180)
Kur’ân-ı Kerîm Okumanın Fazileti
Kur’ân’ımızı,
Kitabımızı Niçin Okuyoruz, Niçin Okuyacağız?
Neye
Ve Kime Uyacağız Ve Kimin Arkasından Gideceğiz?
Allah’a
Verdiğimiz Sözü Yerine Getirmek İçin Okuyacağız
En
Doğru Ve Kestirme Cennete Ulaştıran Yolun Allah Yolu Olduğu İçin Kur’ân Okuyup
Okutacağız
181)
Kur’an’ı Sık Sık Tekrarlamak Ve Unutulmaya Terketmekten Sakınmak
183)
Belirli Bazı Sûre Ve Âyetleri Okumaya Teşvik
184)
Kur’an Okuyup Müzakere Etmek Üzere Toplanmak
185)
Abdesti Güzelce Almanın Fazileti
188)
Sabah Ve İkindi Namazlarının Fazileti
189)
Camilere Gitmenin Fazileti
190)
Namazı Beklemenin Fazileti
191)
Cemaatle Namaz Kılmanın Fazileti
182)
Sabah Ve Yatsı Namazlarında Cemaatte Bulunmayı Teşvik Eden Hadisler
195)
Sünnet Namazların Fazileti (Farz Namazlarla Birlikte Kılınan Sünnetlerin
Fazileti Ve Miktarı)
196)
Sabah Namazının Sünnetinin Önemi
201)
Akşam Namazının Öncesi Ve Sonrası Kılınan Sünnetler
202)
Yatsı Namazının Sünneti (Yatsı Namazının Farzından Önce Ve Sonra Kılınan
Sünnetler)
205)
Vitir Namazı (Vitir Namazı Kılmaya Teşvik, Vitrin Sünnet–i Müekkede Olduğu Ve
Vitrin Vakti)
209)
Abdest Aldıktan Sonra İki Rek`at Namaz Kılmanın Sevabı
213)
Ramazan Gecelerinde Terâvih Namazı Kılmak
215)
Misvak Kullanmak (Misvak Kullanmanın Ve Yaratılış Özelliklerinin Faydası)
216)
Zekâtın Fazileti (Zekâtın Farz Olduğunu Pekiştirme, Faziletini Ve Hükümlerini
Açıklama)
217)
Ramazan Orucu (Ramazan Orucunun Farz Oluşu, Fazileti Ve Oruçla İlgili Konular)
220)
Hilâl Görüldüğünde Yapılacak Dua
224)
Oruca Dair Bazı Meseleler
225)
Muharrem Orucunun Fazileti (Muharrem, Şâban Ve Haram Aylarında Nâfile Oruç
Tutmak)
226)
Zilhicce Orucu (Zilhiccenin İlk On Gününde Oruç Tutmanın Ve Diğer İbadetlerin
Fazileti)
227)
Arefe Günü Orucu (Arefe Gününde Ve Muharremin Dokuz Ve Onuncu Gününde Tutulan
Orucun Fazileti)
228)
Şevval Orucu (Şevval Ayında Altı Gün Oruç Tutmak)
229)
Pazartesi – Perşembe Orucu
230)
Her Ay Üç Gün Oruç Tutmak
993. Ebû Ümâme radıyallahu anh, ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:
“Kur’an okuyunuz.
Çünkü Kur’an, kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçı olarak gelecektir”
buyururken işittim, demiştir.[1]
994. Nevvâs İbni
Sem’ân radıyallahu anh şöyle dedi:
Ben Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’i:
“Kıyamet gününde
Kur’an ve dünyadaki hayatlarını ona göre tanzim eden Kur’an ehli kimseler
mahşer yerine getirilirler. Bu sırada Kur’an’ın önünde Bakara ve Âl–i İmrân
sûreleri vardır. Her ikisi de kendilerini okuyanları müdafaa için birbiriyle
yarışırlar” buyururken işittim.[2]
995. Osmân İbni
Affân radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizin en
hayırlılarınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.”[3]
996. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Kur’an’ı gereği gibi
güzel okuyan kimse, vahiy getiren şerefli ve itaatkâr meleklerle beraberdir.
Kur’an’ı kekeleyerek zorlukla okuyan kimseye de iki kat sevap vardır.”[4]
997. Ebû Mûsa el–Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Kur’an okuyan mü’min
portakal gibidir: Kokusu hoş, tadı güzeldir. Kur’an okumayan mü’min hurma
gibidir: Kokusu yoktur, tadı ise güzeldir. Kur’an okuyan münâfık fesleğen gibidir:
Kokusu hoş fakat tadı acıdır. Kur’an okumayan münâfık Ebû Cehil karpuzu
gibidir: Kokusu yoktur ve tadı da acıdır.”[5]
998. Ömer İbni
Hattâb radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah şu Kur’an’la
bazı kavimleri yükseltir; bazılarını da alçaltır.”[6]
* Tarihe
baktığımızda bunun örneklerini görmemiz mümkündür. Kur’an’a sarılıp ona göre
hayat tanzim edildiğinde devletler ve insanlar rahat içinde ve huzurla
yükselmişler. Kur’an’dan uzak kaldığında da alçalmışlardır. [7]
999. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sadece şu iki kimseye
gıpta edilir: Biri Allah’ın kendisine Kur’an verdiği ve gece gündüz onunla
meşgul olan kimse, diğeri Allah’ın kendisine mal verdiği ve bu malı gece gündüz
O’nun yolunda harcayan kimse.”[8]
* Taklit edilecek
örnek alınacak iki tür şahsiyet ancak bunlar olmalıdır. Bunun dışındaki
şahsiyetler takdir edilemez, örnek alınamaz. [9]
1000. Berâ İbni
Âzib radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Bir adam Kehf sûresini okuyordu. Yanında iki uzun iple
bağlanmış bir at vardı. O adamın üzerini bir bulut kapladı ve yaklaşmaya
başladı. Atı da o buluttan ürkmeye başlamıştı. Sabah olunca, adam Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve
bu durumu anlattı. Bunun üzerine Peygamberimiz:
“O sekînedir; okuduğun
için inmiştir” buyurdu.[10]
1001. İbni Mes’ûd
radıyallahu anh‘den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim Kur’ân–ı
Kerîm’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin
karşılığı da on sevaptır. Ben, elif lâm mîm bir harftir demiyorum; bilâkis elif
bir harftir, lâm bir harftir, mîm de bir harftir.”[11]
1002. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Kalbinde Kur’an’dan
bir miktar bulunmayan kimse harap ev gibidir.”[12]
* Allah’ın
yarattığı insanın harabe haline gelmemesi mamur olması ancak onu yaratan
Allah’ın indirdiği Kur’an’ın onun hafızasında ve kalbinde yer almasıyla
mümkündür. Kalbin süsü zineti doğru inançlar ve doğru sözlerdir. En doğru söz
ise Kur’an olduğu için o insanı bir harabeye dönmekten Kur’an kurtarır. [13]
1003. Abdullah
İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan
rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her zaman Kur’an
okuyan kimseye şöyle denecektir: Oku ve yüksel, dünyada tertîl ile okuduğun
gibi burada da tertîl ile oku. Şüphesiz senin merteben, okuduğun âyetin son
noktasındadır.”[14]
* Kur’an’ın ve
surelerin faziletiyle alakalı pek çok hadisler vardır. Tüm hadis kitaplarının
Fezailü’l-Kur’an bölümünde pek çok rivayetler zikredilir. Ayrıca kaleme alınan
bu eserlerde değişik bölümler ve kısımlar vardır. En meşhuru İbn Kesir tefsirinin
yazarı Ebul Fida İsmail ibni Kesirin Fedailü’l-Kur’an’ıdır. Bu konuda biraz
hadis ve pek çok ayetlerle Kur’anın nasıl okunup nasıl anlaşılacağını anlatmak
için kaleme aldığımız makaleyi burada veriyoruz. [15]
İlk inen ayetlere uymuş olmak için; Allah’ın adına ve O’nun
gönderdikleri olduğu için[16],
Allah tarafından Kur’ân okumamız emredildiği için okumaktayız![17]
Peygamberimizin tüm hayatı boyunca ve veda hutbesindeki son tavsiyesinde
Allah’ın kitabına ve benim sünnetime tutunun diye vasiyet ettiğinden dolayı[18];
gıpta edilmesi gereken iki tür insandan birisi olmak için ki; onlardan biri
Allah’ın kendisine mal verdiği, onunla gece gündüz Allah yolunda infak edip
sevap kazanan, diğeri kendisine kitap verilen geceleri O kitabı okuyarak gündüz
de hayatına uygulayarak ve o yolda olan kimse gibi olmak için Kurân’la beraber
olacağız![19]
İnsanların en hayırlısı ve en faziletlisi olmak için;[20]
okuduğumuz Kur’ân’ın herbir ayetinden istifade edip hayatımızda yaşama
prensipleri olarak kabul edip okuyacağız. Değilse okuduğu boğazından öteye
geçmeyen sadece edası ve sedasıyla yetinip okun yaydan çıktığı gibi dinden
çıkanlardan olmamak için bu ilâhî mesajı kulluk prensipleri olarak kabul edip
hayatımıza yön vermesi için okuyup, öğrenip iyi ve doğru hareketler olarak
hayatımıza aktarmak için okumalıyız![21]
Okuduğumuz Kur’ân’la amel eden mü’minlerden olup, tadı ve
kokusu güzel meyve gibi olmak için okumalıyız. Değilse tadı acı, kokusu kötü
Ebu cehil karpuzu gibi olan münafıklardan olmayalım diye[22],
Kur’ân üzerinde kalplerimiz birleştiği müddetçe okuyacak, ayrılığa düştüğümüz
zaman okumayı bırakacak şekilde[23],
sekinenin bize inmesi, meleklerin bizi dinlemesi için gece gündüz devamlı[24];
haftada veya on onbeş günde bir hatim edecek derecede Kur’ân’ı okuyup anlamaya
çalışacağız.[25]
Allah’a yakın olanlardan olmak için[26],
misk dolu kaplar gibi olmak ve çevremize faydalı kokular saçmak için; Kur’ân’ın
hakkını verenlerden olmak için[27],
Allah’ın kitabıyla yükselteceği toplumlardan olmak[28], bir
ayet öğrenmenin yüz rekat namaz kılmaktan daha hayırlı olması hasebiyle[29]; en
hayırlı ilaç ve tedavi yöntemi Kur’ân olduğu için O’nu çok okuyup O’nunla
tedavi olmak için[30],
hayız ve cünüp olmadığımız hallerde[31]
abdestli ve abdestsiz bile olsa[32]
Kur’ân’ı okuyup okutacağız.
Öğrenip unutmamak için, devamlı tekrar ederek[33], bir
ayet bile olsa öğrenip başkalarına ulaştırmak[34],
seçkin sahabilerin birbirlerine Kur’ân, hadis öğrettikleri gibi olmak için[35],
ilmin en büyük felaketi unutmak olması dolayısıyla kitabımızı unutmamak için[36],
harabe bir ev gibi olmamak için Allah’ın ziyafet sofrası olan Kur’ân’dan
nasibimizi almak için[37]; ve
herbir harfine en az on sevap alacağımızı bildiğimiz için bu Kur’ân’ı okuyup
okutacağız.
Evlerimiz bereketle dolsun, tüm şeytanlar evlerimizi ve
işyerlerimizi terketsin için, ahirette şeref elbisesi giyebilmek ve Allah’ın
rızasını kazananlardan olmak için, pekçok semiz develere sahip olmaktan daha
hayırlı bir iş yapmış olmak için, melekler hakkımızda bağışlanmada bulunsunlar
için ve Allah’ın sapasağlam ipine tutunmuş olmak için, Allah’ın azap etmeyeceği
kalplerden olan Kur’ân’ı belleyen ve saklayan kalplilerden olmak için ve
Allah’ın himayesinde ve terbiyesinde kalabilmek için Kur’ân’ı okuyup
anlayacağız.
Kur’ân’ı sevip ebedi kurtuluşa erenlerden olmak için,
aleyhimizde değil lehimizde şahitlik yapması için ve Allah dostlarından olmak
için Kur’ân’a uyup cennete girenlerden ve cehenneme düşmeyenlerden olmak için,
dünya ve münakaşa için değil Allah rızasını kazanmak için, hükmü Kur’ân’dan alıp
bizi haksızlık ve sertlikten uzaklaştıracağı için Kur’ân’ı okuyup anlayacağız.
Bizden öncekilerin haberlerini, bizden sonrakilerin
bilgilerini öğrenmek, büyüklenerek Kur’ân okumayı terkedip Allah’ın azabına
düşenlerden olmamak, doğru yolu Kur’ân’dan başka yerlerde arayıp sapıtanlardan
olmamak için, okumakla alimlerin doymadığı çok okumadan dolayı eskimeyen ve
bıkkınlık vermeyen olağanüstü güzellikleri bitmeyen bir kitap olduğu için
Kur’ân’ı okuyup okutacağız.
Kur’ân’a uygun görüş ortaya koyup doğru söyleyenlerden olmak
ve Kur’ân’la hükmedip adil davrananlardan olmak için, Kur’ân’la amel edip sevap
kazanmak için, insanları Kur’ân’a çağırıp doğru yola eriştirmek için Kur’ân’ı
okuyup okutacağız.
Her gün en azından üç ayet okumamıza hiçbir engel olmadığı
için kalplerimizi Kur’ân’la bayındır hale getirmek, evlerimiz O’nunla
şenlendirmek, ihmal edilen bir kitap olmaması ve gönüllerimizde elbisenin
eskimesi gibi eskimemesi için en çok okunacak kitabın Kur’ân olması için bu
Kur’ân’ı okuyup okutacağız. Çünkü Allah sözü olan Kur’ân’ın diğer kitap ve
sözlere üstünlüğü Allah’ın kullara olan üstünlüğü gibidir.
Gafil olanlardan değil, ibadet edenler olarak yazılmak için
her gece ve gündüzde imkanımıza göre mutlaka on, elli, yüz, ikiyüz ayet de olsa
mutlaka okuyup Kur’ân’la konup Kur’ân’la göçen kimse gibi olalım diye Kur’ân’ı
baştan sona her zaman tekrar ederek okuyacağız.
Rabbimizi her an hatırlamak, Kur’ân’a yakışmayacak yorumlar
yapıp kâfir olmamak, Kur’ân’ı vasıta kılıp dünyalığımızı çoğaltıp menfaat temin
etmemek için okuyup anlayacak ve yaşayacağız.[38]
Bu dünyada en büyük şan ve şerefimiz olduğu için, cennette
rahatlığımıza sebeb olacağı için okumaya devam edeceğiz.[39]
Ezberlemek için değil, bildiğimizi yaşamak, hayata aktarmak
ve Kur’ân ahlakıyla ahlaklanmak için okumalıyız. Maalesef bugün pekçok Kur’ân
hafızımız o kıymetli kitabımızı ezbere bilmekte fakat bir Türkçe meal ve tefsir
okuyup ezbere bildiği Kur’ân’ı anlamadan tekrar edip durmaktadır. Bu tip
kimselere Abdullah ibn Mes’ûd’un şu sözünü hatırlatmak istiyoruz: “Kur’ân hafızının Kur’ân’ın hükümlerini
bilmesi gerekir. Böylece Allah’ın ne istediğini ve kendisine neyi emrettiğini
anlar ve okuduğundan yararlanmış olur. Ve onlarla amel edip pratik hayatına o
ayetleri aktarır. Kur’ân hafızının Kur’ân’ın emir ve hükümlerini ezbere okuyup
neyi okuduğunu anlamaması ne çirkindir. Anlamadığı şeylerle nasıl amel
edebilir. Onları pratik hayatına nasıl aktarabilir? Okuduklarından
ne kasdedildiği kendisine sorulduğunda, cevap verememesi ne çirkindir. Böyle
biri kitap yüklenmiş merkepten farksızdır.”[40]
Ve yine nakledilir ki, Basra valisi Ebu Mûsâ el-Eş’arî
halife olan Hz. Ömer’e Basra’da bir çok kişinin Kur’ân’ı ezberlediğini bunlara
Beytü’l-Mâl’den yardım edilmesini ister. Ertesi yıl Kur’ân’ı ezberleyenlerin
kat kat çoğaldığını yine bunlara yardım yapılmasını isteyince; halife Ömer şu
karşılığı verir: “Onları kendi hallerine başbaşa bırak. Korkarım ki insanlar
Kur’ân ezberlemekle uğraşır ve O’nu anlayıp, kavramayı ve pratik hayatlarına
aktarmayı terkederler.”[41]
Okuyan bir elçi, tebliğci, görevli olmak için[42],
Allah’ın kitabını okuyan, namazı ikame eden yani devamlı kılıp kötülüklere
bulaşmayan Allah için gizli açık infak eden, hiç zarara uğramayan bir kazancı
elde etmek için[43]; Allah’ın ayetlerini
okuyan ve bizi ahiretteki azaptan uyaran bir elçiye uymak ve böyle bir elçinin
yolundan gitmek için[44],
Rabbimizden gelen kitabımızı gereği biçimde okumuş olmak için[45],
Bel’am gibi (yani bilip amel etmeyen türde kişiler) olmamak yani okuduğu
bildiği vahyî gerçeklerden ayetlerden sıyrılıp çıkıp şeytana uymamak ve
dosdoğru yolda olmak için[46],
Rabbimizden bize gönderilen, vahyolan şeyleri öğrenmek için okuyup, okutacağız![47]
Nuh, İbrahim ve diğer örnek şahsiyetleri, peygamberleri
öğrenip onlar gibi olmak, onlar gibi yaşamak ve örneğimiz onlar olsun diye[48],
okuduğumuz Kur’ân’la imanımız artsın ve güvenceyi sadece Allah’la ve Allah’ın
yolunda bulalım, başka yerlerde ve kimselerde güvence aramayalım diye[49], tüm
hadis-i şerifleriyle peygamberimiz adeta aramızda iken her soracağımıza cevap
bulma imkanımız varken hadis kitaplarından hadis-i şerifleri öğrenip, okuyup,
anlayıp hadislere göre günlük hayatımızı ayarlamak için okuyacağız. Kâfirlerin
bu gün radyolarında Kur’ân okutup sadece edasıyla, sedasıyla müslümanları
oyalayıp, radyo kanallarında Kur’ân’ı maske olarak kullanıp zehirleriyle
müslümanları bozmaya çalışan radyo ve medyaya karşı anlamak, yaşamak,
hayatımızı Kur’ân’a göre düzenlemek için okuyacak ve okutacağız[50],
başkalarının huzurunda değil, Allah’ın huzurunda secde etmek, başka sebebler
için değil, Allah’ın azabından korkarak cennetini ümit ederek, ağlayarak
secdeye kapanan kimseler gibi olmak için[51],
apaçık ayetler okununca, yüzlerinde hoşnutsuzluk beliren kafirler gibi olmamak,
okuyunca memnun olmak, hayatımızı Kur’ân’a göre değiştirmek ve hayırlı amellere
koşmak ve kötü sonuçlardan korunmak için[52],
bize kadar ulaşan, milyonlarca basılan, çoğaltılan, ezberlenen Kur’ân
ayetlerine arkamızı dönmeyelim diye ve ayetlere karşı saçma sapan konuşmuş
olmamak için[53], Allah’ın ayetlerini
yalanlamış olmamak, yalanlayanlardan olmamak ve tüm okuduğumuz ayetleri kabul
etmek, tasdik etmek için[54],
musiki dinler gibi dinlememek, kulaklarında ağırlık olup ta büyüklük
taslayanlar gibi olmamak, Kur’ân’a arkasını dönenler gibi olmamak ve kıyamet
günü azapla müjdelenenlerden olmamak için bu Kur’ân’ı okuyacağız.[55]
Apaçık ayetler kendilerine okunduğunda peygamberimiz için bu
adam bizi atalarımızın ibadet ettiği, uyduğu ilahlardan, sistemlerden çevirmeye
çalışan biridir diyenler gibi olmamak, onların dilleriyle söylediklerini, amel
ve davranışlarımızla söylememek için hayatımız ve yaşantımız Kur’ân’la düzelsin
diye okuyoruz ve okuyacağız. Çünkü 21. asrın bu günkü insanı da aynı cahîlî
sistemlere, beşerî sistemlere bağlanmaktadırlar.[56]
(Parayı, kadını, makamı putlaştıranların yanısıra, beşeri sistemleri savunan
onlarla idare olunmak isteyen cahil ve müşriklerin sayısı da hiç küçümsenecek
kadar değildir.)
Okunan ayetler karşısındaki tavrımız, kafirler gibi olmasın,
ahiret inancımız sağlam olsun ve ona göre amel edelim diye[57],
işittik ve isyan ettik diyen yahudiler gibi olmayalım, işittik ve itaat ettik
diyen müslümanlardan olalım diye[58],
kendilerine gelen Kur’ân gerçeğine ve Allah’ın vahyine karşı; “Bu Kur’ân bizim
içinde bulunduğumuz hayatı değiştirecek, gerçekten büyüleyici bir kitaptır” diyen
kafir ve müşrik insanlar gibi olmamak ve içinde bulunduğumuz bozuk hayatı
Kur’ân’a göre değiştirmek ve düzeltmek için bu Kur’ân’ı okuyacağız![59]
Geçmişlerin masallarıdır diyen kafirler gibi olmamak,
hayatımızı tanzim edecek olan esasları belirleyen kitabımız, anayasamız
olduğundan dolayı[60],
bilgi sahibi olmak gerçek bilgiyi elde etmek ve sadece Allah’ın huzurunda
eğilmek, secdeye varmak, başka yaratıklara kul olmamak, kula kulluktan kurtulup
yaratana kul olmak için diğer tüm kulluk ve köleliklerden kurtulup Allah’a kul
ve köle olmak için[61],
okunan Kur’ân karşısında bunlar Allah’tan gelen doğru ve gerçeklerdir deyip
iman etmek, önceden de iman ettiğimizi itiraf etmek için okuyup, okutacağız ve
okumaya devam edeceğiz![62]
Rahmet ve öğütlerinden nasip almak, bize kafi gelen tek
kitap Kur’ân’dır diyebilmek için[63],
kadın ve erkekler olarak evlerimizde okunan başka kitaplar olmasın, başka
kitap, mesaj ve kanallarla kafalar ve kalbler harab olmasın, sadece ve sadece
okunan ve hafızalarda tutulan tek kitap Kur’ân olsun, elimizden düşmeyecek olan
kitap Kur’ân olsun için başucu ve müracaat kitabımız Kur’ân olsun diye devamlı
gündemimizi Kur’ân meşgul etsin diye[64],
Kelime-i Şahadet ve Kelime-i Tevhid’le Allah’ın dışında ilah, itaat edilecek
kimse kabul etmeyeceğimizi beyan etmiş olmak ve inancımızda devamlı olduğumuzu
beyan için okuyup, okutacağız![65]
Allah’tan gelen apaçık bir nur olan, selamet yollarına
ileten, karanlıklardan tek aydınlığa çıkaran mübarek bir kitap olan Kur’ân’a
uyup O’nun gösterdiği doğrultuda hareket edip Allah’a ve Rasûlüne uyup O tek
önderin arkasından gidecek[66]; ne
dünyada ne de ahirette korku ve üzüntüye düşmemek, hidayeti ve Allah’ın
dosdoğru yolunu bulmak ve o yolda devamlı olmak için Kur’ân’a uyacak ve O’nun
çizdiği yolda gideceğiz![67]
Aciz, zayıf, hatalı, kusurlu, günahkar kimseler değil
Allah’ın gönderdiği örnek şahsiyet olarak bize gösterilen peygamberlere uyacak[68],
kafasını ve kalbini Allah’ı anmaktan uzaklaştırıp, alıkoyup nefislerinin
arzusuna uyan kimselere, aletlere (TV, radyo, gazete, medya) değil Allah’ın
kitabına uyup hayatımızı O kitapla tanzim edip,[69] ()
nefsinin arzularına uyup helak olanlara değil ancak Allah’ın kitabına ve
Allah’ın şeriatı olan Kur’ân’a uyarak kurtulacağız![70]
Sıkıntılara düşürmeyen, saptırmayan bir kitap olan, tek
kitap olan, Allah sözü olan Kur’ân’a[71],
Allah’tan bir yol gösterici olmaksızın arzu ve isteklerinin esiri olarak
sapıtanların ve sapıkların yollarına değil Allah’ın yoluna, kitabına ve
hidayetine uyup dosdoğru yolu bulmuş[72],
toplumun ve fertlerin değil Allah’ın rızasını elde etmek için Kur’ân’a uyacak
zikir, öğüt ve nasihat kitabı olduğu için de Kur’ân’ı okuyacağız![73]
Firavunların, Nemrutların, Tağutların, tüm beşerî
sistemlerin hiçbirine değil, sadece Allah’ın sistemi ve şeriatı olan Kur’ân’a
uyacağız. Çünkü beşerî sistemlerin hiçbirisi dosdoğru ve huzurlu yola iletici
sistemler değillerdir. Şer sistemleridir. Huzur, rahat ve stressiz bir hayat
yaşama arzusundan dolayı Allah’ın kitabına uymalı[74],
şehvetlerine arzu ve isteklerine uyup namazı terkedenlerin yoluna değil
Allah’ın kitabına, şeriatına ve sistemine[75],
bâtıllara değil hakka ve hakikate[76],
Rabbimizden inen sağlam delile Kur’ân’a uyup arzu ve heveslerinin yolunda
giderek helak olanlara[77],
kalbleri mühürlenen keyf ve zevklerine düşenlere değil, Allah’ın kitabına ve
yoluna uyacağız![78]
Allah’ı kızdıran şeylerin ardından değil O’nun rızası olan
işlere iman ve itaate götüren amelleri öğreten Kur’ân’a[79],
malı, çoluk çocuğu (ekonomik ve sayısal çoğunlukları) ahiretteki zarar ve
ziyanlarını artırmaktan başka bir işe yaramayan kimselerin yollarına değil
Allah’ın kitabı ve gönderdiği peygamberlere[80],
şeytanın zannını doğrulayıp mü’minler haricinde kendine uydurup arkasına
taktığı büyük guruplara değil Allah’a ve peygambere uyarak şeytan ve yolundan
uzaklaşıp[81], kendisine vahyedilen
kitaba uyan Peygambere ve O’nun uyduğu kitap olan Kur’ân’a uyacağız![82]
Doğruya ulaştırmayacak metod olan arzu ve heveslerine
uyanların, insanları saptıranların yoluna değil[83],
Rabbinden vahyolunana uyan peygamberlere uyup onların yolundan gideceğiz ve
örnek aldığımız şahsiyetler onlar olacak[84],
Peygamberlere indirilen diğer kitaplara da uyacağız, çünkü onlardan daha doğru
kitap olamaz![85]
Ayetleri dilleriyle ve yaşantılarıyla yalanlayanlara değil
kitaba ve peygambere[86],
dosdoğru yol olan Allah’ın yoluna, vahiyden bilgisi olmayan bilgisiz cahil
kimselerin yoluna ve sistemine değil[87],
daima kötülüğü emreden şeytanın adımlarına ve izine değil Allah’ın yolu,
şeriatı, sistemi olan Kur’ân’a[88],
sapıtmış ve saptırıcı toplumlara milletlere kişilere değil tek olan Allah’ın
yoluna uymaya devam edeceğiz![89]
Allah tarafından indirilene uyup onun dışındakileri dost
edinenlerden olmamak için[90], zan
tahmin ve saçmalar peşinde gidenlere değil (çünkü zan ve tahmin gerçeklerin
yerini tutamaz) Allah’ın dinine ve şeriatına[91],
babalar ve ataların (cahili toplumların) dinine değil Allah’ın dinine İslâm’a
kitaba şeriate ve peygamberlere[92],
bizim gibi aciz, zayıf insanlara değil Allah tarafından gönderilen
peygamberlerin hepsine ve son peygambere uyup[93],
mü’minlerin gittiği yol olan İslâm, Kur’ân’ı şeriat yolu olan Allah yoluna
uyacak, başka yolları tanımayacak ve reddedeceğiz![94]
Allah’ın yolu haricindeki tüm yol ve sistemler zan ve
tahminlere uyarlar. Çoğunlukta olsalar bile biz müslümanlar o yollara değil
Allah’ın yoluna ve sistemine[95],
kaypak insanların ve cin şeytanlarının yollarına değil Allah’ın yoluna[96],
ümmî olan peygambere indirilen kitaba uyacağız![97]
Ana baba dahi olsa vahye, Allah’ın sistemine karşı bizi
ortak koşmaya zorlarlarsa onlara da uymayacak[98], 14
asırdır okunan Kur’ân’a ve İslâm’a uyacağız başkalarına değil![99]
İbrahim (as)’ın hanif olan, bozukluğa uğramamış gerçek İslâm
diyeceğimiz dinine[100],
bizim arkamızdan gelin ve bize uyun diyen kafirlere değil, Allah’ın sistemine[101],
ücret istemeyen peygamberlere ve tebliğcilere[102],
yaratıkların en şerlisi olmamak için Allah’a ve O’nun gönderdiği kitaba,
sisteme, şeriata[103],
zalimlerden olmamak, nefsine zulmedip helak olanlardan olmamak için varoluş
gayemize aykırı hareket etmemek için Allah yoluna, vahye ve kitaba[104],
kişileri, sahısları, azizleri, efendileri putlaştırmamak için Allah’ın kitabını
okuyup O’nun yolunda olacak ve ancak O’na itaat ederek hayatımızı sürdüreceğiz![105]
Kelime-i Şahadet ve Kelime-i Tevhid’i söylediğimizde Allah’a
verdiğimiz bir söz vardı yani hiçbir kanun koyucu yok, hiçbir ilah yok, hiçbir
ibadet edilecek kimse yok, hiç itaat edilecek yok ancak Allah var. Rab olarak,
yaratıcı olarak, kanun koyucu olarak tek Allah’a inanıp O’na verdiğimiz sözü
tutmak için O’nun mesajı olan, O’nun anayasası olan Kur’ân’ı okuyup, kitap
yüklü eşekler gibi olmamak için okuyup O’nunla amel ederek[106],
kalben ve ruhen rahatlayıp huzuru bulmak için[107],
boş lakırtı ve sohbet etmiş olmamak, vaktimizi boşa verip günah kazanmamak,
sevabımızı artırıp hayatımızı düzeltmek için[108],
Allah’a verdiğimiz sözü yerine getirmiş olmak için, ahde vefa edenlerden olmak
için Allah’ın kitabını okuyup okutacağız![109]
İyi ve doğru olan şeyleri emretmiş olmak için, kötülüklerden
sakındırmak için, her ikisini de önce Kur’ân’dan öğrenip sonra insanlara
duyurmak, aktarmak, nasihat etmek, ikaz etmek, irşad etmek, tebliğ etmek için
Kur’ân’ı okuyup, Peygamberin bu konuda yapmış olduğunu örnek alıp yaşamak için
okuyup anlayıp anlatmaya çalışacağız. Düşünerek, aklederek okunması gereken
kitap olduğu için Kur’ân’ı okuyacağız![110]
Nasihat, öğüt ve istifade edilmesi en kolay kitap olduğu
için ve Rabbimizin bu kolaylığı bize bildirip yok mu istifade eden, yok mu öğüt
almak isteyen? diyerek ikaz ettiği kitap olduğu için Kur’ân’ı okuyup anlamaya
ve anlatmaya çalışacağız, kolay ve kolaylaştıran bir kitap olduğu için[111],
hakkı görmeyen, hakkı anlamayan kafirlerden, müşriklerden, zalimlerden olmamak
için, Allah tarafından gönderilmiş en açık ifadeli kitap olduğu için[112],
alim, avam, esnaf, tüccar, memur, işci, seyyar her kesimden müslümanlar olarak
kitabımız olduğu için, dinimiz olduğu için, anlamadığımız yerler, bölümler ve
ayetler olursa yine ayet-i kerîme gereği olarak bilmiyorsanız bilenlerden sorunuz
hükmüne göre sorarak, öğrenerek yaşamaya çalışıp hayata aktarmak için okuyup
anlamaya çalışacağız.[113]
Gösteri yapmış olmak için değil, şov olsun için değil
haftada ve belirli günlerde sohbete katıldım demek ve tatmin olmak için değil
Allah rızasını kazanmak ve hayatımızı İslâmlaştırmak, Kur’ân’î bir hayatı
nefsimizde ve ailemizde oluşturmak için okuyup, dünyevi mal temini ve makam
elde etmek için değil Allah’ın rızasını kazanmak için, siyasi ve ekonomik
çıkarlar için değil sadece Allah’ın emri olduğu için Allah’ın rızası
kazanılacağı için, sevabını ve ücretini sadece Allah’tan bekleyerek
peygamberler modeli bir eğitim yapmak için okumalı, okutmalı, öğretmeli,
yardımcı olunmalı ve bu yoldaki eğitim ömür boyu devam etmeli diyerek okuyacak
ve okutacağız![114]
Konuştuğumuz ve yaşadığımız herşey Kur’ân ve hadise uygun
olsun için[115], tek öğülecek zatın
Allah olduğu şuuruna ermek için efendiyi (Allah’ı) tanımak köleyi
(kulu-kendimizi) bilmek kul olabilmek, kulluk prensiplerini Allah’ın kitabından
öğrenmek için[116], sermayesi olan ömrünü
boşa harcayan insanlardan olmamak iman eden imanının gereklerini yaşantı ve
amel olarak sergileyen hakkı ve sabrı tavsiye edenlerden olmak için, fert
olarak aile olarak ve toplum olarak doğrulardan yana olmak için bu Kur’ân’ı
okuyacağız![117]
Bizi dosdoğru yoluna iletmesi için[118], ki
o doğru yol ne Allah’ın gazaplandığı yahudilerin yolu ne de sapık
hristiyanların yolu olmaması dosdoğru Allah’ın yolu olması için[119],
Rabbimiz Allah olduğu tüm hayatımızın proğramını Allah çizdiği ve ne
yapacağımızı ve nasıl yaşayacağımızı nasıl hayat süreceğimizi belirleyen Allah
olduğu için O’na itaat ibadet ve kulluk yapmak için[120],
Allah’a ve Allah’tan gelene sarılmak suretiyle dosdoğru yolu bulanlardan olmak
için kitabımızı okuyoruz, okuyacağız, anlayacak ve anlatacağız![121]
O kitaba sarılıp O Allah’ın mesajlarıyla hayatımızı tanzim
etmeye çalıştığımızdan dolayı Allah bizi dosdoğru yoluna ulaştıracaktır diye
okuyup[122], en sağlam hayat tarzı
en güzel din ve dosdoğru yol olduğu için diğer hayat tarzları, yaşama biçimleri
ve sistemleri yani “izm”leri terk edip sadece Allah’ın dinine uymuş olmak için
okuyacak belleyecek yaşayacak ve başkalarını da bu doğrultuda düzeltmeye
çalışacağımız için[123],
insanları başka din başka hayat tarzı ve “izm”lerle aldatanlardan olmamak
sadece ve sadece hayatımızı tanzim eden esasları Allah indirdiği için ve diğer
tüm sistem ve hayat tarzlarından uzak durmak için doğruları öğrenip öğretmek;
fert olarak aile olarak ve toplum olarak doğrulardan yana olmak için[124],
Allah’ın hidayete eriştirmesini dilediği kimselerden olabilmek için[125],
her türlü eksiksiz övgülere layık gücüne hiçbir gücün erişemediği tüm güçlere
sahip olan insanları küfrün şirkin ve her türlü kötülüklerin karanlığından
aydınlığına çıkaran Allah’ın kitabını öğrenmek ve tüm karanlıklardan kurtulmak
için okuyacağız ve okutacağız![126]
Verdiği sayısız nimetlere şükredebilmek ve seçkin
kullarından olabilmek ve doğru yola girip o yolda devamlı kalabilmek için[127],
bütün kainatın yaratanı ve hayatlarını tanzim eden Allah’a ibadet ve kulluk
yapabilmek için ve O’nun dosdoğru yolunda olabilmek için[128],
sadece iman etmek kafi olmadığı için hayırlı ve doğru ameller işlenmesi
gerektiği ve böyle olanları da Allah’ın dosdoğru yoluna yöneltip o yolda
devamlı kılacağını bildiğimiz ve böylece öğrenmek ve yaşamak için okuyup
okutacağız![129] insanları hak olan doğru
olan Allah’ın yoluna çağıran peygamberlerin yolu olduğu için[130],
gerçekleri örtbas eden inanmayan kimseler gibi olmayalım diye Allah’ın dosdoğru
yolunda olalım onun dışına çıkıp sapanlardan olmayalım diye[131], en
doğru ve gerçek sözlerin içinde bulunduğu hak olan kitaba sarılmış olmak için
ve O kitabında bizleri Allah’ın dosdoğru yoluna ileteceğini bildiğimiz için O
hak kitabı Hakkın kitabını okuyup anlayıp[132],
dosdoğru yolda olan peygamberlere uymak onlar gibi olmak ve onlara benzemek
onların ahlakıyla ahlaklanmış olmak için[133],
Allah’ın dışında kendilerine ilahlık yakıştırılan tüm rejimleri, tüm
sistemleri, tüm hayat tarzlarını terkedip Allah’a itaat ve ibadet etmiş olmak
için ve O’nun dosdoğru yolunda devamlı kalabilmek için okuyup okutacak ve
okumaya devam edeceğiz![134]
Hiçbir şeyi bilmeyen kimseler olarak Allah’tan gelen vahye
sarılmak ve aydınlık olan aydınlatıcı olan O kitapla yolumuzu bulmak için
yolunu Allah ve kitabıyla bulan kullardan olmak için[135],
Allah’ın rahmet ve merhametine nail olabilmek için bizi dosdoğru yoluna
iletmesini istemek ve ne isteyeceğimizi öğrenmek için[136],
bize olan nimetini Allah’ın çoğaltması ve tamamlaması için ve bizi dosdoğru
yoluna iletmesi için bu Kur’ân’ı okuyup okutacak anlayıp anlatacağız inşaallah…[137]
1004. Ebû Mûsa radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
“Şu Kur’an’ı
hâfızanızda korumaya özen gösteriniz. Muhammed’in canını kudretiyle elinde tutan
Allah’a yemin ederim ki, Kur’an’ın hâfızadan çıkıp kaçması, bağlı devenin
ipinden boşanıp kaçmasından daha hızlıdır.”[138]
* (Müslim, Müsafirin
230)’da geçen bir hadiste şöyle buyurulur: “Filan
veya falan sureyi unuttum demek ne kadar çirkindir. Belki de bana
unutturulmuştur”, demesinin
uygun olacağı hatırlatılır. Bilerek ve ihmalkar davranıp Kur’an’ı unutmanın çok
çirkin davranış olduğu hatırlatılmıştır. Kaçan deveyi yakalayıp tekrar
zaptetmek ne kadar zor ise Kur’an’ı hafızada tutmak da o kadar zordur. Bu
yüzden hafız olanlar ve ezberinde ayetler ve sureler bulunan kimseler her zaman
tekrarlamalı ve unutmamaya gayret etmelidirler.[139]
1005. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kur’an hâfızı, bağlı
devenin sâhibine benzer. Deve sahibi devesini sürekli gözetirse elinde tutar.
Eğer onunla ilgilenmezse kaçıp gider.”[140]
1006. Ebû Hüreyre radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:
“Allah, güzel sesli
bir peygamberin, Kur’an’ı tegannî ile yüksek sesle okumasından hoşnut olduğu
kadar hiçbir şeyden hoşnut olmamıştır” buyururken işittim, demiştir.[141]
* Teğanni, birden çok anlama gelen
kelimelerden olup, Kur’an’ı okuyup güzelleştirmek, okurken sevinç ve hüznü
belli etmek demektir. Ayrıca yetinmek, başka bir şeye ihtiyacı olmamak, Kur’an
okuyan kimsenin geçmiş milletlerin haberlerinden ve eski kitaplardan uzak kalıp
ihtiyaç duymaması anlamına da gelir. Meşgul olmak, zenginlik anlamlarına da
gelen teğanni, açıktan ve yüksek sesle okumak anlamına da gelir. Bu kelimenin
kullanıldığı yerlerde duruma göre bu anlamlardan biri kabul edilebilir. (Bunun
için bkz. Yunus: 10/61, Ankebut: 29/48-51, Alak: 96/1-5) [142]
1007. Ebû Mûsa
el–Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem ona şöyle buyurdu:
“Şüphesiz Dâvûd’a
verilen güzel seslerden bir nağme de sana verilmiştir.”[143]
Müslim’in bir rivayeti şöyledir:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem Ebû Mûsâ’ya şöyle dedi:
“Dün gece senin
okuyuşunu dinlerken beni bir görmeliydin!”
1008. Berâ İbni
Âzib radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem’i yatsı namazında “Ve’t–tîni ve’z–zeytûni” sûresini okurken dinledim.
Ondan daha güzel sesli bir kimse işitmedim.[144]
1009. Ebû Lübâbe
Beşîr İbni Abdülmünzir radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Kur’an’ı tegannî ile
okumayan kimse bizden değildir.”[145]
1010. Abdullah
İbni Mes’ûd radıyallahu anh der ki:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
– ”Bana Kur’an oku”
buyurdu.
–Yâ Resûlallah! Kur’an sana indirilmişken ben sana nasıl
Kur’an okurum? dedim.
– ”Ben Kur’an’ı
başkasından dinlemeyi gerçekten çok severim” buyurdular. Bunun üzerine ben
kendilerine Nisâ sûresini okudum. “Her
ümmetten gerçek bir şahit, seni de bunlara hakkıyla şahit getirdiğimiz zaman
halleri nice olur” (Nisa: 4/41) anlamındaki âyete gelince:
– ”Şimdilik yeter”
buyurdular. Kendisine dönüp baktım, iki gözünden yaşlar boşanıyordu.[146]
* Manayı
düşünerek dinleyen peygamberimizin gözü önüne kıyamet manzaraları geldiği için
ağlıyordu. [147]
Bu bölümdeki ondört hadis-i şeriften; Fatiha suresinin
Kur’an’ın en büyük suresi olduğunu, İhlas suresinin Kur’an’ın 1/3’ine denk
olduğunu ve İhlas suresindeki gibi Allah’ı tanıyarak bir ömür sürdüren kimsenin
mutlaka cennete gireceğini, cin, şeytan vb gibi şeylerden korunmak için nas ve
felak surelerinin okunması gerektiğini, mülk suresinin içerisindekilere göre
yaşayan kimseye o surenin şefaat edip bağışlanacağını, Bakara suresi son iki
ayeti okunduğunda ve gereği gibi yaşandığında o kimseye her yönden kafi
geleceğini, evlerimizi Kur’an okumamak suretiyle kabir haline getirmememiz
gerektiğini, Bakara suresi okunan ve içerisindekilere göre yaşanan evden şeytanın
kaçacağını Ayet-el Kürsi’nin çok kıymetli ve değerli bir ayet olduğunu,
şeytanın bazen doğru söz söyleyebileceğini, Kehf suresinin baştan veya sondan
on ayeti okunduğunda deccal şerrinden korunulabileceğini öğreneceğiz. [148]
1011. Ebû Saîd
Râfi‘ İbni Muallâ radıyallahu anh şöyle
dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem bana:
– ”Mescidden çıkmazdan
önce sana Kur’an’daki en büyük sûreyi öğreteyim mi?” buyurdu ve elimi
tuttu. Çıkmak istediğimizde ben:
–Yâ Resûlallah! Bana Kur’an’daki en büyük sûreyi sana öğreteyim
mi demiştiniz? dedim. Bunun üzerine:
– ”Elhamdülillâhi
Rabbi’l–âlemîn’dir. O seb’ul–mesânîdir; bana verilen Kur’ân–ı Azîmdir” buyurdular.[149]
* Fatiha suresi
Kur’an’ın en kapsamlı suresidir. Kur’an’ın anası, kitabın anası isimleri de
verilir. Tevhid inancı Allah’a kulluk ve Allah’ın tüm kainatın işlerini
ayarladığı da bu sure ile bildirilmiştir. Kur’an’ın tamamı bu surede gizlidir.
Çünkü bu sure çok kısa olmasına rağmen Allah’tan, kuldan ve kulluk
prensiplerinden bahseden tek kısa suredir. Tefsirlerde faziletiyle alakalı çok
bilgiler verilen bu sure için “Fatiha suresi tefsiri” adı altında pek çok
müstakil eserler yazılmıştır.
Kur’an’daki sure ve ayetler birbirinden farklı ve faziletli
olabilir.
Şifa olması dolayısıyla tedavi için okunacak surelerdendir.
Hıcr: 15/87 ayetine göre Kur’an’ın tamamına denk bir sure
olduğu da beyan edilir. [150]
1012. Ebû Saîd
el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem “Kul hüvallahü ahad” sûresi hakkında şöyle buyurdu:
“Canımı gücü ve
kuvvetiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, bu sûre Kur’an’ın üçte birine
denktir.”[151]
Bir başka rivayete göre: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashabına şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz bir
gecede Kur’an’ın üçte birini okumaktan âciz mi kalıyor?” Bu onlara gerçekten
zor geldi ve:
–Buna hangimizin gücü yeter ki, yâ Resûlallah! dediler.
Bunun üzerine Efendimiz:
“Kul hüvellahü ahad
Allahü’s–samed, Kur’an’ın üçte biridir” buyurdular.[152]
1013. Ebû Saîd
el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, bir adam başka bir adamın “Kul hüvellahü ahad”’ı tekrar tekrar
okuduğunu duydu. Sabah olunca Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’e gelip bu durumu anlattı. Adamın kendisi bunu
azımsıyordu. Bunun üzerine Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem:
“Canımı gücü ve
kudretiyle elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, o sûre Kur’an’ın üçte
birine denktir” buyurdu.[153]
1014. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh ‘den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem “Kul hüvellahü ahad” sûresi hakkında:
“Şüphesiz ki o sûre
Kur’an’ın üçte birine denktir” buyurdu.[154]
1015. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, bir adam:
–Ben şu “kul hüvellahü
ahad” sûresini seviyorum, dedi. Peygamberimiz:
“Şüphesiz ki onun
sevgisi seni cennete sokar” buyurdular.[155]
* Bu surede
Fatiha suresi gibi birden fazla isimle anılır.
Tevhid suresi: İnsanları
şirk ve küfürden kurtarıp tek Allah’a yöneltir.
Marifet suresi: Allah’ı
en özlü biçimde tanıtan sure.
Necat suresi: Küfür
ve şirkten kurtaran sure.
İslam dininin üç temel esasa dayandığı Kur’an’ın pek çok
ayetleriyle sabittir. Bunlar;
Tevhid: Allah’ın birliği.
Risalet: Peygamberlik ve peygamberler.
Ahiret: Öteki dünya hayatı.
Bu üç esastan “Tevhid”i
en güzel ve kısa bir şekilde izah ettiği için anlam ve mana itibarıyla
Kur’an’ın üçte birine denktir. Dolayısıyla kişi bu sureyi sever hayatını küfür
ve şirkten uzak olarak devam ettirirse mutlaka cennete girecektir. Çünkü Allah
iyiliklere en az 10 karşılık sevap veriyor[156]
veya yedi yüz katı ve fazlasını veriyor.[157]
Veya otuz bin kat ve derece fazlasıyla
lütufta bulunuyor.[158]
Böyle olunca bu sure de değişik yönlerden Kur’an’ın üçte birine denk olabilir.
Çünkü Allah Rasulü yalan ve yanlış söylemez, onun söyledikleri mutlaka vahye
dayanır.[159] Her şeyin bir özü ve
mayası olduğu gibi bu surede es Samed ismi
geçmektedir ki çok geniş anlamları içermektedir. Mesela: Geniş ve yüksek makam,
açlık ve susuzluk hissetmeyen, zor durumda başvurulan reis, kendisine
danışılmadan hiçbir karara varılamayan, herkesin her ihtiyacını istediği kişi
eksiği bulunmayan, kendisinden üstün hiçbir kimse ve şey olmayan, hiçbir
kimseye muhtaç olmayan fakat herkesin ve her şeyin kendisine muhtaç olduğu zat
gibi pek çok anlamlarda Rabbimiz, kendisini bu surede tanıtmış oluyor. [160]
1016. Ukbe İbni
Âmir radıyallahu anh‘den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Bu gece indirilen
âyetleri görmedin mi? Onların benzerleri asla görülmemiştir: Kul eûzü
birabbi’l–felak ve kul eûzü birabbi’n–nâs.”[161]
1017. Ebû Saîd
el–Hudrî radıyallahu anh şöyle
dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem cinlerden ve göz değmesinden Allah’a sığınırdı. Nihayet
Muavvizeteyn (Kul eûzü birabbi’l–felak ve kul eûzü birabbi’n–nâs) nâzil oldu.
Ondan sonra Muavvizeteyn ile Allah’a sığınmaya başladı ve diğer duaları
bıraktı.[162]
* Bu iki sureye iki sığındırıcı sure anlamına gelen muavvizeteyn adı verilir. İhlas suresi
de ilave edilirse üçüne birden muavvizât
denilir. Rasûlullah her gece yatağına girdiklerinde bu üç sureyi okuyup
avuçlarına üfleyerek başından ayağına kadar tüm vücudunu sıvazlar ve bunu üç
sefer yaparlardı.[163]
Medine’de peygamberimize yahudi Lebid ibn A’sam’ın sihir yapması üzerine bu iki
sure nazil olmuş kendisindeki sihrin tesiri bu iki sureyi okumak suretiyle
Allah’ın izniyle giderilmiştir. Önceden okumakta olduğu ayet ve sureleri
bırakıp en tesirli ve güçlü olan bu iki sure ile nazar değmesi ve cin şeytan
işlerine yani büyüye karşı bu iki sureyi bir silah olarak veya bir sigorta
olarak kullanmışlardır ve bize de tavsiyeleri bu doğrultudadır. İslamda
dualarla da Rabbimize sığınmamız emredilmiştir. Hadis kitaplarında “Rukye” denilen bölüm hep bundan
bahseder zaten Kur’an’da da şifa ile ilgili ayetler bu maksatla okunup kişinin
kendisini emniyete alıp Allah’a sığındırması uygun görülmüştür. Şifa ayetleri
şunlardır: (Tevbe: 9/14, Şuara: 26/80,
Yunus: 10/57, İsra: 17/82, Fussilet: 41/44) Ayrıca hadis kitaplarında
zikredilen ve ileride 1020 numarada gelecek olan Ayet-el Kürsi (Bakara: 2/255)
ayeti ile de kişi her türlü kötülüklerden korunabilir. Sihir hadislerde büyük
günahların ikincisi olarak belirtilir ve haram olan bir iştir. Yapmak,
yaptırmak, vasıta olmak küfür, şirk ve haram olan işlerdendir. [164]
1018. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kur’an’da otuz
ayetten ibaret bir sûre bir adama şefaat etti; neticede o kişi bağışlandı. O
sûre: Tebârekellezî biyedihi’l–mülk’dür.”[165]
* Bu surenin
faziletine ve özelliklerine dair tefsirlerimizde pek çok bilgiler
verilmektedir. Hadis kitaplarının Fezailül Kur’an bölümünde yine pek çok
malumatla karşılaşmaktayız. Hatta bu sureye Mülk ismi yanı sıra Mania ve
Münciye isimleri de verilir ki kabir azabından ve cehennemden koruyan
kurtaran engel olan anlamındadır. Yani surenin tümünü mana ve mahiyetini
kavrayarak inanıp Allah’ı o şekilde tanıyıp o şekilde bir hayat süren kimseye
Allah’ın izni ile bu sure şefaat edecek ve onun affına sebep olacaktır. Değilse
kuru kuru anlamadan muhtevasından habersiz bir yaşantı içerisinde yaşayarak
okuyanlara şefaatçi değil belki de şikayetçi olacaktır. Çünkü yüzlerce ayet
Kur’an’ın bize okunmak, anlaşılmak ve yaşanmak üzere indirilen bir kitap
olduğunu bize bildirmektedir. [166]
1019. Ebû Mes’ûd
el–Bedrî radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Bakara sûresinin
sonundan iki âyeti geceleyin okuyan kimseye bunlar yeter.”[167]
* Bakara
suresinin sonundaki bu iki ayet halk arasında Amenerrasulü diye bilinen ve başlanan iki ayettir. Hadis
kitaplarımızdan (Müslim, İman 199-200)’de bildirildiğine göre peygamberimiz bu
iki ayetin ikincisini okurken yedi ayrı dua cümlesini okudukça Rabbimizin
“Duanı kabul ettim” buyurduğu aktarılır.
Her müslümanın kendi başına mutlaka yatmazdan önce okuması
gereken ve tavsiye edilen bu iki ayet hakkında hadis kitaplarımızda: “Bu iki
ayeti belleyiniz, çoluk çocuğunuza belletiniz. Çünkü bunlar hem dua hem namaz
sevabına denk hem de Kur’andır” denilmektedir. Memleketimizde yatsı namazı
sonrası imamlar tarafından okunması da bir hatırlatma kabilindendir. Herkes
kendisi evde yatmazdan önce okuyup, manasını düşünüp imanını
kuvvetlendirmelidir. Çünkü ilk ayet imanın temel şartlarını, ikincisi ise yedi
ayrı dua cümlesinden oluşmaktadır. (Darimi Fedailül Kur’an 14)’de Hz. Ömer ve
Hz. Ali “Akıllı olan müslüman mutlaka Bakara suresinin son iki ayetini okuyarak
uyur” dediklerini de öğreniyoruz. Müslüman manasıyla birlikte her
gün okumalı ve Allah’a bu iki ayetle yönelmeli ki gündüz işlediği günahlara ve
her şeyine karşı bu iki ayet kafi gelmiş olsun. [168]
1020. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Evlerinizi kabirlere
çevirmeyiniz. Şüphesiz şeytan, içinde Bakara sûresi okunan evden kaçar.”[169]
* Kabirler canlılık ve hayat olmayan yerlerdir. Issız ve
sessizdir. Kuran okunup namaz kılınmayan evler de Rasûlullah (s.a.v) tarafından
kabirlere benzetilmiştir ve mezarlıklara benzemesin diye müslümanlar
uyarılmıştır. Nafile namazları evde kılınız diye emretmesi de bu sebepledir.
Çünkü kabirlerde namaz kılınmaz. Biz de böylece evlerimizde Kuran okuyup farz
dışındaki namazları evlerimizde kılmak suretiyle evlerimizi kabirler haline
çevirmeyeceğiz. Hepimizin evi birer eğitim yeri mektep ve kreş olacak adeta...
Bu sure Kur’an’ın tüm surelerinin özü durumundadır. Çünkü
içerisinde emir, yasak, hüküm ve haber olarak pek çok özellik bulunmaktadır.
Sahabeden pek çoğunun da bu sureyi çok uzun zamanlarda okuyup hazmettikleri de
anlatılır. Dolayısıyla böyle bir sureyi bilen kimseyi şeytanın aldatması veya aldatmak
için o evde oyalanması düşünülemez. Mutlaka o evden şeytan iş yapamayacağı için
kaçar. [170]
1021. Übey İbni
Kâ’b radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem:
“Ey Ebü’l–Münzir!
Allah’ın kitabından ezberinde bulunan âyetlerden hangisinin daha büyük olduğunu
biliyor musun?” diye sordu. Ben:
–Allâhü lâ ilâhe illâ hüve’l–hayyu’l–kayyûm, dedim. Bu
cevabım üzerine elini göğsüme vurdu ve:
– “İlim sana mübarek
olsun, ey Ebü’l–Münzir” buyurdu.[171]
* Bu hadis
hakkındaki açıklama bir sonraki 1020 nolu hadisle birlikte verilecektir.
Hadisin ravisi Übey ibni Ka’b Rasûlullah döneminde Kur’an’ı
baştan sona ezbere bilen kimselerdendir. Ebu-l Münzir onun künyesidir. Ezbere
bilmekle birlikte manaya aşina oluşu ve Allah’ın yüce saltanatının izah
edildiği bu ayeti hemen cevap vererek bilmesi; bizlerin de ezbere bilmediğimiz
yerleri manasıyla birlikte anlamamız gerektiğini ve öyle değilsek bile öyle
olmamız gerektiğini bize öğretmiş oluyor. [172]
1022. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem beni ramazan
zekâtı olan sadaka–i fıtrı korumakla görevlendirmişti. Bir adam gelip yiyecek
şeylerden avuçlamaya başladı. Adamı tuttum ve:
– Vallahi seni Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna götüreceğim, dedim. Adam:
– Şüphesiz ben muhtacım, çoluğum çocuğum ve pek çok
ihtiyacım var, dedi. Bunun üzerine ben adamı salıverdim. Sabaha çıkınca,
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Yâ Ebâ Hüreyre! Dün
gece tutsağını ne yaptı?” buyurdu. Ben de:
– Yâ Resûlallah! İhtiyaç içinde bulunduğunu ve çoluk çocuğu
olduğunu söyledi, ben de acıdım ve salıverdim, dedim. Resûl–i Ekrem:
– “O sana yalan
söyledi, tekrar gelecek” buyurdu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bu sözü üzerine tekrar geleceğini
anladım ve onu gözetlemeye koyuldum. Adam geldi ve yine yiyecek şeylerden
avuçlamaya başladı. Bunun üzerine:
– Seni Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in huzuruna çıkaracağım, dedim. Adam:
– Beni bırak, çünkü ben gerçekten muhtacım. Çoluk çocuğum da
var. Bir daha gelmem, dedi. Ben de acıdım ve salıverdim. Sabah olunca yine
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:
– “Yâ Ebâ Hüreyre! Dün
gece tutsağın ne yaptı?” diye sordu. Ben de:
– Yâ Resûlallah! Bana yine ihtiyaç içinde bulunduğunu ve
çoluk çocuğu olduğunu söyledi, ben de acıdım ve salıverdim, dedim.
Peygamberimiz:
– “O kesinlikle sana
yalan söyledi, ama tekrar gelecek” buyurdu. Ben de üçüncü defa gelmesini
bekledim. Gerçekten geldi ve yine yiyecek şeylerden avuçlamaya başladı. Onu
tekrar yakaladım ve:
– Seni mutlaka Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna çıkaracağım; artık bu
üçüncü ve son gelişindir. Bir daha gelmeyeceğine söz veriyorsun sonra tekrar
geliyorsun, dedim. Bu defa bana:
– Beni bırak! Allah’ın seni faydalandıracağı bazı kelimeleri
ben sana öğreteyim, dedi. Ben:
– O kelimeler nelerdir? dedim. O:
– Yatağına girdiğinde Âyetü’l–kürsî’yi oku. O takdirde,
senin yanında Allah tarafından sürekli bir koruyucu bulunur ve sabaha kadar
şeytan sana yaklaşamaz, dedi. Bunun üzerine ben onu salıverdim. Sabah olunca
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:
– “Tutsağın dün gece
ne yaptı?” diye sordu. Ben de:
–Yâ Resûlallah! Allah’ın beni faydalandıracağı birtakım
kelimeleri bana öğreteceğini söyledi, ben de onu salıverdim, dedim. Peygamber
Efendimiz:
– “O kelimeler neler?”
diye sordu, ben de o kimsenin bana:
–Yatağına girdiğin zaman Âyetü’l–kürsî’yi, “Allahü lâ ilâhe
illâ hüve’l–hayyü’l–kayyûm” âyetini başından sonuna kadar oku; senin yanında
Allah tarafından sürekli bir koruyucu bulunur ve sabaha kadar şeytan sana asla
yaklaşamaz, dediğini söyledim. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Bak hele! Kendisi
yalancı olduğu halde bu sefer sana doğruyu söylemiş. Üç gecedir kiminle
konuştuğunu biliyor musun, ey Ebû Hüreyre?” dedi. Ben:
– Hayır, bilmiyorum, dedim. Resûl–i Ekrem:
– “O şeytandır”
buyurdular.[173]
* Tefsirlerde ve
hadis kitaplarının Fezailül Kur’an bölümlerinde Ayet-el Kürsi’nin fazilet ve
faydalarına dair pek çok hadis-i şerifler vardır.
Allah’tan gelen doğruların tam karşısında olan şeytan ve
şeytani güçler her zaman yalan söylerler. Bu onların esas görevleridir ama
böyle nadiren de olsa doğru söyledikleri de bir gerçektir. İnsan ve cin
şeytanlarından oluşan bu güçlerin bazan söyledikleri bu tür doğruları esas alıp
onlara uymak, onların arkasından gitmek doğru olmaz. Bu hadisteki olayda
vahiyle desteklenen ve haber verilen Peygamberimizin bu işaretinden bunları
anlayacak ve ölünceye dek şeytani güçlerin bazı kere söyledikleri doğrularla
yolumuzu değiştirmeyeceğiz. Allah’ın kitabıyla, Rasûlullah (s.a.v)’in sünneti
ile bize gösterilen dosdoğru yolda yürümeye devam edeceğiz.
Kitabımızın, hayatımızın gece ve gündüzlerini küfre şirke ve
şeytani güçlerin aldatmasına karşı birer sigorta hükmünde olan sure ve
ayetlerine sıkı sarılıp onların emirleri doğrultusunda yaşamak yasaklarından da
kaçınmak suretiyle kendimizi küfre, şirke ve şeytani güçlerin şerlerine karşı
her zaman koruma altına almalıyız.
Bu sebeple yatarken felak-nas
sureleri ve Ayet-el Kürsiyi, Bakara
suresinin son iki ayeti olan Amenerrasulü
ayetlerini manalarını da öğrenip anlayarak okumalıyız ki ibadetlerimiz de
bilerek ve şuurlu biçimde yapılmış olsun.
Bugün yirminci asrın insanının hayatından, kafasından,
kalbinden ve gündeminden çıkan ayetlerle
korunma ve sığınma = rukye modelini yeniden diriltip hayatımıza hakim
kılmalıyız ki çağın ve materyalizmin bizlere verdiği stres, bunalım, sıkıntı ve
buhranlardan kurtulup huzurlu bir hayata kavuşmuş olalım. Bu hususta gayret
bizden olmalı, yardım da Allah’tan beklenmelidir. [174]
1023. Ebü’d–Derdâ
radıyallahu anh ‘den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kehf sûresi’nin
başından on âyet ezberleyen kimse deccâlden korunmuş olur.”
Bir rivayette: “Kehf sûresi’nin sonundan” buyurulmuştur.[175]
* Bu surenin ilk
on ve son on ayetlerini gözden geçirdiğimizde çıkan ayette Allah’ın kullarına
indirdiği eğrilik olmayan kitaptan insanların bu kitapla uyarılıp gerçek
karşılıklarını alacaklarından ve onun da cennet olduğundan. Allah’a oğul isnad
edenlerin ne büyük sapıklıkta olduğundan. Dünyadaki her şeyin imtihan için
yaratıldığından ve geçmiş toplumlardan zalim ve diktatör islam düşmanlarına
karşı gelip hicrette ve mağaraya sığınmada kurtuluşu arayan gençlerin
durumlarını görüyoruz.
* Son on
ayetlerde ise dünyada Allah’ın kitabına karşı gözleri perdeli olan kafirleri ve
onların Allah’ın dışındaki kulları Allah’ın yerine koyduklarını cehennemin o
tip kişilere konak olduğunu, dünyada iyi iş yaptıklarını sanıp ahirette zararda
olanları ve bunlar için terazi bile kurulmayacağını direkt cehenneme
gireceklerini, iyi iş yapanların ise firdevs cennetlerinde ebedi kalacaklarını,
Rabbimizin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa bir katı daha olsa
biteceğini fakat Rabbimizin sözlerinin bitmeyeceğini, Rabbimizin tek olduğunu
kimin ona kavuşma isteği varsa iyi işler yapması ve kimseyi ona ortak koşmaması
gerektiğini öğreniyoruz.
Surenin başında ve sonunda onar ayetten anlaşılan budur.
Böyle olunca bir kimse bunları bilerek ve bildiği gibi de yaşayarak ömrünü
tüketirse deccal denilen hakkı batıla karıştıranlardan veya her türlü dini
istismar ederek aldatanların şerrinden ve kendisinden korunmuş olacağı
bildirilmektedir. Yani Allah’ın gönderdiği eğrilik olmayan kitabın muhtevasıyla
iman üzere olup şirke ve küfre bulaşmaksızın hayatı devam ettirmek gerekiyor. [176]
1024. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre, bir keresinde Cebrâil aleyhisselâm
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in
yanında oturmakta iken, Resûl–i Ekrem yukarı taraftan kapı gıcırtısına benzer
bir ses işitti ve başını kaldırdı. Cebrâil:
– Bu, şimdiye kadar hiçbir şekilde açılmayıp sadece bugün
açılan bir gök kapısıdır, dedi. Peşinden o kapıdan bir melek indi. Bunun
üzerine Cebrâil:
– Bu, yeryüzüne inen bir melektir. Bugüne kadar hiç
inmemişti, dedi. Melek selâm verdi ve Peygamberimiz’e şöyle dedi:
– Müjde! Sana, senden önce hiçbir peygambere verilmeyen iki
nur verildi. Biri Fâtiha sûresi, diğeri Bakara sûresi’nin son âyetleri.
Bunlardan okuyacağın her harfe karşılık sana sevap ve ecir verilir.[177]
Bu bölümdeki hadis-i şeriften; Müslümanların her zaman bir
araya gelip mescid, salon, ev gibi yerlerde Kuran-ı okuyup mütalea ve müzakere
yapmaları gerektiğini ve neticesinde de o anlaşılan şekilde hayat tanzim
etmeleri gerektiğini anlıyoruz. [178]
1025. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir cemaat Allah’ın
evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın kitabını okur ve aralarında müzakere ederlerse,
üzerlerine sekînet iner, onları rahmet kaplar ve melekler etraflarını kuşatır.
Allah Teâlâ da o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında anar.”[179]
* Müslümanlar her zaman bir araya gelerek Rablerinden
gelen Kur’an’ın öğretimini ve eğitimini yapmalılar ve bu sebeple ilim ve
bilgilerini arttırmalılar. Kuran her türlü bilgilenme ve kültürün önüne
geçirilmeli ve ilk öğrenilmesi anlaşılması gerekenin Kur’an olduğu bilincinde
olmalıdır.
Kuran’ın sadece metnini okumayı öğrenip ve bazı sureleri ve
ayetleri veya tamamını ezberlemek yeterli değildir. Bunlarla beraber şuur
kazanma bilinç yenileme maksadıyla Kur’an tedrisatı yapmak aklımızı kalbimizi
ve düşünme hasletlerimizi işin içine katarak her bir sure ve ayeti
derinlemesine incelemek o ayetlerden çıkan hüküm ve esasların hayatımıza nasıl
yansıyacağını karşılıklı müzakere ederek; fikir, anlayış ve davranış birliğinde
karar kılmak gerekir.
Böylece Kur’an ve sünnetin genel çizgileri içerisinde
kalarak İslamı bir bütün olarak anlamalı ve yaşamalıyız. Bu da ilk kaynak
Kur’an ve ikinci kaynak sünnet birlikteliğiyle her ikisini de Allah’ın ve
elçisinin işlediği gibi anlayıp bellemekle mümkün olur. Böylelikle okunan
Kur’an ve sünnetin ahkamı hayata aktarılmış olur.
Böylece Kur’an nuruyla kalpler temizlenmiş huzurlu bir hayat
stres ve bunalımlardan uzak bir hayat Allah tarafından bu kullarına bağışlanmış
olur ve böylece derecelerin en üstünü olan Allah’ın yanındaki meleklere Benim
kullarımdan filan kimselere bakınız kitabımı müzakere ediyorlar diye hatırlatması
da gerçekleşmiş olur. [180]
Bu bölümdeki bir ayet ve 9 hadis-i şeriften; abdestin
farzlarını tarif edilen ayetle abdestin nasıl alınacağını, yıkanması gereken
yerlerin daha ötesinde yıkamanın kıyametteki nurlu oluşu daha da artıracağını,
bu nurlu yerin miktarına göre cennette ziynetler takınılacağını, abdestle
birlikte küçük günahların döküleceğini, abdesti güzelce almanın günahların
bağışlanmasına sebep olacağını, mahşer yerinde müslümanların abdest uzuvlarının
parlaklığıyla tanınacaklarını, güzelce abdest alıp mescidlere giderken adımları
çoğaltmanın ve bir namazı kıldıktan sonra öteki namazı iştahla beklemenin
faziletini iman ve temizliğin bir bütünün iki parçası olduğunu, abdestten sonra
okunması gereken duayı okuyanın cennetin 8 kapısından hangisini isterse oradan
gireceğini öğreneceğiz. [181]
“Ey iman edenler!
Namaz kılacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi; ve
başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer boy abdestini
gerektirecek bir halde iseniz guslediniz. Eğer hasta iseniz veya seyahatte
iseniz, yahut tabii ihtiyacınızı gidermişseniz veya kadınlarınızla cinsi
birleşme yapmışsanız ve bu halde su bulamamışsanız, o zaman temiz toprağa
ellerinizi ve onunla yüzünüzü ve kollarınızı hafifçe ovun. Allah sizi zora
koşmak istemez; ama sizi tertemiz kılmak ve size olan nimetini tamamlamak
istiyor ki; şükredenlerden olasınız.” (Maide: 5/6)
1026. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’i:
“Şüphesiz ki benim
ümmetim, kıyamet gününde, abdest izlerinden dolayı yüzleri nurlu, elleri ve
ayakları parlak olarak çağırılacaktır. Yüzünün nûrunu artırmaya gücü yeten
kimse bunu yapsın” buyururken işittim.[182]
* Yani abdest
uzuvlarındaki beyazlığın ve nurluluğun artmasını isteyenler onları farz olan
yerlerin ötesine de geçerek dirsek ve topuklardan daha yukarını da yıkamaları
gerekmektedir. [183]
1027. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh şöyle dedi:
Ben dostum sallallahu
aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim:
“Mü’minin nuru ve
beyazlığı, abdest suyunun ulaştığı yere kadar varır.”[184]
* İnsan: 76/21,
Kehf: 18/31, Hac: 22/23, Fatır: 35/33 ayetlerinde de ifade olunduğuna göre
mü’minler cennete ziynet eşyası olarak bilezikler takınacaklardır, abdest
uzuvları ne kadar geriden itibaren yıkanırsa orada el ve ayaklara takılacak
bileziklerde o kadar çok olacaktır. [185]
1028. Osman İbni
Affân radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim güzelce abdest
alırsa, o kimsenin günahları tırnaklarının altına varıncaya kadar bütün
vücudundan çıkar.”[186]
* Kişi içinde bulunduğu durum, zamana ve imkana göre
farz ve sünnetlerine uygun biçimde abdest alırsa kul hakları dışındaki Allah’ın
hakkını ilgilendiren küçük günahları ve bilmeden işlediği günahları affedilir.
Büyük günahların affedilmesi ise şartına uygun tevbe ile mümkün olacaktır. [187]
1029. Osman İbni
Affân radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’i benim şu abdestime benzer şekilde abdest alırken gördüm.
Sonra da şöyle buyurdu:
“Bir kimse bu şekilde
abdest alırsa geçmiş günahları bağışlanır. Onun namazı ve mescide kadar
yürümesi de fazladan kazanç sayılır.”[188]
* Sahabi abdest, namaz ve her şeyini Rasûlullah’tan
gördüğü gibi yapıyor ve başkalarına da aynen göstererek örnek oluyorlar biz de
öğrendiğimiz doğruları bizden sonrakilere örnek olarak öğretmeliyiz. [189]
1030. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Müslüman –veya
mü’min– bir kul abdest alır ve yüzünü yıkarsa, gözleri ile bakarak işlediği her
günah abdest suyu –veya suyun son damlası– ile yüzünden çıkar. İki elini
yıkadığında, elleriyle tutarak işlediği her günah abdest suyu –veya suyun son
damlası– ile ellerinden çıkar. Ayaklarını yıkadığı zaman, ayaklarıyla yürüyerek
işlediği her günah abdest suyu –veya suyun son damlası– ile ayaklarından çıkar.
Neticede o mü’min kul günahlardan temizlenmiş olur.”[190]
1031. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem kabristana geldi ve:
“Selâm size ey
mü’minler diyarı! İnşâallah biz de size katılacağız. Kardeşlerimizi görmemizi
çok isterdim” dedi. Ashâb–ı kirâm:
– Biz senin kardeşlerin değil miyiz, yâ Resûlallah? dediler.
Resûl–i Ekrem:
– “Sizler benim
ashâbımsınız, kardeşlerimiz henüz gelmemiş olanlardır” buyurdular. Bunun üzerine
ashâb:
– Ümmetinden henüz gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksın, ey
Allah’ın Resûlü? dediler. Peygamber Efendimiz:
– “Ne dersiniz? Bir adamın alnı ak ve ayakları sekili bir atı
olsa, yağız ve doru at sürüsü içinde kendi atını tanımaz mı?” diye sordu.
Sahâbe:
– Evet, tanır, ey Allah’ın Resûlü, dediler. Resûl–i Kibriyâ:
“İşte onlar da
abdestten dolayı yüzleri nurlu, el ve ayakları parlak olarak gelecekler. Ben
havzın başına onlardan önce varacağım” buyurdular.[191]
1032. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh ‘den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem:
“Size, Allah’ın
kendisiyle günahları yok edip, dereceleri yükselteceği hayırları haber vereyim
mi?” buyurdular. Ashâb:
– Evet, yâ Resûlallah! dediler. Resûl–i Ekrem:
– “Güçlükler de olsa
abdesti güzelce almak, mescidlere doğru çok adım atmak, bir namazı kıldıktan
sonra öteki namazı beklemek. İşte ribâtınız, işte bağlanmanız gereken budur”
buyurdular.[192]
1033. Ebû Mâlik el–Eş’arî
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Temizlik imanın
yarısıdır.”[193]
* İmansız yapılan ibadetin bir faydası olmayacağı
gibi abdestsiz pek çok ibadette yapılamaz. (Namaz – Tavaf) Müslüman’ın
hayatında şirk ve küfürden temizlenmek yani iman ve gözle görülen pisliklerden
temizlenmek bir bütün teşkil eder. [194]
1034. Ömer İbni
Hattâb radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz güzelce
abdest alır –onu tastamam yapar– sonra da: Eşhedü en lâ ilâhe illallâhü vahdehû
lâ şerîke leh. Ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh, derse, o kimseye
cennetin sekiz kapısı açılır. O da dilediği kapıdan girer.”[195]
Tirmizî’nin rivayetinde şu ziyade vardır: “Allahümme’c‘alnî mine’t–tevvâbîn ve’c–alnî
mine’l–mütetahhirîn” duasını da okur.
Buradaki 8 hadis-i şeriften; Ezan okumanın İslam’ın vazgeçilmez
esaslarından olduğunu birinci safta namaz kılmanın diğer saflara göre daha
faziletli olduğunu cemaata yetişmenin de faziletli olduğunu, sabah ve yatsı
namazlarının da münafıklara ağır gelen iki namaz olduğunu müezzinlerin
kıyamette boylarının uzun olacağını, Ezan seslerinin ulaştığı yerlerin
kıyamette okuyan kişiye şahadetlik edeceğini şeytanın ezan okunurken kaçtığını
namaz esnasında da vesvese vermek üzere bazı şeyleri hatırlattığını ezan
okunurken yapılması gereken tavır ve duaları ezan ve kamet arasında yapılacak
duaların reddedilmeyeceğini öğreneceğiz. [196]
1035. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“İnsanlar ezan
okumanın ve namazda birinci safta bulunmanın ne kadar faziletli olduğunu
bilselerdi, sonra bunları yapabilmek için kur’a çekmek zorunda kalsalardı kur’a
çekerlerdi. Şayet camide cemaate erken yetişmenin ne kadar faziletli olduğunu
bilselerdi, birbirleriyle yarışa girerlerdi. Eğer yatsı namazı ile sabah
namazındaki fazileti bilselerdi, emekleyerek ve sürünerek de olsa bu iki namaza
gelirlerdi.”[197]
1036. Muâviye radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:
“Kıyamet günü
boyunları en uzun olanlar müezzinlerdir” buyururken işittim, demiştir.[198]
1037. Abdullah
İbni Abdurrahman İbni Ebû Sa‘saa’dan rivayet edildiğine göre, Ebû Saîd el–Hudrî
radıyallahu anh ona şöyle dedi:
“Ben senin koyunu ve
kır hayatını sevdiğini görüyorum. Koyunlar arasında veya kırda iken, namaz için
ezan okuduğunda sesini iyice yükselt. Çünkü müezzinin sesinin ulaştığı yere
kadarki alanda olup da onu işiten cin, insan ve her varlık, kıyamet gününde
ezan okuyanın lehine şahitlik yaparlar.” Ebû Saîd:
Ben bunu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den işittim, dedi.[199]
* Kırda bayırda çölde bile olsa her namaz için ezan
okumak gereklidir. Ezan sesini insan cin ve diğer varlıklar da duyarlar.[200]
1038. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Namaz için ezan
okunduğu zaman, şeytan ezanı duymamak için arkasını dönüp yellenerek kaçar.
Ezan bitince tekrar geri gelir. Namaz için kamet edilince yine arkasını dönüp
kaçar. Kamet bittiğinde yine gelir ve kişi ile nefsi arasına sokulur ve ona:
Filân şeyi hatırla, filân şeyi hatırla diyerek, namazdan önce aklında olmayan
şeyleri hatırlatır da, neticede insan kaç rek’at namaz kıldığını bilemez olur.”[201]
1039. Abdullah
İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan
rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ezanı işittiğiniz
zaman, müezzinin söylediklerinin aynısını siz de söyleyin. Sonra bana salâvat
getirin. Çünkü bir kimse bana bir defa salâvat getirirse, Allah buna karşılık
ona on defa salât eder. Daha sonra benim için Allah’tan vesîleyi isteyin. Çünkü
vesîle, cennette Allah’ın kullarından bir tek kuluna lâyık olan bir makamdır. O
kulun ben olacağımı umuyorum. Benim için vesîleyi isteyen kimseye şefatim vâcip
olur.”[202]
1040. Ebû Saîd
el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ezanı
işittiğiniz zaman
siz de müezzinin söylediklerini söyleyiniz.”[203]
1041. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Kim ezanı işittiği
zaman: Ey şu eksiksiz davetin ve kılınacak namazın rabbi Allahım! Muhammed’e
vesîleyi ve fazîleti ver. Onu, kendisine vaadettiğin makâm–ı mahmûda ulaştır,
diye dua ederse, kıyamet gününde o kimseye şefâatim vâcip olur.”[204]
1042. Sa’d İbni
Ebî Vakkas radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim müezzini işittiği
zaman: Tek olan ve ortağı bulunmayan Allah’tan başka ilâh olmadığına,
Muhammed’in O’nun kulu ve resûlü olduğuna şahitlik ederim. Rab olarak
Allah’tan, resûl olarak Muhammed’den, din olarak İslâm’dan razı oldum, derse, o
kimsenin günahları bağışlanır.”[205]
1043. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Ezan ile kamet
arasında yapılan dua reddedilmez.” [206]
* Halk arasında ezan okunmaya başlarken veya ezanı
duyan kimseler azizallah ve benzeri ifadeler kullanıyorlar bunların
sünette yeri yoktur yapmamak lazımdır yukarıdaki hadislerden öğrendiğimiz
şekilde ezana karşılık vermelidir. Yani müezzinin sözleri aynen tekrar edilmeli
“Hayyealessalah” ve “hayyealelfelah” sözlerine gelince “la
havle vela kuvvete illa billahilaliyyil azim” denilmeli kamet yapılırken de
aynen yapılmalıdır sadece “essalatü hayrun minenevm” denilirken “sadakte
ve bererte” denilmeli “kad kametis salatu” denirken de “ekamehallahü
ve edameha” denilmelidir.
* “la havle vela kuvvete illa billahilaliyyil azim”
Çaba ve güç gösterebilmemiz yüce Allah tarafındandır.
* “ekamehallahü ve edameha” Allah bu dini ve
bu namazı hep ayakta tutsun ve devam ettirsin.
* “sadakte ve bererte” Doğru söyledin ve iyi
ettin. [207]
Bu bölümdeki tek ayet ve 5 hadisten; namazın kişiyi tüm
kötülüklerden alıkoyduğunu, alınan her abdest ve kılınan her namazla kişinin
günahlarının silindiğini namazlar arasında işlenen günahlara namazların
keffaret olduğunu büyük günahlardan sakınıldığı sürece beş vakit namazın küçük
günahlara keffaret olacağını öğreneceğiz. [208]
“Kitaptan sana vahyedileni oku ve insanlara ulaştır.
Namazında dikkatli ve devamlı ol çünkü namaz insanı çirkin işlerden, vahye ve
ona teslim olan akla aykırı her türlü şeyden alıkoyar. Allah'ı gündemde tutmak
elbette en büyük ibadettir. Allah ne işlerseniz hepsini bilir. (Ankebut: 29/45)
1044. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i
şöyle buyururken işittiğini söyledi:
– “Ne dersiniz?
Birinizin kapısının önünde bir nehir olsa da, o kimse her gün bu nehirde beş
defa yıkansa, kirinden bir şey kalır mı?” Sahâbîler:
– O kimsenin kirinden hiçbir şey kalmaz, dediler. Resûl–i
Ekrem:
– “Beş vakit namaz
işte bunun gibidir. Allah beş vakit namazla günahları silip yok eder” buyurdular.[209]
1045. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Beş vakit namazın
benzeri, sizden birinizin kapısı önünden akıp giden ve her gün içinde beş defa
yıkandığı bol sulu bir ırmak gibidir.”[210]
* Hem ayetlerde Rabbimiz hem de hadislerde
peygamberimiz bizlere bazı şeyleri örneklerle açıklamışlardır yukarıdaki iki
hadis-i şerifte bu şekilde gelmiştir bizleri büyük günahlardan Ankebut: 29/45
ayeti gereği namaz koruyacaktır namaz kılmamak kişiyi küfre götürecek kadar
büyük günahlardandır. (Bak 1078 – 1079 –
1080 numaralı hadisler) Bu bilinçle günde beş vakit namaza devam eden kişinin
küçük günahları da kıldığı namazlarla temizlenmiş olur. Müslüman bilerek günah
işlemez bilmeyerek işlediği günahlarına da namaz ve abdest keffarettir. [211]
1046. İbni Mes’ûd
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, bir adam bir kadını öptü. Sonra Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip durumu haber verdi. Bunun
üzerine: “Gündüzün iki yanında ve gecenin
gündüze yakın saatlerinde namaz kıl. Şüphesiz iyilikler kötülükleri giderir”
(Hûd: 11/114) anlamındaki âyet nâzil oldu. Adam:
– Bu sadece bana mı mahsus yâ Resûlallah, dedi? Resûl–i
Ekrem:
– “Ümmetimin tamamı
içindir” buyurdular.[212]
* Bu ve benzeri hadiselerde sahabiler işledikleri bir
suçu ve günahı pişmanlık duyarak Rasûlullah’a gelip itiraf ederler cezasını
çekmek isterlerdi. Bu husus onların ahirete olan inançlarının bir göstergesiydi
bu dünyada işledikleri suçun cezasını çektikleri taktirde ahiretteki cehennem
azabından kurtulacakları veya cezanın hafifletileceği inancına sahiplerdi.
Rasûlullah’ta önceden bir hüküm gelmişse ona hüküm verir yoksa vahiy gelmesini
beklerdi burada da önceden hüküm gelmediği için (Hud: 11/114) ayeti nazil oldu. [213]
1047. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Büyük günahlardan
kaçınıldığı müddetçe, beş vakit namaz ile iki cuma, aralarında işlenen küçük
günahlara keffârettir.”[214]
* İbadetleriyle hayatına düzen vermiş olan müminler
abdest, namaz v.b. ibadetlerle tüm hayatına da düzen vermiş olurlar günahlardan
uzak stres, bunalım, sıkıntı olmayan huzurlu bir hayat sürerler ve gerçek
kurtuluşa ermişlerdir. Mü’minun: 23/1-2 ayetlerinde belirtildiği gibi. [215]
1048. Osman İbni
Affân radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken
işittiğini söyledi:
“Bir müslüman, farz
namazın vakti geldiğinde güzelce abdest alır, huşû içinde ve rükûunu da tam
yaparak namazını kılarsa, büyük günah işlemedikçe, bu namaz önceki günahlarına
keffâret olur. Bu her zaman böyledir.”[216]
* Peygamberimiz başka bir hadislerinde “Nasıl
namaz kıldığımı görüyorsanız sizde öylece kılınız.”buyurmaktadır.
Dolayısıyla tavuğun yem topladığı gibi değil başka şeylerle meşgul olmaksızın
huzur ve huşu içerisinde kılınan namaz
önceden işlenmiş günahların silinmesine vesile olur. Kalp huşu
içerisinde olursa vücut ve azalar da huşu içinde olacağından öncelikle namaza
başlamadan kalbi huzursuzluklardan temizlemek, meşguliyetlerinden arındırmak
gerekir ki namazımız gerçekten namaz olsun. [217]
Bu bölümdeki 6 hadis-i şeriften; Bu iki vakitte fedakarlık
yapıp uyku ve ticaretini veya işlerini bırakarak namaza devam etmenin kişiyi
cennete ulaştıracağını, cehennemden kurtaracağını ve o kişinin Allah'ın
himayesi altında olacağını, meleklerin nöbet devir teslim vakitlerinin sabah ve
ikindi vaktinde olduğunu Rabbimizi cennette apaçık göreceğimizi öğreneceğiz. [218]
1049. Ebû Mûsâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“İki serinlik
namazını, sabah ve ikindiyi kılan kimse cennete girer.”[219]
1050. Ebû Züheyr
Umâre İbni Ruveybe radıyallahu anh Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle
buyururken işittiğini söyledi:
“Güneş doğmadan ve
batmadan önce namaz kılan bir kimse cehenneme girmeyecektir.” Resûl–i Ekrem
bu sözüyle sabah ve ikindi namazlarını kastetmişti.[220]
* Nur: 24/37 ayetine göre; “Gerçek müminleri ne ticaret
ne de alışveriş Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekat vermekten alıkoymaz.”
Uyku ve ticari meşgaleler vasıtasıyla en çok terk edilen namaz bu ikisi
olduğu için dikkatler bu iki namaza çekiliyor değilse diğer vakit namazları da
bunlardan farklı değildir. Rızık temini için yapılan çalışmalar ve aşırı uyku
sever olmamız bizi bu ibadetlerden alıkoymamalıdır. [221]
1051. Cündüb İbni
Süfyân radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sabah namazını kılan
kimse Allah’ın himayesindedir. Dikkat et, ey Ademoğlu! Allah, bizzat
himayesinde olan bir konuda seni sorguya çekmesin.”[222]
* Bir kimse önce Allah'a verdiği sözü yerine
getirmelidir eğer verdiği sözü yerine getirmez veya gücü yeten işleri yapmaz
güzel davranışlarda bulunmazsa mutlaka hesaba çekilir kim de hesaba çekilecek
işler yapmışsa mutlaka azap görür. Hesaba çekilecek işlerden kul uzak olmalıdır
bu hadis bize bunu anlatmaktadır. Belki de bu iki namazın vaktine fazla değer
verilmesi bir sonraki hadisten öğreneceğimiz üzere meleklerin de şahit
olmalarından dolayıdır. [223]
1052. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Birtakım melekler
geceleyin, diğer birtakımı da gündüz vakti birbiri ardınca gelip sizin aranızda
bulunurlar. Onlar sabah namazı ile ikindi namazında bir araya gelirler.
Geceleyin aranızda kalmış olanlar Allah’ın huzuruna çıkarlar. Allah Teâlâ,
kullarının halini çok iyi bildiği halde, meleklere:
–Kullarımı ne halde
bıraktınız? diye sorar. Melekler:
–Onları namaz kılarken
bıraktık; yanlarına da namaz kılarken varmıştık, derler.”[224]
1053. Cerîr İbni
Abdullah el–Becelî radıyallahu anh şöyle
dedi:
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem’in yanında idik. Dolunay halindeki aya bakarak şöyle
buyurdu:
“Siz şu ayı güçlük
çekmeden gördüğünüz gibi, Rabbinizi de açıkça göreceksiniz. Güneş doğmadan ve
batmadan önceki namazları kaçırmamak elinizden geliyorsa, kesinlikle kaçırmayıp
kılınız.”
Buhârî’nin bir rivayetinde: “Resûl–i Ekrem, ayın on dördüncü
gecesi aya bakmıştı” denilmektedir.[225]
* Uyku ve dünyevi işlerin yoğun olduğu saatlere
rastlayan bu iki vakit namazın kaçırılma tehlikesi diğerlerinden fazla olduğu
için dikkatler bu iki namaza çekilmektedir. [226]
1054. Büreyde radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“İkindi namazını
terkeden kimsenin işlediği amelleri boşa gider.”[227]
* Namazı bile bile terk etmek (uyku, unutma ve
baygınlık) dışında ya dünyevi çalışma ticaret vs. olur veya bilerek terk
etmekle olur. Bilerek namazları terk eden ise küfre girecek kadar büyük günah
işlemiş olur. İleride gelecek (1078-1079-1080) nolu hadisler bu hadis-i şerife
ışık tutmaktadır. Böylece kişi namazı dünyevi işleri bahane ederek veya bile
bile terk etme durumuna düşerse tüm yaptığı ameller boşa gitmiş olur çünkü
kafir olarak ölümle karşı karşıya gelmiştir. (Bakara: 2/217 ayetin hükmüne
girmiş olur.) [228]
Bu bölümdeki 8 hadis-i şeriften; mescidlere ibadet için gelip gidişlerimiz
cennetteki bize yapılacak ikramı arttırır. Mescide giderken attığımız her adım
bir küçük günahımızı silip derecemizi yükseltir. Cemaatle kılınan namaz tek
başına kılınandan daha büyük sevap kazandırır, karanlık gecelerde mescide giden
kimselerin kıyamet gününde tam bir aydınlığa kavuşacaklarını, gerçek müminlerin
bir sıfatlarının da mescidlere gitmelerinin olduğunu, öğreneceğiz. [229]
1055. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Kim sabah akşam
camiye gider gelirse, her gidip gelişinde Allah Taâlâ o kimseye cennetteki
ikramını hazırlar.”[230]
1056. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse evinde
güzelce temizlenir, sonra Allah’ın farzlarından bir farzı yerine getirmek için
Allah’ın evlerinden birine giderse, attığı adımlardan her biri bir günahı silip
yok eder; diğer adımı da onu bir derece yükseltir.”[231]
1057. Übey İbni
Kâ’b radıyallahu anh şöyle dedi:
– Ensardan bir adam vardı. Evi mescide ondan daha uzak olan
bir kimse bilmiyorum. Buna rağmen hiçbir namazı kaçırmıyordu. Kendisine:
– Keşke bir merkep satın alsan! Karanlık ve sıcak günlerde
ona binerdin? denildi. Adam:
– Evimin mescide yakın olması beni sevindirmez. Ben mescide
gelip giderken attığım her adıma sevap yazılmasını istiyorum, dedi. Bunun
üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem:
– “Allah Teâlâ
bunların hepsinin sevabını senin için bir araya topladı” buyurdu.[232]
1058. Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:
– Mescidin etrafındaki arsalar boş kalmıştı. Benî Selime,
mescidin yakınına taşınıp yerleşmek istediler. Bu arzu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e ulaşınca,
onlara:
– “Bana gelen bilgiye
göre, mescidin yakınına taşınıp yerleşmek istiyormuşsunuz, öyle mi?” buyurdu.
Onlar:
–Evet, ey Allah’ın Resulü! Böyle arzu etmiştik, dediler.
Resûl–i Ekrem iki defa:
– “Ey Selime oğulları!
Yurtlarınızdan ayrılmayınız ki, adımlarınıza sevap yazılsın” buyurdu. Onlar
da:
– Şu halde yerlerimizden göçmek bizi sevindirmeyecek,
dediler.[233]
1059. Ebû Mûsa radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Şüphesiz namazdan en
çok sevap kazanacak insanlar, uzak mesafelerden camiye yürüyerek gelenlerdir.
Namazı imamla birlikte kılmak için bekleyen kimsenin sevabı, namazı tek başına
kılıp sonra uyuyan kimseden daha büyüktür.”[234]
1060. Büreyde radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
“Karanlık gecelerde
mescidlere yürüyerek giden kimselere, kıyamet gününde tam bir nura
kavuşacaklarını müjdeleyiniz.”[235]
1061. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem:
– ”Size, Allah’ın
kendisiyle günahları yok edip, dereceleri yükselteceği hayırları haber vereyim
mi?” buyurdular. Ashâb:
– Evet, yâ Resûlallah! dediler. Resûl–i Ekrem:
– ”Güçlükler de olsa
abdesti güzelce almak, mescidlere doğru çok adım atmak, bir namazı kıldıktan
sonra öteki namazı beklemek. İşte ribâtınız, işte bağlanmanız gereken budur”
buyurdular.[236]
1062. Ebû Saîd
el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Mescidlere devam
etmeyi alışkanlık haline getiren bir adamı gördüğünüz zaman, onun gerçek mü’min
olduğuna şahitlik ediniz”. Allah Taâlâ şöyle buyurur: “Allah’ın mescidlerini,
ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazı kılan, zekâtı veren ve Allah’tan
başka kimseden korkmayanlar onarırlar. İşte onlar, doğru yolu bulanlardan
olabilirler” (Tevbe: 9/18)[237]
* Camilerin imarı; tamiratı ve bakımı olabileceği
gibi, Allah ve Resulünün istediği şekilde cemaat olmak aynı gaye ve hedef
uğrunda toplanan insanlar grubunun, camiyi yine aynı maksatlarla kullanmaları
demektir. Cemaatin tarifi de zaten budur. İçerisinde namaz kılınmayan mescidler
ve gaye hedef birliği olmayanların toplandıkları mescitler de harap sayılırlar.
Tuvalet ve banyo ve benzeri yerler dışında her yer dinimize göre mescid
sayılırlar buna göre düşünecek olursak sahraların veya namazgah denilen etrafı
dört duvarla çevrili yerlerin imarı, oradaki toplanan insanların gaye ve hedef
birliği içerisinde olmaları ve bu şuurda bir araya gelmeleri ve hazır bir güç
olmaları demektir. Bu maksat ve gayelerle cemaatler oluşturulmamışsa tüm
mescidlerimiz harap halde ve kuru kalabalıklara meydan okuyor demektir. [238]
Bu bölümdeki üç hadisten, niyet namaz için beklemek olduktan
sonra kişinin daima namazda sayılacağını, abdestini bozmaksızın mescidlerde
oturanlara meleklerin rahmet ve bağışlanma dualarına layık olacaklarını, namaz
için beklendiği sürece namazda olma sevabı yazılacağını öğreneceğiz. [239]
1063. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kılacağı namaz sizden
birini yerinde tuttuğu, ailesine dönmesine engel olduğu sürece, o kişi namazda
sayılır.”[240]
1064. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz,
abdestini bozmadan namaz kıldığı yerde oturduğu müddetçe, melekler kendisine:
– Allahım! Bunu
bağışla, buna rahmetinle muamele et, diye dua ederler.”[241]
* Bu maksatlarla mescidde oturan kişi mutlaka namazda
imiş gibi sevap kazanacağı Kur’an ve hadis okumak vb. işlerle meşgul olacağı
için yani camiyi o anda islami bilgilenme ve bilgisini yenilemede kullanacağı
için ileride bir güç ve hareket olacak olan bu bilgilenmelerde camiyi
kullandığı için aynen namazda imiş gibi sevap kazanacak ve meleklerin duasını
da kazanacaktır. [242]
1065. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem bir gece yatsı namazını gece yarısına kadar geciktirmişti. Namazı
kıldıktan sonra yüzünü bize döndü ve:
“Halk namaz kıldı ve
uyudular. Sizler ise, namazı beklediğinizden bu yana hep namazda gibi olmaya
devam ettiniz” buyurdular.[243]
* Mevsim ve hava şartlarına ve kişilerin iş
durumlarına göre yatsıyı ilk vaktiyle veya böylece son vaktine kadar beklemekte
bir mahsur yoktur. Her namaz gibi bu namaz da ilk vaktinde ve son vaktinde veya
her ikisinin arasındaki her hangi bir vakitte kılınabilir fakat faziletli olanı
ilk vaktinde kılmaktır. [244]
Bu bölümdeki 7 Hadis-i Şeriften; cemaatle kılınana namazın tek başına
kılınandan 27 kat daha faziletli oluşunu, ezanın okunuşu işitilirse mutlaka
cemaate gitmenin gerekli oluşunu, cemaate gelmeyenlerin Peygamberimiz
tarafından evlerinin yakılması isteğini içinden geçirdiğini, cemaate devam
etmenin peygamberimizin sünneti olduğunu münafıkların cemaatı terk ettiklerini,
kırda ve yolda da olsa üç kişi cemaatle namaz kılmazlarsa şeytana mağlup
olabileceklerini öğreneceğiz. [245]
1066. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Cemaatle kılınan
namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir.”[246]
1067. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimsenin cemaatle
kıldığı namazın sevabı, evinde ve çarşı pazarda kıldığı namazdan yirmi beş kat
daha fazladır. O kimse abdestini güzelce alıp, sonra sadece namaz kılmak
maksadıyla mescide giderse attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir,
bir hatası da silinir. Namazını kıldıktan sonra abdestini bozmadan namaz kıldığı
yerde kaldığı müddetçe, melekler ona:
Allahım! Ona
rahmetinle muamele et, ona acı! diyerek dua etmeye devam ederler. O kimse namazı
beklediği sürece namazda imiş gibidir.”[247]
1068. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem’e âmâ bir adam gelip:
– Yâ Resûlallah! Beni mescide götürecek bir kimsem yok,
diyerek namazı evinde kılabilmek için Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den kendisine müsaade etmesini istedi.
Peygamber Efendimiz de müsaade etti. Âmâ dönüp giderken Resûl–i Ekrem onu
çağırarak:
– “Sen namaz için ezan
okunduğunu işitiyor musun?” diye sordu. Âmâ:
–Evet, cevabını verdi. Peygamber aleyhisselâm:
– “O halde davete
icâbet et, cemaate gel” buyurdular.[248]
1069. Kendisine
Amr İbni Kays da denilen meşhur
müezzin Abdullah İbni Ümmü Mektûm radıyallahu
anh :
–Yâ Resûlallah! Muhakkak ki Medine’nin zehirli haşereleri ve
yırtıcı hayvanları çoktur, dedi. Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem:
– “Hayye ‘ale’s–salâh,
hayye ‘ale’l–felâh’ı işitiyor musun? Öyleyse mescide gel” buyurdu.[249]
* İslam toplumunda devlet başkanı veya yetkili bir
makamdan namazın evde kılınabileceğine dair (aşırı soğuk ve yağmur gibi
sebepler) bildiri yapılmadığı taktirde namaz mutlaka camilerde cemaatle
kılınacaktır. [250]
1070. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Canımı gücü ve
kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederek söylüyorum, içimden öyle geçiyor
ki, odun toplamayı emredeyim, odun yığılsın. Sonra namazı emredeyim, ezan
okunsun. Daha sonra bir adama cemaate imam olmasını emredeyim. En sonunda
cemaate gelmeyen adamlara gidip onlar içindeyken evlerini yakayım.”[251]
* Hadisin tamamından anlayacağımız şudur ki, camilere
ve cemaate gelmeyenler dünya malını ve menfaatini arttırmayı düşünüyorlar da
ahireti hiç hesaba katmıyorlar paça ve etli kemik hesabı basit menfaatler
olduğunu sezseler buraya da gelirlerdi denmek suretiyle insan oğlunun aşırı bir
şekilde dünyaya meylettiği gözlenilmektedir. (Kıyame: 75/20-21 A'la: 87/16-17
ve benzeri ayetlerde olduğu gibi) [252]
1071. İbni Mes’ûd radıyallahu anh şöyle dedi:
“Yarın Allah’a müslüman olarak kavuşmak isteyen kimse, şu
namazlara ezan okunan yerde devam etsin. Şüphesiz ki Allah Teâlâ sizin
peygamberinize hidayet yollarını açıklamıştır. Bu namazlar da hidayet
yollarındandır. Şayet siz de cemaati terkedip namazı evinde kılan şu adam gibi
namazları evinizde kılacak olursanız, peygamberinizin sünnetini terketmiş
olursunuz. Peygamberinizin sünnetini terkederseniz sapıklığa düşmüş olursunuz.
Vallahi ben, nifakı bilinen bir münafıktan başka namazdan geri kalanımız
olmadığını görmüşümdür. Allah’a yemin ederim ki, bir adam iki kişi arasında
sallanarak namaza getirilir ve safa durdurulurdu”.
Müslim’in bir rivayetinde İbni Mes’ûd şöyle demiştir:
“Şüphesiz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize hidayet
yollarını öğretmiştir. İçinde ezan okunan mescidde namaz kılmak da hidayet yollarındandır”.[253]
1072. Ebu’d–Derdâ
radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:
“Bir köy veya kırda üç
kişi birlikte bulunur da namazı aralarında cemaatle kılmazlarsa, şeytan onları
kuşatıp yener. Şu halde cemaate devam ediniz. Muhakkak ki sürüden ayrılan
koyunu kurt yer” buyururken işittim.[254]
Bu bölümde üç Hadis-i Şeriften; Yatsı namazını cemaatle kılanın gece
yarısına kadar namaz kılmış sayılacağını sabah namazını cemaatle kılanın ise
bütün geceyi namaz kılmış gibi olacağını, insanlar yatsı ve sabah cemaatlerindeki
sevabı bilselerdi topyekün emekleyerek de olsa cemaate gelmiş olacaklarını
münafıklara sabah ve yatsıdan daha ağır bir namaz olmadığını öğreneceğiz. [255]
1073. Osman İbni
Affân radıyallahu anh şöyle dedi:
– Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’i:
“Yatsı namazını
cemaatle kılan kimse, gece yarısına kadar namaz kılmış gibidir. Sabah namazını
cemaatle kılan kimse ise bütün gece namaz kılmış gibidir”[256]
Tirmizî’nin Sünen’deki rivayeti şöyledir:
Osman İbni Affân
radıyallahu anh ‘den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yatsı namazında
cemaatte bulunan kimseye, gecenin yarısına kadar namaz kılmış gibi sevap
vardır. Yatsı ve sabah namazlarında cemaatte bulunan kimseye ise, bütün gece
namaz kılmış gibi sevap vardır.”[257]
1074. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“İnsanlar yatsı namazı
ile sabah namazındaki fazilet ve sevabı bilselerdi, emekleyerek bile olsa
mutlaka camiye, cemaate gelirlerdi.”[258]
1075. Ebû Hüreyre radıyallahu anh ‘den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Münafıklara sabah ve
yatsı namazından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur. İnsanlar bu iki namazda
ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate
gelirlerdi.”[259]
* Birisi uykunun tatlı olduğu vakte diğeri de
yorgunluğun galip geldiği vakitlere rastlayan bu iki vakit namaz ikisinin bu
iki gaflet halini yenmesi karşılığında sevabı da arttırılmıştır ki müslüman her
vakit namazında olduğu gibi bilhassa bu iki vakitte de cemaate devam etmelidir
ki bilinç ve şuur yenilemesi gün boyu devam etmiş olsun değilse iki yüzlü
insanlara ağır gelen bu iki vakitte cemaate gitmemeyi alışkanlık haline
getirenler Allah korusun onlara benzemiş olurlar kişi kime benzerse onlardan
olacağına göre benzeyeceğimiz kimse ve kişileri iyi tesbit edip en güzel
örneklere uymaya çalışmalıyız. [260]
Bu bölümde 2 ayet ve 8 hadisten; Vakit namaza devamın gerekliliğini,
müşriklerin tevbe edip, İslama girip, namazı kılıp zekatı verdikleri taktirde
mü’min olacaklarını, en faziletli amelin vaktinde kılınan namaz olduğunu
islamın beş temel üzerine kurulduğunu bunlardan birinin de namaz olduğunu,
insanlarla kelime-i şahadet namaz ve zekat görevlerini yerine getirenlerle
savaşılmayacağını, İslama girişin kelime-i şahadetten sonraki ilk şartının
namaz olduğunu, kişi ile şirk ve küfr arasındaki ilk şartının namaz olduğunu,
namazı terk edenin küfre düşeceğini, namazdan başka herhangi bir amelin terk
edilmesinin küfür sayılmadığını ancak namazı terk etmenin küfür sayılacağını,
kıyamette ilk hesaba çekilecek hususun namaz olduğunu, kıyamette hesap
görülürken müslümanın namazında eksiklik varsa nafile namazlarıyla bunun
tamamlanacağını öğreneceğiz. [261]
“Tüm namazlarınıza ve özellikle sabah ve ikindi
namazınıza devam edin ve Allah'ın huzurunda içten bir bağlılıkla durun”
(Bakara: 2/238)
“Eğer kafirlik ve müşriklikten dönüp tevbe ederlerse
tevbe ve imanlarının gereği namazı kılarlar, zekatı da verirlerse artık onları
serbest bırakın.” (Tevbe: 9/5)
1076. İbni Mes’ud
radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’e:
– Hangi ameller daha faziletlidir? diye sordum.
– “Vaktinde kılınan namaz” buyurdu.
– Sonra hangisi? dedim.
– “Ana babaya iyilik
etmek” cevabını verdi.
– Daha sonra hangisidir? diye sordum.
– “Allah yolunda cihâd
etmektir” buyurdular.[262]
* Sahabiler pek çok vesilelerle hangi amelin
faziletli olduğunu sormuşlardır burada da verilen cevapla namaz ön sırayı
almıştır. Birkaç sahife sonra kelime-i şahadetten hemen sonra namaz gelmektedir
ki namaz Müslümanlığın ilk şartı durumundadır.
[263]
1077. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İslâm beş temel
üzerine bina kılınmıştır: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in
Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik etmek. Namazı dosdoğru kılmak, zekâtı
hakkıyla vermek, Allah’ın evi Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.”[264]
1078. Abdullah
İbni Ömer radıyallahü anhümâ’dan
rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ben, insanlarla
Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şehâdet
edip, namazı tastamam kılıp, zekâtı hakkıyla verinceye kadar savaşmakla
emrolundum. Bunları yaptıkları zaman kanlarını ve mallarını benden korumuş
olurlar. İslâm’ın gerektirdiği haklar bunların dışındadır. Onların kalplerinde
gizledikleri şeylerin hesabı da Allah’a aittir.”[265]
1079. Muâz radıyallahu anh şöyle dedi:
– Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem beni Yemen’e (vali ve kadı olarak) gönderdi ve şöyle buyurdu:
“Muhakkak ki sen Ehl–i
kitap olan bir topluma gidiyorsun.
Onları, Allah’tan
başka ilâh olmadığına ve benim Allah’ın Resulü olduğuma şehâdet etmeye davet
et. Şayet buna itaat ederlerse, Allah’ın kendilerine bir gündüz ve gecede beş vakit namazı
farz kıldığını bildir. Bunu kabul
edip itaat ederlerse, zenginlerinden alınıp
fakirlerine verilmek üzere kendilerine zekâtın farz kılındığını haber ver. Buna
da itaat ettikleri takdirde, onların mallarının en kıymetlilerini almaktan
sakın. Mazlumun bedduasını almaktan çekin. Çünkü onun bedduası ile Allah arasında
bir perde yoktur.”[266]
1080. Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:
– Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’i:
“Gerçekten kişi ile
şirk ve küfür arasında namazı terketmek vardır” buyururken işittim.[267]
1081. Büreyde radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Bizimle onlar
arasındaki ayırıcı temel unsur namazdır. Namazı terkeden kimse küfre düşer.”[268]
1082. Büyük bir
şahsiyet olduğunda herkesin görüş birliği bulunan, tâbiînden Şakîk İbni Abdullah
rahimehullah şöyle dedi:
Muhammed sallallahu
aleyhi ve sellem’in ashâbı, namazdan başka herhangi bir amelin terkini
küfür saymazlardı.[269]
* Yukarıdaki Hadis-i Şeriften ve son tabiin
alimlerinden Şakîk ibni Abdullah’ın sözü göz önüne alınacak olursa namaz
dinimizin kaçınılmaz tek emridir. İnsanların iman yönünden değerlendirilmeleri
bu ibadete bağlıdır. Müslümanım diyen mutlaka namazı kılmalıdır uyku, baygınlık
ve unutma gibi insana arız olan haller dışında namazın terk edilebileceğini
gösterecek hiçbir zaman ve zemin yoktur.
Rasûlullah tüm savaşlarda namazı savaş esnasında bile kılmış sadece
Hendek savaşında birkaç vakit namazlarını kılamamışlar ve sonradan “Bizi
namazdan alıkoydular” diye düşmanlara lanet okuyup hemen kaza etmişlerdir.
Savaş, hastalık bile namazın terkedilmesi için mazeret olmadığına göre
müslümanım diyen bir kimse namazı bilerek terk ederse veya namaz kılmamayı
alışkanlık haline getirirse bu hadislerin ve sahabinin görüşlerine göre kafir
olurlar din dairesinden dışarı çıkarlar ikinci ve üçüncü asırların insanları ve
alimleri de aynı görüşleri benimsemişler sadece Hanefi mezhebinde namaz
kılmayan kimseye verilen ceza tevbe edinceye kadar hapis olup namaz kılan
müslümanlar arasında dolaşmasına izin verilmemiş eğer tevbe eder ve namaz
kılmaya başlarsa hapisten çıkarılır diğer üç mezhep olan Şafi, Maliki,
Hanbeli ve Davudi Zahiri, İbni Hazm gibi
mezhep imamları ise namazı bile bile terk edenin kafir olduğuna hükmetmişler ve
öldürülmesi gerektiğini söylemişlerdir. Namaz dinin direğidir her kim dinin direğini
ayakta tutmazsa dinini yıkmış olur dinini yıkan da kafir olacağından ölümü hak
eder. Namaz kılmak kişinin mümin olduğunun delili ve göstergesidir. Namazı terk
etmek ise kişinin küfre düşmesini gerektirir. Müslüman hata eder. Bazı
günahları işleyebilir ama namazı asla terk edemez. Zira hırsızlık vb. günahları
işleyen müslüman olabilir fakat namaz kılmayan bir müslüman modeli yoktur
olmamıştır ve olamaz. Namazı ancak müslümanlar kılar. [270]
1083. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Kıyamet gününde kulun
hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi
gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar.
Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabb’i:
– Kulumun nâfile
namazları var mı, bakınız? der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra
diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir.”[271]
Bu bölümde 15 Hadis-i Şeriften; namazda safların melekler gibi düzenli
tutulmasını, ezan okuma ve ilk safta durmanın sevabı bilinseydi kura çekilmesi
gerektiğini erkeklerin en sevaplı safları ilk saf az sevaplı safların son saf
olduğunu kadınlar ise en sevaplı olan son saf en az sevap kazanacakları
saffında erkeklere yakın saf olduğunu, safları sıklaştırmak için ilerlemenin
gerekliliğini, safların eğri büğrü değil dosdoğru tutulmasını, eğri olursa
kalplerimizin de farklılaşacağını, saffın düzgün olmasının namazın mükemmel
oluşunun işareti olduğunu, Rasulullah’ın arkadan da gördüğünü, safların düzgün
olmamasıyla Allah'ın aramıza düşmanlık sokacağını, ilk safta bulunanlara
Allah'ın rahmet meleklerinin dua ettiklerini, safları düzene koyanlara hoş
davranılacağını, saflar sık tutulmaz ise araya şeytanın gireceğini, boşluk
kalacaksa en son safta kalacağını saf düzenlemesinin imamın ortaya alınarak
yapılmasını öğreneceğiz. [272]
1084. Câbir İbni
Semüre radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem evinden çıkıp yanımıza geldi ve şöyle buyurdu:
– “Meleklerin Rableri
huzurunda saf bağlayıp durdukları gibi saf bağlasanız ya!”
Bunun üzerine biz:
– Yâ Resûlallah! Melekler Rablerinin huzurunda nasıl saf
bağlayıp dururlar? diye sorduk. Şöyle buyurdu:
– “Onlar öndeki
safları tamamlayıp birbirine perçinlenmiş gibi bitişik dururlar.”[273]
* Saff suresi ilk ayeti ve 165. ayetinde Meleklerin
saf saf dizilip Allah'ın emrini beklediklerini öğreniyoruz. Hadis-i Şerifte de
bizim o melekler gibi birbirimize kenetlenmemiz gerektiğini öğrenmekteyiz.
Kalplerdeki düzgünlüğün veya yamukluğun kalıplara bedenlere intikali
diyebileceğimiz saf düzeni müslümanın şuur uyanıklık ve birlikteliğinin de bir
göstergesidir. [274]
1085. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İnsanlar ezan
okumanın ve namazda ilk safta bulunmanın sevabını bilselerdi, sonra bunları yapabilmek
için kur’a çekmek zorunda kalsalardı, mutlaka kur’a çekerlerdi.”[275]
1086. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
“Erkeklerin en çok
sevap kazanacağı saf ilk saf, en az sevap kazanacakları saf son saftır. Kadınların
en çok sevap kazanacağı saf son saf, en az sevap kazanacakları saf ise ön saftır.”[276]
* Ahzab: 33/33.ayetiyle evde oturmaları gereken
kadınlara ibadet için mescidlere çıkmalarına cevaz verildiğinde bile yine
erkeklerden uzak durmalarının daha fazla sevap kazandıracağı belirtilmektedir. [277]
1087. Ebû Saîd
el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem ashâbının gerilerde saf tutmaya çalıştığını gördü; bunun
üzerine onlara:
“Öne doğru gelin ve
bana uyun! Sizden sonrakiler de size uysunlar. Bir topluluk devamlı surette
gerilerse, Allah onları geri bırakır” buyurdu.[278]
* İlim öğrenme ve sevap kazanma yerlerinden uzak
durulmamalı mümkün oldukça yakından yer almalıdır. İlim, fazilet ve sevaptan
uzak durmayı alışkanlık haline getirenleri Allah her yönüyle geri bırakır.
Dinden ve dini işlerden uzak kalmayı tercih ettiğimiz şu günlerde Allah'ın bizi
her şeyden mahrum ettiği gibi. [279]
1088. Ebû Mes`ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem namaza başlayacağımız zaman omuzlarımıza dokunarak şöyle
buyururdu:
“Safları düz tutunuz.
İleri geri durmayınız. Sonra kalpleriniz de birbirinden farklı olur. Aklı
başında ve bilgili olanlarınız benim arkamda, onlardan sonra gelenler daha arkada,
daha sonra gelenler daha arkada dursunlar.”[280]
1089. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Saflarınızı düz
tutunuz. Zira safların düz olması namazın tamam olmasını sağlayan hususlardan
biridir.”[281]
Buhârî’nin bir rivayetine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
“Zira safların düz
olması, namazın mükemmel olmasını sağlayan hususlardan biridir.”
1090. Yine Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir defasında namaz kılmak için kamet getirilmişti.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
bize yüzünü döndü ve şöyle buyurdu:
“Saflarınızı dümdüz
tutunuz ve birbirinize sımsıkı yapıştırınız. Zira ben sizi arkamdan da görüyorum.”[282]
Buhârî’nin başka bir rivayetinde[283]
Enes, her birimiz omuzunu arkadaşının
omuzuna, ayağını arkadaşının ayağına yapıştırırdı, demiştir.
* Bu hadisin son bölümünde “omuzlarımızı ve
ayaklarımızı birbirine yapıştırdık” bölümüyle saflardaki düzenleme yerde
ayaklarla yukarıda da omuzlarla yapılıyor. Bu gün bu hadisi tatbikatta koyan
bazı müslümanlar Hacc ve Umre maksadıyla geldikleri Mekke ve Medine’de
ayaklarını ayaklarına bitiştiren kimseleri kınayıp ayıplıyorlar. Bu Hadisi
görmedikleri için böyle düşünüyorlar. Mekke Medine ve diğer ülkelerde
ayaklarını birbirine yapıştıran kimseleri görürsek kınamayalım bu sünneti
yerine getirdikleri için takdir edelim biz de öyle yapmaya çalışalım. [284]
1091. Nu`mân İbni
Beşîr radıyallahu anhümâ, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle
buyururken dinledim dedi:
“Saflarınızı
düzeltiniz, yoksa Allah Teâlâ’nın aranıza düşmanlık sokacağını iyi biliniz.”[285]
Müslim’in bir başka rivayeti şöyledir:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem okları düzeltir gibi saflarımızı düzeltirdi. Bizim buna
alıştığımızı görünceye kadar böyle yapmaya devam etti. Kendisi birgün namaza
çıktı ve namaz kıldıracağı yerde durdu. Tam tekbir almak üzere iken göğsü saf
hizasından dışarı çıkmış bir adam gördü. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
“Ey Allah’ın kulları!
Saflarınızı düzeltiniz; yoksa Allah Teâlâ’nın aranıza düşmanlık sokacağını iyi
biliniz.”[286]
* Bu konuda hadisler pek çoktur. İslam dini; insanın iç
dünyasındaki düzen ve ahengi dış dünyasına da yansıtmayı hedeflemiştir. Ümmet
ve ümmetin küçük birimi cemaatte safların düzgün ve tertipli olması doğruluğun,
dürüstlüğün, hedef ve gaye birliğinin alameti sayılır. (Saf: 61/4)de
belirtildiği üzere Allah bu tip nitelikleri sever. Eğrilik, bölünmüşlük,
parçalanmışlık, dağınıklık arzu ve emellerden meydana gelen gayesizliği de
sevmez. “Safların düzenli olmayışı ruh, düşünce ve niyetlerin de düzenli
olmadığının bir göstergesidir. Aynı zamanda safların tertip ve düzenine verilen
değer Rasûlullah (s.a.v) in estetik ve görüntüye verdiği değeri de bize
bildirmiş olur oğlu İbrahim’in vefatında kabir kazıcılarına o delikleri
toprakla dolduruverin her ne kadar zararı yoksa da bakan göze zarar verir
demesi de bunun bir delilidir.[287]
1092. Berâ İbni
Âzib radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem göğüslerimize ve omuzlarımıza dokunarak bir baştan diğer
başa safın arasında dolaşır ve şöyle buyururdu:
“İleri geri
durmayınız. Sonra kalpleriniz de birbirinden farklı olur”. Ve sözlerine
şöyle devam ederdi: “İlk saflarda
bulunanlara Allah rahmet, melekler de dua eder.”[288]
1093. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Saflarınızı düz
tutunuz. Omuzları bir hizaya getiriniz. Aralıkları kapayınız. Saf düzeni için
elinizden tutup çeken kardeşlerinize yumuşak davranınız. Şeytanın girebileceği
boşluklar bırakmayınız. Allah, safları bitişik tutanların gönlünü hoş eder.
Safları bitişik tutmayanlara Allah nimetlerini lutfetmez.”[289]
1094. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Saflarınızı sık
tutunuz. Safların arasını yanaştırınız. Boyunlarınızı bir hizâya getiriniz.
Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, saffın boş kalmış aralıklarından
şeytanın bodur, kılsız siyah koyun gibi girdiğini görüyorum.”[290]
* Tevhid inancı ve birlik beraberliğin yani cemaat
olmanın gereği olarak saflarda görülmesi gereken bu ahengi peygamber efendimiz
sözleriyle, elleriyle sağlamaya çalışmışlardır. Kalıpların düzene sokulmasıyla
kalplerin de düzene gireceği ifade edilmiştir. Dış görünümleriyle bir araya
gelemeyenlerin kalp ve kafalarıyla bir araya gelmeleri mümkün görünmemektedir.
Dağınıklığımızın ve birbirimizden kopukluğumuzun sırları burada yatmaktadır.
Çünkü Allah'ın dışındaki beşeri sistemler insanları parçalara cemaatlere
ayırmak suretiyle daha kolay yenebileceklerini biliyorlar. En’am: 6/159 ve
Kasas: 28/4 ve Rum: 30/32 ayetlerde
belirtildiği gibi. [291]
1095. Yine Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Önce ilk safı
tamamlayınız; sonra arkadaki safları doldurunuz. Şayet eksik kalırsa, son safta
kalsın.”[292]
1096. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Şüphesiz Allah safların sağ tarafında bulunanlara rahmet
eder; melekleri de dua ederler.”[293]
1097. Berâ radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in arkasında namaz kıldığımız zaman, yüzünü bize
döndüğünde sağına döndüğü için onun sağ tarafında olmayı arzu ederdik. Bir
defasında bize dönünce şöyle buyurduğunu işittim:
“Rabbim!
Kullarını diriltip bir araya
topladığın gün, beni azâbından koru!”[294]
1098. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İmamı ortanıza alınız
ve saflardaki boşlukları doldurunuz.”[295]
* Safların tertip ve tanzim edilmesinde ehil olan
kişi tam imamın arkasına durur sonraki gelenler bu kimsenin sağına sonra soluna
durarak ilk saffı oluştururlar. İkinci saffa ilk duracak kimse ise imamın
arkasında duranın tam arkasında yerini alacak ve gelenler aynen birinci saf
gibi safları sağ taraftan başlamak üzere dolduracaklardır. Herkes sevabı fazla
kazanmak için tüm safların sağ taraflarına durmak istediklerinde peygamberimiz (s.a.v.); “Saffın sağı dolduktan sonra sol
tarafa geçenlere iki kat sevap verileceğini müjdelemişlerdir.”[296] Müslümanın
camide saf düzeni bu on beş hadiste öğretildiği gibi olmalı ki önce cami
içerisindeki birlikteliğimizi sağlayalım sonra da dışarıda birleşip tek bir
cemaat haline gelebilelim. [297]
Bu bölümdeki üç hadis-i şeriften; her gün farz namazların ön ve
arkasında on iki rekat sünnet kılana cennette bir köşk yapılacağını, bu on iki
rekatın vakitlere göre dağılımını, her ezanla kamet arasında mutlaka sünnet
olarak kılınması gereken bir namaz olduğunu öğreneceğiz. [298]
1099. Mü’minlerin
annesi Ümmü Habîbe Remle Binti Ebû Süfyân radıyallahu
anhümâ, Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi:
“Müslüman bir kimse,
farzların dışında nâfile olarak her gün Allah rızası için on iki rek`at namaz
kılarsa, Allah Teâlâ ona cennette bir köşk yapar” veya “Ona cennette bir köşk
yapılır.”[299]
1100. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Ben Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem ile birlikte öğle namazından önce iki, öğle namazından sonra
iki rek`at, cumadan sonra iki rek`at, akşam namazından sonra iki rek`at ve
yatsı namazından sonra da iki rek`at namaz kıldım.[300]
1101. Abdullah
İbni Mugaffel radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem:
“Her ezan ve kamet
arasında namaz vardır. Her ezan ve kamet arasında namaz vardır. Her ezan ve
kamet arasında namaz vardır” buyurdu. Üçüncü defasında “kılmak isteyene” dedi.[301]
* Bundan sonraki bölümlerde gelecek olan otuzdan
fazla hadis-i şeriften bu üç hadisi açıklar mahiyettedir. Ama biz günlük beş
vakit farz namazlarımızın öncesinde ve sonrasında kılınması gereken bu 12 rekat
nafilelere devam eder isek ilk önce hesaba çekileceğimiz namaz meselesinden
eksiklerimiz olacak olana bu kıldığımız nafilelerle takas yapılmak suretiyle
denkleştirilecektir. Yani bu nafileler bizler için bir nevi yedek veya sigorta
hükmündedir. Vaktin çok dar olduğu veya zaruri diyebileceğimiz durumlarda
önünde ve arkasında kılınması gereken bu sünnetler bazen terk edilebilir ama
alışkanlık haline getirmemek de bir müslümandan beklenen en olumlu harekettir.
Sabah farzından önce 2
Öğle farzından önce 2
veya 4
Öğle farzından sonra
2
Akşam farzından sonra 2
Yatsı farzından sonra 2
-------------
12
Bu dağılımı gelecek hadislerden daha net öğreneceğiz. [302]
Dört hadis-i şeriften sabah namazının sünnetinin hiç terk edilmeden
kılınacağını, fazilet ve sevabının çok olduğunu Rasulullah’ın hiç terk etmemiş
olduğunu öğreneceğiz. [303]
1102. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem öğle namazının farzından önceki dört rek`at ile sabah
namazının farzından önceki iki rek`atı hiç terk etmezdi.[304]
1103. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem sabah namazının iki rek`at sünnetine diğer nâfile namazlardan
daha fazla önem verirdi.[305]
1104. Yine Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine
göre Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Sabah namazının iki
rek`at sünneti, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır.”[306]
Yine Müslim’in bir rivayetine göre sabah namazının sünneti
hakkında:
“O bana bütün dünyadan
daha değerlidir” buyurdu.[307]
* Ebu Davut
Tatavvu: 3; Müsned II/405’de geçen bir diğer bir hadiste de Peygamberimiz “Atlı
kimseler sizi arkanızdan kovalasalar bile bu iki rekat sünneti terk etmeyin”
buyurmaktadır. [308]
1105. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in müezzini
Ebû Abdullah Bilâl İbni Rebâh radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre, birgün kendisi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e sabah
namazı vaktinin girdiğini haber vermeye gelmişti. Hz. Âişe, Bilâl’e bazı şeyler
sorarak onu ortalık iyice ağarıncaya kadar meşgul etti. Bunun üzerine Bilâl
Resûlullah’a namaz vaktinin girdiğini haber verdi. Hz. Peygamber namaza
çıkmayınca, Bilâl namaz vaktinin girdiğini ona bir kere daha haber verdi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
mescide gelerek sabah namazını kıldırdı. O zaman Bilâl Resûlullah’a durumu
anlattı. Kendisini Hz. Âişe’nin, sorduğu bir şey sebebiyle, ortalık ağarıncaya
kadar meşgul ettiğini, Peygamber aleyhisselâm
namaza gelmeyince, ikinci defa haber verdiğini söyledi.
O zaman Resûlullah:
– “Ben sabah namazının iki
rek`at sünnetini kılıyordum” buyurdu.
Bilâl:
– (İyi ama) Yâ Resûlallah! Namaza çok geç geldiniz, deyince
Peygamber aleyhisselâm:
– “Şayet daha geç
kalsaydım, yine de bu iki rek`at sünneti bütün
gereklerini yerine getirerek mükemmel şekilde kılardım” buyurdu.[309]
Bu bölümdeki 6 hadis-i şeriften; Peygamber (s.a.v.)in sabah namazının
sünnetini bazen çok hafif sureler okuyarak kıldığını bu iki rekatta okuduğu
ayetleri sureleri öğrenmiş olacağız.[310]
1106. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem sabah namazının ezanı ile kameti arasında fazla uzatmadan iki rek’at
namaz kılardı.[311]
Buhârî ile Müslim’in diğer bir rivayetine göre Hz. Âişe
şöyle dedi:
Resûlullah sabah namazının iki rek`at sünnetini o kadar
hafif kılardı ki, acaba Fâtiha sûresini okudu mu diye kendi kendime sorardım.[312]
Müslim’in bir rivayetine göre Hz. Âişe şöyle dedi:
Resûl–i Ekrem sabah ezanını duyduğu zaman sabah namazının
sünnetini fazla uzatmadan kılardı.[313]
Diğer bir rivayette Hz. Âişe, tanyeri ağardığı zaman
kılardı, dedi.[314]
1107. Hafsa radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine
göre, müezzin sabah ezanını okuduğu ve tan yeri de ağardığı zaman Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem fazla
uzatmadan iki rek`at namaz kılardı.[315]
Müslim’in diğer bir rivayetine göre Hz. Hafsa şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem tan yeri ağardığı zaman hafifçe kıldığı iki rek`at
namazdan başka nâfile kılmazdı.[316]
1108. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem gece namazlarını ikişer rek`at kılar, gecenin sonunda ise
bir rek`at vitir kılardı. Sabah namazının farzından önce de, kulağı kamette
olduğu halde, çabucak iki rek`at namaz kılardı.[317]
* Rasûlullah (s.a.v.) zaman ve durumuna göre bazen
hafif, bazen de çok uzatarak kılarlardı, bu da bize gösteriyor ki, tüm
ibadetlerde olduğu gibi namazların önünde ve sonunda kılınan nafilelerde de
belli bir kalıplaşma yoktur. Müslüman zamanın ve kendi durumunun elverdiği
şekle göre uzun veya kısa kılabilir. [318]
1109. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem sabah namazının iki rek`at sünnetini kılarken birinci rek`atta,
Bakara sûresindeki “Biz Allah’a ve bize
indirilen Kur’an’a… inandık” anlamındaki âyeti, ikinci rek`atta da “Biz Allah’a inandık; şâhid ol ki, biz
müslümanlarız” anlamındaki âyeti okurdu.[319]
Diğer bir rivayete göre ise, ikinci rek`atta Âl–i İmrân
sûresindeki “Söyle onlara: Ey kendilerine
kitap verilenler! Gelin, aramızda müşterek olan bir kelime etrafında
toplanalım” âyetini okurdu.[320]
1110. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem sabah namazının iki rek`at sünnetinde Kâfirûn ve İhlâs sûrelerini
okurdu.[321]
1111. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Bir ay boyunca Peygamber aleyhisselâm’ın
namazına dikkat ettim, sabah namazının sünnetinde Kâfirûn ve İhlâs sûrelerini
okurdu.[322]
Bu bölümde üç hadis-i şeriften, Rasulullah (s.a.v)in sabah namazının
iki rekat sünnetini kıldıklarında sağ taraflarına uzandıklarını, yatsı ile
sabah namazı arasında kıldıkları nafile namazın on bir rekat olduğunu ve
bizlerin de sabah namazının önünde kılınması gereken bu iki rekatı kıldıktan
sonra sağ yanımız üzerine uzanmamızı emrettiğini öğreneceğiz. [323]
1112. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem sabah namazının iki rek`at sünnetini kıldıktan sonra sağ tarafına
uzanarak yatardı.[324]
1113. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem yatsı namazı ile sabah namazı arasındaki sürede on bir
rek`at namaz kılardı. İki rek`atta bir selâm verir ve sonunda bir rek`at vitir
kılardı. Müezzin, sabah ezanını okuduktan sonra tanyeri ağarmaya başlayınca
Resûl–i Ekrem’i uyandırır, o da kalkıp fazla uzatmadan iki rek`at namaz kılar,
sonra müezzin tekrar gelip namaza başlanacağını haber verinceye kadar sağ
tarafına uzanıp yatardı.[325]
1114. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Biriniz sabah
namazının iki rek`at sünnetini kılınca sağ tarafı üzerine yatsın.”[326]
Bu bölümdeki altı hadis-i şeriften, Rasulullah (s.a.v)in öğle farzından
önce ve sonra ikişer rekat sünnet kıldığını bazen farzdan önce dört rekat
kıldığını, öğlenin farzından önce ve sonra dörder rekat sünnet kılana
cehennemin haram olacağını, farzdan önce kılamadığı dört rekat sünneti farzdan
sonra kıldığını öğreniyoruz. [327]
1115. İbni Ömer radıyallâhu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem ile beraber öğle namazının farzından önce iki, farzından
sonra da iki rek`at namaz kıldım.[328]
1116. Âişe radıyallâhu anhâ’dan rivayet edildiğine
göre Peygamber aleyhisselâm öğle namazının
farzından önce dört rek`at namaz kılmayı hiç ihmal etmezdi.[329]
1117. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Peygamber aleyhisselâm
öğle namazının farzından önce benim evimde dört rek`at namaz kılar, sonra mescide
çıkıp halka öğle namazının farzını kıldırırdı. Daha sonra eve gelerek iki
rek`at namaz kılardı. Cemaate akşam namazını kıldırdıktan sonra evime gelerek
iki rek`at sünnet kılardı. Yatsı namazının farzını kıldırdıktan sonra yine
evime gelerek iki rek`at sünnet kılardı.[330]
1118. Ümmü Habîbe
radıyallahu anhâ’dan rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse öğle
namazının farzından önce dört, farzından sonra da dört rek`at sünneti devamlı
olarak kılarsa, Allah Teâlâ onu cehenneme haram kılar.”[331]
1119. Abdullah
İbni’s–Sâib radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem zeval vaktinden sonra ve öğle namazının farzından önce
dört rek`at sünnet kılar ve şöyle buyururdu:
“Bu vakit, gök
kapılarının açıldığı bir zamandır. O saatte iyi bir amelimin Allah’ın huzuruna
çıkmasını isterim.”[332]
1120. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine
göre Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem öğle namazının farzından önce dört rek`at sünnet kılamadığı zaman,
onu farzdan sonra kılardı.[333]
* Hadislerden anladığımıza göre nafile namazlardan
farz namazlar gibi belli bir kalıplaşma ve standartlık yoktur. Kişi iş ve
zamanının müsaitliğine göre herhangi bir şekilde yani değişik rekatlarda
kılabilir. Hepsi sünnettir ve bize örnektir. Farz namazlar gibi belli bir
sayıya şartlanıp kalmamak lazımdır. [334]
Bu bölümdeki üç hadis-i şeriften; Rasûlullah (s.a.v.)’ın ikindiden önce
dört rekat başında iki rekat kıldığını dört rekat kılanlara Allah rahmet etsin
diye dua ettiğini öğreneceğiz. [335]
1121. Ali İbni
Ebû Tâlib radıyallahu anh şöyle dedi:
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem ikindi namazının farzından önce dört rek`at namaz kılardı.
İkinci rek`atın tahiyyatında Allah Teâlâ’ya en yakın meleklere ve onların
yolunca giden müslüman ve mü’min kimselere selâm ederdi.[336]
1122. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’nın rivayetine göre
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
“İkindi namazının
farzından önce dört rek`at namaz kılan kimseye, Allah rahmetini ihsân etsin.”[337]
1123. Ali İbni
Ebû Tâlib radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem ikindi namazının farzından önce iki rek`at namaz kılardı.[338]
* Müslümanlar bu hadislerde de görüleceği üzere
kalıplaşmış bir model olmaksızın nafileleri bazen 2 + 2 bazen 4 bazen de 2
rekat olarak kılabilmeliler farzlar dışındaki tüm nafile ibadetlerde de zamana
ve durumlarına göre herhangi birini tercih etmelidir. [339]
Bu bölümdeki dört hadisten, Akşam namazının farzından önce
iki rekat sünnet kılınmasının emredildiğini, Ashabın büyüklerinin bu namaza
koştuklarını ve akşam namazının sonunda
ve önünde de sünnet kılındığını öğreneceğiz.[340]
1124. Abdullah
İbni Mugaffel radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem üç defa:
“Akşamın farzından
önce (iki rek`at) namaz kılınız” buyurdu. Üçüncü defasında “Dileyen kılsın” diye ekledi.[341]
1125. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in sahâbîlerinden büyük zevâtın akşam olunca aceleyle
direklere doğru durup (iki rek`at) namaz kıldıklarını gördüm.[342]
1126. Yine Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
– Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem zamanında güneş battıktan sonra ve akşam namazından önce
iki rek`at namaz kılardık.
Ashaptan biri Enes’e:
– Bu namazı Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem de kılar mıydı? diye sordu.
Enes ona şu cevabı verdi:
– O bizim kıldığımızı görür, fakat bize kılın veya kılmayın,
demezdi.[343]
1127. Yine
Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Biz Medine’de iken, müezzin akşam ezanını okuyunca, ashap
aceleyle direklere doğru durup iki rek`at namaz kılarlardı. Öyleki yabancı biri
mescide gelirdi de, bu iki rek`at namazı kılanların çokluğuna bakarak akşam namazının
kılındığını zannederdi.[344]
* Yine bizdeki alışılagelmiş akşamın farzından
sonraki iki rekat sünnetin tersine hadislerin ve sahabenin tatbikatına göre ve
her ezanla kamet arasında bir sünnet namaz vardır hadisine göre akşamdan önce
de sünnet kılınabileceği bir gerçektir. Kişi zaman ve zemine göre kalıplaşmış
bizdeki şeklin dışına da çıkarak akşamdan önce de sünnet kılabilmelidir veya
kılanlara ters bakmamalıdır. [345]
Bu bölümde Peygamberimizin yatsıdan sonra iki rekat sünnet kıldığını
cumadan sonra da yine iki rekat sünnet kılıp dört rekat sünnet kılınmasını
emrettiğini öğreneceğiz. [346]
Bu konuyla ilgili olarak daha önce iki hadis geçti.
Biri İbni Ömer’in “Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte yatsının farzından sonra
iki rek`at namaz kıldım” dediğine dair (1100
numaralı) hadistir.
İkincisi de Abdullah İbni Mugaffel’in Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet
ettiği ve üç defa “Her ezan ve kamet
arasında namaz vardır” buyurduğunu belirttiği (1101 numaralı) hadistir.
*1099
nolu hadiste de Her ezan ve kamet arasında mutlaka kılınacak bir sünnet namazı
vardır buyurulmaktadır. Yatsıdan önce kılınan ve kılınacak olan belli bir
namaza ne hadis kitaplarında ne de başka yerlerde fazla bilgi bulunmamaktadır.[347]
Cuma ile ilgili İbni Ömer (r.a.)ın 1098 nolu hadiste
görüldüğü üzere cumadan sonra iki rekat kılındığını öğrenmiştik. [348]
1128. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Biriniz cumanın
farzını kılınca, ardından dört rek`at namaz daha kılsın.”[349]
1129. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem cumanın farzından sonra evine gitmedikçe namaz kılmazdı.
Sonra evinde iki rek`at namaz kılardı.[350]
* Bu iki hadisten başka Cuma namazının önünde ve
sonunda kılınacak namazları bildiren bir kaynağa sahip değiliz yalnızca 1099
numarayla öğrendiğimiz her ezanla kamet arası namaz vardır hadisine göre
cumadan önce 2 veya 4 rekat namaz kılınabilir kılınmadığında bir sakınca
yoktur. Cumadan sonra ise Peygamber (s.a.v.)in evinde iki rekat kılmasını veya
bize olan emrini örnek alacak olursak 2 veya 4 veya 2+4 = 6 şeklinde cumadan
sonra sünnet kılabiliriz böylece hem Peygamberimizin emrini hem de kendi
yaptığını yapmış oluruz. [351]
Buradaki dört hadis-i şeriften; Evlerimizde de namaz
kılmamızın gerekliliğini farz dışındaki kılınan namazın en faziletli olanının
kişinin evinde kıldığı namaz olduğunu, Evlerimizi namaz kılınmayan kabirlere
çevirmememizi, nafileleri evlerde kılmak suretiyle evlerimize de namazdan bir
pay ayırmamız gerektiğini, Cuma’nın farzından sonra mescidden çıkarak konuşmak
suretiyle ara vererek sünnet namazını kılmamız gerektiğini öğreniyoruz. [352]
1130. Zeyd İbni
Sâbit radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Ey İnsanlar! Evinizde
namaz kılınız. Zira farz namaz dışındaki namazların en makbûlü, insanın evinde
kıldığı namazdır.”[353]
1131. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Namazınızın bir
kısmını evlerinizde kılınız da oraları kabirlere çevirmeyiniz.”[354]
1132. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Biriniz farz namazını
mescidde kıldığı zaman, o namazından evine de bir pay ayırsın. Zira Allah Teâlâ
bu namaz sebebiyle evinde hayır yaratır.”[355]
1133. Ömer İbni
Atâ’dan rivâyet edildiğine göre, Nâfi` İbni Cübeyr onu Sâib İbni Yezîd İbni
Uhti Nemir’e göndererek, Muâviye’nin namaz kılarken kendisinde gördüğü durum
hakkında bilgi istedi.
Sâib de şunları söyledi:
– Evet, Muâviye ile birlikte maksûrede cuma namazı kıldım.
İmam selâm verince ben olduğum yerde ayağa kalkıp cumanın sünnetini kıldım.
Muâviye evine gidince bana haber gönderdi ve şunları söyledi:
– Bir daha öyle yapma. Cuma namazını kıldıktan sonra biriyle
konuşmadıkça veya mescidden çıkmadıkça cuma namazına bir başka namaz ekleme.
Zira Resûlullah bize, konuşmadıkça veya mescidden çıkmadıkça farz namaza bir
başka namazı eklememeyi emretti.[356]
* Cuma’nın
farzından sonra sünnet kılacak kardeşlerimiz ya biriyle konuşmalı veya farz
kıldığı yeri değiştirip sünnetleri orada kılmalıdır ki bu sünnete de uyulmuş
olur. [357]
Bu bölümde yedi hadis-i şeriften, Allah'ın tek oluşunu ve vitir
namazının tek olarak kılınacağını, vitir namazının kılınacağı vakti, vitir
namazının gecenin son namazı olacağını ve sabah vakti girmeden vitirin
kılınması gerektiğini Rasulullahın gece namazlarını kılıp arkasına da vitri
ekleyip hanımlarını uyandırdıklarını, gece kalkabilecek kimselerin gecenin
sonunda vitri kılmalarını kalkamayacak kimselerin ise gecenin baş tarafında
kılmalarının uygun olacağını öğreneceğiz. [358]
1134. Ali radıyallahu anh şöyle dedi:
Vitir namazı, farz namazlar gibi kesin şekilde emredilmiş
bir namaz değildir. Fakat Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem onu devamlı surette kılmış ve şöyle buyurmuştur:
“Allah tekdir; tek
olanı sever. Ey Kur’an ehli! Siz de vitir namazını kılınız!”[359]
1135. Âişe radıyallahu
anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem gecenin her vaktinde vitir namazı kıldı. Bazan gecenin ilk saatlerinde,
bazan gece yarısı, bazan da gecenin
sonuna doğru kıldı.
Sonraları vitir namazını hep seher vaktinde kıldı.[360]
1136. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Gece kıldığınız
namazınızın sonuncusunu vitir yapınız.”[361]
1137. Ebû Saîd
el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sabah namazı vakti
girmeden vitri kılınız.”[362]
1138. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine
göre, Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve
sellem, Hz. Âişe önünde uzanıp yatmış olduğu halde gece namazını kılardı.
Son olarak vitri kılacağı zaman Âişe’yi uyandırır, o da vitir namazını kılardı.[363]
Müslim’in bir başka rivayeti ise şöyledir:
Geriye sadece vitir kalınca şöyle derdi:
“Âişe kalk! Vitir
namazını kıl!”[364]
* Yani vitir namazı gece namazlarının sonucu
olacaktır. [365]
1139. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Sabah vakti girmeden
çabucak vitir kılmaya bakın!”[366]
1140. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Gecenin sonuna doğru
namaza kalkamayacağından endişe eden kimse, vitir namazını gecenin baş
tarafında kılsın. Gecenin sonunda kalkacağına güvenen kimse de, vitir namazını
gecenin sonunda kılsın. Çünkü gecenin sonunda kılınan namazda melekler de
bulunduğundan vitri bu saatte kılmak daha sevaptır.”[367]
*
Vitir namazı farzlar ayarında kuvvetli emredilmiş olmadığından ve Peygamber
(s.a.v.) devamlı kıldığından dolayı sünnet veya vacip denilmiştir. “Vitir
her müslümanın üzerinde Allah'ın bir hakkıdır. Onu beş rekat kılmak isteyen beş
kılsın üç rekat kılmak isteyen üç kılsın. Bir rekat kılmak isteyen de öylece
kılsın.”[368]
Gündüzün
son namazı olan akşam namazı da tek rekatlıdır. Gecenin son namazı olan vitir
de tek rekatlı olarak kılınacaktır. (1-3 – 5-7) olarak ya ikişer ikişer kılıp
son rekatı tek kılmak veya tek bir selamla 3-5-7 kılmak gibi[369]
hepsi yapılacağından vitir çeşitlidir.
Bir evde gece namazı kılmak suretiyle vitri sona
bırakan kimseler varsa bu aile reisi de olabilir hane halkından bir diğeri de
olabilir bu kimseler vitri kılmadan yatan diğer hanedeki bireyleri yani eş ve
çocuklarını da namaza kaldırmalı ve kullukta ve sevapta yardımlaşmalıdırlar. Bu
bölümden bunu da öğrenmiş oluyoruz. Yani vitir namazı gece namazlarının
sonuncusudur. Bir gecede iki vitir olmaz. [370]
Bu iki bölümdeki beş hadisten, Rasûlullah 2 rekat
Kuşluk namazını tavsiye ettiğini, her bir eklememiz için verilmesi gereken
sadaka türlerinden birinin de kuşluk namazı kılmak olduğunu Rasulullah’ın
kuşluk namazının dört ve daha fazla olarak sekiz rekatta kıldığını bu namazın
kılınma zamanının sıcaktan deve yavrularının ayaklarının yanması vakti olduğunu
öğreneceğiz.[371]
1141. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh şöyle dedi:
Dostum Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem bana her ay üç gün oruç tutmayı, iki rek`at kuşluk namazı
kılmayı ve uyumadan önce vitri edâ etmeyi tavsiye buyurdu.[372]
* İbadetlerimizden farz olanların yanı sıra nafile
olanlarına da dikkat edip yapmamız gerektiğini pek çok hadislerinde beyan eden
efendimiz burada da üç nafileyi tavsiye ediyor. Her Kameri ayında 13-14-15inde
(1259-1260 hadislerde gelecek) üç günlük oruçla gündüz nafilelerinden kuşluk ve
gece nafilelerinden vitr olmuş oluyor. [373]
1142. Ebû Zer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurmuştur:
“Her birinizin her bir
eklemi için günde bir sadaka vermesi gerekir. İşte bu sebeple her tesbih bir
sadaka, her hamd bir sadaka, her tehlîl (lâ ilâhe illallah demek) bir sadaka,
her tekbîr bir sadaka, iyiliği tavsiye etmek sadaka, kötülükten sakındırmak
sadakadır. Kuşluk vakti kılınan iki rek`at namaz bunların yerini tutar.”[374]
* İbadet ve hayırlı ameller yapabilmek sağlıklı bir
beden ve afiyet içerisinde olmakla mümkündür bu sebeple insan vücudunda bulunan
360 eklem (124. hadise bkz.) ve oynamakta olan hareketli kemik vardır hareket
edene tüm bu kemiklerin hepsi için şükretmek üzere her gün her birine bir
sadaka vermek gerektiği hadiste bildirilmektedir. Kişinin diliyle söyleyeceği
Sübhanallah (Tesbih) elhamdülillah (Tahmid) la ilahe illallah (Tehlil)
Allahuekber (Tekbir) lafızlarının her biri birer sadaka yapmış sevabı
kazandırır. İyiliği tavsiye ve kötülükten sakındırma da bir sadaka sevabı
kazandıran amellerdendir. Yani hayır yolları çoktur. (118 ve 144 nolu hadislere
bkz.) [375]
1143. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem kuşluk namazını dört rek`at kılar, Allah’ın dilediği kadar
da artırırdı.[376]
1144. Ümmü Hânî
Fâhite Binti Ebû Tâlib radıyallahu anhâ
şöyle dedi:
Mekke’nin fethedildiği yıl Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i ziyarete gittim. O sırada
yıkanıyordu. Yıkanması bitince sekiz rek`at namaz kıldı. Vakit kuşluk
zamanıydı.[377]
* Tüm nafilelerde olduğu gibi bu namazda da
kalıplaşmış bir model yok herkes zamana ve durumuna göre 2-4-6-8-10 rekatlarından biriyle de bu nafileyi geri
getirebilir. [378]
1145. Zeyd İbni
Erkam radıyallahu anh kuşluk namazını
erken kılan bazı kimseleri gördü de şöyle dedi:
Şüphesiz bunlar da bilirler ki, kuşluk namazını sonraki bir
saatte kılmak daha sevaptır. Zira Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Tövbe edip Allah’a
dönenlerin (evvâbînin) namazı, sıcaktan deve yavrularının ayağı yandığı
zamandır.”[379]
* Bu namazın kılınma zamanını daha net belirlemek
gerekirse güneşin doğmasından 45 dakika sonrası yani bayram namazı kılınma
vaktinden başlayarak öğle namazına yarım saat kalana kadar ki zaman diliminde
kılınabilir. Güneş sıcaklığının kumlara ve taşlara fazla tesir ettiği zamanda
kılmanın da daha sevap olduğunu öğrenmekteyiz.
[380]
Bu iki bölümdeki üç hadisten, bir mescide girildiğinde iki rekat namaz
kılmadan oturulmaması gerektiğini, bu namazı kılmayan kimseye Rasulullah’ın 2
rekat kıl diye emrettiğini ve her abdest alıştan sonra mümkünse iki rekat namaz
kılmanın cennetteki derecemizi artıracağını öğreneceğiz. [381]
1146. Ebû Katâde radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
“Biriniz
mescide girdiğinde,
iki
rek`at namaz kılmadan
oturmasın.”[382]
Birgün Peygamber aleyhisselâm
mescidde iken yanına gittim. Bana:
“İki rek`at namaz kıl”
buyurdu.[383]
* Hadis kitaplarımızda pek çok hadisler Tahiyyetül
Mescid namazının kılınması gerektiğini bize haber vermektedir. Nevevi, burada
ikisini bize aktarmış oldu. Tahiyyetül Mescid mescidi selamlama veya mescidde
oturma ve mescidden istifade etme hakkı demektir. Alimlerimizin büyük çoğunluğu
da bu namazın her vakit mescide girildiğinde kılınabileceğini, mekruh vakitler
bile olsa kılınması gerektiğini belirtmişlerdir. Unutarak oturan kimse kalkıp
tekrar bu iki rekatı kılabilir. [384]
1147. Cabir
(r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir. Rasûlullah (s.a.v) mescidde iken yanına
girmiştim, bana: “İki rekat namaz kıl” buyurmuştu.[385]
1148. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem Bilâl’e:
“Bilâl! Müslüman
olduktan sonra yaptığın ibadetler arasında en fazla sevap beklediğin hangisidir?
Çünkü ben cennette, senin ayakkabılarının tıkırtısını önümde duydum” diye
sordu.
Bilâl de:
– Gece veya gündüz abdest aldıktan sonra bu abdestle
kılabildiğim kadar namaz kılarım. En fazla sevap beklediğim ibadet budur, dedi.[386]
* Başka hadis kitaplarında her abdest alıştan sonra
iki rekat kıldığı rivayetleri de vardır. Bu namaza kitaplarımızda abdest şükrü
adı verilir. Kur’an’a ve sünnete aykırı olmayan bir ibadet şekli sahabiden biri
tarafından işlenmişse peygamberimiz de bunu yasaklamamış, teşvik de etmişse bu
tür sünnetlere de Hadis Usulü ilminde Takriri sünnet = Başka birinin yaptığı ve
peygamberimizin de değiştirmeyip aynen bıraktığı ibadet şekli denir. [387]
Bu bölümdeki bir ayet ve 12 hadisten Cuma namazını müteakip yeryüzüne
dağılıp rızık aranabileceğini, Cuma’nın en hayırlı gün olduğunu, Adem (a.s.)’ın
yaradılışı, cennete girişi ve cennetten çıkarılışının Cuma günü olduğunu,
güzelce abdest alıp Cuma’ya gelen hutbeyi güzelce dinlerse, bir haftalık
günahlarının bağışlanacağını, hutbe esnasında başka şeylerle meşgul olmanın hoş
olmadığını, Cuma’yı terk edenlerin kalblerinin mühürleneceğini, akıl baliğ olan
herkese Cuma günü boy abdesti almanın gerekliliğini, Cuma’ya giderken temiz
elbiseler ve kokular sürünerek gitmenin iyi olacağını, Cuma için camiye erken
gidenlerin büyük baş hayvan kurban etmiş gibi sevap kazanacaklarını geç
kalanların sevabının yumurta infak etmiş gibi küçüleceğini, meleklerin de
hutbeyi dinlemek üzere cemaatin arasına katılacağını, Cuma günü icabet saatinde
dua edenin duasının hemen kabul edileceğini, bu faziletli günde çok salevat
getirmenin gerektiğini öğreneceğiz. [388]
“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrıldığınızda
her türlü dünyevi alışverişi bırakıp Allah'ı anmaya yani hutbeyi dinleyip
namazı kılmaya koşun. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Ve Cuma
namazı kılınıp bittiğinde yeryüzüne serbestçe dağılın ve Allah'ın lütfundan
rızkınızı aramaya devam edin ve Allah'ı namaz dışında da daima gündemde tutun
ki mutluluğa erişebilesiniz.” (Cuma: 62/9-10)
1149. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Üzerine güneş doğan
en hayırlı gün cuma günüdür. Âdem o gün yaratıldı,
o gün cennete konuldu ve yine o gün cennetten çıkarıldı.”[389]
1150. Yine Ebû
Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse güzelce
abdest alarak cuma namazına gelir, hutbeyi ses çıkarmadan dinlerse, iki cuma
arasındaki ve fazla olarak üç günlük daha günahları bağışlanır. Kim hutbe
okunurken çakıl taşlarıyla oynarsa, boş ve mânasız bir iş yapmış olur.”[390]
1151. Yine Ebû
Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Büyük günahlardan
kaçınıldığı sürece, beş vakit namaz ile iki cuma ve iki ramazan, aralarında
geçen günahlara keffaret olur.”[391]
* Cuma hutbesi aynen namaz gibidir. Namazda nasıl
başka şeylerle meşgul olmak namazın bozulmasına veya sevabının azalmasına sebep
olursa, hutbe esnasında da çakıl taşlarıyla, tesbihle veya başka şeylerle
meşgul olup hutbeyi dinlememek ecrin azalmasına sevabın yok olmasına sebep
olabilir. 1150 hadis-i şerifde ise büyük günahlardan olan (şirk, sihir, ana
babaya isyan vb.) şeylerden sakınmak şartıyla Cuma namazını geçen Cuma
namazıyla ikisinin arasındaki Allah'a yönelik hata ve günahlara keffaret
oluyor. Allah dilerse o günahları silebilir ama kul hakkı dediğimiz cinsten
günahlar ise onların bu dünyada helallaşılması gerekir, onları Allah affetmez. [392]
1152. Ebû Hüreyre
ile İbni Ömer radıyallahu anhüm’den
rivayet edildiğine göre bu iki sahâbî Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in minber üzerinde şöyle buyurduğunu
duymuşlardır:
“Bazı kimseler cuma
namazlarını terketmekten ya vazgeçerler veya Allah Teâlâ onların kalplerini
mühürler de gafillerden olurlar.”[393]
* Müslümanların her hafta buluşup ibadet etmesi
gerekir. Haftalık Müslümanların mesaj alma gününden istifade etmesi ve bu günü
kaçırmaması ve böylece manevi bir çöküntüye uğramaması için böyle bir tehdit
getirilmiştir. Değilse Cuma’yı küçümsediği ve inkar ettiği için kılmayan kafir
olduğundan dinden çıkmış olur. Hataen Cuma’ya gitmeyenler tevbe ve istiğfara
devam edip Cuma namazına devam etmelidirler. [394]
1153. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Biriniz cuma namazına
gideceği zaman boy abdesti alsın.”[395]
1154. Ebû Saîd
el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her bâliğ olan
kimseye cuma günü boy abdesti almak gereklidir.”[396]
1155. Semüre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Her kim cuma günü
abdest alırsa ne iyi eder; hele boy abdesti alırsa, o daha iyidir.”[397]
* Cuma günü mü’minlerin haftalık bayramları olduğu,
bu münasebetle de camiye tertemiz gusül abdesti alarak temiz kıyafet ve
kokularla gitmenin gerekli olduğu vurgulanmaktadır. Terli ve pis kokulu
vaziyette Cuma’ya gelip müminleri rahatsız etmektense namazdan önce duş alıp
tertemiz elbiseleri giyinip gelmek her yönden uygun ve sevabı bol bir
harekettir. [398]
1156. Selmân radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse cuma günü
boy abdesti alarak elinden geldiğince temizlenir, saçını sakalını yağlayıp
tarar veya evindeki güzel kokudan süründükten sonra câmiye gider, fakat orada
yan yana oturan iki kimsenin arasını açmaz, sonra Allah Teâlâ’nın kendisine
takdir ettiği kadar namaz kılar, daha sonra sesini çıkarmadan imamı dinlerse, o
cumadan öteki cumaya kadar olan günahları bağışlanır.”[399]
1157. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse cuma günü
cünüplükten temizleniyormuş gibi boy abdesti aldıktan sonra erkenden cuma
namazına giderse bir deve kurban etmiş gibi sevap kazanır. İkinci saatte
giderse bir inek, üçüncü saatte giderse boynuzlu bir koç kurban etmiş gibi
sevap kazanır. Dördüncü saatte giderse bir tavuk, beşinci saatte giderse bir
yumurta sadaka vermiş gibi sevap elde eder. İmam minbere çıkınca melekler
hutbeyi dinlemek üzere topluluğun arasına katılır.”[400]
* Cuma günü Cuma namazı için camiye toplanma saatinin
her zamana ve bölgeye göre ilk vakitlerinden başlayarak imamın hutbeye çıkışına
kadarki zaman dilimlerinden bahseden bu hadiste Rasûlullah’ın “Cünüblükten
dolayı alınan boy abdesti gibi” demesinden de kişinin o gün gönlünü her
türlü dış etkilerden koruyup tam bir huzur ve güven içinde Cuma’yı kılabilmesi
için eşiyle beraber olduktan sonra boy abdesti almasını uygun gördüğü ve bunu
da üstün edebi ve nezaketi sebebiyle ancak bu şekilde ima ettiği de
anlaşılabilir. [401]
1158. Yine Ebû
Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem cuma gününden söz ederek şöyle buyurdu:
“Cuma gününde bir
zaman vardır ki, şayet bir müslüman namaz kılarken o vakte rastlar da Allah’tan
bir şey isterse, Allah ona dileğini mutlaka verir.”
Resûl–i Ekrem o zamanın pek kısa olduğunu eliyle gösterdi.[402]
* Cumadaki duaların kabul olma saati, Kadir gecesi,
yapılan iyiliklere en az 10 katı verilerek 700 ve katlarıyla sevap verilmesi
Allah'ın biz Müslüman kullarına verdiği sayısız imkan ve fırsatlardan
bazılarıdır. Bu vakit hutbeye başlama vaktiyle namazın bitimi arasında
olabileceği gibi kametle namaz bitimi arasında veya o gün batıncaya kadarki
zaman diliminde olduğu da söylenmiştir. Bu zaman dilimi hakkında kırktan fazla
rivayet kitaplarımızda bulunmaktadır. [403]
1159. Ebû Bürde İbni Ebû Mûsâ
el–Eş`arî radıyallahu anh şöyle
dedi:
Birgün Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ bana:
– Cuma günü duaların kabul edildiği zaman hakkında babanın
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den
bir hadis rivayet ettiğini duydun mu? diye sordu. Ben de:
– Evet, duydum. Babam, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittiğini söyledi:
“O vakit, imamın
minbere oturduğu andan namazın kılındığı zamana kadar olan süre içindedir.”[404]
1160. Evs İbni
Evs radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Günlerinizin en
faziletlisi cuma günüdür. Bu sebeple o gün bana çokca salâtü selâm getiriniz;
zira sizin salâtü selâmlarınız bana sunulur.”[405]
* İleride gelecek olan 1398-1408 numaralı hadislerde
peygamberimize salavat getirme bölümüne bakınız.) [406]
1161. Sa`d İbni
Ebû Vakkâs radıyallahu anh şöyle
dedi:
Bir gün Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem ile beraber Medine’ye gitmek üzere Mekke’den yola
çıkmıştık. Azverâ denen yere yaklaştığımızda Resûl–i Ekrem bineğinden indi.
Sonra ellerini kaldırarak bir süre dua etti. Sonra secdeye kapandı, uzunca bir
süre secdede kaldı. Tekrar ayağa kalktı, yine ellerini kaldırıp bir müddet dua
etti. Sonra secdeye kapandı. Bunu üç defa tekrarladı. Buyurdu ki:
“Rabbimden dilekte
bulundum ve ümmetim için şefaat niyaz ettim. O da ümmetimin üçte birini bana
bağışladı. Ben de Rabbime şükretmek için secdeye kapandım. Sonra tekrar başımı
kaldırıp Rabbimden ümmetimi bağışlamasını diledim; O da bana ümmetimin üçte
birini bağışladı. Ben de bunun üzerine Rabbime şükür secdesine kapandım. Sonra
tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetimi diledim; O da bana ümmetimin geri
kalan üçte birini bağışladı. Ben de Rabbime şükretmek üzere secdeye kapandım.”[407]
*
Yapılan iyiliklere teşekkür etmek iyi kimselerin sıfatlarındandır. Gördüğü
iyilik sebebiyle insanlara teşekkür etmeyen bir kimsenin Allah'a şükretmiş
sayılmayacağını da yine Rasûlullah (s.a.v)’den öğrenmekteyiz.[408]
Allah'ın
lütfu ve bize verdiği nimetler sayılamayacak kadar çoktur.[409] Tüm
bu nimetler karşılığında Allah'a şükretmek, onun istediği gibi olmak, onun
gönderdiği kitaba ve peygambere uymakla mümkündür. Rasûlullah (s.a.v) hayatı
boyunca bir nimetle karşılaşınca daima secdeye kapanır, Allah'a şükrederdi.
Bu hadis-i şeriften şükür secdesinin nasıl
yapılacağını ve duanın da nasıl yapılacağını öğreniyoruz. Zaten ayetlerde de
belirtildiğine göre bağırıp çağırmaksızın içten ve yalvararak ve korkarak dua
etmelidir.[410]
Bu bölümdeki 3 ayet ve 27 hadis-i şeriften gece teheccüd
kılmanın peygamberimize emredildiğini, gerçek mü’minlerin yataklarından
ayrılarak gece ibadet edip uykuyu azalttıklarını, Rasulullah’ın ayakları
şişinceye kadar namaz kılıp şükreden bir kul olmayayım mı dediğini, gece
ibadeti için aile fertlerinin uyandırılabileceğini, gece namazı kılmakla kişinin
daha mükemmel olacağını ve bu ibadetin devamlı yapılması gerektiğini, sabaha
kadar devamlı uyuyan kimsenin kulağına şeytanın işemiş olduğunu, uyuyan
kimsenin boyun köküne şeytanın üç düğüm vurduğunu, gece uyanıp Allah'ı anarsa
bir düğüm, abdest alırsa ikinci düğüm, namaz kılarsa üçüncü düğümün çözülüp
sabaha dinç olarak çıkacağını, selamlaşmak, yemek yedirmek ve insanlar uyurken
geceleri namaz kılmakla cennete selametle girileceğini, farz namazdan sonra en
faziletli namazın gece namazı olduğunu, gece namazlarının ikişer rekat
kılınacağını, gece namazlarında Rasulullah (s.a.v)’in elli ayet okuyacak kadar
miktar secdede kaldığını, Rasulullah (s.a.v)’in ne Ramazan ne de başka
zamanlarda gece namazını sekiz rekattan fazla kılmadığını, yine Rasulullah
(s.a.v)’in gecenin ilk kısmında yatıp uyuduğunu, son kısmında da gece namazı
kıldığını ve gece namazlarında çok uzun sure ve ayetler okuduğunu, bir rekatta
bazan 660 ayete varan Kur’an’ın 104 sayfasını okuduğunu, ayakta durması uzun
olan namazın daha faziletli olduğunu, Allah'ın en çok sevdiği namaz ve oruç
modelinin Davut peygamberin tuttuğu oruç ve kıldığı namaz olduğunu, gecelerde
de duaların kabul edileceği bir vakit olduğunu, gece namaz için kalkınca önce
hafif 2 rekatlı kılınmasının gerektiğini, Rasulullah (s.a.v)’ın gece kılamadığı
namaz yerine gündüz 12 rekat namaz kıldığını, gece yapılamayan ibadetin gündüz
telafi edilebileceğini, aile bireylerinden karı kocanın birbirlerini gece
namaza kaldırmalarının Allah'ın merhametine vesile olacağını ve Allah'ı çok anan
kimseler olarak yazılacaklarını, uyuklar vaziyette namaz kılmamak ve Kuran
okumamak gerektiğini öğreneceğiz. [411]
“Gecenin bir kısmında da uyanıp namaz kıl. Bu sadece sana
mahsustur. Farz namazlardan fazla olarak kılınan bir namazdır. Bundan dolayı
Rabbin Ahirette seni övgüye değer bir konuma yükseltir.” (İsra: 17/79)
“Onlar yataklarından geceleri kalkarak, korku ve ümid
içinde Rablerine yalvaranlardır ve kendilerine geçinmeleri için verdiğimiz
rızıktan başkalarına harcayanlardır.” (Secde: 32/16)
“O müminler geceleri pek az uyurlardı.” (Zariyat:
51/17)
1162. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûl–i Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem geceleyin kalkıp ayakları şişinceye kadar namaz kılardı.
Bunun üzerine ona:
– Yâ Resûlallah! Senin geçmiş ve gelecek bütün hataların
bağışlandığı halde niye böyle kendini yoruyorsun? dedim.
Bana cevâben:
– “Allah’a şükreden
bir kul olmayayım mı?” buyurdu.[412]
1163. Mugîre İbni
Şu`be’den bu hadisin benzeri rivayet edilmiştir.[413]
* Verilen tüm nimetlere bilhassa İman, İslam, sıhhat
ve afiyet nimetlerine her an şükretmek ve gerekli ibadetlerde bulunmak
vazifelerimiz cümlesindendir. (Feth: 48/2)’de belirtildiğine göre geçmiş ve
gelecek günahları bağışlanan peygamberimiz bu ve benzeri nimetlere şükür için
ayakları şişinceye kadar namaz kılıyordu. [414]
1164. Alî radıyallahu anh’den şöyle dediği rivayet
edilmiştir:
Bir gece Resûl–i Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem Ali ile Fâtıma’nın kapısını çaldı ve onlara:
“Namaz kılmayacak
mısınız?” buyurdu.[415]
* Burada sadece hadisin baş tarafı alınmıştır.
Devamında Hz. Ali Allah bizi ölü gibi uyutakaldı demek istercesine Zümer: 39/42
ayetine göre itiraz etmek istedi ve peygamberimiz de Kehf: 18/54 ayetini
okuyarak “Ama insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür” diyerek
oradan ayrılmıştır. Taha: 20/132’de yakınlarına namazı emret buyurulmaktadır.
Bu sebeble bizler de evde çoluk çocuğumuzu öncelikle farz namazlara sonra da
nafileler için teşvik etmeli ve uyandırmalıyız. [416]
1165. Ömer
İbnü’l–Hattâb’ın torunu Sâlim’in, babası Abdullah İbni Ömer’den rivayet ettiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem:
“Abdullah ne iyi adam!
Keşke bir de gece namazı kılsa!” buyurdu.
Sâlim diyor ki:
O günden sonra Abdullah geceleri pek az uyurdu.[417]
* Rasûlullah (s.a.v) 1162. hadiste kızı ve damadını,
bu hadiste de kayınbiraderinin gece namaz kılmasını teşvik etmiştir. [418]
1166. Abdullah İbni Amr İbni Âs
radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Abdullah! Falan kimse
gibi olma! Çünkü o gece ibadetine devam ederken artık kalkmaz oldu.”[419]
* Her ibadet ve taat de olduğu gibi gece namazında da
az da olsa devamlı olanı makbuldur. [420]
1167. İbni Mes`ûd
radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûl–i Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem’in yanında, bütün gece sabaha kadar uyuyan bir adamdan söz
edilince Peygamber aleyhisselâm şöyle
buyurdu:
“Öyleyse o adamın
kulaklarına –veya kulağına– şeytan işemiştir.”[421]
* Hadiste kişinin yatmazdan önce boş şeylerle,
anlamsız işlerle zaman geçirmesinin kulak veya kalbini kirletmiş olacağından
bahsedilmektedir. Çünkü bu tip kişiler Allah'tan gelen sözleri ve ezanı bile
duymayacak kadar kulakları kirlenmiştir. Kafalarını ve kalblerini lehviyyat ve
lağviyyat dediğimiz boş şeylerle dolduran bu kimseler müslümanlığın bir gereği
olan namaza ve ibadetlere yaklaşamazlar. [422]
1168. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Biriniz uyuduğu zaman
şeytan onun ense köküne üç düğüm atar. Her bir düğümü attığı yere, “Gecen uzun
olsun, yat, uyu!” diye eliyle vurur. Şayet o kimse uyanarak Allah’ı anarsa,
düğümlerden biri çözülür. Abdest alırsa, bir düğüm daha çözülür. Bir de namaz
kılarsa, şeytanın attığı bütün düğümler çözülür ve böylece neşeli ve huzurlu
bir şekilde sabahlar. Allah’ı anmaz, abdest alıp namaz kılmazsa uyuşuk ve
tembel bir halde sabahlar.”[423]
* Bu hadiste ise şeytan yine gece ibadeti ve sabah
namazına insanları uyandırmamak için Allah yolundan alıkoymak için telkinler
yaptığını, yat, uyu diyerek Allah'a karşı yapacağı ibadetlerdeki azim ve
iradesini felce uğratıp ve sabaha bitkin, yorgun, tembel bir şekilde çıkmasına
sebep olduğunu bildiriyor. [424]
1169. Abdullah
İbni Selâm radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Birbirinize
selâm veriniz, yemek yediriniz, insanlar uyurken geceleyin namaz kılınız. Böyle
yaparsanız selâmetle cennete girersiniz.”[425]
* Nisa: 4/86 ve Nur: 24/61 sonunda belirtildiği üzere
müslümanın yapması gereken en hayırlı amellerden biri de başka hadislerde de
bildirildiğine göre tanıyıp tanımadığına selam verip, yedirip içirmektir. [426]
1170. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ramazandan sonra en
faziletli oruç, Allah’ın ayı olan muharremde tutulan oruçtur. Farz namazlardan
sonra en faziletli namaz da gece namazıdır.”[427]
1171. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem söyle buyurdu:
“Gece namazları ikişer
ikişer kılınır. Sabah namazı vaktinin girmesinden endişe ettiğin zaman
bir rek’at daha kılarak
vitri tamamla.”[428]
1172. Yine İbni
Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem gece namazlarını ikişer rek’at kılar ve bir rek’at da
vitir kılardı.[429]
* Bu iki hadis-i şerif bize vitir namazının son
vaktinin sabah namazından öncesine kadar devam ettiğini bildirmektedir.
(1133-1139 nolu hadislerde vitir namazı anlatılmıştı.) [430]
1173. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in günlerce oruç tutmadığı olurdu; öyleki artık o ay oruç
tutmayacak zannederdik. Bazan da o kadar çok oruç tutardı ki, artık o ay orucu
hiç bırakmayacak zannederdik. Onu gece namaz kılarken görmek istersen, mutlaka
öyle görürdün. Uyurken görmek istersen öyle görürdün.[431]
* Hayatının hiçbir bölümünde aşırılık bulunmayan
peygamberimiz (s.a.v.)’in farzlar dışında kendini zorladığı, kural haline
getirdiği bir nafile ibadetinin olmadığı, ölçülü ve dengeli biçimde hayatı boyu
nafile ibadetler yaptığını, kendisi üzerinde hakkı bulunan kimselere yani kendi
öz canına, hanımına, çoluk çocuğuna haksızlık yapmaksızın nafile ibadetlere
devam ettiğini öğreniyoruz. Yani sahabi onun dengesiz biçimde oruç tutup namaz
kıldığını veya dengesiz bir şekilde yiyip içtiğini görmüş değillerdi.
Gördükleri bu hadiste de açıklandığı şekilde orta yolu tutmuş vaziyette ve
dengeli biçimdeydi. Aşırılıklara hayatında yer vermezdi. [432]
1174. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem geceleyin on bir rek’at namaz kılardı. O namazın bazı rek’atlerinde,
sizden birinizin elli âyet okuyacağı kadar bir zaman başını kaldırmadan secdede
dururdu. Sabah namazının farzından önce iki rek’at namaz kılar, sonra müezzin
gelip namaz kılınacağını haber verene kadar sağ yanı üzerinde yatardı.[433]
Gece namazlarında okuduğu ayetlerin fazlalığı, rüku ve
secdelerdeki yaptığı tesbihatın uzun ve kısalığına göre Rasûlullah (s.a.v) gece
namazları her gün aynı rekatla kılmaz. Bu sayı bazan 7-9-11 rekat şeklinde
olurdu. Kişinin Rabbine en yakın olacağı secde mahallinde uzun süre kalan
Peygamber (s.a.v.) bu konuda da bize en güzel örnek olmuştur. [434]
1175. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem ne ramazanda ne başka zamanda gece on bir rek’attan fazla
namaz kılmazdı. Önce dört rek’at kılardı ki, onların güzelliği ve uzunluğu
anlatılacak gibi değildi! Sonra dört rek’at daha kılardı. Onların da
güzelliğini ve uzunluğunu hiç sorma! Sonra üç rek’at daha kılardı. Ben:
– Yâ Resûlallah! Vitri kılmadan mı uyuyorsun? diye sordum.
Bunun üzerine şöyle buyurdu:
– “Âişe! Benim
gözlerim uyur ama kalbim uyumaz.”[435]
* Gözleri uyuyup kalbin uyumaması peygamberimize mahsus
özelliklerdendir. Kendisine güvenen kimse gece namazını kıldıktan sonra vitri
son vaktine geciktirmeli, biraz daha yatıp uyumalıdır. Uykusu ağır olup vitri
kaçırma tehlikesi olursa gece namazının hemen arkasında kılmalıdır. [436]
1176. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûl–i Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem gecenin ilk kısmında yatıp uyur, son kısmında kalkarak
namaz kılardı.[437]
* Yatsıdan hemen sonra yatıp gecenin sonunda da seher
vaktinde gece ibadeti yapmak sıhhate daha uygundur. Rasûlullah (s.a.v) bu
konuda da bize böyle örnek olmuştur. [438]
1177. İbni Mes’ûd
radıyallahu anh şöyle dedi:
– Bir gece Resûl–i Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem ile beraber namaz kıldım. O kadar uzun süre ayakta kaldı
ki, fena bir şey yapmayı düşündüm.
Biri ona:
– Ne düşündün? diye sorunca:
– Peygamber aleyhisselâm’ı yalnız bırakıp oturmayı düşündüm dedi.[439]
* Rasûlullah (s.a.v) farz namazlarda imam olacak
kimselere cemaatin içinde hasta, yaşlı, özür sahibi kimselerin
bulunabileceğini, bunun için de bunları gözeterek namazın kısa tutulması
gerektiğini bildirmiş, hatta bir seferinde safların arkasından ağlayan bir çocuk
sesi işitince çocuğun annesine sıkıntı vermemek için namazı çabucak bitirdiği
de bir gerçektir. Ama nafile namazlarda kişi ezber bildiği sureler ve kendi
gücüne göre istediği kadar namazlarının kıyam, rükû ve secdelerini
uzatabileceğini de böylece Rasûlullah (s.a.v.) bize göstermiş oluyor. Kendisine
böyle bir gece namazında uyan kimseleri engellememesinden dolayı nafile
namazların da cemaatle kılınabileceği çıkarılmıştır. [440]
1178. Huzeyfe radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir gece Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem’in arkasında namazı kıldım. Bakara sûresini okumaya
başladı. Ben içimden, yüz âyet okuyunca herhalde rükû eder dedim. O yüz âyetten
sonra da okumaya devam etti. Ben yine içimden, bu sûre ile namazı bitirecek
dedim. O yine devam etti. Ben bu sûre ile rükûa varır dedim, varmadı. Nisâ
sûresine başladı; onu da okudu. Sonra Âl–i İmrân sûresine başladı, onu da
okudu. Ağır ağır okuyor, tesbih âyeti gelince tesbih ediyor, dilek âyeti
gelince dilekte bulunuyor, Allah’a sığınmaya dair âyet gelince Allah’a sığınıyordu.
Sonra rükûa vardı. “Sübhâne
rabbiye’l–azîm” (Ben yüce Rabbimi ulûhiyet makamına yakışmayan sıfatlardan
tenzih ederim) demeye başladı. Rükûu da aşağı yukarı kıyâmı kadar uzun
oldu. Sonra “Semiallâhü limen hamideh,
rabbenâ leke’l–hamd (Allah, kendisine hamd edeni duyar, hamd yalnız sanadır ey
Rabbimiz)” dedi ve kalktı. Hemen hemen rükûuna yakın uzunca bir süre ayakta
durdu. Sonra secdeye vardı ve “Sübhâne
rabbiye’l–a’lâ” (Ben ulu Rabbimi ulûhiyet makamına yakışmayan sıfatlardan
tenzih ederim) dedi. Secdesini de aşağı yukarı kıyâmı kadar uzattı.[441]
* Bu
hadis-i şerif bize Rasûlullah (s.a.v)’in nafile kıldığı namazların uzunluğunu
anlatır. Şöyle ki bir rekatta okuduğu Bakara suresi, elimizdeki Kur’an’a göre
48 sahife ve 286 ayet, Nisa suresi 29,5 sahife ve 176 ayet, Al-i İmran suresi
ise 26 sahife ve 200 ayetten oluşur. Yani toplam bir rekatta 104 sahife
Kuran okuyup toplam 662 ayetle bir
rekatı kılmış oluyor. Bu hadiste dikkatimizi çeken bir husus ta okurken önce Bakara
suresinden başlayıp sonra sıra Al-i İmran olmasına rağmen atlayıp Nisa suresini
okuyup sonra tekrar Al-i İmran’a dönmüş olmalarıdır. Yani tertib dediğimiz
sıralamaya uymadıkları ve denk geldiği şekilde okudukları da bir gerçek olmuş
oluyor.
İmam, cemaate namaz kıldırırken en zayıf ve yaşlı
olanları gözeterek kıldırması gerekir. Fakat kişi nafile namaz kılarken
serbesttir, istediği kadar uzun ayetler okuyabilir. [442]
1179.
Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’e:
– Hangi namaz daha faziletlidir? diye sordular.
– “Kıyâmı uzun olan”
cevabını verdi.[443]
* Burada da
uzatılması istenen bölüm namazda Kur’an’ın okunduğu bölüm olan ayakta durma
süresidir. Çünkü Kur’an okumayı uzatmak diğer rükû ve secdelerdeki tesbihatı
uzatmaktan daha sevaplı ve faziletli olduğu bildirilmiştir. [444]
1180. Abdullah
İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ’nın en
çok beğendiği namaz Dâvûd aleyhisselâm’ın namazı, Allah Teâlâ’nın en çok
beğendiği oruç da yine Dâvûd aleyhisselâm’ın orucudur. Dâvûd gecenin ilk
yarısında uyur, üçte birinde namaz kılardı. Gecenin altıda birinde yine uyurdu.
Bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı.”[445]
* Rasûlullah (s.a.v.)'ın ibadetinden kendisininkini
az gören ve devamlı oruç tutmaya niyetlenen, geceleri devamlı ibadetle karısını
dahi ihmal edecek derecede kararlı olan bu sahabiyle yapılan sohbetin son
bölümü budur. En çok namaz kılmak isteyen ve çok oruç tutmak isteyen bu Davud
modelinden daha fazlasını yapmamalıdır. Çünkü Allah'a en sevimli olan model de
budur. [446]
1181. Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:
Ben Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’i:
“Geceleyin öyle bir
zaman vardır ki, müslüman bir kimse o zamana rastlayıp Allah’dan dünya ve
âhirete daair hayırlı bir şey dilerse, Allah ona dilediğini verir. Bu her gece
böyledir” buyururken dinledim.[447]
* Cuma günü icabet saatı Kadir gecesi ve her gece
olan bu gibi durumlar, Allah'ın biz kullarına lütfu ve merhameti
dolayısıyladır. [448]
1182. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Biriniz geceleyin
kalktığında, önce gayet hafif iki rek’at namaz kılsın.”[449]
* Gece namazına bir nevi hazırlık gibi olan bu
hafifçe kılınan iki rekatlık namazla uzun ve yorucu olabilecek şeylere hafif
bir girişle başlamanın uygun olduğu öğretilmektedir. [450]
1183. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem geceleyin kalktığında, namazına fazla uzatmadan kıldığı
iki rek’atla başlardı.[451]
1184. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem rahatsızlık gibi bir sebeple gece namazı kılamadığında,
ertesi gün on iki rek’at namaz kılardı.[452]
* Önceden 156'da geçmişti, gerekli açıklama orada
verilmişti. [453]
1185. Ömer
İbnü’l–Hattâb radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse geceleri
okuduğu zikir ve duasını okumadan veya tamamlayamadan uyur da, sonra onu sabah
namazı ile öğle namazı arasında okursa, gece okumuş gibi sevap kazanır.”[454]
154'de geçmişti, geniş açıklama orada verilmişti.
* Alışkanlık haline getirilen ibadetler elde olmayan
sebeplerden dolayı yapılamadığı takdirde ertesi günü telafi edilebileceği ve
böylece de hiçbir kayba yol açmadığı bize bildirilmektedir. [455]
1186. Ebû
Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Geceleyin kalkıp
namaz kılan, karısını da kaldıran, kalkmazsa yüzüne su serperek uyandıran
kimseye Allah merhamet etsin. Aynı şekilde geceleyin kalkıp namaz kılan,
kocasını da uyandıran, uyanmazsa yüzüne su serperek uykusunu kaçıran kadına da
Allah merhamet etsin.”[456]
1187. Yine Ebû
Hüreyre ve Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu
anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse geceleyin karısını uyandırır da beraberce veya
her biri kendi başına iki rek’at namaz kılarlarsa, Allah’ı çok anan erkekler ve Allah’ı çok anan kadınlar arasına
yazılırlar.[457]
* Karı-koca arasında hayat müşterektir diyoruz, bu
birlikteliği ibadet ve taatlarda da göstermemiz gerektiğini bu iki hadis bize
bildirmektedir. Ebedi saadeti ahiretteki dereceyi artırmak için de karı-koca
birbirlerini teşvik etmeli ve yardımcı olmalılar. İnsan ve cin şeytanları nasıl
ki müslümanları gece ibadetine kaldırmamak sabah namazını kıldırmamak için
işbirliği yapıyorlarsa bizler de karı-koca olarak ana-baba evlat olarak
birbirimizle yardımlaşıp tüm şeytani güçlere karşı ittifak kurmalıyız ki
"Allah merhamet etsin" duasına hak kazanabilelim. Allah'a karşı
yapılması gereken işlerde kadın-erkek arasında hiçbir fark yoktur, hepsi aynı
emrolundukları şeyi yapmak durumundadır. (En’am: 6/14, 163, Araf: 7/143, Şuara:
26/51, Ankebut: 29/12 ayetlerinde olduğu gibi)
[458]
1188. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine
göre Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Biriniz namaz
kılarken uyuklayacak olursa, uykusu dağılana kadar yatsın. Çünkü uyuklayarak
namaz kılarsa, Allah’tan bağışlanma dileyim derken belki de kendine beddua
eder.”[459]
* Zihni ve bedeni yorgunluktan dolayı uyku ağır
basarsa bu durumda kişi yanlış ve eksik okuma ihtimali olduğundan sevap yerine
günah kazanabilir. Herşeyde olduğu gibi, ibadetlerimizde de uyanık vaziyette ve
çok dikkatli olmalıyız. [460]
1189. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Biriniz geceleyin
namaz kılmak üzere kalkıp da Kur’an’dan ne okuduğunu bilmeyecek derecede dili
dolaşırsa, yatıp uyusun.”[461]
Bu bölümdeki iki hadisten gündüzü oruçla geçirilen ramazan
ayının gecesini de namaz kılarak geçirmenin geçmiş günahlarımızın
bağışlanmasına vesile olacağını öğreneceğiz. [462]
1190. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim ramazanın
faziletine inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek terâvih namazını kılarsa,
geçmiş günahları bağışlanır."[463]
1191. Yine Ebû
Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem, kesin emir vermeksizin ramazan gecelerinde ibadet etmeyi
tavsiye eder ve şöyle buyururdu:
"Kim ramazanın
faziletine inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek terâvih namazını kılarsa,
geçmiş günahları bağışlanır."[464]
* Nafile namazlar cinsinden olan bu Ramazan namazı
yani Teravih, Peygamberimizin hayatı boyunca kıldığı gece namazlarının Ramazan
ayındaki aldığı isimdir. Teravih mevzuunda Türkçede derli toplu malumatı
Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, Cild: 4, sh. 70-96 arasında
bulmaktayız. Tüm hadislerle açıklanan bu meselenin özetini vermek gerekirse
şöylece alıntı yaparak aktarabiliriz.
Rasûlullah (s.a.v.) ne Ramazanda ne de başka aylarda
kıldığı gece namazı onbir rekatı geçmemiştir. (592 no'lu Aişe (r.anha) hadisi)
Sabah namazının iki rekat sünnetiyle vitir namazı da bu
sayıya dahildir. (586 no'lu hadis.)
Zeyd ibni Sabit (r.a.)'den rivayete göre Rasûlullah (s.a.v.)
mescidde hasırdan edindiği hücresinden çıkarak bir kez gece hem farz namaz olan
yatsıyı hem de teravihi cemaatle kılmıştı. Cemaatin teravih namazına hücum
ettiğini görünce, yatsıyı kıldırıp odasına çekilerek teravihi kendi başına
kılmıştır.
Buhari'nin Aişe'den rivayetine göre Rasûlullah (s.a.v.)'in
teravih namazını böyle cemaatle kılması iki ve üçü geçmez. Cemaatın aşırı arzu
ve taleplerine binaen "Üzerinize farz kılınacağından ve sizin de
muktedir olamayacağınızdan korktum" buyurmuşlardır.
Peygamberimizin vefatından sonra halifelerden Ebubekir
(r.a.) döneminin tamamında ve Hz. Ömer (r.a.) döneminde herkes kendi başına
kılıyordu. Hz. Ömer dağınık vaziyette teravih namazını kılan insanları bir imam
arkasında toplasam iyi olacak dedi ve Übey ibni Ka'b'ı teravih imamı tayin
ederek cemaatı onun arkasında topladı ve bir seferinde de "Bu şekilde
teravih kılma ne güzel adet oldu" buyurdular.
İbn-i Ebi Şeybe'nin,
Taberani'nin, Beyhaki'nin İbn Abbas'tan yaptıkları zayıf bir rivayette 20 rekat
kılındığı da haber verilmektedir.
Asrı saadet ve
sonraki dönemlerde 8 ile 36 rekata varan teravih kılındığı da bize gelen
haberler arasındadır. Ebu Davut'ta rivayet edilen “Ashabım! Benim sünnetime
ve benden sonra da Hulefa-i Raşidin'in sünnetine uyunuz” emrine göre bizler
8 rekatı kılmak suretiyle Peygamberimizin sünnetine +12 rekatla 20 rekat
kılarak Halifelerden Hz. Ömer'in sünnetine uymuş oluyoruz. İsteyen 8 rekat
kılabilir, isteyen 20 rekata tamamlayabilir. İsteyen 36 rekat da kılabilir.
Nafile namazdır, her müslüman içinde bulunduğu durum ve şartlara göre hangisini
isterse kılabilir. Hiçbir kimse de değişik rekatlarda kıldığından dolayı da
kınanmaz, kınanamaz. Din ve ibadet konusu kınama konusu yapılamaz. [465]
Bu bölümdeki bir sure, bir ayet ve yedi hadisten;
Ramazandaki bu gecenin bin ay yani 83 sene 4 aydan daha hayırlı olduğunu,
inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek bu geceyi değerlendirenin
günahlarının bağışlanacağını, bu gecenin Ramazanın son on veya yedi gününün tek
olanlarında aranması gerektiğini, bu gecede Rasûlullah (s.a.v.)'ın bize en çok
okunmasını tavsiye ettiği duayı ve hayatı boyunca Ramazanın son on gününde
ibadeti artırıp itikaf yaptığını öğreneceğiz. [466]
"Şüphesiz biz o
Kur'an'ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesi nedir bilir misin? Kadir gecesi
bin aydan daha hayırlıdır. O gece melekler ve ruh Rabbinin emriyle herbir iş
için veya herbir kişi için inerler de inerler. O gece tan yeri ağarıncaya kadar
selam ve esenliktir." (Kadir: 97/1-5)
"Biz o Kur'an'ı mübarek bir gecede indirdik, zaten biz
insanlığı her zaman uyarmaktayız." (Duhan: 44/3)
1192. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
"Faziletine
inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Kadir gecesini değerlendiren
kişinin geçmiş günahları bağışlanır."[467]
1193. Abdullah
İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan
rivayet edildiğine göre, bir grup sahâbî, rüyalarında Kadir gecesinin
ramazan'ın son yedi gecesinde olduğunu görmüşler (ve bunu Hz. Peygamber'e
bildirmişler)di. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
– "Kadir gecesi
ile ilgili rüyalarınızın, ramazanın son yedi gecesi üzerinde toplandığını
görüyorum. O halde Kadir gecesini arayan onu ramazanın son yedi gecesinde
arasın!"[468]
1194. Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem ramazan ayının son on gününde câmiye kapanır ibadete soyunur ve
şöyle buyururdu:
"Kadir gecesi’ni
ramazanın son on günü içinde arayınız!"[469]
1195. Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyururdu:
"Kadir gecesi’ni
ramazanın son on günündeki tek gecelerde arayın!"[470]
1196. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Ramazan ayının son on günü girdiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleri
ihyâ eder, ev halkını uyandırır, ciddiyetle ibadete soyunur ve eşleriyle
ilişkiyi keserdi.[471]
1197. Yine Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem, ramazanda diğer aylardan daha fazla (kulluk yapmaya) çalışırdı.
Ramazanın son on gününde de ramazanın öteki günlerinden daha fazla ibadet
ederdi.[472]
1198. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
– Ey Allah'ın Resulü! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu
bilecek olursam, o gece nasıl dua edeyim? diye sordum.
– "Allahım! Sen
çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni bağışla! diye dua et"
buyurdu.[473]
* Yukarıdaki ve diğer hadis kitaplarından
öğrendiğimiz tüm hadisi şeriflere göre Kadir gecesinin hangi gece olduğu
hakkında 40 civarında görüş nakledilmiştir ve ifadelerden de "Son yedi geceden
dokuz geceden biri" şeklinde gibi esneklik bırakılmıştır.
Rasûlullah (s.a.v.)'in hayatına baktığımızda Ramazanda
senenin diğer aylarından daha çok kendini ibadete verdiğini, Ramazanın da son
on gününde mescide kapanarak ailesinden ve dünyalıklardan uzaklaşarak itikafa
çekildiğini görmekteyiz ki, bu geceyi yakalayabilme Ramazanın son 1/3'de
olacağı, bunun da sadece gecelerine değil, gündüzlerini de değerlendirmek
gerekecektir. Çünkü yeryüzünün bir kısmı gece iken diğer yarı kürenin gündüz
olması dolayısıyla icabında bu gecenin gündüz de olabileceğine ihtimal
verilmelidir. Ramazanı ve bilhassa son on gününü geceli gündüzlü değerlendirmek
için müslümanın tam bir gayret içinde olması da gerekmektedir. Bu konuda daha
geniş bilgi için tefsirlerden Kadr suresinin tefsirini gözden geçirmek faydalı
olacaktır kanaatindeyiz. [474]
Buradaki 10 hadis-i şeriften, müslümanlara zor gelmeseydi
peygamberimizin (s.a.v.) ağız ve diş sağlığı konusunda kesin emirler vereceğini
ve kendisinin sabah kalkınca ilk işinin
ağzını misvaklamak olduğunu ve tüm peygamberlerin sünnetlerinden olan fıtrî
hususiyetleri öğreneceğiz. [475]
1199. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Ümmetimi (veya
insanları) zora sokmaktan endişe etmeseydim, onlara her namaz vaktinde misvakla
dişlerini temizlemelerini emrederdim."[476]
1200. Hüzeyfe radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem uykudan
uyanınca misvakla dişlerini temizlerdi.[477]
1201. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Biz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in misvakını
ve abdest suyunu akşamdan hazırlardık. Allah onu, gecenin dilediği saatinde
uyandırırdı. Hz. Peygamber uyanınca hemen misvakla dişlerini temizler, abdest
alır ve namaz kılardı.[478]
1202. Enes radıyallahu anh'den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
"Misvak kullanma
hakkında size pek çok tavsiyede bulundum."[479]
1203. Şüreyh İbni
Hânî şöyle dedi: Hz. Âişe'ye;
– Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem evine girdiği zaman ilk önce ne yapardı? diye sordum.
– "Dişlerini misvaklardı" dedi.[480]
* Ağız ve
diş sağlığı konusundaki bu konunun tüm hadisleri bugünkü modern tıbbın daha
yeni keşfettiği bir gerçeği 14 asır önce ortaya koymuştur. Ağız kokusu ve
dişlerin bakımı ile alakalı tüm bu tavsiyeler insan sağlığının korunması için
atılan adımlardan birisi olup, hem temizlik, hem de dinimizin yapılması gereken
işlerindendir. Uykudan kalkınca her abdest ve namaz başlangıcında yapılan bu
temizlik sayesinde hem ağız kokusunu gidermiş olacak insanları ve böylece de
Rabbimizi hoşnut etmiş olacağız.
Buradaki ağız ve diş sağlığının yanısıra mide sağlığı ve
yeme içme yüzünden de nasıl hareket edeceğimizi bildiren 491-521 no'lu hadisler
tekrar gözden geçirilmelidir. [481]
1204. Ebû Mûsa radıyallahu anh şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına
girdim. Misvağın ucu ağzındaydı.[482]
1205. Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine
göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
"Misvak kullanmak
ağzın temiz kalmasına ve Rabbın razı olmasına sebeptir."[483]
1206. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Peygamberlerin
sünneti (fıtrat) beştir – yahut beş şey fıtrat gereğidir– :Sünnet olmak,
kasıkları tıraş etmek, tırnakları kesmek, koltuk altını temizlemek, bıyıkları
kırpmak."[484]
1207. Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
"On şey fıtrat
gereğidir: Bıyıkları kırpmak, sakal bırakmak, misvak kullanmak, burna su
çekmek, tırnakları kesmek, parmak boğumlarını temizlemek, koltuk altı kıllarını
gidermek, apış arasını temizlemek, istinca yapmak."
Râvî "onuncuyu unuttum; ancak onun da mazmaza (ağıza su
vermek) olması muhtemeldir" dedi.[485]
1208. İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet
edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
"Bıyıklarınızı
kırpınız, sakallarınızı bırakınız!"[486]
* İnsanların yaratılışı ve Peygamberlerle birlikte
ortaya çıkan yaratılışın gerekleri cümlesinden on haslet sayılmaktadır ki hepsi
insan sağlığı ve temizlik yönünden mutlaka gerekir. Müslüman olmayan
toplumlarda sünnet olmamak, tırnakları uzatmak, etek ve koltuk traşlarına
riayet etmemek, bıyıkları dudaklarından aşağıya salıvermek suretiyle ne kadar
pis ve sağlıksız bir durumda oldukları görülmektedir. Müslüman erkeklerin
sakallarını kesmeleri bu hadis ve Nisa Suresi 119. ayeti gereğince pekçok alim
ve mezhep imamı tarafından haram olarak kabul edilmiştir. Sadece İmam-ı Şafi
mekruh sayar. Sakal hakkında daha geniş bilgi için tüm tefsirlerin Nisa suresi
119. tefsirine bilhassa Elmalı Tefsirine bakılabilir. [487]
Bu bölümdeki 3 ayet ve dokuz hadis-i şeriften, zekatın
Allah'tan gelen dosdoğru dinin ortaya koyduğu mali bir ödev olduğunu, kişi bu
ödevi yerine getirince kafa ve kalbini cimrilik pisliğinden ve günahlardan
temizleyeceğini, zekatın İslamın beş esasından biri olduğunu, farz ibadetlerin
yanı sıra bir de nafilelerin olduğunu, Rasulullah'ın tayin ettiği valilere ilk
fırsatta emrettiği hususlardan birinin de zekat olduğunu, diğer farzlar gibi
zekat vermeyi reddeden kimseyle dinden çıkıp mürted olduğu için
savaşılabileceğini, diğer ibadetlerle birlikte zekatın da cennete sokacak
amellerden olduğunu, zekatı verilmeyen altın gümüş ve paralarla deve, sığır ve
koyunun kıyamette sahibine nasıl işkence edeceğini ve Atların üç sınıf olarak
bakılıp beslendiklerini öğreneceğiz. [488]
"Namaza dikkatli ve devamlı olun, karşılıksız yardım
denilen zekatı da verin." (Bakara: 2/43)
"Oysa kendilerine; yalnızca Allah'a ibadet etmeleri
ve bütün içtenlikleriyle yalnız O'na iman ederek batıl olan herşeyden uzak
durmaları, namazlarında dikkatli ve devamlı olmaları ve mallarının bencillik
kirinden arındırılması için zekat denilen karşılıksız harcamada bulunmaları
emrolunmuştur. İşte dosdoğru din budur." (Beyyine, 98/5)
"Bunun içindir ki, ey Peygamber! bundan sonra artık
o mü'minlerin mallarından karşılıksız harcama denilen zekatı al ki bununla
onları günahlarından temizleyesin, onların sevaplarını artırıp
yüceltesin." (Tevbe, 9/103)
* İslam'da zekat ve nispetleri şöyledir:
1. Madenler, defineler ve hazineler, 1/5 % 20
2. Yağmurla veya dere sularıyla sulanan arazilerden
çıkan ürünler, 1/10 % 10
3. Kuyu veya masraf edilerek sulama teşkilatıyla
sulanan arazi ürünleri, 1/20 % 5
4. Altın, gümüş, nakit para, ticaret eşyası vb.
mallar. 1/40 % 2.5
Bir müslüman bu mallardan hangisine sahip olursa o
oranda zekatı vermek mecburiyetindedir, bu farzdır. Bunun yanısıra bir de
nafile tatavvu dediğimiz fazladan infak ve harcamalar da vardır ki bu da
mutlaka verilmelidir. Böylece müslümana Allah tarafından verilen her türlü nimete
bir teşekkür olmak üzere Allah'ın rızasını kazanmak için mutlaka harcamada
bulunulmalıdır çünkü Kur'an'da zekatın dışında yüzden fazla infak edilmesiyle
alakalı ayetler vardır. [489]
1209. İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
"İslâm dini beş
esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in
Allah'ın resulü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca
gitmek ve ramazan orucunu tutmak."[490]
1210. Talha İbni
Ubeydullah radıyallahu anh şöyle
dedi:
Uzaktan sesini duyup ne dediğini anlayamadığımız saçı başı
dağınık Necidli bir adam Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem'in huzuruna geldi. Resulullah'a yaklaştı. Bir de baktık
ki, İslâm'ın ne olduğunu soruyor. Bunun üzerine Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
– "Bir gün bir
gecede beş vakit namaz kılmaktır" buyurdu. Adam:
– Kılmam gereken başka namaz var mı? dedi.
– "Hayır yok!
Nâfile olarak kılarsan o başka" buyurdu. Resûlullah sallahu aleyhi ve sellem sözüne devam ederek:
– "Bir de ramazan
ayı orucunu tutmaktır" buyurdu. Adam yine:
– Tutmam gereken başka oruç var mı? dedi. Resûl–i Ekrem
Efendimiz:
– "Hayır yok.
Nâfile olarak tutarsan o başka!" buyurdu.
Râvî Talha radıyallahu
anh diyor ki, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem adama zekât vermeyi söyledi. Adam:
– Vermem gereken başka sadaka var mı? dedi.
– "Hayır yok.
Nâfile olarak verirsen o başka" buyurdu.
Bu defa Adam:
– Bu söylediklerinden ne fazla ne eksik yaparım"
diyerek Resûlullah'ın huzurundan ayrıldı.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem:
– "Eğer sözüne
sahip çıkarsa, kurtuldu gitti" buyurdu.[491]
* Bu hadisle İslam'ın temel direkleri olan bedenî ve
malî ibadetlerden soru üzerine cevap verilmiştir. Temel ve esas unsurlar yerine
getirildikten sonra şirke ve küfre bulaşmadan hayat sürdürülürse kurtuluş ümidi
belirmiş demektir. Böylece Necidli adama da bu müjde verilmiş oluyor. Buna
benzer örnekler hadislerimizde çoktur, sorulan soru üzerine teferruata
girmeksizin ana hatlarıyla konu açıklanmıştır.[492]
1211. İbni Abbas radıyallahu anhümâ'dan rivayet
edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem Muaz'ı Yemen'e (vali ve zekât âmili olarak) göndermiş ve ona şu
tâlimâtı vermiştir:
– "Onları önce
Allah'tan başka tanrı olmadığına ve benim, Allah'ın elçisi olduğuma şehâdet getirmeye
davet et. Eğer bunu itiraf ile sana itaat ederlerse, Allah'ın, onlara günde beş
vakit namazı farz kıldığını açıkla. Buna da itaat ederlerse, zenginlerinden alınıp
fakirlerine verilecek olan zekâtı Allah'ın farz kıldığını onlara bildir."[493]
* Yine bu hadiste de İslam'ın temel unsurlarına
işaret edilerek nasıl bir sıra takip edileceği bildiriliyor. Değilse İslam
sadece bunlar demek değildir. Bunlar İslam dairesine girmenin temel
şartlarıdır. [494]
1212. İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah'tan başka
ilâh olmadığına, Muhammed'in, Allah'ın elçisi olduğuna şehâdet edinceye, namazı
kılıp zekâtı verinceye kadar insanlarla savaşmam bana emrolundu. Bunları
yaparlarsa, –İslâm'ın hakkı olan hadler hariç– canlarını, mallarını benden
korumuş olurlar. Gerçek durumlarının hesabını görmek ise Allah'a
kalmıştır."[495]
1213. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh dedi ki, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in vefatı
üzerine, yerine Ebû Bekir halife seçilip de Araplar’dan kimileri dinden
dönünce, Ebû Bekir bunlara karşı savaş açtı. Bunun üzerine Ömer radıyallahu anh :
– Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem "Ben insanlarla
Allah'tan başka ilâh yoktur deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Kim kelime–i
tevhîdi söylerse, –İslâm'ın hakkı olan hadler hariç– mal ve canını benden
korumuş olur. Gerçek hesabını görmek ise Allah'a kalmıştır" buyurmuşken
şimdi sen onlarla nasıl savaş edersin? diye karşı çıktı.
Ebû Bekir:
– Allah'a yemin ederim ki, namazla zekâtın arasını
ayıranlarla mutlaka savaşırım. Çünkü zekât, malın (ödenmesi gerekli) hakkıdır.
Allah'a yemin ederim ki, Resûlullah'a verdikleri bir deve yularını bile bana
vermekten kaçınırlarsa, sırf bu sebepten dolayı onlarla savaşırım" cevabını
verdi.
Bunun üzerine Ömer radıyallahu
anh şöyle dedi:
"Yemin ederim ki, zekât vermek istemeyenlerle savaş
konusunda Allah Teâlâ'nın, Ebû Bekir'in kalbine tam bir kararlılık vermiş
olduğunu gördüm ve doğrunun bu olduğunu anladım."[496]
* İslâmî yönetimin savaşından korunmak için mutlaka
yapılması gerekenlerin sınırı çizilmektedir. Bunlar kelime-i şehadet, namaz ve
zekattır. Bedenin hakkı olan namazla malın hakkı olan zekat aynı derecede
görülmüş, Hz. Ebubekir de böylece uygulamıştır. Hz. Ömer de bu gerçeği
anlamakta gecikmemiştir. [497]
1214. Ebû Eyyûb radıyallahu anh demiştir ki bir adam
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e:
– Beni cennete götürecek bir amel söyle! dedi. Resûl–i Ekrem
de:
– "Allah'a ibadet
eder, O'na hiçbir şeyi ortak koşmazsın. Namazı kılar, zekâtı verir ve akrabanı
görüp gözetirsin!" buyurdu.[498]
1215. Ebû Hüreyre radıyallahu anh dedi ki, bedevînin biri
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e
geldi ve:
– Ey Allah'ın Resulü! İşlediğim takdirde cennete gireceğim
bir amel söyle bana, dedi. Resûl–i Ekrem:
– "Allah'a,
hiçbir şeyi ortak koşmaksızın kulluk edersin. Farz olan namazları kılarsın.
Yine farz olan zekâtı verirsin ve ramazan orucunu tutarsın" buyurdu.
Bedevî:
– Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, bu söylediklerine
hiçbir şey ilâve etmem, dedi.
Adam dönüp gidince Peygamber aleyhisselâm:
– "Cennetlik
birini görmek kimi mutlu ediyorsa, şu kişiye bakıversin!" buyurdu.[499]
* Bu hadis te 1208 no'lu
hadisin bir benzeri olup Rasûlullah (s.a.v.)'e davet ve tebliğdeki metodunu
eğitim ve öğretimdeki inceliğini göstermiş oluyor. Çünkü o soru soran kimselere
birinci derecede lazım olan noktalara işaret eder, fazla teferruata girmeksizin
özlü konuşurdu.
Belki de Rasûlullah (s.a.v.) bu kişilerin cennetlik
oldukları Allah tarafından kendisine bildirilmiş olan kimselerdendir. Çünkü
cennetle müjdelenen kimseler sadece aşere-i mübeşşere dediğimiz on kişiden
ibaret değildir. Çeşitli vesilelerle bu şekilde cennetlik olduğu söylenen
sahabiler de vardır. [500]
1216. Cerîr İbni
Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:
"Ben Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem'e, namaz kılmak, zekât vermek ve bütün
müslümanların iyiliğini istemek üzere biat ettim."[501]
* Bu hadisten de zekatın ferd ve devlet ilişkisindeki
önemini anlamış oluyoruz. Çünkü sahabiler çoğu sefer önemli gördükleri konular
üzerinde Peygamberimiz (s.a.v.)'e söz verirler ve güçlerimiz yettiği sürece
kaydını koyarak bağlayıcı taahhütlerde bulunurlardı. [502]
1217. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
"Zekâtı
verilmeyen her altın ve gümüş, kıyamet günü ateşte kızdırılarak plaka haline
getirilip sahibinin yanları, alnı ve sırtı bunlarla dağlanır. Bu plakalar
soğudukça, süresi elli bin sene olan bir günde kullar arasında hüküm
verilinceye kadar sahibine azap için tekrar kızdırılır. Neticede kişi, yolunun
ya cennete ya da cehenneme çıktığını görür."
– Ey Allah'ın elçisi! Peki zekâtı verilmeyen develerin
durumu nedir? dediler. Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
– "Hakkı
ödenmeyen her deve sahibi, –ki su başlarına geldikleri zaman sağılıp sütünün
muhtaçlara dağıtılması da bu haklar arasındadır– kıyamet günü düz ve geniş bir
sahaya yatırılır. O develer de en semiz hallerinde ve bir tek yavru bile
dışarıda kalmamak şartıyla o kişiyi ayaklarıyla çiğner ve dişleri ile
ısırırlar. Öndekiler geçtikçe arkadakiler gelir (aynı şeyi yapar). Süresi elli
bin sene olan bir günde insanlar hakkında hüküm verilinceye kadar bu böyle
devam eder. Neticede kişi, yolunun ya cennete veya cehenneme çıktığını görür."
– Ey Allah’ın elçisi! Peki zekâtı verilmeyen sığırlar ile
koyunların durumu ne olacak? dediler. Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
– "Hakkı (zekâtı)
verilmemiş her sığır ve koyun sahibi, kıyamet günü düz ve geniş bir yere yatırılır.
İçlerinde eğri boynuzlu veya boynuzsuz veya boynuzu kırık bir tane bile hayvan
bulunmaksızın o hayvanlar o kişiyi boynuzları ile süser, tırnakları ile
çiğnerler. Öndeki geçince arkadaki onu takip eder ve bu durum süresi elli bin
yıl olan bir günde kullar arasında hüküm verilinceye kadar devam eder. Neticede kişi, yolunun ya cennete veya cehenneme
çıktığını görür."
– Ey Allah'ın elçisi! Ya atların durumu nedir? dediler.
Resûlullah aleyhisselâm şöyle
buyurdu:
– "Atlar üç
sınıftır. Kişi için yük olan at vardır; örtü olan at vardır, ecir ve sevap olan
at vardır. Yük ve vebal olan at sahibinin sırf çalım satmak ve İslâm'a
düşmanlık yapmak için beslediği attır. Bu, o adam için vebaldir, Örtü olan at
sahibinin Allah rızâsı için beslediği ve binit ve koşum olarak üzerindeki
Allah'ın hakkını ödediği, iyice bakıp gözettiği attır; bu sahibi için bir perde
ve örtüdür. Ecir ve sevap olan ata gelince, o da sahibinin müslümanlara
yardımcı olmak maksadıyla Allah yolunda besleyip çayır ve bahçelerde otlattığı
attır. Atın o çayır veya bahçeden yediği ve çıkardığı şeyler sayısınca sahibine
iyilik yazılır. Hatta at ipini koparıp da bir–iki tur atarsa, onun izleri ve
pislikleri adedince sahibine iyilik yazılır. Ya da sahibi sulamak niyeti olmadığı
halde onu bir nehir kenarından geçirirken at su içecek olsa, Allah onun içtiği
su yudumları adedince sahibine iyilik yazdırır."
– Ey Allah'ın elçisi! Peki ya eşeklerin durumu nedir?
dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
– "Kim zerre kadar
bir hayır işlerse onun karşılığını görür. Kim zerre kadar kötülük yaparsa onun
karşılığını görür" meâlindeki umûmi mânalı âyetten başka bana eşekler hakkında
özel bir bilgi verilmedi."[503]
* Bu hadis-i şerifte bize zekatın diğer ibadetler
gibi ihmale gelmeyen bir ibadet olduğunu, bu dünyada verilmediği takdirde malın
cinsine göre ahirette azabının olacağını bildirmektedir. Hadisin son
bölümündeki at ve eşeklerle ilgili kısmı bugün arabalar ve değişik vasıtalar
için de düşünebiliriz. Çalım satmak ve gösteriş için kullanılanlara vebal ve
günah kazandıracağını İslam davası uğruna ve Allah rızası kazanılacak işlerde
kullanılanlara da ecr ve sevap olacağı muhakkaktır
Bu konuyla alakalı Kur'an'ın Zariyat: 51/19, Meariç:
70/24-25, Zilzal: 99/7-8 ve Lokman: 31/16. ayeti tefsirlerden okunmalıdır. [504]
Bu konudaki bir ayet ve yedi hadisten oruç tutmanın geçmiş
ümmetlere olduğu gibi bize de farz kılındığını, orucun diğer ibadetlerden farklı
muamele göreceği, orucun kalkan gibi koruyucu olduğunu, oruçlunun iki sevinçli
anı olduğunu, oruçlunun ağız kokusunun Allah katında misk kokusundan daha güzel
olduğunu, oruç tutanların cennete reyyan kapısından gireceklerini, Allah rızası
için tutulan bir günlük orucun cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutacağını,
inanıp sevabını Allah'tan bekleyerek tutulan orucun geçmiş günahları
bağışlayacağını, Ramazan ayı geldiğinde cennet kapılarının açılıp cehennem
kapılarının kapanacağını ve şeytanların bağlanacaklarını, oruca başlarken ve
bitirirken aya bakarak tesbitin gerekliliğini, hava bulutlu olunca Şaban ayını
otuza tamamlamak gerektiğini öğreneceğiz. [505]
“Siz ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz
kılındığı gibi size de farz kılındı, ki böylece yolunuzu Allah ve kitap ile
bulmuş olursunuz. Sayılı günlerde oruç... Ancak sizden kim hasta veya seyahatte
olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruç tutmaya gücü
yetmeyenlere veya zorla güç yetirip de orucu tutamayıp yiyenlerin üzerine,
fidye vererek bir yoksulu doyurması da bir yükümlülüktür. Her kim yapmaya
yükümlü olduğundan daha fazla iyilik yaparsa, kendisine iyilik yapmış olur.
Oruç tutmak sizin için daha yararlıdır, keşke bunu bilseydiniz. Kur’an bir
rehber, bu rehberliğin apaçık bir delili ve doğruyu yanlıştan ayırt edici bir
ölçü olarak insanoğluna ilk defa bu Ramazan ayında indirilmiştir. Bundan
dolayı, sizden her kim bu ayı görürse veya bu aya oruç tutabilecek durumda iken
ulaşırsa, baştan sona oruç tutsun. Ancak hasta veya seyahatte olan, başka
günlerde tutamadığı kadarını aynı sayıda tutsun. Allah sizin için kolaylık
diler, zorluk çekmenizi istemez. Allah size bunları açıkladı ki, o sayıyı
tamamlayasınız. Ve size doğru yolu gösterdiği için Allah’ı yüceltmenizi ister,
gerekir ki şükredersiniz.” (Bakara: 2/183-185)
1218. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Aziz ve celîl olan
Allah "İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben vereceğim" buyurmuştur.
Oruç kalkandır.
Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine
söver ya da çatarsa: ‘Ben oruçluyum’ desin.
Muhammed'in canı
kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah
katında misk kokusundan daha güzeldir.
Oruçlunun
rahatlayacağı iki sevinç anı vardır: Birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de
orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır."[506]
* Oruç ibadeti gösterişten uzak tek ibadet olması
dolayısıyla Kur’an’da nispetleri bildirilen (10-700) arasındaki sevaplarla
sınırlandırılmayacak kadar miktarda Allah tarafından mükafatlandırılacaktır. [507]
1219. Yine
Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
"Allah yolunda
çift sadaka veren kimse, cennetin muhtelif kapılarından, ‘Ey Allah'ın (sevgili)
kulu! Burada hayır ve bereket vardır’, diye çağırılır. Sürekli namaz kılanlar
namaz kapısından, mücahidler cihad
kapısından, oruçlular reyyân kapısından, sadaka vermeyi sevenler de sadaka
kapısından (cennete girmeye) davet edilirler."
Ebû Bekir radıyallahu
anh:
– Anam babam sana kurban olsun ey Allah'ın Resulü! Gerçi bu
kapıların birinden çağrılan kimsenin diğer kapılardan çağırılmaya ihtiyacı
yoktur ama, bu kapıların hepsinden birden çağrılacak kimseler de var mıdır?
dedi.
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem:
– "Evet, vardır.
Senin de o bahtiyârlardan olacağını ümit ederim" buyurdu.[508]
1220. Sehl İbni
Sa'd radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
"Cennette reyyân
denilen bir kapı vardır ki, kıyamet günü oradan ancak oruçlular girecek, onlardan
başka kimse giremeyecektir. Oruçlular nerede? diye çağrılır. Onlar da kalkıp
girerler ve o kapıdan onlardan başkası asla giremez. Oruçlular girince o kapı
kapanır ve bir daha oradan kimse girmez."[509]
1221. Ebû Saîd
el–Hudrî radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah rızâsı
için bir gün oruç tutan kimseyi Allah Teâlâ, bu bir günlük oruç sebebiyle
cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutar."[510]
1222. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallalllahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim, faziletine
inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş
günahları bağışlanır."[511]
1223. Yine Ebû
Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Ramazan ayı
girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır."[512]
1224. Yine Ebû
Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Ramazan hilâlini
görünce oruç tutunuz. Şevval hilâlini görünce de oruca son veriniz. Ramazanın
başlangıcı bulutlu bir güne rastlarsa, şâbanı otuza tamamlayınız."[513]
Bu, Buhârî'nin rivayetidir. Müslim'in rivayetinde şöyle
buyurulmaktadır: "Eğer şevval ayının
başlangıcı bulutlu olursa, orucu otuza tamamlayınız."[514]
* İbadetlerimiz yani Kurban ve oruç Kamerî aylara göre
hesap edilir, onların görülmesiyle başlanır, yine bir sonraki ayın görülmesiyle
de oruca son verilir. Eğer bulutlu olursa oruç otuza tamamlanır, bu hadisteki
emre göre kişi kendisi bakmaya gücü yetmezse bakıp görenlerden güvendiği
kimselere uyabilir. [515]
Bu bölümde de Ramazanda bilhassa Ramazanın son on gününde
cömert olmanın ve ibadetlere ağırlık vermenin gerekliliğini öğreneceğiz. [516]
1225. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûllullah sallallahu
aleyhi ve sellem insanların en cömerdi idi. Onun en cömert olduğu anlar da
ramazanda Cebrâil'in, kendisi ile buluştuğu zamanlardı. Cebrâil aleyhisselâm, ramazanın her gecesinde
Hz. Peygamber ile buluşur, (karşılıklı) Kur'an okurlardı. Bundan dolayı Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem Cebrâil
ile buluştuğunda, esmek için
engel tanımayan bereketli rüzgârdan daha cömert davranırdı."[517]
1226. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Ramazan ayının son on günü girdiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleri
ihyâ eder, ev halkını uyandırır, ibadete soyunarak eşleriyle ilişkiyi keserdi.[518]
* Müslümanlıkta, dünyadan el etek çekip kendini
ibadete vermek dediğimiz Ruhbanlık yoktur. Ruhbanlık sadece hristiyanlar
tarafından uydurulmuş olup, bu uydurdukları işin de hakkından gelememişlerdir.[519]
İslamda sadece Ramazanın son on gününde toplumdan ve her şeyden uzaklaşarak
ibadet etme modeli vardır ki, buna itikâf diyoruz. Müslümanlardan bazısının
yapmasıyla diğerlerinden bu yük inmiş olur. Bu son on günde kadir gecesinin
faziletini yakalayabilmek için geceli gündüzlü ibadete ağırlık vermek esastır. [520]
Bu bölümdeki dört hadis-i şeriften Ramazan’ı karşılamak için birkaç gün
öncesinden oruç tutulmaması gerektiğini, yine hilal görülüp oruca
başlanacağını, hilalle oruca son veirileceğini, Şaban’ın onbeşinden sonra oruç
tutulmaması gerektiğini, Ramazan’dan bir gün önce oruç tutulmaması gerektiğini
öğreneceğiz. [521]
1227. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
"Sizden biriniz
bir–iki gün öncesinden oruç tutarak ramazanı karşılamaya kalkmasın. Ancak belli
günlerde oruç tutmayı âdet edinmiş olan kimse, o gün orucunu tutsun."[522]
1228. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ'dan rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
"Ramazandan
(bir–iki gün) önce oruç tutmayınız. Ramazan hilâlini gördüğünüzde oruca
başlayınız; şevvâl hilâlini gördüğünüzde oruca son veriniz. Hilâli görmenize
bulut mani olacak olursa, günü otuza tamamlayınız."[523]
1229. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Şâbanın ikinci
yarısında oruç tutmayınız."[524]
1230.
Ebü'l–Yakzân Ammâr İbni Yâsir radıyallahu
anhümâ şöyle dedi:
Ramazandan olup
olmadığı belli olmayan günde (yevmü'ş–şek) oruç tutan kişi, Ebü'l–Kâsım sallallahu aleyhi ve sellem'e isyân
etmiş olur.[525]
Bu üç konundaki on iki hadisten, hilali görünce de dua
yapılacağını, sahura kalmakla bereket olacağını, sahur yemeğinin Ehli Kitapla
bizim orucumuz arasındaki fark olduğunu, oruç açmakta acele davranmanın
gerekliliğini, iftar edilecek vaktin hangi vakit olduğunu, iftarı hurma ve su
ile açmanın uygun olduğunu öğreneceğiz. [526]
1231. Talha İbni Ubeydullah radıyallahu anh'den rivayet edildiğine
göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
hilâli gördüğü zaman şöyle dua ederdi:
"Allahım! Bu
hilâli bize emniyet ve iman, selâmet ve İslâm hilâli kıl. (Ey hilâl!) Benim
rabbim de senin rabbin de Allah'tır" (Bu, doğruluk ve hayr hilâli olsun).[527]
1232. Enes radıyallahu anh'den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
"Sahur yapınız,
zira sahurda bolluk–bereket vardır."[528]
1233. Zeyd İbni
Sâbit radıyallahu anh dedi ki: Biz
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
ile birlikte sahur yemeği yedik sonra da sabah namazını kıldık.
Sahur yemeği ile sabah namazı arasında ne kadar zaman geçti?
diye soruldu. "Elli âyet okuyacak
kadar" cevabını verdi.[529]
1234. İbni Ömer radıyallahu anhümâ dedi ki, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in iki
müezzini vardı: Bilâl ve İbni Ümmü Mektûm. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Bilâl geceleyin
erkence ezan okur. Siz İbni Ümmü Mektûm ezan okuyuncaya kadar yiyip
içiniz."
İbni Ömer, "Bu ikisinin arasındaki zaman, biri inip
diğeri çıkıncaya kadar geçen vakitten ibaretti" demiştir.[530]
1235. Amr
İbnu'l–Âs radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
"Bizim orucumuz
ile Ehl–i kitabın orucu arasındaki en önemli fark sahur yemeğidir."[531]
* Gündüz tutulacak oruca gece yenilen sahur yemeği
destektir, gece namazı için de gündüz uykusu (kaylule) destektir. (İbn Mace,
Sıyam, 23) hadisine göre sahura kalkmak uygundur. [532]
1236. Sehl İbni
Sa'd radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Oruç açmakta
acele ettikleri sürece müslümanlar hayır üzere yaşarlar."[533]
1237. Ebû Atıyye
dedi ki, ben ve Mesruk Âişe radıyallahu
anhâ'nın yanına gittik. Mesruk ona:
– Muhammed sallallahu
aleyhi ve sellem'in ashâbından iki kişi var. İkisi de hayırdan geri
kalmıyorlar. Ancak bunlardan biri akşam namazını kılmakta ve oruç açmakta acele
ediyor, diğeri ise hem akşam namazını hem de iftarı geciktiriyor, dedi. Bunun
üzerine Âişe:
– Akşam namazını kılmakta
ve oruç açmakta
acele eden kimdir? diye sordu.
Mesruk da:
– (İbni Mes'ud'u kastederek) Abdullah'tır, cevabını verdi.
Bunun üzerine Âişe:
– Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem de öyle yapardı, dedi.[534]
1238. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem dedi ki:
“Allah Teâlâ şöyle
buyurdu: Kullarımın bana en sevgili olanı, oruç açmakta acele davranandır."[535]
1239. Ömer
İbnü'l–Hattâb radıyallahu anh'den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Gece, (doğudan)
geldi de gündüz (batıdan) gitti ve güneş kayboldu mu oruçlu derhal orucunu
açar."[536]
* Nefsini terbiye etmek, sabrını ölçmek bahanesiyle
iftarı geciktirmeyi adet haline getirenler, sünnete aykırı davranmış olurlar.
Peygamberimizin sünnetinden yan çizip kendi kafasından uygulamalar ortaya
koyanlar bir çeşit sapıklığa düşmüşlerdir. Ashabı kiram Rasûlullah (s.a.v.)’ın
iftarı çabuk yapmasını ve sahuru geciktirmesini daima taklid ederlerdi. İtiraz
edilemeyen iki delilden birisi olan hadislere uymak her müslümanın vazifesidir.
Sünnete uyan davranışlardan dolayı da Allah o kullarını sevmektedir. Son
hadiste de akşam olduğunun üç alameti bildirilmektedir. Takvim ve saatın
bulunmadığı zamanlarda Müslümanlar bu ölçülere göre oruçlarını açacaklardır. [537]
1240. Ebû İbrahim
Abdullah İbni Ebû Evfâ radıyallahu anhümâ
dedi ki:
Biz Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem ile bir seferde beraber bulunduk. O oruçlu idi. Güneş
batınca, oradakilerden birine:
– "Ey fülan! Haydi binitinden
in, bize sevik karıştırıver!" buyurdu.
O:
– Ey Allah'ın Resûlü! Keşke geceyi bekleseydin? dedi. Hz.
Peygamber:
– "Ey fülan!
Haydi binitinden in, bize sevik karıştırıver!" buyurdu. Adam yine:
– Henüz gün devam ediyor, dedi. Resûl–i Ekrem yine:
– "Ey fülan! Haydi binitinden in, bize
sevik karıştırıver!" buyurdu.
Bunun üzerine adam indi ve oradakiler için sevik karıştırıp
çorba hazırladı. Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem bunu içti sonra eliyle doğu tarafını işaret ederek şöyle
buyurdu:
– "Gecenin bu
taraftan belirdiğini gördünüz mü oruçlunun iftar vakti gelmiş demektir."[538]
1241. Sahâbeden
Selmân İbni Âmir ed–Dabbî radıyallahu anh'den
rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Herhangi biriniz
iftar etmek istediği zaman orucunu hurma ile açsın. Hurma bulamazsa, su ile
iftar etsin. Su temizdir."[539]
* Doğrudan kana karışan tatlı cinsinden olması
dolayısıyla ve o gün Medine’de çok bulunan bir meyve olması hasebiyle iftar
açmada ilk olarak hurma tavsiye edilmiştir. Hurma bulunamadığı takdirde her
bölgede ve her zaman bulunabilen su tavsiye edilmiştir. Hurma ve su
tercihlerini kış mevsiminde hurma, yaz ve sıcak mevsimlerde su şeklinde yorum
getirenler de olmuştur. [540]
1242. Enes radıyallahu anh dedi ki: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem akşam namazından
önce bir kaç taze hurma ile orucunu açardı. Taze hurma bulamazsa, kuru bir
hurmacıkla iftar ederdi. Kuru hurma da bulamazsa, birkaç yudum su içerek iftar
ederdi.[541]
* Bu bölümün başlığında Nevevi, iftardan sonra
söylenecek söz diye başlık koymasına rağmen bu konuda bir hadis zikretmemiştir.[542]
İftar esnasında veya iftardan sonra Rasûlullah (s.a.v.):
“Susuzluk gitti, damarlar nemlendi. İnşallah sevap da
hasıl oldu” derlerdi. Ayrıca;
“Ey Allahım sadece senin için oruç tuttum ve senin
rızkınla orucumu açtım” da derlerdi. [543]
Bu konudaki iki hadis-i şeriften oruçlu kimsenin diğer
zamanlarından daha dikkatli olarak kötü ve çirkin söz söylememesi gerektiğini,
başka birisi kendisine çatarsa “Ben oruçluyum” demesi gerektiğini, yalan ve
kötülükler yapanların bu halleriyle aç ve susuz durmalarına Allah’ın hiçbir
değer vermeyeceğini öğreneceğiz. [544]
1243. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
"Hiçbiriniz,
oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri
kendisine söver veya çatarsa, ‘ben oruçluyum desin’[545]
1244. Yine Ebu Hureyre’den bildirildiğine göre
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Oruçlu bir kimse yalanı ve yalanla iş
yapmayı terk etmezse onun yemesini içmesini terk etmesine Allah’ın hiçbir
ihtiyacı yoktur.”[546]
* Oruç sadece kişinin yeme içme gibi ihtiyaçlarını
frenlemesi demek değildir. Başta dili olmak üzere her türlü organlarını da
kötülüklerden alıkoymak durumundadır ki böylece oruçtan beklenen sonuç
gerçekleşmiş olsun.
Yeme içmenin yanı sıra her türlü kötülük ve zararlı şeylere karşı da
irade gücü ve direncin kullanılması gerekmektedir.
Başka biri bizi kötülüğe sürüklemek için söver ve çatarsa
yapacağımız iş ona uymak değil, uymayacağımızın en güzel şekilde belirtilmesi
olacaktır. Böylece kişi tüm hareketleriyle oruçlu olduğunu göstermiş olacaktır. [547]
Bu bölümdeki üç hadisten, unutarak orucunu bozan kimsenin orucuna devam
etmesi gerektiğini, bunun Allah tarafından ona bir ikram olduğunu, oruçlu iken
boğaza su kaçırma tehlikesinden dolayı buruna fazla çekilmemesi gerektiğini,
cünüplüğün oruca bir zarar vermediğini öğreneceğiz. [548]
1245. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
"Sizden biriniz
unutarak bir şey yer veya içerse, orucunu tamamlasın. Çünkü onu Allah yedirmiş
ve içirmiştir."[549]
1246. Lakît İbni
Sabire radıyallahu anh şöyle dedi:
Ben:
– Ey Allah'ın Resûlü! Bana abdest almayı anlat! dedim. O da:
– "Güzelce abdest
al, parmak aralarına suyu ulaştır. Oruçlu olmadığın zaman suyu burnuna iyice
çek!" buyurdu.[550]
1247. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem'in, ailesiyle ilişkide bulunup cünüp olarak sabahladığı
olurdu. Sonra yıkanıp, orucunu tutardı.[551]
1248. Âişe ve
Ümmü Seleme radıyallahu anhümâ şöyle
dediler:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem ihtilâm olmaksızın cünüp olarak sabahlardı. Sonra (yıkanır
ve) oruç tutardı.[552]
* Birinci hadiste unutarak yiyip içmenin orucu
bozmayacağı ve bu yemenin ve içmenin Allah’ın bir ikramı olduğunu bize
bildirmesi yalnız kişi hatırına geldiği an yemeyi içmeyi bırakıp oruca devam
edecektir. İkinci hadiste, abdest alırken genizden boğaza su kaçmaması için
dikkatli davranılması gereği vurgulanmaktadır. Üçüncü ve dördüncü hadislerde
ise, gusül abdesti alması gerektiği halde sabah namazına kadar yıkanmayan
kimsenin oruca devam edip edemeyeceğine açıklık getirilmiştir. Cünüplük, namazı
ilgilendiren bir haldir, orucu değil. Aişe ve Ümmü Seleme annelerimizden
bildirilen bu ve benzeri hadislerde kişinin Ramazan ve sair gecelerde cünüp
olup sabah namazına kadar cünüp durabileceğinin caiz olduğu belirtilmiştir.
Böyle bir kişi yıkanıp sabah namazını kılar, Ramazansa orucuna devam edebilir.
Peygamberimiz hayatın her safhasında biz ümmetine örnektir. [553]
Bu bölümdeki üç hadisten, Ramazan dışında en faziletli orucun Muharrem
ayında olduğunu, Rasulullah (s.a.v.)’ın Ramazan dışında en fazla oruçlu bulunduğu
ayın Şaban ayı olduğunu, en ideal oruç tutmanın ne şekilde olacağını
öğreneceğiz. [554]
1249. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Ramazan orucu
dışında en faziletli oruç, Allah'ın ayı muharremde tutulan oruçtur. Farzlar
dışında en faziletli namaz da gece namazıdır."[555]
1250. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem hiç bir ayda, şâban ayında tuttuğu oruçtan daha fazla oruç
tutmazdı. Şâban ayının tamamını oruçlu geçirirdi.
Başka bir rivayette[556]
"Pek az bir kısmı hariç, şâban ayını baştan sona oruçlu geçirirdi"
denilmektedir.[557]
* Şabanın 15. gününden sonra oruç tutulmamasını
isteyen hadisle bu hadis ters gibi görünüyorsa da; alışık olmayanların Ramazana
dinç girebilmeleri için bir tavsiye niteliğinde olup alışık olanların en fazla
oruç tutacakları ayın Şaban ayı olduğunu açıklamaktır. [558]
1251.
Mücîbetü'l–Bâhiliyye, babasından (veya amcasından) naklen, babasının Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem'e elçi
olarak gidip memleketine döndüğünü, bir yıl sonra –hali ve görünüşü oldukça
değişmiş olarak– tekrar
Hz. Peygamber'e gittiğini ve şöyle dediğini
haber verdi:
– Ey Allah'ın Resûlü! Beni tanıdınız mı? Hz. Peygamber:
– "Sen kimsin?
(tanımadım)" buyurdu. Adam:
– Bir sene önce size gelmiş olan Bâhilîyim, dedi. Hz.
Peygamber:
– “Seni böylesine
değiştiren nedir? Halbuki sen çok iyi görünüyordun” buyurdu. Adam:
– Senden ayrıldığım günden beri, geceleri hariç, asla yemek
yemedim, dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem:
– "Kendine
işkence etmişsin!" buyurdu ve ilâve etti:
– "Sabır ayı
(ramaza)nı bütünüyle, diğer aylardan da birer günü oruçlu geçir."
Adam:
– Benim için bu sayıyı arttırınız. Zira benim gücüm bundan
fazlasına yeter, dedi. Hz. Peygamber:
– "O halde her
aydan iki gün oruç tut!" buyurdu. Adam:
– Daha arttırınız, dedi. Hz. Peygamber
– "Peki, her
aydan üç gün!" buyurdu. Adam:
– Biraz daha arttırınız, dedi. Hz. Peygamber de:
– "Haram aylarında (receb, zilkade,
zilhicce ve muharrem) üç gün oruç tut, bırak; üç gün oruç tut, bırak; üç gün
oruç tut, bırak." buyurdu ve üç parmağını birleştirip bırakmak
suretiyle de fiilen gösterdi.[559]
* Hiçbir kimse Peygamber (s.a.v.)’den daha kaliteli
Müslüman olamaz, ondan daha dindar olamaz, daha müttaki olamaz. Müttaki olmak;
yolunu yordamını Allah’ın kitabı ve peygamberimizin sünnetiyle bulmaya
çalışmaktır. 1178 numaralı hadiste de beyan edildiğine göre Allah’ın en çok
beğendiği namaz ve orucun da Davut (a.s.)’ın orucu olduğunu öğrenmiştik.
Kişinin peygamber tavsiyesine uygunluğu ölçüsünde müttaki olacağını, aksi
takdirde onun sünnetinden uzaklaşmış, emrini dinlemeyip isyan etmiş olacağı da
kesindir. [560]
Bu üç bölümdeki 6 hadis-i şeriften, Zilhiccenin ilk on
gününde tutulan oruçtan Allah’ın hoşnut kalacağını, Arefe günü tutulan orucun
günahlara keffaret olacağını, aşure günü oruç tutmanın faziletini, Ramazandan
sonra gelen Şevval ayından altı gün oruç tutulursa bir senenin oruçlu
geçirilmiş gibi sevap olacağını öğreneceğiz. [561]
1252. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ'dan rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
"Başka günlerin
hiçbirinde, –zilhiccenin ilk on gününü kastederek– şu günlerde işlenecek amel–i
sâlihten, Allah katında, daha sevimli hiçbir amel yoktur."
– Allah uğrunda yapılacak cihad da mı üstün değildir, Yâ
Resûlallah? dediler.
– "(Evet) Allah
yolunda yapılacak cihad da. Ancak malını ve canını tehlikeye atarak cihada çıkan,
şehit olup dönmeyen kimsenin cihâdı başka. (O, bundan üstündür), "
buyurdu.[562]
* Faziletli günler ve ameller hakkında bkz. 1274-1279[563]
1253. Ebû Katâde radıyallahu anh'den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem'e arefe günü tutulan orucun fazileti soruldu; o da:
"Geçmiş bir yılın
ve gelecek bir yılın günahlarına kefâret olur" buyurdu.[564]
* (Fecr: 89/2)’deki on gün (Hac: 22/28)’deki belirli
günler (Bakara: 2/197)’deki sayılı günler Kurban bayramı ve teşrik günleri
olarak da yorumlanmıştır. Dolayısıyla bu günleri ibadetle ve oruçla geçiren
kimseye geçmiş ve gelecek birer yıllık günahlarına kefaret olmaya yetecek kadar
sevap ve rahmet verilir. [565]
1254. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ'dan rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem aşûre gününde oruç tuttu ve oruç tutmayı tavsiye etti."[566]
1255. Ebû Katâde radıyallahu anh'den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem'e aşûre günü tutulan orucun kıymeti soruldu; o da:
"Geçmiş bir
senenin günahlarına kefâret olur" buyurdu.[567]
1256. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ'dan rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
"Gelecek seneye
kadar yaşayacak olursam, muharrem ayının dokuzuncu günü oruç tutarım."[568]
* Yahudilerin aşure günü oruç tuttukları kendisine
haber verilince Rasûlullah (s.a.v.) onlara benzememek için bir gün öncesinden
tutmaya niyetlenmiştir. Onlara benzememek için aşureden bir gün önce veya bir
gün sonrasıyla tutmak (9-10 veya 10-11 veya 9-10-11) uygun olur.[569]
1257. Ebû Eyyûb radıyallahu anh'den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
"Ramazan orucunu
tutan ve buna şevval ayında altı oruç daha ekleyen kişi, bütün seneyi oruçlu
geçirmiş gibi olur."[570]
* Bu hüküm her hayırlı
işin on katı sevap ile değerlendirileceği esasına dayanır. Yani 30 Ramazan + 6
Şevval 36 x 10 = 360 gün. Bu hadiste belirtilen oruç şeklini İmam Malik (r.a.)
her halde kendisine ulaşmamış olacak ki Muvatta isimli kitabının oruç bölümünün
sonunda böyle bir oruç tutulacağına dair bir bilgi bize ulaşmadı demektedir.
Halbuki bu Raviden başka Ebu Hureyre, Cabir, Sevban, Berâ ibni Âzib ibni Abbas
ve Aişe (r.anhüm) olmak üzere bu hadisin başka rivayetleri de bulunmaktadır.
Dolayısıyla sünnet olan bu oruçla Ramazan bayramının ikinci
gününden başlamak üzere o ayın içinde nasıl olursa olsun peşpeşine veya ayrı
ayrı zamanlarda tutmak gerekir. [571]
Bu iki bölümdeki on hadisten, Rasulullah’ın doğduğu peygamber olduğu ve
vahyin ilk geldiği günün Pazartesi olduğunu, amellerin Pazartesi ve Perşembe
günleri Allah’a arzedildiğini, Rasulullah’ın her aydan üç gün oruç tutmayı,
kuşluk ve vitir namazını tavsiye ettiğini ve bu üç günlük orucu herhangi bir
günde tuttuğunu ve kameri ayların 13, 14, 15.’inde tutulmasını emrettiğini ve
kendisinin de bizzat bu günlerde tuttuğunu öğreneceğiz. [572]
1258. Ebû Katâde radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem'e pazartesi günü oruç tutmanın fazileti soruldu. O da
şöyle buyurdu:
"O gün, benim
doğduğum, peygamber olduğum (veya bana vahiy geldiği) gündür."[573]
1259. Ebû Hüreyre
radıyallahu anh'den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Pazartesi ve
perşembe günleri ameller (Allah'a) arz olunur. Ben, oruçluyken amellerimin arz
olunmasını isterim."[574]
1260. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem pazartesi ve perşembe günleri orucuna özen gösterirdi.[575]
* Amellerin haftada iki sefer Allah’a arzolunduğu ve
cennetin kapılarının da aynı günler açıldığı[576]
gerçeğine dayanarak bu günleri oruçlu geçirmek nafile ibadetler cümlesinden
olarak güzel görülmüştür. Böylece sadece Ramazana aid olmaksızın diğer günlerde
de oruç tutulup hem fakir fukaranın hali göz önünden uzak tutulmamış hem de
açlığa karşı direncimizi kontrol altında tutmuş oluruz. [577]
1261. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi: Dostum sallallahu aleyhi ve selllem bana şu üç
şeyi; her ay üç gün oruç tutmayı, iki rek'at kuşluk (duhâ) namazı kılmayı ve
uyumadan önce vitir namazını edâ etmeyi tavsiye etti.[578]
1262. Ebü'd–Derdâ
radıyallahu anh şöyle dedi:
Sevgilim sallallahu
aleyhi ve sellem bana, yaşadığım sürece asla terketmeyeceğim üç şeyi; her
ay üç gün oruç tutmayı, kuşluk namazını kılmayı ve uyumadan önce vitir namazını
eda etmeyi tavsiye etti.[579]
1263. Abdullah
İbni Amr İbni'l–Âs radıyallahu anhümâ'dan
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Her ay üç gün oruç tutmak, bütün seneyi oruçla
geçirmek demektir."[580]
* Bu hükümler her hayırlı işin en az on kat sevap ile
değerlendirileceği esasına dayanır. [581]
1264. Muâze el–Adeviyye'den
rivayet edildiğine göre kendisi, Hz. Âişe'ye:
– Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem, her ay üç gün oruç tutar mıydı? diye sordu. Âişe:
– Evet, dedi. Bu defa Muâze :
– Ayın hangi günlerinde tutardı? diye sordum, diyor. Âişe:
– Ayın hangi günlerinde tutacağına pek ehemmiyet vermezdi,
cevabını verdi.[582]
1265. Ebû Zer radıyallahu anh'den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
– "(Ey Ebû Zer!)
Ayda üç gün oruç tutacağın zaman, on üç, on dört ve on beşinci günleri
tut."[583]
1266. Katâde İbni
Milhân radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem bize eyyâm–ı bîz'da, ayın on üç, on dört ve on beşinde
oruç tutmayı emretti.[584]
1267. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem hazarda ve seferde eyyâm–ı bizı oruçsuz geçirmedi.[585]
* Tavsiyesi ile yaptıkları arasında tam bir uyum olan
Rasûlullah (s.a.v.)’ın nafile oruçlarla alakalı tavsiye ve yaptıkları böylece
gözler önüne serilmiş oldu. Farzların yanı sıra yapılması gereken bu tür nafile
ve tatavvu ibadetlerle de kişi Allah’a yaklaşmaya ve sevabını artırmaya
çalışmalıdır. [586]
Bu bölümdeki üç hadisten, oruçluya iftar ettirenin oruçlu kadar sevap
kazanacağını, oruçlu bir kimse başkasına yemek ikram ederse, yemek bitinceye
kadar meleklerin o kişiye dua ettiklerini, Rasulullah (s.a.v.)’ın yemekten
sonra yaptığı duayı öğreneceğiz. [587]
1268. Zeyd ibni Halid el-Cüheni (r.a.)’dan bize
aktarıldığına göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim bir oruçluyu
iftar ettirirse oruçlunun sevabı kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da
hiçbir şey eksilmez.”[588]
1269. Ümmü Umâre
el–Ensâriyye radıyallahu anhâ'dan
nakledildiğine göre Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem bir gün Ümmü Umâre'nin evini teşrif etti. O da hemen
Resûl–i Ekrem'e yemek ikram etti. Hz. Peygamber:
– "Buyur, sen de
ye!" teklifinde bulundu. Ümmü Umâre:
– Ben oruçluyum, dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
"Oruçlu bir
kimsenin yanında yemek yiyenler yemeği bitirinceye kadar melekler o oruçluya
dua ederler."
Hz. Peygamber bazan da "Yemek yiyenler doyuncaya kadar…" derdi.[589]
1270. Enes radıyallahu anh'den nakledildiğine göre
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, bir
gün Sa'd İbni Ubâde'nin yanına geldi. Sa'd derhal bir parça ekmek ve zeytin
çıkarıp Resûlullah'a ikram etti. Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem bunları yedikten sonra ona şöyle dua etti:
"Evinizde hep
oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyiler yesin, melekler de duacınız
olsun."[590]
* Bu üç hadiste farz olsun nafile olsun oruç tutan
kimselere iftar ettirmenin sevabını görüyoruz. Başka rivayetlerden de
öğrendiğimize göre iftar ettirmek bizim bugünkü yaptığımız gibi mükemmel
sofralarda onlarca çeşidin bulunduğu yemek türleriyle değil, bir hurma bir
yudum su, birkaç zeytin veya bir bardak süt ile de olabilir ve kişiye aynı
sevabı kazandırır.
Mükemmel sofralarda pek çok çeşitle iftar ettirememek
korkusundan dolayı bugün Müslümanlar ne Ramazanda ne de Ramazan dışında
evlerinde misafir ağırlama ve iftar ettirmeyi yapmamaktadırlar. Herkes gücüne
göre kendi yediğinden yedirmekle bu ikram işine başlanılmalıdır. Lüks, israf,
gösteriş ve reklama kaçmanın hiçbir mantığı yoktur.
Oruçlu iken başkasına yemek yedirene, “Biri yer biri
bakar” diye başlayan söz de tutarsızdır, çünkü (1267 hadis öyle
söylemiyor).
Kişi her zaman durumuna göre elinde ve evinde bulunandan
ikram ederek misafir ağırlamalı, infak ve harcamada bulunarak fedakar
olmalıdır. Mallarından bu şekilde fedakarlıklarda bulunamayanlar canlarından
asla fedakarlık yaparak şehid olamazlar. [591]
[1] Müslim, Müsâfirîn 252. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel,
Müsned, V, 249, 251.
[2] Müslim, Müsâfirîn 253. Ayrıca bk. Tirmizî,
Fezâilü’l–Kur’ân 5.
[3] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 21. Ayrıca bk. Ebû Dâvud,
Salât 349; Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 15; İbni Mâce, Mukaddime 16.
[4] Buhârî, Tevhîd 52; Müslim, Müsâfirîn 243. Ayrıca bk.
Ebû Dâvud, Salât 349; Tirmizî, Fezâilu’l–Kur’ân 13; İbni Mâce, Edeb 52.
[5] Buhârî, Et’ime 30 Fezâilü’l–Kur’ân 17, Tevhîd 36;
Müslim, Müsâfirîn 243. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Edeb 16; Tirmizî, Edeb 79; İbni
Mâce, Mukaddime 16.
[6] Müslim, Müsâfirîn 269. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime
16.
[7] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 294.
[8] Buhârî, İlm 15, Zekât 5, Ahkâm 3, Temennî 5, İ’tisâm
13, Tevhîd 45; Müslim, Müsâfirîn 266– 268. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 24; İbni
Mâce, Zühd 22.
544 ve 571’’de geçmiş, 1378’de tekrar gelecektir.
[9] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 295.
[10] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 11; Müslim, Müsâfirîn 240
[11] Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 16.
[12] Tirmizî, Fazâilü’l–Kur’ân 18. Ayrıca bk. Dârimî,
Fezâilü’l–Kur’ân 1; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I, 223.
[13] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 295.
[14] Ebû Dâvûd, Vitr 20; Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 18.
Bkz. Sad: 38/29, Zümer: 39/23.
[15] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 295.
[16] Alak: 96/1-5.
[17] Neml: 27/92.
[18] Buhari, Fedâilü’l-Kur’ân,
18.
[19] Buhari, Fedâilü’l-Kur’ân,
20.
[20] Buhari, Fedâilü’l-Kur’ân,
21.
[21] Buhari, Fedâilü’l-Kur’ân,
36.
[22] Buhari, Fedâilü’l-Kur’ân,
17-36.
[23] Buhari, İ’tisam, 26.
[24] Buharî, Menakıb, 15-25.
[25] Buharî, Fedâili-l-Kur’ân,
34; Muvatta’, Kur’ân, 15.
[26] İbn-i Mâce, Mukaddime, 16.
[27] İbn-i Mâce, Mukaddime, 16.
[28] İbn-i Mâce, Mukaddime, 16.
[29] İbn-i Mâce, Mukaddime, 16.
[30] İbn-i Mâce, Tıb, 28.
[31] Tirmizî, Tahâra, 98; İbn-i
Mâce, Tahâra, 105.
[32] Muvatta’, Kur’ân, 15; Ebû
Dâvut, Tahâra, 90; Tirmîzi, Tahâra, 112; İbn-i Mâce, Tahâra, 105.
[33] Muvatta’, Kur’ân, 15.
[34] Dârimî, Mukaddime, 46.
[35] Dârimî, Mukaddime, 46.
[36] Dârimî, Mukaddime, 51.
[37] Bundan sonraki bölümler
Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân’dan aynen aktarılmıştır.
[38] Müsned, III, 428, 444.
[39] Müsned, II, 325.
[40] Tefsîr’u Kurtubî, Mukaddime,
1/21.
[41] Kettânî,
et-Terâtibü’l-İdariyye, II, 280.
[42] Beyyine: 97/2.
[43] Fâtır: 35/29.
[44] Zümer: 39/71.
[45] Bakara: 2/121.
[46] A’raf: 7/175.
[47] Kehf: 18/27; Ankebût: 29/45.
[48] Yûnus: 10/71; Şuarâ: 26/69.
[49] Enfâl: 8/2.
[50] Âl-i İmrân: 3/104.
[51] Meryem: 19/58.
[52] Hacc: 22/72.
[53] Mü’minûn: 23/66-67.
[54] Mü’minûn: 23/105.
[55] Lokman: 31/7; 45 Câsiye 8,
31.
[56] Sebe’: 34/43.
[57] Câsiye: 45/25.
[58] Nisâ: 4/46.
[59] Ahkâf: 46/7.
[60] Kalem: 68/15; Mutaffifîn:
83/13.
[61] İsrâ: 17/107.
[62] Kasas: 28/53.
[63] Ankebût: 29/51.
[64] Ahzâb: 33/34.
[65] Enbiyâ: 21/25.
Abdullah
Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 295-299.
[66] En’am: 6/155.
[67] Bakara: 2/38.
[68] İbrahim: 14/36.
[69] Kehf: 18/28.
[70] Tâha: 20/16.
[71] Tâha: 20/123.
[72] En’am: 6/153; Kasas: 28/50;
Rûm: 30/29.
[73] Tâha: 20/99.
[74] Hûd: 11/97.
[75] Meryem: 19/59; Kamer: 54/3.
[76] Muhammed: 47/3.
[77] Muhammed: 47/14.
[78] Muhammed: 47/16.
[79] Muhammed: 47/28.
[80] Nûh: 71/21.
[81] Sebe’: 34/20.
[82] En’am: 6/56.
[83] En’am: 6/56.
[84] A’raf: 7/200; Yûnus: 10/15;
Ahkâf: 46/9.
[85] Kasas: 28/49.
[86] En’am: 6/150.
[87] Yûnus: 10/89.
[88] Bakara: 2/168, 208; En’am:
6/142.
[89] En’am: 6/153.
[90] A’raf: 7/3; Ahzâb: 33/2.
[91] En’am: 6/148; Necm: 53/23,
28.
[92] Bakara: 2/170; Lokman:
31/21.
[93] Kamer: 54/24.
[94] Nisa: 4/115.
[95] En’am: 6/116; Yûnus: 10/36,
66.
[96] Hacc: 22/3.
[97] A’raf: 7/157.
[98] Lokman: 31/15; Ankebût:
29/8.
[99] Kıyâme: 75/18.
[100] Âl-i İmrân: 3/95.
[101] Ankebût: 29/12.
[102] Yâsîn: 36/20-21.
[103] Enfâl: 8/22, 55; Beyyine: 98/6.
[104] Hûd: 11/101, 116.
[105] Tevbe: 9/31.
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 299-301.
[106] Cum’a: 62/5.
[107] Ra’d: 13/20.
[108] Nisâ: 4/114.
[109] Bakara: 2/177; En’am 152; 13
Ra’d 20; 16 Nahl 91, 95; 17 İsrâ 34; 70 Meâriç 32.
[110] Âl-i İmrân: 3/104, 110;
Nisa: 4/82; Tevbe: 9/71, 112; Mü’minûn: 23/68; Lokman: 31/17; Sa’d: 38/29;
Muhammed: 47/24.
[111] Meryem: 19/97; Duhan: 44/58;
Kamer: 54/17, 22, 32, 40.
[112] A’raf: 7/179; Saffât:
37/117.
[113] Nahl: 16/43; Enbiyâ: 21/7.
[114] Şuarâ: 26/109, 127.
[115] Âl-i İmrân: 3/53.
[116] Fatiha: 1/1-7.
[117] Asr: 103/1-3.
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 301-302
[118] Fatiha: 1/6.
[119] Fatiha: 1/7.
[120] Âl-i İmrân: 3/51.
[121] Âl-i İmrân: 3/101.
[122] Maide: 5/16.
[123] En’am: 6/161.
[124] A’raf: 7/86.
[125] Yûnus: 10/25.
[126] Nahl: 16/121.
[127] Meryem: 19/36.
[128] Meryem: 19/36.
[129] Hacc: 22/54.
[130] Mü’minûn: 23/73.
[131] Mü’minûn: 23/74.
[132] Sebe’: 34/6.
[133] Yâsîn: 36/4.
[134] Şûrâ: 42/52.
[135] Nisâ: 4/175.
[136] Feth: 48/2.
[137] Feth: 48/20.
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 302-303
[138] Buhârî, Fazâilü’l–Kur’ân 23; Müslim, Müsâfirîn 231.
[139] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 303.
[140] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 23; Müslim, Müsâfirîn 226.
Ayrıca bk. Nesâî, İftitâh 37.
[141] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 19; Tevhîd 32; Müslim,
Müsâfirîn 232–234. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Vitr 20; Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 17;
Nesâî, İftitâh 83.
[142] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 304.
[143] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 31; Müslim, Müsâfirîn
235–236. Ayrıca bk. Tirmizî, Menâkıb 55; Nesâî, İftitâh 83; İbni Mâce, İkâme
176.
[144] Buhârî, Ezân 102; Müslim, Salât 177. Ayrıca bk. İbni
Mâce, İkâmet 10.
[145] Ebû Dâvûd, Vitr 20. Ayrıca bk. Buhârî, Tevhîd 44; İbni
Mâce, İkâmet 176.
[146] Buhârî, Tefsîru sûre(4), 9; Fezâilü’l–Kur’ân 33, 35;
Müslim, Müsâfirîn 247. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, İlm 13; Tirmizî, Tefsîr 5.
447’de geçmişti.
[147] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 304.
[148] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 305.
[149] Buhârî, Tefsîr 1; Fezâilü’l–Kur’ân 9. Ayrıca bk. Ebû
Dâvûd, Vitr 15; Nesâî, İftitâh 26; İbni Mâce, Edeb 52.
[150] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 305.
[151] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 13. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd,
Vitr 18; Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 11.
[152] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 13. Ayrıca bk. Müslim,
Müsâfirîn 259; Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 11.
[153] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 13.
[154] Müslim, Müsâfirîn 261.
[155] Buhârî, Ezân 106. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilu’l–Kur’ân
11.
[156] Enam: 6/160.
[157] Bakara: 2/261
[158] Kadr: 97/3.
[159] Necm: 53/4.
[160] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 306.
[161] Müslim, Müsâfirîn 264. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân
12.
[162] Tirmizî, Tıb 16. Ayrıca bk. İbni Mâce, Tıb 33.
[163] Ebu Davut, Tıb 19, Buhari
Fezailül Kur’an 14, Müslim, Selam 51.
[164] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 306.
[165] Ebû Dâvud, Salât 327; Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 9. Ayrıca
bk. İbni Mâce, Edeb 52.
[166] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 307.
[167] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 10, 27, 34; Müslim, Müsâfirîn
255. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Ramazan 9; Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 4; İbni Mâce,
İkâmet 183.
[168] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 307.
[169] Müslim, Müsâfirîn 212. Ayrıca bk. Tirmizî,
Fezâilü’l–Kur’ân 2.
[170] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 307.
[171] Müslim, Müsâfirîn 258.
[172] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 307-308.
[173] Buhârî, Vekâlet 10, Fezâilü’l–Kur’ân 10, Bed’ü’l–halk
11.
[174] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 309.
[175] Müslim, Müsâfirîn, 257. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Melâhim
14; Tirmizî, Fezâilu’l–Kur’ân 6.
[176] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 309.
[177] Müslim, Müsâfirîn 254. Ayrıca bk. Nesâî, İftitâh 25.
[178] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 310.
[179] Müslim, Zikr 38. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitr 14;
Tirmizî, Kırâat 12; İbni Mâce, Mukaddime 17.
247’de uzunca geçen ve açıklama verilen bu
hadis 1382’de tekrar gelecektir.
[180] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 310.
[181] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 311.
[182] Buhârî, Vudû‘ 3; Müslim, Tahâret 35.
[183] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 311.
[184] Müslim, Tahâret 40. Ayrıca bk. Nesâî, Tahâret 109.
[185] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 311.
[186] Müslim, Tahâret 33. Ayrıca benzer rivayetler için bk.
Nesâî, Tahâret 84; İbni Mâce, Tahâret 6.
[187] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 311.
[188] Müslim, Tahâret 8. Benzerleri içi bk. Ebû Dâvûd,
Tahâret 50; Nesâî, Tahâret 84; İbni Mâce, Tahâret 6.
[189] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 312.
[190] Müslim Tahara 32.
129 da geçmişti ve gerekli açıklama orada
verilmişti.
[191] Müslim, Tahâret 39. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 36.
528 ve 584 de kısaca geçmişti. Gerekli açıklama 584
de verildi.
[192] Müslim, Tahâret 41. Ayrıca bk. Tirmizî, Tahâret 39;
Nesâî, Tahâret 180; İbni Mâce, Tahâret 49, Cihâd 41.
Önceden 131 numarada geçmiş ileride 1059 da tekrar
gelecektir.
[193] Müslim, Tahâret 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 86.
Bu hadis 25 numarada geçmiş ve gerekli açıklama
orada verilmişti, 1414 numarada tekrar gelecektir.
[194] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 312.
[195] Müslim, Tahâret 17. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Tahâret 65;
Tirmizî, Tahâret 55; İbni Mâce, Tahâret 60.
[196] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 313.
[197] Buhârî, Ezân 9, 32, Şehâdât 30; Müslim, Salât 129.
Ayrıca bk. Tirmizî, Mevâkît 52; Nesâî, Mevâkît 22, Ezân 31.
[198] Müslim, Salât 14. Ayrıca bk. İbni Mâce, Ezân 5.
[199] Buhârî, Ezân 5, Tevhîd 52, Bed’ü’l–halk 12. Ayrıca bk.
Nesâî, Ezân 14.
[200] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 313.
[201] Buhârî, Ezân 4, Amel fis’–salât 18, Sehv 6,
Bed’ü’l–halk 11; Müslim, Salât 19, Mesâcid 83. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 31;
Nesâî, Ezân 20, 30.
[202] Müslim, Salât 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Salât 36;
Tirmizî, Menâkıb 1; Nesâî, Ezân 37.
[203] Buhârî, Ezân 7; Müslim, Salât 10–11. Ayrıca bk.
Tirmizî, Salât 40; Menâkıb 1; Nesâî, Ezân 33, 35, 37; İbni Mâce, Ezân 4.
[204] Buhârî, Ezân 8, Tefsîru sûre (17), 11. Ayrıca bk. Ebû
Dâvûd, Salât 37; Tirmizî, Mevâkît 43; Nesâî, Ezân 38; İbni Mâce, Ezân 4.
[205] Müslim, Salât 13. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 42; Nesâî,
Ezân 38; İbni Mâce, Ezân 4.
[206] Ebû Dâvûd, Salât 35; Tirmizî, Salât 158.
[207] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 314.
[208] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 315.
[209] Buhârî, Mevâkît 6; Müslim, Mesâcid 283. Ayrıca bk.
Tirmizî, Emsâl 5; Nesâî, Salât 7; İbni Mâce, İkâmet 193.
[210] Müslim, Mesâcid 284.
430 da geçmişti.
[211] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 315.
[212] Buhârî, Mevâkît 4, Tefsîru sûre (11) 6; Müslim, Tevbe
39. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (11).
[213] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 315.
[214] Müslim, Tahâret 14. Ayrıca bk. Tirmizî, Mevâkît 46;
İbni Mâce, İkâmet 79.
Benzeri 130 da geçmişti 1046 – 1150’de tekrar
gelecek.
[215] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 316.
[216] Müslim, Tahâret 7.
Benzeri bir hadis 130 da geçmişti 1150 de tekrar
gelecektir.
[217] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 316.
[218] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 316.
[219] Buhârî, Mevâkît 26; Müslim, Mesâcid 215.
132 de geçmişti.
[220] Müslim, Mesâcid 213–214. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât
9.
[221] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 316.
[222] Müslim, Mesâcid 261–262. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 51,
Fiten 6; İbni Mâce, Fiten 6.
234 ve 390 da geçmişti açıklama 390’da
verilmişti.
[223] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 317.
[224] Buhârî, Mevâkît 16,
Tevhîd 23, 33; Müslim, Mesâcid 210. Ayrıca bk. Nesâî, Salât 21.
[225] Buhârî, Mevâkît 16, Tefsîru sûre (50) 2, Tevhîd 24;
Müslim, Mesâcid 211. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 19; Tirmizî, Cennet 16; İbni
Mâce, Mukaddime 13.
[226] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 317.
[227] Buhârî, Mevâkît 15. Ayrıca bk. Nesâî, Salât 15; İbni
Mâce, Salât 9.
[228] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 317.
[229] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 318.
[230] Buhârî, Ezân 37; Müslim, Mesâcid 285.
123 de geçmişti.
[231] Müslim, Mesâcid 282.
[232] Müslim, Mesâcid 278. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 48.
137 de geçmiş gerekli açıklama orada verilmişti.
[233] Müslim, Mesâcid 280. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre
(36) 1.
1065 de benzeri var.
[234] Buhârî, Ezân 31; Müslim, Mesâcid 277. Ayrıca bk. Ebû
Dâvûd, Salât 48; İbni Mâce, Mesâcid 15.
[235] Ebû Dâvûd, Salât 50; Tirmizî, Salât 166. Ayrıca bk.
İbni Mâce, Mesâcid 15.
Bu hadis bir nevi Tahrim: 66/8 ve Hadid: 57/13
ayetlerinin tefsiri durumundadır.
[236] Müslim, Tahâret 41. Ayrıca bk. Tirmizî, Tahâret 39;
Nesâî, Tahâret 180; İbni Mâce, Tahâret 49, Cihâd 41.
Önceden 131 ve 1030 numaralarda geçmişti.
[237] Tirmizî, Îman 8, Tefsîru sûre(9). Ayrıca bk. İbni
Mâce, Mesâcid 19.
[238] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 319.
[239] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 319.
[240] Buhârî, Ezân 36; Müslim, Mesâcid 275. Ayrıca bk. Ebû
Dâvûd, Salât 20.
[241] Buhârî, Ezân 36. Ayrıca bk. Müslim, Mesâcid 276; Ebû Dâvûd,
Salât 20; Tirmizî, Salât 245; Nesâî, Salât 40; İbni Mâce, Mesâcid 19.
[242] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 320.
[243] Buhârî, Mevâkît 25.
1750 de tekrar gelecektir.
[244] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 320.
[245] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 320.
[246] Buhârî, Ezân 30; Müslim, Mesâcid 249. Ayrıca bk.
Nesâî, İmâmet 42; İbni Mâce, Mesâcid 16.
[247] Buhârî, Ezân 30; Müslim, Mesâcid 272. Ayrıca bk.
Buhârî, Salât 87, Büyû‘ 49; Ebû Dâvûd, Salât 48; İbni Mâce, Tahâret 6, Mesâcid
14.
10 ve 1056’da
benzeri geçmişti.
[248] Müslim, Mesâcid 255. Ayrıca bk. Nesâî, İmâmet 50.
[249] Ebû Dâvûd, Salât 47. Ayrıca bk. Nesâî, İmâmet 50.
[250] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 321.
[251] Buhârî, Ahkâm 52, Ezân 29; Müslim, Mesâcid 251–254.
Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 48; Nesâî, İmâmet 49.
[252] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 321.
[253] Müslim, Mesâcid 256–257. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât
46; Nesâî, İmâmet 50; İbni Mâce, Mesâcid 14.
[254] Ebû Dâvûd, Salât 46. Ayrıca bk. Nesâî, İmâmet 48.
[255] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 322.
[256] Müslim, Mesâcid 260.
[257] Tirmizî, Salât 165. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 47.
[258] Buhârî, Ezân 9, 32; Müslim, Salât 129. Ayrıca bk.
Tirmizî, Mevâkît 52; Nesâî, Mevâkît 22, Ezân 31.
[259] Buhârî, Mevâkît 20, Ezân 34; Müslim, Mesâcid 252.
Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 47; Nesâî, İmâmet 45; İbni Mâce, Mesâcid 18.
[260] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 322.
[261] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 323.
[262] Buhârî, Mevâkît 5, Cihâd 1, Edeb 1, Tevhîd 48; Müslim,
Îmân 137–139. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 14, Birr 2; Nesâî, Mevâkît 51.
314 de geçti 1274 ve 1286 da gelecek.
[263] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 323.
[264] Buhârî, Îmân 1, 2, Tefsîru sûre(2) 30; Müslim, Îmân
19–22. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 3; Nesâî, Îmân 13.
1207 ve 1272 de tekrar gelecek.
[265] Buhârî, Îmân 17, 28, Salât 28, Zekât 1, İ’tisâm 2, 28;
Müslim, Îmân 32–36. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 95; Tirmizî, Tefsîru sûre(88);
Nesâî, Zekât 3; İbni Mâce, Fiten 1–3.
391 de geçmişti 1210 da tekrar gelecek.
[266] Buhârî, Zekât 41, 63, Megâzî 60, Tevhîd 1; Müslim,
Îmân 29–31. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 5; Tirmizî, Zekât 6; Nesâî, Zekât 46;
İbni Mâce, Zekât 1.
210 da geçmişti.
[267] Müslim, Îmân 134. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 15;
Tirmizî, Îmân 9; İbni Mâce, İkâmet 17.
[268] Tirmizî, Îmân 9. Ayrıca bk. Nesâî, Salât 8; İbni Mâce,
İkâmet 77.
[269] Tirmizî, Îmân 9.
[270] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 324.
[271] Tirmizî, Mevâkît 188. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 149;
Nesâî, Salât 9; İbni Mâce, İkâmet 202.
[272] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 325.
[273] Müslim, Salât 119. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 93;
Nesâî, İmâmet 28; İbni Mâce, İkâmet 50.
[274] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 325.
[275] Buhârî, Ezân 9, 32, Şehâdât 30; Müslim, Salât 129.
Ayrıca bk. Tirmizî, Mevâkît 52; Nesâî, Mevâkît 22, Ezân 31.
[276] Müslim, Salât 132. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 97;
Tirmizî, Mevâkît 52; Nesâî, İmâmet 32; İbni Mâce, İkâmet 52.
[277] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 325.
[278] Müslim, Salât 130. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 97;
Nesâî, İmâmet 17; İbni Mâce, İkâmet 45.
[279] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 325.
[280] Müslim Salât 122. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 95;
Tirmizî, Salât 54; Nesâî, İmâmet 23, 25, 26; İbni Mâce, İkâmet 45.
350 de geçmişti, açıklama orada verilmişti.
[281] Buhârî, Ezân 74; Müslim, Salât 124. Ayrıca bk. Ebû
Dâvûd, Salât 93; İbni Mâce, İkâmet 50.
[282] Buhârî, Ezân 72; Müslim, Salât 125. Ayrıca bk. Nesâî,
İmâmet 28, 47.
[283] Ezan: 76.
[284] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 326.
[285] Buhârî, Ezân 71; Müslim, Salât 127. Ayrıca bk. Ebû
Dâvûd, Salât 93; Tirmizî, Mevâkît 53; İbni Mâce, İkâmet 50.
[286] Müslim, Salât 128.
[287] İbn Sa’d – Tabakat I –
142-143.
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 326.
[288] Ebû Dâvûd, Salât 93. Ayrıca bk. Nesâî, İmâmet 25.
[289] Ebû Dâvûd, Salât 93, 98.
[290] Ebû Dâvûd, Salât 93. Ayrıca bk. Nesâî, İmâmet 28.
[291] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 327.
[292] Ebû Dâvûd, Salât 93. Ayrıca bk. Nesâî, İmâmet 30.
[293] Ebû Dâvûd, Salât 95. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkamet 55.
[294] Müslim, Müsâfirîn 62. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât
71, Edeb 98; Tirmizî, Daavât 18.
[295] Ebû Dâvûd, Salât 98.
[296] İbni Mace İkamet 55
[297] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 327.
[298] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 328.
[299] Müslim, Müsâfirîn 103. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu
1; Tirmizî, Salât 189; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 66, 67.
[300] Buhârî, Teheccüd 25, 29; Müslim, Müsâfirîn 104. Ayrıca
bk. Tirmizî, Mevâkît 189, 205; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 66; İbni Mâce, İkâmet 100.
[301] Buhârî, Ezân 14, 16; Müslim, Müsâfirîn 304. Ayrıca bk.
Ebû Dâvûd, Tatavvu 11; Tirmizî, Salât 22; Nesâî, Ezân 39; İbni Mâce, İkâmet
110.
[302] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 328.
[303] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 328.
[304] Buhârî, Teheccüd 34. Ayrıca bk. Nesâî, Kıyâmü’l–leyl
56.
1114’de kısaca gelecek.
[305] Buhârî, Teheccüd 27; Müslim, Müsâfirîn 94. Ayrıca bk.
Ebû Dâvûd, Tatavvu, 2.
[306] Müslim, Müsâfirîn 96.
[307] Müslim, Müsâfirîn 97.
[308] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 329.
[309] Ebû Dâvûd, Tatavvu 3.
[310] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 330.
[311] Buhârî, Ezân 12; Müslim, Müsâfirîn 91.
[312] Buhârî, Teheccüd 28; Müslim, Müsâfirîn 92. Ayrıca bk.
Ebû Dâvûd, Tatavvu 3; Nesâî, İftitah 40.
[313] Müslim, Müsâfirîn 90. Ayrıca bk. Nesâî, Kıyâmü’l–leyl
60.
[314] Müslim, Müsâfirîn, 93.
[315] Buhârî, Ezân 12; Müslim, Müsâfirîn 87.
[316] Müslim, Müsâfirîn 88. Ayrıca bk. Nesâî, Kıyâmü’l–leyl
60.
[317] Buhârî, Vitir 2; Müslim, Müsâfirîn 157. Ayrıca bk. Tirmizî,
Vitir 8.
[318] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 330.
[319] Müslim, Müsâfirîn 99. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 3;
Nesâî, İftitah 38.
[320] Müslim, Müsâfirîn 100.
[321] Müslim, Müsâfirîn 98. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 3;
Nesâî, İftitah 39; İbni Mâce, İkâmet 102.
[322] Tirmizî, Mevâkît 191. Ayrıca bk. Nesâî, İftitah 68;
İbni Mâce, İkâmet 102.
[323] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 331.
[324] Buhârî, Teheccüd 23. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 26.
[325] Müslim, Müsâfirîn 121, 122. Ayrıca bk. Buhârî, Ezân
15; Ebû Dâvûd, Tatavvu 26; Tirmizî, Mevâkît 208; Nesâî, Ezân 41; İbni Mâce,
İkâmet 126.
[326] Ebû Dâvûd, Tatavvu 4; Tirmizî, Mevâkît 194.
[327] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 331.
[328] Buhârî, Teheccüd 29, 34; Müslim, Müsâfirîn 104. Ayrıca
bk. Tirmizî, Salât 189, 199, 205; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 66; İbni Mâce, İkâmet
100.
[329] Buhârî, Teheccüd 34. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 1;
Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 56.
Benzeri 1100 de geçmişti.
[330] Müslim, Müsâfirîn 105. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu
1.
[331] Ebû Dâvûd, Tatavvu 7; Tirmizî, Salât 200. Ayrıca bk.
Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 67; İbni Mâce, İkâmet 108.
[332] Tirmizî, Vitir 16. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet 105.
[333] Tirmizî, Salât 200. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet 106.
[334] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 332.
[335] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 332.
[336] Tirmizî, Mevâkît 201, Cum`a 66. Ayrıca. bk. Nesâî,
İmâmet 5; İbni Mâce, İkâmet 109.
[337] Ebû Dâvûd, Tatavvu 8; Tirmizî, Salât 201.
[338] Ebû Dâvûd, Tatavvu 8.
[339] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 332.
[340] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 333.
[341] Buhârî, Teheccüd 35, İ`tisâm 27. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd,
Tatavvu 11; İbni Mâce, İkâmet 110.
[342] Buhârî, Ezân 14, Salât 95. Ayrıca bk. Nesâî, Ezân 39.
[343] Müslim, Müsâfirîn 302. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu
11.
[344] Müslim, Müsâfirîn 302.
[345] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 333.
[346] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 333.
[347] Tecrid Terc. IV. 160-161.
[348] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 333.
[349] Müslim, Cum`a 67–69. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 238;
Tirmizî, Cum`a 24; Nesâî, Cum`a 42; İbni Mâce, İkâmet 95.
[350] Müslim, Cum`a 71. Ayrıca bk. Buhârî, Cum`a 39; Nesâî,
İmâmet 64; Cum`a 43.
[351] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 334.
[352] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 334.
[353] Buhârî, Ezân 81, İ`tisâm 3; Müslim, Müsâfirîn 213.
Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet 186, 198.
[354] Buhârî, Salât 52, Teheccüd 37; Müslim, Müsâfirîn 208,
209. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 199, Vitir 11; Tirmizî, Salât 213; Nesâî,
Kıyâmü’l–leyl 1.
[355] Müslim, Müsâfirîn 210. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet
186.
Benzeri 1435 de gelecek.
[356] Müslim, Cum`a 73.
[357] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 335.
[358] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 335.
[359] Ebû Dâvûd, Vitir 1; Tirmizî, Vitir 2. Ayrıca bk.
Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 27; İbni Mâce, İkâmet 114.
[360] Buhârî, Vitir 2; Müslim, Müsâfirîn 136. Ayrıca bk.
Tirmizî, Vitir 4; İbni Mâce, İkâmet 121.
[361] Buhârî, Salât 84, Vitir 4; Müslim, Müsâfirîn 151.
[362] Müslim, Müsâfirîn 160, 161. Ayrıca bk. Tirmizî, Vitir
12; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 31; İbni Mâce, İkâmet 122.
[363] Müslim, Müsâfirîn 135. Ayrıca bk. Buhârî, Salât 103,
Vitir 3; Müslim, Salât 267–269; Ebû Dâvûd, Salât 111; Nesâî, Kıble 10.
[364] Müsâfirîn 134.
[365] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 335.
[366] Ebû Dâvûd, Vitir 8; Tirmizî, Vitir 12. Ayrıca bk.
Müslim, Müsâfirîn 149.
[367] Müslim, Müsâfirîn 162, 163. Ayrıca bk. Tirmizî, Vitir
3; İbni Mâce, İkâmet 121.
[368] Ebu Davut, Vitir 3.
[369] Buhari Vitr 1.
[370] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 336.
[371] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 336.
[372] Buhârî, Teheccüd 33, Savm 60; Müslim, Müsâfirîn 85,
86. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 7; Nesâî, Sıyâm 81; Kıyâmü’l–leyl 28.
1259 da tekrar gelecek.
[373] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 336.
[374] Müslim, Müsâfirîn 84, Zekât 56. Ayrıca bk. Buhârî,
Sulh 11, Cihâd 72, 128; Ebû Dâvûd, Tatavvu 12, Edeb 160.
[375] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 337.
[376] Müslim, Müsâfirîn 78, 79.
[377] Buhârî, Teheccüd 31; Müslim, Hayz 71, Müsâfirîn 81.
Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 12; Tirmizî, Vitir 15; Nesâî, Tahâret 143; İbni
Mâce, İkâmet 187.
[378] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 337.
[379] Müslim, Müsâfirîn 143.
[380] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 337.
[381] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 338.
[382] Buhârî, Salât 60, Teheccüd 28; Müslim, Müsâfirîn 69,
70. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 118; Nesâî, Mesâcid 37; İbni Mâce İkâmet 57.
[383] Buhârî, Salât 59, İstikrâz 7; Müslim, Müsâfirîn 72,
73.
[384] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 338.
[385] Buhari, Salat 59, Müslim,
Müsafirin 69.
[386] Buhârî, Teheccüd 17, Tevhîd 47; Müslim,
Fezâilü’s–sahâbe 108.
[387] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 338.
[388] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 339.
[389] Müslim, Cum`a 17, 18. Ayrıca bk. Tirmizî, Cum`a 1, 2;
Nesâî, Cum`a 4, 45
[390] Müslim, Cum`a 27. Ayrıca bk. Müslim, Cum`a 26; Ebû
Dâvûd, Salât 203; Tirmizî, Cum`a 5; İbni Mâce, İkâmet 62, 81.
128’de geçmiş, gerekli açıklama orada verilmişti.
[391] Müslim, Tahâret 16. Ayrıca bk. Müslim, Tahâret 14, 15.
130 numarada geçen bu hadisin bir benzeri 1045,
1046’da geçmişti.
[392] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 339.
[393] Müslim, Cum`a 40. Ayrıca bk. Nesâî, Cum`a 2; İbni
Mâce, Mesâcid 17.
[394] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 340.
[395] Buhârî, Cum`a 2, 5, 12; Müslim, Cum`a 1, 2, 4;
Tirmizî, Cum`a 3; Nesâî, Cum`a, 7, 25; İbni Mâce, İkâmet, 80.
[396] Buhârî, Ezan 161, Cum`a 2, 3, 12; Müslim, Cum`a 5, 7;
Ebû Dâvûd, Tahâret 127; Nesâî, Cum`a 2, 6, 8, 11; İbni Mâce, İkâmet 80.
[397] Ebû Dâvûd, Tahâret 128; Tirmizî, Cum`a 5. Ayrıca bk.
Nesâî, Cum`a 9.
[398] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 340.
[399] Buhârî, Cum`a 6, 19.
828’de geçmişti.
[400] Buhârî, Cum`a 4; Müslim, Cum`a 10. Ayrıca bk. Ebû
Dâvûd, Tahâret 127; Tirmizî, Cum`a 6; Nesâî, Cum`a 14.
[401] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 340.
[402] Buhârî, Cum`a 37, Talâk 24, Daavât 61; Müslim,
Müsâfirîn 166, 167, Cum`a 13–15. Ayrıca bk. Tirmizî, Cum`a 2; Nesâî, Cum`a 45;
İbni Mâce, İkâmet 99.
[403] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 341.
[404] Müslim, Cum`a 16. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 202;
Nesâî, Cum`a 45.
[405] Ebû Dâvûd, Salât 201, Vitir 26. Ayrıca bk. Nesâî,
Cum`a 5; İbni Mâce, İkâmet 79, Cenâiz 65.
1400’de tekrar gelecektir.
[406] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 341.
[407] Ebû Dâvûd, Cihâd 152.
[408] Ebu Davud, Edep 1.
[409] İbrahim: 14/34.
[410] Araf: 7/55-205, En’am: 6/63.
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 341-342.
[411] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 342.
[412] Buhârî, Tefsîrû sûre (48), 2; Müslim, Münâfikîn 81.
Diğer kaynaklar için bk. 1163 numaralı hadis.
98’de
geçmişti
[413] Buhârî, Teheccüd 6, Rikâk 20; Müslim, Münâfikîn 79–80.
Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 187; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 17; İbni Mâce, İkâmet 200.
[414] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 343.
[415] Buhârî, Teheccüd 5,
Tefsîru sûre (18), 1, İ`tisâm 18,
Tevhîd 31; Müslim, Müsâfirîn 206.
[416] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 343.
[417] Buhârî, Teheccüd 2, 21, Fezâilü’s–sahâbe, 19, Ta`bîr
25, 36; Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 139, 140.
[418] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 343.
[419] Buhârî, Teheccüd 19; Müslim, Sıyâm 185. Ayrıca bk.
Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 59; İbni Mâce, İkâmet 174.
155 ve 692’de geçmişti. 155’de gerekli açıklama
verildi.
[420] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 343.
[421] Buhârî, Teheccüd 13, Bed’ü’l–halk 11; Müslim,
Müsâfirîn 205. Ayrıca bk. Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 5.
[422] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 343.
[423] Buhari, Teheccüd 12, Müslim,
Müsafirin 207.
[424] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 343.
[425] Tirmizî, Et`ime 45, Kıyâmet 42. Ayrıca bk. İbni Mâce,
İkâmet 174, Et`ime 1.
849’da geçmişti.
[426] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 344.
[427] Müslim, Sıyâm 202, 203. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 56;
Tirmizî, Mevâkît 207; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 6.
1247’de tekrar gelecektir.
[428] Buhârî, Teheccüd 10,
Salât 84; Müslim, Müsâfirîn 146,
147, 159. Ayrıca. bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 24;
Tirmizî, Salât 206; Nesâî,
Kıyâmü’l–leyl 26, 35, İbni Mâce, İkâmet 171.
[429] Buhârî, Vitir 2; Müslim, Müsâfirîn 157. Ayrıca bk. Ebû
Dâvûd, Tatavvu 26; Tirmizî, Vitir 8.
[430] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 344.
[431] Buhârî, Teheccüd 11, Savm 52, 53. Ayrıca bk. Müslim,
Savm 178–180; Ebû Dâvûd, Savm 59; Tirmizî, Savm 57; Nesâî, Sıyâm 34, 70; İbni
Mâce, Sıyâm 30.
[432] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 344.
[433] Buhârî, Vitir 1, Teheccüd 3. Ayrıca bk. Nesâî, Ezân
41, Sehv 74; İbni Mâce, İkâmet 181.
[434] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi:
344.
[435] Buhârî, Teheccüd 16, Terâvih 1, Menâkıb 24; Müslim,
Müsâfirîn 125. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 26, Tirmizî, Mevâkît 208; Nesâî,
Kıyâmü’l–leyl 36.
[436] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 345.
[437] Buhârî, Teheccüd 15, Müslim, Müsâfirîn 129. Ayrıca bk.
Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 17, 30, İbni Mâce, İkâmet 182.
Benzeri için 816’ya bkz
[438] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 345.
[439] Buhârî, Teheccüd 9; Müslim, Müsâfirîn 204. Ayrıca bk.
İbni Mâce, İkâmet 200.
Bu hadis 103 numarada geçmişti.
[440] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 345.
[441] Müslim, Müsâfirîn 203.
Bu hadis önceden 102 numarada geçmişti.
[442] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 345.
[443] Müslim, Müsâfirîn 165. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvû
23; Tirmizî, Salât 168; Nesâî, Zekât 49; İbni Mâce, İkâmet 200.
[444] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 346.
[445] Buhârî, Teheccüd 7, Enbiyâ 37, 38; Müslim, Sıyâm 189,
190. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 66; Nesâî, Sıyâm 69, 76–78, 80; İbni Mâce,
Sıyâm 31.
[446] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 346.
[447] Müslim, Müsâfirîn 166, 167.
[448] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 346.
[449] Müslim, Müsâfirîn 198.
[450] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 346.
[451] Müslim, Müsâfirîn 197.
[452] Müslim, Müsâfirîn 140.
[453] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 346.
[454] Müslim, Müsâfirîn 142. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu
19; Tirmizî, Cum’a 56; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 65; İbni Mâce, İkâmet 177.
[455] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 346.
[456] Ebû Dâvûd, Tatavvu 18, Vitir 13. Ayrıca bk. Nesâî,
Kıyâmü’l–leyl 5; İbni Mâce, İkâmet 175.
[457] Ebû Dâvûd, Tatavvu 18, Vitir 13. Ayrıca bk. İbni Mâce,
İkâmet 175.
[458] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 347.
[459] Buhârî, Vudû 53; Müslim, Müsâfirîn 222. Ayrıca bk. Ebû
Dâvûd, Tatavvu 18; Tirmizî, Mevâkît 146; Nesâî, Tahâret 116; İbni Mâce, İkâmet
184.
147'de geçmişti.
[460] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 347.
[461] Müslim, Müsâfirîn 223.
Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 18; İbni Mâce, İkâmet 184.
[462] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 347.
[463] Buhârî, Îmân 37 ; Müslim, Müsâfirîn 173, 174. Ayrıca
bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1; Tirmizî, Savm 1; Nesâî, Kıyâmü'l–leyl 3, Savm 39, 40,
Îmân 31, 32; İbni Mâce, İkâmet 173, Sıyâm 3, 39, 40.
[464] Müslim, Müsâfirîn 174. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan
1; Tirmizî, Savm 82.
[465] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 348.
[466] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 348.
[467] Buhârî, Îmân 25, 27, 28, 35, Savm 6, Terâvih 1,
Leyletü'l–kadr 1; Müslim, Müsâfirîn 173–176. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1;
Tirmizî, Savm 1; Nesâî, Kıyâmü'l–leyl 3, Savm 39–40; İbni Mâce, İkâmet 173,
Sıyâm 2, 39.
[468] Buhârî, Leyletü'l–kadr 2, Ta'bîr 8; Müslim, Sıyâm 205
–206. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 5; Tirmizî, Savm 71.
[469] Buhârî, Leyletü'l–kadr 3; Müslim, Sıyâm 219. Ayrıca
bk. Tirmizî, Savm 72.
[470] Buhârî, Leyletü'l–kadr 3.
[471] Buhârî, Leyletül–kadr 5; Müslim, İ'tikaf 7. Ayrıca bk.
Ebû Dâvûd, Ramazan 1; Nesâî, Kıyâmü'l–leyl 17; İbni Mâce, Sıyâm 57.
Bu hadis 99 numarada geçmişti. 1224 numarada tekrar
gelecektir.
[472] Müslim, İ'tikâf 8. Ayrıca bk. Tirmizî, Savm 72; İbni
Mâce, Sıyâm 57.
[473] Tirmizî, Daavât 84. Ayrıca bk. İbni Mâce, Dua 5.
[474] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 349.
[475] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 350.
[476] Buhârî, Cum'a 8, Temennî 9, Savm 27; Müslim, Tahâret
42. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 25; Tirmizî, Tahâret 18; Nesâî, Tahâret 6,
Mevâkît 20; İbni Mâce, Tahâret 7.
[477] Buhârî, Vudû' 73, Teheccüd 9; Müslim, Tahâret 46, 47.
Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 30; Nesâî, Tahâret 1, Kıyâmü'l–leyl 10, 11; İbni
Mâce, Tahâret 7.
[478] Müslim, Müsâfirîn 139. Ayrıca bk. Nesâî, Sehv 67,
Kıyâmü'l–leyl 2, 25, 43; İbni Mâce, İkâmet 123.
[479] Buhârî, Cum'a 8. Ayrıca bk. Nesâî, Tahâret 5.
[480] Müslim, Tahâret 43, 44. Ayrıca bk. Nesâî, Tahâret 7.
[481] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 350.
[482] Buhârî, Vudû 73; Müslim, Tahâret 45. Ayrıca bk. Nesâî,
Tahâret 2.
[483] Nesâî, Tahâret 4; İbn Huzeyme, Sahih, I, 70. Ayrıca bk. Buhârî, Savm 27; İbni Mâce, Tahâret 7.
[484] Buhârî, Libâs 51, 62, 64; Müslim, Tahâret 49, 50.
Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tereccül 16; Tirmizî, Edeb 14; Nesâî, Tahâret 8–10; İbni
Mâce, Tahâret 8.
[485] Müslim, Tahâret 56. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 29;
Tirmizî, Edeb 14; Nesâî, Zîynet 1; İbni Mâce, Tahâret 8.
[486] Buhârî, Libâs 63, 64; Müslim, Tahâret 52–54. Ayrıca
bk. Ebû Dâvûd, Tereccül 16; Tirmizî, Edeb 18; Nesâî, Tahâret 14, Zînet 2, 56.
[487] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 351.
[488] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 351.
[489] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 352.
[490] Buhârî, Îmân 1, 2; Tefsîru sûre (2), 30; Müslim, Îmân
19–22. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 3; Nesâî, Îmân 13.
1075'de geçmişti, 1272'de tekrar gelecek.
[491] Buhârî, Îmân 34, Savm 1, Şehâdât 26, Hiyel 3; Müslim,
Îmân 8, 9. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 1; Tirmizî, Mevâkît 4; Sıyâm 1; Nesâî,
Sıyâm 1, Îmân 23.
[492] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 352.
[493] Buhârî, Zekât 1, Tevhîd 1; Müslim, Îmân 29. Ayrıca bk.
Ebû Dâvûd, Zekât 5; Nesâî, Zekât 46; İbni Mâce, Zekât 1.
[494] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 353.
[495] Buhârî, Îmân 17, 28, Salât 28, Zekât 1, İ'tisâm, 2,
28; Müslim, Îmân 33–36. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 95; Tirmizî, Tefsîru sûre
(88); Nesâî, Zekât 3; İbni Mâce, Fiten 1–3.
391 ve 1076'da geçmişti.
[496] Buhârî, İ'tisâm 2, Zekât 1, 40, İstitâbe 3; Müslim,
Îmân 32. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 1; Tirmizî, Îmân 1; Nesâî, Zekât 3, Cihâd
1.
[497] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 353.
[498] Buhârî, Zekât 1, Edeb 10; Müslim, Îmân 12, 14. Ayrıca
bk. Nesâî, Salât 10.
[499] Buhârî, Zekât 1; Müslim, Îmân 15, Fezâilü's–sahâbe
150. Ayrıca bk. İbni Mâce, Rü'yâ 10.
[500] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 354.
[501] Buhârî, Îmân 42, Mevâkîtü's–salât 3, Zekât 2, Şurût 1;
Müslim, Îmân 97–98. Ayrıca bk. Nesâî, Bey'at 6, 17.
184'de geçmiş, gerekli açıklama orada verilmişti.
[502] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 354.
[503] Müslim, Zekât 24; Buhâri, Cihâd 48 (kısmen)
[504] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 355.
[505] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 356.
[506] Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 163.
[507] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 357.
[508] Buhârî, Savm 4, Cihâd 37, Bed'u'l–halk 9, Fezâilü
ashâbi'n–Nebî 5; Müslim, Zekât 85, 86. Ayrıca bk. Tirmizî, Menâkıb 16; Nesâî,
Zekât 1, Cihâd 20, Sıyâm 43.
[509] Buhârî, Savm 4;
Müslim, Sıyâm 166. Ayrıca
bk. Nesâî, Sıyâm 43;
İbni Mâce, Sıyâm 1.
[510] Buhârî, Cihâd 36; Müslim, Sıyâm 167–168. Ayrıca bk.
Tirmizî, Fezâilü'l–cihâd 3;
1340’da tekrar gelecektir.
[511] Buhârî, Îmân 28, Savm 6; Müslim, Sıyâm 203, Müsâfirîn
175. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1, Savm 57; Tirmizî, Savm 1, Cennet 4;
Nesâî, Sıyâm 39; İbni Mâce, İkâmet 173, Sıyâm 2, 33.
[512] Buhârî, Savm 5, Bed'ul–halk 11; Müslim, Sıyâm 1, 2, 4,
5.
[513] Buhârî, Savm 11; Müslim, Sıyâm 4, 7, 8, 17–20. Ayrıca
bk. Tirmizî, Savm 5; Nesâî, Sıyâm 8; İbni Mâce, Sıyâm 7.
[514] Bu rivayet için de ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sıyâm 7;
Nesâî, Sıyâm 10; İbni Mâce, Sıyâm 7.
[515] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 358.
[516] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 358.
[517] Buhârî, Bedü'l–vahy 5, 6, Savm 7, Menâkıb 23,
Bed'ul–halk 6, Fezâilü'l–Kur'ân 7, Edeb 39; Müslim, Fezâil 48, 50. Ayrıca bk.
Tirmizî, Cihâd 15; Nesâî, Sıyâm 2; İbni Mâce, Cihâd 9.
[518] Buhârî, Leyletül–kadr 5; Müslim, İ'tikaf 7. Ayrıca bk.
Ebû Dâvûd, Ramazan 1; Nesâî, Kıyâmu'l–leyl 17; İbni Mâce, Sıyâm 57.
Bu hadis 99-1194
numarada geçmişti.
[519] Hadid: 57/27.
[520] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 358.
[521] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 359.
[522] Buhârî, Savm 5, 14; Müslim, Sıyâm 21. Ayrıca bk. Ebû
Dâvûd, Savm 7, 11; Tirmizî, Savm 2, 4, 38; Nesâî, Sıyâm 13, 31, 32, 38; İbni
Mâce, Sıyâm 5.
[523] Tirmizî, Savm 5 . Ayrıca bk. Nesâî, Sıyâm 13.
[524] Tirmizî, Savm 37. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 13.
[525] Ebû Dâvûd, Savm 10; Tirmizî, Savm 3. Ayrıca bk. İbni
Mâce, Sıyâm 3.
[526] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 360.
[527] Tirmizî, Duâ 50.
[528] Buhârî, Savm 20; Müslim, Sıyâm 45. Ayrıca bk. Tirmizî,
Savm 17; Nesâî, Sıyâm 18, 19; İbni Mâce, Sıyâm 22.
[529] Buhârî, Savm 19; Müslim, Sıyâm 47. Ayrıca bk. Tirmizî,
Savm 14; Nesâî, Sıyâm.
[530] Buhârî, Ezân 11, 13, Şehâdât 11, Savm 17; Müslim,
Sıyâm 36–39. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 35; Nesâî, Ezân 9–10; İbni Mâce, Sıyâm
30.
[531] Müslim, Sıyâm 46. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 15;
Tirmizî, Savm 17; Nesâî, Sıyâm 27.
[532] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 360.
[533] Buhârî, Savm 45; Müslim, Sıyâm 48. Ayrıca bk. Tirmizî,
Savm 13; İbni Mâce, Sıyâm 24.
[534] Müslim, Sıyâm 49–50. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 21;
Tirmizî, Savm 13; Nesâî, Sıyâm 23.
[535] Tirmizî, Savm 13.
[536] Buhârî, Savm 43; Müslim, Sıyâm 51–52. Ayrıca bk.
Tirmizî, Savm 12.
[537] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 361.
[538] Buhârî, Savm 33, 43, 44, 45; Talâk 24; Müslim, Sıyâm
52–54. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 19.
[539] Ebû Dâvûd,
Savm 21; Tirmizî, Zekât 26, Savm 10. Ayrıca
bk. İbni Mâce, Sıyâm 25.
[540] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 362.
[541] Ebû Dâvûd, Savm 21; Tirmizî, Savm 10.
Geniş biçimde 334’de geçmişti.
[542] Ebu Davut, Sıyam, 22.
[543] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 362.
[544] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 362.
[545] Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 163. Ayrıca bk. Nesâî,
Sıyâm 42.
[546] Buhari, Savm, 8.
[547] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 362.
[548] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 363.
[549] Buhârî, Savm 26, Eymân 15; Müslim, Sıyâm 171. Ayrıca
bk. Ebû Dâvûd, Sıyâm 39; Tirmizî, Savm 26; İbni Mâce, Sıyâm 15.
[550] Ebû Dâvûd, Tahâret 56, Savm 27; Tirmizî, Savm 68.
Ayrıca bk. Nesâî, Tahâret 70; İbni Mâce, Tahâret 44.
[551] Buhârî, Savm 22, 25; Müslim, Sıyâm 76.
[552] Buhârî, Savm 25; Müslim, Sıyâm 75–77.
[553] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 363.
[554] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 364.
[555] Müslim, Sıyâm 202, 203. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 56;
Tirmizî, Mevâkît 207; Nesâî, Kıyâmü'l–leyl 6.
1168’de geçmişti.
[556] Müslim, Sıyâm 176; İbni Mâce, Sıyâm 30.
1225-28. hadislere bak.
[557] Buhârî, Savm 52; Müslim, Sıyâm 177. Ayrıca bk. İbni
Mâce, Sıyâm 30.
[558] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 364.
[559] Ebû Dâvûd, Savm 55. Ayrıca bk. İbni Mâce, Sıyâm 43.
[560] Bkz. 1228 numaralı hadis ve
14. Bölümün hadisleri olan 142-152. hadisler.
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 364.
[561] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 365.
[562] Buhârî, Îdeyn 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 61;
Tirmizî, Savm 52; İbni Mâce, Sıyâm 39.
[563] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 365.
[564] Müslim, Sıyâm 196, 197. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 54;
Tirmizî, Savm 48; İbni Mâce, Sıyâm 40.
[565] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 365.
[566] Buhârî, Savm 69; Müslim, Sıyâm 127, 128.
[567] Müslim, Sıyâm 197. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 54;
Tirmizî, Savm 48; İbni Mâce, Sıyâm 40.
[568] Müslim, Sıyâm 134. Ayrıca bk. İbni Mâce, Sıyâm 41.
[569] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 365.
[570] Müslim, Sıyâm 204. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 57;
Tirmizî, Savm 53; İbni Mâce, Sıyâm 33
[571] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 366.
[572] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 366.
[573] Müslim, Sıyâm 197, 198.
[574] Tirmizî, Savm 44. Ayrıca bk. Müslim, Birr ve's–sıla 36
(ancak burada oruçla ilgili kısım yer almamaktadır); Nesâî, Sıyâm 70.
[575] Tirmizî, Savm 44.
Ayrıca bk. Ebû Dâvûd 60;
Nesâî, Sıyâm 70; İbni Mâce, Sıyâm
42.
[576] Müslim, Birr ve’s-Sıla, 35.
[577] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 366.
[578] Buhârî, Savm 60; Teheccüd 33; Müslim, Müsâfirîn 85.
Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 7; Nesâî, Sıyâm 81, Kıyâmü'l–leyl 28.
1140’da geçmişti.
[579] Müslim, Müsâfirîn 86. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir.
[580] Buhârî, Savm 59 ; Müslim, Sıyâm 197. Ayrıca bk. Nesâî,
Sıyâm 78, 82.
[581] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 367.
[582] Müslim, Sıyâm 194. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 70;
Tirmizî, Savm 54; İbni Mâce, Sıyâm 29.
[583] Tirmizî, Savm 54. Ayrıca bk. Nesâî, Sıyâm 84.
[584] Ebû Dâvûd, Savm 68. Ayrıca bk. Nesâî, Sıyâm 84; İbni
Mâce, Sıyâm 29.
[585] Nesâî, Sıyâm 70.
[586] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 367.
[587] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 368.
[588] Tirmizi, Savm, 82.
[589] Tirmizî, Savm 66. Ayrıca bk. İbni Mâce, Sıyâm 46.
[590] Ebû Dâvûd, Et'ime 54. Ayrıca bk. İbni Mâce, Sıyâm 45.
[591] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 368.