52 — FİTNELER VE KIYAMET ALÂMETLERİ BAHSİ 2

1- Fitnelerin Yaklaşması ve Ye'cüc, Me'cüc Seddinin Açılması Babı 2

2 - Ka'be'ye Kasdeden Ordunun Yere Batırılacağı Babı 3

3 - Fitnelerin Yağmur Yerleri Gibi İnmesi Babı 3

4 - İki Müslümanın Kılıçlarıyle Karşı Karşıya Gelmeleri Babı 5

5- Bu Ümmetin Birbirleri Sebebiyle Helak Olması Babı 6

6- Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in Kıyamet Kopuncaya Kadar Olacak Şeyleri Haber Vermesi Babı 7

7- Deniz Dalgası Gibi Dalgalanacak Fitne Babı 7

8- Fırat Nehri Altın Bir Dağ Üzerinden Açılmadıkça Kıyametin Kopmayacağı Babı 8

9 – İstanbul’un Fethi, Deccal'ın Çıkması ve Meryem Oğlu İsa'nın İnmesi Hakkında Bir Bab. 10

10- Kıyametin Romalılar İnsanların En Çoğu Olduğu Zaman Kopacağı Babı 10

11- Deccal Çıktığı Vakit Romalıların Birçok Maktuller İçinde Gelmesi Babı 11

12- Deccal'dan Önce Müslümanların Elde Edeceği Fütuhat Babı 12

13- Kıyametten Önce Zuhur Edecek Alametler Hakkında Bir Bab. 12

14-  «Hicaz Toprağından Bir Ateş Çıkmadıkca Kıyamet  Kopmayacaktır» Hadisi Babı 13

15- Kıyametten Önce Medine'nin Meskenleri ve Ma'mur Edilişi Hakkında Bir Bab  14

16- Fitnenin Doğudan Şeytanın İki Boynuzunun Doğduğu Yerden Zuhuru Babı 14

17- Devs Kabilesi Zül-Halasa'ya İbadet Edinceye Kadar Kıyamet Kopmayacağı Babı 15

18- Bir Adam Birinin Kabrinin Yanından Geçeerken Musibetten Dolayı Ölenin Yerinde Olmayı Temenni Etmedikçe Kıyamet Kopmayacağı Babı 16

19- İbnü Sayyad Kısassı Babı 22

20- Deccal'ın Kıssası, Sıfatı ve Beraberinde Bulunacak Şeyler Babı 27

21- Deccalın Sıfatı Medine'nin Ona Haram Kılınması ve Mü'minin Öldürülüp Diriltilmesi Hakkında Bir Bab. 31

22 -Deccal İle: «O Allah (Azze veCelle) Nezdinde Daha Kıymetsizdir » Hadisi Hakkında Bir Bab. 32

23- Deccal'in Çıkması, Yeryüzünde Kalkacağı Müddet, İsa'nın İnerek Onu Öldürmesi, Hayr ve İman Ehlinin Dünyadan Gitmesi, İnsanların Kötü Takımı Kalarak Putlara Tapmaları, Surun Üfürülmesi ve Kabirde Olanların Diriltilmesi Hakkında Bir Bab  32

24- Cessase  Kıssası Babı 34

25- Deccal Hadislerinin Bakiyesi Hakkında Bir Bab. 36

26 - Fitne Zamanında İbadetin Fazileti Babı 37

27 - Kıyametin Yaklaşması Babı 38

28 - İki Sur Arasındaki Zaman Babı 39


52 — FİTNELER VE KIYAMET ALÂMETLERİ BAHSİ

 

1- Fitnelerin Yaklaşması ve Ye'cüc, Me'cüc Seddinin Açılması Babı

                                    

1- (2880) Bize Amru'n-Nâkıd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyan b. Uyeyne, Zührî'den, o da Urve'den, o da Zeyneb binti Ümmii Seleme'-den, o d:ı Ümmii lîabibe'den, o da Zeyneb binti Cahş'dan naklen rivayet etti ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seûcm)  uykusundan:

«Allch'dan başka ilâh yoktur! Yaklaşan serden vay Arabın haline! Bu gün Ye'cüc Me'cücün şeddinden şu kadarı açıldı.» diyerek uyandı. Süf­yan eliyle on doğumu yapmıştır. Ben :

— Yâ Resûlallah!    Aramızda suleha varken biz helak mı olacağız? dedim.

«Evet! Fısku fücur çoğaldığı vakit!»   buyurdular.

 

(...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Saîd b. Amr El-Eş'asî, Züheyr b. Harb ve îbnû Ebî Ömer rivayet ettiler. (Dediler ki) ; Bize Süfyan, Züh-rî'den bu isnadla rivayet etti.

Bu râviler Süfyan'dan gelen isnadda ziyâde yaparak şöyle dediler : Zeyneb biniti Ümmü Seleme'dcn, o da Habibe'den, o da Ümmü Habibe'-den, o da Zeyneb binti Cahş'dan.»

 

2- (..,,) Bana Harmele b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze İbnû Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbnû Şihab'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Urve h. Zübeyr haber verdi. Ona da Zeyneb binti Ebî Seleme haber vermiş. Ona da Ümmü Habibe binti Ebî Süfyan haber vermiş ki, Peygamber (Sallallahü A ieyhı ve Scllem) 'in zevcesi Zeyneb binti Cahş şöyle demiş : Bir gün Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) kor­karak yüzü kızarmış olduğu halde dışarı çıktı:

«Allah'dan başka İlâh yoktur! Yaklaşan serden vay Arabın haline! Bugün Ye'cüc Me'cüc şeddinden şunun kadarı açıldı.»   diyordu.

Râvî baş parmağı ile ondan sonra gelen parmağı halka yapmıştır. Zeyneb demiş ki: Ben :

— Yâ Resûlallah! Aramızda suleha varken biz helak mı olacağız? dedim.

«Evet! Fısku fücur çoğaldığı vaki?!» buyurdular.

 

(...) Bana Abdul-Melik fc. Şuayb b. Leys de rivayet etti. (Dedi ki) : Bana ba1 am dedemden rivayet etti. (Demiş ki) : Bana UkayI b. Hâlid ri­vayet etti. H.

Bİze Amru'n-Nâkıd dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'kub b. İb­rahim b. Sa'd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam Sâlih'den rivayet etti. Her iki râvî İbni Şihab'dan, Yûnus'un, Zührî'den onun isnadıyle rivayet ettiği hadîs gibi rivayette bulunmuşlardır.

 

3- (2881) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ahmed b. İshak rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Tavus, babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Vcygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet etti.

«Bugün Ye'cüc Me'cüc şeddinden şu kadar bir yer açıldı.» buyurmuş­lar. Vüheyb eliyle doksan düğümü yapmış.

Bu hadîsi Buhâri «Kitâhu'l-Enbiya»'da ve «Kitâbu'l-Fiten» ile «Kitahu-Alâmetü'n-Nûbûvve»'de tahric etmiştir.

Bu hadîsde ikisi Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Selîem)'in zevcesi, iki­si de üvey kızı olmak üzere dört sahâbiye birbirlerinden rivayette bulun­muşlardır ki: Böyle dört sahâbiyyenin içtima ettiği başka bir hadîs yok­tur. Erkeklerden dört sahabenin birbirinden rivayet ettikleri hadîsler var­dır. Habibe, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)*'m üvey kızıdır. Ümmü'l-Mü'minîn, Ümmü Habibe (Radiyallahü anha) bu kızı ilk kocası Abdullah b. Cahş 'dan doğurmuştur. Zey­neb binti Ümmü Seleme dahi Peygamber (Sallallahü Aleyhi yeSellemVın üvey kızıdır. Hz. Ümmü Seleme bu kızı ilk kocası Ebû    Seleme 'den dünyaya getirmiştir.

Ye'cüc, Me'cüc müfsit bir kavm olup, kıyamete yakın zu­hur edecekler yeryüzünde fitne fesat çıkaracaklardır.

Kur'ân-ı Kerîm 'de bunlardan bahsedilmiş, onlardan zulüm gören insanların ricası üzerine Hz. Züîkarneyn'in aralarına bir set inşa ettiği bildirilmiştir. Hadîs-i şenf'de bu şeddin az bir kısmının açıl­dığı haber verilmektedir. Kıyamete yakın sed yıkılacak ve Ye'cüc Me'cüc etrafa dağılacaklardır. Ye'cüc Me'cüc'ün kimin nes­linden geldiği, şekil ve kıyafetleri, yiyip içmeleri, yapacakları tahribat ve­saire hususunda pek mübalâğalı sözler söylenmiştir. Bu sözler sağlam de­lillere dayanmadıkları için burada onlara yer vermedik,

Hadisdeki habes kelimesini cumhuru ulemâ fısku fücur diye tefsir etmişlerdir. Bâzıları bundan hassaten zina, bir takımları da zinadan do­ğan çocuklar kastedildiğini söylemişlerdir. Hadîsin zahiri mutlaktır. Bi­nâenaleyh bütün günahlara âm ve şâmildir. Maksat günah ve kötülükler çoğaldığı vakit umumî bir helak meydana geleceğini asîlerle beraber su-lehanm da helak olacağını bildirmektir.

Parmağını halka yaparak şedden az bir yerin açıldığını Peygamber mi yoksa râvî mi işaret ettiği ihtilaflıdır.

Hz. Zeyneb'in rivayetinde eliyle işaret edenin Süfyân, Ebû Hüreyre rivayetinde ise Vüheyb olduğu bildirildiğine göre, işaretin râvîler tarafından yapıldığı anlaşılıyor.

 

2 - Ka'be'ye Kasdeden Ordunun Yere Batırılacağı Babı

 

4- (2882) Bize Kuteybe b. Saîd ile Ebû Bekr b. Ebî Şeyhe ve İshak b. İbrahim rivayet ettiler. Lâfız Kuteybe'nindİr.  (İshak : Ahberana; öte-kiler : Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Cerir, Abdû'l-Aziz b. Ruiey'den, 0 da Ubeydullah b. Kiptıyyeden naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Ben de beraberlerinde olduğum halde Haris b. Ebî Rabîa ile Abdullah b. Satvan Ümmü'1-Mü'minin, Ümmü Seleme'nin yanma gir­diler de ona batırılacak olan orduyu sordular. Bu mesele îbnû Zübeyr'in hilâfeti gluüerindeydi. Ümmü Seleme şunu söyledi : Resûlüllah (Sallaitahü Aleyhi ve Selllem) :

«Kâ'be'ye biri sığınacak ve kendisine bir ordu gönderilecek. Bunlar yerin bir çölünde iken yere batırılacaklardır.» buyurdu. Ben;

— Yâ Resûlallah! O halde zorla götürülenin hâli ne olacak? dedim.

«Onlarla beraber o da baîsrılacak. Lâkin o kıyamet gününde niyetine göre dirİlîilecekierdir.»  buyurdular.

Ebû Ca'fer : «Bu çöl Medine'nin çölüdür.» demiş.

 

5- (...) Bize bu hadîsi Ahmed b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdû'1-Aziz b. Rufey' bu isnadla rivayet etti. Onun hadîsinde şu da vardır : «Dedi ki, bunun üzerine ben Ebû Ca'feı'e raslayarak Ümmü Seleme ancak yerden bir çb'l olduğunu söyledi, dedim. Ebû Ca'fer : Asla! Vallahi o Medine'nin çölüdür, dedi.»

 

6 - (2883) Bize Amru'n-Nâkıd ile İbnû Ebî Ömer rivayet ettiler. Lftfu Amr'mdu-. (Dediler ki) : Bize Süfyan b. Uyeyne, Umeyyeb. Sat-van'dan rivayet etti. O da dedesi Abdullah b. Safvan'ı şöyle derken işitmiş. Bana Hafsa haber verdi. ki: Kendisi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemfi:

«Bu beyte bir ordu gaza etmek için mutlaka kastedecektir. Fakat yerin bir çölüne vardıkları zaman ortada bulunanları batırılacak, Öndekilerİ son-dakilerine haykıracaklar, sonra onlarla batırılacaklar. Ve onlardan haber veren serseriden başka kimse kalmayacaktır.» buyururken işitmiş: Bunun üzerine "bir adam :

— Sana şâhid olurum ki: Hafsa'nm Üzerinden yalan söylemedin, Hafsa'ya da şâhid olurum ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Se!lem)"m üzerin­den yalan söylememiştir, dedi.

 

7- (...)ıBana Muhammed b. Iîâtim b. Meymûn da rivayet etti. (De­di ki) ; Bize Velid b. Salih rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Amr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Zeyd b. Ebî Üneyse, Abdü'l-Melîk El-Amirî'-den, o da Yûsuf b. Mâhek'den naklen rivayet etti, (Demiş ki) : Bana Ab­dullah b. Safvân, Ümmü'l-Mü'mininden naklen haber verdi ki : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Setlem)'den kâbe'yi kastederek:

«Bu beyte kuvveti, sayısı ve hazırlığı olmayan bir kavim sığınacakdir. Kendilerine bir ordu gönderilecek, fakat bunlar yerin bîr çölüne vardıkla­rında batırılacaklardır.»  buyurmuşlar.

Yûsuf demiş ki: Şamlılar o gün Mekke'ye yürüyorlardı. Bunun üze­rine Abdullah b. Safvan : Beri bak! Vallahi o bu ordu değildi, dedi.

Zeyd şöyle demiş : Bana Abdûl-Melik Eî-Âmirî de Abdurrahman  b. Sâbit'den, o da Haris b. Ebî Rabîa'dan, o da Ümmü'l-Mü'mininden nak­len Yûsuf b. ıMâhek'in hadîsi gibi rivayette bulundu. Yalnız o bu hadisde Abdullah b. Şafvan'm söylediği orduyu anmadı.

 

8- (2884) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yûnus b. Muhammed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kaâsım b. Fadl El-Huddâuî, Muhammed b. Ziyad'dan, o da Abdullah b. ZüDeyr'den, nak­len rivayet etti ki: Âişe şöyle demiş : Resûlüllah[Sallailahü Aleyhi ve Sellem) uykusu esnasında kıpırdadı. BİZ :

— Yâ Resûlallah! Uykun arasında bir şey yaptın ki, evvelce bunu yapmazdın, dedik. Bunun üzerine:

«Şaşacak şey! Hakikaten ümmetimden bazı kimseler beyte sığınmış, Kureys'den bir adam için beyte kastediyorlar. Fakat çöle vardıklarında yere batırılacaklar!» buyurdu. Biz:

—« Yâ Resûlallah! Şüphesiz ki, yol bazan (muhtelif) insanları birara-ya toplar, dedik.

«Evet! Onların içinde kasıtlısı, mecburu ve yolcusu vardır. Bunlar bir helâkla helak olurlar. Muhtelif yerlerden çıkarlar. Allah onları niyetlerine göre diriltir.»   buyurdular.

Bu hadîsi    Buhârî    «Kitâbu'l-Buyû*'da tahric etmiştir. Beydâ, çöl mânâsına gelirse de, burada    Mekke    ile    Medine arasında bir yerin ismidir.

Ümmül Mü'minin Hz. Ümmü Seleme rivayeti hakkında Ebû'l-Velid El-Kettânî: «Bu doğru değildir. Çünkü Ümmü Seleme, Muaviye 'nin hilâfeti zamanında onun vefatından iki sene Önce elli dokuz tarihinde vefat etmiş; îbnû Zübeyr'in hilâfetine erişmiştir.» demişse de Kaadî Iyâz onun Yezîd b. Muâviye zamanında vefat ettiğini söyleyenler bulunduğunu bildirmiştir. Ebû Bekir b. Ebî Hayseme de bun­lardan biridir.

Hadîs-i şerif,  zâlimlerden uzak kalmanın lüzumuna  işaret etmekte­dir. Tâ ki, onlara verilen ceza, masumlara da isabet etmesin.

 

3 - Fitnelerin Yağmur Yerleri Gibi İnmesi Babı

 

9 - (2885) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Amr'un-Nâkid, Ishâk b. İbrahim ve İbni Ebî Ömer rivayet ettiler. Lâfız İb.ni Ebî Şeybe'nindir. (İshak : Ahberana, ötekiler: Haddesena tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Süfyan b. Uyeyne, Zührî'den, o da Urve'den, o da Üsâme'den naklen rivayet etti kî: Peygamber (Sallalhhü Aleyhi ve Sellem) Medine'nin kal'alarından biri üzerine çıkmış. Sonra şöyle buyurmuş :

«Benîm gördüğümü görüyor musunuz? Ben sizin evlerinizin arasında fitnelerin yerlerini yağmur yerleri gibi görüyorum.»

 

(...) Bize Abd b. Humeyd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrez-zâk haber verdi, (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den naklen bu isnadla bu hadîsin mislini haber verdi.

 

10- (2836) Bana Amru'n-Nâkıd ile Hasen El-Hulvanî ve Abd b. Hu­meyd rivayet ettiler. (Abd : Ahberanî, ötekiler : .Haddesena tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Ya'kub (bu zât İbnû İbrahim b. Sa'd'dır.) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babanı Sâlih'den, o da İbni Şihab'dan nak­len rivayet etti. (Demiş ki) : Bana İbnû Müseyyeb ile Ebû Seleme b. Ab-dirrabman rivayet ettiler ki : Ebû Hureyre şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Bir tak:m fitneler olacaktır. O fitnelerde oturan, ayakta durandan; ayakîa duran, yürüyenden; yürüyen, koşandan daha hayırlıdır. Kim o fit­nelerin başında dikilİrse, fitneler onu yıkar. Her kim o fitneler zamanında sığınacak bir yer bulursa, hemen oraya çekilsin.»   buyurdular.

 

11- (...) Bize Amru'n-Nâkıd ile Hasen £1-Hulvânî ve Abd b. Hu­meyd rivayet ettiler. (Abd : Ahberanî; ötekiler : Haddesena tâbirlerini kul­landılar. Dediler ki) : Bize Ya'kub rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam Sâlih'dcn, o da İbnû Şihab'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ebû Bekr b. Abdirrahman, Abdurrahman b. Muti' b. Esved'den, o da Nevfel h. Muâviye'den naklen Ebû Hüreyre'nin şu hadîsi gibi rivayette tulündü. Şu kadar var ki, Ebû Bekr : «Namazlardan fcir namaz vardır. Bu namazın kim vaktini geçirirse, sanki ailesi ve malı tek bırakılmış gibi olur.» ifâde­sini  ziyâde  etmiştir.

 

12- (...)  Bana İshak b. Mansûr rivayet etti.   (Dedi ki) : Bize Ebû Dâvud Et-Tayâlîsî haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbrahim b. Sa'd, babasın­dan, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû Hüreyre'dcn naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Bir fitne olacaktır. O fitnede uyuyan uyanıktan daha hayırlı, uyanık ayakta durandan, ayakta duran da koşandan daha hayırlıdır. Her kim bir sığmak yahut korunacak yer bulursa, hemen sığınsın.»  buyurdular.

 

13- (2887) Bana Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyin El-Cahderî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad b. Yezîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Os­man, Eş-Şahhânı rivayet etti, (Dedi ki) : Ben ve Fcrkad Es-Sebahî, Müs­lim b. Ebî Bekra'ye gittik. Kendisi evinde idi. Yanına girdik ve :

  Babanı fitneler hakkında bir hadîs rivayet ederken işittin mi? diye sorduk. Şu cevâbı verdi:                                           

  Evet! Ebû Bekre'yi hadîs rivayet ederken dinledim. (Dedi ki) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) göyle buyurdular:

«Mesele şu ki, bir tak:m fitneler olacaktır. Dikkaî edin! Sonra bir fitne çıkacak. O fitnede oturan yürüyenden daha hayırlı, yürüyen fitneye koşan­dan daha hayırlıdır. Dikkat edin ki, fitne indiği veya olduğu vakit kimin develeri varsa hemen develerinin başına gitsin. Kimin koyunu varsa koyun­larının başına gitsin. Ve kimin yeri varsa yerinin başına gitsin!» Bunun Üzerine bir adam:

  Yâ Resûlallah! Devesi, koyunu ve yeri olmayan hakkında ne bu­yurursun? dedi.

«Kılıcını alır, onun keskin tarafına taşla vurur. Sonra kurtulmaya gücü yeterse kurtulsunl Altahım! Tebliğ ettim mi? Allahım! Tebliğ ettim mi? Al-lahım! Tebliğ eîîim mi?»  dedi. Yine bir adam:

  Yâ Resûlallah!  Mecbur edilir de iki saftan birine yahut iki fırka­dan birine götürülürsem ve beni bir adam kılıcı ile vurur, yahut bir ok gelerek beni öldürürse ne buyurursun? dedi.

«Hem kendi günahım hem senin günahını yüklenir ve cehennemlikler­den olur.»  buyurdular.

(...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Veki' rivayet etti. H.

Bana Muhammet! b. Müsennâ dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bana İtnû Ebî Adiy rivayet etti. Her iki râvî Osman Eş-Şahham'dan bu isnadla ri­vayet etmişlerdir. İbnü Ebî Adiyy'in hadîsi sonuna kadar Hammad'ın ha­dîsi gibidir. Veki'în hadîsi ise: «Kurtulmaya gücü yeterse...» cümlesinde biter. Sonunu anmamıştır.

Bu rivayetleri  Buhâri  «Kİtâbu'l-Menâkıb»'de tahric etmiştir.

Fitnelerin yağmura benzetilmesi çokluğu ve umûmî oluşu itibarı ile­dir. Yâni; fitneler çıktığı zaman yalnız bir taifeye mahsus kalmayacak, bütün insanlara sirayet edecektir. Hadîs-i şerif müslümanlar arasında zu­hur edecek Cemel, Sıffin Hz. Osman'la Hz. Hüseyn 'in şahadetleri ve saire gibi vak'alara işaret etmektedir. Nitekim bir mucize olan bu ihbar haber verildiği gibi zuhur etmiştir.

«O fitnelerde oturan, ayakta olandan daha hayırlıdır, ilâh...» cümle­leri ile bunların tehlikesinden kaçmaya teşvik buyurulmuştur.

Kılıcı taşla körietmek emri bazılarına göre hakikattir. Bir takımları bunun harbi bırakmak mânâsında mecaz olduğunu söylemişlerdir. Ulema fitne zamanında harbetmenin caiz olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir. Bâzıları müslümanlar arasında çıkan fitnelere karışarak harbetmenin caiz olmadığını söylemişlerdir. Onlara göre fitneciler bir kimsenin evine gire­rek Öldürmek isteseler, kendini müdafaa etmesi caiz değildir. Ashab-ı ki­ramdan Ebû Bekra ile diğer bazılarının mezhebi budur, Hz. İbni Ömer'le Imran b.  Husayn  ve diğer bazılarına göre fitneye karışmak caiz değildir. Ancak icâbında nefsini müdafaa meşrudur. Bu iki mez-heb İslâm'da çıkan fitnelere karışmamak lâzım geldiğinde, müttefikdirler. Ashab-ı kiramın ekserisi ile tabiîne ve bilûmum ulemâya göre fitne zu­hurunda haklı tarafa yardım etmek ve onlarla beraber olup, asîlere karşı harbetmek vâcibdir. Nevevî :  «Sahih olan da budur...» diyor.

 

4 - İki Müslümanın Kılıçlarıyle Karşı Karşıya Gelmeleri Babı

 

14- (2888) Bana Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyn El-Cahderi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad b, Zeyd, Eyyûb ile Yûnus'dan, onlar da Ilasan'dan, o da Ahnef b. Kays'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Şu adamı kastederek yola çıktım. Bana Ebû Bekre tesadüf etti. Ve :

  Nereye gitmek istiyorsun yâ Ahnef î dedi. Ali'yi kasdederek:

  Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in amcası oğlu Nasra gitmek istiyorum, dedim. Bana :

  Yâ Ahnef. Dön! Çünkü ben ResûlüllahfSa//a//a/iwMte;y/ı; ve Sellem): «İkİ müslüman kılıçlarıyla yüz yüze gelirlerse, katil de, maktul de ce­hennemdedir.» buyururken işittim, dedi. Ben:

  Yahut yâ Resûlallah!  Haydi katil köyle, ya  maktule ne oluyor? denildi, dedim.

«O gerçekten arkadaşını öldürmek istedi.»   dedi.

 

15- (...) Bize Tdu hadîsi Alımcd b. A^jdete'd-Dabbî de rivayet etti. (Öedi ki) : Bize Hammad, Eyyub ile Yûnus'dan ve Mualla b. Ziyad'dan, onlar da Ilasan'dan, o da Ahnef b. Kays'dan, o da Ebû Bekre'den naklen rivayet etti. (ŞÖyle demiş) : Kesûlülîah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :

«İki müslüman kılıçlarıyla karşılaşırlarsa, katil de, maktul de Cehen­nemdedir.»   buyurdular.

 

(...) Bann Haccâc b. Şâir de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûrrez-zâk kitabından rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, EyyûVdan naklen bu isnadta Ebû Kânıil'in, Hammad'dan rivayet ettiği hadîsin mislini sonuna loadar haber verdi.

 

16- (...) Bize Ebû Bckr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) . lîize Gunder, Şu'be'den rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbnû Beşşâr dahi rivayet ettiler. (De­diler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be Mansur'dan, o da Rıb'İ b. Hıraş'dan, o da Ebû Bekra'dan, o da Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet etti. (Şöyle buyurmuşlar) :

«İki müsîümandan biri din kardeşine silâh çekerse, bunların ikisi de cehennemin kenarındadırlar. Biri diğerini öldürürse, ona hep birden gi­rerler.»

 

17 — (157) Bize Muhammed b. Râfi' de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzâk rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den rivayet etti. Hemmam : Ebû Hüreyrc'nin, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den bize rivayet ettikleri şunlardır diyerek bir takım hadîsler zikretmiştir. Onlardan biri de şudur: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«İki büyük fırka çarp'şarak aralarında büyük bir harb olmadıkça kı­yamet kopmayacaktır. Halbuki bunların davaları birdir.» buyurdular.

 

18- (...) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'kub (yâni; İbni Abdirrahman) Süheyl'den, o da babasından, 0 da Ebû Hürey-re'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)

«Here çoğalmadıkça kıyamet kopmayacaktır.» buyurmuş. Ashab :

— Here nedir ya Resûlaîlah? diye sormuşlar.

«Katildir, katil!» buyurmuşlar.

Ebû Bekre rivayetini Buhârî «Kitâbu'l-İman»'da Ebû Hüreyre rivayetini de «KitâHı'l-Menâkıbn'de tabric etmiştir.

îki müslümanın kıhçlanyle yüz yüze gelmelerinden murad; birbirle­rine vurmalarıdır. Bu çarpışma esnafında Ölürlerde ikisinin de cehennem­lik olmi te'vil yoluvla deşil de, sırf asabiyet. Öfke vesaire gibi sebeple çarpıştıkları zamana hamledilmi^tir. Cehennemlik olmalarından murad; bu cezavı haketmeleridir. Tcâlâ Hazretleri dilerse cezalarını verir, dilerse kendilerini af buyurur, ehl-i hakkın mezhebi budur.

Ashab-ı kiram arasında cerevan eden harbler bu kabilden değildir. Onlar müctehîd ve müteevvildirler. Maksatları dünya menfaati veya asa-bivet gibi bir şey deŞil. her fırka kendinin haklı olduğuna inanmış, mu­halifinin âsî olduğuna kani olmuştur. Müctebidlerin ise hakka isabet ede­nine-iki sevab, edemevenine bir sevab verileceği malûmdur. Hatâ eden müetehid ma'zur olduğu için günahkâr sayılmaz.

îki büyük fırkamn harbedeceğini haber veren Ebû Hüreyre hadîsi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in mucizelerindendir. Bu mu­cize ilk asırda zuhur etmiştir. Bazıları iki fırkadan Hz. Ali ile Muaviye 'nin askerleri kastedildiğini söylemiş)erdir. «Davaları bir» sözün­den murad; ikisi de müslüman yahut ikisi de haklı olduğunu iddia ediyor, demektir.

 

5- Bu Ümmetin Birbirleri Sebebiyle Helak Olması Babı

 

19- (2889) Bİze Ebû'r-Kabî El-Atckî ile Kuteybe b. Saîd ikisi fcirdeiı Hamnıad b. Zeyd'den rivayet ettiler. Lâfız Kuteybe'nmdir. (Dedi kî) ; Bize Hammad, Eyyubdan, o da Ebû Kılâbe'den, o da Ebû Esma'dan, o da Sevban'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Resûlüllah (Salîallahii Aleyh ve Sellem) şöyle buyurdular :

«Gerçekten Allah bana yeri topladı da, onun doğusunu batısını gör düm. Hİç şüphe yok ki, ümmetim bana toplanan yerlerin mülküne ulaşa çaktır. Bana kırmızı ve beyaz iki define de verildi. Ben Rabbimden ümme tim için onu kıtlık senesiyle helak etmemesini diledim. Bir de onların üze rine kendilerinden başka bir düşman musallat edip de onların köküne kİb rİt suyu damlatmamasını istedim. Rabbim :

— Yâ Muhammedi Ben bir hüküm verirsem, o geri çevrilmez. Ben üm metin için sana onları umumî kıtlıkla helak etmeyeceğime ve üzerlerin kendilerinden başka olup, köklerine kibrit suyu damlatacak bir düşma musallat etmeyeceğime söz verdim. Velev ki, üzerlerine yerin her tarafır dakiler —yahut yerin memleketleri arasındakiler demiştir— toplanmış o şunlar. Tâ ki, birbirlerini helak edip, birbirlerini esir alıncaya kadar buyurdu.

 

(...) Bana Züheyr b. Harb ile İshak b. İbrahim, Muhammed b. Müsen-nâ ve İbni Beşşar da rivayet ettiler. (İshak: Ahberana; ötekiler: Hadde-sena tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Muâz b. Hişarn rivayet etti. (Dedi ki) : Bana tabam, Katâde'den, o da Ebû Kılâbe'dcn, o da Ebû Es-ma'er-Rahabf den, o da Sevban'dan naklen rivayet etti ki: Nebiyyullah (SalteHahii Aleyhi ve Seîlem) :

«Gerçekten Allah Teâlâ benim için yerin topladı. Hatta doğusunu, ba­tısını gördüm. Bana iki defineyi (yâni; kırmızıyla beyazı da verdi)...«buyur­muşlar.

Sonra râvi, Eyyûb'un Ebî Kılâbe'den rivayet ettiği hadîs gibi anlatmıştir.

 

20- (2890) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Nümeyr rivayet etti. H.

Bize tbni Nümeyr de rivayet etti. LâEız onundur. (Dedi ki) : Bize babain rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Osman b. Hakim rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Âmir b. Sa'd babasından naklen lıater verdi ki : (Şöyle demiş) : ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir gün yayladan geldi. Benî Mua-viye'nin mescidine uğradığı vakit, İçeri girerek, orada iki rek'at namaz kıldı. Onunla birlikte biz de kıldık ve Rabbine uzun uzun dua etti. Sonra bize döndü de ResûlüUah (Sallallahü Aleyhl ve Sellem)   şöyle buyurdu:

«Rabbimden üç şey istedim. Bana ikisini verdi. Birini vermedY Rab-bimden ümmetimi açlıkla helak etmemesini istedim, onu bana verdi. On­dan ümmetimi suda boğmakla belâk etmemesini diledim, bnu da verdi. Felâketlerini kendi aralarında vermemesini diledim. Bunu bana vermedi.»

 

21- (...) Bize bu hadîsi İbni EM Ömer de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mervân b. Muâviye rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Osman b. Hakim EI-Ensârî rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Âmir b. Sa'd, babasından naklen haber verdi ki, babası ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)Ie birlikte as­habından bir taife içinde gelmiş. Resûlüllah (Salîallahü Aîeyhi ve Sellem) Benî Muaviye'nin mescidine uğramış...

Râvi İbnû Nümeyr'in hadîsi gibi rivayette bulunmuştur.

Kırmızı ve beyaz definelerden murad; Acem şahı Kisra ile Roma imparatoru Kayser'in altın ve gümüş hazineleridir.

Bu hadîsler Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in mucizelerinden-dir. Ümmetinin ekseriyetle doğuya ve batıya uzanacağına işaret buyurmuş. Öyle de olmuş. Müslümanlar doğu ile batı arasında bir Okyanusdan diğe­rine kadar hüküm ve saltanat tesis etmişlerdir. Doğu ile batıya nisbetle şimale ve cenuba o kadar fazla ilerlememişlerdir.

Beydâ, asıl ve cemaat demektir. Kuvvet ve mülk mânâsına da kulla­nılır.

Resûlüllah (SalltiVahii Aleyhi ve Sellem)'in duası bereketiyle Teâlâ Haz­retleri onun ümmetine umûmî kıtlık vermemiştir. Bazı yerlerde zaman zaman kıtlık olmuşsa da umûmî îslâm beldelerine nisbetle bunun ehem­miyeti yoktur.

Müslümanlar hic bir devirde sel. su baskım deniz faciası eibi umûmî su felâketlerine de uğramamışlardır. Yalnız Teâlâ Hazretleri Resûl-ü Ek-reminin üçüncü dileğini kabul etmediği için T^lâm âlemi asırlar bovunca kendi aralarından zuhur eden büyük bir felâketle pencelpsppelmislerdir. Bn felâket tefrikadır. Teâlâ Hazretleri Müslümanlara «Tefrikaya düşme­yin...» buhurdu£u halde, mi'slümanlar bu emrin tam tersine hareket etmiş, bu suretle parralana narcalana bııtrünkü hâle delmişlerdir. Bu tefrikanın bitpoe»î oVvoVtur. BilâVis eiin ffectikce biraz daha artmakta ve yeni yeni tefriVa filizleri vetismekf.edir. Bundan dolayıdır ki, busun de£il bir mem­leket halkı, beraberce sofraya oturan bir ev halkı dahi bir fikir etrafında birleşemez hâle gelmiştir.

 

6- Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in Kıyamet Kopuncaya Kadar Olacak Şeyleri Haber Vermesi Babı

 

22- (2891) Bana Harme'e b. Yahya Et-Tücîbî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îbnû Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbııû Şihab'dan naklen haber verdi ki : Ebû İdris El-Havîânî şöyle diyormuş. Huzeyfe b. Yeman dedi ki:

— Vallahi ben kendimle kıyamet arasında vuku bulacak her fitneyi insanların en iyi bileniyim. Ben de Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in  bu hususta bana gizlice bildirdiği, benden başka hiç bir kimseye söyleme-| diği bir sırdan başka bir şey yoktur. Lâkin Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) benim de bulunduğum bir mecliste fitnelerden bahsederken söyle­di. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) fitneleri sayarken  şöyle buyur­dular :

«Onlardan üç tanesi hemen hemen hiç bir şey bırakmayacaklardır. Onlardan yaz rüzgârları gibi bir taksm fitneler vardır ki, bazıları küçük, bazıları büyüktürler.»

Huzeyfe tu cemaatın benden gayri hepsi gitmiştir, demiş.

 

23- (...) Bize Osman b. Ebî Şeyhe ile İshâk b. İbrahim de rivayet eltiler. Osman : Haddescna; İshak ise : Ahberanâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki) : Bize Cerir, A'meş'den, o da Şakık'den, o da Huzeyfe'den naklen haber verdi. Iluzeyfe şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) aramızda öyle bir kalkış kalktı ki, o kalkışında kıyamete kadar olacak şeylerden söylemedik bir şey bırakmadı. Bunları belleyen belledi, unutan unuttu. Bunları benim şu arkadaşlarım bilir. Caiz ki ben bunlar­dan bir şey unutmuş olurum da, arkadaşımı görür hatırlarım. Nasıl ki, bir adam kirinden ayrıldığı vakit, onun yüzünü hatırlar, sonra gördü­ğünde onu tanır.

 

(...) Bize bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Vekİ', Süfyan'dan, o da A'meş'den naklen bu isnadla: «Onları unutan unuttu...» cümlesine kadar rivayet etti. Sonrasını anmadı.

 

24- (...) Bize Muhammed b. Beşşâr dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivâyeİ etti. H.

Bana Ebû Bekr h. Nâfi* de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Gunder ri-vâyet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Adiy b. Sâbit'den, o da Abdullah b. Yezîd'den, o da Huzeyfe'den naklen rivayet etti ki, şöyle demiş : Bana Resûlüîlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kıyamet kopuncaya kadar olacak her şeyi haber verdi. Bunlardan hiç bir şey yoktur ki, ona sormuş olmayayım Yalnız ona Medînelileri Medine'den ne çıkaracak? diye sormadım.

 

(...) Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Veh b. Cerir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu isnadla bu hadîsin mislini haber verdi.

 

25- (2892) Bana Ya'kub b. İbrahim Ed-Devrakî ile Haccâc b. Şâir hep birden Ebû Âsım'dan rivayet ettiler. Haccac dedi ki: Bize Ebû Âsim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Azra b. Sâbİt haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ilbâ b. Ahmer haber verdi. (Dedi kî) : Bana Ebû Zeyd (yâni; Amr b. Ah-tab) rivayet etti. (Dedi ki) : ResûIüHah (Salhllahü Aleyhi ve SeUem) bize sabah namazını kıldırdı ve minbere çıkarak tâ öğle vakti gelinceye kadar bize hutbe okudu. Müteakiben inerek namazı kıldırdı. Sonra (yine) min­bere çıktı ve bize ikindi vakti gelinceye kadar hutbe okudu. Sonra ine­rek namazı kıldırdı. Sonra tekrar minbere çıktı ve bize güneş kavuşun­caya kadar hutbe okudu. Artık bize olmuş ve olacak her şeyi haber verdi. Bunları en iyi bilenimiz, en helleyişli olammızdır.

Hz. Huzeyfe  hadîsini Buhâri    «Kitâhu'l-Kader»'de tahric etmiştir.

Ulemadan bazıları Hz. Huzeyfe'nin sözündeki «illâ»'nın hazfı lâzım geldiğini söylemişlerdir. Çünkü bu kelime cümleden atılmazsa mâ­nâsı : «Ben sır biliyorum...» demek olur. Halbuki Huzeyfe hazret­leri Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in fitneleri bir meclisde cemaat arasında söylediğinden bahsetmektedir. Binâenaleyh hem cemaat arasın­da konuşmuş, hem de Hz. Huzeyfe'ye sır olarak söylemiş mânâsına gelir ki, bu iki söz birbirini nakzeder. Cümleden illâ atılırsa mânâ düze­lir. Ve şöyle olur : «Bana gizli bir şey söylemedi, hepimize birden anlat­tı.» Nitekim Hz. Huzeyfe'nin hadîsin sonunda : «Onları belleyen belledi, unutan unuttu.» demesi de bu mânâyı teyid eder. Bu babdaki il­min ona mahsus olması arkadaşları dünyadan gittiği ve kendisinden baş­ka bilen kalmadığı içindir. Bununla beraber Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hz. Huzeyfe'ye başka bir yerde sır söylemiş olabilir. Bu takdirde Huzeyfe (Radîyaüahu anh): İşittiklerimin hepsini size anlatmama bir mâni yoktur. Yalnız bana sır olarak söyledikleri müstesna de­mek istemiştir.

Hadîsin ikinci rivâyetindeki temsil hakkında Kaadî lyâz sun­arı söylemiştir. Bazıları bu cümlede râviler tarafından yapılma bir bo­zukluk olduğunu söylemişlerdir. Doğrusu şöyledir : Nasıl ki, bir adam uzun kaman birinden ayrıldığı vakit onun yüzünü hatırlamaz, sonra onu gör­düğünde tanır.»

 

7- Deniz Dalgası Gibi Dalgalanacak Fitne Babı

 

26- (144) Bize Muhammed b. ATbdillah b. Nümeyr ile Muhammed b. Alâ' Ebû Küreyb hep birden Ebû Muaviye'den rivayet ettiler. İbnû Alâ' dedi ki: Bize Ebû Muâviye rivayet etti. (Dedi ki) : Bize A'meş Şakîk'dan, o da Huzeyfe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Ömer'in yanında idik:

  Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) "in fitne hakkındaki hadîsini hanginiz söylediği gibi ezberinde tutuyor? dedi.

  Ben! dedim,

  Sen hakikaten cür'etkârsın, nasıl buyurdu? dedi. Ben :

  ResûlüIIİaiı (Sallallahü Aleyhi ve Setlem) 'i   şöyle   buyururken   işittim,dedim:

«Bir adamın fitnesi ailesiyle malında, kendinde, çocuklarında ve kom-şusundadır. Ona oruç, namaz, sadaka, İyiliği emir ve kötülükten nehiy keî-fâret olur.» Bunun üzerine Ömer :

  Ben bunu  kastetmiyorum.  Benîm  muradım  ancak  deniz  dalgası gibi dalgalanacak olandır, dedi. Ben :

  Bundan sana ne ya Emire'i-Mü'minin! Şüphesiz seninle onun ara­sında kapalı bir kapı var, dedim.

  Bu kapı kırılacak mı, yoksa açılacak mı? dedi.

  Hayır! Bilâkis kırılacak, dedim.

  Bu ebediyen kapanmamaktan daha münasibdir, dedi.

Şakîk diyor ki : Bunun üzerine biz Huzeyfe'ye ; Ömer hu kapının kim olduğunu biliyor muydu? dîye sorduk.

  Evet! Yarından önce bu akşam geldiğini bildiği gibi! Ben ona saç­ma değil, hadîs söyledim, cevâbım verdi.

Şakîk demiş ki : Artık biz Huzeyfe'ye bu kapının kim olduğunu sor­maktan çekindik, de Mesrûk'a : Ona sen sor dedik. Mesrûk da sordu. Huzeyfe:        

— Ömer'dir!

cevâbını verdi.

 

27- (...) Bize bu hadîsi EbÛ Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Saîd El-Eşec de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Vcki' rivayet etti. H.

Bize Osman h. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir ri­vayet etti. H.

Bize İshak b. İbrahim dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze İsa b. Yûnus

haber verdi. H.

Bize İbni Ebî Ömer de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. İsâ rivayet etti. Bu râvilerin hepsi A'meş'den bu isnadla Ebû Muâviye'nin hadîsi gibi rivayette bulunmuşlardır. İsa'nın A'meş'den, onun da Şakîk'-dan rivayet ettiği hadîsde : «Huzeyfe'yi şöyle derken işittim, dedi.» ibaresi vardır.

 

28- (2893) Bize Muhammed b. Müsennâ ile Muhammed b. Hatim de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muâz b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Avn Muhammed'den rivayet etti. (Demiş ki) : Cündeb şunu söyledi: Cerea günü (oraya) geldim. Bir de baktım bir adam oturuyor.

  Burada bugün mutlaka kan dökülecektir, dedim. O adam :

  Asla vallahi!  dedi. Ben :

  Bilâkis hay hay vallahi! dedim. O :

  Asla vallahi! dedi. Ben :

  Bilâkis hay hay vallahi! dedim. O :

  Asla vallahi- Bu Resûlüllah(.Sa/ki/M« Aleyhi ve Sellem) !in bana söy­lediği bîr hadîsidir, dedi. Ben :

  Bugünden beri sen ne kötü arkadaşsın. İşitiyorsun ki, sana muha­lefet ediyorum. Madem ki, bunu Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den işittin. Beni niye nelıyetmiyorsun, dedim. Sonra : Bu kızmak niye? dedim ve ona dönerek sordum. Ne göreyim. O adam Huzeyfe imiş.

Hz. Huzeyfe rivayeti îman bahsinde geçmişti. Cündeb (Radiyallahu anh) rivâyetindeki Cerea gününden murad : Kulelilerin vali karşılamaya çıktıkları gündür.

Cerea: Kûfe'ye yakın bir yerdir. Hz.    Osman {Radiyallahu anlı)  Kûfelilere Said b. E1- Âsî'yi vali göndermiş. Onlar bunu kabul etmeyerek Ebû  Mûs'al-Eş'arî 'nin gönderilmesini istemişler.

Osman (Radiyallahu anh)  da onu göndermişti. cümlesi

şeklinde de rivayet edilmiştir. Bu takdirde cümlenin mâ­nâsı : İşitiyorsun ki, sana yemin ediyorum, demek olur. Nevevi bun­ların ikisinin de doğru olduğunu, ancak aralarında yemin tekerrür ettiği için noktasız rivayetin daha münasib düştüğünü söylemiştir.

 

8- Fırat Nehri Altın Bir Dağ Üzerinden Açılmadıkça Kıyametin Kopmayacağı Babı

 

29 — (2894) Bİze Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze Ya'kub (Yani Abdirrahman El-Kaârî)     Süheyl'den, o da babasından, o da re'den naklen rivayet etti ki:    Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)

Fırat nehri altın bîr dağ üzerinden açılmadıkça kıyamet kopmayacak-onun için harb edecek ve her yüz kişiden doksan dokuzu öl-onlardan her adam, keşke kurîulan  ben olsaydım, diyecektir.»

 

(...) Bana Ümeyye b. Bistâm da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Zürey’ rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Ravh, Süheyl'den, bu isnadla hadîsin benzerini rivayet etti.  O şunu da ziyâde eyledi :  «Babanı : Onu görürsen sakın yaklaşma, dedi.»

 

30- (...) Bize Ebû Mcs'ûd Schl b. Osman rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ukbc b. Hâlid Es-Sckûnî, Ubeydullah'dan, o da Hubeyb b. Abdirrah-man'dan, o da Ilafs b. Âsım'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) :

«Fırat'ın altın bir define üzerinden açılması yakındır. İmdi orada kim bulunursa, ondan bir şey almasın.» buyurdular.

 

31- (...) Bİze Schl b. Osman rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ukbe b. IlâHrl, Ubeydullah'dan, o da EbıVz-Zinad'dan, o da Abdurrahman El-A'rac' dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ;

«Fırat'ın altın bir dağ üzerinden açılması yakındır, imdi orada kim bu­lunursa, ondan bir şey elmasın!»   buyurdular.

 

32- (2895) Bize Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyin ile Ebû Ma'n Er-Rakâşî rivayet ettiler. Lâfız Ebû Ma'n'ındır.  (Dediler ki) : Bize Hâlid b. Haris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'I-Hamid b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam Süleyman b. Yesar'dan, o da Abdullah b. Haris b. Nevfel'den naklen haber verdi. (Şöyle demiş) : Übey b. Ka'b ile bir­likte duruyordum. Ubey : Dünyalık arama hususunda insanların boğazları muhtelif olmakta devam ediyor, dedi. Ben :

— Evet! dedim. Übey dedi ki: Ben ResûlüUah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)"ı şöyle buyururken işittim:

«Fırat nehrinin altın bir dağ üzerinden açılması yakındır. İnsanlar bu­nu işitince, ona yürüyecekler ve onun yanında bulunan : İnsanların bun­dan bir şey almasına müsaade edersek, bunun hepsi götürülür, diyecektir. Müteakiben onun için harb edecekler ve her yüz kişiden doksan dokuzu öldürülecektir.»

Ebû Kâmil kendi hadîsinde şöyle dedi : «Abdullah dedi ki : Ben Übey b. Ka'b ile birlikte Hassan kal'asımn gölgesinde durdum.»

Bu hadîsi Buhârî «Kitabu'I-Fi'ten»'de; Ebû Dâvud «Me-nâhrni" bahsinde; Tirmizî «Kitâbu sifatu'l-Cennet»'de tahric et­mişlerdir.

Altın dağdan murad; definedir. Fırat nehrinin açılması, suyunun çe­kilmesiyle olacaktır.

Ulemâ bu hadîsdeki boğaz kelimesinden büyüklerin ve reislerin kas­tedildiğini söylemişlerdir. Bâzılarına göre bundan murad; cemaatlardır. Kaadî Iyâz bu kelimenin cüz'ü zikir küllü murad kabilinden me­cazı mürsel olabileceğini söylemiştir.

Üçüm kelimesi, utum gibi, kal'a mânâsına gelir.

Anlaşılıyor ki, Fırat nehrinde define çıktığını işitenler, onu almak için koşacaklar ve birbirleriyle harbedeceklerdir. Bu harbde çarpışanların yüzde doksan dokuzu öldürülecek ve her ölen, keşke ben kurtulsam da defineyi ben alsam diyecektir.

Definenin başında bulunanların ondan bir şey almamaları tenbih edil­diğine göre, onun alınması mümkün bir yerde bulunacağı yahut maden halinde değil de, para veya külçe şeklinde olacağı anlaşılıyor. Alınmasının nehiy Duyurulması define birçok belâlara sebep olacağı içindir. Aynî: «Bu bir mucizedir.» diyor. İbnû Tin'e göre, define müslümanların hakkı olduğu için alınmayacaktır. Fakat bu söze itiraz edilmiş, definenin müslümanîara âid olup olmadığı malûm değildir, denilmiştir. Nehyin asıl sebebi fitne ve çarpışmadır.

 

33- (2896) Bize Ubeyd b. Yaîş ile İshak b. İlrâhim rivayet ettiler. Lâfız Ubeyd'indir. (Dediler ki) : Bize Hâlid b. Hâlid'in azatlısı Yahya b. Âdem b. Süleyman rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr, Süheyl b. Ebî Sâlih'den, o da  babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti.

(Şöyle demiş) : Resulüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) :

«İrak dirhemini ve kafîzini, Şam müddünü, dinarını, Mısır'da kilesini ve dinarını men edecektir. Başladığınız yere döneceksiniz, başladığınız ye­re döneceksiniz, başladığınız yere döneceksiniz!» buyurdular. Buna Ebû Hüreyre'nin eti ve kanı şahittir.

Kaiîz, Iraklıların, müdd Şamlıların birer nevî ölçekleridir. Erdeb, Mısırlıların kilesidir. Iraklıların ve diğerlerinin istenileni vermemelerin­den murad; ne olduğu hususunda iki meşhur kavil vardır. Bunların birine göre Iraklılar müslüman olduğu için cizye denilen vergi sakıt olacak, bu sebeple onu vermeyeceklerdir. Nitekim bu olmuştur. Daha meşhur olan ikinci kavle göre bundan murad; âhir zamanda Acemlerle Romalıların bu memleketleri istilâ etmesi ve müslümanların bu işine mâni olmalarıdır. Filhakika Müs1im'in biraz aşağıda gelecek bir hadîsine göre Iraklı­lara ve Şamlılara kafîz ve dirhem gelmeyeceği, bunu Acemlerle Romalı­ların men edeceği tasrih edilmektedir. Nevevî : «Bu bizim zamanı­mızda Irak'ta olmuştur, şimdi mevcuttur.» diyor. Bazı ulemaya göre ha-dîsden murad; âhir zamanda Iraklılarla diğerlerinin dinden dönerek zekât­larını vermemeleridir. Bir takımları da : «Âhir zamanda küffâr kuvvet bulacak ve ödemekte oldukları cizye, haraç gibi vergileri vermekten im­tina edeceklerdir.» demişlerdir.

«Başladığınız yere döneceksiniz...» cümlesi: «İslâmiyet garib başladı ve dönerek yine başladığı gibi olacaktır.» hadîsi mânâsmdadır. Bu. hadîsi «Kitâbu'l-İman»'da görmüştük.

 

9 – İstanbul’un Fethi, Deccal'ın Çıkması ve Meryem Oğlu İsa'nın İnmesi Hakkında Bir Bab

 

34- (2897) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu-alla b. Mansûr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman b, Bilâl rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süheyl babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:

«Romalılar A'mâk'a yahut Dâbık'a inmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Onların karşısına Medine'den o gün yeryüzü halkının en iyilerinden bir ordu çıkacaktır. Askerler saf bağladıkları vakit Romalılar bizimle, bizden esir alınanların arasını serbest bırakın : Onlarla harbedelim, diyecekler. Müslümanlar da : Hayır! Vallahi sizinle din kardeşlerimizin arasını serbest bırakamayız. Cevabını vereceklerdir. Müteakiben onlarla harbedecekler ve üçte biri münhezim olup, Allah ebediyen kendilerine tevbe İlham etmeye­cektir. Üçte biri de öldürülecek, Allah indinde şehitlerin en faziletlisi ola­caklardır. Üçte biri ise fethedecek, ebediyen fitneye duçar olmayacaklar­dır. Müteakiben İstanbul fethedilecektir. Gaziler kılıçlarını zeytin ağaçları­na asmış, ganimetleri taksim ederken anîden  içlerinde şeytan :  Gerçekten Mesih aileleriniz hakkında sizin yerinizi aldı, diye nâra atacak. Onlar da çıkacaklardır, bu Bâtıldır. Şam'a geldikleri vakit ise çıkacaktır. Gaziler har­be hazırlanır, saflarını düzeltirlerken namaz ikâme olunacak ve Meryem'in oğlu İsa (Aieyhis.selâm) İnerek onların yanına gitmek isteyecektir. Allah'ın |düşmanı onu gördüğü vakit tuzun suda eridiği gibi eriyecektir. Onu bıraksa kendiliğinden helak olacak, lâkin Allah onu yed-i kudretiyle tepeleyerek kanını onlara süngüsünde gösterecektir.

A'mak ile Dâbık yahut Dâbak Şam 'da Halep yakınlarında İki yerdir. Hadîsdeki «Sübû» kelimesi «Sebev» şeklinde de rivayet olun­muştur. Bu takdirde cümlenin mânâsı bizimle, bizden esir aldıklarınızın arasını serbest bırakın, demek olur.

Kaadî lyâz: «Doğrusu bu kelimenin sübû şeklinde okunması-dır. Ekser râvîler de onu bu şekilde rivayet etmişlerdir.» demişse de Nevevî : «Her iki rivayet de doğrudur. Çünkü onlar evvelâ esir alın­mış, sonra kâfirleri esir etmişlerdir. Zamanımızda bu mevcuttur. Hattâ Şam ve Mısır 'dala İslâm askerlerinin ekserisi esir edilmiş. Sonra bugün Allah'a hamdolsun küffârı esir almaktadırlar...» diyor.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyh: ve Sellem) 'in A'mâka mı yoksa Dâbıka mı buyurduğunda sekteden râvîdir. Hadîsin siyakından da anla­şılacağı vocihle üçte biri münhezim olacak askerler mü slüm ani ardır. Bun­lar bozulup kaçtıkları için Allah kendilerine tevbe ilham etmeyecek, fi­rarda ısrar edeceklerdir.

«Gerçekten Mesih aileleriniz hakkında sizîn yerînîzî aîdı...» cümle­sinden murad; memleketinizde bıraktığınız aileleriniz Deccal'ın eline geçti demektir ki, bunun yalan ve bâtıl olduğu hadîs-İ şerifte tasrih edilmiştir.

Hz. îsa hakkında kullanılan «emme» fiili imam oldu mânâsına de­ğil, müslümanlara uymak, Peygamberlerinin sünnetini ele almak için yan­larına gitmek istedi, manasınadır.

Bâzıları bu fiildeki mansûb zamirin Deccalla tâbilerine ait olduğu­nu söylemişlerdir. Bu takdirde cümlenin mânâsı: Hz. î s a inerek Dec-cal'la tâbilerini ihlâk için kastedecektir, demek olur.

İstanbul fethedilmiş, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in bu mu­cizesi de yerini bulmuştur.

 

10- Kıyametin Romalılar İnsanların En Çoğu Olduğu Zaman Kopacağı Babı

 

35- (2898) Bize Abdû'l-Melik b. Şuayb b. Leys rivayet etti. (Dedi ki) Bana Abdullah b. Vehb rivayet etti, (Dedi ki) : Bana Leys b, Sa'd haber verdi. (Dedi ki) : Bana Musa b. Uley babasından rivayet etti. (De­miş ki) : Müstevrid EI-Kureşî Amr b. Âs'ın yanında şunu soyled. : Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i:

«K.yamet Romalrlar insanların en çoğu olduğu halde kopacakhr» buyururken işittim. Bunun üzerine Amr ona : Söylediğine dikkat et. dedi.

Müstevrid:                                                          

  Ben  Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve S«.'tem/den   işittiğimi   söylüyo­rum, dedi. Amr:

  Sen böyle diyorsun ama onlarda dört haslet vardır :

1- Onlar fitne anında en halim insanlardır.

2- Bir musibetten sonra en çabuk kendine gelenlerdir.

3- Firardan sonra hücuma en yakın onlardır.

4- Yoksul, yetim ve zayıf için insanların en hayırlılarıdırlar. Beşinci olarak güzel bir cemileleri var, onlar kırallarm zulmüne en fazla karşı du­ran insanlardır, dedi.

 

36- (...) Bana Harmcle b. Yahya Et-Tücîbî rivayet etti. (Dedi ki) Bize Abdullah b. Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ebû Şüreyh rivayet etti. Ona da Abdul-Kerİm b. Haris rivayet etmiş ki, Müstevrid EI-Kuraşî şöyle demiş: Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyh'ı ve Sellem) 'i:

«Kıyamet Romalılar insanların en çoğu olduğu halde kopacaktır.» buyururken işittim. Râvî demiş ki: Bu, Amr tbni Âs'ın kulağına ulaştı da:

  Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'dendir diye söylediğin bildi­rilen bu hadîsler nedir? dedi. Müstevrid ona :

  Ben Kesûlültah (SallaUahü Aleyhi ve SeUem)'den işittiğimi söyledim, cevabını verdi. Bunun üzerine Amr:

  Sen böyle diyorsun ama, onlar fitne anında insanların en halîmi, mu^îbet anında insanların en muslini, fakirleriyle zayıfları için insanların en hayırlılarıdır, dedi.

Bu hadîs hakkında Darekutnî, Müslim Je itiraz etmiş ve : «Râvî Abdû'I.Kerim, Müstevrid'e yetişmemiştir. Binâen­aleyh hadîs mürseldir.» demişse de Nevevî bu itirazı yersiz bulmuş­tur. 'Çünkü îmam Müslim hadîsi birinci rivayette U1ey b. Rabahman, o da babasından, o da Müstevrid 'den muttasıl ola­rak rivayet etmiştir. îkinci rivayeti ancak mütâbaat için getirmiştir. Mü-tâbaatda ana hadîslerde aranan şartlar aranmaz. Hadîs ulemasının muhak-kıklarına göre mürsel bir hadîs başka bir yoldan muttasıl olarak rivayet edilirse, o hadîs hüccet olur. Ve muttasıl rivayetinden anlaşılır, ki mürsel rivayeti de şahindir. Bu suretle ayrı ayrı iki sahih hadîs hükmüne girerler.

Hz. Amr‘ın Romalılar hakkında sözleri muvacehesinde Taberî söyle demektedir : «Bu dört makbul haslet ihtimal onun yetiştiği Romalı­larda varmıştır. Bugün ise onlar insanların en uğursuzu ve tamamiyle bu sıfatların zıddmadırlar.» Übbî : «Hz. Amr Romalıları değil, bu sıfatlan methetmiştir. Bu sıfatları onların çoğalmasına sebep oldukları İçin anmış olması da ihtimaldir.» diyor.

 

11- Deccal Çıktığı Vakit Romalıların Birçok Maktuller İçinde Gelmesi Babı

 

37- (2899) Bize Ebû Bckr b. EM Şeybe ile AH b. Hucur ikisi "bîrden İlmi Uluyyc'dcn rivayet etliler. Lâfız İbni Mucur'undur. (Dediler ki) : Bize İsmail b. İbrahim, Eyyub'dan, o da Humeyd b. Hilâl'den, o da Ebû Kata-dele'l-Adevî'den, o da Küseyr b. Câbir'dcn naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Kûfe'de kızıl bir rüzgar esti. Derken işi gücü sâdece ya Abdellah b. Mes'ud kıyamet yeldi demek olan bir adam geldi, bunun üzerine Ab­dullah oturdu, dayanmıştı ve şunu söyledi :

  Miras taksim edilmez olmadıkça ganimetle ferahlanma bulunma­dıkça kıyamet kopmaz, dedi. Sonra eliyle şöyle yaptı (eliyle Şam tarafına doğru işaret etti)  da dedi ki :  Düşman ehl-i İslâm için   (ordu) topluyor. Ben :

  Romalıları mı kastediyorsun? dedim.

  Evet! İşte o harbinizde şiddetli bir hücum olacak.    Müslümanlar ölüm için bir öncü fırka kuracak. Öyle ki, gâlib olmadıkça geri dönme­yecek, tâ gece aralarına girinceye kadar çarpışacaklar, nihayet onlar da, înmlar da dönecek, iliç bir taraf gâlib gelmeyecek, öncü fırka bitecektir. Sonra müslümanlar tekrar Ölüm için bir öncü fırkası kuracak. Öyle ki, gâîip gelmeden geri  dönmeyecek ve  tâ gece  aralarım ayırmcaya kadar çarpışacaklar. Onlar da, bunlar da geri dönecekdir. Hiç biri galib gelme­yecektir, Ku fırka da bitecektir. Sonra müslümanlar ölüm için bir öncü fırkası teşkil edecek, Öyle ki, galip gelmedikçe geri dönmeyecek ve akşa­ma katlar çarpışacaklar. Nihayet onlar da, bunlar da geri dönecek. Hiç biri gali')   gelmeyecektir.   Öncü   fırka   bitecektir.   Dördüncü   gün   gelince   düş­manlara karşı ehl-i İslâm'ın bakıyyesi ilerleyecek, Allah düşmanlar üze­rine hezimeti  halkedecek  ve   düşmanları — ya   misli   görülmeyen  yahut vnisli  görülmedik  demiştir— bir şekilde  tcpeleycceklerdir. O derece ki, yanlarından kuş geçecek, onlar Ölü olarak yere serilmeden geride bırak-mıyacaktır. Bir tabanın  oğulları  birbirlerini sayacak, yüz kişi oldukları halde onlardan  yalnız l;ir adam kaldığını göreceklerdir. Şu halde hangi Simime t e sevinilecek yahut hangi miras taksim edilecektir. Onlar bu hal­de iken aniden bundan daha büyük bir musibet işitecekler. Kendilerine: Deccal zürrİyetiniz hususunda sizin yerinizi aldı, dîye bir yaygaracı gele­cek, hemen ellerindeki şeyleri atacaklar ve yola koyulacaklar, öncü olarak on .süvari göndereceklerdir. Ilesûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Selletn):

«Ben onların isimlerini, babalarının isimlerini, atlarının renklerini pek âlâ biliyorum. Onlar o gün yeryüzünde en iyi süvarilerdir. Yahut o gün yer­yüzünde en iyi süvarilerdendir.»   buyurdular.

İbni Ebî Şeybe kendi rivayetinde : «Üseyr b. Câbir'den naklen.» dedi.

 

(...) Bana Miıhammed b. Ubeyd EI-Gubcrî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad b. Zeyd, Eyyûb'dan, o da Humcyd b. Hilâî'den, o da Ebû Katâde'den, o da Yüseyr b. Câbir'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : İbni Mes'ud'un yanındaydım, derken bir kızıl rüzgâr esti...

Râvî hadîsi yukarki gibi anlatmıştır. Ama İbni Uleyye'nin badîsi da­ha tamam ve daha doyurucudur.

 

(...) Bize Şeyban b. Ferrûh da rivayet etti. (Dedi kİ) : Bize Süleyman (yâni; İbni Muğîra) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Humeyd (yâni; İbni Hilâl) Ebû Katâde'den, o da Üseyr b. Câbir'den naklen rivayet etti. (Şöy­le demiş) : Abdullah b. Mes'ud'un evinde idim. Ev doluydu. Derken Kû-fe'de kızıl bir rüzgâr esti...

Ve râvî İbnû Uleyye hadîsi gibi rivayet etmiştir.

Bu hadîsten maksad şudur : Harb tehlikesi olduğunu sezen bir adam Hz. Abdullah b. Mes'ud'a gelerek kıyamet kopuyor, demiş. O da : Bu bir şey değil, asıl kıyamet Şamlılarla Romalılar arasında vuku bulacak dehşetli muharebede kopacaktır, demiştir. Yâni; öyle bir harb ola­cak ki, kalan mirası taksim edecek mirasçı bulunmayacak, alınan ganime­te sevinecek kimse kalmayacaktır. Bu harbde müsîümanlar Ölüm var, dö­nüm yok diyen en yiğit askerlerinden fırkalar teşkil ederek düşmanın üze­rine sevkedecekler, fakat bu fırkalar eriyip bitecek, üç defa yenisini gön­derdikleri halde yine bir netice elde edemeyeceklerdir. Nihayet ehl-i İs­lâm'ın kalan gazilerine Teâlâ Hazretleri zafer nasib edecek, misli görül­medik bir harb yaparak düşmanı kıracaklar, harbi kazanacaklardır. Bu harb o kadar şiddetli olacak ki, çarpışan küffarın yanından kuşlar geçse, az sonra bunların yere serilmiş olduklarını göreceklerdir. Bir babanın yüz oğlu olsa, bu harbde yalnız biri sağ kalacaktır. Yâni; harbden kurtulanlar yüzde bir nisbetinde olacaklardır. İşte Hz. İbni Mes'ud 'un miras taksim edilmez olmadıkça, ganimetle ferahlanma bulunmadıkça sözlerin­den muradı bu neticedir. İki taraftan o kadar insan kırılacak ki, mirasa konacak mirasçı kalmayacak, alman ganimeti taksim edecek gâzî kalma­yacaktır. Bu yetmemiş gibi üstelik Deccal'm çıktığı haberi gelecek, bunun üzerine gaziler aldıklarını bırakarak onun karşısına yürüyeceklerdir.

Müslim sarihlerinden Übbî diyor ki : «Harbeden Öncü fırka bite­cektir sözüne bir bak! Bunun mânâsı hakikaten yok olacaktır demekse, bundan sonraki iki taraf da galib gelmeden dönecektir, cümlesiyle bunun arası nasıl bulunur? Meğer ki, bu sözden o fırkanın mensub olduğu ordu kastedilmiş olsun! Zîra bir fırkanın bitmesinden bütün ordunun mağlûb olması lâzım gelmez. Yâni; iki tarafın fırkaları bitecek, fakat orduları ka­lacaktır.»

Hadisdeki «debre» kelimesi «dâire» şeklinde de rivayet edilmiştir. Debre zafer ve nusret mânâlarına gelir. Bu kelime hezimet mânâsına da kullanılır. Dâire de aşağı yukarı zafer manasınadır.

 

12- Deccal'dan Önce Müslümanların Elde Edeceği Fütuhat Babı

 

38- (2900) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir Abdülmelik b. Umeyr'den, o da Câbir b. Semura'dan, o da NâfiJ b. Utbe' den naklen rivayet etti. Nâfi' şöyle demiş : Bir gazada Resûlüllah (Satlailahi Aieyhi ve Sellemi'lc birlikte idik. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ye Sellem)'e bati tarafından üzerlerinde yün elbiseler bulunan bir kavim geldi. Ve kendisine bir tepenin yanında tesadüf ettiler. Onlar ayakta Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oturuyordu. Nefsim bana dedi ki: Şunlarm ya­nına git de onlarla Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in araşma dur. Ona bir baskın yapmasınlar! Sonra (kendi kendime) belki onlarla bir sır konuşur, dedim ve yanlarına vararak onlarla Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in arasına durdum. Nâfi' şöyle demiş : Müteakiben ondan dört kelime belledim, bunları elimde sayarım!

«Arab yarımadasında gaza edeceksiniz. Allah onu size fethedecektir. Sonra iran'a gaza edeceksiniz. Allah onu sîze fethedecektir. Sonra Romalı­larla gaza edeceksiniz. Allah orasını da size fethedecektir. Sonra Deccal'la gaza edeceksiniz. Allah onu da fethedecektir.»   buyurdular.

Râvî diyor ki: «Bunun üzerine Nâfi' : Yâ Câbir! Biz Romalılar fet-hedilmedikçe Deccal'm çıkacağını zannetmiyoruz, dedi.»

Arab yarımadasının sınırlarını evvelce görmüştük. Kısacası îmam Mâlik 'den bir rivayete göre Arab yarımadası Mekke, Medîne, Yemâme ve Yemen 'den ibarettir.

Hadîs-i şeriften murad; bu yarımadanın kalan yerlerini yahut hiç bir kâfir kalmamak şartiyle bütününü elde edeceksiniz, demektir. Taberî : «Burada hitap yalnız mevcutlara değil, hem onlara hem diğer sa­habeye ve kıyamete kadar Allah yolunda harbedecekleredir.» diyor. Ha­dîs-i şerîf Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in mucİzelerindendir.

 

13- Kıyametten Önce Zuhur Edecek Alametler Hakkında Bir Bab

 

39- (2901) Bize Ebû Hayscme Züheyr b. Harb ile İshak b. İbrahim ve Ibnû Ebı Ömer El-Mekkî rivayet ettiler. Lâüz Züheyr'indir. (İshak : Ahberana; ötekiler: Haddesena tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Süfyan b. Uyeync Fırat El-Kazzaz'dan, o da Ebû't-Tufeyl'den, o da Huzey-fe b. Esîd El-Gıfârî'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Biz müzâkere ederken Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  yanımıza çıkageldi. Ve:

«Neyİ müzâkere ediyorsunuz?» diye sordu. Ashab :

— Kıyameti anıyoruz, dediler,

«Siz ondan önce on alâmet görmedikçe, o kop mayaca ktır.» buyurdu. Ve dumanı, Deccal'i, dâbheyi, güneşin battığı yerden doğuşunu, İsa b. Meryem (Aleyhissclârnj'uı inişini, Ye'cûc ve Me'cûc'ü ve biri doğuda, biri batıda, biri de Arab yarımadasında olmak üzere üç yerin batacağını, bun­ların sonu Yemen'den çıkıp insanları haşrolunacakları yere sürecek bir ateş olacağım anlattı.

 

40- (...) Bize Ubeydullah b. Muaz El-Anberî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize bafcam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Fırat EI-Kazzâz'dan, o da Ebû't-Tufeyl'den, o da Ebû Serîha Huzeyfe b. Esid'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş): Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seltem) yüksek bir yerde idî. Biz de ondan aşağıda bulunuyorduk. Bize uzanarak :

«Neyi müzâkere ediyorsunuz?» diye sordu.

— Kıyameti, dedik. Şöyle buyurdular :

«Şüphesiz ki on alâmet zuhur etmedikçe kıyamet kopmnyacakttr. Do­ğuda bîr yer batması, batıda bir yer batması, Arab yarımadasında bir yer batması, duman, Deccal, dabbetü'l-arz, Ye'cûc ve Me'cûc, güneşin battığı yerden doğması ve Aden toprağının sonundan bir ateş çtkarak, insanları yolcu eden bir ateş.»

Şu'be demiş ki : Bana Abdu'1-Aziz b. Rufey de Ebû't-Tufeyl'dcn, o da Ebû Serîha'dan, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i anmayarak bunun mislini rivayet etti. (Bu iki râviden biri onuncuda) «İsâ b. Meryem (Aleyhîsselârn) 'in inişi...» Diğeri: «insanları denize atacak br rüzgâr...» demişi erdir.

41- (...) Bize bu hadîsi Muhammed b. Beşşâr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed (yâni; îbnû Cafer) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be Fırat'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Ebû't-Tuîeyli Ebû Serihâ'-dan rivayet ederken dinledim. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi vcSellem)    yüksek bir yerde idi. Biz de o yerin altında konuşuyorduk:

Ve râvî hadîsi yukarki gibi nakletmiştir.

Şu'be demiş ki: Zannederim: «(Bir yere) indikleri vakit onlarla beraber iner, istirahat ettiği vakit onlarla istirahat eder.» de dedi.

Şu'be şöyle demiş : Bana bir zât dahi bu hadîsi Ebû't-Tufeyl'den, o da Ebû Serîha'dan naklen rivayet etti. Ama onu Ref eylemedi. Bu iki zattan biri: «İsâ b. Meryem'in nüzulü... Diğeri: «Onları denize atacak bir rüzgâr...» dedi.

 

(...) Bize bu hadîsi Muhammed "b. Müsenuâ da,rivayet etti. (Dedi ki) . Bize Ebû'n-Nu'man Hakem b. Abdillah El-Iclî rivayet etti. (Dedi kij : Bize ŞuT>e Fırat'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Ebû't-Tufeyl'e Ebû Se-rîha'dan rivayet ederken dinledim. (Şöyle demiş) : Konuşuyorduk, derken Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)   üzerimize uzandı...

Râvi, Muâzla İbni Ca'fer'in hadîsi gibi rivayette bulunmuştur.

İbnû Müsennâ dedi ki: Bize Ebû'n-Nu'man Hakem b. Abdillah rİvâ-yet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be Abdü'1-Aziz b. Rufey'den, o da Ebût'-Tufeyl'den, o da Ebû Serîha'dan naklen bu hadîsin mislini rivayet etti. «Onuncusu İsâ b. Meryem'in inmesidir...» dedi.

Şu'be : Bu hadîsi Abdü'1-Aziz ref etmemiştir, demiş.

Bu hadîs hakkında Darekutnî, İmam Müslim'e iti­raz etmiş ve : «Fırat'tan başkası sahîh bir yolla onun Ebû't-Tufe 'den merfu' olarak rivayet etmemiştir. Abdû'1-Aziz b. Rufey' ile Abdû'l-Melik b. Meysere onu mevkuf olarak rivayet etmişlerdir.» demiştir.                                                     

îbnû Rufey' rivayetini Müslim de mevkuf olarak tah-ric etmiştir. Fakat bu mevkufiyyet hadîse dokunmaz, çünkü Abdu'l-Aziz b. Rufey' mevsuk bir hafızdır. Onun mu'temed bir râvî! ol­duğuna hadîs imamları ittifak etmişlerdir. Mevsuk râvînin ziyâdesi (ise makbuldür. Hadîs-i şerîf dumanın kıyamete yakın zuhur ederek kâfirlerin canlarını alacağım, mü'minîeri ise nezleye tutulmuş gibi yapacağım söy­leyen zatın kavlini te'yid etmektedir. Mes'ele Bed'ül-Halk bahsinde geç­miş, îbnû Mes'ud hazretleri bunu kabul etmeyerek: «Bu du­mandan murad; kıtlık zamanında açlıktan Kureyş'in gökyüzünde duman varmış gibi görmelerinden ibarettir.» demişti. Ulemâdan bir cemâat îbnû Mes'ud (Radiyallahu anh)'m kavlini tercih etmiş; Hz. Huzeyfe ile İbnû Ömer ve Hasan-ı Basrî ikinci kavle zâhib olmuşlardır. Hz. Huzeyfe bu kavli Peygamber (Sallathhâ Aleyhi ve Sellem) 'den rivayet etmiş, dumanm yeryüzünde kırk gün kala­cağını söylemiştir. Dumanın iki defa görünmesi de ihtimal dahilindedir, îki rivayetin arası bu suretle bulunmuş olur.

Dabbetü'l-arzın çıkacağı Kur'ân-ı Kerîm'de haber veril­miştir. Müfessirler bunun Safa dağından çıkacak büyük bir hayvan olduğunu söylemişlerdir. Bâzıları dâbbetü'1-arzm biri Mehdi, diğeri Hz. İsâ zamanında, üçüncüsü de güneş batıdan doğduktan sonra olmak üzere üç defa çıkacağını söylemişlerdir. Hz. Abdullah b. Amr'dan bir rivayete göre dâbbetü'I-arz Deccal hadîsinde zikri geçen cessasedir.

Aden; Yemen'de meşhur bir şehirdir. Marûdi'nin beyânına göre Aden Udûn'dan alınmıştır. Udun, bir yerde ikâmet etmektir. Yemen hükümdarı Tübba' suçluları bu şehirde hapsettiği için ona bu isim verilmiştir. Yemen 'den çıkan ateş insanları haşredecektir. Bun­dan sonra görülecek hadîsde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem)

«Hicaz toprağından Büsra'dakİ develerin boyunlarını aydınlatacak bir ateş çıkmadıkça kıyamet kopmayacaicter.» buyurmuştur. Kaadî Iyâz insanları bir yere toplayarak ateşin bu olduğunu söylemiş :

«İhtimal insanları toplamak için bunlar ayrı ayrı iki ateştir. Yahut ilk çıkışı Yemen 'den olacak kuvveti ve zuhuru Hicâz'da müşa­hede edilecektir.» demişse de Nevevî bunu kabul etmemiş : «Hadîs­de Hicaz ateşinin haşre müteâllik olduğu bildirilmemiştir. O, başlı başına bir kıyamet alâmetidir. Zamanımızda altıyüzelli dört tarihinde Medine'de bir ateş çıkmıştır. Bu ateş pek büyük olup, Medine 'nin do­ğusundaki taşlığın arkasından zuhur etmiştir. Onun hakkında bütün, Şam 'da ve şâir beldelerde tevâturen ilim sabit olmuştur. Bana da Medî-nelilerden onu gören haber verdi.» demiştir.

 

14-  «Hicaz Toprağından Bir Ateş Çıkmadıkca Kıyamet  Kopmayacaktır» Hadisi Babı

 

42- (2902) Bana Harmcle b. Yahya rivayet etti,  (Dedi ki) : Bize  haber verdi.  (Dedi ki) : Bana Yûnus, İhnû ŞihaVdau naklen İbnû Vehb haber verdi. (Demiş ki) : Bana İbnû Müscyyeb haber verdi. Ona da Ebû Hürcyre hafcer vermiş ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle bu­yurmuşlar. H.                                                                                           

Bana Ahdû'l-Mclik b. Şuayb b. Lcys de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize bafcam, dedemden rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ukayl b. Hâlid, İbnû Şihâb'dan rivayet etti ki, şöyle demiş : İbnû Müseyyeb dedi ki: Bana Ebû Hüreyre haber verdi ki, Resûlüllah (Sailallahü Aleyhive Sellem):

«Hicaz toprağından Bûsra'daki develerin boyunlartnı aydınlatacak bir ateş çıkmadıkça kıyamet köpmayacaktir.»   buyurmuşlar.                           

Bu hadîsi Buhârî «Kitâ'bu'l-Fiten»'de tahric etmiştir. Bû s-ra, Havran nâmıyle de meşhur bir şehir olup, Dimesk le üç konak mesafededir.

Kurtubî : «Et-Tezkira» adlı eserinde Medîne'de böyle bir ateşin çıktığından bahsetmektedir. Ateş altıyüzellidört senesinde büyük bir zelzeleden sonra zuhur etmiş, çaijamba gecesi başlıyarak cuma gününün kuşluk vaktine kadar devam etmiştir. Bu ateş Büsra dağlarından da görülmüştür.

İmam  Nevevî 'nin yukarda bahsettiği ateş de budur.

 

15- Kıyametten Önce Medine'nin Meskenleri ve Ma'mur Edilişi Hakkında Bir Bab

 

43- (2903) Bana Amru'n-Nâkıd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Esved h. Âmir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr, Süheyl b. Ebî Sâlih'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Evler Ihaba yahut Yehâba ulaşacaktır!»  buyurmuşlar. Züheyr demiş ki : Süheyl'e: Burası Medine'den ne kadar tutar? diye sordum. Şu kadar ve şu kadar mildir, dedi.

Ihâb yahut Yehâb, Medîne'ye birkaç mil mesafede bir yerdir.

Hadîsti şerif Medine 'nin son derece genişleyerek evlerinin tâ bu yere kadar uzanacağını bildirmektedir. Übbî: «Medine 'nin evle­rinin bu yere varması vuku bulmuş bir mu'cizedir. Taberî bu mu­cizenin Benî Ümeyye hükümeti zamanında vuku bulduğunu, sonra evler azalarak o yerin çoraklaştığını söylemektedir.» diyor.

Bugün Medine misli görülmedik bir şekilde büyümüş ve sür'atle büyümektedir. 1939'da Medîneye iki mil mesafede bulunan Küba ile Medine arasında geniş bir ekinlik bulunuyordu. Tarlaların bir UCU tâ mescid-i zil-kıbleteyne varıyordu. Resûlüîlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in ilk cuma namazını kıldığı Mescid-ı Benî Salim b. Avf ile Hz. Osman'in yüzüğünü düşürdüğü kuyu tarlalar içinde bulunuyorlardı. Bugün buraları tamamıyle ev olmuş, bir karış hâli yer kalmamıştır.

 

44- (2904) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'kub (yâni; İbni Abdirrahman) Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hürey-re'den naklen rivayet etti ki: Resûlüİlah (Sullallahü Aleyhi ve Sellem);

«Kıtlık, yağmursuz kalmanız değüdir. Lâkin kıtlık size tekrar tekrar yağ­mur verilecek yerin hiç bir şey bitirmemesidir.» buyurmuşlar.

Bu hadîsdeki seneden murad; kıtlıktır. Resûlüîlah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) hakikî kıtlığın kuraklıktan değil, fazla yağmurdan ileri geldiğini beyân buyurmaktadır. Filhakika sürekli yaşlığın tahribatı kuraklıktan daha beterdir. Çünkü kurak senelerde az çok yine mahsul elde edilir. Fa­kat yaşlık uzun zaman devam ederse, bir taraftan sellerin basması, bir ta­raftan mahsulâtın çürümesi sebebiyle umûmî kıtlık meydana gelir. Yer­yüzünde mahsul namına bir şey kalmaz.

 

16- Fitnenin Doğudan Şeytanın İki Boynuzunun Doğduğu Yerden Zuhuru Babı

 

45- (2905) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet etti, H.

Bana Muhammed b. Rumh da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Nâ-fi'deıı, o da İbni Ömer'den naklen haber verdi ki, kendisi Resûlüîlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)i doğuya dönmüş olduğu halde şöyle buyururken işitmiş:

«Dikkat! Hiç şüphe yok ki, fitne şuradadır. Dikkat! Hiç şüphe yok kİ, fitne şurada! Şeytanın boynuzunun doğduğu yerdedir.»

 

46- (...) Bana Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîrî ile Muhammed b. Müsennâ da rivayet ettiler. H.

Bize Ubeydullah b. Saîd dahî rivayet etti. Bu râvîlerin hepsi Yahya EI-Kattnn'dan rivayette bulunmuşlardır. Kavârîrî dedi ki: Bana Yahya b. Saîd, Ubeydullah b. Ömer'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Nâfi İbnû Ömer'den rivayet etti ki: Resûlüîlah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) Hafsa'nın kapısı yanında durmuş ve eliyle doğu tarafına işaret ederek:

«Fitne şurada, şeytanın boynuzunun doğduğu yerdedir.» buyurmuş; bunu iki veya üç defa söylemiştir.

Ubeydullah b. Saîd kendi rivayetinde: «Resûlüîlah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) Âişe'nin kapısı yanında durmuş.» dedi.

 

47- (...) Bana Harmcle b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbnû Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbnû Şihab'dan, o da Sa­lim b. Abdillah'dan, o da babasından naklen haber verdi kî, Resûlüllah (Sallalîahii Aleyhi ve Sellem) doğuya dönmüş olduğu halde:

«Hâ işte, fitne buradadır! Hâ işte, fitne buradadır! Hâ işte, fitne bu arada, şeytanın boynuzunun doğduğu yerdedir.»   buyurmuşlar.

 

48- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şcybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze b. Ammâr'dan, o da Sâlim'den, o da İhni Ömer'den naklen (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) Âişe'nin ı da doğuyu kastederek:

başı şu taraftan, şeytanın  boynuzunun  doğduğu yerdendir.»

49- (...) Bize İbnû Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İshak (yâni; İbni Süleyman) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hanzale haber verdi. (Dedi ki) : Ben Sâlim'i şöyle derken işittim. Ben İbnû Ömer'i şunu söy­lerken dinledim. Ben Resûlüllah (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) 'i eliyle doğu tarafına işaret ederek üç defa :

«Hâ işte, fitne buradadır. Hâ işte, fitne burada, şeytanın İkİ boynuzu­nun doğduğu yerdedir.» buyururken işittim.

 

50- (...) Bize Abdullah b. Ömer b. Eban ile Vâsıl b. Abdi'1-A'la ve Ahmed b. Ömer El-Vekiî rivayet ettiler. Lâfız İbni Ebân'ındır. (Dediler ki) : Bize İbnû Fudayl babasından rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Salim b. Abdillah b. Ömer'i şöyle derken işittim : Ey Iraklılar! Size küçüğü so­racak ve sizi büyüğe bindirecek değilim! Ben babam Abdullah b. Ömer'i şunu söylerken işittim: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)i:

«Şüphesiz kİ, fitne şu taraftan gelecektir.» buyururken dinledim ve eliyle doğu tarafına işaret ederek:

«Şeytanın iki boynuzunun doğduğu yerden!» buyurdular. Halbuki siz birbirinizin boyunlarını vuruyorsunuz. Musa, Fir'avn hanedanından Öldür­düğü şahsı ancak hata suretiyle öMürmüş; bunun üzerine Allah (Azze ve Cell'e)  kendisine :

«Sen bir nefis öldürdün de, biz seni üzüntüden kurtardık ve seni adam­akıllı imtihan ettik.» [1] buyurmuştur.

Ahmed b. Ömer kendi rivayetinde: «Sâlim'den» dedi. «İşittim» de­medi.

Bu hadîsi Buharı ile Tirmizî «Kitabu'I-FHen»'de tahric etmişlerdir.

Heravî: «Şeytanın boynuzlarından murad; başının iki tarafıdır.» de­miş. Bâvûdî ise şeytanın hakikaten boynuzlan olduğunu söylemiş­tir. Bâzılarına göre hadîsdeki boynuzdan murâd; kuvvettir. Bu takdirde hadîsin mânâsı: «Güneş şeytanın kuvvet bulduğu zaman doğar...» demek olur.

'Resûlullah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in doğu tarafa işaret buyurması o zaman doğuluların ekseriyetle kâfir olmasındandır. Nitekim şimdi de en azılı küffâr oradadır. Fitnenin doğudan zuhur etmesi aynı zamanda Cemel ve Sıffın vak'alarına da işaret olmuştur. Kezâlik Hari­cîler Necid, Irak ve daha Öteye doğru şark taraflarında zuhur etmiş; Müslümanların başına en büyük fitne olmuşlardır. Resûlüllali (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) bunları vukuundan evvel bilmiş, haber vermiş­tir. Hadîs-i şerîf onun mucizelerinden biridir.

 

17- Devs Kabilesi Zül-Halasa'ya İbadet Edinceye Kadar Kıyamet Kopmayacağı Babı

 

51— (2906) Bana Muhammed 'h. Kâfi' ile Abd b. Humeyd rivayet et­tiler. (Abd: Ahberanâ; İbnû Râfi' ise: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Abdûrrezzak rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Züh-H'den, o da İbnû Müseyyeb'den, o da Ebû Hürcyre'den naklen haber verdi. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltetn):

«Zû'l-Halasanın etrafında Devs kadınlarının kıçları titremedikçe kıyâmetî kopmayacaktır.» buyurmuşlar.

Zü'1-Halasa cahîliyet devrinde Devs kabilesinin taptıkları Tebâlede 'bulunan bir putmuş.

 

52- (2907) Bize Ebû Kâmil El-Cahderî ile Ebû Ma'n Zeyd b. Yezid Er-Rakâşî rivayet ettiler. Lâfız Ebû Mâ'n'ındır. (Dediler ki) : Bize Hâlid b. Haris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'l-Hamîd b. Ca'fer, Esved b. Alâ'dan, o da Ebû Seleme'den, o da Âişe'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Ben KcsûlüUuh (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)"ı şöyle buyururken işittim:

«Lât ile Uzza'ya tapılmadıkça, gece İle gündüz gitmeyecektir.»

Bunun üzerine ben :

— Yâ Resûlallahî Ben zannederdim ki Allah:

«Hak dinini müşrikler hoşlanmasa da bütün dinlerin fevkine çıkarmak için Resulünü hidayet ve hak dini ile gönderen odur.» [2] âyetini indirdiği vakit hu iş tamam olmuştur, dedim.

«Şüphesiz ki, bundan Allah'ın dilediği olacaktır. Sonra Allah güzel bîr rüzgâr gönderecek ve kalbinde hardal tanesi kadar iman olan herkesi öl­dürecek, yalnız hayırsız olanlar kalacaktır. Bunlar da babalarının dinine döneceklerdir.»   buyurdular.

 

(...) Bize bu hadîsi Muhammed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Bekir (bu zat El-Hanefî'dir) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize A'bdü'l-Hamid b. Ca'fer bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti.

Ebû Hüreyre rivayetini Buharı «Kitâbu'l-Fiten»'de tahric etmiştir.

Devs kadınlarının kıpırdamasından murad; bazılarına göre Zül-Halasa denilen putun etrafında tavaf ederken kıçlarının birbirlerine çarpmasidır.

Zü'1-Halasa, Devs kabilesinin yaşadığı yerde bulunan bir puttur. Bu kabile Yemen'de Tebâle denilen yerde yaşarlarmış. Darb-ı mesel olmuş bir tebâle daha vardır. Arablar : «Bu iş hacılara Tebâleye gitmekten ehvendir.» derler. O Tebâle Tâif 'dedir. Hadîs-i şe­rif Devs kabilesinin bir gün gelip tekrar putperestliğe döneceğini ha­ber vermektedir.

ikinci rivayetteki gece ile gündüzün gitmesinden murad; zamanın bitmesidir. Yâni; Lât ve Uzza adlarındaki putlara tapılmadıkça kıyamet kopmayacaktır, demektir, Hadîs-i şerifin izahı iman bahsinde geçmiştir.

18- Bir Adam Birinin Kabrinin Yanından Geçeerken Musibetten Dolayı Ölenin Yerinde Olmayı Temenni Etmedikçe Kıyamet Kopmayacağı Babı

 

53- (157) Bize Kuieybe b. Saîd, Mâlik b. Enes'den —ona okunanlar meyanmda — p da Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'-den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem):

«Bir adam birinin kabrinin yanından geçerken, keşke onun yerinde ben olaydım, demedikçe kıyamet kopmayacakîır.» buyurmuşlar.

 

54- (...) Bize Abdullah b. Ömer b. Muhammcd b. Ebfm b. Salih ile Muhammed b. Yezîd Er-Uıfâî rivayet ettiler. Lâfız İlini Ebân'mdir. (De­diler ki) : Bize İbnü Fudayl, Ebû İsmail'den, o da Ebû Hâzîm'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah ($allaüahü Aleyhi ve Sellem):

«Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, bir adam bİ-rinin kabrinin yanından geçerek üzerinde yuvarianmadıkça ve keşke bu kabir sahibinin yerinde ben olaydım, demedikçe dünya bitmeyecektir. Hal­buki bu sözü ona söyleten din değil, ancak belâ olacaktır.» buyurdular.

 

55- (2908) Bize İbni Ebî Ömer EI-Mekkî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mervân, Yezid'den, (bu zât İbnû Keysân'dır), o da Ebû Hâzım'dan, o da Ebû Hüreyre'dcn naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Peygamber (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) ;

«Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, İnsanlara öyle zaman gelecek, kâtİl ne için öldürdüğünü bilmeyecek; maktul de neden dolayı  öldürüldüğünü  bilmsyecckiu-.»   buyurdular.

 

56- (...) Bize Abdullah b. Ömer b. Eban ile Vâsıl h. Abdi'I-A'Iâ da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Fudayl, Ebû İsmail EÎ-Eslemî'den, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş): Kesûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, insanlar üze­rine gün gelip kâtü niçin öldürdüğünü, maktul de niçin öldürüldüğünü bil-meyinceye kadar dünya bitmeyecektir.» buyurdular.

— Bu nasıl olacak? denildi.

«Here!  Katil de, maktul de cehennemde olacaklar.» buyurdular.

İbni Ebân'ın rivayetinde râvî: «O Yezid b. Keysan Ebû İsmail'den naklen rivayet etmiştir, demiş. Eslemî'yi anmamıştır.

Babımızın birinci rivayetini Buharı «Kitâbu'l-Fiten»'de tahric etmiştir.

Bu hadîsde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kıyamete yakın bir kimsenin, kabir yanından geçerken, keşke bunun yanında ben olsaydım, diyerek onun yerine Ölmek isteyeceğini, ikinci rivayette de bu isteğin dininden dolayı değil, başına gelen fitne ve belâlardan ileri geleceğini ha­ber vermektedir. Bu mucize dahî zuhur etmiştir. Bugün birçok kimselerin çeşitli dünyevî ıstıraplarla ölümü istemek değil, bilfiil intihar ettikleri görülmekte hattâ olağan sayılmaktadır.

Bugün artık çok defa katil niçin öldürdüğünü, maktul de niçin öldü­rüldüğünü bilmez olmuşlardır.

Hadîsin îbni Ebân rivayetinde takdim tehir vardır. Zahire bakılırsa Yezîd b. Keysan, Ebû İsmail 'den rivayet et­miş sanılır. Bu yanlıştır. Yezîd b. Keysan, Ebû İsmail'­in kendisidir. Nitekim bâzı nüshalarda Yezîd. b. Keysan 'dan yâni;    Ebû    İsmail 'den denilmiştir. Doğrusu da budur.

Hadîsdeki hereden murad katildir.

 

57- (2909) Bize Ebû Bekr fo. Ebî Şeybe ile İbnû Ebî Ömer rivayet ettiler. Lâfız Ebû Bekir'indir. (Dediler ki) : Bize Sütyan b. Uyeyne, Zi-yâd b. Sa'd'dan, o da Zührî'den, o da Saîd'den naklen rivayet etti. Saîd Ebû Hüreyre'yi Peygamber (Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'den naklen şöyle derken işitmiş: «Kâbe'yİ Habeşlilerden incecik baldirlı biri harab edecektir.»

 

58- (...) Bana Harmele b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnû Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbnû Şihab'dan, o da İbnû Müseyyeb'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen ha'ber verdi. (Şöyle pemiş) : Resûliillah (Sallallahü A leyhi ve Seİleın):

«Kabe'yi Habeşlilerden incecik baldırlı bîri harab edecektir.» buyur­dular.

 

59- (...) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdû'l-Aziz (yâni; Ed-Derâverdî) Sevr b. Yezid'dcn, o da Ebû'l-Gays'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Habeşlilerden incecik baldırlı biri Allah  (Azze ve Ceîle) 'nin beytini ha rab edecektir.»  buyurmuşlar.

Bu hadîsi Buhârî «Kitabü'l-Hac»'da; Nesâî «Kitabu'l-Hac» ve «Kitabu't-Tesir»'de tahric etmişlerdir.

Habeşlilerden murad; Sudanlıların bir nev'idir.

Resûîüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir hadîslerinde: «Habeşlİlerde hayır yoktur. Aç kalırlarsa çalarlar, doyarlarsa zİnâ ederler. Ama onlarda İki güzel haslet vardır. Yemek yedirmek ve yolduIc gününde fakiri giy­dirmek.» buyurmuştur. Kabe 'nin tahribi babında birçok hadîsler vârid olmuştur. Bunlardan bazılarını Ebû Dâvud Et-Tayâlişî, Ebû Nuaym, îmam Ahmed ve İbnû'l-Cevzî tah­ric etmişlerdir.

Zü's-Süveyk ateyn : İki baldircık sahibi, yani incecik bacaklı demektir.

Hadîsden murad; Kâbeyi zayıf bir Habeşlinin harab edeceğini bildirmektedir.

Rivayetlerin umumundan anlaşıldığına göre, bu hâdise îsa (Aleyhhselâm) yere indikten sonra olacak, Kâbe'yi bağlarında ince bacaklı, şiş karınlı bir adam bulunmak üzere Habeşliler yıkacak, taş üs­tünde taş bırakmıyacaklar. Hatta bu taşları denize atacaklardır. Bu, kıya­mete Kabe’nin kalkması demektir. Bir rivayette Kâbe'yi yedi sene hac eden bulunmayacak ondan sonra Kabe yıkılacak, daha sonra Kur'ân-ı Kerîm mushaflardan bîlâhere kalblerden sili­necek, insanlar şiir ve mûsikîye ve câhiliyet hikâyelerine dönecekler, son­ra Deccal çıkacak ve îsa (Aleyhisselam) inecektir. Bir rivayette Kâbe’nin iki defa yıkılacağı üçüncü defasında Hacerü'l-Esved’in kaldırılacağı, başka bir rivayette, ikinci defada Hacerü’l-Esved’in kaldırılacağı bildirilmiştir.

Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir. Teâlâ. Hazretleri. Harem-i Şerîf'in emniyette olduğunu bildirmiştir. Bu hadîs ona muarız düşmüyor mu?

Cevab: Hayır! Muarız değildir. Çünkü Harem-i Şerifin emniyeti kı­yamet yaklaşıp, dünya harab oluncaya kadardır. Kabe 'nin yıkılması ise ondan sonra olacaktır. Bâzıları Habeşliler hâdisesi âyetin umumundan tahsis edilmiştir demişlerse de, Kaadî Iy âz birinci kavlin daha zahir olduğunu söylemiştir.

 

60- (2910) Bize Kuteybe h. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdu'I-Aziz (yâni; İbni Muhammed) Sevr b. Zeyd'den, o da Ehû'l-Gays'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (Sallallahâ Aleyhi ve kellem} :

«Kahtan'dan bir adam çıkıp İnsanları sopasıyle sürmedikçe kıyamet Icopmayacaktır.» buyurmuşlar.

 

61- (2911) Bİze Muhammed b. Beşşâr El-Abdî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'l-Kebir b. Abdu'I-Mecîd Ebû Bekir El-Hanefî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdu'l-Hamid b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Ömer b. Hakem'i Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallallahü Âleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet ederken dinledim :

«Cehcah denilen bir adam melik olmadıkça, günlerle geceler gitmez.» buyurmuşlar.

Müslim der ki: Abdü'l-Mecid oğulları dört kardeştir: Şerik, Ubeydul-lah, Umeyr ve Abdû'I-Kebir.

Birinci rivayeti Buhârî «Kİtâbu'l-Menâkib» ile «Kitâbu'l-Fiten* de tahric etmiştir.

İnsanları koyun sürüsü gibi sopasıyle idare edecek olan bu adamın adı malûm değildir. Yalnız Kurtubî bunun ikinci rivayetteki Ceh­cah olduğunu kat'iyyetle ifâde etmiştir. Bazıları Kahtânî‘nin Mehdî 'den sonra çıkarak onun yolunda yürüyeceğini rivayet etmişler­dir. Bir takımları bunun halife olacağını lâkin mütegallibeden olduğunu söylemişlerdir. Mehdî'nin yolundan yürüyeceği rivayeti zayıftır.

 

62- (2912) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe üe tbnû Ebî Ömer rivayet ettiler. Lâfız İbnû Ebî Ömer'indir.  (Dediler ki) : Bize Süfyanı, Zührî'den, o da Saîd'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki: Peygamber  (Sallalhhü Aleyhi ve Sellem)

 

63- (...) Bana Harmele b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnü Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbnû Şİhab'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Saîd b. Müseyyeb haber verdi ki, Ebû Hü-reyre şöyle demiş: Resûlüllah (Sallalhhü Aleyhi ve Sellem):

«Kıldan ayakkabı giyen, yüzleri kılıflı kalkanlar gibi olan bir ümmet sizinle harbetmedikçe kıyamet kopmayacaktır.» buyurdular.

 

64- (...) Bize Ebû Beki: b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyan b. Uyeyne, Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'­den, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)^ ulaştırmak suretiyle rivayet etti.

«Siz ayakkabıları kıldan bîr kavimle harbetmedikçe kıyamet kopma­yacaktır. Ve siz gözleri küçük, burunları yassı bir kavimle harbetmedikçe kıyamet kopmayacaktır.»   buyurmuşlar.

 

65- (...) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yakub (yâni; İbni Abdirrahman) Süheyl'den, b da babasından, o da Ebû Hürey­re'den naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar :

«Müslümanlar Türklerle,  yüzleri   kılıflı   kalkanlar  gibi  olup,   kıl  elbise giyen ve kıl içinde yürüyen bir kavimle muharebe etmedikçe kıyamet kopmayacaktır.>>

 

66- (...) Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki' ile Ebû Üsâme, İsmail b. Ebî Hâlid'den, o da Kays b. Ebî Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Kıyametinönünde siz ayakkabıları kıldan bir kavimle muharebe ede-kıhflı kalkanlar gibidir. Yüzleri kırmızı, gözleri küçüktür.»

Bu rivayetleri  Buhârî   «Kitâbu'I-Cihad»'da tahric etmiştir.

Mutraka kelimesi «mutarraka» şeklinde de rivayet edilmiştir. Bu tak­dirde hadîsin mânâsı; «Yüzleri dövülmüş kalkanlar gibi...» demek olur. Kaâdı Beydâvî: «Yüzlerinin kalkana benzetilmesi yaygın ve yu­varlak olduğundan. Kılıflı kalkana benzetilmesi de kaim ve etli olmasın­dandır.» diyor. Ayakkabılarının kıldan olmasından murad; çarıktır. Bâzı yerlerde tabaklanmamış gönden çarık giyerler. Bunlar üzerlerindeki kıl­lar kazınmadan yapılır. Buhârî şârihi Aynî şöyle diyor : «Ayak­kabılarının kıldan veya kıllı deriden yapılması memleketlerinde başka yerlerde görülmedik derecede çok kar yağdığı içindir. Bu ayakkabıları kurt vesâir hayvanat derisinden yapılır.»

Hadîs-i şerîf Türkler hakkında vârid olmuştur. «Kitabu't-Tabakat»'da  Türkler  hakkında şöyle denilmektedir:

«Türklere gelince, bunlar sayılan pek çok olan bir millettir. Memleket­leri muhteliftir. Yaşadıkları yerler Horasan'ın doğusu ile Çin'in batısı arası ve Hindistan'ın şimaliyle Kürey-i arzın sonu arasıdır. Maharet gösterdikleri ve  bütün  inceliklerini  bildikleri fazilet, harb ve  harb  âletleridir.»

Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir : Hadîs-i şerîf ilerde olacak bir hâdiseyi haber veren mucizelerden biri olduğuna göre Türk1er‘le yapılacak bu muharebe olmuş mudur yoksa olacak mıdır?

Bu suale Aynî şöyle cevab vermiştir: Bu harblerin bir kısmı altı-yüz onyedi tarihinde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in haber ver­diği gibi olmuştur.  Türkler 'den büyük bir ordu çıkarak bütün Horasan beldelerini kılıçtan geçirmiş bundan sâdece mağaralara sığınan­lar kurtulmuşlardı. Bunlar Rey, Kazvin ve Meragaya Ka­dar bütün İslâm beldelerini çiğneyip geçmişler, kadınlarını esir etmiş, ço­cuklarını kesmişler. Sonra tâ isfehan'a kadar sarkarak orada da sa­nsız insan öldürmüşler. Atlarını cami ve mescid direklerine bağlamışlardı. Gerek hadîs-i şerîf deki Türklerin tarihinden gerekse Allâme Aynî 'nin tarih göstererek bahsettiği harblerden anlaşılıyor ki, bu Türkler­den murad; Cengiz Han ve torunu Hülâgû kumandası altında müslümanlarla harbeden tatar ordularıdır. Bunların müslümanlara karşı gösterdikleri gaddarlıklar tarihte pek meşhurdur.

 

67- (2913) Bize Züheyr b. Harb ile Alî b. Hucur rivayet ettiler. Lâ­fız Züheyr'indir. (Dediler ki) : Bize İsmail by İbrahim, Cüreyrî'den, o da Ebû Nadrâ'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Câbir b. AbdiIIah'm yanında idik. Câbir : Iraklılara kafiz ve dirhem toplanmaması yakındır, dedi. Biz:

  Bu nereden? dedik.

  Acemler tarafmdandırî Onu vermeyecekler, dedi. Sonra ilâve etti. Şamlılara dînar ve müdy toplanmaması yakındır. Biz:

  Bu nereden? dedik.

  Romalılar tarafındandır, cevâbını verdi. Sonra bir an sustu. Sonra şunu söyledi:

  Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«ümmetimin sonunda bir halife gelecek, malı adetle saymayacak, avuç-'a avuçlayacaktır.» buyurdular.

Kavi diyor ki: Ben Ebû Nadra ile Ebû Alâ'ya bunun Ömer b. Abdil-ziz olacağmı zanneder misin? dîye sordum. —Hayır! cevâbını verdiler.

 

(...) Bize İbnû Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdu'l-Vehhâb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Saîd (yâni; El-Cüreyrî) bu isnadla ibu hadîsin mislim rivayet etti.

 

68- (2914) Bize Nasr b. Ali El-Cahdamî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr (yâni; İbni Mufaddal) rivayet etti. II.

Bize Ali b. Hucur Es-Sa'dî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail (yâni; îbni Uleyye) rivayet etti. Her iki râvi Saîd b. Yezîd'dcn, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet etmişlerdir. Ebû Saîd (şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);

«Sizin halifelerinizden bir halife malı avuçla avuçlayacak, adetle say­mayacaktır.» buyurdular.

İbnû Hucur'un rivayetinde  (yahsû yerine)  yahsî denilmiştir.

 

69- (2914-2913) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûs'Samed b. Abdi'l-Vâris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize DÛvud, Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd ile Câbir b. Abdillah'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demişler) : Resûlüllah (Sallallahü A teyhi ve Sellem) ;

«Âhir zamanda bir halife gelecek, mâlı taksim edecek, saymayacaktır.» buyurdular.

 

(...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû MÎuâviye, Dâvud b, Ebî Hind'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) den naklen bu hadîsin mislini rivayet etti.

Hz, Câbir rivayetinin izahı biraz yukarda 2896 numaralı hadîs-de geçmişti. Diğer rivâyetlerdeki halîfenin kim olduğu bildirilmemişse de, Tirmizî ile Ebû Dâvud bunun Mehdi olduğunu söy-ldmişlerdir,    Tirmizî 'nin rivayet ettiği bir hadîsde :

 «Arablara benim ehl-i beytimden ismi ismime uygun bîr adam hükmet-medikçe kıyamet kopmayacaktır.» buyurulmuştur. Tirmizî : «Bu hadîsi hasen sahihdir.» demiştir. Aynı hadisi Ebû Dâvud da riva­yet etmiştir. Onun rivayetinde :

«Yeryüzü zulümle nasıl doldurulduysa, o da doğruluk ve adaletle dol­duracaktır.»   ziyâdesi vardır.

«Yahsû» ve «Yahsî» fiilleri avuçla almak mânâsına gelirler. Halîfenin malı saymadan avuçla vermesi, mal ve ganimetlerin çokluğundan ve ken­disinin cömertliğinden olacaktır.

70- (2915) Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbni Beşşâr rivayet ettiler. Lâfız İbni Müsennâ'mndir. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fev rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Ebû Mesleme'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Ebû Nadra'yı Ebû Saîd-i Hudri'dcn naklen rivayet ederken din­ledim. (Şöyle demiş) : Bana benden daha hayırlı biri haber verdi ki, Re­sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hendeği kazmaya başladığı vakit hem yüzünü siliyor, hem de Ammâr'a :

«İbnü Sümeyye'ye yazık oldu. Seni azgın bir çete öldürecek!» buyuruyormuş.

 

71- (...) Bana Muhammed b. Mu âz b. Abbâd El-Anberî ile Hureym b. Abdi'1-A'lâ da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize H&Iîd b. Haris rivayet etti. H.

Bize İshâk b. İbrahim ile İshak b. Mansûr, Mahmud b. Gayian ve Muhanımed b. Kudâme dahî rivayet ettiler, (Dediler kî) : Bize Nadr b. Şümeyl haber verdi. Her iki râvi Şu'be'den, o da Ebû Mesleme'den nak­len bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir. Yalnız Nadr'in ha­dîsinde :

«Bana benden daha hayırlı biri, Ebû Katâde haber verdi.»

Halid b. Haris'in hadîsinde:

«Zannederim Ebû Katâde'yi kastediyor.»

Yine Hâlid'in hadîsinde :

«Veyse yahut ya Veyse'bnİ Sümeyye diyordu.»   cümleleri vardır.

 

72- (2916) Bana Muhammed b. Anır b. Cebele de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. H.

Bize Ukbe b. Mükrem EI-Ammî ile Ebû Bekir b. Nâfi' dahî rivayet ettiler. (Ukbe : Haddesenâ; Ebû Bekr ise : Ahberanâ tâbirlerini kullandı­lar. Dediler ki) : Bize Gunder haber verdi. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Hâlid'i, Saîd b. Ebi'i-Hasen'den, o da annesinden, o da Ümmü Seleme'den naklen rivayet ederken dinledim ki : ResûlüIIah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) Ammar'a :

«Seni azgın çete öldürecektir.» buyurmuşlar.

 

(...) Bana İshak h. Mansûr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûs'-Samed b. Abdû'l-Vâris haber verdi. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid El-Hazzâ' Saîd b. Ebi'1-Has.en ile Hasen'den onlar da annelerinden, o da Ümmü Seleme'den, o da Peygamfcer (Sailallahü Aleyhi ve SeUem)'den naklen bu hadîsin mislini rivayet etti.

 

73- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahî rivayet etti, (Dedi ki) : Bize İsmail b. İbrahim, İbni Avn'den, o da Hasan'dan, o da annesinden, o da Ümmü Seleme'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : ResûlüIIah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Ammâr'ı azgın çete öldürecektir.»   buyurdular,

Peygam'ber (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) bu hadîsde Hz. Ammâr b. Yâsir'i annesinin ismiyle anmıştır. Annesi Sümeyye (Radıyaııanu anh müslüman olunca müşrikler tarafından pek çok azab görmüş bir sa-hâbiyye İdi. Hadîsin bir rivayetinde bû'se kelimesinin yerine «veyse», Buhârî'nin rivayetinde «veyha» denilmiştir. Bunlar mânâ itibariyle birbirine yakın kelimelerdir. Başına ne dehşetli musibet geldi, yazıklar olsun, vah vah mânâlarına gelirler. Bazıları, veyse ile veyha arasında fark görmüş : «Veyha haketmediği bir tehlikeye düşen kimseye açındığı zaman söylenir. Veyse ondan daha hafiftir; veyl ise hakettiği belâyı bulan kimse hakkında kullanılır.» demiş. Ferra ise aralarında fark görmemiştir. Hz. A1i'den bir rivayete göre veyh rahmet kapısı ,veyl azab kapısıdır. Veyh tehlikeye yaklaşan kimseyi men etmek için, veyl ise tehlikenin içine dü-

Şen için kullanılır.

ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve SellemS'in bu mucizesi de haber verdiği gibi zuhur etmiş. Hz. Ammar, Sıff.in muharebesinde Hz. A1î tarafından doksan dört yaşında olduğu halde aslanlar gibi çarpışarak şehid olmuştur.

Hz. A1î'nin Muâviye ile yaptığı harblerde haklı olduğuna hüküm verenler bu hadîsle istidlal etmişlerdir. Onlara göre A1î (Radİyallahu anh) hakka isabet etmiştir. Karşı taraf âsîdirler. Lâkin müctehid oldukları için onların da günâhı yoktur. Fakat Buharı şârihi Aynî bu babda bir hüküm vermeyip susmanın daha muvafık olduğunu söylüyor.

 

74- (2917) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'he, Ebû't-Teyyâh'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Ebû Zür'ayi, Ebû Ilüreyrc'den, o da Pey­gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet ederken dinledim. Şöyle buyurmuşlar:

«Ummetimi Kureyş'İn şu kabilesi helak edecektir.»

Ashâb:

— Bize ne emir buyurursun? demişler.

«Keşke insanlar onlardan uzak kalsalar!» buyurmuşlar.

Bize Ahmed b. İbrahim Ed-Devrakî ile Ahmed b. Osman En-Nevfel'i d| rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Dâvud rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Su'be, bu isnadda bu hadîsin mânâsında rivayette bulundu.

Bu hadîsi Buhârî  «Kİtâbu'l-Menâkıb»'da tahric etmiştir.

Kaadî Iyâz'm beyânına göre Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu helaki şu hadîs-i şerîfiyle beyân buyurmuştur :

«Çocukların kumandan olmasından Allah'a sığınırım. Onlara itaat et­seniz helak olursunuz. İsyan etseniz, sizi helak ederler.»

Buhar î 'nin rivayet ettiği bir hadîsde de :

«Ümmetimin helaki Kureyş'ten bir takım çocukcağızların elinde ola­caktır.» buyurulmuştur. Taberî diyor ki: Kabileden murad; bü ço­cuklardır. Küçük ve tecrübesiz oldukları için helak onlar sebebiyle vuku bulmuştur. Yoksa çocuk kumandanların zamanındaki bütün ümmet kaste­dilmiş değildir.

«Keşke insanlar onlardan uzak kalsalar...»cümlesinden murad: Har­be iştirak edip de muhalefette bulunmak değil, tamamen uzak kalıp hiç iştirak etmemektir. Hz. Ebû Hüreyre'nin bu çocuk kumandan­ları bildiği, fakat kargaşalık çıkmasın diye söylemediği rivayet olunmuş­tur. Hadîs-i şerîf kumandanlar aleyhine ayaklanmanın câiz olmadığına de­lildir. Ve bir mucizedir;

 

75- (2918) Bize Amru'n-Nâkıd ile İfcnû Ebî Ömer rivayet ettiler. Lâfız İbni Ebî Ömer'indir. (Dediler ki) : Bize Süfyan, Zührî'den, o da Saîd b. Müseyyeb'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Kisra ölmüştür. Ondan sonra kisra yoktur. Kayser helak olursa, ondan sonra âa kayser yoktur. Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ede­rim ki, size onların hazineleri mutlaka Allah yolunda verilecektir.» buyurdular.

Bana Harmele b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnû Vehb haber verdi. (Dedi kî) : Bana Yûnus haber verdi. H.

Bana tbnû Râfi' ile Abd b. Humeyd dahi Abdurrezzak'dan rivayet ettiler. (Dediler ki) ; Bize Ma'mer haber verdi. Her iki râvî Zührî'den, Süfyan'm isnadı ve onun hadîsi mânâsında rivayette bulunmuşlardır.

 

76- (...) Bize Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dürezzak rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmam b. Münebbih'-den rivayet etti. Hemmâm, Ebû Hüreyre'nin, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) den bize rivayet ettikleri şunlardır diyerek bir takım hadîsler zikretmiştir. Onlardan biride de şudur: Resûlüllah(Sailallahi< Aleyhi ve Sellem)

«Kisra helak olmuştur. Ondan sonra artık kisra gelmeyecektir. Kayser de mutlaka helak olacak, ondan sonra bir daha kayser gelmeyecek. Sîze onlarrn hazineleri mutlaka Allah yolunda taksim edilecektir.»  buyurdular

 

77- (2919) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir, Abdû'l-Melİk b. Umeyr'den, o da Câbir b. Semııra'dan naklen rivayet etti. Câbir şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Kisra helak olduğu vakit, artık ondan sonra kisrâ yoktur...» Râvî hadîsi tamamiyle Ebû Hüreyre'nin hadîsi gibi nakletmiştir.

 

78- (...) Bİze Kuteybe b. Saîd ile Ebû Kâmil El-Cahderî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Avâne, Sinıâk b. Harb'da, o da Câbir b. Semura'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)ı:

«Müslümanlardan bir cemâat yahut mü'minlerden bir cemâat beyaz saraydaki kisra hanedanının hazinesini mutlaka fethedecektir.» buyurur­ken işittim.

Kuteybe :  «Müslümanlardan bir cemâatin.»  dedi. Şekk etmedi.

 

(...) Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbnû Beşşâr rivayet ettiler (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Simâk b. Harb'den rivayet etti.  (Demiş ki) : Ben Câbir b. Semûra'yı  dinledim.  Şunu söyledi;  Ben  Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) den dinledim...

Râvî Ebû Avâııe'nin hadîsi mânâsında rivayet etmiştir.

Bu rivayetleri  Buhâri    «Kitâbu'l-Cihâd», «Kitâbu-Fardı'l-Humus» ve «Kitâbul-Menâkıb»'de tahric etmiştir.

Ulemânın beyânına göre bu hadîsin mânâsı Acem hükümdarı öldükten sonra bir daha Irak 'da Kisra bulunmıyacak. Roma hükümdarı öldükten sonra da Şam 'da kayser bulunmayacak demektir. Nitekim neticede öyle olmuştur.

Kisra, Acem şahı demektir. Resûlüllah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in duâsıyle kisramn mülkü tamamen parçalanmış, yok olmuştur.

Kayser; Roma imparatoruna verilen unvandır. O da Şam 'da münhezim olmuş, memleketinin gerilerine çekilmiştir. Bilâhare bunların memleketlerini müslümanlar peyderpey fethetmiş ve hazînelerini Re­sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliemj'in haber verdiği şekilde sarfetmişlerdir. Beyaz saray, Medâyin şehrinde bulunan muhkem bir kale imiş. İranlılar buna «Sefid köşk» derlermiş. Bugün beyaz sarayın yerinde Medayın camii bulunmaktadır. Bâzıları bundan Hemedan'daki kal'a kastedildiğini söylemişlerdir. Şehristan denilen bu kaleyi Darâ'nın yaptır­dığı söylenir. Kisramn hazinesi müslümanlar tarafından Hz. Ömer (Radiyallahu anh)  zamanında ele geçirilmiştir.

(2920) Bize Kuteybe b.  Saîd vivâyet etti. (Dedi ki) : Bize Abdu'l-Aziz  (yâni İbnû Muhammed)   Sevr'den   (bu zât İbnû Zeyd Ed-Dılı’dır), o  da E'.,û'l-Gays'dan,  o  da  Ebû  Hüreyre'deıı naklen  rivayet  etti ki, Pey­gamber (Saliallahü Aleyhi ve Seliem) şöyle buyurmuşlar:

«Bir tarafı karada, bir tarafı denizde bir şehir İşittiniz mi?» Ashâb :

— Evet yâ Resûlallah! demişler.

«Benî İshak'dan yetmiş bin kîşi bu şehre gaza etmedikçe kıyamet kop-mayacakt:r. Ona geldikleri vakit inecekler, silâhla çarpışmayacaklar, ok da atmiyacaklar. Allah'dan başka ilâh yoktur, Allah her şeyden büyüktür, di­yecekler, hemen iki tarafından biri sükût edecektir.»

Sevr demiş ki : Ben onun ancak şöyle dediğini biliyorum : «Denizdeki taraf düşecek. Sonra ikinci defa : Allah'dan başka ilâh yoktur. Allah her şeyden büvüktür, diyecekler, öteki tarafı da sükût edecektir. Sonra üçüncü defa : Aîlah'dan başka ilâh yoktur. Allah her şeyden büyüktür, -diyecek­ler. Kendilerine (kapılar) açılacaktır. Müslümanlar oraya girecek ve ga­nimet alacaklardır. Onlar ganimetleri taksim ederken birdenbire kendile­rine bir yaygaracı gelecek : Deccal çıkmıştır, diyecek. Onlar da her şeyi bırakıp döneceklerdir.»

 

(...) Bana Mııhammed b. Merzûk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr b. Ömer Ez-Zehrânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Süleyman b. Bilâl ri­vayet etti. (Dedi ki) : Bize Sevr b. Zeyd Ed-Dîlî bu isnadda bu hadîsin mislini rivayet etti.

Kaadî lyâz diyor ki : «Sahih-i Müslim'in bütün asıl nüsha­larında burada olduğu gibi. Benî İshak 'dan yetmiş bin kişi denil­miştir. Bâzı ulema bunun ma'ruf ve mahfuz olan şekli Benî İsrai1'den yetmiş bin kişi demişlerdir. Hadîsin siyakı da bunu göstermekte­dir. Çünkü Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) bu sözü ile ancak Arab-3arı kastetmiştir. Gaza edilecek şehir İstanbul'dur.»

Bâzıları «Benî İshak 'dan murad; İshak (Aleyhisselâm) 'in neslinden gelen Şam kürtleridir. Bunlar müslümandır.» demiş. Mol­la Aliyyu'l-Kaârî de bu söze ilâveten : «İhtimal onlarla beraber Benî İsmail 'den Arablar ve başka müslümanlar da varmıştır. Fa­kat tağlib tarikiyle onları zikretmekle yetinmiştir. Bu işin onlara mahsus olması da muhtemeldir.» demiştir.

 

79- (2921) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mııhammed b. Bişr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbnû Ömer'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhl ve Seliem) 'den naklen rivayet etti. (Şöyle buyurmuşlar) :

«Yahudilerle mutlaka harbedeceksiniz ve onları mutlaka tepeleyecek­siniz. Hatta taş : Ey müslüman, bu yahûdidir, gel de onu öldür, diyecektir.»

 

(...) Bize bu hadîsi Muhammcd b. Müsennâ ile Ubeydullah b. Saîd de rivayet et! iler. (Dediler ki) : Bize Yahya, Ubeydullah'dan bu isnadla rivayet etti. O hadîsinde : «Bu arkamdaki yahûdidir.» demiştir.

 

80- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize 'Ehû Üsâme rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ömer *b. Hamza haber verdi. (Dedi ki) : SâKm'i şunu söylerken işittim : Bize Abdullah b. Ömer haber verdi ki: Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Seliem):

«Siz ve yahudüer harbedeceksiniz. Hatta taş : Ey müslüman, şu ar­kamdaki yahûdidir. Gel de onu öldür, diyecektir.» buyurmuşlar.

81- (...) Bize Harmele b. Yalıya rivayet etti. (Dedi ki)   Bize İbnü Vehb haber verdi. (DecK ki) : Bana Yûnus İbnû Şihab'dan naklen haber

verdi. (Demiş ki) : Bana Salim b. Abdillah rivayet etti. Ona da Abdul­lah b. Ömer! haber vermiş ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:

«Yahudi er sizinle harbedecek ve onlara üstün geleceksiniz. Hattâ taş : Ey müslüman, şu arkamdaki yahûdidir. Onu öldürüver, diyecektir.»

 

82- (2922) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'kub (yâni; tbni Abdirrahman) Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hürey-re'den naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleynı ve Sellem) şöyle buyurmuşlar :

«Müslümanlarla yahudiler harbefmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Müs-jlümanlar onları öldürecekler. Hattâ yahûdi taşın ve ağacın arkasına sak­lanacak. Taş veya ağaç da : Ey müslüman, ey Allah'ın kulu, şu arkamdaki yahûdidir. Hemen gel de onu öldür! diyecektir. Yalnız Ğarkad müstesna! Çünkü o yahûdilerin ayaçiarındandır.»

Bu hadîsi Buhârî tahric etmiştir.

«Kitabu'l-Cihad>>ve  «Kitâbu'l-Menâkıb»'de Hadîs-i şerif yahûdilerle müslümanlar arasında şiddetli harb olacağı­nı, taşlarla ağaçların dile gelip, arkamda yahûdi var, diye söyleyecekle­rini bildiriyor. Müslim sarihlerinden Übbî : «Bu sözü hakikat mânâya hamletmek için hiç bir manî yoktur. Allah taşda idrâk halkeder. Maamafih mecaz olmak ihtimâli de vardır. Bu takdirde onların köküne kibrit suyu damlatmaktan kinaye olur.» diyor. Kaadî lyâz bu harbîn Deccal öldürüldükten sonra yapılacağını söylemiş: «Çünkü Deccal'ın ekseriyetle tabiîleri yahûdilerdir.» demiştir.

Garkad : Kudüs taraflarında yetişen dikenli bir ağaçtır. Taberi 'nin beyânına göre Deccal orada öldürülecek, yahûdi harbi de orada olacaktır. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in bu ağacı yahûdilere iza­fe etmesi bundandır.

 

83 — (2923) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe riva­yet ettiler. (Yahya : Ahberanâ, Ebû Bekir ise : Haddesenâ tâbirlerini kul­landılar. Dediler ki) : Bize Ebû'l-Ahvâs rivayet etti. H.

Bize Ebû Kâmil El-Cahderî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Ava-ne rivayet eUi. Her iki râvi Simak'den, o da Câbir b. Semûra'dan naklen rivayet etmişlerdir. Câbir şöyle demiş: Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ı:

«Şüphesiz kî, kıyâmeîin önünde yalancılar zuhur edecektir.» buyurur­ken işittim.

Ehû'I-Ahvas'ın hadîsinde şu ziyâde vardır: «Ben kendisine: Bunu Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den sen mî işittin? dedim. Evet! ce­vâbını verdi.»

 

(...) Bana İbnû Müsennâ ile İbnû Beşşâr da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Si-mâk'den hu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti.

Simâk şöyle demiş : «Ben kardeşimi şöyle derken işittim : Câbir on­lardan korunuverin, dedi.»

 

84- (157) Bana Züheyr b. Ilarb ile tshâk b. Mansûr rivayet ettiler. (İshâk : Ahb|eranâ; Züheyr ise : Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dedi­ler ki) : Biate Abdurrahman (bu zât İbnü Mehdî'dir), Mâlik'den, o da Ebû'z-Zinad'tfan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyrc'den, o da Peygamber (Satlallahü Aleyhi ve Selîem)'den naklen rivayet etti. (Şöyle buyurmuşlar) : «Her bitji Allah'ın resulü olduğunu iddia eden otuza yakın yalancı deccâl gönderilmedikçe kıyamet kopmayacaktır.»

 

(...) Bize Muhammed b. Rnfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdür-rezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mamer, Ilemmam b. Münebbih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) 'den naklen bu hadîsin mislini haber verdi. Şu kadar var ki, o (yûb'ase yerine) |«yenbeisen demiştir.

Bu hadîsi  Buharı    «Kitâbu'l-Menakib»'de tahric etmiştir.

Deccallarm gönderilmesinden murad; kendi kendilerini göndermeleri yâni; meydana çıkmalarıdır. Nevevî diyor ki : «Bu nevi deccalîar-dan asırlar boyunca birçok kimseler zuhur etmiştir. Fakat Allah Teâlâ 'hepsini helak buyurmuş, hiç birinden eser bırakmamıştır. Kalanlarını da öyle yapacaktır.»

Abdullah b. Zübeyr, kendilerinin peygamber olduğunu söyleyen bu yalancılardan üçünü saymıştır. Bunlar : Müseyleme-tu'1-Khzab, Esved-i Ansı ve Muhtarı SeIkafî'dirî   ,

Aynı bunlara Tuleyha b. Huve ylid, Secab binti Haris' ve Hâris.i Kezzab ile Abbasîler devrinde zuhur eden bir cemâati da eklemiş : «Hadîsden murad; mutlak surette peygamberlik iddia edenler değildir. Çünkü bunlar sayısız dere­cede çoktur. Maksad şân-ı şevketi olanlardır.» demiştir.

Müseyleme Yemâme 'de, Esved Yemen'de zuhur etmişlerdir.; Esved, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) 'in vefa­tından Önce öldürülmüş. Müseyleme de Hz. Ebû Bekr'in hilâfeti zamanında tepelenmiştir. Tuleyha da Hz. Ebû Bekr'in hilâfeti zamanında meydana çıkmış ve sahih kavle göre sonraları tevbe etmiş. Hz. Ömer zamanında vefat etmiştir. Secah'in da sonra­dan tevbe ettiği rivayet olunur.

Muhtar-ı Sakafî, Abdullah b. Zübeyr 'in hilafeti Kûfe'yi ele geçirmiş, Peygamberlik iddiasında bu Cebrai1   (Aleyhiselâm) geldiğini ıddia etmiştir. Sonraları o da öldürülmüştür Haris Abdu'1–Melık b. Mervan'in hilâfeti zamanında ortaya çıkmış ve öldürülmüştür

 

19- İbnü Sayyad Kısassı Babı

 

85- (2924) Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim rivayet ettiler. Lâfız Osman'ındır. (İshâk : Ahberana; Osman ise : Haddesenâ tâ­birlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Cerir, A'meş'den, o da Ebû Vâl'-den, ö da Abdullah'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem)\e birlikte idik. İçlerinde İbnû Sayyâd da bulu­nan bir takım çocukların yanından geçtik. Çocuklar kaçtı, İbnû Sayyâd ise oturdu. Galiba Resûlüllah (Satlallahü Aleyhi ve Selîem) bundan hoşlan­madı da ona:

«Allah hayrını versin! Benim Resûlüllah olduğuma şehâdet ediyor mü­sün?»   dedi, İbnü Sayyâd :

  Hayır!  Bilâkis  sen benim Resûlüllah  olduğuma  şehâdet edersin, cevâbını verdi. Bunun üzerine Ömer b. Hattâb :

  Bana müsaade buyur yâ Resûlallah! Şunu Öldüreyim, dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selîem):

«Eğer bu senin zannettiğin (d«ccal) ise onu öldürmeye gücün yetmez.» buyurdular.

 

86- (...) Bize Muhammed b. AbdiIIah b. Nümeyr ile İshâk b. İbra­him ve Ebû Küreyb rivayet ettiler. Lâfız Ebû Küreyb'indir. (İbnû Nü­meyr : Haddesena; Ötekiler : Ahberana tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye haber verdi. (Dedi ki) : Bize A'meş, Şakîk'dan, o da Abdullah'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Scllem) 'le beraber yürüyorduk. Derken İbnû Sayyâd'ın yanına uğradı. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  ona:

«Senin için bîr şey sakladım.»  dedi. İbnû Sayyad :

  Dumandır! dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem): «Sus! Sen değerini aşamazsın!»  buyurdu. Bunun üzerine Ömer:

  Yâ Resûlallah, bana müsaade et de şunun boynunu vuruvereyim, dedi. Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem):

«B rak onu! Eğer bu korktuğun şahıs ise, sen onu asla Öldüremezsin.» buyurdular.

 

87- (2925) Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Salim b. Nuh, Cüreyrî'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet etti.   (Şöyle demiş) : İbnü Sayyâd'a Resûlüllah (Sallalluhü Aleyhi ve Sellem)    ile Ebû Bekr ve Ömer, Medine'nin bir yolunda tesadüf

eltiler, Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) ona:

«Benim  Resûlüllah olduğuma  şehâdet eder misin?»   dedi. O da:

— Benim  Kesûlüllah  olduğuma şehâdet eder misin? mukabelesinde

bulundu. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);

«Ben  Allah'a,  meleklerine ve  kitaplarına  imân  ettim.  Ne  görürsün?»

dedi. İbnü Sayyad :

  Suyun  üzerinde  bir  taht  görüyorum,  dedi.  Bunun üzerine  Re­sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Denizin üzerinde iblisin tahtını mı görüyorsun? (Daha) Ne görüyor­sun?»  dedi.

  İki doğrucu bir yalancı, yahut iki yalancı bir doğrucu görüyorum! cevabını verdi. Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) :

«Karıştırdı, bırakın onu!»  buyurdular.

 

88- (2926) Bize Yahya b. Habîb ile Muhammed la. Abdi'1-A'lâ riva­yet ettiler. (Dediler ki) : Bize Mu'temir rivayet etti. (Dedi ki) : Ben ba­bamdan dinledim. (Dedi ki) : Bize Ebû Nadra, Câbir b. Abdillah'dan rİ-vâyet etti. (Şöyle demiş) : Nebiyyullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) berabe­rinde Ebû Bekr'le Ömer olduğu halde İbnû Sâİd'e rastladı, İbnû Sâid ço­cuklarla beraberdi...

Ve Cüreyri'nin hadîsi gibi nakletti.

 

89- (2927) Bana Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîrî ile Muhammed b. Müsennâ rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Abdu'1-A'lâ rivayet etti. (Dedİ ki) : Bize Dâvud, Ebû Nadra'dan, o da Eoû Said-i Hudrî'den naklen ; ivâyet etti. (Şöyle demiş) : Ionû Sâıd'le Mekke'ye kadar arkadaşlık et­im. Bana dedi ki:

  Beri bak, insanlardan öylesine rastladım ki, beni Deccal zannedi­yorlar. Sen Resûliillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i :

«Onun çocuğu doğmayacak!» derken işitmedin mi? Ben :

  Hay hay!  (işittim) dedim.

  Benim çocuğum doğdu. Sen Resûliillah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)'i: «O Medîne İle Mekke'ye giremez!» derken işitmedin mi? dedi. Ben :

  Hay hay!  (işittim) dedim.

  Ben Medine'de doğdum ve işte Mekke'ye gidiyorum, dedi. Sonra ;özünün nihayetinde bana şunu söyledi:

  Beri bak, ben onun doğduğu yeri, mekânını ve nerede olduğunu )ek âlâ bilirim. Böylece beni şaşırttı.

 

90- (...) Bize Yahya b. Habîb ile Muhammed b. Abdi'I-A'lâ rivayet ittiler. (Dediler ki) : Bize Mu'temir rivayet etti. (Dedi ki) : Babam Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivayet ederken dinledim. Ebû Saîd şöyle demiş: Kendisinden utandığım bir halde İbnû Sâid bana funu söyledi:

— Haydi insanları mazur gördüm. Ya benden size ne ey Muhammedin»arkadaşları! Neh'ıyyullah(Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) :

«Deccal yahûdidir!»   demedi mi? İşte ben müslüman oldum.

«Onun çocuğu olmayacak!» demedi mi? İşte benim çocuğum oldu.

«Allah ona Mekke'yi haram kılmıştır!» demedi mi? İşte ben haccettim, İedi. Sözüne devam etti. Hatta az kaldı sözü bana tesir ediyordu.

İbnû Sayyad Ebû Saîd'e :

  Beri bak vallahi! Ben şimdi onun nerede olduğunu pek âlâ "bili­yorum. Babasını ve annesini de biliyorum, demiş. Kendisine :

  Bu adamın yerine sen olmak ister miydin? demişler.

  Bana arzolunsa geri çevirmezdim, cevâbını vermiş.

 

91- (...) Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Salim h. Nûh rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Cüreyrî, Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd-İ Hudrî'den naklen haber verdi. (Şöyle demiş) : Beraberimizde İbnî Sâid olduğu halde haccetmek yahut ömre yapmak için yola çıktık. Bir konağa indik. Derken insanlar dağıldı. Ben ve o, ikimiz kaldık. Onun hakkında söylenenlerden dolayı kendisinden şiddetle ürktüm. O eşyasını getirerek benim eşyamın yanına koydu. Ben :

— Gerçekten sıcak şiddetlidir. O eşyayı şu ağacın altına koysana! dedim. Dediğimi yaptı. Bize koyun sütü ikram edildi, tbnû Sâid giderek büyük bir kadeh getirdi. Ve :

  İç Ebû Saîd, dedi. Ben:

  Gerçekten sıcak şiddetlidir.   Süt de sıcaktır, dedim.   Halbuki bir şeyim yoktu. Yalnız onun elinden içmek istemiyordum — yahut onun elin­den almak istemiyordum, demiştir. — Bunun üzerine şunu söyledi:

__ Ey Ebâ Saîd, içimden öyle geçti ki, hakkımda halkın söyledikle*

rinden dolayı hir ip alayım da, onu bir ağaca asarak kendimi boğayım. Yâ Ebâ Saîd, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)"m hadîsi siz ensar ce­maatına âyân olduğu kadar kime âyân olmuştur? Sen Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selle m) 'in hadîsini en iyi bilen insanlardan değil misin? Re­sûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem):

«Deccal kâfirdir!» demedim. Halbuki ben müslümanım. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«O kısırdır, çocuğu olmaz!» demedi mi? Halbuki ben çocuğumu Me­dine'de bıraktım. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«O Medine'ye ve Mekke'ye giremez!» demedi mi? Halbuki ben Medi­ne'den yöneldim Mekke'ye gidiyorum.

Ebû Saîd-i Hudrî demiş ki: Az kaldı onu mazur görüyordum. Sonra şunu söyledi:

  Beri bak, vallahi ben onu pekâlâ biliyorum. Doğduğu yeri ve şim­di nerede olduğunu da biliyorum. Kendisine

  Bu günün geri kalan saatlannda sana yazıklar olsun! dedim.

 

92- (2928) Bize Nasr b. Alî El-Cehdamî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr (yâni; İbnû Mufaddal) Ebû Mesleme'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) İbnü Sâid'e,:

«Cennetin toprağı nedir?»   diye sordu.

— Beyaz un'dur. Miskdir, yâ Ebâ'l-Kaâsımî cevâbını verdi.

«Doğru söyledin!» buyurdular.

 

93- (...) Bize Ebû Iickr b. Ebî Şcybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme, Cüreyrî'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet etti ki, İbnû Sayyâd, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cennetin toprağını sormuş da :

«Beyaz un'dur, hâlis miskdir!»  buyurmuşlar.

 

94- (2929) Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Sa'd b. İbrahim'den, o da Muhammed b. Münkedir'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Câbir b. Abdillah: İbnû Saîd Deccal'dır diye Allah'a yemin ederken gör­düm de :

  Allah'a yemin mi ediyorsun? dedim,

  Ben Ömer'i,   Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'m   huzurunda bunun üzerine yemin ederken işittim. Fakat Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona itirazda bulunmadı, dedi.

 

95- (2930) Bana Harmele b. Yahya b. Abdillah b. Harmele b. Imrân Et-Tûcîbî rivayet etti. (Dedi ki) : Bana İbnû Vchb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbnû Şihab'dan, o da Salim b. Abdillah'dan naklen ha­ber verdi. Sâlim'e de Abdullah b. Ömer haber vermiş ki, Ömer b. Hattâb ResûliiUah (Saliallahü Aleyhi ve Seilem)'\c birlikte bir cemaatın içinde İbııü Sayyâd in tarafına gitmiş. Onu Benî Magâle'nin kal'ası yanında çocuklarla beraber oynarken bulmuş, İbnû Sayyâd o gün bulûğa yaklaşmış bulunu­yormuş. Hiç hissetmeden Kesûlüllaiı (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) eliyle sır­tına dokunmuş. Sonra Kesûlüllaiı (Saltaluıhü Aıeyhı ve Settem) İbnû Sayyâd'a: «Benim kesûlülİah olduğuma şehâdet ediyor musun?» demiş. İbnû Sayyâd ona bir bakmış ve :

  Şehâdet ederim ki, sen câhillerin Resulüsün! demiş. İbni Sayyâd da Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Setlem) 'e ;

  Sen  benim Kesûlülİah  olduğuma  şehâdet  ediyor  musun?  demiş Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onu reddetmiş ve:

«Ben Allah'a ve Peygamberlerine iman ettim!» buyurmuş. Sonra Re­sûlüllah {Sailaliahu Aleyhı ve Sellem) ona:

«Ne görüyorsun?»  diye sormuş. İbnû Sayyâd :

  Bana bir doğrucu ile bir yalancı geliyor, cevâbını vermiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de kendisine:

«Sana bu İş karıştırıldı.»   demiş. Sonra Resûlülİah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona:

«Ben senin İçin bir şey sakladım.» buyurmuş. İbnû Sayyâd:

  O dumandır, demiş. Bunun üzerine Kesûlülİah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) ona:

«Sus! Sen asla değerini aşamazsın!:) buyurmuşlar. Derken Ömer b. Hattab :

  Bana müsaade buyur yâ Resûlallah! Şunun boynunu vurayım, de­miş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona:

«Eğer bu oysa, sen ona asla musallat olamazsın. O değilse, onu öldür­mekte senin İçin bir hayır yokîur.» buyurmuşlar.

 

(2931) Salim b. Abdillah da dedi ki: Ben Abdullah b. Ömer'i şunu söylerken işittim: Bundan sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Übey b. Ka'b El-Ensârî ile birlikte İbnû Sayyâd'ın bulunduğu hurmalığa gitti. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selle m) hurmalığa girince hurma dal-îarıyle korunmaya başladı. İbnû Sayyâd kendisini görmeden ondan bir şey işitmek istiyordu. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onu kadifeden bir döşeği üzerine uzanmış bir şeyler mırıldanırken gördü. Derken ibnû Sayyâd'ın annesi Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i hurma dallarıyle gizlenirken görerek İbnû Sayyâd'a :

— Ey Safı (bu kelime İbnû Sayyâd'ın ismi imiş), hu MuhammedMir! dedi. İbnû Sayyâd hemen kalktı. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Eğer kadın onu bıraksaydı, hâlini bize beyan edecekti.» buyurdular.

 

(169) Salim demiş ki: Abdullah b. Ömer şunu söyledi: Bunun üze rine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) halk arasında ayağa kalkara' Allah'a gerektiği şekilde senada bulundu. Sonra Deccal'ı anarak:

«Ben sizi ondan uyarırım. Hiç bir Peygamber yoktur ki, kavmini or dan uyarmış olmasın. Gerçekten Nuh (Aleyhisselâm) kavmini ondan uyaı mıştır. Lâkin size onun hakkında bir söz söyleyeceğim kî, bu sözü hiç b Peygamber kavmine söylememiştir. Bilmiş olun ki : Bu adamın bir göz kördür. Allah Tebareke ve Teâlâ ise kör değildir.»   buyurdular.

îbnü Şihab şöyle demiş: Bana Ömer b. Sabit EI-Ensârî de haht verdi. Ona da Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'\n ashabından biri hî ber vermiş ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) halkı Deccal'dan sakn dırdığı gün şöyle buyurmuşlar :

«Onun ikİ gözünün arasında kâfir (sözü) yazılıdır. Bunu onun yaptık­larından hoşlanmayanlar okur. Yahut bunu her mü'min okur.»

Şunu da ilâve buyurmuşlar :

«İyi bilin kİ, sizden biriniz Ölünceye kadar Rabbi (Az.ze ve CeUe) 'yi katiyyen göremeyecektir.»

 

96- (2930) Bİze Hasan . Ali EI-Hulvâııî ile Ahd b. Humeyd riva­yet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ya'kûb (bu zat İbni İbrahim b. Sa'd'dır) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam, Sâlih'dcn, o da İbni Şihâb'dan nak­len rivayet etti. (Demiş ki) ; Bana Salim b. AbdiHah haber verdi ki : Abdullah b. Ömer şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) içle­rinde Ömer b. Hattatı da bulunan bir gurub ashabıyle birlikte gitti de İbnû Sayyâd'ı çocuklarla beraber Benî Muâviye'nin kal'ası yanında oy­nayan bulûğa yaklaşmış bir çocuk olarak buldu...

Ve râvî hadîsi Ömer b. Sabit hadîsinin sonuna kadar Yûnııs'un ha­dîsi gibi rivayet etmiştir. Yâ'kub'dan rivayet edilen nadîsde râvî şöyle demiştir. «Übey (kadm onu bıraksaydı beyân ederdi) sözünü kastederek: Annesi onu bıraksaydı, o hâlini beyan ederdi, dedi.»

 

97- (...) Bize Abd b. Humeyd ile Seleme b. Şebib dahi hep birden Abdürrezzak'dan rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Sâlim'den, o da İbnû Ömer'den naklen haber verdi ki: Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) aralarında Ömer b. Hattab da olduğu halde as­habından bir cemaat içinde İbnû Sayyad'ın yanma uğramış. îbnü Sayyâd Benî Mağale'nİn kal'ası yanında çocuklarla birlikte oynuyormuş. Kendisi de henüz çocukmuş...

Râvî, Yûnusî'la Salih'in hadîsi mânâsında rivayette bulunmuştur. Şu kadar var ki: Abd b. Humeyd, Peygamber (Sallçllahü Aleyhi ve Sellem) 'in Übey b. Ka'b ile hurmalığa gitmesi hususundaki İbnû Ömer hadîsini an­mamıştır.

 

98- (2932) Bize Abd b. Humeyd rivayet etli. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubâde rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişarn, Eyyub'dan, o da Nâfİ'den naklen rivayet etti. Nâfi' şöyle demiş: İbnû Ömer Medine yollarından bi­rinde İbnû Sâid'e rastladı da, ona kızdıracak sb'z söyledi. O da burnunu attı. Hattâ sokağı doldurdu. Müteakiben İbnû Ömer Hafsa'nın yanma gir­di. Bunu o da duymuştu. Ona:

— Allah iyiliğini versin! İbnû Sâid'den ne istedin? Bilmez misin ki, Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ;

«Bu ancak kişinin kızdığı bir öfke sebebiyle çıkar.» buyurdular.

 

99- (...) Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tlüseyn (yâni; İbnû Hasen b. Yesâr) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnû , Vvn, Nâfi'den rivayet etti. (Demiş ki) : Nâfi', İbnû Sayyâd'm lâfını edi­yordu. İbnû Ömer dedi ki: Ben ona iki defa rastladım. Bir defa rastla-Iiğimda "bir zata : Bunun o (Deccal) olduğunu mu konuşuyorsunuz? dedim.

  Hayır vallahi! cevâbını verdi.

  Bana yalan söyledin. Vallahi bana bîriniz haber verdi ki, o sizin ıepinizden çok mal ve çocuk sahibi olmadıkça ölmeyecektir, Söylendiğine

öre bugün o da Öyledir, dedim. Müteakiben hiraz konuştuk, sonra ondan yrildim. İbnû Sayyâd'a başka bir defa daha rastladım. Gözü şişmişti :

  Bu gördüğümü gözün ne zaman yaptı? diye sordum.

  Bilmiyorum! diye cevâb verdi,

  Gözün başında olduğu halde bilmiyorsun ha! dedim.

  Allah dilerse onu senin şu sopanda da halkeder, dedi ve işittiğim en şiddetli eşek anırması gibi anırdı. Bazı dostlarım onu elimdeki sopayla sopa kırihncaya  kadar  dövdüğümü söylediler.  Ama  ben   vallahi  hatırla­mıyorum, dedi.

Râvî diyor ki, îbnû Ömer gelerek Ümmü'l-Mü'minînin yanma girdi ve hâdiseyi ona anlattı. Ümmü'l-Mü'mİnin   (Hafsa) :

  Ondan ne istiyorsun? Bilmez misin ki, Resûlülloh  (Sallallahü Aleyhi ve Seliem):

«Hiç şüphe yok ki, onu insanlar üzerine gönderecek olan ilk şey kız­dığı gadab olacaktır.»   buyurdular, dedi.

Bu hadîsi Buhârî «Kitabu'l-Cihful», «Küâhu'Bedü'I-Halk» ve «OKitâhu'I-Enbiya»'da tahric etmiştir.

îbnû Sayyâd'm ismi Sâf'dır. Buna îbni Sâidde denilir. Ulema İbnû Sayyâd kıssasını müşkil saymışlardır. Bu adamın deccallardan biri olduğunda, şüphe yoksa da Mesih nâmındaki meş­hur Deccal olup olmadığında şüphe edilmiştir. Hadîslerin zahirleri bunun meşhur Deccal olduğuna dâir vahy gelmediğini göstermektedir. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)e bildirilen yalnız Deccal'm sıfatlarıdır. îbnû Sayyâd da ihtimalli karineler görülmüştür. Onun için Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), ne bu adamın, ne de başkasının Deccal oldu­ğunu katiyyetle söylememiştir. Hz. Ömer'e :

«Eğer bu o Deccal'sa, senin onu öldürmeye gücün yetmeyecektir.» buyurması bundandır. îbnû Sayyâd fitne fesat çıkaran ve ke­hânet gösteren yalancı deccallardan biri olduğu için, onun sıfatlarını ha­ber vermiştir. Filhakika îbnû Sayyâd kendisine doğrucu ve ya­lancı kimseler geldiğini, su üzerinde taht gördüğünü, kendisinin meşhur

Deccal olmaktan çekinmediğini, Deccal'ı tanıdığını, doğduğu yeri ve ha­len nerede olduğunu bildiğini iddia etmiştir. Müslüman görünmesi, cihad etmesi, bulunduğu halden vazgeçmesi onun Deccal olmadığına sarih delil kabul edilmemiştir. Hattabî diyor ki: «İhtiyarladıktan sonra hali selef arasında ihtilaflıdır. Rivayete göre îbnû Sayyâd bu sözle­rinden tevbe etmiş ve Medîne'de ölmüştür. Hattâ cenaze namazı kı­lınacağı vakit yüzü açılarak cemaata gösterilmiş ye şâhid olun, denilmiş­tir. Fakat yine rivayete göre İbnû Ömer'le Câbir İbni   Sayyâd'ın Deccal olduğuna yemin ederler, bunda hiç şüphe eseri gös-termezlermiş. Hz. Câbir 'e: İbnû Sayyâd müslüman oldu demişler :

  İsterse Müslüman olsun, cevâbım vermiş. O Mekke'ye girdi, zâten Medine'de idi, demişler :

  Girse de Deccal'dır, demiştir.

Ebû Dâvud 'un Sünen'inde Hz. Câbir 'den rivayet edilen sahih bir hadîsde : «Biz İbnû Sayyâd'i Harra harbinde kaybettik.» denil­miştir ki, bu hadîs onun Medîne'de öldüğünü söyleyenlere reddiyedir.

İbnû Sayyâd'in Deccal olmadığını söyleyenler, bundan sonra göreceğimiz Cesâse hadîsiyle istidlal etmişlerdir. Câbir ha­dîsinde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Hz. Ömer'in sözüne karşı sükût buyurmasından başka bir şey yoktur. İhtimal ki, onun bu şaşr kın hâli karşısında Deccal olup olmadığı hususunda tevakkuf etmiş, sonra onun Deccal olmadığı hususunda kendisine vahy gelmiştir.

Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir : İbnû Sayyâd, Pey­gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in huzurunda Peygamberlik iddia ettiği halde onu neden Öldürmemiştir?

Bu suale iki vecihîe cevap verilmiştir :

1- İbnû Sayyâd henüz bulûğa ermemiş bir çocuktu. Mükel­lef olmadığı için öldürülmemiştir. Kaadî Iyâz bu cevâbı beğen­miştir.

2- İbnû Sayyâd yahûdiîerle barış aktedildiği bir sırada zu­hur etmiştir. Kendisi yahûdi idi. Öldürülmemesi bundandır. Hattâbî bu ikinci cevabı kat'î olarak kabul etmiş ve şunları söylemiştir : «Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) Medîne'ye geldikten sonra ken­disiyle yahûdiler arasında bir barış andlaşması yazdı. Buna göre yahudı-lere dokunmamak, onları kendi hallerinde bırakmak şarttı. Ibnu Sayyâd da onlardandı. Yahut aralarına sığınmıştı. Peygamber (Sallallahü Aleyhive SellemYin gizlediği Duhân âyeti ile onu imtihan etme­sine gelince : İbnû Sayyâd'in iddia ettiği kehâneti ve gâib hususunda söyledikleri Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in kulağına gel­mişti. Bu sebeple onun hakikat hâlini anlamak ve Ashab-ı kirâmına da bir kâhin, bir sihirbaz olduğunu, şeytanın sair kâhinlere yaptığı gibi, ona da bazı şeyler ilka ettiğini göstermek için kendisini imtihan etti. Resûlül-lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in gizlediği şey Duhân âyeti idi.» Ben sana bir şey gizledim. Nedir o? deyince îbnû Sayyâd Duh dedi. Kelimeyi tamamlayarak Duhân diyemedi. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) kendisine: Sus! Sen değerini aşamazsın, bu­yurmuş. Senin gibi şeytandan bir kelime belleyen kâhinlerin yapacağı budur. Fakat Peygamberler öyle değildir. Onlara vahyedilen gâib ilmi tam ve açık olarak bildirilir, demek istemiştir.

Duh: Duman demektir. Bu kelime dah şeklinde de rivayet olunmuşsa da lûğat kitaplarında bir meşhur rivayeti duh'dur. Hadîslerde ise yalnız 'duh şeklinde rivayet olunmuştur. Hattâbî : «Burada dumanın bir fcnânâsı yoktur. Çünkü duman avuçta veya cepde saklanan bir şey değil-idîr. Buradaki duh'dan murad; hurmalık ve bahçelik İçinde bulunan bir levdir. Meğer ki, Rcsûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sana sakladım sözüyle, sana dumanın ismini sakladım mânâsını kastetmiş ola!» demişse de sahih ve meşhur olan kavle göre Resûlül!ah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) duhan âyetini saklamıştır. Bu âyet Teâtâ Hazretlerinin :

«Gökyüzünün aşikâr bir duman getireceği günü gözet.» [3] âyet-i kerîmesidir.

Bâzıları Duhan sûresinin o anda yazılı olarak Resıilüllnh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in elinde bulunduğunu söylemiş; bir takımları da sadece Duhan âyetini eline yazdığını bildirmişlerdir. Kaadî Iyâz diyor ki : «En sahih kavle göre İbnû Sayyâd, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in gizlediği bu âyetten kâhinlerin âdeti veçhile yalnız bu yarım sözü söyleyebilmiştir. Çünkü şeytan kendisine göktaşı ermeden se­mâdan kapabildiklerini kâhinlere haber verir.»

Filhakika meleklerin sırlarım çalmak için şeytanların alt semâya çık­tıklarını ve onlardan bir iki kelime işitir işitmez, gök taşlarıyle taşlan­dıklarını Kur'ân-ı Kerîm haber vermektedir. Şeytanlar işit­tikleri bir doğruya bin yalan katarak vesvese suretiyle bunları kâhinlere bildirirler.

«Cennetin toprakı beyaz un'dur, hâlis misledir.» cümlesinden murad; beyazlıkta un gibi, kokusunun hoşluğu hususunda da misk gibi demektir. îmam Müslim bu cümleyi rivayetin birinde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e, diğerinde ise   îbnû    Sayyâd'a nisbet etmiştir.

Kaadî Iyâz bazı ulemânın ikinci rivayeti yâni bu sözü 1bnû Sayyad 'm söylemiş olmasını daha muvafık gördüklerini söylemiştir. Keza rivayetlerin birinde Benî Mağâle, diğer bir rivayette îbnî Megâ1e kal'ası denilmiştir. Bunların meşhur olanı birincisidir. Müslim, Hulvânî 'nin rivayetinde bu kal'amn Benî Mıkaviye 'ye aid olduğunu beyan etmiştir. Bu kal'anın yeri Mescid-i Nebe­viyi kıblesine alan bir kimsenin sağına düşermiş. .

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Deccal'm zuhuru hakdır, Deccal muayyen bir şahıs olup, Allah Teâlâ onunla kullarını imtihan edecektir. Kendisine birçok hârikalar gös­termek için evvelâ kudret ve kuvvet verecek, sonunda bu kudreti onları alarak tamamiyle âciz bırakacaktır.

2- Sabinin müslümanlığı sahihtir.

3- Hadîs-i şerîf Allah Teâlâ'yı âhirette görmek caizdir, diyen ehl-i sünnet mezhebinin delillerindendir.

4- Hadîs-i perîf, Hz. Ömer 'in dinî salâbet ve kuvvetine delildir.

5- Bir şeyi iyice tahkik etmek gerektiğine yüzde yüz delil bulun­madıkça, kan dökmenin caiz olmadığına delildir.

 

20- Deccal'ın Kıssası, Sıfatı ve Beraberinde Bulunacak Şeyler Babı

 

100 - (169) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme ile Muhammed b. Bişr rivayet ettiler, (Dediler ki) : Bize Ubey-dullah, Nâfi'den, o da İbnû Ömer'den naklen rivayet etti. H.

Bize îbnü Numeyr de rivayet etti. lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bişr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbnû Ömer'den  naklen  rivayet  etti  ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Halkın arasında Deccal'ı anarak şöyle buyurmuşlar :

«Şüphesiz ki, Allah Teâlâ  tek gözlü  değildir.  Dikkat  edin  kî,  Mesih Deccal'ın sağ gözü kördür. Gözü sanki fırlamış bîr üzüm tanesi gibidir.»

 

(...) Bana Ebû'r-Rabî ile Ebû Kâmil rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Hammâd  (bu zat İbnû Zeyd'dir), Eyyûb'dan rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. Abbâd da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hatim (yâni; İbni İsmail) Musa b. Ukbe'den rivayet etti. Her İki râvî Nâfi'den, o da İbnû Ömer'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.

 

101- (2933) Bize Muhammed b. Müsennâ ile Muhammed b. Boşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Katâde'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Enes b. Mâ-lik'den dinledim. (Şöyle dedi) : RcsiÛüllahfSallallahü Aleyhi ve Sellem) ;

«Hiç bir Peygamber yoktur kî, ümmetini tek gözlü yalancıdan uyarmış olmasın. Dikkat edin ki, onun bir gözü kördür. Rabbinİz ise tek gözlü de­ğildir. Körün iki gözünün arasında ke fe re yazılmış olacaktır.» buyurdular.

 

102 - (...) Bize İbnû Müsennâ ile İbnû Beşşâr rivayet ettiler. Lâfız İbnû Müsennâ'nmdır. (Dediler ki) : Bize Muâz b. Hişâm rivayet etti. (De­di ki) : Bana babam, Katâde'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Enes b. Mâlik rivayet etti ki, Nebiyyullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Deccahn iki gözü arasmda ke fe re yâni; kâfir ygz.lm.ş olacaktır.» buyurmuşlar.

 

103- (...) Bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Af-fan rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdû'l-Vâris, Şayb b. Habhab'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etti. Enes şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);

«Deccal gözü silik bir kimsedir, iki gözünün arasında kâfir yazıtıdır.» buyurdu. Sonra bunu heceleyerek :

«Kefere!»   diye okudu.

«Bunu her müslüman okuyacaktır.» buyurdular.

 

104- (2934) Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr ile Muhammed b. Ala ve İshak h. İbrahim rivayet ettiler. (İshak : Ahberanâ, ötekiler : Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Şakık'dan, o da Huzeyfe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Deccal, sol gözü kör, saçı çok bir adamdır. Beraberinde cennet ve cehennem vardır. Onun cehennemi cennet, cenneti de cehennemdir.»buyur­dular.

 

105- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şcybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd h. Harun, Ebû Mâliki Eşcaî'den, o da Rıb'î b. Hıraş'dan, o da Hu-zeyfe'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : ResûlüIİah (Sallallahu Aleyhi ve Şellem) şöyle buyurdular:

«Ben Deccal'ın beraberinde ne olduğunu pek âlâ bilirim. Onun be­raberinde akan iki nehir vardır. Bİri görünürde beyaz su, diğeri görünürde yanan ateştir. Eğer bir kimse buna yetişirse, ateş gördüğü nehre gelsin, gö­zünü yumsun. Sonra başını eğerek ondan içsin. Çünkü o soğuk sudur. Ha­kikaten Deccal'ın gözü siliktir, üzerinde kalın bir deri vardır. İki gözünün arasında kâfir yazılıdır. Onu yazan ve yazmayan her mü'min okur.»

 

106- (...) Bize Ubeydulîah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. H. j Bize Muhammed b. Müsennâ da rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Abdû'l-Melik b. Umeyr'den, o da Rıb'î b. Hıraş'dan, o da Huzeyfe'den, o da Ycy-gamber (Sallallahu Aleyhi ve Seilem) 'den naklen rivayet etti ki, Deccal hak­kında şöyle buyurmuşlar:

«Gerçekten onunla beraber su ve ateş vardır. Ama onun ateşi soğuk şu, suyu da ateştir. Binâenaleyh helak olmayın!»

 

(2935)  Ebû Mes'ud: «Bunu ResulUUah (Sallallahu Aleyh! ve SeUem) 'den ben de işittim, dedi.»

 

107- (2934-2935) Bize Ali b. Hucur rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şuayb b. Safvan, Abdü'l-Melik b. Umeyr'den, o da Rıb'î b. Hîraş'dan, o da Ukbe b. Amr Ebû Mes'ud El-Ensârî'den naklen rivayet etti. (Demig ki) : Oııun'a birlikte Huzeyfe b. Yeman'a gittim. Ukbe ona: ResûlüIİah (Sallallahu Aleyhi ve Seilem) den Deccal hakkında işittiklerinden bana riva­yet et, dedi. Huzeyfe şunu söyledi:

«Şüphesiz Deccal çıkacaktır. Ve şüphesiz beraberinde su ve ateş ola­caktır. Ama insanların su gördüğü şey ateştir, yakar. İnsanların ateş gör­düğü şey ise tatlı soğuk sudur. Sizden buna kim erişirse ateş gördüğüne koşsun. Çünkü o güzel tatlı sudur.»

Müteakiben Ukbe, Huzeyfe'yi tasdik ederek : Onu ben de işittim, de­miştir.

 

108- (...) Bize Alî b. Hucur Es-Sadî ile îshak b. İbrahim rivayet ettiler. (Lâfız İbni Hucur'undur. (İshak : Ahberana, İbnû Hucur ise : Had-desenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Cerir, Muğîra'dan, o da Nuaym b. Ebî Hind'den, o da Rıb'î b. Hıraş'dan naklen rivayet etti. (Şöy­le demiş) : Huzeyfe ile Ebû Mes'ud bir araya geldiler. Huzeyfe dedi ki:

«Ben Deccal'ın beraberinde olan şeyleri pek âlâ biliyorum, onun be­raberinde sudan bîr nehir ve ateşten bir nehir olacaktır. Ama ateş gördü­ğünüz şey sudur. Su gördüğünüz de ateştir. İmdi sizden buna kim erişir de su İçmek isterse, ateş gördüğünden içsin. Çünkü onu su bulacaktır.»

Ebû Mes'ud : Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Seilem)'i böylece buyurur­ken işittim, demiş.

 

109- (2936) Bana Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyin b. Muhamraed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şeybaıı Yahya'dan, o da Ebû Seleme'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Ebû Hüreyre'den dinledim. Dedi ki, Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyur­dular :

«Sîze Deccal'dan hiç bir peygamberin kavmine söylemediği bir hadîs haber vereyim mi? Muhakkak onun bir gözü kördür. Ve muhakkak o be­raberinde cennet ve cehennemin misli olduğu halde gelecektir. Cennettir diye söylediği ateştir. Ben sizi Nuh'un kavmini uyardığı gibi uyardım.»

Bu rivayetleri Buhârî «Kitâbu'l-Enbiya» ve «Kitâbu'l-Fiten-'de tahric etmiştir.

Babımızın birinci hadîsi iman bahsinde geçmişti. Görülüyor ki, Deccal hakkındaki rivayetlerde birbirine zıt tavsifler yapılmıştır. Meselâ : Ri­vayetlerin birinde sağ gözünün, diğerinde sol gözünün kör olduğu, bir ri­vayette gözünün silinmiş gibi dümdüz olup, üzerinde kaim bir deri bu­lunduğu, başka rivayette gözünün iri üzüm tanesi gibi anadan uğramış olduğu bildirilmektedir. Aynî bu rivayetlerin arasını şöyle bulmuş­tur : Deccal'ın bir gözü tamamiyle kör, ötekisi de sakattır. Bu itibarla her biri için kör demek sahih olur. Çünkü A'ver kelimesinin aslı kusurlu mâ­nâsına gelir. Deccal, Allahlık dâvasına kalkışacağı için hadîs-i şerif de :

«Şüphesiz ki, Allah tek gözlü değildir.» buyurularak hem Deccal'ın bu dâvası tekzib edilmiş, hem de Teâlâ Hazretleri noksanlıklardan tenzih buyurulmuştur.

Deccal'ın çıkması akıllara hayret verecek derecede büyük bir fitne olacaktır. Rivayetlerden de anlaşıldığına göre Deccal birçok hârikalar gös­terecek, bahusus yanında sudan ve ateşten nehirler bulunduracak, bun­larla kendisinin Allah olduğuna halkı inandırmaya çalışacaktır. Vardığı 'yerlerde durmayıp sür'atle geçeceği için imânı zayıf olanlar düşünmeye vakit bulamıyacak, vücudundaki noksanlıkları teemmül etmeden o haliyle kendisini tasdikde bulunacaklardır. Bundan dolayıdır ki: Bütün Peygam­berler Deccal'a karşı ümmetlerini uyarmış, onun noksanlıklarına ve de­lillerini ibtâle dikkatlerim çekmişlerdir. Hakikatte Deccal Allah olduğunu iddia etmesine rağmen, kendi haliyle kendini tekzib etmektedir. Bir defa kendisi hadistir. Yâni; anadan doğmuştur. Sonra sakattır. Bu sakatlığı kendinden gidermeye bile kudreti yoktur. İki gözünün arasında küfrüne şehâdet eden yazı vardır. O bunu silmekten de âcizdir. îşte bu gibi delil­leri gören hidâyet ehli insanlar ona aldanmayacak, Deccal hakkındaki bilgileri de ona inzimam ederek onu tasdikten kaçınacaklardır. Hattâ Kaadî Iyâz in beyânına görp Deccal bir şahsı öldürecek, sonra tekrar diriltecektir. Dirileri şahıs ise onu tasdik şöyle dursun : «Senin şerrin hakkında  ancak basiretim arttı.»   diyecektir.

Muhakkikini ulemâya göre, Deccal'ın iki gözünün araşma ayrı ayrı harfler şeklinde değil, tam kelime olarak kâfir yazılacaktır. Teâlâ Hazret­leri bunu onun küfrüne ve yalanına kat'î bir alâmet olmak üzere halk ede­cek yazı yazmayı bilen veya bilmeyen bütün müslümanlara göstermek su­retiyle onları Deccal'ın şerrinden koruyacak, şekââveti mukadder olanlar­dan ise bunu gizleyecektir.

Kaadî Iyâz ulemânın bu hususta ihtilâf ettiklerini söyler. Bâ­zıları bu yazının hakikaten yazılacağını söylemiş; bir takımları da bunun yazı değil, mecazen hudûs alâmetlerine işaret olduğunu söylemişlerdir. Bunlar hadîsdeki ; «Yazıyı bilen ve bilmeyen her mü'min okuyacaktır.» cümlesiyle istidlal etmişlerse de, bu kavil zayıftır.

Deccal'ın beraberinde ateşle cennet misâli bulundurması Allah tara­fından kullara bir imtihandır. Cennet misâlinden murad; su'dur. Çünkü su bütün nimetlerin zahirî sebeplerindendir. Ateş misâlinden murad da; elem ve azaba sebep olacak şeylerdir. Fakat kullarını imtihan için bu ha­rikaları ona veren Allah ateşini suya ve suyunu ateşe çevirmek suretiyle kendisini halk huzurunda rezil rüsvay edecektir. Bu suretle Deccal'ın gös­terdiği hârikanın hakikati olmadığı, bunun sihir kabilinden bir tahyil ve şâbezeden ibaret olduğu anlaşılacaktır.

 

110- (2937) Bize Ebû Hayseme Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Velîd b. Müslim rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdurrahman b. Yezîd b. Câbir rivayet etti, (Dedi ki) : Bana Hıns Kadısı Yahya b. Câbir Et-Taî rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdurrahman b. Cübeyr, babası Cübeyr b. Nüfeyr El-Hadramî'den rivayet etti. O da Nevvas b. Sem'an El-Kilâbî'den dinlemiş. H.

Bana Muhammed b. Mihran Er-Râzî de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Veîid b. Müslim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrah­man b. Yezid b. Câbir, Yahya b. Câbir El-Tâî'den, o da Abdurrahman b. Cübeyr b. Nüfeyr'den, o da Çabası Cübeyr b. Nüfeyr'den, o da Nevvas b. Sem'an'dan naklen rivayet etti. Nevvas şöyle demiş : Bir sabah Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Deccal'ı andı da onun hakkında alçaltına yük­seltme yaptı, hattâ onu hurma "bahçeliğinde zannettik. Akşamlayın yanı­na vardığımızda bizdeki tu za'nnı anladı. Ve:

«Hâliniz nedir?» diye sordu. Biz :

  Yâ Resûlailah! Sabahlayın Deccal'i andın, onun hakkında öyle al­çaltına yükseltme yaptın ki, kendisini hurma bahçesinde zannettik, dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdular:

«Daccal'dan başkası sizin namtnrza beni daha çok korkutur. Eğer ben sizin aranızda iken çıkarsa, sizin namınıza ona ben galebe çalarım. Ben aranızda yokken çıkarsa, herkes kendi nefsinin galibi olur. Allah her müs-lüman hakkında benim halifemdir. Bu adam kıvırcık saçlı bir gençtir. Gözü fırlamıştır. Ben onu Abdû'l-Uzaz?. b Katana benzetir gibiyim. Sîzden ona kim yetişirse, üzerine Kehf suresinin ilk âyetlerini okuyuversin. O, Şam'la Irak arasında bir semtten çıkacak ve sağa sola fesad saçacaktır. Ey Allah'ın kulları, sebat edin!» Biz:

  Yâ Resûlailah! Yeryüzünde o, ne kadar kalacaktır? dedik.  

«Kırk gün (kalacak). Bir gün bir sene gibi. Bir gün bir ay gibi. Bir gün bİr hafta gıoi sair günleri de sizin günleriniz gibi olacaktır.»  »uyurdular.

  Yâ Resûlallah! Bu bir sene gibi olacak günde, bir günün namazı bize kâfi gelecek mi? dedik.

«Hayır! Onun için günün miktarını takdir edin!»  buyurdu.

  Yâ Resûiallah! unun yeryüzünde sür'ati ne olacak? dedik. «Arkasından rüzgâr esen yağmur gibidir. Bir kavmin üzerine gelerek onları davet edecek. Unlar da kendisine iman edecek ve icabette buluna­caklardır. Gökyüzüne emredecek, o yağmur yağdıracak. Yere emredecek, o da nebat bitirecektir. Akşamlayın deve sürüleri o kavmin yanlarına ala­bildiğine uzun hörgüçlü ve bol sütlü, böğürleri dolu olarak döneceklerdir. Sonra bir kavme gelerek onları da davet edecek, fakat onun sözünü red­dedecekler, o da kendilerinden savuşup gidecektir. Bunlar kıtlık içinde sa­bahlayacaklar, ellerinde mallarından bir şey kalmayacaktır. (Bu adam) Bir harâbezâre uğrayarak ona dermelerini çıkar, diyecek. Harabenin define­leri arı kovanları gibi hemen arkasına düşeceklerdir. Sonra genç babayi­ğit bir adam çağıracak ve onu kılıçla vurarak ikiye bölecek, her parçayı bir ok atımı yere fırlatacaktır. Sonra bu adamı çağıracak. Adam ona güle­rek yüzü parlar bir halde gelecektir. O bu halde iken anîden Allah, Mesih b. Meryem'i gönderecektir. Mesih, Dimeşk'in doğusundaki Akminareye iki boyalı elbise içinde, elini iki meleğin kanatları üzerine koymuş olarak ine­cek. Başını eğdiği zaman su damlayacak, kaldırdığı zaman ondan inci gibi gümüş taneleri yuvarlanacaktır. Onun nefesinin kokusunu duyan her kâfir mutlaka ölecektir. Nefesi de gözünün gördüğü yere varacaktır. Mesih bu adamı arayacak, nihayet ona Lüd kapısında yetişerek öldürecektir. Sonra Meryem oğlu isa'ya bu adamın şerrinden kendilerini Allah'ın koruduğu bîr kav m gelecek. İsa onların yüzlerini silecek, onlarla cennetteki derecelerine göre konuşacaktır. O bu halde iken Allah İsa'ya : Ben öyle bir takım kul­larımı çıkardım ki, onları öldürmeye hiç bir kimsenin eli varmaz. Imdİ sen benim kullarımı Tûr'a götürerek koru, diye vahy indirecek ve Allah Ye'cûc'ü Me'cûc'ü gönderecektir. Bunlar her tepeden sür'atla sizacaklardır. Bu su­retle öncüleri Taberiye gölüne uğrayacak ve içindeki suyu içecekler. Son gelenleri oraya uğrayacak ve : Bu gölde bir zamanlar hakikaten su vardı, diyeceklerdir.. Nebiyyullah Isâ İle arkadaşları muhasara edilecek hattâ on­lardan birine bîr öküz başı, sizden birinize bugün yüz altından daha mak­bul olacaktır. Bunun üzerine Nebiyyullah İsa ile arkadaşları (Allah'a) niyaz edecekler. Allah da Ye'cûc Me'cÛc'un üzerine, boyunlarına isabet edecek deve kurdu gönderecektir. Böylece bir kişinin ölmesi gibi helak olarak sa-bahlıyacaklardır. Sonra Nebiyyullah Isâ ile arkadaşları (Turdan) yeryüzüne inecekler. Yeryüzünde onların  ISşe ve pislikleri  ile dolmadık bir karış yer bulamıyacaklardır. Nebiyyullah İsa ile arkadaşlar, yine Allah a niyaz edecekler, Allah da Horasan develerinin boyunlar, gibi kuşlar gönderecek, bu kuşlar onların cesetlerini yüklenerek Allah'ın dilediği yere atacaklardır. Sonra'AlIah öyle bir yağmur gönderecek ki, ona ne kerpiç evr ne de çadır mâni olabilecektir. Bu yağmur yeryüzünü y.kayacak, onu ayna g.bi yapa­caktır. Sonra yere mahsulünü bitir, bereketini tekrac getir, denilecektir, işte o gün cemaat nar yiyecekler ve onun kabuğu altında gölgeleneceklerdir. Süte bereket verilecek hatta yeni  doğurmuş bir deve sürülerce insanlara yetecek; yeni doğurmuş'bir sığır insanlardan bir kabileye yetecek. Yeni do­ğurmuş bir koyun akrabadan bir oymağa kâfi gelecektir. Onlar bu halde İken, Allah güzel bir rüzgâr gönderecek, bu rüzgâr onları koltuklarının alt­larından yakalayacak, her mü'minin ve her müslümanın ruhunu kabzede-cekr insanların kötüleri kalarak yeryüzünde eşekler gibi alenen çıftleşecek-lerdir. İşte kıyamet bunların üzerine kopacaktır.»

 

111 — (...) Bize Ali b. Hucur Es-Sa'dî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Abdirrahman b. Yezîd b. Câbir ile Velid b. Müslim rivayet ettiler. İbnû îlucur dedi ki : Bunların Abdurrahman b. Yezid b. Cabır den bu isnadla yukarda zikrettiğimiz gibi rivayet ettikleri hadîsleri birbirine girmiştir. O:

«Gerçekten bu yerde bir zamanlar su vardı...» cümlesinden sonra şu­nu da ziyâde etti. Sonra yürüyecekler, tâ ağaçlı dağa varacaklardır. Bu dağ beyt-i makdis dağıdır. Gerçekten yeryüzündeki bütün insanları öl­dürdük. Haydi sernâdakileri öldürelim, diyecekler ve oklarını gökyüzüne atacaklar; Allah da onların oklarım kana bulanmış olarak geri çevire­cektir.»

İbnû Mucur'un rivayetinde :

«Ben bazı kullarımı indirdim. Onları Öldürmeye kimsenin eli varmaz.» cümlesi vardır.

«Onun hakkında alcalma yükselme yaptı...» cümlesine ulema iki tür­lü mânâ vermişlerdir. Birinci kavle göre, onu hem tahkir etti, hem yük­seltti yâni; büyülttü manasınadır. Körlüğünü ve Allah'ı hiçe saymasını söylemesi tahkirdir. Fitnesini ve hârikalar göstererek insanların basma belâ kesilmesini söylemesi de büyültmesidir. İkinci kavle göre cümleden murad; konuşurken sesini alçaltıp yükseltmesidir. Uzun konuşarak yorul­muş, istirahat için biraz sesini alçatrmştir. Sonra anlattıklarım -herkese işittirmek için sesini yükseltmiştir.

«Ahvefünî» kelimesindeki vikaye nunu üzerinde ulema söz etmişler­dir. Bazıları bu kelimeyi sadece «Ahvcfii» şeklinde rivayet etmişlerdir. Mânâca ikisi de bir ve ikisi de doğrudur. Fakat Nevevî diyor ki : «Üstadımız İmam Ebû Abdillah b. Mâlik (RahimehuUah) bu hadîsin hem lâfzı, hem mânâsı üzerinde söz etmeye ihtiyaç olduğunu söyledi. Lâfzı, ahvefû kelimesinin nunu vikaye ile mütekellim yasına izafe edildiği için söz götürür. Bu mutad değildir. Ve sadece müteaddı fiillere mahsustur. Fakat buna cevab verilmiş, esas İtibariyle bunda da nûnun is-batı gerekirdi, lâkin terkedilmiş bir kaidedir, denilmiştir. İsmi tafdîl siga-sının fiile bahusus teaccûb fiiline benzerliği vardır. Binâenaleyh sonuna nunu vikaye getirilmesi caizdir. Kelimenin ahvefülî mânâsında kullanılmış olması da ihtimal dahilindedir. Bu takdirde nûn lamdan ibtal edilmiş olur. Ahvefülî cümlesi benim için daha korkunçtur manasınadır.»

Halle, meşhur rivayette noktasız hâ ile tespi&.edilmiştir. Semt mânâ­sına gelir. Bazıları bunun hüzün yeri ve kayalık mânâsına geldiğini söy­lemişlerdir.

Bir günün bir sene, bir günün bir ay ve bir günün bir hafta olmasını ulemâ zahiri mânâsı-üzere kabul etmişlerdir. Çünkü hadîsde sair günleri­nin mutad günler gibi olacağı bildirilmiştir. Ashab bu uzun günlerde na­mazlarını nasıl kılacaklarını sorunca Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir gün mikdârı takdir edip, o miktar içinde beş vakit namazlarını kılma­ları lâzım geldiğini tenbih buyurmuştur. Yâni; fecir doğduktan sonra sair günlerdeki mutad zaman geçtikten sonra öğleyi kılacaklar. Öğle ile ikindi arasındaki zaman miktarı geçince ikindiyi kılacaklar. Diğer namazlarda da buna göre hareket edeceklerdir. Kaadi Iyâz ile ulemâdan ba­zıları :

«Bu hüküm o güne mahsustur. Bunu bize şeriat sahibi mesrû kılmıştır. Bu hadîs olmasa da mesele bizim içtihadımıza bırakılsa, biz diğer günler­de olduğu gibi, o uzun günde de vakit geldikçe o vaktin namazını kılar ve sadece beş vakit namazla iktifa ederdik.» demişlerdir. Maamafih mes'e-le ihtilaflıdır. Bir takım ulemâ : «Vakit müeddanm zarfı, edasının şartı, nefsi vucubunun sebebi zâhirisidir. Şart bulunmayınca meşrut da bulun­maz. Binâenaleyh gerek bu uzun günlerde, gerekse kutuplar gibi gece ile gündüzün altışar ay devam ettiği yerlerde vakit bulunmadığı için namaz da farz değildir.» demişlerdir. Onlara göre altı ay devam eden günde sa­dece beş vakit namaz kılınacak, demektir. Şâir ulemâ ise bu hadîsle is­tidlal ederek, bu yerlerde oraya en yakın mutad günü ve gecesi olan bir beldenin günleri miktarı zaman ayrılarak, o zamanın içinde yukardaki takdire göre beş vakit namaz kılınacaktır. Fetva bu kavle göredir. İhtiyat da budur.

Hz. İsâ 'nın ineceği bildirilen   Akminâre,    Şam'da hâlen mevcuttur.

Lüd kapısı Beyt-i Makdise yakın bir beldedir. Hz. İsâ 'nın yanına gelen kavmin yüzlerini silmesi hakkında Kaadî Iyâz : «İhtimal bu hakikattir. Onların yüzlerini teberrüken silmiştir. Fakat onların korku ve şiddetlerini gidermek için bir işaret olması ih­timâli de vardır.» diyor.

Tehârûc: İnsanların gözü önünde eşeklerin yaptığı gibi kadınlarla cim'a etmektir.

 

21- Deccalın Sıfatı Medine'nin Ona Haram Kılınması ve Mü'minin Öldürülüp Diriltilmesi Hakkında Bir Bab

 

112- (2938) Bana Amru'n-Nâkıd ile Hasmı Itf-Hulvâııî ve Abd b. Humeyd rivayet ettiler. Lâfızları birbirine yakındır. İbare Abd'indir. (Abd : Haddesenî, ötekiler : Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) ; Bize Yâkub (bu zat İbnû İbrahim b, Sa'd'dır) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam, Sâiih'den, o da İbnû Şihafo'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bana UbeyduIIah b. Abdillah b. Uthe haber verdi ki, Ebû Saîd-i Hudrî şöyle demiş: Bize Iîesûlüllah (SallaHahi't Aleyhi ve Selleın) bir gün Deccal hakkında uzun bîr hadîs söyledi. Bize anlattıkları arasında şu da vardı. Buyurdular ki :

«Deccal gelecek, fakat kendisine Medine'nin yollarına girmek haram edilecektir. Binâenaleyh Medine'nin dışındaki bazı işlenmedik tarlalara ka­dar gelecektir. Müteakiben kendisine o günün en hayırlı insanı yahut en hayırlı insanlarından bir adam çıkacak ve ona : Şehadet ederim ki, bize Resûlüflah (Sallallahü Alevh'ı ve StL'emj'ın sözünü ettİgİ Deccal sensin, diye­cek; Deccal da : Ne dersiniz, ben bu adamı ö!dürsem, sonra diriltsem, bu işte şüphe eder misiniz? diyecek. (Oradakiler) Hayır! cevabını verecekler­dir. Bunun üzerine Deccal onu öldürecek, sonra diriltecek. Dirilttiği anda o adam : Vallahi senin hakkında hiç bir zaman şimdikinden daha basiretli olmamış'md'r, diyecek. Deccal onu tekrar öldürmek isteyecek, fakat ona musallat edilmeyecektir.»

Ebû İshak dedi kî: «Bu zâtın Hızır ( Aleyhüsselan)    olduğu söylenir.»

 

(...) Bana Abdullah b. Ahdirrahmaıı Ed-Dârimî de rivayet etti. (De­di ki) : Bize Ebû'I-Y.emân haber verdi. (Dedi ki) : Bize Şuayb, Zührî'dcn naklen bu isnadda bu hadîsin mislini haber verdi.

 

113- (...) Bana Morv halkından Muhammed b. Abdillah b. Kuhsâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Osman, Ebû Hamza'dan, o da Kays b. Vchb'dcn, o da Ebû'l-Veddâk'den, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den nak­len rivayet etti. (Demiş ki): Rcsûlüllah (Sallallah'û Aleyhi ve Seliem) şöyle buyurdular :

«Deccal çıkacak ve mü'minlerden bir zât onun tarafına doğru yönele­cektir. Karşısına silâhlılar, Deccal'ın silâhlıları çıkacak ve ona : Nereye git­mek istiyorsun? diye soracaklar. O da, şu çıkan adcıma gitmek istiyorum, cevabını verecek. Silâhlılar kendisine :

  Sen bizim Rabbimize iman etmiyor musun? diyecekler. O zât:

  Bizim  Rabbimizde bir gizlilik yoktur! cevâbını verecek. Silâhlılar :    — öldürün şunu! diyecekler. Fakat birbirlerine:

  Rabbiniz size ondan başka hiç birinizin bir kimse öldürmesini ya­sak etmedi mi? diyecekler. Arkaç ğından onu Deccal'a götüreceklerdir. Mü'-min onu görünce :

  Ey insanlar! Resûlüllah   (SalJallahü Aleyhi ve Seüem) 'in andığı Deccal

işte  budur, diyecek.  Müteakiben  Deccal  onun  hakkında  emir verecek ve karnı üzerine uzatılacaktır. Deccal :

  Onu alın ve başını yarın! diyecek. Bunun üzerine dayaktan sırtı ve karnı genişletilecektir. Deccal :

  Bana iman eîmiyor musun? diyecek. Mü'min de :

  Sen yalancı  Mesih'sin! cevâbını verecektir. Bunun üzerine mü'min hakkında  emir verilecek ve  başının  ayrıntısında  ta  bacaklarının  araşma kadar testere ile varılacaktır. Sonra Deccal İki parçanın arasında yürüyecek ve ona, kalk! diyecek, o da hemen kalkıp doğrulacaktir. Sonra ona :

  Bana iman ediyor musun? diyecek. Mü'min de :

  Senİn hakkında ancak basiretim arttı, cevâbını verecek. Sonra :

— Ey insanlar! Bu adam benden sonra insanlardan hiç birine bü işİ yapamıyacaktsr, diyecek.  Deccal  onu  kesmek  için  derhal  yakalayacaktır. Fakat mü'minin boynu İie köprücük kemiği arası bakır kesilecek, Deccal onu kesmeye imkân bulamıyacaktır. Bunun üzerine elleriyle ayaklarından tutarak onu atacak. İnsanlar da onun cehenneme atıldığını sanacaklardır. Fakat o ancak cennete konacaktır.»

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Bu zât Rabbu'l-Âîemîn İndinde insanların en büyük şehididir.» buyurdular.

Bu hadîsi  Buhârî    «Kitâbu'Fedâiin-Medîne»'de tahric etmiştir.

Deccal'ın : «Ben bu adamı öldürür de, sonra diriltirsem, bu işte şüphe eder misiniz?» suâline karşı oradakilerin: Hayır! diye cevap vermelerini bâzı ulema müşkil görmüşlerdir. Çünkü Deccal'ın gösterdiği hârikada Allah olduğuna delâlet edecek bir şey yoktur. Yüzünün çirkinliği, azasının nok­sanlığı, iki gözünün arasında kâfir yazılı olması ve şâire onun yalancılı­ğına şehâdet etmektedir. Bunlara verilen cevap babımızın başında geç­miştir. Yâni; onlar bunu tasdik için değil, korkularından söyleyeceklerdir, îhtimal bu sözlerivle senin yalancılığında ve kâfir olduğunda şüphe etmi­yoruz, mânâsını kastedeceklerdir. Çünkü Deccal'ın yalancı ve kâfir oldu­ğunda şüphe eden kâfir olur. Binâenaleyh ondan korktukları için bu sözle bir tevriye yaparak kendisini aldatacaklardır. Maamafih şüphe etmiyoruz diyenlerin onu tasdik eden yahudilerie diğer şakiler olması ihtimali de vardır.

Mazîrî divor ki: «Yalancının mucize göstermesi mümkün değil­dir. Su halde bu hârikalar Deccal'ın elinde nasıl zuhur etmiştir denilirse cevap şudur: Deccal, Allah'lık dâva ediyordu. Onun hadis olduğunu gös­teren deliller ise iddiasını yıkıyor, kendisini tekzib ediyordu. Pevgambere pelince, o yalnız pevgamberlik iddia eder. İnsan hakkında bu imkânsız de­ğildir. Muarazadan salim bir delil getirdi mi tasdik olunur.»

«Bu zât Hızır (A leyhisse'âm)'dır,» diyen Ebû îshak, İmam Müs1im'in kitabım rivayet eden İbrahim b. Süfyan 'dır. Bu sözü hadîs râvilerinden Ma'mer de aynen Ebû îshak'm yaptığı gibi hadîsin arkasında zikretmiştir. Mezkûr kavil Hızır (Aleyhissefâm) 'in sağ olduğunun delillerindendir. Bu mes'eleyi Kitabu'l-Menâkıb'de görmüştük.

Mesâlih : Ellerinde silâh bulunan kimselerdir. Bunlar merkezlerdeki işleri murakabe ederler.

Silâhlıların suâline karşı mü'minin : «Bizim Rabbimizde gizlilik yok­tur.» cevâbını vermesinden murad : Bize Rabbimizin sıfatları meçhul de-ğidir ki, ondan dönüp de sizin Rabbimiz dediğinize ibâdet edelim. Yahut ona itimnd etmekten vaz geçelim manasınadır. H^dîsdeki cennetten mu­rad; dünya bahçelerinden biridir. Deccal'ın o zâtı beraberindeki ateşe at­ması ve Allah'ın o ateşi bahçeye çevirmesi mümkündür. Resûlüllah (Sallallahil Aleyhi ve Sellem) in mü'min zat hakkında:

«İnsanların en büyük şehidi...» 'buyurması, ilk defa öldürülmesine na-zarandır.

 

22 -Deccal İle: «O Allah (Azze veCelle) Nezdinde Daha Kıymetsizdir » Hadisi Hakkında Bir Bab

 

114 - (2939) Bize Şîhab b. Ahmed Eî-Abdî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbrahim b. Hum ey d Er-Ruâsî, İsmail b. Ebî Hâlid'den, o da Kays b. Ebî Hâzim'den, o da Muğîra b. Şu'be'den naklen rivayet etti, (Şöyle de­miş) : Deccal hakkında Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Ssllem)'e benini sor­duğumdan daha çok soran olmamıştır,

«Ondan seni yoran nedir? O sana zarar veremiyecektİr.» buyurdu.

Ben :

— Yâ Resûlallah, onun beraberinde yiyecek ve nehirler olacakmış diyorlar, dedim.

«O Allah nezdinde bundan daha kıymetsizdir.»  buyurdular.

 

115- (...) Bize Süreye b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Iîize Ilüşeym İsmail'den, o da Kays'dan, o da Muğîra b. Şu'be'dcn naklen rivayet etti.

(Şöyle demiş): Deccal hakkında Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem/e benim sorduğumdan daha çok soran olmamıştır:

«Sualin nedir?»  buyurdu. Ben :

— Onun beraberinde ekmekle etten dağlar ve sudan bir nehir oldu­ğunu söylüyorlar, dedim.

«O Allah indinde bundan daha kıymetsizdir.» buyurdular.

 

(...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile İbnû NUmeyr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Veki' rivayet etti. H.

Bize İshak b. İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerİr haber verdi. H.

Bize îbnû Ebî Ömer de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân rivayet etti. H.

Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Harun rivayet etti. H.

Bana Muhammed b. Kâfi' dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme rivayet etti.

Bu râvilerin hepsi İsmail'den bu isnadlâ İbrahim b. Humeyd'in hadîsi gibi rivayette bulunmuşlardır. Yezid'in hadîsinde : «Bana ey oğulcuğum, dedi.» ziyâdesi vardır.

Bu hadîsi Buharı ile İbnû Mâce «Kitabu'l-Fiten»'de tahric etmişlerdir. Hadîsdeki;

«O Allah İndinde bundan daha kıymetsizdir.» cümlesinden murad: Onun Allah indinde kendisine verdiği hârikaları mü'minlerin sapmasına sebep yaratacak bir kıymeti yoktur. Bunlar sırf mü'minlerin imanını ar­tırmak içindir, demektir. Cümleden : «Senin bu söylediklerinden onun be­raberinde hiç bir şey yoktur.» mânâsını çıkarmamalıdır.

Kasta1ânî'de bu cümle şöyle izah edilmiştir : «Onun Allah indinde doğruluğunu gösterecek bir delili yoktur. Bahusus Allah onda yalancılığını ve küfrünü gösteren ve okumağı bilenin de, bilmeyenin de okuyacağı açık bir alâmet yaratmıştır.»

 

23- Deccal'in Çıkması, Yeryüzünde Kalkacağı Müddet, İsa'nın İnerek Onu Öldürmesi, Hayr ve İman Ehlinin Dünyadan Gitmesi, İnsanların Kötü Takımı Kalarak Putlara Tapmaları, Surun Üfürülmesi ve Kabirde Olanların Diriltilmesi Hakkında Bir Bab

 

116 - (2940) Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anherî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Nu'man b. Sâlim'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Yâkub b. Asım b. Urve b. Mes'ud Es-Sakâ-fî'yi şöyle derken işittim. Abdullah b, Anır'ı dinledim. Kendisine tir adam gelmişti. Adam:

  Rivayet etmekte olduğun  bu hadîs nedir? Diyor muşsun ki, hiç şüphesiz kıyamet filân ve filân vakte kadar kopacaktır, dedi. Abdullah:

  Sübhânellah!  Yahut Lâilâheillallah veya lunlar gibi  bir kelime söyledi. (Ve şöyle devam etti.) Hakikaten ilelehed kimseye bir şey riva­yet etmemek içimden geçti. Ben ancak şunu söyledim : Siz az zaman son­ra büyük bir hâdise göreceksiniz. Kabe yakılacak ve şöyle şöyle olacak. Sonra dedi ki: Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular:

«Deccal ümmetimin arasında çıkacak ve k&rk (zaman) kalacaktır. (Kırk gün mü dedi, kırk ay mı, yoksa kırk sene mi bilemiyorum.) Derken Allah Meryem oğlu İsa'yı gönderecektir. O Urve b. Mes'ud gibidir. Ve Deccal'ı arayıp helak edecekiir. Sonra insanlar yedi sene duracak; iki kişi aras:nda düşmanlık olmayacaktır. Sonra Allah Şam tarafından soğuk bir rüzgâr gönderecek ve yeryüzünde kalbinde zerre kadar hayr yahut iman bulunan hiç bir kimse kalmayacak, hepsinin ruhunu kabzedecektir. Hatta biriniz bir dağın içine girmiş olsa, rüzgâr da üzerine girerek ruhunu kabzedecek­tir.» Ben bunu Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellemy'den işittim. Buyur­dular ki:

«Bunun üzerine insanların kötü takımı kuş hafifliğinde ve yırtıcı tabi­atında kalacaklar. Ne bir iyilik tanıyacaklar, ne de bir kötülük men ede­cekler. Şeytan kendilerine temessül ederek :

  (Bana) icabet etmiyor musunuz? diyecek. Onlar da :

  Bize  ne emredersin?  cevabını verecekler. Ve onlara  putlara tap­mayı  emredecek.  Onlar  bu  halde  rızikları   bol  yaşayışları  güzel  devam ederken sonra sûra üfürülecekîir. Bunu işiten herkes boyun bükecek ve bo­yun kaldıracaktır. Onu ilk İşiten develerinin  havuzunu sıvayan  bir adam olacaktır. O adam hemen ölecek sair insanlar da öleceklerdir. Sonra Al­lah, çiğ gibi yahut gölge gibi (şekkeden Nu'man'dır) bir yağmur göndere­cek — yahut yağmur indirecek demiştir.— Bundan insanların cesetleri bi­tecek. Sonra sûra bir daha üfürülecek ve birden kalkıp bakacaklardır. Son­ra : Ey İnsanlar, Rabbİnize gelin!.. Bunları durdurun! Çünkü onlar sorguya çekilecekler, denilecektir. Sonra : Cehennem ordusunu çıkarın, denilecek ve kaç kişiden? diye sorulacak. Her bin kişiden dokuzyüzdoksandokuzunu de­nilecektir,    işte çocukları ihtiyarlatacak gün bu ve işte baldırın açılacağı gün budur.»

 

117 - (...) Bana Muhammed b. Beşşâr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Nu'man b. Sâlim'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Ya'kub b. Asım b. Urve b. Mes'ud'-dan dinledim. (Şöyle dedi) : Bir adamı dinledim, Abdullah b. Amr'a şunu söyledi: Sen şüphesiz kıyamet filân ve filân vakte kadar kopacak dermiş­sin. Bunun üzerine Abdullah:

— Gerçekten size hiç bir şey rivayet etmemek içimden geçti. Ben ancak şunu söyledim: Siz az zaman sonra büyük bir hâdise göreceksiniz. Müteakiben Kabe yangını oldu, dedi. (Şu'be bunu yahut buna benzer bir şey söyledi, demiş.) Abdullah b. Amr dedi ki: Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) :

«Deccal ümmetimin içinde çıkacaktır...» buyurdu.

Ve râvi hadîsi Muâz'in hadîsi gibi nakletmiştir. O, hadîsinde:

«Kalbinde zerre kadar iman bulunan kimse kalmayacak, mutlaka ru­hunu kabzedecektir.» demiştir.

Muhammed b. Ca'fer: «Bu hadîsi bana Şu'be defalarca rivayet etti. Onu ben de kendisine arzettim.» demiştir.

 

118 - (2941) Bize Ebû Bekir b. EM Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammtd b. Bişr, Ebû Hayyan'dan, o da Ebû Zür'a'dan, o da Ab­dullah b. Amr'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den bir badis belledim. Bit daha onu unutmadım. Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i şöyle  büyütürken  işittim;

«İlk çıkacak kıyamet alâmeti güneşin battığı yerden doğması ve kuş­luk zamanı insanların üzerine dâbbenİn çıkmasıdır. Hangisi arkadaşından önce çıkarsa, fyeki de hemen onun izinde olacaktır.»

 

(...) Bize Muhammeâ b. Abdillah b. Nümeyr de rivayet etti, (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû îlayyân, Ebû Zür'a'dan rivayet etti. (Şöyle demiş) : Medine'de Mervan b. Hakem'm yanına müs-lümanlardan üç kişi oturdular da onu dinlediler. Kendisi kıyamet alâmet­lerinden, onların ilk çıkanı Deccal olacağından bahsediyordu. Abdullah b. Amr demiş ki: Mervan bir şey söylemedi. Ama ben Uesıılüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den bir hadîs belledim kî, onu bir daha unutmadım, Kc-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i şöyle buyururken işittim...

Ve yukarki hadîsin mislini zikretmiştir.

 

(...) Bize Nasr b. Alî El-Cehdamî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Ahmed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyan, Ebû Hayyan'dan, o da Ebû Zür'a'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Mervan'ın yanında kı­yameti müzâkere ettiler de, Abdullah b. Amr şunu söyledi : Ben Resûlüllah

(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)*i şöyle buyururken işittim:

Râvi yukarkilerîn hadîsleri gibi rivayet etmiş. Ama kuşluk vaktini anmamıştır.

Hz. Isâ'nın gönderilmesinden murad; gökyüzünden yere indirilmesidir. İman bahsinde görüldüğü vecihle İsâ (Aleyhisselâm) yeryüzüne indikten sonra bizim şeriatımızla hükmedecektir. Bu babda Kaadî Iyâz şunları söylemiştir: «Ehl-i Sünnete göre İsâ (Aleyhüsselâm)’ın inmesi ve Deccal'ı öldürmesi haktır, sahihtir. Çünkü bu babda sahih ha­dîsler vârid olmuştur. Aklen ve şer'an bunu iptal edecek bir delil de yok­tur. Binâenaleyh isbâtı vâcibdir.» Mutezile ve Cehmiye fır­kalarından bazılarıyle onlara muvafakat edenler bu hadîslerin Hâtemü'n-Nebiyyin âyeti, Peygamber (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) "in : «Benden sonra Peygamber gelmeyecektir.» hadîsi ve müslümanların icmaı ile reddedil­diklerini söylemişlerse de bu istidlal fâsiddir. Çünkü İsâ (Aleyhisselâm) m inmesinden murad; bizim şeriatımızı nesneden yeni bir şeriat getirmesi değildir. Bu hadîslerde ve başkalarında buna dâir bir söz yoktur. Buradaki sahih hadîslere ve başkalarına göre Hz. İsâ adaletli bir hakem olarak inecek, bizim şeriatımızla hükmedecek ve insanların terk ettiği şer'î umu­ru ihya eyleyecektir.

Kötü insanların kuş hafifliğinde ve yırtıcı tabiatında olmalarından murad; kötülüklere fesat ve şehvetlere sür'atle inhimakleri hususunda kuşun uçmasına düşmanlık ve zulüm hususunda da yırtıcı hayvanların tabiatlarına benzeyeceklerini anlatmaktır. Hadîs-i gerîf de Nu'man'in şekkettiği tali veya zili kelimeleri hususunda esah rivayet tall'dir. Tali çiğ demektir. Nitekim başka bir hadîsde bu yağmurun, erkeklerin menisi gibi olacağı bildirilmiştir ki, bu da tali rivayetini te'yid eder. Zül »gölge demektir.

Baldır açılmasından murad; kıyamet gününün şiddet ve dehşetleri­nin meydana çıkmasıdır.

Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir : Bu hadîsin bir rivayetinde ilk Çıkacak kıyamet alâmeti güneşin battığı yerden doğması ve Dabbetü'l-Arzın çıkması olacağı bildiriliyor. Halbuki bunların ikisi de ilk zuhur ede­cek kıyamet alâmeti değildir. Kıyametin ilk alâmeti Peygam' er Salial'ahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin gönderilmesidir. Ondan sonra hadîslerde be­yan edilen birçok alâmetler görülecektir? Bu suale Münâvî şu ce­vâbı vermiştir: Hadîsden murad; alışılmamış alâmetlerdir. Deccal'm çık­ması, î s â (Aleyhisse'âm)'ın inmesi ve Ye'cûc Me'cüc'ün zu­huru daha önce görülecek alâmetlerden ise de, bunlar alışılmış şeylerdendir.

 

24- Cessase  Kıssası Babı

 

119- (2942)   Bize  Ahdû'l-Vâris  b. Abdîssamcd b. Abdil-Vâris ile Haccac b. Şâir ikisi birden Abdüssamed'den rivayet ettiler. Lâfız Abdû'I-Varis b. Abdis-Samed'indir. (Dedi ki) : Bize babanı, dedemden, o da Hü­seyin b. Zekvân'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bize İbnû Büreyde rivayet etti. (Dedi ki) : Buna Hcmdan Sâbm'dan Amir b. Şerâhil Eş-Şâ'M rivayet etti ki, kendisi Dahhâk b. Kays'ın kız kardeşi Fâtıme binti Kays'e sormuş. Bu kadın ilk muhacirlerdenmİş. Demiş ki : Bana Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Selem)n işittiğin, ondan başka hiç bir kimseye isnad etmediğin bir hadîs söyle! Fâtıme :

  Sen istersen ben bunu yaparım! demiş. Âmir ona :

  Evet! Bana rivayette bulun!  demiş. Bunun  üzerine Fâtıme şunu söylemiş :

  Ben İbnü Muğîra'ya nikâh oklum. O gün kendisi Kureyş gençle­rinin en iyiİerindendi. Derken Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi: ve SeUem)'lc bir­likte bulunduğu ilk cihadda yaralandı. Ben dul kalınca, beni Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilcm) in  ashabından  birkaç kişi içinde Abdurrahman b. Avf istedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de beni azatlısı Üsâme b. Zeyd'e istedi. Bana rivayet olunmuştu ki, Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem):

«Beni kim severse Usâme'yİ sevsin!» buyurmuşlar.Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) benimle konuşunca:

  Emrim senin elindedir. Beni dilediğine nikâh et! dedim. Bunun üzerine :

«Ummü Şerîk'e taşın!» buyurdu. Ümmü Şerîk Ensar'dan zengin, Al­lah yolunda nafakası çok bir kadındı. Ona misafirler gelirdi.

  Yaparım! dedim.  (Bu sefer) :

«Yapma, çünkü Ummü Şerîk misafiri çok bir kadındır. Ben senin baş örtünün düşmesini yahut baldırlarından elbisen açılıp hoşlanmadığın bazı yerlerini cemaatın görmesini hoş karşılamam. Lâkın sen amcanoğlu Abdullah b. Amr b. Ummü Mektum'e taşın!» buyurdu. (Bu zat Kureyş'in fihri, Benî Fihr'den bir adamdı. Kendisi Fâtıme'nin kabilesinden idi.) Ona ta­şındım. İddetim geçince dellâhn (yâni) Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in dellâlinin sesini işittim.

  Haydin toplayıcı olduğu halde namaza! diye sesleniyordu. Hemen mescide çıktım ve Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)le birlikte namazı kıldım. Cemaatın arkalarına gelen kadın safındaydîm. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  namazı bitirince gülerek minberin üzerine oturdu ve:

«Herkes namaz kıldığı yerde kalsın!» buyurdu. Sonra: «Biliyor musunuz sizi niçin topladım?»   dedi. Ashab:

  Allah ve Resulü bilir, dediler. Buyurdu kT:

«Ben vallahi sîzi bir istek veya korkudan dolayı toplamadım. Lâkin şunun için topladım ki, Temimi Dârî hıristiyan bir adamdı. Sonra gelerek bey'at etti ve müslüman oldu. Bana bir söz rivayet etti ki, Mesih-İ Deccal için size anlattıklarıma uygun düştü. Bana anlattığına göre kendisi Lahm ve Cüzam kabilelerinden otuz kişi ile birlikte bir deniz gemisine binmiş de dalga onlarla denizde bir ay oynamış. Sonra tâ güneşin battığı yerde de­nizde bir adaya yanaşmışlar ve geminin kayıklarına binerek adaya gir­mişler. Derken karşılarına çok saçlı, kıllı bir hayvan çıkmış. Kılın çokluğun­dan önünü ardından ayıramamışîar ve :

  Vah sana, sen kimsin? demişler. Hayvan :

  Ben cessâseyim! cevabını vermiş. Oradakiler:

  Cessâse nedir? diye sormuşlar. O :

  Ey cemaat! Manastırdaki şu adama gidin, çünkü o sizin haberinize müştakdır, demiş. Temîm dedi ki : Cessâse bize bir adam ismi verince, biz onun  bir şeytan  olmasından  korktuk ve hemen  sür'atle gittik, manastıra girdik. Bİr de ne görelim, orada hilkat itibariyle gördüklerimizin en büyüğü ve en şiddetli şekilde ballanmış bir insan. Elleri boynuna, İki dizinin arası topuklarına demirle bağlanmış!

  Vah sana, sen kimsin? dedik.

  Siz benim haberimi almışsmızdır. İmdi bana haber verin, siz kim­siniz? dedi. Oradakiler :

  Biz Arablardan bir takım insanlarız. Bir deniz gemisine bindik de denize coştuğu anda rastladık. Dalga bizimle bir ay oynadı. Sonra senin şu adana yanaştık ve geminin kayıklarına binerek adaya girdik. Derken karşımıza ktlh, çok saçlı bir hayvan çıktı. Saçın çokluğundan önü arkasın­dan farkedilemİyordu. — Vah  sana, sen  kimsin? dedik. Ben  cessâseyim, cevâbını verdi. Cessâse nedir? diye sorduk. Manastırdaki şu adama gİdİn, çünkü o sizin haberinize müştaktır, dedi. Biz de koşarak sana geldik. Ondan korktuk. Bir şeytan olmayacağından emin değildik, dedik. Bunun üze­rine (o adam) :

  Bana Beysan hurmalığından haber verin! dedi.

  Onun nesinden haber almak istiyorsun? dedik.

  Size onun hurmasını soruyorum. Yemiş veriyor mu? dedi. Kendisine:

  Evet! cevâbını verdik.

  Dikkat edin ki, onun yemiş vermemesi yakındır. Bana Taberiye gö­lünden haber verîn! dedi.

  Onun nesinden haber almak istiyorsun? dedik.

  İçinde su var mı? dedi. Oradakiler :

  Onun suyu çoktur! dediler.

  Dikkat edin, gerçekten onun suyu çekÜmek üzeredir. Bana Zügar pınarından haber verin! dedi. Oradakiler :

  Onun nesinden haber almak istiyorsun? dediler.

  Pınarda su var mı? Sahipleri pınarın suyuyla ekin yetiştiriyorlar mı? dedi. Kendisine :

  Evet, onun suyu çoktur. Sahiplen de suyundan ekin yetiştirirler! ce­vâbını verdik.

  Bana Ummîlerin peygamberinden habor verin, ne yaptı? dedi. Ora­dakiler :

  Mekke'den çıktı, Yesrib'e yerleşti, dediler.

  Arablar onunla harbettüer mi? diye sordu. Biz :

  Evet! cevâbını verdik.

  Onlarla ne yaptı? dîye sordu. Kendisine onun peşinden gelen Arab-lara galip geldinini ve Arablarm ona İtaar ettiğini haber verdik.

  Bu oldu mu? dedi,

  Evet! cevâbını verdik,

  Dikkat edîn ki, bu halieri ona itaat etmiş olmalarndan daha hayır­lıdır.   Ben  size  kendimi  haber vereyim.   Ben  gerçekten   Mesih'im  ve  bana çıkış İçin izin verilmesi yakındır. Çıkıp yeryüzünde sefer edeceğim. Mekke ile Taybe'den başka kırk gecede İnmediğim belde bırakmıyacağım. Bunla­rın ise ikisi de bana haram kilınrrwştır. Her no zaman bunlardan bîrine gir­mek istersem, el'nde çekilmiş bîr kılıç olduğu halde bîr melek karşıma çı­kacak, beni ondan  men edecektir. O yerin her yolunun  üzerinde orasını koruyacak  meleltler vardır,  dedi.»

Fâtıme demîş ki: Resıilüllah (Sallallahü Aleyhi ve Scik'fi i asâsiyle min­bere dokunarak :

«İşte Taybe budur! İşte Taybe budur! İşte Taybe budur!» buyurdu. Medine'yi kastediyordu, (Ve sözüne devamla)

«Dikkat edin, bunu size söylemiş miydim?»dedi. Cemaat:

— Evet! cevâbını verdiler.

«Gerçekten Temîm'in sözü, bu sözün Deccal ve Medine ile Mekke hak­kında söylediklerime uyması hoşuma girtİ. Dikkat edin ki, û Şam denizinde yahut Yemen denizindedir. Hayır! Doğu tarafından. Evet! O, doğu tara­fından! Evet! O, doğu tarafından zuhur edecektir.» buyurdu. Ve eliyle do­ğu tarafına işaret etti. Fâtıme : Ben de bunu Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj'den belledim, demiş.

 

120- (...) Bize Yahya b. Habîb El-Hârisî rivayet etti. (Dedi ki) : Size Hâüd b. Haris El-Hüceymî Ebû Osman rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kurra rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû'I-Hakcm Seyyar rivayet etti. (De­di ki) : Bize Şa'bî'rivayet etti. (Dedi ki) : Fâtıme binti Kays'ın yanına girdikte bize İlinû Tâb hurması denilen hurma ikram etti. Bize çavdar bulamacı takdim etti. Ben kendisine üç talâkla boşanan kadının nerede iddet bekleyeceğini sordum.

— Beni kocanı üç talâkla boşadı  da, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SeUem) ailem nezrimde iddet beklememe İzin verdi. Derken toplayıcı ol­duğu halde namaza diye cemâati arasında nida olundu. Camiye giden in­sanlar arasında ben de gittim. Kadınların ön safında idim. Bu saf erkek­lerin son safının arkasından gelir. Müteakiben Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) minber üzerinde hutbe okurken dinledim. ŞÖyle buyurdular : «Gerçeklen Temîm-i Dâri'nin bazı amcass oğulları gemiye binmişler...» Ve râvi hadîsi nakletmiştir. O bu hadîste şunu da ziyade eylemiştir :

«Fâtıme dedi ki: Peygamber (Sallallahü Alevh: re Selİem)'i asasıyle yere eği­lirken ve Medine'yi kastederek : İşte Taybe budur, derken görür gibiyim.».

 

121- (...) Bize Hasan b. Ali El-Hulvânî ile Ahmed b. Osman En-Nevfelî de rivayet ettiler, (Dediler ki) : Bize Vehb b. Cerir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Ben Gaylan b. Cerir'i, ŞaTn'den, o da Fâtıme binü Kays'den naklen rivayet ederken dinledim. Fâtıme şöyle demiş: Temimi Dârî, Resûlülla'ı (Sallallahü Aleyhi ve Selle:n)'e gelerek haber verdi ki: Kendisinin gemiye binmiş. Ve gemisi yolunu şa­şırtarak bir adaya düşmüş. Sonra adaya çıkarak su aramış. Derken saçını sürükleyen bir insana rastlamış...

Ve râvi hadîsi hikâye etmiştir. Bu hadîsde o şunu da söylemiştir : «Sonra dedi ki : Dikkat edin, bana çıkış için izin verilse Taybe'den başka bütün beldelere ayak hasardım. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem)onu haîka çıkardı ve kendilerine anlattı. İşte Taybe bu, Deccal de odur, buyurdular.»

 

122- (...) Bana Ebû Bekr b. İshak rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yabyâ b. Bükeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muğîra (yâni; El-Hızâmî) Ebû'z-Zinad'dan, o da Şa'bî'den, o da Fâtıme binü Kays'dan naklen riva­yet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) minber üzerine oturarak şöyle buyurmuşlar:

«Ey insanlar! Bana Temîmi Dârî anlattı ki, kendi kavminden bir takım kimseler denizde bîr gemilerinin içinde imişler. Derken gemi kırılmış* yol­culardan bazıları geminin tahtalarından bir tahta üzerine binerek denizde

bir adaya çıkmışlar...» Ve râvi hadîsi nakletmiştİr.

 

123- (2943) Bana A1i b. Hucur Es-Sa'rfî rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Velid b. Müslim rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ebû Amr (yâni; Ev-zâî), İshak b. Abdillah b. Ebî Talha'daıı rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Enes b. Mâlik rivayet etti. (Dedi ki) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular:

«Hiç bir belde yoktur ki, oraya Deccal ayak basmasın. Yalnız Mekke İle Medine müstesna! Yollarından her biri üzerinde saf bağlamış melekler vardır kî, onu korurlar. Deccal çorak yere iner ve Medine üç defa sarsılır. Deccal'ın yanına Medine'den her kâfir ve münafık çıkar.»

 

(...) Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yûnus b. Muhammed, Hammad b. Seleme'den, o da İshak b. Abdil­lah b. Ebî Talha'daıı, o da Enes'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar...

Ve yukarki hadîs mislini rivayet etmiştir. Yalnız o: «Sel yerine gelir ve yükünü oraya bırakır.» elemiş. Bir de : «Onun yanına erkek, kadın her münafık çıkar.» demiştir.

Hz. Enes rivayetini Buhârî «Kitâbu Fadâili-I-Medine-'de tahric etmiştir.

Hz. Abdurrahman b. A m r 'dan rivayet edilen bir hadise göre cessâse Kur'ân-ı Kerîm'de zikri geçen Dabbetü'l-A r z 'dır, Deccal haberlerini tecessüs ettiği için ona bu isim verilmiştir deniliyor.

Fâtıme binti Kays (Radiyaliahu anh) 'nın ilk kocası harbte aldığı yaradan ölmemişti. Fâtıme 'nin dul kalması onu üç talâkla boşadığı içindir. Nitekim ikinci rivayette bu cihet tasrih edilmiştir. İlk kocası İbnû Muğîra 'nın vefat târihi ihtilaflıdır. Bazılarına göre onu boşadıktan sonra Yemen'de vefat etmiştir. Bir takımları Hz. Ömer 'in hilâfeti zamanına kadar yaşadığını söylemişlerdir.

Hz. Fâtıme onun yaralanmasını söylemekle faziletlerine işaret etmek istemiştir. Fâtıme hadîsi Talâk bahsinde görülmüştü. Bâzı ulemâ Ümmü Şerîk'in ensardan değil, Kureyş kabilesine mensûb olduğunu söylemişlerdir. İsmi Garbe yahut Garbe1e'dir. Bir takımları ise biri Kureyş'den, diğeri Ensar'dan olmak üzere iki  Ümmü    Şerik    bulunduğunu söylerler.

«Essalâte Câmiaten» kelimeleri birincisi İğra, ikincisi hâl olmak üze­re mansubdurlar.

Beysan hurmalığı mânâsına gelen «Nah'-ü Boysan» Şam'da bir yerin ismidir. Aynü Zügar da Şam 'in kıble tarafında maruf bir bel­dedir. Taybe, Medine'nin ismidir. Medine 'nin Tûbe ve Yesrib gibi isimleri olduğunu Hac bahsinde görmüştük.

Kaadî Iyâz hadîsdeki «mâîıüve» kelimesinin ziyâde olduğunu, sırf cümleyi rabt için getirildiğini söylemiştir.

Hadîs-i şerîfdeki Şam deniziyle Yemen denizi başka başka denizler olmayıp, aynı denizin Şam tarafı, Yemen tarafı mana­sınadır. Kcsûlüllalı (Saİlollahü Aleyhi ve Sellem)'in burada tereddüt buyur­ması ya bu husûsda sarih vahy gelmediği yahut Deccal bir tarafından diğer tarafına geçeceği içindir.

Tibî diyor ki: «Peygamber (Salhllahü Aleyhi ve Sellem) Deccal'ın doğu taraftan geleceğini vahy suretiyle yakinon anladıktan sonra, ilk' söy­lediği iki yeri nefi buyurmuştur.»

Temîmî Dârî rivayeti Hz. Temîm'in menâkıbıne ve ha­beri vahidin kabulüne delildir. Medine 'nin sallanması, içindeki kâfir ve münafıkları Deccal'm önüne silkip atmak içindir. Bu takdirde hadîs­deki (bâ) sebebiyet manasınadır. Maamafih haî olmak ihtimâli de vardır. Müzhirî, Medine 'nin sallanması hâlis mü'min olmayanların kalb-lerine Deccal'a karşı meyi ve sevgi uyandırmak içindir, diyor. Bu takdir­de bâ sile içindir. Üçüncü sallanışta kâfir ve münafıklar Medine 'den çıkacgk,, halis mü'minler kalacaktır.

 

25- Deccal Hadislerinin Bakiyesi Hakkında Bir Bab

 

124- (2944) Bize Mansûr b. Ebî Müzâhinı rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. ilanıza Evzâi'den, o da İshak b. Abctillah'dan, o da amcası Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etli ki, Rcsûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem) şöyle buyurmuşlar :

«Üzerlerinde taylasanlar oiduğu halde Asbahan yahüdüerinden yet­miş bin kişi Deccal'a tâbi olacaklardır.»

 

125- (2945) Bana Harun b. Alıdillnh rivayet c-ttî. (Dedi ki) : Bize Ilaccâc b. Muhammet! rivayet etti. (Dedi ki) : îbnû Cüvcyc şunu söyledi: Bana Ebû'z-Zübeyr şunu söyledi. Kcsulisi Câbir b. Abdilhıh'ı şöyle derken işitmiş: Bana Ünınıü Şerik haber verdi ki. Peygamber {SaUullahü Aleyhi ve Sellemfı :

«İnsanlar Deccai'dan mutlckc âzğlarc kaçacaklacdır.» buyururken işitmiş. Ümmü Şerik:

— Yâ Kesûlallab! O gün Arahlnr nerede olacak? diye sormuş. Onlar azdır.»  buyurmuşlar.

 

(...) Bize bu hadîsi Muhammcd b. Bçşşâr ile Abd b. Hıımeyd rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Âsim İbnû Cüreyc'den bu isnadla rivayet etti.

 

126- (2946) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ah-med b. İshak El-Hadramî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'1-Aziz (yâni; İbnû Muhtar) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eyyûb, Humeyd b. Hilâl'den, o da içlerinde Ebû'd-Dehmâ ile Ebû Katâde'nin bulunduğu bir cemâatdan naklen rivayet etti. (Şöyle demişler) : İmran b. Husayn'a gelirken Hişam b. Âmir'e uğrardık. Bir gün şunu söyledi :

— Hakikaten sizler beni geçerek öyle bir takım adamlara gidiyor­sunuz ki, onlar ne Resûlüllalı (Sallallahü Aleyhi ye Sellem) 'in meclisinde ben­den çok bulunmuşlardır. Ne de onun hadîsini benden iyi bilirler. Ben Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i:

«Âdem'in yaratılışı ile kıyametin kopması arasında Deccal'dan daha büyük bir fitne yoktur.»  buyururken işittim.

 

127- (...) Bana Muhammed b. Hatim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Ca'fer Er-Rakkî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydul-lah b. Amr, Eyyub'dan, o da Humeyd b. Hilâl'den, o da kavminden içle­rinde Ebû Katâde de bulunan üç kişiden naklen rivayet etti. (Şöyle de­mişler) : Biz İmran b. Husayn'a giderken Hişam b. Âmir'e uğrardık...

Râvi Abdü'I-Aziz b. Muhtâr'm hadîsi gibi rivayette bulunmuştur. Yal­nız o : «Deccal'dan daha büyük bir şey yoktur." demiştir.

 

128- (2947) Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe b. Saîd ve İbnü Hu-cur rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize tsmâîl (yâni; İbnû Ca'fer) Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurmuşlar:

«Altı şeyden : Güneşin battığı yerden doğmasından, dumandan, Dec­cal'dan, dabbeden bîrinizin hassaten başına gelecek vakıadan ve âmme-ten gelecek fitneden önce, amellere şitab edin!»

 

129- (...) Bize Ümeyye b. Bistam El-Ayşî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Zürey' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'fce, Katâde'den, o da Hasan'dan, o da Ziyad b. Rıyah'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Pey­gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet etti. (Şöyle buyur­muşlar) :

«Altı şeyden : Deccal, duman, dabbetü'I-Ârz, güneşin battığı yerden doğması, umûmî fitne ve bîrinizin başına gelecek husûsî vakıadan önce amellere şitab edin.»

 

(...) Bite bu hadîsi Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Müsennâ da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Abdü's-Samed b. Abdi'l-Vâris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hemmâm Katâde'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti.

Bu rivâyetlerdeki husûsî vakıadan murad; bazılarına göre ölümdür.

Umumi fitne ise kıyamettir.

Taylasan: Biçilip dikilmeden omuzlarda taşınan bir nevî elbisedir.

Hz. Ümmü Şerîk'in : O gün Arablar nerede olacak? diye sor­masından murad; mücâhidlerdir. Yâni; o gün hak yolunda mücâhede eden ve din düşmanlarıyle çarpışanlar nerede kalacak? demek istemiştir. Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) de: «Onlar azdır.» buyurmakla Dec-cal'ın hakkından gelemeyeceklerine işaret buyurmuştur. Hz. Ebû Hü­re yr e rivayeti kıyametin altı alâmeti görülmezden önce ibâdet, tâat ve hayırlı işlere koşmak gerektiğine delildir. Zira bu alâmetlerden sonra yapılacak hayırların bir faydası olmayacaktır.

 

26 - Fitne Zamanında İbadetin Fazileti Babı

 

130- (2948) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad b. Zeyd, Muallâ b. Ziyâd'dan, o da Muaviye b. Kurra'dan, o da Ma'kıl b. Yesar'dan naklen haber verdi ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar. H.

Bize hu hadîsi Kuteybe b. Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ham-mad, Muallâ b. Ziyâd'dan, o da Muâviye b. Kurra'ya, o da Ma'kıl b. Yesâr'a, o da Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)'e ulaştırmak suretiyle rivâyet etti.

«Fitne zamanında ibâdet, bana hicret etmek gibidir.»   buyurmuşlar.

 

(...) Bana bu hadîsi Ebû Kâmil de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ham-mad bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti.

Here: Karışıklık demektir. Burada ondan murad; fitnedir. Fitne za manında yapılan ibâdetin faziletli olması, insanların ekserisi fitneye ka­kışarak ibâdetten gafil kalacakları içindir.

 

27 - Kıyametin Yaklaşması Babı

 

131- (2949) Bize Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahman (yâni; İbni Mehdi) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, AH b. Akmar'dan, o da Ebû'l-Ahvas'dan, o da Abduîlah'dan, o da Peygambe. (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)':deıı naklen rivayet etti:

«Kıyamet ancak insanların kötüleri üzerine kopacaktır.» buyurmuşlar.

 

132- (2950) Bize Saîd b. Mansûr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'-kub b. Abdirrahman ile Abdü'1-Âziz b. Ebî Hâzim, Ebû Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd'dan naklen rivayet ettiler. (Demiş ki) : Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular... H.

Bize Kuteybe b. Saîd de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Ya'kuo, Ebû Ilâzim'den rivayet etti ki, Sehl'i şöyle derken işitmiş : Ben Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)"ı baş parmakla orta parmak arasın­daki «şehadet» parmağı ile işaret ederek :

«Benimle kıyamet şöylece olduğu halde gönderildim.» buyururken işittim.

 

133- (2951) Bize Mulıammed b. Müsennâ ile Muhamnıed b, Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammcd b. Ca'fer rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Şube rivayet etti. (Dedi ki) : Ben Katâde'den dinledim. (Dedi ki) : Bize Enes b. Mâlik rivayet etti. (Dedi ki) : RcsûlüHah (Sallallahü Aleyhi ve Sellern) :

«Ben, benimle kıyamet şu iki parmak gibi olduğu halde gönderildim.» buyurdular.

Şu'be demiş ki : Ben Katâde'yi de rivayeti esnasında : «Bu parmak­lardan birinin diğerine olan fazlalığı gibi...» derken işittim. Ama bunu Enes'den naklen mi söyledi yoksa kendinden mi söyledi bilmiyorum.

 

134 - (...) Bize Yahya b. Habîb EI-Hârisî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid (yâni; İbni Haris) rivayet etti. (Dedi ki) Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Ben Katâde ile Ebû't-Teyyah'ı rivayet ederlerken dinle­dim. Onlar da Enes'i rivayet ederken dinlemişler ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Ben, kendimle kıyamet şöylece olduğu halde gönderildim.» buyur­muşlar. Şu'be bunu göstererek iki parmağını şehâdetle ortayı yanyana getirmiş.

 

(...) Bize Ubeydullah b. Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. Velİd dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muham­med b. Ca'fer rivayet etti.

Her iki râvi demişler ki: Bize Şu'be, Ebût'-Teyyah'dan, o da Enes'­den, o da Peygamber (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen bu isnadla ri­vayet etti.

 

(...) Bize bu hadîsi Muhammed b. Beşşâr da rivayet etti. (Dedİ ki) : Bize İbnû Ebî Âdiy, Şu'he'den, o da Hamza (yâni; Dabbî) ile Ebû't-Tey-yah'dan, onlar da Enes'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) *den naklen yukarkilerin hadîsi gibi rivayette bulundu.

 

135- (...) Bize Ebû Gassan EI-Mismaî dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu'temir babasından, o da Ma'bed'den, o da Enes'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Saüallahü Aleyhi ve Sellem):

«Ben, benimle kıyamet şu İki parmak gibi olduğu halde gönderildim.» buyurdu ve şehâdet parmağı ile orta parmağını bir yere getirdi.

 

136- (2952) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Kûreyb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Üsâme, Hişam'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Bedeviler Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yanına geldikleri vakit ona kıyameti sorarlar. Kıya­met ne zaman kopacak? derlerdi. O da onlardan en yaşh bir insana ba­karak :

«Şu zât yaşarsa  ona  ihtiyarlık erişmez.    Sizin  üzerinize kıyametiniz kopar.»   buyurdular.

 

137- (2953) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeyhe rivayet ctlİ. (Dedi ki) : Bize Yûnus b. Muhammed, Hamnıad b. Seleme'den, o da Sâbit'ten, o da Enes'den naklen rivayet etti ki: Bir adara Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)''e :

— Kıyamet ne zaman kopacak? diye sormuş. Yanında da ensardan Muhammed denilen bir çocuk varmış. Kcsûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem)

«Eğer şu çocuk yaşarsa, umulur ki, kıyamet kopmadan ona ihtiyarlık yetişmez.»  buyurmuşlar.

 

138- (...) Bana Haceâc b. Şâir de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sü­leyman b, Ilarb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad (yâni; İbni Zeyd) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'bed b. Hilâl El-Anezî, Enes b. Mâlik'den rivayet etti ki : Bir adam Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e kıyamet ne zaman kopacak? diye sormuş. Enes demiş ki: Bunun üzerine Rcsûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir an sustu. Sonra Ezdi Şenûe kabilesinden olup, huzurunda bulunan bir çocuğa bakarak :

«Şu çocuk yaşarsa kıyamet kopmadan ihtiyarlık ona yetişmez.» buyur­dular.

Râvi demiş ki:  Enes:  «Bu çocuk o giiu benim akranlarımdan idi.» dedi.

 

139- (...) Bize Harun b. Abdillah rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Af- b, Müslim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hemmâm rivayet etti. (Dedİ ki) : Bize Katâde, Enes'den rivayet etti. Enes şöyle demiş : Muğîra b. Şu'be'nin bir çocuğu geldi ki, benim akranımdandı. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ;

«Bu çocuk geriye bırakılırsa, kiyûmet kopmadan ona ihtiyarlık yetiş­mez.»    buyurdular.

 

140- (2954) Bize Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süf-yan b. Uyeyne, Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e ulaştırmak suretiyle naklen ri­vayet etti. (Şöyle buyurmuşlar) :

«Bir adam yeni doğurmuş devesini sağarken kıyamet kopacak. Kıya­met kopuncaya kadar kab ağzına ulaşmıyacaktır. İki adam da elbise alış­verişi yapacaklar, kıyamet kopmadan o aliş-verİşi bitiremeyeceklerdir. Bir dam havımı sıvayacak, kıyamet kopmadan ondan çıkmayacaktır.»

Bu rivayetleri Buhârî «Kitâbu'l-Fiten», «Kitâbu't-Tefsir» ve «KitâWr-Rikak»'da; Ebû Hüreyre rivayetini îbnû Mace «Kitâbu'l-Fen»'de tahric etmiştir.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in iki parmağını yanyana geti­rerek işaret buyurması, aralarında çok az fark olduğunu göstermek için­dir. Yâni; benim gönderilmemle kıyamet arasında şu parmakların birbi­rinden uzunluğu kadar az zaman kalmıştır, demek istemiştir,

Kaadî    Iyâz'ın beyânına göre hadîsin bütün rivayetleri aynı mânâyadır.

Sizin kıyametiniz tâbirinden murad; o asır halkının yahut o meclisde muhatab olanların ölmeleridir.

 

28 - İki Sur Arasındaki Zaman Babı

 

141- (2955) Bize Ebû Küreyb Muharanıcd b. Ala1 rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Ebû Salih'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Stilem)

«iki sûr üfürülmesi arasında kırk vardır.»   buyurdu.  Oradakiler;

  Yâ Ebâ Hüreyre, kırk gün mü? diye sordular.

  Bir şey diyemem! cevâbını verdi.

  Kırk ay mı? dediler.

  Bir şey diyemem! cevâbım verdi.

  Kırk yıl mı? dediler.

  Bir şey diyemem! cevâbını verdi.

«Sonra Allah semâdan su indirecek ve insanlar sebze biter gibi bite­cekler.» buyurdu.

«insanın çürümeyecek hiç bir yeri yoktur. Yalnız bir kemik müstesna ki, o da kuyruk sokumu kemiğidir. Kıyamet gününde halk ondan derlenip toplanacaktır.» buyurdular.

 

142- (...) Bize Kuteybe b. Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muğîra (yâni; El-Hızâmî) Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hü-reyre'den naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Âdem oğlunun her tarafını toprak yer! Yalnız kuyruk sokumu kemiği müstesna! insan ondan yaratılmıştır. Onda derlenip toplanacaktır.» buyur­muşlar.

 

143- (...) Bize Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûrrezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmâra h. Müneb-bin'den rivayet etti. Hemmâm : Bize Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Men rivayet ettikleri şunlardır... diyerek bir takım ha­dîsler zikretmiştir. Onlardan biri de şudur: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem):

«Gerçekten insanda bîr kemik vardsr ki, onu ebediyyen toprak yemez. Kıyamet gününde insan o kemikte derlenip toplanacaktır.» buyurdu.

Aslı âb :

— Hangi kemiktir o, yâ Resûlallah? diye sordular.

«Kuyruk sokumu kemir'ıdİr.»  buyurdular.

Bu hadîsi Buhârî, Zümer ve Amme sûrelerinin tef­sirinde tahric etmiştir.

İki defa üfürülecek olan sûru İsrafil arasında ne kadar zaman olduğunu Hz. Ebû Hüreyre de bilmediği için ta'yâıden imtina etmiştir. Hz. îbni Abbâs 'dan zayıf bir senedle rivayet edildiğine göre, iki nefha arasında kırk sene geçecektir. İnsanların çürüyüp bittikten sonra çürümedik kalan tek uzuvları kuyruk kemiğinden derlenip topla­narak diriltilmeleri hususunda İbnû Ukayl şunları söylemiştir: «Allah Teâlâ'mn bunda bizim bilmediğimiz bir sırrı vardır. Çünkü vücudu yoktan halkeden Allah'ın böyle bir şeye ihtiyacı yoktur.» O bu kemiğin bırakılmasının melekler bilmesi için bir alâmet olabileceğinden bahset­miştir.

Peygamberler bu hadîsten tahsis edilmişlerdir. Çünkü onların beden­leri çürümeyecektir. İbnû Abdi'1-Berr şehidlerin de çürü-meyeceğini söylemiştir. Bütün beden çürüyüp de yalnız kuyruk sokumu kemiğinin çürümemesindeki hikmet hilkatin aslı bu kemik olduğu içindir. Hilkat bu kemikten başlamış, terkib de ondan olacaktır. Yâni; mezkûr kemik temeldir, bina onun üzerine kurulacaktır.

 



[1] Sûre-i Tahâ, âyet : 40

[2] Sûre-i Tevbe, âyet:  33; Sûre-i Saf, âyet:  61

[3] Sûremi Duhan, âyet:' 10.