür ve böylece neşeli ve huzurlu bir şekilde sabahlar. Allah’ı anmaz, abdest alıp namaz kılmazsa uyuşuk ve tembel bir halde sabahlar.”[423]

 

* Bu hadiste ise şeytan yine gece ibadeti ve sabah namazına insanları uyandırmamak için Allah yolundan alıkoymak için telkinler yaptığını, yat, uyu diyerek Allah'a karşı yapacağı ibadetlerdeki azim ve iradesini felce uğratıp ve sabaha bitkin, yorgun, tembel bir şekilde çıkmasına sebep olduğunu bildiriyor. [424]

 

1169. Abdullah İbni Selâm radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Birbirinize selâm veriniz, yemek yediriniz, insanlar uyurken geceleyin namaz kılınız. Böyle yaparsanız selâmetle cennete girersiniz.”[425]

 

* Nisa: 4/86 ve Nur: 24/61 sonunda belirtildiği üzere müslümanın yapması gereken en hayırlı amellerden biri de başka hadislerde de bildirildiğine göre tanıyıp tanımadığına selam verip, yedirip içirmektir. [426]

 

1170. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ramazandan sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı olan muharremde tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra en faziletli namaz da gece namazıdır.”[427]

 

1171. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem söyle buyurdu:

“Gece namazları ikişer ikişer kılınır. Sabah namazı vaktinin girmesinden endişe ettiğin zaman bir rek’at daha kılarak vitri tamamla.”[428]

 

1172. Yine İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gece namazlarını ikişer rek’at kılar ve bir rek’at da vitir kılardı.[429]

 

* Bu iki hadis-i şerif bize vitir namazının son vaktinin sabah namazından öncesine kadar devam ettiğini bildirmektedir. (1133-1139 nolu hadislerde vitir namazı anlatılmıştı.) [430]

 

1173. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in günlerce oruç tutmadığı olurdu; öyleki artık o ay oruç tutmayacak zannederdik. Bazan da o kadar çok oruç tutardı ki, artık o ay orucu hiç bırakmayacak zannederdik. Onu gece namaz kılarken görmek istersen, mutlaka öyle görürdün. Uyurken görmek istersen öyle görürdün.[431]

 

* Hayatının hiçbir bölümünde aşırılık bulunmayan peygamberimiz (s.a.v.)’in farzlar dışında kendini zorladığı, kural haline getirdiği bir nafile ibadetinin olmadığı, ölçülü ve dengeli biçimde hayatı boyu nafile ibadetler yaptığını, kendisi üzerinde hakkı bulunan kimselere yani kendi öz canına, hanımına, çoluk çocuğuna haksızlık yapmaksızın nafile ibadetlere devam ettiğini öğreniyoruz. Yani sahabi onun dengesiz biçimde oruç tutup namaz kıldığını veya dengesiz bir şekilde yiyip içtiğini görmüş değillerdi. Gördükleri bu hadiste de açıklandığı şekilde orta yolu tutmuş vaziyette ve dengeli biçimdeydi. Aşırılıklara hayatında yer vermezdi. [432]

 

1174. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin on bir rek’at namaz kılardı. O namazın bazı rek’atlerinde, sizden birinizin elli âyet okuyacağı kadar bir zaman başını kaldırmadan secdede dururdu. Sabah namazının farzından önce iki rek’at namaz kılar, sonra müezzin gelip namaz kılınacağını haber verene kadar sağ yanı üzerinde yatardı.[433]

Gece namazlarında okuduğu ayetlerin fazlalığı, rüku ve secdelerdeki yaptığı tesbihatın uzun ve kısalığına göre Rasûlullah (s.a.v) gece namazları her gün aynı rekatla kılmaz. Bu sayı bazan 7-9-11 rekat şeklinde olurdu. Kişinin Rabbine en yakın olacağı secde mahallinde uzun süre kalan Peygamber (s.a.v.) bu konuda da bize en güzel örnek olmuştur. [434]

 

1175. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ne ramazanda ne başka zamanda gece on bir rek’attan fazla namaz kılmazdı. Önce dört rek’at kılardı ki, onların güzelliği ve uzunluğu anlatılacak gibi değildi! Sonra dört rek’at daha kılardı. Onların da güzelliğini ve uzunluğunu hiç sorma! Sonra üç rek’at daha kılardı. Ben:

– Yâ Resûlallah! Vitri kılmadan mı uyuyorsun? diye sordum. Bunun üzerine şöyle buyurdu:

– “Âişe! Benim gözlerim uyur ama kalbim uyumaz.”[435]

 

* Gözleri uyuyup kalbin uyumaması peygamberimize mahsus özelliklerdendir. Kendisine güvenen kimse gece namazını kıldıktan sonra vitri son vaktine geciktirmeli, biraz daha yatıp uyumalıdır. Uykusu ağır olup vitri kaçırma tehlikesi olursa gece namazının hemen arkasında kılmalıdır. [436]

 

1176. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem gecenin ilk kısmında yatıp uyur, son kısmında kalkarak namaz kılardı.[437]

 

* Yatsıdan hemen sonra yatıp gecenin sonunda da seher vaktinde gece ibadeti yapmak sıhhate daha uygundur. Rasûlullah (s.a.v) bu konuda da bize böyle örnek olmuştur. [438]

 

1177. İbni Mes’ûd radıyallahu anh şöyle dedi:

– Bir gece Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber namaz kıldım. O kadar uzun süre ayakta kaldı ki, fena bir şey yapmayı düşündüm.

Biri ona:

– Ne düşündün? diye sorunca:

– Peygamber aleyhisselâm’ı yalnız bırakıp oturmayı düşündüm dedi.[439]

 

* Rasûlullah (s.a.v) farz namazlarda imam olacak kimselere cemaatin içinde hasta, yaşlı, özür sahibi kimselerin bulunabileceğini, bunun için de bunları gözeterek namazın kısa tutulması gerektiğini bildirmiş, hatta bir seferinde safların arkasından ağlayan bir çocuk sesi işitince çocuğun annesine sıkıntı vermemek için namazı çabucak bitirdiği de bir gerçektir. Ama nafile namazlarda kişi ezber bildiği sureler ve kendi gücüne göre istediği kadar namazlarının kıyam, rükû ve secdelerini uzatabileceğini de böylece Rasûlullah (s.a.v.) bize göstermiş oluyor. Kendisine böyle bir gece namazında uyan kimseleri engellememesinden dolayı nafile namazların da cemaatle kılınabileceği çıkarılmıştır. [440]

 

1178. Huzeyfe radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir gece Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in arkasında namazı kıldım. Bakara sûresini okumaya başladı. Ben içimden, yüz âyet okuyunca herhalde rükû eder dedim. O yüz âyetten sonra da okumaya devam etti. Ben yine içimden, bu sûre ile namazı bitirecek dedim. O yine devam etti. Ben bu sûre ile rükûa varır dedim, varmadı. Nisâ sûresine başladı; onu da okudu. Sonra Âl–i İmrân sûresine başladı, onu da okudu. Ağır ağır okuyor, tesbih âyeti gelince tesbih ediyor, dilek âyeti gelince dilekte bulunuyor, Allah’a sığınmaya dair âyet gelince Allah’a sığınıyordu. Sonra rükûa vardı. “Sübhâne rabbiye’l–azîm” (Ben yüce Rabbimi ulûhiyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih ederim) demeye başladı. Rükûu da aşağı yukarı kıyâmı kadar uzun oldu. Sonra “Semiallâhü limen hamideh, rabbenâ leke’l–hamd (Allah, kendisine hamd edeni duyar, hamd yalnız sanadır ey Rabbimiz)” dedi ve kalktı. Hemen hemen rükûuna yakın uzunca bir süre ayakta durdu. Sonra secdeye vardı ve “Sübhâne rabbiye’l–a’lâ” (Ben ulu Rabbimi ulûhiyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih ederim) dedi. Secdesini de aşağı yukarı kıyâmı kadar uzattı.[441]

 

* Bu hadis-i şerif bize Rasûlullah (s.a.v)’in nafile kıldığı namazların uzunluğunu anlatır. Şöyle ki bir rekatta okuduğu Bakara suresi, elimizdeki Kur’an’a göre 48 sahife ve 286 ayet, Nisa suresi 29,5 sahife ve 176 ayet, Al-i İmran suresi ise 26 sahife ve 200 ayetten oluşur. Yani toplam bir rekatta 104 sahife Kuran  okuyup toplam 662 ayetle bir rekatı kılmış oluyor. Bu hadiste dikkatimizi çeken bir husus ta okurken önce Bakara suresinden başlayıp sonra sıra Al-i İmran olmasına rağmen atlayıp Nisa suresini okuyup sonra tekrar Al-i İmran’a dönmüş olmalarıdır. Yani tertib dediğimiz sıralamaya uymadıkları ve denk geldiği şekilde okudukları da bir gerçek olmuş oluyor.

İmam, cemaate namaz kıldırırken en zayıf ve yaşlı olanları gözeterek kıldırması gerekir. Fakat kişi nafile namaz kılarken serbesttir, istediği kadar uzun ayetler okuyabilir. [442]

 

1179. Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:

– Hangi namaz daha faziletlidir? diye sordular.

– “Kıyâmı uzun olan” cevabını verdi.[443]

 

* Burada da uzatılması istenen bölüm namazda Kur’an’ın okunduğu bölüm olan ayakta durma süresidir. Çünkü Kur’an okumayı uzatmak diğer rükû ve secdelerdeki tesbihatı uzatmaktan daha sevaplı ve faziletli olduğu bildirilmiştir. [444]

 

1180. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ’nın en çok beğendiği namaz Dâvûd aleyhisselâm’ın namazı, Allah Teâlâ’nın en çok beğendiği oruç da yine Dâvûd aleyhisselâm’ın orucudur. Dâvûd gecenin ilk yarısında uyur, üçte birinde namaz kılardı. Gecenin altıda birinde yine uyurdu. Bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı.”[445]

 

* Rasûlullah (s.a.v.)'ın ibadetinden kendisininkini az gören ve devamlı oruç tutmaya niyetlenen, geceleri devamlı ibadetle karısını dahi ihmal edecek derecede kararlı olan bu sahabiyle yapılan sohbetin son bölümü budur. En çok namaz kılmak isteyen ve çok oruç tutmak isteyen bu Davud modelinden daha fazlasını yapmamalıdır. Çünkü Allah'a en sevimli olan model de budur. [446]

 

1181. Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:

Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:

“Geceleyin öyle bir zaman vardır ki, müslüman bir kimse o zamana rastlayıp Allah’dan dünya ve âhirete daair hayırlı bir şey dilerse, Allah ona dilediğini verir. Bu her gece böyledir” buyururken dinledim.[447]

 

* Cuma günü icabet saatı Kadir gecesi ve her gece olan bu gibi durumlar, Allah'ın biz kullarına lütfu ve merhameti dolayısıyladır. [448]

 

1182. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Biriniz geceleyin kalktığında, önce gayet hafif iki rek’at namaz kılsın.”[449]

 

* Gece namazına bir nevi hazırlık gibi olan bu hafifçe kılınan iki rekatlık namazla uzun ve yorucu olabilecek şeylere hafif bir girişle başlamanın uygun olduğu öğretilmektedir. [450]

 

1183. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin kalktığında, namazına fazla uzatmadan kıldığı iki rek’atla başlardı.[451]

 

1184. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem rahatsızlık gibi bir sebeple gece namazı kılamadığında, ertesi gün on iki rek’at namaz kılardı.[452]

 

* Önceden 156'da geçmişti, gerekli açıklama orada verilmişti. [453]

 

1185. Ömer İbnü’l–Hattâb radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimse geceleri okuduğu zikir ve duasını okumadan veya tamamlayamadan uyur da, sonra onu sabah namazı ile öğle namazı arasında okursa, gece okumuş gibi sevap kazanır.”[454]

 

154'de geçmişti, geniş açıklama orada verilmişti.

* Alışkanlık haline getirilen ibadetler elde olmayan sebeplerden dolayı yapılamadığı takdirde ertesi günü telafi edilebileceği ve böylece de hiçbir kayba yol açmadığı bize bildirilmektedir. [455]

 

1186. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Geceleyin kalkıp namaz kılan, karısını da kaldıran, kalkmazsa yüzüne su serperek uyandıran kimseye Allah merhamet etsin. Aynı şekilde geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da uyandıran, uyanmazsa yüzüne su serperek uykusunu kaçıran kadına da Allah merhamet etsin.”[456]

 

1187. Yine Ebû Hüreyre ve Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimse geceleyin karısını uyandırır da beraberce veya her biri kendi başına iki rek’at namaz kılarlarsa, Allah’ı çok anan erkekler ve Allah’ı çok anan kadınlar arasına yazılırlar.[457]

 

* Karı-koca arasında hayat müşterektir diyoruz, bu birlikteliği ibadet ve taatlarda da göstermemiz gerektiğini bu iki hadis bize bildirmektedir. Ebedi saadeti ahiretteki dereceyi artırmak için de karı-koca birbirlerini teşvik etmeli ve yardımcı olmalılar. İnsan ve cin şeytanları nasıl ki müslümanları gece ibadetine kaldırmamak sabah namazını kıldırmamak için işbirliği yapıyorlarsa bizler de karı-koca olarak ana-baba evlat olarak birbirimizle yardımlaşıp tüm şeytani güçlere karşı ittifak kurmalıyız ki "Allah merhamet etsin" duasına hak kazanabilelim. Allah'a karşı yapılması gereken işlerde kadın-erkek arasında hiçbir fark yoktur, hepsi aynı emrolundukları şeyi yapmak durumundadır. (En’am: 6/14, 163, Araf: 7/143, Şuara: 26/51, Ankebut: 29/12 ayetlerinde olduğu gibi) [458]

 

1188. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Biriniz namaz kılarken uyuklayacak olursa, uykusu dağılana kadar yatsın. Çünkü uyuklayarak namaz kılarsa, Allah’tan bağışlanma dileyim derken belki de kendine beddua eder.”[459]

 

* Zihni ve bedeni yorgunluktan dolayı uyku ağır basarsa bu durumda kişi yanlış ve eksik okuma ihtimali olduğundan sevap yerine günah kazanabilir. Herşeyde olduğu gibi, ibadetlerimizde de uyanık vaziyette ve çok dikkatli olmalıyız. [460]

 

1189. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Biriniz geceleyin namaz kılmak üzere kalkıp da Kur’an’dan ne okuduğunu bilmeyecek derecede dili dolaşırsa, yatıp uyusun.”[461]

 

213) Ramazan Gecelerinde Terâvih Namazı Kılmak

 

Bu bölümdeki iki hadisten gündüzü oruçla geçirilen ramazan ayının gecesini de namaz kılarak geçirmenin geçmiş günahlarımızın bağışlanmasına vesile olacağını öğreneceğiz. [462]

 

1190. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kim ramazanın faziletine inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek terâvih namazını kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır."[463]

 

1191. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kesin emir vermeksizin ramazan gecelerinde ibadet etmeyi tavsiye eder ve şöyle buyururdu:

"Kim ramazanın faziletine inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek terâvih namazını kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır."[464]

 

* Nafile namazlar cinsinden olan bu Ramazan namazı yani Teravih, Peygamberimizin hayatı boyunca kıldığı gece namazlarının Ramazan ayındaki aldığı isimdir. Teravih mevzuunda Türkçede derli toplu malumatı Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, Cild: 4, sh. 70-96 arasında bulmaktayız. Tüm hadislerle açıklanan bu meselenin özetini vermek gerekirse şöylece alıntı yaparak aktarabiliriz.

Rasûlullah (s.a.v.) ne Ramazanda ne de başka aylarda kıldığı gece namazı onbir rekatı geçmemiştir. (592 no'lu Aişe (r.anha) hadisi)

Sabah namazının iki rekat sünnetiyle vitir namazı da bu sayıya dahildir. (586 no'lu hadis.)

Zeyd ibni Sabit (r.a.)'den rivayete göre Rasûlullah (s.a.v.) mescidde hasırdan edindiği hücresinden çıkarak bir kez gece hem farz namaz olan yatsıyı hem de teravihi cemaatle kılmıştı. Cemaatin teravih namazına hücum ettiğini görünce, yatsıyı kıldırıp odasına çekilerek teravihi kendi başına kılmıştır.

Buhari'nin Aişe'den rivayetine göre Rasûlullah (s.a.v.)'in teravih namazını böyle cemaatle kılması iki ve üçü geçmez. Cemaatın aşırı arzu ve taleplerine binaen "Üzerinize farz kılınacağından ve sizin de muktedir olamayacağınızdan korktum" buyurmuşlardır.

Peygamberimizin vefatından sonra halifelerden Ebubekir (r.a.) döneminin tamamında ve Hz. Ömer (r.a.) döneminde herkes kendi başına kılıyordu. Hz. Ömer dağınık vaziyette teravih namazını kılan insanları bir imam arkasında toplasam iyi olacak dedi ve Übey ibni Ka'b'ı teravih imamı tayin ederek cemaatı onun arkasında topladı ve bir seferinde de "Bu şekilde teravih kılma ne güzel adet oldu" buyurdular.

İbn-i  Ebi Şeybe'nin, Taberani'nin, Beyhaki'nin İbn Abbas'tan yaptıkları zayıf bir rivayette 20 rekat kılındığı da haber verilmektedir.

Asrı saadet ve  sonraki dönemlerde 8 ile 36 rekata varan teravih kılındığı da bize gelen haberler arasındadır. Ebu Davut'ta rivayet edilen “Ashabım! Benim sünnetime ve benden sonra da Hulefa-i Raşidin'in sünnetine uyunuz” emrine göre bizler 8 rekatı kılmak suretiyle Peygamberimizin sünnetine +12 rekatla 20 rekat kılarak Halifelerden Hz. Ömer'in sünnetine uymuş oluyoruz. İsteyen 8 rekat kılabilir, isteyen 20 rekata tamamlayabilir. İsteyen 36 rekat da kılabilir. Nafile namazdır, her müslüman içinde bulunduğu durum ve şartlara göre hangisini isterse kılabilir. Hiçbir kimse de değişik rekatlarda kıldığından dolayı da kınanmaz, kınanamaz. Din ve ibadet konusu kınama konusu yapılamaz. [465]

 

214) Kadir Gecesini İhyâ Etmek (Kadir Gecesini İhya Etmenin Fazileti Ve Daha Ziyade Ramazanın Hangi Gecelerinde Olduğunun Açıklanması)

 

Bu bölümdeki bir sure, bir ayet ve yedi hadisten; Ramazandaki bu gecenin bin ay yani 83 sene 4 aydan daha hayırlı olduğunu, inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek bu geceyi değerlendirenin günahlarının bağışlanacağını, bu gecenin Ramazanın son on veya yedi gününün tek olanlarında aranması gerektiğini, bu gecede Rasûlullah (s.a.v.)'ın bize en çok okunmasını tavsiye ettiği duayı ve hayatı boyunca Ramazanın son on gününde ibadeti artırıp itikaf yaptığını öğreneceğiz. [466]

 

"Şüphesiz biz o Kur'an'ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesi nedir bilir misin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. O gece melekler ve ruh Rabbinin emriyle herbir iş için veya herbir kişi için inerler de inerler. O gece tan yeri ağarıncaya kadar selam ve esenliktir." (Kadir: 97/1-5)

"Biz o Kur'an'ı mübarek bir gecede indirdik, zaten biz insanlığı her zaman uyarmaktayız." (Duhan: 44/3)

 

1192. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Kadir gecesini değerlendiren kişinin geçmiş günahları bağışlanır."[467]

 

1193. Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, bir grup sahâbî, rüyalarında Kadir gecesinin ramazan'ın son yedi gecesinde olduğunu görmüşler (ve bunu Hz. Peygamber'e bildirmişler)di. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

– "Kadir gecesi ile ilgili rüyalarınızın, ramazanın son yedi gecesi üzerinde toplandığını görüyorum. O halde Kadir gecesini arayan onu ramazanın son yedi gecesinde arasın!"[468]

 

1194. Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ramazan ayının son on gününde câmiye kapanır ibadete soyunur ve şöyle buyururdu:

"Kadir gecesi’ni ramazanın son on günü içinde arayınız!"[469]

 

1195. Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyururdu:

"Kadir gecesi’ni ramazanın son on günündeki tek gecelerde arayın!"[470]

 

1196. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Ramazan ayının son on günü girdiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleri ihyâ eder, ev halkını uyandırır, ciddiyetle ibadete soyunur ve eşleriyle ilişkiyi keserdi.[471]

 

1197. Yine Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ramazanda diğer aylardan daha fazla (kulluk yapmaya) çalışırdı. Ramazanın son on gününde de ramazanın öteki günlerinden daha fazla ibadet ederdi.[472]

 

1198. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

– Ey Allah'ın Resulü! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilecek olursam, o gece nasıl dua edeyim? diye sordum.

– "Allahım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni bağışla! diye dua et" buyurdu.[473]

 

* Yukarıdaki ve diğer hadis kitaplarından öğrendiğimiz tüm hadisi şeriflere göre Kadir gecesinin hangi gece olduğu hakkında 40 civarında görüş nakledilmiştir ve ifadelerden de "Son yedi geceden dokuz geceden biri" şeklinde gibi esneklik bırakılmıştır.

Rasûlullah (s.a.v.)'in hayatına baktığımızda Ramazanda senenin diğer aylarından daha çok kendini ibadete verdiğini, Ramazanın da son on gününde mescide kapanarak ailesinden ve dünyalıklardan uzaklaşarak itikafa çekildiğini görmekteyiz ki, bu geceyi yakalayabilme Ramazanın son 1/3'de olacağı, bunun da sadece gecelerine değil, gündüzlerini de değerlendirmek gerekecektir. Çünkü yeryüzünün bir kısmı gece iken diğer yarı kürenin gündüz olması dolayısıyla icabında bu gecenin gündüz de olabileceğine ihtimal verilmelidir. Ramazanı ve bilhassa son on gününü geceli gündüzlü değerlendirmek için müslümanın tam bir gayret içinde olması da gerekmektedir. Bu konuda daha geniş bilgi için tefsirlerden Kadr suresinin tefsirini gözden geçirmek faydalı olacaktır kanaatindeyiz. [474]

 

215) Misvak Kullanmak (Misvak Kullanmanın Ve Yaratılış Özelliklerinin Faydası)

 

Buradaki 10 hadis-i şeriften, müslümanlara zor gelmeseydi peygamberimizin (s.a.v.) ağız ve diş sağlığı konusunda kesin emirler vereceğini ve  kendisinin sabah kalkınca ilk işinin ağzını misvaklamak olduğunu ve tüm peygamberlerin sünnetlerinden olan fıtrî hususiyetleri öğreneceğiz. [475]

 

1199. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ümmetimi (veya insanları) zora sokmaktan endişe etmeseydim, onlara her namaz vaktinde misvakla dişlerini temizlemelerini emrederdim."[476]

 

1200. Hüzeyfe radıyallahu anh şöyle dedi:

 Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem uykudan uyanınca misvakla dişlerini temizlerdi.[477]

 

1201. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

 Biz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in misvakını ve abdest suyunu akşamdan hazırlardık. Allah onu, gecenin dilediği saatinde uyandırırdı. Hz. Peygamber uyanınca hemen misvakla dişlerini temizler, abdest alır ve namaz kılardı.[478]

 

1202. Enes radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Misvak kullanma hakkında size pek çok tavsiyede bulundum."[479]

 

1203. Şüreyh İbni Hânî şöyle dedi: Hz. Âişe'ye;

– Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem evine girdiği zaman ilk önce ne yapardı? diye sordum.

– "Dişlerini misvaklardı" dedi.[480]

 

* Ağız ve diş sağlığı konusundaki bu konunun tüm hadisleri bugünkü modern tıbbın daha yeni keşfettiği bir gerçeği 14 asır önce ortaya koymuştur. Ağız kokusu ve dişlerin bakımı ile alakalı tüm bu tavsiyeler insan sağlığının korunması için atılan adımlardan birisi olup, hem temizlik, hem de dinimizin yapılması gereken işlerindendir. Uykudan kalkınca her abdest ve namaz başlangıcında yapılan bu temizlik sayesinde hem ağız kokusunu gidermiş olacak insanları ve böylece de Rabbimizi hoşnut etmiş olacağız.

Buradaki ağız ve diş sağlığının yanısıra mide sağlığı ve yeme içme yüzünden de nasıl hareket edeceğimizi bildiren 491-521 no'lu hadisler tekrar gözden geçirilmelidir. [481]

 

1204. Ebû Mûsa radıyallahu anh şöyle dedi:

 Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına girdim. Misvağın ucu ağzındaydı.[482]

 

1205. Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Misvak kullanmak ağzın temiz kalmasına ve Rabbın razı olmasına sebeptir."[483]

 

1206. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Peygamberlerin sünneti (fıtrat) beştir – yahut beş şey fıtrat gereğidir– :Sünnet olmak, kasıkları tıraş etmek, tırnakları kesmek, koltuk altını temizlemek, bıyıkları kırpmak."[484]

 

1207. Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"On şey fıtrat gereğidir: Bıyıkları kırpmak, sakal bırakmak, misvak kullanmak, burna su çekmek, tırnakları kesmek, parmak boğumlarını temizlemek, koltuk altı kıllarını gidermek, apış arasını temizlemek, istinca yapmak."

Râvî "onuncuyu unuttum; ancak onun da mazmaza (ağıza su vermek) olması muhtemeldir" dedi.[485]

 

1208. İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bıyıklarınızı kırpınız, sakallarınızı bırakınız!"[486]

 

* İnsanların yaratılışı ve Peygamberlerle birlikte ortaya çıkan yaratılışın gerekleri cümlesinden on haslet sayılmaktadır ki hepsi insan sağlığı ve temizlik yönünden mutlaka gerekir. Müslüman olmayan toplumlarda sünnet olmamak, tırnakları uzatmak, etek ve koltuk traşlarına riayet etmemek, bıyıkları dudaklarından aşağıya salıvermek suretiyle ne kadar pis ve sağlıksız bir durumda oldukları görülmektedir. Müslüman erkeklerin sakallarını kesmeleri bu hadis ve Nisa Suresi 119. ayeti gereğince pekçok alim ve mezhep imamı tarafından haram olarak kabul edilmiştir. Sadece İmam-ı Şafi mekruh sayar. Sakal hakkında daha geniş bilgi için tüm tefsirlerin Nisa suresi 119. tefsirine bilhassa Elmalı Tefsirine bakılabilir. [487]

 

216) Zekâtın Fazileti (Zekâtın Farz Olduğunu Pekiştirme, Faziletini Ve Hükümlerini Açıklama)

 

Bu bölümdeki 3 ayet ve dokuz hadis-i şeriften, zekatın Allah'tan gelen dosdoğru dinin ortaya koyduğu mali bir ödev olduğunu, kişi bu ödevi yerine getirince kafa ve kalbini cimrilik pisliğinden ve günahlardan temizleyeceğini, zekatın İslamın beş esasından biri olduğunu, farz ibadetlerin yanı sıra bir de nafilelerin olduğunu, Rasulullah'ın tayin ettiği valilere ilk fırsatta emrettiği hususlardan birinin de zekat olduğunu, diğer farzlar gibi zekat vermeyi reddeden kimseyle dinden çıkıp mürted olduğu için savaşılabileceğini, diğer ibadetlerle birlikte zekatın da cennete sokacak amellerden olduğunu, zekatı verilmeyen altın gümüş ve paralarla deve, sığır ve koyunun kıyamette sahibine nasıl işkence edeceğini ve Atların üç sınıf olarak bakılıp beslendiklerini öğreneceğiz. [488]

 

"Namaza dikkatli ve devamlı olun, karşılıksız yardım denilen zekatı da verin." (Bakara: 2/43)

"Oysa kendilerine; yalnızca Allah'a ibadet etmeleri ve bütün içtenlikleriyle yalnız O'na iman ederek batıl olan herşeyden uzak durmaları, namazlarında dikkatli ve devamlı olmaları ve mallarının bencillik kirinden arındırılması için zekat denilen karşılıksız harcamada bulunmaları emrolunmuştur. İşte dosdoğru din budur." (Beyyine, 98/5)

"Bunun içindir ki, ey Peygamber! bundan sonra artık o mü'minlerin mallarından karşılıksız harcama denilen zekatı al ki bununla onları günahlarından temizleyesin, onların sevaplarını artırıp yüceltesin." (Tevbe, 9/103)

 

* İslam'da zekat ve nispetleri şöyledir:

1. Madenler, defineler ve hazineler, 1/5 % 20

2. Yağmurla veya dere sularıyla sulanan arazilerden çıkan ürünler, 1/10 % 10

3. Kuyu veya masraf edilerek sulama teşkilatıyla sulanan arazi ürünleri, 1/20 % 5

4. Altın, gümüş, nakit para, ticaret eşyası vb. mallar. 1/40 % 2.5

Bir müslüman bu mallardan hangisine sahip olursa o oranda zekatı vermek mecburiyetindedir, bu farzdır. Bunun yanısıra bir de nafile tatavvu dediğimiz fazladan infak ve harcamalar da vardır ki bu da mutlaka verilmelidir. Böylece müslümana Allah tarafından verilen her türlü nimete bir teşekkür olmak üzere Allah'ın rızasını kazanmak için mutlaka harcamada bulunulmalıdır çünkü Kur'an'da zekatın dışında yüzden fazla infak edilmesiyle alakalı ayetler vardır. [489]

 

1209. İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın resulü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve ramazan orucunu tutmak."[490]

 

1210. Talha İbni Ubeydullah radıyallahu anh şöyle dedi:

Uzaktan sesini duyup ne dediğini anlayamadığımız saçı başı dağınık Necidli bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in huzuruna geldi. Resulullah'a yaklaştı. Bir de baktık ki, İslâm'ın ne olduğunu soruyor. Bunun üzerine Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:

– "Bir gün bir gecede beş vakit namaz kılmaktır" buyurdu. Adam:

– Kılmam gereken başka namaz var mı? dedi.

– "Hayır yok! Nâfile olarak kılarsan o başka" buyurdu. Resûlullah sallahu aleyhi ve sellem sözüne devam ederek:

– "Bir de ramazan ayı orucunu tutmaktır" buyurdu. Adam yine:

– Tutmam gereken başka oruç var mı? dedi. Resûl–i Ekrem Efendimiz:

– "Hayır yok. Nâfile olarak tutarsan o başka!" buyurdu.

Râvî Talha radıyallahu anh diyor ki, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem adama zekât vermeyi söyledi. Adam:

– Vermem gereken başka sadaka var mı? dedi.

– "Hayır yok. Nâfile olarak verirsen o başka" buyurdu.

Bu defa Adam:

– Bu söylediklerinden ne fazla ne eksik yaparım" diyerek Resûlullah'ın huzurundan ayrıldı.

Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– "Eğer sözüne sahip çıkarsa, kurtuldu gitti" buyurdu.[491]

 

* Bu hadisle İslam'ın temel direkleri olan bedenî ve malî ibadetlerden soru üzerine cevap verilmiştir. Temel ve esas unsurlar yerine getirildikten sonra şirke ve küfre bulaşmadan hayat sürdürülürse kurtuluş ümidi belirmiş demektir. Böylece Necidli adama da bu müjde verilmiş oluyor. Buna benzer örnekler hadislerimizde çoktur, sorulan soru üzerine teferruata girmeksizin ana hatlarıyla konu açıklanmıştır.[492]

 

1211. İbni Abbas radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Muaz'ı Yemen'e (vali ve zekât âmili olarak) göndermiş ve ona şu tâlimâtı vermiştir:

– "Onları önce Allah'tan başka tanrı olmadığına ve benim, Allah'ın elçisi olduğuma şehâdet getirmeye davet et. Eğer bunu itiraf ile sana itaat ederlerse, Allah'ın, onlara günde beş vakit namazı farz kıldığını açıkla. Buna da itaat ederlerse, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilecek olan zekâtı Allah'ın farz kıldığını onlara bildir."[493]

 

* Yine bu hadiste de İslam'ın temel unsurlarına işaret edilerek nasıl bir sıra takip edileceği bildiriliyor. Değilse İslam sadece bunlar demek değildir. Bunlar İslam dairesine girmenin temel şartlarıdır. [494]

 

1212. İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in, Allah'ın elçisi olduğuna şehâdet edinceye, namazı kılıp zekâtı verinceye kadar insanlarla savaşmam bana emrolundu. Bunları yaparlarsa, –İslâm'ın hakkı olan hadler hariç– canlarını, mallarını benden korumuş olurlar. Gerçek durumlarının hesabını görmek ise Allah'a kalmıştır."[495]

 

1213. Ebû Hüreyre radıyallahu anh dedi ki, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in vefatı üzerine, yerine Ebû Bekir halife seçilip de Araplar’dan kimileri dinden dönünce, Ebû Bekir bunlara karşı savaş açtı. Bunun üzerine Ömer radıyallahu anh :

– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem "Ben insanlarla Allah'tan başka ilâh yoktur deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Kim kelime–i tevhîdi söylerse, –İslâm'ın hakkı olan hadler hariç– mal ve canını benden korumuş olur. Gerçek hesabını görmek ise Allah'a kalmıştır" buyurmuşken şimdi sen onlarla nasıl savaş edersin? diye karşı çıktı.

Ebû Bekir:

– Allah'a yemin ederim ki, namazla zekâtın arasını ayıranlarla mutlaka savaşırım. Çünkü zekât, malın (ödenmesi gerekli) hakkıdır. Allah'a yemin ederim ki, Resûlullah'a verdikleri bir deve yularını bile bana vermekten kaçınırlarsa, sırf bu sebepten dolayı onlarla savaşırım" cevabını verdi.

Bunun üzerine Ömer radıyallahu anh şöyle dedi:

"Yemin ederim ki, zekât vermek istemeyenlerle savaş konusunda Allah Teâlâ'nın, Ebû Bekir'in kalbine tam bir kararlılık vermiş olduğunu gördüm ve doğrunun bu olduğunu anladım."[496]

 

* İslâmî yönetimin savaşından korunmak için mutlaka yapılması gerekenlerin sınırı çizilmektedir. Bunlar kelime-i şehadet, namaz ve zekattır. Bedenin hakkı olan namazla malın hakkı olan zekat aynı derecede görülmüş, Hz. Ebubekir de böylece uygulamıştır. Hz. Ömer de bu gerçeği anlamakta gecikmemiştir. [497]

 

1214. Ebû Eyyûb radıyallahu anh demiştir ki bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e:

– Beni cennete götürecek bir amel söyle! dedi. Resûl–i Ekrem de:

– "Allah'a ibadet eder, O'na hiçbir şeyi ortak koşmazsın. Namazı kılar, zekâtı verir ve akrabanı görüp gözetirsin!" buyurdu.[498]

 

1215. Ebû Hüreyre radıyallahu anh dedi ki, bedevînin biri Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi ve:

– Ey Allah'ın Resulü! İşlediğim takdirde cennete gireceğim bir amel söyle bana, dedi. Resûl–i Ekrem:

– "Allah'a, hiçbir şeyi ortak koşmaksızın kulluk edersin. Farz olan namazları kılarsın. Yine farz olan zekâtı verirsin ve ramazan orucunu tutarsın" buyurdu. Bedevî:

– Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, bu söylediklerine hiçbir şey ilâve etmem, dedi.

Adam dönüp gidince Peygamber aleyhisselâm:

– "Cennetlik birini görmek kimi mutlu ediyorsa, şu kişiye bakıversin!" buyurdu.[499]

 

* Bu hadis te 1208 no'lu hadisin bir benzeri olup Rasûlullah (s.a.v.)'e davet ve tebliğdeki metodunu eğitim ve öğretimdeki inceliğini göstermiş oluyor. Çünkü o soru soran kimselere birinci derecede lazım olan noktalara işaret eder, fazla teferruata girmeksizin özlü konuşurdu.

Belki de Rasûlullah (s.a.v.) bu kişilerin cennetlik oldukları Allah tarafından kendisine bildirilmiş olan kimselerdendir. Çünkü cennetle müjdelenen kimseler sadece aşere-i mübeşşere dediğimiz on kişiden ibaret değildir. Çeşitli vesilelerle bu şekilde cennetlik olduğu söylenen sahabiler de vardır. [500]

 

1216. Cerîr İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:

"Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e, namaz kılmak, zekât vermek ve bütün müslümanların iyiliğini istemek üzere biat ettim."[501]

 

* Bu hadisten de zekatın ferd ve devlet ilişkisindeki önemini anlamış oluyoruz. Çünkü sahabiler çoğu sefer önemli gördükleri konular üzerinde Peygamberimiz (s.a.v.)'e söz verirler ve güçlerimiz yettiği sürece kaydını koyarak bağlayıcı taahhütlerde bulunurlardı. [502]

 

1217. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Zekâtı verilmeyen her altın ve gümüş, kıyamet günü ateşte kızdırılarak plaka haline getirilip sahibinin yanları, alnı ve sırtı bunlarla dağlanır. Bu plakalar soğudukça, süresi elli bin sene olan bir günde kullar arasında hüküm verilinceye kadar sahibine azap için tekrar kızdırılır. Neticede kişi, yolunun ya cennete ya da cehenneme çıktığını görür."

– Ey Allah'ın elçisi! Peki zekâtı verilmeyen develerin durumu nedir? dediler. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

– "Hakkı ödenmeyen her deve sahibi, –ki su başlarına geldikleri zaman sağılıp sütünün muhtaçlara dağıtılması da bu haklar arasındadır– kıyamet günü düz ve geniş bir sahaya yatırılır. O develer de en semiz hallerinde ve bir tek yavru bile dışarıda kalmamak şartıyla o kişiyi ayaklarıyla çiğner ve dişleri ile ısırırlar. Öndekiler geçtikçe arkadakiler gelir (aynı şeyi yapar). Süresi elli bin sene olan bir günde insanlar hakkında hüküm verilinceye kadar bu böyle devam eder. Neticede kişi, yolunun ya cennete veya cehenneme çıktığını görür."

– Ey Allah’ın elçisi! Peki zekâtı verilmeyen sığırlar ile koyunların durumu ne olacak? dediler. Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

– "Hakkı (zekâtı) verilmemiş her sığır ve koyun sahibi, kıyamet günü düz ve geniş bir yere yatırılır. İçlerinde eğri boynuzlu veya boynuzsuz veya boynuzu kırık bir tane bile hayvan bulunmaksızın o hayvanlar o kişiyi boynuzları ile süser, tırnakları ile çiğnerler. Öndeki geçince arkadaki onu takip eder ve bu durum süresi elli bin yıl olan bir günde kullar arasında hüküm verilinceye kadar devam eder. Neticede kişi, yolunun ya cennete veya cehenneme çıktığını görür."

– Ey Allah'ın elçisi! Ya atların durumu nedir? dediler. Resûlullah aleyhisselâm şöyle buyurdu:

– "Atlar üç sınıftır. Kişi için yük olan at vardır; örtü olan at vardır, ecir ve sevap olan at vardır. Yük ve vebal olan at sahibinin sırf çalım satmak ve İslâm'a düşmanlık yapmak için beslediği attır. Bu, o adam için vebaldir, Örtü olan at sahibinin Allah rızâsı için beslediği ve binit ve koşum olarak üzerindeki Allah'ın hakkını ödediği, iyice bakıp gözettiği attır; bu sahibi için bir perde ve örtüdür. Ecir ve sevap olan ata gelince, o da sahibinin müslümanlara yardımcı olmak maksadıyla Allah yolunda besleyip çayır ve bahçelerde otlattığı attır. Atın o çayır veya bahçeden yediği ve çıkardığı şeyler sayısınca sahibine iyilik yazılır. Hatta at ipini koparıp da bir–iki tur atarsa, onun izleri ve pislikleri adedince sahibine iyilik yazılır. Ya da sahibi sulamak niyeti olmadığı halde onu bir nehir kenarından geçirirken at su içecek olsa, Allah onun içtiği su yudumları adedince sahibine iyilik yazdırır."

– Ey Allah'ın elçisi! Peki ya eşeklerin durumu nedir? dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

– "Kim zerre kadar bir hayır işlerse onun karşılığını görür. Kim zerre kadar kötülük yaparsa onun karşılığını görür" meâlindeki umûmi mânalı âyetten başka bana eşekler hakkında özel bir bilgi verilmedi."[503]

 

* Bu hadis-i şerifte bize zekatın diğer ibadetler gibi ihmale gelmeyen bir ibadet olduğunu, bu dünyada verilmediği takdirde malın cinsine göre ahirette azabının olacağını bildirmektedir. Hadisin son bölümündeki at ve eşeklerle ilgili kısmı bugün arabalar ve değişik vasıtalar için de düşünebiliriz. Çalım satmak ve gösteriş için kullanılanlara vebal ve günah kazandıracağını İslam davası uğruna ve Allah rızası kazanılacak işlerde kullanılanlara da ecr ve sevap olacağı muhakkaktır

Bu konuyla alakalı Kur'an'ın Zariyat: 51/19, Meariç: 70/24-25, Zilzal: 99/7-8 ve Lokman: 31/16. ayeti tefsirlerden okunmalıdır. [504]

 

217) Ramazan Orucu (Ramazan Orucunun Farz Oluşu, Fazileti Ve Oruçla İlgili Konular)

 

Bu konudaki bir ayet ve yedi hadisten oruç tutmanın geçmiş ümmetlere olduğu gibi bize de farz kılındığını, orucun diğer ibadetlerden farklı muamele göreceği, orucun kalkan gibi koruyucu olduğunu, oruçlunun iki sevinçli anı olduğunu, oruçlunun ağız kokusunun Allah katında misk kokusundan daha güzel olduğunu, oruç tutanların cennete reyyan kapısından gireceklerini, Allah rızası için tutulan bir günlük orucun cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutacağını, inanıp sevabını Allah'tan bekleyerek tutulan orucun geçmiş günahları bağışlayacağını, Ramazan ayı geldiğinde cennet kapılarının açılıp cehennem kapılarının kapanacağını ve şeytanların bağlanacaklarını, oruca başlarken ve bitirirken aya bakarak tesbitin gerekliliğini, hava bulutlu olunca Şaban ayını otuza tamamlamak gerektiğini öğreneceğiz. [505]

 

“Siz ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı, ki böylece yolunuzu Allah ve kitap ile bulmuş olursunuz. Sayılı günlerde oruç... Ancak sizden kim hasta veya seyahatte olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruç tutmaya gücü yetmeyenlere veya zorla güç yetirip de orucu tutamayıp yiyenlerin üzerine, fidye vererek bir yoksulu doyurması da bir yükümlülüktür. Her kim yapmaya yükümlü olduğundan daha fazla iyilik yaparsa, kendisine iyilik yapmış olur. Oruç tutmak sizin için daha yararlıdır, keşke bunu bilseydiniz. Kur’an bir rehber, bu rehberliğin apaçık bir delili ve doğruyu yanlıştan ayırt edici bir ölçü olarak insanoğluna ilk defa bu Ramazan ayında indirilmiştir. Bundan dolayı, sizden her kim bu ayı görürse veya bu aya oruç tutabilecek durumda iken ulaşırsa, baştan sona oruç tutsun. Ancak hasta veya seyahatte olan, başka günlerde tutamadığı kadarını aynı sayıda tutsun. Allah sizin için kolaylık diler, zorluk çekmenizi istemez. Allah size bunları açıkladı ki, o sayıyı tamamlayasınız. Ve size doğru yolu gösterdiği için Allah’ı yüceltmenizi ister, gerekir ki şükredersiniz.” (Bakara: 2/183-185)

 

1218. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Aziz ve celîl olan Allah "İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben vereceğim" buyurmuştur.

Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa: ‘Ben oruçluyum’ desin.

Muhammed'in canı kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.

Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anı vardır: Birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır."[506]

 

* Oruç ibadeti gösterişten uzak tek ibadet olması dolayısıyla Kur’an’da nispetleri bildirilen (10-700) arasındaki sevaplarla sınırlandırılmayacak kadar miktarda Allah tarafından mükafatlandırılacaktır. [507]

 

1219. Yine Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah yolunda çift sadaka veren kimse, cennetin muhtelif kapılarından, ‘Ey Allah'ın (sevgili) kulu! Burada hayır ve bereket vardır’, diye çağırılır. Sürekli namaz kılanlar namaz kapısından, mücahidler cihad kapısından, oruçlular reyyân kapısından, sadaka vermeyi sevenler de sadaka kapısından (cennete girmeye) davet edilirler."

Ebû Bekir radıyallahu anh:

– Anam babam sana kurban olsun ey Allah'ın Resulü! Gerçi bu kapıların birinden çağrılan kimsenin diğer kapılardan çağırılmaya ihtiyacı yoktur ama, bu kapıların hepsinden birden çağrılacak kimseler de var mıdır? dedi.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– "Evet, vardır. Senin de o bahtiyârlardan olacağını ümit ederim" buyurdu.[508]

 

1220. Sehl İbni Sa'd radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Cennette reyyân denilen bir kapı vardır ki, kıyamet günü oradan ancak oruçlular girecek, onlardan başka kimse giremeyecektir. Oruçlular nerede? diye çağrılır. Onlar da kalkıp girerler ve o kapıdan onlardan başkası asla giremez. Oruçlular girince o kapı kapanır ve bir daha oradan kimse girmez."[509]

 

1221. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah rızâsı için bir gün oruç tutan kimseyi Allah Teâlâ, bu bir günlük oruç sebebiyle cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutar."[510]

 

1222. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallalllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır."[511]

 

1223. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır."[512]

 

1224. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ramazan hilâlini görünce oruç tutunuz. Şevval hilâlini görünce de oruca son veriniz. Ramazanın başlangıcı bulutlu bir güne rastlarsa, şâbanı otuza tamamlayınız."[513]

 

Bu, Buhârî'nin rivayetidir. Müslim'in rivayetinde şöyle buyurulmaktadır: "Eğer şevval ayının başlangıcı bulutlu olursa, orucu otuza tamamlayınız."[514]

 

* İbadetlerimiz yani Kurban ve oruç Kamerî aylara göre hesap edilir, onların görülmesiyle başlanır, yine bir sonraki ayın görülmesiyle de oruca son verilir. Eğer bulutlu olursa oruç otuza tamamlanır, bu hadisteki emre göre kişi kendisi bakmaya gücü yetmezse bakıp görenlerden güvendiği kimselere uyabilir. [515]

 

218) Ramazanda Cömertlik (Ramazanda Cömert Davranmak, İyilik Yapmak, Çok Hayır İşlemek Ve Özellikle Son On Gününde Bunları Daha Da Arttırmak)

 

Bu bölümde de Ramazanda bilhassa Ramazanın son on gününde cömert olmanın ve ibadetlere ağırlık vermenin gerekliliğini öğreneceğiz. [516]

 

1225. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem insanların en cömerdi idi. Onun en cömert olduğu anlar da ramazanda Cebrâil'in, kendisi ile buluştuğu zamanlardı. Cebrâil aleyhisselâm, ramazanın her gecesinde Hz. Peygamber ile buluşur, (karşılıklı) Kur'an okurlardı. Bundan dolayı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Cebrâil ile buluştuğunda, esmek için engel tanımayan bereketli rüzgârdan daha cömert davranırdı."[517]

 

1226. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Ramazan ayının son on günü girdiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleri ihyâ eder, ev halkını uyandırır, ibadete soyunarak eşleriyle ilişkiyi keserdi.[518]

 

* Müslümanlıkta, dünyadan el etek çekip kendini ibadete vermek dediğimiz Ruhbanlık yoktur. Ruhbanlık sadece hristiyanlar tarafından uydurulmuş olup, bu uydurdukları işin de hakkından gelememişlerdir.[519] İslamda sadece Ramazanın son on gününde toplumdan ve her şeyden uzaklaşarak ibadet etme modeli vardır ki, buna itikâf diyoruz. Müslümanlardan bazısının yapmasıyla diğerlerinden bu yük inmiş olur. Bu son on günde kadir gecesinin faziletini yakalayabilmek için geceli gündüzlü ibadete ağırlık vermek esastır. [520]

 

219) Şâban Orucu (Şâban Ayı'nın Onbeşinden Sonra Ramazanı Karşılamak İçin Oruç Tutmanın Yasaklanması, Ancak Şâbanı Bütünüyle Oruçlu Geçirenin Veya Pazartesi–Perşembe Günleri Gibi Belli Günlerde Oruç Tutmayı Âdet Edinmiş Olan Kimsenin Tutabileceği)

 

Bu bölümdeki dört hadis-i şeriften Ramazan’ı karşılamak için birkaç gün öncesinden oruç tutulmaması gerektiğini, yine hilal görülüp oruca başlanacağını, hilalle oruca son veirileceğini, Şaban’ın onbeşinden sonra oruç tutulmaması gerektiğini, Ramazan’dan bir gün önce oruç tutulmaması gerektiğini öğreneceğiz. [521]

 

1227. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sizden biriniz bir–iki gün öncesinden oruç tutarak ramazanı karşılamaya kalkmasın. Ancak belli günlerde oruç tutmayı âdet edinmiş olan kimse, o gün orucunu tutsun."[522]

 

1228. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ramazandan (bir–iki gün) önce oruç tutmayınız. Ramazan hilâlini gördüğünüzde oruca başlayınız; şevvâl hilâlini gördüğünüzde oruca son veriniz. Hilâli görmenize bulut mani olacak olursa, günü otuza tamamlayınız."[523]

 

1229. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Şâbanın ikinci yarısında oruç tutmayınız."[524]

 

1230. Ebü'l–Yakzân Ammâr İbni Yâsir radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

 Ramazandan olup olmadığı belli olmayan günde (yevmü'ş–şek) oruç tutan kişi, Ebü'l–Kâsım sallallahu aleyhi ve sellem'e isyân etmiş olur.[525]

 

220) Hilâl Görüldüğünde Yapılacak Dua

 

Bu üç konundaki on iki hadisten, hilali görünce de dua yapılacağını, sahura kalmakla bereket olacağını, sahur yemeğinin Ehli Kitapla bizim orucumuz arasındaki fark olduğunu, oruç açmakta acele davranmanın gerekliliğini, iftar edilecek vaktin hangi vakit olduğunu, iftarı hurma ve su ile açmanın uygun olduğunu öğreneceğiz. [526]

 

1231. Talha İbni Ubeydullah radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem hilâli gördüğü zaman şöyle dua ederdi:

"Allahım! Bu hilâli bize emniyet ve iman, selâmet ve İslâm hilâli kıl. (Ey hilâl!) Benim rabbim de senin rabbin de Allah'tır" (Bu, doğruluk ve hayr hilâli olsun).[527]

 

221) Sahurun Fazileti (Sahurun Fazileti Ve Şafak Sökmesinden Korkulmadığı Sürece Sahur Yemeğinin Geciktirilmesi)

 

1232. Enes radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sahur yapınız, zira sahurda bolluk–bereket vardır."[528]

 

1233. Zeyd İbni Sâbit radıyallahu anh dedi ki: Biz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte sahur yemeği yedik sonra da sabah namazını kıldık.

Sahur yemeği ile sabah namazı arasında ne kadar zaman geçti? diye soruldu. "Elli âyet okuyacak kadar" cevabını verdi.[529]

 

1234. İbni Ömer radıyallahu anhümâ dedi ki, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in iki müezzini vardı: Bilâl ve İbni Ümmü Mektûm. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bilâl geceleyin erkence ezan okur. Siz İbni Ümmü Mektûm ezan okuyuncaya kadar yiyip içiniz."

İbni Ömer, "Bu ikisinin arasındaki zaman, biri inip diğeri çıkıncaya kadar geçen vakitten ibaretti" demiştir.[530]

 

1235. Amr İbnu'l–Âs radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bizim orucumuz ile Ehl–i kitabın orucu arasındaki en önemli fark sahur yemeğidir."[531]

 

* Gündüz tutulacak oruca gece yenilen sahur yemeği destektir, gece namazı için de gündüz uykusu (kaylule) destektir. (İbn Mace, Sıyam, 23) hadisine göre sahura kalkmak uygundur. [532]

 

222) Oruç Açmakta Acele Etmek (Oruç Açmakta Acele Etmenin Fazileti, Ne İle Oruç Açılacağı Ve Oruç Açıldıktan Sonra Yapılacak Dua)

 

1236. Sehl İbni Sa'd radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Oruç açmakta acele ettikleri sürece müslümanlar hayır üzere yaşarlar."[533]

 

1237. Ebû Atıyye dedi ki, ben ve Mesruk Âişe radıyallahu anhâ'nın yanına gittik. Mesruk ona:

– Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in ashâbından iki kişi var. İkisi de hayırdan geri kalmıyorlar. Ancak bunlardan biri akşam namazını kılmakta ve oruç açmakta acele ediyor, diğeri ise hem akşam namazını hem de iftarı geciktiriyor, dedi. Bunun üzerine Âişe:

– Akşam namazını kılmakta ve oruç açmakta acele eden kimdir? diye sordu.

Mesruk da:

– (İbni Mes'ud'u kastederek) Abdullah'tır, cevabını verdi. Bunun üzerine Âişe:

– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de öyle yapardı, dedi.[534]

 

1238. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

“Allah Teâlâ şöyle buyurdu: Kullarımın bana en sevgili olanı, oruç açmakta acele davranandır."[535]

 

1239. Ömer İbnü'l–Hattâb radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Gece, (doğudan) geldi de gündüz (batıdan) gitti ve güneş kayboldu mu oruçlu derhal orucunu açar."[536]

 

* Nefsini terbiye etmek, sabrını ölçmek bahanesiyle iftarı geciktirmeyi adet haline getirenler, sünnete aykırı davranmış olurlar. Peygamberimizin sünnetinden yan çizip kendi kafasından uygulamalar ortaya koyanlar bir çeşit sapıklığa düşmüşlerdir. Ashabı kiram Rasûlullah (s.a.v.)’ın iftarı çabuk yapmasını ve sahuru geciktirmesini daima taklid ederlerdi. İtiraz edilemeyen iki delilden birisi olan hadislere uymak her müslümanın vazifesidir. Sünnete uyan davranışlardan dolayı da Allah o kullarını sevmektedir. Son hadiste de akşam olduğunun üç alameti bildirilmektedir. Takvim ve saatın bulunmadığı zamanlarda Müslümanlar bu ölçülere göre oruçlarını açacaklardır. [537] 

 

1240. Ebû İbrahim Abdullah İbni Ebû Evfâ radıyallahu anhümâ dedi ki:

Biz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile bir seferde beraber bulunduk. O oruçlu idi. Güneş batınca, oradakilerden birine:

"Ey fülan! Haydi binitinden in, bize sevik karıştırıver!" buyurdu. O:

– Ey Allah'ın Resûlü! Keşke geceyi bekleseydin? dedi. Hz. Peygamber:

– "Ey fülan! Haydi binitinden in, bize sevik karıştırıver!" buyurdu. Adam yine:

– Henüz gün devam ediyor, dedi. Resûl–i Ekrem yine:

"Ey fülan! Haydi binitinden in, bize sevik karıştırıver!" buyurdu.

Bunun üzerine adam indi ve oradakiler için sevik karıştırıp çorba hazırladı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bunu içti sonra eliyle doğu tarafını işaret ederek şöyle buyurdu:

– "Gecenin bu taraftan belirdiğini gördünüz mü oruçlunun iftar vakti gelmiş demektir."[538]

 

1241. Sahâbeden Selmân İbni Âmir ed–Dabbî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Herhangi biriniz iftar etmek istediği zaman orucunu hurma ile açsın. Hurma bulamazsa, su ile iftar etsin. Su temizdir."[539]

 

* Doğrudan kana karışan tatlı cinsinden olması dolayısıyla ve o gün Medine’de çok bulunan bir meyve olması hasebiyle iftar açmada ilk olarak hurma tavsiye edilmiştir. Hurma bulunamadığı takdirde her bölgede ve her zaman bulunabilen su tavsiye edilmiştir. Hurma ve su tercihlerini kış mevsiminde hurma, yaz ve sıcak mevsimlerde su şeklinde yorum getirenler de olmuştur. [540]

 

1242. Enes radıyallahu anh dedi ki: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem akşam namazından önce bir kaç taze hurma ile orucunu açardı. Taze hurma bulamazsa, kuru bir hurmacıkla iftar ederdi. Kuru hurma da bulamazsa, birkaç yudum su içerek iftar ederdi.[541]

 

* Bu bölümün başlığında Nevevi, iftardan sonra söylenecek söz diye başlık koymasına rağmen bu konuda bir hadis zikretmemiştir.[542]

İftar esnasında veya iftardan sonra Rasûlullah (s.a.v.):

“Susuzluk gitti, damarlar nemlendi. İnşallah sevap da hasıl oldu” derlerdi. Ayrıca;

“Ey Allahım sadece senin için oruç tuttum ve senin rızkınla orucumu açtım” da derlerdi. [543]

 

223) Oruçlunun Dilini Koruması (Oruçluya Dilini Ve Diğer Organlarını Yasaklardan, Çekişmekten Ve Benzeri Kötülüklerden Korumasını Emretmek)

 

Bu konudaki iki hadis-i şeriften oruçlu kimsenin diğer zamanlarından daha dikkatli olarak kötü ve çirkin söz söylememesi gerektiğini, başka birisi kendisine çatarsa “Ben oruçluyum” demesi gerektiğini, yalan ve kötülükler yapanların bu halleriyle aç ve susuz durmalarına Allah’ın hiçbir değer vermeyeceğini öğreneceğiz. [544]

 

1243. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Hiçbiriniz, oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri kendisine söver veya çatarsa, ‘ben oruçluyum desin’[545]

 

1244. Yine Ebu Hureyre’den bildirildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Oruçlu bir kimse yalanı ve yalanla iş yapmayı terk etmezse onun yemesini içmesini terk etmesine Allah’ın hiçbir ihtiyacı yoktur.”[546]

 

* Oruç sadece kişinin yeme içme gibi ihtiyaçlarını frenlemesi demek değildir. Başta dili olmak üzere her türlü organlarını da kötülüklerden alıkoymak durumundadır ki böylece oruçtan beklenen sonuç gerçekleşmiş olsun.

Yeme içmenin yanı sıra her türlü kötülük ve zararlı şeylere karşı da irade gücü ve direncin kullanılması gerekmektedir.

Başka biri bizi kötülüğe sürüklemek için söver ve çatarsa yapacağımız iş ona uymak değil, uymayacağımızın en güzel şekilde belirtilmesi olacaktır. Böylece kişi tüm hareketleriyle oruçlu olduğunu göstermiş olacaktır. [547]

 

224) Oruca Dair Bazı Meseleler

 

Bu bölümdeki üç hadisten, unutarak orucunu bozan kimsenin orucuna devam etmesi gerektiğini, bunun Allah tarafından ona bir ikram olduğunu, oruçlu iken boğaza su kaçırma tehlikesinden dolayı buruna fazla çekilmemesi gerektiğini, cünüplüğün oruca bir zarar vermediğini öğreneceğiz. [548]

 

1245. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sizden biriniz unutarak bir şey yer veya içerse, orucunu tamamlasın. Çünkü onu Allah yedirmiş ve içirmiştir."[549]

 

1246. Lakît İbni Sabire radıyallahu anh şöyle dedi: Ben:

– Ey Allah'ın Resûlü! Bana abdest almayı anlat! dedim. O da:

– "Güzelce abdest al, parmak aralarına suyu ulaştır. Oruçlu olmadığın zaman suyu burnuna iyice çek!" buyurdu.[550]

 

1247. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in, ailesiyle ilişkide bulunup cünüp olarak sabahladığı olurdu. Sonra yıkanıp, orucunu tutardı.[551]

 

1248. Âişe ve Ümmü Seleme radıyallahu anhümâ şöyle dediler:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ihtilâm olmaksızın cünüp olarak sabahlardı. Sonra (yıkanır ve) oruç tutardı.[552]

 

* Birinci hadiste unutarak yiyip içmenin orucu bozmayacağı ve bu yemenin ve içmenin Allah’ın bir ikramı olduğunu bize bildirmesi yalnız kişi hatırına geldiği an yemeyi içmeyi bırakıp oruca devam edecektir. İkinci hadiste, abdest alırken genizden boğaza su kaçmaması için dikkatli davranılması gereği vurgulanmaktadır. Üçüncü ve dördüncü hadislerde ise, gusül abdesti alması gerektiği halde sabah namazına kadar yıkanmayan kimsenin oruca devam edip edemeyeceğine açıklık getirilmiştir. Cünüplük, namazı ilgilendiren bir haldir, orucu değil. Aişe ve Ümmü Seleme annelerimizden bildirilen bu ve benzeri hadislerde kişinin Ramazan ve sair gecelerde cünüp olup sabah namazına kadar cünüp durabileceğinin caiz olduğu belirtilmiştir. Böyle bir kişi yıkanıp sabah namazını kılar, Ramazansa orucuna devam edebilir. Peygamberimiz hayatın her safhasında biz ümmetine örnektir. [553]

 

225) Muharrem Orucunun Fazileti (Muharrem, Şâban Ve Haram Aylarında Nâfile Oruç Tutmak)

 

Bu bölümdeki üç hadisten, Ramazan dışında en faziletli orucun Muharrem ayında olduğunu, Rasulullah (s.a.v.)’ın Ramazan dışında en fazla oruçlu bulunduğu ayın Şaban ayı olduğunu, en ideal oruç tutmanın ne şekilde olacağını öğreneceğiz. [554]

 

1249. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ramazan orucu dışında en faziletli oruç, Allah'ın ayı muharremde tutulan oruçtur. Farzlar dışında en faziletli namaz da gece namazıdır."[555]

 

1250. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hiç bir ayda, şâban ayında tuttuğu oruçtan daha fazla oruç tutmazdı. Şâban ayının tamamını oruçlu geçirirdi.

Başka bir rivayette[556] "Pek az bir kısmı hariç, şâban ayını baştan sona oruçlu geçirirdi" denilmektedir.[557]

 

* Şabanın 15. gününden sonra oruç tutulmamasını isteyen hadisle bu hadis ters gibi görünüyorsa da; alışık olmayanların Ramazana dinç girebilmeleri için bir tavsiye niteliğinde olup alışık olanların en fazla oruç tutacakları ayın Şaban ayı olduğunu açıklamaktır. [558]

 

1251. Mücîbetü'l–Bâhiliyye, babasından (veya amcasından) naklen, babasının Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e elçi olarak gidip memleketine döndüğünü, bir yıl sonra –hali ve görünüşü oldukça değişm olarak– tekrar Hz. Peygamber'e gittiğini ve şöyle dediğini haber verdi:

– Ey Allah'ın Resûlü! Beni tanıdınız mı? Hz. Peygamber:

– "Sen kimsin? (tanımadım)" buyurdu. Adam:

– Bir sene önce size gelmiş olan Bâhilîyim, dedi. Hz. Peygamber:

– “Seni böylesine değiştiren nedir? Halbuki sen çok iyi görünüyordun” buyurdu. Adam:

– Senden ayrıldığım günden beri, geceleri hariç, asla yemek yemedim, dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– "Kendine işkence etmişsin!" buyurdu ve ilâve etti:

– "Sabır ayı (ramaza)nı bütünüyle, diğer aylardan da birer günü oruçlu geçir." Adam:

– Benim için bu sayıyı arttırınız. Zira benim gücüm bundan fazlasına yeter, dedi. Hz. Peygamber:

– "O halde her aydan iki gün oruç tut!" buyurdu. Adam:

– Daha arttırınız, dedi. Hz. Peygamber

– "Peki, her aydan üç gün!" buyurdu. Adam:

– Biraz daha arttırınız, dedi. Hz. Peygamber de:

 – "Haram aylarında (receb, zilkade, zilhicce ve muharrem) üç gün oruç tut, bırak; üç gün oruç tut, bırak; üç gün oruç tut, bırak." buyurdu ve üç parmağını birleştirip bırakmak suretiyle de fiilen gösterdi.[559]

 

* Hiçbir kimse Peygamber (s.a.v.)’den daha kaliteli Müslüman olamaz, ondan daha dindar olamaz, daha müttaki olamaz. Müttaki olmak; yolunu yordamını Allah’ın kitabı ve peygamberimizin sünnetiyle bulmaya çalışmaktır. 1178 numaralı hadiste de beyan edildiğine göre Allah’ın en çok beğendiği namaz ve orucun da Davut (a.s.)’ın orucu olduğunu öğrenmiştik. Kişinin peygamber tavsiyesine uygunluğu ölçüsünde müttaki olacağını, aksi takdirde onun sünnetinden uzaklaşmış, emrini dinlemeyip isyan etmiş olacağı da kesindir. [560]

 

226) Zilhicce Orucu (Zilhiccenin İlk On Gününde Oruç Tutmanın Ve Diğer İbadetlerin Fazileti)

 

Bu üç bölümdeki 6 hadis-i şeriften, Zilhiccenin ilk on gününde tutulan oruçtan Allah’ın hoşnut kalacağını, Arefe günü tutulan orucun günahlara keffaret olacağını, aşure günü oruç tutmanın faziletini, Ramazandan sonra gelen Şevval ayından altı gün oruç tutulursa bir senenin oruçlu geçirilmiş gibi sevap olacağını öğreneceğiz. [561]

 

1252. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Başka günlerin hiçbirinde, –zilhiccenin ilk on gününü kastederek– şu günlerde işlenecek amel–i sâlihten, Allah katında, daha sevimli hiçbir amel yoktur."

– Allah uğrunda yapılacak cihad da mı üstün değildir, Yâ Resûlallah? dediler.

– "(Evet) Allah yolunda yapılacak cihad da. Ancak malını ve canını tehlikeye atarak cihada çıkan, şehit olup dönmeyen kimsenin cihâdı başka. (O, bundan üstündür), " buyurdu.[562]

 

227) Arefe Günü Orucu (Arefe Gününde Ve Muharremin Dokuz Ve Onuncu Gününde Tutulan Orucun Fazileti)

 

* Faziletli günler ve ameller hakkında bkz. 1274-1279[563]

 

1253. Ebû Katâde radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e arefe günü tutulan orucun fazileti soruldu; o da:

"Geçmiş bir yılın ve gelecek bir yılın günahlarına kefâret olur" buyurdu.[564]

 

* (Fecr: 89/2)’deki on gün (Hac: 22/28)’deki belirli günler (Bakara: 2/197)’deki sayılı günler Kurban bayramı ve teşrik günleri olarak da yorumlanmıştır. Dolayısıyla bu günleri ibadetle ve oruçla geçiren kimseye geçmiş ve gelecek birer yıllık günahlarına kefaret olmaya yetecek kadar sevap ve rahmet verilir. [565]

 

1254. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem aşûre gününde oruç tuttu ve oruç tutmayı tavsiye etti."[566]

 

1255. Ebû Katâde radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e aşûre günü tutulan orucun kıymeti soruldu; o da:

"Geçmiş bir senenin günahlarına kefâret olur" buyurdu.[567]

 

1256. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Gelecek seneye kadar yaşayacak olursam, muharrem ayının dokuzuncu günü oruç tutarım."[568]

 

* Yahudilerin aşure günü oruç tuttukları kendisine haber verilince Rasûlullah (s.a.v.) onlara benzememek için bir gün öncesinden tutmaya niyetlenmiştir. Onlara benzememek için aşureden bir gün önce veya bir gün sonrasıyla tutmak (9-10 veya 10-11 veya 9-10-11) uygun olur.[569]

 

228) Şevval Orucu (Şevval Ayında Altı Gün Oruç Tutmak)

 

1257. Ebû Eyyûb radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ramazan orucunu tutan ve buna şevval ayında altı oruç daha ekleyen kişi, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi olur."[570]

 

* Bu hüküm her hayırlı işin on katı sevap ile değerlendirileceği esasına dayanır. Yani 30 Ramazan + 6 Şevval 36 x 10 = 360 gün. Bu hadiste belirtilen oruç şeklini İmam Malik (r.a.) her halde kendisine ulaşmamış olacak ki Muvatta isimli kitabının oruç bölümünün sonunda böyle bir oruç tutulacağına dair bir bilgi bize ulaşmadı demektedir. Halbuki bu Raviden başka Ebu Hureyre, Cabir, Sevban, Berâ ibni Âzib ibni Abbas ve Aişe (r.anhüm) olmak üzere bu hadisin başka rivayetleri de bulunmaktadır.

Dolayısıyla sünnet olan bu oruçla Ramazan bayramının ikinci gününden başlamak üzere o ayın içinde nasıl olursa olsun peşpeşine veya ayrı ayrı zamanlarda tutmak gerekir. [571]

 

229) Pazartesi – Perşembe Orucu

 

Bu iki bölümdeki on hadisten, Rasulullah’ın doğduğu peygamber olduğu ve vahyin ilk geldiği günün Pazartesi olduğunu, amellerin Pazartesi ve Perşembe günleri Allah’a arzedildiğini, Rasulullah’ın her aydan üç gün oruç tutmayı, kuşluk ve vitir namazını tavsiye ettiğini ve bu üç günlük orucu herhangi bir günde tuttuğunu ve kameri ayların 13, 14, 15.’inde tutulmasını emrettiğini ve kendisinin de bizzat bu günlerde tuttuğunu öğreneceğiz. [572]

 

1258. Ebû Katâde radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e pazartesi günü oruç tutmanın fazileti soruldu. O da şöyle buyurdu:

"O gün, benim doğduğum, peygamber olduğum (veya bana vahiy geldiği) gündür."[573]

 

1259. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Pazartesi ve perşembe günleri ameller (Allah'a) arz olunur. Ben, oruçluyken amellerimin arz olunmasını isterim."[574]

 

1260. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem pazartesi ve perşembe günleri orucuna özen gösterirdi.[575]

 

* Amellerin haftada iki sefer Allah’a arzolunduğu ve cennetin kapılarının da aynı günler açıldığı[576] gerçeğine dayanarak bu günleri oruçlu geçirmek nafile ibadetler cümlesinden olarak güzel görülmüştür. Böylece sadece Ramazana aid olmaksızın diğer günlerde de oruç tutulup hem fakir fukaranın hali göz önünden uzak tutulmamış hem de açlığa karşı direncimizi kontrol altında tutmuş oluruz. [577]

 

230) Her Ay Üç Gün Oruç Tutmak

 

1261. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi: Dostum sallallahu aleyhi ve selllem bana şu üç şeyi; her ay üç gün oruç tutmayı, iki rek'at kuşluk (duhâ) namazı kılmayı ve uyumadan önce vitir namazını edâ etmeyi tavsiye etti.[578]

 

1262. Ebü'd–Derdâ radıyallahu anh şöyle dedi:

Sevgilim sallallahu aleyhi ve sellem bana, yaşadığım sürece asla terketmeyeceğim üç şeyi; her ay üç gün oruç tutmayı, kuşluk namazını kılmayı ve uyumadan önce vitir namazını eda etmeyi tavsiye etti.[579]

 

1263. Abdullah İbni Amr İbni'l–Âs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Her ay üç gün oruç tutmak, bütün seneyi oruçla geçirmek demektir."[580]

 

* Bu hükümler her hayırlı işin en az on kat sevap ile değerlendirileceği esasına dayanır. [581]

 

1264. Muâze el–Adeviyye'den rivayet edildiğine göre kendisi, Hz. Âişe'ye:

– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, her ay üç gün oruç tutar mıydı? diye sordu. Âişe:

– Evet, dedi. Bu defa Muâze :

– Ayın hangi günlerinde tutardı? diye sordum, diyor. Âişe:

– Ayın hangi günlerinde tutacağına pek ehemmiyet vermezdi, cevabını verdi.[582]

 

1265. Ebû Zer radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

– "(Ey Ebû Zer!) Ayda üç gün oruç tutacağın zaman, on üç, on dört ve on beşinci günleri tut."[583]

 

1266. Katâde İbni Milhân radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize eyyâm–ı bîz'da, ayın on üç, on dört ve on beşinde oruç tutmayı emretti.[584]

 

1267. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hazarda ve seferde eyyâm–ı bizı oruçsuz geçirmedi.[585]

 

* Tavsiyesi ile yaptıkları arasında tam bir uyum olan Rasûlullah (s.a.v.)’ın nafile oruçlarla alakalı tavsiye ve yaptıkları böylece gözler önüne serilmiş oldu. Farzların yanı sıra yapılması gereken bu tür nafile ve tatavvu ibadetlerle de kişi Allah’a yaklaşmaya ve sevabını artırmaya çalışmalıdır. [586]

 

231) Oruçluyu İftar Ettirmek (Bir Oruçluyu İftar Ettirmenin Ve Kendisi Oruçluyken Yanında Yemek Yenen Kimsenin Fazileti, Yiyenin Yedirene Dua Etmesinin Sevabı)

 

Bu bölümdeki üç hadisten, oruçluya iftar ettirenin oruçlu kadar sevap kazanacağını, oruçlu bir kimse başkasına yemek ikram ederse, yemek bitinceye kadar meleklerin o kişiye dua ettiklerini, Rasulullah (s.a.v.)’ın yemekten sonra yaptığı duayı öğreneceğiz. [587]

 

1268. Zeyd ibni Halid el-Cüheni (r.a.)’dan bize aktarıldığına göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim bir oruçluyu iftar ettirirse oruçlunun sevabı kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez.”[588]

 

1269. Ümmü Umâre el–Ensâriyye radıyallahu anhâ'dan nakledildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bir gün Ümmü Umâre'nin evini teşrif etti. O da hemen Resûl–i Ekrem'e yemek ikram etti. Hz. Peygamber:

– "Buyur, sen de ye!" teklifinde bulundu. Ümmü Umâre:

– Ben oruçluyum, dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Oruçlu bir kimsenin yanında yemek yiyenler yemeği bitirinceye kadar melekler o oruçluya dua ederler."

Hz. Peygamber bazan da "Yemek yiyenler doyuncaya kadar…" derdi.[589]

 

1270. Enes radıyallahu anh'den nakledildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, bir gün Sa'd İbni Ubâde'nin yanına geldi. Sa'd derhal bir parça ekmek ve zeytin çıkarıp Resûlullah'a ikram etti. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bunları yedikten sonra ona şöyle dua etti:

"Evinizde hep oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyiler yesin, melekler de duacınız olsun."[590]

 

* Bu üç hadiste farz olsun nafile olsun oruç tutan kimselere iftar ettirmenin sevabını görüyoruz. Başka rivayetlerden de öğrendiğimize göre iftar ettirmek bizim bugünkü yaptığımız gibi mükemmel sofralarda onlarca çeşidin bulunduğu yemek türleriyle değil, bir hurma bir yudum su, birkaç zeytin veya bir bardak süt ile de olabilir ve kişiye aynı sevabı kazandırır.

Mükemmel sofralarda pek çok çeşitle iftar ettirememek korkusundan dolayı bugün Müslümanlar ne Ramazanda ne de Ramazan dışında evlerinde misafir ağırlama ve iftar ettirmeyi yapmamaktadırlar. Herkes gücüne göre kendi yediğinden yedirmekle bu ikram işine başlanılmalıdır. Lüks, israf, gösteriş ve reklama kaçmanın hiçbir mantığı yoktur.

Oruçlu iken başkasına yemek yedirene, “Biri yer biri bakar” diye başlayan söz de tutarsızdır, çünkü (1267 hadis öyle söylemiyor).

Kişi her zaman durumuna göre elinde ve evinde bulunandan ikram ederek misafir ağırlamalı, infak ve harcamada bulunarak fedakar olmalıdır. Mallarından bu şekilde fedakarlıklarda bulunamayanlar canlarından asla fedakarlık yaparak şehid olamazlar. [591]



[1] Müslim, Müsâfirîn 252. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, V, 249, 251.

[2] Müslim, Müsâfirîn 253. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 5.

[3] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 21. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Salât 349; Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 15; İbni Mâce, Mukaddime 16.

[4] Buhârî, Tevhîd 52; Müslim, Müsâfirîn 243. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Salât 349; Tirmizî, Fezâilu’l–Kur’ân 13; İbni Mâce, Edeb 52.

[5] Buhârî, Et’ime 30 Fezâilü’l–Kur’ân 17, Tevhîd 36; Müslim, Müsâfirîn 243. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Edeb 16; Tirmizî, Edeb 79; İbni Mâce, Mukaddime 16.

[6] Müslim, Müsâfirîn 269. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 16.

[7] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 294.

[8] Buhârî, İlm 15, Zekât 5, Ahkâm 3, Temennî 5, İ’tisâm 13, Tevhîd 45; Müslim, Müsâfirîn 266– 268. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 24; İbni Mâce, Zühd 22.

544 ve 571’’de geçmiş, 1378’de tekrar gelecektir.

[9] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 295.

[10] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 11; Müslim, Müsâfirîn 240

[11] Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 16.

[12] Tirmizî, Fazâilü’l–Kur’ân 18. Ayrıca bk. Dârimî, Fezâilü’l–Kur’ân 1; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I, 223.

[13] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 295.

[14] Ebû Dâvûd, Vitr 20; Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 18.

Bkz. Sad: 38/29, Zümer: 39/23.

[15] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 295.

[16] Alak: 96/1-5.

[17] Neml: 27/92.

[18] Buhari, Fedâilü’l-Kur’ân, 18.

[19] Buhari, Fedâilü’l-Kur’ân, 20.

[20] Buhari, Fedâilü’l-Kur’ân, 21.

[21] Buhari, Fedâilü’l-Kur’ân, 36.

[22] Buhari, Fedâilü’l-Kur’ân, 17-36.

[23] Buhari, İ’tisam, 26.

[24] Buharî, Menakıb, 15-25.

[25] Buharî, Fedâili-l-Kur’ân, 34; Muvatta’, Kur’ân, 15.

[26] İbn-i Mâce, Mukaddime, 16.

[27] İbn-i Mâce, Mukaddime, 16.

[28] İbn-i Mâce, Mukaddime, 16.

[29] İbn-i Mâce, Mukaddime, 16.

[30] İbn-i Mâce, Tıb, 28.

[31] Tirmizî, Tahâra, 98; İbn-i Mâce, Tahâra, 105.

[32] Muvatta’, Kur’ân, 15; Ebû Dâvut, Tahâra, 90; Tirmîzi, Tahâra, 112; İbn-i Mâce, Tahâra, 105.

[33] Muvatta’, Kur’ân, 15.

[34] Dârimî,  Mukaddime, 46.

[35] Dârimî,  Mukaddime, 46.

[36] Dârimî,  Mukaddime, 51.

[37] Bundan sonraki bölümler Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân’dan aynen aktarılmıştır.

[38] Müsned, III, 428, 444.

[39] Müsned, II, 325.

[40] Tefsîr’u Kurtubî, Mukaddime, 1/21.

[41] Kettânî, et-Terâtibü’l-İdariyye, II, 280.

[42] Beyyine: 97/2.

[43] Fâtır: 35/29.

[44] Zümer: 39/71.

[45] Bakara: 2/121.

[46] A’raf: 7/175.

[47] Kehf: 18/27; Ankebût: 29/45.

[48] Yûnus: 10/71; Şuarâ: 26/69.

[49] Enfâl: 8/2.

[50] Âl-i İmrân: 3/104.

[51] Meryem: 19/58.

[52] Hacc: 22/72.

[53] Mü’minûn: 23/66-67.

[54] Mü’minûn: 23/105.

[55] Lokman: 31/7; 45 Câsiye 8, 31.

[56] Sebe’: 34/43.

[57] Câsiye: 45/25.

[58] Nisâ: 4/46.

[59] Ahkâf: 46/7.

[60] Kalem: 68/15; Mutaffifîn: 83/13.

[61] İsrâ: 17/107.

[62] Kasas: 28/53.

[63] Ankebût: 29/51.

[64] Ahzâb: 33/34.

[65] Enbiyâ: 21/25.

Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 295-299.

[66] En’am: 6/155.

[67] Bakara: 2/38.

[68] İbrahim: 14/36.

[69] Kehf: 18/28.

[70] Tâha: 20/16.

[71] Tâha: 20/123.

[72] En’am: 6/153; Kasas: 28/50; Rûm: 30/29.

[73] Tâha: 20/99.

[74] Hûd: 11/97.

[75] Meryem: 19/59; Kamer: 54/3.

[76] Muhammed: 47/3.

[77] Muhammed: 47/14.

[78] Muhammed: 47/16.

[79] Muhammed: 47/28.

[80] Nûh: 71/21.

[81] Sebe’: 34/20.

[82] En’am: 6/56.

[83] En’am: 6/56.

[84] A’raf: 7/200; Yûnus: 10/15; Ahkâf: 46/9.

[85] Kasas: 28/49.

[86] En’am: 6/150.

[87] Yûnus: 10/89.

[88] Bakara: 2/168, 208; En’am: 6/142.

[89] En’am: 6/153.

[90] A’raf: 7/3; Ahzâb: 33/2.

[91] En’am: 6/148; Necm: 53/23, 28.

[92] Bakara: 2/170; Lokman: 31/21.

[93] Kamer: 54/24.

[94] Nisa: 4/115.

[95] En’am: 6/116; Yûnus: 10/36, 66.

[96] Hacc: 22/3.

[97] A’raf: 7/157.

[98] Lokman: 31/15; Ankebût: 29/8.

[99] Kıyâme: 75/18.

[100] Âl-i İmrân: 3/95.

[101] Ankebût: 29/12.

[102] Yâsîn: 36/20-21.

[103] Enfâl: 8/22, 55;  Beyyine: 98/6.

[104] Hûd: 11/101, 116.

[105] Tevbe: 9/31.

Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 299-301.

[106] Cum’a: 62/5.

[107] Ra’d: 13/20.

[108] Nisâ: 4/114.

[109] Bakara: 2/177; En’am 152; 13 Ra’d 20; 16 Nahl 91, 95; 17 İsrâ 34; 70 Meâriç 32.

[110] Âl-i İmrân: 3/104, 110; Nisa: 4/82; Tevbe: 9/71, 112; Mü’minûn: 23/68; Lokman: 31/17; Sa’d: 38/29; Muhammed: 47/24.

[111] Meryem: 19/97; Duhan: 44/58; Kamer: 54/17, 22, 32, 40.

[112] A’raf: 7/179; Saffât: 37/117.

[113] Nahl: 16/43; Enbiyâ: 21/7.

[114] Şuarâ: 26/109, 127.

[115] Âl-i İmrân: 3/53.

[116] Fatiha: 1/1-7.

[117] Asr: 103/1-3.

Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 301-302

[118] Fatiha: 1/6.

[119] Fatiha: 1/7.

[120] Âl-i İmrân: 3/51.

[121] Âl-i İmrân: 3/101.

[122] Maide: 5/16.

[123] En’am: 6/161.

[124] A’raf: 7/86.

[125] Yûnus: 10/25.

[126] Nahl: 16/121.

[127] Meryem: 19/36.

[128] Meryem: 19/36.

[129] Hacc: 22/54.

[130] Mü’minûn: 23/73.

[131] Mü’minûn: 23/74.

[132] Sebe’: 34/6.

[133] Yâsîn: 36/4.

[134] Şûrâ: 42/52.

[135] Nisâ: 4/175.

[136] Feth: 48/2.

[137] Feth: 48/20.

Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 302-303

[138] Buhârî, Fazâilü’l–Kur’ân 23; Müslim, Müsâfirîn 231.

[139] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 303.

[140] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 23; Müslim, Müsâfirîn 226. Ayrıca bk. Nesâî, İftitâh 37.

[141] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 19; Tevhîd 32; Müslim, Müsâfirîn 232–234. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Vitr 20; Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 17; Nesâî, İftitâh 83.

[142] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 304.

[143] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 31; Müslim, Müsâfirîn 235–236. Ayrıca bk. Tirmizî, Menâkıb 55; Nesâî, İftitâh 83; İbni Mâce, İkâme 176.

[144] Buhârî, Ezân 102; Müslim, Salât 177. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet 10.

[145] Ebû Dâvûd, Vitr 20. Ayrıca bk. Buhârî, Tevhîd 44; İbni Mâce, İkâmet 176.

[146] Buhârî, Tefsîru sûre(4), 9; Fezâilü’l–Kur’ân 33, 35; Müslim, Müsâfirîn 247. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, İlm 13; Tirmizî, Tefsîr 5.

447’de geçmişti.

[147] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 304.

[148] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 305.

[149] Buhârî, Tefsîr 1; Fezâilü’l–Kur’ân 9. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitr 15; Nesâî, İftitâh 26; İbni Mâce, Edeb 52.

[150] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 305.

[151] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 13. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitr 18; Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 11.

[152] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 13. Ayrıca bk. Müslim, Müsâfirîn 259; Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 11.

[153] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 13.

[154] Müslim, Müsâfirîn 261.

[155] Buhârî, Ezân 106. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilu’l–Kur’ân 11.

[156] Enam: 6/160.

[157] Bakara: 2/261

[158] Kadr: 97/3.

[159] Necm: 53/4.

[160] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 306.

[161] Müslim, Müsâfirîn 264. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 12.

[162] Tirmizî, Tıb 16. Ayrıca bk. İbni Mâce, Tıb 33.

[163] Ebu Davut, Tıb 19, Buhari Fezailül Kur’an 14, Müslim, Selam 51.

[164] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 306.

[165] Ebû Dâvud, Salât 327; Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 9. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 52.

[166] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 307.

[167] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 10, 27, 34; Müslim, Müsâfirîn 255. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Ramazan 9; Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 4; İbni Mâce, İkâmet 183.

[168] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 307.

[169] Müslim, Müsâfirîn 212. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 2.

[170] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 307.

[171] Müslim, Müsâfirîn 258.

[172] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 307-308.

[173] Buhârî, Vekâlet 10, Fezâilü’l–Kur’ân 10, Bed’ü’l–halk 11.

[174] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 309.

[175] Müslim, Müsâfirîn, 257. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Melâhim 14; Tirmizî, Fezâilu’l–Kur’ân 6.

[176] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 309.

[177] Müslim, Müsâfirîn 254. Ayrıca bk. Nesâî, İftitâh 25.

[178] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 310.

[179] Müslim, Zikr 38. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitr 14; Tirmizî, Kırâat 12; İbni Mâce, Mukaddime 17.

247’de uzunca geçen ve açıklama verilen bu hadis 1382’de tekrar gelecektir.

[180] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 310.

[181] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 311.

[182] Buhârî, Vudû‘ 3; Müslim, Tahâret 35.

[183] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 311.

[184] Müslim, Tahâret 40. Ayrıca bk. Nesâî, Tahâret 109.

[185] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 311.

[186] Müslim, Tahâret 33. Ayrıca benzer rivayetler için bk. Nesâî, Tahâret 84; İbni Mâce, Tahâret 6.

[187] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 311.

[188] Müslim, Tahâret 8. Benzerleri içi bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 50; Nesâî, Tahâret 84; İbni Mâce, Tahâret 6.

[189] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 312.

[190] Müslim Tahara 32.

129 da geçmişti ve gerekli açıklama orada verilmişti.

[191] Müslim, Tahâret 39. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 36.

528 ve 584 de kısaca geçmişti. Gerekli açıklama 584 de verildi.

[192] Müslim, Tahâret 41. Ayrıca bk. Tirmizî, Tahâret 39; Nesâî, Tahâret 180; İbni Mâce, Tahâret 49, Cihâd 41.

Önceden 131 numarada geçmiş ileride 1059 da tekrar gelecektir.

[193] Müslim, Tahâret 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 86.

Bu hadis 25 numarada geçmiş ve gerekli açıklama orada verilmişti, 1414 numarada tekrar gelecektir.

[194] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 312.

[195] Müslim, Tahâret 17. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Tahâret 65; Tirmizî, Tahâret 55; İbni Mâce, Tahâret 60.

[196] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 313.

[197] Buhârî, Ezân 9, 32, Şehâdât 30; Müslim, Salât 129. Ayrıca bk. Tirmizî, Mevâkît 52; Nesâî, Mevâkît 22, Ezân 31.

[198] Müslim, Salât 14. Ayrıca bk. İbni Mâce, Ezân 5.

[199] Buhârî, Ezân 5, Tevhîd 52, Bed’ü’l–halk 12. Ayrıca bk. Nesâî, Ezân 14.

[200] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 313.

[201] Buhârî, Ezân 4, Amel fis’–salât 18, Sehv 6, Bed’ü’l–halk 11; Müslim, Salât 19, Mesâcid 83. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 31; Nesâî, Ezân 20, 30.

[202] Müslim, Salât 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Salât 36; Tirmizî, Menâkıb 1; Nesâî, Ezân 37.

[203] Buhârî, Ezân 7; Müslim, Salât 10–11. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 40; Menâkıb 1; Nesâî, Ezân 33, 35, 37; İbni Mâce, Ezân 4.

[204] Buhârî, Ezân 8, Tefsîru sûre (17), 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 37; Tirmizî, Mevâkît 43; Nesâî, Ezân 38; İbni Mâce, Ezân 4.

[205] Müslim, Salât 13. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 42; Nesâî, Ezân 38; İbni Mâce, Ezân 4.

[206] Ebû Dâvûd, Salât 35; Tirmizî, Salât 158.

[207] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 314.

[208] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 315.

[209] Buhârî, Mevâkît 6; Müslim, Mesâcid 283. Ayrıca bk. Tirmizî, Emsâl 5; Nesâî, Salât 7; İbni Mâce, İkâmet 193.

[210] Müslim, Mesâcid 284.

430 da geçmişti.

[211] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 315.

[212] Buhârî, Mevâkît 4, Tefsîru sûre (11) 6; Müslim, Tevbe 39. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (11).

[213] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 315.

[214] Müslim, Tahâret 14. Ayrıca bk. Tirmizî, Mevâkît 46; İbni Mâce, İkâmet 79.

Benzeri 130 da geçmişti 1046 – 1150’de tekrar gelecek.

[215] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 316.

[216] Müslim, Tahâret 7.

Benzeri bir hadis 130 da geçmişti 1150 de tekrar gelecektir.

[217] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 316.

[218] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 316.

[219] Buhârî, Mevâkît 26; Müslim, Mesâcid 215.

132 de geçmişti.

[220] Müslim, Mesâcid 213–214. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 9.

[221] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 316.

[222] Müslim, Mesâcid 261–262. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 51, Fiten 6; İbni Mâce, Fiten 6.

234 ve 390 da geçmişti açıklama 390’da verilmişti.

[223] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 317.

[224] Buhârî, Mevâkît 16, Tevhîd 23, 33; Müslim, Mesâcid 210. Ayrıca bk. Nesâî, Salât 21.

[225] Buhârî, Mevâkît 16, Tefsîru sûre (50) 2, Tevhîd 24; Müslim, Mesâcid 211. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 19; Tirmizî, Cennet 16; İbni Mâce, Mukaddime 13.

[226] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 317.

[227] Buhârî, Mevâkît 15. Ayrıca bk. Nesâî, Salât 15; İbni Mâce, Salât 9.

[228] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 317.

[229] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 318.

[230] Buhârî, Ezân 37; Müslim, Mesâcid 285.

123 de geçmişti.

[231] Müslim, Mesâcid 282.

[232] Müslim, Mesâcid 278. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 48.

137 de geçmiş gerekli açıklama orada verilmişti.

[233] Müslim, Mesâcid 280. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (36) 1.

1065 de benzeri var.

[234] Buhârî, Ezân 31; Müslim, Mesâcid 277. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 48; İbni Mâce, Mesâcid 15.

[235] Ebû Dâvûd, Salât 50; Tirmizî, Salât 166. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mesâcid 15.

Bu hadis bir nevi Tahrim: 66/8 ve Hadid: 57/13 ayetlerinin tefsiri durumundadır.

[236] Müslim, Tahâret 41. Ayrıca bk. Tirmizî, Tahâret 39; Nesâî, Tahâret 180; İbni Mâce, Tahâret 49, Cihâd 41.

Önceden 131 ve 1030 numaralarda geçmişti.

[237] Tirmizî, Îman 8, Tefsîru sûre(9). Ayrıca bk. İbni Mâce, Mesâcid 19.

[238] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 319.

[239] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 319.

[240] Buhârî, Ezân 36; Müslim, Mesâcid 275. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 20.

[241] Buhârî, Ezân 36. Ayrıca bk. Müslim, Mesâcid 276; Ebû Dâvûd, Salât 20; Tirmizî, Salât 245; Nesâî, Salât 40; İbni Mâce, Mesâcid 19.

[242] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 320.

[243] Buhârî, Mevâkît 25.

1750 de tekrar gelecektir.

[244] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 320.

[245] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 320.

[246] Buhârî, Ezân 30; Müslim, Mesâcid 249. Ayrıca bk. Nesâî, İmâmet 42; İbni Mâce, Mesâcid 16.

[247] Buhârî, Ezân 30; Müslim, Mesâcid 272. Ayrıca bk. Buhârî, Salât 87, Büyû‘ 49; Ebû Dâvûd, Salât 48; İbni Mâce, Tahâret 6, Mesâcid 14.

10  ve 1056’da benzeri geçmişti.

[248] Müslim, Mesâcid 255. Ayrıca bk. Nesâî, İmâmet 50.

[249] Ebû Dâvûd, Salât 47. Ayrıca bk. Nesâî, İmâmet 50.

[250] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 321.

[251] Buhârî, Ahkâm 52, Ezân 29; Müslim, Mesâcid 251–254. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 48; Nesâî, İmâmet 49.

[252] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 321.

[253] Müslim, Mesâcid 256–257. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 46; Nesâî, İmâmet 50; İbni Mâce, Mesâcid 14.

[254] Ebû Dâvûd, Salât 46. Ayrıca bk. Nesâî, İmâmet 48.

[255] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 322.

[256] Müslim, Mesâcid 260.

[257] Tirmizî, Salât 165. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 47.

[258] Buhârî, Ezân 9, 32; Müslim, Salât 129. Ayrıca bk. Tirmizî, Mevâkît 52; Nesâî, Mevâkît 22, Ezân 31.

[259] Buhârî, Mevâkît 20, Ezân 34; Müslim, Mesâcid 252. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 47; Nesâî, İmâmet 45; İbni Mâce, Mesâcid 18.

[260] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 322.

[261] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 323.

[262] Buhârî, Mevâkît 5, Cihâd 1, Edeb 1, Tevhîd 48; Müslim, Îmân 137–139. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 14, Birr 2; Nesâî, Mevâkît 51.

314 de geçti 1274 ve 1286 da gelecek.

[263] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 323.

[264] Buhârî, Îmân 1, 2, Tefsîru sûre(2) 30; Müslim, Îmân 19–22. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 3; Nesâî, Îmân 13.

1207 ve 1272 de tekrar gelecek.

[265] Buhârî, Îmân 17, 28, Salât 28, Zekât 1, İ’tisâm 2, 28; Müslim, Îmân 32–36. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 95; Tirmizî, Tefsîru sûre(88); Nesâî, Zekât 3; İbni Mâce, Fiten 1–3.

391 de geçmişti 1210 da tekrar gelecek.

[266] Buhârî, Zekât 41, 63, Megâzî 60, Tevhîd 1; Müslim, Îmân 29–31. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 5; Tirmizî, Zekât 6; Nesâî, Zekât 46; İbni Mâce, Zekât 1.

210 da geçmişti.

[267] Müslim, Îmân 134. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 15; Tirmizî, Îmân 9; İbni Mâce, İkâmet 17.

[268] Tirmizî, Îmân 9. Ayrıca bk. Nesâî, Salât 8; İbni Mâce, İkâmet 77.

[269] Tirmizî, Îmân 9.

[270] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 324.

[271] Tirmizî, Mevâkît 188. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 149; Nesâî, Salât 9; İbni Mâce, İkâmet 202.

[272] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 325.

[273] Müslim, Salât 119. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 93; Nesâî, İmâmet 28; İbni Mâce, İkâmet 50.

[274] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 325.

[275] Buhârî, Ezân 9, 32, Şehâdât 30; Müslim, Salât 129. Ayrıca bk. Tirmizî, Mevâkît 52; Nesâî, Mevâkît 22, Ezân 31.

[276] Müslim, Salât 132. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 97; Tirmizî, Mevâkît 52; Nesâî, İmâmet 32; İbni Mâce, İkâmet 52.

[277] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 325.

[278] Müslim, Salât 130. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 97; Nesâî, İmâmet 17; İbni Mâce, İkâmet 45.

[279] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 325.

[280] Müslim Salât 122. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 95; Tirmizî, Salât 54; Nesâî, İmâmet 23, 25, 26; İbni Mâce, İkâmet 45.

350 de geçmişti, açıklama orada verilmişti.

[281] Buhârî, Ezân 74; Müslim, Salât 124. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 93; İbni Mâce, İkâmet 50.

[282] Buhârî, Ezân 72; Müslim, Salât 125. Ayrıca bk. Nesâî, İmâmet 28, 47.

[283] Ezan: 76.

[284] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 326.

[285] Buhârî, Ezân 71; Müslim, Salât 127. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 93; Tirmizî, Mevâkît 53; İbni Mâce, İkâmet 50.

[286] Müslim, Salât 128.

[287] İbn Sa’d – Tabakat I – 142-143.

Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 326.

[288] Ebû Dâvûd, Salât 93. Ayrıca bk. Nesâî, İmâmet 25.

[289] Ebû Dâvûd, Salât 93, 98.

[290] Ebû Dâvûd, Salât 93. Ayrıca bk. Nesâî, İmâmet 28.

[291] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 327.

[292] Ebû Dâvûd, Salât 93. Ayrıca bk. Nesâî, İmâmet 30.

[293] Ebû Dâvûd, Salât 95. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkamet 55.

[294] Müslim, Müsâfirîn 62. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 71, Edeb 98; Tirmizî, Daavât 18.

[295] Ebû Dâvûd, Salât 98.

[296] İbni Mace İkamet 55

[297] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 327.

[298] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 328.

[299] Müslim, Müsâfirîn 103. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 1; Tirmizî, Salât 189; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 66, 67.

[300] Buhârî, Teheccüd 25, 29; Müslim, Müsâfirîn 104. Ayrıca bk. Tirmizî, Mevâkît 189, 205; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 66; İbni Mâce, İkâmet 100.

[301] Buhârî, Ezân 14, 16; Müslim, Müsâfirîn 304. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 11; Tirmizî, Salât 22; Nesâî, Ezân 39; İbni Mâce, İkâmet 110.

[302] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 328.

[303] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 328.

[304] Buhârî, Teheccüd 34. Ayrıca bk. Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 56.

1114’de kısaca gelecek.

[305] Buhârî, Teheccüd 27; Müslim, Müsâfirîn 94. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu, 2.

[306] Müslim, Müsâfirîn 96.

[307] Müslim, Müsâfirîn 97.

[308] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 329.

[309] Ebû Dâvûd, Tatavvu 3.

[310] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 330.

[311] Buhârî, Ezân 12; Müslim, Müsâfirîn 91.

[312] Buhârî, Teheccüd 28; Müslim, Müsâfirîn 92. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 3; Nesâî, İftitah 40.

[313] Müslim, Müsâfirîn 90. Ayrıca bk. Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 60.

[314] Müslim, Müsâfirîn, 93.

[315] Buhârî, Ezân 12; Müslim, Müsâfirîn 87.

[316] Müslim, Müsâfirîn 88. Ayrıca bk. Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 60.

[317] Buhârî, Vitir 2; Müslim, Müsâfirîn 157. Ayrıca bk. Tirmizî, Vitir 8.

[318] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 330.

[319] Müslim, Müsâfirîn 99. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 3; Nesâî, İftitah 38.

[320] Müslim, Müsâfirîn 100.

[321] Müslim, Müsâfirîn 98. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 3; Nesâî, İftitah 39; İbni Mâce, İkâmet 102.

[322] Tirmizî, Mevâkît 191. Ayrıca bk. Nesâî, İftitah 68; İbni Mâce, İkâmet 102.

[323] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 331.

[324] Buhârî, Teheccüd 23. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 26.

[325] Müslim, Müsâfirîn 121, 122. Ayrıca bk. Buhârî, Ezân 15; Ebû Dâvûd, Tatavvu 26; Tirmizî, Mevâkît 208; Nesâî, Ezân 41; İbni Mâce, İkâmet 126.

[326] Ebû Dâvûd, Tatavvu 4; Tirmizî, Mevâkît 194.

[327] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 331.

[328] Buhârî, Teheccüd 29, 34; Müslim, Müsâfirîn 104. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 189, 199, 205; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 66; İbni Mâce, İkâmet 100.

[329] Buhârî, Teheccüd 34. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 1; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 56.

Benzeri 1100 de geçmişti.

[330] Müslim, Müsâfirîn 105. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 1.

[331] Ebû Dâvûd, Tatavvu 7; Tirmizî, Salât 200. Ayrıca bk. Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 67; İbni Mâce, İkâmet 108.

[332] Tirmizî, Vitir 16. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet 105.

[333] Tirmizî, Salât 200. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet 106.

[334] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 332.

[335] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 332.

[336] Tirmizî, Mevâkît 201, Cum`a 66. Ayrıca. bk. Nesâî, İmâmet 5; İbni Mâce, İkâmet 109.

[337] Ebû Dâvûd, Tatavvu 8; Tirmizî, Salât 201.

[338] Ebû Dâvûd, Tatavvu 8.

[339] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 332.

[340] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 333.

[341] Buhârî, Teheccüd 35, İ`tisâm 27. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 11; İbni Mâce, İkâmet 110.

[342] Buhârî, Ezân 14, Salât 95. Ayrıca bk. Nesâî, Ezân 39.

[343] Müslim, Müsâfirîn 302. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 11.

[344] Müslim, Müsâfirîn 302.

[345] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 333.

[346] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 333.

[347] Tecrid Terc. IV. 160-161.

[348] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 333.

[349] Müslim, Cum`a 67–69. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 238; Tirmizî, Cum`a 24; Nesâî, Cum`a 42; İbni Mâce, İkâmet 95.

[350] Müslim, Cum`a 71. Ayrıca bk. Buhârî, Cum`a 39; Nesâî, İmâmet 64; Cum`a 43.

[351] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 334.

[352] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 334.

[353] Buhârî, Ezân 81, İ`tisâm 3; Müslim, Müsâfirîn 213. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet 186, 198.

[354] Buhârî, Salât 52, Teheccüd 37; Müslim, Müsâfirîn 208, 209. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 199, Vitir 11; Tirmizî, Salât 213; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 1.

[355] Müslim, Müsâfirîn 210. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet 186.

Benzeri 1435 de gelecek.

[356] Müslim, Cum`a 73.

[357] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 335.

[358] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 335.

[359] Ebû Dâvûd, Vitir 1; Tirmizî, Vitir 2. Ayrıca bk. Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 27; İbni Mâce, İkâmet 114.

[360] Buhârî, Vitir 2; Müslim, Müsâfirîn 136. Ayrıca bk. Tirmizî, Vitir 4; İbni Mâce, İkâmet 121.

[361] Buhârî, Salât 84, Vitir 4; Müslim, Müsâfirîn 151.

[362] Müslim, Müsâfirîn 160, 161. Ayrıca bk. Tirmizî, Vitir 12; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 31; İbni Mâce, İkâmet 122.

[363] Müslim, Müsâfirîn 135. Ayrıca bk. Buhârî, Salât 103, Vitir 3; Müslim, Salât 267–269; Ebû Dâvûd, Salât 111; Nesâî, Kıble 10.

[364] Müsâfirîn 134.

[365] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 335.

[366] Ebû Dâvûd, Vitir 8; Tirmizî, Vitir 12. Ayrıca bk. Müslim, Müsâfirîn 149.

[367] Müslim, Müsâfirîn 162, 163. Ayrıca bk. Tirmizî, Vitir 3; İbni Mâce, İkâmet 121.

[368] Ebu Davut, Vitir 3.

[369] Buhari Vitr 1.

[370] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 336.

[371] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 336.

[372] Buhârî, Teheccüd 33, Savm 60; Müslim, Müsâfirîn 85, 86. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 7; Nesâî, Sıyâm 81; Kıyâmü’l–leyl 28.

1259 da tekrar gelecek.

[373] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 336.

[374] Müslim, Müsâfirîn 84, Zekât 56. Ayrıca bk. Buhârî, Sulh 11, Cihâd 72, 128; Ebû Dâvûd, Tatavvu 12, Edeb 160.

[375] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 337.

[376] Müslim, Müsâfirîn 78, 79.

[377] Buhârî, Teheccüd 31; Müslim, Hayz 71, Müsâfirîn 81. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 12; Tirmizî, Vitir 15; Nesâî, Tahâret 143; İbni Mâce, İkâmet 187.

[378] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 337.

[379] Müslim, Müsâfirîn 143.

[380] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 337.

[381] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 338.

[382] Buhârî, Salât 60, Teheccüd 28; Müslim, Müsâfirîn 69, 70. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 118; Nesâî, Mesâcid 37; İbni Mâce İkâmet 57.

[383] Buhârî, Salât 59, İstikrâz 7; Müslim, Müsâfirîn 72, 73.

[384] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 338.

[385] Buhari, Salat 59, Müslim, Müsafirin 69.

[386] Buhârî, Teheccüd 17, Tevhîd 47; Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 108.

[387] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 338.

[388] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 339.

[389] Müslim, Cum`a 17, 18. Ayrıca bk. Tirmizî, Cum`a 1, 2; Nesâî, Cum`a 4, 45

[390] Müslim, Cum`a 27. Ayrıca bk. Müslim, Cum`a 26; Ebû Dâvûd, Salât 203; Tirmizî, Cum`a 5; İbni Mâce, İkâmet 62, 81.

128’de geçmiş, gerekli açıklama orada verilmişti.

[391] Müslim, Tahâret 16. Ayrıca bk. Müslim, Tahâret 14, 15.

130 numarada geçen bu hadisin bir benzeri 1045, 1046’da geçmişti.

[392] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 339.

[393] Müslim, Cum`a 40. Ayrıca bk. Nesâî, Cum`a 2; İbni Mâce, Mesâcid 17.

[394] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 340.

[395] Buhârî, Cum`a 2, 5, 12; Müslim, Cum`a 1, 2, 4; Tirmizî, Cum`a 3; Nesâî, Cum`a, 7, 25; İbni Mâce, İkâmet, 80.

[396] Buhârî, Ezan 161, Cum`a 2, 3, 12; Müslim, Cum`a 5, 7; Ebû Dâvûd, Tahâret 127; Nesâî, Cum`a 2, 6, 8, 11; İbni Mâce, İkâmet 80.

[397] Ebû Dâvûd, Tahâret 128; Tirmizî, Cum`a 5. Ayrıca bk. Nesâî, Cum`a 9.

[398] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 340.

[399] Buhârî, Cum`a 6, 19.

828’de geçmişti.

[400] Buhârî, Cum`a 4; Müslim, Cum`a 10. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 127; Tirmizî, Cum`a 6; Nesâî, Cum`a 14.

[401] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 340.

[402] Buhârî, Cum`a 37, Talâk 24, Daavât 61; Müslim, Müsâfirîn 166, 167, Cum`a 13–15. Ayrıca bk. Tirmizî, Cum`a 2; Nesâî, Cum`a 45; İbni Mâce, İkâmet 99.

[403] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 341.

[404] Müslim, Cum`a 16. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 202; Nesâî, Cum`a 45.

[405] Ebû Dâvûd, Salât 201, Vitir 26. Ayrıca bk. Nesâî, Cum`a 5; İbni Mâce, İkâmet 79, Cenâiz 65.

1400’de tekrar gelecektir.

[406] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 341.

[407] Ebû Dâvûd, Cihâd 152.

[408] Ebu Davud, Edep 1.

[409] İbrahim: 14/34.

[410] Araf: 7/55-205, En’am: 6/63.

Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 341-342.

[411] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 342.

[412] Buhârî, Tefsîrû sûre (48), 2; Müslim, Münâfikîn 81. Diğer kaynaklar için bk. 1163 numaralı hadis.

98’de  geçmişti

[413] Buhârî, Teheccüd 6, Rikâk 20; Müslim, Münâfikîn 79–80. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 187; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 17; İbni Mâce, İkâmet 200.

[414] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 343.

[415] Buhârî, Teheccüd 5, Tefsîru sûre (18), 1, İ`tisâm 18, Tevhîd 31; Müslim, Müsâfirîn 206.

[416] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 343.

[417] Buhârî, Teheccüd 2, 21, Fezâilü’s–sahâbe, 19, Ta`bîr 25, 36; Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 139, 140.

[418] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 343.

[419] Buhârî, Teheccüd 19; Müslim, Sıyâm 185. Ayrıca bk. Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 59; İbni Mâce, İkâmet 174.

155 ve 692’de geçmişti. 155’de gerekli açıklama verildi.

[420] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 343.

[421] Buhârî, Teheccüd 13, Bed’ü’l–halk 11; Müslim, Müsâfirîn 205. Ayrıca bk. Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 5.

[422] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 343.

[423] Buhari, Teheccüd 12, Müslim, Müsafirin 207.

[424] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 343.

[425] Tirmizî, Et`ime 45, Kıyâmet 42. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet 174, Et`ime 1.

849’da geçmişti.

[426] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 344.

[427] Müslim, Sıyâm 202, 203. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 56; Tirmizî, Mevâkît 207; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 6.

1247’de tekrar gelecektir.

[428] Buhârî, Teheccüd 10, Salât 84; Müslim, Müsâfirîn 146, 147, 159. Ayrıca. bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 24; Tirmizî, Salât 206; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 26, 35, İbni Mâce, İkâmet 171.

[429] Buhârî, Vitir 2; Müslim, Müsâfirîn 157. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 26; Tirmizî, Vitir 8.

[430] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 344.

[431] Buhârî, Teheccüd 11, Savm 52, 53. Ayrıca bk. Müslim, Savm 178–180; Ebû Dâvûd, Savm 59; Tirmizî, Savm 57; Nesâî, Sıyâm 34, 70; İbni Mâce, Sıyâm 30.

[432] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 344.

[433] Buhârî, Vitir 1, Teheccüd 3. Ayrıca bk. Nesâî, Ezân 41, Sehv 74; İbni Mâce, İkâmet 181.

[434] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 344.

[435] Buhârî, Teheccüd 16, Terâvih 1, Menâkıb 24; Müslim, Müsâfirîn 125. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 26, Tirmizî, Mevâkît 208; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 36.

[436] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 345.

[437] Buhârî, Teheccüd 15, Müslim, Müsâfirîn 129. Ayrıca bk. Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 17, 30, İbni Mâce, İkâmet 182.

Benzeri için 816’ya bkz

[438] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 345.

[439] Buhârî, Teheccüd 9; Müslim, Müsâfirîn 204. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet 200.

Bu hadis 103 numarada geçmişti.

[440] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 345.

[441] Müslim, Müsâfirîn 203.

Bu hadis önceden 102 numarada geçmişti.

[442] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 345.

[443] Müslim, Müsâfirîn 165. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvû 23; Tirmizî, Salât 168; Nesâî, Zekât 49; İbni Mâce, İkâmet 200.

[444] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 346.

[445] Buhârî, Teheccüd 7, Enbiyâ 37, 38; Müslim, Sıyâm 189, 190. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 66; Nesâî, Sıyâm 69, 76–78, 80; İbni Mâce, Sıyâm 31.

[446] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 346.

[447] Müslim, Müsâfirîn 166, 167.

[448] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 346.

[449] Müslim, Müsâfirîn 198.

[450] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 346.

[451] Müslim, Müsâfirîn 197.

[452] Müslim, Müsâfirîn 140.

[453] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 346.

[454] Müslim, Müsâfirîn 142. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 19; Tirmizî, Cum’a 56; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 65; İbni Mâce, İkâmet 177.

[455] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 346.

[456] Ebû Dâvûd, Tatavvu 18, Vitir 13. Ayrıca bk. Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 5; İbni Mâce, İkâmet 175.

[457] Ebû Dâvûd, Tatavvu 18, Vitir 13. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet 175.

[458] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 347.

[459] Buhârî, Vudû 53; Müslim, Müsâfirîn 222. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 18; Tirmizî, Mevâkît 146; Nesâî, Tahâret 116; İbni Mâce, İkâmet 184.

147'de geçmişti.

[460] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 347.

[461] Müslim, Müsâfirîn 223. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 18; İbni Mâce, İkâmet 184.

[462] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 347.

[463] Buhârî, Îmân 37 ; Müslim, Müsâfirîn 173, 174. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1; Tirmizî, Savm 1; Nesâî, Kıyâmü'l–leyl 3, Savm 39, 40, Îmân 31, 32; İbni Mâce, İkâmet 173, Sıyâm 3, 39, 40.

[464] Müslim, Müsâfirîn 174. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1; Tirmizî, Savm 82.

[465] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 348.

[466] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 348.

[467] Buhârî, Îmân 25, 27, 28, 35, Savm 6, Terâvih 1, Leyletü'l–kadr 1; Müslim, Müsâfirîn 173–176. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1; Tirmizî, Savm 1; Nesâî, Kıyâmü'l–leyl 3, Savm 39–40; İbni Mâce, İkâmet 173, Sıyâm 2, 39.

[468] Buhârî, Leyletü'l–kadr 2, Ta'bîr 8; Müslim, Sıyâm 205 –206. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 5; Tirmizî, Savm 71.

[469] Buhârî, Leyletü'l–kadr 3; Müslim, Sıyâm 219. Ayrıca bk. Tirmizî, Savm 72.

[470] Buhârî, Leyletü'l–kadr 3.

[471] Buhârî, Leyletül–kadr 5; Müslim, İ'tikaf 7. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1; Nesâî, Kıyâmü'l–leyl 17; İbni Mâce, Sıyâm 57.

Bu hadis 99 numarada geçmişti. 1224 numarada tekrar gelecektir.

[472] Müslim, İ'tikâf 8. Ayrıca bk. Tirmizî, Savm 72; İbni Mâce, Sıyâm 57.

[473] Tirmizî, Daavât 84. Ayrıca bk. İbni Mâce, Dua 5.

[474] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 349.

[475] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 350.

[476] Buhârî, Cum'a 8, Temennî 9, Savm 27; Müslim, Tahâret 42. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 25; Tirmizî, Tahâret 18; Nesâî, Tahâret 6, Mevâkît 20; İbni Mâce, Tahâret 7.

[477] Buhârî, Vudû' 73, Teheccüd 9; Müslim, Tahâret 46, 47. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 30; Nesâî, Tahâret 1, Kıyâmü'l–leyl 10, 11; İbni Mâce, Tahâret 7.

[478] Müslim, Müsâfirîn 139. Ayrıca bk. Nesâî, Sehv 67, Kıyâmü'l–leyl 2, 25, 43; İbni Mâce, İkâmet 123.

[479] Buhârî, Cum'a 8. Ayrıca bk. Nesâî, Tahâret 5.

[480] Müslim, Tahâret 43, 44. Ayrıca bk. Nesâî, Tahâret 7.

[481] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 350.

[482] Buhârî, Vudû 73; Müslim, Tahâret 45. Ayrıca bk. Nesâî, Tahâret 2.

[483] Nesâî, Tahâret 4; İbn Huzeyme, Sahih, I, 70. Ayrıca bk. Buhârî, Savm 27; İbni Mâce, Tahâret 7.

[484] Buhârî, Libâs 51, 62, 64; Müslim, Tahâret 49, 50. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tereccül 16; Tirmizî, Edeb 14; Nesâî, Tahâret 8–10; İbni Mâce, Tahâret 8.

[485] Müslim, Tahâret 56. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 29; Tirmizî, Edeb 14; Nesâî, Zîynet 1; İbni Mâce, Tahâret 8.

[486] Buhârî, Libâs 63, 64; Müslim, Tahâret 52–54. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tereccül 16; Tirmizî, Edeb 18; Nesâî, Tahâret 14, Zînet 2, 56.

[487] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 351.

[488] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 351.

[489] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 352.

[490] Buhârî, Îmân 1, 2; Tefsîru sûre (2), 30; Müslim, Îmân 19–22. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 3; Nesâî, Îmân 13.

1075'de geçmişti, 1272'de tekrar gelecek.

[491] Buhârî, Îmân 34, Savm 1, Şehâdât 26, Hiyel 3; Müslim, Îmân 8, 9. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 1; Tirmizî, Mevâkît 4; Sıyâm 1; Nesâî, Sıyâm 1, Îmân 23.

[492] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 352.

[493] Buhârî, Zekât 1, Tevhîd 1; Müslim, Îmân 29. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 5; Nesâî, Zekât 46; İbni Mâce, Zekât 1.

[494] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 353.

[495] Buhârî, Îmân 17, 28, Salât 28, Zekât 1, İ'tisâm, 2, 28; Müslim, Îmân 33–36. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 95; Tirmizî, Tefsîru sûre (88); Nesâî, Zekât 3; İbni Mâce, Fiten 1–3.

391 ve 1076'da geçmişti.

[496] Buhârî, İ'tisâm 2, Zekât 1, 40, İstitâbe 3; Müslim, Îmân 32. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 1; Tirmizî, Îmân 1; Nesâî, Zekât 3, Cihâd 1.

[497] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 353.

[498] Buhârî, Zekât 1, Edeb 10; Müslim, Îmân 12, 14. Ayrıca bk. Nesâî, Salât 10.

[499] Buhârî, Zekât 1; Müslim, Îmân 15, Fezâilü's–sahâbe 150. Ayrıca bk. İbni Mâce, Rü'yâ 10.

[500] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 354.

[501] Buhârî, Îmân 42, Mevâkîtü's–salât 3, Zekât 2, Şurût 1; Müslim, Îmân 97–98. Ayrıca bk. Nesâî, Bey'at 6, 17.

184'de geçmiş, gerekli açıklama orada verilmişti.

[502] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 354.

[503] Müslim, Zekât 24; Buhâri, Cihâd 48 (kısmen)

[504] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 355.

[505] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 356.

[506] Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 163.

[507] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 357.

[508] Buhârî, Savm 4, Cihâd 37, Bed'u'l–halk 9, Fezâilü ashâbi'n–Nebî 5; Müslim, Zekât 85, 86. Ayrıca bk. Tirmizî, Menâkıb 16; Nesâî, Zekât 1, Cihâd 20, Sıyâm 43.

[509] Buhârî, Savm 4; Müslim, Sıyâm 166. Ayrıca bk. Nesâî, Sıyâm 43; İbni Mâce, Sıyâm 1.

[510] Buhârî, Cihâd 36; Müslim, Sıyâm 167–168. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü'l–cihâd 3;

1340’da tekrar gelecektir.

[511] Buhârî, Îmân 28, Savm 6; Müslim, Sıyâm 203, Müsâfirîn 175. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1, Savm 57; Tirmizî, Savm 1, Cennet 4; Nesâî, Sıyâm 39; İbni Mâce, İkâmet 173, Sıyâm 2, 33.

[512] Buhârî, Savm 5, Bed'ul–halk 11; Müslim, Sıyâm 1, 2, 4, 5.

[513] Buhârî, Savm 11; Müslim, Sıyâm 4, 7, 8, 17–20. Ayrıca bk. Tirmizî, Savm 5; Nesâî, Sıyâm 8; İbni Mâce, Sıyâm 7.

[514] Bu rivayet için de ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sıyâm 7; Nesâî, Sıyâm 10; İbni Mâce, Sıyâm 7.

[515] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 358.

[516] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 358.

[517] Buhârî, Bedü'l–vahy 5, 6, Savm 7, Menâkıb 23, Bed'ul–halk 6, Fezâilü'l–Kur'ân 7, Edeb 39; Müslim, Fezâil 48, 50. Ayrıca bk. Tirmizî, Cihâd 15; Nesâî, Sıyâm 2; İbni Mâce, Cihâd 9.

[518] Buhârî, Leyletül–kadr 5; Müslim, İ'tikaf 7. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1; Nesâî, Kıyâmu'l–leyl 17; İbni Mâce, Sıyâm 57.

Bu hadis 99-1194 numarada geçmişti.

[519] Hadid: 57/27.

[520] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 358.

[521] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 359.

[522] Buhârî, Savm 5, 14; Müslim, Sıyâm 21. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 7, 11; Tirmizî, Savm 2, 4, 38; Nesâî, Sıyâm 13, 31, 32, 38; İbni Mâce, Sıyâm 5.

[523] Tirmizî, Savm 5 . Ayrıca bk. Nesâî, Sıyâm 13.

[524] Tirmizî, Savm 37. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 13.

[525] Ebû Dâvûd, Savm 10; Tirmizî, Savm 3. Ayrıca bk. İbni Mâce, Sıyâm 3.

[526] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 360.

[527] Tirmizî, Duâ 50.

[528] Buhârî, Savm 20; Müslim, Sıyâm 45. Ayrıca bk. Tirmizî, Savm 17; Nesâî, Sıyâm 18, 19; İbni Mâce, Sıyâm 22.

[529] Buhârî, Savm 19; Müslim, Sıyâm 47. Ayrıca bk. Tirmizî, Savm 14; Nesâî, Sıyâm.

[530] Buhârî, Ezân 11, 13, Şehâdât 11, Savm 17; Müslim, Sıyâm 36–39. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 35; Nesâî, Ezân 9–10; İbni Mâce, Sıyâm 30.

[531] Müslim, Sıyâm 46. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 15; Tirmizî, Savm 17; Nesâî, Sıyâm 27.

[532] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 360.

[533] Buhârî, Savm 45; Müslim, Sıyâm 48. Ayrıca bk. Tirmizî, Savm 13; İbni Mâce, Sıyâm 24.

[534] Müslim, Sıyâm 49–50. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 21; Tirmizî, Savm 13; Nesâî, Sıyâm 23.

[535] Tirmizî, Savm 13.

[536] Buhârî, Savm 43; Müslim, Sıyâm 51–52. Ayrıca bk. Tirmizî, Savm 12.

[537] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 361.

[538] Buhârî, Savm 33, 43, 44, 45; Talâk 24; Müslim, Sıyâm 52–54. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 19.

[539] Ebû Dâvûd, Savm 21; Tirmizî, Zekât 26, Savm 10. Ayrıca bk. İbni Mâce, Sıyâm 25.

[540] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 362.

[541] Ebû Dâvûd, Savm 21; Tirmizî, Savm 10.

Geniş biçimde 334’de geçmişti.

[542] Ebu Davut, Sıyam, 22.

[543] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 362.

[544] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 362.

[545] Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 163. Ayrıca bk. Nesâî, Sıyâm 42.

[546] Buhari, Savm, 8.

[547] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 362.

[548] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 363.

[549] Buhârî, Savm 26, Eymân 15; Müslim, Sıyâm 171. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sıyâm 39; Tirmizî, Savm 26; İbni Mâce, Sıyâm 15.

[550] Ebû Dâvûd, Tahâret 56, Savm 27; Tirmizî, Savm 68. Ayrıca bk. Nesâî, Tahâret 70; İbni Mâce, Tahâret 44.

[551] Buhârî, Savm 22, 25; Müslim, Sıyâm 76.

[552] Buhârî, Savm 25; Müslim, Sıyâm 75–77.

[553] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 363.

[554] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 364.

[555] Müslim, Sıyâm 202, 203. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 56; Tirmizî, Mevâkît 207; Nesâî, Kıyâmü'l–leyl 6.

1168’de geçmişti.

[556] Müslim, Sıyâm 176; İbni Mâce, Sıyâm 30.

1225-28. hadislere bak.

[557] Buhârî, Savm 52; Müslim, Sıyâm 177. Ayrıca bk. İbni Mâce, Sıyâm 30.

[558] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 364.

[559] Ebû Dâvûd, Savm 55. Ayrıca bk. İbni Mâce, Sıyâm 43.

[560] Bkz. 1228 numaralı hadis ve 14. Bölümün hadisleri olan 142-152. hadisler.

Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 364.

[561] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 365.

[562] Buhârî, Îdeyn 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 61; Tirmizî, Savm 52; İbni Mâce, Sıyâm 39.

[563] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 365.

[564] Müslim, Sıyâm 196, 197. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 54; Tirmizî, Savm 48; İbni Mâce, Sıyâm 40.

[565] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 365.

[566] Buhârî, Savm 69; Müslim, Sıyâm 127, 128.

[567] Müslim, Sıyâm 197. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 54; Tirmizî, Savm 48; İbni Mâce, Sıyâm 40.

[568] Müslim, Sıyâm 134. Ayrıca bk. İbni Mâce, Sıyâm 41.

[569] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 365.

[570] Müslim, Sıyâm 204. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 57; Tirmizî, Savm 53; İbni Mâce, Sıyâm 33

[571] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 366.

[572] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 366.

[573] Müslim, Sıyâm 197, 198.

[574] Tirmizî, Savm 44. Ayrıca bk. Müslim, Birr ve's–sıla 36 (ancak burada oruçla ilgili kısım yer almamaktadır); Nesâî, Sıyâm 70.

[575] Tirmizî, Savm 44. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd 60; Nesâî, Sıyâm 70; İbni Mâce, Sıyâm 42.

[576] Müslim, Birr ve’s-Sıla, 35.

[577] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 366.

[578] Buhârî, Savm 60; Teheccüd 33; Müslim, Müsâfirîn 85. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 7; Nesâî, Sıyâm 81, Kıyâmü'l–leyl 28.

1140’da geçmişti.

[579] Müslim, Müsâfirîn 86. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir.

[580] Buhârî, Savm 59 ; Müslim, Sıyâm 197. Ayrıca bk. Nesâî, Sıyâm 78, 82.

[581] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 367.

[582] Müslim, Sıyâm 194. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 70; Tirmizî, Savm 54; İbni Mâce, Sıyâm 29.

[583] Tirmizî, Savm 54. Ayrıca bk. Nesâî, Sıyâm 84.

[584] Ebû Dâvûd, Savm 68. Ayrıca bk. Nesâî, Sıyâm 84; İbni Mâce, Sıyâm 29.

[585] Nesâî, Sıyâm 70.

[586] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 367.

[587] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 368.

[588] Tirmizi, Savm, 82.

[589] Tirmizî, Savm 66. Ayrıca bk. İbni Mâce, Sıyâm 46.

[590] Ebû Dâvûd, Et'ime 54. Ayrıca bk. İbni Mâce, Sıyâm 45.

[591] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 368.