52 — FİTNELER VE KIYAMET ALÂMETLERİ BAHSİ
1- Fitnelerin Yaklaşması ve Ye'cüc, Me'cüc Seddinin Açılması Babı
2 - Ka'be'ye Kasdeden Ordunun Yere Batırılacağı Babı
3 - Fitnelerin Yağmur Yerleri Gibi İnmesi Babı
4 - İki Müslümanın Kılıçlarıyle Karşı Karşıya Gelmeleri Babı
5- Bu Ümmetin Birbirleri Sebebiyle Helak Olması Babı
7- Deniz Dalgası Gibi Dalgalanacak Fitne Babı
8- Fırat Nehri Altın Bir Dağ Üzerinden Açılmadıkça Kıyametin Kopmayacağı
Babı
9 – İstanbul’un Fethi, Deccal'ın Çıkması ve Meryem Oğlu İsa'nın İnmesi
Hakkında Bir Bab
10- Kıyametin Romalılar İnsanların En Çoğu Olduğu Zaman Kopacağı Babı
11- Deccal Çıktığı Vakit Romalıların Birçok Maktuller İçinde Gelmesi Babı
12- Deccal'dan Önce Müslümanların Elde Edeceği Fütuhat Babı
13- Kıyametten Önce Zuhur Edecek Alametler Hakkında Bir Bab
14- «Hicaz Toprağından Bir Ateş
Çıkmadıkca Kıyamet Kopmayacaktır» Hadisi
Babı
15- Kıyametten Önce Medine'nin Meskenleri ve Ma'mur Edilişi Hakkında Bir
Bab
16- Fitnenin Doğudan Şeytanın İki Boynuzunun Doğduğu Yerden Zuhuru Babı
17- Devs Kabilesi Zül-Halasa'ya İbadet Edinceye Kadar Kıyamet Kopmayacağı
Babı
20- Deccal'ın Kıssası, Sıfatı ve Beraberinde Bulunacak Şeyler Babı
22 -Deccal İle: «O Allah (Azze veCelle) Nezdinde Daha Kıymetsizdir »
Hadisi Hakkında Bir Bab
25- Deccal Hadislerinin Bakiyesi Hakkında Bir Bab
26 - Fitne Zamanında İbadetin Fazileti Babı
27 - Kıyametin Yaklaşması Babı
28 - İki Sur Arasındaki Zaman Babı
1- (2880)
Bize Amru'n-Nâkıd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyan b. Uyeyne, Zührî'den, o
da Urve'den, o da Zeyneb binti Ümmii Seleme'-den, o d:ı Ümmii lîabibe'den, o da
Zeyneb binti Cahş'dan naklen rivayet etti ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Seûcm) uykusundan:
«Allch'dan başka ilâh
yoktur! Yaklaşan serden vay Arabın haline! Bu gün Ye'cüc Me'cücün şeddinden şu
kadarı açıldı.» diyerek uyandı. Süfyan eliyle on doğumu yapmıştır. Ben :
— Yâ Resûlallah! Aramızda suleha varken biz helak mı
olacağız? dedim.
«Evet! Fısku fücur
çoğaldığı vakit!» buyurdular.
(...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Saîd b. Amr El-Eş'asî, Züheyr b. Harb ve îbnû Ebî
Ömer rivayet ettiler. (Dediler ki) ; Bize Süfyan, Züh-rî'den bu isnadla rivayet
etti.
Bu râviler Süfyan'dan
gelen isnadda ziyâde yaparak şöyle dediler : Zeyneb biniti Ümmü Seleme'dcn, o
da Habibe'den, o da Ümmü Habibe'-den, o da Zeyneb binti Cahş'dan.»
2- (..,,)
Bana Harmele b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze İbnû Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus, İbnû Şihab'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana
Urve h. Zübeyr haber verdi. Ona da Zeyneb binti Ebî Seleme haber vermiş. Ona da
Ümmü Habibe binti Ebî Süfyan haber vermiş ki, Peygamber (Sallallahü A ieyhı ve
Scllem) 'in zevcesi Zeyneb binti Cahş şöyle demiş : Bir gün Resûlüllah
(SaUallahü Aleyhi ve Sellem) korkarak yüzü kızarmış olduğu halde dışarı çıktı:
«Allah'dan başka İlâh
yoktur! Yaklaşan serden vay Arabın haline! Bugün Ye'cüc Me'cüc şeddinden şunun
kadarı açıldı.» diyordu.
Râvî baş parmağı ile
ondan sonra gelen parmağı halka yapmıştır. Zeyneb demiş ki: Ben :
— Yâ Resûlallah! Aramızda
suleha varken biz helak mı olacağız? dedim.
«Evet! Fısku fücur
çoğaldığı vaki?!» buyurdular.
(...) Bana
Abdul-Melik fc. Şuayb b. Leys de rivayet etti. (Dedi ki) : Bana ba1 am dedemden
rivayet etti. (Demiş ki) : Bana UkayI b. Hâlid rivayet etti. H.
Bİze Amru'n-Nâkıd dahî
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'kub b. İbrahim b. Sa'd rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize babam Sâlih'den rivayet etti. Her iki râvî İbni Şihab'dan, Yûnus'un,
Zührî'den onun isnadıyle rivayet ettiği hadîs gibi rivayette bulunmuşlardır.
3- (2881)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ahmed b. İshak
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah
b. Tavus, babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Vcygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) 'den naklen rivayet etti.
«Bugün Ye'cüc Me'cüc
şeddinden şu kadar bir yer açıldı.» buyurmuşlar. Vüheyb eliyle doksan düğümü
yapmış.
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâhu'l-Enbiya»'da ve «Kitâbu'l-Fiten» ile «Kitahu-Alâmetü'n-Nûbûvve»'de
tahric etmiştir.
Bu hadîsde ikisi
Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Selîem)'in zevcesi, ikisi de üvey kızı olmak
üzere dört sahâbiye birbirlerinden rivayette bulunmuşlardır ki: Böyle dört
sahâbiyyenin içtima ettiği başka bir hadîs yoktur. Erkeklerden dört sahabenin
birbirinden rivayet ettikleri hadîsler vardır. Habibe, Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)*'m üvey kızıdır. Ümmü'l-Mü'minîn, Ümmü Habibe (Radiyallahü
anha) bu kızı ilk kocası Abdullah b. Cahş 'dan doğurmuştur. Zeyneb binti Ümmü
Seleme dahi Peygamber (Sallallahü Aleyhi yeSellemVın üvey kızıdır. Hz. Ümmü
Seleme bu kızı ilk kocası Ebû Seleme
'den dünyaya getirmiştir.
Ye'cüc, Me'cüc müfsit
bir kavm olup, kıyamete yakın zuhur edecekler yeryüzünde fitne fesat
çıkaracaklardır.
Kur'ân-ı Kerîm 'de
bunlardan bahsedilmiş, onlardan zulüm gören insanların ricası üzerine Hz.
Züîkarneyn'in aralarına bir set inşa ettiği bildirilmiştir. Hadîs-i şenf'de bu
şeddin az bir kısmının açıldığı haber verilmektedir. Kıyamete yakın sed
yıkılacak ve Ye'cüc Me'cüc etrafa dağılacaklardır. Ye'cüc Me'cüc'ün kimin neslinden
geldiği, şekil ve kıyafetleri, yiyip içmeleri, yapacakları tahribat vesaire
hususunda pek mübalâğalı sözler söylenmiştir. Bu sözler sağlam delillere
dayanmadıkları için burada onlara yer vermedik,
Hadisdeki habes
kelimesini cumhuru ulemâ fısku fücur diye tefsir etmişlerdir. Bâzıları bundan
hassaten zina, bir takımları da zinadan doğan çocuklar kastedildiğini
söylemişlerdir. Hadîsin zahiri mutlaktır. Binâenaleyh bütün günahlara âm ve
şâmildir. Maksat günah ve kötülükler çoğaldığı vakit umumî bir helak meydana
geleceğini asîlerle beraber su-lehanm da helak olacağını bildirmektir.
Parmağını halka
yaparak şedden az bir yerin açıldığını Peygamber mi yoksa râvî mi işaret ettiği
ihtilaflıdır.
Hz. Zeyneb'in rivayetinde
eliyle işaret edenin Süfyân, Ebû Hüreyre rivayetinde ise Vüheyb olduğu
bildirildiğine göre, işaretin râvîler tarafından yapıldığı anlaşılıyor.
4- (2882)
Bize Kuteybe b. Saîd ile Ebû Bekr b. Ebî Şeyhe ve İshak b. İbrahim rivayet
ettiler. Lâfız Kuteybe'nindİr. (İshak :
Ahberana; öte-kiler : Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize
Cerir, Abdû'l-Aziz b. Ruiey'den, 0 da Ubeydullah b. Kiptıyyeden naklen rivayet
etti. (Şöyle demiş) : Ben de beraberlerinde olduğum halde Haris b. Ebî Rabîa
ile Abdullah b. Satvan Ümmü'1-Mü'minin, Ümmü Seleme'nin yanma girdiler de ona
batırılacak olan orduyu sordular. Bu mesele îbnû Zübeyr'in hilâfeti
gluüerindeydi. Ümmü Seleme şunu söyledi : Resûlüllah (Sallaitahü Aleyhi ve Selllem)
:
«Kâ'be'ye biri
sığınacak ve kendisine bir ordu gönderilecek. Bunlar yerin bir çölünde iken
yere batırılacaklardır.» buyurdu. Ben;
— Yâ Resûlallah! O
halde zorla götürülenin hâli ne olacak? dedim.
«Onlarla beraber o da
baîsrılacak. Lâkin o kıyamet gününde niyetine göre dirİlîilecekierdir.» buyurdular.
Ebû Ca'fer : «Bu çöl
Medine'nin çölüdür.» demiş.
5- (...)
Bize bu hadîsi Ahmed b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Abdû'1-Aziz b. Rufey' bu isnadla rivayet etti. Onun
hadîsinde şu da vardır : «Dedi ki, bunun üzerine ben Ebû Ca'feı'e raslayarak
Ümmü Seleme ancak yerden bir çb'l olduğunu söyledi, dedim. Ebû Ca'fer : Asla!
Vallahi o Medine'nin çölüdür, dedi.»
6 - (2883)
Bize Amru'n-Nâkıd ile İbnû Ebî Ömer rivayet ettiler. Lftfu Amr'mdu-. (Dediler
ki) : Bize Süfyan b. Uyeyne, Umeyyeb. Sat-van'dan rivayet etti. O da dedesi
Abdullah b. Safvan'ı şöyle derken işitmiş. Bana Hafsa haber verdi. ki: Kendisi
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemfi:
«Bu beyte bir ordu
gaza etmek için mutlaka kastedecektir. Fakat yerin bir çölüne vardıkları zaman
ortada bulunanları batırılacak, Öndekilerİ son-dakilerine haykıracaklar, sonra
onlarla batırılacaklar. Ve onlardan haber veren serseriden başka kimse
kalmayacaktır.» buyururken işitmiş: Bunun üzerine "bir adam :
— Sana şâhid olurum
ki: Hafsa'nm Üzerinden yalan söylemedin, Hafsa'ya da şâhid olurum ki, Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Se!lem)"m üzerinden yalan söylememiştir, dedi.
7- (...)ıBana
Muhammed b. Iîâtim b. Meymûn da rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Velid b. Salih
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Amr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Zeyd b. Ebî Üneyse, Abdü'l-Melîk El-Amirî'-den, o da Yûsuf b. Mâhek'den naklen
rivayet etti, (Demiş ki) : Bana Abdullah b. Safvân, Ümmü'l-Mü'mininden naklen
haber verdi ki : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Setlem)'den kâbe'yi
kastederek:
«Bu beyte kuvveti,
sayısı ve hazırlığı olmayan bir kavim sığınacakdir. Kendilerine bir ordu
gönderilecek, fakat bunlar yerin bîr çölüne vardıklarında batırılacaklardır.» buyurmuşlar.
Yûsuf demiş ki:
Şamlılar o gün Mekke'ye yürüyorlardı. Bunun üzerine Abdullah b. Safvan : Beri
bak! Vallahi o bu ordu değildi, dedi.
Zeyd şöyle demiş :
Bana Abdûl-Melik Eî-Âmirî de Abdurrahman
b. Sâbit'den, o da Haris b. Ebî Rabîa'dan, o da Ümmü'l-Mü'mininden naklen
Yûsuf b. ıMâhek'in hadîsi gibi rivayette bulundu. Yalnız o bu hadisde Abdullah
b. Şafvan'm söylediği orduyu anmadı.
8- (2884)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yûnus b. Muhammed
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kaâsım b. Fadl El-Huddâuî, Muhammed b.
Ziyad'dan, o da Abdullah b. ZüDeyr'den, naklen rivayet etti ki: Âişe şöyle
demiş : Resûlüllah[Sallailahü Aleyhi ve Sellem) uykusu esnasında kıpırdadı. BİZ
:
— Yâ Resûlallah! Uykun
arasında bir şey yaptın ki, evvelce bunu yapmazdın, dedik. Bunun üzerine:
«Şaşacak şey!
Hakikaten ümmetimden bazı kimseler beyte sığınmış, Kureys'den bir adam için
beyte kastediyorlar. Fakat çöle vardıklarında yere batırılacaklar!» buyurdu.
Biz:
—« Yâ Resûlallah!
Şüphesiz ki, yol bazan (muhtelif) insanları birara-ya toplar, dedik.
«Evet! Onların içinde
kasıtlısı, mecburu ve yolcusu vardır. Bunlar bir helâkla helak olurlar.
Muhtelif yerlerden çıkarlar. Allah onları niyetlerine göre diriltir.» buyurdular.
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbu'l-Buyû*'da tahric etmiştir. Beydâ, çöl mânâsına gelirse de,
burada Mekke ile
Medine arasında bir yerin ismidir.
Ümmül Mü'minin Hz.
Ümmü Seleme rivayeti hakkında Ebû'l-Velid El-Kettânî: «Bu doğru değildir. Çünkü
Ümmü Seleme, Muaviye 'nin hilâfeti zamanında onun vefatından iki sene Önce elli
dokuz tarihinde vefat etmiş; îbnû Zübeyr'in hilâfetine erişmiştir.» demişse de
Kaadî Iyâz onun Yezîd b. Muâviye zamanında vefat ettiğini söyleyenler bulunduğunu
bildirmiştir. Ebû Bekir b. Ebî Hayseme de bunlardan biridir.
Hadîs-i şerif, zâlimlerden uzak kalmanın lüzumuna işaret etmektedir. Tâ ki, onlara verilen
ceza, masumlara da isabet etmesin.
9 - (2885)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Amr'un-Nâkid, Ishâk b. İbrahim ve İbni Ebî Ömer
rivayet ettiler. Lâfız İb.ni Ebî Şeybe'nindir. (İshak : Ahberana, ötekiler:
Haddesena tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Süfyan b. Uyeyne,
Zührî'den, o da Urve'den, o da Üsâme'den naklen rivayet etti kî: Peygamber
(Sallalhhü Aleyhi ve Sellem) Medine'nin kal'alarından biri üzerine çıkmış.
Sonra şöyle buyurmuş :
«Benîm gördüğümü
görüyor musunuz? Ben sizin evlerinizin arasında fitnelerin yerlerini yağmur
yerleri gibi görüyorum.»
(...) Bize
Abd b. Humeyd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrez-zâk haber verdi, (Dedi
ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den naklen bu isnadla bu hadîsin mislini haber verdi.
10- (2836)
Bana Amru'n-Nâkıd ile Hasen El-Hulvanî ve Abd b. Humeyd rivayet ettiler. (Abd
: Ahberanî, ötekiler : .Haddesena tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize
Ya'kub (bu zât İbnû İbrahim b. Sa'd'dır.) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babanı
Sâlih'den, o da İbni Şihab'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bana İbnû
Müseyyeb ile Ebû Seleme b. Ab-dirrabman rivayet ettiler ki : Ebû Hureyre şöyle
demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Bir tak:m fitneler
olacaktır. O fitnelerde oturan, ayakta durandan; ayakîa duran, yürüyenden;
yürüyen, koşandan daha hayırlıdır. Kim o fitnelerin başında dikilİrse,
fitneler onu yıkar. Her kim o fitneler zamanında sığınacak bir yer bulursa,
hemen oraya çekilsin.» buyurdular.
11- (...)
Bize Amru'n-Nâkıd ile Hasen £1-Hulvânî ve Abd b. Humeyd rivayet ettiler. (Abd
: Ahberanî; ötekiler : Haddesena tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize
Ya'kub rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam Sâlih'dcn, o da İbnû Şihab'dan
naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ebû Bekr b. Abdirrahman, Abdurrahman b.
Muti' b. Esved'den, o da Nevfel h. Muâviye'den naklen Ebû Hüreyre'nin şu hadîsi
gibi rivayette tulündü. Şu kadar var ki, Ebû Bekr : «Namazlardan fcir namaz
vardır. Bu namazın kim vaktini geçirirse, sanki ailesi ve malı tek bırakılmış
gibi olur.» ifâdesini ziyâde etmiştir.
12- (...) Bana İshak b. Mansûr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Dâvud Et-Tayâlîsî haber
verdi. (Dedi ki) : Bize İbrahim b. Sa'd, babasından, o da Ebû Seleme'den, o da
Ebû Hüreyre'dcn naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem):
«Bir fitne olacaktır.
O fitnede uyuyan uyanıktan daha hayırlı, uyanık ayakta durandan, ayakta duran
da koşandan daha hayırlıdır. Her kim bir sığmak yahut korunacak yer bulursa,
hemen sığınsın.» buyurdular.
13- (2887)
Bana Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyin El-Cahderî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Hammad b. Yezîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Osman, Eş-Şahhânı rivayet etti,
(Dedi ki) : Ben ve Fcrkad Es-Sebahî, Müslim b. Ebî Bekra'ye gittik. Kendisi
evinde idi. Yanına girdik ve :
— Babanı fitneler hakkında bir hadîs rivayet
ederken işittin mi? diye sorduk. Şu cevâbı verdi:
— Evet! Ebû Bekre'yi hadîs rivayet ederken
dinledim. (Dedi ki) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) göyle
buyurdular:
«Mesele şu ki, bir
tak:m fitneler olacaktır. Dikkaî edin! Sonra bir fitne çıkacak. O fitnede
oturan yürüyenden daha hayırlı, yürüyen fitneye koşandan daha hayırlıdır.
Dikkat edin ki, fitne indiği veya olduğu vakit kimin develeri varsa hemen
develerinin başına gitsin. Kimin koyunu varsa koyunlarının başına gitsin. Ve
kimin yeri varsa yerinin başına gitsin!» Bunun Üzerine bir adam:
— Yâ Resûlallah! Devesi, koyunu ve yeri olmayan
hakkında ne buyurursun? dedi.
«Kılıcını alır, onun
keskin tarafına taşla vurur. Sonra kurtulmaya gücü yeterse kurtulsunl Altahım!
Tebliğ ettim mi? Allahım! Tebliğ ettim mi? Al-lahım! Tebliğ eîîim mi?» dedi. Yine bir adam:
— Yâ Resûlallah! Mecbur edilir de iki saftan birine yahut iki
fırkadan birine götürülürsem ve beni bir adam kılıcı ile vurur, yahut bir ok
gelerek beni öldürürse ne buyurursun? dedi.
«Hem kendi günahım hem
senin günahını yüklenir ve cehennemliklerden olur.» buyurdular.
(...) Bize
Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Veki' rivayet etti. H.
Bana Muhammet! b.
Müsennâ dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bana İtnû Ebî Adiy rivayet etti. Her iki
râvî Osman Eş-Şahham'dan bu isnadla rivayet etmişlerdir. İbnü Ebî Adiyy'in
hadîsi sonuna kadar Hammad'ın hadîsi gibidir. Veki'în hadîsi ise: «Kurtulmaya
gücü yeterse...» cümlesinde biter. Sonunu anmamıştır.
Bu rivayetleri Buhâri «Kİtâbu'l-Menâkıb»'de tahric etmiştir.
Fitnelerin yağmura
benzetilmesi çokluğu ve umûmî oluşu itibarı iledir. Yâni; fitneler çıktığı
zaman yalnız bir taifeye mahsus kalmayacak, bütün insanlara sirayet edecektir.
Hadîs-i şerif müslümanlar arasında zuhur edecek Cemel, Sıffin Hz. Osman'la Hz.
Hüseyn 'in şahadetleri ve saire gibi vak'alara işaret etmektedir. Nitekim bir
mucize olan bu ihbar haber verildiği gibi zuhur etmiştir.
«O fitnelerde oturan,
ayakta olandan daha hayırlıdır, ilâh...» cümleleri ile bunların tehlikesinden
kaçmaya teşvik buyurulmuştur.
Kılıcı taşla körietmek
emri bazılarına göre hakikattir. Bir takımları bunun harbi bırakmak mânâsında
mecaz olduğunu söylemişlerdir. Ulema fitne zamanında harbetmenin caiz olup
olmadığında ihtilâf etmişlerdir. Bâzıları müslümanlar arasında çıkan fitnelere
karışarak harbetmenin caiz olmadığını söylemişlerdir. Onlara göre fitneciler
bir kimsenin evine girerek Öldürmek isteseler, kendini müdafaa etmesi caiz
değildir. Ashab-ı kiramdan Ebû Bekra ile diğer bazılarının mezhebi budur, Hz.
İbni Ömer'le Imran b. Husayn ve diğer bazılarına göre fitneye karışmak
caiz değildir. Ancak icâbında nefsini müdafaa meşrudur. Bu iki mez-heb İslâm'da
çıkan fitnelere karışmamak lâzım geldiğinde, müttefikdirler. Ashab-ı kiramın
ekserisi ile tabiîne ve bilûmum ulemâya göre fitne zuhurunda haklı tarafa
yardım etmek ve onlarla beraber olup, asîlere karşı harbetmek vâcibdir. Nevevî
: «Sahih olan da budur...» diyor.
14- (2888)
Bana Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyn El-Cahderi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Hammad b, Zeyd, Eyyûb ile Yûnus'dan, onlar da Ilasan'dan, o da Ahnef b.
Kays'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Şu adamı kastederek yola çıktım.
Bana Ebû Bekre tesadüf etti. Ve :
— Nereye gitmek istiyorsun yâ Ahnef î dedi.
Ali'yi kasdederek:
— Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in
amcası oğlu Nasra gitmek istiyorum, dedim. Bana :
— Yâ Ahnef. Dön! Çünkü ben
ResûlüllahfSa//a//a/iwMte;y/ı; ve Sellem): «İkİ müslüman kılıçlarıyla yüz yüze
gelirlerse, katil de, maktul de cehennemdedir.» buyururken işittim, dedi. Ben:
— Yahut yâ Resûlallah! Haydi katil köyle, ya maktule ne oluyor? denildi, dedim.
«O gerçekten
arkadaşını öldürmek istedi.» dedi.
15- (...)
Bize Tdu hadîsi Alımcd b. A^jdete'd-Dabbî de rivayet etti. (Öedi ki) : Bize
Hammad, Eyyub ile Yûnus'dan ve Mualla b. Ziyad'dan, onlar da Ilasan'dan, o da
Ahnef b. Kays'dan, o da Ebû Bekre'den naklen rivayet etti. (ŞÖyle demiş) :
Kesûlülîah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
«İki müslüman
kılıçlarıyla karşılaşırlarsa, katil de, maktul de Cehennemdedir.» buyurdular.
(...) Bann
Haccâc b. Şâir de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûrrez-zâk kitabından
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, EyyûVdan naklen bu isnadta Ebû
Kânıil'in, Hammad'dan rivayet ettiği hadîsin mislini sonuna loadar haber verdi.
16- (...)
Bize Ebû Bckr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) . lîize Gunder, Şu'be'den
rivayet etti. H.
Bize Muhammed b.
Müsennâ ile İbnû Beşşâr dahi rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b.
Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be Mansur'dan, o da Rıb'İ b.
Hıraş'dan, o da Ebû Bekra'dan, o da Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den
naklen rivayet etti. (Şöyle buyurmuşlar) :
«İki müsîümandan biri
din kardeşine silâh çekerse, bunların ikisi de cehennemin kenarındadırlar. Biri
diğerini öldürürse, ona hep birden girerler.»
17 — (157)
Bize Muhammed b. Râfi' de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzâk rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmâm b.
Münebbih'den rivayet etti. Hemmam : Ebû Hüreyrc'nin, Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'den bize rivayet ettikleri şunlardır diyerek bir takım
hadîsler zikretmiştir. Onlardan biri de şudur: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem):
«İki büyük fırka
çarp'şarak aralarında büyük bir harb olmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Halbuki
bunların davaları birdir.» buyurdular.
18- (...)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'kub (yâni; İbni
Abdirrahman) Süheyl'den, o da babasından, 0 da Ebû Hürey-re'den naklen rivayet
etti ki, Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
«Here çoğalmadıkça
kıyamet kopmayacaktır.» buyurmuş. Ashab :
— Here nedir ya
Resûlaîlah? diye sormuşlar.
«Katildir, katil!»
buyurmuşlar.
Ebû Bekre rivayetini
Buhârî «Kitâbu'l-İman»'da Ebû Hüreyre rivayetini de «KitâHı'l-Menâkıbn'de
tabric etmiştir.
îki müslümanın
kıhçlanyle yüz yüze gelmelerinden murad; birbirlerine vurmalarıdır. Bu
çarpışma esnafında Ölürlerde ikisinin de cehennemlik olmi te'vil yoluvla deşil
de, sırf asabiyet. Öfke vesaire gibi sebeple çarpıştıkları zamana
hamledilmi^tir. Cehennemlik olmalarından murad; bu cezavı haketmeleridir. Tcâlâ
Hazretleri dilerse cezalarını verir, dilerse kendilerini af buyurur, ehl-i
hakkın mezhebi budur.
Ashab-ı kiram arasında
cerevan eden harbler bu kabilden değildir. Onlar müctehîd ve müteevvildirler.
Maksatları dünya menfaati veya asa-bivet gibi bir şey deŞil. her fırka kendinin
haklı olduğuna inanmış, muhalifinin âsî olduğuna kani olmuştur. Müctebidlerin
ise hakka isabet edenine-iki sevab, edemevenine bir sevab verileceği malûmdur.
Hatâ eden müetehid ma'zur olduğu için günahkâr sayılmaz.
îki büyük fırkamn
harbedeceğini haber veren Ebû Hüreyre hadîsi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'in mucizelerindendir. Bu mucize ilk asırda zuhur etmiştir. Bazıları iki
fırkadan Hz. Ali ile Muaviye 'nin askerleri kastedildiğini söylemiş)erdir.
«Davaları bir» sözünden murad; ikisi de müslüman yahut ikisi de haklı olduğunu
iddia ediyor, demektir.
19- (2889)
Bİze Ebû'r-Kabî El-Atckî ile Kuteybe b. Saîd ikisi fcirdeiı Hamnıad b. Zeyd'den
rivayet ettiler. Lâfız Kuteybe'nmdir. (Dedi kî) ; Bize Hammad, Eyyubdan, o da
Ebû Kılâbe'den, o da Ebû Esma'dan, o da Sevban'dan naklen rivayet etti. (Demiş
ki) : Resûlüllah (Salîallahii Aleyh ve Sellem) şöyle buyurdular :
«Gerçekten Allah bana
yeri topladı da, onun doğusunu batısını gör düm. Hİç şüphe yok ki, ümmetim bana
toplanan yerlerin mülküne ulaşa çaktır. Bana kırmızı ve beyaz iki define de
verildi. Ben Rabbimden ümme tim için onu kıtlık senesiyle helak etmemesini
diledim. Bir de onların üze rine kendilerinden başka bir düşman musallat edip
de onların köküne kİb rİt suyu damlatmamasını istedim. Rabbim :
— Yâ Muhammedi Ben bir
hüküm verirsem, o geri çevrilmez. Ben üm metin için sana onları umumî kıtlıkla
helak etmeyeceğime ve üzerlerin kendilerinden başka olup, köklerine kibrit suyu
damlatacak bir düşma musallat etmeyeceğime söz verdim. Velev ki, üzerlerine
yerin her tarafır dakiler —yahut yerin memleketleri arasındakiler demiştir—
toplanmış o şunlar. Tâ ki, birbirlerini helak edip, birbirlerini esir alıncaya
kadar buyurdu.
(...) Bana
Züheyr b. Harb ile İshak b. İbrahim, Muhammed b. Müsen-nâ ve İbni Beşşar da
rivayet ettiler. (İshak: Ahberana; ötekiler: Hadde-sena tâbirlerini
kullandılar. Dediler ki) : Bize Muâz b. Hişarn rivayet etti. (Dedi ki) : Bana
tabam, Katâde'den, o da Ebû Kılâbe'dcn, o da Ebû Es-ma'er-Rahabf den, o da
Sevban'dan naklen rivayet etti ki: Nebiyyullah (SalteHahii Aleyhi ve Seîlem) :
«Gerçekten Allah Teâlâ
benim için yerin topladı. Hatta doğusunu, batısını gördüm. Bana iki defineyi
(yâni; kırmızıyla beyazı da verdi)...«buyurmuşlar.
Sonra râvi, Eyyûb'un
Ebî Kılâbe'den rivayet ettiği hadîs gibi anlatmıştir.
20- (2890)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Nümeyr
rivayet etti. H.
Bize tbni Nümeyr de
rivayet etti. LâEız onundur. (Dedi ki) : Bize babain rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Osman b. Hakim rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Âmir b. Sa'd babasından naklen
lıater verdi ki : (Şöyle demiş) : ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir
gün yayladan geldi. Benî Mua-viye'nin mescidine uğradığı vakit, İçeri girerek,
orada iki rek'at namaz kıldı. Onunla birlikte biz de kıldık ve Rabbine uzun
uzun dua etti. Sonra bize döndü de ResûlüUah (Sallallahü Aleyhl ve Sellem) şöyle buyurdu:
«Rabbimden üç şey
istedim. Bana ikisini verdi. Birini vermedY Rab-bimden ümmetimi açlıkla helak
etmemesini istedim, onu bana verdi. Ondan ümmetimi suda boğmakla belâk
etmemesini diledim, bnu da verdi. Felâketlerini kendi aralarında vermemesini
diledim. Bunu bana vermedi.»
21- (...)
Bize bu hadîsi İbni EM Ömer de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mervân b. Muâviye
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Osman b. Hakim EI-Ensârî rivayet etti. (Dedi ki)
: Bana Âmir b. Sa'd, babasından naklen haber verdi ki, babası ResûlüUah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)Ie birlikte ashabından bir taife içinde gelmiş.
Resûlüllah (Salîallahü Aîeyhi ve Sellem) Benî Muaviye'nin mescidine uğramış...
Râvi İbnû Nümeyr'in hadîsi
gibi rivayette bulunmuştur.
Kırmızı ve beyaz
definelerden murad; Acem şahı Kisra ile Roma imparatoru Kayser'in altın ve
gümüş hazineleridir.
Bu hadîsler Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in mucizelerinden-dir. Ümmetinin ekseriyetle
doğuya ve batıya uzanacağına işaret buyurmuş. Öyle de olmuş. Müslümanlar doğu
ile batı arasında bir Okyanusdan diğerine kadar hüküm ve saltanat tesis
etmişlerdir. Doğu ile batıya nisbetle şimale ve cenuba o kadar fazla
ilerlememişlerdir.
Beydâ, asıl ve cemaat
demektir. Kuvvet ve mülk mânâsına da kullanılır.
Resûlüllah
(SalltiVahii Aleyhi ve Sellem)'in duası bereketiyle Teâlâ Hazretleri onun
ümmetine umûmî kıtlık vermemiştir. Bazı yerlerde zaman zaman kıtlık olmuşsa da
umûmî îslâm beldelerine nisbetle bunun ehemmiyeti yoktur.
Müslümanlar hic bir
devirde sel. su baskım deniz faciası eibi umûmî su felâketlerine de
uğramamışlardır. Yalnız Teâlâ Hazretleri Resûl-ü Ek-reminin üçüncü dileğini
kabul etmediği için T^lâm âlemi asırlar bovunca kendi aralarından zuhur eden
büyük bir felâketle pencelpsppelmislerdir. Bn felâket tefrikadır. Teâlâ
Hazretleri Müslümanlara «Tefrikaya düşmeyin...» buhurdu£u halde, mi'slümanlar
bu emrin tam tersine hareket etmiş, bu suretle parralana narcalana bııtrünkü
hâle delmişlerdir. Bu tefrikanın bitpoe»î oVvoVtur. BilâVis eiin ffectikce
biraz daha artmakta ve yeni yeni tefriVa filizleri vetismekf.edir. Bundan
dolayıdır ki, busun de£il bir memleket halkı, beraberce sofraya oturan bir ev
halkı dahi bir fikir etrafında birleşemez hâle gelmiştir.
22- (2891)
Bana Harme'e b. Yahya Et-Tücîbî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îbnû Vehb haber
verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbııû Şihab'dan naklen haber verdi ki : Ebû
İdris El-Havîânî şöyle diyormuş. Huzeyfe b. Yeman dedi ki:
— Vallahi ben kendimle
kıyamet arasında vuku bulacak her fitneyi insanların en iyi bileniyim. Ben de
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in bu hususta bana gizlice bildirdiği, benden
başka hiç bir kimseye söyleme-| diği bir sırdan başka bir şey yoktur. Lâkin
Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) benim de bulunduğum bir mecliste
fitnelerden bahsederken söyledi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
fitneleri sayarken şöyle buyurdular :
«Onlardan üç tanesi
hemen hemen hiç bir şey bırakmayacaklardır. Onlardan yaz rüzgârları gibi bir
taksm fitneler vardır ki, bazıları küçük, bazıları büyüktürler.»
Huzeyfe tu cemaatın
benden gayri hepsi gitmiştir, demiş.
23- (...)
Bize Osman b. Ebî Şeyhe ile İshâk b. İbrahim de rivayet eltiler. Osman :
Haddescna; İshak ise : Ahberanâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki) : Bize
Cerir, A'meş'den, o da Şakık'den, o da Huzeyfe'den naklen haber verdi. Iluzeyfe
şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) aramızda öyle bir kalkış
kalktı ki, o kalkışında kıyamete kadar olacak şeylerden söylemedik bir şey
bırakmadı. Bunları belleyen belledi, unutan unuttu. Bunları benim şu
arkadaşlarım bilir. Caiz ki ben bunlardan bir şey unutmuş olurum da, arkadaşımı
görür hatırlarım. Nasıl ki, bir adam kirinden ayrıldığı vakit, onun yüzünü
hatırlar, sonra gördüğünde onu tanır.
(...) Bize
bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Vekİ',
Süfyan'dan, o da A'meş'den naklen bu isnadla: «Onları unutan unuttu...»
cümlesine kadar rivayet etti. Sonrasını anmadı.
24- (...)
Bize Muhammed b. Beşşâr dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze Muhammed b. Ca'fer
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivâyeİ etti. H.
Bana Ebû Bekr h. Nâfi*
de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Gunder ri-vâyet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be,
Adiy b. Sâbit'den, o da Abdullah b. Yezîd'den, o da Huzeyfe'den naklen rivayet etti
ki, şöyle demiş : Bana Resûlüîlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kıyamet
kopuncaya kadar olacak her şeyi haber verdi. Bunlardan hiç bir şey yoktur ki,
ona sormuş olmayayım Yalnız ona Medînelileri Medine'den ne çıkaracak? diye
sormadım.
(...) Bize
Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Veh b. Cerir rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Şu'be bu isnadla bu hadîsin mislini haber verdi.
25- (2892)
Bana Ya'kub b. İbrahim Ed-Devrakî ile Haccâc b. Şâir hep birden Ebû Âsım'dan
rivayet ettiler. Haccac dedi ki: Bize Ebû Âsim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Azra b. Sâbİt haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ilbâ b. Ahmer haber verdi. (Dedi
kî) : Bana Ebû Zeyd (yâni; Amr b. Ah-tab) rivayet etti. (Dedi ki) : ResûIüHah
(Salhllahü Aleyhi ve SeUem) bize sabah namazını kıldırdı ve minbere çıkarak tâ
öğle vakti gelinceye kadar bize hutbe okudu. Müteakiben inerek namazı kıldırdı.
Sonra (yine) minbere çıktı ve bize ikindi vakti gelinceye kadar hutbe okudu.
Sonra inerek namazı kıldırdı. Sonra tekrar minbere çıktı ve bize güneş kavuşuncaya
kadar hutbe okudu. Artık bize olmuş ve olacak her şeyi haber verdi. Bunları en
iyi bilenimiz, en helleyişli olammızdır.
Hz. Huzeyfe hadîsini Buhâri «Kitâhu'l-Kader»'de tahric etmiştir.
Ulemadan bazıları Hz.
Huzeyfe'nin sözündeki «illâ»'nın hazfı lâzım geldiğini söylemişlerdir. Çünkü bu
kelime cümleden atılmazsa mânâsı : «Ben sır biliyorum...» demek olur. Halbuki
Huzeyfe hazretleri Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in fitneleri bir
meclisde cemaat arasında söylediğinden bahsetmektedir. Binâenaleyh hem cemaat
arasında konuşmuş, hem de Hz. Huzeyfe'ye sır olarak söylemiş mânâsına gelir
ki, bu iki söz birbirini nakzeder. Cümleden illâ atılırsa mânâ düzelir. Ve
şöyle olur : «Bana gizli bir şey söylemedi, hepimize birden anlattı.» Nitekim
Hz. Huzeyfe'nin hadîsin sonunda : «Onları belleyen belledi, unutan unuttu.»
demesi de bu mânâyı teyid eder. Bu babdaki ilmin ona mahsus olması arkadaşları
dünyadan gittiği ve kendisinden başka bilen kalmadığı içindir. Bununla beraber
Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hz. Huzeyfe'ye başka bir yerde sır söylemiş
olabilir. Bu takdirde Huzeyfe (Radîyaüahu anh): İşittiklerimin hepsini size
anlatmama bir mâni yoktur. Yalnız bana sır olarak söyledikleri müstesna demek
istemiştir.
Hadîsin ikinci rivâyetindeki
temsil hakkında Kaadî lyâz sunarı söylemiştir. Bazıları bu cümlede râviler
tarafından yapılma bir bozukluk olduğunu söylemişlerdir. Doğrusu şöyledir :
Nasıl ki, bir adam uzun kaman birinden ayrıldığı vakit onun yüzünü hatırlamaz,
sonra onu gördüğünde tanır.»
26- (144)
Bize Muhammed b. ATbdillah b. Nümeyr ile Muhammed b. Alâ' Ebû Küreyb hep birden
Ebû Muaviye'den rivayet ettiler. İbnû Alâ' dedi ki: Bize Ebû Muâviye rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize A'meş Şakîk'dan, o da Huzeyfe'den naklen rivayet etti.
(Şöyle demiş) : Ömer'in yanında idik:
— Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
"in fitne hakkındaki hadîsini hanginiz söylediği gibi ezberinde tutuyor?
dedi.
— Ben! dedim,
— Sen hakikaten cür'etkârsın, nasıl buyurdu?
dedi. Ben :
— ResûlüIIİaiı (Sallallahü Aleyhi ve Setlem)
'i şöyle buyururken
işittim,dedim:
«Bir adamın fitnesi
ailesiyle malında, kendinde, çocuklarında ve kom-şusundadır. Ona oruç, namaz,
sadaka, İyiliği emir ve kötülükten nehiy keî-fâret olur.» Bunun üzerine Ömer :
— Ben bunu
kastetmiyorum. Benîm muradım
ancak deniz dalgası gibi dalgalanacak olandır, dedi. Ben
:
— Bundan sana ne ya Emire'i-Mü'minin! Şüphesiz
seninle onun arasında kapalı bir kapı var, dedim.
— Bu kapı kırılacak mı, yoksa açılacak mı?
dedi.
— Hayır! Bilâkis kırılacak, dedim.
— Bu ebediyen kapanmamaktan daha münasibdir,
dedi.
Şakîk diyor ki : Bunun
üzerine biz Huzeyfe'ye ; Ömer hu kapının kim olduğunu biliyor muydu? dîye
sorduk.
— Evet! Yarından önce bu akşam geldiğini
bildiği gibi! Ben ona saçma değil, hadîs söyledim, cevâbım verdi.
Şakîk demiş ki : Artık
biz Huzeyfe'ye bu kapının kim olduğunu sormaktan çekindik, de Mesrûk'a : Ona
sen sor dedik. Mesrûk da sordu. Huzeyfe:
— Ömer'dir!
cevâbını verdi.
27- (...)
Bize bu hadîsi EbÛ Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Saîd El-Eşec de rivayet ettiler.
(Dediler ki) : Bize Vcki' rivayet etti. H.
Bize Osman h. Ebî
Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir rivayet etti. H.
Bize İshak b. İbrahim
dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze İsa b. Yûnus
haber verdi. H.
Bize İbni Ebî Ömer de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. İsâ rivayet etti. Bu râvilerin hepsi
A'meş'den bu isnadla Ebû Muâviye'nin hadîsi gibi rivayette bulunmuşlardır.
İsa'nın A'meş'den, onun da Şakîk'-dan rivayet ettiği hadîsde : «Huzeyfe'yi
şöyle derken işittim, dedi.» ibaresi vardır.
28- (2893)
Bize Muhammed b. Müsennâ ile Muhammed b. Hatim de rivayet ettiler. (Dediler ki)
: Bize Muâz b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Avn Muhammed'den
rivayet etti. (Demiş ki) : Cündeb şunu söyledi: Cerea günü (oraya) geldim. Bir
de baktım bir adam oturuyor.
— Burada bugün mutlaka kan dökülecektir, dedim.
O adam :
— Asla vallahi!
dedi. Ben :
— Bilâkis hay hay vallahi! dedim. O :
— Asla vallahi! dedi. Ben :
— Bilâkis hay hay vallahi! dedim. O :
— Asla vallahi- Bu Resûlüllah(.Sa/ki/M« Aleyhi
ve Sellem) !in bana söylediği bîr hadîsidir, dedi. Ben :
— Bugünden beri sen ne kötü arkadaşsın.
İşitiyorsun ki, sana muhalefet ediyorum. Madem ki, bunu Resülullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'den işittin. Beni niye nelıyetmiyorsun, dedim. Sonra : Bu
kızmak niye? dedim ve ona dönerek sordum. Ne göreyim. O adam Huzeyfe imiş.
Hz. Huzeyfe rivayeti
îman bahsinde geçmişti. Cündeb (Radiyallahu anh) rivâyetindeki Cerea gününden
murad : Kulelilerin vali karşılamaya çıktıkları gündür.
Cerea:
Kûfe'ye yakın bir yerdir. Hz. Osman
{Radiyallahu anlı) Kûfelilere Said b.
E1- Âsî'yi vali göndermiş. Onlar bunu kabul etmeyerek Ebû Mûs'al-Eş'arî 'nin gönderilmesini istemişler.
Osman (Radiyallahu
anh) da onu göndermişti. cümlesi
şeklinde de rivayet
edilmiştir. Bu takdirde cümlenin mânâsı : İşitiyorsun ki, sana yemin ediyorum,
demek olur. Nevevi bunların ikisinin de doğru olduğunu, ancak aralarında yemin
tekerrür ettiği için noktasız rivayetin daha münasib düştüğünü söylemiştir.
29 — (2894) Bİze
Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze Ya'kub (Yani Abdirrahman
El-Kaârî) Süheyl'den, o da
babasından, o da re'den naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
Fırat nehri altın bîr
dağ üzerinden açılmadıkça kıyamet kopmayacak-onun için harb edecek ve her yüz
kişiden doksan dokuzu öl-onlardan her adam, keşke kurîulan ben olsaydım, diyecektir.»
(...) Bana
Ümeyye b. Bistâm da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Zürey’ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh, Süheyl'den, bu isnadla
hadîsin benzerini rivayet etti. O şunu
da ziyâde eyledi : «Babanı : Onu
görürsen sakın yaklaşma, dedi.»
30- (...)
Bize Ebû Mcs'ûd Schl b. Osman rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ukbc b. Hâlid
Es-Sckûnî, Ubeydullah'dan, o da Hubeyb b. Abdirrah-man'dan, o da Ilafs b.
Âsım'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah
(Sallallahü A leyhi ve Sellem) :
«Fırat'ın altın bir
define üzerinden açılması yakındır. İmdi orada kim bulunursa, ondan bir şey
almasın.» buyurdular.
31- (...)
Bİze Schl b. Osman rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ukbe b. IlâHrl,
Ubeydullah'dan, o da EbıVz-Zinad'dan, o da Abdurrahman El-A'rac' dan, o da Ebû
Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) ;
«Fırat'ın altın bir
dağ üzerinden açılması yakındır, imdi orada kim bulunursa, ondan bir şey
elmasın!» buyurdular.
32- (2895) Bize
Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyin ile Ebû Ma'n Er-Rakâşî rivayet ettiler. Lâfız Ebû
Ma'n'ındır. (Dediler ki) : Bize Hâlid b.
Haris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'I-Hamid b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi
ki) : Bana babam Süleyman b. Yesar'dan, o da Abdullah b. Haris b. Nevfel'den
naklen haber verdi. (Şöyle demiş) : Übey b. Ka'b ile birlikte duruyordum. Ubey
: Dünyalık arama hususunda insanların boğazları muhtelif olmakta devam ediyor,
dedi. Ben :
— Evet! dedim. Übey
dedi ki: Ben ResûlüUah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)"ı şöyle buyururken
işittim:
«Fırat nehrinin altın
bir dağ üzerinden açılması yakındır. İnsanlar bunu işitince, ona yürüyecekler
ve onun yanında bulunan : İnsanların bundan bir şey almasına müsaade edersek,
bunun hepsi götürülür, diyecektir. Müteakiben onun için harb edecekler ve her
yüz kişiden doksan dokuzu öldürülecektir.»
Ebû Kâmil kendi
hadîsinde şöyle dedi : «Abdullah dedi ki : Ben Übey b. Ka'b ile birlikte Hassan
kal'asımn gölgesinde durdum.»
Bu hadîsi Buhârî
«Kitabu'I-Fi'ten»'de; Ebû Dâvud «Me-nâhrni" bahsinde; Tirmizî «Kitâbu
sifatu'l-Cennet»'de tahric etmişlerdir.
Altın dağdan murad;
definedir. Fırat nehrinin açılması, suyunun çekilmesiyle olacaktır.
Ulemâ bu hadîsdeki
boğaz kelimesinden büyüklerin ve reislerin kastedildiğini söylemişlerdir.
Bâzılarına göre bundan murad; cemaatlardır. Kaadî Iyâz bu kelimenin cüz'ü zikir
küllü murad kabilinden mecazı mürsel olabileceğini söylemiştir.
Üçüm kelimesi, utum
gibi, kal'a mânâsına gelir.
Anlaşılıyor ki, Fırat
nehrinde define çıktığını işitenler, onu almak için koşacaklar ve birbirleriyle
harbedeceklerdir. Bu harbde çarpışanların yüzde doksan dokuzu öldürülecek ve
her ölen, keşke ben kurtulsam da defineyi ben alsam diyecektir.
Definenin başında
bulunanların ondan bir şey almamaları tenbih edildiğine göre, onun alınması
mümkün bir yerde bulunacağı yahut maden halinde değil de, para veya külçe
şeklinde olacağı anlaşılıyor. Alınmasının nehiy Duyurulması define birçok
belâlara sebep olacağı içindir. Aynî: «Bu bir mucizedir.» diyor. İbnû Tin'e
göre, define müslümanların hakkı olduğu için alınmayacaktır. Fakat bu söze
itiraz edilmiş, definenin müslümanîara âid olup olmadığı malûm değildir,
denilmiştir. Nehyin asıl sebebi fitne ve çarpışmadır.
33- (2896)
Bize Ubeyd b. Yaîş ile İshak b. İlrâhim rivayet ettiler. Lâfız Ubeyd'indir.
(Dediler ki) : Bize Hâlid b. Hâlid'in azatlısı Yahya b. Âdem b. Süleyman
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr, Süheyl b. Ebî Sâlih'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen
rivayet etti.
(Şöyle demiş) :
Resulüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) :
«İrak dirhemini ve
kafîzini, Şam müddünü, dinarını, Mısır'da kilesini ve dinarını men edecektir.
Başladığınız yere döneceksiniz, başladığınız yere döneceksiniz, başladığınız
yere döneceksiniz!» buyurdular. Buna Ebû Hüreyre'nin eti ve kanı şahittir.
Kaiîz, Iraklıların,
müdd Şamlıların birer nevî ölçekleridir. Erdeb, Mısırlıların kilesidir.
Iraklıların ve diğerlerinin istenileni vermemelerinden murad; ne olduğu
hususunda iki meşhur kavil vardır. Bunların birine göre Iraklılar müslüman
olduğu için cizye denilen vergi sakıt olacak, bu sebeple onu vermeyeceklerdir.
Nitekim bu olmuştur. Daha meşhur olan ikinci kavle göre bundan murad; âhir
zamanda Acemlerle Romalıların bu memleketleri istilâ etmesi ve müslümanların bu
işine mâni olmalarıdır. Filhakika Müs1im'in biraz aşağıda gelecek bir hadîsine
göre Iraklılara ve Şamlılara kafîz ve dirhem gelmeyeceği, bunu Acemlerle
Romalıların men edeceği tasrih edilmektedir. Nevevî : «Bu bizim zamanımızda
Irak'ta olmuştur, şimdi mevcuttur.» diyor. Bazı ulemaya göre ha-dîsden murad;
âhir zamanda Iraklılarla diğerlerinin dinden dönerek zekâtlarını
vermemeleridir. Bir takımları da : «Âhir zamanda küffâr kuvvet bulacak ve
ödemekte oldukları cizye, haraç gibi vergileri vermekten imtina edeceklerdir.»
demişlerdir.
«Başladığınız yere
döneceksiniz...» cümlesi: «İslâmiyet garib başladı ve dönerek yine başladığı
gibi olacaktır.» hadîsi mânâsmdadır. Bu. hadîsi «Kitâbu'l-İman»'da görmüştük.
34- (2897)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu-alla b. Mansûr rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman b, Bilâl rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süheyl
babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:
«Romalılar A'mâk'a
yahut Dâbık'a inmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Onların karşısına Medine'den o
gün yeryüzü halkının en iyilerinden bir ordu çıkacaktır. Askerler saf
bağladıkları vakit Romalılar bizimle, bizden esir alınanların arasını serbest
bırakın : Onlarla harbedelim, diyecekler. Müslümanlar da : Hayır! Vallahi
sizinle din kardeşlerimizin arasını serbest bırakamayız. Cevabını
vereceklerdir. Müteakiben onlarla harbedecekler ve üçte biri münhezim olup,
Allah ebediyen kendilerine tevbe İlham etmeyecektir. Üçte biri de öldürülecek,
Allah indinde şehitlerin en faziletlisi olacaklardır. Üçte biri ise
fethedecek, ebediyen fitneye duçar olmayacaklardır. Müteakiben İstanbul
fethedilecektir. Gaziler kılıçlarını zeytin ağaçlarına asmış, ganimetleri
taksim ederken anîden içlerinde şeytan
: Gerçekten Mesih aileleriniz hakkında
sizin yerinizi aldı, diye nâra atacak. Onlar da çıkacaklardır, bu Bâtıldır.
Şam'a geldikleri vakit ise çıkacaktır. Gaziler harbe hazırlanır, saflarını
düzeltirlerken namaz ikâme olunacak ve Meryem'in oğlu İsa (Aieyhis.selâm) İnerek
onların yanına gitmek isteyecektir. Allah'ın |düşmanı onu gördüğü vakit tuzun
suda eridiği gibi eriyecektir. Onu bıraksa kendiliğinden helak olacak, lâkin
Allah onu yed-i kudretiyle tepeleyerek kanını onlara süngüsünde gösterecektir.
A'mak ile Dâbık yahut
Dâbak Şam 'da Halep yakınlarında İki yerdir. Hadîsdeki «Sübû» kelimesi «Sebev»
şeklinde de rivayet olunmuştur. Bu takdirde cümlenin mânâsı bizimle, bizden
esir aldıklarınızın arasını serbest bırakın, demek olur.
Kaadî lyâz: «Doğrusu
bu kelimenin sübû şeklinde okunması-dır. Ekser râvîler de onu bu şekilde
rivayet etmişlerdir.» demişse de Nevevî : «Her iki rivayet de doğrudur. Çünkü
onlar evvelâ esir alınmış, sonra kâfirleri esir etmişlerdir. Zamanımızda bu
mevcuttur. Hattâ Şam ve Mısır 'dala İslâm askerlerinin ekserisi esir edilmiş.
Sonra bugün Allah'a hamdolsun küffârı esir almaktadırlar...» diyor.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyh: ve Sellem) 'in A'mâka mı yoksa Dâbıka mı buyurduğunda sekteden râvîdir.
Hadîsin siyakından da anlaşılacağı vocihle üçte biri münhezim olacak askerler
mü slüm ani ardır. Bunlar bozulup kaçtıkları için Allah kendilerine tevbe
ilham etmeyecek, firarda ısrar edeceklerdir.
«Gerçekten Mesih
aileleriniz hakkında sizîn yerînîzî aîdı...» cümlesinden murad; memleketinizde
bıraktığınız aileleriniz Deccal'ın eline geçti demektir ki, bunun yalan ve
bâtıl olduğu hadîs-İ şerifte tasrih edilmiştir.
Hz. îsa hakkında
kullanılan «emme» fiili imam oldu mânâsına değil, müslümanlara uymak,
Peygamberlerinin sünnetini ele almak için yanlarına gitmek istedi,
manasınadır.
Bâzıları bu fiildeki
mansûb zamirin Deccalla tâbilerine ait olduğunu söylemişlerdir. Bu takdirde
cümlenin mânâsı: Hz. î s a inerek Dec-cal'la tâbilerini ihlâk için
kastedecektir, demek olur.
İstanbul fethedilmiş,
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in bu mucizesi de yerini bulmuştur.
35- (2898)
Bize Abdû'l-Melik b. Şuayb b. Leys rivayet etti. (Dedi ki) Bana Abdullah b.
Vehb rivayet etti, (Dedi ki) : Bana Leys b, Sa'd haber verdi. (Dedi ki) : Bana
Musa b. Uley babasından rivayet etti. (Demiş ki) : Müstevrid EI-Kureşî Amr b.
Âs'ın yanında şunu soyled. : Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i:
«K.yamet Romalrlar
insanların en çoğu olduğu halde kopacakhr» buyururken işittim. Bunun üzerine
Amr ona : Söylediğine dikkat et. dedi.
Müstevrid:
— Ben
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
S«.'tem/den işittiğimi söylüyorum, dedi. Amr:
— Sen böyle diyorsun ama onlarda dört haslet
vardır :
1- Onlar
fitne anında en halim insanlardır.
2- Bir
musibetten sonra en çabuk kendine gelenlerdir.
3- Firardan
sonra hücuma en yakın onlardır.
4- Yoksul,
yetim ve zayıf için insanların en hayırlılarıdırlar. Beşinci olarak güzel bir
cemileleri var, onlar kırallarm zulmüne en fazla karşı duran insanlardır,
dedi.
36- (...)
Bana Harmcle b. Yahya Et-Tücîbî rivayet etti. (Dedi ki) Bize Abdullah b. Vehb
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ebû Şüreyh rivayet etti. Ona da Abdul-Kerİm b.
Haris rivayet etmiş ki, Müstevrid EI-Kuraşî şöyle demiş: Ben Resûlüllah
(Sallallahü Aleyh'ı ve Sellem) 'i:
«Kıyamet Romalılar
insanların en çoğu olduğu halde kopacaktır.» buyururken işittim. Râvî demiş ki:
Bu, Amr tbni Âs'ın kulağına ulaştı da:
— Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'dendir
diye söylediğin bildirilen bu hadîsler nedir? dedi. Müstevrid ona :
— Ben Kesûlültah (SallaUahü Aleyhi ve
SeUem)'den işittiğimi söyledim, cevabını verdi. Bunun üzerine Amr:
— Sen böyle diyorsun ama, onlar fitne anında
insanların en halîmi, mu^îbet anında insanların en muslini, fakirleriyle
zayıfları için insanların en hayırlılarıdır, dedi.
Bu hadîs hakkında
Darekutnî, Müslim Je itiraz etmiş ve : «Râvî Abdû'I.Kerim, Müstevrid'e
yetişmemiştir. Binâenaleyh hadîs mürseldir.» demişse de Nevevî bu itirazı
yersiz bulmuştur. 'Çünkü îmam Müslim hadîsi birinci rivayette U1ey b. Rabahman,
o da babasından, o da Müstevrid 'den muttasıl olarak rivayet etmiştir. îkinci
rivayeti ancak mütâbaat için getirmiştir. Mü-tâbaatda ana hadîslerde aranan
şartlar aranmaz. Hadîs ulemasının muhak-kıklarına göre mürsel bir hadîs başka
bir yoldan muttasıl olarak rivayet edilirse, o hadîs hüccet olur. Ve muttasıl
rivayetinden anlaşılır, ki mürsel rivayeti de şahindir. Bu suretle ayrı ayrı iki
sahih hadîs hükmüne girerler.
Hz. Amr‘ın Romalılar
hakkında sözleri muvacehesinde Taberî söyle demektedir : «Bu dört makbul haslet
ihtimal onun yetiştiği Romalılarda varmıştır. Bugün ise onlar insanların en
uğursuzu ve tamamiyle bu sıfatların zıddmadırlar.» Übbî : «Hz. Amr Romalıları
değil, bu sıfatlan methetmiştir. Bu sıfatları onların çoğalmasına sebep
oldukları İçin anmış olması da ihtimaldir.» diyor.
37- (2899)
Bize Ebû Bckr b. EM Şeybe ile AH b. Hucur ikisi "bîrden İlmi Uluyyc'dcn
rivayet etliler. Lâfız İbni Mucur'undur. (Dediler ki) : Bize İsmail b. İbrahim,
Eyyub'dan, o da Humeyd b. Hilâl'den, o da Ebû Kata-dele'l-Adevî'den, o da
Küseyr b. Câbir'dcn naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Kûfe'de kızıl bir
rüzgar esti. Derken işi gücü sâdece ya Abdellah b. Mes'ud kıyamet yeldi demek
olan bir adam geldi, bunun üzerine Abdullah oturdu, dayanmıştı ve şunu söyledi
:
— Miras taksim edilmez olmadıkça ganimetle
ferahlanma bulunmadıkça kıyamet kopmaz, dedi. Sonra eliyle şöyle yaptı (eliyle
Şam tarafına doğru işaret etti) da dedi
ki : Düşman ehl-i İslâm için (ordu) topluyor. Ben :
— Romalıları mı kastediyorsun? dedim.
— Evet! İşte o harbinizde şiddetli bir hücum
olacak. Müslümanlar ölüm için bir öncü
fırka kuracak. Öyle ki, gâlib olmadıkça geri dönmeyecek, tâ gece aralarına
girinceye kadar çarpışacaklar, nihayet onlar da, înmlar da dönecek, iliç bir
taraf gâlib gelmeyecek, öncü fırka bitecektir. Sonra müslümanlar tekrar Ölüm
için bir öncü fırkası kuracak. Öyle ki, gâîip gelmeden geri dönmeyecek ve
tâ gece aralarım ayırmcaya kadar
çarpışacaklar. Onlar da, bunlar da geri dönecekdir. Hiç biri galib gelmeyecektir,
Ku fırka da bitecektir. Sonra müslümanlar ölüm için bir öncü fırkası teşkil
edecek, Öyle ki, galip gelmedikçe geri dönmeyecek ve akşama katlar
çarpışacaklar. Nihayet onlar da, bunlar da geri dönecek. Hiç biri gali') gelmeyecektir. Öncü
fırka bitecektir. Dördüncü
gün gelince düşmanlara karşı ehl-i İslâm'ın bakıyyesi
ilerleyecek, Allah düşmanlar üzerine hezimeti
halkedecek ve düşmanları — ya misli
görülmeyen yahut vnisli görülmedik
demiştir— bir şekilde
tcpeleycceklerdir. O derece ki, yanlarından kuş geçecek, onlar Ölü
olarak yere serilmeden geride bırak-mıyacaktır. Bir tabanın oğulları
birbirlerini sayacak, yüz kişi oldukları halde onlardan yalnız l;ir adam kaldığını göreceklerdir. Şu
halde hangi Simime t e sevinilecek yahut hangi miras taksim edilecektir. Onlar
bu halde iken aniden bundan daha büyük bir musibet işitecekler. Kendilerine:
Deccal zürrİyetiniz hususunda sizin yerinizi aldı, dîye bir yaygaracı gelecek,
hemen ellerindeki şeyleri atacaklar ve yola koyulacaklar, öncü olarak on
.süvari göndereceklerdir. Ilesûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Selletn):
«Ben onların
isimlerini, babalarının isimlerini, atlarının renklerini pek âlâ biliyorum.
Onlar o gün yeryüzünde en iyi süvarilerdir. Yahut o gün yeryüzünde en iyi
süvarilerdendir.» buyurdular.
İbni Ebî Şeybe kendi
rivayetinde : «Üseyr b. Câbir'den naklen.» dedi.
(...) Bana
Miıhammed b. Ubeyd EI-Gubcrî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad b. Zeyd,
Eyyûb'dan, o da Humcyd b. Hilâî'den, o da Ebû Katâde'den, o da Yüseyr b.
Câbir'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : İbni Mes'ud'un yanındaydım,
derken bir kızıl rüzgâr esti...
Râvî hadîsi yukarki
gibi anlatmıştır. Ama İbni Uleyye'nin badîsi daha tamam ve daha doyurucudur.
(...) Bize
Şeyban b. Ferrûh da rivayet etti. (Dedi kİ) : Bize Süleyman (yâni; İbni Muğîra)
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Humeyd (yâni; İbni Hilâl) Ebû Katâde'den, o da
Üseyr b. Câbir'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Abdullah b. Mes'ud'un
evinde idim. Ev doluydu. Derken Kû-fe'de kızıl bir rüzgâr esti...
Ve râvî İbnû Uleyye
hadîsi gibi rivayet etmiştir.
Bu hadîsten maksad
şudur : Harb tehlikesi olduğunu sezen bir adam Hz. Abdullah b. Mes'ud'a gelerek
kıyamet kopuyor, demiş. O da : Bu bir şey değil, asıl kıyamet Şamlılarla
Romalılar arasında vuku bulacak dehşetli muharebede kopacaktır, demiştir. Yâni;
öyle bir harb olacak ki, kalan mirası taksim edecek mirasçı bulunmayacak,
alınan ganimete sevinecek kimse kalmayacaktır. Bu harbde müsîümanlar Ölüm var,
dönüm yok diyen en yiğit askerlerinden fırkalar teşkil ederek düşmanın üzerine
sevkedecekler, fakat bu fırkalar eriyip bitecek, üç defa yenisini gönderdikleri
halde yine bir netice elde edemeyeceklerdir. Nihayet ehl-i İslâm'ın kalan
gazilerine Teâlâ Hazretleri zafer nasib edecek, misli görülmedik bir harb
yaparak düşmanı kıracaklar, harbi kazanacaklardır. Bu harb o kadar şiddetli
olacak ki, çarpışan küffarın yanından kuşlar geçse, az sonra bunların yere
serilmiş olduklarını göreceklerdir. Bir babanın yüz oğlu olsa, bu harbde yalnız
biri sağ kalacaktır. Yâni; harbden kurtulanlar yüzde bir nisbetinde olacaklardır.
İşte Hz. İbni Mes'ud 'un miras taksim edilmez olmadıkça, ganimetle ferahlanma
bulunmadıkça sözlerinden muradı bu neticedir. İki taraftan o kadar insan
kırılacak ki, mirasa konacak mirasçı kalmayacak, alman ganimeti taksim edecek
gâzî kalmayacaktır. Bu yetmemiş gibi üstelik Deccal'm çıktığı haberi gelecek,
bunun üzerine gaziler aldıklarını bırakarak onun karşısına yürüyeceklerdir.
Müslim sarihlerinden
Übbî diyor ki : «Harbeden Öncü fırka bitecektir sözüne bir bak! Bunun mânâsı
hakikaten yok olacaktır demekse, bundan sonraki iki taraf da galib gelmeden
dönecektir, cümlesiyle bunun arası nasıl bulunur? Meğer ki, bu sözden o
fırkanın mensub olduğu ordu kastedilmiş olsun! Zîra bir fırkanın bitmesinden
bütün ordunun mağlûb olması lâzım gelmez. Yâni; iki tarafın fırkaları bitecek,
fakat orduları kalacaktır.»
Hadisdeki «debre»
kelimesi «dâire» şeklinde de rivayet edilmiştir. Debre zafer ve nusret
mânâlarına gelir. Bu kelime hezimet mânâsına da kullanılır. Dâire de aşağı
yukarı zafer manasınadır.
38- (2900)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir Abdülmelik b.
Umeyr'den, o da Câbir b. Semura'dan, o da NâfiJ b. Utbe' den naklen rivayet
etti. Nâfi' şöyle demiş : Bir gazada Resûlüllah (Satlailahi Aieyhi ve
Sellemi'lc birlikte idik. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ye Sellem)'e bati
tarafından üzerlerinde yün elbiseler bulunan bir kavim geldi. Ve kendisine bir
tepenin yanında tesadüf ettiler. Onlar ayakta Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
oturuyordu. Nefsim bana dedi ki: Şunlarm yanına git de onlarla Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in araşma dur. Ona bir baskın yapmasınlar! Sonra
(kendi kendime) belki onlarla bir sır konuşur, dedim ve yanlarına vararak
onlarla Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in arasına durdum. Nâfi'
şöyle demiş : Müteakiben ondan dört kelime belledim, bunları elimde sayarım!
«Arab yarımadasında
gaza edeceksiniz. Allah onu size fethedecektir. Sonra iran'a gaza edeceksiniz.
Allah onu sîze fethedecektir. Sonra Romalılarla gaza edeceksiniz. Allah
orasını da size fethedecektir. Sonra Deccal'la gaza edeceksiniz. Allah onu da
fethedecektir.» buyurdular.
Râvî diyor ki: «Bunun
üzerine Nâfi' : Yâ Câbir! Biz Romalılar fet-hedilmedikçe Deccal'm çıkacağını zannetmiyoruz,
dedi.»
Arab yarımadasının
sınırlarını evvelce görmüştük. Kısacası îmam Mâlik 'den bir rivayete göre Arab
yarımadası Mekke, Medîne, Yemâme ve Yemen 'den ibarettir.
Hadîs-i şeriften
murad; bu yarımadanın kalan yerlerini yahut hiç bir kâfir kalmamak şartiyle
bütününü elde edeceksiniz, demektir. Taberî : «Burada hitap yalnız mevcutlara
değil, hem onlara hem diğer sahabeye ve kıyamete kadar Allah yolunda
harbedecekleredir.» diyor. Hadîs-i şerîf Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'in mucİzelerindendir.
39- (2901)
Bize Ebû Hayscme Züheyr b. Harb ile İshak b. İbrahim ve Ibnû Ebı Ömer El-Mekkî
rivayet ettiler. Lâüz Züheyr'indir. (İshak : Ahberana; ötekiler: Haddesena
tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Süfyan b. Uyeync Fırat
El-Kazzaz'dan, o da Ebû't-Tufeyl'den, o da Huzey-fe b. Esîd El-Gıfârî'den
naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Biz müzâkere ederken Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) yanımıza çıkageldi.
Ve:
«Neyİ müzâkere
ediyorsunuz?» diye sordu. Ashab :
— Kıyameti anıyoruz,
dediler,
«Siz ondan önce on
alâmet görmedikçe, o kop mayaca ktır.» buyurdu. Ve dumanı, Deccal'i, dâbheyi,
güneşin battığı yerden doğuşunu, İsa b. Meryem (Aleyhissclârnj'uı inişini,
Ye'cûc ve Me'cûc'ü ve biri doğuda, biri batıda, biri de Arab yarımadasında
olmak üzere üç yerin batacağını, bunların sonu Yemen'den çıkıp insanları
haşrolunacakları yere sürecek bir ateş olacağım anlattı.
40- (...)
Bize Ubeydullah b. Muaz El-Anberî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize bafcam rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Fırat EI-Kazzâz'dan, o da Ebû't-Tufeyl'den, o da
Ebû Serîha Huzeyfe b. Esid'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş): Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Seltem) yüksek bir yerde idî. Biz de ondan aşağıda bulunuyorduk.
Bize uzanarak :
«Neyi müzâkere
ediyorsunuz?» diye sordu.
— Kıyameti, dedik.
Şöyle buyurdular :
«Şüphesiz ki on alâmet
zuhur etmedikçe kıyamet kopmnyacakttr. Doğuda bîr yer batması, batıda bir yer
batması, Arab yarımadasında bir yer batması, duman, Deccal, dabbetü'l-arz,
Ye'cûc ve Me'cûc, güneşin battığı yerden doğması ve Aden toprağının sonundan
bir ateş çtkarak, insanları yolcu eden bir ateş.»
Şu'be demiş ki : Bana
Abdu'1-Aziz b. Rufey de Ebû't-Tufeyl'dcn, o da Ebû Serîha'dan, Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'i anmayarak bunun mislini rivayet etti. (Bu iki râviden biri
onuncuda) «İsâ b. Meryem (Aleyhîsselârn) 'in inişi...» Diğeri: «insanları
denize atacak br rüzgâr...» demişi erdir.
41- (...)
Bize bu hadîsi Muhammed b. Beşşâr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed
(yâni; îbnû Cafer) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be Fırat'dan rivayet etti.
(Demiş ki) : Ben Ebû't-Tuîeyli Ebû Serihâ'-dan rivayet ederken dinledim. (Şöyle
demiş) : Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi vcSellem) yüksek bir yerde idi. Biz de o yerin
altında konuşuyorduk:
Ve râvî hadîsi yukarki
gibi nakletmiştir.
Şu'be demiş ki:
Zannederim: «(Bir yere) indikleri vakit onlarla beraber iner, istirahat ettiği
vakit onlarla istirahat eder.» de dedi.
Şu'be şöyle demiş :
Bana bir zât dahi bu hadîsi Ebû't-Tufeyl'den, o da Ebû Serîha'dan naklen
rivayet etti. Ama onu Ref eylemedi. Bu iki zattan biri: «İsâ b. Meryem'in
nüzulü... Diğeri: «Onları denize atacak bir rüzgâr...» dedi.
(...) Bize
bu hadîsi Muhammed "b. Müsenuâ da,rivayet etti. (Dedi ki) . Bize
Ebû'n-Nu'man Hakem b. Abdillah El-Iclî rivayet etti. (Dedi kij : Bize ŞuT>e
Fırat'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Ebû't-Tufeyl'e Ebû Se-rîha'dan rivayet
ederken dinledim. (Şöyle demiş) : Konuşuyorduk, derken Resûlüllah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) üzerimize uzandı...
Râvi, Muâzla İbni
Ca'fer'in hadîsi gibi rivayette bulunmuştur.
İbnû Müsennâ dedi ki:
Bize Ebû'n-Nu'man Hakem b. Abdillah rİvâ-yet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be
Abdü'1-Aziz b. Rufey'den, o da Ebût'-Tufeyl'den, o da Ebû Serîha'dan naklen bu
hadîsin mislini rivayet etti. «Onuncusu İsâ b. Meryem'in inmesidir...» dedi.
Şu'be : Bu hadîsi
Abdü'1-Aziz ref etmemiştir, demiş.
Bu hadîs hakkında
Darekutnî, İmam Müslim'e itiraz etmiş ve : «Fırat'tan başkası sahîh bir yolla
onun Ebû't-Tufe 'den merfu' olarak rivayet etmemiştir. Abdû'1-Aziz b. Rufey'
ile Abdû'l-Melik b. Meysere onu mevkuf olarak rivayet etmişlerdir.»
demiştir.
îbnû Rufey' rivayetini
Müslim de mevkuf olarak tah-ric etmiştir. Fakat bu mevkufiyyet hadîse dokunmaz,
çünkü Abdu'l-Aziz b. Rufey' mevsuk bir hafızdır. Onun mu'temed bir râvî! olduğuna
hadîs imamları ittifak etmişlerdir. Mevsuk râvînin ziyâdesi (ise makbuldür.
Hadîs-i şerîf dumanın kıyamete yakın zuhur ederek kâfirlerin canlarını
alacağım, mü'minîeri ise nezleye tutulmuş gibi yapacağım söyleyen zatın
kavlini te'yid etmektedir. Mes'ele Bed'ül-Halk bahsinde geçmiş, îbnû Mes'ud
hazretleri bunu kabul etmeyerek: «Bu dumandan murad; kıtlık zamanında açlıktan
Kureyş'in gökyüzünde duman varmış gibi görmelerinden ibarettir.» demişti.
Ulemâdan bir cemâat îbnû Mes'ud (Radiyallahu anh)'m kavlini tercih etmiş; Hz.
Huzeyfe ile İbnû Ömer ve Hasan-ı Basrî ikinci kavle zâhib olmuşlardır. Hz.
Huzeyfe bu kavli Peygamber (Sallathhâ Aleyhi ve Sellem) 'den rivayet etmiş,
dumanm yeryüzünde kırk gün kalacağını söylemiştir. Dumanın iki defa görünmesi
de ihtimal dahilindedir, îki rivayetin arası bu suretle bulunmuş olur.
Dabbetü'l-arzın
çıkacağı Kur'ân-ı Kerîm'de haber verilmiştir. Müfessirler bunun Safa dağından
çıkacak büyük bir hayvan olduğunu söylemişlerdir. Bâzıları dâbbetü'1-arzm biri
Mehdi, diğeri Hz. İsâ zamanında, üçüncüsü de güneş batıdan doğduktan sonra
olmak üzere üç defa çıkacağını söylemişlerdir. Hz. Abdullah b. Amr'dan bir
rivayete göre dâbbetü'I-arz Deccal hadîsinde zikri geçen cessasedir.
Aden; Yemen'de meşhur
bir şehirdir. Marûdi'nin beyânına göre Aden Udûn'dan alınmıştır. Udun, bir
yerde ikâmet etmektir. Yemen hükümdarı Tübba' suçluları bu şehirde hapsettiği
için ona bu isim verilmiştir. Yemen 'den çıkan ateş insanları haşredecektir.
Bundan sonra görülecek hadîsde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem)
«Hicaz toprağından
Büsra'dakİ develerin boyunlarını aydınlatacak bir ateş çıkmadıkça kıyamet
kopmayacaicter.» buyurmuştur. Kaadî Iyâz insanları bir yere toplayarak ateşin
bu olduğunu söylemiş :
«İhtimal insanları
toplamak için bunlar ayrı ayrı iki ateştir. Yahut ilk çıkışı Yemen 'den olacak
kuvveti ve zuhuru Hicâz'da müşahede edilecektir.» demişse de Nevevî bunu kabul
etmemiş : «Hadîsde Hicaz ateşinin haşre müteâllik olduğu bildirilmemiştir. O,
başlı başına bir kıyamet alâmetidir. Zamanımızda altıyüzelli dört tarihinde
Medine'de bir ateş çıkmıştır. Bu ateş pek büyük olup, Medine 'nin doğusundaki
taşlığın arkasından zuhur etmiştir. Onun hakkında bütün, Şam 'da ve şâir
beldelerde tevâturen ilim sabit olmuştur. Bana da Medî-nelilerden onu gören
haber verdi.» demiştir.
42- (2902)
Bana Harmcle b. Yahya rivayet etti,
(Dedi ki) : Bize haber
verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İhnû
ŞihaVdau naklen İbnû Vehb haber
verdi. (Demiş ki) : Bana İbnû Müscyyeb haber verdi. Ona da Ebû Hürcyre hafcer vermiş ki, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar. H.
Bana Ahdû'l-Mclik b.
Şuayb b. Lcys de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize bafcam, dedemden rivayet etti.
(Demiş ki) : Bana Ukayl b. Hâlid, İbnû Şihâb'dan rivayet etti ki, şöyle demiş :
İbnû Müseyyeb dedi ki: Bana Ebû Hüreyre haber verdi ki, Resûlüllah (Sailallahü
Aleyhive Sellem):
«Hicaz toprağından
Bûsra'daki develerin boyunlartnı aydınlatacak bir ateş çıkmadıkça kıyamet
köpmayacaktir.» buyurmuşlar.
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâ'bu'l-Fiten»'de tahric etmiştir. Bû s-ra, Havran nâmıyle de meşhur bir
şehir olup, Dimesk le üç konak mesafededir.
Kurtubî :
«Et-Tezkira» adlı eserinde Medîne'de böyle bir ateşin çıktığından
bahsetmektedir. Ateş altıyüzellidört senesinde büyük bir zelzeleden sonra zuhur
etmiş, çaijamba gecesi başlıyarak cuma gününün kuşluk vaktine kadar devam
etmiştir. Bu ateş Büsra dağlarından da görülmüştür.
İmam Nevevî 'nin yukarda bahsettiği ateş de budur.
43- (2903)
Bana Amru'n-Nâkıd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Esved h. Âmir rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Züheyr, Süheyl b. Ebî Sâlih'den, o da babasından, o da Ebû
Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem):
«Evler Ihaba yahut
Yehâba ulaşacaktır!» buyurmuşlar. Züheyr
demiş ki : Süheyl'e: Burası Medine'den ne kadar tutar? diye sordum. Şu kadar ve
şu kadar mildir, dedi.
Ihâb yahut Yehâb,
Medîne'ye birkaç mil mesafede bir yerdir.
Hadîsti şerif Medine
'nin son derece genişleyerek evlerinin tâ bu yere kadar uzanacağını
bildirmektedir. Übbî: «Medine 'nin evlerinin bu yere varması vuku bulmuş bir
mu'cizedir. Taberî bu mucizenin Benî Ümeyye hükümeti zamanında vuku bulduğunu,
sonra evler azalarak o yerin çoraklaştığını söylemektedir.» diyor.
Bugün Medine misli
görülmedik bir şekilde büyümüş ve sür'atle büyümektedir. 1939'da Medîneye iki
mil mesafede bulunan Küba ile Medine arasında geniş bir ekinlik bulunuyordu.
Tarlaların bir UCU tâ mescid-i zil-kıbleteyne varıyordu. Resûlüîlah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) in ilk cuma namazını kıldığı Mescid-ı Benî Salim b. Avf ile
Hz. Osman'in yüzüğünü düşürdüğü kuyu tarlalar içinde bulunuyorlardı. Bugün
buraları tamamıyle ev olmuş, bir karış hâli yer kalmamıştır.
44- (2904)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'kub (yâni; İbni
Abdirrahman) Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hürey-re'den naklen rivayet
etti ki: Resûlüİlah (Sullallahü Aleyhi ve Sellem);
«Kıtlık, yağmursuz
kalmanız değüdir. Lâkin kıtlık size tekrar tekrar yağmur verilecek yerin hiç
bir şey bitirmemesidir.» buyurmuşlar.
Bu hadîsdeki seneden
murad; kıtlıktır. Resûlüîlah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) hakikî kıtlığın
kuraklıktan değil, fazla yağmurdan ileri geldiğini beyân buyurmaktadır.
Filhakika sürekli yaşlığın tahribatı kuraklıktan daha beterdir. Çünkü kurak
senelerde az çok yine mahsul elde edilir. Fakat yaşlık uzun zaman devam
ederse, bir taraftan sellerin basması, bir taraftan mahsulâtın çürümesi
sebebiyle umûmî kıtlık meydana gelir. Yeryüzünde mahsul namına bir şey kalmaz.
45- (2905)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet etti, H.
Bana Muhammed b. Rumh
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Nâ-fi'deıı, o da İbni Ömer'den naklen
haber verdi ki, kendisi Resûlüîlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)i doğuya dönmüş
olduğu halde şöyle buyururken işitmiş:
«Dikkat! Hiç şüphe yok
ki, fitne şuradadır. Dikkat! Hiç şüphe yok kİ, fitne şurada! Şeytanın
boynuzunun doğduğu yerdedir.»
46- (...)
Bana Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîrî ile Muhammed b. Müsennâ da rivayet ettiler.
H.
Bize Ubeydullah b.
Saîd dahî rivayet etti. Bu râvîlerin hepsi Yahya EI-Kattnn'dan rivayette
bulunmuşlardır. Kavârîrî dedi ki: Bana Yahya b. Saîd, Ubeydullah b. Ömer'den
rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Nâfi İbnû Ömer'den rivayet etti ki: Resûlüîlah
(Saliallahü Aleyhi ve Sellem) Hafsa'nın kapısı yanında durmuş ve eliyle doğu
tarafına işaret ederek:
«Fitne şurada,
şeytanın boynuzunun doğduğu yerdedir.» buyurmuş; bunu iki veya üç defa
söylemiştir.
Ubeydullah b. Saîd
kendi rivayetinde: «Resûlüîlah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) Âişe'nin kapısı
yanında durmuş.» dedi.
47- (...)
Bana Harmcle b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbnû Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus, İbnû Şihab'dan, o da Salim b. Abdillah'dan, o da
babasından naklen haber verdi kî, Resûlüllah (Sallalîahii Aleyhi ve Sellem)
doğuya dönmüş olduğu halde:
«Hâ işte, fitne
buradadır! Hâ işte, fitne buradadır! Hâ işte, fitne bu arada, şeytanın
boynuzunun doğduğu yerdedir.»
buyurmuşlar.
48- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şcybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze b. Ammâr'dan, o da
Sâlim'den, o da İhni Ömer'den naklen (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallailahü
Aleyhi ve Sellem) Âişe'nin ı da doğuyu kastederek:
başı şu taraftan,
şeytanın boynuzunun doğduğu yerdendir.»
49- (...)
Bize İbnû Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İshak (yâni; İbni Süleyman)
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hanzale haber verdi. (Dedi ki) : Ben Sâlim'i
şöyle derken işittim. Ben İbnû Ömer'i şunu söylerken dinledim. Ben Resûlüllah
(Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) 'i eliyle doğu tarafına işaret ederek üç defa :
«Hâ işte, fitne
buradadır. Hâ işte, fitne burada, şeytanın İkİ boynuzunun doğduğu yerdedir.»
buyururken işittim.
50- (...)
Bize Abdullah b. Ömer b. Eban ile Vâsıl b. Abdi'1-A'la ve Ahmed b. Ömer
El-Vekiî rivayet ettiler. Lâfız İbni Ebân'ındır. (Dediler ki) : Bize İbnû
Fudayl babasından rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Salim b. Abdillah b. Ömer'i
şöyle derken işittim : Ey Iraklılar! Size küçüğü soracak ve sizi büyüğe
bindirecek değilim! Ben babam Abdullah b. Ömer'i şunu söylerken işittim:
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)i:
«Şüphesiz kİ, fitne şu
taraftan gelecektir.» buyururken dinledim ve eliyle doğu tarafına işaret
ederek:
«Şeytanın iki
boynuzunun doğduğu yerden!» buyurdular. Halbuki siz birbirinizin boyunlarını
vuruyorsunuz. Musa, Fir'avn hanedanından Öldürdüğü şahsı ancak hata suretiyle
öMürmüş; bunun üzerine Allah (Azze ve Cell'e)
kendisine :
«Sen bir nefis
öldürdün de, biz seni üzüntüden kurtardık ve seni adamakıllı imtihan ettik.» [1] buyurmuştur.
Ahmed b. Ömer kendi
rivayetinde: «Sâlim'den» dedi. «İşittim» demedi.
Bu hadîsi Buharı ile
Tirmizî «Kitabu'I-FHen»'de tahric etmişlerdir.
Heravî: «Şeytanın
boynuzlarından murad; başının iki tarafıdır.» demiş. Bâvûdî ise şeytanın
hakikaten boynuzlan olduğunu söylemiştir. Bâzılarına göre hadîsdeki boynuzdan
murâd; kuvvettir. Bu takdirde hadîsin mânâsı: «Güneş şeytanın kuvvet bulduğu
zaman doğar...» demek olur.
'Resûlullah(Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in doğu tarafa işaret buyurması o zaman doğuluların
ekseriyetle kâfir olmasındandır. Nitekim şimdi de en azılı küffâr oradadır.
Fitnenin doğudan zuhur etmesi aynı zamanda Cemel ve Sıffın vak'alarına da
işaret olmuştur. Kezâlik Haricîler Necid, Irak ve daha Öteye doğru şark
taraflarında zuhur etmiş; Müslümanların başına en büyük fitne olmuşlardır.
Resûlüllali (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) bunları vukuundan evvel bilmiş, haber
vermiştir. Hadîs-i şerîf onun mucizelerinden biridir.
51— (2906)
Bana Muhammed 'h. Kâfi' ile Abd b. Humeyd rivayet ettiler. (Abd: Ahberanâ;
İbnû Râfi' ise: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize
Abdûrrezzak rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Züh-H'den, o da İbnû
Müseyyeb'den, o da Ebû Hürcyre'den naklen haber verdi. (Şöyle demiş) :
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltetn):
«Zû'l-Halasanın
etrafında Devs kadınlarının kıçları titremedikçe kıyâmetî kopmayacaktır.»
buyurmuşlar.
Zü'1-Halasa cahîliyet
devrinde Devs kabilesinin taptıkları Tebâlede 'bulunan bir putmuş.
52- (2907)
Bize Ebû Kâmil El-Cahderî ile Ebû Ma'n Zeyd b. Yezid Er-Rakâşî rivayet ettiler.
Lâfız Ebû Mâ'n'ındır. (Dediler ki) : Bize Hâlid b. Haris rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Abdü'l-Hamîd b. Ca'fer, Esved b. Alâ'dan, o da Ebû Seleme'den, o da
Âişe'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Ben KcsûlüUuh (Sallaliahü Aleyhi ve
Sellem)"ı şöyle buyururken işittim:
«Lât ile Uzza'ya
tapılmadıkça, gece İle gündüz gitmeyecektir.»
Bunun üzerine ben :
— Yâ Resûlallahî Ben
zannederdim ki Allah:
«Hak dinini müşrikler
hoşlanmasa da bütün dinlerin fevkine çıkarmak için Resulünü hidayet ve hak dini
ile gönderen odur.» [2]
âyetini indirdiği vakit hu iş tamam olmuştur, dedim.
«Şüphesiz ki, bundan
Allah'ın dilediği olacaktır. Sonra Allah güzel bîr rüzgâr gönderecek ve
kalbinde hardal tanesi kadar iman olan herkesi öldürecek, yalnız hayırsız
olanlar kalacaktır. Bunlar da babalarının dinine döneceklerdir.» buyurdular.
(...) Bize
bu hadîsi Muhammed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Bekir (bu
zat El-Hanefî'dir) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize A'bdü'l-Hamid b. Ca'fer bu
isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti.
Ebû Hüreyre rivayetini
Buharı «Kitâbu'l-Fiten»'de tahric etmiştir.
Devs kadınlarının
kıpırdamasından murad; bazılarına göre Zül-Halasa denilen putun etrafında tavaf
ederken kıçlarının birbirlerine çarpmasidır.
Zü'1-Halasa, Devs
kabilesinin yaşadığı yerde bulunan bir puttur. Bu kabile Yemen'de Tebâle
denilen yerde yaşarlarmış. Darb-ı mesel olmuş bir tebâle daha vardır. Arablar :
«Bu iş hacılara Tebâleye gitmekten ehvendir.» derler. O Tebâle Tâif 'dedir.
Hadîs-i şerif Devs kabilesinin bir gün gelip tekrar putperestliğe döneceğini
haber vermektedir.
ikinci rivayetteki
gece ile gündüzün gitmesinden murad; zamanın bitmesidir. Yâni; Lât ve Uzza
adlarındaki putlara tapılmadıkça kıyamet kopmayacaktır, demektir, Hadîs-i
şerifin izahı iman bahsinde geçmiştir.
53- (157)
Bize Kuieybe b. Saîd, Mâlik b. Enes'den —ona okunanlar meyanmda — p da
Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'-den naklen rivayet etti ki,
Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem):
«Bir adam birinin
kabrinin yanından geçerken, keşke onun yerinde ben olaydım, demedikçe kıyamet
kopmayacakîır.» buyurmuşlar.
54- (...)
Bize Abdullah b. Ömer b. Muhammcd b. Ebfm b. Salih ile Muhammed b. Yezîd
Er-Uıfâî rivayet ettiler. Lâfız İlini Ebân'mdir. (Dediler ki) : Bize İbnü
Fudayl, Ebû İsmail'den, o da Ebû Hâzîm'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet
etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah ($allaüahü Aleyhi ve Sellem):
«Nefsim yed-i
kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, bir adam bİ-rinin kabrinin yanından
geçerek üzerinde yuvarianmadıkça ve keşke bu kabir sahibinin yerinde ben
olaydım, demedikçe dünya bitmeyecektir. Halbuki bu sözü ona söyleten din
değil, ancak belâ olacaktır.» buyurdular.
55- (2908)
Bize İbni Ebî Ömer EI-Mekkî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mervân, Yezid'den,
(bu zât İbnû Keysân'dır), o da Ebû Hâzım'dan, o da Ebû Hüreyre'dcn naklen
rivayet etti. (Şöyle demiş) : Peygamber (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) ;
«Nefsim yed-i
kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, İnsanlara öyle zaman gelecek, kâtİl ne
için öldürdüğünü bilmeyecek; maktul de neden dolayı öldürüldüğünü
bilmsyecckiu-.» buyurdular.
56- (...)
Bize Abdullah b. Ömer b. Eban ile Vâsıl h. Abdi'I-A'Iâ da rivayet ettiler.
(Dediler ki) : Bize Muhammed b. Fudayl, Ebû İsmail EÎ-Eslemî'den, o da Ebû
Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş): Kesûlüllah
(Sailallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Nefsim yed-i
kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, insanlar üzerine gün gelip kâtü niçin
öldürdüğünü, maktul de niçin öldürüldüğünü bil-meyinceye kadar dünya
bitmeyecektir.» buyurdular.
— Bu nasıl olacak?
denildi.
«Here! Katil de, maktul de cehennemde olacaklar.»
buyurdular.
İbni Ebân'ın
rivayetinde râvî: «O Yezid b. Keysan Ebû İsmail'den naklen rivayet etmiştir,
demiş. Eslemî'yi anmamıştır.
Babımızın birinci
rivayetini Buharı «Kitâbu'l-Fiten»'de tahric etmiştir.
Bu hadîsde Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kıyamete yakın bir kimsenin, kabir yanından
geçerken, keşke bunun yanında ben olsaydım, diyerek onun yerine Ölmek
isteyeceğini, ikinci rivayette de bu isteğin dininden dolayı değil, başına
gelen fitne ve belâlardan ileri geleceğini haber vermektedir. Bu mucize dahî
zuhur etmiştir. Bugün birçok kimselerin çeşitli dünyevî ıstıraplarla ölümü
istemek değil, bilfiil intihar ettikleri görülmekte hattâ olağan sayılmaktadır.
Bugün artık çok defa
katil niçin öldürdüğünü, maktul de niçin öldürüldüğünü bilmez olmuşlardır.
Hadîsin îbni Ebân
rivayetinde takdim tehir vardır. Zahire bakılırsa Yezîd b. Keysan, Ebû İsmail
'den rivayet etmiş sanılır. Bu yanlıştır. Yezîd b. Keysan, Ebû İsmail'in
kendisidir. Nitekim bâzı nüshalarda Yezîd. b. Keysan 'dan yâni; Ebû
İsmail 'den denilmiştir. Doğrusu da budur.
Hadîsdeki hereden
murad katildir.
57- (2909)
Bize Ebû Bekr fo. Ebî Şeybe ile İbnû Ebî Ömer rivayet ettiler. Lâfız Ebû
Bekir'indir. (Dediler ki) : Bize Sütyan b. Uyeyne, Zi-yâd b. Sa'd'dan, o da
Zührî'den, o da Saîd'den naklen rivayet etti. Saîd Ebû Hüreyre'yi Peygamber
(Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'den naklen şöyle derken işitmiş: «Kâbe'yİ
Habeşlilerden incecik baldirlı biri harab edecektir.»
58- (...)
Bana Harmele b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnû Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus, İbnû Şihab'dan, o da İbnû Müseyyeb'den, o da Ebû
Hüreyre'den naklen ha'ber verdi. (Şöyle pemiş) : Resûliillah (Sallallahü A
leyhi ve Seİleın):
«Kabe'yi Habeşlilerden
incecik baldırlı bîri harab edecektir.» buyurdular.
59- (...)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdû'l-Aziz (yâni;
Ed-Derâverdî) Sevr b. Yezid'dcn, o da Ebû'l-Gays'dan, o da Ebû Hüreyre'den
naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Habeşlilerden incecik
baldırlı biri Allah (Azze ve Ceîle) 'nin
beytini ha rab edecektir.» buyurmuşlar.
Bu hadîsi Buhârî
«Kitabü'l-Hac»'da; Nesâî «Kitabu'l-Hac» ve «Kitabu't-Tesir»'de tahric
etmişlerdir.
Habeşlilerden murad;
Sudanlıların bir nev'idir.
Resûîüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) bir hadîslerinde: «Habeşlİlerde hayır yoktur. Aç kalırlarsa
çalarlar, doyarlarsa zİnâ ederler. Ama onlarda İki güzel haslet vardır. Yemek
yedirmek ve yolduIc gününde fakiri giydirmek.» buyurmuştur. Kabe 'nin tahribi
babında birçok hadîsler vârid olmuştur. Bunlardan bazılarını Ebû Dâvud
Et-Tayâlişî, Ebû Nuaym, îmam Ahmed ve İbnû'l-Cevzî tahric etmişlerdir.
Zü's-Süveyk ateyn :
İki baldircık sahibi, yani incecik bacaklı demektir.
Hadîsden murad; Kâbeyi
zayıf bir Habeşlinin harab edeceğini bildirmektedir.
Rivayetlerin umumundan
anlaşıldığına göre, bu hâdise îsa (Aleyhhselâm) yere indikten sonra olacak,
Kâbe'yi bağlarında ince bacaklı, şiş karınlı bir adam bulunmak üzere Habeşliler
yıkacak, taş üstünde taş bırakmıyacaklar. Hatta bu taşları denize
atacaklardır. Bu, kıyamete Kabe’nin kalkması demektir. Bir rivayette Kâbe'yi
yedi sene hac eden bulunmayacak ondan sonra Kabe yıkılacak, daha sonra Kur'ân-ı
Kerîm mushaflardan bîlâhere kalblerden silinecek, insanlar şiir ve mûsikîye ve
câhiliyet hikâyelerine dönecekler, sonra Deccal çıkacak ve îsa (Aleyhisselam)
inecektir. Bir rivayette Kâbe’nin iki defa yıkılacağı üçüncü defasında
Hacerü'l-Esved’in kaldırılacağı, başka bir rivayette, ikinci defada
Hacerü’l-Esved’in kaldırılacağı bildirilmiştir.
Burada şöyle bir sual
hatıra gelebilir. Teâlâ. Hazretleri. Harem-i Şerîf'in emniyette olduğunu
bildirmiştir. Bu hadîs ona muarız düşmüyor mu?
Cevab: Hayır! Muarız
değildir. Çünkü Harem-i Şerifin emniyeti kıyamet yaklaşıp, dünya harab
oluncaya kadardır. Kabe 'nin yıkılması ise ondan sonra olacaktır. Bâzıları
Habeşliler hâdisesi âyetin umumundan tahsis edilmiştir demişlerse de, Kaadî Iy
âz birinci kavlin daha zahir olduğunu söylemiştir.
60- (2910)
Bize Kuteybe h. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdu'I-Aziz (yâni; İbni
Muhammed) Sevr b. Zeyd'den, o da Ehû'l-Gays'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen
haber verdi ki, Resûlüllah (Sallallahâ Aleyhi ve kellem} :
«Kahtan'dan bir adam
çıkıp İnsanları sopasıyle sürmedikçe kıyamet Icopmayacaktır.» buyurmuşlar.
61- (2911)
Bİze Muhammed b. Beşşâr El-Abdî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'l-Kebir b.
Abdu'I-Mecîd Ebû Bekir El-Hanefî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdu'l-Hamid b.
Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Ömer b. Hakem'i Ebû Hüreyre'den, o da
Peygamber (Sallallahü Âleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet ederken dinledim :
«Cehcah denilen bir
adam melik olmadıkça, günlerle geceler gitmez.» buyurmuşlar.
Müslim der ki:
Abdü'l-Mecid oğulları dört kardeştir: Şerik, Ubeydul-lah, Umeyr ve
Abdû'I-Kebir.
Birinci rivayeti
Buhârî «Kİtâbu'l-Menâkib» ile «Kitâbu'l-Fiten* de tahric etmiştir.
İnsanları koyun sürüsü
gibi sopasıyle idare edecek olan bu adamın adı malûm değildir. Yalnız Kurtubî
bunun ikinci rivayetteki Cehcah olduğunu kat'iyyetle ifâde etmiştir. Bazıları
Kahtânî‘nin Mehdî 'den sonra çıkarak onun yolunda yürüyeceğini rivayet etmişlerdir.
Bir takımları bunun halife olacağını lâkin mütegallibeden olduğunu
söylemişlerdir. Mehdî'nin yolundan yürüyeceği rivayeti zayıftır.
62- (2912)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe üe tbnû Ebî Ömer rivayet ettiler. Lâfız İbnû Ebî
Ömer'indir. (Dediler ki) : Bize Süfyanı,
Zührî'den, o da Saîd'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki:
Peygamber (Sallalhhü Aleyhi ve Sellem)
63- (...)
Bana Harmele b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnü Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus, İbnû Şİhab'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana
Saîd b. Müseyyeb haber verdi ki, Ebû Hü-reyre şöyle demiş: Resûlüllah
(Sallalhhü Aleyhi ve Sellem):
«Kıldan ayakkabı
giyen, yüzleri kılıflı kalkanlar gibi olan bir ümmet sizinle harbetmedikçe
kıyamet kopmayacaktır.» buyurdular.
64- (...)
Bize Ebû Beki: b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyan b. Uyeyne,
Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)^ ulaştırmak suretiyle rivayet etti.
«Siz ayakkabıları
kıldan bîr kavimle harbetmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Ve siz gözleri küçük,
burunları yassı bir kavimle harbetmedikçe kıyamet kopmayacaktır.» buyurmuşlar.
65- (...)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yakub (yâni; İbni
Abdirrahman) Süheyl'den, b da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet
etti ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar :
«Müslümanlar Türklerle, yüzleri
kılıflı kalkanlar gibi
olup, kıl elbise giyen ve kıl içinde yürüyen bir
kavimle muharebe etmedikçe kıyamet kopmayacaktır.>>
66- (...)
Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki' ile Ebû Üsâme, İsmail b.
Ebî Hâlid'den, o da Kays b. Ebî Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet
etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Kıyametinönünde siz
ayakkabıları kıldan bir kavimle muharebe ede-kıhflı kalkanlar gibidir. Yüzleri
kırmızı, gözleri küçüktür.»
Bu rivayetleri Buhârî
«Kitâbu'I-Cihad»'da tahric
etmiştir.
Mutraka kelimesi «mutarraka»
şeklinde de rivayet edilmiştir. Bu takdirde hadîsin mânâsı; «Yüzleri dövülmüş
kalkanlar gibi...» demek olur. Kaâdı Beydâvî: «Yüzlerinin kalkana benzetilmesi
yaygın ve yuvarlak olduğundan. Kılıflı kalkana benzetilmesi de kaim ve etli
olmasındandır.» diyor. Ayakkabılarının kıldan olmasından murad; çarıktır. Bâzı
yerlerde tabaklanmamış gönden çarık giyerler. Bunlar üzerlerindeki kıllar
kazınmadan yapılır. Buhârî şârihi Aynî şöyle diyor : «Ayakkabılarının kıldan
veya kıllı deriden yapılması memleketlerinde başka yerlerde görülmedik derecede
çok kar yağdığı içindir. Bu ayakkabıları kurt vesâir hayvanat derisinden
yapılır.»
Hadîs-i şerîf Türkler
hakkında vârid olmuştur. «Kitabu't-Tabakat»'da
Türkler hakkında şöyle
denilmektedir:
«Türklere gelince, bunlar
sayılan pek çok olan bir millettir. Memleketleri muhteliftir. Yaşadıkları
yerler Horasan'ın doğusu ile Çin'in batısı arası ve Hindistan'ın şimaliyle
Kürey-i arzın sonu arasıdır. Maharet gösterdikleri ve bütün
inceliklerini bildikleri fazilet,
harb ve harb âletleridir.»
Burada şöyle bir sual
hatıra gelebilir : Hadîs-i şerîf ilerde olacak bir hâdiseyi haber veren
mucizelerden biri olduğuna göre Türk1er‘le yapılacak bu muharebe olmuş mudur
yoksa olacak mıdır?
Bu suale Aynî şöyle
cevab vermiştir: Bu harblerin bir kısmı altı-yüz onyedi tarihinde Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in haber verdiği gibi olmuştur. Türkler 'den büyük bir ordu çıkarak bütün Horasan
beldelerini kılıçtan geçirmiş bundan sâdece mağaralara sığınanlar kurtulmuşlardı.
Bunlar Rey, Kazvin ve Meragaya Kadar bütün İslâm beldelerini çiğneyip
geçmişler, kadınlarını esir etmiş, çocuklarını kesmişler. Sonra tâ isfehan'a
kadar sarkarak orada da sansız insan öldürmüşler. Atlarını cami ve mescid
direklerine bağlamışlardı. Gerek hadîs-i şerîf deki Türklerin tarihinden
gerekse Allâme Aynî 'nin tarih göstererek bahsettiği harblerden anlaşılıyor ki,
bu Türklerden murad; Cengiz Han ve torunu Hülâgû kumandası altında
müslümanlarla harbeden tatar ordularıdır. Bunların müslümanlara karşı
gösterdikleri gaddarlıklar tarihte pek meşhurdur.
67- (2913)
Bize Züheyr b. Harb ile Alî b. Hucur rivayet ettiler. Lâfız Züheyr'indir.
(Dediler ki) : Bize İsmail by İbrahim, Cüreyrî'den, o da Ebû Nadrâ'dan naklen
rivayet etti. (Şöyle demiş) : Câbir b. AbdiIIah'm yanında idik. Câbir :
Iraklılara kafiz ve dirhem toplanmaması yakındır, dedi. Biz:
— Bu nereden? dedik.
— Acemler tarafmdandırî Onu vermeyecekler,
dedi. Sonra ilâve etti. Şamlılara dînar ve müdy toplanmaması yakındır. Biz:
— Bu nereden? dedik.
— Romalılar tarafındandır, cevâbını verdi.
Sonra bir an sustu. Sonra şunu söyledi:
— Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«ümmetimin sonunda bir
halife gelecek, malı adetle saymayacak, avuç-'a avuçlayacaktır.» buyurdular.
Kavi diyor ki: Ben Ebû
Nadra ile Ebû Alâ'ya bunun Ömer b. Abdil-ziz olacağmı zanneder misin? dîye
sordum. —Hayır! cevâbını verdiler.
(...) Bize
İbnû Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdu'l-Vehhâb rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Saîd (yâni; El-Cüreyrî) bu isnadla ibu hadîsin mislim rivayet
etti.
68- (2914)
Bize Nasr b. Ali El-Cahdamî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr (yâni; İbni
Mufaddal) rivayet etti. II.
Bize Ali b. Hucur
Es-Sa'dî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail (yâni; îbni Uleyye) rivayet
etti. Her iki râvi Saîd b. Yezîd'dcn, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den
naklen rivayet etmişlerdir. Ebû Saîd (şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem);
«Sizin
halifelerinizden bir halife malı avuçla avuçlayacak, adetle saymayacaktır.»
buyurdular.
İbnû Hucur'un
rivayetinde (yahsû yerine) yahsî denilmiştir.
69- (2914-2913)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûs'Samed b. Abdi'l-Vâris
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize DÛvud, Ebû
Nadra'dan, o da Ebû Saîd ile Câbir b. Abdillah'dan naklen rivayet etti. (Şöyle
demişler) : Resûlüllah (Sallallahü A teyhi ve Sellem) ;
«Âhir zamanda bir
halife gelecek, mâlı taksim edecek, saymayacaktır.» buyurdular.
(...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû MÎuâviye, Dâvud b,
Ebî Hind'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd den, o da Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) den naklen bu hadîsin mislini rivayet etti.
Hz, Câbir rivayetinin
izahı biraz yukarda 2896 numaralı hadîs-de geçmişti. Diğer rivâyetlerdeki
halîfenin kim olduğu bildirilmemişse de, Tirmizî ile Ebû Dâvud bunun Mehdi
olduğunu söy-ldmişlerdir, Tirmizî 'nin
rivayet ettiği bir hadîsde :
«Arablara benim ehl-i beytimden ismi ismime
uygun bîr adam hükmet-medikçe kıyamet kopmayacaktır.» buyurulmuştur. Tirmizî :
«Bu hadîsi hasen sahihdir.» demiştir. Aynı hadisi Ebû Dâvud da rivayet
etmiştir. Onun rivayetinde :
«Yeryüzü zulümle nasıl
doldurulduysa, o da doğruluk ve adaletle dolduracaktır.» ziyâdesi vardır.
«Yahsû» ve «Yahsî»
fiilleri avuçla almak mânâsına gelirler. Halîfenin malı saymadan avuçla
vermesi, mal ve ganimetlerin çokluğundan ve kendisinin cömertliğinden
olacaktır.
70- (2915)
Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbni Beşşâr rivayet ettiler. Lâfız İbni
Müsennâ'mndir. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fev rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Şu'be, Ebû Mesleme'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Ebû Nadra'yı Ebû
Saîd-i Hudri'dcn naklen rivayet ederken dinledim. (Şöyle demiş) : Bana benden
daha hayırlı biri haber verdi ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
hendeği kazmaya başladığı vakit hem yüzünü siliyor, hem de Ammâr'a :
«İbnü Sümeyye'ye yazık
oldu. Seni azgın bir çete öldürecek!» buyuruyormuş.
71- (...)
Bana Muhammed b. Mu âz b. Abbâd El-Anberî ile Hureym b. Abdi'1-A'lâ da rivayet
ettiler. (Dediler ki) : Bize H&Iîd b. Haris rivayet etti. H.
Bize İshâk b. İbrahim
ile İshak b. Mansûr, Mahmud b. Gayian ve Muhanımed b. Kudâme dahî rivayet
ettiler, (Dediler kî) : Bize Nadr b. Şümeyl haber verdi. Her iki râvi
Şu'be'den, o da Ebû Mesleme'den naklen bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet
etmişlerdir. Yalnız Nadr'in hadîsinde :
«Bana benden daha
hayırlı biri, Ebû Katâde haber verdi.»
Halid b. Haris'in
hadîsinde:
«Zannederim Ebû
Katâde'yi kastediyor.»
Yine Hâlid'in
hadîsinde :
«Veyse yahut ya Veyse'bnİ
Sümeyye diyordu.» cümleleri vardır.
72- (2916)
Bana Muhammed b. Anır b. Cebele de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b.
Ca'fer rivayet etti. H.
Bize Ukbe b. Mükrem
EI-Ammî ile Ebû Bekir b. Nâfi' dahî rivayet ettiler. (Ukbe : Haddesenâ; Ebû Bekr
ise : Ahberanâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Gunder haber verdi.
(Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Hâlid'i, Saîd b.
Ebi'i-Hasen'den, o da annesinden, o da Ümmü Seleme'den naklen rivayet ederken
dinledim ki : ResûlüIIah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) Ammar'a :
«Seni azgın çete
öldürecektir.» buyurmuşlar.
(...) Bana
İshak h. Mansûr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûs'-Samed b. Abdû'l-Vâris
haber verdi. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid
El-Hazzâ' Saîd b. Ebi'1-Has.en ile Hasen'den onlar da annelerinden, o da Ümmü
Seleme'den, o da Peygamfcer (Sailallahü Aleyhi ve SeUem)'den naklen bu hadîsin
mislini rivayet etti.
73- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahî rivayet etti, (Dedi ki) : Bize İsmail b. İbrahim,
İbni Avn'den, o da Hasan'dan, o da annesinden, o da Ümmü Seleme'den naklen
rivayet etti. (Şöyle demiş) : ResûlüIIah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Ammâr'ı azgın çete
öldürecektir.» buyurdular,
Peygam'ber (Sailallahü
Aleyhi ve Sellem) bu hadîsde Hz. Ammâr b. Yâsir'i annesinin ismiyle anmıştır.
Annesi Sümeyye (Radıyaııanu anh müslüman olunca müşrikler tarafından pek çok
azab görmüş bir sa-hâbiyye İdi. Hadîsin bir rivayetinde bû'se kelimesinin
yerine «veyse», Buhârî'nin rivayetinde «veyha» denilmiştir. Bunlar mânâ
itibariyle birbirine yakın kelimelerdir. Başına ne dehşetli musibet geldi,
yazıklar olsun, vah vah mânâlarına gelirler. Bazıları, veyse ile veyha arasında
fark görmüş : «Veyha haketmediği bir tehlikeye düşen kimseye açındığı zaman
söylenir. Veyse ondan daha hafiftir; veyl ise hakettiği belâyı bulan kimse
hakkında kullanılır.» demiş. Ferra ise aralarında fark görmemiştir. Hz. A1i'den
bir rivayete göre veyh rahmet kapısı ,veyl azab kapısıdır. Veyh tehlikeye
yaklaşan kimseyi men etmek için, veyl ise tehlikenin içine dü-
Şen için kullanılır.
ResûlüIIah (Sallallahü
Aleyhi ve SellemS'in bu mucizesi de haber verdiği gibi zuhur etmiş. Hz. Ammar,
Sıff.in muharebesinde Hz. A1î tarafından doksan dört yaşında olduğu halde
aslanlar gibi çarpışarak şehid olmuştur.
Hz. A1î'nin Muâviye
ile yaptığı harblerde haklı olduğuna hüküm verenler bu hadîsle istidlal
etmişlerdir. Onlara göre A1î (Radİyallahu anh) hakka isabet etmiştir. Karşı
taraf âsîdirler. Lâkin müctehid oldukları için onların da günâhı yoktur. Fakat
Buharı şârihi Aynî bu babda bir hüküm vermeyip susmanın daha muvafık olduğunu
söylüyor.
74- (2917)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Şu'he, Ebû't-Teyyâh'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Ebû
Zür'ayi, Ebû Ilüreyrc'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den
naklen rivayet ederken dinledim. Şöyle buyurmuşlar:
«Ummetimi Kureyş'İn şu
kabilesi helak edecektir.»
Ashâb:
— Bize ne emir
buyurursun? demişler.
«Keşke insanlar
onlardan uzak kalsalar!» buyurmuşlar.
Bize Ahmed b. İbrahim
Ed-Devrakî ile Ahmed b. Osman En-Nevfel'i d| rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Ebû Dâvud rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Su'be, bu isnadda bu hadîsin
mânâsında rivayette bulundu.
Bu hadîsi Buhârî «Kİtâbu'l-Menâkıb»'da tahric etmiştir.
Kaadî Iyâz'm beyânına
göre Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu helaki şu hadîs-i şerîfiyle
beyân buyurmuştur :
«Çocukların kumandan
olmasından Allah'a sığınırım. Onlara itaat etseniz helak olursunuz. İsyan
etseniz, sizi helak ederler.»
Buhar î 'nin rivayet
ettiği bir hadîsde de :
«Ümmetimin helaki
Kureyş'ten bir takım çocukcağızların elinde olacaktır.» buyurulmuştur. Taberî
diyor ki: Kabileden murad; bü çocuklardır. Küçük ve tecrübesiz oldukları için
helak onlar sebebiyle vuku bulmuştur. Yoksa çocuk kumandanların zamanındaki
bütün ümmet kastedilmiş değildir.
«Keşke insanlar
onlardan uzak kalsalar...»cümlesinden murad: Harbe iştirak edip de muhalefette
bulunmak değil, tamamen uzak kalıp hiç iştirak etmemektir. Hz. Ebû Hüreyre'nin
bu çocuk kumandanları bildiği, fakat kargaşalık çıkmasın diye söylemediği
rivayet olunmuştur. Hadîs-i şerîf kumandanlar aleyhine ayaklanmanın câiz
olmadığına delildir. Ve bir mucizedir;
75- (2918)
Bize Amru'n-Nâkıd ile İfcnû Ebî Ömer rivayet ettiler. Lâfız İbni Ebî
Ömer'indir. (Dediler ki) : Bize Süfyan, Zührî'den, o da Saîd b. Müseyyeb'den, o
da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem):
«Kisra ölmüştür. Ondan
sonra kisra yoktur. Kayser helak olursa, ondan sonra âa kayser yoktur. Nefsim
yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, size onların hazineleri mutlaka
Allah yolunda verilecektir.» buyurdular.
Bana Harmele b. Yahya
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnû Vehb haber verdi. (Dedi kî) : Bana Yûnus
haber verdi. H.
Bana tbnû Râfi' ile
Abd b. Humeyd dahi Abdurrezzak'dan rivayet ettiler. (Dediler ki) ; Bize Ma'mer
haber verdi. Her iki râvî Zührî'den, Süfyan'm isnadı ve onun hadîsi mânâsında
rivayette bulunmuşlardır.
76- (...)
Bize Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dürezzak rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmam b. Münebbih'-den rivayet etti. Hemmâm, Ebû
Hüreyre'nin, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) den bize rivayet
ettikleri şunlardır diyerek bir takım hadîsler zikretmiştir. Onlardan biride de
şudur: Resûlüllah(Sailallahi< Aleyhi ve Sellem)
«Kisra helak olmuştur.
Ondan sonra artık kisra gelmeyecektir. Kayser de mutlaka helak olacak, ondan
sonra bir daha kayser gelmeyecek. Sîze onlarrn hazineleri mutlaka Allah yolunda
taksim edilecektir.» buyurdular
77- (2919)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir, Abdû'l-Melİk b.
Umeyr'den, o da Câbir b. Semııra'dan naklen rivayet etti. Câbir şöyle demiş:
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Kisra helak olduğu
vakit, artık ondan sonra kisrâ yoktur...» Râvî hadîsi tamamiyle Ebû Hüreyre'nin
hadîsi gibi nakletmiştir.
78- (...)
Bİze Kuteybe b. Saîd ile Ebû Kâmil El-Cahderî rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Ebû Avâne, Sinıâk b. Harb'da, o da Câbir b. Semura'dan naklen rivayet
etti. (Şöyle demiş) : Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)ı:
«Müslümanlardan bir
cemâat yahut mü'minlerden bir cemâat beyaz saraydaki kisra hanedanının
hazinesini mutlaka fethedecektir.» buyururken işittim.
Kuteybe : «Müslümanlardan bir cemâatin.» dedi. Şekk etmedi.
(...) Bize
Muhammed b. Müsennâ ile İbnû Beşşâr rivayet ettiler (Dediler ki) : Bize
Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Simâk b. Harb'den
rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Câbir b.
Semûra'yı dinledim. Şunu söyledi;
Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) den dinledim...
Râvî Ebû Avâııe'nin
hadîsi mânâsında rivayet etmiştir.
Bu rivayetleri Buhâri
«Kitâbu'l-Cihâd», «Kitâbu-Fardı'l-Humus» ve «Kitâbul-Menâkıb»'de tahric
etmiştir.
Ulemânın beyânına göre
bu hadîsin mânâsı Acem hükümdarı öldükten sonra bir daha Irak 'da Kisra
bulunmıyacak. Roma hükümdarı öldükten sonra da Şam 'da kayser bulunmayacak
demektir. Nitekim neticede öyle olmuştur.
Kisra, Acem şahı
demektir. Resûlüllah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in duâsıyle kisramn mülkü
tamamen parçalanmış, yok olmuştur.
Kayser; Roma
imparatoruna verilen unvandır. O da Şam 'da münhezim olmuş, memleketinin
gerilerine çekilmiştir. Bilâhare bunların memleketlerini müslümanlar peyderpey
fethetmiş ve hazînelerini Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliemj'in haber
verdiği şekilde sarfetmişlerdir. Beyaz saray, Medâyin şehrinde bulunan muhkem
bir kale imiş. İranlılar buna «Sefid köşk» derlermiş. Bugün beyaz sarayın
yerinde Medayın camii bulunmaktadır. Bâzıları bundan Hemedan'daki kal'a
kastedildiğini söylemişlerdir. Şehristan denilen bu kaleyi Darâ'nın yaptırdığı
söylenir. Kisramn hazinesi müslümanlar tarafından Hz. Ömer (Radiyallahu
anh) zamanında ele geçirilmiştir.
(2920) Bize
Kuteybe b. Saîd vivâyet etti. (Dedi ki)
: Bize Abdu'l-Aziz (yâni İbnû Muhammed) Sevr'den
(bu zât İbnû Zeyd Ed-Dılı’dır), o
da E'.,û'l-Gays'dan, o da
Ebû Hüreyre'deıı naklen rivayet
etti ki, Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Seliem) şöyle buyurmuşlar:
«Bir tarafı karada,
bir tarafı denizde bir şehir İşittiniz mi?» Ashâb :
— Evet yâ Resûlallah!
demişler.
«Benî İshak'dan yetmiş
bin kîşi bu şehre gaza etmedikçe kıyamet kop-mayacakt:r. Ona geldikleri vakit
inecekler, silâhla çarpışmayacaklar, ok da atmiyacaklar. Allah'dan başka ilâh
yoktur, Allah her şeyden büyüktür, diyecekler, hemen iki tarafından biri sükût
edecektir.»
Sevr demiş ki : Ben
onun ancak şöyle dediğini biliyorum : «Denizdeki taraf düşecek. Sonra ikinci
defa : Allah'dan başka ilâh yoktur. Allah her şeyden büvüktür, diyecekler,
öteki tarafı da sükût edecektir. Sonra üçüncü defa : Aîlah'dan başka ilâh
yoktur. Allah her şeyden büyüktür, -diyecekler. Kendilerine (kapılar)
açılacaktır. Müslümanlar oraya girecek ve ganimet alacaklardır. Onlar
ganimetleri taksim ederken birdenbire kendilerine bir yaygaracı gelecek :
Deccal çıkmıştır, diyecek. Onlar da her şeyi bırakıp döneceklerdir.»
(...) Bana
Mııhammed b. Merzûk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr b. Ömer Ez-Zehrânî
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Süleyman b. Bilâl rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Sevr b. Zeyd Ed-Dîlî bu isnadda bu hadîsin mislini rivayet etti.
Kaadî lyâz diyor ki :
«Sahih-i Müslim'in bütün asıl nüshalarında burada olduğu gibi. Benî İshak 'dan
yetmiş bin kişi denilmiştir. Bâzı ulema bunun ma'ruf ve mahfuz olan şekli Benî
İsrai1'den yetmiş bin kişi demişlerdir. Hadîsin siyakı da bunu göstermektedir.
Çünkü Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) bu sözü ile ancak Arab-3arı
kastetmiştir. Gaza edilecek şehir İstanbul'dur.»
Bâzıları «Benî İshak
'dan murad; İshak (Aleyhisselâm) 'in neslinden gelen Şam kürtleridir. Bunlar
müslümandır.» demiş. Molla Aliyyu'l-Kaârî de bu söze ilâveten : «İhtimal
onlarla beraber Benî İsmail 'den Arablar ve başka müslümanlar da varmıştır. Fakat
tağlib tarikiyle onları zikretmekle yetinmiştir. Bu işin onlara mahsus olması da
muhtemeldir.» demiştir.
79- (2921)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mııhammed b. Bişr
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbnû Ömer'den, o da
Peygamber (Sallallahü Aleyhl ve Seliem) 'den naklen rivayet etti. (Şöyle
buyurmuşlar) :
«Yahudilerle mutlaka
harbedeceksiniz ve onları mutlaka tepeleyeceksiniz. Hatta taş : Ey müslüman,
bu yahûdidir, gel de onu öldür, diyecektir.»
(...) Bize
bu hadîsi Muhammcd b. Müsennâ ile Ubeydullah b. Saîd de rivayet et! iler. (Dediler
ki) : Bize Yahya, Ubeydullah'dan bu isnadla rivayet etti. O hadîsinde : «Bu
arkamdaki yahûdidir.» demiştir.
80- (...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize 'Ehû Üsâme rivayet etti.
(Dedi ki) : Bana Ömer *b. Hamza haber verdi. (Dedi ki) : SâKm'i şunu söylerken
işittim : Bize Abdullah b. Ömer haber verdi ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem):
«Siz ve yahudüer
harbedeceksiniz. Hatta taş : Ey müslüman, şu arkamdaki yahûdidir. Gel de onu
öldür, diyecektir.» buyurmuşlar.
81- (...)
Bize Harmele b. Yalıya rivayet etti. (Dedi ki)
Bize İbnü Vehb haber verdi. (DecK ki) : Bana Yûnus İbnû Şihab'dan naklen
haber
verdi. (Demiş ki) :
Bana Salim b. Abdillah rivayet etti. Ona da Abdullah b. Ömer! haber vermiş ki:
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:
«Yahudi er sizinle
harbedecek ve onlara üstün geleceksiniz. Hattâ taş : Ey müslüman, şu arkamdaki
yahûdidir. Onu öldürüver, diyecektir.»
82- (2922)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'kub (yâni; tbni
Abdirrahman) Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hürey-re'den naklen rivayet
etti ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleynı ve Sellem) şöyle buyurmuşlar :
«Müslümanlarla
yahudiler harbefmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Müs-jlümanlar onları
öldürecekler. Hattâ yahûdi taşın ve ağacın arkasına saklanacak. Taş veya ağaç
da : Ey müslüman, ey Allah'ın kulu, şu arkamdaki yahûdidir. Hemen gel de onu
öldür! diyecektir. Yalnız Ğarkad müstesna! Çünkü o yahûdilerin
ayaçiarındandır.»
Bu hadîsi Buhârî
tahric etmiştir.
«Kitabu'l-Cihad>>ve
«Kitâbu'l-Menâkıb»'de Hadîs-i şerif
yahûdilerle müslümanlar arasında şiddetli harb olacağını, taşlarla ağaçların
dile gelip, arkamda yahûdi var, diye söyleyeceklerini bildiriyor. Müslim
sarihlerinden Übbî : «Bu sözü hakikat mânâya hamletmek için hiç bir manî
yoktur. Allah taşda idrâk halkeder. Maamafih mecaz olmak ihtimâli de vardır. Bu
takdirde onların köküne kibrit suyu damlatmaktan kinaye olur.» diyor. Kaadî
lyâz bu harbîn Deccal öldürüldükten sonra yapılacağını söylemiş: «Çünkü Deccal'ın
ekseriyetle tabiîleri yahûdilerdir.» demiştir.
Garkad : Kudüs
taraflarında yetişen dikenli bir ağaçtır. Taberi 'nin beyânına göre Deccal
orada öldürülecek, yahûdi harbi de orada olacaktır. Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'in bu ağacı yahûdilere izafe etmesi bundandır.
83 — (2923)
Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet ettiler. (Yahya :
Ahberanâ, Ebû Bekir ise : Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) :
Bize Ebû'l-Ahvâs rivayet etti. H.
Bize Ebû Kâmil
El-Cahderî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Ava-ne rivayet eUi. Her iki
râvi Simak'den, o da Câbir b. Semûra'dan naklen rivayet etmişlerdir. Câbir
şöyle demiş: Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ı:
«Şüphesiz kî,
kıyâmeîin önünde yalancılar zuhur edecektir.» buyururken işittim.
Ehû'I-Ahvas'ın
hadîsinde şu ziyâde vardır: «Ben kendisine: Bunu Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem)'den sen mî işittin? dedim. Evet! cevâbını verdi.»
(...) Bana
İbnû Müsennâ ile İbnû Beşşâr da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed
b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Si-mâk'den hu isnadla bu
hadîsin mislini rivayet etti.
Simâk şöyle demiş :
«Ben kardeşimi şöyle derken işittim : Câbir onlardan korunuverin, dedi.»
84- (157) Bana Züheyr
b. Ilarb ile tshâk b. Mansûr rivayet ettiler. (İshâk : Ahb|eranâ; Züheyr ise :
Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Biate Abdurrahman (bu zât
İbnü Mehdî'dir), Mâlik'den, o da Ebû'z-Zinad'tfan, o da A'rac'dan, o da Ebû
Hüreyrc'den, o da Peygamber (Satlallahü Aleyhi ve Selîem)'den naklen rivayet
etti. (Şöyle buyurmuşlar) : «Her bitji Allah'ın resulü olduğunu iddia eden
otuza yakın yalancı deccâl gönderilmedikçe kıyamet kopmayacaktır.»
(...) Bize
Muhammed b. Rnfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdür-rezzâk rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Mamer, Ilemmam b. Münebbih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) 'den naklen bu hadîsin mislini haber
verdi. Şu kadar var ki, o (yûb'ase yerine) |«yenbeisen demiştir.
Bu hadîsi Buharı
«Kitâbu'l-Menakib»'de tahric etmiştir.
Deccallarm
gönderilmesinden murad; kendi kendilerini göndermeleri yâni; meydana
çıkmalarıdır. Nevevî diyor ki : «Bu nevi deccalîar-dan asırlar boyunca birçok
kimseler zuhur etmiştir. Fakat Allah Teâlâ 'hepsini helak buyurmuş, hiç
birinden eser bırakmamıştır. Kalanlarını da öyle yapacaktır.»
Abdullah b. Zübeyr,
kendilerinin peygamber olduğunu söyleyen bu yalancılardan üçünü saymıştır.
Bunlar : Müseyleme-tu'1-Khzab, Esved-i Ansı ve Muhtarı SeIkafî'dirî ,
Aynı bunlara Tuleyha
b. Huve ylid, Secab binti Haris' ve Hâris.i Kezzab ile Abbasîler devrinde zuhur
eden bir cemâati da eklemiş : «Hadîsden murad; mutlak surette peygamberlik
iddia edenler değildir. Çünkü bunlar sayısız derecede çoktur. Maksad şân-ı
şevketi olanlardır.» demiştir.
Müseyleme Yemâme 'de,
Esved Yemen'de zuhur etmişlerdir.; Esved, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Selîem) 'in vefatından Önce öldürülmüş. Müseyleme de Hz. Ebû Bekr'in hilâfeti
zamanında tepelenmiştir. Tuleyha da Hz. Ebû Bekr'in hilâfeti zamanında meydana
çıkmış ve sahih kavle göre sonraları tevbe etmiş. Hz. Ömer zamanında vefat
etmiştir. Secah'in da sonradan tevbe ettiği rivayet olunur.
Muhtar-ı Sakafî,
Abdullah b. Zübeyr 'in hilafeti Kûfe'yi ele geçirmiş, Peygamberlik iddiasında
bu Cebrai1 (Aleyhiselâm) geldiğini ıddia
etmiştir. Sonraları o da öldürülmüştür Haris Abdu'1–Melık b. Mervan'in hilâfeti
zamanında ortaya çıkmış ve öldürülmüştür
85- (2924)
Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim rivayet ettiler. Lâfız
Osman'ındır. (İshâk : Ahberana; Osman ise : Haddesenâ tâbirlerini kullandılar.
Dediler ki) : Bize Cerir, A'meş'den, o da Ebû Vâl'-den, ö da Abdullah'dan
naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem)\e
birlikte idik. İçlerinde İbnû Sayyâd da bulunan bir takım çocukların yanından
geçtik. Çocuklar kaçtı, İbnû Sayyâd ise oturdu. Galiba Resûlüllah (Satlallahü
Aleyhi ve Selîem) bundan hoşlanmadı da ona:
«Allah hayrını versin!
Benim Resûlüllah olduğuma şehâdet ediyor müsün?» dedi, İbnü Sayyâd :
— Hayır!
Bilâkis sen benim Resûlüllah olduğuma
şehâdet edersin, cevâbını verdi. Bunun üzerine Ömer b. Hattâb :
— Bana müsaade buyur yâ Resûlallah! Şunu Öldüreyim,
dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selîem):
«Eğer bu senin
zannettiğin (d«ccal) ise onu öldürmeye gücün yetmez.» buyurdular.
86- (...)
Bize Muhammed b. AbdiIIah b. Nümeyr ile İshâk b. İbrahim ve Ebû Küreyb rivayet
ettiler. Lâfız Ebû Küreyb'indir. (İbnû Nümeyr : Haddesena; Ötekiler : Ahberana
tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye haber verdi. (Dedi ki)
: Bize A'meş, Şakîk'dan, o da Abdullah'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Scllem) 'le beraber yürüyorduk. Derken İbnû
Sayyâd'ın yanına uğradı. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona:
«Senin için bîr şey
sakladım.» dedi. İbnû Sayyad :
— Dumandır! dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem): «Sus! Sen değerini aşamazsın!»
buyurdu. Bunun üzerine Ömer:
— Yâ Resûlallah, bana müsaade et de şunun
boynunu vuruvereyim, dedi. Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem):
«B rak onu! Eğer bu
korktuğun şahıs ise, sen onu asla Öldüremezsin.» buyurdular.
87- (2925)
Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Salim b. Nuh,
Cüreyrî'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : İbnü Sayyâd'a Resûlüllah
(Sallalluhü Aleyhi ve Sellem) ile Ebû
Bekr ve Ömer, Medine'nin bir yolunda tesadüf
eltiler, Resûlüllah
(Sallallahü A leyhi ve Sellem) ona:
«Benim Resûlüllah olduğuma şehâdet eder misin?» dedi. O da:
— Benim Kesûlüllah
olduğuma şehâdet eder misin? mukabelesinde
bulundu. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem);
«Ben Allah'a,
meleklerine ve kitaplarına imân
ettim. Ne görürsün?»
dedi. İbnü Sayyad :
— Suyun
üzerinde bir taht
görüyorum, dedi. Bunun üzerine
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Denizin üzerinde
iblisin tahtını mı görüyorsun? (Daha) Ne görüyorsun?» dedi.
— İki doğrucu bir yalancı, yahut iki yalancı
bir doğrucu görüyorum! cevabını verdi. Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve
Sellem) :
«Karıştırdı, bırakın
onu!» buyurdular.
88- (2926)
Bize Yahya b. Habîb ile Muhammed la. Abdi'1-A'lâ rivayet ettiler. (Dediler ki)
: Bize Mu'temir rivayet etti. (Dedi ki) : Ben babamdan dinledim. (Dedi ki) :
Bize Ebû Nadra, Câbir b. Abdillah'dan rİ-vâyet etti. (Şöyle demiş) :
Nebiyyullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) beraberinde Ebû Bekr'le Ömer olduğu
halde İbnû Sâİd'e rastladı, İbnû Sâid çocuklarla beraberdi...
Ve Cüreyri'nin hadîsi
gibi nakletti.
89- (2927)
Bana Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîrî ile Muhammed b. Müsennâ rivayet ettiler.
(Dediler ki) : Bize Abdu'1-A'lâ rivayet etti. (Dedİ ki) : Bize Dâvud, Ebû
Nadra'dan, o da Eoû Said-i Hudrî'den naklen ; ivâyet etti. (Şöyle demiş) : Ionû
Sâıd'le Mekke'ye kadar arkadaşlık etim. Bana dedi ki:
— Beri bak, insanlardan öylesine rastladım ki,
beni Deccal zannediyorlar. Sen Resûliillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i :
«Onun çocuğu
doğmayacak!» derken işitmedin mi? Ben :
— Hay hay!
(işittim) dedim.
— Benim çocuğum doğdu. Sen Resûliillah
(Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)'i: «O Medîne İle Mekke'ye giremez!» derken
işitmedin mi? dedi. Ben :
— Hay hay!
(işittim) dedim.
— Ben Medine'de doğdum ve işte Mekke'ye
gidiyorum, dedi. Sonra ;özünün nihayetinde bana şunu söyledi:
— Beri bak, ben onun doğduğu yeri, mekânını ve
nerede olduğunu )ek âlâ bilirim. Böylece beni şaşırttı.
90- (...)
Bize Yahya b. Habîb ile Muhammed b. Abdi'I-A'lâ rivayet ittiler. (Dediler ki) :
Bize Mu'temir rivayet etti. (Dedi ki) : Babam Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den
naklen rivayet ederken dinledim. Ebû Saîd şöyle demiş: Kendisinden utandığım
bir halde İbnû Sâid bana funu söyledi:
— Haydi insanları
mazur gördüm. Ya benden size ne ey Muhammedin»arkadaşları!
Neh'ıyyullah(Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) :
«Deccal yahûdidir!» demedi mi? İşte ben müslüman oldum.
«Onun çocuğu
olmayacak!» demedi mi? İşte benim çocuğum oldu.
«Allah ona Mekke'yi
haram kılmıştır!» demedi mi? İşte ben haccettim, İedi. Sözüne devam etti. Hatta
az kaldı sözü bana tesir ediyordu.
İbnû Sayyad Ebû Saîd'e
:
— Beri bak vallahi! Ben şimdi onun nerede
olduğunu pek âlâ "biliyorum. Babasını ve annesini de biliyorum, demiş.
Kendisine :
— Bu adamın yerine sen olmak ister miydin?
demişler.
— Bana arzolunsa geri çevirmezdim, cevâbını
vermiş.
91- (...)
Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Salim h. Nûh rivayet
etti. (Dedi ki) : Bana Cüreyrî, Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd-İ Hudrî'den naklen
haber verdi. (Şöyle demiş) : Beraberimizde İbnî Sâid olduğu halde haccetmek
yahut ömre yapmak için yola çıktık. Bir konağa indik. Derken insanlar dağıldı.
Ben ve o, ikimiz kaldık. Onun hakkında söylenenlerden dolayı kendisinden
şiddetle ürktüm. O eşyasını getirerek benim eşyamın yanına koydu. Ben :
— Gerçekten sıcak
şiddetlidir. O eşyayı şu ağacın altına koysana! dedim. Dediğimi yaptı. Bize
koyun sütü ikram edildi, tbnû Sâid giderek büyük bir kadeh getirdi. Ve :
— İç Ebû Saîd, dedi. Ben:
— Gerçekten sıcak şiddetlidir. Süt de sıcaktır, dedim. Halbuki bir şeyim yoktu. Yalnız onun elinden
içmek istemiyordum — yahut onun elinden almak istemiyordum, demiştir. — Bunun
üzerine şunu söyledi:
__ Ey Ebâ Saîd,
içimden öyle geçti ki, hakkımda halkın söyledikle*
rinden dolayı hir ip
alayım da, onu bir ağaca asarak kendimi boğayım. Yâ Ebâ Saîd, Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)"m hadîsi siz ensar cemaatına âyân olduğu kadar kime
âyân olmuştur? Sen Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selle m) 'in hadîsini en
iyi bilen insanlardan değil misin? Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem):
«Deccal kâfirdir!» demedim.
Halbuki ben müslümanım. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«O kısırdır, çocuğu
olmaz!» demedi mi? Halbuki ben çocuğumu Medine'de bıraktım. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«O Medine'ye ve
Mekke'ye giremez!» demedi mi? Halbuki ben Medine'den yöneldim Mekke'ye
gidiyorum.
Ebû Saîd-i Hudrî demiş
ki: Az kaldı onu mazur görüyordum. Sonra şunu söyledi:
— Beri bak, vallahi ben onu pekâlâ biliyorum.
Doğduğu yeri ve şimdi nerede olduğunu da biliyorum. Kendisine
— Bu günün geri kalan saatlannda sana yazıklar
olsun! dedim.
92- (2928)
Bize Nasr b. Alî El-Cehdamî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr (yâni; İbnû
Mufaddal) Ebû Mesleme'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet
etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) İbnü Sâid'e,:
«Cennetin toprağı
nedir?» diye sordu.
— Beyaz un'dur.
Miskdir, yâ Ebâ'l-Kaâsımî cevâbını verdi.
«Doğru söyledin!»
buyurdular.
93- (...)
Bize Ebû Iickr b. Ebî Şcybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme,
Cüreyrî'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet etti ki, İbnû
Sayyâd, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cennetin toprağını sormuş da :
«Beyaz un'dur, hâlis
miskdir!» buyurmuşlar.
94- (2929)
Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Sa'd b. İbrahim'den, o da Muhammed b.
Münkedir'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Câbir b. Abdillah: İbnû Saîd
Deccal'dır diye Allah'a yemin ederken gördüm de :
— Allah'a yemin mi ediyorsun? dedim,
— Ben Ömer'i,
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'m huzurunda bunun üzerine yemin ederken
işittim. Fakat Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona itirazda bulunmadı,
dedi.
95- (2930)
Bana Harmele b. Yahya b. Abdillah b. Harmele b. Imrân Et-Tûcîbî rivayet etti.
(Dedi ki) : Bana İbnû Vchb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbnû Şihab'dan,
o da Salim b. Abdillah'dan naklen haber verdi. Sâlim'e de Abdullah b. Ömer
haber vermiş ki, Ömer b. Hattâb ResûliiUah (Saliallahü Aleyhi ve Seilem)'\c
birlikte bir cemaatın içinde İbııü Sayyâd in tarafına gitmiş. Onu Benî
Magâle'nin kal'ası yanında çocuklarla beraber oynarken bulmuş, İbnû Sayyâd o
gün bulûğa yaklaşmış bulunuyormuş. Hiç hissetmeden Kesûlüllaiı (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) eliyle sırtına dokunmuş. Sonra Kesûlüllaiı (Saltaluıhü
Aıeyhı ve Settem) İbnû Sayyâd'a: «Benim kesûlülİah olduğuma şehâdet ediyor
musun?» demiş. İbnû Sayyâd ona bir bakmış ve :
— Şehâdet ederim ki, sen câhillerin Resulüsün!
demiş. İbni Sayyâd da Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Setlem) 'e ;
— Sen
benim Kesûlülİah olduğuma şehâdet
ediyor musun? demiş Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) onu reddetmiş ve:
«Ben Allah'a ve
Peygamberlerine iman ettim!» buyurmuş. Sonra Resûlüllah {Sailaliahu Aleyhı ve
Sellem) ona:
«Ne görüyorsun?» diye sormuş. İbnû Sayyâd :
— Bana bir doğrucu ile bir yalancı geliyor, cevâbını
vermiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de kendisine:
«Sana bu İş
karıştırıldı.» demiş. Sonra Resûlülİah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona:
«Ben senin İçin bir
şey sakladım.» buyurmuş. İbnû Sayyâd:
— O dumandır, demiş. Bunun üzerine Kesûlülİah
(Saliallahü Aleyhi ve Sellem) ona:
«Sus! Sen asla
değerini aşamazsın!:) buyurmuşlar. Derken Ömer b. Hattab :
— Bana müsaade buyur yâ Resûlallah! Şunun
boynunu vurayım, demiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona:
«Eğer bu oysa, sen ona
asla musallat olamazsın. O değilse, onu öldürmekte senin İçin bir hayır
yokîur.» buyurmuşlar.
(2931) Salim
b. Abdillah da dedi ki: Ben Abdullah b. Ömer'i şunu söylerken işittim: Bundan
sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Übey b. Ka'b El-Ensârî ile
birlikte İbnû Sayyâd'ın bulunduğu hurmalığa gitti. Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Selle m) hurmalığa girince hurma dal-îarıyle korunmaya başladı. İbnû Sayyâd
kendisini görmeden ondan bir şey işitmek istiyordu. Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) onu kadifeden bir döşeği üzerine uzanmış bir şeyler
mırıldanırken gördü. Derken ibnû Sayyâd'ın annesi Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) 'i hurma dallarıyle gizlenirken görerek İbnû Sayyâd'a :
— Ey Safı (bu kelime
İbnû Sayyâd'ın ismi imiş), hu MuhammedMir! dedi. İbnû Sayyâd hemen kalktı.
Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Eğer kadın onu
bıraksaydı, hâlini bize beyan edecekti.» buyurdular.
(169) Salim
demiş ki: Abdullah b. Ömer şunu söyledi: Bunun üze rine Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) halk arasında ayağa kalkara' Allah'a gerektiği şekilde senada
bulundu. Sonra Deccal'ı anarak:
«Ben sizi ondan
uyarırım. Hiç bir Peygamber yoktur ki, kavmini or dan uyarmış olmasın.
Gerçekten Nuh (Aleyhisselâm) kavmini ondan uyaı mıştır. Lâkin size onun
hakkında bir söz söyleyeceğim kî, bu sözü hiç b Peygamber kavmine
söylememiştir. Bilmiş olun ki : Bu adamın bir göz kördür. Allah Tebareke ve
Teâlâ ise kör değildir.» buyurdular.
îbnü Şihab şöyle
demiş: Bana Ömer b. Sabit EI-Ensârî de haht verdi. Ona da Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'\n ashabından biri hî ber vermiş ki, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) halkı Deccal'dan sakn dırdığı gün şöyle
buyurmuşlar :
«Onun ikİ gözünün
arasında kâfir (sözü) yazılıdır. Bunu onun yaptıklarından hoşlanmayanlar okur.
Yahut bunu her mü'min okur.»
Şunu da ilâve
buyurmuşlar :
«İyi bilin kİ, sizden
biriniz Ölünceye kadar Rabbi (Az.ze ve CeUe) 'yi katiyyen göremeyecektir.»
96- (2930)
Bİze Hasan . Ali EI-Hulvâııî ile Ahd b. Humeyd rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Ya'kûb (bu zat İbni İbrahim b. Sa'd'dır) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
babam, Sâlih'dcn, o da İbni Şihâb'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) ; Bana
Salim b. AbdiHah haber verdi ki : Abdullah b. Ömer şöyle demiş: Resûlüllah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) içlerinde Ömer b. Hattatı da bulunan bir gurub
ashabıyle birlikte gitti de İbnû Sayyâd'ı çocuklarla beraber Benî Muâviye'nin
kal'ası yanında oynayan bulûğa yaklaşmış bir çocuk olarak buldu...
Ve râvî hadîsi Ömer b.
Sabit hadîsinin sonuna kadar Yûnııs'un hadîsi gibi rivayet etmiştir.
Yâ'kub'dan rivayet edilen nadîsde râvî şöyle demiştir. «Übey (kadm onu
bıraksaydı beyân ederdi) sözünü kastederek: Annesi onu bıraksaydı, o hâlini
beyan ederdi, dedi.»
97- (...)
Bize Abd b. Humeyd ile Seleme b. Şebib dahi hep birden Abdürrezzak'dan rivayet
ettiler. (Dediler ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Sâlim'den, o da İbnû
Ömer'den naklen haber verdi ki: Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
aralarında Ömer b. Hattab da olduğu halde ashabından bir cemaat içinde İbnû
Sayyad'ın yanma uğramış. îbnü Sayyâd Benî Mağale'nİn kal'ası yanında çocuklarla
birlikte oynuyormuş. Kendisi de henüz çocukmuş...
Râvî, Yûnusî'la
Salih'in hadîsi mânâsında rivayette bulunmuştur. Şu kadar var ki: Abd b.
Humeyd, Peygamber (Sallçllahü Aleyhi ve Sellem) 'in Übey b. Ka'b ile hurmalığa
gitmesi hususundaki İbnû Ömer hadîsini anmamıştır.
98- (2932)
Bize Abd b. Humeyd rivayet etli. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubâde rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Hişarn, Eyyub'dan, o da Nâfİ'den naklen rivayet etti. Nâfi'
şöyle demiş: İbnû Ömer Medine yollarından birinde İbnû Sâid'e rastladı da, ona
kızdıracak sb'z söyledi. O da burnunu attı. Hattâ sokağı doldurdu. Müteakiben
İbnû Ömer Hafsa'nın yanma girdi. Bunu o da duymuştu. Ona:
— Allah iyiliğini
versin! İbnû Sâid'den ne istedin? Bilmez misin ki, Resûlüllah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) ;
«Bu ancak kişinin
kızdığı bir öfke sebebiyle çıkar.» buyurdular.
99- (...)
Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tlüseyn (yâni; İbnû
Hasen b. Yesâr) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnû , Vvn, Nâfi'den rivayet
etti. (Demiş ki) : Nâfi', İbnû Sayyâd'm lâfını ediyordu. İbnû Ömer dedi ki:
Ben ona iki defa rastladım. Bir defa rastla-Iiğimda "bir zata : Bunun o
(Deccal) olduğunu mu konuşuyorsunuz? dedim.
— Hayır vallahi! cevâbını verdi.
— Bana yalan söyledin. Vallahi bana bîriniz
haber verdi ki, o sizin ıepinizden çok mal ve çocuk sahibi olmadıkça
ölmeyecektir, Söylendiğine
öre bugün o da
Öyledir, dedim. Müteakiben hiraz konuştuk, sonra ondan yrildim. İbnû Sayyâd'a
başka bir defa daha rastladım. Gözü şişmişti :
— Bu gördüğümü gözün ne zaman yaptı? diye
sordum.
— Bilmiyorum! diye cevâb verdi,
— Gözün başında olduğu halde bilmiyorsun ha!
dedim.
— Allah dilerse onu senin şu sopanda da
halkeder, dedi ve işittiğim en şiddetli eşek anırması gibi anırdı. Bazı
dostlarım onu elimdeki sopayla sopa kırihncaya
kadar dövdüğümü söylediler. Ama
ben vallahi hatırlamıyorum, dedi.
Râvî diyor ki, îbnû
Ömer gelerek Ümmü'l-Mü'minînin yanma girdi ve hâdiseyi ona anlattı.
Ümmü'l-Mü'mİnin (Hafsa) :
— Ondan ne istiyorsun? Bilmez misin ki,
Resûlülloh (Sallallahü Aleyhi ve
Seliem):
«Hiç şüphe yok ki, onu
insanlar üzerine gönderecek olan ilk şey kızdığı gadab olacaktır.» buyurdular, dedi.
Bu hadîsi Buhârî
«Kitabu'l-Cihful», «Küâhu'Bedü'I-Halk» ve «OKitâhu'I-Enbiya»'da tahric
etmiştir.
îbnû Sayyâd'm ismi Sâf'dır.
Buna îbni Sâidde denilir. Ulema İbnû Sayyâd kıssasını müşkil saymışlardır. Bu
adamın deccallardan biri olduğunda, şüphe yoksa da Mesih nâmındaki meşhur
Deccal olup olmadığında şüphe edilmiştir. Hadîslerin zahirleri bunun meşhur
Deccal olduğuna dâir vahy gelmediğini göstermektedir. Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)e bildirilen yalnız Deccal'm sıfatlarıdır. îbnû Sayyâd da
ihtimalli karineler görülmüştür. Onun için Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem),
ne bu adamın, ne de başkasının Deccal olduğunu katiyyetle söylememiştir. Hz.
Ömer'e :
«Eğer bu o Deccal'sa,
senin onu öldürmeye gücün yetmeyecektir.» buyurması bundandır. îbnû Sayyâd
fitne fesat çıkaran ve kehânet gösteren yalancı deccallardan biri olduğu için,
onun sıfatlarını haber vermiştir. Filhakika îbnû Sayyâd kendisine doğrucu ve
yalancı kimseler geldiğini, su üzerinde taht gördüğünü, kendisinin meşhur
Deccal olmaktan
çekinmediğini, Deccal'ı tanıdığını, doğduğu yeri ve halen nerede olduğunu
bildiğini iddia etmiştir. Müslüman görünmesi, cihad etmesi, bulunduğu halden
vazgeçmesi onun Deccal olmadığına sarih delil kabul edilmemiştir. Hattabî diyor
ki: «İhtiyarladıktan sonra hali selef arasında ihtilaflıdır. Rivayete göre îbnû
Sayyâd bu sözlerinden tevbe etmiş ve Medîne'de ölmüştür. Hattâ cenaze namazı
kılınacağı vakit yüzü açılarak cemaata gösterilmiş ye şâhid olun, denilmiştir.
Fakat yine rivayete göre İbnû Ömer'le Câbir İbni Sayyâd'ın Deccal olduğuna yemin ederler,
bunda hiç şüphe eseri gös-termezlermiş. Hz. Câbir 'e: İbnû Sayyâd müslüman oldu
demişler :
— İsterse Müslüman olsun, cevâbım vermiş. O
Mekke'ye girdi, zâten Medine'de idi, demişler :
— Girse de Deccal'dır, demiştir.
Ebû Dâvud 'un
Sünen'inde Hz. Câbir 'den rivayet edilen sahih bir hadîsde : «Biz İbnû Sayyâd'i
Harra harbinde kaybettik.» denilmiştir ki, bu hadîs onun Medîne'de öldüğünü
söyleyenlere reddiyedir.
İbnû Sayyâd'in Deccal
olmadığını söyleyenler, bundan sonra göreceğimiz Cesâse hadîsiyle istidlal
etmişlerdir. Câbir hadîsinde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Hz.
Ömer'in sözüne karşı sükût buyurmasından başka bir şey yoktur. İhtimal ki, onun
bu şaşr kın hâli karşısında Deccal olup olmadığı hususunda tevakkuf etmiş,
sonra onun Deccal olmadığı hususunda kendisine vahy gelmiştir.
Burada şöyle bir sual
hatıra gelebilir : İbnû Sayyâd, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in
huzurunda Peygamberlik iddia ettiği halde onu neden Öldürmemiştir?
Bu suale iki vecihîe
cevap verilmiştir :
1- İbnû
Sayyâd henüz bulûğa ermemiş bir çocuktu. Mükellef olmadığı için
öldürülmemiştir. Kaadî Iyâz bu cevâbı beğenmiştir.
2- İbnû
Sayyâd yahûdiîerle barış aktedildiği bir sırada zuhur etmiştir. Kendisi yahûdi
idi. Öldürülmemesi bundandır. Hattâbî bu ikinci cevabı kat'î olarak kabul etmiş
ve şunları söylemiştir : «Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) Medîne'ye
geldikten sonra kendisiyle yahûdiler arasında bir barış andlaşması yazdı. Buna
göre yahudı-lere dokunmamak, onları kendi hallerinde bırakmak şarttı. Ibnu
Sayyâd da onlardandı. Yahut aralarına sığınmıştı. Peygamber (Sallallahü
Aleyhive SellemYin gizlediği Duhân âyeti ile onu imtihan etmesine gelince :
İbnû Sayyâd'in iddia ettiği kehâneti ve gâib hususunda söyledikleri Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in kulağına gelmişti. Bu sebeple onun hakikat
hâlini anlamak ve Ashab-ı kirâmına da bir kâhin, bir sihirbaz olduğunu,
şeytanın sair kâhinlere yaptığı gibi, ona da bazı şeyler ilka ettiğini
göstermek için kendisini imtihan etti. Resûlül-lah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'in gizlediği şey Duhân âyeti idi.» Ben sana bir şey gizledim. Nedir o?
deyince îbnû Sayyâd Duh dedi. Kelimeyi tamamlayarak Duhân diyemedi. Bunun
üzerine Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) kendisine: Sus! Sen değerini
aşamazsın, buyurmuş. Senin gibi şeytandan bir kelime belleyen kâhinlerin
yapacağı budur. Fakat Peygamberler öyle değildir. Onlara vahyedilen gâib ilmi
tam ve açık olarak bildirilir, demek istemiştir.
Duh: Duman demektir.
Bu kelime dah şeklinde de rivayet olunmuşsa da lûğat kitaplarında bir meşhur
rivayeti duh'dur. Hadîslerde ise yalnız 'duh şeklinde rivayet olunmuştur.
Hattâbî : «Burada dumanın bir fcnânâsı yoktur. Çünkü duman avuçta veya cepde
saklanan bir şey değil-idîr. Buradaki duh'dan murad; hurmalık ve bahçelik
İçinde bulunan bir levdir. Meğer ki, Rcsûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
sana sakladım sözüyle, sana dumanın ismini sakladım mânâsını kastetmiş ola!»
demişse de sahih ve meşhur olan kavle göre Resûlül!ah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) duhan âyetini saklamıştır. Bu âyet Teâtâ Hazretlerinin :
«Gökyüzünün aşikâr bir
duman getireceği günü gözet.» [3]
âyet-i kerîmesidir.
Bâzıları Duhan
sûresinin o anda yazılı olarak Resıilüllnh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in
elinde bulunduğunu söylemiş; bir takımları da sadece Duhan âyetini eline
yazdığını bildirmişlerdir. Kaadî Iyâz diyor ki : «En sahih kavle göre İbnû
Sayyâd, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in gizlediği bu âyetten
kâhinlerin âdeti veçhile yalnız bu yarım sözü söyleyebilmiştir. Çünkü şeytan
kendisine göktaşı ermeden semâdan kapabildiklerini kâhinlere haber verir.»
Filhakika meleklerin
sırlarım çalmak için şeytanların alt semâya çıktıklarını ve onlardan bir iki
kelime işitir işitmez, gök taşlarıyle taşlandıklarını Kur'ân-ı Kerîm haber
vermektedir. Şeytanlar işittikleri bir doğruya bin yalan katarak vesvese
suretiyle bunları kâhinlere bildirirler.
«Cennetin toprakı
beyaz un'dur, hâlis misledir.» cümlesinden murad; beyazlıkta un gibi, kokusunun
hoşluğu hususunda da misk gibi demektir. îmam Müslim bu cümleyi rivayetin
birinde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e, diğerinde ise îbnû
Sayyâd'a nisbet etmiştir.
Kaadî Iyâz bazı
ulemânın ikinci rivayeti yâni bu sözü 1bnû Sayyad 'm söylemiş olmasını daha
muvafık gördüklerini söylemiştir. Keza rivayetlerin birinde Benî Mağâle, diğer
bir rivayette îbnî Megâ1e kal'ası denilmiştir. Bunların meşhur olanı
birincisidir. Müslim, Hulvânî 'nin rivayetinde bu kal'amn Benî Mıkaviye 'ye aid
olduğunu beyan etmiştir. Bu kal'anın yeri Mescid-i Nebeviyi kıblesine alan bir
kimsenin sağına düşermiş. .
1- Deccal'm
zuhuru hakdır, Deccal muayyen bir şahıs olup, Allah Teâlâ onunla kullarını
imtihan edecektir. Kendisine birçok hârikalar göstermek için evvelâ kudret ve
kuvvet verecek, sonunda bu kudreti onları alarak tamamiyle âciz bırakacaktır.
2- Sabinin
müslümanlığı sahihtir.
3- Hadîs-i
şerîf Allah Teâlâ'yı âhirette görmek caizdir, diyen ehl-i sünnet mezhebinin
delillerindendir.
4- Hadîs-i
perîf, Hz. Ömer 'in dinî salâbet ve kuvvetine delildir.
5- Bir şeyi
iyice tahkik etmek gerektiğine yüzde yüz delil bulunmadıkça, kan dökmenin caiz
olmadığına delildir.
100 - (169)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme ile
Muhammed b. Bişr rivayet ettiler, (Dediler ki) : Bize Ubey-dullah, Nâfi'den, o
da İbnû Ömer'den naklen rivayet etti. H.
Bize îbnü Numeyr de
rivayet etti. lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bişr rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbnû Ömer'den naklen
rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
Halkın arasında Deccal'ı anarak şöyle buyurmuşlar :
«Şüphesiz ki, Allah
Teâlâ tek gözlü değildir.
Dikkat edin kî,
Mesih Deccal'ın sağ gözü kördür. Gözü sanki fırlamış bîr üzüm tanesi
gibidir.»
(...) Bana
Ebû'r-Rabî ile Ebû Kâmil rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Hammâd (bu zat İbnû Zeyd'dir), Eyyûb'dan rivayet
etti. H.
Bize Muhammed b. Abbâd
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hatim (yâni; İbni İsmail) Musa b. Ukbe'den
rivayet etti. Her İki râvî Nâfi'den, o da İbnû Ömer'den, o da Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen bu hadîsin mislini rivayet
etmişlerdir.
101- (2933)
Bize Muhammed b. Müsennâ ile Muhammed b. Boşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Katâde'den
rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Enes b. Mâ-lik'den dinledim. (Şöyle dedi) :
RcsiÛüllahfSallallahü Aleyhi ve Sellem) ;
«Hiç bir Peygamber
yoktur kî, ümmetini tek gözlü yalancıdan uyarmış olmasın. Dikkat edin ki, onun
bir gözü kördür. Rabbinİz ise tek gözlü değildir. Körün iki gözünün arasında
ke fe re yazılmış olacaktır.» buyurdular.
102 - (...)
Bize İbnû Müsennâ ile İbnû Beşşâr rivayet ettiler. Lâfız İbnû Müsennâ'nmdır.
(Dediler ki) : Bize Muâz b. Hişâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam,
Katâde'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Enes b. Mâlik rivayet etti ki,
Nebiyyullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Deccahn iki gözü
arasmda ke fe re yâni; kâfir ygz.lm.ş olacaktır.» buyurmuşlar.
103- (...)
Bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Af-fan rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Abdû'l-Vâris, Şayb b. Habhab'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen
rivayet etti. Enes şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);
«Deccal gözü silik bir
kimsedir, iki gözünün arasında kâfir yazıtıdır.» buyurdu. Sonra bunu
heceleyerek :
«Kefere!» diye okudu.
«Bunu her müslüman
okuyacaktır.» buyurdular.
104- (2934)
Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr ile Muhammed b. Ala ve İshak h. İbrahim
rivayet ettiler. (İshak : Ahberanâ, ötekiler : Haddesenâ tâbirlerini
kullandılar. Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Şakık'dan, o da
Huzeyfe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem):
«Deccal, sol gözü kör,
saçı çok bir adamdır. Beraberinde cennet ve cehennem vardır. Onun cehennemi
cennet, cenneti de cehennemdir.»buyurdular.
105- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şcybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd h. Harun, Ebû
Mâliki Eşcaî'den, o da Rıb'î b. Hıraş'dan, o da Hu-zeyfe'den naklen rivayet
etti. (Demiş ki) : ResûlüIİah (Sallallahu Aleyhi ve Şellem) şöyle buyurdular:
«Ben Deccal'ın
beraberinde ne olduğunu pek âlâ bilirim. Onun beraberinde akan iki nehir
vardır. Bİri görünürde beyaz su, diğeri görünürde yanan ateştir. Eğer bir kimse
buna yetişirse, ateş gördüğü nehre gelsin, gözünü yumsun. Sonra başını eğerek
ondan içsin. Çünkü o soğuk sudur. Hakikaten Deccal'ın gözü siliktir, üzerinde
kalın bir deri vardır. İki gözünün arasında kâfir yazılıdır. Onu yazan ve
yazmayan her mü'min okur.»
106- (...)
Bize Ubeydulîah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. H. j Bize Muhammed b. Müsennâ da rivayet
etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Şu'be, Abdû'l-Melik b. Umeyr'den, o da Rıb'î b. Hıraş'dan, o da
Huzeyfe'den, o da Ycy-gamber (Sallallahu Aleyhi ve Seilem) 'den naklen rivayet
etti ki, Deccal hakkında şöyle buyurmuşlar:
«Gerçekten onunla
beraber su ve ateş vardır. Ama onun ateşi soğuk şu, suyu da ateştir.
Binâenaleyh helak olmayın!»
(2935) Ebû Mes'ud: «Bunu ResulUUah (Sallallahu
Aleyh! ve SeUem) 'den ben de işittim, dedi.»
107- (2934-2935) Bize Ali b. Hucur rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şuayb b. Safvan,
Abdü'l-Melik b. Umeyr'den, o da Rıb'î b. Hîraş'dan, o da Ukbe b. Amr Ebû Mes'ud
El-Ensârî'den naklen rivayet etti. (Demig ki) : Oııun'a birlikte Huzeyfe b.
Yeman'a gittim. Ukbe ona: ResûlüIİah (Sallallahu Aleyhi ve Seilem) den Deccal
hakkında işittiklerinden bana rivayet et, dedi. Huzeyfe şunu söyledi:
«Şüphesiz Deccal
çıkacaktır. Ve şüphesiz beraberinde su ve ateş olacaktır. Ama insanların su
gördüğü şey ateştir, yakar. İnsanların ateş gördüğü şey ise tatlı soğuk sudur.
Sizden buna kim erişirse ateş gördüğüne koşsun. Çünkü o güzel tatlı sudur.»
Müteakiben Ukbe,
Huzeyfe'yi tasdik ederek : Onu ben de işittim, demiştir.
108- (...)
Bize Alî b. Hucur Es-Sadî ile îshak b. İbrahim rivayet ettiler. (Lâfız İbni
Hucur'undur. (İshak : Ahberana, İbnû Hucur ise : Had-desenâ tâbirlerini
kullandılar. Dediler ki) : Bize Cerir, Muğîra'dan, o da Nuaym b. Ebî Hind'den,
o da Rıb'î b. Hıraş'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Huzeyfe ile Ebû
Mes'ud bir araya geldiler. Huzeyfe dedi ki:
«Ben Deccal'ın
beraberinde olan şeyleri pek âlâ biliyorum, onun beraberinde sudan bîr nehir
ve ateşten bir nehir olacaktır. Ama ateş gördüğünüz şey sudur. Su gördüğünüz
de ateştir. İmdi sizden buna kim erişir de su İçmek isterse, ateş gördüğünden
içsin. Çünkü onu su bulacaktır.»
Ebû Mes'ud : Peygamber
(Sallallahu Aleyhi ve Seilem)'i böylece buyururken işittim, demiş.
109- (2936)
Bana Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyin b. Muhamraed
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şeybaıı Yahya'dan, o da Ebû Seleme'den naklen
rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Ebû Hüreyre'den dinledim. Dedi ki, Resûlüllah
(Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular :
«Sîze Deccal'dan hiç
bir peygamberin kavmine söylemediği bir hadîs haber vereyim mi? Muhakkak onun
bir gözü kördür. Ve muhakkak o beraberinde cennet ve cehennemin misli olduğu
halde gelecektir. Cennettir diye söylediği ateştir. Ben sizi Nuh'un kavmini
uyardığı gibi uyardım.»
Bu rivayetleri Buhârî
«Kitâbu'l-Enbiya» ve «Kitâbu'l-Fiten-'de tahric etmiştir.
Babımızın birinci
hadîsi iman bahsinde geçmişti. Görülüyor ki, Deccal hakkındaki rivayetlerde
birbirine zıt tavsifler yapılmıştır. Meselâ : Rivayetlerin birinde sağ
gözünün, diğerinde sol gözünün kör olduğu, bir rivayette gözünün silinmiş gibi
dümdüz olup, üzerinde kaim bir deri bulunduğu, başka rivayette gözünün iri
üzüm tanesi gibi anadan uğramış olduğu bildirilmektedir. Aynî bu rivayetlerin
arasını şöyle bulmuştur : Deccal'ın bir gözü tamamiyle kör, ötekisi de
sakattır. Bu itibarla her biri için kör demek sahih olur. Çünkü A'ver
kelimesinin aslı kusurlu mânâsına gelir. Deccal, Allahlık dâvasına kalkışacağı
için hadîs-i şerif de :
«Şüphesiz ki, Allah
tek gözlü değildir.» buyurularak hem Deccal'ın bu dâvası tekzib edilmiş, hem de
Teâlâ Hazretleri noksanlıklardan tenzih buyurulmuştur.
Deccal'ın çıkması
akıllara hayret verecek derecede büyük bir fitne olacaktır. Rivayetlerden de
anlaşıldığına göre Deccal birçok hârikalar gösterecek, bahusus yanında sudan
ve ateşten nehirler bulunduracak, bunlarla kendisinin Allah olduğuna halkı
inandırmaya çalışacaktır. Vardığı 'yerlerde durmayıp sür'atle geçeceği için
imânı zayıf olanlar düşünmeye vakit bulamıyacak, vücudundaki noksanlıkları
teemmül etmeden o haliyle kendisini tasdikde bulunacaklardır. Bundan dolayıdır
ki: Bütün Peygamberler Deccal'a karşı ümmetlerini uyarmış, onun
noksanlıklarına ve delillerini ibtâle dikkatlerim çekmişlerdir. Hakikatte
Deccal Allah olduğunu iddia etmesine rağmen, kendi haliyle kendini tekzib
etmektedir. Bir defa kendisi hadistir. Yâni; anadan doğmuştur. Sonra sakattır.
Bu sakatlığı kendinden gidermeye bile kudreti yoktur. İki gözünün arasında
küfrüne şehâdet eden yazı vardır. O bunu silmekten de âcizdir. îşte bu gibi
delilleri gören hidâyet ehli insanlar ona aldanmayacak, Deccal hakkındaki
bilgileri de ona inzimam ederek onu tasdikten kaçınacaklardır. Hattâ Kaadî Iyâz
in beyânına görp Deccal bir şahsı öldürecek, sonra tekrar diriltecektir.
Dirileri şahıs ise onu tasdik şöyle dursun : «Senin şerrin hakkında ancak basiretim arttı.» diyecektir.
Muhakkikini ulemâya
göre, Deccal'ın iki gözünün araşma ayrı ayrı harfler şeklinde değil, tam kelime
olarak kâfir yazılacaktır. Teâlâ Hazretleri bunu onun küfrüne ve yalanına
kat'î bir alâmet olmak üzere halk edecek yazı yazmayı bilen veya bilmeyen
bütün müslümanlara göstermek suretiyle onları Deccal'ın şerrinden koruyacak,
şekââveti mukadder olanlardan ise bunu gizleyecektir.
Kaadî Iyâz ulemânın bu
hususta ihtilâf ettiklerini söyler. Bâzıları bu yazının hakikaten yazılacağını
söylemiş; bir takımları da bunun yazı değil, mecazen hudûs alâmetlerine işaret
olduğunu söylemişlerdir. Bunlar hadîsdeki ; «Yazıyı bilen ve bilmeyen her mü'min
okuyacaktır.» cümlesiyle istidlal etmişlerse de, bu kavil zayıftır.
Deccal'ın beraberinde
ateşle cennet misâli bulundurması Allah tarafından kullara bir imtihandır.
Cennet misâlinden murad; su'dur. Çünkü su bütün nimetlerin zahirî
sebeplerindendir. Ateş misâlinden murad da; elem ve azaba sebep olacak
şeylerdir. Fakat kullarını imtihan için bu harikaları ona veren Allah ateşini
suya ve suyunu ateşe çevirmek suretiyle kendisini halk huzurunda rezil rüsvay
edecektir. Bu suretle Deccal'ın gösterdiği hârikanın hakikati olmadığı, bunun
sihir kabilinden bir tahyil ve şâbezeden ibaret olduğu anlaşılacaktır.
110- (2937)
Bize Ebû Hayseme Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Velîd b. Müslim
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdurrahman b. Yezîd b. Câbir rivayet etti,
(Dedi ki) : Bana Hıns Kadısı Yahya b. Câbir Et-Taî rivayet etti. (Dedi ki) :
Bana Abdurrahman b. Cübeyr, babası Cübeyr b. Nüfeyr El-Hadramî'den rivayet
etti. O da Nevvas b. Sem'an El-Kilâbî'den dinlemiş. H.
Bana Muhammed b.
Mihran Er-Râzî de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Veîid b. Müslim
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahman b. Yezid b. Câbir, Yahya b. Câbir
El-Tâî'den, o da Abdurrahman b. Cübeyr b. Nüfeyr'den, o da Çabası Cübeyr b.
Nüfeyr'den, o da Nevvas b. Sem'an'dan naklen rivayet etti. Nevvas şöyle demiş :
Bir sabah Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Deccal'ı andı da onun
hakkında alçaltına yükseltme yaptı, hattâ onu hurma "bahçeliğinde
zannettik. Akşamlayın yanına vardığımızda bizdeki tu za'nnı anladı. Ve:
«Hâliniz nedir?» diye
sordu. Biz :
— Yâ Resûlailah! Sabahlayın Deccal'i andın,
onun hakkında öyle alçaltına yükseltme yaptın ki, kendisini hurma bahçesinde
zannettik, dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdular:
«Daccal'dan başkası
sizin namtnrza beni daha çok korkutur. Eğer ben sizin aranızda iken çıkarsa,
sizin namınıza ona ben galebe çalarım. Ben aranızda yokken çıkarsa, herkes
kendi nefsinin galibi olur. Allah her müs-lüman hakkında benim halifemdir. Bu
adam kıvırcık saçlı bir gençtir. Gözü fırlamıştır. Ben onu Abdû'l-Uzaz?. b
Katana benzetir gibiyim. Sîzden ona kim yetişirse, üzerine Kehf suresinin ilk
âyetlerini okuyuversin. O, Şam'la Irak arasında bir semtten çıkacak ve sağa
sola fesad saçacaktır. Ey Allah'ın kulları, sebat edin!» Biz:
— Yâ Resûlailah! Yeryüzünde o, ne kadar
kalacaktır? dedik.
«Kırk gün (kalacak).
Bir gün bir sene gibi. Bir gün bir ay gibi. Bir gün bİr hafta gıoi sair günleri
de sizin günleriniz gibi olacaktır.»
»uyurdular.
— Yâ Resûlallah! Bu bir sene gibi olacak günde,
bir günün namazı bize kâfi gelecek mi? dedik.
«Hayır! Onun için
günün miktarını takdir edin!» buyurdu.
— Yâ Resûiallah! unun yeryüzünde sür'ati ne
olacak? dedik. «Arkasından rüzgâr esen yağmur gibidir. Bir kavmin üzerine
gelerek onları davet edecek. Unlar da kendisine iman edecek ve icabette bulunacaklardır.
Gökyüzüne emredecek, o yağmur yağdıracak. Yere emredecek, o da nebat
bitirecektir. Akşamlayın deve sürüleri o kavmin yanlarına alabildiğine uzun
hörgüçlü ve bol sütlü, böğürleri dolu olarak döneceklerdir. Sonra bir kavme
gelerek onları da davet edecek, fakat onun sözünü reddedecekler, o da
kendilerinden savuşup gidecektir. Bunlar kıtlık içinde sabahlayacaklar,
ellerinde mallarından bir şey kalmayacaktır. (Bu adam) Bir harâbezâre uğrayarak
ona dermelerini çıkar, diyecek. Harabenin defineleri arı kovanları gibi hemen
arkasına düşeceklerdir. Sonra genç babayiğit bir adam çağıracak ve onu kılıçla
vurarak ikiye bölecek, her parçayı bir ok atımı yere fırlatacaktır. Sonra bu
adamı çağıracak. Adam ona gülerek yüzü parlar bir halde gelecektir. O bu halde
iken anîden Allah, Mesih b. Meryem'i gönderecektir. Mesih, Dimeşk'in
doğusundaki Akminareye iki boyalı elbise içinde, elini iki meleğin kanatları
üzerine koymuş olarak inecek. Başını eğdiği zaman su damlayacak, kaldırdığı
zaman ondan inci gibi gümüş taneleri yuvarlanacaktır. Onun nefesinin kokusunu
duyan her kâfir mutlaka ölecektir. Nefesi de gözünün gördüğü yere varacaktır.
Mesih bu adamı arayacak, nihayet ona Lüd kapısında yetişerek öldürecektir.
Sonra Meryem oğlu isa'ya bu adamın şerrinden kendilerini Allah'ın koruduğu bîr
kav m gelecek. İsa onların yüzlerini silecek, onlarla cennetteki derecelerine
göre konuşacaktır. O bu halde iken Allah İsa'ya : Ben öyle bir takım kullarımı
çıkardım ki, onları öldürmeye hiç bir kimsenin eli varmaz. Imdİ sen benim
kullarımı Tûr'a götürerek koru, diye vahy indirecek ve Allah Ye'cûc'ü Me'cûc'ü
gönderecektir. Bunlar her tepeden sür'atla sizacaklardır. Bu suretle öncüleri
Taberiye gölüne uğrayacak ve içindeki suyu içecekler. Son gelenleri oraya
uğrayacak ve : Bu gölde bir zamanlar hakikaten su vardı, diyeceklerdir..
Nebiyyullah Isâ İle arkadaşları muhasara edilecek hattâ onlardan birine bîr
öküz başı, sizden birinize bugün yüz altından daha makbul olacaktır. Bunun
üzerine Nebiyyullah İsa ile arkadaşları (Allah'a) niyaz edecekler. Allah da
Ye'cûc Me'cÛc'un üzerine, boyunlarına isabet edecek deve kurdu gönderecektir.
Böylece bir kişinin ölmesi gibi helak olarak sa-bahlıyacaklardır. Sonra
Nebiyyullah Isâ ile arkadaşları (Turdan) yeryüzüne inecekler. Yeryüzünde
onların ISşe ve pislikleri ile dolmadık bir karış yer bulamıyacaklardır.
Nebiyyullah İsa ile arkadaşlar, yine Allah a niyaz edecekler, Allah da Horasan
develerinin boyunlar, gibi kuşlar gönderecek, bu kuşlar onların cesetlerini yüklenerek
Allah'ın dilediği yere atacaklardır. Sonra'AlIah öyle bir yağmur gönderecek ki,
ona ne kerpiç evr ne de çadır mâni olabilecektir. Bu yağmur yeryüzünü
y.kayacak, onu ayna g.bi yapacaktır. Sonra yere mahsulünü bitir, bereketini
tekrac getir, denilecektir, işte o gün cemaat nar yiyecekler ve onun kabuğu
altında gölgeleneceklerdir. Süte bereket verilecek hatta yeni doğurmuş bir deve sürülerce insanlara
yetecek; yeni doğurmuş'bir sığır insanlardan bir kabileye yetecek. Yeni doğurmuş
bir koyun akrabadan bir oymağa kâfi gelecektir. Onlar bu halde İken, Allah
güzel bir rüzgâr gönderecek, bu rüzgâr onları koltuklarının altlarından
yakalayacak, her mü'minin ve her müslümanın ruhunu kabzede-cekr insanların
kötüleri kalarak yeryüzünde eşekler gibi alenen çıftleşecek-lerdir. İşte
kıyamet bunların üzerine kopacaktır.»
111 — (...)
Bize Ali b. Hucur Es-Sa'dî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b.
Abdirrahman b. Yezîd b. Câbir ile Velid b. Müslim rivayet ettiler. İbnû îlucur
dedi ki : Bunların Abdurrahman b. Yezid b. Cabır den bu isnadla yukarda
zikrettiğimiz gibi rivayet ettikleri hadîsleri birbirine girmiştir. O:
«Gerçekten bu yerde
bir zamanlar su vardı...» cümlesinden sonra şunu da ziyâde etti. Sonra
yürüyecekler, tâ ağaçlı dağa varacaklardır. Bu dağ beyt-i makdis dağıdır.
Gerçekten yeryüzündeki bütün insanları öldürdük. Haydi sernâdakileri
öldürelim, diyecekler ve oklarını gökyüzüne atacaklar; Allah da onların oklarım
kana bulanmış olarak geri çevirecektir.»
İbnû Mucur'un
rivayetinde :
«Ben bazı kullarımı
indirdim. Onları Öldürmeye kimsenin eli varmaz.» cümlesi vardır.
«Onun hakkında alcalma
yükselme yaptı...» cümlesine ulema iki türlü mânâ vermişlerdir. Birinci kavle
göre, onu hem tahkir etti, hem yükseltti yâni; büyülttü manasınadır. Körlüğünü
ve Allah'ı hiçe saymasını söylemesi tahkirdir. Fitnesini ve hârikalar
göstererek insanların basma belâ kesilmesini söylemesi de büyültmesidir. İkinci
kavle göre cümleden murad; konuşurken sesini alçaltıp yükseltmesidir. Uzun
konuşarak yorulmuş, istirahat için biraz sesini alçatrmştir. Sonra
anlattıklarım -herkese işittirmek için sesini yükseltmiştir.
«Ahvefünî»
kelimesindeki vikaye nunu üzerinde ulema söz etmişlerdir. Bazıları bu kelimeyi
sadece «Ahvcfii» şeklinde rivayet etmişlerdir. Mânâca ikisi de bir ve ikisi de
doğrudur. Fakat Nevevî diyor ki : «Üstadımız İmam Ebû Abdillah b. Mâlik
(RahimehuUah) bu hadîsin hem lâfzı, hem mânâsı üzerinde söz etmeye ihtiyaç
olduğunu söyledi. Lâfzı, ahvefû kelimesinin nunu vikaye ile mütekellim yasına
izafe edildiği için söz götürür. Bu mutad değildir. Ve sadece müteaddı fiillere
mahsustur. Fakat buna cevab verilmiş, esas İtibariyle bunda da nûnun is-batı
gerekirdi, lâkin terkedilmiş bir kaidedir, denilmiştir. İsmi tafdîl siga-sının
fiile bahusus teaccûb fiiline benzerliği vardır. Binâenaleyh sonuna nunu vikaye
getirilmesi caizdir. Kelimenin ahvefülî mânâsında kullanılmış olması da ihtimal
dahilindedir. Bu takdirde nûn lamdan ibtal edilmiş olur. Ahvefülî cümlesi benim
için daha korkunçtur manasınadır.»
Halle, meşhur
rivayette noktasız hâ ile tespi&.edilmiştir. Semt mânâsına gelir. Bazıları
bunun hüzün yeri ve kayalık mânâsına geldiğini söylemişlerdir.
Bir günün bir sene,
bir günün bir ay ve bir günün bir hafta olmasını ulemâ zahiri mânâsı-üzere
kabul etmişlerdir. Çünkü hadîsde sair günlerinin mutad günler gibi olacağı
bildirilmiştir. Ashab bu uzun günlerde namazlarını nasıl kılacaklarını sorunca
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir gün mikdârı takdir edip, o miktar
içinde beş vakit namazlarını kılmaları lâzım geldiğini tenbih buyurmuştur.
Yâni; fecir doğduktan sonra sair günlerdeki mutad zaman geçtikten sonra öğleyi
kılacaklar. Öğle ile ikindi arasındaki zaman miktarı geçince ikindiyi
kılacaklar. Diğer namazlarda da buna göre hareket edeceklerdir. Kaadi Iyâz ile
ulemâdan bazıları :
«Bu hüküm o güne
mahsustur. Bunu bize şeriat sahibi mesrû kılmıştır. Bu hadîs olmasa da mesele
bizim içtihadımıza bırakılsa, biz diğer günlerde olduğu gibi, o uzun günde de
vakit geldikçe o vaktin namazını kılar ve sadece beş vakit namazla iktifa
ederdik.» demişlerdir. Maamafih mes'e-le ihtilaflıdır. Bir takım ulemâ : «Vakit
müeddanm zarfı, edasının şartı, nefsi vucubunun sebebi zâhirisidir. Şart
bulunmayınca meşrut da bulunmaz. Binâenaleyh gerek bu uzun günlerde, gerekse
kutuplar gibi gece ile gündüzün altışar ay devam ettiği yerlerde vakit
bulunmadığı için namaz da farz değildir.» demişlerdir. Onlara göre altı ay
devam eden günde sadece beş vakit namaz kılınacak, demektir. Şâir ulemâ ise bu
hadîsle istidlal ederek, bu yerlerde oraya en yakın mutad günü ve gecesi olan
bir beldenin günleri miktarı zaman ayrılarak, o zamanın içinde yukardaki
takdire göre beş vakit namaz kılınacaktır. Fetva bu kavle göredir. İhtiyat da
budur.
Hz. İsâ 'nın ineceği
bildirilen Akminâre, Şam'da hâlen mevcuttur.
Lüd kapısı Beyt-i Makdise
yakın bir beldedir. Hz. İsâ 'nın yanına gelen kavmin yüzlerini silmesi hakkında
Kaadî Iyâz : «İhtimal bu hakikattir. Onların yüzlerini teberrüken silmiştir.
Fakat onların korku ve şiddetlerini gidermek için bir işaret olması ihtimâli
de vardır.» diyor.
Tehârûc: İnsanların
gözü önünde eşeklerin yaptığı gibi kadınlarla cim'a etmektir.
112- (2938)
Bana Amru'n-Nâkıd ile Hasmı Itf-Hulvâııî ve Abd b. Humeyd rivayet ettiler.
Lâfızları birbirine yakındır. İbare Abd'indir. (Abd : Haddesenî, ötekiler :
Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) ; Bize Yâkub (bu zat İbnû
İbrahim b, Sa'd'dır) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam, Sâiih'den, o da İbnû
Şihafo'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bana UbeyduIIah b. Abdillah b.
Uthe haber verdi ki, Ebû Saîd-i Hudrî şöyle demiş: Bize Iîesûlüllah
(SallaHahi't Aleyhi ve Selleın) bir gün Deccal hakkında uzun bîr hadîs söyledi.
Bize anlattıkları arasında şu da vardı. Buyurdular ki :
«Deccal gelecek, fakat
kendisine Medine'nin yollarına girmek haram edilecektir. Binâenaleyh Medine'nin
dışındaki bazı işlenmedik tarlalara kadar gelecektir. Müteakiben kendisine o
günün en hayırlı insanı yahut en hayırlı insanlarından bir adam çıkacak ve ona
: Şehadet ederim ki, bize Resûlüflah (Sallallahü Alevh'ı ve StL'emj'ın sözünü
ettİgİ Deccal sensin, diyecek; Deccal da : Ne dersiniz, ben bu adamı ö!dürsem,
sonra diriltsem, bu işte şüphe eder misiniz? diyecek. (Oradakiler) Hayır!
cevabını vereceklerdir. Bunun üzerine Deccal onu öldürecek, sonra diriltecek.
Dirilttiği anda o adam : Vallahi senin hakkında hiç bir zaman şimdikinden daha
basiretli olmamış'md'r, diyecek. Deccal onu tekrar öldürmek isteyecek, fakat
ona musallat edilmeyecektir.»
Ebû İshak dedi kî: «Bu
zâtın Hızır ( Aleyhüsselan) olduğu
söylenir.»
(...) Bana
Abdullah b. Ahdirrahmaıı Ed-Dârimî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Ebû'I-Y.emân haber verdi. (Dedi ki) : Bize Şuayb, Zührî'dcn naklen bu isnadda
bu hadîsin mislini haber verdi.
113- (...)
Bana Morv halkından Muhammed b. Abdillah b. Kuhsâz rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Abdullah b. Osman, Ebû Hamza'dan, o da Kays b. Vchb'dcn, o da
Ebû'l-Veddâk'den, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivayet etti. (Demiş ki):
Rcsûlüllah (Sallallah'û Aleyhi ve Seliem) şöyle buyurdular :
«Deccal çıkacak ve
mü'minlerden bir zât onun tarafına doğru yönelecektir. Karşısına silâhlılar,
Deccal'ın silâhlıları çıkacak ve ona : Nereye gitmek istiyorsun? diye
soracaklar. O da, şu çıkan adcıma gitmek istiyorum, cevabını verecek.
Silâhlılar kendisine :
— Sen bizim Rabbimize iman etmiyor musun?
diyecekler. O zât:
— Bizim
Rabbimizde bir gizlilik yoktur! cevâbını verecek. Silâhlılar : — öldürün şunu! diyecekler. Fakat birbirlerine:
— Rabbiniz size ondan başka hiç birinizin bir
kimse öldürmesini yasak etmedi mi? diyecekler. Arkaç ğından onu Deccal'a
götüreceklerdir. Mü'-min onu görünce :
— Ey insanlar! Resûlüllah (SalJallahü Aleyhi ve Seüem) 'in andığı
Deccal
işte budur, diyecek. Müteakiben
Deccal onun hakkında
emir verecek ve karnı üzerine uzatılacaktır. Deccal :
— Onu alın ve başını yarın! diyecek. Bunun
üzerine dayaktan sırtı ve karnı genişletilecektir. Deccal :
— Bana iman eîmiyor musun? diyecek. Mü'min de :
— Sen yalancı
Mesih'sin! cevâbını verecektir. Bunun üzerine mü'min hakkında emir verilecek ve başının
ayrıntısında ta bacaklarının
araşma kadar testere ile varılacaktır. Sonra Deccal İki parçanın arasında
yürüyecek ve ona, kalk! diyecek, o da hemen kalkıp doğrulacaktir. Sonra ona :
— Bana iman ediyor musun? diyecek. Mü'min de :
— Senİn hakkında ancak basiretim arttı,
cevâbını verecek. Sonra :
— Ey insanlar! Bu adam
benden sonra insanlardan hiç birine bü işİ yapamıyacaktsr, diyecek. Deccal
onu kesmek için
derhal yakalayacaktır. Fakat
mü'minin boynu İie köprücük kemiği arası bakır kesilecek, Deccal onu kesmeye
imkân bulamıyacaktır. Bunun üzerine elleriyle ayaklarından tutarak onu atacak.
İnsanlar da onun cehenneme atıldığını sanacaklardır. Fakat o ancak cennete
konacaktır.»
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem):
«Bu zât Rabbu'l-Âîemîn
İndinde insanların en büyük şehididir.» buyurdular.
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbu'Fedâiin-Medîne»'de tahric etmiştir.
Deccal'ın : «Ben bu
adamı öldürür de, sonra diriltirsem, bu işte şüphe eder misiniz?» suâline karşı
oradakilerin: Hayır! diye cevap vermelerini bâzı ulema müşkil görmüşlerdir.
Çünkü Deccal'ın gösterdiği hârikada Allah olduğuna delâlet edecek bir şey
yoktur. Yüzünün çirkinliği, azasının noksanlığı, iki gözünün arasında kâfir
yazılı olması ve şâire onun yalancılığına şehâdet etmektedir. Bunlara verilen
cevap babımızın başında geçmiştir. Yâni; onlar bunu tasdik için değil,
korkularından söyleyeceklerdir, îhtimal bu sözlerivle senin yalancılığında ve
kâfir olduğunda şüphe etmiyoruz, mânâsını kastedeceklerdir. Çünkü Deccal'ın
yalancı ve kâfir olduğunda şüphe eden kâfir olur. Binâenaleyh ondan
korktukları için bu sözle bir tevriye yaparak kendisini aldatacaklardır.
Maamafih şüphe etmiyoruz diyenlerin onu tasdik eden yahudilerie diğer şakiler
olması ihtimali de vardır.
Mazîrî divor ki:
«Yalancının mucize göstermesi mümkün değildir. Su halde bu hârikalar Deccal'ın
elinde nasıl zuhur etmiştir denilirse cevap şudur: Deccal, Allah'lık dâva
ediyordu. Onun hadis olduğunu gösteren deliller ise iddiasını yıkıyor,
kendisini tekzib ediyordu. Pevgambere pelince, o yalnız pevgamberlik iddia
eder. İnsan hakkında bu imkânsız değildir. Muarazadan salim bir delil getirdi
mi tasdik olunur.»
«Bu zât Hızır (A
leyhisse'âm)'dır,» diyen Ebû îshak, İmam Müs1im'in kitabım rivayet eden İbrahim
b. Süfyan 'dır. Bu sözü hadîs râvilerinden Ma'mer de aynen Ebû îshak'm yaptığı
gibi hadîsin arkasında zikretmiştir. Mezkûr kavil Hızır (Aleyhissefâm) 'in sağ
olduğunun delillerindendir. Bu mes'eleyi Kitabu'l-Menâkıb'de görmüştük.
Mesâlih : Ellerinde
silâh bulunan kimselerdir. Bunlar merkezlerdeki işleri murakabe ederler.
Silâhlıların suâline
karşı mü'minin : «Bizim Rabbimizde gizlilik yoktur.» cevâbını vermesinden
murad : Bize Rabbimizin sıfatları meçhul de-ğidir ki, ondan dönüp de sizin
Rabbimiz dediğinize ibâdet edelim. Yahut ona itimnd etmekten vaz geçelim
manasınadır. H^dîsdeki cennetten murad; dünya bahçelerinden biridir. Deccal'ın
o zâtı beraberindeki ateşe atması ve Allah'ın o ateşi bahçeye çevirmesi
mümkündür. Resûlüllah (Sallallahil Aleyhi ve Sellem) in mü'min zat hakkında:
«İnsanların en büyük
şehidi...» 'buyurması, ilk defa öldürülmesine na-zarandır.
114 - (2939)
Bize Şîhab b. Ahmed Eî-Abdî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbrahim b. Hum ey d
Er-Ruâsî, İsmail b. Ebî Hâlid'den, o da Kays b. Ebî Hâzim'den, o da Muğîra b.
Şu'be'den naklen rivayet etti, (Şöyle demiş) : Deccal hakkında Peygamber
(Sallaliahü Aleyhi ve Ssllem)'e benini sorduğumdan daha çok soran olmamıştır,
«Ondan seni yoran
nedir? O sana zarar veremiyecektİr.» buyurdu.
Ben :
— Yâ Resûlallah, onun
beraberinde yiyecek ve nehirler olacakmış diyorlar, dedim.
«O Allah nezdinde
bundan daha kıymetsizdir.» buyurdular.
115- (...)
Bize Süreye b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Iîize Ilüşeym İsmail'den, o da
Kays'dan, o da Muğîra b. Şu'be'dcn naklen rivayet etti.
(Şöyle demiş): Deccal
hakkında Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem/e benim sorduğumdan daha çok
soran olmamıştır:
«Sualin nedir?» buyurdu. Ben :
— Onun beraberinde
ekmekle etten dağlar ve sudan bir nehir olduğunu söylüyorlar, dedim.
«O Allah indinde
bundan daha kıymetsizdir.» buyurdular.
(...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile İbnû NUmeyr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Veki' rivayet etti. H.
Bize İshak b. İbrahim
de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerİr haber verdi. H.
Bize îbnû Ebî Ömer de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân rivayet etti. H.
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe
dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Harun rivayet etti. H.
Bana Muhammed b. Kâfi'
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme rivayet etti.
Bu râvilerin hepsi
İsmail'den bu isnadlâ İbrahim b. Humeyd'in hadîsi gibi rivayette
bulunmuşlardır. Yezid'in hadîsinde : «Bana ey oğulcuğum, dedi.» ziyâdesi
vardır.
Bu hadîsi Buharı ile
İbnû Mâce «Kitabu'l-Fiten»'de tahric etmişlerdir. Hadîsdeki;
«O Allah İndinde
bundan daha kıymetsizdir.» cümlesinden murad: Onun Allah indinde kendisine
verdiği hârikaları mü'minlerin sapmasına sebep yaratacak bir kıymeti yoktur.
Bunlar sırf mü'minlerin imanını artırmak içindir, demektir. Cümleden : «Senin
bu söylediklerinden onun beraberinde hiç bir şey yoktur.» mânâsını
çıkarmamalıdır.
Kasta1ânî'de bu cümle
şöyle izah edilmiştir : «Onun Allah indinde doğruluğunu gösterecek bir delili
yoktur. Bahusus Allah onda yalancılığını ve küfrünü gösteren ve okumağı bilenin
de, bilmeyenin de okuyacağı açık bir alâmet yaratmıştır.»
116 - (2940)
Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anherî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Nu'man b. Sâlim'den rivayet etti. (Demiş ki) :
Ben Yâkub b. Asım b. Urve b. Mes'ud Es-Sakâ-fî'yi şöyle derken işittim.
Abdullah b, Anır'ı dinledim. Kendisine tir adam gelmişti. Adam:
— Rivayet etmekte olduğun bu hadîs nedir? Diyor muşsun ki, hiç şüphesiz
kıyamet filân ve filân vakte kadar kopacaktır, dedi. Abdullah:
— Sübhânellah!
Yahut Lâilâheillallah veya lunlar gibi
bir kelime söyledi. (Ve şöyle devam etti.) Hakikaten ilelehed kimseye
bir şey rivayet etmemek içimden geçti. Ben ancak şunu söyledim : Siz az zaman
sonra büyük bir hâdise göreceksiniz. Kabe yakılacak ve şöyle şöyle olacak.
Sonra dedi ki: Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular:
«Deccal ümmetimin
arasında çıkacak ve k&rk (zaman) kalacaktır. (Kırk gün mü dedi, kırk ay mı,
yoksa kırk sene mi bilemiyorum.) Derken Allah Meryem oğlu İsa'yı gönderecektir.
O Urve b. Mes'ud gibidir. Ve Deccal'ı arayıp helak edecekiir. Sonra insanlar
yedi sene duracak; iki kişi aras:nda düşmanlık olmayacaktır. Sonra Allah Şam
tarafından soğuk bir rüzgâr gönderecek ve yeryüzünde kalbinde zerre kadar hayr
yahut iman bulunan hiç bir kimse kalmayacak, hepsinin ruhunu kabzedecektir.
Hatta biriniz bir dağın içine girmiş olsa, rüzgâr da üzerine girerek ruhunu
kabzedecektir.» Ben bunu Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellemy'den işittim.
Buyurdular ki:
«Bunun üzerine
insanların kötü takımı kuş hafifliğinde ve yırtıcı tabiatında kalacaklar. Ne
bir iyilik tanıyacaklar, ne de bir kötülük men edecekler. Şeytan kendilerine
temessül ederek :
— (Bana) icabet etmiyor musunuz? diyecek. Onlar
da :
— Bize
ne emredersin? cevabını
verecekler. Ve onlara putlara tapmayı emredecek.
Onlar bu halde
rızikları bol yaşayışları
güzel devam ederken sonra sûra
üfürülecekîir. Bunu işiten herkes boyun bükecek ve boyun kaldıracaktır. Onu
ilk İşiten develerinin havuzunu
sıvayan bir adam olacaktır. O adam hemen
ölecek sair insanlar da öleceklerdir. Sonra Allah, çiğ gibi yahut gölge gibi
(şekkeden Nu'man'dır) bir yağmur gönderecek — yahut yağmur indirecek
demiştir.— Bundan insanların cesetleri bitecek. Sonra sûra bir daha üfürülecek
ve birden kalkıp bakacaklardır. Sonra : Ey İnsanlar, Rabbİnize gelin!..
Bunları durdurun! Çünkü onlar sorguya çekilecekler, denilecektir. Sonra :
Cehennem ordusunu çıkarın, denilecek ve kaç kişiden? diye sorulacak. Her bin
kişiden dokuzyüzdoksandokuzunu denilecektir,
işte çocukları ihtiyarlatacak gün bu ve işte baldırın açılacağı gün
budur.»
117 - (...)
Bana Muhammed b. Beşşâr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Nu'man b. Sâlim'den rivayet etti. (Demiş
ki) : Ben Ya'kub b. Asım b. Urve b. Mes'ud'-dan dinledim. (Şöyle dedi) : Bir
adamı dinledim, Abdullah b. Amr'a şunu söyledi: Sen şüphesiz kıyamet filân ve
filân vakte kadar kopacak dermişsin. Bunun üzerine Abdullah:
— Gerçekten size hiç
bir şey rivayet etmemek içimden geçti. Ben ancak şunu söyledim: Siz az zaman
sonra büyük bir hâdise göreceksiniz. Müteakiben Kabe yangını oldu, dedi. (Şu'be
bunu yahut buna benzer bir şey söyledi, demiş.) Abdullah b. Amr dedi ki:
Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) :
«Deccal ümmetimin
içinde çıkacaktır...» buyurdu.
Ve râvi hadîsi Muâz'in
hadîsi gibi nakletmiştir. O, hadîsinde:
«Kalbinde zerre kadar
iman bulunan kimse kalmayacak, mutlaka ruhunu kabzedecektir.» demiştir.
Muhammed b. Ca'fer:
«Bu hadîsi bana Şu'be defalarca rivayet etti. Onu ben de kendisine arzettim.»
demiştir.
118 - (2941)
Bize Ebû Bekir b. EM Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammtd b. Bişr, Ebû
Hayyan'dan, o da Ebû Zür'a'dan, o da Abdullah b. Amr'dan naklen rivayet etti. (Şöyle
demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den bir badis belledim. Bit
daha onu unutmadım. Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i şöyle büyütürken
işittim;
«İlk çıkacak kıyamet
alâmeti güneşin battığı yerden doğması ve kuşluk zamanı insanların üzerine
dâbbenİn çıkmasıdır. Hangisi arkadaşından önce çıkarsa, fyeki de hemen onun
izinde olacaktır.»
(...) Bize Muhammeâ
b. Abdillah b. Nümeyr de rivayet etti, (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ebû îlayyân, Ebû Zür'a'dan rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Medine'de Mervan b. Hakem'm yanına müs-lümanlardan üç kişi oturdular da onu
dinlediler. Kendisi kıyamet alâmetlerinden, onların ilk çıkanı Deccal
olacağından bahsediyordu. Abdullah b. Amr demiş ki: Mervan bir şey söylemedi.
Ama ben Uesıılüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den bir hadîs belledim kî,
onu bir daha unutmadım, Kc-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i şöyle
buyururken işittim...
Ve yukarki hadîsin
mislini zikretmiştir.
(...) Bize
Nasr b. Alî El-Cehdamî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Ahmed rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Süfyan, Ebû Hayyan'dan, o da Ebû Zür'a'dan naklen
rivayet etti. (Şöyle demiş) : Mervan'ın yanında kıyameti müzâkere ettiler de,
Abdullah b. Amr şunu söyledi : Ben Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)*i şöyle buyururken işittim:
Râvi yukarkilerîn
hadîsleri gibi rivayet etmiş. Ama kuşluk vaktini anmamıştır.
Hz. Isâ'nın gönderilmesinden
murad; gökyüzünden yere indirilmesidir. İman bahsinde görüldüğü vecihle İsâ
(Aleyhisselâm) yeryüzüne indikten sonra bizim şeriatımızla hükmedecektir. Bu
babda Kaadî Iyâz şunları söylemiştir: «Ehl-i Sünnete göre İsâ (Aleyhüsselâm)’ın
inmesi ve Deccal'ı öldürmesi haktır, sahihtir. Çünkü bu babda sahih hadîsler
vârid olmuştur. Aklen ve şer'an bunu iptal edecek bir delil de yoktur.
Binâenaleyh isbâtı vâcibdir.» Mutezile ve Cehmiye fırkalarından bazılarıyle
onlara muvafakat edenler bu hadîslerin Hâtemü'n-Nebiyyin âyeti, Peygamber
(Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) "in : «Benden sonra Peygamber
gelmeyecektir.» hadîsi ve müslümanların icmaı ile reddedildiklerini
söylemişlerse de bu istidlal fâsiddir. Çünkü İsâ (Aleyhisselâm) m inmesinden
murad; bizim şeriatımızı nesneden yeni bir şeriat getirmesi değildir. Bu
hadîslerde ve başkalarında buna dâir bir söz yoktur. Buradaki sahih hadîslere
ve başkalarına göre Hz. İsâ adaletli bir hakem olarak inecek, bizim
şeriatımızla hükmedecek ve insanların terk ettiği şer'î umuru ihya
eyleyecektir.
Kötü insanların kuş
hafifliğinde ve yırtıcı tabiatında olmalarından murad; kötülüklere fesat ve
şehvetlere sür'atle inhimakleri hususunda kuşun uçmasına düşmanlık ve zulüm
hususunda da yırtıcı hayvanların tabiatlarına benzeyeceklerini anlatmaktır.
Hadîs-i gerîf de Nu'man'in şekkettiği tali veya zili kelimeleri hususunda esah
rivayet tall'dir. Tali çiğ demektir. Nitekim başka bir hadîsde bu yağmurun,
erkeklerin menisi gibi olacağı bildirilmiştir ki, bu da tali rivayetini te'yid
eder. Zül »gölge demektir.
Baldır açılmasından
murad; kıyamet gününün şiddet ve dehşetlerinin meydana çıkmasıdır.
Burada şöyle bir suâl
hatıra gelebilir : Bu hadîsin bir rivayetinde ilk Çıkacak kıyamet alâmeti
güneşin battığı yerden doğması ve Dabbetü'l-Arzın çıkması olacağı bildiriliyor.
Halbuki bunların ikisi de ilk zuhur edecek kıyamet alâmeti değildir. Kıyametin
ilk alâmeti Peygam' er Salial'ahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin
gönderilmesidir. Ondan sonra hadîslerde beyan edilen birçok alâmetler görülecektir?
Bu suale Münâvî şu cevâbı vermiştir: Hadîsden murad; alışılmamış alâmetlerdir.
Deccal'm çıkması, î s â (Aleyhisse'âm)'ın inmesi ve Ye'cûc Me'cüc'ün zuhuru
daha önce görülecek alâmetlerden ise de, bunlar alışılmış şeylerdendir.
119- (2942) Bize
Ahdû'l-Vâris b. Abdîssamcd b.
Abdil-Vâris ile Haccac b. Şâir ikisi birden Abdüssamed'den rivayet ettiler.
Lâfız Abdû'I-Varis b. Abdis-Samed'indir. (Dedi ki) : Bize babanı, dedemden, o
da Hüseyin b. Zekvân'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bize İbnû Büreyde
rivayet etti. (Dedi ki) : Buna Hcmdan Sâbm'dan Amir b. Şerâhil Eş-Şâ'M rivayet
etti ki, kendisi Dahhâk b. Kays'ın kız kardeşi Fâtıme binti Kays'e sormuş. Bu
kadın ilk muhacirlerdenmİş. Demiş ki : Bana Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve
Selem)n işittiğin, ondan başka hiç bir kimseye isnad etmediğin bir hadîs söyle!
Fâtıme :
— Sen istersen ben bunu yaparım! demiş. Âmir
ona :
— Evet! Bana rivayette bulun! demiş. Bunun
üzerine Fâtıme şunu söylemiş :
— Ben İbnü Muğîra'ya nikâh oklum. O gün kendisi
Kureyş gençlerinin en iyiİerindendi. Derken Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi: ve
SeUem)'lc birlikte bulunduğu ilk cihadda yaralandı. Ben dul kalınca, beni
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilcm) in
ashabından birkaç kişi içinde Abdurrahman
b. Avf istedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de beni azatlısı Üsâme
b. Zeyd'e istedi. Bana rivayet olunmuştu ki, Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve
Sellem):
«Beni kim severse
Usâme'yİ sevsin!» buyurmuşlar.Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) benimle
konuşunca:
— Emrim senin elindedir. Beni dilediğine nikâh
et! dedim. Bunun üzerine :
«Ummü Şerîk'e taşın!»
buyurdu. Ümmü Şerîk Ensar'dan zengin, Allah yolunda nafakası çok bir kadındı.
Ona misafirler gelirdi.
— Yaparım! dedim. (Bu sefer) :
«Yapma, çünkü Ummü
Şerîk misafiri çok bir kadındır. Ben senin baş örtünün düşmesini yahut
baldırlarından elbisen açılıp hoşlanmadığın bazı yerlerini cemaatın görmesini
hoş karşılamam. Lâkın sen amcanoğlu Abdullah b. Amr b. Ummü Mektum'e taşın!» buyurdu.
(Bu zat Kureyş'in fihri, Benî Fihr'den bir adamdı. Kendisi Fâtıme'nin
kabilesinden idi.) Ona taşındım. İddetim geçince dellâhn (yâni) Kesûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in dellâlinin sesini işittim.
— Haydin toplayıcı olduğu halde namaza! diye
sesleniyordu. Hemen mescide çıktım ve Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)le
birlikte namazı kıldım. Cemaatın arkalarına gelen kadın safındaydîm. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) namazı
bitirince gülerek minberin üzerine oturdu ve:
«Herkes namaz kıldığı
yerde kalsın!» buyurdu. Sonra: «Biliyor musunuz sizi niçin topladım?» dedi. Ashab:
— Allah ve Resulü bilir, dediler. Buyurdu kT:
«Ben vallahi sîzi bir
istek veya korkudan dolayı toplamadım. Lâkin şunun için topladım ki, Temimi
Dârî hıristiyan bir adamdı. Sonra gelerek bey'at etti ve müslüman oldu. Bana
bir söz rivayet etti ki, Mesih-İ Deccal için size anlattıklarıma uygun düştü.
Bana anlattığına göre kendisi Lahm ve Cüzam kabilelerinden otuz kişi ile
birlikte bir deniz gemisine binmiş de dalga onlarla denizde bir ay oynamış.
Sonra tâ güneşin battığı yerde denizde bir adaya yanaşmışlar ve geminin
kayıklarına binerek adaya girmişler. Derken karşılarına çok saçlı, kıllı bir
hayvan çıkmış. Kılın çokluğundan önünü ardından ayıramamışîar ve :
— Vah sana, sen kimsin? demişler. Hayvan :
— Ben cessâseyim! cevabını vermiş. Oradakiler:
— Cessâse nedir? diye sormuşlar. O :
— Ey cemaat! Manastırdaki şu adama gidin, çünkü
o sizin haberinize müştakdır, demiş. Temîm dedi ki : Cessâse bize bir adam ismi
verince, biz onun bir şeytan olmasından
korktuk ve hemen sür'atle gittik,
manastıra girdik. Bİr de ne görelim, orada hilkat itibariyle gördüklerimizin en
büyüğü ve en şiddetli şekilde ballanmış bir insan. Elleri boynuna, İki dizinin
arası topuklarına demirle bağlanmış!
— Vah sana, sen kimsin? dedik.
— Siz benim haberimi almışsmızdır. İmdi bana
haber verin, siz kimsiniz? dedi. Oradakiler :
— Biz Arablardan bir takım insanlarız. Bir
deniz gemisine bindik de denize coştuğu anda rastladık. Dalga bizimle bir ay
oynadı. Sonra senin şu adana yanaştık ve geminin kayıklarına binerek adaya
girdik. Derken karşımıza ktlh, çok saçlı bir hayvan çıktı. Saçın çokluğundan
önü arkasından farkedilemİyordu. — Vah
sana, sen kimsin? dedik. Ben cessâseyim, cevâbını verdi. Cessâse nedir?
diye sorduk. Manastırdaki şu adama gİdİn, çünkü o sizin haberinize müştaktır,
dedi. Biz de koşarak sana geldik. Ondan korktuk. Bir şeytan olmayacağından emin
değildik, dedik. Bunun üzerine (o adam) :
— Bana Beysan hurmalığından haber verin! dedi.
— Onun nesinden haber almak istiyorsun? dedik.
— Size onun hurmasını soruyorum. Yemiş veriyor
mu? dedi. Kendisine:
— Evet! cevâbını verdik.
— Dikkat edin ki, onun yemiş vermemesi
yakındır. Bana Taberiye gölünden haber verîn! dedi.
— Onun nesinden haber almak istiyorsun? dedik.
— İçinde su var mı? dedi. Oradakiler :
— Onun suyu çoktur! dediler.
— Dikkat edin, gerçekten onun suyu çekÜmek
üzeredir. Bana Zügar pınarından haber verin! dedi. Oradakiler :
— Onun nesinden haber almak istiyorsun?
dediler.
— Pınarda su var mı? Sahipleri pınarın suyuyla
ekin yetiştiriyorlar mı? dedi. Kendisine :
— Evet, onun suyu çoktur. Sahiplen de suyundan
ekin yetiştirirler! cevâbını verdik.
— Bana Ummîlerin peygamberinden habor verin, ne
yaptı? dedi. Oradakiler :
— Mekke'den çıktı, Yesrib'e yerleşti, dediler.
— Arablar onunla harbettüer mi? diye sordu. Biz
:
— Evet! cevâbını verdik.
— Onlarla ne yaptı? dîye sordu. Kendisine onun
peşinden gelen Arab-lara galip geldinini ve Arablarm ona İtaar ettiğini haber
verdik.
— Bu oldu mu? dedi,
— Evet! cevâbını verdik,
— Dikkat edîn ki, bu halieri ona itaat etmiş
olmalarndan daha hayırlıdır. Ben size
kendimi haber vereyim. Ben
gerçekten Mesih'im ve
bana çıkış İçin izin verilmesi yakındır. Çıkıp yeryüzünde sefer
edeceğim. Mekke ile Taybe'den başka kırk gecede İnmediğim belde bırakmıyacağım.
Bunların ise ikisi de bana haram kilınrrwştır. Her no zaman bunlardan bîrine
girmek istersem, el'nde çekilmiş bîr kılıç olduğu halde bîr melek karşıma çıkacak,
beni ondan men edecektir. O yerin her
yolunun üzerinde orasını koruyacak meleltler vardır, dedi.»
Fâtıme demîş ki:
Resıilüllah (Sallallahü Aleyhi ve Scik'fi i asâsiyle minbere dokunarak :
«İşte Taybe budur!
İşte Taybe budur! İşte Taybe budur!» buyurdu. Medine'yi kastediyordu, (Ve
sözüne devamla)
«Dikkat edin, bunu
size söylemiş miydim?»dedi. Cemaat:
— Evet! cevâbını
verdiler.
«Gerçekten Temîm'in
sözü, bu sözün Deccal ve Medine ile Mekke hakkında söylediklerime uyması
hoşuma girtİ. Dikkat edin ki, û Şam denizinde yahut Yemen denizindedir. Hayır!
Doğu tarafından. Evet! O, doğu tarafından! Evet! O, doğu tarafından zuhur
edecektir.» buyurdu. Ve eliyle doğu tarafına işaret etti. Fâtıme : Ben de bunu
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj'den belledim, demiş.
120- (...)
Bize Yahya b. Habîb El-Hârisî rivayet etti. (Dedi ki) : Size Hâüd b. Haris
El-Hüceymî Ebû Osman rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kurra rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Ebû'I-Hakcm Seyyar rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şa'bî'rivayet
etti. (Dedi ki) : Fâtıme binti Kays'ın yanına girdikte bize İlinû Tâb hurması
denilen hurma ikram etti. Bize çavdar bulamacı takdim etti. Ben kendisine üç
talâkla boşanan kadının nerede iddet bekleyeceğini sordum.
— Beni kocanı üç
talâkla boşadı da, Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve SeUem) ailem nezrimde iddet beklememe İzin verdi. Derken toplayıcı olduğu
halde namaza diye cemâati arasında nida olundu. Camiye giden insanlar arasında
ben de gittim. Kadınların ön safında idim. Bu saf erkeklerin son safının
arkasından gelir. Müteakiben Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) minber
üzerinde hutbe okurken dinledim. ŞÖyle buyurdular : «Gerçeklen Temîm-i Dâri'nin
bazı amcass oğulları gemiye binmişler...» Ve râvi hadîsi nakletmiştir. O bu
hadîste şunu da ziyade eylemiştir :
«Fâtıme dedi ki:
Peygamber (Sallallahü Alevh: re Selİem)'i asasıyle yere eğilirken ve Medine'yi
kastederek : İşte Taybe budur, derken görür gibiyim.».
121- (...)
Bize Hasan b. Ali El-Hulvânî ile Ahmed b. Osman En-Nevfelî de rivayet ettiler,
(Dediler ki) : Bize Vehb b. Cerir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet
etti. (Dedi ki) : Ben Gaylan b. Cerir'i, ŞaTn'den, o da Fâtıme binü Kays'den
naklen rivayet ederken dinledim. Fâtıme şöyle demiş: Temimi Dârî, Resûlülla'ı
(Sallallahü Aleyhi ve Selle:n)'e gelerek haber verdi ki: Kendisinin gemiye
binmiş. Ve gemisi yolunu şaşırtarak bir adaya düşmüş. Sonra adaya çıkarak su
aramış. Derken saçını sürükleyen bir insana rastlamış...
Ve râvi hadîsi hikâye
etmiştir. Bu hadîsde o şunu da söylemiştir : «Sonra dedi ki : Dikkat edin, bana
çıkış için izin verilse Taybe'den başka bütün beldelere ayak hasardım. Bunun
üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem)onu haîka çıkardı ve
kendilerine anlattı. İşte Taybe bu, Deccal de odur, buyurdular.»
122- (...)
Bana Ebû Bekr b. İshak rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yabyâ b. Bükeyr rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Muğîra (yâni; El-Hızâmî) Ebû'z-Zinad'dan, o da
Şa'bî'den, o da Fâtıme binü Kays'dan naklen rivayet etti ki, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Seilem) minber üzerine oturarak şöyle buyurmuşlar:
«Ey insanlar! Bana
Temîmi Dârî anlattı ki, kendi kavminden bir takım kimseler denizde bîr
gemilerinin içinde imişler. Derken gemi kırılmış* yolculardan bazıları geminin
tahtalarından bir tahta üzerine binerek denizde
bir adaya
çıkmışlar...» Ve râvi hadîsi nakletmiştİr.
123- (2943)
Bana A1i b. Hucur Es-Sa'rfî rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Velid b. Müslim
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ebû Amr (yâni; Ev-zâî), İshak b. Abdillah b. Ebî
Talha'daıı rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Enes b. Mâlik rivayet etti. (Dedi
ki) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular:
«Hiç bir belde yoktur
ki, oraya Deccal ayak basmasın. Yalnız Mekke İle Medine müstesna! Yollarından
her biri üzerinde saf bağlamış melekler vardır kî, onu korurlar. Deccal çorak
yere iner ve Medine üç defa sarsılır. Deccal'ın yanına Medine'den her kâfir ve
münafık çıkar.»
(...) Bize
bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yûnus b.
Muhammed, Hammad b. Seleme'den, o da İshak b. Abdillah b. Ebî Talha'daıı, o da
Enes'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurmuşlar...
Ve yukarki hadîs
mislini rivayet etmiştir. Yalnız o: «Sel yerine gelir ve yükünü oraya bırakır.»
elemiş. Bir de : «Onun yanına erkek, kadın her münafık çıkar.» demiştir.
Hz. Enes rivayetini
Buhârî «Kitâbu Fadâili-I-Medine-'de tahric etmiştir.
Hz. Abdurrahman b. A m
r 'dan rivayet edilen bir hadise göre cessâse Kur'ân-ı Kerîm'de zikri geçen
Dabbetü'l-A r z 'dır, Deccal haberlerini tecessüs ettiği için ona bu isim
verilmiştir deniliyor.
Fâtıme binti Kays
(Radiyaliahu anh) 'nın ilk kocası harbte aldığı yaradan ölmemişti. Fâtıme 'nin
dul kalması onu üç talâkla boşadığı içindir. Nitekim ikinci rivayette bu cihet
tasrih edilmiştir. İlk kocası İbnû Muğîra 'nın vefat târihi ihtilaflıdır.
Bazılarına göre onu boşadıktan sonra Yemen'de vefat etmiştir. Bir takımları Hz.
Ömer 'in hilâfeti zamanına kadar yaşadığını söylemişlerdir.
Hz. Fâtıme onun
yaralanmasını söylemekle faziletlerine işaret etmek istemiştir. Fâtıme hadîsi
Talâk bahsinde görülmüştü. Bâzı ulemâ Ümmü Şerîk'in ensardan değil, Kureyş
kabilesine mensûb olduğunu söylemişlerdir. İsmi Garbe yahut Garbe1e'dir. Bir
takımları ise biri Kureyş'den, diğeri Ensar'dan olmak üzere iki Ümmü
Şerik bulunduğunu söylerler.
«Essalâte Câmiaten»
kelimeleri birincisi İğra, ikincisi hâl olmak üzere mansubdurlar.
Beysan hurmalığı mânâsına
gelen «Nah'-ü Boysan» Şam'da bir yerin ismidir. Aynü Zügar da Şam 'in kıble
tarafında maruf bir beldedir. Taybe, Medine'nin ismidir. Medine 'nin Tûbe ve
Yesrib gibi isimleri olduğunu Hac bahsinde görmüştük.
Kaadî Iyâz hadîsdeki
«mâîıüve» kelimesinin ziyâde olduğunu, sırf cümleyi rabt için getirildiğini
söylemiştir.
Hadîs-i şerîfdeki Şam
deniziyle Yemen denizi başka başka denizler olmayıp, aynı denizin Şam tarafı,
Yemen tarafı manasınadır. Kcsûlüllalı (Saİlollahü Aleyhi ve Sellem)'in burada
tereddüt buyurması ya bu husûsda sarih vahy gelmediği yahut Deccal bir
tarafından diğer tarafına geçeceği içindir.
Tibî diyor ki: «Peygamber
(Salhllahü Aleyhi ve Sellem) Deccal'ın doğu taraftan geleceğini vahy suretiyle
yakinon anladıktan sonra, ilk' söylediği iki yeri nefi buyurmuştur.»
Temîmî Dârî rivayeti
Hz. Temîm'in menâkıbıne ve haberi vahidin kabulüne delildir. Medine 'nin sallanması,
içindeki kâfir ve münafıkları Deccal'm önüne silkip atmak içindir. Bu takdirde
hadîsdeki (bâ) sebebiyet manasınadır. Maamafih haî olmak ihtimâli de vardır.
Müzhirî, Medine 'nin sallanması hâlis mü'min olmayanların kalb-lerine Deccal'a
karşı meyi ve sevgi uyandırmak içindir, diyor. Bu takdirde bâ sile içindir.
Üçüncü sallanışta kâfir ve münafıklar Medine 'den çıkacgk,, halis mü'minler
kalacaktır.
124- (2944)
Bize Mansûr b. Ebî Müzâhinı rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. ilanıza
Evzâi'den, o da İshak b. Abctillah'dan, o da amcası Enes b. Mâlik'den naklen rivayet
etli ki, Rcsûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem) şöyle buyurmuşlar :
«Üzerlerinde
taylasanlar oiduğu halde Asbahan yahüdüerinden yetmiş bin kişi Deccal'a tâbi
olacaklardır.»
125- (2945)
Bana Harun b. Alıdillnh rivayet c-ttî. (Dedi ki) : Bize Ilaccâc b. Muhammet!
rivayet etti. (Dedi ki) : îbnû Cüvcyc şunu söyledi: Bana Ebû'z-Zübeyr şunu
söyledi. Kcsulisi Câbir b. Abdilhıh'ı şöyle derken işitmiş: Bana Ünınıü Şerik
haber verdi ki. Peygamber {SaUullahü Aleyhi ve Sellemfı :
«İnsanlar Deccai'dan
mutlckc âzğlarc kaçacaklacdır.» buyururken işitmiş. Ümmü Şerik:
— Yâ Kesûlallab! O gün
Arahlnr nerede olacak? diye sormuş. Onlar azdır.» buyurmuşlar.
(...) Bize
bu hadîsi Muhammcd b. Bçşşâr ile Abd b. Hıımeyd rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Ebû Âsim İbnû Cüreyc'den bu isnadla rivayet etti.
126- (2946)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ah-med b. İshak El-Hadramî
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'1-Aziz (yâni; İbnû Muhtar) rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Eyyûb, Humeyd b. Hilâl'den, o da içlerinde Ebû'd-Dehmâ ile Ebû
Katâde'nin bulunduğu bir cemâatdan naklen rivayet etti. (Şöyle demişler) :
İmran b. Husayn'a gelirken Hişam b. Âmir'e uğrardık. Bir gün şunu söyledi :
— Hakikaten sizler
beni geçerek öyle bir takım adamlara gidiyorsunuz ki, onlar ne Resûlüllalı
(Sallallahü Aleyhi ye Sellem) 'in meclisinde benden çok bulunmuşlardır. Ne de
onun hadîsini benden iyi bilirler. Ben Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'i:
«Âdem'in yaratılışı
ile kıyametin kopması arasında Deccal'dan daha büyük bir fitne yoktur.» buyururken işittim.
127- (...)
Bana Muhammed b. Hatim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Ca'fer
Er-Rakkî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydul-lah b. Amr, Eyyub'dan, o da
Humeyd b. Hilâl'den, o da kavminden içlerinde Ebû Katâde de bulunan üç kişiden
naklen rivayet etti. (Şöyle demişler) : Biz İmran b. Husayn'a giderken Hişam
b. Âmir'e uğrardık...
Râvi Abdü'I-Aziz b.
Muhtâr'm hadîsi gibi rivayette bulunmuştur. Yalnız o : «Deccal'dan daha büyük
bir şey yoktur." demiştir.
128- (2947)
Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe b. Saîd ve İbnü Hu-cur rivayet ettiler.
(Dediler ki) : Bize tsmâîl (yâni; İbnû Ca'fer) Alâ'dan, o da babasından, o da
Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'den şöyle buyurmuşlar:
«Altı şeyden : Güneşin
battığı yerden doğmasından, dumandan, Deccal'dan, dabbeden bîrinizin hassaten
başına gelecek vakıadan ve âmme-ten gelecek fitneden önce, amellere şitab
edin!»
129- (...)
Bize Ümeyye b. Bistam El-Ayşî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Zürey'
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'fce, Katâde'den, o da Hasan'dan, o da Ziyad
b. Rıyah'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'den naklen rivayet etti. (Şöyle buyurmuşlar) :
«Altı şeyden : Deccal,
duman, dabbetü'I-Ârz, güneşin battığı yerden doğması, umûmî fitne ve bîrinizin
başına gelecek husûsî vakıadan önce amellere şitab edin.»
(...) Bite
bu hadîsi Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Müsennâ da rivayet ettiler. (Dediler
ki) : Bize Abdü's-Samed b. Abdi'l-Vâris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hemmâm
Katâde'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti.
Bu rivâyetlerdeki
husûsî vakıadan murad; bazılarına göre ölümdür.
Umumi fitne ise
kıyamettir.
Taylasan: Biçilip
dikilmeden omuzlarda taşınan bir nevî elbisedir.
Hz. Ümmü Şerîk'in : O
gün Arablar nerede olacak? diye sormasından murad; mücâhidlerdir. Yâni; o gün
hak yolunda mücâhede eden ve din düşmanlarıyle çarpışanlar nerede kalacak?
demek istemiştir. Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) de: «Onlar azdır.»
buyurmakla Dec-cal'ın hakkından gelemeyeceklerine işaret buyurmuştur. Hz. Ebû
Hüre yr e rivayeti kıyametin altı alâmeti görülmezden önce ibâdet, tâat ve
hayırlı işlere koşmak gerektiğine delildir. Zira bu alâmetlerden sonra
yapılacak hayırların bir faydası olmayacaktır.
130- (2948)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad b. Zeyd, Muallâ b.
Ziyâd'dan, o da Muaviye b. Kurra'dan, o da Ma'kıl b. Yesar'dan naklen haber
verdi ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar. H.
Bize hu hadîsi Kuteybe
b. Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ham-mad, Muallâ b. Ziyâd'dan, o da
Muâviye b. Kurra'ya, o da Ma'kıl b. Yesâr'a, o da Peygamber (Sallaliahü Aleyhi
ve Sellem)'e ulaştırmak suretiyle rivâyet etti.
«Fitne zamanında
ibâdet, bana hicret etmek gibidir.»
buyurmuşlar.
(...) Bana
bu hadîsi Ebû Kâmil de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ham-mad bu isnadla bu
hadîsin mislini rivayet etti.
Here: Karışıklık
demektir. Burada ondan murad; fitnedir. Fitne za manında yapılan ibâdetin
faziletli olması, insanların ekserisi fitneye kakışarak ibâdetten gafil
kalacakları içindir.
131- (2949)
Bize Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahman (yâni; İbni
Mehdi) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, AH b. Akmar'dan, o da
Ebû'l-Ahvas'dan, o da Abduîlah'dan, o da Peygambe. (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)':deıı
naklen rivayet etti:
«Kıyamet ancak
insanların kötüleri üzerine kopacaktır.» buyurmuşlar.
132- (2950)
Bize Saîd b. Mansûr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'-kub b. Abdirrahman ile
Abdü'1-Âziz b. Ebî Hâzim, Ebû Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd'dan naklen rivayet
ettiler. (Demiş ki) : Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdular... H.
Bize Kuteybe b. Saîd
de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Ya'kuo, Ebû Ilâzim'den rivayet
etti ki, Sehl'i şöyle derken işitmiş : Ben Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve
Sellem)"ı baş parmakla orta parmak arasındaki «şehadet» parmağı ile
işaret ederek :
«Benimle kıyamet
şöylece olduğu halde gönderildim.» buyururken işittim.
133- (2951)
Bize Mulıammed b. Müsennâ ile Muhamnıed b, Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki)
: Bize Muhammcd b. Ca'fer rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Şube rivayet etti.
(Dedi ki) : Ben Katâde'den dinledim. (Dedi ki) : Bize Enes b. Mâlik rivayet etti.
(Dedi ki) : RcsûlüHah (Sallallahü Aleyhi ve Sellern) :
«Ben, benimle kıyamet
şu iki parmak gibi olduğu halde gönderildim.» buyurdular.
Şu'be demiş ki : Ben
Katâde'yi de rivayeti esnasında : «Bu parmaklardan birinin diğerine olan
fazlalığı gibi...» derken işittim. Ama bunu Enes'den naklen mi söyledi yoksa
kendinden mi söyledi bilmiyorum.
134 - (...)
Bize Yahya b. Habîb EI-Hârisî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid (yâni;
İbni Haris) rivayet etti. (Dedi ki) Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Ben
Katâde ile Ebû't-Teyyah'ı rivayet ederlerken dinledim. Onlar da Enes'i rivayet
ederken dinlemişler ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Ben, kendimle kıyamet
şöylece olduğu halde gönderildim.» buyurmuşlar. Şu'be bunu göstererek iki
parmağını şehâdetle ortayı yanyana getirmiş.
(...) Bize
Ubeydullah b. Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. H.
Bize Muhammed b. Velİd
dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti.
Her iki râvi demişler
ki: Bize Şu'be, Ebût'-Teyyah'dan, o da Enes'den, o da Peygamber (Sallaltahü
Aleyhi ve Sellem)'den naklen bu isnadla rivayet etti.
(...) Bize
bu hadîsi Muhammed b. Beşşâr da rivayet etti. (Dedİ ki) : Bize İbnû Ebî Âdiy,
Şu'he'den, o da Hamza (yâni; Dabbî) ile Ebû't-Tey-yah'dan, onlar da Enes'den, o
da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) *den naklen yukarkilerin hadîsi gibi
rivayette bulundu.
135- (...)
Bize Ebû Gassan EI-Mismaî dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu'temir
babasından, o da Ma'bed'den, o da Enes'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Resûlüllah (Saüallahü Aleyhi ve Sellem):
«Ben, benimle kıyamet
şu İki parmak gibi olduğu halde gönderildim.» buyurdu ve şehâdet parmağı ile
orta parmağını bir yere getirdi.
136- (2952)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Kûreyb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Ebû Üsâme, Hişam'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti.
(Şöyle demiş) : Bedeviler Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yanına
geldikleri vakit ona kıyameti sorarlar. Kıyamet ne zaman kopacak? derlerdi. O
da onlardan en yaşh bir insana bakarak :
«Şu zât yaşarsa ona
ihtiyarlık erişmez. Sizin üzerinize kıyametiniz kopar.» buyurdular.
137- (2953)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeyhe rivayet ctlİ. (Dedi ki) : Bize Yûnus b. Muhammed,
Hamnıad b. Seleme'den, o da Sâbit'ten, o da Enes'den naklen rivayet etti ki:
Bir adara Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)''e :
— Kıyamet ne zaman
kopacak? diye sormuş. Yanında da ensardan Muhammed denilen bir çocuk varmış.
Kcsûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
«Eğer şu çocuk
yaşarsa, umulur ki, kıyamet kopmadan ona ihtiyarlık yetişmez.» buyurmuşlar.
138- (...)
Bana Haceâc b. Şâir de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman b, Ilarb
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad (yâni; İbni Zeyd) rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize Ma'bed b. Hilâl El-Anezî, Enes b. Mâlik'den rivayet etti ki : Bir adam
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e kıyamet ne zaman kopacak? diye
sormuş. Enes demiş ki: Bunun üzerine Rcsûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
bir an sustu. Sonra Ezdi Şenûe kabilesinden olup, huzurunda bulunan bir çocuğa
bakarak :
«Şu çocuk yaşarsa kıyamet
kopmadan ihtiyarlık ona yetişmez.» buyurdular.
Râvi demiş ki: Enes:
«Bu çocuk o giiu benim akranlarımdan idi.» dedi.
139- (...)
Bize Harun b. Abdillah rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Af- b, Müslim rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Hemmâm rivayet etti. (Dedİ ki) : Bize Katâde, Enes'den
rivayet etti. Enes şöyle demiş : Muğîra b. Şu'be'nin bir çocuğu geldi ki, benim
akranımdandı. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ;
«Bu çocuk geriye
bırakılırsa, kiyûmet kopmadan ona ihtiyarlık yetişmez.» buyurdular.
140- (2954)
Bize Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süf-yan b. Uyeyne,
Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e ulaştırmak suretiyle naklen rivayet etti.
(Şöyle buyurmuşlar) :
«Bir adam yeni
doğurmuş devesini sağarken kıyamet kopacak. Kıyamet kopuncaya kadar kab ağzına
ulaşmıyacaktır. İki adam da elbise alışverişi yapacaklar, kıyamet kopmadan o
aliş-verİşi bitiremeyeceklerdir. Bir dam havımı sıvayacak, kıyamet kopmadan
ondan çıkmayacaktır.»
Bu rivayetleri Buhârî
«Kitâbu'l-Fiten», «Kitâbu't-Tefsir» ve «KitâWr-Rikak»'da; Ebû Hüreyre rivayetini
îbnû Mace «Kitâbu'l-Fen»'de tahric etmiştir.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in iki parmağını yanyana getirerek işaret buyurması,
aralarında çok az fark olduğunu göstermek içindir. Yâni; benim gönderilmemle
kıyamet arasında şu parmakların birbirinden uzunluğu kadar az zaman kalmıştır,
demek istemiştir,
Kaadî Iyâz'ın beyânına göre hadîsin bütün
rivayetleri aynı mânâyadır.
Sizin kıyametiniz
tâbirinden murad; o asır halkının yahut o meclisde muhatab olanların
ölmeleridir.
141- (2955)
Bize Ebû Küreyb Muharanıcd b. Ala1 rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye,
A'meş'den, o da Ebû Salih'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle
demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Stilem)
«iki sûr üfürülmesi
arasında kırk vardır.» buyurdu. Oradakiler;
— Yâ Ebâ Hüreyre, kırk gün mü? diye sordular.
— Bir şey diyemem! cevâbını verdi.
— Kırk ay mı? dediler.
— Bir şey diyemem! cevâbım verdi.
— Kırk yıl mı? dediler.
— Bir şey diyemem! cevâbını verdi.
«Sonra Allah semâdan
su indirecek ve insanlar sebze biter gibi bitecekler.» buyurdu.
«insanın çürümeyecek
hiç bir yeri yoktur. Yalnız bir kemik müstesna ki, o da kuyruk sokumu
kemiğidir. Kıyamet gününde halk ondan derlenip toplanacaktır.» buyurdular.
142- (...)
Bize Kuteybe b. Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muğîra (yâni; El-Hızâmî)
Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hü-reyre'den naklen rivayet etti ki:
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Âdem oğlunun her
tarafını toprak yer! Yalnız kuyruk sokumu kemiği müstesna! insan ondan
yaratılmıştır. Onda derlenip toplanacaktır.» buyurmuşlar.
143- (...)
Bize Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûrrezzâk rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmâra h. Müneb-bin'den rivayet etti. Hemmâm : Bize
Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Men rivayet ettikleri
şunlardır... diyerek bir takım hadîsler zikretmiştir. Onlardan biri de şudur:
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem):
«Gerçekten insanda bîr
kemik vardsr ki, onu ebediyyen toprak yemez. Kıyamet gününde insan o kemikte
derlenip toplanacaktır.» buyurdu.
Aslı âb :
— Hangi kemiktir o, yâ
Resûlallah? diye sordular.
«Kuyruk sokumu
kemir'ıdİr.» buyurdular.
Bu hadîsi Buhârî,
Zümer ve Amme sûrelerinin tefsirinde tahric etmiştir.
İki defa üfürülecek
olan sûru İsrafil arasında ne kadar zaman olduğunu Hz. Ebû Hüreyre de bilmediği
için ta'yâıden imtina etmiştir. Hz. îbni Abbâs 'dan zayıf bir senedle rivayet
edildiğine göre, iki nefha arasında kırk sene geçecektir. İnsanların çürüyüp
bittikten sonra çürümedik kalan tek uzuvları kuyruk kemiğinden derlenip toplanarak
diriltilmeleri hususunda İbnû Ukayl şunları söylemiştir: «Allah Teâlâ'mn bunda
bizim bilmediğimiz bir sırrı vardır. Çünkü vücudu yoktan halkeden Allah'ın
böyle bir şeye ihtiyacı yoktur.» O bu kemiğin bırakılmasının melekler bilmesi
için bir alâmet olabileceğinden bahsetmiştir.
Peygamberler bu
hadîsten tahsis edilmişlerdir. Çünkü onların bedenleri çürümeyecektir. İbnû
Abdi'1-Berr şehidlerin de çürü-meyeceğini söylemiştir. Bütün beden çürüyüp de
yalnız kuyruk sokumu kemiğinin çürümemesindeki hikmet hilkatin aslı bu kemik
olduğu içindir. Hilkat bu kemikten başlamış, terkib de ondan olacaktır. Yâni;
mezkûr kemik temeldir, bina onun üzerine kurulacaktır.