15- HACC.BAHSÎ. 4

1- Hacc veya Ömre İçin İhrama Giren Kimseye Mubah Olup Olmayan Şeylerle Koku Sürünmesinin Haram Kılındığı Beyan Babı. 6

2- Hacc İle Ömrenin Mikaadları Babı. 11

3- Telbiye Sıfatı ve Vakti Babı. 14

4- Medineliler'e Zü'l-Huleyfe Mescidi Yanında Îhrama Girmelerinin Emir Buyurulması Babı  17

5- Telbiyeye Hayvanın Kalktığı Yerden Başlamanın Lüzumu Babı. 18

Zü'l-Huleyfe  Mescidinde Kılınacak Namaz  Babı. 20

7 - Muhrimin İhrama Girerken Koku Sürünmesi Babı. 20

8- İhramlıya Avcılığın Haram Kılınması Babı. 25

9- Îhramlı İle İhramsızın Hillde  ve Haremde Öldürmesi Mendüb Olan Hayvanlar  30

10- İhramlının Başından Elemi Bulunduğu Vakit Onu Traş Etmesinin Cevazı, Traş Ettiği İçin Fidyenin Vücübu ve Miktarını Beyan Babı. 35

11- Kan Aldırmanın İhramlıya Caiz Oluşu Babı. 38

12- İhramlının, Gözlerini Tedavi Ettirebilmesi Babı. 39

13- Îhramlının Başı Île Bedenini Yıkamanının Cevazı Babı. 40

14- İhramlı Bir Kimse Öldüğü Vakit Yapılacak Muamele Babı. 41

15- İhramlının Hastalık Gibi Bir Özürden Dolayı İhramdan Çıkmayı  Şart  Koşmasının  Cevazı Babı. 43

16- Nifaslı Kadının Îhramı Nifaslı ve Hayızlı Kadının Îhram Îçin Yıkanmalarının Müstehab Oluşu Babı. 44

17- İhram Vecihlerini  Beyan, Yalnız  Hacc  Yapmakla Temettü' ve Kıranın ve Haccı Ömre İle Birlikde Yapmanın Cevazı, Kıran Haccı Yapanın Ne Zaman İhramdan Çıkacağı Babı  45

18- Hacc İle Ömrede Mut'a Yapmak Babı. 57

19- Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in Haccı Babı. 58

Geri Kalan Ahkamından Bazıları da Şunlardır:. 61

20- Arafat'ın Her Tarafı Vakfe Yeri Olduğunu Bildiren Hadisler Babı. 65

21- Vakfe ile Teala Hazretlerinin: Sunra Siz de Başkalarının Akın Ettiği Yerden Akın Edin; Âyet-i Kerimesi Hakkında Bir Bab. 65

22- Îhramdan Çıkmanın Nesih ve Haccı Tamamlamanın Emir Buyurulması Hakkında Bir Bab  67

23- Temettu'un Cevazı Babı. 69

24- Temettü’ Yapan- Kimseye Kurban Vacib Olması, Bulamayana Üç Gün Haccda, Yadi Gün de Âilesi Nezdine Döndüğü Vakit Oruç Tutmak Lazım Geleceği Babı. 72

25-Hacc-i Kıran Yapan Bir Kimsenin-İhramdan, Ancak Hacc-ı İfrad Yapanın Çıktığı Vakit Çıkabileceğini Beyan Babı. 74

26- Muhasara Sebebiyle İhramdan Çıkmanın ve Hacc-ı Kıranın Cevazını Beyan Babı  75

27- Hacc-ı İfrad ile Hacc-ı Ömreyi Beraber Eda Babı. 76

28- Hacc İçin İhrama Girerek, Mekke'ye Gelen Kimseye Lazım Olan Tavaf ve Sa'y Babı  77

29- Beyti Tavaf Edip, Sa'y Yapana İhramda Kalmak ve Hille Çıkmamak Lazım Galdiği Babı  78

30 — Haccın Mütası Hakkında Bir Bab. 80

31- Hacc Aylarında Ömrenin Cevazı Babı. 81

32- İhrama Girerken Hedy Kurbanına Nişan Takmak ve Sırtına Alamet Çizmek Babı  83

33- Ömrede Saç Kısaltma Babı. 85

34- Peygamber (Sallatlahü A îeyhi ve Seîlem) 'in Telbiyesi Île Hedyi Babı. 86

35- Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Setiem)in Ömrelerinin Sayısını ve Zamanını Beyan Babı  87

36- Ramazanda Yapılan Ömrenin Fazileti Babı. 89

37- Mekke'ye Yukarki Yoldan Girip Aşağıki Yoldan Çıkmanın ve Bir Yere Başka Yoldan Girip Başka Yoldan Çıkmanın Müstehab Oluşu Babı. 91

38- Mekke'ye Girmek İstenildikte Zü Tava'da Gecelemenin, Oraya Girmek Îçin Yıkanmanın ve Mekke'ye Gündüz Girmenin Müstehab Oluşu Babı. 91

39- Tavaf İle Ömrede ve Haccın İlk Tavafında Ramelin Müstehab Oluşu Babı. 92

40- Tavafda İki Rükn-ü Yemaniyi İstilam Etmenin Müstehab Oluşu, Diğer İki Rüknün İstilamı Gerekmediği Babı. 95

41- Tavafda Hacer-i Esved'i Öpmenin Müstehab Oluşu Babı. 97

42- Deve ve Şaire Üzerinde Tavafın ve Hayvan Üzerinde Bulunan Bir Kimsenin Hacer-i Esved'i Baston ve Benzeri Bir Şey İle İstilam Etmesinin Cevazı Babı. 99

43- Safa İle Merve Arasındaki Sa'yin Bir Rükün Olduğunu, Haccın Ancak Onunla Sahih Olabileceğini Beyan Babı. 101

44- Sa'yin Tekerrür Etmediğini Beyan Babı. 103

45- Telbiyeyi Bayram Günü Cemre-i Akabe'de Taş Atmağa Başlayıncaya Kadar Devam Ettirmenin Müstehab Oluşu Babı. 104

46- Arafe Günü Arafat'tan Mina'ya Giderken Telbiye ve Tekbir Getirilmesi Babı  106

47- Arafat'tan Müzdelife'ye Dönüş ve O Gece Akşamla Yatsı Namazlarını Müzdelife'de Beraberce Kılmanın Müstehab Oluşu Babı. 107

48- Müzdelife'de Bayram Günü Sabah Namazını Fazla Erken Kılmanın ve Fecrin Doğduğu Tehakkuk Ettikten Sonra Bunda Mübalağa Göstermenin Müstehab Oluşu Babı. 111

49- Son Gecelerde Müzdelife'den Mina'ya Dönerken Kadınlarla Sair Zayıf Kimselerin Halk Üşüşmeden Önce Yola Çıkmaları ve Diğer Hacıların Sabah Namazını Kılıncaya Kadar Müzdelife'de Kalmalarının Müstehab Oluşu Babı. 112

50- Cemre-i Akabe'de Taşları Vadinin İçinden Atmak, Mekke'yi Soluna Almak ve Her Taşı Atarken Tekbir Almak Babı. 115

51- Bayram Günü Cemre-i Akabe'de Hayvan Üzerinde Taş Atmanın Müstehab Olduğunu ve Peygamber (Saüallahü Aleyhi ve Sellem)in «Hacc İbadetlerini Almalısınız.» Hadisini Beyan Babı  116

52- Cemre Taşlarının Fiske Taşı Kadar Olmasının Müstehab Görülmesi Babı. 118

53- Taş Atmanın Müstehab Vaktini Beyan Babı. 118

54- Cemre Taşlarının Yedi Adet Olacağını Beyan Babı. 118

55- Traş Olmayı, Saç Kısaltmaya  Tercih, Saç Kısaltmanın da Caiz Olduğunu Beyan Babı  119

56- Kurban Bayramı Günü Sünnetin Evvela Taş Atmak, Sonra Kurban Kesmek, Sonra Traş Olmakdan   İbaret Bulunduğunu, Traş İşine Traş Olan Kimsenin Başının Sağ Tarafından Başlanacağını Beyan Babı. 121

57- Kurban Kesmeden Traş Olan Yahut Taş Atmadan Kurban Kesenler Babı. 122

15- HACC BAHSÎ

 

Hanef îiyye ulemâsından Kemâl ibni Hümam (788-861) «Fethül-Kadîr» nâm eserinde hacc bahsine mukaddime ile baş­lamıştır:

«Ebeveyninden birisi hizmetine muhtaç olup da haccına razı olma­yan kimsenin hacca gitmesi mekruhtur. Hizmetine muhtaç değilse gide­bilir. Anne, baba bulunmadığı zaman dedelerle nineler de anne, baba hükmündedirler. Borçlu olan bir kimsenin, ödeyecek malı yoksa hacca ve gazaya gitmesi mekruh olur. Meğer ki, alacaklısı izin vermiş ola. Ala­caklının izni ile borçluya kefil olan varsa, ikisinin de iznini almak ge­rekir. İzinsiz kefîl olmuşsa hacca gitmek için yalnız alacaklıdan izin ister.

Sefere çıkacak olan kimse hacc için değil de çıkacağı zaman husu­sunda müşaverede bulunur, Zîra bu suretle hareket etmesi hayırdır. Ke­za bu hususta Allah'a istihare yapmalıdır. İstiharenin sünneti Kâfirûn ve îhlâs sûrelerini okuyarak iki rek'at namaz kılmak ve Peygamber (Sallallahü AleyhiveSellem)''den nakledilen maruf:

(Yâ Rabbi, sana, tenin ilminle istihare ederim... ilâh...) duasını okumaktır.

Hâkim'in Peygamber (Salkdlahü Aleyhi ve Sellem) 'den tahrîc ettiği bir hadîsde:

(Allah Teâlâ, Allah'a istihare yapmak, Adem oğlunun saadeti, Allah'a istihareyi terketmek Âdem oğlunun şekâveti cü m I esindendir.) buyurulmuştur.

Bundan sonra tevbe, hâlis niyet, hakkı hukuku edâ, dargın bulun­duğu ve muamele gördüğü herkeslerhelâllaşmakla işe başlamalı. Helâl nafaka toplamaya çalışmalıdır. Çünkü haram nafaka ile yapılan hacc makbul değildir. Maamafih gaspedilen bir nafaka ile hacceden kimseden farz yine de sakıttır' Haccın sakıt olmasıyla kabul edilmemesi arasında münâfaat yoktur.

Hacc kabul edilmediği için sevap yerilmez, fakat âhirette haccı ter-kedenler gibi ceza göı-mez.

Hacca gidecek kimseye unuttuğunu hatırlatacak, başı sıkıldığı zaman kendisini sabıra davet edecek âciz kaldığında yardımına koşacak iyi bir arkadaş mutlaka lâzımdır.

Bu arkadaşın ecnebi olması, bâzı sülehâya göre kat'î rahîme sebep olmamak için akraba olmasından evlâdır. Hammala taşıyacağı yükü gös­termeli, izni olmaksızın ona gösterdiğinden fazla yük yüklenmemelidir.

Hacc seferini ticâret, riya, şöhret ve iftihar gibi şeylerden azade tutmalıdır. Bundan dolayıdır ki,, ulemâdan bâzıları mahmele binmeyi ke-rîh görmüşlerdir.

Bâzılarına göre ticâret ve emsalinden azade olmak şartıyla mah­mele binmek mekruh değildir.          

Deveye binmek efdâldır. Merkep üzerinde haccetmek mekruhtur. Kudreti olan kimse için yaya gitmek, hayvana binmekten efdâldır.

Hacca giden kimse ahlâksızlık etmemeli, lâzım olan edevatı satın alırken fiat düşünmemeli, nafaka hususunda başkalarıyla ortak olmama­lıdır.

Hacc arkadaşlarının her gün birinin yiyeceğini beraberce yemeleri helâldir.

Hacc yoluna Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e uyarak perşem­be günü çıkmalıdır. Bu mümkün değilse ayın ilk pazartesi günü sabah­leyin çıkmalıdır.

Aile efradı ve dostlarıyla vedalaşarak helâllaşmah ve hayır dua­larını istemelidir. Bu maksatla onların ayağına gitmeli, hacdan dönüşte onlar da evine gelerek kendisini istikbâl, etmelidir.

Tirmizî'nin rivayetine göre îbni Ömer (Radiyallahû anh) Hz. Kazea'ya: Şunu söylemiş:

(Ben Resûlüllah   (SaUallahü Aleyhi ve Seilem)'\ şöyle buyururken işittim (lokman hekim demiş ki:

— Allah'a bir şey emânet edilirse, onu korur.

Ben de senin dînîni, emânetini ve son amellerini Allah'a emânet ey­ler, sana selâm ederim.)

Hacıyı teşyi' eden dahî veda ânında ona:

(Allah'ın hifz-u emanetinde ol, Allah sana takva ihsan etsin, kötü­lüklerden seni ırak eylesin, günâhını af buyursun, gittiğin her yerde sana hayırı göstersin.) demelidir. İbni Sünnî'nin. Hz. Ebû Hüreyre'den rivayetine göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

Sefere çıkmak isteyen kimse geride bıraktıklarına :

— Seni kendisine bırakılan emânetleri zayi' ermeyen Allah'a emânet ederim, desin.)   buyurmuşlardır.

Ulemâdan bir cemâat, yola çıkan hacıyı onunla beraber yürüyerek kendisine duâ etmek suretiyle teşyi' etmeyi müstehâb görmüşlerdik

İbni Abbâs (Radiyaîlahûanh)'dan rivayet olunduğuna göre kendileri hacca giderken Resûlüllah (Sallallohü Aleyhi ve Sellem) onları baki denilen kabristana kadar yürüyerek teşyi' etmiş ve uğurlarken :

— (Besmele ile gidin, Ya Rabbi! Bunlara yardım eyle,) buyurmuş­tur.

Yola çıkarken evinden bir parça sadaka vermeli, seferin iptidasın­da dahî sadaka vermelidir.

Verilecek sadaka en azından bir kişi doyuracak kadar olmalıdır. Zi­ra bu sadaka selâmete sebeptir.

Evinden çıkarken   :

— (Ya Rabbî, sapmaktan ve sapıtmaktan, yanılmaktan veya yanıl­tılmaktan, zulmetmekten veya zulmolunmaktan, cchillik etmekten veya bana cahillik edilmekten sana sığınırım.) demelidir.

îbni Abbâs (Radiyatlahûanh)'d&n rivayet olunduğuna göre Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) sefere çıkmak istediği vakit:

— (Ya Râbbî, yolda arkadaş sensin, ailem hakkında yerimi tutacak da sensin. Ya Râbbî, yolda zayi' olmaktan ve dönüşte boynu bükük kal­maktan sana sığınırım. Ya Râbbî, bize, yolumuzu kısalt seferimizi kolay­laştı r.) buyururmuş.

Ebû Dâvud, Peygamber (Sallallahü Aleyhive Settetn)'den şu*ha-dîsi rivayet etmiştir:  Bir adam evinden çıkarken:

  (Bismillah! tevekkeltü alellah, lâ havle ve lâ kuvvete illâ bİllah) derse, kendisine;

  (Sana hidâyet verildi, kifayet olundu ve korundun.)  denilir, şey­tân ondan uzaklaşır., ilâh...                      .

. Eserlerde vârid olmuştur ki, bir kimse yola çıkmazdan önce Âyetü'1-Kürsiyi okursa, evine dönünceye kadar başına hiç, bir belâ gelmez

Bâzılarına güre Liî1âf  sûresini okumak da böyledir.   .

Taberâni 'nin rivayetine göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  (Bir kimse yola çıkmak İstediği vakit ailesi nezdinde kılacağı iki rek'at namazdan daha faziletli bir şey bırakmaz.) buyurmuştur.

Yola çıkan kimse evinin kapısına vardığında Kadir sûresini okumalı, vâsıtaya bineceği zaman besmele çekmeli, bindiğinde Müs1im'in rivayet ettiği şu hadîsi okumalıdır:

(Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir sefere çıkarken hayvanının üzerine yerleşti mi uç defa tekbir alır, sonra :

  Bize, bunu ve derip topladığımız şeyleri müsahhar kılan Allah'a teşbih ederim. Biz, ancak Rabbimize dönenleriz. Ya Rabbî, senden, bu se­ferimizde hayır ve takva, amel nâmına da senin razı olduğunu dileriz. Yâ Rabbî, bize, bu seferimizi asan eyle. Ondan sonra da bizi tâatindan ayırma. Yâ Rabbİ, seferde arkada; ve ailede yerimize kalan sensin. Yâ Rabbî, seferin meşakkatinden, boş elle dönmekten, mal ve aile hususunda kötü â ki betten sana sığınırım, derdi.

Döndüğü vakit yine bunları söyler ve şunu ilâve ederdi:

  İşte dönüyoruz. Tevbekârız, âbidiz, Rabbimize hamdederiz.)

Sefere çıkan kimse bir yere vardığında:

(Yâ Rabbî, Senden, bu yerin ve burada bulunan her şeyin ha yırı m diler, bu yerin şerri ile ahâlisinin ve bunda bulunan her şeyin şerrinden sana sığınırım.) demeli.

Bir yerde konakladığı zaman dahî:

— (Yâ Rabbî! Beni mübarek bir yere İndir. Sen, misafir konuklayan-lann en hayırlısısm.) duasını okumalı, yükünü indirdiği anda dahî:

— (Bismillah! tevekkeltü Alellâhi. Allah'ın tam kelimelerinin hepsiy­le, hiç bir kusursuz yarattığı mahlûklarının şerrinden ona sığınırım. Âlem­ler içinde Nuh'a selâm olsun. Yâ Rabbî! Bize, bu menzilin ve onda bu­lunan her şeyin en hayırlısını ihsan eyle. Bu yerin ve ihtiva ettiği her şe­yin şerrinden bize sen kâfi gel.) demeli.

Oradan çekilirken de :

— (Bize, dönüşümüzde ve inişimizde afiyet ihsan eden Allah'a ham-dolsun. Yâ Rabbî! Bizi bu menzilimizden nasıl sağ salim çıkardınsa, baş­ka menzile de öylece emin olarak ulaştır.) duasını okumalıdır.

Gece olduğu vakit Ebû Dâvud 'un rivayet ettiği şu hadîsdeki duayı okumalıdır:

(ResGlüllah  (Saîlalîahü Aleyhi ve Sellem) sefere çıkar da akşam olursa:

— (Ey toprak, benim de senin de Rabbimiz Allah'dır. Senin ve sen­deki her şeyin, üzerinde debeliyen her canlının şerrinden Allah'a sığını­rım. Arılanın yılan ve akreplerin, bu beldede sakin olanların ve babalarla çocukların şerrinden de Allah'a «(ğınınm.) buyururdu...»

Kemâl îbn'i Hümmâm'in mukaddimesinden aldığımız kısım burada bitti.

Hacc: Lügatta: Muazzam bir şeyi kasdetmektir.

Bu kelimeyi hacc ve hicc şeklinde okumak caizse de meşhur olan kıraati hacc'dır.

Bazıları iki kıraat arasında fark görmüş, hacc şeklinde okunduğu zaman kasdetmek, hicc okunursa hacıları mânâsına geldiğim söylemiş­lerdir.

Şer'an hacc: Dînin erkânından bir rüknünü edâ etmek için Kabe-i Muazzama'yı ziyaret kasdetmektir. Bu tarifin içinde keli­menin lügat mânâsı da mevcuttur.

Anlaşılıyor ki, ulemâ haccın şer'i mânâsını tarif ederken lügat mâ­nâsının te'sîri altında kalmış, ismi bir tarif yapmışlardır. Hakikatte hacc yalnız bir kasidden ibaret değildir. Onun için Kemâl îbni Hümâm : «Zahire göre hacc, tavaf,. vakfe ve evvelce niyet gibi efal-i mahsûsadan ibarettir. Hacc deyince hatıra gelenler de bunlardır, sırf kasit değildir.» demiştir.

Haccın sebebi Kâbe-i Muazzama’dır. Bu sebep tekerrür etmediği için hacc da vakti hâli olan müslümana ömründe bir defa farz olur. Sair ibâdetler böyle değildir. Onların sebepleri tekerrür ettiği için ibâdetler de tekrar tekrar farz olur. Meselâ namazın sebebi vakitlerdir. Vakitler her gün beş defa tekerrür ettiği için namaz da her gün beş defa farz olmuştur.

Şartları iki kısımdır:

1) Vücûbunun şartları: Hür, âkil, baliğ ve müslüman olmaktır. Kölelerle delilere, baliğ olmamış çocuklara ve gayri müslimlere hacc farz değildir.

Hattâ bir kimse müslüman olmazdan evvel zengin iken müslüman-lığı kabul ettikten sonra fakir düşse haccetmesi farz değildir. Fakat müslüman olan bir kimse zengin iken hacca gitmeyip, sonradan fakir düşse üzerinden hacc borcu sakıt olmaz. Çünkü bu ibadet kudret-i mümekkine ile farz olmuştur. Böyle bir kudretle farz olan ibâdetler, o kud­ret elden gitse bile zimmette sabit kalırlar.

Zekât gibi bâzı ibadetler kudret-i müyessire denilen bir derece da­ha müsamahalı bir kudretle farz kılınmışlardır. Kudret-i Müyessirenin devamı şarttır. Binâenaleyh üzerine zekât farz olan bir kimse onu vak­tinde vermeyip sonradan fakirlerse zekât sakıt olur. Bu cihet usûl-i fı­kıh ilminde tafsilatı ile beyân olunmuştur.

2) Edasının şartları: Müslüman olmak, ihrama girmek, zamân-ı mahsus ve mekân-ı mahsus gibi şeylerdir.

3) Rükünleri: Mezhepler arasında  ihtilaflı  olmakla  beraber ta-vâf-ı ziyaret, Arafat'da vakfe gibi şeylerdir.

4) Vâcibleri: Mikaatda ihrama girmek, Arafât'da vakfeyi güneş kavuşuncaya kadar uzatmak,   Müzdelife'de vakfe yapmak, sai yapmak, şeytân taşlamak, traş olmak veya saç kısaltmak ve uzak­tan gelenler için tavafa sader işidir.

Bunlardan maada hacc fiilleri sünnettir.

Haccın ne zaman farz kılındığı ihtilaflıdır. Hicretin beşinci, altın­cı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu, onuncu yıllarında farz kılındığını söy­leyenler bulunmuştur. Hicretten önce farz kılındığını iddia edenler bile olmuşsa da bu kavil şâzzdır.

Kurtubî'ye göre sahîh olan kavil hicretin 9. yılıdır.

Hacc: Kitap, sünnet ve icmâ'-ı ümmetle sabit olmuş muhkem bir farzîdır. Bundan dolayıdır ki, onu inkâr eden dinden çıkar. Kitaptan delili:

«Yoluna gücü yetenlerin beyti haccetmeleri Allah için insanların boy­nuna borçtur.» [1] âyet-i kerîmesidir.

Haccın farz olduğuna ümmetin bütün ulemâsı ittifak etmişlerdir.

Sünnetten delili: Meşhur İmam ve îslâm hadîsi ile bahsimizde gö­rülecek hadîslerdir.

 

1- Hacc veya Ömre İçin İhrama Giren Kimseye Mubah Olup Olmayan Şeylerle Koku Sürünmesinin Haram Kılındığı Beyan Babı

 

1- (1177) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki): Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim, onun da tbni Ömer (Radiyalîahüanhüma)''dan nak­len ı i vay e t ettiği şu hadîsi okudum: Bir adam Resûlüllah (Saîlaitahü Aleyhi ve Sellem)'e ihramhnın ne gibi elbise giyebileceğini sormuş da, Re­sûlüllah (Sallalhhu Aleyhi ve Sillem):

«Gömlek, sarık, don, bornoz, mest giymeyin. Ancak biriniz ayakkabı bulamazsa o zaman mest giysin. Ama mestleri topuktan aşağısından kes­sin. Safran veya alaçehre çiçeği ile boyan mı? hiç bir elbise giymeyin.» buyurmuşlar.

 

2- (...) Bize Yahya b. Yahya ile Amru'n-Nâkıd ve Ztiheyr b. Harb hep birden İbni Uyeyne'den rivayet ettiler. Yahya (Dedi ki) : Bize Süf-yân b. Uyeyne Zührî'den, o da Sâiim'den, o da babası (Radiyallahû anh) dan naklen haber verdi. Babası şöyle demiş: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e:

  «İhramlı ne giyecek?» diye soruldu. ResûlüIIah (Sattallahil Aleyhi ve Seîtem):

  «Ihromlı : Gömlek, kavuk, bornoz, don, a la çehre yahut safranla boyanmış elbise ve mest giyemez. Ancak ayakkabı bulamazsa, o başka. O zaman mestleri topuklarından aşağı düşecek şekilde kessin.»    buyur­dular.

 

3- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Ab­dullah b. Dinar'dan dinlediğim, onun da İbni'Ömer (RadiyaUayü anhürha) 'dan naklettiği şu hadîsi okudum: İbni Ömer şöyle demiş: ResûlüIIah (SalUıllahü Aleyhi ve Sellem) ihramlımn safran veya alaçehre çiçeği ile bo­yanmış elbise giymesini yasak etti ve

«— Kim ayakkabı bulamazsa mest giysin. Ama onları topuklardan aşağı kessin,» buyurdular. 

Bu hadîsi Buhâri «Hacc» bahsinde bir-iki yerinde ve -Kitâ-bul-Iibâs» ile «Kitâbu's-Salât-da, Ebû Davû'd, Nesaî ve İbni Mâce   «Hacc» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.

Ulemânın beyânına göre Hadîs-i Şerif, Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) *in bedi' ve vecîz sözlerinden biridir. Çünkü kendisine hacca niyet eden bir kimsenin neler giyebileceği sorulmuş, cevaben filân ve filân şeyleri giymeyiniz, buyurmuştur. Bu suretle cevâptan, hadîsde zik­ri geçen şeylerin giyilmiyeceği, onlardan maada her şeyin giyilebileceği anlaşılmıştır.

Giyilemiyecek şeylerin tasrih buyurulması evlâdır. Çünkü bunlar mahduttur. Giyilecek şeyler ise çok olup, münhazır değildir.

Nevevî diyor ki: «Ulemâ bu hadîsde zikri geçen şeylerin ih­ram halinde giyilemiyeceğine ittifak etmişlerdir. ResûlüIIah (Saîlallahü Aleyhi ve SeHem) gömlek ve don ile o mânâda olan dikişli ve bedeni sım­sıkı saran her şeyin giyilemiyeceğine işaret buyurduğu gibi kavuk ve bornoz ile dikişli veya dikişsiz başı örten her şeye hattâ sargıya tenbih buyurmuştur. Sargıya ihtiyâcı olan hacı, onu sarar, fakat fidye vermesi îcab eder.

Mestlerle, ayaklan örten her şeyin ihram halinde giyilmesi yasak olduğunu ifade buyurmuştur. Bütün bunlar erkeklere mahsûstur.

Kadına gelince:    Dikişli veya dikişsiz her şeyle, yüzünden maada bütün bedenini örtmesi mubahdır. Fakat ne ile olursa olsun yüzünü ört­mesi haramdır.

Ellerini eldivenle örtmesi ulemâ arasında ihtilaflıdır. Şafiî 'nin bu hususta iki kavli vardır. Esah kavline göre ihrâmlı bir kadının eldiven giymesi haramdır.

Besûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) alaçehre ve safranı zikretmek­le bu mânâdaki şeylere yani güzel koku sürünmeye işaret buyurmuştur. İhram hâlinde erkek ve kadın bütün hacılara her nev'i koku sürünmek haramdır. Lâkin meyve ve çiçek gibi şeyleri koklamak haram değildir. Zira bu gibi 'şeyler kokulanmak maksadıyla kullanılmazlar.

Ulemânın beyânına göre hacca niyet eden kimseye zikri geçen şey­lerin haram kılınması onu refah halinden uzaklaştırmak huşu* ve me­zellet sıfatıyla vasıflandırmak içindir.

Hacı, bütün hacc müddetince ihramlı olduğunu hatırlayacak, bu su­retle daha ziyâde zikir ve ibâdetle meşgul olacak, kendini murakabe edecek, ibâdetini koruyacak, haram olan şeylerden sakınacak, ihram el­bisesiyle ölümü, kefeni ve kıyamet gününde insanların yalınayak baş açık huzûr-u ilâhiye çıkacaklarını hatırlayacaktır.

Koku sürünmenin ve kadınlara yaklaşmanın haram kıhnmasındaki hikmet, dünya ziynetleriyle, dünya lezzetlerinden ve refahtan uzak ka­larak bütün düşüncesini uhrevî maksatlara tahsis etmektir.»

Vers: Yalnız Yemen'de yetişen san bir çiçektir. Elbise boyamakta kullanılır.

Safran dahî sarı bir-çiçektir. Arap memleketlerinde yetişmez.cümlesindeki *Iâ» kelimesi nâfiye ve nahiye olabilir. Nâfiye olduğu takdirde dâhil olduğu fi'li muzâri' merfû, nahiye olduğuna göre meczûm okunur.

Hadîsin son cümlesinde «giymeyiniz» fiilinin muhataplarında kadın­lar da dâhildir. Bu cümleden önce giyilmesi yasak edilen şeyler erkek­lere mahsûstur.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1) Hacca niyet eden kimsenin dikişli elbise, serpuş, eldiven ve di­kişli ayakkabı giymesi, haramdır.

Niyet ederken üzerinde bu gibi elbise bulunanlar onları çıkarırlar.

Bâzıları elbiseyi yararak çıkarmak îcab ettiğine kaail olmuşlarsa da cumhura göre yarmadan başından çıkarmak caizdir.

îmam A'zam, îmam Mâlik ve İmam Şâfi î-'-nin mezhepleri de budur.

Gömleği giymeden sarınmak caizdir.

2) Mest giymek caiz olabilmek için konçlarını kesmek şarttır. Yal­nız îmam Ahmed'e göre kesmeden de giyilebilir.

Atâ'dan da böyle bir kavü rivayet olunmuştur.

3) Bazıları îbni Ömer (Radtyallahûanh) hadîsinin men-sûh olduğunu iddia etmişlerdir.

4) İbnü'l-Cevzî ile diğer birtakım ulemâ   îbni   Ömer hadîsinin mevkuf mü yoksa merfû mu olduğunda ihtilâf etmişlerdir. Maamafih hadîs ulemâsı bu hadîsin merfû olduğunu söylemiş, mevkuf riva­yetinin şâzz olduğunu bildirmişlerdir.

5) Hadîsin zahirine bakılırsa safran ve vers gibi şeylerle boyanmış elbise giymenin mutlak surette memnu olduğu anlaşılıyor.

Rivayete nazaran îmam Mâlik'e koku sürünmüş, fakat rüz­gârla kokudan eser kalmamış elbisenin hükmü sorulmuş, Hz.  îmam:

«Safran veya versile boyanmamışsa bunda bir beis yoktur. Mekruh olan boyayı içmiş elbise giymektir.» demiştir.

îmam Şafiî'ye göre 'elbise ıslandığı vakit koku salacak sekili­de boyanmışsa giymesi caiz değildir. Yalnız rengi kalan elbise hakkında İmâraü'l-Haremeyn   iki kavil rivayet etmiştir.

Şâfiîler'den Râfiî  : «Sahîh olan kavle göre yalnız renk muteber değildir.» diyor.

Hanefiîler'e göre yıkandıktan sonra silkmekle rengi dağıl­mayan elbiseyi ihramda giymekte beîs yoktur. Bu kavil Saîd b. Cübeyr, Atâ1 b. Ebî Rabah, Hasan-ı Basrî, Ta­vus, Katâde, îbrâhim Nehaî, Sevrî, îmam Ahmed,   îshâk   ve Ebû Sevr 'den de nakledilmiştir.

Bâzılarına göre elbiseyi yıkayıp sildikten sonra dikkat edilecek ci­het koku salmamasıdır. Muteber olan kavil de budur.

Elbisenin yıkandıktan sonra boyası yayılmasa bile kokusu çıkmamış-sa giyilmesi memnudur. Çünkü kokması, koku veren şeyin orada kal­dığına delildir.

6) Hacca gitmeyen kimseler safran veya v.s. ile boyanmış elbise giyebilirler. Çünkü Peygamber (SalUtlîahü Aleyhi ve Seîîem) hadîsdeki beya­nâtını ihramlı kimsenin ne giyebileceği suâline cevâp olarak ifâde bu­yurmuştur. Binâenaleyh ihrama girmeyenler mezkûr eşyayı giyebilirler.

Aynî diyor ki: «Üstadımız Zeynüddîn, versin koku sa­yılıp sayılmadığı hususunda ulemânın ihtilâf ettiğini söylemiştir.

Îbnü'l-Arabî'ye göre vers (Alaçehre) koku değildir. İbnü1 Arabî : (Vers koku olmasa da onun güzel bir kokusu vardır. Peygamber'(Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) bununla hâlis kokudan ve kokuya benzer şeylerden kaçınılmasını anlatmak istemiştir.)  demiştir.

Râfiî: (Söylenildiğine göre alaçehre Yemen'in en güzel kokularındanmış.) demektedir.

Nevevî'nin sözü dahi alaçehrenin koku sayıldığını andırıyor.»

 

4- (1178) Bize Yahya b. Yahya ile Ebu'r-Rabî' Ez-Zehrâni ve Ku-teybetü'bnü Said hep birden Hammad'dan rivayet ettiler. Yahya dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd, Amr'dan, o da Câbir b. Zeyd'den, o da İbni Abbâs (Radtyallahüanhüma)'dan naklen haber verdi. İbni Abbâs şöyle demiş : Ben, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den işittim, hutbe okur­ken, ihramlıyı kastederek:

«Don giymek, gömlek bulamıyana, mest giymek de ayakkabı bulamı-yana, caizdir.» buyuruyordu.

 

(...) Bize Muhammed b. Beşşâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu­hammedi yani İbni Ca'fer rivayet etti. H.

Bana Ebû Gassân Er-Râzi de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Behz ri­vayet etti. Bu râvilerin ikisi de dediler ki: Bize, Şu'be, Arar b. Dinar'­dan bu isnadla rivayet etti ki Amr, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i Arafat'da hutbe okurken dinlemiş ve bu hadîsi anlatmış.

 

(...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Stif-yân b. Uyeyne rivayet etti. H. Bize Yahya b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyin haber verdi. H.

Bize Ebû Küreyb dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki', Stifyân'-dan rivayet etti. H.

Bize Aliyytt'bnü Haşrem de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsa b. Yû­nus, tbni Cüreyc'den rivayet etti. H.

Bana Aliyyü'bnü Hucr dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail, Ey-yûb'dan rivayet etti.

Bu'râvilerin hepsi Amr b. Dinar'dan bu isnadla rivayette bulunmuş­lardır. Şu'be'den maada hiç biri «Arafât'da hutbe okurken» kaydını zik-retmemişlerdir.

Bu hadîsi Buhâri «Kİtâbu'1-Hacc- ile «Kitâbu'l-Iibâs«da, Tirmizl, Nesaî ve İbni Mâce «Kitâbu'l-Hacoda muh­telif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

Ayakkabı bulamayan için mest giymenin caiz olduğu burada mut­lak olarak zikredilmişse de bu mutlak yukardaki mukayyed hadîse ham-ledilmiştir. Yani «Ayakkabı bulamayan kesik konçlu mest giysin.» de­mektir.

Nevevî diyor ki: «Ulemâ bu iki hadîs hakkında ihtilâf etmiş­lerdir, îmam Ahmed'e göre mestleri konçlarını kesmeden giy­mek caizdir. Delili bu hadîsle bundan sonra gelen   Câbir   hadîsidir.

Hanbeliyye ulemâsı İbni Abbâs hadîsinin — yukar­daki— İbni Ömer hadîsini neshettiğini söyler ve mestleri kes­menin mal israfı olacağını iddia ederlermiş.

tmam Mâlik, Ebû Hanîfe, Şafiî ve Cumhûru u1emâ'ya göre konçlarını kesmeden mest giymek caiz de­ğildir.

Delilleri bundan evvelki İbni Ömer (Radiyallahû anh) ha­dîsidir. Onlara göre îbni Abbâs ile Câbir hadisleri mut­laktırlar. Binâenaleyh onlan koncu kesik mest mânâsına hamletmek îcab eder. Zira mutlak mukayyede hamledilir.

Mevsuk olan râvinin ziyâdesi makbuldür.   .

Hanbeliyye ulemâsının (Mal israfıdır.) iddiaları doğru de­ğildir. Çünkü mal israfı memnu husûsatta olur. Şerîatın emrettiği şey, israf olamaz.

Ayakkabı bulamadığı için mest giyen hacıya fidye lâzım gelip gel-miyeceği mes'elesi de ihtilaflıdır.

îmam   Mâlik,   İmam   Şafiî   ve onlara muvafakat eden diğer ulemâya göre fidye lâzım değildir. Zira lâzım olsa Peygamber (SaUtûlahil Aleyhi ve Sillem)  onu bildirirdi.

İmam A'zam ile diğer Hanefîiyye ulemâsına göre fidye lâzımdır. Nitekim başını traş ettirmeye muztar kalan hacı traş olur, fidye de verir.

Cumhûr-u ulemâ'ya göre ihramlı bir kimse gömlek bulama­dığı zaman yalnız don giyebilir.

tmam Mâlik bunu tecviz etmemiştir. Çünkü İbni Ömer hadîsinde bu mes'ele zikredilmemiştir.

Nevevî diyor ki: «Doğrusu mubah olmasıdır. îbni Ömer hadîsinde buna dair hüccet yoktur. Çünkü o hadîsde Resûlüllah (SaüalîaJıü Aleyhi ve Seîlem) gömleğin bulunduğu hali zikretmiş, Îbni Abbâs ile Câbir (Radtyaîtahû anh). hadîslerinde ise bulunmadığı hâli be­yân buyurmuştur.

Câbir hadîsi şudur:

 

5- (1179) Bize Ahmed b. Abdillah b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki): Bize Züheyr rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ebu'ı-Zübeyr, Câbir (Radiyallahû anh) 'dan naklen rivayet etti. Câbir şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Setlem) :

«Her kim ayakkabı bulamazsa iki mest giyiversİn. Gömlek bulamayan da don giysin.» buyurdular.

 

6- (1180) Bize Şeybân b. Ferrûh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hem-mâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ata' b. Ebî Rabah, Safvân b. Ya'Ia b. Ümeyye'den, o da babası (Radiyallahûanhyd&n naklen rivayet etti. Ba­bası şöyle demiş:

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ci'râme'deyken yanma cübbe giymiş bir adam geldi. Cübbenin Üzerinde halûk denilen esans kokusu yahut sarılık eseri vardı. Bu zât:

  «ömremi yaparken ne şekilde hareket etmemi emredersin?» diye sordu.  (O sırada)  Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Setlem)'e vahiy indiril­di de üzerine bir elbise örttüler.

Yâ'lâ : «Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'i kendisine vahiy na­zil olduğu vakit görmeyi pek arzu ederdim.» dedi. Bunun üzerine (Hz. Ömer) «Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i vahiy indirildiği zaman görmek mi arzu ediyorsun?» diyerek elbisenin kenarım kaldırdı. Pey­gamber (SallallahüAleyhi veSellemyi gördüm, bir horultusu vardı. —Kavi diyor ki: Zannederim Yâ'lâ — genç deve horultusu gibi dedi.

Yâlâ demiş ki: «Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) açıldığı za­man:

— ömreyi soran zât nerede kaldı ? diye sordu. Ve ona :

  Elbisenden sarılığın eserini • Yahut halûkun eserini - yıka. Cübbemî çıkar, hocanda ne yaptınsa örn ren de de onu yap, buyurdular.»

 

7- (...) Bize ibni Ebi Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Amr'dan, o da Atâ'dan, o da Safvân b. Ya'la'dan, o da babasından naklen rivayet etti. Babası şöyle demiş : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ci'râme'deyken yanma bir adam geldi, ben de Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in yanında bulunuyordum. Adamın üzerinde mukattaat denilen biçilmiş bir cübbe vardı. Adam halûka bulanmış idi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e:

— «Ben ömreye niyet ettim, üzerimde bu cübbe var. Halûka bu­lanmış haldeyim.» dedi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona:

  «Haccetmiş olsan ne yapardın ?» diye sordu, o zât:

  «Üzerimden bu elbiseyi çıkarır ve bu halûku bedenimden yıkar­dım.» dedi. Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) :

— «Haccetmiş oltan ne yaparsan. Ötmende de onu yap.» buyurdular.

 

8- (...) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi fci) : Bize İsmail b. İbrahim rivayet etti. H.

Bize Abd b. Humeyd de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Bekir haber verdi, tsmâil ile Muhammed: Bize tbni Cüreyc haber verdi, demişlerdir. H.

Bize Aliyyu'bnü Haşrem dahi rivayet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi ki): Bize îsa, tbni Cüreyc'den naklen haber verdi. (Demiş ki): Bana Ata' haber verdi, ona da Safvan b. Yâ'lâ b. Ümeyye haber vermiş k: Yâ'lâ, ÖmerüTmü Hattâb   (Radiyçllahû anh) 'a:

  «Nebiyyullah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem)'i kendisine vahiy indiri­lirken bir görsem.» diyormuş. Peygamber (Salîallahü ileyhi ve Seltem), Ci'-râne'de bulunduğu sırada üzerine bir elbise ile gölge yapılmış. Yanın­da ashabından bazı kimseler bulunuyormuş. İçlerinde Ömer de varmış. Derken Resûlüllah (Saltallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yanına yünden bir cübbe giymiş ve kokuya bulanmış bir adam gelerek:

  «Yâ Resûlüllah, kokuya bulandiktan sonra bir cübbe içinde Öm-reye niyet eden bir adam hakkında ne buyurursun*» demiş. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)   bir müddet ona baktıktan sonra sükût etmiş. Müteakiben kendisine vahiy gelmiş. Ömer eliyle Yâ'lâ b. Ümeyye'ye:

«Gel!» diye işaret etmiş. Yâ'lâ gelmiş. Başını örtünün altına sok­muş. Bir de bakmış ki Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in (müba­rek) yüzü kıpkırmızı olmuş. Bir müddettir horluyor, sonra açılmış ve:

— «Demin bana ömreyi soran zât nerede kaldı ?»  demiş. O zât ara­narak getirilmiş. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SHlem):

— «Üzerindeki kokuyu üç defa yıka, cübbeye gelince onu çıkar, sonra haccederken ne yaparsan, ömrende de onu yap.» buyurmuşlar.

 

9- (...) Bize Ukbetü'bnü Mükrem El-Ammi ile Muhammed b. Kâfi' rivayet ettiler. Lâfız İbni Râfi'indİr. (Dediler ki) : Bize Vehb b. Cerir b. Hâlim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Saf-Hâzim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti, (Dedi ki): Kays, Atâ'dan, o da Safvân b. Yâ'lâ b. Ümeyye'den, o da babası (Radiyallahü anh) dan naklen rivayet ederken dinledim. Peygamber (Sallallahü Ateyhi ve Sellem), Ci'rane'deyken yanına bir adam geldi, bu zât ömreye niyet et­mişti. Saçını sakalını sarıya boyamış ve bir ctibbe giymişti.

  «Yâ Resnlallah! Ben, ömreye niyet ettim. Hâlim gördüğün gibi­dir.» dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seller.): dir.» dedi. Bunun Üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyh: ve Sillem):

— «Üzerinden cübbeyi çıkar, san boyayı da yıka. Haccetmiş olsan ne yapacaksaydın, Ömrende de onu yap.» buyurdular.

 

10- (...) Bana İshak b. Mansûr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Ali Ubeydullah b. Abdilmecîd haber verdi. (Dedi ki) : Bize Rabâh b. Ebî Maruf rivayet etti. (Dedi ki) : Atâ'yı şunu söylerken işittim: Bana Safvân b. Yâ'lâ, babası (Radiyaltahü anh) 'dan naklen haber verdi. Babası şöyle demiş:

Resûlüllah (SallalUthü Aleyhi ve Selîem) 'in maiyyetinde bulunuyorduk, yanına cübbe giymiş bir adam geldi, Cübbenin üzerinde halûk (denilen esans) eseri vardı. Bu zât:

  «Ya Resûlallah! Ben, ömreye niyet ettim. Ne yapmalıyım?» diye sordu.    Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) sükût buyurdu,    ona cevap vermedi. Kendisine vahiy indirildiği zaman Ömer onu örter* gölgelen di-rirdi. Ömer   (Radiyaîlahü anh) 'a dedim ki:

  «Ben, Hesûlû\lah(Sallallahü Aleyhi ve Seltem)'e vahiy indirildiği va­kit başımı onunla beraber elbisenin altına sokmak isterim.»

Peygamber (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) 'e vahiy nazil olunca Ömer (Radiyallahü anh) onu elbiseyle örttü. Ben de yanına gelerek başını onun­la birlikte elbisenin altına soktum. Ve Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve SeUem)'e baktım. Açıldığı vakit:

  «Demin ömreyi soran zât nerede kaldı?» diye sordu. O zât kalka­rak Resûlüllah  (Salîallahü Aleyhi ve Sellem)'m yanma geldi.    Peygamber (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) :

  «Sırtından cübbeni çıkar, özerinde bulunan halûk eserini de yıka, Haccetmiş olsan ne yapacaksan ömrende de onu yap. buyurdular.

Bu hadîsi Buhâri «Kitâbu'1-Hacc» ile «Kitâbu Fedâiü'1-Kur'ân»m bir-iki yerinde ve «Kitâbü'l-Meğazi»de, Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesaî «Kitâbu'1-Hacc »da ayrıca Nesaî «Kitâbu Fedâili'l-Kur'ân»da muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

Cî'rane: Tâif'le Mekke arasında bir yerdir. Mekke'ye daha yakındır. Bu kelimeyi «Ciirrane» şeklinde okuyanlaj* da olmuştur.

Fakat birinci kiraatı daha fasih ve meşhurdur.

Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem)'e gelen zatın ismi malum de­ğildir.   Buhâri 'nin bir rivayetinde bir bedevi olduğu kaydedilmiştir.

Bazıları Tartuşi tefsirinden bu zâtın Atâ' b. Ümeyye ol­duğunu nakletmişlerdir. Bu takdirde hadîsi rivayet eden Hz. Yâ'1â b. Ümeyye'nin kardeşi demek olur.

«Tevdih» sahibi : «Bu zâtın Amr b. Sevvâd olması caiz­dir. Çünkü Kaadı îyâz'ın (Kitâbu'ş-Şifâ) adlı eserinde Hz. Amr *dan rivayet ettiği bir hadîste   Amr   (Radiyaltahü anh) :

Ben, Peygamber (SalktlUthü Aleyhi ve Selletn) *in yanına halûk sürünerek geldim de :

  «Alaçehre aIaçehre, 'kokuyorsun, at bunu at, buyurdu. Elindeki bir kamışla karnımı dürttü. Canımı acıttı... ilâh...» demektedir. Lâkin bu Amr mezkûr kıssaya yetişmiş olamaz. Çünkü kendisi 1bni  Vehb'in arkadaşıdır.» diyor.

Fakat «Tevdîh» sahibinin bu tahmininin doğru olmadığı anlaşılmış­tır. Zîra şifâ hadîsindeki râvînin ismi Amr b. Sevvâd değil, Sevvâd   b.   Amr 'dır.

Halûk:   Safran   v.s. den mürekkep bir nev'i esansdır.

Ömre: Küçük hacc demektir ki, tavafla saiden ibarettir. Sene­nin her mevsiminde yapılabilir. Yalnız Arafe ile onu takib eden dört gün zarfında ömre yapmak mekruhtur. Çünkü o günler hacc günleridir.

Mukattaat: Biçilmiş kaftan ve cübbe demektir. Bedene göre biçil­miş olması kelimenin mârfâsmda dâhildir.

Gelen zâtın kokuya bulanmış olması, elbisesiyle bedenine şâmildir. Bulanmak tâbirinden de anlaşılıyor'ki, süründüğü koku çokmuş. Resûlül-lah (SallalUıhü Aleyhi ve Sellem) in :

«Haccetmiş olsan ne yapacaksan, örn rende de onu yap.» buyurması, ashâb.ı kiram'in hacc fiillerini daha evvelden bildiklerini gös­terir.

İbnü'l-Arabî diyor ki: «Galiba Araplar câhîliyet devrinde haccettikleri vakit elbiselerini çıkarır, ihram halinde koku sürünmekten kaçınırlar, fakat ömre yaparken bu hususta daha müsamahalı davramr-larmış.

Peygamber (Saîlalîahü Aleyhi ve Sellem) hacc'la ömrenin bu babda bir olduklarını haber vermiştir.

İbni   Battal'e göre Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  «Haccederken ne gibi dualar okur, zikirler yaparsan,   Umrede de ayni şekilde hareket et. Zîra bu hususta hacc ile ömre müşterektir.»   demek istemiştir. Nevevî'nin kanaati da budur.

Hz. Ya'1â'nin Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i vahiy ha­linde görmek isteyerek başını onun örtüsünün altına sokması ve Hz. Ömer'in buna müsaade etmesi, Yeygamber(Sallallahü Aleyhi ve Seüem) 'in bu gibi şeylere müsaade buyurduğunu bildiklerine hamlolunur. Zira va­hiy halini müşahade eden kimsenin imanı artar.

ResÛlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Seîlem) 'in vahiy halinde kızarması ve horuldaması, vahiyin şiddet ve sıkletinden dir. Hattâ vahyin şiddetinden bazen avazının çıktığı kadar seslendiği rivayet olunmuştur.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1) örtünmüş bir kimsenin darılmayacağı bilinirse, örtüsünü kaldı­rarak ona bakmak hattâ başını örtüsünün altına sokmak caizdir.

2) Müftü bir me s'elen in hükmünü bilmezse onu öğreninceye kadar cevâp vermeyebilir.

3) Kur'ân-ı   Kerîm'de beyan edilmeyen bazı ahkâm ha-dîsden alınır.

4) ResÛlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) soran zata fidye emretme-miştir.

İmam Şafii, Sevrî, Ata', îshâk, Dâvud-u Zahirî ve bir rivayette İmam Ahmed b. Hanbel bu hadîsle istidlal ederek:

«Bir kimse ihram halinde bilmeden memnu olan bir elbise giyse fidye vermesi îcab etmez. Unutan kimse dahi bu hükümde dâhildir, demişlerdir.

İmam A'zam ile Müzeni 'den bir rivayete göre hacca niyet eden bir kimse kasden veya unutarak başını veya yüzünü bütün bir gün örterse fidye vermesi îcab eder.

Bir günden az örterse sadaka verir.

İmam Mâlik 'den bir rivayete göre istifade için başını Örter yahut uzun zaman başı veya yüzü örtülmüş olarak devam ederse fidye vermesi gerekir.

5) Elbiseyi kokudan temizlemek için mübalağa göstermek icab eder.

6) îhramlı bir kimsenin üzerinde dikişli elbise bulunursa çıkarması îcab eder. Elbiseyi yarmak veya parçalamak lâzım değildir.

İbrahim Nehaî ile Şa'bi'ye göre başını örtmüş sayıl­mamak için elbiseyi başından çıkarmak caiz değildir. Bu kavil Hz. Ali (Radtyâllahüanh) ile Hasan-ı Basrî Ve Ebû Kılâbe'-den rivayet olunmuştur.

Ali (Radiyallahü anh) 'dan gömleğin parçalanarak çıkarılacağı da rivayet olunmuştur.

7)  îhrâma girerken   (yâni haçça niyet ederken)  koku sürünerek onu ihramdan sonra dahi devam ettirmenin caiz olup olmayacağı ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bâzıları bunu mekruh görmüş ve menetmişlerdir.

îmam Mâlik ile Hanefîiler 'den Muhammed b.  Hasen bunlardandır.

Ashâb.ı kiram 'dan Ömer, Osman, tbni Ömer ve Osman b. Ebi'l-Âs (Raâtyailahûaııhûm) ile Atâ' ve Zührî 'nin mezhepleri de budur.

Diğer birtakım ulemâ ihrama girerken koku sürünmeye cevaz ver­mişlerdir.

îmam A'zam'la İmam Şafiî 'nin mezhepleri de bu­dur. Delilleri Hz. Âişe hadîsidir. Mezkûr hadîsde   Âişe

(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)"ı ihrama girdiği vakit haremi için, hillt çıktığı vakit hilli için beyti tavaf etmezden önce ellerimle kokuladım.» demiştir.

Onlara göre Hz. Ya'1â hadîsinde Peygamber (Sallaîîahü Aleyhi veSeîlem) 'in soran zâta üzerinde bulunan eşyayı yıkamasını emir bu­yurması safran süründüğü içindir. Erkeklere, safran sürünmek yasak edilmiştir.

Diğer bir cevaplan da şudur: Ya'1â (Radiyalîahü ank) kıssası Ct'r&ne'de geçmiştir. Bu vak'a bil'ittifâk hicretin 8. yılında geçmiş­tir. Hz. Aişe hadîsi ise Hicretin 10. yılında Haccetü'1-Vedâ'da şeref sâdır olmuştur.

Kaide İcabı en son vârid olan hadîsle amel olunur.

 

2- Hacc İle Ömrenin Mikaadları Babı

 

11- (1181) Bize Yahya b. Yahya ile Halef b. Hişâm, Ebu'r-Rabî' ve Kuteybe hep birden Hammad'dan rivayet ettiler. Yahya dedi ki:

— Bize Hammad b. Zeyd, Amr b. Dinar'dan, o da Tâvus'dan, o da İbni Abbâs (Radiyallayü a/ı&ümaj'dan naklen haber verdi. İbni Abbâs şöyle demiş:

«ResûKillah (Satlaltahü Aleyhi ve Settem) Medîneliler için Zü'1-Hulefie'-yi, Şam'lılar için Cuhfe'yi, Necidliler için Karnü'l-Memazili Yemenliler için Yelemlem'i m ika a d tayin etti ve:

— Bunlar, o yerler halkı İle oradan geçen ve hacc ile ömre yapmak is­teyen başka yerler halkı için mikaaddırlar. Bu yerlerden daha yakın olanlar, bulundukları yerlerden ihrama girerler. Daha yakın olanların hükmü de böy­ledir. Hattâ Mekkeliler Mekke'den ihrama girerler, buyurdu.»

 

12- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Âdem rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Tavus, babasından, o da İbni Abbâs (Radiyallahü anhüma) 'dan naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selİcm) Medîneliler için Zu'I-Huleyfe'yi, Şamlılar için Cuhfe'yi, Necidliler için Karhü'l-Menâzili, Yemenliler için de Yelemlem'i mikaat tayin etmiş ve:

— «Bu mikaadlar, o yerler halkı ile hacc ve örn rey i niyet edip, bura­lardan geçen bütün başka yerler halkı İçin mi itaattir. Bundan daha yakın, olanlar bulundukları yerden, hattâ Mekkeliler Mekkeden ihrama girerler.» buyurmuştur.

Bu hadîsi Buhâri «Kitâbu'l-Hacc»ın bir-iki yerinde, Nesaî dahi «Kitâbü'l-Hacc»da muhtelif râvüerden tahrîc etmişlerdir.

Mevakit: Mikaat'ın cem'idir.

Mikaat: Muayyen vakit demektir. Fakat burada mekân için istiare edilmiştir. Binâenaleyh hacca niyet edilmek için durulan yer mânâsına gelir.

İhram: Hakikatta hörmete girmek, demektir. Burada ondan murad:

Husûsi hürmetleri iltizâm etmektir. Bu hürmetleri iltizâm haccın şartıdır. Ancak şartın sübûtu, niyetle sabit olduğundan hacca niyet ede­rek telbiye getirmeye ve dikişsiz elbise giymeye ihrama girmek, de­nilir.

ResûlflUah (SallaUahü Aleyhi ve Setten*) dünyanın dört taralından hacca gelenlerin nerede ihrama gireceklerini bu hadîs-i şerîfde tâyin buyur­muştur.

Medîneliler'in Mikaatı Zü'Huleyfe 'dir. Bu yer Mekke ile Medine arasında olup Medîne'ye dört mil, Mekke'ye ise ikiyüz mile yakın mesafededir. Vaktiyle burada bir ağaç varmış» Resûlüllah (Satfallahü Aleyhi ve Sellem) oraya iki mescid bina etmişdir.

Zü-'l-Huleyfe Medîneliler'in mikaatı olduğu gibi başka memleketlerden olup da oradan geçen hacıların dahi mikaatıdır.

Şam11ar'in mikaatı Cuhfe'dir. Cuhfe denize altı mil mesafede bir köy olup, Mısır1ı1arla Mağrip1i1er'in de mikadıdır. Mekke'ye üç konak, Medine.i Münevvereye sekiz konak mesafede bulunmaktadır.

Necid1er'in mikaatı Karnü'1-Men azil 'dir. Bu yer Mekke'ye iki konak mesafededir. Mikaatlar içinde Mekke'-ye en yakın bu olduğu söylenir.

Necid: İç Arap yarımadasının şimal ve garp taraflarını kaplayan geniş bir yerdir. Üç taraftan çölle sarılı, yalnız bir taraftan Hicaz ve Yemen'e açıktır.

Karnü'l-Menâzii'e bazı rivayetlerde yalnız «Kara» denil­miştir. Burada «Karnü'l-Menâzil» diye tasrîh edilmesi, ay­nı ismi taşıyan iki yer bulunduğu içindir. Bunlardan biri bir yokuşun aşağısında, diğeri yukarısında bulunmaktadır. Aşağıdakine Karn-ı Menâzi1 ,   yukardakine Karn-ı Seâ1im ,  derler.

Seftlib: Tilkiler, demektir. Mezkûr ismin bu yere verilmesi, orada çok tilki bulunduğu içindir, derler.

Hadîslerde umumiyetle   Karn-ı Menâzil 'den bahsedilir.

Yemenliler'in mikaatı Yelemlem'dir. Yelemlem, Mekke'ye iki konak mesafede bir dağdır. Bu dağ Tihâme   dağlarından maduttur.

Dünyanın neresinden olursa olsun hacca gelenler hangi mikaattan geçerse orada ihrama girerler.

Beyân edilen mikaatların içinde yani Mekke tarafından yaşayanlar, bulundukları yerden ihrama girerler. Mıkaatlara gitmeleri şart değildir. Fakat ihrama girmeden evlerinden çıkamazlar.

Mekkeliler'in ihram yeri Mekke-i Mükerreme ise de ömre yapmak isterlerse hille yani şer'an beyân edilen hududa çık­maları îcab eder.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1) Ulema herkesin evinde mi yoksa mikaatda mı ihrama girmesi­nin efdal olduğunda ihtilâf etmişlerdir.

îmam Malik, îmam Ahmed ve İshak'a göre mikaatta ihrama girmek efdaldır. Delilleri bu hadîstir.

Sevr!, İmâm A'zam(îmam Şâfi) ve diğer bir­çok ulemâya göre mikaatlarda ihrama girmek bir ruhsattır. Herkesin evinde ihrama girmesi ef daldır. Delilleri: Ashâb-ı kira m'in fiilleridir.                                                                                                  

Sahabeden tbni Abbâs.îbni Mes'ud, îbni Ömer (Radiyalîahü anh) hazerâtı ile başkaları mikaata varmadan ih­rama girmişlerdir. Onlar sünneti elbet de herkesden iyi bilirler. Zahiri1er'in kaaidelerine göre ihramın ancak mikaatdan caiz olması îcab eder.

tbni Abdi1berr İmam Ma1ik'in mikaattan evvel ihrama girmeyi kerih gördüğünü söylemiştir. Zira Ashâb-ı ki râmdan Hz. Ömer (Radiyallahiianh) İmrân b. Husayn (Radiyalîahü adh) 'in Basra'dan ihrama girmesini, Osman b. Affân (Radiyalîahü anh) dahi Hz. Abdullah b. Âmir'in mikaatdan önce ihrama girmesini tasvib etmemişlerdir.

Buhâri'nin ta'likine göre Hz. Osman , Horasan 'dan, Kirman 'dan, -Hasan-ı,. Basrı ile Ata dahi uzak yer­lerden ihrama girmeyi kerih görmüşlerdir.

Îbni Bezîza bu hususta ulemâdan üç kavil nakledildiğini söyler. Birinci kavle göre Mikaat dışında ihrama girmek mutlak surette her yerde caizdir.

îkinci kavle göre: Mikaat dışındaki her yerde mutlak surette mek­ruhtur.

üçüncü kavle göre, uzak yerlerde caiz, yakın yerlerde caiz değildir.

îmam A'zam ile îmam Şafiî: «İktidarı olan kim­senin bu mikaatlardah evvel ihrama girmesi efdaldır.» demişlerdir.

Hz. Ali, Îbni Mes'ûd; îmran b. Husayn îbni Abbâs ve îbni Ömer hazerâtının mikaatlara uzak yerlerde ihrama girdikleri sahîh rivayetlerle sabit olmuştur.

Hattâ Ümmü Selem etRadiyaltahüanhy^n rivayet olundu­ğuna göre kendisi:

«Ben, Resûlüllah (SalUtliahüAleyhi ve Sellem): Her kem Beyt-i Makdisden ömre için ihrama girerse günahları affolunur.» buyururken1 İşit­tim.» demiştir.

Bu babda başka hadîsler de vardır.

Zahirîler 'den İbni Hazm : «Hiç bir kimsenin hacc veya ömre için mikaattan evvel ihrama girmesi helâl değildir. Mikaat-tan evvel ihrama girip de mikaattan geçen kimsenin jıe ihramı vardır, ne de hacc ve ömresi. Meğer ki, mikaata vardığında ihramını yenilemeyi niyet etmiş ola. Bu caizdir, o zaman ihramı tam olur.> demiştir.

2) 1mam A'zam'a göre Mekke'ye girmeye niyet etsin etmesin, mikaatlardan birini ihramsiz olarak geçmek caiz değildir.

Kurtubî diyor ki: «Mekke'ye hacca niyet etmeksizin gir­mek isteyen bir kimse mikaattan geçerse, Mekke'ye de tekrar tek-rar gitmemişse . o kimseye kurban kesmelr lâzım gelir mi, gelmez mi mes'elesinde ulemâmız ihtilâf etmişlerdir. Hadîsin zahirine bakılırsa ih­rama girmek yalnız hacc ve ömre için   Mekke'ye gidenlere lâzımdır.

Zühri  ile Ebû Mus'ab'ın mezhepleri de budur.»

îbni   Kudâme   de şunları söylemiştir:

«Hacca niyet etmeksizin mikaattan geçenler iki kısımdır. Bir kısmı Mekke'ye gitmek istemezler. Onların başka yerde işi vardır. Böy-lelerine ihrama girmek bil'ittifak lâzım değildir. îhrâmı terkettiklerin-den dolayı da kendilerine hiç bir şey lâzım gelmez. Zira Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Settem)iki defa Bedir'e gelmiş, fakat ne kendisi ne de ashabından birisi ihrama girmemişlerdir. Böyle bir kimse ne zaman ihrama girmek isterse bulunduğu yerde girer. Ve kendisine hiç birşey lâzım gelmez. Huraki *nin sözünden anlaşılan bu olduğu gibi İmam Malik, Sevrî, îmam Şafii ve Hane­fîi1er'den İmam Ebû Yûsuf'la İmam Muhammed'in kavilleri de budur.

İbni Münzir'in rivayetine göre İmam Ahmed b. Hanbe1 hacca niyet etmeden mikaatı geçen fakat sonradan haccetmek isteyen bir kimsenin Zül-Hüleyfe'ye dönerek, orada ihra­ma girmesi lâzım geldiğini söylemiştir,   İskâk'ın kavli de budur.

İkinci kısım ya Mekke'ye yahut başka yöre gitmek üzere Harem-i Şerife girmek isteyenlerdir. Bunlar da üç kısımdır. Yâ mubah olan bir harp için yahut korkudan dolayı veya tekerrür eden bir hacet sebebiyle oraya girerler. Böylelerine ihrama girmek lâzım değildir. Çünkü Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) Mekke'yi fethettiği gün oraya ihrâmh olarak girmemiştir.

Ashabından dahi hiç birinin o gün ihrama girdiğini bilmiyoruz.

Mekke'ye tekrar tekrar girenlere ihram vâcib olsa bir adamın Ömrü boyunca ihramlı bulunması icab edebilir.

İmam   Şafiî 'nin kavli de budur.

 

13- (1182) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : MâlifcV. Nâfı'den dinlediğim, onun da, İbni Ömer (Radiyallayü anhiima)'dan nak­len rivayet ettiği şu hadîsi okudum : Kesü\ü\\nh(SaIlatIahü Aleyhi ve Sellem);

«Medineliler Zü'1-Huleyfe'den Şamlılar Cuhfe'den, Necidliler Karnu'dan ihram girerler.»   buyurmuşlar.

Abdullah demiş ki; Ben, Resûlüllah (SaV.aüahü Aleyhi ve Sellem) 'in: «Yemenlilerde Yelemlem'den ihrama girenler.» buyurduğunu dahî duydum.

 

17- (...) Bana Züheyr b. Harb ile İbnî Ebî Ömer rivayet ettiler. İbni Ebî Ömer dedi ki: Bize Süfyân, Zührî'den, o da Salim'den, o da babası (Rftdiyaltahiianlı)'dan naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallah'û Aleyhi ve Sellem);

«Medineliler Zü'1-Huleyfe'den Şamlılar Cuhfe'den, Necidliler Kant'-dan ihrama girerler.»

İbni Ömer (Radiyallahü anhünıa, demiş ki: Ben işitmedim ama ban» anlatıldığına göre Resûlüllah  (Salhlhhü Aleyhi ve Sellem):

«Yemenliler de Yelemlem'den ihrama girerler.» buyurmuş.

 

14- (...) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, lbni Şihab'daıı. o da Sa­lim b. Abdi11ah. Ömer b. Hattâb (Radiyallahü anh, Man, o da babasın­dan naklen haber verdi. Babası şöyle demiş:

Ben, Resûlüllah f Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i:

«Med in el ilerin ihram yeri Zü'l-Huleyfe, Şamlıların ihram yeri Mahyca yani Cuhfe, Neddlİlerin ihram yeri de Karn'dur» buyururken işittim.

Abdullah b. Ömer (Radtyallayü anhüma) demiş ki: Resûlüllah (SaMlahü A leyhi ve Sellem) 'in :

«Yemenlilerin ihram yeri de Yelemlem'dir.» buyurduğunu söylüyor­lar. Ama bunu ben kendisinden işitmedim.

 

15- (...) Bize Yahya b. Yahya ile Yahya b. Eyyûb, Kuteybetü'bnü Saîd ve Aliyyü'bnü Hucr rivayet ettiler. Yahya (Bize haber verdi.) tâ­birini kullandı. Ötekiler: Bize, İsmail b. Ca'fer, Abdullah b. Dinar'dan naklen rivayet etti. O da İbni Ömer (Radiyallahü anhüma) Jyı şunu söylerken işitmiş, dediler: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) , Medîneİilere Zü'I-Huleyfe'den, Şamlılara Cuhfe'den, Necîdlilere Karn'dan ihrama girmele­rini emir buyurdu.»

Abdullah b. Ömer (Radiyallayü anhüma) demiş ki: Haber aldığıma göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Yemenliler de Yelemlem'den ihrama girerler.»  buyurmuş.

Bu hadîsi Buhâri -Hacc» bahsinde tahrîc etmiştir.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin Yemenlilerin mi-kaatı hakkındaki beyanatını Abdullah îbni Ömer (Radiyallahü anh) bizzat işitmemekle beraber bu cümle de hadîs olarak sahih ve sabittir. Nitekim bundan önceki lbni Abbâs (Radiyallahü anh) hadîsinde zikri geçtiği gibi Câbir, Âişe ve Haris b. Amr (Radiyallahü anh) hadîslerinde de beyân olunmuştur.

Câbir (Radiyallahü anh)  hadîsi, bu hadîsden sonra görülecektir.

Hz. Âişe hadîsini Nesaî  rivayet etmiştir. Mezkûr hadîsde: Peygamber   (Sallallahü Aleyhi ve Seliem)  Medine I iler için  Zu'l-Huleyfe'den, Şamlılarla Mısırlılar için Cuhfe'den, Iraklılar için Zat-ı Irak'dan, Yemenliler için de Yelemlem'den ihrama girmeyi mikaat tayin buyurdu.» denilmektedir.

Haris b. Amr (Radiyalîahü anh) hadîsini Ebû Dâvud rivayet etmiştir. Bu hadîsde Hz. Amr

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) Mîna'da yahut Arafar'da iken,, yanına geldim...» demektedir.

Aynı hadîsde : «Resû\üllah(Salİallahü Aleyhi ve Seliem) zâtı ırkı   Iraklılar   için mikaat tayin etti.» cümlesi de vardır.

Görülüyor ki, Ibni Ömer (Radiyalîahü anh) rivayetlerin birin­de «Kulağıma geldi.» mânâsını ifade eden «Beleğani» fiilini kullanmış­tır. Bu sözle rivayet olunan bîr hadîsin hüccet olarak kabul edilip edile-miyeceği ihtilaflı ise de hadîs ulemâsınca mezkûr kelimeyle yapılan ri­vayette beis yoktur. Çünkü zahire göre bununla hadîs rivayet, eden sa-habi, o hadîsi ancak başka bir sahâbiden nakleder.

Ashâb-ıkirâmın hepsi âdildirler. Gerçi bazıları: «Zât-ı ırkı Iraklılar için mikaat tayin eden Hz. Ömer 'dir. Çünkü Irak onun zamanında fetholunmuştur. KesûIüHah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) zamanında müslümanların elinde değildir.» demirlerse de Aynî   bunlara cevap vermiş ve:

«Bu, bir şaşkınlıktan ibarettir. Iraklılara Zat-ı ırkı mikaat tayin eden bizzat Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem)'dir. Nitekim Ebû Da­vud'un rivayetinde tasrih Duyurulmuştur. Şamlılar'la Mı­sırlılar için Cuhfe'yi mikaat tâyin eden dahî Besûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) 'dir. Halbuki onun zamanında bu ülkeler de fethedilmemişlerdi. Bu tayinlerin sebebi Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) in ümmetine Allah Teâlâ Hazretlerinin Şam, Mısır , Irak   vesair beldeleri fethedeceğini bilmesidir.

Bir Hadîs-i Şerîfde : «Irak dinarını ve dirhemini, Şamda kilesini vermediler.» buyurmuş olması da bunu te'yid eder.

Son hadîsten murâd: Iraklılar'la Şamlılar'in ilerde bunları vermeyeceklerini beyandır.

Zât-ı ırk: Bir dağ eteği yahut tepedir. Onunla Mekke arasında ikibuçuk günlük mesafe vardır.» demiştir.

 

16- (1183) Biie İshak b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ravh b. Ubâde haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Ciireyc rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ebu'z-Zübeyr haber verdi. O da Câbir b. Abdillah (Radiycülayü anhüma)'ya ihram yeri sorulurken işitmiş, Ebü'z-Zübeyr, «Câbir'den işit­tim.» demiş, sonra durarak «Yâni hadîsi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selfanpt ret ettiğini zannediyorum.» demiş.

 

18- (...) Bana Muhammed b. Hatim ile Abd b. Humeyd, ikisi bir­den Muhammed b. Bekir'den rivayet ettiler. Abd (Dedi ki): Bize, Mu­hammed haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi, (Dedi ki) : Bana Ebu'z-Zübeyr haber verdi. O da Câbir b. Abdillah (Radiyallahü anhüma)yya ihram yeri sorulurken işitmiş. Ebu'z-Zübeyr:

«İşittim.» demiş, zannederim hadîsi Peygamber(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e ref etti de:

«Medinelilerin ihram yeri Zü'l-Huleyfe'dir, öteki yol Cuhfe'dir; Irak-IHann ihram yeri Zot-ı ırk, Necid I ilerin ihram yeri Karn, Yemenlilerin ihram yeri de Yelemlem'den muteberdir.» demiştir.

Nevevî   diyor ki:

«Mikaatlan Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seİlem) tâyin etmiştir.» diyenlerin delili bu hadîstir. Ancak Câbir (Radiyallahü anh) hadîsi (Sallallahü Aleyhi veSellemY* fa.ti surette ref etmediği için sa­bit değildir. Darakutnî 'nin (Bu hadîs zayıftır. Çünkü Irak, Peygamber t Sallallahü Aleyhi ve Sellem) zamanında henüz fethedilmemişti.) demesine gelince, hadîsi zayıf addetmekte sözü haklıdır. Fakat onun za­yıf olduğuna Irak'm fethedilmemesiyle istidlalde bulunması fasittir. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ilerde fethedileceğini bilerek onu haber vermesi ve bunun ResûlüHah (Sallalkthü Aleyhi ve Selîem) 'in mucizelerinden biri olması imkânsız değildir...»

Nevevî bundan sonra ResûlüHah (Sallaltahü Aleyhi ve Selleni) 'in is­tikbâle ait birçok şeyleri haber verdiğini beyân etmiş, bu babda zikret­mediği birçok hajdîsler bulunduğunu söylemiştir.

Mehyca: Cuhfe'nin eski adıdır.

Yine Nevevî'nin beyânına göre haccm mekân itibarı ile mi-kaatlan olduğu gibi, zaman itibariyle de mikaatları vardır. Zaman iti­bariyle mikaatiarı (yani haccın vakti) Şevval, Zi'1-Ka'de ve   Zü'1-Hicce 'nin on günüdür.

Bu vakitler dışında hacc için ihramlanmak caiz değildir. Yalnız ömre yapılabilir.

 

3- Telbiye Sıfatı ve Vakti Babı

 

19- (1184) Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmİ rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Nâfi'den dinlediğim, onun da Abdullah b. Ömer (Radtyallayü anhüma)'dan naklen rivayet ettiği şu hadisi okudum: ResûlüHah (Sallalİahü Aleyhi ve Seîlemyin telbiyesi şundan ibaretti:

«Tekrar tekrar icabet tona ya Rabbi, tekrar icabet sana., tekrar icabet sana... Senin şerikin yoktur. Tekrar icabet sana... Hiç şüphe yok ki hamd ve nimet sana mahsustur. Mülk de senindir, senin şerikin yoktur.

Nâfi* demiş ki: «Abdullah b. Ömer (Raâiyallahü anhüma) bu telbiye-ye şunları da ziyâde ederdi:

— Tekrar icabet sana, tekrar icabet sana. Tâatına tekrar tekrar müsa­ade, hayır senin yed-i kudrerindedir. Tekrar icabet sana, dilek sana ma'ruz, amel de sanadır.»

 

20- (...) Bize Muhammed b. Abbâd rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hatim yani tbni İsmail, Musa b. Ukbe'den, o da Salim b. Abdillah b. Ömer ile Abdullah'ın azatlısı Nâfi'den ve Hamratü'bnü Abdillah'dan, on­lar da Abdullah b. Ömer (Radiyallayü anhüma) 'dan naklen rivayet etti ki, Eesûlttllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)Ztfl-Hıûeyie mescidinin yanında hayvanı kendisini kaldırarak doğrulttuğu vakit telbiye yapar ve:

«Tekrar tekrar icabet sana yâ Rabbi, Tekrar icabet sana., tekrar icabet sana... Hiç şüphe yoktur ki hamd ve nimet sana mahsustur. Mülk de se­nindir. Senin şerikin yoktur,  buyurunnuş.

Derler ki: Abdullah b. Ömer (Radiyallahüanhüma) : «Resûlüllah (Sallallahû Aleyhi ve Sellem) *in telbiyesi işte budur.» dermiş.

NâfV demiş ki: «Abdullah (Radtyallahü anh) bu telbiye ile birlikte şunu da ziyâde ederdi:

— Tekrar tekrar icabet sana, tekrar icabet sana, taatına tekrar müsa­ade. Hayır senin yed-i kudrerindedir. Tekrar İcabet tona, dilek sana ma1-ruz oıvmI de sanadır.»

 

(...) Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya yani tbni Saîd, Ubeydullah'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Nafi', tbni Ömer (Radiyallahü anhüma) 'dan naklen haber verdi. İbni Ömer:

«Ben, telbiyeyi Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi veSel'.em)'in (mübarek) ağzından kaptım.» demiş ve râvi hadîsi yukarkilerin hadîsi gibi rivayet etmişdir.

 

21- (...) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Tunus, tbul Şihab'dan naklen haber verdi. (Demiş ki): Gerçekten bana Salim b. Abdillah b. Ömer, ba­bası (Radiyallahüanh)'dan naklen haber verdi. Babası şöyle demiş: Ba­na, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)fi başını yapışkan maddeyle ta­ramış olarak telbîye ederken dinledim, şöyle diyordu:

«Tekrar tekrar İcabet sana yâ Rabbİ, tekrar icabet sana, tekrar icabet sana, Senin şerikin yoktur. Tekrar icabet sana, Hiç şüphe yoktur ki, ha m d ve nimet sana mahsustur. Mülk de senindir, senin şerikin   yoktur.»

Bu kelimelerden fazla bir şey söylemiyordu.

Abdullah b. Ömer   (Radiyallayüanhüma) şöyle dermiş:

«Resûlüllah (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) Zü'l-Huleyfe'de iki rak'at na­maz kılar, sonra Huteyfe mescidinin yanında hayvanı kendisini kaldırarak doğrulttu mu bu kelimelerle telbiye yapardı.»

Yine Abdullah b. Ömer (Radfyallahü anhüma) şunu söylermiş: «öme-ru'bnül-Hattâb (Radiyaltahü anh), Resûîüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in şu kelimelerden ibaret olan telbiyesini yapar ve:

«Tekrar tekrar icabet sana yâ Rabbi, tekrar icabet sana, tekrar icabet sana. Tâahna tekrar müsaade, hayır senin, yed-i kudrerindedir. Tekrar icabet sana, dilek sana maTuz amel de sanadır, derdi.»

Bu hadîsi Buhâri, Ebû Dâvudve Nesaî «Hacc» bahsinde tahrîc etmişlerdir.

Görülüyor ki, Resûlüllah (Scllallahü Aleyhi ve Sellem) 'in telbiyesi bu şe­kilde imiş:

Ulemâ telbiye lâfzı üzerinde ihtilâf etmişlerdir.

Sibeveyhye göre bu lâfız tesniyedir. Yalnız onunla çokluk ve sayıda tekrar kastedilir.

Zira tesniyenin hakikati ikiye şâmil olmaktır. Yûnus'a göre müfreddir.

Mânâsı hususunda dahî ihtilâf vardır. Bâzıları «tekrar tekrar icabet ederim. > mânâsına geldiğini söylemişlerdir.

Bir takımlarına göre «Sana tekrar tekrar itaat ederim.» daha başka­larına göre: «Teveccühüm sanadır.» mânâsına gelir.

«Muhabbetim sanadır.» mânâsına geldiğini söyleyenler de bulundu­ğu gibi, «Samimiyetim sanadır.», «Yakınlığım sanadır.» mânâlarında kul-lanıldığını iddia edenler de olmuştur. Bunların en meşhuru birinci mâ­nâdır. Çünkü ihrama giren bir kimse Allah'ın dâvetine icabet etmiş de­mektir.

Kaadî lyâz'a göre bu icabet Hz. îbrâhim (Aicyhisselâm) dan kalmıştır.

İbni Abbâs (Radtyallahü anh) 'dan rivayet olunan bir hadîsde : «İbrahim (Aleyhisselâm), Kâbeyi bina edip tamamladıktan sonra ken­disine :                                          .

— Hacc İçin insanları davet et, emri verildi, İbrahim (Aleyhisselâm):

  Benim sesim onlara ulaşmaz, dedi. Teâlâ hazretleri:

  Sen davet et, Sesini duyurmak bana aittir, buyurdu. Bunun üzerine İbrahim (Aleyhisselâm):

  Ey insanlar, Beyt-i Arîki haccetmeniz size farz kılınmıştır, diye nida etti. Bu sözü yerle gök arasında bulunanların hepsi İşitti. Görmüyor musu­nuz ? İnsanlar en uzak yerlerden icabet edip geliyorlar.» denilmiştir.

Bu hadîsi îbni Ebî Hatim rivayet etmiştir. Hadîsin diğer bir rivayetinde: «Bu davete insanlar babalarının sulplerinde ve annele­rinin rahimlerinde telbiye ile icabet ettiler.

ilk icabet edenler Yemenliler oldu. O günden kıyamete kadar haccedecek olanlar yalnız tbrâhim (Aleyhisselâm) 'in o gün­kü dâvetine icabet edenlerdir.» ifâdesi de vardır.

Hz. İbrahim, Cebel-i Ebî Kubeys'in üzerine çı­karak insanları davet etmişdir.

Zahirîler 'den îbni Hazm'e göre telbiye Allah'ın emret­tiği bir şeriattır. Onun sebep ve illeti ancak kulları imtihandır.

Cümledeki «İnne» edatı «Enne» şeklinde de rivayet olunmuştur.

«tane» rivayeti söz başı olmasına nazarandır.

Lebbeyk- diyen hacı bu edatla başka bir cümleye başlamış gibi olur.

Muhammed b. Hasen ile Kisâi bu mânâyı ihtiyar etmişlerdir.

Edat «Enne» okunduğuna göre ta'lil murâd olunur. Ve: «Sana ica­bet ederim, çünkü hamd ve nimet sana mahsustur.» denilmiş gibi olur.

Cumhûr-u ulemâya göre mezkûr edatı «Inne» okumak daha güzeldir. Lugât ulemâsından Sa'1eb : «Çünkü (înne) oku­yan bu sözü : Her hâl-ü kârda hamd sana mahsûstur, Enne okuyan ise Sana bu sebepten dolayı icabet ederim, mânâsına almış olur.» diyor.

Nîmet ve mülk kelimeleri meşhur kırâete göre mef'ui olmak üzere mansûb okunurlar.

Kaadi tyâz bunların mahzûf bir habere müptedâ olmak üze­re merfû dahî okunabileceğini söylemiştir. Bu takdirde cümlenin mânâsı:

«Şüphesiz ki hamdnin için karar kılmıştır.» demek olur.

Telbiyenin hikmeti Allah Teâlft'nın kullarına olafcı ihramına tem-bihdir.

Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir : Telbiyede hamdle nimet be­raber, mülk ayrıca zikredilmiştir. Bunun sebebi nedir?

Cevâp: Çünkü hamd, nimete müteallikdir. Bundan dolayıdır ki: «Bütün nimetleri için Allah'a hamd olsun.» denilir. Beraber zikredilme­lerinin sebebi budur. Ve telbiye eden sanki: «Hamd ancak sana mah­sûstur, çünkü nimet ancak senden gelir.» demiş gibi olur.

Mülkün mânâsı ise müstakildir. Bu kelime bütün nimetlerin Allah'a âit olduğunu tahkik için zikredilmiştir. Zira mülkün sahibi Allah'dır.

Telbiyenin hükmü hususunda dört kavil vardır.

1) îmam   Şafiî   ile   Hasan   b.   Hayy'a göre telbiye sünnettir.

2) Ma1iki1er'e göre telbiye vâcibdir. Terk edilir» hayvan kesmek icab eder.

3) Telbiye ihramın şartlarındandır. Telbiyesiz ihram sahîh olamaz. Sevrî ile Ebû Hanîfe 'nin mezhepleri budur. Onlara göre namaz için tekbîr ne ise ihram için telbiye de odur.

Hz. Abdullah îbni Ömer'in telbiyesine gelince : İbni Abdilberr , ulemânın bu hususta ihtilâf ettiklerini söylüyor. tmara   Mâlik:

«Ben, Resûlüllah (Sallallahü AleyhiveSellemj'in telbiyesinden fazla tel­biye yapılmasını kerih görürüm.» demiştir.

Maamafih ziyade hakkında «Beis yoktur.» dediği de rivayet olunur. Seyrî,   Evzai ve Muhammed   b.   Hasen'e göre telbiyeye istenildiği kadar sözler ziyade edilebilir.

îmam A'zam ile îmam Ahmed ve Ebû Sevr dahî ziyâde hususunda bir beis görmemişlerdir.

Tirmizî'nin rivayetine göre îmam Şafiî: «Telbiyeye Allah Teâlâ'yı ta'zim ifâde eden sözler ziyade etmekte inşaallah beis yoktur. Ama ben telbiyede Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) 'in söz­leriyle iktifa olunmasını daha makbul sayarım.» demiştir.

Hanefiiler 'den îmam Ebû Yûsuf ile bir rivayete göre îmam Şafiî , Hestâvillah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in telbi-yesine bir şey katmayı tecviz etmemişlerdir.

Tahavî bu kavli tercih etmiştir.

Ashâb-ı kiram 'dan Hz. Ömer, oğlu Abdullah, îbni Mes'ud, Esved b. Yezîd (Radiyallahü anh) ve baş­kaları Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) 'in telbiyesinden fazla sözler­le telbiye yapmışlardır.

Ezrakî 'nin «Tavih-i Mekke» adlı eserinde bazı Peygamberlerin telbiyeleri rivayet olunmuştur. Ezcümle:

Hz. Yûnus (Aleyhisselâtri):

«Tekrar icabet sana ey belâları gideren Allah, tekrar icabet sana.,

Hz. Musa  (Aleyhisselâm): «Tekrar icabet sana, Ben, emrine amade kulunum. Tekrar icabet sana.»

Hz. İsa (Aleyhisselâm): «Ben, senin kulun ve kulunun kızı cariyenin oğluyum. Tekrar icabet sana.»  şeklinde telbiye yaparlarmış.

«Sadeykyin mânâsı: «Tâatın için tekrar müsaade.» demektir.

Hâsılı telbiye ihrama girilirken başlar. îhrâmdan murâd: Yukarda da işaret ettiğimiz vecihle hacca niyet etmek, dikişsiz elbise giyerek hacı olmayanlara mubah kılınan birçok şeylerin kendisine haram olduğunu iltizâm eylemektir. Telbiye şeâir-i islâmiyedendir.

Cumhura göre telfoiyeyi yüksek sesle yapmak müstehabdır. Bu hususta birçok hadîsler vârid olmuştur. Ezcümle:

Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesaî ve İbni Mace'nin tahric ettikleri Ha11âd b. Sâib'in babasından naklettiği bir hadîste Resûlüllah

«Bana, Cebrail (Aleyhisselâm) gelerek, ashabıma telbiye ve ihlâli yük­sek sesle yapmalarını emretmemi tâlim buyurdu.» demiştir.

îbni Mâce'nin rivayet ettiği Zeyd b. Halid (Radiyallahü anh)  hadîsinde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Bana Cibril geldi ve :

— Ya Muhammed, Ashabına telbiyeyi yüksek sesle yapmalarını emret. Çünkü telbiye haccın searîndendir, dedi.» buyurmuş.

İmam Ahmed dahî «Müsncd»inde Hz. Ebû Hüreyre'den bu mânâda bir hadîs rivayet etmiştir.

Yine tmam Ahmed, Hz. tbni Abbâs'dan, Saîd b. Mansûr, Câbir (Radiyaîiahüanh)'dan, Beyhakî, Hz. Aişe'den, Tirmizi, Ebû Bekr-i Sıddık (Radiyailahü anh) 'dan, Hâkim, Seh1 b. Sa'd (Radiyailahü ctnh) 'dan bu mânâda hadîsler rivayet etmişlerdir.

Seh1 {Radiyailahü anh) hadîsinde:

«Hiç bir telbiye eden yoktur ki onunla birlikte sağındaki ve solundaki ağaçlar taçlar hatta sağındaki solundaki yerler de tel biye etmesin.» buyurulmuştur.

Hâkim: «Bu hadîs Buhâri ile Müs1im'in şartlarına göre sahihtir. Fakat onu tahric etmemişlerdir.» diyor.

Ashâb.ı kiram alabildiklerine yüksek sesle telbiyede bu-lunurlarmış.   Abdullah b. Ömer (Radiyailahü anh)'nın:

«Telbiyeyi yüksek sesle yapın.»  dediği rivayet olunur.

İbni Battal: «Telbiyeyi yüksek sesle yapmak müstehabdır.> demiştir. Ebû Hanîfe, Sevrî ve Şafiî 'nin kavilleri de budur.

Bu babda tmam Mâlik 'den muhtelif kaviller rivayet olmuş­tur. İbni Kaasim'in rivayetine göre İmam Mâlik «Yük­sek sesle telbiye ancak Mescicl-i haram ile Mina mesci­dinde yapılır.» demiştir.

Ulemâ, kadının yalnız kendi işiteceği kadar telbiye getireceğine it­tifak etmişlerdir. Zira İbni Ebî Şeybe İnin rivayetine göre Hz. İbni   Abbâs:   «Kadın yüksek sesle telbiye getiremez.» demiştir.

Bazıları Hz. Aişe İle Meymûne (Radiyaîiahü anh) 'nın yük­sek sesle telbiye ettiklerini gösteren rivayetlerle istidlal ederek kadının da yüksek sesle telbiyede bulunabileceğini söylemişlerdir.

Hadîs-i Şerif, ihramdan önce yapışkan bir maddeyle saç taramanın müstehab olduğuna da delildir.

 

22- (1185) Bana Abbâs b. Abdilaziz El-Anberl rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Nadr b. Muhammed El-Yemâmi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İkrime yani İbni Ammar rivayet e iti. (Dedi ki) : Bize Ebû Zümeyl [2], tbni Abbâs (Radtyallayilanhüma)'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Müşrikler «Tekrar icabet sana. Senin şerikin yoktur.» derlerdi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seİlem) de :

«Yazık size, «Yeter yeter.» buyurur, bunun üzerine müşrikler: «Yal­nız bir şerik müstesna, o senin şerikindir, sen, ona ve onun mâlik oldu­ğu her şey'e mâliksin.» derlerdi. Onlar, bunu Kabe'yi tavaf ederken söylerlerdi.

Kaadî tyâz'ın beyânına göre «Sadd, kadd» kelimeleri «ka­dın, kadın» şeklinde de rivayet olunmuştur. Bunun mânâsı: «Bu söz si­ze yeter. Fazla konuşmayın.» demektir.

ResûHillah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) 'in sözü de burada sona erer. Hadîsin geri kalan sözleri râvinin naklidir. Anlaşılıyor ki Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) müşriklerin sonunda şirk koşacaklarını bildiği için sözlerini oraya vardırmadan kesmek istemiştir. Yani: «Sadece, tek­rar icabet sana. Senin şerikin yoktur.» sözüyle iktifa etmelerini emir bu­yurmakla kendilerini tevhide davet buyurmuştur.

Haller değiştikçe telbiyeyi tazelemek müstehabdır. Meselâ sabah ve akşam olurken, yokuş çıkarken, aşağı inerken, oturup kalkarken, va'sı-taya binip inerken, namaz sonlarında ve arkadaşlarla bir yere geldikte fazla telbiyede bulunmalıdır.

Telbiyeyi bir defada en az üç kere söylemek, araya insan sözü kat­mamak dahi müstehabdır.

Nevevî (631-676) diyor ki: «Telbiyeden sonra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) 'e salâvat getirmeli ve Allah'dan gerek kendisi gerekse dilediği müslümanlar için istekte bulunmalıdır. Dileğin efdalı ridvânı ve cenneti istemek, cehennemden Allah'a sığınmaktır. Hoşa giden bir şey görüldüğü zaman:

— Lebbeyk, hakîki hayat, âhiret hayâtıdır, demelidir...»

 

4- Medineliler'e Zü'l-Huleyfe Mescidi Yanında Îhrama Girmelerinin Emir Buyurulması Babı

 

23- (1186) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlike, Musa b. Ukbe'den dinlediğim, onun da Salim b. Abdiliah'dan, onun da babası (Radfyaîlahüanh) 'dan işitmek suretiyle naklettiği şu hadîsi oku­dun:

Babası (Abdullah) şöyle diyormuş: Sizin Beydanız, ResûlüUah (Saltallahü Aleyhi ve§ellem)' *e iftira ettiğiniz şu yerdir. Ama Resûlüllah (SalUtikıhü Aleyhi ve Sellem) ancak mescid yanmda yani Zü'1-Huleyfe'de ih­rama girmiştir.

 

24- (...) Bize, bu hadîsi Kuteybetü'bnü Saîd dahî rivayet etti. (De­di ki) : Bize Hatim yani îbni İsmail, Musa b. Ukbe'den, o da Salim'd en naklen rivayet etti. Salim şöyle demiş: İbni Ömer (Radtyaîlahuanhiima) ya: «İhram denildiği vakit, Beyda:

«Resûlüllah (SallĞllahü Aleyhi ve Sellem)e iftira ettiğiniz yerdir. Ke-sû\üllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ancak ağacın yanmda hayvanı kendi­sini kaldırdığı vakit tel biye etmiştir.» derdi.

Bu hadîsi Buhâri, Ebû Dâvud , Tirmizî ve Nesaî   «Hacc» bahsinde tahric etmişlerdir.

Tirmizî: «Bu bâbda İbni Ömer, Enes ve Misver b. Mahrame (Radiyallahü anh) 'dan da rivayetler vardır.» de­miştir.

Aynî bunların yanında Sa'd b. Ebî Vakkas ile İbni Abbâs (Radiyallahü anh) hazeratmın isimlerini de zikretmiş ve ve hadîslerini şöyle sıralamıştır:

Enes   hadîsini   îbni   Mâcf 'den maada bütün   Kütübi Sil1e sahipleri tahric etmişlerdir. Mezkûr hadîste Hz. Enes : «Resûlüllah (Sailaîlahü Aleyhi ve Sellem) hayvanına binerek, hayvanı kendisini doğrulttuğu vakit telhiye getirdi.» demiştir.

Ayrıca  İbni Mâce 'nin, Hz. Enes'den bir rivayetinde:

«Hayvanı Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i kaldırarak doğrult­tuğu vakit: hacc ile beraber ömre için lebbeyk, buyurdular.» denilmektedir.

Misver b. Mahrame hadîsini Buhâri ile Ebû Dâvud tahric etmişlerdir. Bu hadîste: «ResûlüUah (SallallahüAleyhi ve Sellem) , Zü'1-Hııleyfe'ye vardığı vakit hediyy kurbanını nişanladı ve orada ihrama girdi.» denilmiştir.

Sa'db. Ebî Vakkaas (RadiyatUthü anh) hadîsini Ebû Dâvud tahric etmiştir. Hz. Sa'd : «Nebiyyullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Fur' yolunu tutarsa hayvanı kendisim kaldırdığı vakit telbiye eder. Unut yolunu tutarsa Cebel-i Beydâ'ya tırmandığında telbiyede bu­lunurdu.» demiştir.

İbni Abbâs hadîsini Dârakutnr rivayet etmiştir. Bu hadîste Hz. İbni Abbâs: «Sonra Resûlü\\ah(Sallallahü A leyhi ve Sellem) hayvanı üzerine oturdu, hayvanı Beydâ'ya çıkıp düzledikten son­ra hacca niyet ederek telbiye getirdi.» demektedir.

Beydâ: Sahra ve çöl demektir. Fakat burada ondan murâd: Zü'l-Hu1eyfe'nin Mekke tarafına düşen ve oraya yakın bulunan bir tepedir. Orada bina falan bulunmadığı için Beydâ nâmı veril­miştir.

Ulemâ, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in nerede ihrama girdi­ğinde ihtilâf etmişlerdir. Bâzılarına göre Zü'l.Huleyie mes­cidinde iken ihrama girmiş, birtakımları mescidden çıktıktan sonra Beydâ denilen tepede telbiye getirdiğini, söylemişlerdir.

Tahavî diyor ki: «Ulemâdan bir cemâat Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Beydâ 'da ihrama girdiği rivayetini kabul etme­mişlerdir. Zîra    İbni   Ömer   rivayetinde:

  Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ancak   Zü'1-Huleyfe'de   ihrama   girmiştir,   denilmektedir.   Bu zevata göre Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ,   Zü'l-Hujeyfe   mescidinin yanında hayvanına bindikten sonra telbiye getirmiştir...»

Tahavî'nin bir cemâatdan maksadı: Zührî ile Abdül-melik   b.   Cüreyc   ve   Abdullah   b.   Vehb 'dir.

Tahavî sözüne devamla: «Ulemâ bu hususta ihtilâf edince biz de ihtilâflarının nereden geldiğini göstermek istedik. Rivayet olunur ki, Sâîd   b. Cübeyir   şunları söylemiş:

  îbni   Abbâs 'a dedim ki, bu zevat Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Selîem)ia ihrama girdiği yer hususunda nasıl ihtilâf ettiler de bir taife:

(Namazgahında), diğer taife: (Hayvanı kendisi kaldırdığı vakit), başka bir taife (Beydâ düzüne çıktığı vakit telbiye getirdi) dedi.» şek­linde izahatta bulunarak Hz.  İbni   Abbâs'ın:

«Ben, bu hususu herkesten iyi bilirim. Resulü);ah (Satlallahü Aleyhi ve Sellem) 'den sâdır olan hüccet birdir. Halk o hüccet hakkında ihtilâf et­mişlerdir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hacca niyet ederek yola çıkmıştı, Zü'1-Huleyfe mescidinde iki rek'at namaz kıldığı va­kit orada hacca niyet edtrek telbiye getirdi. Bâzıları bunu işiterek bel­lemişlerdir. Sonra hayvanına bindi, hayvanı yola çekilince yine telbiye getirdi. Birtakımları da bunu görmüşlerdir. Çünkü halk dağınık bir şe­kilde geliyorlardı.

Devesi yollandığı vakit telbiye getirdiğini işitenler:

  Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ancak hayvanı yola çekildiği vakit telbiye getirdi, demişlerdir.  Sonra Resûlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yoluna devam etti, Beydâ düzüne çıktığı vakit tekrar telbiye ge­tirdi. Birtakımları da bunu görerek:

  Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ancak Beydâ  düzüne çıktı­ğında telbiye getirdi, demişlerdir.

Allah'a yemin ederim ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hacca, namazgahında iken niyetlenmiş ve hem hayvanına bindiği vakit, hem de Beydâ düzüne çıktığında telbiye getirmiştir.» sözlerini naklet­miş ve ihtilâfı Hz.   tbni   Abbâs'ın beyân ettiğini söylemiştir.

Bundan sonra Tahavî : «Biz de buna kaâiliz. Ebû Hanîfe ile Ebû Yûsuf, Muhammed, Mâlik, Şa­fiî ve Ahmed ile bu mezheplerinin şâir ulemâsının kavilleri de budur.» demiştir.

Evzaî, Ata '. ve Katâde'ye göre Beydâ'da ihrama girmek müstehabdır.

tbni Ömer hazretlerinin buradaki ifritadan maksadı: Ashâb-ı   kiram'in hatâ ettiklerini beyândır.

Kitabımızın başında da işaret olunduğu vecihle ehl-i sünnet ulemâ­sına göre yalan: Vakiin zıddım haber vermektir. Bunda hem kasıt hem de hatâ dâhildir.

 

Hadis-i Şerif’den Şu Hükümler Çıkarılmıştır:

 

1) Hatâya yalpn ve iftira, demekte beis yoktur.

2) Medîne1i1er'in mikaatı Zü'1-Huleyfe mesci­didir.

3) İhrama girecek kimsenin iki rek'at nafile namaz kılması müs-tehabdır.

 

5- Telbiyeye Hayvanın Kalktığı Yerden Başlamanın Lüzumu Babı

 

25- (1187) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Malik'e, Saîd b. Ebt Seîd El-Makbûri'den dinlediğim, onun da Ubeyd b. Cürey'den [3] naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum: Ubey Abdullah b. Ömer (Radiydttahû anhiirna) 'ya :

  «Ya Eba Abtfirrahman!  Görüyorum ki, sen arkadaşlarının yap­madığı dört şeyi yapıyorsun.» demiş, tbni Ömer (Radtyallayü anhüma) :

  «Ne onlar ya İbni Cüreyc?» demiş. Übeyd:

  «Senin Kabe rükünlerinden yalnız iki rüknü yemâniye dokun­duğunu gördüm ve gördüm ki, septiyye denilen ayakkabıları giyiyorsun. Ve yine gördüm ki, sarıya boyam yorsun.    Bir de Mekke'ye vardığında başkaları hilâli gördükleri vakit telbiyede bulunurken senin terviye gününe kadar telbiye getirmediğini gördüm.» cevâbını vermiş. Bunun üze­rine Abdullah b. Ömer (Radiyallahü anh) şunları söylemiş:

«Rükünlere gelince; Ben, Resûlüllah (SalUtllahü Aleyhi ve Sellem)i iki rüknti yemâniden başkasına dokunurken görmedim,

Septiyye denilen ayakkabılarını giymemin sebebi: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i kılsız ayakkabı giyerken görmüş olmamdır. Onlarla ab dest alırdı. Binaenaleyh ben de öyle ayakkabı giymek isterim.

Sarı boyaya gelince: Ben, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selimi)*! sarı boyalı elbise giyerken gördüm. Bu sebeple ben de sarı boyalı elbiseyi giymeyi severim.

Telbiye mes'elesinde dahi Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in hayvan, kendisini kaldırıp doğrultuncaya kadar telbiye ederken görme­dim.»

 

26- (...) Bana Harun b. Saîd El-Eylî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbni Vehb rivayet etti. (Dedi ki): Bana Ebû Sahr [4], İbni Kuseyt'-den [5], o da Ubeyd b. Cüreyc'den naklen rivayet etti. Ubeyd şöyle de­miş:

«Abdullah b. Ömer b. Hattâb (Radiyallahü anhüma) ile birlikte bâzısı hacc, bâzısı Ömre olmak üzere oniki defa haccettim. (Kendisine) dedim ki:

— Yâ Ebâ Abdirrahman! Gerçekten sende dört haslet müşâhade et­tim...»

Râvi hadîsi bu mânâda rivayet etm^ş, yalnız telbiye rivayetinde Makbûri'ye muhalefette - bulunmuş ve telbiyeyi zikretmeksizin hadîsi yukarki hadîs mânâsında rivayet etmiştir.

 

27- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Aliyyü'bnü Müshir, Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den, o da İbni Ömer (Radiyallayii arthüma) dan naklen rivayet etti. İbni Ömer şöyle demiş:

«Besûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) d yağını üzengiye koyup, hay­vanı kendisini kaldırdığı,vakit Zü'1-Huleyfe'de telbiye getirirdi.»

 

28- (.--) Bana Hânın b. Abdülâh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hac-câc b. Muhammed rivayet etti. (Dedi ki) : İbni Cüreyc şunu söyledi: Bana Salih b. Keysân, Nâfi'den, o da İbni Ömer (Radtyaüahü anhiima) Man naklen haber verdi, tbni Ömer ona Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîîem) in hayvanı, kendisini kaldırarak doğrulttuğu vakit telbiye ed erdiğin i ha­ber vermiş.                                                                                           ,

 

29- (...) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan naklen haber verdi. Ona da Salim b. Abdillah, Salim'e de Abdullah b. Ömer (Rcutiyallayü anhiima)    haber vermiş. Demiş ki:

«Ben, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i Zü'1-Huleyfe'de hayva­nına binerken gördüm. S«nr« hayvanı kendisini kaldırarak doğrulttuğu vakit telbiye getirdi.»

Bu Hadisi Buhâri  «Kitâbul-Vudu'» ve « Kitâbu'1-Libas »da, Ebû Dâvud   «Ki^bu'l-Hace»da, 'Tirmizî   «Şemail» de, Nesaî «Kitâbul-Tahâra»da muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Rüknü Yemâni:Kabe'nin köşelerinden   Hacer-i Esvea'in bulunduğu köşedir. Bu köşe Irak tarafına baktığı için ona «RÜkn-ü Irâki» dahi derler.

Bâzılarına göre Rüknü Yemânı, Hacer-i Esved'in bulunduğu köşeden evvelki köşedir. Yemen tarafına bak­tığı için ona «Rükn.ü Yemâni» denilmiştir. Bu iki köşeye Yemâmyyan» derler.

Geri kalan iki köşeye de «Şamiyyan» denilmiştir. Ulemânın beyanı­na göre «Yemâni» denilen köşeler Hz. îbrahim (Aleyhisselâm)\n at­tığı temel üzerinde kalmışlardır. Sami denilenlerin yeri değiştirilmiştir. Bundan dolayıdır ki, «Rükn-ü Şâmi» denilen iki köşeye- istilâm yapılmaz. İstilâm   Yemâni   denilen köşelere yapılır.

İstilâm:   Hacer-i   Esved'e elle dokunmak yahut öpmekdir.

Bunları yapamayanlar sopa gibi bir şeyle dokunarak, dokundukları şeyi öperler.

Septiyye denilen ayakkabılarından murâd: Tabanlanmış sığır deri­sinden yapılan ayakkabıdır.

Bâzılarına göre septiyye: Derisi üzerinde kıl bulunmayan ayakka­bıdır. Arapların âdeti deriyi tabaklamadan kılları ile ayakkabı yapmakmış. Tabaklanmış deriler Tâif gibi yerlerde yapılır, bunlardan ya­pılan ayakkabıları zenginler giyermiş.

Hadîs-i Şerîf'deki sarıya boyanma tâbiri ile elbisenin boyanması ifâ­de olunmuştur.

Ayakkabılarıyla abdest almakdan murâd: Abdest aldıktan sonra onları yaş ayakla giymektir.

Terviye: Zi'I- Hicce'nin 8. günüdür. Bu güne ne için «Ter­viye» denildiği ihtilaflıdır. Bâzılarına göre Mina ile Araf at'da su bulunmadığından o gün insanlar zemzemden kana kana su içtikleri ve su tedarik ettikleri için bu isim verilmiştir.

İkinci bir kavle göre : Âdem fAleyhisselâm), Hz. Havva'yı o gün gördüğü için, başka bir kavle göre Cibril (Ateyhisselâm) hacc ibâdetlerinin nasıl yapılacağını Hz. İbrahim'eo gün göster­diği için terbiye denilmiştir.

İbni Abbâs (Radiyallahüanh)'da.n rivayet olunan bir hadîse göre İbrahim (Aieyhisselâtn)'a oğlunu kesmesi iğin uyku Iıâlinde iken vahy gelmiş, ertesi gün bu rüyanın şeytânı mi, yoksa rahmanı mi olduğunu düşündüğü için o güne terviye denilmiştir.

Hz. İbrahim ertesi akşam rûyâyı tekrar görünce rahmânî ol­duğunu anlamış, bu sebeple ertesi güne de «Arafe» denilmiştir.

İbni   Abbas (Radiyallahü anh)  hadîsini    Beyhakî   «Fedai1-i Evkaat»   bahsinde rivayet etmiştir.

 

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler:

 

1) Kabe'nin Rüknü Yemâni denilen iki köşesine dokunmak meşrudur.

Kaadî İyâz diyor ki: «Bugün Kabe 'nin Rüknü Şâmi denilen köşelerine istilâm yapılmayacağına ulemâ ittifak etmiş­lerdir. Bu hususta yalnız asr-ı saadette bazı Ashab ve bazı Tâbiin arasında ihtilâf vâki olmuştur. Sonra hilaf ortadan kalkmıştır.»

Yine Kaadî 1yâz'in beyânına göre Hacer-i Esved'in bulunduğu rükün iki şeyle yani istilâm ve öpmekle, diğer Kükn.ü Yemâni   ise yalnız istilâm ile hususiyet kesbetmişlerdir;

Rükn-ü Şâmi'ler Öpülraediği gibi, onlara istilâm dahi yapı­lamaz. Sahabe ve Tabiîn 'den bâzıları onlara dokunmayı da müs-tehab sayarlarmış

İbni Abdilberr : «Câbir , Enes , îbni Zübeyr, Hasan ve Hüseyin (Radiyallahü ank) hazerâtınm bü­tün rükünlere istilâm yapardıkları rivayet olunmuştur.»  diyor.

2) «Septiyye»  denilen ayakkabılarını giymenin caiz olduğu husu­sunda   İbni   Abdilberr   ulemânın müttefik olduklarım söyle­miştir.

Bâzıları, bunların kabristanda giyilmesini mekruh addetmişlerdir.

3) Sarı boya mes'elesi elbiseye olduğu gibi,    bedene de şâmildir. Maamafih mes'ele ulemâ arasında ihtilaflıdır.

Kaadî İyâz'a göre hadısdeki sarı boyadan murâd: Elbisenin boyanmasıdır. Fakat 1bni Ömer (Radiyallakü anh)'dan gelen ri­vayetlerden" anlaşıldığına göre kendisi sakalını safran ve alçehre ile sarıya boyar, ResfdtiUah (SaMUihü Aleyhi ve Sellem) 'in fi'li ile ihticâc eder­miş. Zîra Ebû Davûd'un tahric ettiği bir rivayette Peygamber (SallallaJıü 'Aleyhi ve Sellem) 'in san boyayla elbisesini ve sarığını boyadığı bildirilmiştir.

Ashâbı Kiram 'in birçokları ile Tabiin hazeratmın sakal­larını sarıya boyadıkları rivayet olunmuştur.

Ebû Hüreyre ile Hz. A1i (Radiyaltehü anh) bunlar meya-nındadır.                                                                                   

4) İhlâl yani yüksek sesle telbiye mes'elesi dahi ihtilaflıdır. Bâzılarına göre Zi'1. Hicce ayını karşılamak için telbiyede bulun­mak efdaldır.

îmam Şafiî 'ye göre yola revan olmak üzere hayvan yerin­den kalktığı zaman telbiye getirmek daha faziletlidir. İmam Ma­lik ile İmâm Ahmed'in kavilleri de budur. İmam A'zam'a göre namazı kıldıktan sonra oturduğu yerde telbiye etmek efdaldır.

 

Zü'l-Huleyfe  Mescidinde Kılınacak Namaz  Babı

 

30- (1188) Bana Harmeletü'bnü Yahya ile Ahmed b. Isa rivayet et­tiler. Ahmed: (Haddesenâ), Harmele: (Ahberanâ) tâbirlerini kullandı­lar. Harmele (Dedi ki) : Bize îbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus İbni Şihab'dan naklen haber verdi, ona da Ubeydullah b. Abdil-lah b. Ömer, Abdullah b. Ömer (Radiyallahü anhüma) 'dan naklen haber vermiş. Abdullah şöyle demiş: Hesû\ü\\ah(SaUallaIûi Aleyhi ve Setlem) Hac-cının iptidasında Zül-Huleyfe'de geceledi. Ve oranın mescidinde namaz kıldı.

Nevevî diyor ki: «Geceyi Zü'I-Huleyfe'de geçirmek haccın farzlarından veya sünnetlerinden değildir. Yalnız Kaadi îyâz bunu, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in fiiline uymak için yapmanın iyi olduğunu söylemiştir.»

 

7 - Muhrimin İhrama Girerken Koku Sürünmesi Babı

 

31- (1189) Bize Muhammed b. Abbâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize SÜfyân, Zührî'den, o da Urve'den, o da, Âişe (RadiyalUıhû anha) 'dan nak­len haber verdi. Şöyle demiş:

«Ben,    Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SeUem)*i ihrama gireceği vakit ihramı için, beyti tavaf etmezden önce dahi mili için kokulamışımdır.»

 

32- (...) Bize Abdullah b. Meslemete'bni Ka'neb rivayet etti. (De­di ki) : Bize Eflâh b. Humeyd, Kaasim b. Muhammed'den, o da Peygam­ber (Sallallahü Aleyhi ve Seilem)'in zevcesi Âişe (Radiyallahû anha)û&n naklen rivayet etti. Âişe şöyle demiş: «Ben, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Settem)V ihrama girerken ihramı için hille çıkarken beyii tavaf etmez­den önce dahi hilli için ellerimle kokulamışımdır.»

 

33- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Malik'e, Abdurrahman b. Kaasim'den dinlediğim, onun da babasından, onun da Âişe (Radiyallahû anha) 'dan naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum: Âişe (Radiyallahü anha) :

«Ben, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i ihrama girmezden önce ihramı için, beyti tavaf etmezden önce dahi hılli için kokulardım.» demiş.

 

34- Bize îbni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Ben, Kaasim'i Âişe (Radiyallahû anha)''dan naklen rivayet ederken dinledim. Âişe:

«Ben, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i hem hılli için hem ih­ramı için kokuladim.» demiş.

 

35- (...) Bana Muhammed b. Hatim ile Abd b. Humeyd rivayet ettiler. Abd: (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. İbni Hatim ise: Bize Muhammed b. Bekir rivayet etti, dedi. (Muhamnted demiş ki) : Bize İbni CÜreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ömer b. Abdillah [6] b. Urve ha­ber verdi. O da Urve ile Kaasim'i Aişe (Radiyallahû anha)'dstn naklen ha­ber verirlerken dinlemiş. Aişe (RadfyaUahÛ anha):

«Ben, RestilWlah (SaîlaltahüAleyhiveSellem)'i Haccetti'.edada gerek hılli gerek ihrama için Zerîre denilen koku ile kendi elimle kokuladım.» demiş.

 

36- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb hep bir­den ibni Uyeyne'den rivayet ettiler. Züheyr (Dedi ki) : Bixe Süfyan ri­vayet etti. (Dedi ki) : Bize Osman b. Urve [7], babasından naklen riva­yet etti. Demiş ki: Aişe (Radiyallahûartha)'ya:

  «Resûlİİ\hxh(SaUallahü Aleyhi ve Sellem) 'i ihrama gireceği zaman ne ile kokuladın?» diye sordum. Aişe:

— «Kokunun «n güzeJtyle»      cevabini: verdi

 

37- (...) Bize, bu hadisi Ebû Ktireyb dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Usâme Hişâm'dan, o da Osman b. Urve'den naklen rivayet etti.

(Demiş ki) : Ben, Urve'yİ Aişe (Radtyallahû anha)'dmn naklen rivây«t eder­ken dinledim. Aişe şöyle demi;:

«Ben, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i ihrama girmezden evvel bulabildiğim en güzel koku ile kokulardım, sonra ihrama girerdi.»

 

38- (...) Bize Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbni. Ebî Füdeyk rivayet-etti. (Dedi ki) : Bize Dahhak, EbuV-Ricâl'dan [8], o im annesinden, o da Aişe (RadtyaUahûanha)'Afm naklen haber verdi. Aişe jÖyle demİs:                                                 .

«Ben, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i ihrama gireceği vakit ihramı için, tavâf-ı ifaza yi yapmazdan önce dahi hdli için bulabildiğim en güzel kokuyla kokulardım.

Bu hadisi Buhâri «Hacc» bahsinde tahric etmiştir.

Hadîs-i Şerîf Hz. Aişe (Radryaltahû artha) 'dan muhtelif tariklerle rivayet olunmuştur. Tahavî onü on sekiz tarikden rivayet etmiştir. Ebû   Ömer   îbni   Abdilberr    (368-463) :

«Aişe hadîsi sahîh ve sabittir, ulemâ onun sıhhat ve sübûtu hu­susunda ihtilâf etmemişlerdir.» diyor.

«Hurm» yahut «Hirm» hacc için ihrama girmektir. Yukarıda da işaret ettiğimiz yecihle hacca niyet eden bir kimse kadınla cima', dikişli elbise, kara avcılığı, koku sürünme, tırnak kesme ve şâire gibi şeyleri kendisine memnu*. olduğunu iltizâm ettiğinden niyete «İhram» denil­miştir.

thrâmm mânası: Harama girmektir.

«Hıll» ihramdan çıkmaktır. Hacc fiilleri sona erince, hacc esnasında memnu olan şeyler hacılara tekrar mubah kılınmıştır, zira mani' za'il olunca memnu' avdet eder. îşte ibâdet sebebiyle memnu* olan şeylerin hacılara tekrar mubah kılınmasına «Hıll» yani helâle çıkmak ta'bir olun­muştur. .

Beyti tavafdan murâd: Tavaf-ı ziyarettir. Buna «Tavâf-ı ifâza» de­nilir. Hadîsin bâzı rivayetlerinde Hz. Aişe 'nin: «Kokulardım» demiş olmasına bakarak yardımcı fiil «Kâne»nîn devam ve tekrar iktiza etme­diğini söyleyenler olmuştur. Çünkü Hz. Aişe'nin ResûltiHah (Sallallahü AleyhiveSellem)'e koku sürmesi bir defaya mahsus olmak üzere veda' haccında vuku' bulmuştur. Nitekim Urve rivayetinde bu cihet tas­rih olunmuştur. Bazıları buna î'tiraz etmiş ve: «İddia edilen şey ihram değil, koku sürmektir. Bir ihram için birkaç defa koku sürünmeye ma­ni* yoktur» demişlerdir. İmam Fahruddin-i Razi (544-606) «Kâne» fi'linin tekrar ve devam iktiza etmediğini söylemiş, buna mukabil îbni Ha-cib tekrar iktizâ ettiğine katiyetle kaail olmuştur.

Ehl-i tahkik ulemadan bâzılarına göre «Kâne» tekrar iktizâ eder, lâkin bazan tekrar îcab etmediğine karine bulunur. Aynî de bu kavli tercih etmiştir.

Bâzıları Hz. Âişe'nin yalnız bu rivayette: «kokulardım» dedi­ğini, sair rivayetlerde «kokuladım» ta'birini kullandığım iddia etmişse de bu iddia doğru değildir, çünkü hadîsin birçok rivayetlerinde «Koku­lardım», «Kokulardım» ta'birleri kullanılmıştır. Nitekim babımız riva­yetlerinin birkaçı da bu şekildedir.

 

Bu Hadisden  Çıkarılan Hükümler:

 

1) İhrama girmezden evvel güzel kokular sürünmek müstehabdır. Kokunun ihram halinde devamı zarar etmez. Bu hususta az sonra taf­silat verilecektir.

İmam Mâ1ik'in bir kavline göre ihrama girerken koku sü­rünmek haramdır. İkinci kavline göre fidye vermek îcab eder.

Mâ1ikiyye ulemâsı bu husûsda muhtelif delillerle istidlal et­mişlerdir. Şöyle ki:

a) Resullüllah(SatlaUatıü Aleyhi ve Sellem)'in  koku süründükten  sonra yıkandığını bildiren hadîsler vardır.

b) İhrama girerken koku sürünmek Peygamber   (Sallallahü Aleyhi veSeüem) 'e mahsustur.

c) Medîneliler ihrama girerken koku sürünmezlerdi. Fakat sair mezhepler uleması bu delillerin her birine mukaabil delil göstererek i'tirazda bulunmuşlardır.

2) îhrâm halinde haram kılınan koku sürünmek ve şâire, Ömrei Akabe 'de taşları atmakla helâl olur.

 

39- (1190) Bize Yahya b. Yahya ile Saîd b. Mansûr, Ebur-Rabî, Ha­lef b. Hişâm ve Kuteybetü'bnü Saîd rivayet ettiler. Yahya «bize haber verdi» tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize Hammâd b. Zeyd, Man sûr'dan, o da İbrahim'den, o da Esved'den, o da Âişe (Radiyallahu anha) Man nak­len rivayet etti, dediler. Âişe (Radiyaîîahü anha) şöyle demiş :

«Resul üllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) ihrâmlı iken başının saç ayırı­mındaki kokunun, pırıl pırıl yandığını hâlâ görür gibiyim.»

Halef «ihrâmlı iken» demedi. Lâkin «Onun ihramının kokusu bu idi,» dedi.

 

40- (...) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve Ebû Küreyb rivayet ettiler. Yahya «ahberana» ta'birim kullandı. Ötekiler: Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Esved'den, o da Âişe (Radiyallahu anha) *dan naklen rivayet et*i, dediler. Âişe ;

«Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) tehlil getirirken saç ayrın­tılarındaki kokunun pırıltısını hâlâ görür gibiyim,» demiş.

 

41- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Zttheyr b. Harb ve Ebû Saîd-i Eşecc rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Veki' rivayet etti. (Dedi ki):   Bİie A'm«ş,   Ebu'd-Duha'dan, [9] o  da Mesruk'dan, o tfa   Aişe (Radiyallahû ariha) 'dan naklen rivayet eyledi. Aişe:

«Ben Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi veSeîlem) tel biye getirirken saç ay­rıntılarındaki kokunun pırıltısını halâ görür gibiyim.» demiş.

 

(...) Bize Ahmed b. Yunus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Zübeyr ri­vayet etti. (Dedi ki) : Bize A'meş, İbrahim'den, o da Esved'den, o da Müslim'den, o da Mesruk'dan, o da Âişe (Radiyallahû anha) 'dan naklen ri­vayet etti. Aişe:

«Görür gibiyim...» diyerek konuşmuş. Râvi, Veki' hadîsi gibi ri­vayette bulunmuştur.

 

42- (...) Bize Muhammed b. El-Müsennâ Ue İbni Beşşâr rivayet ettütr, (Dediler ki) : Kse Muh«wmed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Hakem'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ben İbrahim'i, Esved'­den, o da Aişe (Radiyallahû anha)'dan naklen rivayet ederken dinledim. Alp:

 Resulâllah (SalUûlahü Aleyhi ve Sellem) ihramlı ikin, ve ayrım kokunun |NrtilMiw hatâ fÖrür gibiyim» demiş,.

 

43- (...) Bize İbni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam ri­vayet etti. (Dedi ki) : Bize Mâlik b. Miğvel, Abdurrahman b. Esved'den, o 4a babasından, o da Âişe(Radiyallahû anha)'âtm naklen rivayet eyledi. Aişe:

«Hakîkaten Resûliillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ihrâmlı iken, saç ayrıntılarındaki kokunun parıltısını görürdüm,» demiş.

 

44- (...) Bana Mu ha mm od b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bana İshâk b. Man sûr yani es-Selûli rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbrahim [10] b. Yusuf —ki İbni İshâk b. Ebî tshâk es-Sebii'dir— babasından, o da Ebû tshak'dan naklen rivayet etti. O da tbni Esved'i, babasından, o da Âişe (Radfyallahû anha) 'dan naklen rivayet ederken dinlemiş. Âişe şöyle de­miş :

«Besûlüllah (Sallalİahü Aleyhi ve Sellem) ihrama girmek istediği vakit bulabildiği en güzel kokuyu sürünür; sonra yağın pırıltısını başında ve sakalında görürdüm.»

 

45- (...) Bize Kuteybetü'bnü Said rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdulvâhid, Hasen b. Ubeydillah'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bize İb­rahim, Esved'den naklen rivayet eyledi. (Demiş ki) : Âişe (Radtyaüahû anha):

R«ûlüllah (Sallalİahü Aleyhi ve Sellem) ihramlı iken, onun saç ayrımın­daki misk pırıltısını hâlâ görür gibiyim.» dedi.

 

(...) Bize bu hadîsi İshak b. İbrahim de rivayet eti. (Dedi ki) : Bize Dahhâk b. Mahled Ebû Âsim haber verdi. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Ha­sen b. Ubeydillah'dan bu isnâdla bu hadîsin mislini rivayet eyledi.

Bu hadîsi   Buhâri    «Kitâbu'l-Gusl»ün bir-iki yerinde ve «Kitâbu'1-Hacc-da, Ebû Davûd, Tirmizî ve Ne.sai «Ki-tâbu'1-Hacc-da muhtelif râvilerden tahriç etmişlerdir.

Hadîs-i Şerîf yukarki hadîsin başka bir rivayetidir. Bir rivayeti de bundan sonra gelecektir.

Hz. Âişe'nin «Kokunun parıltısını hâlâ görür gibiyim.» sözü vak­anın kuvvetle tahakkuk ettiğine delildir. Onu tamamiyle hatırladığını anlatmak için «Hâlâ görür gibiyim.» demiştir..

Vebis: Parlaklık, demektir. Maksat kokunun cirmi değil, eseridir.

 

Bu Rivayetten Çıkarılan Hükümler:

 

1) İmam A'zam ile îmam Ebû Yusuf ve İmam Züler'e göre ihrama girmezden önce misk v.s. ile kokulanmakta beis yoktur.                                     .

Kokunun, ihrama girdikten sonra devam etmesi dahi hiç bir şey îcab etmez. îmam Şafiî ile diğer Şafiîyye ulemâsının ve îtnam Ahmed b. Han.bel 'in, Sevrî ile Evzaî 'nin kavilleri de budur.

Bu kavil, Ashâb-ı Kiram'dan Âişe (Radiyallahû anha) başta olmak üzere Sa'd b. Ebi Vak kaas , İbni A b -bâs, Abdullah b. Zübeyir, îbni Ca'fer ve Ebû Saîd-i Hudrî (Radiyallahû anh) hazerâtı ile Hicaz ve Irak‘da yaşayan birçok   Tabiin 'den rivayet olunmuştur,

«El-MÜhezzeb» şerhinde ihrama girerken koku sürünmeyi Muâviye ve ÜmmüHabîbe (Radiyallahû anh) ile tbni Müıı-zir, İshak ve Ebû Sevri 'nin dahi müstehab addettikleri bildirilmektedir.

İbni Hazm, onun Berâ' b. Âzib, Enes b. Ma­lik, Ebû Zerr, Hüseyin b. Ali (Radiyallahû anh) haze-ratıile İbni'l-Hanefiyye, Esved, Kaasim, Sa­lim, Hişâm b. Urve Hâricetü'bnü Zeyd ve İb­ni Cüreyc'den de rivayet olunduğunu söylemiştir.

Atâ\ Zührî.Saîd b. Cübeyr, îbni Şîrîn, Hasan-ı Basrî ve diğer birtakım ulemâya göre ihramdan Önce kokusu devam edecek şeyler sürünmek caiz değildir.

İhrama giren kimsenin Kâbe'yi tavaf edinceye kadar koku sü­rünmesi haramdır. Hanefîiler'den îmam Muhammed b. Hasen'in mezhebi de budur.

Tahavî dahi bu kavli ihtiyar etmiştir.

 Mezkûr kavil Hz. Ömer, Osman, îbni Ömer ve Osman b. Âs (Radiyallahü anh)  hazeratmdan rivayet olunmuştur.

Tartaşi'ye göre misk, safran ve kafur gibi kadınlara mahsus olan kokuyu sürünmek mekruhtur. Bundan dolayı fidye lâzım gelir.

Kokulu bir şey yerse ateşte pişmiş olmak şartıyla bir şey lâzım gel­mez. Pişmemişse caiz olup olmayacağı hususunda iki kavil vardır.

Kadınlara mahsus olmayan fesleğen, yasemin ve gül gibi kokular mekruh değildir. Bunlar için asla fidye lâzım gelmez.

«El-Mühezzeb» şerhinde fesleğen, nilüfer ve nergiz gibi çiçekleri koklamanın caiz olup olmayacağı hususunda iki kavil olduğu bildiriliyor.

Birinci kavle göre: Bu çiçekleri koklamak caizdir. Çünkü Hz. Os­man'a ihrâmlı bir kimsenin bahçeye girip giremiyeceği sorulmuş, Os­man  (Radiyallahü anh) :

«Evet girer, çiçekleri de koklar.»   cevâbım vermiştir.

İkinci kavle göre: Çiçek koklamak caiz değildir. Zîra gül ve safran gibi çiçekler kokuları için koklamr. Esah olan kavil bunları koklamanın haram olması ve fidye lâzım gelmesidir.

îbni Ömer, Cabir (Radiyallahü anh), Sevri, Ma­lik, Ebû Hanîfe ve Ebû Sevr 'in kavilleri de budur. Yalnız Ebû Hanîfe ile Mâlik'e göre koklamak haram ise de fidye lâzım değildir.

İbni Münzir'in beyânına göre fidye lâzım gelip gelmiyeceği hususunda Ata ile îmam Ahmed'in kavilleri muhteliftir.

Ashâb-ı Kiram 'dan Hz. Osman ile İbni Abbâs (Radiyallahü anh) , Tabiinden Hasan-ı Basri, Mücahid ve İshak , çiçek koklamanın helâl olduğuna, bundan, dolayı fidye lâzım gelmiyeceğine kaaildirler.

Abderi : «Ekser-i ulemânın kavilleri de budur.» demiştir.

«Et-Tevdih» nâm eserde : «Bize göre kına, koku değildir. Bu husus­ta Ebû Hanîfe muhalefet etmiştir. Malik ile Ahmed'e göre ise kınalanmak, fidyeyi îcab eder.

Hz. Âişe , Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'m kına koku­sundan hoşlanmazdığını, fakat güzel kokuyu severdiğini söylemiştir. Kı­na güzel kokulardan madût olsa onu da severdi.» denilmektedir.

Fakat Ebû Ya'1â'nın «Mttsned»inde Enes (Radiyallahü anh) dan rivayet ettiği bir hadîs bu kavli reddetmektedir. Mezkûr hadîste Rebûi-i Ekrem   (Saltallaftü Aleyhi ve SeUem) :

«Kınalanın. Çünkü kınanın kokusu güzeldir. Baş dönmesini teskin eder.» buyurmuştur.

İbni Abbâs, Sa'd b. Ebî Vakkaas, Abdul­lah b. Zübeyr ve Aişe (RadtyaHahâ anha) hazerâtı ile Saîd b. Cübeyir, İbrahim Nehaî ve Hâricetü'bnü Zeyd, Mîila'da şeytanı taşladıktan sonra koku sürünmeye ruhsat vermişlerdir. Küfe ulemâsı ile İmam Şafiî, İmam Ahmed,   îshak'veEbû     Sevr'in kavilleri de budur.

Salim   ile   İmam   Mâlik'e göre bu mekruhtur. Yalnız   Mâlikiler 'den   İbni   Kaasim   fidye icab etme­diğini söylemiştir.

2) Hadîs-i Şerif, ilk defa hiilo, Cemre-i Akabe'de şeytan taşlamakla çıkıldığına delildir.

Nevevî   bu cihetin ittifaki olduğunu söylemektedir.

 

45- (1131) Bana Ahmed [11] b. Meni' ile Yâkub-u Devraki rivayet etti. Dediler ki: Bize Hüseyin rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mansûr, Ab-durrahman b. Kaasim'den, o da babasından, o da Âişe (Radiyallakû anha) 'dan naklen haber verdi, Âişe:

Ben, Peygamber (Saîîallakü Aleyhi ve Sellem)ıı İhrama girmezden, bir de kurban bayramı günü Kabe'yi tavaf etmezden önce içinde misk bulunan bir kokuyla kokulardım.» demiş.

Bu rivayet, hille Kurban Bayramı günü Kabe 'yi tavaf etmezden önce çıkıldığına delildir.

Yukarda da işaret olunduğu vecihle hille bayram günü Cerare.i Akabe'de taş atmakla çıkılır. İmam Mâlik'e göre taşlan at­tıktan sonra hacılara cima', av ve kokudan mâada her şey helâl olur. Ancak koku sürünmek yine mekruh ise de fidye lâzım gelmez. Ekseri ulemâya göre taşları atmakla av ve koku sürünmek mubah olur. Delil­leri bu rivayettir.

 

47- (1192) Bize Saîd b. Mansûr ile Ebû Kâmil hep birden Ebû Avane'den rivayet ettiler. Saîd (Dedi ki) : Bize Ebû Avane, İbrahim b. Muhammed [12] b. Münteşir'den, o da babasından naklen rivayet etti. Babası şöyle demiş:

Abdullah b. Ömer (Radiyallahü anhümaj 'ya koku sürünmek, sonra ih­râmlı olarak sabahlayan bir kimsenin hükmünü sordum. Abdullah şu ce­vabı verdi:

«Ben ihrâmlı olarak sabahlayıp, da koku saçmamı sevmem. Katrana bulanmam, benim için bunu yapmamdan daha makbuldür.»

Bunun üzerine Aişe (Radiyallahü anha) 'nin yanına girerek İbni Ömer'in:

  «Ben ihrâmlı olarak sabahlayıp da koku saçmamı sevmem. Kat­rana bulanmam, benim için bunu yapmamdan daha makbuldür.» dediği­ni kendisine haber verdim. Aişe:

  «Resûlüllah   (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) 'i ihrama gererken ben ko­ku lam isimdir. Sonra kadınları arasında dolaştı, sonra    ihrâmlı olarak sa­bahladı,   cevâbını verdi.

 

48- (...) Bize Yahya b. Habîb El-Hârisi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid yâni İbni'l-Hâris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, İbrahim b. Muhammed b. Münteşir'den rivayet etti. (Demiş ki) : Babamı, Âişe (Radiyallahü anha) 'dan naklen rivayet ederken dinledim. Âişe:

«Ben, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) 'i kokulardım. Sonra ka­dınlarını dolaşır, sonra ihrâmlı olarak sabahlar, üzerinden güzel koku ya­yılırdı, demiş.

 

49- (...) Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki*, Mis'ar ile Süfyân'dan, onlar da İbrahim b. Muhammed b. Münteşirden, o da babasından naklen rivayet etti. Babası şöyle demiş:

Ben, İbni Ömer (Radiyallahü anJıünm) 'yi:

«Katrana bulanmış olarak sabahlamam, benim için ihrâmlı sabah­layıp da koku saçmamdan daha makbuldür, derken işittim. Bunun üze­rine Aişe (Radiyallahû anha)'mn yanına girerek İbni Ömer'in söylediklerini ona haber verdim. Âişe:

«Ben Ttesvûuİlah (Sattallahü Aleyhi ve Seîlem)i kokuladım da kadınları­nı dolaştı, sonra ihrâmlı olarak sabahladı.» dedi.

Bu hadîsi Buhâri «Kitâbü'l-Gusül»ün bîr-iki yerinde, Nesai   «Kitâbu't-Tahara»da tahric etmişlerdir.

Ulemâdan bâzıları : «Resûlüllah (Sallalkhü Aleyhive SeUem)'m kadın­larım dolaşması cima'dan kinayedir.» demişlerdir. Nitekim karine de bu­nu göster .nektedir. Çünkü bu babda rivayet edilen Hz. Enes hadî­sinde :

«Peygamber (Sallalİdhü Aleyhi veSellem) bütün kadınlarını gecenin veya gündüzün bir saatinde dolaşırdı.»   denilmiştir.

«Yandahu» gi'li bâzı rivayetlerde noktalı bâzılarında noktasız ha ile zaptedilmiştir.

Nadıh: Bulaştırmak ve sürmek mânâsına gelir. Noktasız rivayet da­hi mânâ itibariyle buna yakındır. Zira «saçılmak» demektir. Kelime nasıl okunursa okunsun murad: Kokunun yayılmasıdır.

 

Bu Rivayetten Çıkarılan Hükümler:

 

1) îhrâma girmezden önce koku sürünmek müstehabdır. Kokunun ihram halinde devam etmesinde beis yoktur. Kokuyu ancak ihram halin­de sürünmek haramdır.

Sevrî, İmam Şafiî, tmam E bû Yusuf, tmam Ahmed b. Hambel, Dâvûd-u Zahiri ve diğer birçok ulemânın kavilleri bu olduğu gibi, Sahabe ve Tabiinden bir cemâatin cümhûr-u muhaddisin ile fukahanın ekserisinin mezhepleri de budur.

Zührî, tmam Mâlik, İmam Muhammed ve diğer birtakım ulemâ bunun caiz olmadığını söylemişlerdir.

Sahabe ile Tabiîn 'den bir cemâat dahî ihrama girerken koku sürünmenin caiz olmadığına kaaildirler. Bu cihete yukarki rivayet­lerde de temas etmiştik.

Bâzıları koku sürünmenin ihrama girmek için değil, kadınların ya­nma varmak için yapıldığını.iddia etmişlerdir. Onlara göre buradaki ri­vayette takdim ve te'hir vardır. Cümlenin takdiri şöyledir:

«Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)' üzerinden ' koku saçılarak kadınlarını dolaşır, sonra ihrama girerdi.»                     

Hadîsin bâzı rivayetlerinde:

«Yıkanmakla koku zait olur. buyuru1muş, bilhassa zevcelerinden her birinin yanında yıkanırdığı beyan olunmuştur

Zâten Buhâri 'nin rivayetinde Resulüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'in kullandığı bu kokunun «Zerîre» olduğu bildirilmiştir. Zerîre yıkamakla eseri kalmayan bir kokudur:

Birtakımları da ihrama "girerken koku sürünmenin Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'e mahsûs olduğunu söylemişlerdir.  

2) İktidarı olanlar için çok cima' mekruh değildir.

 

8- İhramlıya Avcılığın Haram Kılınması Babı

 

50- (1103) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki): Malik'e, İbni Şihâb'dan dinlediğim, onun da Ubeydullah b. Abdillah'dan, onun da İbni Abbâs'dan, onun da Sa'b b. Cessâme [13] te'1-Leysi'den naklen rivâyet ettiği şu hadisi okudum : Sad, Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Seîlem) 'e Ebva'da yahut Veddan'da bulunduğu sırada bir yaban eşeği hediye etmiş de Resûlüllah (Satlallahit Aleyhi ve Sellem) onu geri çevirmiş:

Sa*b (Radiyallahü anh) demiş ki; «Hesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yüzümden gücendiğimi anlayınca:

— «Biz, bunu sana iade etmezdik. Şu kadar var ki ihramlıyız, buyur­dular.»

 

51- (...) Bize Yahya b. Yahya ile Muhammed b. Rumh ve Kuteybe hep birden JLeys b. Sa'd'dan rivayet ettiler. H.

Bize Abd b. Humeyd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrazzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer haber verdi. H.

Bize Hasen-i Hülvâni dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yâkub riva­yet etti. (Dedi ki) : Bize babam, Sâlih'den naklen rivayet eyledi. Bu râ-vilerin hepsi Zührî'den bu isnadla Malik'in dediği gibi:

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e bir yaban eşeği hediye ettim.» şeklinde rivayet etmişlerdir.

Ley s ile Salih'in hadislerinde: «Ona da Sa'b b. Cessâme haber ver­miş.» ibaresi vardır.

 

52- (...) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Amru'n-Nâkıd rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Zührî'den bu isnadla rivayet etti ve : «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) *e yaban eşeği etinden hediye verdim.» dedi.

 

53- (1194) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Kiireyb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Habib b. Ebî Sâbit'den, o da Said b. Cübeyir'den, o da İbni Abbâs (Radiycdlayü anhiima) dan naklen rivayet etti. İbni Abbâs şöyle demiş: Sa'b b. Cessame, Pey­gamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)'e ihrâmh iken bir yaban eşeği hediye etti de Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) onu geri çevirdi ve:

«Eğer ihramlı olmasaydık bunu senden kabul ederdik.» buyurdular.

 

54- (...) Bize, bu hadîsi Yahya b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu'temir b. Süleyman haber verdi. (Dedi ki) : Ben, Mansûr'u Ha-kem'den naklen rivayet ederken dinledim. H.

Bize Mu ha mm e d b. EI-Müseıınâ ile İbni Beşşâr dahi rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize JVluhamıned b, Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Hakem'den rivayet etti. H.

Bize Ubeydullah b. Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize, babam ri­vayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti.

Bu râvilerin hepsi Habîb'den, o da Saîd b. Cübeyir'den, o da îbni Abbâs     (Radiyallayü•anhüma)'dım rivayet etmişlerdir.

Mansûr'un  Hakem'den rivayetinde:  «Sa'b b. Cessame, Nebiyyullah

(Saltatlahü Aleyhi ve Sellem) 'e bir yaban eşeğf bacağı hediye etti.»

Şu'be'nin Hakem'den rivayetinde: «Ucundan kan damlayan bir ya­ban eşeği budu.»,

Şu'be'nin Habib'den rivayetinde: «Peygamber (SaHalhhü Aleyhi ve SeiîemYe bir yaban eşeğinin yansı hediye edildi de onu geri çevirdi.» de­nilmiştir.

 

55- (1195) Bana Zttheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Biıe Yahya b. Saîd, timi Cüreyc'den rivayet etti. (Demiş ki): Bana Hasen b. Müslim, Tâvus'dan, o da İbni Abbâs (Radfyallayü anhüma)'dan naklen haber verdi. İbni Abbâs şöyle demiş: Zeydü'tmü Erkam geldi de Abdul­lah b. Abbâs ona hatırlatmak isteyerek:

«Sen, bana Eesûlüllah (Saİlallahü Aleyhi ve Sellem) ihrâmh iken kendi­sine bir av eti hediye edildiğini nasıl haber vermiştin?» dedi. Zeyd:

«ResûHUlah (Sedlailahü Aleyhi ve Sellem)e av etinden bir uzuv hediye edildi de onu seri çevirdi ve:

— Biz, bunu yemeyiz. Çünkü ihramlıyız. Buyurdular.» dedi.

Bu hadîsi Buhâri «Kitâbu Cezâi's-Sayt» ile «Hibe» bahsinde, Tirmizî, Nesaî ve İbni Mâce «Kitâbü'I-Hacoda muh­telif râvilerden tahric etmişlerdir.

Ebvâ' ile Veddân: Mekke ile Medine arasında iki yerdir.

Resûlüllah (Sallallahü 4leyhi ve Sellem)'in annesinin Ebvâ'da vefat ettiği rivayet olunmuştur. Râvi, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)f'm o gün Ebva'da mı yoksa Veddan’da mı olduğunu kestirememiştir.

Râvilerden bâzıları Veddan'da, bazıları da Ebvâ'da bulun­duğunu seksiz olarak rivayet etmişlerdir.

Aynî: «Zahire bakılırsa buradaki şekk, İbni Abbas (Raâiyalİahü anh)   'dandır.» diyor.

Ebva ile Veddan   arasında 8 mil mesafe olduğu söylenir.

Hz. Sa'b b. Cessâme, Veddanlıdır. Getirdiği hediye hususundaki rivayetler —kitabımızdakilerden de anlaşılacağı vecihle — muhteliftir.

Bunların bâzılarında hediyenin bir yaban eşeği, bâzılarında yaban eşeği eti, bir rivayette ucundan kan damlayan yaban eşeği budu, başka bir rivayette yaban eşeğinin yarısı, bir rivayette av etinden bir uzuv, ol­duğu bildirilmektedir.

Bundan dolayıdır ki, ulemâ hayvanın diri olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir.

Tahavî diyor ki: «îbni Abbâs'dan gelen bütün rivayet­ler Resulüllah (SaMlahü Aleyhi ve Sellem)'in Hz. Sa'b'a iade ettiği hediyede onun diri olmayan bir av eti olduğunda müttefiktir. Bu da ih-râmlıya av eti yemeyi kerih görenlere delildir...»

İbni Battal, Sa'b hadîsinin muhtelif rivayetlerine baka­rak hâdisenin bir olmayıp, muhtelif zamanlarda cereyan etmiş ayrı ayrı vak'alar olduğunu söylemiştir. Ona göre Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) e bir defa bütün bir yaban eşeği, başka bir defa yaban eşeğinin budu, bîr defa da bacağı hediye edilmiştir. Çünkü böyle bir hâdiseyi râ-vilerin unutması mümkün değildir.

Kurtubî, Buhâri 'nin bu mes'ele için bâb tahsis etmesinden hayvanın diri olduğu anlaşıldığını, başka rivayetlerin ise Ölü olduğuna delâlet ettiğini söyledikten sonra «Bu rivayetlerin arasını bulmanın ça­resi şudur: Hz. Sa'b yaban eşeğini ölü olarak getirmiş ye Resûltillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yanına koymuştur. Sonra hayvandan bir parça keserek ona hediye etmiştir. Bu suretle her iki rivayet de doğru olmuş olur. Yahut mecazen hayvanın bir uzvuna, bütününün ismi veril­miştir. Şöyle de diyebiliriz: Hz. Sa'b hayvanı diri olarak getirmiş, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kabul etmeyince onu keserek bir uzvunu hediye etmiştir.» demiştir.

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1) Şa'bi, Tavus, Mücahid, Câbir b. Zeyd, Leys b. Sa'd, Sevrî ve bir rivayette îmam Mâlik ile İshâ'k bu hadîsle istidlal ederek, ihrâmlı olmayan bir kimsenin kes­tiği avın ihrâmlılara helâl olmadığını söylemişlerdir. Çünkü Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) av hediyesini kabul etmemek için yalnız ken­disinin ihrâmlı olduğunu bildirmekle iktifa etmiştir.

Bu da gösterir ki, kabul etmemenin yegâne sebebi ihrâmlı bulunma­sıdır. Ashâb-ı Kiram 'dan Ali b. Ebî Tâlib, îbni Abbâs ve İbni Ömer (Radiyaltahüanh) hazerâtının kavilleri de budur.

Said b. Cübeyir, Ebû Hanife, Ebû Yusuf, Muhammed ve bir rivayette Ahmed b. Hanbel ile Atâ' , ihrâmlı olmayan bir kimsenin vurduğu avın ihrâmlıya haram olmadığını söylemişlerdir. Delilleri Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in bu şekilde vurulan av etinden yediğini gösteren hadîslerdir.

îmam   Malik,   Şafiî Ahmed b. Hanbel, îshak, Ebû Sevr ve bir rivayette Atâ ' «îhrâmlı için vurulan av ihrâmlıya haramdır. Fakat onun için vurulmayan avdan yemesi caiz­dir.» demişlerdir.

Bu kavil Hz. Osman (Radiyaîlahü anh) 'dan da rivayet olunur. Delilleri Ebû Dâvud 'un rivayet ettiği Hz. Cabir hadîsidir. Mezkûr hadîste Câbir (Rodiyallahüanh) : «Ben, ResûlüIIah (Salîalîahü Aleyhi ve Sellem) :

— Kendiniz avlamadıkça yahut sizin için avlanmadıkça, kara avan-dan yemek size helâldir. Buyururken işittim.» demiştir.

2) Alâmetini görmekle bir şeye hükmetmek caizdir. Çünkü Resultülah (Salîalîahü Aleyhi ve Sellem) Hz. Sa'b'in gücendiğini yüzünden anlamıştır.

3) Bir sebepten dolayı hediyeyi reddetmek caizdir.

4) Hediyeyi reddederken, verenin gönlünü almak >m özür beyân etmelidir.

5) Hediye ancak kabul ile tamam olur.

6) îhrâmlı bir kimsenin elinde bulunan memnu av etini başkasına göndermesi icab eder.

7) Peygamber (Salîalîahü Aleyhi ve Sellem) 'in hediye kabul etmesi ca­izdir. Fakat sadaka kabul edemez.

 

56- (1196) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Salih b. Keysan'dan rivayet etti. H.

Bize îbni Ebi Ömer de rivayet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Süfyan rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Salih b. Keysân rivayet etti.

(Dedi ki) : Ben, Ebû Katade'nin azatlısı Ebû Muhammed'i şöyle derken işittim: Ben, Ebû Katade'yi şunu söylerken dinledim:

«Kesûlüllah (Salla!lahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte yola çıktık. Kaaha denilen yere vardığımızda kimimiz ihrâmlı kimimiz ihrâmsız idik. Bir ara baktım ki arkadaşlarım bir şey görmeye çalışıyorlar, ben de baktım. Bir de ne göreyim, bir yaban eşeği... Derhal atımı eğerliyerek mızrağı­mı aldım. Sonra hayvana bindim. Kırbacım düştü de ihrâmlı bulunan arkadaşlarıma :

  Şu kırbacı bana verin. Dedim. Onlar:

  Vallahi bu hususta sana hiç bir yardım yapamayız, dediler. Bu­nun üzerine hayvandan inerek kırbacı aldım. Sonra  tekrar bindim ve yaban eşeği bir tepenin arkasındayken ardından yetişerek onu mızrağım­la yaraladım ve öldürdüm. Müteakiben onu arkadaşlarıma getirdim. Ar­kadaşlarımdan bâzıları:

  Onu yeyin! Bâzıları da:

  Yemeyin, dediler.   Peygamber (Scllallahü Aleyhi ve SeV.em) Önümüz­de bulunuyordu. Hemen atımı sürerek ona yetiştim:

  O heâldır, yeyin buyurdular.

 

57- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Ben, Ma-lik'e okudum. H.

Bize Kuteybe, Malik'den, kendisine Ebu'n-Nadır'dan, ona da Ebû Katade'nin azatlısı Nâfi'den, ona da Ebû Kata d e (Radfyaîîahü anh)yâan naklen okunan şu hadîsi rivayet etti: Ebû Katâdc, Resûlüllah (Salkıllahü Aleyhi ve Sellem) ile beraber bulunuyormuş. Mekke yolunun bir kısmını aldıkları vakit ihrâmlı arkadaşları geri kalmışlar. Kendisi ihrâmlı değil­miş. Derken bir yaban eşeği görerek hemen atının üzerine doğrulmuş, arkadaşlarından kırbacını vermelerini istemiş, onlar bundan imtina et­mişler, mızrağını istemiş, onu da vermemişler de kendisi almış. Sonra yaban eşeğinin üzerine hücum ederek onu öldürmüş. Peygamber ( Aleyhi ve Seilem) in ashabından bâzıları bu hayvandan yemiş, bazıları inekten çekinmişler. Az sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ye tişerek bu mes'eleyi sormuşlar. Resûlüllah (SaUaUahu Aleyhi ve Sellem): — Bu ancak, Allah'ın size it'arr  ettiği bîr rjzıktır. buyurmuşlar.

 

58- (...) Bize Kutaybe, Mâlik'dt-ıı, o da Zeyd b. Eslem'den, o da Ata* b. Yesâr'dan, o da Ebû Katâdc (Radiyallahüank)1 dan naklen yaban eşeği hakkında Ebu'n-Kadır hadîsi gibi rivayette bulundu. Yalnız Zeyd b. Eşlem hadîsinde: «Resûlüllah (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem) ;

— Onun etinden yanınızda bir şey var mı? diye sordu.ifadesi de var­dır.

 

59- (...) Bİıe Salih b. Mismar [14] Es-Sulemî rivayet etti. (Dedi ki) : Bice Muâz b. Hişam rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, Yahya b. EM KesSr'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Abdullah b. Ebi Katâde rivâyel etti. (Dedi ki) : Babam Hu dey biye senesi Resûlüllah (Salla{İahii Aleyhi ve Sellem) İle birlikte yola çıktı. Arkadaşlarından kimisi ihrama girmiş, kimisi girmemişler, Resûlüllah (Saltattahü Aleyhi ve Sellem)fe Gay-ka'da düşman bulunduğunu söylemişler, o da oraya gitmiş. Ebû Katâde demiş; Ben Resûlüllah [Sailallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ashabı ile beraber bulunduğum bir sırada ashab birbirlerine gülerken bir de baktım bir yu-ban eşeğinin karşısındayım. Hemen üzerine hücum ettim ve hayvanı vu­rarak çökerttim. Derken arkadaşlardan yardım istedim. Onlar ten a yar­dım etmekten çekin Jiler. Müteakiben onun etinden yedik. Ve düşmanın önümüzü keseceğinden korktuk. Ben, Resûlüllah (Sallatlahü Aleyhi ve Sellemyi aramaya gittim. Kimi atımı şahlandırıyor, kimi de yavaş gidi-yordum. Az sonra gece yarısı Benî Gıfâr'dan bir adama rastladım da:

  Resûlüllah  (Sallallahii Aleyhi ve Sellemi'e nerede tesadüf ettin? diye sordum. O zât;

  Ben, onu Ta'hiıı'de bıraktım. Niyeti  Sukya'da mola vermektir.» dedi. Kendisine yetiştim ve;

  «Yâ Resûlallah!  Ashabın sana selâm ediyor ve Allah'ın rahme­tini diliyorlar. Sen yokken düşman tarafından yatlarının kesilmesinden korktular.  (Lütfen) onları bekle.» dedim. O da bekledi. Sonra;

  «Yâ Kesûlflllah! Ben bir av vurdum, ondan artan bir parça ya-nımdadır.> dedim. Bunun üzerine Peygamber   (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) (yanındaki) cemaata İhrâmlı oldukları halde:

—«Yeyin.»  buyurdular.

 

60- (...) Bana, Ebû Kâmil-i Cahderî rivayet elti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne, Osman b. Abdillah [15] b. Mevhem'den, o da Abdullah b. Ebî Katâde'den, o da babası (Ebû Katâde) (Radiyaîîahü anh) 'dan naklen ri­vayet etti. Şöyle demiş:

Resûlüllah (Sallcûlahü Aleyhi ve Selîem) Hacc niyetiyle yola çıktı. Onun­la beraber biz de çıktık. Derken içlerinde Ebû Katâde dahi bulunan bâzı ashabını ayırarak:

  «Bana kavuşuncaya kadar deniz sahilini takip edin.» buyurdu. Ayrılanlar deniz sahilini tuttular,     Resûlüllah (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem) 'den ayrılınca hepsi ihrama girdiler. Yalnız Ebû Katâde girmedi. Yolda giderlerken ansızın birtakım yaban eşekleri gördüler. Ebû Katâde hemen üzerlerine hücum ederek onlardan bir dişi eşeği vurdu. Arkadaşları hay­vanlarından inerek onun etinden yediler. Sonra:

  «(Eyvah)» ihrâmh İken et yedik» dediler. Eşek etinin kalan kıs­mını yanlarına aldılar. Resûlüllah   (SallaUahüAleytvveSelİemye gelince:

  «Ya Resûlallah! Bizler ihrama girmişdik. Ebû Katâde ihrâmlan-mamıştı. Derken birtakım yaban eşekleri gördük. Ebû Katâde derhal bun­lara hücum ederek içlerinden dişi bir yaban eşeğini vurdu. Biz de hay-vanlarımızdan inerek onun etinden yedik. Sonra da :

  (Eyvah) ihrâmh olduğumuz halde av eti yiyiyoruz, dedik. Etinin kalan kısmını da getirdik, dediler.

Bunun üzerine Resûlüllah (Scdlallahü Aleyhi ve Sellem) :

  «Sizden hiç biriniz Ebû Katâde'ya emretti, tâhut bir şeyle işarette bulundu mu ? diye sordu. Ashâb:

  «Hayjr!» dediler.

  «Öyle ise kalan etini yeytn.»  buyurdular.

 

61- (...) Bize, bu hadîsi Muhammed b. El-MUsennâ da rivayet etti.

 (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. H.

Bana Kaasim b. Zekeriyyâ dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubey-dullah, Şeyban'dan rivayet etti. Her iki râvi Osman b. Abdillah b. Mev-heb'den bu Isnadla rivayette bulunmuşlardır.

Seyhan'ın rivayetinde: «Bunun üzerine Resûlüllah (SallatiahüAleyhi ve Sellem):

Sizden hiç biriniz ona, bu hayvanlara hücumda bulunmasını emir etti, yahut hayvanlara işaret eyledi mi? diye sordu.

Şu'be'nin rivayetinde ise: «İşaret ettiniz mi? yahut yardımda bulun­dunuz veya avladınız mı? dedi.» ifâdeleri vardır.

Şu'be: «Yardım ettiniz mi? dedi, yoksa: avladınız mı? buyurdu bi­lemiyorum.» demiş.

 

62- (...) Bize Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Hassan haber Verdi. (Dedi ki) : Bize Muâviye yani İbni Sellâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Yahya haber verdi. (Dedi ki) : Bana Abdullah b. Ebî Katâde haber verdi. Ona da babası (Ebû Ka-tâde) (Radiyallahü anh) haber vermiş ki, kendisi Resûlüllah nwmiDS) Aleyhi ve Sellem) ile birlikte Hudeybiye gazasına iştirak etmiş. Ebû Katâ­de şöyle demiş: Müteakiben benden gayrı arkadaşlar ömreye niyet et­tiler. Ben, bir yaban eşeği avlayarak ihrâmlı oldukları halde arkadaşla­rıma yedirdim. Sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e gelerek, yanımızda bu hayvanın etinden artan bir parça bulunduğunu haber ver­dim. Bunun üzerine:

— «Siz onu yiyin' buyurdular.

 

63- (...) Bize Ahmed b. Abdete'd-Dabbî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Fudayl b. Süleyman En-Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hâzini, Abdullah b. Ebi Katâde'den, o da babası (Ebû Katâde) (Radiyallahû anha âan naklen rivayet eyledi ki, Ebû Katâde ve arkadaşları Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) ile beraber yola çıkmışlar. Arkadaşları ihramlı, Ebû Katâde ihrâmsiz imiş...

Bâvi hadîsi böylece rivayet etmiştir.

Bu hadîste : «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) :

— Ondan yanınızda bir şey varın ? diye sordu. Ashâb

  Bacağı yanımızdadır, dediler. Bunun üzerine (SallaUahü Aleyhi ve Seilem)   onu alarak yedi.» ifâdesi de vardır.

 

64- (...) Bize, bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebu'l-Ahvâs rivayet etti. H.

Bize Kuteybe ile İshâk dahi Cerîr'den rivayet ettiler. Ebu'l-Ahvâs ile Cerîr'in ikisi de Abdülazîz b. Rufey'den, o da Abdullah b. Ebi Kata de'den naklen rivayet etmişlerdir. Abdullah:

«Ebû Katâde ihrâmlı bir cemaatın içinde bulunuyordu. Kendisi ih­ramlı değildi...» diyerek hadîsi rivayet etmiştir. Bu hadîsde: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) Ona sizden hiç bir insan işaret etti yahut Ebû Katâde'ye bir emir verdi mi? diye sordu. Ashâb:

  Hayır, yâ Resûlallah! dediler.

  öyle ise yeyın. buyurdu. » ifâdesi de vardır.

Bu hadîsi bütün   Kütüb-i   Si11e sahipleri «Hacc» bahsinde tahric ettikleri gibi Buhâri «Megâzi», «Cihad», «Zebâyıh», «Hibe» ve «Et'ime» bahislerinde muhtelif râvilerden rivayette bulunmuştur.

Tahavî onu beş tarîkden rivayet etmektedir.

Hadîsin muhtelif rivayetlerinden anlaşılıyor ki vak'a Hudeybiye musâlahasının yapıldığı yıl geçmiştir.

Kaaha: Sukya'ya1 mil mesafede bulunan bir vadidir- Medîne'den üç konak uzaktadır.

Kaadı îyaz bu kelimeyi bâzılarının İmam Buhâri'-den «Faha» şeklinde rivayet ettiklerini, fakat bunun bir vehim olduğunu söylemiş: «Doğrusu Kaaha'dır» demiştir.

İbni îshak «El-Meğazi» nam eserinde bu yerin «Face» ol­duğunu söylemişse de, İbni Hişâm bunu reddetmiştir.

Cevzâki'nin dahi «Kaaha» yerine «Sıfah» diye rivayet ettiği, fa­kat bunun bir tashifden ibaret olduğu söylenmiştir.

Sukyn:   Mekke ile  Medine  arasında büyük bir köydür.

Gayka i Mekke ile Medîne arasında Benî Gıfâr kabilesine ait bir yerdir.

Kaadî îyâz: «Bunun Benî Sa'Iebe'ye âit bir kuyu olduğunu söyleyenler vardır.» demiştir.

Tahin: Sukya'ya üç mil mesafede bulunan bir kuyudur.

Esrem diyor ki: «Hadîs ulemâsının Ebû Katâde'ye 5aş-tıklarım ve:

  Nasıl olur da Ebû Katâde mikaatı ihrâmsız olarak geçe­bilir? dediklerini, buna bir türlü mânâ veremediklerini işitirdim. Niha­yet bu mes'eleyi îyâz  b. Abdillah 'in- Ebû   Said-Π  Hudrî'den rivayet ettiği hadîsde izah edilmiş şekilde gördüm.»

Ebû Saîd-i Hudrî (Raâvyaliahütmh) hadîsini Tahavî rivayet etmiştir. Lâfız şudur:

«Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Seîlem) Ensar'dan Ebû Ka­tâde'yi sadaka me'muru olarak gönderdi. Kendisi de ashabı ile bir­likte ihrama girerek yola çıktılar. Usfan'a inince bir yaban eşeği gördüler. Bu arada Ebû Katâde ihrâmsız olarak geldi. Ashab hayvana dikkatle bakmamış olmak için başlarını eydiler. Ebû Ka­tâde bakmarak hayvanı gördü. Hemen atına binerek mızrağı aldı ama mızrak elinden düştü. Ashaba:

  Şunu bana verin, dediyse de onlar:

  Biz bu hususta sana hiç bir yardım yapamayız, cevabını verdiler. Derken   Ebû Katâde hayvana hücum ederek vurdu. Ashab on­dan et kızartmaya başladılar. Sonra:

   (Biz ne yapıyoruz?) Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Seîlem) aramızdadır, dediler. Peygamber (Sallallahü Aleyhi veSellem) ashabının önünde gi­diyordu. Hemen kendisine yetişip sordular. Resûl-i Ekrem(SallallahÜ Aleyhi veSellem) bunda bir beis görmediler.

Bu hadîsi Bezzâi dahî tahrîc etmiştir.

Kuşeyri, Hz. Ebû Katâde 'nin hacca gitmek isteme­diği yahut ihrama girmemesinin mikaatlar tayin edilmezden önce oldu­ğu ihtimâli üzerinde durmaktadır.

Münizıri'nin beyanına göre Medîneliler Hz. Ebû Katâde'yi bazı Arap kabilelerinin Medine'ye hücum etmek niyetinde olduk­larını bildirmek için Peygamber (Salla llahü Aleyhi veSellem) 'e göndermiş­lerdi.

îbni Tîn'e göre ihtimâl Hz. Ebû Katâde Mekke'ye girmeyi niyet etmemiş ancak ordusu çok görünsün diye askerine katıl­mıştır.

İbni Abdilberr: «Resulüllah (SallaUahü Aleyhi veSellem) 'in Ebû   Katâde'yi düşmanı terassud etmek için sahil yolundan gön- fc derdiği söylenir. Bundan dolayı ashabının yanına geldiği vakit ihrâmlı değildi.» diyor.

Aynî bu sözlerin içersinde en güzel cevap Hz. Ebû Saîd-i Hudrî hadîsi olduğunu kaydetmektedir.

Bazı rivayetlerde: «Birtakımları bana gülmeğe başladılar.» denilmiş­tir. Bu takdirde Ashâb-ı Kiram'in Hz. Ebû Katâde'ye güldükleri anlaşılırsa da Kaadî tyâz bu sözün bir hatâ ve tas-hifden ibaret olduğunu söylemiştir.

Nevevî bu rivayeti kabul etmiş, fakat Ashab'm Hz. Ebû Katâde'ye değil üzerlerine av çıkıp da ona bir şey yapmak ellerin­den gelmediğine güldüklerini söylemiştir.

Nefs-i hadîste Ashab-ı Kiram'in gülmelerinin bir işaret veya delâlet olmadığını iktizâ eden cümle vardır. O da Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'in:

«İçinizden ona işaret eden bulundu mu ? suâline ashabın:

— Hayır, diye -cevap vermeleridir.»

Hadîsin bir rivayetinde: «Ashâb Hem hayvanın etinden yediler» hem de pişman oldular.» denilmiştir.

Ashâb.ı Kiram'in düşman yolumuzu keser diye korkmaları, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seltem)'den ayrılacakları içindir. Çünkü Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ordusunun önünde gidiyordu.

Hadîs-i Şerifi bizzat Ebû Katâde (Radiyallahü anh) rivayet ettiği halde rivayetlerin birinde «Ebû Katâde de içlerinde olduğu halde» demesi, tecrid kabilindendir. Sözün muktezası «Ben de içlerinde olduğum halde» demek idi. Bu sözü   îbni   Ebî   Katâde 'nin zan­netmek hatâdır. Çünkü hadîsin mürsel olmasını icab eder.

«Yalnız Ebû Katâde ihrâmlı değildi» sözü dahi tecriddir. Bundan murad: «Yalnız ben ihrâmlı değildim.» demektir.

Resûlüllah   (Sallaîlahü Aleyhi ve Seîlem) 'in   ashabına:     «Onu yeyin.» buyurması, icab değil, ibaha ifâde eder. Zira bir menfaat icab eden emir­ler i baha, aleyhde olan emirler vücub ifâde ederler.

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1) Avlamaya yardım etmemek şartıyla ihrâmhnın av eti yemesi muhabdır. Kuşeyri'nin beyânına göre bu hususta üç mezhep vardır:

a) îhrâmlı için avlansın avlanmasın mutlak surette av eti mem­nudur. Bu kavlin delili babımızın başında geçen   Sa'd b. Cessâme hadîsidir.

b) îhrâmhnın izniyle olsun   olmasın onun namına avlanan avdan yemesi memnudur. İmam Mâlik ile Şâfiî 'nin mezhepleri budur.

c) îhrâmlı bir kimse kendisi avlanır yahut başkası onun izni veya delaletiyle avlarsa, o avdan yemesi haramdır. Başka suretle avlanan av­lardan giyebilir. İmam A'zam'm mezhebi de budur.

Îbnü'l-Arabî'ye göre ihrama girmezden önce avlanan avdan ihrâmlı yiebilir. Fakat ihrama girdikten sonra avlanandan yiyemez.

2) İslâm kumandanı harpte gözcülük etmek için ordusundan bazı neferleri ayrı ayrı yerlere gönderebilir.

3) Yaban eşeğini avlamak ve yemek caizdir.

4) Avı yaralamak, kesmek yerine kaaimdir.

5) Peygamber (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) zamanında içtihad caizdir, îbnü1-Arabi'ye göre Peygamber (Sallalhhü Aleyhi ve Sellem)in hu­zurunda ictihad caiz değildir.

6) îçtihâd suretiyle elde edilen hüküm amel îcap eder.

7) Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Selîem) 'in kendisine takdim edilen av bacağından, yemesi, ashabının gönlünü almak ve kalplerinden şüpheyi gidermek içindir.

8) Gaibe selâm göndermek müstehabdır.

 

65- (1197) Bana Zübeyir b. Harb rivayet etti. (Dçdi ki) : Bize Yah­ya b. Said, İbni Cüreyc'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Muhammed b. Münkedir, Muâz b. Abdirrahman b. Osman Et-Teymî'den, o da baba­sından naklen haber verdi. Babası şöyle demiş: İhrâmlı olarak Talha-tü'bnü UbeydiiaHah'ın yanında bulunuyorduk. Kendisine bir, kuş hediye ettiler. Talha uyuyordu. Bâzımız bundan yedik, bâzımız yemekten çekin­dik. Talha uyamnca yiyenlerin hareketini doğru buldu ve:

«Biz, onu Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile beraber yedik.» dedi.

Hadis-i Şerif hüküm îtibariyla yukarki rivayetler gibidir.. Bu hususta Zübeyr, Talhatü'bnü Abdillah, Câbir ve Âişe (Radiyallahü anlı) hazeratından. da hadîsler rivayet olunmuştur. Nitekim kendileri d» ihrâmlının kendisi avlamamak veya onun için avlanmış ol­mamak şartıyla av eti yemesine ruhsat verirlermiş. Tahavî, ih­râmlının av eti yiyemiyeceğine kaail olanların istidlal ettikleri birtakım hadîsler rivayet etmiştir.

 

9- Îhramlı İle İhramsızın Hillde [16] ve Haremde Öldürmesi Mendüb Olan Hayvanlar

 

66- (1198) Bize Hârûn b. Saîd el-Eylî ile Ahmed b. İsa rivayet et­tiler. (Dediler ki) : Bize İbni Vehb haber verdi (Dedi ki) : Bana Mahra-matü'bnü Btikeyr, babasından naklen haber verdi. (Demiş ki) : Ben Ubey-dullah b. Miksem'i şöyle derken işittim: Ben Kaasim b. Muhammed'i şu­nu söylerken işittim. Ben Peygamber (SaîlaİJahü Aleyhi ve Sellem) 'in zevce­si Aişe'den dinledim. Şöyle diyordu: Ben Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) 'i:

«Dört $ey vardır ki, bunların her biri fâsiktİr. Mîkaat dışında da Ha­remde de Öldürülürler: Çaylak karga, fare ve kuduz köpek» buyururken işittim.

Ubeydullah demiş ki: «Ben Kaasim'e: Yâ yılana ne buyurursun? diye sordum.

— Hakaaretinden dolayı öldürülür.» dedi.

 

67- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Gunder, Şu'be'den rivayet etti. H.

Bize tbnü'l-Müsennâ ile İbnü Beşşâr da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Katâde'yi, Said b. el-Müseyyeb'den, o da Âışe(RadiyalIahû antta) dan, o da Peygamber (Salküjahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet eder­ken dinledim. Resûlüllah (Sailalhhü Aleyhi ve Sellem) :

«Fâsik olan beş şey vardır ki, bunlar mîkaat dışında da Haremde de öldürülürler: Yılan, alaca karga,, fare, kuduz köpek ve çayla ak» buyurmuşlar.

 

68-  (...) Bize Ebu'r-Rabî'ez-Zehrânî rivayet etti.  (Dedi ki): Bize Hammâd yâni tbni Zeyd rivayet etti.    (Dedi ki) : Bize Hişâm b. Urve, babasından, o da Âişe (Rad'tyallahâ anha) 'dan naklen rivayet eyledi. Âişe şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sillem):

«Fâsik olan beş şey vardır ki, bunlar Haremde öldürülürler, atcreb, fare, çaylacık, karga ve kuduz köpek» buyurdular.

 

(...) Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb dahî ri­vayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbnü Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm bu isnadla rivayette bulundu.

 

69- (...) Bize UbeyduIIah b. Ömer el-Kavârîri rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Zürey* rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zübrf-den, o da Urve'den, o da Âişe (Radiyallahû anha)''dan naklen rivayet etti. Âişe şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Fâsik olan beş şey vardır ki, bunlar Haremde öldürülürler: fare, akreb, karga, çaylacık ve kuduz köpek.» buyurdular.

 

70- (...) Bize bu hadisi Abd b. Humeyd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdiirrezzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den bu is-nâdla haber verdi. Âişe (Radiyallahû anha) demiş ki:

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) fâsik olan beş şeyin hem mî-kaat dışında, hem Haremde Öldürülmesini emir buyurdu.» demiş. Bun­dan sonra râvî, Yezîd b. Zürey' hadîsi gibi rivayette bulunmuştur.

 

71- (...) Bana Ebu't-Tâhir ile Harmele rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbnü Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan, o da Urvetü'bnü Zübeyr'den, o da Âişe (Raâryallahû anha) 'dan naklen ha­ber verdi. Âişe şöyle demiş: Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Selîem):

«Beş nevî' hayvan vardır ki, bunların hepsi fâsikttr: Haremde öldörü-lebilirler: Karga, çaylak, kuduz köpek, akreb ve fare.» buyurdular.

Bu hadîsi Buharı ile Nesâi dahî «Hacc» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Bu babda Ebû Davûd, Tirmizî ve îbni M fi­ce Hz. Ebû Saîd-i Hudrî 'den, İmam Ahmed b. Hanbel, îbni Abbâs (Radiyaüahü anh) 'dan, Buhârî ile Müslim, Hz. îbni Ömer 'den hadîsler rivayet etmişlerdir, Abdullah b. Ömer (Radiyallahü anh) rivayetleri az sonra kita­bımızda görüleceklerdir.

Fîsk: Lügatte çıkmak mânâsına gelir. Bâzı kimselere fâsik denilme­si Allah'a itaattan çıktıkları içindir.

öldürülmesi mubah kılman hayvanlara neden fâsik denildiği ulemâ arasında ihtilaflıdır. Hanefiler'le İmâm Mâlik'e göre mezkûr hayvanlar eziyyet verdikleri için onlara fâsik denilmiştir. Zarar veren her mahlûk öldürülür. İmam Şâfiî'ye göre bu hayvanlara fâsik denilmesi, etleri yenilmediği ve başka hayvanların hükmünden çı­karak öldürülmeleri helâl kılındığı içindir; bu gibi hayvanları ihrâmh bir kimse dahî öldürebilir; onlardan dolayı fidye lâzım gelmez.

Ulemâ mezkûr hayvanların eziyyet ve zararlarını şöyle teşbît etmiş­lerdir: Karga ev hayvanlarının sırtlarını gagalar; gözlerini çıkarır; in­sanların yiyeceklerini kapar. Çaylak et ve piliçleri götürür. Akreb zehirli bir hayvandır; insanları sokar. Fare yiyeceklere musallat olur; elbise ve sâireyi kemirir; hattâ mumun fitilini alarak evleri yakabilir. Nitekim îbni Mâce 'nin tahrîc ettiği Ebû Saîd-i Hudri (Radiyallahü anh) hadîsinde : «Hz. Ebû Saîd'e Resûlüllah (SaîlaUahü Aleyhi ve Selİem)\n fareye niçin fâsik dediği soruldu da şu cevâbı verdi:

— Çünkü Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) bir akşam fare şa­matasına uyandı. (Bir de baktı ki) tam fare fitili almış; evi yakacakmiş, denilmektedir.

Kuduz köpek de insanları ısırır. Kuduzdan muradın ne olduğu biraz aşağıda görülecektir.

Hadîs-i Şerîf muhtelif lâfızlarla rivayet olunmuştur. Bâzı rivayet­lerde :

«Bu hayvanları öldürmekde günah yoktur» buyurulmuş; bir rivayette : «İhramlı öldürebilir» başka bir rivayette: «öldürmelerine izin verdi» de­nilmiştir. «Öldürmelerini emir buyurdu» rivayeti de vardır.

Bu rivayetlerin hepsi zikri geçen beş nevi' hayvanın Harem-i Şe-rîfde hacılar tarafından öldürülebileceğini göstermektedir. Hacıların öl­dürmesi caiz olunsa, hacı olmayanlara bu işin cevazı evleviyette kalır. Mamafih bu husûsda nefs-i hadîsde sarahat da vardır.

Harem'den murâd : Mekke-i Mükerreme -nin haremidir. Bâzıları bu kelimeyi «hurum» şeklinde tesbît etmişlerdir.

Hurutn: Haramın cem'i olup haram kılman yerler mânâsına gelir.

Bu hadîs hakkında daha fa.zla tafsilat, diğer rivayetleri görüldükten sonra verilecektir.

 

72- (1199) Bana Züheyr b. Harb ile İbni Ebî Ömer hep birden, tbni Uyeyne'den rivayet ettiler. Züheyr (Dedi ki): Bize Stifyân b. Uyeyne, Zührî'den, o da Sâlim'den, o da babası (İbni Ömer) (Radtyallahü anh) 'dan, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'âen naklen rivayet etti.

«Be? (nevi) hayvan vardır ki onları Harem'de ve ihramda iken Öldü­rene günah yoktur : (Bunlar) fare, akreb, karga, çaylak ve kuduz köpektir.» buyurmuşlar.

İbni Ebî Ömer kendi rivayetinde: «Hurumda ve ihramda» dedi.

 

73- (1200) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Salim b. Abdillâh haber verdi, ki Abdul­lah b. Ömer (Radiyalîayü anhüma) şöyle demiş: Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Seltemjin zevcesi Hafsa dedi ki: Resûlüllah (Salkdlahü Aleyhi ve Seltetn):

«Beş nevi' hayvan vardır ki, onların hepsi fasildir. Bunları öldürene günah yoktur: Akrep, karga, çaylak, fare ve kuduz köpek!» buyurdular.

 

74- (...) Bize Ahmed b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Zeyd b. Cübeyr [17] rivayet eyledi ki, bir adam İbni Ömer'e:

  îhrâmh ne gibi hayvanları öldürebilir? diye sormuş, tbni Ömer:

  Bana Resûlüllah (Sallaîlahii Aleyhi ve Sellem) *in zevcelerinden biri­nin haber verdiğine göre kendisi: fare, akreb, çaylak, kuduz köpek ve karganın öldürülmesini emir buyurmuş;     yahud bunları öldürmek ona emrölunmuş» demiş.

 

75- (...) Bize Şeybân b. Ferrûh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne, Zeyd b. Cübeyr'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bir adam İbni Ömer'e:                                                             

  İhrâmlı iken bir kimsenin ne gibi hayvanları Öldürebileceğini sor­du, tbni Ömer:

  Bana Peygamber (SallaHahü Aleyhi ve Sellem) 'in kadınlarından biri­nin anlattığına göre kendisi: kuduz köpekle, fare, akreb, çaylacık, karga ve yılanın öldürülmesini emir buyururmuş.» dedi.

İbni Ömer: «Bunu namazda daht (emir buyururmuş)» demiş.

 

76- (1199) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki): Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim, onun da fbni Ömer (Radiyallahû anhüma) 'dan nak­len rivayet ettiği şu hadîsi okudum. Resûlüllah (Saliailahü Aleyhi ve Seîîem)

«Beş nevi* hayvan vardır ki, bunları öldürmekde İhrâmlıya günâh yoktur: Karga, çaylak, akreb, fare ve kuduz köpek.» buyurdular.

 

77- (...) Bize Hâtûn b. Abdillâh rivayet etti. (Dedi ki): Bize Mu-hammed b. Bekr rivayet eyledi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc rivayet etti. Dedi ki:

  Nâfi'e: İbni Ömer'den,    ihrâmh bir kimseye ne gibi hayvanları öldürmeyi helâl gördüğünü işittin? diye sordum.  Nâfi' bana şu cevâbı verdi:

  Abdullah (Dedi ki): Ben Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyiı

  Beş nevi* hayvan vardır kî, onları öldürene, öldürdüğünden dolayı bir günah yoktur. (Bunlar): Karga, çaylak, akreb, fare ve kuduz köpek (tir)» buyururken işittim.

 

(...) Bize bu hadisi Kuteybe ile İbni Rumh dahi Leys b. Sa'd'dan ri­vayet ettiler. H.

Bize Şeybân b. Ferrûh da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr yâni tbni Hâzim rivayet etti. Bunların ikisi de Nâfi'den rivayet etmişler. H.

Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Aliy-yü'bnü Müshir rivayet eyledi. H,

Bize îbni Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. Bu râvîler toptan Ubeydullah'dan rivayet etmişlerdir. H.

Bana Ebû Kâmil dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd rivayet etti. (Dedi ki): Bize Eyyûb rivayet etti. H.

Bize Îbnü'l-Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki): Bize Yezîd b. Harun rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd haber verdi.

Bu râvilerin hepsi Nâfi'den, o da tbni Ömer (Radiyallahü anh)'dan, o da Peygamber (Sallaİlahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen Mâlik ile îbni Güreye'in hadîsleri gibi rivayette bulunmuş; ve hiç birisi Nâfiden, o da Îbni Ömer (Radiyallahü anhüma) dan naklen onun: «Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Jden işittim.» dediğini söylememişlerdir. Yalnız İbni Cüreyc tek başına istis­na teşkil etmiştir. Bu husûsda îbni îshâk dahî îbni Cü­reyc'e tâbi' olmuştur.

 

78- (...) Bana bu hadîsi Fadl b. Sehl dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Hârûn rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. îshâk, Nâfi' ile Ubeydullan b. Abdillâh'dan [18], onlar da İbni Ömer (Radiyallahü anhüma 'dan naklen haber verdi. îbni Ömer:

— Ben Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i:

«Beş nevi' hayvan vardır ki, onlardan Haremde öldürülenin katlinde gü­nâh yoktur.» buyururken işittim, demiş; ve yukanki hadîsdekilerin mis­lini zikretmiştir..

 

79- (...) Bize Yahya b. Yahya ile Yahya b. Eyyûb, Kuteybe ve İbni Hucr rivayet ettiler. Yahya (Bize haber verdi), diğerleri (Bize rivayet etti) tabirlerini kullandılar. (Dediler ki) : Bize İsmail b. Ca'fer, Abdul­lah b. Dinar'dan naklen rivayet etti. O da Abdullah b. Ömer (Radiyallahû anhüma) 'yi şöyle derken işitmiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Beş nevi' hayvan vardır ki, bir kimse ihrâmlı olduğu halde bunları öl­dürürse kendisine onlardan dolayı hiç bir günah yoktur, (bu hayvanlar): akreb, fare, kuduz köpek, karga ve çaylacıktır.» buyurdular. Hadîsin lâfzı Yahya b. Yahya'ya âid'dir.

Hadîsin bâzı rivayetleri Hz. İbni Ömer (Radiyallahû anh) 'nın onu bizzat Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den işitmediği zannını veriyorsa da diğer rivayetlerinde işittiği tasrîh olunmaktadır. Bu.suretle îbni Ömer (Radiyallahû anh) Hazretlerinin onu hem kız kardeşi Hafsa (Radiyallahû anh) 'dan, hem de Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den işittiği sübut. bulmuş oluyor.

 

Bu Hadislerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Mezkûr beş nevi' hayvanı ihram hâlinde Öldürmek caizdir. îh-râm hâlinde öldürmek caiz olunca ihrama girmeyenlerin Öldürebilmesi evleviyyette kalır. Öldürülecek hayvanların beş adediyle' takyîd edilmesi mefhûm i'tibârile, zikredilen beş nevi'den maadasının öldürülemiyeceğini gösterirse de mefhûmu aded ekser-i ulemâya göre hüccet değildir. Bil­farz hüccet kabul edilse bile Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ev­velâ beş hayvanın öldürülebileceğini, bilâhare aynı hükümde onlarla müş­terek olan sair hayvanları bildirmiş olması muhtemeldir. Filhakika bir rivayette öldürülecek hayvanların dört, diğer rivayette altı olduğu be­yân edilmiştir. Bâzı rivayetlerde ise, ötekilerinde zikredilmeyen hayvan­lardan bahsolunmuştur. Bu suretle öldürülecek hayvan nevi'lerini doku­za çıkaranlar vardır. Bunlar meyânmda yılan, kurt ve kaplan da vardır.

Tahâvî diyor ki: «îşte Peygamber (Sallatyahü Aleyhi ve Sellemyin, ihram hâlinde muhrime, ihrâmlı olmayana dahî Harem-i Şerîfde Öldür­meyi mubah kıldığı hayvanlar bunlardır. Bunların beş nevi' olduklarını beyan etmiştir. Mezkûr beyân, bu bâbda vârid olacak bir işkâle bu hay­vanların hükmü verilmesine münâfîdir. Meğer ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'İn muradı olduğuna ittifak hâsıl ola.»

Tahâvî bu sözü ile şunu anlatmak istemiştir: Aded bildirerek öldürülecek hayvan nevi'lerinin beyân buyurulmasi benzerlerinin bu hü­kümde olmadığını gösterir. Zîra aynı hadîsde çaylak ile karganın öldürülebileceği ifâde buyurulmuştur. Halbuki bunların ikisi de yırtıcı kuş­lardandır. Onların hükmü aletta'yin beyân edildiği için atmaca, şahin ve doğan gibi yırtıcı kuşlara aynı hüküm verilemez.

Bu cihet ittifakı ise de öldürmeyi eziyyetle ta'lîl edenler: «Eziyetin nev'ileri çoktur. Binâenaleyh Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) akrebi zikretmekle eziyette ona ortak olan yılan, an gibi şeylere; fare ile ke­mirmekte ona ortak olan gelincik gibi hayvanlara; karga ve çaylak ile, bir şeyi. kapmakta onlar gibi olan atmaca v.s. ye; kuduz köpekle saldır­ganlık ederek ısırmakta köpeğe benzeyen arslan ve pars gibi yırtıcılara işaret buyurmuş olacaktır.» derler.

Öldürmeye sebep bu hayvanların eti yenilmemesi olduğunu söyle­yenlere göre ise Hadîs-i Şerîf'de beş hayvanın zikredilmesi, insanların arasında çok bulundukları içindir.

Tahâvî 'nin beyânından yılanın da öldürülemiyeceği hatıra gele-bilirse de Tahâvî «Meğer ki Peygamber (Sallaifahü Aleyhi ve Sellem) in muradı olduğuna ittifak hâsıl ola.» sözüyle Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yılanın öldürülmesini kasdettiğine işarette bulunmuştur.

Bu cihet îbni Mes'ûd (Radiyallahü anh) 'dan rivayet olunan bir hadîste tasrîh buyurulmuştur. Mezkûr hadîste:

Peygamber (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) ashabına Mina'da bir yılanı öldürmelerini emir buyurdu.»  denilmektedir.

Rivayetlerin birinde dahî yılan öldürülecek beş hayvan meyâmnda zikredilmiştir.

2- Kargadan bu hayvanın hangi nev'i murâd edildiği ulemâ ara­sında ihtilaflıdır. Hanefiîle'den -Hidâye- sahibine göre leş kargasıdır. Buna alaca yahut benekli karga da denilir. Bu kavil îmam Ebû Yûsuf'dan rivayet olunmuştur.

îmam Ebû Yûsuf'un delîlî Hz. Âişe rivayetlerinden birinde öldürülecek hayvanlar meyâmnda gurâb-ı ebka'ın zikredilmiş ol­masıdır.

Gurâb-ı ebka': Sırtında ve karnında beyaz benekleri olan alaca kar­ga demektir. Kurtubî: «Bu rivayet alaca kelimesi zikredilmeyen mutlak rivayetleri takyîd eder.» demiştir.

Ulemâdan bir cemâat îmam Ebû Yûsuf'un kavlim tercih etmiş, ihrâmlının karga nev'îlerinden yalnız alaca kargayı Öldürebilece­ğini söylemişlerdir.

Diğer birtakım ulemâya.göre ise bütün karga nev'îlerini öldürmek caizdir. Hadîsde alaca karganın zikredilmesi, çokluğundan dolayıdır. Fa­kat Aynî bu kavle îtirâz etmiş ve: «Karganın öldürülmesi eziyete tesaddî eden yalnız alaca kargadır. Ekin kargası ile saksağan doğrudan doğruya eziyet etmezler. Binâenaleyh hadîsin mutlak rivayetleri alaca karga mânâsına hamlolunur.» demiştir.

Kuzgun dahî alaca karga nev'îndendir.

Şâfiî1er'le Hanefiîler'in mezhebi budur. Zîrâ bunların ikisi de leş kargasıdır. Ekin kargası onlar gibi değildir.

Karga ile çaylak hakkında Mâ1ikîyye ulemâsının ihtilâf et­tikleri, bâzılarına göre bu hayvanların saldırgan olanları ve büyükleri öldürülebileceği rivayet olunmuşsa da meşhur olan kavle göre bu hu­susta Mâlikîler dahî cumhûr-u ulemâ ile beraberdirler. Cumhura göre öldürülecek karga nev'îleri arasında böyle bir tas-nîf yoktur.

Saksağan dahî karga nev'îlerindendir. Araplar onunla teşe'üm ederlermiş.

Hanefiîyye ulemâsından Kaadı Hân *Fetava»smda : «Bir kimse sefere çıkar da saksağan sesi işitir ve onu uğursuz sayarak dönerse kâfir olur.» diyor.

Ulemâdan bâzıları saksağana alaca karga, bâzıları da ekin kargası hükmünü vermişlerdir.

İmam Ahmed b, Hanbel: «Saksağan leş yerse öldürül­mesinde beis yoktur.» demiştir.

3- Hide'e: Çaylak demektir. Rivayetlerin bâzılarında bu kelime­nin yerine hudeyyâ denilmiştir. Hudeyyâ: Hide'enin ism-i tasfîridir. Yâ­ni çaylâcık, demektir. Çaylak eziyete tesaddî eden ve insanların elinden eti kapan bir kuş olduğu için onu ihrâmlı ihrâmsız herkesin öldürmesi helâldir. Yalnız   îmam   Mâlik 'den bir rivayete göre çaylak ile karga eziyete tesaddî etmedikçe ihrâmlı bir kimsenin onları Öldürmesi caiz değildir. Fakat bu rivayet zayıfdır, İmam Mâ1ik'in meşhur olan mezhebi   cumhûru   ulemâ 'nin mezhebi gibidir. Ona göre bu hayvanların etleri de yenilir.

4- Farenin öldürülmesi mutlak surette caizdir. İbni Münzir :   «İhrâmlının fare öldürebileceği hususunda ulemâ arasında ihti­lâf yoktur.

Yalnız İbrahim Nehaî'ye göre ihram hâlinde bulunan bir kimse fare öldüremez. Fakat bu kavil şâzzdir.» diyor.

, Kaadî îyâz dahî: «Sâcî'nin, Nehaî'den rivayetine göre ihrâmlı bir kimse fare öldüremez; öldürürse fidye verir. Fakat bu kavil nassa ve bütün ulemânın kavline aykırıdır.» demiştir.

Beyhakî 'nin sahîh bir isnâdla Hammâd b. Zeyd 'den rivayet ettiği bir haberde: «Nehaî'nin bu sözü Hammâd'a ri­vayet olunduğu vakit   Hammâd:

— Küfe'de İbrahim Nehaî 'den başka eserleri çirkin bir şekilde reddeden bir kimse yoktu. Çünkü onları az işitmişti. Şa'bî'den başka da eserlere güzel bir şekilde tabî. olan bulunmazdı. Çünkü on­ları çok duymuştu; mukaabelesinde bulunmuş.» denilmektedir.

Farenin nev'îleri çoktur. Fakat gerek yenilmesinin haram gerekse öldürülmesinin caiz olması hususunda Bütün nev'îlerinin hükmü birdir.

5- Akrebin mutlak surette hattâ namazda bile öldürülmesi caizdir. Zîrâ zehirli bir hayvandır ve insanları sokar.

îbni Abdilberr'in rivayetine göre Hammâd b. Ebî Süleyman ile Hakem ihrâmlmın yılanla akrebi öldüremiye-ceğine kaailmişler. Delilleri bu hayvanların böcek nev'inden olmalarıdır.

Fakat Kaadî İyâz: «Yılanla akrebin ve keza ihramda bu­lunmayan bir kimsenin harem-i şerîfde kertenkele öldürmesinin caiz ol­duğunda ihtilâf yoktur.» dediği gibi Ebû Ömer İbni Abdilberr dahî: «Gerek harem dışında gerekse harem içinde yılanla akre­bin öldürülebileceği hususunda ne İmam Mâlik 'den, ne de cumhûru   ulemâdan   bir hilaf nakledilmemiştir.» demektedir.

6- Kelk-i akûr: Kuduz köpek demektir. Süfyân b. Uyeyne'ye göre bundan murâd: Bütün yırtıcı hayvanlardır. Köpeğin dahî kudurmuş olması şart değildir. Saldırgan ve dalayıcı olması kâfidir. Süf­yân   b.   Uyeyne   «Bu kelimeyi bize Zeyd b. Eşlem tefir etti.» demiştir.

Hz. Ebû Hüreyre 'den bir rivayete göre kuduz köpekten mu­râd: Arslandır.

tmam Mâlik 'den bir rivayete göre: İnsanlara saldırarak ya­ralayan arılan, kaplan ve pars gibi yırtıcılardır. Sırtlan ve tilki gibi in­sana hücum etmeyen yırtıcılar bu hükümde dâhil değildir, binâenaleyh otları ihrteıfe bir kimse öldüremez; öldürürse fidye verir.

îmam Nevevî saldırgan köpeği ihrâmlı ve ihrâmsız herkesin harem dışında olsun, harem içinde olsun öldürebileceğine bütün ulemâ­nın ittifak ettiklerini* söyler.

Yint Nevevî 'nin bey.ânına göre ulemâ kuduz köpekden mu-rftd ne olduğu hususunda ihtilâf etmişlerdir.

Bâzıları: «Bundan murâd: Malûm ve mâruf köpektir.» demişlerdir.

Kaad! İyâz bu kavli EbûHanîfe ile Evzâî ve Hasen b. Hayy 'den nakletmiştir. Bu zevata göre kurt dahî köpek hükmündedir.

Hanefiîlerden İmam Züfer köpeği kurt mânâsına almıştır.

tfflam Şafiî, İmam Ahmedve cumhûr-u ule­mâ ya göre köpekten murâd: Ekseriyetle yırtıcılık yapan hayvanlardır.

İmam Mâlik «El-Muvatta'» nâm eserinde: «İnsanlara hücum ede­rek yaralayan ve korkutan arslan, kaplan, pars ve kurt gibi hayvanlar kuduz hükmündedir.» demiştir.

İmam A’zam'a göre buradaki kuduz köpekten murâd: Has­saten köpektir. Bu hükümde ona yalnız kurt iltihâk eder.

Zîrâ bâzı rivayetlerde köpek mutlak zikredilmiş, «Akûr» vasfı ile sıf atanmamıştır.

Bundan da anlaşılır ki kelb-i akûrdan nııirâd her saldırgan yırtıcı değil, iriâlûm olan köpektir.

Ulemâ insana saldınna^n köpekler hakkında ihtilâf etmişlerdir.

Kaadı Hüseyi n^î>e Mârûdîye göre edinilmesine ce­vaz verilmeyen köpekleri öldürmek haraindır.

îmam Şafiî   «Elamın» nâm eserinde öldürmenin caiz oldu­ğunu söylemiştir.

Nevevî «El-Mühezzeb- şerhinin ahş-veriş bahsinde: «Ulemâmız köpeğin muhterem bir hayvan olup, öldürülemiyeceği hususunda ulemâ­mız arasında hilaf yoktur.» demiş, teyemmüm Ue gasp bahislerinde kö­peğin muhterem olmadığını söylemiş; hacç bahsinde ise köpek öldürme­nin kerâhet-i tenzîhiye ile mekruh olduğunu bildirmiştir.

Şâfiîler'den Râfiî ile. ona tabî olanlar köpek öldürmenin sâdece mekruh olduğunu söyleyip geçmişlerdir.

Cumhur.u ulemâya göre öldürmenin caiz olması husu­sunda şâir zararlı hayvanlar da bu hadîsde zikredilenler hükmündedir.

Yalnız yukarda da işaret ettiğimiz vecihle bâzılarına göre zararlı hayvanların öldürülmesine sebep eziyet vermeleri; diğerlerine göre ise etleri yenilmemesidir. Şâfiî1er’in mezhebi budur.

İmam Şafiî ile şâir Şâfiîyye ulemâsı ihrâmlı bir kimseye nis-betle hayvanları üç kısma ayırmışlardır:

a) Hadîs-i Şerîf'de zikri geçenlerle o mânâda bulunan eziyet verici hay.anları öldürmek müstehabdır,

b) Sair eti yenmeyen hayvanlar gibi Öldürülmesi caiz olanlar iki kısımdır. Bir kısmının faydası, zararı, vardır. Bunları av menfaati için öldürmek mubahdır. İkinci kısmının faydası, zararı yoktur. Bunları öl­dürmek mekruh, fakat haram değildir.

c) Yenilmesi mubah kılınan yahut öldürülmesi yasak edilen hay­vanları Öldürmek caiz değildir.

İhrâmlı bir kimse böyle bir hayvanı öldürürse ceza lâzım gelir.

Hanefiîler: «Öldürülmesi caiz olan hayvanlar yalnız hadîsde isimleri bildirilenlerdir.» demişlerse de bâzı haberlerde yılan zikredildiği için onu da öldürülecek hayvanlara ilhak ettikleri gibi, kurdu köpeğe ve doğrudan doğruya insana saldıran vahşîleri de aynı hükme idhâl etmiş­lerdir.

Fakat Aynî buna îtirâz etmiş, hadîs-i şerîf'de öldürülmesi caiz olan beş nev'î hayvanın beyân edildiğini, binâenaleyh başka hayvanların mezkûr beş nev'îde dâhil olmadığını aksi takdirde beş adediyle yapılan tahdidin bir faydası kalmayacağını söylemiştir.

Kaadî tyâz diyor ki:«Cumhûr-u ulemâ nın kavlin­den anlaşıldığına göre hadîsden murâd: Zikri geçen hayvanların kendi­leridir, imam Mâlik'le EbûHanîfe 'nin zahir olan kavil­leri de budur. Onun içindir ki îmam Mâlik ihrâmlı bir kimsenin kertenkele öldüremiyeceğini, öldürürse fidye lâzım geleceğini, lûgaten köpek ismi yerilmeyen domuz .ve maymun gibi hayvanları dahî öldüre­miyeceğini söylemiştir. Bütün ulemânın kavilleri de budur. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sillem) ancak beş nev'î hayvanın Öldürülebileceğini söylemiştir. Bunları altıya veya yediye çıkarmak kimsenin elinde de­ğildir.

Kurdun öldürülebileceği bâzı rivayetlerde nassan sabit olmuştur. Bi­nâenaleyh onun hükmünü köpeğe ilhak etmeye lüzum yoktur.

Hasan-ı Basrî ile Atâ ' : «İhrâmlı bir kimse harem-i şerîfde kurt ile yılanı öldürebilir. Fakat ihrâmlıya bir hayvan saldırırsa hangi nev'îden olursa Qİsun öldürülür. Çünkü bu takdirde o hayvan sal­dırgan köpek hükmünde olur.» demişlerdir.

 

10- İhramlının Başından Elemi Bulunduğu Vakit Onu Traş Etmesinin Cevazı, Traş Ettiği İçin Fidyenin Vücübu ve Miktarını Beyan Babı

 

80- (1201) Bana Ubeydullafa b. Ömer El-Kavârîrî rivayet etti. (De­di ki) : Bize Hammâd yâni İbni Zeyd, Eyyûb'dan rivayet etti. H.

Bana Ebû'r-Rabî' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eyyûb rivayet eti. (Dedi ki): Mücâhid'i, Abdurrahmân b. Ebî Leylâ'dan, o da Kâ'b b. Ücra' (Radryalhhüanh)'ûan naklen riva­yet ederken dinledim.' Kâ'b (Radiyaltahii anh) şöyle demiş: Resûlüllah (SaîlaVahü Aleyhi ve SeUtm) Hudeybiye zamanında yanıma geldi. Ben, çöm­leğimin altına ateş yakıyordum. —Kavârirî çömleğimin, Ebû'r-Rabî' ise bunumun altına; dediler.— Yüzümden bitler saçılıyordu. (Bunu görün­ce) Resûlüllah (Şallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  »Başının böcekleri sana eziyet veriyor mu?» diye sordu. Ben:

— «Evet» cevâbını yerdim.

— «öyle ise tras ol da üç gün oruç tüt! Yahut altı fakir doyur I   Veya bir kurban kes!» buyurdular.

Eyyûb: -Resûlüllah (Sallattahü A&yhiveSeİlem) 'in bunların hangisin­den başladığını bilemiyorum.» demi^,

 

(...) Bana Alîyyu'bnü Hucr Es-Sa'dî ile Züheyir b. Harb ve Yakûb b. tbrâhîm toptan İbni Uleyye'den, o da Eyyûb'dan bu isnâdda bu ha-dlsİn -mislini rivayet ettiler.

 

81- (...) Bize Mühammed b. ENMüsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Adiyy, tbnî Avn'dan, o da MÜcâhid'den, o da Abdurrahmân b. Ebl Leylâ'dan, o da Kâ'b b. Ücra (RadfyaJlahü anh) 'dan naklen rivayet eyledi. Kâ'b şöyle demiş: Şu âyet (yâni) :

«Sizden kim hasta olur yahut basından elemi bulunursa ona oruçtan yahut sadakadan veya kurbandan bir fidye lâzım gelir.»  [19] kavl-i kerimi benim hakkımda nazil olmuştur. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) felçtim, bana:

— «Yaklaş!»  dedi. Ben de yaklaştım. (Tekrar):

— «Yaklaş!»    buyurdu. Ben yine yaklaştım. Bunun üzerine (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz:

— «Böceklerin sana eziyet veriyor mu?» buyurdular.

tbni Avn demiş ki: «Zannederim Kâ'b: «Evet!» cevâbını vermiş. Kâh (Radiyaliahü anh) : Besûlüllah (SalİaVahii Aleyhi ve Sellem), bana oruç­tan yahut sadakadan yahut da kurbandan kolayına gelen bir fidye ver-'memi emir buyurdu; demiş.»

 

82- (...) Bize İbni NÜmeyir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) :,Bize Şeyi rivayet etti. (Dedi ki) : Mücâhidi şöyle derken işittim: Bana Abdurrahman b. Ebî Leylâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Kâ'b b. Ücra (Radiyaliahü anh) riyâyet etti ki, Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem} onun yanında durmuş. Başından bitler saçılıyormuş.

—«Böceklerin sona eziyet veriyor mu?» diye sormuş. (Kâ'b demiş ki): «Ben:

  Evet; cevâbını verdim;

  Oyte ise basını traş ettbuyurdular. Şu âyet (yâni) : (Sizden kim hasta olur yahut başından elemi bulunursa ona oruçtan yahut sadaka­dan veya kurbandan, bir fidye lâzım gelir.) kavl-i kerîmi benim hakkım­da nazil oldu. Bunun üzerine Besûlüllah (Satlaİfahü Aleyhi ve Sellemjbana :

  Uç gün oruç tut! yahut bir farak zahireyi altı fakire tasadduk eti Veya mümkün olan bir hayvanı kes! buyurdular.

 

83- (...) Bize Muhammed b. Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki): Bize SUfyân, fbni Ebî Necîh [20] ile Eyyûb, Humeyd ve Abdülkerîm'den, onlar da Mücâhid'den, o da İbni Ebî Leylâ'dan, o da Kâ'b b. Ücra (Radtyallahü anh) Man naklen rivayet etti ki, Peygamber (SailaUahü Aleyhi ve Sellem} Mekke'ye girmezden önce Hudeybiye'de Kâ'b ihrama girmiş, çömleğin, altına ateş yakarken onun yanına uğramış. Kâ'b'ın yüzünden bitler sa­nılıyormuş. Resûlüllah (/Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

— «Bu böceklerin sana eziyet veriyor mu? » diye sormuş. Kâ'b:

  «Evet!» cevâbını vermiş.

— «öyle ise başını traş et de bir farak zahireyi altı fakir arasında tak­sim eti Yahut üç gün oruç tut veya bir hayvan kes!» buyurmuşlar. Farak üç sâ' alan bir ölçektir.

İbni Ebî Necîh; «Yahut bir koyun kes!» diye rivayet etmişdir.

 

84- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid b. Abdillâh, Hâli d'd en, o da Ebû Kılâbe'den, o da Abdurrahmân b. Ebî Leylâ'dan, o da Kâ'b b. Ücra (Radiyallahü anh) dan naklen haber verdi ki, Hudeybiye zamanında Resûlüllah (SailaUahü Aleyhi ve Sellem) onun ya­nma uğrayarak:

«Başının böcekleri sana eziyet verdi mi?» diye sormuş. Kâb:

  «Evet!» cevâbını vermiş.    Bunun   üzeriae   Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona :

  «Başını traş eti Sonra kurban olarak bir koyun kes yahut üç gün oruç tütl Veya üç sâ' hurmayı altı fakire ifâm eyle!» buyurmuşlar.

 

85- (...) Bize Muhamined b. El-MÜsenn& ile tbni Beşşâr rivayet ettiler, tbnti'l-Müsennâ (dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Abdurralunfin b. Esbahânî'den [21] , o da Abdullah b. Ma'kîTden naklen rivayet etti.» (Demiş ki): .Kâ'b (Radiyallahüonh) mescîdde iken yanma oturdum da şu' âyeti sözdüm:

«Oruçtan yahut sadakadan yahut kurbandan bir fu/ye lâzımdır.» Kfi*b   (Radiyallahüanh):

  «O, tenim hakkımda' nazil olmuştur. Başımdan elemim vardı. Bu sebeple .bitler yüzüme saçılarak Resûltiüah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e gö­türüldüm, de:

  Meşakkatin bu gördüğüm dereceyi bulacağını zannetmezdim. Bir I oyun bulabilecek misin ? buyurdu. Ben:

- Hayır!   cevâbmi verdim. Bunun üzerine şu: . «Oruçtan, yahut sadakadan   yahut kurbandan bir fidye lâzım   gelir.» Ayet-i kerîmesi nazil oldu. Üç gün oruç yahut her fakire yarım sâ' yi­yecek vermek suretiyle altı fakir doyurmak hassaten benim hakkımda nazil olmuştur. Ama o, sizin umumunuza şâmildir.» dedi.

 

86- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şcybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Nümeyir, Zekeriyyâ b. Ebî Zâide'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Abdurrahman b. Esbchânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ab­dullah b. Ma'kil rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Kâ'b b. Ücra (Radiyallahü anh) rivayet1 etti. Kendisi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlik­te ihrâmk olarak yola çıkmış da başı ve" sakalı bitlenmiş. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu haber alarak ona haber gfeaermiş.. Ve berberi çağırarak başını tıraş ettirmiş. Sonra ona:

— «Yanında kurban var mı?» diye sormuş. Kâ'b (RadiyaUahü ank) :

— «Ona kudretim yoktur.» cevabını vermiş.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de üç gün oruç tutmasını yahut her iki fakire bir sâ' yiyecek vermek suretiyle altı fakir doyurmasını emir buyurmuş. Bunun üzerine Allah (Azze ve Celi) hassaten Kâ'b (Radiyalhhü anh) hakkında:

(Sizden kim hasta olur yahut başından elemi bulunursa... ilâh...) âyet-i kerîmesini indirmiş. Sonra bu âyet bütün müslümanlara şâmil ol­muş.

Bu hadîsi Buhâri «Hacc» bahsinin birkaç yerinde «Meğazi», «Tıb» ve «Tefsir» bahislerinde, Ebû Dâvûd «Haec» bahsinde, Tirmizî ile İbni Mâce «Hacc» ve «Tefsir» bahislerinde muh­telif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.

Hadîs-i Şerîf muhtelif lâfızlarla rivayet olunmuştur. Bunların birinde Hz. Kâ'b'in: «Başıma bitler arız oldu. Bu sırada Besûlfillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte bulunuyordum. Hudeybiyye senesiydi. Gözlerimi kaybedeceğimden korktum.» dediği bildirilmektedir.

Taberî'nin rivayetinde : «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SeUem)par-mağı'ile başımı kaşıdı da ondan bitler saçıldı.»

îbni   Mâce 'nin rivayetinde :

«Bitler bana eziyet verdiği vaktt Peygamber (Sallallahü Alâyhi ve Selkm) başımı tras etmemi ve üç gün oruç tutmamı emir buyvrdv» eVnilmiştir. Maamâfih bu muhtelif rivayetler mânâ itibariyle birdir.

Kurtubî diyor ki: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selkm) 'in ba­şının böcekleri sana eziyet veriyor mu? diye sorması; hükmün illetini te-hakkuk ettirmek içindir. Hz. Kâ'b çektiği meşakkati haber verince o da traş olmasını emir buyurmuştur.»

Hevâm: Hâmme'nin cem'idir.

Hamme: Yılan gibi zehirli olan hayvan, demektir. Sinek ve böcek gibi şeylere de «hâmme» denilir. Burada ondan murâd: Bit'dir.

Traştan makmt: Bit saran saçları gidermektir: Nitekim hadîsin bir rivayetinde:

«Saçlarımı tepeden tırnağa bit sarmıştı...»  denilmiştir.

Maksat saçları gidermek olduğu için traş tâbiri ustura^ makas, ilâç v.s. ile saçlan gidermeye şâmildir.

Kıdr ve burma: Çömlek, mânâsına gelirler. Bunlar esâs itibariyle Hicaz ve Yemen'de mâruf bir taştan yapılan çömleklerdir.

Ntisük: Kurbanlık olmaya yarayan koyun demektir.

Ferak: Yerinde de görüldüğü vecihle Medînelilerce mâ'rûf bir nev'î Ölçüdür. Üç sâ' zahire alır. Bir sâ' dahî örfi dirhemle 3.333 kg. ağırlığın­daki Ölçüdür.

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Hîn-i hacette ihrâmh bir kimse traş olabilir. Fakat âyet-i kerîme ile babımız hadîslerinde beyân buyurulan keffâreti vermesi îcâb eder. Bu hususta bütün ulemâ müttefiktir.

2- Bu rivayetlerde vücûdun sair yerlerindeki kılların giderilmesin­den bahsedilmemiştir. U1emâi kiram   bunlardan dolayı da fidye îcâb ettiğini söylemişlerdir. Çünkü onları gidermek de başı traş et­mek mânâsına gelir. Bu hususta yalnız Dâ.vûd-u Zahirî mu­halefet etmiş, fidyenin ancak başı traş etmekle lâzım geleceğini söylemiş­tir. Böyle bir kavil İmam Mâlik 'den de rivayet olunmuştur.

3- Yine bu rivayetlerde yalnız ihrâmlmin traş olmasından bahsedil­miştir. Binâenaleyh ihrâmh bir kimse ihrâmsızm başını traş etse  İmam Mâlikle   İmam   Şafiî'ye ve   İmam Ahmed b. Hanbe1'e göre ikisine de fidye lâzım gelmez.

İmam   A'zam'ın: «îhrâmh,   ihrâmazin başını traş edemez. Ederse sadaka vermesi lâzım gelir.» dediği rivayet olunur.

4- îhrâmh bir kimse zaruret yokken kasden başını traş eden ya­hut koku sürünürse   îbni   Abdilberr'in rivayetine göre   Hanefiîlerle Şâfiîler'e hayvan kesmesi îcâb eder.

Ebû Sevr'in mezhebi de budur.

Zaruret olmadıkça diğer fidyeler arasında muhayyer bırakılamaz, îmam Mâlik: «Böylesi pek çirkin bir iş yapmış olur, kendisine fidye lâzımdır. Fakat fidye hususunda muhayyerdir.» demiştir.

Bu hususta   Aynî   şunları söylemektedir : «Üstadımız Zeynüddîn demiştir ki: îbni Abdilberr'in Şâfiîler'-den naklettiği rivayet doğru değildir. Şâfiîler'in mâruf olan mez­hebine göre bu mes'elede fidye vâcibdir. Nitekim Şâfiîyye ulemâ­sından Râfiî dahî cezmen buna fcaail olmuştur...»

5- Hadîs-i Şerîf de Hz. Kâ'b'a traş emri mutlak olarak emredilmişse de hakîkatta kendisine zaruretten dolayı ruhsat verilmiştir. Zaru­ret yokken ihrâmlının traş olması caiz değildir.

îhrâmlı bir kimse zaruret .yokken ister kasden isterse unutarak ve keza bilerek yahut bilmeyerek traş olursa fidye vermesi îcab eder.

Ulemâdan 1shâk ile Dâvûd-ü Zâhirî'ye göre unutarak traş olana bir şey lâzım gelmez.

6- Hadîs-i- Şerîf'de traş olmak, oruçla yiyecekten önce, âyette ise oruç evvel zikredilmiştir; Acaba bu fidyeler arasında tercîbe riâyet vâcib midir yoksa âyette orucun evvel zikredilmesi efdaliyet mi bll< irir?

Bu suâlin cevâbı şudur: Hadîsin lâfızları muhtelif rivayetlerde tak-dîmli te'hîrli şekillerde zikredilmiştir. Rivayetlerin birinde traş, diğerin­de oruç evvel zikredilmiştir. Hattâ babımızın bir rivayetinde râvî Eyyûb : «Bunların hangisinden başladığını bilemiyorum.» demiştir. Binâ­enaleyh bu hadîsden fidye nev'üerinden hangisinin efdal olduğunu anla­mak mümkün değilse de tertîbli keffâretlerde koyunun efdal olmasıyla tertipsizlerde de koyun kesmenin efdal olacağına istidlal edilebilir.

7- Bu hadîsde Hz. Ka'b oruç tutmak veya fakir doyurmak ya­hut hayvan kesmekte muhayyer bırakıldığı gibi âyeti kerîmeden dahî bu mânâ anlaşılır.

Ebû Ömer, îbni Abdilberr bütün şehirler ulemâsının bu şekilde amel ettiklerini söylemiştir.

İmam A'zam, İmam Şafiî ve Ebû Sevr muhay­yerliğin zaruret zamanına mahsûs olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre zaruret yokken kendi ihtiyarına göre hareket eden kimseye hayvan kes­mek îcab eder. Hadîsin Abdullah b. Mugaffel rivayeti muhayyerliğin an­cak hayvan kesmeğe kudreti olmayana bahsedildiği anlaşılmaktadır. Böy­lesi fakir doyurmakla oruç tutmak arasında muhayyerdir.

Hadîsin lâfzı şöyledir: «Reaûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellemi Ka'b'a lir koyun bulabifecftk mitin ? diye sordu. Kat»:

  Hayır! cevâbını verdi.

— üyle ise ya oruç tut ya fakir doyur! buyurdular.»

Bundan dolayıdır ki Ebû Avâne: «Bu hadîs hayvan, kesmeye kudreti olanın oruç tutamıyacağına ve fakir doyuramiyacağına delildir. Lâkin ulemâdan buna kaail olan bilmiyorum,. Yalnız Taberânî ile başkalarının rivayetine göre Saîd b. Cübeyr:

Nüsük: Koyun kesmektir. Koyun bulunamadığı takdirde kıymeti dir­hem olarak, dirhem de yiyeceğe çevrilerek kıymet biçilir ve tesadduk edi­lir. Yahut her yarım sâ' için bir gün oruç tutulur; demiştir.» diyor.

Taberânî bu rivayeti A'meş tarikiyle tahrîc etmişdîr. A'meş : «Ben, bunu İbrahim'e söyledim; o da bunun mislini Al'kame 'den işittiğini anlattı.» demiştir.

Bu takdirde iki rivayetin arasını bulmak î«âb eder. Ulemâ bunların arasım muhtelif şekillerde cem etmişlerdir. Şöyle ki:

a) îbni Abdi1berr'e göre hadîsde tertibin vâcib olduğuna değil, tercihine işaret vardır.

b) Nevevi'ye göre maksat oruç veya fakir doyurmanın yalnız kurban bulamayana mahsus olduğunu anlatmak değil, hayvan kesmeye iktidarı olanın kesmekle oruç tutmak veya fakir doyurmak arasında mu­hayyer olduğunu bildirmektir. Hayvan bulamayan ise yalnız oruçla fakir doyurmak arasında muhayyerdir.

c) Bâzılarına göre ihtimâl ki Peygamber (Sctllaİlahü Aleyhi ve Seîlem) Hz. Ka'b'a başım traş etmesi için izin verince ictihâd yoluyla yahut vahiy suretiyle  keffâret  olarak hayvan kesmesini emretmiş, Kâ'b (Radiyallahüanh) hayvan bulamadığını söyleyince, âyet-i kerîme inerek bu gibilerin hayvan kesmek, fakir doyurmak ve oruç tutmak arasında mu­hayyer olduğunu bildirmiş,   HesûMllah (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) de Hz, Kâ'b'in hayvan kesemiyeceğini bildiği için kendisini oruçla fakir do­yurmak arasında muhayyer bırakmıştır.

Kâ'b (RadiyaHahü anh) yiyecek dahî bulamadığı için oruç tutmuştur. Nitekim babımızın Abdullah b. Mâ'kîl   rivayeti de bu te'vîli te'yîd, etmektedir.

8- Fidye için üç gün oruç tutulur.

Hasan.ı Basrî ile tkrime ve Nâfi' on gün oruç tutulacağım söylemişlerse de İbni Abdilberr: «Ulemâdan hiç biri bu hususta onlara tabî olmamıştır.» demiştir.

9- Fidye için altı fakir duyurulacaktır. Daha azı kâfî değildir. Cum-hûr-u ulemânın kavilleri budur.

İmam A'zam'a göre fidyeyi her gün aynı fakire vermek caiz­dir. Ona göre fidye buğdaydan yarım sâ', arpa veya kuru hurmadan 1sâ verilir.   Sevrî 'nin mezhebi de budur.

îmam Mâlik, 1mam Şâfiî, îshâk, Ebû Sevr ve Dâvûd-u Zahiri'ye göre keffâret buğday, arpa ve kuru hur­ma gibi şeylerin hepsinden yarım sâ' olarak verilir.

îbni Abdilberr bir kavle göre Hanefiî1er'in de di­ğer üç mezheb imamı ile beraber olduklarını söylemiştir.

10- İmam Mâlik babımız rivayetlerinin umûmuyla istidlal ederek fidyenin nerede olsa verilebileceğine kaail olmuştur. Bu hususta oruç tutmakla fakir doyurmak ve keffâret vermek arasında fark yoktur. Zîrâ hadîs-i şerîf de( hayvan kesmek yahut fakir doyurmak için muay­yen bir yer gösterilmemiştir.

Bunlar için muayyen yer lâzım olsa Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Settem) mutlaka beyân ederdi. Çünkü beyânın hacet zamanından te'hîri caiz değildir.

Ulemâ orucun nerede olsa tutulabileceğine ittifak etmişlerdir. Hayvan kesmekle fakir doyurmaya gelince: Bunları İmam Mâlik nerede olursa olsun tecviz etmiş; İma m Şafiî yalnız Mekke'de yahut Harem-i şerif de caiz olacaklarını söylemiştir.

İmam  A'zam'dan bu bâbda muhtelif kaviller rivayet olun­muştur.                                                       

Bir rivayete göre hayvan kesmenin yalnız Mekke'de caiz olaca­ğı, fakir doyurmanın Mekke'ye mahsûs olmadığını söylemiş; başka bir rivayete göre her ikisinin Mekke'ye mahsûs olduğunu bildirmiştir.

Rivayete nazaran Tâvûs: «Hayvan kesmek ve fakir doyurmak Mek­ke'ye mahsûstur. Oruç ise istenilen yerde tutulabilir.» dermiş. Bu kavil Atâ', Mücâçid ve Hasanı Basrî'de de rivayet olun­muştur.                                              

11- Hz. Kâ'b'a verilen «traş ol!» emrinin nedib ve ibâha mâ­nâsına gelmesi muhtemeldir,   tbni   Tîn   diyor ki: «Bu da başdan bit atmanın memnu' olduğunu gösterir. Başdan veya vücûdun başka bir yerinden bit atmak İmam  Mâlik'e göre fidye icâbeder.  İmam Şafiî,   vücûddan bit almanın mubah, fakat baştan bit atmanın fidye îcâbettiğini söylemiştir. Fidye bitten dolayı değil refaha kavuştuğu için­dir. LSkin -et-Tevdîh» sahibi bu rivayetin garîb olduğunu söylemiş: «Zî­râ Şâfiîye göre bir bit öldüren müstehab olmak üzere bir lokma tesadduk edecektir.» demiştir. [22]

12- Buradaki nüsükden murâd kurban olabilecek koyundur. Daha fazlasını teberru' etmek caizdir.

13- Teşrik günlerinde üç gün oruç tutmak caiz değildir. Bir riva­yete göre Atâ'm kavli bu olduğu gibi   Saîd   b.   Cübeyr,   Tâ­vûs,   İbrahim   Nehaî, Sevrî , Leys b. Sa'd , Ebû Hanîfe.  Ebû  Yûsuf.  îmam  Muhammed ve bir rivayette imamAhmed b. Hanbe1'in mezhebleri de budur. Mezkûr kavil Hz. Ömer ile Ibni Abbâs (Radiyallahü anh) 'dan rivayet olunmuştur.   

Ebû Bekr Cessâs «Ahkâmü'l-Kur'ân- adlı eserinde şun­ları söylemiştir: «Hedy-kurbânı bulamayıp Kurban Bayramından evvel üç gün oruç dahî tutamayan hakkında selef ihtilâf etmişlerdir. Ömer ve Ibni Abbâs (Radiyallahü anh) ile Saîd b. Cübeyr , îbrâhîm Nehaî ve Tâvûs, hedy kurbanından başka bir şeyin kâfi gelmeyeceğine kaail olmuşlardır. Ebû Hanîfe ile Ebû Yûsuf ve  Muhammed'in mezhebleri de budur.

Ibni Ömer ile Aişe (Radiyallahûanha) Mina (yâni teşrik) günlerinde oruç tutar» demişlerdir. îmâm Malik'in kavli de budur.

Hz. Aliyyü'bnü Ebt Tâlib'e göre böyle bir kimse teş-rîk günlerinden sonra oruç tutar. îmam Şafiî dahî buna kaail-dir.»

14- Kitâbullâhın mücmel olan yerlerini sünnet beyân eder.

15- Büyük bir zâtın arkadaşlarına lütfü nezâketle muamelede bu­lunması, hailenle alâkadar olarak soruşturması, birine bir zarar gelirse ondan kurtulmanın çâresini söylemesi gerekir.

 

11- Kan Aldırmanın İhramlıya Caiz Oluşu Babı

 

87- (1202) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Zttheyr b. Harb ve İs-bâk b. İbrahim rivayet ettiler. İshale (bize haber verdi), ötekiler (Bize rivayet etti) ta'bîrlerini kullandılar. (Dediler kî) : Bize Süfyân b. Uyey-ne, Amr'dau, o da Tâvûs ile Atâ'dan, onlar da tbni Abbâs (Radiyallahü mhüma) 'dan naklen rivayet etti ki, Peygamber (Sallaİlahü Aleyhi ve Sellem) ihrâmlı iken kan aldırmışlardır.

 

88- (1203) Bize Ebû Bekr b. Ebt Şeybe rivayet etti; (Dedi ki) : Bi­ze Muallâ b. Mansûr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman b. Bilâl, Al-kametü'bnü Ebî Alkame'den [23], o da Abdurrahmân-ı A'rec'den, o da İbni Buhayne'den naklen rivayet eyledi ki, Peygamber (Saltaltahü Aleyhi ve Sellem), Mekke yolunda ihrâmh iken başının ortasından kan aldırmış.

Bu rivayetleri Buharı «Kitâbu cezâ-i's-Sayt» ile «Kitâbu't-Tıb» da; Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbni Mâce «Kitâbü'l-Hacoda muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.

Bu bâbda Enes, Câbir veîbni Ömer (Radiyallahü anh) hazerâtından da hadîsler rivayet edilmiştir.

Enes (Radiyallahü anh) hadîsini Ebû Dâvûd; Câbir (Radiyallahüanh) hadîsini Nesâî ile îbni Mâce; îbni Ömer (Radiyallahü anh) hadîsini   îbni Adiyy tahrîc etmişlerdir.

Bu hadîslerin hepsi Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ihrâmlı iken kan aldırdığını bildirmektedirler.

Hattâ İbni Ömer (Radiyallahü anh) hadîsinde Resûlüllah (Salla^ahii Aleyhi vs Sellem) 'in oruçlu bulunduğu ve haccâmm ücretini ver­diği kaydedilmiştir.

Babımızın İbni Buhayne rivayetinde Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve SeHem)'in Mekke yolunda kan aldırdığı bildirilmektedir. Buhârî'nin rivayetinde vak'anın Lâhy-i Cemel denilen yer­de geçtiği kaydedilmiştir. Bu yer Mekke ile Medine arasında olup, Medîne'ye daha yakındır.

Daha başka yerde geçtiğine dâir de rivayetler vardır.

Hadîsin buradaki rivayetinde başının ortasından; «El-Mu vatta »da ki rivayetinde ise başının üzerinden kan aldırdığı ve bir rivayette bunun uyuklamaya, baş ve diş ağrılarına şifâ olduğunu söylediği bildirilmektedir.

Yine bu hadîsin bir rivayetinde Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) in ihrâmlı iken Hayberli bir kadının zehirlediği koyun etinden yi­yerek zehirlendiği bildirilmiştir.

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- İhrâmlı bir kimsenin kan aldırması mutlak surette caizdir. Atâ', Mesrûk, îbrâhîm Nehaî, Tâvûs, Şa'bî, Sevrî, Ebû   Hanîfe, Şafiî  Âhmed b. Hanbel ve İshâk'in kavilleri budur. Onlara göre saç kesmemek şartıyla ihrâmlının kaıı aldırması' caizdir. Bâzıları bunu ancak zaruret zamanında tecvîz et­mişlerdir.   

İmam Mâ1ik'in kavli de budur. Mezkûr kavil İbni Ömer (Radtyaîkhü anh) 'dan rivayet olunmuştur. Delilleri hadîsin bâzı rivayet­lerinde: «Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Setiem) rahatsızlığından dolayı kan aldırdı.» denilmiş olmasıdır. Filhakika Hişâm b. Hassân'in îk-rime vasıtasıyla İbni Abbâs {Radiyallahüanh)}daiı naklettiği bir rivayette: «Eesûlüllah (SallaUahüAleyhiveSellem) ihram halindeyken ra­hatsızlığından dolayı başından kan aldırdı.» denilmiştir.

Ulemâ ihrâmlı bir kimsenin zaruret yokken başından bir yeri. traş ettiremeyeceği meselesinde müttefiktirler. Zaruretten dolayı traş ettirirse fidye lâzım gelir. Bu fidye Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Kâ'b b.  Ücra  Hazretlerine emir buyurduğu fidyedir.

Saç kesmeden kan almakta beis yoktur. Zîrâ kesilmiş damar veya patlamış çıban mesabesindedir. Yalnız Hasan-ı Basrî'ye göre kan aldıran kimse saçını kestirmeğe de yine fidye vermesi îcâb eder.

îbni Tîn kan aldırmanın iki nev'î olduğunu söylemiştir. Bunla­rın birincisi başta olur ve saçları kesmek îcâb eder. Bu hadîse istinaden saç kesilerek kan alınır ve fidye lâzım gelir.

İkinci nev'î vücûdun başka bir yerinden, saç keserek kan almakla olur. Bu takdirde yine fidye lâzımdır.

«El-Mepsût»da başla vücûdun şâir yerlerinin saçları hükmen müsa­vidir.» deniliypr. îmam A'zam'la İmam Şafiî'nin kavil­leri de budur.

Zahirîler'e göre fidye yalnız başı traş etmekle lâzım gelir.

Kan: Saç. kesmek îcâb etmeyen bir yerden alınırsa, zarurete binâen alındığı taktirde fidye lâzım değildir. Zaruret yokken alınırsa İmam Mâ1ik'e göre caiz değil, Sühnûn'a göre caizdir. Sühnûn'un kavli Atâ'dan da rivayet olunmuştur.

2- Damar kesmek, diş çıkarmak v.s. gibi tedâvî çârelerine baş vur­mak ihram hâlinde de caizdir. Yâlnız bunları yaparken ihrâmlıya memnu olan koku sürünmek, saç kesmek gibi şeylerden sakınmak şarttır.

3- Nevevî   diyor ki: «Bu hadîs ihram meselelerine aid bir kai­deyi beyan ediyor. Kaide şudur: Zarurete binâen traş olmak, elbise giy­mek ve av vurmak gibi şeyler ihrâmlıya mubah olur, fakat fidye vermesi icâb eder.»

 

12- İhramlının, Gözlerini Tedavi Ettirebilmesi Babı

 

89- (1204) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nâkıd ve Zii-heyir b. Harb hep birden İbni Uyeyne'den rivayet ettiler. Ebû Bekir (De­di ki) : Bize Süfyan b. Uyeyne rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Eyyûb b. Mû-sâ, Nübeyh b. Vehb'den [24] rivayet etti. (Demiş ki) : Ebân b. Osman ile birlikte yola çıktık. Melel denilen yere vardığımız vakit Ömer b. Ubey-dillâh gözlerinden rahatsızlandı. Ravhâ'ya varınca rahatsızlığı şiddetlen­di. Bunun üzerine Ebân b. Osman'a sormak için adam gönderdi. Ebân da ona gözlerine sabır çekmesi için haber gönderdi. Zîrâ Osman (Radiyallahü anh)t Resûlüllah (SallaVahiiAleyhi veSellem)"m ihrâmlı iken gözleri ağıran bir kimsenin gözlerine sabır çektirdiğini rivayet etti; dedi.

 

90- (...) Bize, bu hadisi tshik b. İbrâbim EI-Haaialî de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdü'f-Samet b. Abdülvâris rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eyyûb b. Mûsâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Nübeyh b. Vehb rivayet eyledi ki, Ömer b. UbeydiUâh b. Ma'mer göz ağrısına tutulmuş da gözlerine sürme çekmek istemiş, Ebân b. Osman, onu bundan nehiy ile sabır çekinmesini emretmiş. Ve Osman b. Affân'dan, o da Peygamber(SallallahüAieyhi'veSellemj'Aen naklen Resûlül-lah (SallaUaiıii Aleyhi ve Selİem) 'in bunu yaptığım rivayet etmiş.

Melel; Medîne'ye 28 mil mesafede bulunan bir yerdir. Bâzıları 22 mil mesafede olduğunu söylerler.

Sabır: Acı bir ilâçtır.

Nevevî diyor ki.' «Ulemâ gözleri ve sair âzâyı, sabır gibi koku sayılmayan bir ilâçla tedâvî etmenin câîz olduğunda müttefiktirler. Bun­dan dolayı fidye dahî lâzım gelmez. Fakat koku sürünmek îcâb ederse, sürünür ve fidye verir. Ulemâ ihrâmlı bir kimsenin kokusuz olmak şar­tıyla sürme çekinebileceğine dahî ittifak etmişlerdir. Bundan dolayı da fidye lâzım değildir. Ancak zîynet için sürme çekinmek İmam Şa­fiî ile diğer bir takım ulemâya göre mekruhtur. Ulemâdan bâzıları bu­nun memnu olduğunu söylemişlerdir.

îmamAhmed   ile   îshâk   bunlar meyânındadır,.

İmam Mâlik 'den iki mezhebe uyan iki kavil rivayet olunmuş­tur. Fidye lâzım gelip gelmîyeceği. Mâlikîyye ulemâsı arasında ihtilaflıdır.»

 

13- Îhramlının Başı Île Bedenini Yıkamanının Cevazı Babı

 

91- (1205) Bize Ebû Bekir b. EM Şey be ile Amru'n-Nâkıd, Ztiheyr b. Harb ve Kuteybetü'bnü Saîd rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Süfyan b. Uyeyne, Zeyd b. Eslem'den rivayet etti. H.

Bize Kuteybetü'bnü Saîd dahî rivayet etti. Bu hadis onun, Mâlik b. Enes'den, ona da Zeyd b. Eşlem tarafından okunmak suretiyle İbrahim b. Abdillâh b. Humeyn'den, ona da babasından, ona da Abdullah b. Ab-bâs ile Misver "b. Mahrame'den naklen rivayet olunan hadîsidir.

Abdullah b. Abbâs ile Misver, Ebvâ denilen yerde ihtilâf etmişler. Ab­dullah b. Abbâs:

—: «İhrâmlı bir kimse başını yıkayabilir.» demiş. Misver : — «İhrâmlı başını yıkayamaz.» mukaa beleşinde bulunmuş.

(Râvî Abdullah demiş ki) : «Bunun üzerine İbni Abbâs bu mes'eleyi sormak üzere beni Ebû Eyyûb El-Ensârî'ye gönderdi. Kendisini, kuyu­nun iki direği arasında yıkanırken buldum. Bir elbise ile örtünüyordu. Ona selâm verdim;

  «Sen kimsin?» dedi.

  Ben,   Abdullah b. Huneyn'im!   Beni,   sana Resûlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in ihram halindeyken başını nasıl yıkadığını sormak için Abdullah b. Abbâs gönderdi; dedim Ebû Eyyûb (Radtyallahü anh)  elini el­bisenin üzerine koyarak onu biraz indirdi. Hattâ başı göründü.    Sonra kendisine su döken kimseye:                 

  DÖk! dedi; o da başına su döktü. Sonra başını elleriyle ovarak, ellerini öne ve arkaya götürdü ve z

  Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ye SelUm)'in işte böyle yaptığını gör­düm, dedi.»

 

92- (...) Bize, bu hadîsi tshâk b. İbrahim ile Aliyyü'bnü Haşrem dahî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Isa b. Yûnus haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Zeyd b. Eşlem bu is-nâdla haber verdi. Ve şunu söyledi:

«Ebû Eyyûb ellerini bütün başı üzerinden geçirdi, başının her tara­fını kapladı. Onları ileri ye geri çekti. Bunun üzerine Misver, İbni Ab-bâs'a:

— Ben (bundan sonra) seninle ebediyen münâkaşa etmem! dedi.»

Bu hadîsi Buhârî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve îbni Mâce   «Hacc» bahsinde tahrîc etmişlerdir.

Ebvâ':   Mekke'ye yakın bir yerdir.

Hadîsin bir rivayetinde Abdullah b. Huneyn'in: «Ben, Abdullah b. Huneyn'inı. Beni Abdullah b. Abbâs gönderdi. Ve dedi ki: Ona kardeşin oğlu Abdullah b. Abbâs sana selâm ediyor! Ye şunu soru­yor; diyeceksin emrini verdi.» şeklinde ifâdede bulunduğu kaydedilmiştir.

 

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler :

 

1- Ashâb-ı   Kiram   ahkâm hususunda münazarada bulun­muş ve delillere müracaat etmişlerdir.

2- Tabiîn 'den bile olsa bir kişinin haberi makbuldür. İbni   Abdilberr   diyor ki:

«Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem)'in (Ashabım yıldızlar gibi­dir. Hangisine uyarsanız hidâyeti bulursunuz) hadîsindeki uymak tâbirin­den fetva mânâsı kastedilmiş olsa İbni Abbâs dâvasını isbât için hüccet getirmeye muhtâc olmaz. Misver'e:

— Ben de yıldızım, sen de! Bizden sonrakiler hangimize uysa kâfi­dir; derdi.

Lâkin ashâb hadîsinin mânâsı Müzeni ile sair ehl-i tetkik ule­mânın dedikleri gibi ashâb-ı kiram'm nakil hususunda yıldız­lar gibi olmalarıdır. Çünkü hepsi âdildirler.»

3- Hadîs-i Şerîf, faziletli bir zâtın ilm-u irfanını îtîrâf ile sahabe- kirâm'm birbirlerine karşı gösterdikleri insafı tezammun et­mektedir.

4- Ashâb   bir mes'ele hakkında ihtilâf ederlerse hiç birinin kav-liyle amel etmez, kitap veya sünnetten delil ararlardı. Nitekim Hz.   Ebû Eyyûb   sünnetten delîl getirmiştir.

5- Gusül eden bir kimsenin yıkanırken elbise v.s. ile örtünmesi gerekir.

6- Yıkanırken başkasından yardım görmek caizdir.

7- Yıkanan kimseye bakmamak şartıyla selâm vermek ve onunla konuşmak caizdir.

8- Dînî mesâil hususunda münazara yapmak ve âlimlerin hakemli­ğine baş vurmak caizdir.

9- İhrâmlı bir kimsenin suyu etrafına saçmamak şartıyla vücûdu­nu ve saçlarını ovuşturarak yıkaması caizdir.

Kurtubî, yıkanırken ovunmanın vâcib olduğuna bu hadîsle is­tidlal etmiş ye: «Ovuşturmadan gusül tamam olsa ihrâmlının bunu ter-ketmesi daha yerinde olurdu.» demiştir.

Maamâfih Kurtubî'nin istidlali söz götürür. Ulemâ ihrâmlının başını yıkayıp yıkayamıyacağı hususunda ihtilâf etmişlerdir.

îmam A'zam ile Sevrî, Evzâî, Şafiî, Ahmed b. Hanbel ve îshâk'a göre ihrâmlının başını yıkamasında beis yoktur. Buna ruhsat verildiği Ömerü'bnü'l-H.attâb, İbni Abbâs ve Câbir (Radiyailahü anh) hazerâtından rivayet olunmuş­tur. Cumhur.u ulemâ 'nın kavli de budur. Delilleri babımızın hadîsidir.       .

îmam Mâlik bunu mekruh görür; Abdullah b. Ömer (Radiyailahü anh)'m ihtilâmdan başka bir sebeple başını yıkamazdığım söy-le.rmiş.

 

14- İhramlı Bir Kimse Öldüğü Vakit Yapılacak Muamele Babı

 

93- (1206) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyan b. Uyeyne, Amr'dan, o da Saîd b. Cübeyirden, o da İbni Abbâs (Radiyailahü anhüma) 'dan, o da Peygamber (SaUaUahü Aleyhi ı><? Sellem) 'den naklen rivayet eyledi. Bir adam devesinden düşerek boynu kırılmış ve Ölmüş. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Onu su ve şidirle yıkayın da iki elbisesinin içine kefenleyin! Ama başını örtmeyin. Çünkü Allah, kıyamet gününde onu tel biye hâlinde di­ri İtecektir.» buyurmuşlar.

 

94- (.--) Bize Ebû'r-Rabî' Ez-Zehrânî rivayet eti. (Dedi ki) : Bize Hammâd, Amr b. Dinar ile Eyyûb'dan, onlar da Saîd b. Cübeyir'den, o da İbni Abbâs (Radiyallahü anhüma) 'dan naklen rivayet etti. İbni Ab-bâs şöyle demiş:

Bir adam Arafât'da Resûlüllah (Sallaüahü Aleyhi ve Selle/n) ile birlikte vakfe yaparken ansızın hayvanından düştü. —Eyyûb: Hayvan onun boy­nunu kırdı. Yahut onu derhâl öldürdü; Amr ise: Hayvan onun boynunu kırdı; demiş.— Bu hâdise Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SeHem)'e haber verilince:

«Onu su ve sidirle yıkayın da iki elbise içine kefenleyin! Kokulama­yın; başını da örtmeyin!»   buyurdular.

(Eyyûb)': «Çünkü Allah kıyamet gününde onu telbiyecî olarak di-riltecektir.»

(Amr) : «Çünkü Allah, onu kıyamet gününde telbiye eder bir hâlde diriltecektir.» diyerek rivayet etmişlerdir;

 

95- (...) Bana» bu hadîsi Amrıfn-Nâkıd dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail b. İbrahim, Eyyûb'dan rivayet etti. (Demiş ki) : «Ben, Saîd b. Cübeyir'den, o da tbni Abbâs (Radiyallahüanhüma''dan naklen haber aldım ki, bir adam ihram hâlinde Peygamber (SaUallah'ü Aleyhi ve Sellem)ile birlikte vakte yapıyormuş...»

Hâvi, Hammâd'in Eyyûb'dan rivayet ettiği şekilde rivayette bulun­muştur.

 

96- (...) Bize Alîyyu'bnü Haşrem rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îsâ yâni İbni Yûnus, İbni Cüroyc'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Ba­na Amr b. Dînâr, Saîd b. Cübeyir'den, o da İbni Abbâs (Radiyallahü anhüma 'dan naklen "haber verdi. İbnî Abbâs şöyle demiş: Bir adam ihirâmlı olarak Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve Seİîem) ile birlikte geldi de devesinden düşerek tamamen boynu kırıldı ve hemen öldü. Bunun üze­rine Resûlüllah  (SallaVahii Aleyhi ve Sellem):

«Onu su ve sîdirle yıkayın da iki elbisesini giydirin, ama başını ört­meyin! Çünkü o, kıyamet gününde teîbîye ederek gelecektir»  buyurdu.

 

97- (...) Bize, bu hadîsi Abd b. Humeyd dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bekir El-Bursânî haber verdi. (Dedi ki) : Bize tbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Amr b. Dînâr haber verdi. Ona da Saîd b. Cübeyir, İbni Abbâs (Radiyallahû anhüma) 'dan naklen haber vermiş, tbni Abbâs: «îhrâmlı bir adam Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte geldi.» diyerek yukarki hadîsin mislini rivayet etmiş.

Yalnız (burada) :

«Çünkü kıyamet gününde telbiyeci olarak dirilecektir; buyurdu.» demiş.

Râvî: «Sâîd b. Cübeyir adamın düştüğü yeri söylemedi.» ibaresini ziyâde etmiştir.

 

98- (...) Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî', Süf-yân'dan, o da Amr b. Dinar'dan, o da Saîd b. Cübeyir'den, o da İbni Ab­bâs (Radiyallahû anhüma) 'dan naklen rivayet etti ki, ihram hâlinde bu­lunan bir adamı, hayvanı düşürerek boynunu kırmış, adam derhâl öl­müş. Bunun üzerine Resûlüllah  (JSaHallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Onu su ve sidirle yıkayın da iki elbisesinin içine kefenleyin! Ama basını ve yüzünü örtmeyin! Çünkü o, kıyamet gününde telbiyeci olarak d iri İtilecektir.»  buyurmuşlar.

 

99- (...) Bize' Muhammed b. Sabbâh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüşeyim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Bişr [25] haber verdi. (Dedi ki) : Bize Saîd b. Cübeyir, tbni Abbâs (Radiyallahü anhüma'dan naklen rivayet etti. H.

Bize Yahya b. Yahya da rivayet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Hüşeyim, Ebû Bişr den, o da Saîd b. Cübeyir'den, o da İbni Abbâs (Radiyalkıhû anhüma) 'dan naklen haber verdi ki, bir adam ihrâmlı ola­rak* BesûlÜllah (Sallaflahü Aleyh; ve Sellemfile birlikte bulunuyormuş. Der­ken devesi kendisini düşürerek boynunu kırmış. Adam derhâl Ölmüş. Bunun üzerine Resûlüllah   (SallaUahü Aleyhi ye Sellem)

«Onu su ve sidirle yıkayın da iki esvabının içine kefenleyin! Kökü sürmeyin, yüzünü de örtmeyin!-Çünkü o, kıyamet, gününde saçları keçe1leş m iş olarak diri İtilecektir.» buyurmuşlar.

 

100- (...) Bana Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyin El-Cahderî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne, Ebû Bişr dan, o da Saîd b. Cübeyir'den, o da İbni Abbâs (Radiyalhhü anhüma) 'dan naklen rivayet etti ki, ihram hâlinde Resûlüllah (Sallaîlahü AleyhiyeSeHem) ile birlikte bulunan bir zâtı devesi düşürerek boynunu kırmış. Resûlüllah (SallaUahü Aleyh ve Sellem) cenazesinin' su ve sidirle yıkanmasını, koku sürülmemesini, başının da örtütmemesini emir etmiş.

«Çüınkü o kıyamet gününde saçları keçeleşmiş olarak diriltilecektir.» buyurmuş.

 

101- (...) Bize Muhammed t». Beşşâr ile Ebû Bekir b. Nâfî* riva­yet ettiler. İbni Nâfi' (Dedi ki) : Bize Bunder haber verdi. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Ben, Ebû Bİşr'ı, Saîd b, Cübeyir'den rivayet ederken dinledim. O da İbni Abbâs (Radiyallahû anhüma)fyi şunu rivayet ederken dinlemiş:

«Bir adam Peygamber (Sallallahü Aleyhi veSellem)'\n yanına ihramlı olarak geldi de, devesinden düştü. Hayvan, onu derhâl öldürdü. Bunun üzerine Peygamber (Sallaİlahü Aleyhi ve Seileın) bu zâtın su ve sidirle yı­kanmasını, iki elbise içine kefenlenmesin i, koku sürü I memesin i, başının, kefen dışında bırakılmasını emir buyurdu.»

Şu'be demiş ki: «Bir müddet sonra Ebû Bişr bu hadîsi bana : — (Boşı ve yüzü meydanda kalsın! Çünkü o kıyamet gününde saçları keceleşmiş olarak d iri İrilecektir.) şeklinde rivayet etti.»

 

102- (...) Bize Harım b. Abdiliâh rivayet etti. (Dedi ki): Bize Esved b. Âmir, Züheyirden, o da Ebû'z-Zübeyir'den naklen rivayet etti. Demiş ki: Ben» Saîd b, Cübeyr'î şunu söylerken işittim : İbni Abbâs (Radiyaîlahü anhünıa)   (Dedi ki) :

«Bir adamı, hayvanı düşürerek boynunu kırdı. Bu zât, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)    İle birlikte bulunuyordu. Bunun üzerine Resûlüllah (SallaMahü Aleyhi ve Sellem) ashabına onun cenazesini su ve sidirle-

yıkamalarını, yüzünü - zannederim başını da, dedi. - açmalarını emretti. Ve:

— Çünkü o, kıyamet gününde ihlâl yaparak diri İtilecektir buyurdu.»

 

103- (...) Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubey-dullah b. Mûsâ haber verdi. (Dedi ki) : Bize İsrail, Mansûr'dan, o da Saîd b. Cübeyir'den, o da Ifeti Abbâs (Radiyallahü anhüma 'dan naklen rivayet etti. İbni Abbâs şöyle demiş:

«Resûlüllah (Sallallahü'Aleyhive Sellem) ile birlikte bir adam vardı. Bu zâtı, devesi düşürerek boynunu kırdı ve hemen. öldü. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü A leyhi ve Sillem) :

— Onu yıkayın! Ama kendisine koku yaklaştırmayın! Yüzünü de ört­meyin) Çünkü o, telbiye ederken d iri İtilecektir; buyurdular.»

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Cenaiz»in bir-iki yerinde ve «Hacc» bahsinde; Ebû Dâvûd ile Nesâi «Hacc» bahsinde tahrîc etmişlerdir.                                 

îhrâm hâlinde vefat eden zâtın yalnız iki elbise ile kefenlenmesi, ona ikram İçindir. Nitekim şehitlere ikram olmak üzere üzerlerindeki elbiseden başka kefen meşru olmamıştır.

Hadîsin bâzı rivayetlerinde «Yüzünü de açık bırakın!» denilmişse de Beyhakî, bunun bâzı râvîlerden sâdır 'olma bir vehimden iba­ret bulunduğunu, doğrusunun «Başını örtmeyin.» şeklinde rivayet edil­diğini söylemiştir.

İhram İaâljnde vefat eden kimsenin kıyamet gününde telbiye geti­rerek haşrofuhması haccına alâmet olmak içindir.

Bir hadîs-i şerîf'de beyân olunduğuna göre şehid dahî kıyamet gü­nünde damarlarından kan fışkırarak haşredilecek.

Rivayetlerin bâzılarında:

«Ihramlı, kıyamet gününde saçları keçe leş m İş olarak ha$redi buyurulmuştur.

Bundan murâd: îhrâmhnın öldüğü hâl üzere diriltilmesi dir.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1- İmam   Şafiî,   İmam   Âhmed   b.   Hanbel, İshâk   ve    Zahirîler   bu hadîsle ihticâc ederek, ihram hâlin­de ölen bir kimsenin öldükten sonra da ihrâmlı sayılacağını söylemiş­lerdir.

Başının örtülmemesi ve koku sürülmemesi bundandır. Mezkûr ka­vil Hz, Osman, Alî ve îbni Abbâs (Raâtyalîahü anh) ha-zerâtı ile   Atâ've   Seyrî 'den rivayet olunmuştur.'

İmam A'zam ile İmam Mâlik ve Evzâî'ye göe ihram hâlinde ölen kimseye ihrâmsızmış gibi muamele yapılır. Çün­kü ihram, meşru bir ibâdettir. Ve namaz, oruç gibi ibâdetler ölümle na­sıl bâtıl olursa, bunun da hükmü kalmaz.  Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîîem):

«Âdem oğlu öldüğü vakit bütün amelleri inkitâ'ya uğrar. Ancak üç şey müstesnadır...» buyurmuşlardır.

İhram dahî Âdem oğlunun amellerindendir. Binâenaleyh ölüm­le onun da hükmü kalmaz.

Bir de öldükten sonra ihram hâli devam etse, cenazesinin tavaf et­tirilmesi ve hacc ibâdetlerinin ona tamamlattırılması îcâb ederdi. Hâl­buki ulemâdan buna kaail olan yoktur. Ebû Hanîfe 'nin kavli Hz. Âişe ile îbni   Ömer (Radiyatlahû anhyâart. nakledilmiştir.

Tâbîîn'den Tâvûs'un mezhebi dahî budur.

Hasan-ı Basrî: «ihrâmlı iken ölen bir kimse, ihramdan çıkmıştır.» demiş, Mücâhid'in Hz. Âmir 'den rivayet ettiği bir hadîsde:

«Ihramlı bir kimse öldüğü vakit ihramı gider.» buyurulmuştur.

Bu mânâda bir hadîs Hz. Âişe'den dahî rivayet olunmuştur.

Mezkûr hadîsde ihram hâlinde ölen kimseye koku sürüleceği ve ba­şının örtüleceği bildirilmektedir.

2- İki parça elbiseden kefen yapmak caizdir. Buna «kefen-î kifa­yet» derler. Hîn-i hacette cenazeyi bir elbiseye sarmak da caizdir. Buna da kefen-i zaruret denir..       

3- Hadîsin bâzı rivayetlerinde: «Onu iki elbise içine kefenleyin!» buyurulmasına bakarak,, ulemâdan bâzıları ihram hâlinde ölen kimsenin üzerindeki elbiselerinin değiştirilebileceğine kaail olmuşlardır.

Bâzıları bunun bir kıymeti olmadığını, çünkü hadîsin diğer riva­yetlerinde :

«Onu iki elbisesinin İçine kefenleyin!» buyurulduğunu söylemişlerse de hadîsin metni mezkûr istidlalin doğru olduğunu göstermektedir.

Bu da, ihrâmlırim öldükten sonra ihram hükmünden çıktığım gös­terir. Hem bu rivayet ötekilerden daha kuvvetlidir.

4- İhram hâlinde ölen kimsenin sidirle yıkanması dahî onun ihram hükmünden çıktığına delildir. Sidirin nebk ağacı, demek olduğunu gör­müştük.   Araplar   bu ağacın yaprağını suya katarak onunla temiz­lik yaparlarmış.

Şâfiîler 'den «Et-Tevdîh» sahibi sidirle yıkamanın caiz oldu­ğunu söyledikten sonra kaziyyeyi aksederek: «Bu hadîsde İmam Mâlik ile Ebû Hanîfe ve diğer ulemânın aleyhine delîl var­dır. Onlar ihram hâlinde ölen kimsenin sidirle yıkanamıyacağına kaail-dirler.» demişse de babımız hadîsinin zahiri onun lehine değil, aleyhine delildir. Çünkü asıl olan, ihram hâlinde ölen bir kimsenin sidirle yıkan-mamasidır. İhram hâli sona ermemiş olsa Resûlüllah (SaUallahu\ Aleyhi veSellem) sidirle yıkanmasını emir buyurmazlardı.

5- Vakfe hayvan üzerinde de yapılabilir. Vakfe hâlinde hayvanın­dan düşerek vefat eden zâtın ismi malûm değildir.

îbni Hazm'in beyânına göre bu zât Peygamber. (SallaliahU Aleyhi veSellem)in vakfe yaptığı kayaların yanında hayvanından düşerek vefat etmiştir.

6- Kefen, ölen kimsenin malından çıkarılır.

7- îhrâm hâlinde ölen kimse nâmına haccmı başkası tamamlaya­maz. Bu mes'ele namaza benzer.

Bâzıları bu hadîsle istidlal ederek başkası nâmına haccetmenin caiz olmadığım söylemişlerdir. Çünkü Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem) bu zâtın haccını tamamlamayı kimseye emretmemiştir. Fakat bu isfid-lâl söz götürür. Zîrâ başkası nâmına haccetmek başka, yarıda kalan bir hacci tamamlamak yine de başkadır.

8- Bir ibâdete başlayıp da bitiremeden ölen kimseye Allah Teâlâ'-nın âhirette o ibâdeti tamamlamışa gibi ihsanda bulunarak, ibâdetini ka­bul buyurması ümîd olunur. El verir ki niyeti sahîh olsun.

 

15- İhramlının Hastalık Gibi Bir Özürden Dolayı İhramdan Çıkmayı  Şart  Koşmasının  Cevazı Babı

 

104- (1207) Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' El-Hemdânî ri-, vâyet etti. (Dedi ta) : Bize Ebû Üsâme, Hişamdan, o da ba<a,ından, o da Aişe (Radiyallahû anha) 'dan naklen rivayet etti. Âişe şöyle demiş: ResûlüÜah (SalUdlahü Aleyhi ve Sellem), Zübeyr'in kızı Dubâa'nın yanına girerek ona:

  «Hacca gitmek mi istedin?»  diye sordu. Dubâa:

  «Vallahi kendimi rahatsız buluyorum.» cevâbını verdi. Bunun üzerine Resûltillah (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) , ona:

  «Haccet ve ?art koş! Yâ Rabbî! İhramdan çıkacağım yer, beni hac­cetmekten âciz kılacağın yer olsun, de!» buyurdular.    Dubâa,    Mikdât b. Esved'in zevcesiydi.

 

105- (...) Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdür-razzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zühri'den, o da TJrve'den, o da Âişe (Radiyaltahû anha) Man naklen haber verdi. Âişe şöyle demiş: Peygamber (Sallalkdıü Aleyhi ve Sellem), Dubâa binti Zübeyir b. Abdilmut-talib'in yanma girdi. Dubâa:

  «Tâ Resûlallahî Beıij haccetmek istiyorum, ama rahatsızım.» dedi. Peygamber                  

  «Haccet de : İhramdan çıkacağım yer, beni âciz kılacağın mehâl olsun; diye şart koş!»  buyurdular..

 

(...) Bize yine Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdtir-razzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hişâm b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe (Radryallahû anha)''dan naklen bu hadîsin mislini haber verdi.

 

106- (1208) Bize Muhammet! b. Beşşâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülvahhâb b. Abdilmecîd ile Ebû Âsim ve Muhammed b. Bekr, İbni Cüreyc'den rivayet ettiler. H.

Bize İshâk b. İbrahim de rivayet etti. Bu lafız onundur. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bekr haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc ha­ber verdi. (Dedi ki) : Bana Ehu'z-Zübeyir haber verdi, O da Tâvûs üe İbni Abbâs'ın azatlısı İkrime'yi, İbni Abbâs'dan naklen rivayet ederler­ken dinlemiş. Şöyle ki: Dubâa binti Zübeyir b. Abdilmuttalib (Raâ'yallahû anha) , ResûlüIIah (SallaUahü Aleyhi veSellem) 'e gelerek:

  Ben, ağır bir kadınım. Hacca da gitmek istiyorum, bana ne bu­yurursun? demiş. Peygamber föallallahü Aleyhi ve Sellem);

  Hacca niyet eti Ve; Beni, nerede âciz bırakırsan ihramdan çıkış yerim orası olsun; diye şart koş) buyurmuşlardır.

Râvi: «Müteakiben Dubâa hacca yetişti.» demiş.

 

107- (...) Bize Hârûn b. Abdillâh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Dâvûd-u Tayâlisî rivayet etti. (Dedi ki): Bize Habîb b. Yezîd [26], Anu­ta. Herim'den [27] o da Saîd b. Cübeyr ile İkrime'den, onlar da İbni Abbâs (Radiyallahû anhüma)'dan naklen rivayet etti ki, Dubâa hacca git­mek istemiş de Peygamber (SaUailahü Aleyhi ve Sellem) şatt koşmasını emir buyurmuş. O da Resûlüllah (Saüatlahü Aleyhi ve Sellem)'in emrinden dola­yı bunu yapmış.

 

108- (...) Bize İshâk b. İbrahim ile Ebû Eyyyûb El-Gaylânî ve Ah-med b. Hırâş rivayet ettiler. İshâk (Bize haber verdi.); ötekiler: (Bize rivayet etti.) tâbirini kullandılar. (Dediler ki) : Bize Ebû Âmir yâni Ab-dülmetik b. Amr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Rabâh yâni tbni Ebî Maı-rûf, Atâ1 dan, o da tbni Abbâs (Radiyallahû anhüma) 'dan naklen rivayet etti ki, Yeygambet (Sallallahü Aleyhi ve Selkm) Dubâa (Radiyallahû anha) 'ya:

— «Haccet de: İhramdan çıkacağım yer, beni âciz kılacağın mahal olsun diye şart koş.» buyurmuşlar.

İshâk'ın rivayetinde: «Dubâa'ya emir buyurdu.» ifâdesi vardır.

Bu hadîsin Hz. Aişe rivayetini Buhâri «Kitâbu'n-Nikâh» da tahrîc etmiştir.

Hz. Dubâa, Resûlüllah (Sallatyahü Aleyhi ve Sellem) 'in amcası kı­zıdır.

Rahatsızlığı sebebiyle hacc fiillerini tamamlayamıyacağmdan kork­tuğu için hâlini Resüllüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem)'e arzetmiş, o da ibâ­detten âciz kaldığı yerde ihramdan çıkmayı şart koşmasını tavsiye bu­yurmuştur.

Ulama, böyle bir şartın caiz olup olmayacağında ihtilâf etmişlerdir.

Ashâb-ı kiram 'dan Hz. Ömer, Osman, Alî, İbni Mes'üd, Ammâr ve îbni Abbâs (Radryaltahû anha) hazerâtı ile Tabiîn 'den Saîd b. El-Müseyyeb, Urve, Ata', Â1kame ve Şüreyh, şartı tecvîz etmiş­lerdir.

İmam Şafiî 'nin meşhur kavli bu olduğu gibi İmam Ah­med'le İshâk ve Ebû   Sevr'in mezhepleri de budur.

Ulemâdan bir takımları şartın bâtıl olduğunu söylemişlerdir. Mezkûr kavil   Sahâbe-i   Kiram 'dan   İtani   Ömer   ile   Âişe (Radiyallahû anha)  'dan rivayet olunmuştur.

İbrahim Nehaî, Hakem, Tâvûs ve Saîd b. Cübeyirhazerâtınm kavilleri bu olduğu gibi îmam Mâlik, S'evri ve îma in A'zam’ın mezhebleri de budur. Onlara göre hacca niyet ederken şart koşmanın bir' faydası yoktur. Böyle bir kimse haccmı tamamlayıncaya kadar ihramda kalır.

îbni Ömer (Radiyallahû arih) şartı inkâr eder : , «Size Resûlüllah (Salîattahü Aleyhi ve Settem) 'in sünneti yetmiyor mu? O, hiç bir zaman şart koşma m ıştır. Eğer biriniz bir manîden dolayı hac-cedemezse, beyt-i şerife giderek onu tevâf etsin ve Safa ile Merve ara­sında sa'y ederek traş olsun yahut saçını kısaltsın! Bu suretle gelecek* sene baccedinceye kadar kendisine her şey helâl olur. Hedy kurbanı göndersin yahut onu buta m iyona oruç tutsun! dermiş.

Babımız hadîsini Tbni Abbâs (Radiyallohü anh) 'dan rivayet eden Tâvûs ile Saîd b. Cübeyir dahî şartı kabul etmez-lermiş.

Bütün bunlar şartı çürütmeye kâfî gelen sebeplerdir.

 

16- Nifaslı Kadının Îhramı Nifaslı ve Hayızlı Kadının Îhram Îçin Yıkanmalarının Müstehab Oluşu Babı

 

109- (1209) Bize Hemmâd b. Seriyy ile Züheyir b. Harb ve Osman b. Ebî Şeyfae hep birden Abdeden rivayet ettiler. Züheyir dedi ki: Bize Abdetü'bnü Süleyman, Ubeydullah b. Ömer'den, o da Abdurrahman b Kaasim'den, o da babasından, o da Âişe (Radiyatlahû anha) 'dan naklen ri­vayet etti. Âişe şöyle demiş:

«Esma' binti Umeys ağacın altında Muhammed b. Ebî Bekir'i do­ğurdu da Resûlüllah (SaJlallahü Aleyhi ve Sellem) yıkanarak telbiye getir­mesini emretmesi için Ebû Bekir'e talimat verdi.

 

110- (1210) Bize Ebû Gassân Muhammed b. Amr rivayet etti. (De­di ki) : Bize Cerîr b. Abdilhamîd, Yahya b. Saîd'den, o da Ca'fer b. Mu-hammed'den, o da babasından, o da Câbir b. Abdillâh (Radiyallahü anhüma 'dan, Esma binti Umeys'in, Zü'1-Huleyfe'de doğurduğu zamanki hadisinde ResiiiüUah (Saltattahü Aleyhi ve Sellem)'in Ebû Bekir (Radiyallahü anh)'a emir buyurduğunu, onun da yıkanıp telbiye getirmesi için Esmâ'-ya tembîhde bulunduğunu rivayette bulunmuştur.

Nifâs: Çocuk doğurmak ve doğurduktan sonra gelen kan mânâla­rına gelir; hayz mânâsında dahî kullanılır.

Hadîsin bir rivayetinde Hz. -Esma 'nın ağacın yanında, diğer ri­vayetinde Zülhuleyfe 'de, başka bir rivayetinde Beydâ'da doğurduğu bildiriliyor. Bunlar birbirine yakın yerlerdir. Ağaç Zü'1 Hu1eyfe'dedir. Beydâ', Zü'l.Huleyfe'nin kenarındadır.       

Kaadî İyâz: «İhtimâl Hz. Esma' göze görünmemek için Beydâ' kenarına inmiştir; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SeîtemYin konakladığı yer Zü'l.Huleyfe'de idi; orada gecelemiş; orada ihrama girmişti...» diyor.

Hadîs-i Şerif, nifâslı ve hayızlı kadınların ihrama girebileceklerine delildir. Bunların ihram için yıkanmaları Hınef îler1e Şâfiî: ler'e ve cumhuru ulemâya göre müstehab, Zâhirî1er 'Ie Ha-san-ı   Basrî'ye göre vâcibtir.

Hayz ve nifâslı kadınlar tavafla iki rekât tavaf namazmdan maada bütün hacc fiillerini yapabilirler. . Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Hacıların yaptığı her şeyi yap; yalnız tavaf etm«!» buyurmuştur.

Bu hadîs iki rek'at tavaf namazının sünnet olduğuna delildir. Zîra Hz.   Esma'   bu namazı kılmamıştır.

 

17- İhram Vecihlerini  Beyan, Yalnız  Hacc  Yapmakla Temettü' ve Kıranın ve Haccı Ömre İle Birlikde Yapmanın Cevazı, Kıran Haccı Yapanın Ne Zaman İhramdan Çıkacağı Babı

 

111- (1211) Bize Yahya b. Yahya et-Temîmî rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e İbni Şihâb'dan dinlediğim, onun da Urve'den, onun da Âişe (Radryallahû anha) 'dan naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum. Âişe şöy­le demiş: «Veda' haccı senesi Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ye Sellem) ile birlikde yola çıktık; ve ömreye niyet ettik. Sonra Resûlüllah (Saîlaliahü-Aleyhi ve Sellem) ;

«Kİmİn yanında hedy kurbanı varsa hacca ömre ile beraber nİyot etsin; sonra ihramda devam ederek netîcede her ikisinin İhramından be­raberce çıksın.» buyurdu.

Ben, Mekke'ye hayızh olarak vardım. Ne beyti tavaf ettim, ne de Safa ile Merve arasında Sai yaptım. Bunu Resûlüllah (Sallaİlahü Aleyhi ve SeHem)*Q arzettim de:

«Saçını çöz, taran ve hacca niyet et! Dmreyi bırak!» buyurdu.

Ben de öyle yaptım. Haccı eda ettiğimiz vakit Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) beni (kardeşim) Abdurrahmân b. Ebî Bekir ile Ten'îm'e gönderdi. Ve oradan Ömre yaptım. Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem):

«Senin kazaya kalan örn rene bedet budur.» buyurdu.

Artık ömreye niyet edenler beyti tavaf, Safa ve Merve arasında sa'y yaptılar. Sonra ihramdan çıktılar. Nihayet Minâ'dan döndükten son­ra hacdan için son bir tavaf daha yaptılar.

H&ecla umreyi beraber yapanlara gelince : Onlar yalnız bir tavaf yaptılar.

 

112- (...) Bize Abdülmelik b. Şuayb b. Leys rivayet eti. (Dedi ki) : Bana, babam, dedemden rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ukayl b. Hâlîd, İbni Şihâb'dan, o da Urvetü'bnü'z-Zübeyir'den, o da Peygamber (Salîaîlahü Aleyhi veSeîlem) 'in zevcesi Âişe'den naklen rivayet ettL Âişe şöyle de­miş :

«Veda hacci senesi Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte yola çıktık. Kimimiz ömreye kimimiz de hacca niyet ettik. Mekke'ye vardığımızda Resûlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

— Kim ömreye niyet etti de hedy kurbanı getirmedıyse ihramdan çık­sın! Kim ömreye niyet etti de hediye kurbanı getirmediyse kurbanını kes­medikçe ihramdan çıkamaz. Hacca niyet eden haccını tamamlasın! buyurdular.»

Âişe (Radiyallahû anha) (sözüne devamla) şöyle demiş:

«Ben hayızımı gördüm ve Arafe gününe kadar da hayızh kaldım. Yal­nız ömre için niyet edebildim. Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) ise saçımı çözmemi, taranmamı ve hacca niyet ederek Örmeyi bırakmamı emir buyurdu. Ben, bunu yaptım. Haccımı edadan sonra Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) , benimle (kardeşim) Abdurrahmân b. Ebî Bekri gönderdi. Ve bana Ten'ım'den (yâni) hacı olarak varıp da ihramdan çık­madığım ömre yerimden ömre yapmamı emir buyurdu.»

 

113- (...) Bize Abd b. Hu mey d rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dürrazzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer Zührî'den, o da Urve'-den, o da Âişe (Radtyaliahû anha) 'dan naklen haber verdi. Âişe şöyle de­miş :

«Veda haccı yılında Peygamber (SaîlaUahü Aleyhi ve Sellem}ile birlikte yola çıktık. Beri, om rey e niyet ettim. Hedy kurbanı göndermemiştim. Bunun üzerine Resûlüllah (Saüallahü Aleyhi ve Sellem);

  Kimîn yanında hedy kurbanı varsa hacda Ömreye beraber niyet etsin! Sonra taa her ikisinden beraberce, ihramdan çıkıncaya kadar ih­ramda kalsın! buyurdu. Ben, hayzımı gördüm. Arafe gecesi girince :

  Yâ Resûllallah) Ben, ömreye niyet etmiştim; haccımı ne yapaca­ğım? dedim. Resûlüllah (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) :

  Saçını söz, taran, ömreyi bırak ve hacca niyet et! . buyurdular.

Haccımı tdâ ettiğim vakit Abdurrahmân b. Ebî Bekr'e emir buyur­du, o da beni terkisine alarak bana Ten'îm'den yâni ömremi bıraktığım yerden Ömre yaptırdı.»

 

114- (...) Bize İbni Ebî Önier rivayet etti.  (Dedi ki): Bize Süfyân, Zühri'den, o da Urve'den, o da Âişe (Rad'tyallahû anha) 'dan naklen

rivayet etti. Şöyle demiş:

«Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) ile yola çıktık:

Sizden kîm hacc ile ömreye niyet, etmek isterse bunu yapsın. Kim yalnız hacca niyet etmek İsterse etsin! Kîm de yalnız ömreye niyet etmek isterse, o da ömreye niyet etsin! buyurdu.»

Âişe (Radiyallahû anha) (sözüne devamla) şöyle demiş: «Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) hacca niyet etti. Yanında bulunan bâzı kim­seler de hacca niyet ettiler. Bâzıları ömre ile hacca, bir takımları da yal­nız ömreye niyet ettiler. Ben, ömreye niyet edenler arasmdaydun.»

Bu hadîsi Buhârî «Hayz» ve «Hacc» bahislerinde; diğer Kütübi Si11e sahipleri «Hacc» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.                                                                                . .

Veda haccı: Hicretin 10. yılında yapılmıştır. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), "Medine 'ye hicretinden sonra yalnız bu haccı, ifâ etmiştir.   Mekke 'deyken yaptığı hacclarm sayısını ancak Allah bilir.

Bu hacca «Haccetü'1-Vedâ» denilmesinin sebebi: Resûltillah/SatfaÜ/a/ıü Aleyhi ve Sellem) A shâb-ı Kiram 'ına va'z-u nasîhatlar ederek ken­dileriyle vedâlaşmasıdır.

Babımızda da görüleceği vecîhle Hz. Âişe 'den bu hususta riva­yet edilen .hadîsler muhteliftir. Bunların bâzısında «Ömreye niyet ettik.» diğer bâzısında «Kimimiz ömreye kimimiz hacca' niyet ettik.»; bir rivayet­te «Yalnız hacca niyet ederek yola çıktık.» denilmektedir.

Bu rivayetlerin hepsi sahihtir.

Ebû Ömer, Hani Abdilberr: «Bu bâbda Hz. Âişe'den rivayet olunan hadîsler cidden muztaribdir.» demiş.

Kaadı    İyâz   dahî aynı şeyi söylemiştir.

İbni Abdilberr 'in beyânına göre Evzâî , İmam Şafiî, Ebû Sevr ve İbni Teyye, Urve 'nin ri­vayet ettiği bu hadîsi kabul etmemiş ve: «Bu yanlışdır. Hz. Âişe'den hadîs rivayet edenlerden hiç biri bu hususta Ufve'ye tabî olma­mıştır.» demişlerdir.

İsmâi1 b. İshâk; dahî: «Bu zevat yâni Kaasim , Esved ve Arnra, Ümmü'l-Mü'minîn Hz. Âişe 'nin ömreye fleğil hacca niyetlendiğine ittifak etmişlerdir.

Bundan anlıyoruz ki: Urve 'nin rivayeti yanlışdır. Çünkü Hammâd b. Selemenin Hişâm vasıtasıyla rivayet ettiği hadîsde   Urve:

— Bana, Peygamber (Sallallahü Akyhi ve Sellem) 'den birçok zevat rivâyet etti ki, Âişe!ye (ömreni bırak!) buyurmuş; demişdir. Bu da gösterir ki, Urve bu hadîsi Hz. Âişe'den işitmemiştir.» diyoç.

Bu hususta Zâhirîl er'deiı İbni Hazm dahî şöyle demektedir: «Ebû'l-Esved 'in, Türve tarikiyle Âişe'den rivayet ettiği hadîsle Yahya b. Abdurrahmân b. Hâtıb'ın yine Aişe'den rivayet ettiği hadîs ulemâya göre münker ve hatâdırlar. Mez­kûr Ebû'1 - Esved hadîsinin hatâ olduğunu bizden önce Ah­med b.   Hanbel  söylemiş, İmam   Mâlik ise :

— Bizim memlekette Teve'nin, Hz. Aişe'den rivayet ettiği hadîsle ne eskiden amel olunmuştur ne de şimdi; demiştir.»

Hedy: Kurban edilmek üzere harem-i şerife gönderilen hayvandır.

Ömre: Kâide'yi tavaf ile saîden ibarettir. Buna küçük hacc da derler. Haccın bundari mâada temettü' ve kıran nâmıyla iki nev'i daha vardır.

Temcttu'uu ıfatı : Evvelâ ömre yapmak, sonra ihramdan çıkarak tervıye gücüne kadar Mekke'de kalmak, terviye günü harem-i şe-rîfde tekrar ihrama girmektir. Bu, ikinci1 ihramda dahî münferid hac ya­panlar gibi hareket olunursa da aralarmda bâzi farklar vardır.

Temettü' için kurban dahî lâzımdır.                               

Kıran:'Hacc ile ömreye beraberce niyet edilerek yapılan haccdır.

Bunda da iki tavaf ve iki saî lâzım geldiği gibi kurban kesmek dahî îcâb eder.

Şâfiîler'e göre ifrat yânjr'yalnız hacc, imam Mâ1ik1e İmam Ahmed'e göre temettü'; -Hanef itler'e göre ise kıran efdaldır. 

Hadis-i Şerif'de Resû}ü\\ah (Sallaltahü Aleyhi ve Selleml'm Hz. Aişe'ye«Omroyi bırak!» buyurması^ onun kırana niyet ettiğine delildir.

Teij*îm: Harem-i şerifin Şam tarafına düşen kenarıdır. Bu yer «Mesâcid-i Âişe  (Radiyatlahû anha)* nâmıyla meşhurdur.

cümlesini  şeklinde okumak da caizdir. Bu takdirde «Mekâne» kelimesi mahzûf bir âmilin zarfı olur. Bâzıları. bu kıraati daha muvafık görmüş, kelimenin merfû okun­masını tecviz etmemişlerdir.

Kaadı lyâz bilâkis merfû okunmasını tercih etmiştir. Çün­kü «Mekân» kelimesiyle zarf değil ömrenin bedeli kastedilmiştir.

Hz. Aişe, Zi'1-Hicce 'nin üçünde Şerif denilen yerde hayız görmüş ve Kurban Bayramı günü temizlenmiştir.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1- Hadîs-i Şerîf, Hacc-ı kıranın diğer nev'îlerinden efdal olduğunu söyleyenlere delildir. Zîrâ Peygamber (Saiîallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Kimin yanında hedy kurbanı varsa hacda beraber örn reye niyet etsin» buyurmuştur.

Kıran da budur. Çünkü kıran bir defada iki ibâdeti edâ etmektir.

Kurtubî: «Hadîsin zahirine bakılırsa Peygamber (Saiîallahü Aleyhi ve Sellem)  ashabına kıranı emretmiştir.» diyor1.

İki ibâdetten ihrama çıkmak tâbiri de o hacem kıran olduğunu gös­terir.

Şakîk b. Seleme, Sevrî, Ebû Hanîfe Ebû Yûsuf, Muhammed, İshâk, Şâfiî1er'den Müzeni ile Ebû îshâk, Mervezî ve İbni Münzir'e göre hacc-ı kıran efdaldır.

Peygamber (Saiîallahü Aleyhi ve Sellem) veda haccında kırana niyet et­miştir.

Hz.   Alî (Radiyallahû anha) 'in kavli de budur.

Gerçi Peygamber (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) 'în. bir rivayette yalnız hacca, başka bir rivayette temettu'a, diğer bir rivayette kırana niyet et­tiği bildirilmişse de Tahâvî bu rivayetlerin arasını bulmuş ve :

«Resûlüllah (Saiîallahü Aleyhi ve Seîlem) evvelâ örn reye niyet etmişti. Temettü' niyetiyle ömreye devam buyurmuş, sonra tavaf dan önce hacca niyet ederek kıran yapmıştır.» demiştir.

Kaadı îyâz'ın beyânına göre ömre üzerine hacc yapmanın caiz olduğunda ulemâ müttefiktir. Yalnız bu hususta bâzı kimseler sü-zûz göstererek «ihram üzerine ihram olamaz» demişlerdir.

Bunun aksi yâni hacc üzerine ömre mes'elesi ihtilaflıdır.

îmam A'zam'la eski mezhebinde İmam Şafiî bunu tecviz etmiş; diğer ulemâ caiz görmemişlerdir. Onlar, bunun Peygamber (Saiîallahü Aleyhi ve Sellem)'e mahsûs olduğunu iddia etmişlerse de dâva­larına delîl getirememişlerdir.

2- Temettu'a niyet eden ömreyi yaptıktan sonra ihramdan çıka­maz.   Hanefiîler'in mezhebi budur.

Çünkü Peygamber (Saiîallahü Aleyhi ve Sellem) her iki hacedan bera­berce ihramdan çıkılacağını beyân buyurmuştur.

3- Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'in :

«Saçını çöz ve taran!» emrini ulemâdan bâzıları müşkül addetmişlerdir. İmam Şâfiî'ye göre» bu sözün te'vîli şudur : Resûlüllah  (Salkllahü Aleyhi ve Sellem) Hz. Âişe'ye. ömreyi bırakmasını ve onun üzerine hacca niyet etmesini emir buyurmuştur. Bu suretle Âişe (Ra.iiyaUahû arıha) hacc-ı kıran yapmıştır. îbni Hâzîm dahî: «Sa­hih olan, Hz. Aişe'nin kıran yapmış olmasıdır.» diyor.

Hattâbî : «Bu hadîs cidden müşküldür. Meğer ki Hz. Âişe'ye Ömreyi bırakıp da onun üzerine hacc yapmak ruhsatı verilmiştir, şek­linde te'vîl oluna. Bu taktirde Âişe (Radiyallahû cmha) ömreyi terketmiş değil, haccı kıran yapmış olur.» demiştir.

Haccda saç çözmek ve taranmak caizdir. Yalnız taranırken saç ko­parmamak şarttır. Bu cümleyi Hz. Âi şe 'nin mazeretiyle te'vîl eden­ler de olmuştur. Onlara göre Hz. Âişe başından rahatsız olduğu için, Resûlüllah (Süllatiahü Aleyhi ve Sellem) taranmayı kendisine mubah kıl­mıştır.

4- İbni Cevzî, Hz. Âişe'nin : «Mekke'ye hayızlı olarak vardım, beyti tavaf etmedim.   Safa   ile   Merve   arasında saî da­hî yapmadım.»  sözleriyle istidlal ederek, hadesten temizlenmeyen bir kimsenin tavafı caiz olmadığını söylemiştir.

Bu mes'ele ulemâ arasında ihtilaflıdır. İmam Ahmed 'den bir rivayete göre hadesten ve cünüplükten temizlenmeyen bir kimse ta­vaf edemez. Diğer bir rivayete göre edebilir.

Hanefiîler'e göre tavaf için temizlik şart değildir. Üzerinde pislik bulunan yahut abdestsiz veya cünup olan kimselerin tavafları sa-hîhdir. Çünkü âyet-i kerîmede Kâbe'yi tavaf mutlak olarak emir buyurulmuştur.

Haber-i vahitle amel ederek tavaf için temizliği şart koşmak nass üzerine ziyâde demek olur. Bu, caiz değildir. Ancak hadesten temizlen­meden tavaf eden kimsenin bir koyun, cünub olarak tavaf eden kimse­nin ise bir deve kesmesi îcâb eder. Mekke'de bulunduğu müddetçe bu tavafı tekrar yapmak gerekir.

İmam Şâfiî'ye göre tavaf için temizlik şarttır.

Cumhûr-u ulemâ abdestsiz, cünub ve hayızlı kimselerin Safa ile Merve arasında saî yapabileceklerine kaaildirler.

Hasan-ı Basrî 'den bir rivayete göre bu gibi kimseler sa'yi ihramdan çıkmazdan önce tekrar yaparlar. Şayet temizlenmeden sa'y yaptıktan sonra ihramdan çıkarlarsa bir şey lâzım gelmez.

5- Hadîs-i şerîf, kıran haccı için bir tavafla bir sa'yı kâfi gören­lere delildir. Atâ' Hasan-ı Basrî ve Tâvûs'un mez­hepleri budur.

îmam Mâlik ile İmam Ahmed, İmam Şafiî, İshâk, Ebû Sevr ve Dâvûd.u Zahirî bu kavli ter-cîh etmişlerdir.

Mücâhid, Câbir b. Zeyd , Kaadı Şureyh, Şa'bî, Muhammed b. Alî b. Hüseyin, İbrâhîm Nehaî, . Evzâî, Sevrî, Esved b. Yezîd, Hasen b. Hayy, Hammâd b. Seleme, 'Hammâd b. Sü­leyman, Hakem b. Uyeyne , Ziyâd b. Mâlik, tbni Şubrume, İbni Ebî Leylâ, Ebû Hanîfe ve diğer Hanefiîyye ulemâsı hacc-ı kıran için mutlaka iki tavaf ve iki Sa'y lâzım geldiğine kaail olmuşlardır.

Mezkûr kavil Sahâbe-i Kiram 'dan Ömer, Alî, oğulları Hasan ile Hüseyin ve İbni Mos' û; d (Radiyallahü anhûm)    hazerâtmdan  nakledilmiştir.

İmam   Ahmed b. Hanbe1'in bir kavli de budur.

Mücâhid’in rivayetine göre Abdullah b. Ömer (Radiyallahü anh) haccla ömreye birden niyet etmiş ve «Bunların ikisi­nin de yolu birdir.» diyerek iki tavaf, iki de sa'y yapmış, sonra: «Ben, Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi veSeîlem)'i benim yaptığım gibi yaparken gördüm.» demiştir.

Böyle bir hadîs Hz. A1î (Radiyallahü anh) 'dan dahî rivayet olun­muştur. A1kame'nin îbni Mes'ûd (Radiyallahü anh) 'dan ri­vayet ettiği bir hadîsde : «Resûlüllah (Sallattahü Aleyhi ve Sellem) ömresiy-le haccı için iki tavaf ve iki sa'y yaptı. Ebû Bekir, Ömer ve Alî   dahî böyle yaptılar.» denilmiştir.

Mezkûr hadîsi Dârakutnî, Hz. İmrân b. Husayın'-dan rivayet etmiş, fakat zayıf bulmuştur.

 

115- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bi­ze Abdetü'bnü Süleyman, Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe (Radiyallahû anha) 'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Haccetü'1-Vedâ'-da Zi'1-Hicce hilâline yakın (bir günde) Resûlüllah (SaUaUahü Aleyhive Sellent) ile beraber yola çıktık. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  «Sizden kim Örn reye niyet etmek isterse, etsin! Eğer hedy kurbanı gönder meşeydim ben de ömreye niyet ederdim.» buyurdu. Cemâatdan bâ­zıları ömreye bâzıları da hacca niyet etmişlerdi. Ben ömreye niyet eden­ler arasın da y dım. Bu suretle yola çıkarak Mekke'ye vardık. Araf e günü bana hayızh bulunduğum bir sırada geldi. Ama ömremden hille çıkma­dım. Müteakiben bunu Peygamber (SaUaUahü A teyhi ve Sellem) 'e sızlandım. O da:

  «umreni bırak, saçını çöz ve taran da hacca niyet et!»  buyurdular.

Ben de öyle yaptım. Hasbe gecesi olunca —ki Alfoh haccımızı ta­mamlamayı nasîb etmişti— Resûlüllah (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem) benimle beraber (kardeşim) Abdurrahmân b. Ebî Bekri gönderdi. O beni ter­kisine alarak Ten'ime çıkardı. (Orada) ömreye niyet ettim. Böylece Al­lah hem haccımızı hem ömremizi bize nasîb etti.

(Hişâm demiş ki) : Bu haceda hedy kurbanı, sadaka ve oruç yoktu.

 

116- (...) Bize, Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Nü-meyir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm, babasından, o da Âişe (Radiyallahû anha) 'dan naklen rivayet eyledi. Şöyle demiş: Resûlüllah (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem) île Zi'1-Hicce hilâline yakın yola çıktık. Yalnız hacca niyat edeceğimizi zannediyorduk. Resûlüllah (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem):

«Sizden kim ömreye niyet etmek isterse, ömreye niyet etsin...» buyurdular.    

Râvî hadîsi Abde hadîsi gibi rivayet etmiştir.

 

117- (...) Bize yine Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm, babasından, o da Âişe (Radiyallahû anha) 'dan naklen rivayet eyledi. Âişe şöyle demiş: «Zî'1-Hicce hilâline yakın (bir günde) Resûlüllah (Sallat!ahü Aleyhi ve Sellem) île yola çıktık. Kimimiz ömreye, kimimiz hem hacca hem ömreye, bâzılarımız da yal­nız hacca niyet etmiştik. Ben, ömreye niyet edenler arasındaydım...»

Itâvî, hadîsi yukarki râvîlerin hadisleri gibi rivayet etmiş; şunu da söylemiştir. «Bu bâbda Urve:

  Allah, Âişe'nin hacc ve ömre yapmasını takdir buyurmuş; demiş. Hîşâm ise:

  Bu haccda hedy kurbanı, oruç ve sadaka yoktu; ifâdesini kullan­mıştır.»

 

118- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Ebû'l-Esved Muhammed b. Abdirrahmân b. Nevfel'den dinlediğim, onun da Urve'den, onun da Âişe (Radiyallahû anha}'dan naklen rivayet ettiği şu hadisi okudum. Âişe şöyle demiş:

«Veda haccı senesi Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile yola çık­tık. Kimimiz Ömreye, kimimiz hacc ile ömreye, bâzılarımız da yalnız hacca niyet etmiştik. Resûlüllah (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem) yalnız hacca niyet etmişti.                                                 

ömreye niyet edenler (onu eda ettikten sonra) ihramdan çıktılar. Yalnız hacca yahut hacc ile ömreye niyet etmiş olanlar bayram gününe kadar ihramdan çıkmadüar.»

Kaadı İyâz diyor ki: «Bu hadîs Hz. Âişe 'den sahih ri­vayetle naklolunan sahabe fiillerine ve sahabenin muhtelif niyetlerle ih-rârîîa girmelerine muarızdır. Çünkü Hz. Âişe 'nin ömreye niyet etti­ğini göstermektedir.

Hâsıl-ı kelâm şudur ki Âişe (Radiyallahû anha) evvelâ hacca niyet etmiş, sonra cemaata niyetlerini bozmaları emir olunca o da niyetini bo­zarak ömreye niyet etmiştir. Hayızım görerek ömreyi tamamlams"c imkân bulamayınca Peygamber (SaUaîîahü Aleyhi ve Sellem) ona hacca niyet etmesini emir buyurmuştur. Bu suretle Âişe (Radiyallahû anha), haçça niyet etmiş ve haccı ömrenin üzerine bina etmiş yâni kıran yapmıştır. Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'in :

  (Dimareni bırak!) sözünün mânâsı: onu tamâmiyle boz, demek de­ğildir. Çünkü gerek ömreden gerekse haccdan çıkmak ancak niyetle sa-hîh olur. Bu da onları tamamladıktan sonra ihramdan .çıkmakla müm­kündür.

Bu emrin mânâsı: (Ömre fiillerini tamamlama!) demektir.

Ömre: Tavaf, sa'y ve saç kesmek ile tamam olur. Resûlüllah (Saüaîlahü Aleyhi ve Sellem) bunları bırakarak hacca niyet etmesini ve bu suretle hacc-ı kıran yapmasın! yâni tavaftan mâada bütün hacc fiillerini yaparak tavafı hayızından temizleninceye kadar te'hû etmesini emir bu-yur,muştur. Hz.  Âişe  de Öyle yapmıştır.

Ulemâ, Abd b. Humeyd rivâyetindeki (örn ren i kes!) cüm­lesinin bu te'vîli te'yîd ettiğini söylemişlerdir.»

Hz. Âişe yalnız ömre yapmak istemişti. Nitekim diğer ümme-hât-ı mü'minîn ile ashâb-ı kiram hacclarını bozarak ömreye niyet etmişlerdi. Fakat onlar terviye gününden önce ömreyi tamamlaya­rak ihramdan çıkmışlar, sonra terviye günü Mekke'de tekrar hacca niyet etmişler; bu suretle ayrı ayrı birer ömre, birer de hacc ifâ etmiş­lerdi.

Hz. Âişe'ye gelince : Onun ömresi hacc-ı kıranın zınnmda ol­muştu. Onun için de Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Mina'dan döndükleri gün kendisine:

«Senin tavafın hem haccına hem ömrene kâfidir.» buyurmuştu.

Resûlüllah (Sallatjahü Aleyhi ve Sellem), bu sözüyle Hz. Âişe'ye haccı ile ömresinin tamâm olduğunu, yaptığı bir tavafın hem hac hem ömre yerine geçeceğini anlatmak istemişti. Fakat Âişe (Radiyallahû anha) bunu kabul etmiyerek, mutlaka ayrıca bir ömre yapmak istemiş­ti. Bu ömreye niyet ettiği vakit Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ken­disine :

  «Bu ömre ayrıca yapmak İstediğin ömrenir yerinedir.» buyurdular.

Hasbe gecesi hacıların Miııa 'dan Muhassab denilen yere indik­leri geçedir. Muhassab: Mina yolu üzerinde Mekke'ye yakın bir yerdir.

Hadîs-i Şerif şu hükümleri ihtiva etmektedir.

1- Bir kimse nikâhı kendisine haram olan akrabasından bir kadını terkisine alabilir. Onunla bir yerde yalnız kalması da caizdir. Bu cihet ulemâ arasında ittifâkîdir.

2- Haccın üç nev'inden birine  niyet  etmek caizdir. Ulemâ bu mes'elede dahî ittifak etmişlerdir.- İhtilâf hangisinin efdal olduğımdadır.

3- Hz. Âişe   hacc-ı kıran yaptığı hâlde kurban kesmediğini söylemesi müşkil görülmüştür.

Nevevî diyor ki: «Bu, şöyle te'vîl edilebilir: Hz. Âişe bu sözüyle: ihram hâlinde memnu olan koku sürünmek, baş örtmek, av vurmak, saç ve tırnak kesmek gibi şeylerden birini irtikâb etmedim. Onun için bana kurban kesmek, sadaka vermek ve oruç tutmak gibi şey­ler lâzım gelmedi; demek istemiştir.»

 

119- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nakıd ve Zü-hayr b. Harb hep birden tbni Uyeyne'den rivayet ettiler. Amr dedi ki: Bize Süfyân b. Uyeyne, Abdurrahmân b. Kaasim'den, o da babasından, o da Aişe (Radtyallahû anha)''dan naklen rivayet eyledi. Âişe şöyle demiş:

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte yola çıktık. Yalnız hacca niyet edeceğimizi sanıyorduk. Şerife yahud ona yakın bir yere vardığımız zaman hayzımı gördüm. Az sonra Peygamber (Sallafyahü Aleyhi ve Sellem) yanıma girdi. Ben ağlıyordum. Hayzı kasdederek:

  «Nifâs mı gördün?»  diye sordu.

  «Evet!» cevâbıpı verdim.

  «Şüphesiz ki bu, Allah'ın Adem kızlarına takdir buyurduğu bir şey­dir. Sen, hacıların yaptığını yap. Yalnız yıkanmadıkça beyti tavaf etme!» buyurdular.

Resûlüliah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kadınları nâmına sığır kurban etti

 

120- (...) Bana Süleyman b. Ubeydillâh Ebû Eyyûb El-Gaylânî ri­vayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Âmir Abdülmelik b. Amr rivayet etti. (Dedi ki) :* Bize Abdülazîz b. Ebî Selemete'l-Mâcişûn, Abdurrahmân b. Kaasim'den, o da babasından, o da Âişe (Radiyallahû anha)'dan naklen ri­vayet etti. Âişe şöyle demiş:

Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Selktn) ile yola çıktık, aklımızda hacc-datı başka bir şey yoktu. Serîf denilen yere gelince ben hayızımı gördüm. Ass sonra Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi veSellem) yanıma girdi. Ben, ağlı­yordum.

  «Niye ağlıyorsun?)» diye sordu. Ben:

  «Vallahi bu sene yola çıkmamış olmayı dilerdim.» dedim. Resûlül­lah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem):

  «Sana ne oldu? Galiba hayzını gördün»   dedi. Ben:

  «Evet!» cevâbını verdim.

  «Bu, Allah'ın Adem kızlarına taktır buyurduğu bir şeydir. Sen, hacıların yaptığını yap Yalnız temizleninceye    kadar beyti tavaf    etme!» buyurdular,

Mekke'ye vardığımda Resûlüllah (Sallatjahü A leyhi ve Sellem) ashabına :

  «Bu baççınızı ömre yapın!» buyurdu.

Bunun üzerine cemâat ihramdan çıktılar. Yalnız beraberinde hedy kurbanı olanlar çıkmadılar. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile Ebû Bekir, Ömer ve zenginlerin yanmda hedy kurbanı vardı. (İhramdan çı­kanlar) sonra Mina'ya gittiklerinde hacca niyet ettiler. Bayram günü gelince ben temizlendim. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selletn) emir bu­yurdu, ben de tavâf-ı ifâzamı yaptım. Bize sığır eti getirdiler:

  Bu, nedir? diye sordum.

  Resûlüllah (SaHaf{ahü A leyhi ve Sellem), kadınları nâmına sığır kur­ban etti; dediler.

Hasbe gecesi olunca:

  «Yâ Resûlallah! Âlem *hace ve umreyle dönüyor; ben yalnız bir hacda dönüyorum.» dedim. Bunun üzerine (kardeşim) Abdurrahmân b. Ebî Bekr'e emir buyurdu, o da beni devesinin terkisine aldı.

Çok iyi hatırlarım! Genç yaşta bir kadındım. Uyuklardım da yüzüm semerin ağacına çarpardı. Ten'ime vardığımızda orada âlemin yaptığı öm­re ye mukaabil ben de ömreye niyetlendim.

 

121- (...) R;ına Ebû Eyyûb EI-Gaylânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Behz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd, Abdurrahmân'dan, o da ba-basındim. «> da Aişe (Radiyallahû an/m)'dan naklen rivayet etti. Şöyle de­miş :

«Hacca telbiye getirdik; Serîf'e vardığımız vakit ben, hayzımı gör­düm. Az sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yanıma girdi. Ben ağlıyordum...»

Râvi, hadîsi Mâcişûn hadîsi gibi rivayet etmiştir.

Yalnız Hammâd'ın hadîsinde:

«Peygamber (Sallaîjahü Aleyhi ve Sellem) i   ile Ebû Bekir, Dmer ve zenginlerin yanında hedy kurbanı vardı. Sonra (ömreden hılle çıkanlar) Mi-naya gittikleri vakit hacca niyet ettiler.» cümlesiyle;     

«Ben, genç yaşta kadındım, uyuklardım da yüzüm semerin ağacına çarpardı.» ifâdesi yoktur.

 

122- (...) Bize İsmâîl b. Ebî Üveys [28] rivayet etti. (Dedi ki) : Bana, dayım Mâlik b. Eres rivayet etti. H.

Bize Yahya b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Abdurrah-mân b. Kaasim'den dinlediğim, onun da babasından, onun da Âişe (RüdiyaÜahû anha) 'dan naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum: Resûlül-lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yalnız hacc-ı îfrâd yapmış.

 

123- (...) Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İshâk b. Süleyman, Eflâh b. Humeyd'den, o da Kaasim'-den, o da Âişe (Radiyallahû anha)'dan naklen rivayet eyledi. Şöyle demiş:

«Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile hacc aylarında, hacc yer­lerinde ve hacc gecelerinde hacca niyet ederek yola çıktık. Serîf denilen yere indiğimizde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ashabının yanma Çıkarak:

— Sizden hanginizin yanında hedy kurbanı yok da haccını ömre yap­mak isterse yapsın! Beraberinde hedyi olanlar bunu yapmasın! buyurdu.

Bunun üzerine beraberinde hedyi olmayanlardan bâzıları ömreye ni­yet etti, bâzıları da onu terk ettiler. Resul üllah (Sallallahü Aleyhi ve Sillem) in yanında hedyi vardı. Ashabından vakti hâli yerinde olan bâzı kimse­lerin de hedyleri vardı. Müteakiben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) benim yanıma girdi. Ben ağlıyordum.

  Neye ağlıyorsun? diye sordu. Ben:

  Ashabına söylediklerini işittim, umreyi de duydum. (Hâlbuki ben, ömreden mahrumum)  dedim. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

—Nen var? diye sordu.

  Namaz kılamıyorum! dedim.

  O' sana zarar etmez. Sen, haccında dâim ol! Umulur ki Allah onu sana nasîb edecektir. Sen, benât-i Âdem'den birisin. Allah onlara  neyi takdir buyurduysa, sana da onu takdir etmiştir; buyurdu.

Bunun üzerine haccıma devamla yola çıktım. Mina'ya indiğimiz va­kit temizlendim. Sonra beyti tavaf ettik. Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem), El-Muhassab denilen yere indi. Ve Abdurrahman b. Ebî Bekr'i çağırarak:

  Kız kardeşini haremden çıkar da ömreye niyet etsin, sonra beyti tavaf eylesin! Ben, sizi burada bekleyeceğim; Dedi.

Biz de (Ten'îm'e) çıktık, (orada ömreye) niyetlendim. Sonra beyti ve Safa ile Merve'yi tavaf ettim. Müteakiben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yanına geldik gece yarısı, konakladığı yerde duruyordu. Bana :

  Bitirdin mi? diye sordu.

  Evet; cevâbını verdim.

Bunun üzerine ashabına hareket emrini verdi. Yola çıktı,  (Mekke'ye varınca) evvelâ beyt-i şerife uğrayarak sabah namazından önce onu tavaf etti. Bil'âhara Medine'ye  (müteveccihen)  yola çıktı.»

 

124- (...) Bana Yahya b. Eyyûb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-bâd b. Abbâd El-Mühellebî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Ömer, Kaasim b. Muhammed'den, o da Ümmü'l-Müminîn Aişe (Radiyallahû anha) 'dan naklen ,rivayet etti. Âişe (Radryaîlahû anha) ;

«Kimimiz yalnız hacca niyet ettik, bâzılarımız kıran, bâzılarımız da temettü' yaptı.» demiş.

 

(...) Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bekr haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ubeydullah b. Ömer, Kaasim b. Muhammed'den naklen haber verdi. Kaasim:

«Âişe hacca niyet etmiş olarak geldi.» demiş.

125- (--) Bize Ubeydullah b. Meslete'bni Ka'neb rivayet etti. (De­di ki) : Bize Süleyman yâni İbni Bilâl, Tahyâ yâni İbni Saîd'den, o da Amra'dan naklen rivayet eyledi. Amra şöyle demiş: Ben, Âişe 'yi şunu söylerken işittim:

«Resûlülfah (SallaŞahü Aleyhi ve Sellem)   ile Zî'l-Kaadenin yirrtıibeşinde yoto çıktık Yalnız hacc yapılacak sanıyorduk. Mekke'ye yaklaştığımız vakit Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi veSettem) yanlarında hedy olmayanlara beyti tavaf edip Safa ile Merve arasında sa'yi îfâ ettikten sonra ihramdan çıkmalarını emir buyurdu.»

Âişe iRadiyaltahû anha) (sözüne devamla)   (Dedi  ki) :  «Bayram günü bize sığır eti getirdiler. Ben :

  Bu nedir? dedim.

  Resûlüllah (SaUaİUıhüAleyh'veSellem)zevceleri nâmına kurban kes­ti;  dediler.»

Râvî Yahya demiş ki: «Ben, bu hadîsi Kaasim b. Muhammed'e an­dım da :

  Vallahi Âişe, hadîsi sana olduğu gibi söylemiş; dedi.»

 

(...) Bize Muhammedü'bnu'l-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdüivahhâb rivayet etti. (Dedi ki) : Yahya b. Saîd'i şöyle derken işit­tim : Bana, Amra haber verdi, o da Âişe (Radiyaltahîı ünftaj'dan işitmiş. H.

Bize, bu hadîsi İbni EM Ömer de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süf-)ân, Yahya'dan bu isnâdla bu hadîsin mislini rivayet eyledi.

 

126- (...) Bize Ebû Bekir b. Em Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Uleyye, İbni Avn'dau, o da İbrahim'den, o da Esved'den, o da Üm-mü'1-Mü'münîn'den naklen rivayet etti. H.

Bir de Kaasim'den, o da Ümmü'l-Mifminîn'den naklen rivayet etti ki, Ümmü'l-Mü'minîn (Âîşe) şunları söylemiş

«Dedim ki : Yâ Resûlallah! Âlem memleketlerine iki ibâdetle dönü­yor, bense bir ibâdetle dönüyorum. Resûliillah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

— Bekle de temizlendiğin vakit Ten'îme çık, oradan ihrama gir! Son­ra bizi filân yerde bul! —Râvî: Zannederim yârın; buyurmuş, dedi.—

Lâkin bu ömre, senin katlanacağın meşakkate göredir. —Yahut: Senin nafakana    göredir.— buyurdu.»

 

127- (...) Bize İbnü'l-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Adiyy, İbni Avn'dan, o da Kaasim ile İbrahim'den naklen rivayet etti ve: «Bunların hadîslerini birbirinden ayıramıyorum.» dedi. Ümmü'l-Mü'mînîn  (Âişe) (Radiyallahü anha) :

«Yâ Resûlallah! Âlem iki ibâdetle memleketlerine dönüyor...» demiş.

Havı, hadîsi bu şekilde rivayet etmiş.

 

128- (...) Bize Züheyr b. Harb ile İshâk b. İbrâhîm rivayet ettiler. Züheyr (Bize rivayet etti.), İshâk ise (Bize haber verdi) tâbirlerini kul­landılar. İshâk dedi ki: Bize Cerîr, Mansûr'dan, o da İbrahim'den, o da Esved'den, o da Âişe (Radiyallahâ anha) 'dan naklen haber verdi. Âişe şöyle demiş; «Resûlüllah (Sallallalıü Aleyhi ve Sellem) He yola çıktık. Yalaız hacc yapılacak sanıyorduk. Mekke'ye vardığımızda beyti tavaf ettik. Müteakiben Eesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ;

  Hedy kurbanı getirmeyenlerin ihramdan çıkmasını emir buyurdu. Bunun    üzerine    hedy    getirmeyenler    ihramdan    çıktılar.    Resûlüllah (Sallaİ,lahü Aleyhi ve Sellem)  'in zevceleri de hedy getirmemişlerdi. Onlar da ihramdan çıktılar.»

Âişe (Radiyallahû anha)(sözüne devamla) demiş ki: «Ben, hayız gör­düm de beyti tavaf edemedim. Hasbe gecesi olunca:

  Yâ Resûlallah! Âlem ömre ve hacc ile dönüyor; bense yalnız hacc ile dönüyorum; dedim. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  Sen, Mekkee'ye geldiğimiz gecelerde tavaf etmedin miydi? diye sordu. Ben:

  Hayır! cevâbını verdim.

  Dyle ise kardeşinle Tenime git de örn reye niyetlen! Sonra bulu­şacağımız yer filân yerdir; buyurdular.»

Safiyye :  «Zannederim sizi ancak ben alıkoyacağım.» dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);

  «Allah hayırım versin! Sen bayram günü tavaf etmedin iniydi?» diye sordu. Safiyye (Radiyaîlahü anh) :

  «Hay hay ettimdi.» cevâbını verdi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):  

— «Zararı yok, dön!» buyurdular.

Âişe (Radiyallahû anha) demiş ki: «Müteakiben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Mekke'ye girerken, ben de oradan çıkarken —yahut ben Mekke'ye girerken; o da oradan çıkarken— bana rastladı.»

Râvi tshâk: ve şeklinde rivayet etti.

 

129- (...) Bize bu hadîsi Süveyd b. Saîd dahî Aliyyü'bnü Mtishir'-den, o da A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Esved'den, o da Âişe (Hadiyalkıhüanha))'dan naklen rivayet eyledi. Âişe:

«Telbiye getirerek Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile yola çık­tık: hacc ve ömre hatırımıza gelmiyordu...» demiş.

Râvî bu hadîsi Maıısûr hadîsi mânâsında rivayet etmiştir.

 

130- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. el-Müsen-nâ ve İbni Beşşâr hep birden Gunder'den rivayet ettiler. İbnirl-Müsennâ (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Hakem'den, o da AHyyü'bnü Hüseynden, o da Âişenin âzâdlısı Zekvân'-dan, o da Âişe (Radtyallahûanhaydan naklen rivayet eyledi. Âişe şöyle demiş:

Resûlüllah (Saltaftahü Aleyhi ve Sellem)Zühicce'nin dördünde veya be­şinde öfkeli bir halde gelerek yanıma girdi.

  Seni kim kızdırdı yâ Resulâİlah!    Allah onu cehenneme  atsın! dedim.

  Duymadın mı? Bu adamlarj bir emir verdim; bir de bakhm tered-düd ediyorlar!.. —burada Hakemi zannederim (galiba tereddüd ediyorlar) buyurmuş; Demiş

— Geride bıraktığım şu vak'a tekrar karşıma çıksa, yanımda hedy ge­tirmez; onu satın alırdım. Sonra bunların çıktığı gibi ihramdan çıkardım.» buyurdular.

 

131- (...) Bize bu hadisi Ubeydullah b. Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Hakem'den rivayet etti. (O da) Aliyyü'bnü Hüseyre'i Zekv ândım, o da Mşe(Radiyallahû anha) dan naklen rivayet ederken dinlemiş. Âişe :

«Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Seilem) zilhiccenin dördünde veya beşinde geldi...» âemiş. Kavi, Gunder hadîsi gibi rivayette bulunmuş; yal­nız Hakem'in «tereddüt ediyorlar» cümlesindeki şekkini anmamıştır.

 

132- (...) Bana Muhammed b. Hâtiııı rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bchz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Tâvûs, babasından, o da Âişe (Radiyallahû anini) "dan naklen rivayet eyledi, ki Âişe ömreye niyet ederek (Mekke'ye) gelmiş; fakat henüz Beyti tavaf etmeden hayz görmüş; müteakiben hacca niyet ederek (tavaftan ma'adâ) bütün hacc fiillerini ifâ etmiş. Nefr günü Peygamber (Sallallahü A ieyhi ve Sellem) kendisine :

«Bu tavafın hem haccına hem de ömrene kâfidir.» buyurmuş. Âişe bunu kabul etmemiş. Peygamber (SaUalîakü Aleyhi veSellem) de kendisini Abdurrahmân ile Tcn'îm'e göndermiş; ve —hacedan sonra— orada öm­reye niyet etmiş.

 

133- (...) Bana Hasen b. Aliy el-Hulvânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Zeydü'bnü Hubâb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana İbrahim b, Nâfî' rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdullah b. EM Necîh, Mücâhid'den, o da Âişe (Radiyalîahû anha)'dan naklen rivayet etti. Âişe Şerif de hayz gör­müş; ve Arafât'da temizlenmiş. Bunun üzerine Resûltillah (Sallallahü A îeyhi ve Sellem)  ona:

«Safa île Merve arasında tevâf yapman, sana hem haccın hem ömren İçin kâfidir.»  buyurmuşlar.

 

134- (...) Bize Yahya b. Habib El-Hârisi rivayet etti. <D-.cii K:i-Bize Hâlid fc. Haris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kurre rîvâvtt etti. (Dedi ki) : Bize Abdülhamîd b. Cübeyr b. Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Safiyye binti Şeybe rivayet eyledi. Dedi ki: Âişe (Raâiyallahü anha)*

  Yâ Resûlâllah! Başkaları iki ecirle dönerken ben bir ecirle ini döneceğim? dedi. Bunun üzerine Peygamber   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Abdurrahmân b. EM Bekr'e onu Ten'îm'e götürmesini emir buyurdu.

Âişe (Radiyallahû anha) bunu şöyle anlattı: «Kardeşim beni devesinin üzerinde terkisine aldı. Ben baş örtümü kaldırarak boynumu açmağa başladım. Abdurrahmân deveyi sürdüğü çubukla ayağıma vurdu. Ona :

  (Burada)   bir kimse görüyor musun? dedim. Hâsılı ömreye ni­yetlendim. Sonra dönüp geldik. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cl-Muhassab'da iken yanına vardık.

Görülüyor ki, bütün bu rivayetler aynı hâdiseye aiddir. Şimdi bun­ları birer birer gözden geçirerek bâzı cümlelerini izah edelim :

Ebû   Bekr   b.   Ebî    Şeybe    rivayetinde Hz.   Âişe:

«Yalnız hacc edilecek sanıyorduk» demiştir. Bunun sebebi A s -hâb-ı Kiram 'in hacc aylarında Ömre yapılamaz zannetmeleridir, Yahud bu sözle ashabın ekseriyetle hacca niyet ettiklerini, bir ihtimâle göre de Peygamber (Sallallahü. Aleyhi ve Sellem) 'in hâlini anlatmak istemiş­tir.   Âişe (Radiyallahû anha) ömreye niyetlenmişti.

Şerif: Mekke'ye sekiz-on mil mesafede bulunan bir yerdir. Oraya vardıkları zaman Hz. Âişe hayz görmüş ve hacedan mahrum kalıyorum endişesîle ağlamıştır. Bu sırada Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  onun yanına girmiş; niçin ağladığını anlayınca onu teselli için :

«Bu, Allah'ın Adem kızlarına takdir ettiği bir şeydir» buyurmuştur. Yâ. ni : «Bu iş sâde senin başında değildir; o bütün benât-ı Adem'in başına gelen bir hâldir; nitekim bevl ve kazurat gibi şeyler bütün insanlara âmm ve şâmildir.»

Buhâri bu hadîsle istidlal ederek hayzın bütün benât-ı Âdem'e şâmil olduğunu söylemiş; onu ilk defa Benî İsrail kadınlarının gördü­ğünü iddia edenlere re d cevâbı vermiştir.

Filhakika Hakem'in sahih bir isnâdla Hz. îbnı Abbâs’dan rivayet ettiği .bir hadîsde :                          

«Hayz Havva (Aleykisselâm) cennetten çıkarıldıktan sonra onunla baş­lamıştır.»   denilmiştir.

Süleyman b. Ubeydillâh rivâyetindeki «Hasbe ge­cesinden murâd: hacıların Mina'dan dönüşde geceledikleri «el-Mu-hassab»dır. Bu yor Mekke ile Mina arasındadır. Teşrik gün­lerini müteâkıb orada bir gece kalmışlardı.

Muhammed b. Abdîllâh b. Nümeyr rivâyetin­deki : «Ömrr\t de duydum" cümlesi Kaadi İvaz 'm beyânına göre Müslîmin ekseri râvîlcri taıaımdan ba şekilde tesbît edilmiş­tir. Mezkûr cümleyi ; «Halbuki ben ömreden mahrumum» diye rivayet edenler de olmuştur ki, doğrusu da budur.

Resûlüllab (SalU$ahüAU'yhiveSellem)m : «Nen var?» suâline Hz. Âişenin : «Namaz kılamıyorum» diye cevab vermesi hayzm en güzel kinayelerinden biridir.

Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyetindeki: «İki ibâdeUden murâd: hacc ile ömre, «bir ibâdet» ise yalnız hacctır. Netekim müteâkıb rivayette bu cihet tasrîh olunmuştur.

«Yahut, senin nafakana göredir» cümlesindeki «yahut» kelimesi ResûIüHah (Salkllahu Aleyhi ve Seîlem) in sözüdür; ve tenvî için kullanıl­mıştır; yahut râvînindir. Bu takdirde «meşakkate» mi, yoksa «nafakana göre» mi buyurduğunda râvi şekketmiş demektir.

Züheyr b. Harb rivâyetindeki «Safiyye: zannederim sizi ancak ben alıkoyacağım dedi.» cümlesiyle, ümmül-müminîn Hz. Sa­fiyye (Raâiyallahû anha) nın veda tavafından evvel hayz gördüğüne işaret olunmuştur. Hz. Safiyye bu sözü Peygamber (Salla!lahit Aleyhi veSellem) Medine'ye dönmek istediği zaman söylemiş; ve hayzından temizlenerek veda' tavafını yapması için kafileyi bekleteceğinden dolayı Özür beyân etmiştir. Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi veSellem) kendisine:

«Allah hayrını versin...» mukaabelesinde bulunmuştur. Fahri Kâinat (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz bu mânâda «akrâ» ve"«halkaa» ke­limelerini kullanmıştır.

«Akrâ» Allah vücudunu yaralasın; «halkaa» traş etmek suretiyle elem versin, yahut boğazını acıtsın, mânâlarına gelir. Ebû Ubeyd: «Hadîs uleması bunu (akrâ, halkaa) diye rivayet ederlerse de doğrusu (akran halkan) dır. Vukuunu dilemedikleri bir şeye duâ etmekde Arap­ların âdeti budur.» demiştir. Kendisine:

  Bu kelimenin  «akrâ»  şeklinde okunmasını niçin caiz görmüyor­sun? denilince:

  Çünkü  «fa'lâ»  vezni sıfat olarak kullanılır:  duada kullanılmaz» cevâbını vermiştir.

«El-Muhkem» sahibi «akraa»mn burada masdar olduğunu söylüyor. Bâzılarına göre bu cümleden murâd :    «Safiyye   uğursuzluğundan dolayı kavmini yaralar; onları traş eder» demek olduğunu söylemiş­lerdir. «Akrâ»nın hayız gören mânâsına geldiğini iddia edenler de vardır.

Nevevî (631-676) diyor ki: «Akra'nın : Allah onu kısır bırak­sın! halkaanın ailesi için uğursuz yapsın! mânâlarına geldikleri de söy­lenir. Bu kavillerin her birine göre cümlenin asıl mânâsı, anlattığımız şekildedir. Sonraları Araplar mânâyı genişleterek onun hakikatini kas-d'etmez olmuşlardır. Netekim (elleri topraklansın!) ve (Allah belâsını versin, ne cesurmuş; ne de şâirmiş!) sözleri dahî bu kabildendir.»

Resû!-i Ekrem (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)'in Hz. Safiyye'ye: «Zarcın yok, dön!» buyurması: «Minâ’dan veda' tavafını yapmadan Medine'ye dön!» manasınadır.

Mus'ıd: Bir yere giren, münhebit yahud mütehebbit: bir yerden çıkan demektir. Müennesleri: münhebita ve mühebbita gelir.

Ebû Bekr b. .Ebî Şeybe 'nin ikinci rivayetinde : «Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) öfkeli bir hâlde gelerek yanıma gir­di.» deniliyor. Buna sebeb, verdiği emre karşı ashabının tereddüd gös­termeleridir. Zîrâ Peygamber (SaüaHahü Aleyhi ve Sellem) onlara traş ola­rak ihramdan çıkmalarını emir buyurmuş; onlar bu hususda mütereddid davranmışlardı. Bunun üzerine:

«Geride bıraktığım şu vak'a tekrar karşıma çıksa yanımda hedy ge­tirmez; onu satın alırdım; sonra bunların çıktığı gibi ihramdan çıkardım»

buyurdular. HesûliıllahıSaîlallahü Aleyhi ve Sellem)'in bundan muradı: «As­habımdan müşahede ettiğim bu tereddüdü ihrama girmeden bilmiş ol­saydım, ben de ömreye niyet eder; yanımda hedy getirmez, onu Mekke'ye vardığımda satın alır; ömreden sonra ihramdan çıkardım.» de­mektir.

Muhammed b. Hatim rivâyetindeki «rîcfr günü»nden mu-râd: Hacıların   Mina'dan çekildikleri gündür.

Müteâkıb rivayetteki: «Safa ile Merve arasında tavaf «Safa   ile   Merve arasında yapılan *sai»den ibarettir.

Yahya b. Habîb rivayetinde Hz. Âişe'nin başörtüsünü boynundan açtığı, kardeşi Abdurrahman'ında deveyi sürdüğü çubukla onun ayağına vurduğu bildiriliyor. Biradan anlaşılıyor ki Âişe (RadiyaUahü anha) oralarda kimse olmadığını görerek, sıcaktan biraz ne­fes almak için başörtüsünü aralamış, kardeşi ise tesettüre riâyet etme­diği için ayağına vurmuştur. Hz. Âişe «Burada hiç bir kimse görü­yor musun?» demekle kendilerinin insandan hâlî bir yerde bulundukla­rına, karşılarında kendisinden kaçmak îcâb edecek ecnebi bir kimse bu­lunmadığına işaret etmiştir

 

Bu Rivayetlerden  Çıkarılan Hükümler :

 

1- Hz. Âişe hadîsinin bâzı rivayetleri unun evvulâ ömreye niyet ettiğini göstermekte; bâzılarında ise «Yalnız hacc yapacağımız: sa­nıyorduk.»  denilmekledir.

Evvelce de işaret ettiğimiz gibi Hz. Âişe'nin hacca mı yoksa umreye mi niyetlendiği hususunda pek muhtelif rivayetler vardır. Bu sebeple ulemâ da ihtilâfa düşmüşlerdir. Bâzıları hacca niyet ettiğine kâail olmuş; ömreye niyetlendiğini bildiren rivayetlerin hatâ olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre Hz. Âişe yanında hedy kurbanı bulun­durmamış, Peygamber (Salla\lahü Aleyhi ve Seîlem) bu gibilerin haccı boza­rak ömreye niyetlenmelerini emir buyurunca o da hece niyetini boza­rak ömreye niyetlenmiş, fakat ömreyi bitiremeden hayı*, görmüş, bu se­beple Resûlüllah ( Aleyhi ve Seîlem) hacca niyetlenmesini emir bu­yurmuş, o da hacca niyetlenerek hacc-i kıran yapmıştır.

Vakfede hayızlı bulunmuş; bayram günü temizlenerek tavâf-ı ifâ-zayı yapmıştır. İbni Hazm'in beyânına göre Mekke'ye gi­derken Şerif denilen yere vardıkları zaman Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) ashabını haccı bozarak ömre yapmakla bozmamak arasında muhayyer bırakmıştır.

Ebû Ömer İbni Abdilberr: «Hz. Âişe 'nin haccı hakkındaki ıztırâbı büyüktür. Ulemâ bu husustaki rivayetleri tevcih için pek çok şeyler söylemiş, fakat bu rivayetlerin arasını bulamamışlardır.» diyor.

Hadîsin râvilerinden Kaasim , Hz. Âişe'nin hacca niyet ettiğini söylemiş.   Urve   ise:    «Âişe  ömreye niyet etti.» demiştir.

Aynî diyor ki: «Hz. Âişe 'den sabit olan meşhur rivayete göre kendisi yalnız hacca niyet etmişti. Peygamber (Sdllallahü Aleyhi ve Seîlem), ona ömreyi terketmesini emir buyurmuştu. Hz.   Âişe 'nin:

— Arkadaşlarım hacc ve ömreyle dönerken ben yalnız haccla dönü­yorum; sözü buna delildir.»

2- îhrâma giren bir kadın hayız görürse tavâfdan mâada bütün hacc fiillerini ifâ edecekdir. Böylesi temizlenmeden tavaf ederse bir de­ve kesmesi icâb eder. Cünub ve nifâslı olarak Kabe'yi tavaf etmenin hükmü de budur.

Âbdestsiz tavafa gelince: Yapılan tavaf, tavâfı-u kudüm ise sadaka vermek gerekir. îmam Şafiî 'ye göre bu tavafa îtibar yoktur. Çünkü temizlik, tavafın şartlarındandır.

Tavâf-ı ziyareti âbdestsiz yapan, bir koyun kesmelidir.

3- İbâdete mâni zuhur ettiği zaman ağlamak caizdir.

4- Bir kimse zevceleri nâmına sığır kurban edebilir.

Nevevî ; «Bu hadîs, Peygamber (Salhtlahü Aleyhi veSellem) 'in zevceleri namına, i: ur hân kesmek İçin onlardan izm aldığına hnmledilmiştir. bir Kimsenin izinsiz, başkası nâmına kurban kesmesi caiz değildir.- diyor.

Nevevî"iıin bit m'izü vâcib olan kurban hakkındadır. Nafile kur­ban için, izin şart delildir.

îmam Mâlik bu hadîsle istidlal ederek, kurban için sığırın, deveden efdal olduğunu söylemiştir.

Diğer imamlara göre deve, sığırdan efdaldir.

5- Mekke 'den Ömreye niyet eden kimsenin hüle yâni harem dışına çıkması îcâb eder. Bu rivayetlerde ömre için   Tenî’m 'in tâyin buyurulması, Harem-i Şerife en yakın yerlerden olduğu içindir.

Bâzıları, Mekkeliler için Ci'râne'nin; ondan sonra Hudeybiye 'nin efdal olduğunu söylemişlerdir.

6- Kadın, seferde olsun hazarda olsun nikâhı haram olan akrabası ile bir arada kalabildiği gibi, onun terkisine binmesi de caizdir.

 

135- (1212) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe üe İbni Nümeyir rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Süfyân, Amr'dan [29] rivayet etti. Ona da Amr b. Evs haber vermiş. (Demiş ki) : Bana Abdurrahman b. Ebî Bekr haber verdi kî, Peygamber (SdllaUahü Aleyhi ve Sellem), Âişe'yi terkisine alarak Ten'îm'den ömre yaptırmasını kendisine emir buyurmuş.

 

136- (1213) Bize Kuteyfaetu'bnü Saîd ile Muhammed b. Rumh hep birden Ley s b. Sa'd'dan rivayet ettiler. Kuteybe (Dedi ki) : Bize Leys, Ebû'z-Zübeyir'den, o da Câbir (Radfyatlahüanh)'âa.n naklen rivayet ey­ledi. Câbir şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte biz haec-ı ifrâda; Âişe (Radiyallahü anha) ise ömreye niyet ederek (Mek­ke'ye) geldik. Şerife vardığımızda Âişe hayzını gördü. Mekke'ye gelince biz, Kabe'yi ve Safa ile Mervr arasını tavaf ettik. Resûlüllah (SaUaüahü Aleyhi ve Sellem), yanında Hedy bulunmayanlarımıza ihramdan çıkmamı­zı emir buyurdu.

  «Bize   ne   helâl   olacak?»   dedik;   Resûlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  «Ihrâmlıya haram olan her şey!» buyurdular.

Bunun üzerine kadınlarla cima' ettik, güzel kokular süründük ve elbisemizi giydik. Arafe günüyle aramızda ancak dört gece vardı. Senra terviye günü tekrar hacca niyet ettik. Bundan sonra Resûlüllah (SalUtllahü Aleyhi ve Sellem), ÂiştfRadiyailahü anha)'nm yanma girdi. Âişe ağlıyordu. Ona:

  «Hâlin nedir?»   diye sordu. Âişe:

  «Hâlim hayız görmüş olmamdır; başkaları ihramdan çıktı, ben çıkamadım; beyti de tavaf edemedim. Âlem şimdi hacca gidiyorlar.» de­di. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) .

  Bu, Allah'ın, Âdem kızlarına    tekdir buyurduğu bîr şeydir. Yıkan sonra hacca niyet et!» buyurdular.

Âişe de öyle yaptı. Ve bütün vakfe yerlerinde durdu. Temizlendiği vakit Kabe'yi ve Safa ile Merve'yi tavaf etti. Sonra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  «Haccınla ömrenin ikisinden beraberce hille çıktın.»buyurdu. Âişe:

  «Yâ Re sû la İlah! Ben, içimden hacca gidip, beyti tavaf etmediğimi hissediyorum» dedi. Peygamber

— «Dyle İse yâ Abdirrahmân! Bunu götür de Ten'îmden ömre yaptır!» buyurdular. Bu vak'a Hasbe gecesi olmuştu.

 

(...) Bana Muhammed b. Hatim ile Abd b. HumeyJ rivayet ettiler. İbni Hatim (Haddesenâ), Abd (Ahberamâ) tâbirlerini kullandılar. Abd (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bekr haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi, o da Câbir b. Abdillâh (Radiyallahû anhüma)'yi şunu söylerken işitmiş: Pey­gamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) , Âişe (Radiyallahû anha)'mn yanına gir­di, Âişe ağlıyordu...»

Râvî, hadîsi sonuna kadar Leys hadisi gibi rivayet etmiş, fakat bun­dan önce Leys hadîsinden bir şey söylememiştir.

 

137- (...) Bana Ebû Gassân El-Mismaî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz yâni İlmi Hişâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, Matar'dan, o da Ebû'z-Zübeyir'den, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivayet eyledi ki «Peygamber (Saltallahü Aleyhi ve Seltem)'m haccında Âişe (Radiyallahû anha)   ömreye niyet etmiş...»

Bâvi bu hadîsi Leys hadîsi mânâsında rivayet etmiş. Şunu da ziyâde eylemiştir: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yüksek ahlâklı bir zât idi. Âişe bir şey arzu etti mi onun arzusunu yerine getirirdi. Bu sebeple onu Abdurrahman b. Ebî Bekir'le gönderdi de Ten'îm'den ömre yaptı.»

Matar demiş ki: «Ebû'z-Zübeyir :

— Âişe haccettiği vakit Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SeUem)\\e be­raber bulunduğu haccda nasıl yaptıysa öyle yapardı; dedi.»

 

138- (...) Bize Ahmed b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Zü-heyir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû'z-Zübeyir, Câbir (Radiyallahü anh) dan naklen rivayet etti. H.                                                                  .

Bize Yahya b. Yahya da rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Ebû Hayşeme, Ebû'z-Zübeyir'den, o da Câbir (Radiyalîahü anh) 'dan nak­len haber verdi. Câbir şöyle demiş: ResûlüM&h (Süllallahü Aleyhi ye Sellem) ile birlikte hacca niyet ederek yola çıktık. Yanımızda kadınlarla çocuk­lar da vardı. Mekke'ye varınca beyti ve Safa ile Merve'yi tavaf ettik. Müteakiben Besûlüllah (Sallaltahii Aleyhi ve Sellem), bize :

  «Yanında hedy olmayan ihramdan çıksın.»  buyurdu. Biz:

  «Bize hangi şey helâldir?» diye sorduk;

  «H«r ş«y h«MUclır.» buyurdu.

Bunun üzerine kafalarla cima1 ettik, elbisemin giydik ve koku sü­ründük. Terviye günü gelince hacca niyet ettik. Bize Safa ile Merve arasında yaptığımız ilk tavaf kâfi geldi. Sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) deve ile sığırda müşterek olmamızı emir buyurdu. Bizden her yedi kişi bir devede müşterek olacaktı.

 

139- (1214) Bana Muhammed b. Hâtîm rivayet etti. (Dedi ki) :

Bize Yahya b. Saîd, îbni Cüreyc'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ebû'z-Zübeyir, Câbir K. Abdülâh (Raâiyallahü anhüma) 'dan naklen haber verdi. Şöyle demiş:

«İhramdan çıktığınız vakit Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Mina'ya müteveccihen hareket ettiğimizde (tekrar] ihrama girmemizi «mir buyurdu. Biz de Ebtah'da ihrama girdik.»

 

140- (1215) Bana (yine) Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vahyâ b. Saîd, İbni Cüreyc'den rivayet etti. H.

Bize Aöd b. Humeyd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bekr haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ebû'z-Zübeyir haber verdi. Kendisi, Câbir b. Abdillâh (Radiyallahü anh) 'ı:

«Gerek Peygamber (SallalUthü Aleyhi ve Sellem) gerekse ashabı Safa Ne Merve arasında bir tavaf dan başka tavaf yapmadılar.» derken işitmiş.

Muhammed h, Bekr, kendi rivayetinde: «İlk tavafından başka» kay­dını ziyâde etmiştir.

 

141- (1216) Bana (yine) Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd, tbni Cüreyc'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ata' haber verdi. (Dedi ki) : Câbir b. Abdillâh (Radiyallahû anhüma) 'yi yânımda bulunan bâzı kimseler içinde şunu söylerken işittim:

«Biz, Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ashabı yalnız hacca niyet ettik.»

Atâ' demiş ki: Câbir şunu söyledi:

«Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), Zi'1-Hicce'nin dördüncü saba­hı gelerek ihramdan çıkmamızı bize emir buyurdu.»

Yine Atâ' şöyle demiş: «Câbir : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

—İhramdan çıkın da kadınlarınızla cima' edin ! buyurdular; dedi.»

Atâ' şunu da söylemiş: «Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) asha­bına (kadınlarla cima' etmeyi) kat'î olarak emir buyurma mı ş, lâkin ka­dınları, onlara helâl kılmıştır.»

(Hz. Câbir sözüne şöyle devam etmiş) : «Biz:

— Arafe ile aramızda ancak beş gece kalinisken Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kadınlarımızla cima' etmeyi, sonra zekerlerimizden meni damlayarak Arafat'a gelmemizi bize emir buyurdu? dedik.» Câbir (bunu söylerken) eliyle işaret ederek Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ara­mızda ayağa kalktı, diye işaret etti. Elini hareket ettirerek yaptığı işa­reti hâlâ görür gibiyim. Sonra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuş:

  Bilirsiniz ki ben, sizin Allah'dan en ziyâde korkanınız, en doğru söyleyeniniz ve en iyinizi m. Yanımda neciyim olmasaydı mutlaka ben de sizin çıktığınız gibi ihramdan çıkardım. Arkamda bıraktığım şu is bir daha önüme çıksaydı yanımda hedy getirmezdim. Öyle ise ihramdan çıkın!

(Câbir dedi ki) : «Bunun üzerine hemen ihramdan çıktık (Resûlüllah (Sdllallahü Aleyhi ve SellemYin emrini dinledik ve itaat ettik.»

Atâ' diyor ki: Câbir şunları söyledi.

«Az sonra Ali vergi toplamaktan geldi, Resûlüllah (Salla'-lahü Aleyhi ve Sellem) ona:

— Neye niyet ettin? diye sordu. AH:

  Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) neye niyetlendiyse ben  de ona niyet ettim; cevâbını verdi.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  ona :

— Hedy gönder ve İhrâmlı olarak beklet buyurdu. Alî, ona bir hedy kurbanı verdi. Bunun üzerine Sürâkatü'bnü Mâlik b. Cü'şum:

  Yâ Resûlallah! Bu iş, yalnız bu seneye mi mahsûs, yoksa ebediyen devam edecek mi? diye sordu. Resûlüllah (Sallatlahü Aleyhi ve Selîem) :

— Ebediyen devam edecek! buyurdular.

 

142- (...) Bize İbni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bana, babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülmelik b. Ebî Süleyman, Atâ'dan, o da Cabir b. Abdillâh (Radiyallahü anfıüma) 'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Resûlüllah (Salktllahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte hacca niyet et­tik. Medine'ye varınca ihramdan çıkmamızı ve haccımızi ömreye tebdîl etmemizi emir buyurdu. Bu bize ağır geldi. Bu sebeple içimiz sıkıldı. Oysa ki Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu duymuş. Bu hususta semâdan bir şey mi nazil oldu yoksa insanlar tarafından mı haber veril­di? bilmiyoruz. Bunun Üzerine:

— «Ey cemâat! İhramdan çıkın! Yanımdaki hedy olmasaydı, ben de sizin yaptığınız gibi yapacaktım.» buyurdular.

Hemen ihramdan çıktık. Hattâ kadınlarla cima bile ettik. Ve ihrâm-sız bir kimsenin yaptığı her şeyi yaptık. Terviye günü gelip de Mekke'­yi arkada bıraktığımız vakit hacca niyet ettik.

 

143- (...) Bize lbni Nümeyir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Nu-aym rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mûsâ b. Nâfİ' [30] rivayet etti. (Dedi ki) : Terviyeden dört gün evvel ömreye niyet ederek Mekke'ye geldim. Hacılar bana:

  «Şimdi senin haccm Mekke usûlü oluyor.» dediler.

Bunun üzerine Atâ' b. Ebî Rabâh'ın yanma girerek, ondan fetva is­tedim. Atâ' şunları söyledi:                     .

«Bana, Câbir b. Abdillâh El-Ensârî (Radiyallahû anhüma) rivayet etti ki, kendisi Resûlüllah (Saüaltahü Aleyhi ve Sellem)'m beraberinde hedy gö­türdüğü sene onunla birlikte haccetmiş. Hacc-ı ifrâda niyet etmişler, son­ra Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) ;

  Bu ihrâmımzadn çıkın da beyti ve Safa ile Merveyi tavaf edin! Sa­çınızı kestirin! (Böylece) ihram sn olarak durun, Terviye günü geldimİ hacce niyet edin! (Evvelce) niyet ettiğinizi müt'a yapın! buyurdular. Ashâb:

  Biz, hacca niyet etmişken, onu nasıl müt'a yapabiliriz? dediler. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

— Size emrettiğimi yapın! Eğer ben hedy getirmemiş olsaydım mutlaka size emrettiğim gibi yapardım. Lâkin hedy yerini buluncaya kadar haram olan bir şeyi yapmak, bana helâl değildir;  buyurdular.

Bunun üzerine ashâb da emrolundukları şeyi yaptılar.»

 

144- (...) Bize Muhammed b. Ma'mer b. Rib'î EI-Kaysî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hişâm, Muğiratü'bnü Selemete'l-Mahzûmî'den, o da Ebû Avâne'den, o da Ebû Bişr'den, o da Atâ' b. Ebî Rabâh'dan, o da Câbir b. Abdillâh    (Radiyallahü anhüma) 'dan naklen rivayet eyledi.    Câbir

şöyle demi;:

__ Resûlûftah (SalUtltahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte hacca niyet ede­rek (Mekke'ye) geldik de Kesûlüllah (Sdllallahü Aleyhi ve Sellem) t bu hacci. Ömre yapmamızı ve ihramdan çıkmamızı bize emir buyurdu.

Onun yanında hedy kurbanı vardı. Bu sebeple haccım, Ömreye teb­dil edemedi.»

Hz. Câbir rivayetlerini Buhâri «Kitâbü'l-Î'tisâm», «Ki-tâbü'l-Meğazî» ve «Kitâbü'1-Ömre-de; Ebû Dâvûd «Kİtâbü'l-Hacc-da. tahrîc etmişlerdir.

Bu rivayetler dahî Hz. Aişe rivayetlerinin delâlet ettiği ahkâmı bildirmektedir.

Şimdi bunların da sırasıyla bâzı cümlelerini îzâh edelim:

«Terviye günti»nden murâd:   Zi'1- Hicce'nin 8. günüdür.

Ebû Gassân rivâyetindeki «Âişe bir şey arzu etti mi, onun arzusunu yerine getirirdi.» cümlesinden murâd: Dînen nakîsa sa­yılmayan bir şey istediği zaman istediğini yerine getirirdi, demektir. Mü-teâkib hadîsdeki «Bizden her yedi kişi, bir devede müşterek olacaktı.» ifâdesinde sığır da dâhildir. Çünkü «Bedene»: deve ve sığır, mânâlarında kullanılır. Yalnız deve hakkındaki istimali daha çoktur.

Ebtah:   El.Muhassab'a bitişen   Mekke   vâdisidir.

Muhammed b, Hatim rivayetinde Resûlüllah (SaÜallahü Aleyhi ve Sellem) 'in :

«Hedyim obaydı, mutlaka ben de sizin gibi ihramdan çıkardım.» buyurması, hedy kurbanı götürenler için haccı bozarak Ömreye niyet­lenmenin caiz olmadığını anlatmak içindir. Hedy kurbanı götüren hacı­lar, onu kesmedikçe ihramdan çıkamazlar. Kurban ise ancak bayram günü kesilir.

İbni Esir diyor ki: «Resûlüllah (SdlUdlahü Aleyhi ve Sellem) bu sözüyle ashabının gönüllerini almak istemiştir. Çünkü kendisi ihrâmlı olduğu hâlde ashabının ihramdan çıkmaları, onlara girân gelmişti. Pey­gamber (Sallaltahü Aleyhi ve SeUem) gücenmemelerini tavsiye etmiş ve em­rettiğini yapmaları, onlar için daha faziletli olacağını bildirmiştir.»

Hz. Alî, Yemen'de zekât me'mûru bulunuyordu. Hacca oradan geldiği anlaşılıyor.

Hz. Sürâka "hm KesûlüllahfSaUallahü Aleyhive Sellem)fe bu şekil­deki haccin yalnız o seneye mi mahsûs yoksa ebediyen böyle mi devam edeceğini sorması, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in de ebediyen böyle devam edeceğini bildirmesi hususunda ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Cumhûr-u   ulemâ'ya göre bundan murâd: Ömrenin kıyamete kadar hacc aylarında yapılabileceğini anlatmaktır. Bununla Resûlüllah (Scillallahü Aleyhi ve Sellem) câhiliyet devrinden kalma bir âdeti yıkmak istemiştir. Câhiliyet devrinde Araplar hacc aylarında ömre yapılamıya-cağına inanırlardı.

İkinci bir kavle göre bu cümlenin mânâsı: Kıran haccmm caiz ol­duğunu bildirmektir. Bu haccda ömre fiilleri de dâhildir ve kıyamete kadar böyle devam edecektir.

Nevevî diyor ki: «Bu feshin sahabeye mahsûs olmak üzere yalnız o sene mi yapıldığı yoksa kıyamete kadar hükmünün bakî mi ka­lacağı ve bu suretle hacca niyet edip de beraberinde hedy kurbanı gö­türmeyenlerin hacclarını ömreye tebdil, edebilecekleri hususunda ulemâ ihtilâf etmişlerdir.

îmam Mâlik, İmam Şafiî, İmam Ebû Hanîfe ile Selef ve Halef 'in cumhuruna göre bu mes'ele o seneye mahsûstur. Sonraki yıllarda hacci, ömreye tebdil etmek caiz de­ğildir. O sene Ashâb-ı kiram'a tebdil emri verilmesi, câhili­yet devrindeki îtikaada muhalefette bulunmaları içindir.

Cumhûr-uulemâ 'nın istidlal ettikleri bir hadîs de Hz. Ebû   Zerr'den rivayet olunmuştur. Mezkûr hadîsde:

«Haca feshederek Ömre yapmak, Muhammed (ScdUtllahü Aleyhi ve Sellemym ashabına mahsus idi.» denilmektedir.

Nesâî 'nin Haris b. Bilâl vasıtasıyla babası Bilâl'-den rivayet ettiği bir hadîsde şöyle deniliyor:

«Yâ Resûlallah! Hacci feshetmek bize mi mahsûstur, yoksa bütün insanlara ânım ve şâmil midir? diye sordum; Resûlüllah

— Hayır, yalnız bize mahsûstur; buyurdular.»

Hadîs-i Şerîf, tenıettu'un caiz olduğuna, bir kimsenin ihramını, baş­kasının ihramına tâ'lîk edebileceğine delildir.

Diğer ahkâmı, Hz.   Âişe   rivâyetlerindeki gibidir.

îmam Şafiî ile ona muvafakat eden ulemâ bu hadîslerle istid­lal ederek hacc-ı kıran için bir tavafla bir sa'yin kâfi geleceğini söyle­mişlerdir.

İbni Ömer, Câbir b. Ab di İlâh ve Âişe (Radiyallahü anha) hazerâtı ile Tâvûs, Atâ' , Hasan-ı Bas-rî, Mücâhid, İmam Mâlik, İbniMâcişûn, İmam Ahmed, İshâk, Dâvûd-u Zahirî ve îbni Münzîr 'in mezhepleri budur.

Şa'bî, İbrahim Nehaî, Câbir b. Zeyd, Ab-dur rahman  b. Esved, Sevrî,   Hasan   b.   Salih ve İmam A'zam'a    göre hacc-ı kıran için iki tavaf ve iki sa'y lâzımdır.

Bu kavil Hz. Ali ile İbni Mes'ûd (Râdiyallahü anh) 'dan nakledilmiştir.

 

18- Hacc İle Ömrede Mut'a Yapmak Babı

 

145- (1217) Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbni Beşşâr riva­yet ettiler. İbnü'l-Müsennâ (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Katâde'yi, Ebû Nad-ra'dftn naklen rivayet ederken dinledim. Ebû Nadra şöyle demiş: İbni Abbâs, müt'ayi emir; İbni'z-Zübeyir ise nehyederdi. Ben, bunu Câbir b. Abdillâh'a anlattım da Câbir:

«Bu hadîs, benim huzurumda deveran etti. Biz, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) ile birlikte müt'a yaptık. Ömer hilâfete geçince:

— «Şüphesiz ki Allah, Resulüne dileğini helâl kılar ve şüphesiz ki Kur'ân yerli yerince nazil olmuştur. Siz, Allah için hacc ve ömreyi Allah'ın emrettiği vecihle tamamlayın! Bu kadınlarla müt'a yapmayı kesini Şayet bana bîr müddet için bir kadını nikâh eden bir adam getirirlerse, onu mut­laka taşlarla recmederim! dedi.»

 

(...) Bana, bu hadîsi Züheyir b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Affân rivayet, etti. (Dedi ki) : Bize Hemmâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Katâde bu isnâdla rivayette bulundu. Bu hadîsde o, şunu da söy­ledi ;

«Siz, hocanızı örn ren izden ayırın! Çünkü (bu şekilde hareket) ha ca­nız için daha mükemmel, ömreniz İçin daha tamam olur.»

 

146- (1216) Bize Halef b. Hİşâm ile Ebû'r-Rabî' ve Kuteybe hep birden Hammâd'dan rivayet ettiler. Halef (Dedi ki) : Bize Hammâd b. Zeyd, Eyyûb'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Ben, Mücâhid'İ, Câbir b. Ab-dillâh (Radiyallahü anhüma) 'dan naklen rivayet ederken dinledim. Câbir şöyle dedi:

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi \?e Seilem) ile birlikte hacc için:

— «Lebbeyk : diyerek (Mekke'ye) geldik de bize, bu haccı örn reye çe­virmemizi emir buyurdular.»

Temettü'   haccmın nasıl yapıldığım yukarda görmüştük, Hadîs-i Şerîfde de işaret olunduğu   vecihle temettü'   haccı evvelâ

ömre için tavaf ve sa'y yaparak ihramdan çıkmak, sonra terviye günü

hacca niyet ederek tekrar ihrama girmek suretiyle yapılan haccdır. Hz. Ebû Mûse'l-Eş'arî haccı temettu'a fetva verir; Hz.

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu- bâbdaki emri ve Ömer (Radiyallahü anh)'m sözleriyle istidlal edermiş.

Rivayete nazaran Hz. Osman (Radiyallahü anh) temettu'dan neh-yedermiş. Hz. Alî ona muhalefet ederek temettü' hıccı yapmış.

Mâzirî diyor ki: «Haccda Hz. Ömer 'in yasak ettiği müt'a-nın ne olduğu ihtilaflıdır. Bâzıları bunun haccı bozup, Ömre yapmak ol­duğunu; bir takımları da ömreyi hacc aylarında yapıp da arkasından hac­cı ifâ etmekden ibaret bulunduğunu söylemişlerdir. Bu taktirde Ömer (Radiyallahü anh) 'n nehyi efdal olan hacc-ı ifrâda tergîp ve teşvik için­dir. Yoksa ömrenin bâtıl veya haram olduğunu îtikaad etmemiştir.»

Kaadı îy âz: «Câbir, İmrân ve Ebû Müsâ ha­dîslerinin zahirine bakılırsa ihtilâf olunan müt'a: haccı, ömreye boz­maktan ibarettir. Onun içindir ki, Ömer (Radiyallahü anh) Ömre ya­panları döver, fakat hacc aylarında mücered temettü' yapanları dövmez-miş. Dövmesinin sebebi gerek kendisinin gerekse diğer sahabenin haccı, ömreye bozma işinin o seneye mahsûs olduğunu îtikaad etmeleridir.» diyor.

İbni Abdilberr dahî hacc âyetindeki Temettü 'dan evvelâ Ömre, sonra hacc kastedildiği hususunda ulemâ arasında ihtilâf olmadığını söylemiş:

«Kıran dahî temettu'dan sayılır.»  demiştir.

Nevevî'ye göre Hz. Ömer ile Hz. Osman'in ve sâiç-ashâbın müt'ayı nehyetmeleri evleviyete hamlolunur. Onlar hacc-ı ifrâ-dı.efdal gördükleri için ona teşvik olmak üzere müt'ayı yasak etmişlerdir.

Nevevî : «Bundan sonra hacc-ı ifrâd, temettü' ve kıranın kerâ-hetsiz olarak cevazına icmâ mün'akid olmuştur. Bu zevat ancak hangisi efdal olduğu hususunda ihtilâf etmişlerdir.» diyor.

Nikâh müt'asına gelince : Bundan murâd: Bir kadını muayyen bir müddet için müt'a lafzıyla nikâhı altına almaktır.

İslâm'ın, ilk devirlerinde nikâh-ı müt'a mufc*h idi, sonra hayber vak'-asıada neshedildi.BiFâhara Mekke'nin fethinde tekrar mubah kılmdıysa da az sonra bu da neshedilmiş ve ilelebet haram kılınmıştır.

İlk zamanlarda nikâh müt'anın caiz olup olmadığı ihtilaflıydı. Son­ra bu ihtilâf kalkmış; bütün ulemâ" müt'anın ilelebet haram olduğuna ittifak etmişlerdir.

Yeri gelince müt'a hakkında daha fazla izahat verilecektir.

 

19- Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in Haccı Babı

 

147- (1218) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe tte tshâk b. İbrâhîm hep birden Hâtîm'den rivayet ettiler. Ebû Bekir dedi kî: Bize Hâtûn b. İs­mail El-Medenî, Ca'fer b. Muhammed'den, o da babasından naklen riva­yet etti. Şöyle demiş: Câbir b. Abdillâb'ın yanına girdik. Girenlerin kim­ler olduğunu sordu. Sıra bana gelince:

  «Ben: Muhammed b. Alî b. Hüseyin'im» dedim. Bunun üzerine eliyle başıma uzanarak üst düğmemi çıkardı. Sonra alt düğmemi de çı­kardı. Sonra avucunu memelerimin arasına toydu. Ben, o uman genç bir çocuktum. (Bana) :

  «Hoş geldin kardeşim oğlu! Dilediğini sor.» dedi. Bern de sordum.

Kendisi âmâ idi. Namaz vakti gelince bir dokumaya sarınarak (namaza) kalktı. Dokuma küçük olduğu için omuzlarına koydukça iki tarafı geri­ye dönüyordu. Cübbesi de yanıbaşında askıda duruyordu. Bize namazı kıldırdı. Müteakiben  (kendisine) :

  «Bana UesûliiMah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in haccmı haber ver.» dedim; Câbir eliyle dokuz işareti yaparak:

«Şüphesiz ki Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) haccetmeden do­kuz sene durdu, sonra onuncu sene kendisinin haccedeceğim halka bil-,dirdi. Bunun üzerine Medine'ye birçok insan geldi. Bunların hepsi Be-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e uymanın çâresini arıyor, onun ameli gibi amelde bulunmak istiyorlardı. Derken onunla birlikte yola çıktık. Zü'I-Huleyfeye varınca Esma binti Umeys, Muhamnıed b. Ebî Bekri do­ğurdu da, ben ne yapacağım diye Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e haber gönderdi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), ona:

  Yıkan da bir elbise ile kuşak sarın ve ihrama gir! cevâbını verdi. Müteakiben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  (oradaki)   mescidde namaz kıldı, sonra Kasvâ'ya bindi, devesi kendisini Beydâ düzüne çı­kardığı vakit onun önünde gözümün görebildiği kadar binekli ve yayalı gördüm. Bir o kadar sağında, bir o kadar solunda; bir o kadar da arka­sında vardı. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) aramızda bulunuyordu. Kur'ân ona iniyor; te'vîlini de o biliyordu. O ne yaparsa biz de onu ya­pıyorduk. Derken tevhidle gürledi:

— Tekrar tekrar icabet sana yâ Rabbî! Tekrar icabet sanal. Tekrar icabet sana, senin şerikin yoktur, tekrar icabet sana!.. Hiç şüphe yoktur ki ha m d ve nîmet sana mahsûstur; mölk de senindir; senin şerikin yoktur!..

Halk hâlen getirmekte olduğu telbiyeyi getirdiler. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bundan dolayı kendilerine bir şey demedi. O, kendi telbiyesine devam etti. (O sıralarda) biz ancak hacca niyet edi­yor; ömreyi bilmiyorduk. Onunla birlikte Kabe'ye varınca rüknü istilâm buyurdu ve Uç tur hızlı, dört de (âdi) yürüyüşle tavaf yaptı. Sonra İb­rahim    (Aleyhisselâm)\n makaanuna ulaşarak:

  (İbrahim'in makaamından namazgah ittihaz edin!..) [31]   âyetini okudu.

Makaamı, kendisiyle Beyt-i şerif arasına aldı. —Babam, onun kıldı­ğı iki rek'at namazda İhlâs ile Kâfirûn sûrelerini okurduğunu söylerdi. Bunu Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den işitmeden söyleyeceğini hiç zannetmem.

Sonra yine rükne dönerek onu istilâm buyurdu. Sonra (Safa) kapı (sın) dan Safâ'ya çıktı. Safâ'ya yaklaşınca : '

(Şüphesiz ki Safa He Merve, Allah'ın şeâirindendirler.)[32] âyet-i kerî­mesini okudu ve:          

— Allah'ın başladığından başlıyorum; diyerek Safa'd an başladı, onun üzerine   çıktı;   Beyt-i şerifi görünce   kıbleye döndü Allah'ı tevhid eyledi ve ona tekbîr getirdi;

  Bir tek Aüahdan başka hiç bir ilâh yoktur.    Onun şeriki yoktur. Mülk onundur, hamd de ona mahsûstur. Hem o, her şey'e kaadirdır! Bir tek Allah'd an başka ilâh yoktur. Vaadini yerine getirdi; kulunu muzaffer kıldı. Yalnız başına bütün hizipleri bozguna uğrattı; dedi.

bu arada dua okudu ve söylediklerinin mislini üç defa tekrarladı. Sonra Merve'ye indi. Ayakları, vadinin ortasına indiği vakit hızlıca yü­rüdü. Ayaklan vadiden çılanca mûtâd yürüyüşi'ne devam etti. Nihayet Merve'ye geldi. Merve'de dahî Safâ'da yaptığı gioi hareket etti. Merve üzerinde son tavafını yaparken:

  Arkamda bıraktığım iş tekrar karşıma çıksaydı hedyi getirmez bu haca, ömre yapardım. İmdi sizden hanginizin yanında hedy yoksa hemen ihramdan çıksın ve haccıni ömreye çevirsin! buyurdu.

Bunun üzerine Sürâkatü'bnü Mâlik b. Cü'şum ayağa kalkarak:

  Yâ Resûlallah! Bu iş, bizim bu senemize mi mahsûs, yoksa ilele­bet devam edecek mi? diye sordu. Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) "parmaklarını birbirine kenetledi ve Üd defâ:

— ömre, hacca dâhil olmuştur, hayır, ebedî olarak devam edecektir! buyurdu.

Alî (Radiydllahü anh) , Yemen'den Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SellemYin develerini getirdi, Fâtıme (RadiyMllahâanfıa) 'yi da ihramdan çı­kanlar meyânında buldu. Fâtıme boyalı esvâb giymiş ve sürme çekin­mişti. Alî, onun bu yaptığını beğenmediyse de Fâtıme:

  Bunu, bana babam emretti! dedi. tiz. Ali, Irak'ta iken şöyle derdi:

  Bunun üzerine ben Fâtıme'yi bu yaptığından dolayı, azarlatmak ve KesûlüUah (Sallaîtahü A leyhi ve Sellem) nâmına söylediklerini sormak için Resûlüllah (Sdllallahü A leyhi ve Sellem) 'e gittim;    Fâtıme'nin    yaptıklarını beğenmediğimi ona haber verdim de:

(Doğru söylemiş. Doğru söylemiş. Sen, haçça niyetlenirken ne dedin?) buyurdu. Ben :

(Yâ Rabbî! Resulün neye niyetlendiyse, ben de ona niyet ettim.) cevâbını verdim.                                                   

(Benim yanımda hedy'ım var. Sen ibramdan çıkma!) buyurdular.

Hz. Alî'nin Yemert'den getirdikleri ile Peygamber (SaUallahii Aleyhi ve Sellem) "vı beraberinde getirdikleri hedy kurbanlar yüz adettiler. Der­ken cemâatin hepsi ibramdan çıkıp, saçlarını kısalttılar. Yalnız Peygam­ber (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) ile yanlarında hedy bulunanlar müstesna idi. Terviye günü gelince Mina'ya müteveccihen hareket ettiler ve hacca ni­yetlendiler. Resylıillah(SaUallahü Aleyhi ve Sellem) hayvanına binmişti. Mi-na'da öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını kıldı. Sonra güneş doğuncaya kadar biraz durdu. Ve kendisine Nemira denilen yere kıldan bir çadır kurulmasını emir buyurdu.

Müteakiben Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) yola revân oldu. Kureyş kendilerinin câhiliyet devrinde yaptıkları gibi onun da Meş'ari Haram'da duracağında şüphe etmiyorlardı. Hâlbuki Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) o yeri geçerek Arafat'a Vardı. Ve Nemira denilen yerde Çadırının kurulduğunu görerek, oraya indi. Güneş zevale inince Kasvâ'-uın hazırlanmasını emir buyurdu ve hayvana semer vuruldu.

Müteakiben Urane vârisine geldi ve cemaata hutbe okuyarak şöyle buyurdu:

  Şüphesiz ki sizin kanlarınız ve mallarınız şu beldenizde, şu ayınız­da, su gününüzün hürmeti gibi birbirinize haramdır. Dikkat edin! Câhiliyet umuruna âİt her şey ayaklarımın altına konmuştur. Câhiliyet devrinin kan dâvâlan sakıttır. Bize âit olan kan   dâvalarından ilk Iskaat ettiğim dâva ibni Rabîate'bnİ'l-Hâris'in kan davasıdır. Ibni Rabîa, Benî Sa'd kabîlesînde süt anadaydı. Onu Hüzeyİl kabilesi öldürdü. Câhiliyet devrinin ribâsı da sakıttır. İlk ıskaat ettiğim ribâ bizim (yâni) Abbâs b. Abdilmuttalib'in rİbâ-s;dır. Bu ribânın hepsi muhakkak sakıttır. Kadınlar hakkında Allah'dan korkun. Çünkü siz, onları Allah'ın emânıyla aldınız ve onları Allah'ın ke­limesiyle kendinize helâl kıldınız. Döşeklerinize, sevmediğiniz bîr kimseye ayak bastırmamaları sizin, onlar üzerindeki hakkınızdır. Bunu yaparlarsa, onları zarar vermemek şartıyla dövün. Onların sizin üzerinizdeki hakkı da, yiyeceklerini ve giyeceklerini mâruf şekilde vermenizdir. Sîze öyle bir şey bıraktım ki ona sımsıkı sarılırsanız bir daha asla sapmazsınız. Size Kitâ-bullah'ı bıraktım. Size, ben sorulacağım, acaba ne diyeceksiniz?

Ashâb:

  Risâletini tebliğ, vazifeni edâ ve nasîhatta bulunduğuna şehâdet ederiz; dediler.

Bunun üzerine şehâdet parmağını semâya kaldırıp onunla insanlara işaret ederek:

  Uç defa: Yâ Rab! Şah id ol! Ya Rab! Şâhid ol I buyurdular.

Sonra ezan okuyup ikaamet getirerek öğle namazını kıldı. Sonra ikaamet getirerek ikindiyi de kıldı. Bunların arasında başka namaz kılmadı. Bundan sonra hayvanına binerek vakfe yerine geldi. Devesi Kasvâ'nın göğsünü kayalara çevirdi. Ya yalıların toplandığı yeri Önüne aldı ve kıb­leye döndü. Artık güneş kavuşuncaya kadar vakfe hâlinde kaldı. Güne­şin sarılığı biraz gitmişti. Nihayet bütün cirmi kayboldu. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem , Üsâme'yi arkasına aldı ve yola revân oldu. Kasva'nın yularını o kadar kasmıştı ki, nerdeyse başı, semerinin altın­daki deriye çarpıyordu. Sağ eliyle de:

  Ey cemâat! Sükûneti muhafaza edin, sükûneti! diye İşaret buyu-ruyordu.

Kum tepeciklerinden birine geldikçe hayvanın dizginini, düze çıkın­caya kadar biraz gevşetiyordu. Nihayet Müzdelife'ye vardı ve orada ak­şamla yatsıyı bir ezan iki kaametle kıldı. Aralarında hiç bir nafile namaz kılmadı. Sonra Resûlüllah (Sallaildhü Aleyhi ve Seilem) fecir doğuncaya ka­dar uzandı. Sabah aydınlanınca bir ezan ve bir kaametle sabah nama­zını kıldı. Sonra Kasva'ya binerek Meş'ar-i Harâm'a geldi.

Kıbleye karşı dönerek Allah'a duâ etti, tekbîr getirdi, tehlîl ve tevhidde bulundu. Ve ortalık cidden aydınla yıncaya kadar vakfeye devam etti,                                                                                

Müteakiben güneş doğmadan yola revân oldu. Terkisine de Fadl b. Abbâs'ı aldı. Fadl saçı güzel, beyaz ve yakışıklı bir zâtdı. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) yola çıkınca yanından koşarak, bir takım ka dınlar geçtiler. Fadl onlara bakmaya başladı. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) elini Fadl'ın yüzüne koydu. Fadl da yüzünü öbür tarafa çevirerek bakmağa başladı. Bu sefer Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) de elini öbür tarafa çevirerek Fadl'm yüzüne kapadı, Fadl yüzünü öbür tarafa çevirerek bakıyordu. Nihayet batn i muhassire vardı ve hayvanı biraz sürdü. Sonra büyük cemreye çıkan orta yolu tut­tu. Nihayet ağacın yanındaki cemreye vardı. Oraya, yedi ufak taş attı. Bunlar, atılan ufak taşlar gibiydi. Onları vadinin içinden attı. Her birini atarken tekbir getiriyordu. Bilâhara kurban yerine giderek kendi eliyle altmışüç deve boğazladı. Sonra (bıçağı) Ali'ye verdi. Geri kalanını da o boğazladı. Ve Atî'yi hedyine müşterek yaptı. Sonra her deveden bir par­ça alınmasını emir buyurdu. Bunlar bir çömleğe konarak pişirildi. İkisi de develerin etinden yeyip, çorbasından içtiler. Ondan sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) oradan sökün ederek Beyti Şerife gitti. (Ta-vâfi müteakip) Mekke'de Öğle namazını kıldı. Arkasından zemzem sâ-kiliği yapan Benî Abdilmuttalib'e gitti. Ve onlara:

  «Ey Abdilmuttalib oğulları! Suyu çıkarın! Su çıkarmanız hususunda başkalarının size galebe çalacağından endîşe etmesem, ben de sizinle be­raber çıkarırdım; buyurdu. Onlar da kendisine bir koya su takdim ettiler. Resulü İlah  (Sallallahü Aleyhi ve SeİIem)    bu sudan içti.»

 

148- (...) Bize Ömer b. Hafs b. Gıyâs rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ca'fer b. Muhammed rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam rivayet etti. (Dedi ki) : «Câbir b. AhdiUâh'a gi­derek Resûlüllah (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) f\n haccını sordum...»

Râvî, hadisi Hatim b. İsmail'in hadisi gibi rivayet etmiş, şunu da ziyâde eylemiştir: «Câhiliyet devrinde Arapları Ebû Seyyare çıplak bir merkep üzerinde sevk ederdi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîtem) Müz-delife'den Meşar'i Harâm'a geçince Kureyş orada kalacağında ve men­zilinin orası olacağında şüphe etmediler. Hâlbuki Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oraya sapmadan geçti. Taa Arafat'a vardığı vakit hay­vanından indi.»

Bu hadîsi Ebû Dâvûd, Müslim gibi rivayet etmiş; Buhâri rivayet etmemiştir.

Hadîsin bâzı cümlelerini izah edelim:

Hz. Câbir'in, Muhammed b. Alî 'ye husûsî bir mua­mele yaparak düğmelerini çözmesi, ona iltifat içindir. Çünkü nefş-i ha-dîsde de beyân edildiği vecîhle Muhammed b. Alî küçüktü. Aynî muameleyi büyüklere yaparak elini onların elbisesine sokmak doğru değildi.                                                 .

Resûlüllah CSa/toüoAüAleyhiveSeUem)'in Hz. Esma 'ya: «Kuşak sannl» buyurmasından murâd: Beline kuşak gibi bir şey dolayarak, kan gelen yerin üzerine genişçe bir bez koyduktan sonra bezin iki ucunu ön ve arka taraflarından o kuşağa bağlamaktır. Buna husûsî tabiriyle is-tisfâr derler.

Kasvâ: Peygamber (SdlUûîahü Aleyhi ve Sellem) ;in devesidir. Esâs iti­bariyle bu kelime: genişliğine kulağı kesilmiş, mânâsına gelir.

Hadîsin diğer rivayetlerinde bunun yerine «Harmâ'»; diğer bâzıla­rında «Adbâ»; bir rivayette «Muhadrame» denilmiştir.

Harmâ: Kulağı yirilmig;

Adbâ: Kulağının dörtte birinden fazlası kesilmiş;

Muhadrame: Kulakları kesilmiş, mânâlarına gelir.

Tabiîn 'den Muhammed b. îbrâhîm Et-Teymî ile diğer bâzılarına göre : Adbâ'; kasvâ' ve ced'â: Peygam­ber (Sallallahü A leyhi ve Sellem) Efendimizin devesinin ismidir. Fakat bâzı rivayetlerden anlaşıldığına göre Kasvâ' ile Adbâ': ayrı ayrı iki devenin ismidirler.:

Rüknü istilâmdan murâd: Hacer-i Es'ved'i tekbir ve teh-lîl ile öpmek yahut buna imkân yoksa eliyle veya sopa gibi bir şeyle dokunarak, dokunduğu şey'i öpmektir. İstilâm kelimesi: Seleamdan alın­madır. Binâenaleyh lügat itibariyle istilâm: Hacer-i Esved'i selâmlamak mânâsına gelir.

Hamel: Sık sık adım atmak suretiyle hızlı yürümektir.

Safa   ile   Merve :   Kabe civarında bulunan iki küçük dağdır.

«Sa'y» denilen hacc ibâdeti bunların arasında yapılır. Safa 'dan başlayarak Merve 'ye gitmek bir sayılmak şartıyla bu iki dağın ara­sında yedi defa gidip gelmeye sa'y derler.

Nemire: Arafat civarında bir yerdir; Arafat 'dan sayıl­maz.

Meş'ar-i Haram: Müzdelife denilen yerde bulunan bir dağ­dır. Ulemâdan bâzılarına göre Müzdelife 'nin her yeri meş'ar-i haramdır. Câhiliyet devrinde Araplar hacc esnasında Müzdelife'-ye iner, orada vakfe yaparlarmış.

Vakfe: İbadet yapmak için durmaktır.

Re&ûlülhihfSallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yanında bulunan Kureyş kabilesi mensupları eski âdetleri mucibince orada mutlaka vakfe yapa­cağını zannetmişlerse de Peygamber (SaÜallahü Aleyhi ve Sellem) orada dur­mayarak doğruca Arafât'a gitmişti*. Çünkü Teâlâ Hazretlerinden aldığı emir buydu.

Câhiliyet devrinde Kureyş'in Müzde1ife'de vakfe yap­maları, Müzdelife Harem-i Şerîf 'ten sayıldığı içindir. Kureyşliler: «Biz, Haremullah ahâlîsiyiz; ondan dışarı çıkama­yız!» derlerdi.

Batn-ı Vâdî: Urane vâdîsidir. Bu yer   Arafat 'tan değildir. Ule­mâdan onu yalnız   imam   Mâlik,   Arafat 'dan saymıştır. Allah'ın kelimesinden muradın ne olduğu ihtilaflıdır.

Bâzıları: «Bundan murâd: Kelime-i tevhîddir. Çünkü bir müslüman kadım gayr-i müslim erkeğe nikâh edilemez.» demişlerdir.

Bir takımlarına göre bundan murâd: «Gize helâl olan kadınları ni­kâh edin!» âyet-i kerîmesidir. Sahîh olan da bu kavildir.

Kayalardan murâd: Cebelü'r-Rahme, denilen dağın eteklerindeki taşlardır.

Cebelü'r-Rahme: Arafât'in ortasında bulunan bir dağdır.

Vakfe'yi burada yapmak müstehabdır.

Müzdelife: Arafat 'dan dönen hacıların geceleyip vakfe yaptık­ları yerdir.

Batn-ı Muhassir: Vaktiyle fil ordusunun münhezim olduğu vadidir.

Cemre-i Kübrâ: Şeytan taşlanan üç yerden birinin ismidir. Vaktiyle burada bir ağaç varmış.

Kaadî îyâz diyor ki; «Müslim'in bâzı râvileri îbni Rabiâ'mn kan dâvası yerine Rabîa'nın kan dâvası demişlerdir. Ebû Dâvûd 'un rivayeti de bu şekildeyse de bunun vehim olduğu söylenir. Doğrusu İbni Rabîa 'dır. Çünkü Rabîa Peygam­ber (Şallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den sonra Hz. Ömer devrine kadar yaşamıştır...»

îbni Rabîa küçük çocukken evlerin arasında emekleyip gez­diği bir sırada başına bir-taş isabet ederek ölmüştür. Bu taş, Benî Sa'd ile Benî Leys kabileleri birbirleriyle harp ederken ço­cuğa isabet etmiştir.

Ribâ': Alış verişteki karşılıksız ziyâdedir. Bugün «faiz» dediğimiz şey budur.

Resûlüllah (SallalUthü Aleyhi ve Setlem)'in : «Hoşlanmadığınız bir kim­seyi döşeklerinize ayak bastırmamaları kadınlar üzerinde sizin hakkınız­dır.» ifâdesi hakkında Mâzirî şunları söylemiştir: «Bâzılarına göre bundan murâd: Kadınların erkeklerle başbaşa kalmamalarıdır. Zinaları maksût değildir. Çünkü zina hadd-i şer'î îcâb eder. Ve erkek hoşlansn hoşlanmasın karısının her adamla zina etmesi haramdır.»

Kaadı lyâz'ın beyânına göre îslâmiyetten önce Arapların âde­ti erkeklerle kadınların beraberce oturup sohbette bulunmalanymış. Bu, onlarca ayıp sayılmadığı gibi, hiç bir şüpheye de sebep olmazmış. Te­settür âyetî nazil olunca kendilerine bu gûnâ sohbetler yasak edilmiş.

Hâsılı bu cümlenin şâyân-ı tercih olan mânâsı: Kadınların, koca­tan izin vermedikçe evlerine erkek kabul etmemeleridir. Bu hususta gelen kimsenin ecnebî bir erkek olmasıyla kadının veya kocasının ya­kın akrabasından olması arasında hiç bir fark yoktur.

Kaadı İyâz diyor ki: «Ulemâ bu hadîsdeki fıkıh mes'elelerî hakkında pek çok sözler söylemiştir.

Ebü Bekir, İbnü '-Münzir bu hususta büyük bir cüz kitap telif etmiş ve 150 küsur mes'ele tahrîc eylemiştir. Daha da tetkik etse tahrîc ettiğine yakın bir miktar ziyâde edebilirdi.»

Hadîsin bâzı ahkâmı geçen rivayetlerde görülmüştür.

 

Geri Kalan Ahkamından Bazıları da Şunlardır:

 

1- Gelen misafir veya ziyaretçiye kim olduğunu sorarak, ikramda bulunmak ve lâyık olduğu yere oturtmak müstehâbdır. Bu hususta Hz. Aişe'den hadîs rivayet edilmiştir.                        . .       .

2- Resklüllah(Saltallahü Aleyhi ve Sellem)'in ehl-i beytine hürmet ve ikramda bulunmak gerekir.

3- Âmâ bir kimse, gözü görenlere imam olabilir. Bu hususta bütün ulemâ müttefiktir.

Yalnız efdaliyet hakkında ihtilâf edilmiştir.

4 - Ev sahibi imam olmaya daha lâyıktır.

5- Fazlasına imkân varken bir elbise içinde namaz kılmak caizdir,

6- Mühim işler karşısında hazırlıkta bulunmak için imamın ilânda bulunması müstehâbdır.

7- Kaadı   îyâz'a göre bu hadîs, Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte yola çıkanların haçça niyet ettiklerine delildir. Çün­kü Resf&ûUahfSaMlahü Aleyhi ve Sellem) hacca niyet etmişti. Ashâb-1 kirâm'1 ona muhalefette bulunmazlardı. Onun için Câbir (Radiyatlahüanh);  «Resûlüilah (Saîlallahü Aleyhi ve SeUem) ne yaparsa, biz de onu yapardık.» demiştir.

Yukarki rivayetlerde görüldüğü vecîhle Resûlüilah (Sdliallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ihramdan çıkmadığına bakarak, ömreden çıkmamaları da bunu gösterir.

8- Nifâslı kadınların ihrama girmek için yıkanmaları müstehâbdır.

9- Nifâslı bir kadın ihrama girebilir. Bu mes'elede ulemâ ittifak etmişlerdir.

10- İhrama girmek için iki* rek'ât namaz kılmak müstehâbdır.

11- Hacca giderken yürümek ve hayvana binmek caizdir. Ulemâ bu meselede dahî ittifak etmişlerdir. Çünkü cevazına kitap, sünnet ve. icmâ-ı ümmet delâlet etmektedir. Yalnız yürümek1 mi yoksa binek git­mek mi ef dal olduğu ihtilaflıdır. Cumhûr.u   ulemâ'ya göre Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) 'e uymuş olmak için, vâsıtaya binerek gitmek efdaldır. Bir de vâsıtayla* gitmek, vücûdu yıpratmıyaeağı için hacc vazifelerinin kolaylıkla ifâsına yardım eder.

D.âvûd-u Zahirî 'ye göre yürüyerek gitmek evlâdır. Zîrâ daha meşakkatlidir. Fakat bu kavil kabul edilmemiştir. Çünkü meşakkat matlûb değildir.                

12- Teİbiyeye ResÛlüllah (S&ûtllahü Aleyhi ve Sellem) fin   sözlerinden fazla kelimeler katmak caizdir. Nitekim Hz. Ömer, oğlu Abdul­lah ve   Enes (Radiyailahü anh) hazerâtının fazla kelimelerle telbiye yaptıklarını geçen rivayetlerde görmüştük. Bununla beraber ekser-i ule­mâya göre Resûlüllah (SaîiaUahü Aleyhi ye SeUem) 'in telbiyesiyle iktifa et­mek müstehabdır.

13- Hadîs-i Şerîf hacc-ı ifrâdı efdâl görenlere delildir. Ulemânın bu bâbdaki kavillerini yukarki rivayetlerde görmüştük.

14- Mekkeye,   Arafat'a gitmeden girerek tavâf-ı kudûm'u yapmak sünnettir. Bu cihet dahî ittifâkîdir

15- Tavaf, yedi turdan ibarettir.

16- kavafın ilk üç turunda ramel yapmak yâni sık adımlarla sür'-atlice yürüyerek omuzlarını sallamak, kalan dört turunda âdı yürüyüşle yürümek sünnettir.                                                

Ulemâ ramelin yalnız hace veya ömrede bir defa müstehab olduğu­nu söylemişlerdir.                                            .

Hacc veya ömreden gayrı zamanlarda yapılan tavaflarda bilittifâk ramel yoktur.

17- Tavâfda ittibâ' sünnettir.

İttibâ': Üzerindeki Örtüyü sağ omuzunun altından geçirerek sol omu­zunun üzerine atmak, bu suretle sağ omuzunu çıplak,bırakmaktır.   Ittibâ ramel yapılan tavâfda sünnettir.                 

18- Kabe'yi tavaftan sonra   Makaam-ı   îbrâhîm'e gi­derek iki rek'at namaz kılmalıdır.

Ulemâ, bu namazın sıfatı hususunda ihtilâf etmişlerdir.-

Hanefiîler'e göre vâcibdir. Şâfî1er'den bu hususta üç kavil rivayet olunmuştur. Bunların esah olanına göre tavaf namazı, sün­nettir.                            

İkinci kavle göre vâcib; üçüncü kavle göre*: yapılan tavaf vâcibse namaz da vâcib, sünnet ise namaz da sünnettir. Bu namazı Makaam-ı İbrahim'de kılmak sünnettir.-

îmkân bulamayanlar Hicr-i İsmail'de, ona da İmkân bulamayanlar mescidin neresinde olursa olsun kılarlar.

Bir kimse birkaç defa tavaf ederse, her tavafın arkasından iki rek'at namaz kılması müstehab olur. Evvelâ tavafları jrâpıp sonra-her tavaf için iki rek'at namaz kılmak caiz ise de evlânın hilâfınadır. Fakat mek­ruh değildir. Ashâb-ı kirâm'dan Mis ver b. Mahreme ve Âişe (Radiyallahü anha) ile Tâvûs, Ata' Saîd b. Cübeyiv , İmam Ahmed, îshâk ve Hanefiîler'den İmam Ebû Yûsuf 'un kavilleri budur.

îb;ıi Ömer (Radiyallahü anh) , Hasan-ı Basrî, Züh-rî, İmam A'zam, İmam Muhammed, İmam Mâ­lik, lbni Münzir ve Sevrî, bunun mekruh olduğunu söylemişlerdir.

Kaadî   İyâzbu kavli cumhûr-u fukahâdan nakletmiştfr.

19- Tavaf namazının ilk rek'âtında   Fatiha 'dan sonra   Kâfirûn sûresini, ikinci rek'âtta ihlâsı okumak sünnettir.

20- Ulemâdan bâzıları bu hadîsle istidlal ederek: «Tavaf-ı kudûm-dan sonra iki rek'at namaz kıldıktan sonra    Hacer-i Esved'e dönerek, onu istilâmda bulunmak, sonra Safa kapısından çıkarak Sa'y yapmak sünnettir.» demişlerdir.

21- Sa'ye Safa 'dan başlamak îcâb eder. Cumhuru ulemâ 'nın kavli de budur. Çünkü Resû\ü\\ah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Allah'ın başladığından başlıyorum» buyurarak Sa'ye Safa 'dan başlamıştır.

Nesâî'nin sahîh bir isnâdla rivayet ettiği bir hadîste : «Allah'ın başladığından başlayın!» buyurulmuştur.

22- Safa   ile   Merve 'nin üzerine çıkmak gerekir. Bu çıkışın hükmü ihtilaflıdır.

Bâzıları şart olduğunu söylemişse de ekser-i ulemâya göre şart de­ğil ?imnettir.

23- Safa ile Merve 'nin üzerine çıktıkta Kâbe'ye kar­şı dönerek Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in yaptığı gibi zikirde bu­lunmak .sünnettir.

Meşhur olan kavle göre üç def'â zikir ve dua etmelidir.

24- Saf ile Merve arasındaki vâdîden hızlıca geçmek, geri kalan yerlerde âdî yürüyüşle gitmek müstehabdır.

İmam Mâlik 'den bir rivayete göre Safa ile Merve arasındaki vâdîden süratle yürümeden geçenlerin, o sa'yi iade etmeleri vâcibdm

25- Cumhur-u ulemâ'ya göre Safa ile Merve arasında yapılacak yedi turdan her biri, birinden diğerine varmakla olur.

Dönüş ayrı turdur. Bu suretle sa'y   Safa'dan başlar,   Merve'-de biter.   Şâfiîler 'den   îbni   Binti    Şâfİî   ile   Ebû' Bekr-i Sayrafî'ye göre   Safa'dan Merve'ye gidiş ve dönüş bir tur sayılır. Ve sa'y   Safa 'dan başladığı gibi yine   Safâ'da biter.

Bu hadîs, onların aleyhine delil olduğu gibi yüzyıllarca müslüman-lann amali dahî onların aleyhine delildir.

26- Terviye gününden Önce   Mina'yta. gitmemek sünnettir. Hatta   îmam   Mâlik 'e göre gidilirs.e kerânet işlenilmiş olur.

Maamâfih   Selef-i    Sâlihîn 'den bâzıları bunda bir beis görme­mişlerdir.

27- Mina'ya ve sair yerlere giderken vâsıtaya binmek efdaldır.

28- Mina'da beş vakit nemaz kılmak sünnettir,

29- Zi'1-Hicce 'nin 9. gecesini Mina'da geçirmek sünnettir.

30- Güneş doğmadan   Mina'dan hareket etmemek, bütün ule­mâya göre sünnettir.

31- Mina'dan hareket ettikten sonra   Nemira denilen ye­re inmek sünnettir. Arafât'a zevalden sonra varmalıdır.

32- İhramda bulunan bir kimsenin çadır ve ağaç gibi şeylerin gol-. gesinde oturması caizdir. 'Yalnız yolda giderken şemsiye gibi bir şey kullanarak gölgelenmenin caiz olup olmadığında ihtilâf edilmiştir. Ekser-i ulemâya göre bu da caizdir, îmam   Mâlik   ile   îmamAhmed'e göre ise mekruhtur.

33- Hacc esnasında çadır kurmak caizdir.

34- Arafe günü imamın hacılara hutbe okuması cumhûr-u ulemâ'-nın ittifakı ile sünnettir.

Bu hususta muhalefet edenler yalnız   Mâ1ikî1er'dir.

îmam Şafiî 'ye göre hacc esnasında dört yerde hutbe oku­mak mesnûn olmuştur. Bunlardan birincisi Zi'1-Hicce 'nin ye­dinci günü Beyt-i Şerîf'de öğle namazını kıldıktan sonra okunur.

İkincisi:   Arafat 'da.Batn-ı   Urane  denilen yerde;

Üçüncüsü: Bayram günü;

Dördüncüsü de: Teşrik günlerinin ikincisindedir.

Hanefiîler'e göre haceda üç yerde hutbe meşru olmuştur. Bunların birincisi Zi'1-Hicce 'nin yedisinde; ikincisi Araf t günü Arafat'ta; üçüncüsü de Zi'1-Hicce 'nin enbirinci günü Mina *da okunur.

35- Besûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SeUeniyîn.:

«Şüphesiz ki sizin kanlarınız ve mallarınız birbirinize şu gününüzün hürmeti gibi haramdır...» buyurması bir şey'i misâlle anlatmanın ve kı­yâsın caiz olduğuna delildir.

36- Câhiliy«t zamanından kalma fiil ve âdetler bâtıldır.

37- Kadınların n.kkına riâyet ve onlara iyi muamelede bulunmak lâzımdır. Onların hukukuna riâyet hususunda birçok hadisler vârid ol­muştur.

38- Te'dîb ve terbiye için bîr kimse karısını dövebilir. Ancak bu hususta şeriatın verdiği İzin haddini aşmamak şarttır.

Nevevî : «Döverken kadın ölürse, diyet ve keffâret lâzım ge­lir.» diyor.

39- Vakfe günü Arafât'ta öğle ile ikindiyi beraberce kılmak meşrudur. Bu hususta icmâ'-ı ümmet Vardır.    Yalnız sebebinde ihtilâf edilmiştir.

Bâzılarına göre bu iki namazı beraberce kılmanın sebebi hacc ibâ­detleridir.

İmam  A'zam 'la bâzı   Şâfiîle.r'in mezhebi budur.

Ekserdi Şâfiîler'e göre sebeb: seferdir. Onlara göre Ara­fat'ta mukîm olanlarla iki konaktan az mesafeden gelenler, iki namazı bir vakitte kılamazlar.

40- Cemi' evvelâ öğleyi, sonra ikindiyi kılmak .suretiyle yapılır.

41- öğle ile ikindiyi,, öğle zamanında beraberce kıldıktan sonra hemen vakfe yerine gitmek âdâbtandır.

42 - Vakfeyi hayvan üzerinde mi yoksa yerde mi yapmanın efdal olacağı ulemâ arasında ihtilaflıdır.

43- Vakfeyi   Cebel ü'r-Rahme  nâmı verilen dağın etek­lerindeki kayalar üzerinde yapmak müstehabdır.              

44- Vakfe hâlinde   Kabe 'ye karşı dönmek müstehabdır.

45- Vakfeyi güneş kavuşuncaya kadar uzatmalıdır. Maamâfih güneş kavuşmadan yola çıkmak da caizdir. Şâfiîlerden bu hususta iki kavil rivayet olunur.

Birinci kavle göre: güneş kavuşmadan yola çıkan kimsenin bu ku­surunu bin hayvan kesmek suretiyle tamamlaması müstehab;

İkinci kavle göre: vâcibdir,

Cumhûru ulemâ 'ya göre vakfenin zamanı, Arafe günü güneşin zevalinden başlayarak bayram gününün fecrine kadar de­vam eder. Bu müddet zarfında az da olsa bîr müddet rafât'ta kal­makla vakfe edâ edilmiş olur.

Vakfeyi yapmayanın haccı sahîh değildir.

îmam Mâlik'e göre yalnız gündüzün yapılan vakfe sahîh de­ğildir. Gecenin bir cüz'ünü de vakfeyle geçirmek îcâb eder.

Fakat yalnız, gece yapılan vakfe kâfidir.

46- Hayvan güçlü kuvvetli olmak şartıyla terkisine bir kimseyi almak caizdir. Bu hususta birçok hadîsler vardır.

47-Arafat 'tan çekilirken sükûnetle hareket etmek sünnettir. .

48- Arafat 'tan   Müzde1ife'ye gelenlerin akşamla yatsı namazlarını yatsı zamanında kılmaları meşrudur.

Hanefiileı'e göre iki namazı bir vakitte kılmak yalnız hacc. esnasında caizdir.

Bunların birincisi   Arafat 'ta; ikincisi   Müzdelife 'dedir.

Arafat 'dakine cem-i takdim; Müzdelife 'dekine cemi te'hîr; denilir.

Şâfiîlerle Evzâî, Eşheb, hadîs ulemâsı ve Ha-nefiîler 'den Ebû Yûsuf -a göre akşamla yatsı namazını Arafât'ta yahut yolda akşam namazının vaktinde kılmak caiz oldu­ğu gibi her iki namazı vakitlerinde kılmak dahî caizdir. "Yalnız efdaim hilâfına hareket edilmiş olur.    

Bu kavil sahabe ve   Tâbiîn'iri bâzılarında rivayet olunmuştur.

İmam A'zam ile diğer Kûfe ulemâsına göre btfnamaz* lan yatsıdan önce kılmak caiz olmadığı gibi Müzdelife'den baş­ka bir yerde kılmak da sahih olamaz.

Imam Mâ1ik'in kavli de budur. Ancak ona göre kendisi, yahut hayvanı özürlü. olanlar güneş kavuşmuş olmak şartıyla 'bu namazları İsüzti e1iie'ye varmadan kılabilirler.

49- Cemi' coretiyle kılınan namazların peşi peşine eda edilmesi meşru olmuştur. Bu hususta ulemâ ittifak etmişlerdir.

Yalnız namazların bu şekilde kılınması şan mıdır? değil midir? mes'elesi ihtilaflıdır.              

Bâzıları şart olduğunu iddia etmiş; bâzıları da müstehab olduğuna kaail olmuşlardır.                         

50- Arafat'dan dönüşte bayram gecesini Müzde1ife'de geçirmek bil'ittifâk hacc ibâdetlerinden ma'dûttur.    Yalnız bunun farz veya vâcib yahut sünnet olduğunda ihtilâf vardır.

51- Müzdelife 'de sabah namazını erken erken kılmak sün­nettir.

52- Müzde1ifede kuzah denilen yerde vakfe yapmak, hacc ibâdetlerindendıç.                              

Bu husus dahî ittifakı ise de oradan ne zaman yola çıkmak îcâb et: tiği mes'elesi ihtilaflıdır,

tbni Mes'ûd, îbni Ömer (Radiyallahü anh), Ebû Hanîfe, Şafiî ve Cıimhûr-u ulemâya göre ortalık iyice aydınlayıncaya kadar vakfe hâlinde kalınır.

îmam Mâ1ik'e göre iyice aydınlamadan yola çıkmak caizdir.

53- Hadîs-İ Şerif, ecnebi  vt: kadınları:, birbirlerine bakma­masını teşvik etmekledir.

54- Muı.ketâUan bir şpy işlendiğini yün kimse, imkân nîsbe-tind»* onu izâleye çalışmalıdır

55- Ara l.â t 'tan dönerken orta yolu tutmak sur.ıu'tür. Bu yol Arafât'a gidileri yoldan başkadır.

56- MüzdeIife'den   Mina 'ya gelince şeytan taşlamaya cemre-i Akabe 'den başlamak sünnettir.

57- Şeytan taşlamak, fasulye büyüklüğünde yedi taş atmak sure­tiyle yapılır.

58- Her taşı atarken tekbir getirmek ve taşlan birer birer atmak sünnettir,

59- Taşlan atarken   Mina,   Arafat   ve   Müzdelife'yi sağma; Mekke'yi sol'.'na almak sünnettir.

Bâzıları taş atarken Kâbe'ye karşı durulacağını söylemişlerdir. Bayram günü yalnız   Cemre-i  Akabe'de taş atılır. Bu hu­susta bütün ulemâ müttefiktir.

60- Kaadî îyâz:    «Bu hadîste kurban kesilecek yerin Mina 'da muayyen bir yer olduğuna-delîl vardır. O yerin yahut Ha-rem-ı Şerifin neresinde kesilse caizdir.» diyor.

61- Çok kurban kesmek müstehabdır. Resûlüllah (SalUUlahü Aleyhi veSellem)in o sene   hedy   kurbanı   olarak   götürdüğü   develerin   sayısı «yüz»dü.

62- Hedy kurbanım bizzat kesmek müstehabdır. Maamâfih baş­kasına kestirmek de bilittifâk caizdir. Yalnız kesenin müslüman olması şarttır.

Nevevî : «Bize göre kitabi olan bir kâfir de kesebilir. Yalnız sahibinin kurbanı teslim ederken yahut keserken niyet etmesi şarttır.» diyor.

63- Kurbanı keserken acele davranmak müstehabdır.     Kesilecek kurbanı çok bile olsa onları teşrik günlerinden sonraya bırakmamalıdır.

Resûlüllah (Sâllallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz beraberinde Medîne'den getirdiği altmışüç deveyi bizzat kendisi boğazlanııştır. Geri kalan develeri, Tirmizî'nin rivayetine göre Hz. Alî, Ye­men 'den getirmiş, yüz adedi bunlarla tamam olmuştu.

64- Gerek hedy gerekse nafile kurbanından sahibinin yemesi müs­tehabdır. Ulemânın beyânına  göre Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem} in  kendi nâmına kesilen  her kurbandan  yemesi  sünnet;  yüz  deveden ayrı ayrı yemek ise külfetli bir iş olduğu için develerin etlerini bir çömlekte pişirterek çorbasından yemiş, bu suretle her kurbandan yemiş sa­yılmıştır.

65- Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in kurban etini yedikten sonra   Mekke'ye giderek yaptığı tavaf: Tavaf-ı ifâzadır. Buna Ta-vâf-i ziyaret ve Tâvaf-ı   Yevmi   Nahr   dahî derler.

Tavâf-ı ifâza bilittifâk haccın rükünlerindendir.

Bayram günlerinden sonraya bırakılması mekruhtur. Bundan maa­da iki nev'î tavaf daha vardır. Bunlardan birine Tavâf-ı Ku­düm   yahut   Tavâf.i   Tahiyye;

Diğerine Tavâf-ı Sader yahut Tavaf.ı'Vedâ denilir.

Tavâf-ı Kudüm: Uzaktan gelenler için sünnettir. Mekke1iler'e sünnet değildir.

Tavâf-ı Veda: Hanefiî1er'e göre vâcibdir. Bu uzaktan ge­lenlere meşru olmuştur.

66- Mina'dan   Mekke'ye ve Mekke'den Mina'ya gidip gelirken vâsıtaya binmek müstehabdır.

67- Zemzem şakiliğinde bulunmak ve zemzem suyu içmek müs­tehabdır.

Zemzem: Kabe 'ye otuzsekiz arşın kadar mesafede bulunan meş­hur su kuyusudur. Bâzıları suyunun çokluğundan dolayı, bir takımları da hacıların kalabalığı sebebiyle ona bu ismin verildiğini söylemişlerdir.

Başka sebepler gösterenler de vardır.                .

 

20- Arafat'ın Her Tarafı Vakfe Yeri Olduğunu Bildiren Hadisler Babı

 

149 - (...) Bize Ömer b. Hafs b. Gıyâs [33] rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam, Ca'fer'den rivayet etti. (Demiş ki) Bana, babam, Câbir'-den bu husustaki hadîsinden naklen rivayet etti ki ResûlUUah (Saîlalîahı A İeyhi ve Sellem)

«Ben, şurada kurban kestim. Miıra'nın her tarafı, kurban yeridir. Bi­nâenaleyh siz konakladığınız yerlerde kurban kesin!

Ben şurada vakfe yaptım. Arafat'ın her tarafı vakfe yendir. Ben, şu­rada da vakfe yaptım. Müzdelife'nin her tarafı vakfe yeridir.» buyurmuş­lar.

 

150- (...) Bize İshale b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yah­ya b. Adem haber verdi. (Dedi ki) : Bize SüfyâH, Cafer b. Muhammen­den, o da babasından, o da Câbir b. Abdillâh (Radjyallahûanhüma)'düti naklen rivayet etti ki, Hesûlü\\a.h (SaîlallahüAl£yhiveSellem), Mekke'ye vardığmda Hacer-i Esved'e giderek onu öpmüş sonra sağındanyürüyerek üç defâ ramel ile dört turda da adî yü­rüyüşle yürüyerek tavaf yapmış.

Görmüyor (Sallalîahü Akyhi ve SeUJmjmina'ya işaretle, onun her tarafının kurban yeri; Arafat'a işaretle, onun her tarafının vak­fe yeri; Müzdelife'ye işaretle, onun da her tarafının vakfe yeri olduğunu beyân Duyurmuştur.                                 

Resûliillah (Sallalfahü AUyhi ve Selİem)£iendimizin bu sözleri ümmeti­ne karşı beslediği muhabbet ve" şevkatin sonsuzluğuna delildir. Fabr-i Kâinat (!Salla8M Aleyhi ve Selkm) Efendimiz dînî,-dünyevî hiç bir masla­hat hususunda ümmetine lâzım gelen tenbihât ve nasâyıhdan bit an geri kalmazlardı.          .                                             

Burada da ümmetine kurban ve vakfenin en mükemmel'şekliyle.caiz olan miktâruıi fceyân buyurmaktadır.               

En mükenimel kurban ve yakfe yerleri şüphesiz ki, onun" bizzat kur­ban kestîgî ve vakfe yaptığı yerlerdir. Geri kalan yerlerde dahî bu ibâ­detleri yapmak caizdir.

Arafat 'm hududu Irane vadisinden başlayarak karşıki dağlara doğru uzanan şâhadir. 

Ezrakî'ninHz. tbni Abbâs'dan rivayetine göre Aratât*ın hududu Urâne vadisine bakan dağdan, başlayarak Ara­fat dağlarına ve Vasîk denilen yere kadar uzanan sahadır. Baş­ka tahdîdler yapanlar da olmuştur. Bunlar hep birbirine yakmdır.

Urane  vadisi   Arafat 'dan mâdût değildir.

Cumhûr-u müfessirîn ile siyer ve hadîs ulemâsına göre Müzde1îfe'nin her tarafı Meş'ar-i Haram'dır. Fukahâya göre ise Meş'ar-i   Haram   Kuzeh dağıdır. Vakfe yeri de burasıdır.

İkinci rivayet. Mekke'ye varan hacıların her şeyden evvel ta-vâf-ı kudûmu yapmalarının ve bu tavafa Haceri Esved'i öp­mekle başlamalarının  sünnet olduğuna delildir.

 

21- Vakfe ile Teala Hazretlerinin: Sunra Siz de Başkalarının Akın Ettiği Yerden Akın Edin; Âyet-i Kerimesi Hakkında Bir Bab

 

151- (1219) Bize Yahya b. Yahya rivayet «tti. (Dedi M) : Bize Ebû Muâvtye, Hişâm b. Urve'den, o da babasın dant o da vÂişe (RadiyaUahiî anha)*âtm naklen haber verdi. Âişe şöyle demiş:

«Kureyş İle onlann dîninde bulunanlar Müzdelife'do vakfe yaparlardı. Kendilerine Hums denilirdi. Şâir a rap kabileleri ise Arafât'fa vakfe yapar­lardı. İslâm gelice Allah (Azze ve Cette), Peygamber {Sallalkthü Aleyhi ve Sellem)'e Arafâta giderek orada vakfe yapmasını, sonra oradan akın etmesini emîr buyurdu. Bu da Teâlâ Hazretlerinin:

(Sonra sîz de başka insanların akın ettiği yerden âkın edin [34] âyet-i kerimesidir.»

 

152- (...) Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâ-me rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm, babasından rivayet etti. (Demiş ki) : Humus müstesna, bütün Araplar Beyti çıplak olarak tavaf ederler­di. Humus, Kureyş kabilesiyle unların çocuklarıdır. Arap kabileleri çıp­lak tavaf ederlerdi. Meğer ki, Humus onlara elbise vermiş olsun. Er-kekler, erkeklere; kadınlar da kadınlara elbise verirlerdi. Humus kabi­lesi Müzdelife'den çıkmazlardı. Şâir insanların hepsi Arafat'a ulaşırlardı.

Hişâm demiş ki: Baha, babam, Âişe (Raâtyalkthü anha) 'dan rivayet etti ki, şunu söylemiş:

«Humus kabilesi, haklarında Allah (Azze ye Ce/^Pnin (sonra sîz de başka İnsanların akın ettiği yerden akın edin!» âyeti kerîmesini indirdi­ği kimselerdir. Başka insanlar Arafat'tan, Humus ise Müzdelife'den akın ederler:

— Biz ancak Harem'den akın ederiz! derlerdi, (siz de başka insanla­rın akın ettiği yerden akın edin!) âyet-i kerîmesi inince Arafat'a döndü­ler.»                                                                                                    .

Bu hadîsi   Buhârî   «Hacc» bahsinde tahrîc etmiştir.

İfâza: Suyu taşa taşa dökmek, mânâsına gelir.

Hacıların Arafat 'tan sökülerek, yolları doldurmaları: Dereleri doldurup taşıran sellere benzediği için Kur'ân-ı Kerîm 'de bu bâbda ifâza tâbiri nazil olmuştur.

Arafat ismi marifetle ilgilidir. Bir ihtimâle göre bu yer İb­rahim (Aîeyhisselam) fa tarif edilmiş ve gördüğü vakit orayı tanımış olduğu için verilmiş; başka bir ihtimâle göre de Hz. Âdem ile Havva (Aîeyhisselam) orada buluşup tanıştıkları için verilmiştir. Muh­telif hacıların orada tanıştıkları yahut Hz. İbrâhîm'in gördüğü rü­yanın hakikat olduğunu orada bildiği için verilmiş olması da. muhte­meldir.

Daha başka ihtimâller ortaya atanlar da vardır.

Hadîs-i Şerîf'de zikredilen âyet-i kerîme'nin. tefsirinde ihtilâf edil­miştir. Dahhâk'e göre âyet-i kerîme'deki «başka insanlar» dan mu-râd:   İbrahim   (Aîeyhisselam) 'dır.

Tirmizî'nin..rivâyet ettiği bir hadîs de bu mânâyı te'yid etmek­tedir. Mezkûr hadîsde Resûlüllah (Saüallahü Aleyhi ve SeUemyin.;

«Meşairinizde bulunun! Çünkü siz İbrahim (Aîeyhisselam) 'dan kal­ma bir miras üzerindesiniz.» buyurduğu nakledilmiştir.

Tirmizî ,  bu hadîsin hasen sahîh olduğunu söylemiştir.

Meşâirden murâd: Hacc ibâdetlerinin yapıldığı yerlerdir. •Yine   Dahhâ k'den bir rivayete göre âyet-i kerîme'deki insan­lardan murâd: İmam yâni haccın emîridir.

Ulemâdan bâzıları bundan muradın    Âdem   (Aleyhisselâm)    oldu­ğunu söylemişlerdir.

Bir takımlarına göre de zahiri mânâ murâddır.. Yâni «Siz de başka insanların akın ettiği yerden yola çekilin» demektir. İbni Tîn :   «Sahîh olan budur.» demiştir.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

Arafat'ta vakfeye durmak haccın en büyük rükünlerinden biridir. Bu cihet Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)in fi'li ve kavliyle sabittir.

Arapların Kabe'yi çıplak olarak tavaf etmeleri hususunda Nevevî şunları söylemektedir: «Bu, Arapların câhiliyet devrinde irti-kâb ettikleri çirkin fiillerden biridir.

Allah Teâlâ Hazretlerinin

«Onlar, bir, kötülük işlediler mi, biz babalarımızı böyle yaparken bul­duk, derler.» âyet-i kerîmesi onlar hakkında nazil olduğu söylenir.

Bundan dolayıdır ki Hz. Ebû Bekir'in 9. yıl yaptığı haccda bir münâdî çıkararak: (Kabe'yi kimse çıplak tavaf etmesin!) diye ilân ettirmesi, kendisine emir Duyurulmuştu.»

 

153- (1220) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe ile Amru'n-Nâkıd hep birden ibni Uyeyne'den rivayet ettiler. Amr (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Amr'dan rivayet etti. O da Muhammed b. Cübeyir b. Mut'im'i babası Cübeyir b. Mu tim'den naklen rivayet ederken dinlemiş. Cübeyir şöyle demiş: Bir devemi kaybettim de Araf e günü onu aramağa gittim ve ResûlüUah (SfifM/aAü Aleyhi ve Seiİem) 1 halkla birlikte Arafat'ta vakfe hâlinde gördüm. Bunun üzerine;

— «Vallahi bu, Hums'tandır; onun burada ne işi var?» dedim. Ku-reyş, Hums'tan sayılırdı.

Bu hadîsi   Buharı   «Hacc» bahsinde tahrîc etmiştir.

Hz. Cübeyir'in: «Vallahi bu, Hums'tandır. Onun burada ne işi var?» diye işaret ettiği zât Peygamber (Saîtatlahü Aleyhi ve Sellemydır.

Hums: Ahmes'in cem'idir.

Ahmes: Sert yer mânâsına gelir.

Kureyş, Kinâne ve onlara tâbi olan bâzı kabileler dînle­rinde salâbet'gösterdikleri yahut «Hamsâ»ya (yâni Kabe'ye) sığındıkları için kendilerine   Hums   lâkabı verilmiştir.

Hamaset: Her şeyde şiddet göstermektir.

Câhiliyet devrinde Kureyş, Kinâne ve Cedîle gibi kabileler bir yabancıya kız verirlerse doğacak çocuğun kendi dînlerinde olmasını şart koşarlarmış.

İbni îshâk diyor ki: «Bilemiyorum} Fil vak'asından önce mi, sonra mı Kureyş kabilesi Hums mes'elesini kendi fikirleriyle ortaya atmış ve Arafat'ta vakfeyle oradan ifâzayı terketmişlerdir. Hâlbuki bu­nun meşâirden ve haccdan olduğunu bilir, ikrar ederlerdi.

Bununla beraber: Biz, harem ehliyiz; Hums biziz. Hums, Harem halkıdır. Hums'a ihram halindeyken kurutulmuş Süt ve yağ yemek, kıldan yapma çadırlara girmek, deriden başka çadırların gölge­sinde gölgelenmek gibi şeyler memnudur.

Mikaat dışında yaşıyanların, hacc veya Ömre için Hareme getirdik­leri yiyecekleri yemeleri caiz değildir. Beyt-i Şçrîfe geldikleri vakit ilk tavafı da ancak   Hums   elbisesi içinde yaparlar... derlermiş.»

Sühey1î bunların .Rahbâniyyet mezhebini tuttuklarını, kadın­larının yün ve yapağı gibi şeyleri dokumadıklarını söylüyor.

tbrâhim-i Harbî dahî: «Kureyş hacc veya ömreye niyet ettiler mi et yemezler; Mekke'ye geldikleri vakit üzerlerindeki el­biseyi çıkarırlardı.» diyor.        

Kabe'ye: «Hamsa» adını vermeleri: Taşlarının siyaha çalar beyaz ol­masındandır.

Hz. Cübeyir'in: «Onun burada ne işi var?» sözü, teaccüb ve inkârının ifadesidir.

Kaadı İyâz'in beyânına göre Cübeyr (Radiyallahü anh) m devesini kaybetmesi hicretten önceki haccındadır.    O zaman henüz müslüman olmamıştı. Müslümanlığı kabulü ya Mekke'nin fethinde yahut   Hayber   gazâsındadır.

Kirmânî bu hususta şunları"söylemiştir: «ResûIüUah (SallaUahü Aleyhi ve Sellent) 'in Arafat 'taki vakfesi hicretin 10 uncu yılınday-di. Cübeyi r b. Mutim o zaman müsl uman lığı kabul etmiş bulunuyordu. Çünkü Cü.beyir, Mekke 'nin fethinde hattâ da­ha evvel Hay ervak'asında müslüman olmuştu. Şu hâlde Pey­gamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'i görünce inkâr ve taaccüb yoluyla sorduğu bu suâlin hikmeti nedir?»

Bu suâle yine kendisi cevap vermiş ve: «İhtimâl ki o zaman Hz. Cübeyir,   Teâlâ Hazretlerinin:                         

(Sonra sizde bankalarının akın ettiği yerden akın edinl) âyet-i kerî­mesini henüz duymamıştır. Yahut suâli inkâr ve teaccüb için değil, Kureyş'e gösterdiği muhalefetin hikmetini anlamak içindir.

Ve ihtimâl ki Resûltillah (SallaUahü Aleyhi ve Setlemi'in Arafat'­taki vakfesi hicretten öncedir.»' demiştir.'

Aynî, ReşûUUlah (SallaUahü Aleyhi veSellem) 'in nübüvvetten evvel ve sonra birçok defalar haccettiğini, hicretten sonra ise yalnız bir defa hacca gittiğini kaydettikten sonra . 1bni Huzeyme ile İshâk b. Râhuye 'nin rivayet ettikleri Cübeyir hadîsini naklediyor. Bu hadîste:

«Vaktiyle Kureyş yalnız Müzdelife'den dönerler ve:

«.— Biz, Humsuz. Binâenaleyh Haremden çıkamayız! derlerdi.

Arafâtta vakfeyi terketmişlerdl Ban, ResûIÜllah (SallaUahü Aleyhi veSellem)'i câhiKyet devrinde halkla birlikte Araüfatta devesinin üzerinde vakfe yaparken görmüşümdür. Sonra kavmi ile birlik Müzde1ife'de sabahlar, onlarla beraber vakfe yapar, onlar döndüğü vakit o da dönerdi.» denilmektedir,

îshâk'in rivayetinde Hz. Cübeyir'in:

«Ben, câhiliyet devrinde eşeğimi kaybettim de Arafat'ta bul­dum. Ve Resûlüllah (SalhıilahU Aleyhi ve Seltem)'ı Arafât'ta şâir in­sanlarla birlikte vakfe yaparken gördüm. Müslüman olduğum zaman an­ladım ki Allah, onu, bu işe tevfik buyurmuş.» dediği bildiriliyor.

 

22- Îhramdan Çıkmanın Nesih ve Haccı Tamamlamanın Emir Buyurulması Hakkında Bir Bab

 

154- (1221) Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ ile tbni Beşşâr riva­yet ettiler. Îbnül-Müsennâ (dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer riva­yet etti. (Dedi ki) : Bizj Şu'be, Kays b. Müslim'den, o da Târik b* Şi-hâb'dan, o da Ebû Musa'dan naklen haber verdi. Ebû Mûsâ şöyle demiş: Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Bathâ'da mola verdiği bir sırada yanma vardım. Bana:

— «Hacc ediyor musun?» diye sordu. Ben:

  «Evet!» cevâbını verdim.

— «Neye niyetlendin?» buyurdu. Ben:

  «Peygamber (SallallahU Aleyhi ve Seilem)'in niyeti   gibi   niyetlene­rek : Lebbeyk dedim;» cevâbını verdim.

  «İyi etmişsin. Beyt-i şerif İle Safa ve Merve'yi tavaf et de ihram­dan çık!» buyurdular.

Bunun üzerine ben, Beyt-i Şerifi ve Safa ile Merve'yi tavaf ettim. Sonra Beni Kays'dan bir kadının yanına vardım da başım bitlendi. Bİ-lâhara hacca niyet ettim. Başkalarına da böyle fetva verirdim.

Ömer (Radiycdlahü anh)  hilâfete geçince bir adam:

  Yâ Ebâ Mûsâ! — yahut yâ Abdallah b. Kays! — Bir fetvan hu­susunda biraz ağır ol! Çünkü sen, Emîrü'l-Mümininin hacc ibâdetleri hak­kında senin gıyabında ne ihdas ettiğini bilmiyorsun!  dedi. Bunun üze­rine ben:

  Ey cemâat! Biz, kime bir fetva verdikse, o kimse teenî ile hare­ket etsin! Çünkü Emîri'l-Mü'miııîn yanınıza gelmektedir. Siz, ancak ona uyun! dedim.

Müteakiben Ömer (RadiyaUahü anh) geldi. Ben, bunu ona anlattım da:

— Eğer Allah'ın kitabı ile amel edeceksek Kîtâbullah tamamlamayı emrediyor. ftesûltillah (Sü&tfto/ıü Aleyhi ve Sellem) 'in sünnetiyle amel eder­sek o da hedy kurbanı yerini buluncaya kadar ihramdan çıkmamıştır; dedi.

 

(...) Bize, bu hadisi Ubeydullab b. Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam, rivayet: etti. (Dedi ki) : Bize, Şu'be bu isnâdda bu hadîsin mislini rivayet etti.

 

155- (...) Bize Muhammedü'bnu'I-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki): Bire, Abdurrahmân yâni İbni Mehdi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize, Süf-yâa. Kays'dan, o da Târik b. Şihâb'dan, o da Ebû Mûsâ (Radiyallahü anh) dan naklen ıivâyet etti. Şöyle demiş: «ResûlüIIah (Salîailahtl Aleyhi ve SW/em,)Bathâ'da mola verirken yanma vardım:

— Neye niyetlendin? diye sordu. Ben ;

  Peygamber (Salla^akü Aleyhi ve Sellem) 'in niyetlendiğine niyet et­tim! dedim.

  Kurban gönderdin mi? diye sordu.

  Hayır! dedim.

— OyJe is» Beyti ve Sa'fcr ile Merveyt tavaf et de sonra ihramdan çık! buyurdular.

Bunun üçerine ben, Beyti ve Safa ile Merve'yi tavaf ettim. Sonra kavmimden bir kadının yanına vardım. Kadın benim saçımı taradı ve başımı yıkadı. Artık Ebû Bekir ile Ömer'in hilâfetleri zamân m da halka bu şekilde fetva veriyordum.                                        .

Bir defa hacc mevsiminde ayakta bulunduğum bir sırada anîden ba­ha bir adam gelerek:

  «Sen, Emîri'l-Mü'minîn'in hacc ibâdetleri hakkında ne ihdas et­tiğini biimcisin.» dedi.

Bunun üzerine ben de:

  «Ey halk! Biz, kime bir fetva vermişsek teenî ile hareket etsin! İşte Emîri'I-Müminin yanınıza geliyor.    Siz, ancak ona uyun!»    dedim. Ömer (Radıyallahü atıh) geldiği vakit (kendisine) :

  «Yâ Emîre'l-Mü'minîn!     Hacc ibâdetleri hakkında ihdas ettiğin nedir?» diye sordum, Ömer   (Radıyallahü anh) :

  «Eğer Kitâbullah ile amel edersek Allah  (Azze ve Ceîlc): (Allah için hacc ile Örn reyi tamamlayın! [35]  buyuruyor. Peygamberimiz

(Sallallahii Aleyhi ve Sellem) 'in sünnetiyle amel edersek şüphesiz ki Pey­gamber (Salla\lahü Aleyhi ve Sellem) kurban kesmedikçe ihramdan çıkma­mıştır.» dedi.

 

156- (...) Bana İshâk b. Man sûr ile Abr b. Humeyd rivayet etti­ler. (Dediler ki) : Bize Ca'fer b. Avn haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ebû Umeys, Kays b. Müslim'den, o da Târik b. Şihâb'dan, o da Ebû Mûsâ t Radiyallahü anh) 'dan naklen haber verdi. Ebû Mûsâ şöyle demiş: Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) , beni Yemen'e göndermişti. Kendisiy­le, haccettiği yıl buluştum. Resûlüllah (SalUtMahü Aleyhi ve Sellem), bana:

  «Yâ Ebâ Mûsâ! İhrama girerken nasıl dedin?» diye sordu. Ben:

 «Peygamber {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in niyeti gibi niyet ederek: Lebbeyk, dedim.» cevâbını verdim.

— «Kurban gönderdin mi?» diye sordu.

  «Hayır!» dedim.

  «öyle îse git. Beyti ve Safa ile Merve orasını tavaf et de sonra ihramdan çık!» buyurdular.

Râvi, bu hadîsi Şu'be ile Süfyân hadîsi gibi nakletmiştir.

 

157- (1222) Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ ile İbni Beşşâr riva­yet ettiler. İbnü'l-Müsennâ (Dedi ki) : Bize Muhaınmed b. Ca'ier rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Hakem'den, o da Umâratü'bnu Umeyir'den, o da İbrahim b. Ebî Musa'dan [36] , o da Ebû Musa'dan naklen rivayet etti ki Ebû Mûsâ müt'a yapılması için fetva verirmiş. Bir adam, ona:

  Bir fetvan hakkında biraz ağır ol! Çünkü sen, Emîri'l-Mü'minîııin hacc fiilleri hakkında ne ihdas ettiğini henüz bilmiyorsun; demiş. Sonra Ebû Mûsâ, Hz. Ömer'e tesadüf edince mes'eleyi ona sormuş. Ömer (Radiyallahu anh) ;

  Biliyorum ki, Peygamber (Salla^ahU Aleyhi ve Setlem) ile ashabı bu­nu yapmıştır. Lâkin halkın Erâk denilen yerde kadınlarla cima ederek, sonra başlarından su damlar bir hâlde hacca gitmeye devam etmelerini iyi görmedim, demiş.

Bu hadîsi Buhâri ile Nesâî «Hacc» bahsinde tahrîc. et-mislerdir.

Resû\ünah(Sallatlahü Aleyhi ve Setlem), Hz. Ebû Mûsâ'yi Yemen'e hicretin onuncu yılında veda haccmdan evvel göndermişti.

Ebû Bürde (Radiyallahu anh) 'dan rivayet olunduğuna göre Resûlüllah (SalUdlahü Aleyhi ve Sellem), Ebû Mûsâ iîe Muâz, b. Cebel (Radiyallahu anh) 'yi Yemen 'in birer vilâyetine gön­dermişti. Zâten o zaman   Yemen   iki vilâyetten ibaretti.

Bathâ'dan murâd: El-Muhassab denilen yerdir. Esâs itibariyle bu kelime : Sel vâdîsi, mânâsına gelir.

Bâzıları Hz. Ebû Müsâ'nın yanına uğradığı kadının, kardeş­lerinden birinin zevcesi olduğunu söylemişlerse de doğru değildir. Çün­kü kardeş kana mahrem değildir. Onun için   Kirmanı:

«Bu söz, kadının Ebû Mûsâ'ya mahrem olduğuna hamledilir.» demiştir.

Doğrusu da budur. Ve kardeşlerinden birinin kızı olduğuna hamle­dilir.

Anlaşılıyor ki, Hz. Ebû Mûsâ temettü' haccına fetva vermiş, Ömer (RadiyaHahü mh) ise âyet-i kerîmeyle istidlal ederek, haccın ömreye tebdil edilmesini kabul etmemiştir.

«Allah için hacc ile Ömreyi tamamlayın!» âyet-i kerîmesinin mânâ­sı : «Bunlara niyet ederseniz, bütün fiillerini tamamlayın!» demektir.

Hz. Alî ile İbni Abbâs (Radiyallafıüanh)''dan ve keza Saîd b; Gütheyir ile Tâvâs'dan rivayet edildiğine göre bu âyetten murâd: Bir kimsenin evindeyken niyet etmesidir.

Hz. Ömer'in: «Tamamdan murâd: Hacc ile ömreyi ayrı ayrı yapmak ve ömreyi hacc aylarından başka zamana bırakmaktır.» dediği rivayet olunur.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler :

 

1-Uadîs-i şertf; muallâk, ihramın caiz olduğuna, delildir. İmam Şafiî'nin mezhebi budur.

2- Haca; ömreye: tebdil etmek caizdir.

Mâzir-î diyor ki: «Hz. Ömer'in menetiği müt'anın hacc ay­larında hftccı bozarak ömre yapmak, sonra yine, o sene hacc etmek ol­duğu söylenir.

İkinci bir kavle göre : Ömer (Radiyaliakü anh) 'in müt'ayı menet­mesi haccH ifrâda- tergîb içindir.

Hz. ömer onu. efdal görüyordu. Yoksa müt*anın bâtıl ve haram olduğun» kân! değildi.»

Kaadı İyâz ; «Zahire bakılırsa Ömer (Radiyallahü anh) feshi yasak etmiştir: Onun içindir ki, feshedenleri döverdi. Bu da feshin Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem)y'w emir verdiği seneye mahsûs ol­duğuna binâendi.» diyor.

Rtvıvt'y» göre Hz. Ömer   hacc aylarında yapılan malûm sak etmiştir. Yalnız bu nehiy hacc-ı ifrâda tergîb içindir.

Sonlaları .temettu'un kerâhetsiz olarak cevazına icmâ'-ı ümmet vâki olmuştur.

Bâzılarına göre Hz. Ömer'in müt'a'dan nehyetmesine sebep: Kadınlarla cima' ederek yıkandıktan sonra başından su damlar bir hâlde hacca gitmektir. Çünkü ona göre haec esnasında refah yoktur.

Nitekim rivayetlerin birinde : «Bilirim, Peygamber (SaUaUahü Aleyhi ye Sellem) ile ashabı bunu (yâni müfayi) yapmışlardır, ilâh...» şeklinde söz etmesi de bu ihtimâli te'yîd eder.

3- Bu hadîs: «Ömre yapan bir kimse kurban götürmüşse bayram günü   kurbanını   kesmedikçe    ihramdan   çıkamaz.»    diyen   İmam A'tam ile İmam   Ahmed'in delîllerindendir.

îmam Mülik ile İmam Şâ1iî'ye göre ömreye niyet eden bir kimse, tavaf ile sa'yini yaptı mı kurbanı olsun olmasın ihram­dan çıkabilir. Ve Tcendisine her sey helal

Bu hadis, onların aleyhine delildir.

Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir: «Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ye Sellem), Ebû Mûsâ'ya ihramdan çıkmasını emretmiş, Hz. A1î-ye böyle bir emir vermemiştir. Hâlbuki bunların ikisi de: "Peygamber (Sallaltehü Aleyhi ve Scllem) 'in niyeti neye ise ben de ona niyet ediyorum, diyerek ihrama girmişlerdi.»

Bu suâlin cevâbı şudur: Hz. ebû Mûsâ'nın yanında kurbanı yoktu. Hz. A1î'nin ise ya kurbanı vardı yahut Peygamber (Saüallahu •Aleyhi velSellem), ona kendisi -kurban -vermeğe niyet etmişti..

Ona hususî bir muamelede bulunmuş olması yahut Yemen'den ge­lirken bir sürü deve getirdiği için onu kurban getirenler hükmünde tut­ması da birer ihtimaldir.

Besâlüilah (Sallallahii Aleyhi ve Seliem) 'in bu develer sadaka malı zan­nedilmesin diye bu şekilde hareket etmesi mümkündür. Çünkü sadaka almak ve sadaka malından başkasına kurbanhk vermek, P«sygwrtber {SaJlaUûhü Aleyhi ve Seiiemf 'e caiz değildir.

Bu hususta en ziyâde akla yatan cihet: Hz. Alî'nin bu develeri Ye-men'de iken satın almış olmasıdır.

Nitekim Peygamber (SalUtUahü Aleyhi ve Sellem) de yanında getirdik­lerini, Medine'deyken satın almıştı.

4- Muallâk İhram: «Filânca neye niyet ettiyse, ben de ona niyet­lendim.» demek suretiyle yapılan niyettir.

Böyle bir niyetin Hanefiîler'e göre caiz olmadığını gör­müştük.

 

23- Temettu'un Cevazı Babı

 

158- (1223) Bize Muhammedü'bnu'l-Müsennâ ile İbni Beşşâr ri­vayet ettiler, tbni Müsennâ dedi ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Katâde'den rivayet etti. (Demiş ki) : Abdul­lah î>. Şakîk şunları söyledi: Hz. Osman müt'ayı yasak eder, Alî ise ya­pılmasına, emir verirdi. Bunun üzerine Osman, Alî'ye bir söz söyledi. Sonra Alî:

. — «Vallahi bilirsin ki,   biz   Resûlüllah (SaUaîlahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte hacc-ı temettü' yapmışızdır.» dedi. Osman :

— «Evet ama biz korkuyorduk.» mukaabelesinde bulundu.

 

(...) Bana, bu hadîsi Yahya h. Habîh JEl-Hârisi de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tikV.,1 yâni İbnİ Haris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu İsnâdla bu hadîsin mislini haber verdi.

 

159- (...) Bize Muhammedü'bnul-Müsennâ ile Muhammed b. Beş-,şâr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize. Muhammed b. Cafer rivayet etti. (Drdi kî) r Bize Şu«>o, Amr b. Mürra'dan, o da Saîd b. Müsoyyeb'deıı nak-Icit rivayet etti. Şöyle demiş: Alî ile Osman (RadiynUtıhü (inhiima) Usfân-ri:i biı  yere geldiler, Osman müt'adnn yahut umreden nehyedîyordu. Alî:

  Peygamber (Sattallahü Aleyhi ve Sellemyin yaptığı  bir işe karşı ne demek istiyorsun? Onu neden yasak ediyorsun? dedi. Osman :

  Bunu, bize sormaktan vazgeç, dedi. AH:

  Ben, seni bırakamam! mukaabelestnde bulundu.  AH hunu caiz gördüğü için mtit'a ile Ömrenin ikisine birden niyetlendi.

Nevevî diyor ki: «Muhtar olan k^vle göre Hz. Osman "in yasak ettiği müt'a haceda mâruf olan temettu'dur. Hz. Ömer ile Osman. (Radiyallaküanhym ikisi de bundan tenzîhen nehyetmişlerdir.

Çünkü onlarca hacc-ı ifrâd daha faziletlidir.»

Hz. Osman'm «lâkin biz korkuyorduk.» sözünden muradı: Mekke 'nin fethinden Önce hicretin 7. yılında yapılan ömreye ait ola­caktır.              .

Hadîs-i Şerif, ilmin yayılması lâzım geldiğine, bu hususta Ülü'1-Emir ve saire ile münazara yapılabileceğine ve müslünıana nasihat gerektiği­ne delildir.

Hacc-ı kıranı efdal görenler Hz. Alî 'nin bu fiili ile istidlal ederler.

 

160- (1224) Bize Said b. Mansûr, Ebû Bekir b. Ebî Şey be ve Ebû Küreyb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize, Ebû Muâviye, A'meş'den, o da İbrâhîm-i Teynî'den, o da babasından, o da Ebû Zerr (Radiyallahii anh)'dan naklen rivayet etti. Ebû Zerr:

«Haceda müt'a yapmak Muhainmed 'SallaUahii Aleyhi veSeltem)'in as­habına mahsûstu.» demiş.

 

161- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahmân b. Mehdi, Süfyân'dan, c da Ayyâş-ı Âmirî'den [37], o da İbrâhim-i ayınî'den, o da babasından, o da Ebû Zerr f Raâiyattahü anİı) dan naklen rivayet etti. Ebû Zerr haceda mttt'ayı kastederek:

«O, bize bir nıhsatdi.» demiş.

 

162- (...) Bîm, ^Kuteybetü^bim Said rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr» Fndayl'dan, o da Zübeyd'den, o da 1br«hîm-i Teyroî'den, « da ba­basından naklen -rivayet etti. -Şöyle demişi

«Ebû Zerr (RadiyaHahü anh) kadınlar mutası ile taaec Tniit'asraı kas-dederek :

— İki intifa vardır ki, bunlar yalnız bize mahsûs «İmek iraere ^caiz­dir, dedi.»

 

163- (...) Brae Kuteybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr, Beyân­dan, o da Abdurrabmân b. Bbu7ş-Şa'sâ'dan naiden rivayet etti. (Demiş ki) İbrahim Nehaî ile İbrâhrm-i Teymi'ye giftCTöic:

  Ben, bu sene ömre ile haceı bir arada yapmak istiyon&nı; Sedraı. Banım üzerine İbrahim Nebaî:

  Lâkin babam böyle niyet «tmeıdi, dedi.

Kuteybp dedi ki: -Bize Cerrr, Beyân'dan, o da tbrâbhn-i Teymi-den, o da babasından naklen rivayet etti ki babası, Ebû -Eerr CRadhdllahü anh) Rabeze'deyken unun yanma uğramış da bu mes'eteyi anlataış.

Ehû Zerr:

  Bu iş, yalnız bize mahsostu; «ize değil! cevâbını vermiş.» Ulemânın beyânına göre bu rivayetlerin mânâsı, haccı bozarak öm­re yapmaktır.

Fakat bu'mes'ele yalnız o seneye mahsûs olmak üzere Ashab-ı kiram 'a caizdi. As hâb-i kiranı, Resâfüllsh (SaliaUahü Aleyhi veSellem) ile birlikte veda haccına gidiyorlardı. O seneden sonra böyle bir şey caiz değildir.

Hz. Ebû Zerr 'in muradı: Müt'ayı tamâmiyle iptal değil, hac-cın feshedildiğini anlatmaktır. Bunun hikmeti evvelce de beyân olundu­ğu vecîhle câhiliyM devrinden kalma bir âdeti yıkmaktır.

Câhiliyette Araplar, hacc aylarında ömre yapmanın caiz ol­madığına inanırlardı.             

Hz. Ebû Zerr'in: «İki müt'a vardır ki bunlar yalnız bize mah­sûs olmak üzere caizdir.» sözünden muradı: «Yalnız o zaman eâizdi, sonra haram kılındılar.» demektir.

 

164- (1225) Size, Saîd h. Mansûr ile İbni mî -Ömer bep birden Fe-zârî'den rivayet ettiler. Saîd (Dedi ki) : Biae Mervân h. Muâviye rivayet etti. (Dedi ki) : Bire Süleymân-i Teymî, Gnaeym b. Kays'dan [38] nak­len baber verdi. Guneym şöyle demiş:

«Sa'dü'bnü Ebî Vahkaııs   (Radtyalİahü anh) 'a müt'ayı sordum da:

  Biz, ona ysptık; dedi. Ve "Mekke'nin evlerini kastederek :

  Bu, o gün Urnş'ta fcaİîr olarak bulunuyordu! dedi.»

 

(...) Biae, bu hadîsi Ebu Bekir b. Ebî Şeyhe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Tabya b. «aîd, Süleymân-ı Teymî'den btı isnâdla rivayette bulundu.

O, rivayetinde «^âni Muâviye .» demişiir.

 

(...) Sana Amru'n-Nâkid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Anmed Ez-Zttbeytft rivayet etti. (Dedi ki) : *Bfaee Süfyân rivayet.

Bana Mubammed b. Ebî Halef de rivayet etti. (Dedi ki) : Brac Ravh b. Ubâde rivayet «tti. (Dedi ki) : Bİze Şu'be rivayet eyledi. Bu râvîler hep birden SiöeyBiân-ı Teymî'den bu isnârfla yukaıkilerin hadîsi gibi ri­vayette bultmmuşlardrr.

Süfyân'ın hadisinde: «Haccda müt'a...» kaydı da vardır.

Mekke- 'nin evlerine «Uruş» denilmesi: Dikili ağaçlardan yapıl­dığı ve iğlerinde gölgelenildiği İçindir. Bu kelime *Urûş» Şeklinde de ri­vayet edilmiştir.

Mânâ itibariyle ikisi de bir olmakla beraber «Uruş»un müfredi «Arış»; «Urûş»un müfredi ise «Arş» gelir.

Hz. Sa'd'in «Bu, o gün kâfirdi.» diye işaret ettiği zât: Muâviyetü'bnu   Ebî    Süfyan    (RadiyaUahilanh)'dır.

Ulemâ  buradaki küfürü iki vecihle îzâh etmişlerdir.

Mâzirî ile diğer bâzılarına göre küfürden inurâd: Sakin ol­maktır.

Sa'leb,  bunun köyde yaşamak, mânâsına geldiğim söylemiştir.

Bu taktirde cümlenin mânâsı: Hz. Muâviye o zaman Mekke'de yaşardı.» demek olur.

İkinci veçhe göre: Küfürden murâd : Kelimenin zahirî mânâsı yâni Allah'a inanmamaktır.

Hz. Sa'd, bu cümle ile: «Biz, Hacc-ı müt'a yaptık, hâlbuki Mu­âviye henüz müslüman olmamış Mekke'de yaşayan bir kâfirdi.» demek istemiştir.

Kaadıİyâz ile diğer hadîs ulemâsının ihtiyar ettikleri vecih budur. Nevevî : «Sahîh ve muhtar olan da budur.» diyor.

Buradaki müt'adan murâd: Hicretin 7. senesinde îfâ edilen ömre-i kazadır. Filhakika Hz. Muâviye o zaman henüz müslüman olma­mıştı. Onun aynı sene ömreden sonra müslümanlığı kabul ettiği söyle­nirse de sahîh olan kavle göre bir sene sonra yâni hicretin 8. yılında müslüman ^olmuştur.

Muâviye (Radryallahü anh) Resûlüllah (Saliallahit Aleyhi ve Sellem) in îfâ buyurduğu diğer ömrelerin hiç birinde kâfir olarak bulunmadığı gibi Mekke'de değil, dâima Peygamber (Salla^ahü Aleyhi ve Sellem) ile be­raber bulunmuştur.                

Kaadı 1yâz'in beyânına göre ulemâdan bâzıları bu hadisdeki «Kâfir» sözünü «Allah'ın arş-ı âlâsına inanmazdı.» mânâsına almışlarsa da bu söz, bir hatâ ve tashîften ibarettir.

Hadîs-i Şerif, haccda müt'anın caiz olduğuna delildir.

 

165- (1226) Bsze Züheyir b, Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İs­mail b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cüreyrî, Ebû'I-AIâ'dan, o da Mutarrifden naklen rivayet etti. Mutarrif şöyle demiş: Bana, Inırâ-nu-bnü Husayn şunları söyledi:

«Sana, bugün öyle bir hadîs rivayet edeceğim ki Allah, seni, onunla bundan sonra faydalandıracak. Bilmiş ol ki Resûlüllatı (SallaUahü Aleyhi yeSelîem) yakınlarından bir taifeye Zi'1-Hicce'nin bu günü zarfında öm­re yapmayı mubah kılmış; bunu nesneden bir âyet de inmemiştir. Ken­disi de vefatına kadar bundan nehy etmem iştir. Ondan sonra herkes is­tediği kadar kendi re'yi üe söz söyledi.

 

166- (...) Bize, bu hadîsi İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Ha­tim hep birden Vekî'den rivayet ettiler, (Dediler ki) : Bize Süfyân, Cü­reyrî'den bu isnâdda rivayet etti.

İbni Hatim, kendi rivayetinde Hz. Ömer'i kastederek: «Bir adam, kendi re'yi ile dilediği kadar söz söyledi.» dedi.

 

167- (...) Bana Ubeydııllah b,. Muâz rivayet etti; (Dedi ki),: Bize babam rivayet etli. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Humeyd b. Hüâl'den, o da Mufurrifden naklen rivayet eyledi. (Demiş ki) : Bana, îmrânu'bnü Hu­sayn şunu söyledi:

«Sana, Öyle bir hadîs rivayet edeceğim ki Allah'ın, onunla seni faydolandırması ümid oltmur. Resûinllah (SatlaÜakü Aleyhi ve Sellem) haecla ömrenin arasım cem etmiştir. Sonra vefatta» kadar bundan nehy buynr-mamış, bunu haram kdan bir Kurbân «yeli ^dabî inraeraiştir. (Bir zaman­lar) bana selimi verenler olurdu. Nihayet ben dağlan (mak suretiyle te­daviye kalkış) mca selâm kesildi. Sonra dağlanmayı bıraktım, ge&m ver­me işi yine avdet etti.»

 

(...) Bire, bu hadîsi Mufaammedo'bnin-M&seıına İle İfani Beşşâr rivtyct etiller. (Dediler ki) : Bize Mabammed b. Cafer rivayet etti, (Dedi ki) : Biae ŞnTre, Hunaeya b. HnâTden rivayet etti. Bcmiş ki: Ben, Mu-tarrîfi: *Bana, İmramrfbıra Bosayn anialtı...» derken işittim.

Sâvi, fan badî^- Muâi hadîsi tamuda rivayet etmiştir.

 

168- (...) Boe Mahammedü'lmâl-IIIöfteiınâ ile İteli Beşşâr rivayet ettiler. tbni'HIIÖMfraâ (Dedi ki) : Bize Mahammed b. Ca'fer, Şu*be'den, o da Kotade1», o da MntaıriTden naklen riviyet eüi. (Demiş ki) : İm-rânu'laui Husayn vefatına annrerr »lan na»talığnda bana haber RÖn-derdi de (Dedi ki) : «Sana bir takım hadîsler «öyleyere|rim! UımAur ki benden -sonra Allah sem miat dan mösteüd 4afat! Şayet yaşarsaan bunları benim namıma gizli tut. ÖJorsem dilediğin takdirde (başkalarına) anlat!

Bana gerçekten selâm veriMi. Bir de bîhzûş u\ ü, (Sidlalkûtü Aleyhi ye Selhm) b*cc öe onrreyi «em* etmiştir. Stmra İra babta ne Kitâbaîlab indi, ne de NebtyyBttafa (SaUatiahü Aleyhi ve Settem) netti bu­yurdu. (Yalnız) bir adanı bu bosûsia kendi re'yi İle dilediğini söyledi.

 

169- (...) m« fehâk b. İferâfaîîn rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsa b. Yûnus rivayet etli. (Dedi ki) : fifre Said b. Ebî Arûbe, Katâde'den, o da Mütarrif b, AMiüak bu Şilihîr den* o da İmrân b. Hasayn (Radiyüllahü anh)'thuı naklen rivayet eyledi. Şöyle demiş:

«BUmiş ol ki, RfesâJS!laa< (Saüalİahü Aleyhi veSellem) hacc Ue ömmyi cemetmiştir. Sama bu bofeda ıra kitfib indi, ne cb RwûluWah (SalîaUahü AieyhiveSdtem) bandan mhî buyurdu. (Yalna) bu busûxia bir adam Imn- m'yi te düecbğid

 

170- (...) Bne MuhammedüT>nü'l-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bboa Abdüssamed ri»âyet etti,. (Dedi ki) : Bize Hemmâm rivayet etti. (Dedi ki) : ffiae Ka*We MtOarrifdenv o da İmrân b. Husayn (Radiyaliahü atth)'Aan naklen rivayet eyledi. Şfiyle demiş:

«Siz Ruulvlkth (Satkdlahü^AkyteveSeüem) H« birJiktk temettü' hk. Bu bâbAh Kuran nâcil oimacb. (Yalnız) bir adam kendi m'yi ile digini söyi*di»

 

171- (...) Bana bu hadîsi Haccâc b. Şah- de rivayet etti. (Dedi ki) :

Bize UbeydulUh b. Ahdilraecid rivayet etti. . (Dedi ki) : Bize İsmail b.

Müslim rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Muhammed b. Vâsi7, Mutarrif b. Abdülâh b. Şihhîr'den, o da Imrân b. Husayn  (Radiyaliahü anh)''dan bu hadisi rivayet eyledi. (Yalnız bu rivayette):

«Nebiyyullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) temettü' yaptı; onunla birlik-de biz de temettü' yaptık.» demiş.

 

172- (...) Bize Hâmid b. Ömer el-Bekrâvî ile Muhammed b. EM Bekr el-Mukaddemî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Bişr b. Mufaddal rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Imrân b. Müslim, Ebû Recâ'dan naklen ri­vayet eyledi.  (Demiş ki) : Imrân b. Husayn şunu söyledi:

«Kıta bulla hda kî m üt'a (yanı hacc mutası) âyeti nazil oldu. Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) dahi onu bize emir buyurdu. Sonra hacc müt'asını nesheden bir âyet inmediği gibi Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj de vefatına kadar ondan nehî buyurmadı. (Yalnız) bir adam ondan sonra kendi reyi ile dilediğini söyledi.»

 

173- (...) Bana bu hadîsi Muhammed b. Hatim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Sâîd, Imrân-ı Kasîr'den rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Recâ1 Imrân b. Husaynîdan bu hadîsin mislini rivayet eyledi. Şu kadar var ki, O: «Biz bunu Resûlüllah (Şallaltahü Aleyhi ve Selletn) ile birlikde yapmışızdır.» dedi; «Onu bize emir buyurdu» demedi.

Bu hadîsi Buhâri ile Nesaî «Kitabü't-Tefsîr»de tahrîc etmişlerdir.

Hadîsin metninde, biri sahâbî olmak üzere üç İmrân'in bir ara­ya gelmesi garîb tesadüflerdendir.

Hz. Imrân: «Peygamber (Sallaiiaiüi Aleyhi ve Sellem) hacc ile öm-reyi cem'etti» sözünden «bu husûsda emir verdi» mânâsını kasdetmiştir. «Bana selâm verenler olurdu.,.» cümlesinden murâd: meleklerin selâmı­dır. Hz. Imrân bâsûr illetine mübtelâ imiş. Onun verdiği elem ve ıstıraba sabreder; melekler kendisine selâm verirlermiş. Bilâhare bâsûru dağlamak sureti ile tedâvîye tevessül edince melekler selâmı kesmişler. Tedaviden vaz geçince tekrar selâm vermeye başlamışlar. Bu husûsda bizim söz söylemeye hakkımız yoktur. Cenabı Hak dilediği kulunu dilediği şekilde imtihan ettiği gibi, kulun sabrına da dilediği şekilde mükâ­fat verebilir. Hz. Irhiân'ı da dünyâda meleklerine selâm verdirmek sûretîle taltîf buyurmuştur.

Hz. Imrân'ın gizli tutulmasını istediği cihet meleklerin selâmı­dır. Fitneye sebeb olur endîşesi ile sağlığında bunu kimsenin duyma­masını istemiştir.

«Bir adam»daıı muradı: Ulemâdan bâzılarına göre Hz. Osman, diğer bâzılarına göre ömer. (Radiyalkdıü anh)'dır. 'Çünkü bunların ikisi de temettu'a razı değildiler. Maksadlarının bunu haram i'tikad et­mek değil, halkı hacc ile ömreye teşvik olduğunu yukarıda görmüştük.

«Mut'a âyeti»nden murâd : Bakare süresindeki: «Mahsur kalmaktan  emin  olduğunuz  vakit, kim hacc zamanına kadar ömreden istifâde etmek isterse kolayına gelen hedy kurbanını kesmesi îcâbeder.» âyet-i kerîmesidir. Ömreden istifâde, hacc zamanına kadar ömre yapmak sûretîle ibâdette bulunmakla olur. Bu da ya hacc-ı kıran veya hacc-ı temettu'da mütesavverdir. Ve her iki tak­dirde de iki ibâdet ni'metini birden nasîb eden Allah'a şükür için kur­bân kesmek îcâbeder.

îmrân (Radtyallahü anh)\n: «Sana bir takım hadîsler söyleyece­ğim» sözünden en az üç hadîs söyleyeceği anlaşılırsa da o bunlardan yal­nız birini yânı hacc ile ömrenin beraberce yapılabileceğini bildiren ha­dîsi rivayet etmiş: Ötekilerini söylememiştir^ Meleklerin selâmı hacjîs değildir.     

 

24- Temettü’ Yapan- Kimseye Kurban Vacib Olması, Bulamayana Üç Gün Haccda, Yadi Gün de Âilesi Nezdine Döndüğü Vakit Oruç Tutmak Lazım Geleceği Babı

 

174- (1227) Bize Abdülmelik b. Şuayb b. Leys rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, dedemden rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ukayl b. Hâlid, İbni Şihâb'dan, o da Salim b. AbdiIİâh'dan naklen rivayet etti ki, Abdullah b. Ömer şöyle demiş:

ResûlüHah (Sallaltahü Aleyhi ve Seilem) Veda' haecuıda ömre ile hacca temettü1 yaptı ve hedy kurbanı kestik Hedyi Zülhuleyfe'den beraberinde götürdü. İşe Umreden başlayarak (evvelâ) ömreye, sonra da hacca tel-biye getirdi. Halk da Resûlüllah (SallaHahü Aleyhi ve Sellem) ile biriikde öm­re ile hacca temettü' yaptılar. Halkdan banları hedy kurbanı almış; ve göndermiş; bâzdan da almamıştı. Resûlüllnh (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) Mekke'ye varınca halka  (hitaben) :

«Sizden her kim hedy kurbanı getirdi ise o kimse hocam edâ edin­ceye kadar kendisine haram olan hiç bir şeyden hılle çıkamaz. Sizden kim hedy getirmedi ise hemen Beyti ve Safa He Merve'yi tavaf etsin? ve saçını ktsalSarak ihramdan çıksın! Bilâhare» hacca telbiye getirerek kur­ban kessin! Hedy kurbanı bulamayan^ hacc esnasında öç, ailesi nezdin© döndüğü zaman da yedi gön oruç tutsun» buyurdu .

Resulüllah (SallaUahü\ Aleyhi ve Sellem) Mekke'ye vardığında tavaf yap­tı; ve ilk işi rüknü istilam oldu. Sonra yedi tavafın üçünde ramel ile, dördünü ise (âdi yürüyüşle) yürüdü. Badehu Beyti tavafını bitirince Makaam-ı İbrahim (Aleyhisselâm) 'in yanında iki rek'at namaz kıldı. Son­ra selâm vererek namazdan çıktı ve Safâ'ya giderek Sofa ile Merve arasmda yedi tavaf yaptı. Sonra kendisine haram olan hiç bir şeyden hac-cıni bitirinceye kadar hılle çıkmadı. Bayram günü hedyini boğazladı; ve i fânisini yaptı. Beyti iavâf etti. Ondan sonra, kendisine haram olan her şeyden hılle çıktı. Halkdan hedy götürenler de ResölüUah (Sallallahii Aleyhi ve SeHem)'in yaptığı gibi yaptılar.»

Bu hadisi Buhâri, Ebû Davut ve Nesâî hacc bah­sinde tahric etmişlerdir el Muhellebin beyanına göre Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem)'m temettuundan murâd onu emir buyurmasıdır. Ömre-den başlaması dahî aynî mânâyadır. Yani ashabına evvelâ ömre yapma­larını sonra hacca niyetletmelerini emir buyurmuştur. El Mühel1e b bu te'vü'in lâbud olduğunu söylemiştir. Bâzıları mezkûr te'vili pek uzak görmüşlerdir. Kaadı îyâz temettü kelimesinin lügat mânâsına hamledildiğini söylemişdir. Bu takdirde temettuğ netice itiba­rı ile kıran olur yani Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) evvelâ hacc-ı ifrada niyet etmiş, sonra ömre için ihrama girerek hacc-ı kıran yapmış­tır. Kıran ile temettuğ lügat itibarı ile aynı mânâya gelirler. Fakat Ayni bu te'villeri beğenmemiş, en güzel te'vili Nevevi'nin yaptı­ğını söylemişdir. Onun te'viline göre Resûlüllab (Saİlallahü Aleyhi ve Sellem) m temettuunun mânâsı evvelâ hacc-ı ifrada niyet edip, sonra Ömre için ihrama girmesinden ibarettir.

İhlalden murâd ihrama girerken telbiye getirmektir. Bunu evvelâ ömre, sonra da hacc için ayrı ayrı ihrama girdi mânâsına almamalıdır. Zira sair rivayetlere muhalif düşer.

«Halk da Peygamber (Salla^îahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte temettü' yaptılar.^ cümlesi bu te'vîli te'yîd eder. Çünkü Ashâb-ı kiram evvelâ hacc-ı ifrada niyet etmişlerdi. Sonra bu haccı, Ömreye tebdil et­tiler. Ve bu suretle temettü' yapmış oldular.

Gerçi Beyhakî, bu hadîsi «Sünen-i Kübrâ»smda tahric etmiş, sonra : «Bize Âişe ile îbni Ömer (Radiyallahü anh) 'dan buna muânc bir hadîs rivayet olundu. O hadîsde hacc-ı ifrâd yapıldığı bildi­riliyor. Bu da "tesûlüllah {Sallallahii Aleyhi ve Sellem)'in temettü' yapmadı­ğını gösterir.» demişse de bu söz Küfe fukahâsının kavlini reddedemez. Çünkü onlara göre temettü' yapan bir kimse kurban götürürse haccını bitirmedikçe ihramdan çıkamaz.

Sadedinde bulunduğumuz hadîs dahî Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'in hacc-ı ifrâd yapmadığını göstermektedir. Çünkü kurban götür­mek, hacc-ı ifrâd yapanın İhramdan çıkmasına mâni değildir.

Binâenaleyh hadîs,   Beyhakî 'nin aleyhine hüccettir.

Nevevî diyor ki: «Bizce Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi w Sellem) 'in kıran temettu'undan başka suretle haccetmiş olması doğru değildir. Zîrâ Peygamber (SallaNahü Aleyhi ve Selleml'm umresinden, hille çıkmayıp; kur­banı sebebiyle ihramda kaldığı hususunda ulemâ arasında hilaf yoktur.

Hacc-ı kıran yapanın hükmü de budur.»

Ebû'l-Hasen    El-îşbîlî    «Muvatta*» şerhinde şunları söyleniniştir :

«Bence Resûlülîah (Sailallahü Aleyhi ve Seliemj'in temettu'u, Temettu'-u kırandan başka bir şey olamaz. Çünkü ömresinden, hılle çıkmadığında hilaf yoktur.

Hattâ ashabına hille çıkmalarım ve hacclarmı, Ömreye tebdil etme­lerini emir buyurmuştur.

Haccı feshedip ömre yapmak ashâb-ı ResûİüIlah'a mahsûstur. Sahâbe ile diğer ulemânın ekserisine göre bugün bu caiz değildir. Çün­kü Teâlâ Hazretleri hacca niyet edenlerin, onu tamamlamalarını emir buyurmuştur. Sahâbe'den İbni Abbâs 'dan başka buna cevaz ve­ren  bilmiyorum.»

İmam Ahmed ile Dâvûd-u Zahirî bu bâbda İşbî1î'ye tabî olmuşlardır.

Resûlülîah (SallaUahu Aleyhi ve Sellemi 'in üç gün oruçtan muradı Zi'1-Hicce'nin 7., 8. ve 9. günleridir. Bu orucu tutanlar memle­ketlerine döndükleri vakit yedi gün oruç daha tutarak on günü tamam­layacaklardır.

İmam Şafiî, hadîsin zahirî ile amel ederek, orucun hakika­ten memlekete döndükten sonra tutulacağına kaail olmuştur. Hane-fiî1er'e göre dönmekten murâd : Hacc fiillerini bitirmektir. Zîrâ on­ları bitirmek memlekete dönmeye sebeptir.

Cümlede müsebbibi zikir, sebebi irâde kabilinden mecaz vardır. Bi­nâenaleyh yedi gün orucu Mekke'de tutmak dahî caizdir. İmam Şâfiî'ye göre Mekke'de ikaamete niyet etmedikçe, bu caiz de­ğildir. Üç gün orucu bayram gününe kadar tutmayanların mutlaka kur­ban kesmeleri îcâb eder, zîrâ bayramdan sonra bu orucu tutamazlar.

İmam Şafiî 'ye göre bayrama kadar üç gün orucu tutamayan­lar onu teşrîk günlerinden sonra tutarlar. İmam Mâlik teşrîk günlerinde tutulabileceğine kaail olmuştur.

Bu hususta başka kaviller de vardır.

Rüknü istilâmdan murâd: Hacer-i Esved'ı öpmek veya ona^ dokuna­rak, dokunduğu şeyi öpmektir.

 

175- (1228) Bana, bu hadîsi Abdülmekik b. Şuayb da rivayet etii. (Dedi ki) : Bana babam, dedemden rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ukayl, İfcni Şihâb'dan, o da Urvetü'bnü Züfceyir'den naklen rivayet etti. Urve'ye de Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in zevcesi Âişe, Resûfüllah (Saîlaİtahü Aleyhi ve Seilem) 'den naklen, onun hacc üe ömreye temettü yap­tığını, onunla birlikte halkm da temettü' yaptıklarını bana Salim b. Ab-dillâh'ın, Abdullah (Radiyallahü anh) 'dan, onun da Resûlüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen haber verdiği şekilde ihbarda bulunmuş.

Bu hadîsi Buhâri  «Hacc» bahsinde tahrîc etmiştir. - «Bana, Salim   b.    Abdi İlâh'in... haber verdiği şekilde ih­barda bulunmuş.» sözü    İbni   Şihâb 'indir.

Bu rivayette Urve'nin Hz. Âişe'den nakli fahiş bir hatâ sayıl-'mıştır. Hatânın, hadîsi yazan nâsıh tarafından yapıldığı anlaşılıyor.

Ebû Nuaym dahî «El-Müstahrec»inde bu şekilde rivayet et­miştir.

 

25-Hacc-i Kıran Yapan Bir Kimsenin-İhramdan, Ancak Hacc-ı İfrad Yapanın Çıktığı Vakit Çıkabileceğini Beyan Babı

 

176- (1229) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Nâfi'den dinlediğim, onun da Abdullah b". Ömer'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum: Peygamber (Sallatyahü Aleyhi ve Seilem) 'in zevcesi Haf-sa'  (Radİyallahü anha) :

«Yâ Resûlalîah! Bu insanlara ne oluyor ki, sen ömrenden hille çık­madığın hâlde ihramdan çıktılar?» demiş. Resûlüllah (Sallaltahii Aleyhi ve Sellem):

«Ben, başımı keçelerim, kurbanıma nişan da taktım. Binâenaleyh kur­ban kesmeden hiüe çıkamam.»  buyurmuşlar.

 

(...) Biıe, bu hadîsi İbni Nümeyp- de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ilâlid b. Mahled, Mâlik'den, o da Nâfİ'den, da İhM Ömer'den, o da Hafsa    (RadiyallahUanh)'âaii naklen rivayet eti. Şöyle demiş:

«Yâ Resûlallah! Sen, neden hille çatmıyorsun? dedim.» ve yukarki hadîs gibi rivayette bulunmuş.

 

177- (...) Bize Muhammedü'bnu'I-Müseiinâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîdt Ubeydullah'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Nâ-ti', İbni Ömer'den, o da Hafsa (Radiyallahiı anh)'dan naklen ha her verdi. J?oyle demiş:

«Peygamber fSalkıllafıii Aleyhi ve SeUem)'e :

  Bu insanlara ne oluyor ki, sen ömreden hille çıkmadığın hâlde İh­ram den çıktılar?

dedim. RjsûlÜllah  ıSaUallahü Aleyhi veSeiîem) :

— Çünkü ben kurbanımı nişanladım, başımı da keçeledim. Binâenaleyh hacedan hille çıkıncaya kuuar ihramdan çıkamam,  buyurdular.»

 

178- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâmo rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etti ki, Hafsa (RadiyaUahiianha):

«Yâ Resûlallah!..» demiş.

Râvî, hadîsi, Mâlik hadîsinde olduğu gibi: «Kurban kesmedikçe ih­ramdan çıkamam.* şeklinde rivayet etmiştir.

 

179- (...) Bize; İbni Ehî Ömer rivayet etti. (Dodî ki) : Bize Hisâm b. Süleyman Ei-Mahzûrn [39] ile Abdiilme?îd, İbni Cüreyc'den, o da Nâ-fi'ftcü o da İbni Ömer'den naîden rivayet ettMer. İbni Ömer şöyle demiş: Bana, Hatan (Radiyuliahü anh) rivayet etti ki: Peygamber (baltaVahii Aleyhi veSelkm) , Veda hacet yılında zevcelerine ihramdan çıkmalarını emir bu­yurmuş.

Hafsa de :1i ki :  «Ben :

  Senin iîuâmıîan çıkmana mâni itedir? diye sordum;     Resûlüllah {Sdllaüahü AUyhi ve Sillem) :

— Çünkü ben başımı keçelodinı, kurbanımı da nişanladım. Binâenaleyh kurbarvmı kesmedikçe ihramdan çıkamam,  buyurdular.»

Bu hadisi Buhâri «Hacc» bahsinin birkaç yerinde «KHâbü'l-Libâs» ve «Kitâbiİ'l-Meğazî»de; Ebû Dâvûd, Nesâi ve İb­ni Mâce    «Hacc» bahsinde muhtelif râviJerden tahrîc otmişlerdir.

Ebû Ömer İbni Abdilberr diyor ki: «Ulemâdan bâ­zıları Nâfi'den rivayet edilen bu hadîsde Mâlik'den başka hiç bir kimsenin ömreden bahsetmediğini söylemişlerdir. Fakat bu sözü Nâfi'den bîr cemaat rivayet etmiştir. Ubeydu11ah b. Ömer ile Eyyûb b. Ebi Temime de bunlar meyârunriadır. Bu iki zâtla   îmam   Mâlik. Nâfı’n râvilpri olnn hafızlardır.

Bu bâbda birbirini muarız olarak rivayet edilen est-rlerle hiç bir âli­min amel etmesine imkân olmadığı, bunlardan birim tercîhder: başka da çâre bulunmadığı .için her âıim kendince sahih olan rivayeti, içtihadı de­recesinde tercih etmiştir.

Sofâ. kısi. Uz.Hadis .)an (Bu insanlara ne oluyor ki, sen ömrend".;:;. hilîe çıkmadığın hfürie onlar ihramdan çıktılar?) sözü iıak-kmda . ihtimâl, bundan haccı kaydetmiştir. Çünkü ömre ile haccın mâ­nâları birbirine yakındır..- demiş, bi: takımları P'eygamber(SailaHahü Aleyhi veSeltem) 'in Şerif de haccı f esnedi iv k ömre yapmayı emredince Hz. Hafsa'mn hacc tamamıyla feshciıİdiği zannettiğini, bâzıları da Resûlüllah ıSallailahü Aleyhi ve Sellem) "n-. «mreye niyetlendiği kanaatinde olduğunu söylemelerdir.

Kuıtubi’ye göre gerek Hz. Hafsa gerekse  İbni Abbâs (Radiyaîlahü anh) (ömreye ihram) tâbirinden hacc-i kıranı kasdet-mişlerdir.»

«Başı keçelemek» tâbirinden nıurâd : Saçları dağılmamak ve bitlen­memek için başa yapışkan bir madde sürmektir.

Kurbanı nişanlamak : hayvanın boynuna bir şey asmakla olur.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1- Hedy kurbanı götüren  hacılar, hacc ibâdetleri bitmedikçe ih­ramdan çıkamazlar.

2- İmam  A'zam ile  İmamAhmed   b. Hambe1'e göre kurban kesmedikçe ihramdan çaplamaz.

3- Başı yapışkan bir maddeyle taramak ve kurbanın boynuna ni­şan takmak müstehab'dır.

4- Hadîs-i Şerîf, Eesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) 'in hacc-ı kirân yaptığına delildir.

 

26- Muhasara Sebebiyle İhramdan Çıkmanın ve Hacc-ı Kıranın Cevazını Beyan Babı

 

180- (1230) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) Mâlike Nâfi'den dinlediğim şu hadîsi okudum: Abdullah b. Ömer (Radiyaîlahü anhüma) fitne (senesin) de Ömreye niyet ederek yola çıkmış. Ve (için­den) şöyle demiş : «Eğer beyti tavâfdan menediürsem, ben de Resûlül-Iah (Saltallahü Aleyhi ve Sellem) ile beraber olduğumuz zaman yaptığımız gibi yaparım.»

Böylece yola çıkmış ve ömreye telbiye getirerek yürümüş. Beydâ düzüne çıktığı vakit arkadaşlarına bakmış da «Bunların ikisinin hükmü ile bîrdir. Sizi şahit kılarım ki ben hacca, ömre ile  birlikte niyet çitim,>• demiş.

Ve yoluna revân olmuş. Beyt-i şerife varınca  onu yedi defa tavaf etmiş, Safa ile Merve arasında daM yedi defa sa'y  yapmış, yediden faz­laya uzanmamış. Bunun, kendisine kâfi geleceğine  kaanî olmuş ve kur-

 sevketmiş.

 

181- (...) Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya yâni El-Kattân, Ubeydullah'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Nâfi' rivayet etti ki, Abdullah b. Abdillâh ile Salim b. Abdillâh, Haccâc tbni Zübeyir île harbe geldiği vakit Abdullah (İbni Ömer) ile konuşmuşlar. Kendisine :

  Bu sene haccetmemen, sana zarar vermez. Çünkü halk arasında Çarpışma olup da seninle beyt-i şerif arasına girileceğinden korkarız! de­mişler. Abdullah :

  «Eğer benimle beyt-i şerîf araşma girilirse ben de beraberinde olduğum hâlde Kureyş kâfirleri Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) ile beyt-i şerifin arasına girdikleri vakit, o ne yaptıysa ben dahî onu yapa­rım. Sizi şahit kılarım ki ben ömreye niyet etmişimdir.» demiş ve yoluna devam etmiş. Zü'1-Huleyfe'ye varınca Ömre için telbiye getirmiş. Sonra şunu söylemiş:

«Bana yol verilirse ömremi ifâ ederim. Mâni olunursa beraberimde bulunduğum zaman ResûlüUaU (Salfoİlahii Aleyhi ve Seîlem)ne yaptıysa ben de onu yapanın.»

Sonra şu âyet-i kerime'yi okumuş:

(Muhakkak i'i sizin için ResûlüİlcJı'da güzel bir örnek vardır. [40] Sonra yolun»  devam etmiş. Beydâ düzüne varınca : «Bunların ikisinin hükmü de birdir. Ömreme mâni olunursa, baççı­ma da manî olunur. Sizi şahit kılarım ki ben, bir haccla bîr Ömreye ni­yet ettim» demiş,

Ve; yine yoluna devam etmiş Kudeyd denilen yerde bir kurban Ka­tın almış, sonra haccia Ömre İçin beyt-i şerîfde ve Safa ile Merve ara­sında biı- defa tavaf yapmış.

Bilâhara hîllc çıkmamış, taa her iki ibâdeti haccla' tamamladıktan sonra bayram günü ihramdan çıkmış.

 

(...) Bize, bu hadîsi İbni Nümeyir de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Ubeydullah, Nâfi'der rivayet etti. NâfT: «İbni Ömer, Haccâc ibni Zübeyr'in ürerine hÜcuın ettiği zaman haccetmek istedi.» diyerek, hadîsi yi; kar ki kıssada olduğu gibi hikâye etmiş., sonunda da : şunu söylemiş:

«İbni Ömer: Haccla Ömreyi beraber yapana bir tavaf kâfidir, hille çıkmaz, sonunda her ikisi için birlikte ihramdan çıkar; derdi.»

 

182- (...) Bize Muhammed b. Rıtnıh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ley s haber verdi. H.

Bize Kuteybc de rivayet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Leys. Nâfrden rivayet ett5 ki tbni Ömer, Haccâc'ın İbni Zübeyir üzeri­ne h£cûm ettiği sene haccetmek istemiş. Kendisine:

  «Halk arasında çarpışma  var.   Seni menetmelerinden   korkarız.» demişler. İbni Ömer :

«Muhakkak ki sizin için Resûfüİlah'da güzel bir örnek vardır.» âye­tini okuyarak:

  «Ben de Kesûlüllah (Sallallahü Aieyhi ve Sellemj'in  yaptığı gibi  ya­parım. Sizi şâhİt kılarım ki, ben ömreye niyet ettim.» demiş.

Sonra yola çıkmış. Beydâ sırtına vardığında :

«Hacri;ı öınrcnm hükümleri birdir. Şahit olun — İbni Rumh: Şahit kılarım! dedi.— ki ben ömremle birlikte hacca niyet ettim.» demiş.

Ve Kudeyd'den satın aldığı bir kurbanlığı Harem-i Şerife gön­dermiş. Sonra her iki ibâdet içi» telbiye getirerek yola revân olmuş. Mekke'ye varınca Beyt-i şerifi ve Safa ile Merve'yi tavaf etmiş. Bun­dan fazla bîr şey yapmamış. Kurban kesmemiş, traş olmamış, sa­çını kısaltmamış, kendisine haram olan hiç bir şeyden hilîs çıkmamış. Nihayet bayram günü gelince kurbanını kesmiş ve traş olmuş. Böylece yaptığı ilk tavaf ile hem haccınm hem de umresinin tavafını ifâ ettiğine kaanî olmuş,

İbni Ömer: «Resulü İlah (Sallallahü Aleyhi veSetlem) böyle yaptı.» de­miş.

 

183- (...) Bize Ebû'r-Rabi' Ez-Zehrânî ile Ebû Kâmil rivayet etti­ler. (Dediler ki) : Bize Hammâd rivayet etti. H.

Bize Züheyf b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bana İsmail rivayet etti. Hammâd ile İsmail hep birden Eyyûb'dan, o da Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen bu kıssayı rivayet etmişlerdir. (îbni Ömer) Peygamber (Sailaliahü Aleyhi ve Sellemyi yalnız hadîsin başında kendisine (Seni Beyt-i şerîf den menederler.)  denildiği zaman zikretmiş :

— O hâlde, ben de Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Seîiemyin yaptığı gi­bi yaparım, demiş, hadîsin sonunda Leys'in zikrettiği gibi Resûlüllah (tSallallahü Aleyhi ve Sellem)  işte böyle yaptı, dememiştir.

Bu hadîsi Buhâri «Hacc» bahsinin müteaddiı yerlerinde tah-rîc etmiştir.

Rivayetlerin mecmuundan anlaşılıyor ki vak'a, Haccâc-ı Zâ­lim'in Mekke üzerine yürüyerek Abdullah b. Zübeyir ile harp ettiği senede geçmiştir.

Haccâc.ı   Zâlim:   Irâkeyn vâlisiydi.

Bu harbin sebebi: Hz, Abdullah b. Zübeyir'in Abdülraelik b. Mervân'a bey'at etmemesidir. Abdülme1ik halife olmuş; Hz. Abdullah 'ı kendisine taey'ata davet et­mişti. Abdullah (Radiyaîlahü anh) bunu kabul etmeyinde Ab-dülmelik, Haccâc'ı ordusuyla Mekke'ye gönderdi. Bu vak'a, târihte meşhurdur. Ve hicretin 72. yılında vukûbulmuştur.

Abdullah b. Ömer (Radiyaîîahü anh) tam bu sırada haccet­mek istemiş; oğullan Abdullah ile Salim, bu işi tehlikeli görerek kendisini o sene hacedan vazgeçirmeye çalışmışlardır. İbni Ömer (Radiyaîlahü anh) ise Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Hudeybiye vak'asmdaki hâlini nazar-ı itibâra alarak niyetinden dönmemiştir. Hudeybiye vafc'ası Hicretin 6. senesinde olmuştur. Müşrikler, Resûltollah (SalUiUahü Aleyhi ye Sellem)''in hacema manî olmuş, o da ihramdan çıkarak kurban kesmiş ve tra$ olmuştu.

Bu da Ömreye niyet eden bir kimsenin muhasara zamanında hacc-ı ifrâd yapanlar gibi ihramdan çıkabileceğini gösterir.

Hz. îbni Ömer'in niyetle iktifa etraiyerek şahit davet etmesi, kendisine uymak isteyenlere keyfiyeti bildirmek içindir.

Beydâ: Mekke ile Medine arasında Zü'1-Huleyfe'ye ya­kın bir yerdir. Esasen bir çölden ibarettir.

Kudeyd   dahî:   Mekke   ile   Medine    arasında bir yerdir.

Bu isim aslen orada bulunan bir suya verilmiş olup. sonradan bu mevkiye teşmil edilmiştir.

Hadîs-i şerîf, hacc-ı kıran için bir tavafla bir sa'y kâfidir diyenlerin deliüerindendir.

İmam    Şafiî 'nin mezhebi de budur.

Hanefiîler'e göre hacc-ı kıran için mutlaka iki tavaf ve iki sa'y lâzımdır. Delilleri Hz. A1î hadîsidir. Mezkûr hadîse göre A1i (Radiyallahü anh) hacc ile örmeyi beraber yaparak, her ikisi için ayrı ayrı tavaf ve ayrı ayrı sa'y yapmış; sonra: «Ben, Resûlüllah (Sallatlahü Aleyhi ve Selîem)'i böyle yaparken gördüm.»  demiştir.

Bu hususta ulemânın sözleri çok ve uzundur.

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Düşmanın muhasarasına mâruz kalan bir kimse ihramdan çı­kabilir. Bu husûsda hacca yahut ömreye niyet etmiş olması hüküm iti­bariyle birdir. Kurbanım keser, traş olur yahut saçını kısaltır.

2- Ömre üzerine hacc idhâl edilebilir. Ancak   cumhûr-u ulemâya   göre ömrenin tavafına başlamadan niyet değiştirmesi şart­tır.    Hanefiîler'e göre ömre için tavafın dört turunu yapmadan Önce hacca niye.t sahihtir.  '

Mâlikîler'e göre ise : Hacca niyet, ömrenin tavafı tamâm ol­duktan sonra yapılır.

3- Hacc-ı kıran yapan kimse hedy kurbanı keser.   İbni  Hazm'e göre kıran yapana hedy lâzım değildir.

4- Âkibetinden korkulan  yola ibâdet niyetiyle çıkilabilir. Yalnız neticede selâmet ümîdi bulunmalıdır.

 

27- Hacc-ı İfrad ile Hacc-ı Ömreyi Beraber Eda Babı

 

184- (1231) Bize Yahya b. Eyyûb ile Abdullah b. Avn El-Hilâlî ri­vayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Abbâd b. Abbâd EI-MüheUebî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Ömer, Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etti. — Yahya'nın rivayetinde — İbni Ömer: «Biz Resûlüllah (SalUiiıahü A iv m ti ve Sellem} ile yalnız hacca niyet ettik» İbni Avıı ri­vayetinde : «Resûlüllah iSaHut'.chıi Ale\hi w SeUcm) yalnız hacca niyet et­ti.» demiştir.

 

185- (1232) Bize Süreye b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyn rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Humeyd, Bekir'den, o da Enes (RadiyaUahü anh) 'dan naklen rivayet eyledi. Enes (Radiyaüahü anh\ şöyle demiş:

«Ben, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selle m) 'i hacc ile umrenin her ikisi için telbiye getirirken işittim."

Bekir demiş ki: «Ben, bunu İbni Ömer'e anlattım da :

  Resûlüllah (SallaHahü Ateyhi ve Sellem) yalnız hacc için telbiye ge­tirdi, dedi. Müteakiben Enes'e rasti;; firak, İbni Ömer'in sözünü ona an­lattım, Enes:

  Siz, bizi gâlibâ çocuk sayıyorsunuz? Ben,  Resûlüllah   (Sallalltüıü Aleyhi ve Sellem) 'i:

(Ömre ve hacc için Lebbeyk!) buyururken işittim; dedi.»

 

186- (...) Baıvı Ümeyyetu'bnu Bistâm EI-Ayşî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd yâni İbni Zürey' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Habİb h. Şchîd, Bekir b. Abdillâh'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bize, E*ı«s (RadiyaUahü anh) rivayet etti ki, kendisi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Se-ilem) 'i bunların  yâni hacc ile ömreninaralarını cem' ederken görmüş.

Bekir demiş ki: «Sonra bu mes'eleyi İbni Ömer'e sordum, İbni Ömer:

  Biz, hacca  telbiye getirdik; cevâbını verdi.

Dönerek İbni Ömer'in söylediğini Enes'e haber verdim, Enes:

  Gâlîbâ biz, çocuk olduk! dedi.»

Bu hadîsi Buhâri «Hacc» ve «Meğazî» bahislerinde tahrîc et­miştir.

Kaadı İyâz diyor ki : «Hz. İbni Ömer'in bu riva­yeti yukarda Âişe, Câbir ve İbni Abbâs hadîs­lerine muvafık ulup, başka rivayetlerden hâsıl olan işkâli beyân etmek­tedir.

İbni Ömer (Radiyallahü atıht'm buna muhalif olan rivayeti te'-vil edilmiştir.»

Hz. Enes ise Ee.sûlüHah (Satlaîiahİi Aleyhi ve Selleın/m hacc İle öm-reye birlikte telbiye getirdiğini bildirmiş, kendisine Hz. İbni ömer'in söyledikleri nakledilince ; «Siz, bizi gâlibâ çocuk sayıyorsunuz!» diye­rek, ResûlüMah (Salialiahii Aleyhi veSellem) 'den bu şekilde işittiğini bir da­ha te'kid eylemiştir.

Resû\ü\\ah(SallaHahii Aleyhi ve Sellem)'in o haccda kıran yaptığını ve hacc-ı kıranın efdal olduğunu söyleyenler Enes (RadiyaUahu Ltıh) hadî-siyle istidlal etmişlerdir.

Yukarda da gördüğümüz vecihle sahih ve muhtar olan kavle göre mezkûr haccında. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), ihrama girerken evvelâ hacc-ı ifrâda niyet etmiş, sonra ömreyi ona ilâve ederek kıran yapmıştır.

Binâenaleyh İbni Ömer Hazretlerinin bu hadîsi Resûlüilah hacc-ı kıranın efdal olduğunu söyleyenler Enes (RadiyaUahii anh) hadî-(Sallaİlaİıii Aleyhi ve Sel'em) 'in ilk ihrama girdiği zamana. Enes ha­dîsi ise sonuna yahut ihram esnasına hamledilmiştir

Her hâlde Enes (Radiyallahüanh>, Peygamber (SallaHahii Aleyhi ve 'in hacc-ı ifrâda niyet ettiğini işitmemiş olacaktır.

Nevevî : «Hz. Enes rivayetinin ekseri rivayetlere uyması için bu te'vîl mutlaka lâzımdır.» diyor.

 

28- Hacc İçin İhrama Girerek, Mekke'ye Gelen Kimseye Lazım Olan Tavaf ve Sa'y Babı

 

187- (1233) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-ser, İsmail b. Ebî Hâlid'den, o da Vebera'dan [41] naklen haber verdi. Vebera şöyle  demiş :

«İbni Ömer'in yanında oturuyordum. Derken bir adam gelerek:

  Ben, vakfe yerine gelmeden beyti tavaf etsem olur mu? diye sor­du. İbni Ömer:

  (Evet olur; cevâbını verdi. Adam: Ama İbni Abbâs: Vakfe ye­rine gelmeden beyti tavaf etme!  derdi)  mukâabelesinde bulundu.  Bu­nun üzerine İbni Ömer şunları söyledi:

  Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) haccetti de vakfe yerine git­meden önce beyti tavaf eyledi. Binâenaleyh eğer samimi isen Resûlül­lah (Sallallahü A le'yhi ve Sellem) 'in sözüyle amel etmen mi, yoksa İbni Abbâs'ın kavlini alman mı daha doğrudur?»

 

188- (...) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Cerîr, Beyân'dan, o da Vebera'dan naklen rivayet etti. Şb'yle demîş : «Bir adam, İbni Ömer   (Radiyallahû anhütna) 'ya :

  Ben, hacc için ihrama girdiğim hâlde beyti tavaf edebilir miyim? diye sordu. İbni Ömer:

  Sana manî olan -nedir? dedi. Adam:

  Ben, filânın bunu mekruh addettiğini gördüm. Ama sen, bize on­dan daha makbulsün. Çünkü onu dünyânın fitneye giriftar ettiğini gör­dük; dedi. Bunun üzerine İbni Ömer   (Radiyallahû anh):

  Dünyâ hangimizi — yahut hanginizi — fitneye giriftar etmemiş­tir; dedi. Sonra şunu söyledi:

  Biz, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in hacc için ihrama gi­rip de, beyti tavaf ettiğini ve Safa ile Merve arasında sa'y yaptığım gör­dük. Binâenaleyh eğer samîmi isen Allah'ın sünnetiyle, Resulü (Sallallahü

Aleyhi ve Sellem) 'in  sünnetine  tabî  olman,  filânın  sünnetinden   daha  iyi­dir.»

 

189- (1234) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Siif-yân b. Uyeyne, Amr b. Dinar'dan rivayet etti. Amr şöyle demiş : İbni Ömer'e, b'mreye niyet ederek gelip de beyti tavaf eden, fakat Safa ile Merve arasında sa'y yapmayan bir adamın karısına yakınlık edip ede­mi yeceğini sorduk. İbni Ömer şöyle dedi:

«Besûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (hacca) geldi de, beyti yedi defa tavaf etti, Makaam-i İbrahim'in arkasında iki rek'at namaz kıldı, Sa£â ile Merve arasında da yedi defa sa'yde bulundu. Muhakkak ki, sizin için Resûlüllah'da güzel bir örnek vardır.»

 

(...) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû'r-Rabî'Ez-Zehrânî, Hammâd b. Zeyd'den rivayet ettiler. H.

Bize Abd b. Humeyd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bekir haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Ham­mâd ile İbni Cüreyc) hep birden Amr b. Dinar'dan, o da İbni Ömer (Radiyaltahiİ anhüma)'dan, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen İbni Uyeyne hadisi gibi rivayette bulunmuşlardır.

Bu hadîsin Amr .b. Dînâr rivayetini Buh âri «Na­maz» ve «Hacc» bahislerinde; Nesâî ile İbni Mâce «Haco bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

Vakfe yerinden murâd: Arafat'tır.

îbni Ömer hadîsi tavâf-ı kudûmu isbât etmektedir. Bu ta­vaf, Arafat'ta vakfe yapmadan îfâ edilebilir.

İbni Abbâs (Radiyallahü anh) 'dan mâada bütün ulemânın ka­villeri budur.

Tavâf-i Kudüm: Mekke'ye varır varmaz yapılan tavaftır. Uzaktan gelenler İçin, bunu yapmak sünnettir.

Şâfii1er'den bâzıları vâcib olduğunu, yapılmadığı taktirde kur­ban kesmek îcâb ettiğini söylemişlerde de Şâfit1er'in meşhur kav­line göre de sünnettir.

Tavâf-i Kudüm: Mekke'de yaşıyanîara sünnet değildir. Buna Tavâf-i    Tahiyye   dahî derler,

Hz. 1bni Ömer'in : «Eğer samîmi isen» sözünden muradı: Müslümanlığındare Resûlüllah (Saîlaîlalüi Aleyhi veSellem)'e tâbi oluşunda samimi isen, onun yolunu bırakıp da tbnİ Abbâs ve başkaları­nın sözüyle amel etme! demektir.

Dünyâ fitnesinden murâd ; İbni Abbâs (Radiyaüahü anh) 'in Basra valiliğidir. Vâlîlikde bulunmak dinen tehlikelidir; fitneye sebep olabilir.

İbni Ömer (RaıtiyaUahii anh) ise hiç bir valilikle bulunmamıştı. Bununla beraber :

«Dünyâ hangimizi fitneye giriftar etmemiştir?» demesi, tevâzu'unun. insaf ve takvasının ifadesidir.

Hadîsin bâzı nüshalarında Hz. İbni Ömer 'in sözü «Hangi­mizi» şeklinde tesbit edilmiştir. Her iki rivayet de doğrudur.

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- ömrede sa'y, vâcibdir. Bütün ulemânın mezhebi budur. Yalnız Hz. İbni Abbâs 'in, tavâfdan sonra sa'y yapmadan ihramdan çık­mayı tecviz ettiği rivayet olunursa da, bu rivayet zayıf ve sünnete mu­haliftir.

2- Tavaf için mutlaka    Kabe 'nin etrafında yedi defa dolaşmak lâzımdır.

3- Tavaftan sonra    Makaam-ı    İbrahim'in arkasında iki rek'at namaz kılmak meşrudur.

Bu namaz, ulemâdan bâzılarına göre sünnet; bâzılarına göre vâcib­dir. Tavafa tâbi olduğunu söyleyenler de vardır.

Bu taktirde, yapılan tavaf sünnet ise namaz da sünnet; vâcib ise ta­vaf namazı da vâcibdir.

 

29- Beyti Tavaf Edip, Sa'y Yapana İhramda Kalmak ve Hille Çıkmamak Lazım Galdiği Babı

 

190- (1235) Bana Hârûn b. Saîd El-Eylî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Amr yâni tbni Haris, Muhanımed b. Abdirrahmân'dan naklen haber verdi ki Iraklı bir adam ona şöyle demiş:

«Benim için Ürvetü'bnü Zübeyir'e sor  (bakalım) :  Bir adam hacc için telbiye getirir de beyti tavaf ederse ihramdan çıkar mı, çıkmaz mı? Şayet: Çıkamaz! derse, sen de ona:

  Ama bir adam bunun caiz olduğunu söylüyor! de.»

Muhammed demiş ki: «Bunun üzerine ben, mes'eleyi Urve'ye sor­dum; Urve:

  Hacc için telbiye getiren, ancak hacc  (x bitirmek) ile ihramdan çıkar; cevâbını verdi. Ben:

  Ama bir adam bunun caiz olduğunu söylüyormuş (!)  dedim. Urve:

— Ne çirkin söylemiş! dedi.

Müteakiben o adam bana rastlıyarak, sordu; ben de (aldığım cevâbı) kendisine anlattım. (Adam tekrar) :

  Sen, ona söyle ki bir adam Resûlüllah (Saîlcâîahü A leyhi ve Sellem) in bunu yaptığını haber verirdi. Bunu yapmış bulunan Esma ile Zübe-yir'in hâlleri ne olacak? (de!)

Bunun üzerine ben (tekrar) Urve'ye gelerek bunları kendisine söy­ledim. Urve:

  O adam kimdir? diye sordu.

— Bilmiyorum! dedim.

  Ona ne oluyor da bana gelip bizzat sormuyor? Zannederim bu adam Iraklı olacak! dedi. Ben (yine) :

  Bilmiycrum! cevâbını verdim. Urve:

  Bu adam bata etmiş. Evet! Resûlüllah (Saltaltahü Aleyhi ve Sellem) haccetmiştir. Bana, Âişe (Radiyallahii anha) haber verdi ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), Mekke'ye vardığı vakit yaptığı ilk iş abdest alarak beyti tavaf etmek olmuş. Sonra Ebû Bekir de haccetmiş, onun da ilk işi beyti tavaf etmek olmuştur. Bundan sonra bir şey yapmamıştır. Ebû Bekir'den sonra gelen Ömer de böyle yapmıştır. Bilâhara Osman haccetti, onu  (gözümle)  gördüm; ilk işi beyti tavaf etmek oldu. Sonra başka bir şey yapmadı. (Osman'dan)  sonra Muâviye ile Abdullah b. Ömer (de aynı şekilde haccettiler.) Daha sonra ben, babam Zübeyir b. Avvâm ile birlikte haccettim, onun da ilk işi Beyti tavaf etmek oldu. Ondan sonra başka bir şey yapmadı. Sonraları muhacirlerle Ensârın da böyle yaptıklarını gördüm. Başka bir şey yapmadılar. Bunu yaparken gördüğüm en son zât tbni Ömer'dir. Haccjm, omreye bozmadı. İşte İbni Ömer yanlarındadır. Ona sorsalar ya!

Geçenlerden hiç biri Mekke'ye ayak bastıkları vakit beyti tavaftan önce bir şeyden başlamazlar; tavaftan sonra ihramdan da çıkmazlardı. Annem ile teyzemi de görmüşümdür. Mekke'ye geldikleri vakit Beyti ta­vaftan önce hiç bir şeyden işe başlamazlar, sonra ihramdan çıkmazlardı.

Ama bana, annemin haber verdiğine göre kendisi, kız kardeşi Âişe, Zübeyir, filân ve filân sırf Umreye niyet ederek Mekke'ye gelmişler, rüknü istilâm edince hillc çıkmışlar.

O zât, bu hususta sana söylediklerinde hatâ etmiş; dedi.

Bu h;ıdisi Buharı «Hacc» bahsinin bir-iki yerinde muhtasar ve mufassal olmak üzere tahrîc etmiştir.

Kaadı İyâz cümlesinin bütün nüshalarda bu

şekilde rivayet edildiğini, fakat bunun bir tashîf ve hatâ olduğunu söy­lemiş :

«Doğrusu (Sonro bu hacc, ömre olmadı.) şeklin­dedir. Urve'ye soran zât haccuı ömreye tebdilini tervîc edenlerin mezhebine göre bu mes'eleyi sormuş ve Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)in veda haccında bunu yaptığını delîl göstermiştir. Urvede Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve-Sellemj'in bunu bizzat kendisi yapmadığı gibi ondan sonra gelenlerin de yapmadığını bildirmiştir.» demişse de Nevevî bu mütâlâayı beğenmemiş ve: «Mes'ele Kaadı 'nın de­diği gibi değildir. Bilâkis bu cümle hem rivâyeten hem de manen sahih-dir. Çünkü (ilk işi beyti tavaf etmek oldu, başka bir şey yapmadı.) sözü ömreye ve şâir hacc fiillerine şâmildir. Bu cümle: (Sonra haccı değiş­tirip de onu ömreye veya kırana nakletmedi)  takdirindedir.»  demiştir.

Hadîsin sonundaki: «Rüknü istilâm edince hille çıkmışlar.» cümle­sinden murâd: Hz. Âişe'den başkalarıdır. Çünkü Âişe (Radiyallahu onAaJvedâ haccında kırana niyet etmiş; Arafat'ta vakfeden önce rüknü istilâmda bulunmamıştı. Hayzı sebebiyle bayram gününden Önce tavaf da yapamamıştı.

Hz.   Urve 'nin annesi   Esma   binti   Ebî   Bekir *dir.

«Rüknü istilâm edince hille çıkmışlar.» cümlesinden hazf vardır. Mak­sat tavaf ve sa'yı yapıp saçlarını kısalttıktan sonra ihramdan çıkmış ol­malarıdır.

Hazfe sebep, bu husûsatın malûm olmasıdır.

Dâvüdi'nin beyânına göre Hz. Osman'a ait olan söz Ur-v e 'nin, ondan öncekilere âit olan ise Hz. Âişe'nindir,

Ebû Abdi1me1ik: «Hz. Âişe 'nin sözü (Sonra başka bir şey yapmadı.) cümlesinde biter.

Ebü Bekir 'in haccından itibaren Urve'nin sözü başlar.» de­miştir.

Şu hâlde Dâvûdî *nin kavline göre hadis, muttasıl; Ebû Ab­di1me1ik'in kavline göre bâzı yerleri munkatı' demektir.

Çünkü Urve, Hz. Ebû Bekir ile Ömer 'e yetişme­miştir.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1- Tavaf için, namazda olduğu gibi taharetin vâcib olduğunu söy­leyenler bu hadîsle istidlal ederler.

Maamâfih hadîsde buna delâlet yoktur. Çünkü Resûlülİah (Sailallahü Ateyhi ve Sellem)in abdest alması, taharetin kat'î surette vâcib olduğuna delâlet edemez.

Müstehab olduğu için abdest alması muhtemeldir.

2- Hacc-ı ifâdın efdal olduğunu söyleyenler dahî bu hadîsle istid­lal etmişlerse de hadisde onlara da bir delü yoktur. Çünkü Resûlülİah (Sailallahü Aleyhive Seîlem) 'in hacc-ı kıran yaptığını gösteren birçok riva­yetler vardır.

3- İmam Mâlik, İmam Şafiî, İmam Ahmed ve diğer birçok ulemâya göre tavaf sahîh olabilmek için abdest şarttır.

İmam   A'zam'a göre ise şart değil müstehabdır.

4- îhrâmh bir kimse Mekke'ye varır varmaz her şeyden ev­vel   Tavâf-ı   kudûmu   yapmalıdır.

 

191- (1236) Bize İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu-hammed b. Bekr haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. H.

Bana Züheyir b. Harb da rivayet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubâde rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Mansûr b. Abdirrahmân, annesi Safiye binti Şeybe'den, o da Esma binti Eiî Bekir   (Radiyallahû atthüma) 'dan naklen rivayet eyledi. Esma şöyle demiş.:

«İhrama girerek yola çıktık. Müteakiben Resûlüllah (Sallaülahü Aleyhi ve Seikm):

  Kimin yanında hedy varsa ihramı üzere kalsın! Yanında hedyi ol­mayan hille çıksın!  buyurdular.

Benim yanımda hedy yoktu. Onun için ihramdan çıktım. Zübeyir'in beraberinde hedy vardı. O sebeple o, hille çıkmadı. Ben, elbisemi giydim, sonra dışarı çıkarak Zübeyir'in yanma oturdum. Zübeyir:

  Yanımdan kalk! dedi. Ben :

— Üzerine çullanacağım diye mi korkuyorsun? mukaabelesinde bu­lundum.

 

192- (...) Bana Abbâs b. Abdilazîm El-Anberî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hişâm Muğîratü'bnü Selemete'l-Mahzûmî rivayet etti. (De­di ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mansûr b. Abdirrah-mân, annesinden, o da Esma binti Ebî Bekir (Radiyailahü anhüma) 'dan naklen rivayet eyledi. Şöyle demiş: «Resûlüllah (Sallatkıhü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte hacca telbiye getirerek Mekke'ye geldik...»

Râvi bundan sonrasını İbni Güreye hadîsi gibi rivayet etmiş; yalnız şunu da söylemiştir:

«Zübeyir:

  Benden uzaklaş! Benden uzaklaş! dedi. Ben de :

  Üzerine   çullanacağımdan mı korkuyorsun?   mukaabelesinde bu­lundum.»

 

193- (1237) Bana Harun b. Suîd El-Eyli ile Ahmed b. İsa rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbni Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) ; Bana Amr, Ebû'l-Esved'den naklen haber verdi. Ona da Esma bînti Ebî Bekir i Raâiyallahü anhütna 'nın azatlısı Abdullah rivayet etmiş ki, kendisi Es-mâ'nın Hacûn'dan her geçtikçe :

— «Allah, Resulüne salât-ü selâm eylesin! Onunla birlikte buraya inmiştik. O RÜn, hizim heybelerimiz hafif, binek hayvanlarımız az, yiye­ceklerimiz de azdı. Ben, kız kardeşim Âişe, Zübeyir, filân ve filân ömre yapmıştık. Beyti istilâm ettiğimiz vakit hille çıkmış, sonra geceleyin hac-ra  Mbiye etmiştik.» derdiğini işi t irmiş.

Harun, kendi rivayetinde: «Esmâ'mn  azatlısı.» dedi.

»Abdullah» ismini söylemedi.

Bu hadisi    Buharı    «Hacc» bahsinde tahric etmiştir.

Hz. Esma'mn : - Elbisemi giydim.* sözünden muradı: Zînetli es-vâb) olacakta. Aksi taktirde ihram hâlinde kadınların dikişli elbise giy­mesi memnu olmadığı için ihramdan çıkarken mütâd elbise giymelerine hacet yoktur

Hz Esma giyinerek kocası Zübeyır’in yanına oturunca, zübeyır iRadiyoüahu unlu  yanından kalknv>mı emretmişti

Hükmü yti A'bi . Selnvtle dokunmak gibi bir §cy vukûbulacağmdan. çekinmesidir.

Hacûn : Mekke’nm yukarısında Harem-ı şerif dâhilinde kalan bir dağdır. Bâzıları bunun Hz. Ebû Mûsil Eş'ari'ye ait evin karşısındaki  mezarlık olduğunu söylerler.

Hu yer,   Mekke’ye birbuçuk mil mesafededir.

Vâkıdi'nm rivayetine göte bu yere evvelâ Kusayy b. KıIab defnedilmiş, ondan sonra  kabristan  hâline gelmiştir.

Babımızın Saiiyyv binli Şeybe rivayeti ile Hz. Esmâ'nın azatlısı Abdu1lah’ın rivayetleri birbirine muhalif görün­mektedir. Çünkü Safiye rivayetinde Hz. Zübeyir'in yanında hody bulunduğu için ihramdan çıkmadığı: Abdullah rivayetinde ise Beyti tavaf ettikten sonra ihramdan çıktığı bildiriliyor.

Nevevi bu hususta şunları söylemiştir: «Hz. Zübeyir 'in umre için ihrama girmesi ve ihramdan çıkması  Veda hacemda değildi.»

Bâzıları    Nevevi'tun sözünü ihtimâlden uzak görmüş; Buhâri'ye göre Abdullah rivayetinin müraccah olduğunu, bu se­beple Safiye rivayetini kitabına almadığını söylemişlerse de   Aynî:

«İşte Müslim!.. Birbirine muhalif olmakla beraber her iki rivayeti tahrîc etmiştir. Binâenaleyh iki rivayetin arasını bulmak için Nevevî'nin sözünü kabul etmekten başka çâre yoktur.» diyerek Nevevî'nin te'vîlini müdâfaa etmiştir.

Son rivayette Ömre yaptıkları bildirilen zevâtdan Hz. Âişe'yi is­tisna etmek gerekir. Çünkü yukarki hadîsde de işaret olunduğu vecîhle Âişe (Radiyallahü anha) o anda beyti tavaf edenler meyâmnda değildi.

Kaadı tyâz'a göre Hz. Esma 'mn kız kardeşi Âişe'yi de beraber zikretmesi, Âişe (Radiyallahü anha) 'nin haccdan sonra kar­deşi Abdurrahmân ilte birlikte Ten'îm'den ihrama gir­diği ömreye işaret etmiş olabilir.

Safiyye rivayetinde Hz. Zübeyir 'in ihramdan çıkmadığı tasrîh edildiğine göre son rivayette ihramdan çıktıkları bildirilen zevat­tan Hz. Âişe ile birlikte onu da istisna etmek gerekir. Yahut Hz. Zübeyir'in ömre için ihrama girip, sonra ihramdan çıkması, Veda haccından başka bir seferde vukûbulmuştur.

Evvelce de işaret olunduğu vecîhle Beyti istilâmdan murâd: Haceri   Esved'i öpmek veya ona dokunmaktır.

Mücerred Hacer-i Esved'i öpmekle ihramdan çıkmak bü­tün ulemâya göre caiz değildir. Binâenaleyh Beyti istilâm ederek ihram­dan çıkmakdan murâd: Kâbe'yi yedi defa tavaf ettikten sonra Sa­fa ile Merve arasındaki sa'yi tamamlamak ve traş olmaktır.

 

30 — Haccın Mütası Hakkında Bir Bab

 

194- (1238) Bize Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubâde rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Müslim-i Kurrî'den rivayet etti. Şöyle demiş:

İbni Abbâs (Radiyallahü anhüma) 'ya haccın müt'asım sordum da onun hakkında ruhsat verdi. Halbuki, İbni Zübeyir bundan nehyederdi. Th_ Abbâs (RadiycUlahü anh) şunları söyledi:

«İste İbni Zübeyrin annesi!.. ResûİüMah (SaHatlahÜ Aleyhı ve Sellem) 'in buna ruhsat verdiğini söyleyip duruyor! Yanına girin de ona sorun!»

Bunun üzerine onun yanma pildik. Bir de baktık ki. şişman bîr kadın!.. (Meseleyi sorunca).

— Resûlüilah (SaHatlahÜ Aleyhi ve Sellemj buna ruhsat verdi.» dedi.

 

I95- (...) Bize, bu hadîsi İbnü'l-Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahmân rivâye* etti. H.

Bisc, hunu îbni Beşşâr dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed yâpi İbni Ca'fer rivayet etti.

Bu rûvîlerin ikisi birden bu isnâdla Şu'be'den rivayet etmişlerdir. Abdurrahmân rivayetinde «müt'a» lâfzı vardır. Fakat «Haccın müt'ası» dememiştir.

İbni Ca'fer ise şöyle demiştir:

«Şu'be dedi ki:

— Müslim: Haccın müt'ası mı, dedi yoksa kadınların m üt'a sı mı? bilemiyorum; dedi.»

 

196- (1239) Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Biee Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Müslim-i Kurrî rivayet etti. O da İbni Abbâs (Radiyallahü anhüma) 'yi şöy­le derken işitmiş:

«Peygamber (Sallallahü A leyhi ve Sellem) ömreye, ashabı da hacca tel-biye getirdiler. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile ashabından hedy kurbanı gönderenler ihramdan çıkmadılar; geri kalanları çıktı.

Tâlhatü'bnü Ubeydillâh kurban gönderenler arasındaydı. Bu sebeple o da ihramdan çıkmadı.»

 

197- (...) Bize, bu hadîsi Muhammedü'bnü Beşşâr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed yâni tbni Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu i sn adla rivayette bulundu.

Yalnız o: «Beraberinde hedy kurbanı ohn a yanlardan biri de Tâ İha -tü'bnü Ubeydillâh ile başka bur adam idi. Bu sebeple onlar ihramdan çıktılar.» dedi.

Übbî diyor ki : «Hadîs sarihleri, bu hadîs üzerinde bir şey söyle­memişlerdir. Hâlbuki Hadîs-i Şerif, Resûlüllah (Sallailcûıü Aleyhi ve Sellem) 'in müt'aya niyet ettiği hususunda kuvvetli bir delildir. Bu taktirde ih­ramdan çıkmamasının mânâsı: Niyetini feshetmemekten ibarettir. Çün-, kü niyetini ancak, hacca niyet eden feshedebilir.

Bu hadîsle, Resûlüllah (Saîlaüahü Aleyhi ve Sellem) 'in hacc-ı ifrâd için ihrama girdiğini bildiren sahih hadîslerin aralan bulunmak istenirse Enes hadîsinde olduğu gibi teVîle gidilir...»

 

31- Hacc Aylarında Ömrenin Cevazı Babı

 

198- (1240) Bana Muhanuned b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Behz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Tavus, babasından, 6 da İbni Abbâs (Radiyallahû anhüma) 'dan naklen rivayet eyledi. Şöyle demiş:

«Câhiliyet devrinde Araplar hacc aykırında ömre yapmayı yeryüzün­de en büyük günahlardan sayarlardı. Muharremi Safere tebdil eder ve:

— Bere iyileşip eser kalmadığı ve Safer geçtiği vakit ömre yapmak isteyene ömre helâl olur! derlerdi. Peygamber (Saîlaüahü Aleyhi ve Sellem) ashabı ite birlikte dördüncü gecenin sabahında hacca telbiye getirerek (Mekke'ye) geldiler de ashabına bu haccı, om reye tebdil etmelerini emir buyurdu. Bu iş, ashaba girân geldi ve :

  Yâ Resûlallah! Hangi bili? diye sordular.    Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  Helâl olan her şey;  buyurdular.

 

199- (...) Bize Nasru'bnu Aliy El-Cehdamî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu"be, EyyûVdan, o da Ebû'l-Âliyete'l-Berrâ'dan [42] naklen rivayet eyledi. O da tbni Abbâs (Radiyallahu anh) 'yi şöyle derken işitmiş :

«Resûlüllah (Sallallahü A \eyhi ve Sellem) hacca telbiye getirerek Zi'l-Hicce'nin dördünde (Mekke'ye) geldi. Ve sabah namazım kıldı. Namazı kıldıktan «onra:

— Bu haccı, ömre yapmak isteyen ö m rey e tebdil ed iversin ! buyur­dular.

 

200- (...) Bize, bu hadîsi İbrahim b. Dîn ar 4a rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh rivayet etti. H.

Bize Ebû Dâvûd-u Mübârekî dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kbû Şihâb rivayet etti. H.

Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bfete Yahya b. Kesir rivayet eyledi. Bu râvîlerin fcepsİ Şu'fee'de» bu i sn adla rivayette bulunmuşlardır.

Ravh ile Yahya b. Kesîr, Nasr'ın dediği gibi: «Resûlüllah (Sallallohü Aleyhi ve Seltem) hacca telbiye getirdi.» demişlerdir.

Ebû Şihâb'a gelince: Onun rivayetinde :

Resûlüllah (SüUaihıhü Aleyhi ve Seltem i ile birlikte hacca telbiye geti­rerek yola çıktık.» ifâdesi vardır.

Hepsinin rivayetlerinde: «Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sa­bah namazını Bathâ'da kıldı.» cümlesi vardır. Yalnız Cehdamî, bunu söy­lememiştir.

 

201- (...) Bîze Hârûn b. AbdİUâh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu-hammed b. Fadl [43] Es-Sedûsî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vüheyb ri­vayet etti. (Dedi ki) : Bize Eyyûb, Ebû'l-Âliyete'I-Berrâ'dan, o da İbni Abbâs   (RadiyaltahiİanhiimayAan naklen haber verdi. Şöyle demiş:

«Peygamber (SalUühhü Aleyhi ve Sellem) ashabı ile birlikte, on gün­lerin dördünde hacca telbiye ederek geldiler de ashabına bu haca, om-reye tebdil etmelerini emir buyurdu.»

 

202- (...) Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dürrazzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Eyyûb'dan, o da Ebû'l-Aliye'den, o da tbni Abbâs (Radiyallahû<uıhüma)'4mn naklen haber verdi. Şöyle demiş:

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sabah namaiını ZtHavâ'da kıldı ve (Mekke ye) Zi'l-Hicce'nin dördünde geler «İt ashabına —yanında hedyi olanlar müstesna— ihramlarını örmeye çevirmelerini emir buyurdu.»

Bu hadisi Buhâri «Ki t âh u Taksîri's-Salât»da; Nesâî «Hacc» bahsinde tahrîc etmişlerdir

Ulemânın beyânına göre  Muharrem1! Safere çevirmek, câhiliyet devri Araplarmın «Nesi1» denilen âdetiydi. Muharrem'e Safer adım vererek, onu helâl îtikaad ederler; Muharrem ayının hürmetini Safer'den sonraya bırakırlardı. Bunu arka arkaya üç ha­ram ay gelip de yapacakları baskın ve yağmalara manî olmasın diye ya­parlardı. .

«Bere iyileşip eser kalmadığı vakit.» sözlerinden murâd: Develerin sırtında yük taşımaktan Kasıl olan berelerin düzelmesi ile yollardaki deve izlerinin kaybolmasıdır, Haccdan döndükten bir müddet sonra bunlardan eser kalmazdı. Araplar bu sözleriyle seci' yapmak istedikleri için cümlelerin sonunda durulacağına işaret olmak üzere kelime sonlan sa­kin okunmuştur.

Rivayetlerin birindeki «On günler»den murâd: Zi'1-Hicce'-nin başından itibaren on günüdür. Yâni Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Mekke'ye   Zi'1-Hicce 'nin dördünde gelmiştir.

Nitekim diğer rivayetlerde bu cihet tasrîh olunmaktadır.

Zûtavâ: Mekke'ye yakın bir vâdîdir.

Tava kelimesi: «Tuvâ» ve «Tivâ» şekillerinde de okunabilirse de meşhur olan kıraati «Tavâ»dır.

Bunu Kur'ân-ı Kerîm 'deki: Mukaddes «Tuvâ» vadisi ile karıştırmamalıdır. O vâdî Şam'da Tûr dağına yakın bir yerdedir.

Hz. Enes (Radiyallahüanh)'dan rivayet olunan bir hadîsde Pey­gamber (Sgllatkthü Aleyhi ve Sellem) 'in haca esnasında Mekke'de on gün kaldığı bildirilmektedir.  

Bu hadîsde Mekke'ye Zi'l-|iicce 'nin dördünde vardığını görüyoruz. Bu on gün şöyle tamamlanmıştır:

Pazar günü Zûtavâ'ya varmışdır. O sene Zi'1-Hicce 'nin ilk günü Perşembe'ye tesaadüf ettiğinden, Pazar 'dan Per­şembe'ye kadar Mekke'de kalmış, Perşembe sabahı Mina'ya gitmiş, o günü ve Cuma gecesini Mina'da geçirdik­ten sonra Cum'a günü zevalden sonra Araîât'a varmış, orada da güneş kavuşuncaya kadar kalmış, Cumartesi gecesi Müzde1îfe'ye dönmüş, sabah namazına kadar orada kaldıktan sonra Cu­martesi günü güneş doğarken Mina'ya dönmüştür. O gün Kurban Bayramı'dır. Cemre-i Akabe 'de taşlan attıktan sonra aynı gün Mekke 'ye dönmüş, zevalden önce Beyt-i Şerifi tavaf ederek yi­ne aynı gün Mina'ya gelmiş ve orada Cumartesinin kalan kısmıyla Pazar, Pazartesi ve Salı günlerini geçirmiştir.

Teşrik günlerinin sonu olan Salı günü öğleden sonra El-Muhas-saVa gelmiş, orada öğle namazını kılmış ve Çarşamba gecesini geçirmiştir.

Hz. Â işe'nin kardeşi Abdurrahmân ile Ten'îm 'den ömre yaptığı gece: bu gecedir.               

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bundan sonra Çarşam"ba günü sabah namazından evvel veda tavafını yapmıştır.

Bu Çarşamba ayın ondördüne tesadüf etmektedir. Bu suretle Enes (Radiyallahü anh) hadîsinde zikredildiği gibi Mekke'de on gün kalmış olur. Bundan sonra  Mekke'ye müteveccihen hareket etmiştir.

Hadîs-i Şerîf, aynen, yukardaki rivayetlerde olduğu gibi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ihramı ömreye tebdil ettirdiğini bildirmek­tedir.

Ulemânın bu husustaki kavillerim geçen rivayetlerde görmüştük.

 

203- (1241) Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ ile İbni Beşşâr riva­yet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. H.

Bize Ubeyduîlah b. Muâz da rivayet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi-ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Hakem'den, o da Mücâhid'den, o da İbni Abbâs (Radiyalîahü anhüma) 'dan naklen rivayet eyledi. Şöyle demiş:

Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Bu bizim yaptığımız bir ömredir. İmdi kimin yanında hedy yekta derhal tamamîle hille çıksın! Zira ömre, kıyamet gününe kadar hacca dâ­hil olmuştur.» buyurdular.

Bu hadîs dahî Fetih yılındaki ömreye işaret etmektedir. Re­sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve'Sellem):

«Bu bizim yaptığımız bir Ömredir.» sözü ile ashabını kaydetmiştir. Ömrenin hacca dahil olması meselesi geçen rivayetlerde görülmüştü.

 

204- (1242) Bize Muhammedü'bnu'l-Müsennâ ile İbni Beşşâr ri­vayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammedü'bnü Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Ebû Cemrete'd-Dııbaî'den dinledim; şunu söyledi: Ben, muta yaptım da bir takım insanlar beni, bundan menettiler. Ben de İbni Abhâs'a giderek bu meseleyi sordum. O, bana müt'ayı emretti. Sonra eve giderek, uyudum. Derken rüyamda bana biri geldi ve :

  «Makbul ömre mebrûr hacc.» dedi.

Bunun üzerine ben, İbni Abbâs'a giderek gördüğümü kendisine ha­ber verdim. İbni Abbâs:

«AHahu ekber! Allaîıu ekber! Ebû'\-Kaas\m (Saltaltahü Aleyhi ve Sellenı) in sünneti!» dedi.

Bu hadîsi Buhâri «Hacc» bahsinde tahrîc etmiştir.

Aynî 'nin beyânına göre vak'a Abdullah b. Zübeyr zamanında geçmiştir. Abdullah b. Zübeyr müt'ayı meneder yalnız mahsur kalanlara caiz görürmüş. Bu hususta Â1kane ile İbrahim Nehaî dahî ona muvafakat etmişlerdir.

Cumhur.u ulemâya göre hacc-ı temettü' mahsur kalan­lara mahsûs değildir.

«Makbul ömre mebrûr hacc.» cümleleri: müptedâ haber cümlesidir. Yâni «bu makbul bir ömre ve makbul bir haccdir.» demektir.

Hz. İbni.Abbâs'm :«Ebû'l-Kaasim (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) in sünneti!» sözü dahî böyledir. Yâni «Bu, Peygamber (Saîtallahü Aleyhi ve Sellem) 'in sünnetidir.» mânâsına gelir.

Bununla beraber «Sünnet» kelimesini mansûb okumak da caizdir. Bu takdîrde cümlenin mânâsı: «Peygamber (Sctllatİahü Aleyhi ve Sellem) 'in sünnetine uygun iş yaptın.» demek olur.

Buhârî'nin rivayetinde şu ziyâde vardır:

«Bunun üzerine İbni Abbâs, bana:

  Yanımda kal da malımdan sana bir hisse ayırayım! dedi.» Râvî Şu'be diyor ki: «Ben, Ebû Cemre'ye:

  Niçin? diye sordum;

  Gördüğün rüyadan  dolayı; cevâbını verdi.»

İbni Abbâs (Radİyallahü anhl'm bu teklifine sebep: Salih rû-yânın, Peygamberliğin kırkaltı cüz'ündeıt bir cüz olmasıdır

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1- Selef-i sâlihin  hayırlı işlerde yardımlaşırlardı. Hz. Ebû   Cemre    bir seferde haccla ömreyi yapmakla ecrinin noksan olacağından endîşe ediyordu.    Kendisine hacc-ı ifrâdı tavsiye- edenler Resûlüllah (Saitaliahü Aleyhi ve Sellem)'in fiillerine bakarak hareket etmiş­lerdi. Nihayet Allah Teâlâ rüya" hâlinde Ebû Cemre'ye nacce ömresinin makbul olduğunu bildirdi.  

2- Sâdık rüya, uyanıkken yapılan işlere şahittir. Çünkü Peygam­berliğin kırkaltı cüz'ünden bir cüzdür.

3- Âlim talebe okuttuğu için ücret alabilir.

 

32- İhrama Girerken Hedy Kurbanına Nişan Takmak ve Sırtına Alamet Çizmek Babı

 

205- (1243) Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ ile İbni Beşşâr hep birden İbni Ebî Adiyy'den rivayet ettiler. İbnü'l-Müsennâ dedi ki: Bize îbni Ebî Adiyy Şu'be'den, o da Kat âdiden, o da Ebû Hassân'dan, o da İbni Abbâs (Raâiyallahû anhüma) 'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Resûlüllah (Salldtlahü Aleyhi ve Selîem) öğleyi Zü'1-Huleyfe'de kıldı, Sonra devesini istedi ve onu hörgücünün sağ tarafından mşanladı, da kan aktı. Boynuna iki .nalın taktı. Sonra devesine bindi. Deve, kendisini Beydâ düzüne çıkarınca hacca telbiye getirdi.

 

(...)  Bize Muhammedü'bnul-Müsennâ rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Muâz b. Hişâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, Katâde'den bu isnâdda Şu'be hadîsi mânâsında rivayette bulundu. Yalnız o: «Nebiyyul-lah (Sallallahü Aleyhi ve Settem) Zti'l-Huleyfe'ye geldiği vakit...» dedi: «Ora­da öğleyi kıldı.» demedi.

 

206- (1244) Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ ile İbni Beşşâr riva­yet ettiler. İbnü'l-Müsennâ (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Cafer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Katâde'den rivayet etti. (Demiş kj) : Ebû Hassan El-A'rac'dan dinledim, şunu söyledi:

«Beni Hüceynı kabilesinden bir adam İbni Abbâs'a:

  Halkın kalplerine işleyen yahut halkı fırkalara ayıran bu fetva nedir? Beyti tavaf eden hille çıkarmış? diye sordu. İbni Abbâs (Radiyaîlahu cmh):

  Patla san iz   da   yine   Peygamberimiz (Sallaüahü Aleyhi ve Seltem) 'in sünnetidir! cevâbını verdi.»

 

207- (...) Bana Ahmed b. Saîd Ed-Dârimî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ahmed b. İshâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hemmâm b. Yahya, Katâde'den, o da Ebû Hassân'dan naklen rivayet eyledi. Ebû Hassan şöyle demiş:

«İbni Abbâs'a:

  Bu iş halk arasına a yayılmıştır. Güya Beyti tavaf eden hille çı­karmış. Tavaf: Ömredir; dediler. İbni Abbâs:

  Patlasanız da, bu Peygamberimiz (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem)"m sün­netidir! cevâbını verdi.»

 

208- (1245) Bize İshâk b. îbrâhîm rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu ha mm ed b. Bekr haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber ver­di. (Dedi ki) : Bana Ata' haber verdi. (Dedi ki) : İbni Abbâs :

«Beyti tavaf eden hacı olsun, hacıdan başkası olsun ihramdan çı­kar.» Derdi. Atâ'ya:

  «Acaba bunu neye istinaden söylüyordu?» diye sordum.

—«Allah Teâlâ'nm: (Sonra onun hill yeri Beyt-i Atîk'dir,) [44] âyet-i kerîmesine istinaden.» cevâbını verdi.

  Ama bu Arafat'ta vakfeye durduktan sonra olacaktır, dedim; Atâ:

  tbni Abbâs, Arafat'tan önce ve sonra olacağını söylerdi.    Bunu Peygamber (SalUtitahü Aleyhi ve Sellemyin veda haccında kendilerine ver­diği hille çıkma emrinden alıyordu. Dedi.

Bu hadîsi   Buhâri    «Kitâbü'l-Meğazî»de tahrîc etmiştir.

«Eş'are»: Aslında nişanlamak, alâmet takmak; mânâsına gelir.

Burada ondan maksat: Devenin hörgücünü sağ tarafından bıçak ve­ya sivri bir demirle çizerek kan akıtmaktır. Bu, o hayvanın Harem-i Şe­rife gönderilecek bir kurban olduğuna alâmettir.

Başka hayvanlara karıştığında kolayca ayrılması, kaybolduğunda bulan kimsenin getirmesi için bunu yapmak müstehabdır. Bir de bu­nunla bir şiâr-ı dînî ilân edilmektedir.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1- Harem-i Şerife götürülecek kurbanlık develeri nişanlamak ve boyunlarına alâmet takmak müstehabdır. Cumhûr-u 'ulemâ'-nzn kavli budur.

îmam A'za'm'a göre iş'âr yâni hayvanın sırtını çizerek kan akıtmak bid'attır.

İmam Mâlik'e göre devenin sırtı, hörgücünün sol tarafından çizilir.

Gönderilecek kurban, koyun olursa boynuna nişan takmak, bütün ulemâya göre müstehabdır.

Bu hususta muhalefet eden yalnız İmam Mâlik olmuştur. Ona göre koyunun boynuna bir şey takılmaz.

Kaadı İyâz: «İhtimâl sabit olan bu hadîsi İmam Mâ­lik   duymamıştır.» diyor.

Koyunun sırtı çizilmeyeceği hususunda bütün ulemâ müttefiktir. Çünkü koyun zayıf olduğu için yaraya dayanamaz. Bir de sırtı yapağılı olduğundan sırtından çıkan kan görülemez.

Şâfiîler'le onlara muvafakat eden şâir ulemâya göre sırtını çizmek ve boynuna nişan takmak hususunda sığırın hükmü de deve gi­bidir.

2- Hadîs-i Şerîf, devenin boynuna nalın takmanın müstehab oldu­ğuna delildir. Şâfiîlerle diğer ulemânın mezhebi budur.

Maamâfih deri ve iplik gibi şeyler takmakta da beis yoktur.

3- Hacca giderken vâsıtaya binmek yürümekten efdaldır.

4- îhrâma, vâsıtaya bindikten sonra girmek müstehabdır.

5- Kabe'yi tavaftan sonra ihramdan çıkmak   İbni   Abbâs (Radiyallahü anh)  'nın mezhebidir. Cumhûr-u ulemâ buna muhaliftir. On­lara göre mücerred Tavâf-ı kudûmu îfâ etmekle ihramdan çıkmak caiz değildir. İhramdan, ancak  Arafât'ta vakfe yapılarak Mina'da şey­tan taşlandıktan ve tavâf-ı ziyaret îfâ olunduktan sonra çıkılır.

Nevevî diyor ki: «Hz. İbni Abbâs'in âyetle istidlali doğru değildir. Çünkü âyet-i kerîme'de bu hususa delâlet yoktur. Âyet, kurbanın yalnız Harem-i Şerifte kesileceğini bildirmektedir. Onda ih­ramdan çıkma hususuna dâir bir kayıt yoktur. Çünkü âyetten murâd, ihramdan çıkmak olsaydı, tavafa lüzum kalmadan mücerred kurbanlık Harem-1 Şerife varmakla ihramdan çıkmak îcâb ederdi. İbni Ab­bâs 'm veda haccında Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seİlem) 'in verdiği hille çıkma emriyle istidlali de doğru değildir. Zîrâ bu emir de mücer­red Kâbe'yi tavaftan sonra ihramdan çıkılacağına delâlet yoktur. Ite&viltillah(SallatIahü Aleyhi veSellem) 'in emri o seneye mahsûs olmak üze­re haccı, ömreye tebdil hakkındadır.

Bâzıları Hz. İbni Abbâs’ın kavlini tevîl etmiş ve: «Onun maksadı haccı tamamlayamadan kalanlardır. Böyleleri tavaf ve sa'yden sonra ihramdan çıkarlar, demek istemiştir.» şeklinde mütâlâa yürütmüş­lere de bu te'vîl ihtimâlden uzak görülmüştür.

Çünkü rivayetlerin birinde   İbni   Abbâs 'in:

«Hacı olsun olmasın, Beyti tavaf eden kimse hille çıkar.» dediği bil­dirilmektedir.

 

33- Ömrede Saç Kısaltma Babı

 

209- (1246) Bize Amru'n-Nâkid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süf-yân b. Uyeyne, Hişâm b. Huceyr'den, o da Tâvûs'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : İbni Abbâs şunu söyledi:

«Bana Muâviye:

  Haberin var mı ben Merve'de Hesû\ü\lah (SaHaUahü Aleyhi ve Sellem) in saçnıı makasla kısalttım? dedi. Ben de ona;

  «Ben, bunun ancak senin aleyhine bir hüccet olduğunu bitiyorum! diye cevap verdim.»

 

210- (...) Bana Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd, İbni Cüreyc'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Hasen b. Müslim, Tâvûs'dan, o da tbni Abbâs'dan naklen rivayet etti. İbni Ab-bâs'a da Muâviyetü'bnü Ebî Süfyân haber vermiş. Demiş ki:

— «Ben, Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem)'in saçım Merve'dey-ken makasla kısalttım. Yahut Resûlüllah (Salktllahü Aleyhi veSeltem) Mer-ve'deyken saçının makasla kısaltıldığını gördüm.»

Bu hadîsi   Buharı   «Hacc» bahsinde tahrîc etmiştir.

Nevevî diyor ki: «Bu hadîs, Hz. Muâviye 'nin Ci'râne ömresindeyken Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem)'ın saçını ki* salttığına hamledilmiştir. Çünkü Veda haccmda Peygamber (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem) hacc-ı kırana, niyet etmişti. Bu haccda Mina'da traş olduğu ve saçlarını   Ebû   Tâlha 'nın halka dağıttığı sabit olmuştur.

Binâenaleyh Muâviye'nin onun saçını kısaltması veda haccına hamledilemez. Bunu hicretin 7. senesinde yapılan ömre-i kazaya ham­letmek dahî doğru değildir. Çünkü Muâviye o gün henüz müs-lüman olmamıştı. O, hicretin 8. yılında Mekke 'nin fethedildiği gün nıüslüman olmuştur. Meşhur olan kavil budur.

Bu hâdiseyi veda haccına hamledenlerin kavli doğru değildir, fahiş bir hatâdır.»

Bâzıları: «İhtimâl Hz. Muâviye Resûlüllah (SallallahüAleyhi veSellemyin saçım Ci'râne ömresinde kısaltmış da, sonra unutmuş ve Haccetü'l-Vedâ'da olduğunu zannetmiştir.» demişlerdir.

Bâzılarına göre de hadîsin buradaki cümlesinde hazf bulunmak ih­timâli vardır.

Cümlenin taktiri şudur: «Resûlüllah (SalMlahü Aleyhi ve Sellem) 'in em­rinden dolayı, ben kendi saçımı kısalttım.»

Fakat bu ihtimâl vârid değildir. Çünkü İmam Ahmed'in ri­vayetinde Hz. Muâviye 'nin : «Ben, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)\n saçım Merve'de iken kısalttım.» dediği tasrîh olunmak­tadır.

îbni Hazm , bu saç kısaltma işinin bayram günü Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) traş olduktan sonra ötede beride kalan bâzı kılları kesmekten ibaret olması ihtimâli üzerinde durmuş, fakat bu ihti­mâl dahî kabule şayan görülmemiştir. Çünkü berber Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in başında sonradan makasla kesmeyi îcâb edecek saç bırakmamıştır.

Bahusus Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in saçları teberrüken ashâb arasında birer ikişer taksim edildiği için saçının gelişi güzel traş edilmesine jhtimâl yoktur.

Mişkas: Bâzılarına göre genişliği olmayan uzun ok demiridir.

Bir takımları: İçinde geniş ok bulunan yay, demek olduğunu, bâzı­ları da makam olduğunu söylemişlerdir.

Buraya yakışan mânâ: Makas, olmasıdır.

 

Bu Hadisden Çıkarılan Hükünmler

 

1- Nevevi diyor ki. «Traş olmak efdal ise.de sâdece saç kı­saltmakla iktifa etmek caizdir. Bu hususta hacc ile Ömre müsavidir. Yal­nız temettü' yapanın ömre için saç kısaltması, haccdan sonra da traş ol­ması müstehabdır.

2- Ömre için saçı Merve'de kısaltmak veya traş olmak  müstehabdır.

Nitekim hacc için de Mina'da traş olmak veya saç kısaltmak müs-tehabdır.

 

211- (1247) Bana Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîrî rivayet etti. (De­di ki) : Bize Abdüla'lâ b. Abdil'a'lâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Dâvûdj Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet etti. Ebû Saîd şöyle demiş:

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte hacc için avazımı­zın çıktığı kadar yüksek sesle telbiye getirerek yola çıktık. Mekke'ye vardığımız zaman bize bu haccı, ömreye tebdil etmemizi^ yalnız hedy gö­türenlerin bundan müstesna olduğunu emir buyurdu.

Terviye günü gelip de Mina'yâ gitmek istediğimiz vakit hacc için telbiye getirdik.

 

212- (1248) Bize Haccâc b. Şâir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muallâ b. Esed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vüheyb b. Hâlid, Dâvûd'dan, o da Ebû Nadra'dan, o da Câbir ile Ebû Said-i Hudrî (Radiyallahii anhUma) Man naklen rivayet etti. Şöyle demişler:

«Peygamber (Saltatkthü Aleyhi ve Sellem) ite birlikte hacc için avazı­mızın çıktığı kadar yüksek sesle telbiye getirerek (Mekke'ye) geldik.»

Bu hadîs telbiyeyi yüksek sesle -getirmenin müstehab olduğuna de­lildir. Bu cihet ulemâ arasında müttefekun aleyh ise de kendine zarar verecek şekilde bağırmamak şarttır. Kadınlar kendileri işitecek kadar telbiye getirirler.

Çünkü kadının sesi, fitneye muhaldir.

Zahirî ler'e göre erkeklerin yüksek sesle telbiye getirmeleri vâ-cibdir. Mescid-i Haram ile Mina ve Arafat'ta ve keza mescid olmayan yerlerde telbiye yüksek sesle getirilir.

Bunlardan başka mescidlerde telbiyenin yüksek sesle getirilip geti-rilemiyeceği ulemâ darasında ihtilaflıdır.

İmam Mâlik ile îmam Şafiî 'den bu hususta iki ka­vil rivayet olunmuştur. Bunların esah olanına göre şâir mescidlerde de yüksek sesle telbiye getirmek müstehabdır.

Hadîs-i Şerîf, hacc aylarında ömre yapılabileceğine de delildir. Ule­mâ bu hususta dahî ittifak etmişlerdir.

Terviye günü Mina'ya sabahtan mı, yoksa öğleden sonra mı gitme­nin müstehab olduğu ihtilaflıdır.

 

(1249) Bana Hâmid b. Ömer El-Bekravî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülvâhid, Âsi m'dan, o da Ebû Nadra'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş:

«Câbir b. Abdillâh'ın yanındaydım. (Bir ara) ona biri gelerek:

  İbni Abbâs ile İbni Zübeyir iki müt'a hakkında ihtilâf ettiler; de­di. Bunun üzerine Câbir:

  Biz, onları Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi veSeltem) ile  (beraber bu­lunduğumuz zamanlar) yaptık. Sonra Ömer, bunların ikisini de yapmak­tan bizi men etti. Bir daha biz de onları yapmadık; dedi.»

îki müt'adan murâd: Hacc-ı temettü ile nikâh-ı müt'adır. Nikâh-ı müt'anm ne olduğuna biraz yukarda işaret ptmiştik. Bu ba­his, yeri gelince görülecektir.

Nikâh-ı müt'amn hükmü ilelebet kaldırılmıştır.

Buradaki hacc-ı temettu'dan murâd : Haccı, ömreye tebdil etmektir.

Bu mes'elenin ihtilaflı olduğunu geçen rivayetlerde görmüştük.

 

34- Peygamber (Sallatlahü A îeyhi ve Seîlem) 'in Telbiyesi Île Hedyi Babı

 

213- (1250) Bana Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bi­ze İbni Mehdi rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Selim b. Ha yy ân, Mervân-ı Asfar (Asgar)'dan, o da Enes (Radiyaîlahü anhy'dan naklen rivayet eyledi ki, Hz. Alî, Yemen'den gelmiş, Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve Seİlem) ken­disine :

  «Ne için tel biye getirdin?» diye sormuş. Alî  (Radiyaîlahü anh):

  «Peygamber (SallaÜahÜ Aleyhi ve Sellem) ne için telbiye getirdiyse, ben de onun için telbiye getirdim.» cevâbını vermiş. Rcsûlüllah (Sallalîahü Aleyhi ve Seİlem) :

  «Beraberimde    hedy   olmasaydı,    ben de    ihramdan   çıkardım.» buyurmuşlar.

 

(...) Bana, bu hadîsi Haccâc b. Şâir de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdüssamet rivayet etti. H.

Bana Abdullah b. Haşini de rivayet etti; (Dedi ki) : Bize Behz ri­vayet etti.

Bu râvîlerin ikisi de : «Bize Selîm b, Hayyân bu isnâdla bu hadîsin mislini rivayet etti.» demişlerdir.

Yalnız Behz'in rivayetinde: yerine denil­miştir.

 

214- (1251) Bize Yâhyâ b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hti-seyn, Yahya b. Ebî İshâk ile Abdülazîz b. Suhayb ve Humeyd'den nak­len haber verdi ki, bu zevat Enes' (Radiyaîlahü anh) 'ı şöyle derken işit­mişler:                        

«Ben, Resûlüllah (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem)'i ömre ile haccın ikisine birden:

— «Ömre İle hacc için Lebbeyk; ömre İle hacc için Leb bey k! buyu­rurken işittim.»

 

215- (...) Bana bu hadîsi Alîyyu'bnü Hucr dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail b. İbrâhSm, Yahya b. Ebî İshâk ile Humeyd-i Tavîlden naklen haber verdi. Yahya demiş ki: Ben, Enes'i şuhu söylerken işit­tim :

«Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) 'i:

  Hacc ve Ömre için Lebbeyk! buyururken işittim.»

Humeyd demiş ki: «Enes: Ben, Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) 'i:

  «Ömre ile hacca Lebbeyk! derken işittim.»

 

216- (1252) Bize Saîdü'bnü Man sûr ile Amru'n-Nâkıd ve Züheyir b. Harb hep birden tbni Uyeyne'den rivayet ettiler. Saîd dedi ki: Bize Siifyân b. Uyeyne rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Zührî, Hanzaletü'1-Esle-mi'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh) 'ı Pey­gamber (Sallaliahü A leyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet ederken dinledim. (Efendimiz) :

«Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki Meryem oğlu hacc veya Ömre yahut ikisini birden yapmak için mutlaka Fecc-i Ravhâ'da telbîye getirecektir.» buyurmuşlar.

 

(...) Bize, bu hadîsi Kuteybetü'bnu Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) Bize Leyş, İbni Şihâb'dan bu isnâdla bu hadîsin mislini rivayet etti. O : «Muhammed'in nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a...» dedi.

 

(...) Bana, bu hadîsi Harmeletü'bnü Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, tbni Şihâb'dan, o da Hanzaletü'bnü Aliy El-Eslemî'den, naklen haber verdi. Hanzale Ebû Hüreyre   (Radiyallahü anh) 'ı şunu söylerken işitmiş :

«Resûlüllah  (Saiîaliahü Aleyhi ve Selîem) :

— «Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki...» buyurdular.

Râvî, bu hadîsi yukarkilerin hadîsleri gibi rivayet etmiştir.

Bu rivayetler, Peygamber (SalUtUahü Aleyhi ve Selîem)'in hacc ile ömreye birlikte niyet ettiğini göstermektedirler.

Fecc-i Ravhâ: Mekke ile Medine arasında bir yerdir. Medine 'den altı mil uzakta olduğu söylenir. Resûiüllah (Sallaüahü Aleyhi ve Selîem) Bedir gazasına, Mekke 'nin fethi ile Haecetü'l-Vedâ'ya giderken buradan geçmiştir.

Hz. îsâ'nın hacci, âhir zamanda semâdan yere indiği zaman ola­caktır.

Übbî diyor ki: «Bu hadîs Hz. îsâ (Aleyhisselâm) 'in sağ oldu­ğuna nassan delildir. îbni Huşd «Câmiu'l-Beyan» nâm eserinde onun hayatı hakkında iki kavi zikretmiştir.»

 

35- Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Setiem)in Ömrelerinin Sayısını ve Zamanını Beyan Babı

 

217-  (1253)  Bize Heddâb b. Hfilid rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Hem m ânı rivayet ettit. (Dedi ki) : Bize Katâde rivayet etti. Ona da Enes  (Radîyailahü anh) haber vermiş ki, Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Seltem) dört defa ömre yapmış. Haccı ile birlikte yaptığı Ömre müstesna olmak üzere bunların hepsini Zü'1-Kaade ayında ifâ etmiş. Bir ömre Hudey-biye'den yahud Hudeybiye zamanında Zü'1-KaadeMe, bir Ömre ertesi yıl Zü'1-Kaade'de, bir ömre Zü'1-Kaade ayında Huneyh ganimetlerini tak­sim ettiği sırada Ci'râne'den, bir ömre de haccı ile beraber yapmış.

 

(...) Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdüssamed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hemmâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Katâde rivayet eyledi. (Dedi ki) : Enes':

Resûlüllah (SallaUahü A leyhi ve Sstlem) kaç defa haccetti? diye sordum.

— «Bir hacc ve dört ömre yaptı.» cevâbını verdi.

Katâde bundan sonra Heddâb hadîsi gibi rivayette bulunmuştur.

Bu hadîsi Buhâri «Hacc», «Cihâd» ve «Megâzî» bahislerinde, Ebû Dâvud ile Tirmizî de «Hacc» bahsinde tahrîc etmiş­lerdir. Tirmizi :    «Bu hadîs hasen sahihtir.» demiştir.

Hudeybiye: İbni Esîr'in beyânına göre Mekke 'nin bü­yük köylerinden biridir. Mekke'ye bir konak mesafede olup Medîne yolu üzerindedir. Bu isim bâzılarına göre orada bulunan bir ku­yu, bir takımlarına göre de eğri bir ağaç sebebîle verilmiştir.

Ci'râne: Mekke ile.Tâif arasında bir yerdir. Mekke'-ye daha yakındır.

Huneyn: Mekke'ye üç mil mesafede bulunan bir vadidir. Hic­retin sekizinci yılında burada Hevâzin harbi olmuştu. Bu harb Mekke 'nin fethinden az sonra   Şevval   ayında vuku* bulmuştur.

Hadîs-i Şerîf, Resûlüllah (SallaUahü A leyhi ve Sellem) 'in dört defa ömre yaptığını, bunların üçünü Zi1ka'de ayında, birini haccı ile birlikde yânı Zi1hicce'de îfâ ettiğini göstermektedir. Bu husûsdaki taf­silât az sonra görülecek Hz. Âişe hadîsindedir.

 

218- (1254) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ha-seıı b. Mûsâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr, Ebû İshâk'dan naklen haber verdi. Demiş ki: Zeydü'bnü Erkanva :

  Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) ile  beraber  kaç gazada  bu­lundun? diye sordum.

  On yedi; cevâbınt verdi. Zeydü'bnü Erkam'ın bana anlattığına göre Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Selkm) on dokuz gaza yapmış; hicret­ten sonra yalnız bir hacc  (yânı)  veda' haccını îfâ buyurmuş.

Ebû İshâk: «Mekke'de başka bir hacc (daha yapmıştır) demiş.

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'I-Megâzî»nin bir iki yerinde! Müs1im aynı bahisde, Tirmizî «Kitâbu'l-Cihâd»da tahrîc etmişler­dir. Hadîsin metni Buhâri'nin bir rivayetinde şöyledir :

«Zeydü'bnü Erkam'ın yanında oturuyordum. Kendisine:

  Peygamber (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) kaç gaza yaptı? diye sordu­lar. Zeyd:                        

— On dokuz! cevâbını verdi.

  Onunla beraber sen kaç gazada .bulundun? dediler.

  On yedi! cevâbını verdi. Ben :

  İlk gaza hangisidir? diye sordum. Zeyd:

  Useyre yahud Uşeyr'dir, dedi. (Şube demiş ki).:

  Ben   (bunu)  Katâde'ye söyledim, de Katâde:

  Uşeyr'dir, dedi.»

Müslim'in rivayet ettiği bir hadîsde Hz. Cabir (Radiyallahu anh): «Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikde on dokuz gazada bulundum. Yalnız Bedr ile Uhud gazalarına iştirak edemedim. Babam mani oldu. Uhud harbinde babam Abdullah şehid edilince Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) ile hiç bir gazadan geri kalmadım.» dediğine göre Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'in yirmibir gaza yapmış olma­sı iktiza eder. Çünkü Câbir (RadiyatlahU anh) Peygamber (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) ile ondokuz gazada bulunduğunu iki gazaya da iştirak edemediğini bildiriyor. Megâzi ve siyer kitaplarında gaza adedi daha çok gösterilmiş hattâ İbn-i Sa'd'in beyânına göre Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) yirm'ıyedi gaza yapmış; bu maksatla kırkyedi seriyye göndermiştir.

Ebû İshâk'in «Mekke'de başka bir hacc daha yapmıştır.» sözü Hicretten önceki  zamana  aittir.  Bu  söz  Resûlüllah  (SallaUahü Aleyhi've, Sellem) 'in Hicretten önce de yalnız bir hacc yaptığı îhâmını verir. Hal­buki Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) Hicretten önce birçok defalar hacc etmiştir.

 

219- (1255) Bize Harun b. Abdillâh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammedi b. Bekr ElBürsânî haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbn-i Cüreye haber verdi. (Dedi ki) : Atâ'yı haber verirken dinledim. (Dedi ki) : Bana Urvetu'bnü Zübeyr haber verdi. (Dedi kî) : Ben ve İbn-i Ömer Âişe'nin hücresine dayanmış oturuyorduk. Misvak kullanıyor biz de mis-vâkinin sesini işitiyorduk. Ben îbn-i Ömer'e:

  Yâ Ebâ Abdirrahmân!  Peygamber (Salktllahü Aleyhi ve Sellem) Re-vâkinin sesini işitiyorduk. Ben tbn-i Ömer'e:

  Evet, cevabını verdi. Bunun üzerine Âişe'ye:

  Ey anneciğim! Ebû Abdirrahmân'in ne söylediğim işitmiyor mu­sun? dedim. Âişe:

  Ne söylüyor? dedi.

  Peygamber (Sallattahü Aleyhi ve Se/femJReceb ayında Ömre yaptı di­yor dedim. Bunun üzerine Âişe' (Radiyallahü anha):

  Allah Ebû Abdirrahmân'ı mağfiret buyursun! Ömrüm hakkı için Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); Beceb'de ömre   yapmamıştır. Ve hiç bir ömre yapmamıştır ki, İbn-i Ömer de onunla beraber bulunma­sın, dedi.

İbn-i Ömer bunları işitiyordu. Ama ne hayır ne de evet demeyip sükût etti.

 

220- (...) Bİze İshak b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ce-rîr, Man s ur'dan, o da Mücâhii'den naklen haber verdi. Şöyle demiş: Ben ve Urvetu'bnu Zübeyr mescide girdik. Bir de baktık Abdullah b. Ömer Âişe'nin hücresine dayanmış oturuyor. Cemâat da mescidde kuşluk na­mazı kılıyorlar. Kendisine bunların namazını sorduk.

  Bidattir, dedi. Urve ona :

— Yâ Ebâ Abdirrahmân! Resûlüllah (Saİîaliahü Aleyhi ve Selietn) kaç ömre yaptı? diye sordu. Abdullah:

  Dört Ömre yaptı. Bunların biri Receb'dedir, cevâbını verdi.    Biz kendisini tekzib edip red cevâbı vermekten çekindik. (Bu arada) hücre­de Âişe'nin m is v aklandığını duyduk. Urve (ona) :

  Ey mü'minlerin annesi!  Ebû Abdirrahmân'ın söylediklerini işit­miyor musun? dîye sordu. Âişe (Radiyallahü anha):

  Ne söylüyor? dedi. Urve:

  Peygamber (SaihUahü Aleyhi ve Seüem) 'in dört ömre yaptığını, bun­lardan birinin Receb'de olduğunu söylüyor, dedi.    Bunun üzerine Âişe (Radiyallahü anha) :

  Allah Ebû Abdirrahmân'a rahmet buyursun! Resûlüllah (Saliallaiıü Aleyhi ve Sellem) hiç bir ömre yapmamıştır ki, kendisi de onunla beraber bulunmasın. O Receb ayında hiç bir ömre yapmamıştır, dedi.

Bu hadîsi Buhâri    «Kitâbii'l Ömre»de tahrîc etmiştir.

Yahya b. Saîd, İbn-i Ma'yîn, Ebû Hatim ve diğer bazı hadîs ulemâsı Mücâhid'in Hz. Âişe 'den hadîs işitmediğini iddia etmişlerdir. Bu hadîs onların aleyhine delildir. Çünkü bizzat Hz. Âişe 'den hadîs dinlediğini göstermektedir,

Bid'at: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) zamanında olmayan bir şeyi îcad etmektir. Yerinde de görüldüğü vecihle bid'at-i haşene ve bid'-at-i seyyie namları ile iki kısım olur, Ancak mutlak söylenildiği zaman bu kelimeden ekseriyetle bid'at-ı seyyie kasdolunur. Hz. Abdul­lah'ın kuşluk namazı için «Bid'attır» demesi bazılarına göre «bid'at-ı hasenedir» mânâsına gelir. Nitekim Hz. Ömer Teravih namazı hakkında: «Bu ne güzel bid'at» demiştir. Resûlüllah (SallallahüAleyhive Sellem) 'in kuşluK namazı kıldığı sabit olmuştur. Hz. Abdu11ah'in sözünü çirkin bid'at mânâsına alanlar onun bu hadîsi duymadığı ihtimâli üzerinde durmuşlardır. Ulemâdan bâzılarına göre Abdullah (Radiyallahü anh) kuşluk namazının aslına değil toplu halde mescidde kılınmasına bid'at demiştir.    Aynî:    «En güzel tevcih de budur» diyor.

Hz. Âişe'nin misvakının işitilmesinden murad bâzılarına göre misvâkinin, bâzılarına göre de kullandığı suyun sesidir.

Ebû Abdirrahmân, Hz. Abdullah b. Ömer'in künyesidir. Hz. Âişe'nin onu ismiyle değil de künyesiyle anması hür­met ve ta'z'm içindir. Âişe (Radiyallahü anhâ) Hz. Abdu11ah'in bu meseleyi unuttuğuna işaret etmiş ve unuttuğunu mübalağa ile ifâde için: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) hiç bir ömre yapmamıştır ki, Abdullah da onunla beraber bulunmasın» demiştir. Resûlüllah (SallaUahii Aleyhi ve Seilem) 'in yaptığı ömrelerin tafsilâtına gelince:

Görülüyor ki, Mansûr'un Mücâhid 'ten rivayetine göre, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) Receb ayında ömre yapmıştır. Ebû İshak ise bu hususta Mansûr'a muhalefet ederek yine Mücâhid tarikiyle Abdullah b. Ömer (Radiyallahüanh) in Veygumher (Sallallahü Aleyhi ve Seilem)'in iki defa ömre yaptığını söy­lediğini, Hz. Âişe 'nin bunu duyunca : Resûlüllah (SallaUahii Aleyhi ve Seilem)dört defa ömre.yaptı dediğini rivayet etmiştir. Bu hadîsi İmam Ahme'd'le Ebû Dâvud tahrîc etmişlerdir. Şu halde Mansûr'un rivayetine göre ihtilâf ömrenin yapıldığı aylara, Ebû İshak'm rivayetine göre ise ömrelerin sayısına aittir.

Müs1im'in rivayet ettiği Berâ' b. Âzib hadîsinde Re­sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) in hacc etmezden önce Zi1 kaade ayında iki defa ömre yaptığı; Ebû Davud'un tahrîc ettiği Hz. Âişe hadîsinde Şevval ayında; Dârekutnî 'nin rivayet ettiği  Âişe   hadîsinde Ramazan'da ömre yaptığı bildirilmektedir.

İbn-i Battal diyor ki: «Sahîh olan şudur ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) üç ömre yapmıştır. Dördüncü ömre'nin ona nis-bet edilmesi, ashabına emrettiği ve huzurunda yapıldığı içindir. Yoksa kendisi o ömreyi yapmamıştır. Hz. Âişe'nin (Receb'de hiç ömre yap­mamıştır) sözü de bu kavlin doğruluğunu gösterir.»

Ebû Abdi'I-Melik, Hz. Abdullah 'in sözü için: «Bu söz îbni ömer'in bir vehmidir. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) in üç defa ömre yaptığına müslümanların icmâı vardır.» demektedir. Beyhakî'nin rivayet ettiği Hz. Âişe hadîsinde :

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) üç ömre yaptı. Bunların biri Şevval 'de, ikisi Zi1kaade'de idi denilmiş, yine Beyhakî'nin Hz. Ebû Hüreyre'den rivayet ettiği bir hadîsde : «Pey­gamber (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) üç Ömre yaptı. Bunların hepsi Zilkaade'de idi.» buyrulmuştur. Ulemâdan bâzılarına göre ihtimâl Hz. Âişe , Şevval ömresiyle Hudeybiye 'deki ömreyi kasdet-miştir. Sahîh kavle göre bu ömre Zilkaade ayında idi» Nitekim Hz. Enes hadîsinde de Zi1kaade'de olduğu bildirilmiştir. Zührî , Hz. îbni Ömer'in âzadhsı Nâfi ' , Katâde, Musa b. Ukbe, Muhammed b. îshak ve diğer hadîs ulemâsının kavilleri de budur. Mezkûr rivayette Urvetu'bnü Zübeyr üzerinde ihtilâf edilmiştir. Oğlu Hişâm'in rivayetine göre Hudeybiye ömresi Şevval 'de; İbn-i Lehîa 'nın rivayetine göre Zilkaade ayında yapılmıştır. Beyhakî : «Sahîh olan budur. Resûlüllah (SaUalîahü Aeyhi ve Sellem} Beyti tavaftan men edilerek kurbanını kesmiş ve traş olmuşsa da halk bunu dahî onun ömreleri meyânında saymışlardır.» diyor.

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Setlem)'in ikinci ömresi Hicretin ye­dinci yılında Zilkaade ayında vâki olmuştur. Bu hususta Ulemâ hemen' hemen ittifak etmişlerdir. Yalnız îbn-i Hibbân'ın «Sahîh»mda Ramazanda olduğu bildiri imi şse de Muhibb.i Taberî bunu İbn.i Hibbân 'dan başka nakleden olmadığını söy­lemiş: «Meşhur kavle göre bu ömre Zilkaade'de yapılmıştır» de­miştir. Resûlüllah (Sallallahü A îeyhi ve Sellem) 'in bu ömresirie ömre-i.kazâ ve Ömre-i kısas nâmları verilmiştir.

Üçüncü ömre Hicretin sekizinci yılında yine Zülkaade ayında yapıl­mıştır. Buna Ci'râne ömresi derler.

Dördüncü ömre Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'İn haccı ile bir­likte yapılan ömredir. Mezkûr ömre için Zilkaade. ayının sonla­rında ihrama girilmiş ömre fiilleri Zilhicce 'de yapılmıştır. Bâzı­ları bunu saymayarak Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in üç ömre yaptığını söylemişlerdir. Kaadî Iyâz bu kavli sahîh bulmaktadır. Filhakika Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Veda Haccmı yaptığı bu seferde sırf Ömreye niyet etmemiş, sahîh olan kavle göre Hacc-1 Kıran yapmıştır. Yani evvelâ hacca niyet etmiş, sonra ömre için Akîk vadisinde ihrama girmişti.

Hâsılı Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in dört ömre yaptığını söyleyenler Veda Haccmı da hesaba katmış; üç ömre yaptığını söyleyen­ler bunu saymamış; iki ömre yaptığını iddia edenler Hudeybiye ömresiyle Veda Haccmı hesaba katmamışlardır.

Faide : Kirmanı: «Veda Haccmda Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ya Temettu'a, ya Kırân'a yahut Hacc-ı îfrâd'a niyet etmiştir.» diyerek işi tereddüde bırakmışsa da onun hu sözü doğru bulunmamıştır. Çünkü mes'ele ihtilaflı olmakla beraber ulemânın ekserisine göre ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hacc-ı Kırân'a niyet etmiştir. Birçok rivayetler bahusus Hz. Enes'in hacc ile ömreye beraberce dahil olduğunu bildiren rivayeti bunu göstermek­tedir. Çünkü hacc ile ömreyi beraber yapmak aynen Hacc-ı Kı­ran demektir. İbn.i Hazm'ın beyânına göre hadîsi Enes (Radiyallahu artk) 'dan rivayet eden onaltı mutemet râvî ResûlüUah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in hacc ile ömreye beraberce telbiye getirdi­ğine ittifak etmiş ve Hz. Enes'in bunu Peygamber (Sallallahü A leyhi ve Sellem)den işittiğini sarahaten söylemişlerdir.

Bu zevat: Bekr b. Abdillâh El-Müzenî, Ebû Kılâbe, Humeyd-i Tavî1 , Ebû Kazea , Sâbit-i Bünânî, Humeyd b. Hilâl, Yahya b. Ebî İshâk, Kat'âde, Ebu'1-Esmâ, Hasan-ı Basrî, Mus'-ab b. Selim, Mus'ab b. Abdillâh b. Zeberkan, Salim b. Ebî'l.Ca'd, Ebû Kudâme, Zeyd b. Eşlem ve Alî b. Zeyd hazerâtıdır. Kendilerinden Tahâvî de hadîsi rivayet etmiştir. Bütün bu zevatın rivayetleri Hacc-ı Kı­ra n 'in diğer hacc nevilerinden efdal olduğunu sarahaten ifâde ettiği halde, Kirmânî ile ona muvafakat edenlerin «Hacc-ı ifrâd efdâl-dır» iddiasında bulunmalarını Aynî delilsiz bir dâva olarak kabul etmekte, bunun mükâbere yani kuru bir inattan ibaret olduğunu söyle­mektedir.

Ulemânın beyânına göre Peygamher(Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) 'in öm-relerini Zilkaade ayında yapması bu ayın faziletinden-dolayıdır. Bir de câhiliyet devrinde Araplar Zilkaade ayında ömre yapmayı en çirkin kabahatlardan saydıkları için onlara muhalefette bu­lunmak üzere bu ayı tercih etmiştir.

Hz. Aişe'nin ömrüne yemin etmesi, bu şekil yeminin caiz" oldu­ğuna delildir. İmam Mâlik ömre yemin etmeyi kerîh görmüş­tür.  Çünkü böyle bir yeminde AUah'dan başkasını ta'zîm vardır.

 

36- Ramazanda Yapılan Ömrenin Fazileti Babı

 

221- (1256) Bana Muhammed b. Hatim b. Meymûn rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd, İbn-i Cüreyc'den rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Atâ' haber verdi. (Dedi ki) : İbn-i Abbâs'ı bize hadîs rivayet eder­ken dinledim. Şunu söyledi: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ensâr-dan bir kadına:

  Senin bizimle beraber hacc etmene mâni olan nedir?   buyurdu. (Râvi İbn-i Cüreyc : İbn4 Abbâs bu kadının adını da söyledi ama ben unuttum demiş.) Kadın:

  Bizim su taşıyan iki devemizden başka, malımız yoktur. Oğlum ile babası  develerin  birine binerek hacca gittiler. Bize su taşımak için yalnız bir deve bıraktılar, dedi. Resûlüllah (Sallaİtakü Aleyhi ve Sellem):

  Öyleyse Ramazan geldiği vakit ömre yap. Çünkü Ramazanda ya­pılan ömre hacca bedeldir, buyurdular.

 

222- (...) Bize Ahmed b. Abdete'd-Dabbî rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Yezîd yani İbn-i Zürey' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Habîb EI-Muallira, Atâ'dan, o da İbn-İ Abbâs'tan naklen rivayet eyledi ki, Pey­gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ensârdan Ümmü Sinan denilen bir ka­dına :

  Seni bizimle hacc etmiş olmaktan men eden nedir? diye sormuş; kqdın kocasını kasdederek :

  Ebû fülânın su taşıyan iki devesi vardı. Kendisi oğlu ile birlikte birine binerek hacca gitti. Diğeriyle de hizmetçimiz su taşıyor cevâbını vermiş. Resûlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

—öyle ise Ramazanda yapılan bir ömre, bir hacc —yahut benimle birlikte bir hacc— yerini tutar,   buyurmuşlar.

Bu hadîsi Buhâri «Kitâbü'l-Ömrcde, Nesâî «Hacc» ile «Oruç» bahislerinde tahrîc etmişlerdir.

Hadîsin bazı   rivayetlerinde   Resûlüllah (Salfallahu Aleyhi ve Sellem) in bu sözü Hz. Enes'in annesi Ümmü   Süleym'e söylediği bil­dirilmektedir. Yalnız bu rivayet biraz zayıf görülmüştür.

Nadîh: Üzerinde su taşınan devedir. İbn.i Battal: «Nâ-dıh ; Deve,' öküz veya merkep gibi üzerinde su taşınan hayvana denir. Lâkin burada murad devedir. Çünkü Bekr b. Abdi'l:Müze-n î 'nin İbn-i Abbâs 'dan rivayet ettiği hadîste erkek deve oldu-du tasrîh edilmiştir.» diyor. Bununla beraber tasrîh edilmese bile bun­dan yine deve anlaşılır. Çünkü Araplar su taşımakta ekseriyetle deve kullanırlardı.

(Diğeriyle de hizmetçimiz su taşıyor) cümlesi hakkında Nevevî (631-676) şunları söylemiştir: «Bu cümle memleketimizdeki Müslim nüshalarında bu şekilde rivayet edilmiştir. Mezkûr cümleyi Kaadı İyâz, Abdulgâfir-i Fârisî ile başkalarından aynı şe­kilde rivayet etmiş; İbn-i Hâmân rivayetinde: (Hizmetçimiz onun üze­rinde su taşıyor) denildiğini söylemiştir. Kaadı îyâz: (Bence bunların hepsi değiştirmeden ibarettir. Doğrusu: Üzerinde su taşıyarak bir hurmalığımızı suluyoruz; olacaktır. Hurmalık yerine yanlışlıkla hiz­metçi kelimesi konulmuştur. Birinci rivayetteki: Üzerinde su taşıdığı­mız; kaydı da sözümüzün doğru olduğunu göstermektedir.) demişse de muhtar olan kavle göre buradaki rivayet sahihtir. Kaadı 'nın söyle­diği ziyâde, mukadder ve mahzûftur. Bu gunâ mahzûflar Arap li­sanında çoktur.»

Ramazan'da yapılan ömrenin bir hacca bedel olması bâzılarına göre sevap husûsundadir. Buna karine, hakîkatta ömrenin hacc yerine kâim olamıyacağma icmâ' bulunmasıdır. îbni Huzeyme: «Bir şey diğe­rine bâzı mânâlarında benzerse, o şeyi diğerine benzetmek ve onun den­gi addetmek caizdir» diyor. Ömre her cihetle farz olan hacc gibi değil­dir. Çünkü farz olan hacc onunla ödenmez. Fakat sevap hususunda ona benzer.

Tirmizî'nin rivayetine göre îshâk b. Râhuye: «Bu hadîsin mânâsı îhlâs sûresinin Kur'ân-ı Kerîm'in üçte birine muâdil olduğunu bildiren hadîs gibidir.» demiştir.

İbnü'l.Arabi diyor ki: «Bu ömre hadîsi sahîh olup Allah'ın bir fazl-u nimetidir. Gerçekten Ramazânı da katmak suretiyle ömre hacc mertebesini bulmuştur.» Bu bâbda İbnü'l-Cevzî: «Amelin sevabı vaktin şerefi nisbetinde artar. Nitekim kalbin huzuru ve niyetin ihlâsı ile de artar.» diyor. Bâzılarına göre bu hadîsden murad Ramazan'da yapılan farz bir ömre gene Ramazanda yapılan nafile hacc ile nafile Ömre gibi­dir mânâsına gelebilir.

îbni Tîn'e göre hadîs-i şeriften muhtemelen zahirî mânâsı mak^uddur ve Ramazah-ı şerifin bereketiyle bu ayda yapılan ömre hacca muâdil olur. Bazıları bu ömrenin yalnız hadîs-i şerifte zikri geçen Üm-mü Sinan'a mahsus olduğunu söylemişlerdir. Ahmed.b. Menîin «MüsnecUinde sahîh bir isnadla tahrîc ettiği rivayette: «Bunun yalnız bu kadına mahsus olduğunu biliyoruz.» denilmiş. Ebû Dâvûd'un bir rivayetinde kadının: «Bunu ResûlnUahfSallallahü Aleyhi ve Sellem) has­saten benim için mi "söyledi? Yoksa bütün insanlara âmm ve şâmil mi­dir? Bilmiyorum.» dediği bildirilmiştir. Zahire bakılırsa mânâ her müs-lümana şâmildir. Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve îbni Mâce'nin muhtelif yollardan tahrîc ettikleri bâzı rivayetler­den kadının Ümmü Ma'kıl olduğu ve Benî Esed ka­bilesine mensup bulunduğu anlaşılmaktadır. Bâzıları bu kadının Ensâ-riyye, bâzıları da Eşcaıyye olduğunu söylemişlerdir. Bâzı rivayetlerde Ümmü Talîk 'dan bahsedilmiştir. Ulemâdan bâzıları Ümmü Ma'kıl ile Ümmü Talîk 'm aynı kadın olduğunu, bu ka­dının iki tane künyesi bulunduğunu söylemişlerdir. Hattâ babımız rivâ-yetindeki Ümmü Sinan 'm Ümmü Ma'kil olduğunu söyleyenler de vardır. Gerçi Ümmü Sinan 'in Ensâr 'dan, Ümmü Ma'kıl'in ise Benî Esed kabilesinden olduğu bil-dirilmişse de onun Ensâr 'dan olduğunu söyleyenler vardır. Bu tak­dirde rivayetlerde ayrı ayrı ismi geçen kadının Ümmü Ma'kil olduğu anlaşılır. Tirmizî (209-279) Ümmü Ma'kıl hadî­sini rivayet ettikten sonra: «Bu bâbda îbni Abbâs, Câbir, Ebû Hureyre, Enes ve Vehb b. Hanbeş haze-râtından da rivayetler vardır.» demiştir.. Bunlardan maada Yûsuf b. Abdillâh ile Ebû Talîk ve Ümmü Talîk 'tan. da rivayetler vardır. Bu rivayetlerin bâzısını Buhârî ile Müs­lim , bâzısını îbni Mâce, Nesâî, Taberânî, İbni Adiyy ve îbni Menden tahrîc etmişlerdir. Bunların hep­sinde Ramazanda yapılan bir ömrenin hacca muâdil olduğu bildirilmek­tedir.

 

37- Mekke'ye Yukarki Yoldan Girip Aşağıki Yoldan Çıkmanın ve Bir Yere Başka Yoldan Girip Başka Yoldan Çıkmanın Müstehab Oluşu Babı

 

233- (1257) Bize Ebî Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Nüraeyr rivayet etti. H.

îîize İbni Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (Medine'den çıkar­ken) ağacın bulunduğu yoldan çıkar; (girerken) Muarraz yolundan girer-miş. Mekke'ye giderken dahî yukarki yoldan girer aşağıki yoldan çı­karmış.

 

(...) Bana bu hadîsi Züheyr b. Harb ile Muhammedu'bnü'l-Müsennâ dahî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Yahya yani El-Kattan, Ubeydul-lah'dan bu isnadla rivayet etti. Züheyr'İn rivayetinde : «Bathâ'daki yu­karki  yoldan...» demiş.

Bu hadisi Buhârî, Ebû Dâvûd ve Nesâî hacc bah­sinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

Ağaçtan murâd   Zülhuleyfe    mescidinin yanındaki ağaçtır.

El-Muarras: Medine'ye altı mil mesafede bulunan bir yerdir.

Seniyyu : Aslında her dağın sarp yeri yahut yüksek yoludur. Bu­rada ondan murad Mekke 'nin El-MuaUât denilen meşhur kabrista­nının yukarsuıdaki yoldur. Bu yol vaktiyle çıkılması güç, sarp bir yer­miş. Sonra Hz. Muaviye tarafından düzeltilmiş. Daha sonra Abdul ineli k ve Mehdi zamanlarında ve sekizyüz onbir tarihle­rinde mevziî tamirler yapılmış. Mısır Sultanı El-Müeyyed zama­nında kamilen tamir olunmuştur. Mekke'ye girilen yukarki yola Kedâ , çıkılan alt yola da    Kiidâ   derler. dan girip aşağıki yoldan çıkmasının hikmeti ibrahim (Aleyhisselâm) in nidası yüksek, yerden yapıldığı içindir. Bir de maksada yüksek yer­den girmek ve alçak yerden çıkmak daha münâsiptir. Bâzılarına göre Mekke'ye üst yoldan girilirse Kabe.i Muazzama karşı­sına geldiği için girerken bu yol tercih edilmiştir. Münafıklara İslâmiye-tin kuvvet ve şevketini göstererek onları kızdırmak için bu yoldan gir­diğini söyleyenler olduğu gibi bu hususta başka kaviller de vardır.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Medine 'den Mekke'-ye gitmek istediği zaman Zülhuleyfe yolunu tutar, geceyi Zü1-hu1eyfe'de geçirdikten sonra yoluna devam edermiş. Dönüşte yine burada gecelermiş Teymî'ye göre bu hadîsden murâd Resûlüllah (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) 'in Mekke 'den çıkarken Zülhuleyfe yolundan, Mekke'ye girerken ise El.Muarras yolun­dan girmiş olmasıdır. Fakat Buhâri'nin rivayeti bu izahın aksine yani bizim izah ettiğimiz şekildedir. İbni Battal ResûlüJlalı (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'n bu seferleri ayrı ayrı yollardan yapmasını bayram namazlarına başka yoldan gidip başka yoldan dönmesine benzet­miştir. Bâzıları ayrı ayrı yollardan gidip gelmenin kasdî değil bir tesa­düf eseri olduğunu söylemişlerse de bu iddia doğru değildir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu tefâülen yahut gidip geldiği yollar ken­disine şahit olsunlar diye yapmış olur. Nitekim buna kail olanlar da vardır.

 

224- (1258) Bize Muhammedu'bnü'l-Müsennâ ile İbni Efaî Ömer hep birden İbni Uyeyne'den rivayet ettiler. İbnu'l-Müsennâ dedi ki: Bize Süfy&n, Hişam b. Urve'den, o da babasından, o da Aişe'den naklen riva­yet etti ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'Mekke'ye geldiği vakit üst tarafından girer; alt tarafından çıkarmış.

 

225- (...) Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâ-me Hişânı'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti ki, Kesûlüllah (SaUaîUthil Ateyhi ve Seliem) fetih yılında Mekke'nin yukarısın-daki Kedâ yolundan girmiş. Hişâm demiş ki: «Babam Mekke'ye her iki yoldana girerdi. Ama ekseriya Kedâ'dan girerdi.»

Bu hndisi Buhâri *Hacc» ve «Megâzî» bahislerinde, Ebû Dâvûd , Tirmizi ve Nesâî «Hacc» bahsinde tahrîc etmiş­lerdir.                                      

Hişâm'in babası Urve'nin ekseriya Kedâ 'dan yani .yu­karki yoldan girmesi evinin oraya daha yakın o iması ad an dır. Aksi tak­dirde Mekke 'ye girip çıkma hususunda iki yoldan birini tercih et­mediği nefs-i rivayetten anlaşılmaktadır. Hz. Urve'nin Mekke'-ye her iki yoldan girip çıkması halka kolaylık gösterme maksadıyladır.

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Mekke'ye yukarki yoldan girerek aşağıki yoldan çıkmak müstehabdır.  Bu huâusda hacı olanlarla. olmayanlar müsavidir. Nevevî diyor ki:   «Mekke 'nin yukarki yolu   Medîneliler'le Şamlılar gibi aynı cihetten gelenlerle   Yemenliler gibi aksi ci­hetten gelenler için aynı hükümdedir. Binâenaleyh   Yemen 'den ge­lenlerin istikâmet değiştirerek Mekke 'nin yukarıki tarafındaki yol­dan girmeleri müstehabdır.»

2 - Memleketinden çıkan bir kimsenin dönüşte başka yoldan gel­mesi müstehabdır.

 

38- Mekke'ye Girmek İstenildikte Zü Tava'da Gecelemenin, Oraya Girmek Îçin Yıkanmanın ve Mekke'ye Gündüz Girmenin Müstehab Oluşu Babı

 

226- (1259) Bana Züheyr b. Harb ile Ubeydullah b. Sâîd rivayet ettiler.   (Dediler ki) : Bize Yahya yâni El-Kattân, Ubeydullah'tan rivâyet etti. (Demiş ki) : Bana Nâfi', tbni Ömer'den naklen haber verdi ki Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ye Sellem) geceyi sabaha kadar Zû tavâ'da ge­çirmiş; sonra Mekke'ye girmiş. Nâfi': «Abdullah da bunu yapardı» de­miş. İbni Saîd'hı rivayetinde: «Hattâ sabah namazını kıldı» kaydı vardır. Yahya yahut sabahlayın caya kadar dedi şeklinde rivayet etmiş.

 

227- (...) Bize Ebû'r-Rabî' Ez-Zehrânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eyyûb Nâfi'den rivayet etti ki, tbni Ömer Zû Tavâ'da gecelemeden ve sabahlayıp da yıkanmadan Mek­ke'ye gelmezmiş» Sonra Mekke'ye gündüzün girer Peygamber (Sallailahü Aleyhi ve SellemYâen naklen onun da böyle yanşadığını söylermiş.

 

228- (...) Bize Muhammedu'bnü-İshâk El-Müseyyebî rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Enes yani tbni Iyâz, Mûsâ b. Ukbe'den, o da Nâfi'den naklen rivayet etti. Nâfi'e de Abdullah anlatmış ki, Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) Mekke'ye gelirken Zû Tavâ'ya iner, orada geceler hattâ sabah namazını kılarmış. ResûlüUah'fSallallahü Aleyhi ve Sellem)'in burada namaz kıldığı yer sarp bir' tepenin üzerinde imiş. Sonradan orada yapı­lan mescidde değil ondan daha aşağıda sarp bir tepenin üzerinde imiş.

 

229- (1260) Bize Muhammed b. İshâk El-Müseyyebî rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Enes yâni tbni lyâz, Mûsâ b. Ukbe'den, o da Nâfi'den naklen rivayet etti. Nâfi'a da Abdullah haber vermiş ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) kendisi ile uzun dağın arasındaki dağın iki te­pesini Kabe'ye doğru karşısına almış oraya (sonra) kurulan mescidi tepe tarafındaki mescidin soluna almış. Resûlüllah (Sallalİahii Aleyhi ve Selietn) in namaz kıldığı yer ondan daha aşağıda kara tepenin üzerindeymiş. Te­peden on arşın yahut ona yakın bir mikdâr aşağı imiş. Sonra insanın kıblesine düşen uzun dağın iki tepesine karşı namaz kılmış.

Bu hadîsi Buhâri «Kitâbü'1-Hacc» ile «Kitâbü's-Salât»da tah-rîc etmiştir.

Ekeme : Tepe mânâsına gelir.

Furda: Dağın yüksek yeri ve dağa giden yolun giriş yeri, boğaz mânâlarına gelir. Burada ondan mürâd dağın tepesidir. Hz Abdu11ah'in ibâdet için Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in namaz kıldı­ğı yerleri araştırdığı ve oralarda namaz kıldığı meşhurdur. Bu sebeple­dir ki, Zû tava 'daki mescidin tam Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SeUem)'in namaz kıldığı yere yapılmadığının farkına varmış ve bunu bildirmiştir.

Bu rivayetlerden T&esûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Mekke’ye gündüz girdiği anlaşılıyorsa da başka rivayetler gece dahî girdi­ğini ifâde etmektedir.

 

Hadisi Şerif'ten Şu Hükümler Çıkarılmıştır:

 

1- Mekke'ye girmek için yıkanmak sünnettir.

Nevevî diyor ki: «Yıkanmaktan âciz olanlar teyemmüm eder­ler ve bununla Mekke Ve girmek için yıkanmayı niyetlenirler.» Kirmânî’nin menâsikinde bu yıkanmanın herkese hattâ hayızlı ve nifaslı kadınlarla çocuklara bile müstehab olduğu bildiriliyor. Zâhirî1er'e göre bu gusül farzdır. Bu kavil İkrime ile Hasan b.   Ebi'l-Hasen 'den de rivayet olunmuştur.

Ebû Ömer îbni Abdi'1-Berr , Mâlikîler'e göre yıkanmanın Sünnet-i Müekkede olduğunu, binâenaleyh özürsüz terk edilmesine ruhsat vermediklerini söylemiştir. Ancak AbdülmeIik'in beyânına göre unutarak veya kasden terkedildiği takdirde kur­ban ve fidye lâzım değildir. İmam. Mâlik'e göre bu guslün Cuma namazı için yıkanmaktan daha müekked olduğu rivayet edilir.

İmam Azam, Evzâî ve Sevrî'ye göre Mekke'ye girmek için abdest dahi kâfidir. İbrahim Nehaî 'nin kavli de budur.

2- Zû tava 'da gecelemek müstehabdır.* Bu yer   Mekke civarındadır. Bittabiî orada gecelemek yolu oradan geçenlere mahsustur.

3- Mekke'ye gündüzün girmek müstehabdır. Bazıları bu hu­susta gece ile gündüzün müsâvî olduğunu söylemişlerdir.

 

39- Tavaf İle Ömrede ve Haccın İlk Tavafında Ramelin Müstehab Oluşu Babı

 

230- (1261) Bize Ebî Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Hümeyr rivayet etti. H.

Bize İbni Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah Nafi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etti ki; Besûlüllah (SalUtllahü Aleyhi veSellem) Beyti ilk defa tavaf ederken üç defa ramel yapar, dört defa da alelade yürürmüş. Safa ile Merve arasında sa'y yaparken dahî Mesîl vadisinde hızlı yürürmüş. Bu­nu İbni Ömer de yaparmış.

 

231- (...) Bize Muhammed b. Abbâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hatim yâni tbni İsmail, Musa b. Ukbe'den, o da Nafi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etti ki, Resûlüİlah (Sallalfahu Aleyhi ve Sellem) Mekke'ye ilk geldiğinde hacc ve ömre için tavaf ederken Beyti üç defa hızlıca dolaşır sonra dört defa alelade yürürmüş. Sonra iki rekât namaz kılar; arkasından Safa ile Merve arasında sa'y yaparmış.

 

232- (...) Bana Ebû't-Tâhir ile Harmeletu'bnu Yahya rivayet etti­ler, Harmele dedi ki: Bize tbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yû­nus, İbni Şihâb'dan naklen haber verdi. Ona da Salim b. Abdillâh haber vermiş ki, Abdullah b. Ömer şunu söylemiş:

«Ben Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Seliem) 'i Mekke'ye geldiğinde ilk tavafını yaparken Hacer-İ Esved'i istilâm buyurarak yedi tavafın üçünde ram el yaparken gördüm. »

 

233- (1262) Bize Abdullah b. Ömer b. Ebân El-Cu'fî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni'l-Mübârek rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbni Ömer (Radiyallahü anh) Man naklen haber verdi. Şöy­le demiş:

«Resûlüllah (Saltallahü Aleyhi ve Sellem) Hacer-i Esved'den Hacer-İ Es-ved'e kadar üç defa ramel yaptı dört defa da alelade yürüdü.»

 

234- (...) Biie Ebû Kâmil El-Cahderî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sttlcym b. Ahdar rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Ömer, Nâ-fi'den naklen rivayet etti ki, tbni Ömer hac«rd«n hacere ram«l yapmış ve Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) 'İn bunu yaptığını söylemiş.

 

235- (1263) Bize Abdullah b. Meslemete'bni Ka'neb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Malik rivayet etti. H.

Bize Yahya b. Yahya da rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Mâ­like, Ca'fer b. Muhammed'den dinlediğim, onun da babasından, onun da Câbir b. AbdiIİâh (Radiyaliahû anhüma)'dan naklen rivayet ettiği şu ha­dîsi okudum. Câbir: «Ben (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) 'in üç tavafda Hacer-i Esved'den başhyarak yine ona varıncaya kadar ramel yap­tığını gördüm.

 

236- (...) Bana Ebu't-Tâhir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Mâlik ile İbni Cüreyc, Ca'fer b. Muhammed'den, o da babasından, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen ha­ber verdi ki, Resûlüllah (SalUdlahü Aleyhive Sellem) üç tavaf da hacerden hâcere ramel yapmış. Bu hadîsi Buhâri hacc bahsinde tahrîc etmiştir.

Evvelce de görüldüğü vecihle ramel sık sık adımlarla hızlıca yürü­mek ve yürürken omuzları sallamaktır. Habeb dahî bu mânâya gelir. Yedi tavafın ilk üçünde ramel ile yürümek müstehabdır.

İlk tavaftan murâd arkasından Safa ile Merve arasında sa'y yapılan tavâfdır. Bu da tavâf-ı kudüm ile tavâf-ı ifâza'da mütesav-verdir. Tavâf-ı vedâda sa'y yoktur. Ramel bir defaya mahsus olmak üze­re meşru' kılınmıştır. Kadınlara tavaf ve sa'y esnasında ramel meşru' değildir. Bu hususta ulemâ müttefiktir.

Mesîl; Sâfâ ile Merve arasındaki Mİ çukurudur. Buradan geçerken hızlıca yürümek bilittifâk müstehabdır. Hadîs-i şerîfd Safa ile Merve arasındaki sa'ye de mecazen tavaf denilmişdir. Çünkü sıfat­ları başka başka ol»a da tavafla sa'yin her ikisinde hızlı yürüme vardır.

İki secdeden murâd iki rek'ât namazdır. Bu namazın ulemâdan bâ­zılarına göre vacip, bâzılarına göre sünnet olduğunu yukarıda görmüş­tük. Hadîs-i şerîfde tavafla sa'y arasında tertîb vâcib olduğuna delîl var­dır. Yâni evvelâ tavaf sonra sa'y yapılacaktır. Cumhuru u1emâ'ya göre evvelâ sa'yi yapıp sonra tavaf etmek caiz değildir. Nevevi bu hususta seleften bâzılarının zayıf bir hilafı bulunduğunu kaydediyor.

Rükn-ü   Esved 'den murâd   Kabe 'nin bir köşesinde bulunan Hacer-i Esved 'dir. Tavafa başlarken bu taşı istilâm et­mek biliîtifâk tavafın sünnetlerindendir. Rame1 dahi bu taştan baş-lıyarak yine onda bitirmek suretiyle yapılır. Rivayetlerin bazılarındaki «Hacerden hacere» tâbirinden murâd budur.

 

237- (1264) Bize Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyn El-Cahderî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülvâhid b. Ziyâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ciireyrî, Ebu't-Tufeylî'den rivayet etti. Şöyle demiş: İbni Abbâs'a: Ne buyurursun. Beyti şu üç tavaf ramel ve dört tavaf âdî yürüyüş mese­lesi sünnet midir? Kavmin bunun sünnet olduğunu söylüyorlar, dedim. İbni Abbas :

«Hem doğru söylemişler kem yanlış!» cevâbını verdi.

  (Bu) h*m doğru sftytemişier hem yanlış sözünün manası nedir? dedim, thni Abas şan* söyledi

  EeıûlttUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Mekke'ye  geldi  de müşrik­ler : Hakıykaten Munammed İle ashabı yıllıktan Beyti tavaf edemi­yorlar, dediler. Ona haset ediyorlardı. Bunun tilerine ResulüIIah (Sallallahü AtetfıiveSeltem^ ashabına öç tur ramel yapmalarını, dört tur da alelade yürümelerini emir buyurdu. İbai Abbâs'a:

  Bana Sala ile Merve arasında vasıtaya binerek sa'y yapmayı ha­ber ver. Bu da sünnet midir? Zİrâ kavmin hunun sünnet olduğunu söy­lüyorlar, dedim. İbni Abbâs:

  Hem doğru söylemişler hem yanlış cevâbını veıil Ben:

   (Bu)  hem doğru söylemişler hem yanlış sözünün mânâsı nedir? dedim. İbni Abbâs şunu söyledi:

— Resûlüllah ("Sa/fa/iö/iH Aleyhi ve Sellem)'in yanma halk üşüştüler, iş­te Muhammedi İşte Muhammedî diyorlardı. Hattâ evlerden genç kızlar bile çıkmışlardı. Resulüllalı (Saltailahü Aleyhi ve Sellemj'in huzurunda halk dÖvtilemezdi. Başına birçok kimseler toplanınca hayvana bindi ama yü­rüyerek sa'y yapmak efdaldır.

 

(...) Bize Muhammedu'bnü'l-Mûsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cüreyrî bu isnâdla bu hadîsin mis­lini, haber verdi. Yalnız o: «Mekkeliler hasetçi bir kavim idiler» dedi. «Ona  haset ederlerdi»  demedi.

 

238- (-..) Bize İbni EM Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süf-yân, İbni Ebî Hüseyin'den, o da Ebu't-Tufeyl'den naklen "rivayet etti. Şöyle demiş: İbni Abbâs'a :

Kavmin Resûlü\\ah(Sa!lallahu Aleyhi ve Sellem)'in Beyti tavaf ederken ve Safa ile Merve araslnda ramel yaptığını, bunun sünnet olduğunu söy­lüyorlar, dedim. îbni Abbâs:

— Hem doğru söylemişler hem yanlış cevâbını verili.

 

239- (1265) Bana Muhammed b. Râfİ' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Âdem rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr, Abdülmelik b. Saîd b. Eheer'den, o da Ebu't-Tuieyl'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: İbni  Abbâs'a :

— Btn. Retûlü\lah(SalUıllahü Aleyhi ve Sellem)>i gördüğümü sannedi-yorura, dedim. İbni Abbâs:

  O halde onu bana tavsif et, dedi.

  Onu Merve'de dişi bir deve üzerinde gördüm. Etrafına birçok insanları toplanmışlardı dedim. Bunun üzerine İbni Abbâs:

— İşte Resûlüllah (Salktllahü Aleyhi ve Sellem) odur. Halk onun huzu­rundan kovulmaz ve zorlanmazlardı, dedi.

 

240- (1266) Bana Ebu'r-Rebî-Ez-Zehrânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd yâni İbni Zeyd, Eyyûb'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbni Abbâs'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş:

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ashâbıyla Mekke'ye geldi. Ken­dilerini Yesrib'in sıtması zayıflatmıştı. Müşrikler: Yarın size öyle bir kavim gelecek ki sıtma kendilerini bitirmiş. Ondan çok elem çekmişler dediler. Ve hicrin arkasına oturdular. Peygambet(Salîallahü Aleyhi ve Sellem) de müşrikler müslümanların celâdetini görsünler diye ashâbma tavafın üç turunda ramel yapmalarını, iki köşe arasında da adî yürüyüşle yürü­melerini emir buyurdu. Bunun üzerine müşrikler:

— Sıtmanın kendilerini bitirdiğini söylediğiniz adamlar bunlar mı? Bunlar filân ve filândan daha sağlammışlar, dediler. İbni Abbâs (sözüne devamla) :

«Resûlüllah (Salkllahü Aleyhi ve Sellem) 'i ashabına bütün turlarda ramel yapmalarını emir buyurmaktan men edtn say ancak anlara acıması olmuştur.» demiş.

 

241-  (...)  Bana Amru'n-Nâkıd ile İbni Ebî Ömer ve Ahmed b. Abde hep birden tbni Uyeyne'den rivayet .ettiler. İbni Abde (dedi ki) :

Bize Süfyân, Amr'dan, o da Atâ'dan, o da îbni Abt&s tan naklen rivayet etti. İbni Abbâs:

«Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Beyti ancak müşriklere kuv­vetini göstermek İçin ramel ve hızla tavaf etmiştir.» demiş.

Bu hadîsi Buhâri hacc bahsinin bir-iki yerinde ve «Kitâbü'I-Megâzî»de; Ebû Dâvûd ile Nesâî hacc bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.

Nevevî diyor ki: «îbni Abbâs'm bu hadîsi bundan önceki rivayetlerle nesh edilmiştir. Çünkü îbni Abbâs hadîsi Hicretin yedinci yılında Mekke fethedilmezden önce îfâ olunan kaza Ömresine aittir. O zaman müslümanlar bedenen zayıf idiler. Tavaf esnasında ramel yapmaları kuvvetli görünmek içindi. Buna iki rüknü Yemânî'den gayrı yerlerde muhtaçtılar. Çünkü müşrikler Hicr de­nilen yerde oturuyor, rükn-ü yemânî denilen iki köşe arasında müslü-manları görmüyor, diğer köşeler arasında tavaf ederken görüyorlardı. Peygamber (Sallallahu Âieyhi ve Selîem) Hicretin onuncu yılında Veda haccını îfâ ettiği vakit Hacer-i Esved 'ten başhyarak yine Haceri Esved 'e kadar ramel yapmışdır. Binâenaleyh bu son fi'liyle amel etmek vâcib olur.»

Nevevî'nin bahsettiği nesh bir tur tavafın yarısında ramel ya­pıp yarısında yapmamaya aittir. Çünkü îbni Abbâs (Radiyaîlahü anh) hadîsinde iki rüknü yemânî arasında ramel yapılmaıyacağı bildi­rilmektedir. Bu mes'ele îmam Nevevî 'nin dediği gibi nesh edil­miştir. Bugün tavafın ilk üç turunda Hacer-i Esved 'den baş­layarak yine onda bitmek suretiyle ramel yapılır.

Hicr: Hatîm denilen yerin içidir. Hatîm Kâbe.i Muazzama'nin altın oluk tarafındaki yarım duvarla çevrilmiş yerdir. Vaktiyle bu yer Kabe'den ma'dûd idi. Hükmen yine Kabe'nin içinden sayıldığı ci­hetle tavaf Hatîmin arkasından yapılır

îbni Abbâs (Radiyallahu anh): «Hem doğru söylemişler, hem yanlış» sözü ile Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in fi'li olduğunu doğru söylemişler, fakat bunun bir sünnet-i müekkede olduğu iddiasın­da hatâ etmişler demek istemiştir. Çünkü ona göre ramel meselesi se­nelerce tekrarı matlûb olan bir iş değil, küffâra kuvvetli görünmek için yalnız o seneye mahsustur. Hz. îbni Abbâs 'in mezhebi bu ise de sahabe ve tabiîn ile onlardan sonra gelen bütün ulemâ bu hususta ona muhalefet ederek tavafın ilk üç turunda ramelin sünnet olduğunu söylemişlerdir. Bu sünneti terkeden faziletten mahrum kalır. Bununla beraber tavafı yine de sahihtir. Kurban lâzım gelmez.

Abdullah b. Zübeyr'e göre ramel tavafın yedi turunda da sünnetdir.

Hasan-ı Basrî, Sevrî ve M âli kiler'den Abdülmelik b. Mâcişûn'a göre tavaf esnasında rameli terk edene kurban kesmek lâzım gelir. Vaktiyle İmam Mâlik'in dahî buna kail olduğu, fakat sonra rücû ettiği söylenir.

Cumhur-u ulemâ 'nin delili ResûlüMah (Salialtahü Aleyhi ve Sellem)in veda haccında tavafın ilk üç turunu ramel ile yapıp geri kalan dört turunda alelade yürümesi ve sonra :

«Hac fiillerini nasıl yapacağınızı benden alın»   buyurmuş olmasıdır.

İbni Abbâs (Radiyailahü anlı) kendisine Safa ile Merve arasında vâsıtaya binerek sa'y yapmanın hükmü sorulduğu ve «Kav­min bunun sünnet olduğunu söylüyorlar» denildiği vakit yine : «Hem doğru söylemişler, hem yanlış» diye cevap vermiştir. Gerçi ibarede «Ke-zebû» lâfzı kullanılmıştır. Bunun asıl mânâsı «yalan söylemişler» demek ise de bu gibi yerlerde mezkûr kelimenin hatâ mânâsında kullanıldığını kitabımızın baş taraflarında görmüştük. Hz. İbni Abbâs bu sö­züyle : «ResûlüllahfSallalîahü Aleyhi ve Sellem)'in hayvan üzerinde sa'y yaptığını doğru söylemişler, fakat bunun yürümekten efdal olduğunu söylemekte hatâ etmişler. Çünkü yürümek daha faziletlidir.» demek is­temiş ve Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) 'in özürden dolayı hayva­na bindiğine işaret etmiştir. Ulemâ bu kavlinde İbni Abbâs (Radiyailahüanh)ile beraberdir. Yâni Safa ile Merve arasında vâsı­taya binerek sa'y yapmak caiz ise de sa'yi yürüyerek yapmak efdaldir. kelimesi bâzı nüshalarda şeklinde rivâye4

olunmuştur. Mânâsı «kendilerine surat aşılmazdı» demektir. Kaadı İyâz bu rivayetin daha doğru olduğunu söylemiştir.

Yesrib: Medîne-i Münevvere'nin câhiliyyet devrin­deki ismidir. Hadîs-i şerifin muhtelif rivayetleri vardır. İsmâîlî'nin ri­vayetinde : «Müşrikler : Size çıplak bir kavim gelecek demişler. Onla­rın bu sözünü Allah Peygamberine bildirmiş, o da ashabına hem ramel yapmalarım, hem de âdi yürüyüşle yürümelerini emir buyurmuşdu» de­nilmiş: İbni Mâce'nin rivayetinde: «Resûlüllah (SallalîahüAleyhi ve Sellem) Hudeybiye 'den sonraki Ömresi için Mekke'ye girmek istediği vakit ashabına : Yarın kavminiz sizi görecektir. Ama sizi zinde görmelidirler buyurmuş, Mescid-i Haram'a girdikleri vakit as-hâbıyla beraber Hacer-i Esved'i istilâm ederek ramelle tavaf etmişlerdir.» buyrulrnuş; Taberânî'nin rivayetinde :

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ömreye niyet edince Mekkeli-lerin ashabı hakkında zayıflamışlar diye söz ettiklerini duymuş ve Mek­ke'ye vardık&ı ashabına : Haydi bakalım kollarınızı, paçalarınızı sıvayın da ramelle yünü yün! Tâ ki kavminiz kuvvetli olduğunuza kaani olsun, buyurmuşdur.» denilmektedir. Bir rivayette ashabın ramel yaptığını gören Küre y g kâfirlerinin: «Bunlar ceylânlar gibi adamlarmış» de­dikleri bildirilmiştir.

 

Bu  Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Tavaf esnasında ramel yâni omuzları sallayarak hızla yürümek meşru'dur. Ulemâ bunun sünnet olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir. Hz. Ömer,   oğlu   Abdullah   ve İbni  Mes'ûd (Radiyallahü anh) hazerâtma £öre sünnettir.   İmam-ı   Âzam,  İmam Mâlik', İmam  Sâfiî   ve  İmam Ahmed'in mezhepleri de budur. İbni  Abbâs (Radiyallahü anh)  ile Tabiîn 'den Tâvûs , Atâ ' ,  'Hasan-ı Basrî,   Kaasim ve Salim'e göre ramel sünnet değil mübahdır. Onu isteyen yapar, isteyen yapmaz.

2- Tavafın bir turuna şavt denilebilir. İmam Şafiî'nin bunu kerîh gördüğü onun yerine devr denileceğini söylediği rivayet olunur.

3- Küffâra karşı kuvvetli ve silâhlı görünerek onları korkutmak caizdir. Bu şekildeki hareket riya sayılmaz.

4- Kavlen olduğu gibi fi'len gösteride bulunmak caiz hattâ bazen evlâdır.

 

40- Tavafda İki Rükn-ü Yemaniyi İstilam Etmenin Müstehab Oluşu, Diğer İki Rüknün İstilamı Gerekmediği Babı

 

242-  (1267)  Bize Yahya b. Yahya rivayet etti.   (Dedi ki) : Bize Leys haber verdi. H.

Bize Kuteybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, İbni Şihâb'dan, o da Salim b. Abdillâh'dan, o da Abdullah b. Ömer'den naklen rivayet etti ki, Abdullah:

«Ben,    Resûlüllah     (Satlaliahü Aleyhi ve Sellemi'm    beyî'ten  İkİ  rükn-ü Yemân'dan başka bir meshederken görmedim.»   demiş.

 

243- (...) Bana Ebû't-Tâhir ile Harmele rivayet ettiler. Ebû't-Tâhîr dedi ki : Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana -Yûnus, İbni Şihâb'dan, o da Sâlim'den, o da babasından naklen haber verdi. Babası (Abdullah) :

«Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem), beytin rükünlerinden rükn-ü Esved ile ondan sonra gelen Cumahlıların evleri tarafındaki rükünden başka* bir yeri istilâm etmezdi.» demiş.

 

244- (...) Bize Muhammedü'bnu'I-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid b. Haris, Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den, o da Abdullah'daıı naklen rivayet etti. Abdullah, Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve SeUem)'in Ha-cer4 Esved ile Rükn-ü Yemânî'den başka hiç bir yeri istilâm etmezdi-ğini söylemiş.

 

245- (1268) Bize Muhammedü'bnü'lı-.Müsennâ ile Züheyir b. Harb ve Ubeydullah b. Saîd hep birden Yahyfl-Kattân'dan rivayet, ettiler. İbnü'I-Müsennâ dedi ki: Bize Yahya, ITBfeydullalvdan rivayet etli. (De­miş ki) : Bana Nâfi îbni Ömer'den rivayet etti. İbni Ömer şöyle de­miş :

«Bu iki rüknü (yâni) Rükn-ü Yem ani ile Hac er-i Esved i, Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Seltetn) 'in istilâm buyurduğunu*-gördüm göreli ine şid­dette ne de serbest zamanda istilâmı terketmedim.»

 

246- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile İbni Nümeyir hep bir­den Ebû Hâlid'den rivayet ettiler. Ebû Bekir dedi ki: Bize Ebû Hâlid-i Ahmar, Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den naklen rivayet etti. Nâfi' şöyte demiş:

«İbnt Ömer'in eliyle Hacer-i Esved'i istilâmda bulunduğunu gördüm. Sonra elini öptü ve:

— Ben, bunu Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)1™ yaptığını gör­düm göreli terk etmedim! dedi.»

Bu hadîsi Buhâri ile Nesâî «Haco bahsinde tahrîc et­mişlerdir.

İki Rükn-ü Yemânî'den murâd : Hacer.i Esved'in bulunduğu köşe ile ondan sonra gelen köşedir.

Hacer-i Esved: Kâbe-i Muazzama'nın şarkında ve ka­pısının yanındaki köşededir. Asıl rükn-ü Yemânî , ondan sonraki köşenin ismidir.

Ancak Araplar, tağlîb tarikiyle anne ile babaya ebeveyn; güneşle aya : Kamereyn, dedikleri gibi, bu iki rükne de «Yemâniyeyn» adını vermişlerdir.

Diğer iki rüknüne de   Şâmiyyeyn   adı verilmiştir.

Hacer-i Esved'in bulunduğu rükne : Rükn-ü Esved de derler.

Evvelce de beyân olunduğu vecîhle Rükn-ü Esved'in iki fazilet ve meziyeti vardır. Bunlardan biri mezkûr köşenin Hz. İbrâhim (Aleyhİsselam)'m kurduğu temel üzerinde bulunması, diğeri de Haceri'1 Esved'in kurduğu temel üzerinde bulunması, diğeri de Hacerü'1- Esved'in bu köşede olmasıdır.

Rükn-ü Yemânî 'nin bir fazileti vardır. O da İbrahim (Radiyalîahü ank) 'in kurduğu temel üzerinde bulunmasıdır.

Diğer rükünlerde bu meziyetler yoktur.

Bu sebepledir ki Hacer-i Esved istilâm ve öpülmfek hu-sûsiyetleriyle temayüz etmişdir. Rükn-ü Yemânî'de bir fazi­let olduğu için, o yalnız istilâm olunur.

Diğer iki rükünde husûsî fazilet bulunmadığı sebeple, onlar ne isti­lâm olunur, ne de öpülürler.

Nevevî diyor ki: «İki Rükn-ü Yemânî'yi istilâm etmenin müstehab olduğunda ümmetin bütün ulemâsı müttefiktir. Öteki rükün­lere istilâm yapılamıyacağma da cumhûr-u ulemâ ittifak etmişlerdir.

Yalnız selefden bâzıları, onlara istilâmı da müstehab saymışlardır.

Hz. Hasan ve Hüseyin ile Abdullah b. Zübe-yir, Câbir b. Abdi.İlâh, Enes b. Mâlik, Urvetü'bnü'z-Zübeyir ve Ebû'ş-Şa'sâ Câbir b. Zeyd (Radiyattahüanhr  hazerâtı bunlar meyânindadır.

Kaadı Ebû Tayyib'in beyânına göre şehirler imamlarıyla fukahâ, geri kalan iki rüknün istilâm edilmiyeceğine bilittifâk kaail ol­muşlardır.

Bu bâbda sahabe ile Tabiîn arasında bir gûnâ hilaf vâkî ol­muşsa da onlardan sonra hilaf kalmamış ve bütün ulemâ mezkûr iki rük­nün istilâm edilmiyeceğine ittifak eylemişlerdir.»

Rüknü meshetmekten murâd:  İstilâmdır.

«Ne şiddetde ne de serbest zamanda istilâmı terketmedim.» cümle­sinden mtfrâd: «Tavaf esnasında kalabalık olsun obuasın istilâmı terketemedim.» demektir.

 

247- (1269) Bana Ebû't-Tâhir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bize Amr b. Haris haber verdi. Ona da Katâdetü'bnü Diâme, ona da Ebû't-Tufeyl-i Bekri rivayet etmiş ki ken­disi   (Ebû't-Tufeyl), İbni Abbâs'i:

«Ben, Resûlüllah (SallalUthü Aleyhi veSellem) 'i, iki rükn-ü   yem anîden başkasını istilâm ederken görmedim.» derken işitmiş.

İbni Abbâs hadîsini Buhârî, Ebû'ş-Şa'sâ 'dan şu lâfızlarla tahrîc etmiştir :

«Ebû'ş-Şa'sâ: Bu beytin bir yerine istilâmdan kim çekinir? Muâviye (Radiyallahü anh) da bütün rükünleri istilâm ederdi! de­miş İbni  Abbâs (Radiyallahü anh) :

  Bu iki rükün  istilâm  olunmazlar...   mukaa İtelesin de bulunmuş. Bunun üzerine Ebû'ş-Şa'sâ:

  Beyt-i şerifin hiç bir yeri terkedilemez. İbni Zübeyir (Radiyallahü anh) bütün rükünleri istilâm ederdi! demiş.

İmam Ahmed b. Hanbel'in «Müsned»inde Hz. Ebû't -Tufeyi1'den rivayet edilen bir hadîsde Ebû't-Tufeyil (Radiyallahü anh) şöyle demektedir : «İbni Abbâs ve Muâviye ile beraberdim. Muâviye hiç bir rüknü istilâm etmeden geçmezdi.   İbni Abbâs    ona:

— Bu iki rükün istilâm olunmaz!» dedi.»

Aynı hadîsi  Tirmizî ile   Hâkim dahî rivayet etmişlerdir.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1- îbni Abbâs. ve Ömerü'bnü'l-Hattâb (Radiyallahü anh) 'm mezheplerine göre Kabe'nin yalnız Rükn-ü Esved'iile   Rükn-ü   Yemânî'si istilâm olunur.

Hanefiîler'in mezhebi de budur.

2- Muâviye,   Abdullah b. Zübeyir, Câbir b. Zeyd,  Urvetü'bnü Zübeyir, Süved b. Gafe1e   hazerâtma göre Kâbei Muazzama'mn bütün rükünleri istilâm olunur.   îbni   Münzir'in beyânına göre   Câbir b, Abdi11âh ,  Hz. Hasan,  Hz.  Hüseyin  ve Enes  b. Mâlik (Radiyallahü anh) hazerâtının mezhebleri de budur.

 

41- Tavafda Hacer-i Esved'i Öpmenin Müstehab Oluşu Babı

 

248- (1270) Bana Harmeletü'bnii Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus ile Amr haber ver­diler. H.

Bana Hârûn b. Saîd El-Eylî dahî rivayet etti.- (Dedi ki) : Bana İbni Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Amr, İbni Şihâb'dan, o da Sâlim'den naklen haber verdi. Sâlim'e de babası rivayet etmiş. Demiş ki: Ömerü'-bııü'l-Hattâb, Hacer (-i Esved)'i öptü, sonra şunu söyledi:

«Vallahi pekâlâ bilirim kî sen, bir taşsın! Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi veSellem)'ın, seni öptüğünü görmeseydim, seni öpmezdim.»

Hârûn kendi rivayetinde şunu da ziyâde etmiş:

Amr dedi ki: Bana, bunun mislini Zeydü'bnu Eşlem, babası Es-lem'den rivayet etti.»

 

249- (...) Bize Muhammed b. EM Bekir El-Mukaddemi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd b. Zeyd, Eyyûb'dan, o da Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etti ki, Ömer Hacer-i Esved'i öperek:

«Ben, seni öpüyorum ve senin bir taş olduğunu pekâlâ biliyorum. Amma Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem)'l seni öperken gördüm.» demiş.

 

250- (...) Bize Halef b. Hişâm ile El-Mukaddemî, Ebû Kâmil ve Kuteybetü'bnu Saîd hep birden Hammâd'dan rivayet ettiler. Halef dedi ki: Bize Hammâd b. Zeyd, Âsım-ı Ahvel'den, o da Abdullah b. Sercis'den naklen rivayet etti. Abdullah şöyle demiş: Dazlağı yâni Ömerü'bnu'l-Hattâb'ı Hacer-i Esved'i öperken  gördüm. Hem şunları söylüyordu:

«Vallahi seni Öpüyorum, senin bîr taş olduğunu, zarar ve fayda ver­mediğini de pekâlâ biliyorum. Eğer Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in seni öptüğünü görmüş olmasaydım, seni ben de öpmezdim.»

El-Mukaddemî ile Ebû Kâmil'in rivayetinde:

De»;lakçağızı gördüm.» ifâdesi vardır.

 

251- (...) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe, Zü-lıeyir b. Harb ve tbnî Nümeyir hep birden Ebû Muâviye'den rivayet et­tiler. Yahya dedi ki: Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Abis b. Kabı a'dan [45]  naklen haber verdi. Abis şöyle demiş :

«Ömer'i Hacer-i Esved'i Öperken gördüm; şöyle diyordu: — «Ben, seni öpüyorum, ama bir taş olduğunu da biliyorum! Eğer Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi veSeüem) seni öperken görmüş olmasay­dım, ben de Öpmezdim.»

 

252- (1271) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe üe Züheyir b. Harb, hep birden Veki'den rivayet ettiler. Ebû Bekir dedi ki: Bize Vekî', Süfyân'-dan, o da İbrahim b. Abdila'lâ'dan» o da Süveyd b. Gafele'den naklen ri­vayet etti. Süveyd şöyle demiş : Ömer'i, Hacer-i Esved'i öpüp kucaklar­ken gördüm. Hem :

— Resûlüllah (Sallallahü A ley hi ve Selle m) % sana îtinâ ederken gör­düm! dedi.

 

(...) Bana, bu hadisi Muhammedü'bnu'l-Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahmân, Siîfyân'dan bu i sn adla rivayette bulun­du. O:

«Lâkin ben, Ehû'\-Kaasim.(SaUaîIahü Aleyhi ve Sellem)'i sana îtina eder­ken gördüm,..» dedi;                             

«Onu kucakladı.» demedi.

Bu hadîsi Buhâri, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî  «Hacc» bahsinde tahric etmişlerdir.

Hadîs sarihleri Hz, Ömer'in «Bilirim, sen zarar ve fayda verme­yen bir taşsın.» sözünden neyi kasdettiğini tâyîn hususunda hayli söz et­mişlerdir.

îbni Cerîri Taberî'ye göre Ömer (B.adtyaUahü anh) 'm bunu söylemesine sebep: Müslümanların putperestlik devrinden yeni kurtulmuş olmalarıdır. Ömer (Radiyallahü atıh) şayet Hacer-i Esved'i öperse câhillerin bu işin eski hâl üzere d'»vâm ettiği zannına kapılmalarından korkmuş ve istilâmdan maksadının yalnız Allah'ı ta'zîm ve Peygamberi (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem)'in emrine itaat olduğunu, bu­nun Allah'ın ta'zîminî emrettiği hacc şeâirinden mâdût bulunduğunu, kendi istüâmımn cahiliyet devrindeki putperestli.k olmadığını anlatmak istemiştir. Çünkü c hiliyet devrinde Araplar putJ.ann, insanı Allah'a yak­laştırdığına inanırldi.

Ömer (Radi allahüanh) bu îtikaada muhalif hareket etmek gerek­tiğine, ibâdetin fay ası, zararı olmayan şeylevi yaratan Allah-u Azîmü'ş-Şân'a yapılacağına   embîhde bulunmuştur.

Muhibb-i Taberîde şunları söylemiştir : «Hz. Ömer'-in bu sözü, âsârı tetîk ve mânâlarını araştırmak istemektir. Hacer-i Esved'in öpüld i günü, ancak bunun 'hissen veya aklen zahir olan bir sebebi bilinmediğin görünce, bu husus tt. y ve kıyâsı bırakmış, ramel-de olduğu gibi sırf sünnete tabî olmuştur.»

Hattâbî diyor ki: Ömer'in sözünde fıkıh itibârı ile şu hü­kümler vardır:

1- Mâkûl sebep ve illetleri bilinmese bile Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SeHem)'m sünnetine tâb?. olmak vâcibdir.

 

2- ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Selîemyin hadîsini duyan bir kim­se, o hadîsin mânâlarını anlanvasa bile; hadîs hüccettir. Malûmdur ki taşı öpmek, onun hakkında bir ikram ve ta'zîmdir. Allah, bâzı taşlan, diğer bâzılarından faziletli yaratmıştır. Nitekim bâzı yerleri, diğerlerinden, bâ­zı gecelerle günleri sairlerinden faziletli kılmıştır.»

Nevevî'ye göre Haceri Esvedin bulunduğu rüknü öperek istilâmda bulunmadın hikmeti : Bu rüknün Hz. îbrâhîm'in temelleri üzerine kurulmuş olması ve bir de Hacer-i Esved'in orada bu­lunmasıdır.

«Zarar ve fayda vermezsin!» sözünden murâd: «Allah'ın izni olmaz­sa, zarar ve fayda vermezsin.» demektir.

Hâkim'in Hz. Ebî Saîd'den rivayet, ettiği bir hadîsde şöy­le denilmektedir: «Hz. Ömer ile beraber haccettik, tavafa girince Hacer-i   Esved'i karşısına aldı ve :

«Bilirim ki sen, zarar ve fayda vermeyen bir taşsın! Eğer ResûluUah <Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in seni öptüğünü görmemiş olsaydım, ben de öpmezdim! dedi, sonra taşı öptü. Bunun üzerine Hz. Alî (Radiyalhhü anh/

—Bunu, neye istinaden söylüyorsun? diye sordu. Hz. Alî:

— Allah'ın kitabına istinaden söylüyorum. Teâlâ Hazretleri: (Hani Rabbîn, Âdem oğulları İle zürriyetlerinden daha babalarının sû İplerin dey kefi söz almış ve onları kendi aleyhlerine şahit kılarak:)

  Bu taş, hem zarar verir, hem fayda! dedi. Ömer   (Radİyallahu anh)

  Ben sizin Rabbiniz değil miyim? buyurmuş, onlar da:

  Evet Rabbimizsin! (demişlerdi.) buyurmuştur.    Bu, şöyle olmuştur: Allah Teâlâ, Âdem'i yaratınca yed-i kudreti ile onun sırtına dokunmuş ve inslara kendisinin  Rabb, onların da  kul olduklarını anlatmış; onlardan ahd-ü pey m ân alarak, bunu bir kâğıda tesbit buyurmuştur.. Bu taşın iki gözü ve bir dili vardı. Teâlâ   Hazretleri ona:

— Ağzını aç: buyurdu; o da açtı. Bu kâğıdı, onun ağzına tıkarak: sana gelene kıyamet gününde geldiği için şahit ol! buyurdu.

Ben şehâdet ederim ki, Resûlüllah (Sallallahü AleyhiveSellem)'i şöyle buyururken işittim:

  Kıyamet gününde Hacer-i Esved selis bir dil! olduğu hâlde getiri­lecek ve tevhidie kendisine istilâmda bulunana şehâdet edecek.

Binâenaleyh yâ Emîre'l-Mü'mînin, o hem zarar verecek, hem fayda!» dedi. Bunun üzerine Ömer   (Radryaltahü anh) :

  İçinde senin bulunmadığın bir kavimden,    Allah'a sığınırım yâ Ebâ El-Hasân! dedi.

Yalnız bu hadîsin senedinde Ebû Hârûn Uraâratü'bnü Cüveyn   isminde zayıf bir râvi vardır.

Aynı hadîsi Ezrakî dahî «Târîh-u Mekke» adlı eserinde riva­yet etmiştir. Onun rivayetinde Hz. Ömer'in: «İçlerinde senin bulun­madığın bir kavim arasında yaşamaktan Allah'a sığınırım.» dediği bildi­rilmiştir.

Hacer-i Esved'i öpmenin hikmeti meyânmda, onun cennet­ten çıkma bir taş olduğu dahî söylenmiştir. Bu hususta bir hadîs vardır.

Hâl böyle olunca onu öpmek cennete ve cennet eserlerine îştiyâk ifâde eder.

Hikmetlerden biri de Hacer-i Esved'in yeryüzünde Ye-mînullah olmasıdır.

İbni  Abbâs (Radiyallahü anh} 'dan rivayet olunan bir hadîsde :

«Şüphesiz ki Hacer-i Esved yeryüzünde Allah'ın yeminidir. Allah, onun vasıtasıyla bir adamın kardeşi ile musafhada bulunması gibi kullarıyla musafaha edsr.»  buyurulmuştur.

Bu mânâda başka hadisler de rivayet olunmuştur.

Yeminin asıl mânâsı: Sağ el, demekse de Allah Teâlâ hakkında bu kelime mecazdır.

Muh İbni Taberî 'nin beyânına göre burada bir benzetme vardır.

Pâdişâhın huzuruna girilince sağ elini öpmek âdet olduğu gibi, ha­cılar Kabe'ye varınca Hacer-i Esved'i öpmeleri, pâdişâhın eli­ni öpmeye benzetilmiştir.

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Hacer-i Esved'i öpmek sünnettir.

Tirmizi diyor ki: «Ulemânın ameli bu şekildedir. Onlar Haceri Esved 'i öpmeyi müstehab görmüşlerdir. İmkân bulamayıp ona varamayanı eliyle istilâm edip elini öper. Buna da imkân bulama­yan onun hizasına geldiği vakit yüzünü ona doğru dönerek tekbîr alır. Şafiî'nin kavli de budur.»

İmam Mâlik 'e göre istilâmda el öpmek yoktur. Bu kavil, Şafiî 'den de rivayet olunmuştur.

Cumhûr-u ulemâ'ya göre eliyle Hacer-i Esved'e dokunarak, elini öpmek meşrudur. Ashâb.ı kiram 'dan İbni Ömer, îbni Abbâs, Ebû Hüreyre, Ebû Saîd ve Câbir (Radiyallahü anh) hazerâtı ile Tabiîn 'den Atâ' b. Ebî Rabâh, İbni Ebî Müleyke, îkrimetü'bnü Hâlid, Saîd b. Cübeyir, Mücâhid ve Amrb. Dinârın kavilleri bu olduğu gibi Ebû Hanîfe, İmam Ahmed, Evzâî ve Şafiî 'nin mezhepleri de budur.

2- Öpülmesi hususunda şer'î bir delil bulunmayan taşları ve sâi-reyi öpmek mekruhtur.

Mübarek yerleri ve keza sûlehâmn ellerini teberrük kasdiyle öpmek caiz ve makbuldür.

Ebû   Hüreyr ç(Radiyallahii anh) , Hz.   Hasan 'dan, Peygamher (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in öptüğü yeri —ki göbeğidir.— açmasını rica etmiş ve teberrüken öpmüştür.

Sâbit-i Bünânî, Hz. Enes'in elini Öpmeden bırakmaz ve:

«Bu el, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in elini tutmuştur.» dermiş

Hattâ İmam Ahmed b. Hambel'in Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in kabri ile minberini öpmekte beis görmedi­ği rivayet olunur.

Muhibb-i Taberî: «Hacer-i Esved'in öpülme-sinden şâir şeyleri, Allah'ı ta'zîm niyetiyle öpmenin caiz olacağı mânâsı çıkarılabilir.» demiş, bâzı zevatın Mushafi ve hadîs cüzlerini öp­tüklerini rivayet etmiştir.

3- Dîn umurunda   Sâri'   Hazretlerine tabî olmak, hikmetlerini Allah'a havale kılmak gerekir.

4- Hadîs-i .şerif, büyük bir kaaideyi ihtiva etmektedir. Bu kaaide: hikmeti bilinmese bile Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in fiiline tâ­bi olmanın lüzumudur.

5- Hadîs-i şerif, bâzı câhillerin : «Haceri Esved'de ken­dine mahsûs bir hâssa vardır.» iddiasını reddetmektedir.

6- Sünnetler kavlî olduğu gibi fi'lî de olurlar.

7- Müslümanların reisi, kendi fi'linden bir kimsenin îtikaadımn bozulacağını anlarsa, o fi'lİ derhâl îzâh etmelidir.

8- Cemâdâtın konuşması caizdir. Çakıl taşlarının teşbihi, taşın konuşması, Hacer-i Esved'in dili ve gözleri olması, bu cümledendir.

Aynî diyor ki: «Hacer-i Esved'e dil ve gözü, Allah Teâlâ kıyamette mi halkedecektir yoksa bunlar bugün onda mevcut mu­dur? Bu cihet gizlidir; her iki ihtimâl de mevcuttur...»

Hz. Enes'den rivayet olunan bir hadîste Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Makap m ile rükün, cennet yakutlarından İki yakuttur.» buyurmuştur.

Hâkim, bu hadîsin isnadının sahîh olduğunu söylemiştir.

Bu bâbda Hâkim ile Beyhaki, Müslim'in şartı üze­re sahîh senetlerle rivayetler nakletmişlerdir.

Bu mey ânda vaktiyle Hacer-i Esved'in cennetten çıkarıldığı ve be­yaz bir cennet yakutu iken dünyâ halkı, cennet zînetini görmemiş olmak için Allah Teâla'mn, onu siyaha tebdîl buyurduğu beyân edilmiştir.

Taberânî 'nin Hz. Âişe'den rivayet ettiği bir hadîsde :

«Bu kara taştan, yer yüzünden kaldırılmadan önce istifâde edin. Çünkü o, cennetten çıkmıştır. Cennetten çıkan bir şey'İn kıyamet    gününden önce oha dönmemesi gerekir.» buyurulmuştur.

9- Bir kimseyi gücenmeyeceği lâkabı veya sıfatıyla anmakta beis yoktur.

 

42- Deve ve Şaire Üzerinde Tavafın ve Hayvan Üzerinde Bulunan Bir Kimsenin Hacer-i Esved'i Baston ve Benzeri Bir Şey İle İstilam Etmesinin Cevazı Babı

 

253- (1272) Bana Ebû't-Tâhir ile Harmeletü'bnu Yahya rivayet et­tiler. (Dediler ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan, o da Ubeydullah b. Abdİllâh b. Utbe'den, o da İbni Ab-bâs'dan naklen haber verdi ki, Uesû\üll&h (Salkdlahü Aleyhi ve Sellem) veda haccında rüknü bir baston ile istilâm ederek, deve üzerinde tavaf eyle­miş.

Bu hadîsi B.uhârî, Ebû Dâvûd ve İbni Mâce «Hacc* bahsinde tahrîc etmişlerdir.

Mİhccn: Ucu kıvrık* sopa yâni «Baston» dĞmektir.

Hayvan üzerinde giden bir kimse bununla yere düşen eşyasını kal­dırır.

İbni   Battal    (? — 444) : *nesû\ixl\ah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in hayvan üzerinde tavaf ederek bastonla istilâmda bulunması, rahatsız­lığından dolayı olabilir»  diyor.

Filhakika Ebû Dâvûd 'un rivayetinde «Peygamber (SaîlaUahü Aleyhi ve Sellem) rahatsız olarak Mekke'ye geldi de hayvanı üzerinde ta­vaf etti. Rükne vardığı zaman onu bastonla istilâm etti. Tavafını bitir­dikte hayvanını çöktürdü ve iki Tek'ât namaz kıldı.» denilmektedir.

Nevevî'nin beyânına göre Şâfiîler'ce tavafı yürüyerek yapmak efdaldır. Hayvan üzerinde tavaf, ancak hastalık gibi bir özür sebebiyle yahut cevazını beyân için yapılır.

Özürsüz, hayvan üzerinde tavaf etmekte kerahet yoksa da evlânın hilâfınadır.

Şâfiî1er'den İmâmü'l-Haremeyn    (419-478) : «Bir kimse mescidi pisleyeceğinden emin olmadığı hayvanı mescide sokar da pisletmemek imkânı bulursa bu caizdir. Aksi takdirde o hayvanı mesci­de sokmak mekruhtur-» demiştir.

Hayvan üzerinde tavaf hususunda erkekle kadın müsavidir. Omuz­lar üzerinde taşınarak tavaf ettirilen kimse dahî hayvana binmiş hük­mündedir. İmam Ahmed ile Pâvûd-u Zahirî ve İbni   Münzir'in kavilleri de budur.

İmam A'zam'la İmam Mâlik'e göre bir Özürden do­layı hayvan üzerinde tavaf etmek caizdir. Özürsüz olursa kurban kes­mek îcâb eder.

İmam A'zam'a. göre Mikke'de bulunduğu müddetçe ta­vafı iade eder. Yürümeye kudreti varken sürünerek tavaf etmek sahih olmakla beraber mekruhtur.

Bâzıları yürümekle sürünmek  arasında fark görmemişlerdir.

Bunlar, Peygamber-(SallaUahü Aleyhi ve Seilem) 'in hayvan üzerinde yaptığı tavafın, ya kalabalık sebebiyle yahut caiz olduğunu göstermek için veya hastalığından dolayı bir özüre mebnî olduğunu söylerler.

Mâlikîler bu hadîsle istidlal ederek devenin bevli temiz ol­duğunu söylemişlerdir.

İmam A'zam, İmam Şafiî ve diğer ulemâya göre devenin bevli necistir.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1- Hacer-ı Esved'i öpmekten âciz kalan bir kimse, onu eliyle yahut bastonu ile istilâm ederek, elini veya bastonunu öper.

Kaadı İyâz bu hususta yalnız İmam Mâ1ik'in cum-hûr-u ulemâdan ayrıldığını- ve elin Öpülmeyeceğine kaail olduğunu söy­lemiştir.

Hacer-i Esved.'e dokunmak imkânım bulamayanlar elle­riyle yahut ellerindeki bir şeyle ona karşıdan işaret ederler. Kıbleye ağızla işaret yapılmaz. Çünkü Resûlüllah (Sallallakü A ieyhi ve Seltem) 'den böyle bir rivayet nakledilmemiştir.

Tavaf esnasında bunlardan hiç birini yapamayana bir şey lâ­zım gelmez.

EI-Mühelleb: «Peygamber (Sallallahü Aleyhi 'etlem)in bas­tonla istilâmda bulunması, istilâmın farz değil, sünnet old'u unu gösterir.

Nitekim   Ömer (Radiyallahü anh) 'in : «Resûlüllah     (Sailall'ahü Aleyhi ve: Seltem)%\n seni öptüğünü görmüş ol­masaydım, ben de öpmezdim.» sözü de bunu göstermektedir, diyor.

2- Hadîs-i şerîf,  «Haccetü'1-Vedâ» tâbirini kerîh görenlerin  sözü­nü reddetmektedir.

3- El-Mühelleb'e göre cemaatla namaz kılınan vakitte tavaf eden bir kimsenin cemâatin arkasından geçmesi, aralarına girme­mesi îcâb eder. Çünkü cemaatla Beyt-İ şerifin arasına girmek hem ima­ma hem cemaata eziyet olur. Bir müslümana eziyet etmemek, cemaatla namaz kılmaktan efdaldır.

 

254- (1273) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Alîyyu'bnü Müshir, İbtıi Cüreyc'den, o da Ebû'z-Zübeyir'den, o da Câbir'den naklen rivayet etti. Câbir (Radiyallahü anh)   şöyle demiş :

«Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Seltem) , Veda Haccında Beyt-i şerifi hayvanı üzerinde tavaf etti. Halk kendisini görsünler de suâl sorsunlar diye yüksek yerde bulunmak için Hacer-i Esved'i bastoniyle istilâm etti. Çünkü halk .etrâftna üşüşmüşlerdi.»

 

255- (...) Bize AHyyü'bnü Hasrem rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îsâ b. Yûnus, İbni Cüreyc'den naklen haber verdi. H.

Bize Abd b. Humeyd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed yâni İbni Bekir haber verdi (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ebu Zübeyir haber verdi. Kendisi Câbir b. Abdillûh'ı şunu söylerken işitmiş ;

«Peygamber (Salktllahü Aleyhi ve Sellem) Veda Haccında Beyt-i şerifi ve Safa ile Merve arasını, halk kendini görsünler de suâl sorsunlar diye yüksekte bulunmak için hayvanı üzerinde tavaf etti. Çünkü halk etrafına üşüşmüş terdi.»

İbni Haşrem yalnız: «Ona sorsunlar diye...» ifâdesini zikretmedi.

Bu hadîs, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in hayvan üzerinde tavaf etmesinin sebebini beyân etmektedir.

Bâzıları bunu caiz olduğunu bildirmek için yaptığını söylemişlerdir.

Yukarıda da işaret ettiğimiz vecihle Ebû Dâvûd 'un «Sünen» inde rivayet ettiği bir hadîsde Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Seileın)fin bu tavafında hasta olduğu bildirilmiştir. Buhâri , bu mânâya işaret olmak üzere hastanın hayvan üzerinde tavafına bir bahis tahsis etmiştir.

Maamâfih Resûlüllah(Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) 'in bu sebeplerin hep­sinden dolayı hayvan üzerinde tavaf etmiş olması da ihtimâl dahilindedir.

 

256- (1274) Bana Hakem b. Mûsâ El-Kantarî rivayet etti. (Dedi ki): Bize Şuayb b. İshâk, Hişâm b. Urve'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivayet etti. Âişe (Radiyallahü anha):

«Peygamber (Saîlaiîahü Aleyhi ve Sellem), halk kendisinden menedîl-mesın diye Kabe'nin etrafında devesi üzerinde tavaf efti. Rüknü istilâm ediyordu.»

 

257- (1275) Bize Muhammedü'bnu'l-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman b. Dâvûd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'rûf b. Harrebûz [46]  rivayet etti. Dedi ki : Ebû't-Tufeyl'i şunu söylerken işît-

«Ben, Resûlüllah (Sallaflahü Aleyhi ve Sellem) 'i Beyti tavaf ederken gördüm,- rüknü elindeki baston ile istilâm ediyor ve bastonu öpüyordu.» tim:

 

258- (1276) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Muhammed b. Abdirrahmân b. Nevfel'den dinlediğim, onun da Urve'-den, onun da Zeyneb binti Ebî Seleme'den, onun da Ününü Seleme'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum. Ümmü Seleme şöyle demiş:

«Resûlüllah (Saltallahü Aleyhi ve Sellem)'e rahatsızlığımdan şikâyet ettîm de:

— Hayvana binerek halkın arkasından tavaf et!  buyurdular.

Ben de (o suretle) tavaf ettim. O anda Resûlüllah (Saüaliahü A leyhi ve Setfem)Beyt-i şerifin yanı başında namaz kılıyor ve Tür sûresini oku­yordu.»

Ümmü Seleme hadîsini Buhâri «Kitâbu's-Salât»ın bir-iki yerinde ve «Kitâbu't-Tefsîr» ile «Kitâbü'l-Hacc»da; Ebû Dâvûd ile Nesâî ve İbni Mâce «Kitâbü'l-Hacc»da muhte­lif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Hacer-i   Esved'i istilâmda bulunmak müstehabdır.

2- Eti yenen hayvanları hin-i hacette mescide sokmak caizdir. Şâir hayvanlar mescide sokulamazlar. İmam   Mâlik'in mezhebi budur.

3- Kadınların, erkeklerin arkasından tavaf etmeleri gerekir. Çün­kü tavaf namaza benzer. Namazda kadınlar erkek saflarından geride dururlar.

4- Hayvan üzerinde giden bir kimsenin mümkün mertebe yürü­yenlere karışmaması îcâb eder.

5- Mazurun hayvan üzerinde tavafı caizdir.

Hanefiîler'e göre özürsüz hayvan üzerinde yapılan tavâfdan muteberdir.

İmam Şafiî'ye göre ise özürsüz bu caiz değildir.

 

43- Safa İle Merve Arasındaki Sa'yin Bir Rükün Olduğunu, Haccın Ancak Onunla Sahih Olabileceğini Beyan Babı

 

259- (1277) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muaviye, Hişâm b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen ri­vayet etti. Urve şöyle demiş:

Âişe'ye:

  Ben Öyle zannediyorum ki bir adam Safa ile Merve arasında sa'y . yapmasa, zarar etmez! dedim. Aişe;

  Niçin? diye sordu.

  Çünkü Allah Teâlâ:

(Şüphesiz ki Safa İle Merve Allah'ın şeâirindendir ilâh.) [47] buyu­ruyor; dedim. Bunun üzerine Aişe (Radiyalhhü anha) şunu söyledi:

— Allah Safa ile Merve arasında sa'y yapmayan bir kimsenin ha canı da örn resini de tamam kabul etmez. Eğer mes'ele senin dediğin gibi ol­saydı âyet-i kerime (Onların arasında sa'y yapmaması, ona zarar etmez!) seklinde olurdu. Sen, bu âyetin ne hususta  nazil olduğunu bilir misin? Ayet-i kerîme şu hususta nazil olmuştur:

Câhiliyet devrinde Ensâr deniz kenarında bulunan iki put için tel biye getirirlerdi. Bunlara îsâd ve Naile denilirdi.

Sonra (Mekke'ye) gelerek Safa ile Merve arasında sa'y yaparlar, bilâharu traş olurlardı. İslâmiyet gelince câhiliyet devrinde bakarak Safa Uf Mcrvc arasında sa'y yapmaktan çekindiler.

Bu sebeple  Allah   (Azze ve Celteiı

(Şüphesiz iti Safa ile Merve, Allah'ın seâirindendir.)  âyet-l kerîmesini somuta ktuhır inzal buyurdu. Bir daha Ensâr e* tavaf ettiler.»

 

260- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsânıe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm b. Urve rivayet etti. (De­di ki) : Bana babam haber verdi. (Dedi ki) : «Aişe'ye:

  Ben, Safa ile Merve arasında sa'y yapmamakta, kendim için bir beis görmüyorum! dedim. Âişe :

  Niçin? diye sordu:

  Çünkü Allah (Azze ve Cette)-.

(Şüphesiz ki Safa ile Merve, Allah'ın »eâirindendir,.) » de­dim.

Bunun üzerine Âişe:

  Mes'ele sen İn dediğin gibi olsa, âyet-i kerime:

(O kimseye Safa İle Merve arasında tavaf etmemekte bir beis yoktur!) seklinde inerdi. Bu âyet-İ kerîme Ensâr'daıı bîr takım insanlar hakkında nazil olmuştur. Câhiliyet devrinde bunlar ihrama girerken Menât için telbiye getirirlerdi. Bu sebeple Safa ile Merve arasında sa'y yapmak on­lara helâl değildi. (Bu zevat) Peygamber (SallalUıhü. Aleyhi veSetlem) ile birlikte, hacca geldikleri vakit, bunu kendisine andılar, Allah Teâlâ da bu âyeti indirdi.

Ömrüme yemin ederim kî Safa ile Merve arasında sa'y yapmayan kimsenin hacctnı, Allah k;ıbûl etmez!»

 

261- (...) Bize Amru'ıt-Nâkıd ile İbni Ebi Ömer hep birden İbnİ Uyeyne'den rivayet ettiler, tbııi Ebî Ömer (Dedi ki) : Bize Süfyâıı riva­yet etti. (Dedi ki) : Zührî yi Urvetü'bnü'z-Zübeyir'den naklen rivayet ederken dinledim. Urve şöyle demiş:

*Yeyg»mbei(SaHallahü Aleyhi ve Setlem)'in zevcesi Âişe'ye :

  Ben, Safa ile Merve arasında sa'y yapmayan bir kimseye bir şey tazım geldiğini zannetmiyorum. Onların arasında sa'y yapmamış olmama da aldırış etmiyorum!  dedim. Âişe:

  Ne çirkin söz söyledin, ey kız kardeşim oğlu! Resûlüllah (Sallulhıhii Aleyhi ve Sellem) sa'y yapmış, Müslümanlar da bunu îfâ etmişlerdir.  Bi­nâenaleyh bu, bir sünnet olmuştur. Safa ile Mcrvc anısında sn'y yapma­yanlar ancak Müşellel'deki azgın Menâta telbiye getirenlerdir. ts!âmi>el gelince biz, bunu Peygamber (Sallallahiı Aleyhi ve Scllrm) sorduk. Bunun üzerine Allah \.izze ve (elle)-,

(Şüphesiz ki Safa ile Merve, Allah'ın şeâirindendir. İmdi her kim Beyti hacceder yahut ömre yaparsa, bunların arasında sa'y yapmasından bok yoktur.)  âyet-i  kerîmesini  indirdi.

Eğe dediğin gibi olsaydı, âyet-i kerîme:

(O kim sa'y yamamakta bir beî$ yoktur.) şeklinde inerdi; dedi.»

Ztfhrl 4#jnif ki: «Ben, bunu Ebtit Bekir b. Abdirrahman b. Haris b. Hişam'a ıtyltdtm de onun hoşuna gitti ve şöyle dedi:

— İşte iRm budur! Vallahi ben, ulemâda» bir takım kimseleri şunu söylerken İşittim: Araplardan Safa ile Merve arasında »a'y yapmayanlar:

(Bizim, İta iki tag arasındaki sa'yimiz câbiliyet devrinden kalma kir âdettir.) derlerdi. En sar dan diğer bir takım Araplar :

(BH attCftk beyti tavaf etmeye memur olduk. Safa ile Mevve ara­sında sa'y yapmakla me'mûr değiliz!) diyorlardı.

Bunun tilerine Allah (Azze ve Ceîle):

(Şüphesiz kî Safa ile Merve, Allah'ın şeâirindendir.) âyet-i kerîmesini indirdi.»

Ebû Bekir b. Abdirrahmân : «Zannederim bu âyet her iki fırka hak­kında n&zil olmuşdur.» dedi.

 

262- (...) Bana Muhammed b. Râfî rivayet etti. {Dedi ki) : Bize Huceyn b. Müseımâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ley s, U kay T den, o da tbni Şihâb'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Urvetü'bnu*z Zübeyir haber verdi;

«Aişe'ye sordum...» diyerek hadisi, yukarki hadîs tarzında rivayet etmiş, şunları da söylemiştir:

«Onlar, bunu Re&ûlüU&h (SalUtltahü Aleyhi ve Sellem)'e sorarak:

  Yâ Resûlallah! Biz Safa ile Merve arasında sa'y yapmaktan çeki­niyoruz! dedikleri vakit. Allah (Azze ve Celle) de:

(ŞüphMİz ki Safa ile Merve, Allah'ın şeâirindendir. İmdi her kim Beyti hacceder yahut ömre yaparsa bunların arasında sa'y yapmasından beis yoktur) âyet-i kerimesini indirdi, Âişe:

  Gerçekten  (SaUalIahü Aleyhi ve Seilem) ,  Sa£â ile Merve arasındaki s&'yî» sünnet  (olarak meşru)  kılmıştır.    Binâenaleyh onların arasındaki sa'yi terketmek kimsenin hakkı değildir! dedi.»

 

263- (...) Bize Harmeletu'imu Yahya rivayet etti. (Dedi i) : Bize tbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihab'dan, o da Urvetü'bnu'z-Zübeyİr'den naklen haber verdi. Urveye de Aişe haber ver­miş ki: Müslüman olmazdan evvel Ensâr ile Gassân Menât için telbiye getirirler, Safa ile Merve arasında sa'y yapmaktan çekinirlermiş. Bu, on­ların babalarından kalma bir âdetiymiş. Menât için ihrama giren, Safa île Merve arasında sa'y yapmazmış. İsîâmiyeti kabul ettikleri vakit bunu (Azze ve Celle)(SalIal!ahüAîeyhiveSeîlem)'e sormuşlar da Allah Resûlüllah bu bâbda:

(Şüphesiz ki Safa ile Merve, Allah'ın sea irindendir. İmdi her kim Beyti hacceder yahut ömre yaparsa, onların arasında sa'y yapmasında bir beis yoktur. Kim kendiliğinden bir hayır işlerse bilmeli ki, Allah şükrü kabul •den ve bileridir.)  âyeti kerîmesini indirmiş.

Bu hadîsi Buhâri «Hacc» bahsinin bir-iki yerinde; Nesâi «Hacc» Îİe «Tefsir» bahislerinde tahrîc etmişlerdir.

Hadîsin birinci rivayetinde deniz boyunda İsaf ve Naile adlarında iki put bulunduğu bildirilmekteyse de Kaadı tyâz bunun hatâ olduğunu söylemiş, deniz tarafındaki putun şâir rivayetlerde de bildirildiği vecihle Menât   olduğunu bildirmiştir.

Menât: Amr b. Lühey tarafından Müşellelin de­niz tarafına dikilmiş bir puttur.

Câhiliyet devrinde Ezd ve Gassân kabileleri hacc için bu puta telbiye getirirlermiş.

Miişellel; Kudeyd yakınında bulunan bir tepedir. Deniz ke­narında  İsaf ile  Naile   isimlerinde put yoktur.

Şeâîr : Şaîre'nin cem'idir.

Şaîre: Nişane, alâmet, demektir.

Safa ile Merve 'nin şeâirden sayılmaları ibâdet edilecek yer­ler oldukları içindir.

Anlaşılıyor ki Hz. Urve âyctı kerimeden Safa ile Mervi- arasındaki stı'yin vâcib olmadığını anlamıştır. Ona göre âyetten mun'ıd : Sa'yi Urketmekten dolayı bir şey lâzım gelmemesidir.

Fakat Hz. Âişe bu mânâyı kabul etmemiş, âyetten muradın sa'yi terk değil, sa'yi yapmak olduğunu bildirmiş ve şayet sa'yin terki murâd edilse âyet-i kerîmede: «Tavaf etmemekte beis yoktur,» buyurulması îcâb ettiğini söylemiştir.

Hz. Urvenin te'vili «Cünah» tâbiri yoktur. Ekseriyetle mubah olan şeylerde kullanıldığına nazarandır.

Âişe (Radiyallahüanha) , kendisine âyette vücûba veya adem-i vü-cûba âit bir şey-bulunmadığını, mezkûr kelimenin vacibin sukutu hak­kında nass olmadığını anlatmak istemiştir.

Bu sebeple âyet-i kerîmenin Ensâr hakkında nazil olduğunu da bil­dirmiştir.

Gerçi şâzz bir kıraata göre âyet-i kerîme Hz. Âişe'nin . dediği

gibi «Onların arasında tavaf etmemekte bir beis yoktur.»

şeklinde de okunmuşsa da Taberî buradaki «Lâ» kelimesinin ziyâde olduğunu binâenaleyh bu kırâata göre de mânânın «Onların arasında sa'y etmekte beis yoktur.» demek olduğunu söylemiştir.

Tahâvi , şâz kırâatların. meşhur olan kırâata muhalif mânâla­rının hüccet olmadığını nakletmiştir. Ona göre âyette sa'yi müstehab görenlere de delil yoktur. Çünkü âyetteki tetavvu'dan murâd sa'y de­ğil; hacc ve ömrenin aslıdır.

Vahidi 'nin İbni Abbâs (Rtidiyallahii aııJı) 'dan rivayetine göre vaktiyle Safa üzerinde erkek suretinde bir put varmış; buna İsaf denilirmiş. Merve üzerinde de kadın suretinde bir put olup   Naile    adını taşırmış.

Ehl-i Kitabın züûmlarınca güyû bunlar vaktiyle ınsanmışlar. Kâbe'de zina ettikleri için Allah, onları taşa kalbetmiş de, ibret için Safâ ve Merve üzerine çıkarılmışlar. Aradan uzun müddet geçince câhilıyet devri halkı bunlara tapmaya başlamışlar, onlara tavaf ederken elleriyle dokunurlarmış.

İslâmiyet gelince bu putlar kırılmıştır. Müslümanlar bunlar sebebiyu- Safa ile Merve arasında sa'y yapmaktan çekinmiş. Nihayet ayet inerek sâ'ym meşru olduğunu beyân buyurmuştur.

Hz. Âişe'nin «Binâenaleyh bu bir sünnet olmuştur. murâd: Meşru kılınmıştır, demektir.

Kirmâni bu sözü «Haccın rüknü, olmuştur.» mânâsına almış, bâzıları da : «Buradaki sünnetten murâd farzdır.» demişlerse de Ayni , buna itiraz etmiş ve sünnet lâfzından rükün mânâsı çıknnlamıya-cağım, aksi taktirde sünnetle rükün arasında bir fark kalmayacağını söy­lemiştir. Çünkü rükün: Bir şeyin mâhiyetinde dâhil olan malzemedir.

Safa ile Merve arasındaki sa'yin ise haccın mâhiyetinde dâhil olduğuna kaail olan yoktur.

Hz. Aişe'nin sözü nihayet sa'yin vâcib kuvvetinde bir sünnet-i müek-kede olduğunu göstermektedir ki, Haneiiî1er'm kavli do budur.

 

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler:

 

Hadîsti şerif «Safa ile Merve arasında sa'y yapmak, haccın vâciblerindendir.» diyen Hanefiîler'in delilleri ndendir.

Bu kavil Hasan.ı Basri, Katâde ve Sevrî 'nin de mezhebidir. Onlara göre sa'yi terkedene kurban lâzım gelir.

Ata 'dan bir rivayete göre sa'y, sünnettir.

îmam Mâlik, İmam Şafiî, İmam Ahmcd, îshâk, Ebû Sevr ve Dâvûd-u Zahiri, sa'yin farz olduğuna kaaildirler. Onlara göre hacc, ancak sa'y ile tamam olur.

Mervezî, îmam Ahmed 'den sa'ym müstehab olduğunu nakletmiştir.

Hâsılı bu hususta üç kavil vardır :

Birinci kavle göre : Safa ile Merve arasında say yapmak haccın rüknüdür. Ashâb-ı kiram 'dan Abdullah b. Ömer. Aişe ve Câbir f RtutiyatUıhii anh) hazerâtının kavilleri budur.

İkinci kavle &öre : Sa'y vncibdir. Yapılmadığı taktirde; kurban kes­mekle hacc tamnm olur,

Üci'ıncit kiivk> göre: Sa'y sünnettir. Bu kavil İbni Abbâs (Radimtiunu unhi ile İbnî Şirin, Atâ' ve Mücâhid 'den rivayet olunmuştur.    İmam    Ahmed 'in bir kavli de budur.

 

264- (1278) Bize Ebû Bekir b. EM Şeyhe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye, Asımdan, o da Enes'den naklen rivayet etti. Enes (Radiyaîlahu anh) şöyle demiş:

«Ensâr Safa ile Merve arasında sa'y yapmaktan çekinirdi. Nihayet: (Şüphesiz ki Safa il* Merve, Allah'ın şeârindendir. İmdi her kim bey­ti hacceder yahut ömre yaparsa, onların arasında sa'y yapmasında bir beis yoktur.) âyet-i kerîmesi nazil oldu.»

Bu hadisi Buhâri «Hacc» ve «tefsir» bahislerinde; Tirmizî «Tefsir» bahsinde; Nesâî de «Haco bahsinde muhtelif râvi-lerden tahrîc etmişlerdir.

Buhâri'nin rivayetinde hadîs "şöyledir: Asım demiş ki: «Enes b. Mâlik (Radiyaîlahu anha)& : «Siz Safa ile Merve arasında sa'y yapmayı eyi görmez mi idiniz? diye sordum.

— Evet! Çünkü o câhiliyyet devrinin şeârindendi. Nihayet Allah: (Şüphesiz ki Safa ile Merve Allah'ın şeârindendir. İmdi her kim beyti hacc eder veya ömre yaparsa onların arasında sa'y yapmasında bir beis yoktur.) âyet-i kerimesini indirdi.»

 

44- Sa'yin Tekerrür Etmediğini Beyan Babı

 

265- (1279) Bana Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi &) : Bize Yahya b. Saîd, îbni Cüreyc'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ebû'z-Zübeyir haber verdi. O da Câbir b. Abdillâh/ı:

«Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seltem) ile ashabı Safa ile Merve ara­sında bir sa'yden başka sa'y yapmadılar.» derken işitmiş.

 

(...) Bize Abd b. Hum ey d rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed tf; Bekr haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc bu isnâdla bu hadîsin mislini haber verdi. Ve:

«Yalnız bîr tavaf, birinci tavafını yaptı...» Dedi.

Bu hadîs, hacc ile ömrede sa'ym tekrar edümiyeceğine delildir.

Ulemânın bu husustaki kavillerini geçen rivayetlerde görmüştük. Bâ­zıları TeygamheT(Sallallahü Aleyhi ve Seîlem)in hacc-ı kıran yaptığına bu­nunla istidlal etmişler; ve Kıranda bir tavaf ile bir sa'yin kâfi gelece­ğini söylemişlerdir. Hanefîler'e göre kıranda iki tavif ve iki sa'y lâzımdır.

 

45- Telbiyeyi Bayram Günü Cemre-i Akabe'de Taş Atmağa Başlayıncaya Kadar Devam Ettirmenin Müstehab Oluşu Babı

 

266- (1280) Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybetü'bnu Saîd ve İbni Hucr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İsmail rivayet etti. H.

Biıe Yahya b. Yahya da rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize İsmail b. Ca'fer, Muhammed b. Ebî Harmele'den, o da İbni Abbâs'ın azatlısı Küreybden, o da Üsâmetü'bnü Zeyd'den naklen haber verdi. Üsâme şöyle demiş :

-Arafâttan (çekilirken) RcsûliiHah(Sallallahü Aleyhi ve Seilem) 'in ter­kisine bindim. He&û\ü\\ah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)Müzde\iie yakınındaki sola giden dağ yoluna varınca devesini çökertti de küçük abdest bozdu. Sonra geldi. Ben, kendisine abdest suyu döktüm. Hafif bir abdest aldı. Sonra :

— (Haydi) namaza yâ Resûlallah! dedim. O:

— Namaz ilerde kılınacaktır!  buyurdu.

Müteakiben Resûlüllah (Sallallahiİ Aleyhi ve Sellem) hayvanına binerek Müzdelife'ye geldi ve namazı (orada) kıldı. Sonra Müzdelife sabahı Re-sûlüllah (Sallallahiİ Aleyhi ve&//em)'in terkisine Fadl bindi.»

Bu hadîsi Buhari «Hacc» ve «Abdest- bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî   «Hacc» bahsinde tahrîc etmişlerdir.        

Şi'b: Dağ yolu, demektir.

Burada ondan murâd: Hacıların geldiği malûm yoldur.

ResCdîHlah (Sallallahü Aleyhi ve Setlem)m aldığı hafif abdestten murâd ne olduğu ulemâ arasında ihtilaflıdır.

Bâzılarına göre âdetinden az su kullanmıştır.

Bir takımları bundan, abdestin lügat mânâsını anlamış ve «bâ/ı âzâ-smı yıkamıştır.» Demişlerse de bu kavil ihtimâlden uzaktır.

Hz. Üsâme'nin su dökmesi ve akabinde:

Hafif abdesti taharetlenmek mânâsına alanlar da olmuştur.

Bittabi bu daha garîbdir.

«Haydi namaza yâ Resûlallah!» demesi, onun abdest aldığına delil­dir. Zîrâ abdest almamış olsa Üsâme 'nin onu namaza davet etme­sine imkân yoktur.

Bâzıları Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in hafif abdest alma­sını   Müzdelife'ye hareket için acele ettiğine hamleylemişlerdir.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :' «Namaz il«rdt kılınacaktır.» sözüyle, namaz yerinin   Müzdelife   olduğuna işaret buyurmuştur.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1- Hadîs-i şerif beş vakit namaz için tâyin edilen vakitleri tahsis etmektedir.

Hacılar Arafat 'tan Müzdelife 'ye döndükleri vakit ak­şam namazıyla yatsıyı, yatsı zamanında birlikte kılarlar.

îmam A'zam 'la, İmam Muhammed'e göre akşam namazını yolda kılmak caiz değildir.

Onu yatsıyla beraber kılmak vâcibdir. Hattâ yolda kılanın iadesi lâ­zım gelir. İmam Züferile Küfe ulemâsından bir cemâatin kavilleri de budur.

İmam Mâlik'e göre akşam namazını bir Özürden dolayı yolda kılmak caizdir.

Ş'fifiller'e göre akşam namazının vaktinde Aralât'ta yahut yolda yatsıyla aklımı bı-ıaii'i kılman caiz olduğu gibi her iki namazı kendi vakitlerinde kılmak da caizdir.

Yalnız ofdiil olan bunları Müzde1ife'de yatsı zamanında be-raburco kılmaktır.

Sahabe-ve Tabiîn 'den bir cemaatla Evzâî, Esheb ve Hanefiîler'den .İmam Ebû Yûsuf ile hadîs ule­mâsının kavilleri budur.

2- Cem-i tehir denilen bu iki namazın arasını ayırmakta beis yok­tur. Zîrâ   Ashâb-i   kîrâm   iki namaz arasında develeriyle bir parça meşgul olmuşlardır.

3- Bir kimse kendinden faziletli bir zâtın unuttuğunu tahmin et­tiği bir şey hususunda ona tembîhde bulunabilir.

Hz. Üsâme'nin tembihi, buna delildir.

4- Arafat 'tan Müzde1ife'ye vâsıta üzerinde dönmek meşrudur.

5- Akşamla yatsıyı ve keza öğle ile ikindiyi beraber kılmak hacca mahsûstur.

6- Hayvan üzerinde bir kimseyi terkisine almak caizdir.

7- Abdest alırken başkasından yardım görmek caizdir.

 

1281- Küreyb dedi ki: Bana da Abdullah b. Abbâs, Fadl'dan nak­len haber verdi ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cemreye varın­caya kadar tel biye getirmeye devam etmiş.

 

267- (...) Bize İshâk h. İbrahim ile AHyyu'bnu Hasrem ikisi bir­den tsâ b. Yûnus'dan rivayet ettiler. İbni Hasrem dedi ki: Bi/c îsâ, İbııi Ctireyc'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Atâ' haber verdi. (De­di ki): Bana İbni Abbâs haber verdi ki Peygamber (SulUılltihii Aleyhi \e Sellem) Müzdelife'den Fadl'ı terkisine almış.

Atâ' şunu da söylemiş: Bana tbni Abbâs haber verdi. Ona da Fadi haber vermiş ki Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cemre-i Akabe'de tasları atıncaya kadar telbiyeye devam etmiş.

 

268- (1282) Bize Kuteybe'tü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet etti. H.

Bize İbni Runıh da rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Leys, Ebû'z-Zübeyir den, o da İbni Abbâs'ın azatlısı Ebû Mâbed'den, o da tbnî Abbâs'dan, o da Fadl b. Abbâs'dan naklen haber verdi. Fadl, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in terkîsindeymiş. Arafe gecesi ve Müzdelife sabahı halk yola çekildikleri vakit Peygamber   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)''in:

  Sükûneti muhafaza «din! buyurduğunu söylemiş.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) devesinin yularım kasıyormuş. Mina'dan mâdût olan Muhassir'e girince:

  Cemrede atılacak ufak taşları toplayın! buyurmuşlar.

Fadl: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cemre-i Akabe'de taşla­rını atmcaya kadar telbiyeye devam buyurdu.» demiş.

(...) Bana, bu hadîsi Züheyir b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b, Saîd, İbni Cüreyc'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ebû'z-Zübeyir bu isnâdla haber verdi. Yalnız o, hadîsde :

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cemre-i Akabe taşlarını atın­caya kadar telbiyeye devam etti.» cümlesini söylememiş; kendi rivaye­tinde :

«Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), insanın ufak taş atması gibi eliyle işaret bu yürüyordu.» ifâdesini ziyâde etmiştir.

Bu hadîs, telbiyenin bayram günü cemre-i Akabe'de teş atıncaya kadar devam ettiğine delildir.

İmam A'zam ile İmam Şafiî, Sevrî, .Ebû Sevr ve Sahabe ile Tabiin 'den birçok ulemânın kavil­leri budur.

Hasan-ı Basri'ye göre Arafe günü sabah namazında telbiye kesilir.

Hz. Alî, İbni Ömer ve Âişe (Ra<tiyallahüanha) ile İmam Mâlik ve Medine fukahâsının cumhuru telbiyenin, Arafe   günü güneşin zevaline kadar devam ettiğine kaail olmuşlardır.

Onlara göre vakfeye başlayınca telbiye kesilir.

İmam Ahmed, İshâk ve Seleften bâzılarına göre telbiye cemre-i Akabe'de taş atmak sona erinceye kadar devam eder.

Cumhûr-u ulemâ 'nın delilleri bu hadîs ile ondan sonra gelen hadîslerdir.

Nevevi , muhaliflerin  bir deîîli olmadığını söylüyor.

Gerçi bir rivayette:

«Resulüİlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cemre-i Akabe'de taş atınca­ya kadar telbıyeye devam etti.» denilmiştir. Bu cümle İmam Ah­med ile İshâk'a delil olabilirse de cumhûr-u ulemâ rivayetlerin arasını bulmak için:

«Bundan murâd: Taşları atmaya başlamaktır.» demişlerdir.

Resûlüllah (Saltallahü Aleyhi ve Sellem)'in: «Sükûneti iltizâm edin!» buyurması, o gece yolda riâyeti gereken edep ve terbiyeye irşâd içindir

Şâir kalabalık yerlerin hükmü de buna kıyâs olunur.

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in taş atar gibi eliyle i§âret bu­yurması, îzâh ve beyân içindir.

 

269- (1283) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû'l-Ahvas, Husayn'dan, o da Kesir b. Müdrik'den, o da Abdur-rahmân b. Yezîd'den naklen rivayet etti. Abdurrahmân şöyle demiş:

«Biz Müzdelife'deyken Abdullah şunları söyledi:

— Ben  kendisine Bakara sûresi indirilen zâtın bu makaamda : (Tekrar îcâbet sana yâ Rabbî! Tekrar îcâbet sanal) derken işittim.

 

270- (...) Bize Süreye b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hü-seyn rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüsayn, Kesir b. Müdrik-i Eşcai'den, o da Abdurrahmân b. Yezidden naklen haber verdi ki Abdullah, Müz-delife'den akın ettiği vakit tel biye getirmiş. (Bunu görünce) acaba bu adam bedevi midir? diyenler olmuş. Bunun üzerine Abdullah:

— Bu insanlar unuttular mı yoksa saptılar mı? Ben kendisine Ba­kara sûresi indirilen zâtı bu yerde:

«Tekrar İcabet sana yâ Rabbî! Tekrar icabet sanal» buyururken işit­tim!» demiş.

 

(...) Bize, bu hadisi Hasan-ı Hülvânİ de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Âdem rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Stifyân, Huşa yırdan bu is-ııâdla rivayette bulundu.

 

271- (...) Bana bu hadisi Yûsuf b. Hammâd El-Ma'niy dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ziyâd yâni El-Bekkâî, Husayn'dan, o da Kesir b. Müdrik-i Eşcaî'den, o da Abdurrahmân b. Yezîd ile Esved b. Yezîd'den naklen rivayet etti. Şöyle demişler:

Biz, Abdullah b. Mes'ûd'u Müzdelife'de şunu söylerken işittik: — Ben, kendisine Bakara sûresi indirilen zâtı burada:

«Tekrar icabet sana yâ Rabbi! Tekrar İcabet sana!» derken işittim. Sonra telbiyc getirdi. Onunla birlikte biz de telbiye getirdik.

Abdullah ibni Mes'ûd (Radiyailahü anh) 'in Resûlüllah (SaUaUahii Aleyhi ve Sellem) 'i kastederek :

«Kendisine  Bakara  sûresi  indirilen   zâtı söyle   buyururken   işittim.»

demesi, Bakara sûresi, ekseriyetle Hacc ahkâmını ihtiva etti­ği içindir.

Bu sözle o: «Arafât'ta vakfe yapan, telbiyeyi keser.» diyenle­rin kavlini reddetmek istemiştir.

Hz. Abdu11ah’ın sözü «Burası hacc ibâdetlerine dâir âyetle­rin indiği makaamdır.» mânâsın dadır.

îbni Mes'ûd (Radiyailahü anh) kendisi hakkında : «Bu bedevi midir?» diyenlerin sözünü redd için «Bu insanlar unuttular mı yoksa saptılar mı... ilâh...» demiştir.

 

Hadis-i Şerif'den Şu Hükümler Çıkabilmiştir:

 

1- Telbiyeyi, Arafât'ta vakfeden sonra dahî devam ettirmek müstehabdır. Cumhûr-u ulemâ fnm mezhebi budur.

2- Kur'ânı Kerîm'in sûrelerini  Sûre-i Bakara ve   Sûre-i   Nisa   gibi isimleriyle anmak caizdir.

Bâzıları bunun mekruh olduğunu söylemiş, sûre-i Bakara de­ğil, içersinde Bakara zikredilen sûre, demek lâzım geldiğini, diğer sûreler hakkında dahî bu şekilde hareket edileceğini iddia etmişlerdir.

Fakat bu iddia doğru değildir. Çünkü birçok sahih hadislerde sûre­lerin isimleriyle anıldıkları görülmüştür. Sahabe ve Tâbiin'in cumhûr-u ile onlardan sonra gelen ulemânın mezhepleri budur.

 

46- Arafe Günü Arafat'tan Mina'ya Giderken Telbiye ve Tekbir Getirilmesi Babı

 

272- (1284) Bize Ahmed b. Hambel [48] ile Muhammedu'bnu'1-Mü-sennâ rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Abdullah b. Nümeyir rivayet etti. H.

Bize Saîd b. Yahya El-Emevî de rivayet etti, (Dedi ki) : Buna ba­bam rivayet etti.

Her iki râvî: «Bize Yahya b. Saîd, Abdullah b. Ebî Seleme'den, o da Abdullah b. Ab di İlâh b. Ömer'den, o da babasından naklen rivayet etti.» demişlerdir. Abdullah b. Ömer   (Radiyallahiianh) :

«Biz Resûlüilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile sabah Uy in Mina'dan Arafat'a hareket ettik. Kimimiz telbiye getiriyor, kimimiz tekbîr alıyordu.» demiş.

 

273- (...) Bana Muhammed b. Hatim ile Hârûn b. Abdillâh ve Yâ-kûb-u Devrâkî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Yezîd b. Hârûn haber verdi. (Dedi ki) : Bize Abdülazîz b. Ebî Seleme, Ömer b. Hüseyin'den [49], o da babasından naklen haber verdi. Şöyle demiş :

«Arafe sabahı Resûlüilah (Saîlallahü Aleyhi ve Setlem) ile beraberdik. Kimimiz tekbir alıyor, kimimiz telbiye getiriyordu. Biz tekbîr alıyorduk.»

(Abdullah b. Ebî Seleme demiş ki) : «Ben :

— Vallahi siz şaşılacak adamlarsınız! Ona niçin :

(Resûlüilah (Sallallahü Aleyhi ve SeHem)"ı nasıl yaparken gördün?) di­ye sormadınız? dedim.»

 

274- (1285) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Muhammet! b. Ebî Bekr-i Sekafî'den dinlediğim şu hadisi okudum: Mu-hammed, Enfes b. Mâlik ile beraber Mina'dan Arafat'a giderken ona:

  Bu günde Resûlüllah (Sallallafıü Aleyhi ve Sellem) ile  (beraber bu­lunduğunuz zamanlar) ne yapardınız? diye sormuş. En e s (Radiyaüahuanh)

  Telbiye getirenlerimiz tel biye getirir, kendisine bir şey denilmez; tekbîr alanlarımız da tekbîr getirir, ona da bir şey denilmezdi! sevabım vermiş.

 

275- (...) Bana Süreye b. Yûnus rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Ab­dullah b. Recâ' [50] , Mûsâ b. Ukbe'den rivayet etti. (Demiş ki) :Bana Muhammed b. Ebî Bekr rivayet etti. (Dedi ki) :

«Arafe sabahı Enes b. Mâlik'e;

— Bugün telbiye hakkında ne dersin? diye sordum; Enes (Radiyallah'û

— Ben, bu yolu Peygamber (Sallaiîahü Aleyhi ve Sellem) ve ashabı ile birlikte yürümüşümdür. Kimimiz tekbîr alır, kimimiz telbiye getirirdi ama kimse kimseyi ayıplamazdı; cevâbını verdi.

Enes hadîsini Buhâri «Kitâbü'l-îdeyn» ile «Kitâbü'l-Hacoda; Nesâî ile İbni Mâce «Kitâbü'l-Hacoda muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.

Bu rivayetlerde zikredilen tekbîrden murâd: Telbiye ile beraber getirilen tekbîrdir. Yoksa tekbîr getirenler telbiyeyi terketmiş değiller­dir. Çünkü Peygamber (Sallaiîahü Aleyhi ve Sellem)'in cemre-i Akabe'-de taş atmeaya kadar telbiyeyi kesmediği rivayet olunmuştur.

İmam   A'zaffl   ile   İmam   Şâiiî 'nin mezhepleri de budur.

İmam Mâlik 'den bu bâbda muhtelif kaviller rivayet plun-muştur. Bir kavline göre güneşin zevalinden sonra telbiye kesilir.

Diğer kavline göre vakfeye durulurken, başka bir kavline göre de Araf M   mescidine varıldıkta kesilir!

Hattâbî diyor ki: «Bu bâbda meşhur olan sünnet: Bayram günü cemre-i Akabe'de ilk taşı atmadan telbiyeyi kesmemektir. Ule­mâ bununla amel etmişlerdir.

Hz. Enes'in bu kavline gelince: Tekbir alanların telbiyeyi terk-etmeksizin ona bir nev'î zikir katmış olmaları ihtimâli vardır.»

Mühellil: Tehlîl getiren yâni «Lâ ilahe İllallah» diyendir. Burada ondan murâd: İhlâl ve telbiyedir.

Bu rivayetler, Mina'an Arafât'a giderken telbiye ve tek­bîr getirmenin müstehab olduğuna delâlet ederler.

Nevevî ,   telbiyenin, tekbîrden efdal olduğunu söylemiştir.

'Yine bu rivayetler, Arafe günü sabah namazından sonra tel­biyenin kesileceğini^ söyleyenler aleyhine delildirler.

 

47- Arafat'tan Müzdelife'ye Dönüş ve O Gece Akşamla Yatsı Namazlarını Müzdelife'de Beraberce Kılmanın Müstehab Oluşu Babı

 

276- (1280) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Mûsâ b. Ukbe'den dinlediğim, onun da İbnİ Abbâs'ın azatlısı Küreyb'deu, onun da Üsâmetü'bnü Zeyd'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum: Küreyb, Üsâme'yi şunları söylerken işitmiş:

«Resölüllah (Salfallahü Aleyhi ve Setlem)\raikVtan sökün etti. Şi'be geldiği vakit, hayvanından inerek küçük abdest bozdu. Sonra abdest aldı, fakat abdesti mükemmel şekilde almadı. Ben, kendisine:

  Namaza buyurun! dedim; Resûlüllah (Saliaîlahü Aleyhi ve Sellem) :

  Namaz ilerdedir! diyerek hayvanına bindi.

  Müzdelife'ye gelince hayvanından inerek abdest aldı,    bu sefer mükemmel bir abdest aldı, sonra namaz için kaamet getirildi ve akşam namazını kıldı. Sonra herkes hayvanını menziline yatırdı, ondan sonra yatsı için kaamet getirildi. Resûlüllah (Saliaîlahü Aleyhi ye Sellem) onu da kıldı. Bunların arasında başka namaz kılmadı.»

 

277- (...) Bize Muhammed b. Rumh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Yahya b. Said'den, o da Zübeyr'in azatlısı Mûsâ b. Ukbe'den, o da İbni Abbâs'ın azatlısı Kureyb'den, o da Üsâmetü'bnü Zeyd'den naklen haber verdi. Üsâme şöyle demiş:

«Resû\ü\\ah(Sal!aUahü Aleyhi ve Sellem), Arafat'tan sökün ettikten son­ra haceti için su dağ yollarından birine çekildi. Müteakiben ben kendi­sine su döktüm ve :

  Namaz kılacak mısın? diye sordum. Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem):

  Namaz kılacak yer ilerdedir!  buyurdular.

 

278- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Mübarek rivayet etti. H.

Bize Ebû Küreyb de rivayet etti. Bu \ât\t onundur. (Dedi ki; : Bize İbni Mübarek, İbrahim b. Ukbe'den [51] o d» İbni Abbâs'ın azatlısı Ku-reyb'den naklen rivayet: etti. Küreyb şöyle demiş: Ben, t'Tsâmetü'bnü Zeyd'İ $unu söylerken işittim:

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem}, Arafat'tan çekildi, Şi'be va­rınca (hayvanından) inerek küçük abdest bozdu. — Üsâme: Su döktü, dememi;.— Müteakiben su isteyerek pek mübalağalı olmayan bir aW*st aldı. Ben:

— Tâ Resûlallah! Namaza buyurun! dedim. Resûlüllah (SaUaUahii A leyhi ve Sellem) :

—- Namaz ilerdedir! buyurdu. Sonra yola revân olarak Müzdelife'ye vardı. Ve orada akşamla yatsıyı (birlikde) kıldı.

 

279- (...) Bize İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize b. Adem haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ebû Hayseme Züheyir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbrâhîm b. Ukbe rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Küreyb haber verdi ki kendisi Üsâmctü'bnu Zeyd'e:

  Arafat gecesi HesûMiUahJSallallahü Aleyhi ve SellemY'ın terkisine bindiğin vakit ne süratle hareket ettiniz? diye sormuş. Usâme:

  Halkın akşam namazı için develerini çöktürdükleri Şi'be geldik. (Orada)   Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Seîlem) de  devesini   çöktürdü ve

bevletti.

— Üsâme su döktü, dememiş.— Sonra abdest suyu isteyerek pek mübalâğalı olmayan bir abdest aldı. Ben:

  Yâ Resûlallah! Namaza buyurun!   dedim;    Resûlüllah   (Sallalîahü A leyhi ve Sellem) :

  Namaz ilerdedir!  buyurdu ve hayvanına   binerek   Mtizdelife'ye geldik.  (Orada)  akşam namazını edâ etti. Sonra halk konak yerlerinde develerini çöktürdüler. Ama yüklerini çösm emişi erdi ki yatsı namazı için ika a met getirildi, Resûlüllah (Sa//fl//a/tM Aleyhi ve Sellem), onu da kıldı. Son­ra halk yüklerini çözdüler.

Ben (Üsâme'ye) :

  Sabahladığınız zaman ne yaptınız? diye sordum; Üsâme :

  (Bu sefer) onun terkisine Fadl b. Abbâs bindi. Ben yaya olarak Kureyş'in önden gidenleriyle birlikte yola revân oldum; dedi.

 

280- ( ..) BUe İshâk b. İbrahim rivayet etli. (Dedi ki) : Bize Vekî" haber verrii. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Muhammed b. Ukbe'den [52] o da Küreyb'ücn, o da Üsnmetü'bnu Zeyd'den naklen rivayet etti ki Resûlül­lah (SıiUıüivkiiAkyiu've Sellem), Ümerânın konakladığı boğaza geldiği va­kit (hayvanvarları) inerek bevletmiş. —Üsâme burada da: Su döktü, de­memiş.— Sonra ahdest suyu isteyerek hafif bir abdest almış.

(Üsâmr- demiş ki) : «Ben :

  Yâ RcüiîlaHah!    Namaza buyurun! dedim.   Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  Namaz ilerdedir! buyurdular.»

 

281- (...) Bize Abd b. Humeyd rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Abdurrazzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den, o' da Sibâ'm azatlısı Atâ'dan, o da Üsâmetü'bnü Zeyd'den naklen haber verdi ki Ara-fâl'tan çekildiği vakit kendisi, Besûlüllah (Sallaîtahü Aleyhi ve Sellemyin terkisin dey mi ş. Si'be gelince Peygamber (SalUdlahü Aleyhi ve Seüem) deve­sini çöktürmüş, sira helaya gitmiş. (Üsâme demiş ki) : «Heladan dön­düğü vakit ben, kendisine bir kaptan su döktüm de abdest aldı. Sonra hayvanına binerek Müzdelife'ye geldi ve orada akşamla yatsıyı birlikte kıldı.

Bu hadîsi Buhârî «Abdest» ve «Hacc» bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî de «Hacc» bahsinde tahrîc etmişlerdir.

Hadîs-i şerîf bundan bir bâb önce Müslim 'de de geçmiş ve bâzı ahkâmı orada görülmüştü. Burada da bâzı yerlerinin îzâhı ile geri kalan hükümlerini görelim:

Hadîsin muhtelif rivayetlerinde râvinin «Üsâme su döktü, demedi.» şeklinde îzâha lüzum görmesi, hadîsi işittiği gibi rivayet ettiğini anlat­mak içindir. Yâni hadîs, lâfzı ile değil de manâsıyla nakletmiş olsa, bu gibi yerlerde bevlden kinaye olmak üzere «Su döktü» diyecekti.

«Ama yüklerini çözmemişlerdi...» cümlesi «tamamen yerlerine yer­leşmemişlerdi.» mânâsına da gelebilir.

Ümerâ'dan murâd:  Benî Ümeyye hükümdarlarıdır.

Bu zevat, o yere geldiklerinde hayvanlarından iner, akşam namazı­nı yatsının vakti gelmeden kılarlarmış. Rivayete göre İkrime on­ların bu yaptığını beğenmemiş ve «Resuiiillah (Sallallahü Aleyhi veSellem) bu yeri hela ittihâz etmişti, sizlerse namazgah yaptınız.» demiştir.

Rivayetlerin birinde zikri geçen «Sibâ'in azatlısı Ata'» bâ­zı nüshalarda «Ümmü Sibâ'in azatlısı.» diye kaydedilmişse de bunların ikisi de mâruf değildir.

Bu zâtın meşhur olan ismi:   Benî    Sibâ'ın azatlısı olmasıdır.

Buhâri târihinde İbni Ebî Hatim de «Kitâbü'1-Cerh ye't-Ta'dîl»inde onu bu isimle zikretmişlerdir.

 

Bu Hadisten Şu Hükümler de Çıkarılmıştır:

 

1- Gerek Arafat'taki cem'-i takdimde gerekse Müzdelife'-deki cem'i te'hîrde her iki namaz için ikaamet getirilir.

Abdur rahman b. Yezîd, Esved, İmam Mâ­lik, îmam Şafiî ve İmam Ahmed'in mezhepleri budur.

Kaadı   îyâz,  ashâb-ı kiram 'dan   Ömerubnü'l-Hattâb ile îbni Mes'ûd (Radiyalİahü anh) 'nin mezhepleri­nin de bu olduğunu söylemiştir..

Mâ1iki1er'den îbni Kaasim'in rivayetine göre İmam Mâlik: «İmamla kılman her namaz için ezan ve ikaamet lâzımdır.» demiştir.            

Saîdü'bnü Cübeyir, Sevrî, İmam A'zam, îmam- Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e görehacc-da iki yere mahsûs olan cemi' namazlarında bir ezanla bir kaamet kâ­fidir.

Bu kavil Hz. Câbir, Abdullah b. Ömer ve Ebû Eyyûb El-Ensârî (Radiyallahü &vh) hazerâtmdan rivayet olun­muştur.

Hadîs-i şerîfde ezan zikr edilmemiştir. Şâfiîler'in sahîh kav­line göre iki namazın, evvelkisi için ezan okunur.

İmam Ahmed ile Ebû Sevr'in ve Mâlikîler 'den Abdülmelik   b.    Mâceşûn 'un mezhepleri budur.

Hanefiîlerden Tahâvî dahî bu kavli ihtiyar etmiştir.

İmam Şafiî ile İmam Ahmed'in ikinci kavillerine göre cemi' namazları için ezan yoktur. Fakat her namaz için ayrı ayrı ikaamet getirilir.

İmam Mâlik, İmam Şafiî ve İmam Ahmed1-den diğer bir rivayete göre cemi' namazları için iki ezan okunur.

2- Hîn-ı hacette iştiran vâki olmamak için tasrîhi hoş görülme­yen sözleri kullanmakta beis yoktur.

Nitekim Hz. Üsâme , bevli: «Su döktü.» ibaresiyle ifâde et­mek mümkünken bunu söylememiş, sarahaten «bevletti,» demiştir.

3- Abdest bir ibâdettir. Velev ki onunla namaz kılınmış olmasın. Ulemâdan bâzılarına göre abdest alan bir kimse, o abdestle namaz

kılmadan yeniden abdest alamaz. Çünkü ilk abdestle ibâdet yapılmamış­tır. Onun üzerine tekrar abdest almak bir abdestte âzâyı üç defadan fazla yıkamaya benzer.

Şâfiîler'e göre esah olan kavil budur. Onlarca ilk abdestle farz veya nafile bir namaz kılmadan tekrar abdest almak mesnûh değildir.

4- El-Mühelleb'e göre seferde nafile namazı terketmek caizdir.   El-Mühelleb,   bu hükma, hadîsin: «İki namaz arasın­da başka namaz kümadı.» cümlesinden çıkarmıştır.

Şâir ulemâya göre hadîsde bu hükme delâlet yoktur. Fukahâ seferde nafile kılınmasını ihtiyar etmişlerdir, îbni    Battal:    «ResulüHah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem) gerek yaya gerekse hayvanla gittiği seferlerde nafile namaz kılmıştır.» demek­tedir.

5- Kurtubî bu hadîsle, Arafat'ta ve Müzde1ife'de kılınan cemi' namazlarının arasında nafile namaz kılınabileceğine is­tidlal etmiştir.

Fakat hadîs-i şerif, onun bu istidlalini reddetmektedir. Çünkü Re-û\Ûl\»h(Sailaîlahü Aleyhi ve Seîlem) 'in iki namaz arasında nafile kılmadığı hususunda nassdır.    .

Şâfiîler'e göre Arafat 'taki cem'i takdimde iki namaz ara­sında nafile kılmak caiz değil, fakat Müzdelife 'deki cem-i te-hîrde bu caizdir.

Hanefiîler'e göre her iki yerdeki cemi' namazlarının arasında nafile kılınamaz. Şayet nafile namaz kılınır veya başka bir işle meşgul olunursa, yeniden ikaamet lâzım gelir.

 

282- (1286) Bana Züheyir b. Harb rivayet etti. (Dedi ki): Bize Yezîd b. Harun rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülmelik b. EM Süley­man, Atâ'dan, o da İbni Abbâs'dan naklen haber verdi ki, Resûltillah (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) , Arafat'tan, Üsâme terkisinde olduğu hâlde dönmüş. Üsâme:

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selltm), Müzdelife'ye gelinceye kadar (Arafat'taki) hâli üzere yürümeye devam etti.» demiş.

 

283- (...) Bik Ebûr-Rabi' Ez-Z«hrânî ile Kuteybetü'bnü Saîd, hep birden Hammâd b. Zeyd'den rivayet ettiler. Ebû'r-Rabî' (Dedi ki) : Bize Hanıma d rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm, babasından rivayet etti. Babası  (Urve) şöyle demiş:

«Ben yanında bulunduğum hâlde Üsâme'ye sordular —Yahut Üsâmetü'bnü Zeyd'e ben sordum.— Resûlüllah (SallallaJıü Aleyhi ve Sellem) Arafat'tan (dönerken kendisini terkisine almıştı.  (Üsâme'ye) :

— Arafat'tan döndüğü vakit Resûlüllah (Sallallahü A îeyhi ve Seîlem) nasıl yürüyordu? dedim. (Üsâme) :

—"Eskim giderdi. Meydan buldu mu koştururdu; cevâbını verdi.

 

284- (...) Bize, bu hadîsi Ebû Bekir b. Kbî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdetü'bnu Süleyman ile Abdullah b. Nümeyir ve Hü-meyd b. Abdirrahmân, Hişâm b. Urve'd en bu i sn âdi a rivayette bulun­dular.

Humeyd'in hadîsinde: «Hişâm dedi ki:

— Nass, anakın fevkindedir.» ziyâdesi vardır.

Bu hadîsi Buhâri «Hacc», «Cihâd» ve «Megazî* bahislerinde; Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbni Mâce «Hacc» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

Buhâri'nin rivayetinden anlaşıldığına göre Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem) in mevzubahis Arafat   dönüşü, veda haccına aittir.

Anak: Hayvanın kendi hâline bırakılarak yürümesidir.

Nass: Hayvanın var kuvvetiyle koşması, mânâsına gelir.

İbni Battal diyor ki: «Arafat'tan acele dönmek Allah-u Âlem vaktin darhğındandır. Çünkü Arafat'tan Müzde1ife'ye gü­neş indikten sonra hareket edilir.

Hâlbuki Arafat'la Müzdelife arasında üç mil kadar mesafe vardır. Hacıların akşamla yatsı namazlarını Müzdelife'de kılmaları îcâb eder.

Binâenaleyh acele namaza yetişmek için yolda da acele davranırlar.»

Hadîs-i şerif, Selef-i Sâlihînin Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)9 bütün harekât ve sekenâtmda uymak için onun hâllerini soruşturmaya büyük ehemmiyet verirdiklerine delildir.

 

285- (1287) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sü­leyman b. Bilâl, Yahya b. Saîd'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Ba­na Adîyyü'bnü Sabit haber verdi. Ona, da Abdullah b. Yezîd EI-Hat-mî [53] rivayet etmiş, ona da Ebû Eyyûb haber vermiş ki, kendisi veda hac cin da Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte akşam ve yatsı namazlarını Müzdelife'de beraberce kılmış.

(...) Bize, bu hadîsi Kuteybe ile İbni Bumh, Leys b. Sa'd'dan, o-da Yahya b. Saîd'den bu isnâdla rivayet ettiler. İbni Rumh, kendi rivaye­tinde şöyle dedi:

«Abdullah b. Yezîd El-Hatmî'den (rivayet etti.) Bu zât, İbni Zübeyir zamanında Kûfe'de emirdi.»

Bu hadîsi Buhâri «Hacc» ve «Megazî» bahislerinde; Müs­lim, Ebû Dâvûd. ve Nesâî, Resûlüllah (Salkdlahü Aleyhi ve Sellem)'in haccına ait uzun bir hadîsde; Nesâî «Namaz» bahsinde; İbni   Mâce   «Hacoda tahrîc etmişlerdir.

Hadîs-i şerif, cem'-i te'hîrin delîllerindendir.

 

286- (703) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. Dedi ki: MâhVe, îbni Şihâb'dan dinlediğim, onun da Salim b. Abdillâh'dan, onun da İbni Ömer'­den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum: 'Resû\ü]\ah(SallattahÜAleyhi veSellem), Müzdelife'de akşam ile yatsı namazlarını birlikte kılmış.

 

287-  (1288)  Bana HarmeletÜ'bnu Yahya rivayet etti.  (Dedi ki) :

Bize îbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan, o da Ubeydullah b. Abdillâh b. Ömer'den naklen haber verdi. UbeyduIIah, babasının şöyle dediğini haber vermiş:

«Resûlüllah (Sallalkıhü Aleyhi ve Settem) Müzdelife'de akşam ile yat­sıyı birlikte kıldı. Aralarında nafile namaz yoktu. Akşam namazını üç, yat­sıyı İki rek'ât olarak kıldı.»

Bundan sonra Abdullah, Allah Teâlâ'ya kavuşuncaya kadar Müzde-life'de bu namazları böyle kılmış.

 

288- (...) Bize Muhammedü'bnu'l-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdurrahmân b. Mehdi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Hakem ile Selemetü'bnü KüheyFden, onlar da Saîd b. Cübeyir'den naklen riva­yet etti ki Saîd, Müzdelife'de akşam ve yatsı namazlarını bir ikaametle kılmış. Sonra İbni Ömer'in bu şekilde kıldığını söylemiş. İbni Ömer de Peygamber (Salîaltahü AJeyhi ve Sellem)fîn böyle yaptığını rivayet etmiş.

 

289- (...) Bana, bu hadîsi Züheyir b. Harb da rivayet ete. (Dedi ki) : Bize Vekî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu isnâdîa- rivayette bulundu ve:

«Bu iki namazı bir ikaametle kıldı.» dedi.

 

290- (...) Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-durrazzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Sevrî, Selemetü'bnu Küheyl'den, o da Saîd b. Cübeyir'den, o da İbni Ömer'den naklen haber verdi. İbni Ömer şöyle demiş:

«Resûlüllah (Saîîallahü Aleyhi ve Seilem) Müzdelife'de aksamla yatsıyı toptan kıldı. Akşamı üç, yatsıyı da iki rek'ât olarak bir ikaametle edâ etti.»

 

291- (...) Bize Ebû Bekir b. Efcî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bûe Abdullah b. Nümeyir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail b, Ebî Halid, Ebû İshâk'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Saîd b. Cübeyir şunu söyledi:

«İbni Ömer'le birlikte Arafat'tan döndük, Müzdelifc've gelince bize Akşamla Yatsı'yı bir ikaametle kıldırdı, sonra namazdan çıktı ve :

— Bu yerde RestitiüMah(Salfallahü Aleyhi ve Sellem), bize bu şekilde namaz kıldırdı; dedi.»

Bu hadîsi Buhâri «Kitâbıı Taksîri's-SalâUda; Nesâi «Ki-tâbu's-Salât»da tahrîc etmişlerdir.

Hadîs-i şerîf, kitabımızın «Namaz» bahsinde dahî geçmiş, ihtiva et­tiği hükümler orada görülmüştü.

Yalnız   Buhâri 'nin rivayetinde :

«Peygamber (Salkülahü Aleyhi ve Seilem) acele yolculuk etmek istedi­ği vaVrt akşamla yaHiyı YmYıVte Vu\avdı.»  şe\&m&edir.

Ashâb.ı kiram 'dan birçokları bu bâbda hadîsler rivayet et­mişlerdir. Alîyyubnü Ebî Tâlib, Enes b. İtâ1ik , Abdullah b. Amr , Âişe, îbni Abbâs, Üsâme-tü'bnü Zeyd, Câbir b. Abdillâh, Huzeyme-tü'bnü Sabit, Abdullah b. Mes'ûd, Ebû Kyûb El-Ensârî, Ebû Saîd-i Hudrî ve Ebû Hüreyre (Radryallahû anhûm) hazerâtı bunlar meyânındadır.

Bu hadîslerin birçoklarında Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) 'in seferde iki namazı cemederek beraberce kıldığı beyân edilmektedir.

Ulemâdan bir takınılan mezkûr hadîslerin zahirine bakarak, sefer­de öğle ile ikindiyi ve akşamla yatsıyı beraber kılmayı tecvîz etmişler­dir. İmam Şafiî, îmam Ahmed ve tshâk'ın mez­hepleri budur.

İbni Battal: «Cumhura göre sefer eden bir kimsenin öğle üe -ikindiyi ve akşamla yatsıyı mutlak surette cem ederek kılması ca­izdir.» demiştir.

Bu mes'elede altı kavil vardır.

a) îbni Battal'm dediği gibi iki namazı bir vakitte kılmak caizdir,

Bu kavil, ashâb.ı kiram 'da Alîyyü'bnü Ebî Talib, Sa'dü'bnü Ebî Vakkaas, Saîd b. Zeyd, Üsâmetii'bnü Zeyd, Muâzü'bnü Cebel, Ebû Mûsâ, İbni Ömer ve îbni Abbâs (Radiyallahü$nh) hazerâti ile Tâbi î.n 'den Ata' b. Ebî Rabâh, Tâvûs , Mücâhid, İkrime.Câbir b. Zeyd, Rabîa, Ebû'z-Zinâd, Muhammed b. Münkedir ve Safvâıı   b.   Süleym 'den rivayet olunmuştur.

Süfyân-ı Sevrî, îmam Şafiî, İmam Ahmed, İshâk , Ebû Sevr, îbni -Münzir ve.Mâlikîler'den îbni Eşheb'in kavilleri de budur.

İbni Kudâme mezkûr kavli İmam Mâlik 'den dahî rivayet etmiştir. Fakat Hz. Mâ1ik'in meşhur kavline göre iki na­mazı bir vakitte kılmak, acele sefer îcâb ettiğine mahsûstur.

b) İki namazı  bir vakitte kılmak acele  sefer icâb  ettiği zamana mahsûstur.

Bu kavil Üsâmetii'bnü Zeyd. ile îbni Ömer 'dan rivayet olunmuştur.

İmam   Mâlik'in meşhur kavli cîe budur.

c) İki namazı bir vakitte kılmak, yol almak istenildiği zaman caiz­dir. Mâ1ikî1er'den îbni Habîb'in kavli budur.

Îbnü'l-Arabî «İmam Şafiî' nin kavli de budur. Çün­kü sefer, zâten yol almak içindir.» demiştir.

d) İki namazı bir vakitte kılmak mekruhtur. İbnü'l-Arabî: «Mısırlıların îmam Mâlik'den'riva­yeti budur.» demiştir.

e) Cem-i te'hîr caiz, cem-i takdim caiz değildir. İbni Hazm bunu ihtiyar etmiştir.

f) Sefer sebebiyle iki namazı bir vakitte kılmak, mutlak surette caiz değildir. Bu, yalnız haccda   Arafat 'la   Müzdelife'ye mahsûstur.

Hasan-ı Basrî, İbni Şîrîn, İbrahim Ne-haî,   Esved   ve   Hanefiîyye   imamlarının mezhepleri budur.

îbni Kaasim bu kavli îmam Mâlik 'den de rivayet etmiş, kendisi de bunu ihtiyar eylemiştir.

Ashâb-ı kiram 'dan İbni Mes'ûd, Sa'dü'bnü Ebî Vakkaas, îbni Ömer (Radtyallahü anh) hazerâtı ile îbni Şîrîn, Câbir b. Zeyd, Mekhûl, Amr b. Dînâr,   Sevrî,   Esved,   Ömeru'b nü   Abdilazîz,

Salim   ve   Leys b. Sa'd'm dahî buna kaail oldukları rivayet edilmiştir.

İbni Ebî Şeybe «Musannef»inde Hz. Ebû Mûsâ-nın: «Özürsüz iki namazı birlikte kılmak büyük günahlardandır.» dedi­ğini rivayet etmiştir.

Hanefiîler'le onlara muvafakat edenlerin delili Buhâri ile Müs1im'in rivayet ettikleri Abdullah b. Mes'ûd hadîsidir.

Mezkûr hadîsde   tbni   Mes'ûd   (Radtyallahii anh):

«Ben, Resûlüllah (Sallaiîahü Aleyhi ve Sellem) 'i (j»iç bir namazı vaktin­den başka zamanda kılarken görmedim. Yalnız Müzdelife'deki müstesna. Orada hakîkaten akşamla yatsıyı toptan kıldı, ertesi gün sabah namazını da vaktinden önce kıldı.» demiştir.

Seferde Resûlüllah (Sallaiîahü Aleyhi ve Seüemy'm iki namazı bir va­kitte kıldığını bildiren hadîsleri Hanefiî Urte'vîl etmiş, «bun­lardan murâd birinci namazı vaktinin sonunda, ikinciyi de vaktinin ev­velinde kılmış olmasıdır.» demişlerdir.

Filhakika bu şekilde kılman namazlar sûret-ı zahirede toptan kılın­mış gibi görünürse de hakikatte her namaz kendi vaktinde kılınmıştır.

Hanefiîler, hadîslerin arasını bu suretle bulmuşlardır. Bu mânâyı te'yîd eden hadîsler de vardır.

Bu bâbda Hanefiîler'e îtirâz. edenler olmuş, Hanefiî­ler   tarafından bunlara cevaplar verilmiş ve söz bir hayli uzamıştır.

Hadîs-i şerif akşam namazının hiç bir yerde iki rek'ât kıhnamıya-cağına, seferde dört rek'âtlı namazların da ikişer rek'ât kılınacağına de-lüdir

Bu hadîsin Ebû Bekir b. Ebî Şeybe tarîkine Darakutnî îtirâz etmiş:

«Bence burada İsmail vehmetmiştir. Kendisine Şu'be , Sevrî, İsrâîl ve daha başkalarının da dâhil olduğu bir cemâat muhalefette bulunmuş, hadîsi Ebû İshâk 'dan, o da Abdul­lah b. Mâlik 'den, oda îbni Ömer 'den naklen rivayet et­mişlerdir. İsmâî1 her ne kadar mevsuk bir râvî olsa da bu zevat ondan daha kuvvetlidirler.» demişse de, Nevevî kendisine cevap vermiş ve: 

«Ebû İshak'in bu hadîsi her iki tarîkten işiterek, iki vecihle rivayet etmiş olması caizdir. Ne olursa olsun, hadîsin metni sahîhdir, dokunulacak bir yeri yoktur.» demiştir.

 

48- Müzdelife'de Bayram Günü Sabah Namazını Fazla Erken Kılmanın ve Fecrin Doğduğu Tehakkuk Ettikten Sonra Bunda Mübalağa Göstermenin Müstehab Oluşu Babı

 

292- (1289) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Ebû Küreyb toptan Ebû Muaviye'den rivayet ettiler. Yahya dedi ki: Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Umara'dan, o da Abdurrahmân b. Yezîd'den, o da Abdullah'dan naklen haber verdi. Abdullah şöyle demiş:

«Ben, ResûlüEfah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in vaktinden başka za­manda namaz kıldığını görmedim. Yalnız iki namaz müstesna; Müzdelife'-deki akşamla yatsı! O gün sabah namazını dahî vaktinden önce kıldı.»

 

(...) Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim hep birden Ce-ıir'den, o da A'meş'den bu isnâdla rivayet ettiler. Abdullah:

«Sabah namazını vaktinden önce alaca karanlıkta kıldı.» demiş.

Bu hadîsi Buhâriile Ebû Dâvûd «Hacc» bahsinde; Nesâî  «Hacc» ve «Namaz» bahislerinde tahrîc etmişlerdir.

Hadîsin râvisi Abdul1ah b. Mes'û'd 'dur. Sabah nama­zının vaktinden Öhbe kılınmasından murâd: Mûtâd olan vaktinden evvel kılınmasıdır. Yoksa vakti1 girmeden kıldı demek değildir. Çünkü -vakti girmeden hiç bir namaz kılınamaz. .

Maksat; Sabah namazının çok erken yâni alaca karanlıkta kılındı­ğım anlatmaktır.

Hanefiîler'e göre şâir zamanlarda sabah namazını, ortalık iyice aydınlayıncaya * kadar geciktirmek müstehab ise de bayram sabahı Müzdelife'de alaca karanlıkta kılmak, onlara göre de efdaldır.

Ulemâ, Jtesülffliah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in o gün sabah nama­zını şâir hacc fiillerine vakit bulabilmek için erken kıldığını söylemiş­lerdir.

Şâfiîler'e göre sabah namazını erken kılmak her zaman için müstehab işe de o gün her zamankinden daha fazla müstehabdır.

 

49- Son Gecelerde Müzdelife'den Mina'ya Dönerken Kadınlarla Sair Zayıf Kimselerin Halk Üşüşmeden Önce Yola Çıkmaları ve Diğer Hacıların Sabah Namazını Kılıncaya Kadar Müzdelife'de Kalmalarının Müstehab Oluşu Babı

 

293- (1290) Bize Abdullah b, Meslemete'bnİ Ka'neb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eflâh yani timi Humeyd, Kaasım'dan, o da Âişe'den naklen rivayet etti ki, şöyle demiş:

«Müzdelife gecesi Şevde, Besûlüllah (Sallallcûıü Aleyhi ye Sellem) 'den önce izdiham olmadan (Mina'ya dönmek için) ondan izin istedi. Şevde, sebita bir kadındı. — Kaasim, sebita'nın: Ağır mânâsına geldiğini söyle­miş.— Kesûlül\ah(Salkülahü Aleyhi ve Sellem), ona izin verdi. Bu suretle Şevde ondan önce yola çıktı. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) y bizi sabahlayıncaya kadar alıkoydu, biz de onunla beraber döndük.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den, Sevde'nin yaptığı gibi izin isteyerek, onun izniyle dönmüş olsam benim için bu her sevinilecek şey­de daha iyi idi.»

 

294- (...) Bize İshâk fa. İbrahim ile Muhammedü'bnii'l-Müsennâ hep birden Sekafî'den rivayet ettiler. İbnü'l-Müsennâ dedi ki: Bize Ab-dülvabhâb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eyyûb, Abdurrahmân b. Kaasim'­den, o da Kaasim'den, o da Âişe'den naklen rivayet etti. Âişe (Radiyallahü anh) şöyle demiş:

«Şevde şişman ve ağır bir kadındı. Bu sebeple Müzdelife'den gece­leyin dönmek için Resûlüllsıh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den izin istedi. O da kendisine* izin verdi. Müteakiben Aigeı(RadiyallahU attha) : «Keşke Ee-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den Sevde'nin istediği gibi izin iste­seydim.» demiş. Âişe (Radiyallahü anha) ancak imamla birlikte (Mina'ya) dÖnermiş.

 

295- (...) Bize İbni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Ömer, Abdurrahmân b. Kaa­sim'den, o da Kaasim'den, o da Âişe'den naklen rivayet etti, Âişe şöyle demiş:

«Sevde'nin istediği gibi ben de Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selletri) den izin isteyerek sabah namazını Mİna'da kılmış olmamı, sonra halk gelmeden taşları atmamı dilerdim.»

Âişe'ye : «Şevde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den izin İste.,; miydi?» diye sordular. Aişe :

— «Evet, çünkü Şevde ağır, şişman bir kadındı. Bu sebeple Resûlül-\ah (Sallallahü Aleyhi ve SellemYden izin istedi. O da kendisine izin verdi.» dedi.

 

296- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekf rivayet etti. H.

Bize Züheyir b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahnıân rivayet etti. Bu râvilerden ikisi de Süfyâıı'dan, o da Abdurrahmân b. Kaasim'den bu isnâdla bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.

Bu hadîsi Buhârî ile İbni Mâce «Hacc» bahsinde tah-fîc etmişlerdir.

Hadîs-i şerif Müzdelife 'den fecr doğmadan hareket edilece­ğine delildir,

Nevevî diyor ki: «Şâfiî1er'e göre Müzdelife 'den gece yansından önce dönmek ve cemre-i Akabe'de gece yarısından sonra taş atmak caizdir. Delilleri bu hadîstir.

Ulemâ hacıların bayram gecesi Müzdelife 'de gecelemesi mese'lesinde ihtilâf etmişlerdir. İmam Şafiî 'nin sahîh olan mez­hebine göre bu vâcibdir. Terkedene kurban kesmek lâzım gelir. Ve haccı şahindir.

Küfe    fukahâsı ile hadîs ulemâsının kavilleri de budur.

Ulemâdan bir taife Müzdelife'de gecelemenin sünnet olduğu­nu söylemişlerdir.

Onlara göre bunu terkeden faziletten mahrum olur. Günâha girmiş sayılmaz. Kurban ve şâire de lâzım değildir.

îmam   Şafiî 'nin bir kavli de budur.

Diğer bir taifeye göre Müzdelife'de gecelemîyen hacının haccı sahîh değildir. Bu kavil îbrâhîm Nehaî ile başkalarından riva­yet olunmuştur.

Ulemâmızdan Ebû Abdirrahmân ibni Binti'ş-Şafiî ve Ebû Bekir b. Huzeyme nâmlarında iki bü­yük imam dahî buna kaail olmuşlardır. Atâ' ile Evzâî'den ri­vayet olunduğuna göre bayram gecesi Müzde1ife'de kalmak, haccın rükünlerinden; vâciblerinden, sünnetlerinden değildir.

Bunda hiç bir fazilet yoktur. Müzdelife sair konak yerleri gibi bir yerdir. İsteyen orada kalır, isteyen kalmaz.

Fakat bu kavil bâtıldır.

Müzde1ife'de ne kadar kalmanın vâcib olduğu ihtilaflıdır, îmam Şafiî'n in sahih olan kavline göre gece yarısından sonra bir saattir.

Bir rivayete göre: Gece yansından sonra güneş doğuncaya kadar; Üçüncü bir rivayete göre: Gecenin ekserîsidir.

İmam   Mâlik 'den dahî üç rivayet vardır. Bir rivayete göre: Bütün gece   Müzdelife'de kalınır. İkinci rivayete göre: Gecenin ekserisinde,

Üçüncü rivayete göre; Az bir zaman orada kalmak îcâb eder.» Hanefiîler'e göre bayram gecesinin bir cüz'ünde olsun  Müzde1ife'de kalmak haccın vâciblerindendir.

 

297- (1291) Bize Muhammed b. Ebî Bekir El-Mukaddemî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya yâni El-Kattan, İbni Cüreye'den rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Esmâ'niıı azatlısı Abdullah rivayet etti. (Dedi ki) : Baha Esma, Müzdelife sâhasındayken ay kavuştu mu? diye sordu. Ben:

  Hayır! cevâbını verdim. Bunun üzerine bir müddet namaz kıldı. Sonra;

  Yavrucuğum, ay kavuştu mu? diye (tekrar) sordu. Ben;

  Evet, cevâbını verdim. Esma:

  Beni götür! dedi. Beraberce yola çıktık. Nihayet cemre taşlarını attı, sonra konakladığı yerde namaz kıldı. Ben, kendisine:

  Ayol biz alacakaranlıkta geldik! dedim. Esma (Radiyaîiahû anha):

  Hayır'yavrucuğum, Peygamber (SalkıUahü Aleyhi ve Seîiem) kadınla­ra (bu hususta) izin verdi: dedi.

 

(...) Bana, bu hadîsi Alîyyü'bnü Haşrem de rivayet etti. (Dedi ki) :

Bize Ssâ b. Yûnus, İbni Cüreyc'den bu isnâdla haber verdi, Onun riva­yetinde :

«Esma:

— Hayır yavrucuğum. Şüphesiz ki Nebiyyuliah (SaîlallaHü Aleyhi ve Seilem), kadınlarına izin vermiştir! dedi.» ifadesi vardır.

Bu hadîsi Buhârî, Ebû Dâvûd, İmam Ahmed ve   Taberânî   dahî rivayet etmişlerdir.

Hz. Abdu11ah'in alaca karanlıktan muradı: Mina'ya var­dıkları zamanı bildirmektir. Çünkü Müzde1ife'den ay kavuştuk­tan sonra yola çıkmışlardı. O gece ay, gecenin son üçte birinin evvelinde doğmuştu,

Zuun: Zaîne'nin cem'îdir. Aslında zaîne: Deve üzerine yükletilen ve içinde kadın bulunan hevdeçtir.

Bâzıları içinde kadın bulunsun bulunmasın, deve hevdecine zaîne denildiğini söylemişlerdir. Sonraları mecazen kadına da zaîne denilmiş ve kelime bu mânâda şöhret bulmuştur.

Hattâ kadınlarla erkeklerden müteşekkil cemaata zuun denildiğini söyleyenler bile vardır.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1- Ulemâdan bâzıları Müzde.life 'den erken yola çıkıp, gü­neş doğmadan Mina'ya gelenlerin fecirle güneşin doğması arasında taş­larını atabileceklerine bu hadîsle istidlal etmişlerdir.

Atâ1 b. Ebî Rabâh ile Tâvûs b. Keysân, Mücâhid, İbrâhîm Nehaî, Şa'bî, Saîd b. Cübeyir   ve   îmam   Şafiî 'nin mezhepleri budur.

İmam Mâlik'e göre Mina'da taş atmak, fecrin doğmasıyla helâl olur. Sevrî ile Nehaî 'nin mezheplerine göre 'güneş doğ­madan taş atılmaz.

Hanefiîyye imamlarından Ebû Hanife, Ebû Yû­suf ve Muhammed dahî buna kaail oldukları gibi îmam Ahmed ile îshâk'in kavilleri de budur. Bu zevata göre güneş doğmadan taş atmak kifayet ederse de isâet olur.

Hanefiî1er'den Kâşânî 'nin beyânına göre taş atmanın müstehab vakti güneşin doğmasından sonra başlar ve günün sonuna ka­dar devam eder.   îmam   A'zam'ın kavli budur.

îmam Ebû Yûsuf'a göre taş atmanın müddeti zevale ka­dardır. Zevâldea sonra taş atmak kaza sayılır. Güneş kavuşuncaya kadar taş atmayan kimse ertesi günün fecrinden biraz önceye kadar atabilir ve kendisine bir şey lâzım gelmez.

bu hususta   İmam   Şafiî 'den iki kavil rivayet olunmuştur.

Bir kavline göre: Güneşin kavuşmasiyla, taş atma zamanı geçmiş olur ve fidye lâzım gelir.

İkinci kavline göre : Güneş kavuşmakla, vakit geçmiş sayılmaz. Bu yalnız teşrik günlerinin sonunda muteberdir. îmam A'zam'a gö­re bir kimse Mina'da taş atmayı ikinci günün fecri doğuncaya ka­dar te'hîr etse taşlarını atar ve tehirden dolayı kurban keser.

îmam Ebû Yûsuf'la İmam. Muhammed'e göre kurban lâzım değildir.   îmam   Şafiî 'nin kavli dahî budur.

2- Bâzıları zayıf kimselerden, Müzdelife 'deki vakfenin sakıt olduğuna bu hadîsle istidlal etmişlerse de sözleri kabul edilmemiş, hadîs-i şerif de bu hususa delâlet bulunmadığı bildirilmiştir. Zîrâ Hz. Esma 'nın suâli vakfe içindir.                                                               ,

 

298- (1292) Baha Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd rivayet etti. H.

Bana Aliyyti'bnti Haşrem de rivayet etti. (Dedi ki) : Bisse îsâ haber verdi. Bu râviler hep birden tbni Ctireyc'den rivayet etmişlerdir. (îbni Cüreyc demiş ki) : Bana Ata' haber verdi. Ona da tbni Şevval [54] haber, vermiş ki kendisi Ümmü Habîbe'nin yanına girmiş, Ümmti Habibe ona Peygamber (ScdlaUahü Aleyhi ve Sellem)'in kendisini Müzdelife'den gecele­yin gönderdiğini haber vermiş.

 

299- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki)-: Bize Süfyân b. Uyeyne rivayet etti.    (Dedi ki) : Bize Arar b. Dinar rivayet etti. H.

Bire Amru'n-Nâkıd da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyan, Amr b. Dinar'dan, o da Salim b. ŞevvâVden, o da Ümmti Habîbe'den naklen ri­vayet etti. Ümnıü Habîbe    (RadtyaUahii anh}

«Biz, bunu Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîîem) zamanında  yapar­dık.   (Yâni)   Müzdeliîe'den Mina'ya alaca karanlıkta gelirdik.»  demiş. Nâkıd'ın rivayetinde : «Biz, Müzdelife'den alaca karanlıkta  çıkardık.» ibaresi vardır.

 

300- (1293) Bize Yahya.b. Yahya ile Kuteybctü'bnü Saîd hep bir­den Hammâd'dan rivayet ettiler. Yahya dedi ki: Bize Hammâd b. Zeyd, Uheydullah b. £bî Yezîd'den naklen haber verdi. Demiş ki: tbni Abbâs'ı şunu söylerken İşittim:

«Resulüllan (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) beni eşya ile birlikte —ya­hut zayıflar arasında— geceleyin Müzdelife'den gönderdi.»

 

301- (...) Bize Ebü Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Ebî Yezîd rivayet etti ki, kendisi îbni AbbâVı:

«Ben, Resû\vH\&h (Sallallahü Aleyhi ve Seilem)'in ailesinin zayıfları ara­sında ileri gön derdiklerinden im.» derken işitmiş.

 

302- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Amr, Ata'dan, o da Îbni Abbâsdan naklen rivayet etti. İbni Abbâs (KadiyallahU anh)  şöyle demiş:

— «Ben, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)in ileri gönderdiği za­yıf ailesi efradı nıeyânındaydim.»

 

303- (1294) Bize Abd b. Hunıeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu hammed b. Bekr haber verdi. (Dedi ki) : Bİzc İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi kî) : Bana Atâ' haber verdi kî İbni Abbâs şÖyİ6 demiş:

«Resûlüllah (Sailalîahü Aleyhi veSellem) beni seher vakti kendine ait ağırbklarla birlikte Müzdelife'den gönderdi.» (îbni Cüreyc demiş ki) : «Ben (Atâ'ya) :

  İbni Abbâs'm  (Beni uzun bir gecede gönderdi.) dediğini duydun mu? diye sordum.

  Hayır, yalnız bu şekilde seher vakti  (dediğini biliyorum.) cevâ­bını verdi. Ben:

  Ama tbni Abbâs: Biz cemre taşlarını fecirden önce attık! demiş. Sabah namazını nerede kıldı? dedim. Ata':

  Hayır, hadîs ancak söylediğim gibidir! cevâbını verdi.» îbni   Abbâs   hadîsini Buhâri    «Hacc» bahsinde iki tarîk'-

den tahrîc etmiştir.

Aynı hadîsi Tirmizî dahî rivayet etmiş; ve bu hadîsin başka­ları tarafından da rivayet olunduğunu söylemiş, râvilerini bildirmemiştir.

Hadîsi İbni Abbâs (Radiyallahü anh) 'dan rivayet edenler, Ubeydullah b. Ebî Yezîd, Atâ1 b. Ebî Rabâh, Hasan.ı   Uranı,   Miksem   ve   Küreyi 'dir.

Ubeydullah b, Ebî Yezîd rivayetini Buhâri, Müslim, Ebû Dâvûd ve Nesâî tahrîc. ettikleri gibi Atâ' rivayetini Müslim ile Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbni Mâce; Hasan-ı Uranî rivayetini Ebû Dâvud, Nesâî,   îbni   Mâce   ve   İbni   Hibbân;

Miksem   rivayetini   Tirmizî;

Küreyb   rivayetini  Beyhakî  tahrîc etmişlerdir.

Ağırlıktan murâd: Eşya ve şâiredir.

Bu rivayetler dahî hüküm itibârı ile yukarkiler gibidirler.

 

304- (1295) Bana Ebû't-Tâhîr ile Harmeletü'bnu Yahya rivayet et­tiler. (Dediler ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, tbni Şihâb'dan naklen haber verdi. Ona da Salim b. Abdillâh haber ver­miş ki: Abdullah b. Ömer ailesinin zayıf olanlarını Önden gönderir de geceleyin MüzdelifVdeki Meş'ar-i Harâm'da vakfe yaparlar, hatırladık­ları dualarla Allah'ı zikrederlermiş. Sonra imam (gelip) vakfe yapma­dan ve oradan ayrılmadan yola çıkarlar; kimisi Mina'ya sabah namazın­da gelir, kimisi de ondan sonra ulaşırmış. Geldikleri vakit cemreyi atar-îarmış. İbni Ömer:

— Bunlar hakkında Resûlüllah (Sallallahü A îeyhi ve Sellem) ruhsat ver­di; dermiş.

Bu hadisi    Buhâri    «Hacc» bahsinde tahrîc etmiştir.

Meş'ar-i Haram 'dan murâd: Müzdelife'dir. Oraya bu ismin verilmesi ibâdeti bildirdiği içindir.

Kirmanı   bu hususta ihtilâf edildiğini söylemiş ve:

«Ulemâmızca mâruf olan kavle göre bu yer Kuzah'dır.» demiştir. Kuzah:   Müzdelif e.'de mâruf bir dağdır.

Bâzıları Müzdeİife 'nin iki ismi daha olduğunu söylemişler­dir. Bu isimlerin biri «Cem», diğeri «Meş'ar-i Haramadır.

İbni Amr'dan bir rivayete göre Müzdeİife 'nin her yeri Meş'ar-i Haram'dir.

«KitâbıTın-Nevâdir»de Müzdeİife 'nin sonu Muhassir , Mina 'nm başladığı yer de Muhassir vadisi olduğu kaydedil­miştir.

Müzdeli fe 'nin hudutlarını tâyîn hususunda muhtelif sözler söylenmiştir.

Muhassire: «Vâdt'n-Nâr» dahî derler. Hacılar, buradan sür'atlice ge­çerler. Bunun sebebi: Vaktiyle hıristiyanlann vakfe yeri olmasıdır.

Cemreden murâd: Cemre-i Akabe denilen yerdir. Buna Cemre.i-Kübrâ   da derler kî, bayram günü taş atılan yerdir.

Selef ulemâsı Müzdelife'de gecelemenin hükmünde ih­tilâf etmişlerdir.

Hanefiîler'le Sevrî, İmam Ahmed, İshâk ve Ebû Sevr'e göre Müzdelife'de gecelemek vâcibdir. İmam Şafiî 'nin bir kavli de budur. Yâni Müzde1ife'de yat­mak haccın rükünlerinden değildir. Bunu terkedenin kurban kesmesi lâ­zım gelir. Atâ' ile Zührî'nin mezhepleri de budur.

îmana Şafiî 'den bir rivayete göre geceyi Müzdelife'de geçirmek sünettir.   îmam, MâIik'in kavli de budur.

Şâfii1er'den İbnî Huzeyme ile İbni Binti Şafiî'ye göre   Müzde1ife'de gecelemek haccın rükünlerindendir.

Âlkame ile îbrâhîm Nehaî ve Şa'bî 'nin kavil­leri de budur. Onlar:                               .                                       .

«Müzde1ife'de gecelemiyenin haccı kazaya kalmıştır.» demişler­dir.   Mâlikîler 'den bâzıları dahî bu kavli tercih etmişlerdir.

MüzdeIife'de ne miktar vakfe yapılacağı' hususundaki kavil­leri az yukarda görmüştük,

 

50- Cemre-i Akabe'de Taşları Vadinin İçinden Atmak, Mekke'yi Soluna Almak ve Her Taşı Atarken Tekbir Almak Babı

 

305- (1296) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Abdurrahmân b. Yezid'den naklen rivayet etti. Abdurrahmân şöyle demiş:

«Abdullah b. Mes'ûd, Akabe cemresinde vadinin içinden yedi ufak taş attı. Her taşı atarken tekbîr alıyordu. Kendisine :

— Bâzı kimseler taşları vadinin üstünden atıyorlar! dediler. Abdul­lah b. Mes'ûd:

— Kendinden başka İlâh olmayan  Allah'a yemîn ederim ki üzerine Bakara sûresi indirilen zâtın makaamı burasıdır;  dedi.»

 

306- (...) Bize Mincâb b. Haris Et-Temîmî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Müshir, A'meş'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Ben Hac-câc b. Yûsuf'u minber üzerinde hutbe okuyarak şöyle derken işittim;

«Kur'ân'ı Cibril'in sıraladığı gibi sıraya koyun! (Evvelâ) içinde Ba­kara zikredilen sûre. (sonra) içinde Nisa zikredilen sûre ve içinde (daha sonra) Âl-i Imrân zikredilen sûre (okunmalı) dir.

Sonra ben, İbrahim'e rastlayarak Haccâc'ın sözünü kendisine haber' verdim, tbrâhîm ona şetmetti ve şunu söyledi:

— Bana Abdürrahmân b. Yezîd anlattı ki kendisi Abdullah b. Mes'-ûd ile berâbermiş. Cemre-i Akabe'ye gelerek vadiye girmiş. Vadiye yan­dan girmiş ve orada vadinin içinden yedi taş atmış. Her taşı atarken tekbîr alıyormuş.

tbrâhîm (sözüne devamla)  dedi ki: Ben:

  Yâ Ebâ Abdirrahmân! Başkaları bu taşları vadinin üstünden atı­yorlar! dedim; İbni Mes'ûd  (Radiyaiîahü anh):

  Kendinden başka ilâh olmayan Allah'a yemîn ederim ki üzerine Bakara sûresi indirilen zâtın makaamı budur; dedi.»

 

(...)  Bana Yâkûb-u Devrakî rivayet etti.  (Dedi ki): Bize İbni Ebî Zâîde rivayet etti. H.

Bize İbni EH Ömer de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân rivayet etti.

Bunların ikisi birden A'meş'den rivayet etmişlerdir.  (Demiş ki) :

«Ben, Haccâc'ı:

— Bakara sûresi demeyin!..» derken işittim. İbnî Ebî Zaide İle Süf­yân, hadîsi İbnî Müshir hadîsi tarzında rivayet etmişlerdir.

307- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Gunder, Şu'be'den rivayet etti. H.

Bize Muhammedü'bnu'l-Müsennâ ile İbni Beşşâr da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu­be, Hakem'den, o da İbrahim'den, o da Abdurrahmân b. Yezîd'den nak­len rivayet etti. Abdurrahmân, Abdullah ile birlikte haccetmiş. (Demiş ki);

«Abdullah, Cemrede yedi ufak taş attı; Beyt-i şerifi soluna, Mina'yı da sağına aldı. Ve:

— Kendisine Bakara sûresi indirilen zâtın  makaamı  budur!   dedi.»

308- (...) Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu isnâdla rivayette bulundu. Yalnız o:

— «Cemre-i Akabeye gelince...» dedi.

 

309- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bi­ze Ebu'l-Muhayyât [55] rivayet etti. H.

Bize Yahya b. Yahya da rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi kî) : Bize Yahya b. Yala, Ebû'I-Muhayyât'dan, o da Selemetü'bnü Süheyl'den, o da Abdurrahmân b. Yezîd'den naklen hat er verdi. Abdurrahmân şöyle demiş:

«Abdullah'a, bâzı kimselerin cemreye, Akabenin Üzerinden taş at­tıklarını söylediler. Abdullah ise taşları vadinin içinden attı. Sonra şunu söyledi:

— Kendinden başka ilâh olmayan Allah'a yemin ederim ki üzerine Bakara sûresi indirilen zât, onları buradan atmıştır.»

Bu hadîsi Buhâri «Haco bahsinin bir-iki yerinde, Ebû Dâvûd , Tirmizî, Nesâî ve İbni Mâce dahî «Hacc» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

Ebû -A'b dir rahman: Hz. Abdullah b. Mes'ûd'ün künyesidir.

Hz. Âbdu1lrah'm hiç bir sebep yokken yemîn etmesi, sözünü, te'kîd içindir. Abdurrahmân b. Yezîd'in söylediklerini işi­tince halkın vadinin üstünden taş atmaları gücüne gitmiş, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve'Sellem)'in fiiline muhalif olan bu işi şiddetle reddet­miştir.

Bütün Kur'ân sûreleri Resûlüllah (Sallallahü A îeyhi ve Sellem) 'e indirildiği hâlde îbni Mes'ûd (Radiyalîahıı anh) 'in yemininde yal­nız Bakara sûresini anması: Hacc ibâdetlerinin ekserisi bu sûrede oldu-.ğu içindir.

İbni Mes'ûd (Raâiycâlahü anh) bu sözüyle: «Kendisine Hacc menâsikî indirilen ve şeriatın me'hazi olan Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) taşlan işte buradan attı. Ona tabî olmak daha lâyıktır.» demiş gibidir.

Hadîsin ikinci rivayetinde A'meş'in «Haccâc'dan işittim.» diye­rek 'yaptığı rivayet, onun hatâsını göstermek içindir. Yoksa ondan hadîs -rivayet etmek istememiştir. Çünkü   Haccâc  buna ehil değildi.

Haccâc'm hatâsı «Sûre-i Bakara, Sûre-i Nisa ve Sûre-i Âl-i İm-rân.» demeyip; «içinde Bakara zikredilen sûre, içinde Nisa zikredilen sûre ilâh...» şeklinde konuşmasıdır.

Bilâhara A'meş bunu İbrahim Nehaî'ye haber ver­miş;    İbrahim ,   Haccâ.c'a söverek hatâsını göstermiş ve Pey-gamber (Sallaliahü Aleyhi ve Setîemyin güzîde ashabından    Abdullah b.   Mes'ûd   hazretlerinin dahî:

«Sûre-i Bakara.» dediğini isbât etmiştir.

Kaadıİyâz diyor ki: «Eğer Haccâc (Kur'ân'ı Cibril'in sıraladığı gibi sıraya koyun!) sözünden muradı: Âyetleri her sûreye bu­gün Mushaf'ta olduğu şekilde dizin, demek ise zâten icnıâ-ı müs-limîn ile sabittir ki âyetleri Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) Efen­dimiz te'lîf ve tertîb buyurmuşlardır. Şayet sûrelerin tertibini kastedi­yorsa fukahâ ile kurrâdan bâzılarının kavilleri bu merkezdeyse de mu-hakkılardan bir cemâat bunu kabul etmemiş :

«Sûrelerin tertibi, tevkîfî değil; ümmetin içtihadı ile olmuştur.» de­mişlerdir.

Ebû'1. Fadl'a göre Haccâc'in Sûre-i Nisâ'yı ÂH İmran sûresinden önce zikretmesi : Sözünden, âyetlerin sırasını kasdettiğine de­lildir. Çünkü H accâc , Hz. Osman'in Mushafına tabî olur, ona muhalefette bulunmazdı.

Cemre: Ufak taşların toplandığı yerdir.

Cemre-i Akabe ?den murâd: Büyük cemredir. Bu yer: Mina'nın Mekke tarafındaki hududunda olup Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi veSelletn)'in Hicret için Ensârla bey'at akdettiği yerdir.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1- Şeytan taşlama denilen vazife Cemre-i Akabe 'de vâdînin içinden icra edilir..

Bâzılarına göre vâdînin aşağısından veya yukarısından atmak da ca­izdir.

Hz. İbni Mes'ûd taşları vâdînin içinden atarmış. Atâ' ile Salim, Sevrî, tmam Şâfiâ, İmam Ahmed ve îshâk'in kavilleri de budur.

İmam Mâlik «taşlan vâdînin aşağısından atmak bence daha makbuldür.» demiştir.

Hz. Ömer (Radiyallahü anh) 'dan bunun aksi, yâni vâdînin üstün­den attığı rivayet olunur.

2- Sûre-i Bakara, Şûre-i Nisa ilâh...  demekde beîs yoktur. Ule­mânın kavilleri budur.   Tabiîn 'den bâzıları bunu mekruh görmüş, Sûre-i Bakara yerine «içinde Bakara zikredilen sûre.» denileceğini, diğer sûrelerin isimleri dahî bu şekilde zikredileceğini söylemişlerse de esah olan kavil cumhurun dediği gibidir. Çünkü birçok hadîslerde Sûre-i Ba­kara, Sûre-i Nisa... ilâh... denilmiştir.

3- Atılacak taşlar yedi tane olmalıdır.

4- Her taşı atarken  tekbîr almalıdır.  Tekbîrin  müstehab olduğu ittifâkî bir mes'eledir.

Hattâ vâcib olduğunu söyleyenler de vardır.

 

51- Bayram Günü Cemre-i Akabe'de Hayvan Üzerinde Taş Atmanın Müstehab Olduğunu ve Peygamber (Saüallahü Aleyhi ve Sellem)in «Hacc İbadetlerini Almalısınız.» Hadisini Beyan Babı

 

310- (1297) Bize Ishâk b. ibrahim ile Alîyyti'bnü Haşrem hep bir­den îsâ b. Yûnus'dan rivayet ettiler. İbııi Haşrem dedi ki: Bize Isa, İbni Cüreyc'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Ebû'z-Zübeyir haber verdi ki, Câbir'i şunu söylerken işitmiş:

«Ben, Peygamber(Sallaltahü Aleyhi ve SeUem)'\ bayram günü hayvanı­nın üzerinde taş atarken ve:

— Hac ibâdetlerini almalısınız! Çünkü bilmiyorum; belki bu bacam­dan sonra bir daha haccedemem!  buyururken işittim.»

Bu hadîs-i şerif «Menâsik-i hacc» denilen hacc ibâdetleri hakkında büyük bir temeldir. Ve namaz hakkında vârid olan :

«Benim nasıl namaz kıldığımı gordünüzse sizde öyle kilini» hadîsi gibidir.

«Hacc ibâdetlerini almalısınız!» cümlesinden murâd : «Ben, bu ibâ­detleri kavlen ve fi'len nasıl yaptımsa, sizin için de bunlar aynı şekilde meşru olmuştur; bunları böylece belleyin, kendiniz bu suretle amel et­tiğiniz gibi başkalarına da öğretin!» demektir.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîîem) «Bilmiyorum, belki bu haccımdan sonra haccedemem!»    buyurmakla vefatının yakınlığına işaret et­miştir.

Hadîs-i şerif, Mina'ya hayvan üzerinde vâsıl olan kimsenin bay­ram günü cemre-i Akabe'de hayvan üzerinde taş atmasının müste-hab olduğuna delildir.

Maamâfih taşlan yerde atmak da caizdir.

Mina'da taş atarken hayvan üzerinde mi, yoksa yerde mi bulun­manın efdal olduğu ihtilaflıdır.

 

311- (1298) Bana Selemettt'bnü Şebîb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hasen b. A'yen rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'kil, Zeyd b. EM Üney-se'den, o da Yahya b. Husayn'dan [56], u da ceddesi Ümmü'l-Husayn'-dan naklen rivayet etti. Yahya dedi ki: Ceddemi şunu söylerken işittim :

«Ben, Veda haccında ResûlüIIah (SaÜailahü Aleyhi ve Sellem) ile birlik­te haccettim, onu Cemre-i Akabe'de taş atarken ve oradan ayrılırken hep devesinin üzerinde gördüm. Beraberinde Bilâl ile Üsâme de vardı. Biri devesini yediyor, diğeri ResûlüIIah (Sallaİlahii Aleyhi ve Sellem)'i gü­neşten korumak için elbisesini onun başına kaldırıyordu. ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (orada) birçok sözler söyledi. Sonra şb'yle bu­yururken İşittim:

— Eğer size âzası kesilmiş bir kö'le emir tâyîn edilir de sizi Allah'ın kitabı ile İdare ederse hemen kendisini dinleyip itaat edin!»

(Yahya: Ninemin  «kara bir köle.» dediğini zannediyorum, demiş.)

 

312- (...) Bana Ahmed b. Hanbel rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammedi!'bnü Seleme, Ebû Abdirrahinrden, o da Zçyd b. Ebi Üney-se'den, o da Yahya b. Husayn'dan, o da ninesi Ümmü'l-Husayn'dan nak­len rivayet etti. Ümmül-Husayn şöyle demiş:

«Veda haccında Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Setlem) ile birlikte hac­cettim de Üsâme ile Bilâl'ı gördüm.    Biri Yeyg&mher(Sallallahü Aleyhi ve SellemYin devesinin yularını tutuyor; diğeri elbisesini kaldırarak onu sı caktan örtüyordu. Böylece Cemre-i Akabede taşları attı.»

Müslim der ki: «Ebû Abdirrahîm'in adı: Hâlid b. Ebî Yezîd'dir. Bu zât, Muhammed b. Seleme'nin da yısıdır. Ondan V«kî ile Haccâc-ı A'ver hadis rivayet etmişlerdir.»

Mücedda': Uzuvları kesilmiş, manasınadır. Burnu, kulağı ve dudağı kesik olan kimseye «Ecda*», müennesine de «Ced'â» denir.

Kölenin muhtelif azasının kesilmiş olması, onun kıymetsizliğine de­lildir.

Siyahlığı da ayrı bir noksanlık sayılır. Böyle hem köle, hem muh­telif uzuvları kesik, hem de siyah olan bir insan âdette son derece ehem­miyetsiz ve kıymetsizdir.

KesûlMah (Sallallahü Aleyhi ve Setlem), Allah'ın kitabıyla hükmetmek şartıyle böyle bîr insan bile ÜIü'1-Emîr olsa kendisine itaati emir buyur­muştur.

Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir: «Bazı rivayetlere göre halî­fenin Kurası olması bile şart kılınmışken, köleden nasıl Ülü'1-Emîr ola­bilir?»

Bu suâle iki türlü cevap verilmiştir.

1- Ülü'1-Emîr 'den murâd: Halîfe değil, onun tâyin ettiği vâlî, kaymakam gibi me'mûrlardır.

2- Müslüman bir köle hükümetin idaresini cebren eline geçirse, ona da itaat vacib olur.

 

Hadisi Şerif'den Şu Hükümler Çıkarılmıştır 

 

1- Veda haccına Haccetü'1-Vedâ   denilebilir. Bâzıları bunu tecviz etmemiş ve mekruh görmüşlerse de hatâ et­mişlerdir.

2- Hayvan üstünde  şeytan taşlamak meşrudur.

3- İhrâmlı bir kimsenin ağaç, elbise v.s. ile gölgelenmesi caizdir. Bu   hususta   hayvan   üzerinde   veya   yerde   bulunmanın   farkı   yoktur. Cumhûr-u   ulemâ 'mn mezhebi budur.

imam Mâlik ile İmam Ahmed'e göre gölgelenmek caiz değildir. Bunu yapana fidye lâzım gelir.

Maamâfih İmam Ahmed 'den bir rivayete göre fidye lâzım değildir.

Çadır veya tavan gölgesinde oturmayı onlar da tecviz etmişlerdir.

İmam Mâlik ile İmam Ahmed'in delilleri îbni Ebî Rabîa (Radiyaîlahü anh) hadîsidir. Bu zât: «Ömerü'bnü'l-Hattâb ile haccda beraber bulundum. Haccdan dönünceye kadar kendisine çadır kurduğunu görmedim.» demiştir.

Bu bâbda İbni Ömer ve Câbir (Radiyaîlahü anh) haze-râtmdan da rivayetler vardır.

Cumhûr-u ulemâ 'nın delili Ümmü Husayn ha­dîsidir. Bu hadîsde lUsülüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e elbise ile göl­ge yapıldığı tasrîh edilmiştir.

Ulemâ, İmam Mâlik ile İmam Ahmed b. Hambe1'in ihticâc ettikleri hadîslerin bâzılarını zayıf bulmuşlardır.

Ümmü'l-Husayn   hadîsi, onlardan kuvvetlidir.

 

52- Cemre Taşlarının Fiske Taşı Kadar Olmasının Müstehab Görülmesi Babı

 

313- (1299) Bana Muhammed b. Hatim ile Abd b. Humeyd riva­yet ettiler. İbni Hatim dedi ki: Bize Muhammed b. Bekr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ebû'z-Zübeyir haber verdi, kendisi Câbir b. Abdillah'ı şöyle derken işitmiş:

«Ben, Peygamber (Sallaîlahü Aleyhi ve SeUem)'\, Ctmrtde fiske taşı gibi taşlar atarken gördüm.»

Fiske taşı: Nohuttan büyük, bakladan küçük; bâzılarına göre bakla kadar olan taştır.

Hadîs-i şerîf, atılacak taşların bu miktar olmasının müstehab görül­düğüne delildir.

Nevevî, bundan büyük veya küçük taşların dahî atılabileceğini fakat mekruh görüldüğünü kaydetmiştir.

 

53- Taş Atmanın Müstehab Vaktini Beyan Babı

 

314- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hâlid-i Ahmar ile İdrîs, İbni Cüreyc'den, o da Ebu'z-Zübeyir'den, o da Câbir'den naklen rivayet etti. Câbir (Radiyalh.hu anh)   şöyle demiş:

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bayram günü kuşluk zamanında taş attı. Bir daha bunu güneşin zevalinden sonra yaptı.»

 

(...) Bize, bu hadîsi Alîyyü'bnü Haşrem de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îsâ haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ebû'z-Zübeyir haber verdi. Kendisi Câbir b. Abdillah'ı yu-karki hadîsde olduğu gibi:

«Peygamber    (Sallallahü Aleyhi veSelîem)... taş atardı.» derken işitmiş.

Bayram günü yalnız Cemre-i Akabe'de taş atılır. Bu hu­susta ulemâ müttefiktir. Sair teşrik günlerinde ise zevalden sonra atılır.

Nevevî diyor ki: «Bize göre bayram günü gece yarısından îti-bâren   Cemre.i Akabede taş atmak caizdir.

Teşrik günlerine gelince: Bizim mezhebimizle İmam Mâlik, İmam Ahmed ye cumhûr-u ulemâ 'nın mezheplerine göre üç teşrik gününde ancak zevalden sonra taş atılır. Delilimiz: Sahîh olan bu hadîşdir. Tâvûs ile Âtâ'ya göre teşrik günlerinde ze­valden önce taş atmak kâfidir.

Ebû Hanîfe ile îshak b., Râhuye: (Üçüncü gün zevalden önce taş atmak caizdir.) demişlerdir.»

Yine Nevevî'nin beyânına göre teşrik günlerinde taş atarken tertibe riâyet şarttır. Evvelâ Mescid-i Hayf yakınındaki Cemre.i Ülâ 'dan başlanır, sonra orta cemreye, daha sonra Cemre-i Akabe 'ye geçilir. İlk cemrede taşları attıktan sonra uzun za­man kıbleye karşı dönerek Allah'a duâ etmek, zikirde bulunmak müs-tehabdır.

İkinci cemrenin hükmü de budur.

Üçüncüde durulmaz. Bu suretle hareket, teşrik günlerinin üçünde de müstehabdır.

Cumhûr-u ulemâ'ya göre duâ ederken elleri kaldırmak da müstehabdır. Yalnız bu bâbda   İmam   Mâlik 'in kavli muhteliftir.

Maamâfih duâ için durmayana bilittifâk bir şey lâzım gelmez.

Yalnız Sevrî'den bir rivayete göre duâ için durmayan kimsenin fakirlere bir şey it'âm etmesi yahut kurban kesmesi gerekir.

 

54- Cemre Taşlarının Yedi Adet Olacağını Beyan Babı

 

315- (1300) Bana Selemetü'bnü Şebîb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hasen b. A'yen rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma kil yâni İbni Ubeydil-lâh El-Cezerî, Ebû'z-Zübeyirden, o da Câbir'den naklen rivayet etti. Câ-bir şöyle demiş: Resûlüllah (Sallattdhü Aleyhi ve Selîem) :

«İstincâ tek, cemre taşları tek. Safa ile Merve arasında (yapılan) say'ak Tavaf da tek'dir. iriniz istincâ ettiği zaman, tek adet taşlarla taharet­lensin.» buyurdular.

K a adı   îyâz    diyor ki: «Hadîsin sonundaki:

(Biriniz istincâ ettiği zaman tek taşlarla tehâretlensin!) cümlesi tekrar için değildir. Birinci istincâdan murâd: Fiil; ikinciden murâd İse taşların sayısıdır. Şeytan taşlamaktaki tek adetten murâd: Onların yedi olmasıdır. Tavaf ile sa'y dahî böyledir.

îstincâda ise tek adet üçtür. Eğer bu miktarla temizlik hâsıl olmaz­sa fazla taş kullanmak îcâb eder.

Tek taşla temizlik hâsıl olursa ziyâde lâzım değildir. Fakat çift taşla temizlenirse sayıyı tek yapmak için bir taş daha kullanmak müstehabdır. Hattâ bir kavle göre vâcibdir.

Fakat ulemâ arasında meşhur olan kavil vâcib olmasıdır.»

 

55- Traş Olmayı, Saç Kısaltmaya  Tercih, Saç Kısaltmanın da Caiz Olduğunu Beyan Babı

 

316- (1301) Bize Yahya b. Yahya ile Muhammed fc. Rurnh rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Leys haber verdi. H.

Bize Kuteybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Nâfi'den ri­vayet etti ki, -Abdullah şöyle demiş:

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) traş oldu. Ashabından bir taife de traş oldu. Bâzdan saçlarını kısalttılar.»

Abdullah (İbni Ömer) şunu da söylemiş: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  bir veya iki defa:

  Allah, traş olanlara rahmet buyursun! dedi, sonra:

  Saçını kısaltan la ra da!., buyurdu.»

 

317- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim, onun da Abdullah b. Ömer'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum :

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  Yâ Rabbî! Traş olanlara rahmet buyurl   dedi. Ashâb:

     Resûlallah!   Saçlarını   kısaltanlara   da!.,   dediler.   Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem)   (tekrar)

  Yâ Rabbî! Traş olanlara rahmet buyur!  dedi. Ashâb;

     Resûlallah!   Saçlarını   kısaltanlarada!.,   dediler.   Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) •

  «Saçını kısaltanlara da!., buyurdular.»

 

318- (...) Bize Ebû İshâk İbrahim b. Muhamnıed b. Süfyân, Müs­lim b. Haccâc'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bize İbni Nümeyir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubey-dullah b. Ömer, Nâfî'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etti ki, Re­sûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  «Allah traş olanlara rahmet buyursun!» demiş. Ashâb:

  «Yâ ResûlaJlah! Ya saçlarını kısaltanlara da!..» demişler. Resûlül­lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  (yine) :

  «Allah traş olanlara rahmet buyursun!» demiş. Ashâb:

  «Yâ Resûlallah! Saçlarını kısaltanlara da!..» demişler. Resûlüllah (Sallaİlahü Aleyhi ve Sellem) (tekrar) :

  «Allah traş olanlara rahmet buyursun!» demiş. Ashâb:

  «Yâ Resûlallah! Saçlarını kısaltanlara da!..» demişler. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  «Saçlarını kısaltanlara da!..»  buyurmuşlar.

 

319-  (...)   Bize, bu hadîsi İbnü'l-Müsennâ da rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Abdülvahhâb rivayet etti. (Dedi kU : Bize Ubeydullah bu is-nâdla rivayette bulundu. O, bu hadîsde şunu da söyledi:

«Dördüncü defada Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

— Saçlannı kısaltanlara da!., buyurdular.»

 

320- (1302) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyir b. Harb, İbni Nümeyir ve Ebû Küreyb toptan İbni Fudayl'dan rivayet ettiler. Züheyir dedi ki: Bize Muhammed b* Fudayl rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Uma­ra, Ebû ZüVa'dan, o da Ebû. Hüreyre'den naklen rivayet etti. Ebû Hü-reyre şöyle demiş:

«Resûlüllah (SaltaUahü Aleyhi ve Sellem):

  Yâ Rabbî! Traş olanlara mağfiret buyur! dedi. Ashâb:

     Resûlallah!   Saçlarını   kısaltanlara   da!.,   dediler. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Setlem)  (yine) :

— Yâ Rabbî! Traş olanlara mağfiret buyurl dedi. Ashâb:

— Yâ   Resûlallah!   Saçlarını   kısaltanlara   da!.,   dediler. Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem)   (tekrar)

  Yâ Rabbîl Traş olanlara mağfiret buyur! dedi. Ashâb:

     Resûlallah! Saçlarını   kısaltanlara   da!.. dediler. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) , (en sonunda) :

— Saçlarını kısaltanlara da!., buyurdular.»

 

(...) Bana Ümeyyetü'bnü Bistâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ye-zi ' b. Zürey' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh, Alâ'dan, o da babasın­da* o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den aklen Ebû Zür'anın, Ebû Hüreyre'den rivayet ettiği hadîs mânâ­sında     hdîstc bulundu.

 

321- (1303) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî' ile Ebû Dâvûd-u Tayâlisî, Şu'be'den, o da Yahya b- Husayn'-dan, o da ninesinden naklen rivayet ettiler ki, Yahya'nın ninesi- Veda haccında Peygamber (Sailalîahü Aleyhi ve Setîent) 'i traş olanlara üç, saçını kestirenlere bir defa duâ ederken işitmiş.

Vekî': «Veda haccında." dememiştir.

 

322- (1304) Bize Kuteybetü'bnu Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yâkûb yâni İbni Abdirrahmân El-Kaarî rivayet etti. H.

Bize Kuteybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hatim yâni İbni İsmail rivayet etti.

Bu râvilerin ikisi de Mûsâ b. Ukbe'den, o da Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etmişler ki, Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Seîlem) Veda haccında başını traş ettirmişdir.

İbni Ömer hadisini Buharı ile Ebü Dâvud; Ebû Hüreyre hadisini Buhâri «Hacc» bahsinde tahric etmişlerdir.

Bu bâbda Kütüb-i Sitte'de İbni Ömer, Ebû Saîd-ı Hudrî, Ümmü'l-Hıısayn ve İbni Abbâs (Radiyallahu anlı) hazerâtından rivayetler olduğu gibi îmam Ahmed b. Hanbel «Müsned»inde Ebü Meryem'den; İbni Ebî Şeybe,    Habeşî   b.   Cünâde 'den hadîsler rivayet etmişlerdir.

Resûlüllah (Saliatbhü Aleyhi ve Sellem)'m traş olanlara üç, saç kısal-tanlara bir defa olmak üzere nerede duâ ettiği ihtilaflıdır.

îbni Abdilberr'e göre : Hesaİü\\ah(Salkilahu Aleyhi ve Sellem) bu duayı Hudeybiye'de yapmıştır.

Nevevi ; «Sahîh ve meşhur kavle göre bu duâ Veda haccın-daydı.» diyor.

Kaadı îyâz: Aynı duayı iki yerde de yapmış olmasının ihti­mâlden uzak olmadığını söylemiştir.

Aynî: «Hadîslerin arasım bulmak için doğrusu Kaadı 'nın söylediğidir.» demektedir.

Filhakika babımız hadîsinde duanın Veda haccında, İbni İshâk'in Hz. îbni Abbâs 'dan rivayet ettiği bir hadîsde Hudeybiye'de yapıldığı bildirilmektedir.

Hattâbî diyor ki: «Ashâb-ı kiram !ın âdetleri baş­larında saç bırakmak ve saçlarını zînetlemekti, İçlerinde traş olanlar az­dı. Onlar, bunu bir nev'î şöhret addeder ve traş olmak kendilerine ağır gelirdi. Bu sebeple bir kısmı saçlarını kısaltmış, bir kısmı da traş olmuş­lardı. İşte Resulü]lah (SaUaîîahü A leyhi ve Setlem) 'in traş olanlara rahmet duasında bulunması nihayet ötekilere de acıyarak duayı umûmîleştir-mesi bundandır.»

Ashâb-ı kiram 'm: «Saçlarını kısaltanlara da!..* sözleri', mahzûf bir cümle üzerine ma'tûftur. Cümle: «Saçlarını kısaltanlara da rahmet buyur! de.» takdirindedir. Bu gibi atıflara atf-ı telkînî derler.

Ulemâ, Peygamber (Salîallatiü Aleyhi ve Setlem)'in traş olması hususun­da muhtelif cihetlerden söz etmişlerdir. Şöyle ki:

1- Acaba Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ne şekilde traş ol­muştur?

Bu bâbda Müs1im'in Hz. Enes'den rivayet ettiği bir hadis-de : «Resûlüllah (Salîalhhü Aleyhi ve Sellem) Mina'ya geldi, müteakiben cem­reye giderek orada taş attı. Sonra Mina'daki menziline döndü ve kurban kesti de berbere:

  Şuradan ol! diye evvelâ sağ tarafına, sonra sol tarafına işaret bu­yurdu. Sonra kesilen saçları halka vermeye başladı.» denilmiş; Tirmizî'nin yine Hz.  Enes'den rivayet ettiği bir hadîsde:

«Resûlüllah (Salîalhhü Aleyhi ve Sellem) cemre'de taşları atınca kurba­nını kesti, sonra berbere başının sağ tarafını gösterdi, berber orasını traş etti. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) t bu saçları Ebû Tâlha'ya ver­di, sonra başının sol tarafını berbere uzattı, o da traş etti. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)":

— Bu saçları halk arasında taksim et! buyurdular.» denilmiştir, Tirmizî   rivayetinin zahirine bakılırsa    Resûlüllah (Sallallahü

Aleyhi ve Sellem) 'in Hz. Ebû Tâ1ha'ya taksim etmek üzere verdiği saçları başının sol tarafından alınanlarıdır.

Başka bir rivayette sağ tarafının saçları dağıtıldığı bildirilmiştir.

Rivayetler bu şekilde muhtelif olunca hadîs ulemâsı dahî aralarını bulma hususunda ihtilâfa düşmüş, bâzıları tercihe giderek sağ tarafının saçları taksim edildiğini söylemiş; bir takımları bunun aksini iddia et­miş, bir takımları da rivayetlerin aralarını bulmağa çalışmıştır.

2- Hadîs-i şerif, bütün başı traş etmenin vücûbuna delâlet etmek­tedir. Çünkü Besûlüllah (Sallalkthü Aleyhi ve Sellem) öyle yapmış: «Hacc ibâdetlerinizi benden alın.» buyurmuştur,   tmam   Mâlik'in kavli bu ise  de  meşhur kavline  göre  başın  ekserisini  traş  etmek kâfidir. İmam   Ah'med'in bir rivayete göre traş olmak, abdest alırken başı meshetmek gibidir.

İkinci bir rivayete göre başın ekserisini traş etmek kâfidir. İmam A'zam başın dörtte birinin,   İmam   Ebû   Yû­suf   yarısının traş edilmesi îcâb ettiğine kaaildirler.

İmam Şâfiî 'ye göre baştan üç kıl traş etmek kâfidir.

3- Traş olmanın saç kısaltmaktan efdal olduğunu söyleyenler bu hadîsle istidlal etmişlerdir.

4- Cumhûr-u   ulemâ'ya göre insan saçı temizdir. Sahîh kavle göre   İmam   Şafiî 'nin mezhebi de budur.

Şâfiî1er'den Ebû Ca'fer-i Tirmizî bu hususta Hz. Şâfiî'ye muhalefet etmiş ve saç temizliğinin yalnız Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e mahsûs olduğunu, başkalarının saçları necis sayılacağını söylemiştir.

5- Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in saçları ve  diğer âsârı ile teberrük etmek caizdir.

Ulemâdan birçoklarının rivayetine göre Hâlidü'bnü Ve1îd (Radiyallahü anh) üzerinde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in saçından birkaç tel bulundururmuş. Bu sebeple nereye varsa kendisine fütuhat müyesser olmuştur.

6- Diri bir insandan saç almakta beis yoktur. Bâzıları insan sa­çının yere gömülmesi îcâb ettiğini, bunun en azından müstehab olduğu­nu söylemişlerse de, doğrusu birinci kavildir.

Râfiî'nin beyânına göre traş olurken sağ taraftan başlamak, son­ra sol tarafa geçmek, kıbleye karşı oturmak, traş bittikten sonra tekbîr almak ve saçları yere gömmek müstehabdır.

Mühibb-i Taberî traş olduktan sonra iki rek'ât namaz kılmayı traşın sünnetlerinden saymıştır. Bu suretle traşm sünnetleri beş olur.

7- Büyüklerin, yanlarındakine bir şey taksim ederken müsavata riâyet etmeleri gerekir.     Bununla beraber taksim esnasında bâzılarına fazla vermeyi îcâb eden bir sebep bulunursa tercîhde de beis yoktur. Ni­tekim Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem}, Hz. Ebü Tâ1ha  ile Ümmü Süleym'e saçının yansım tahsis buyurmuştur.

8- Resüllallah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i o gün kimin traş ettiği ihtilaflıdır. Buhâri'nin rivayetine göre   Ma'mer   b. Abdi11âh (Radiyalkthu anh) traş etmiştir.

Nevevî:   «Sahîh ve meşhur olan kavil de budur.» diyor.

Bâzılarına göre JUsûlul\ah(SaİlcUlahü Aleyhi veSellem) 'i traş eden zât: Hırâş   b.   Ümeyye 'dir.

Nevevî bu zâtı da rivayet etmiş, fakat Aynî 'nin şerhi Zeynüddîn   bunu söyleyenin vehme kapıldığını bildirmiş.

«Hıraş b. Ümeyye ResûlüMah (SallaHahü Aleyhi veSellem)'i Hudeybiye   günü traş etmiştir.» demiştir.

îbni Abdilberr dahî Hırâş (Radiyallahü anh) ;n terce-me-i hâlinde:

«Hudeybiye günü Resûlüllah (SaiMlahü Aleyhi ve Seltem)in ba­şını traş eden zât budur.» demektedir.

9- îmam   A'zam'a göre traşa berberin sağına gelen taraftan yâni traş olan kimsenin solundan başlanır.

Kirmanı, îmam Şafiî'ye göre traş olan kimsenin sa­ğından başlanacağını söylemiştir, tmam A'zam 'dan rivayet edi­len sahîh kavil de budur.

10- «Tevdîh» sahibi hacılar için traş zamanı,    fecrin doğmasıyla başlar. Bu kavil,   Mâlikîler'e göredir.

Bize göre bayram gecesinin yarısından sonra başlar^ sonu için mu­ayyen vakit yoktur. Kurban Bayramı günü Mina'da traş olmak efdaldır. Bir kimse traş olmayı te'hîr ederek memleketine git­se, orada traş olur ve hedy kurbanı gönderir. Traştan önce cimâ'da bu­lunursa yine hedy kurbanı lâzım gelir...» diyor.

Hanbelîler 'den îbni Kudâme (541-620)-: «Traş ol­mayı kurban günlerinin sonuna kadar te'hîr etmek caizdir. Daha sonra­ya bırakmak hususunda iki rivayet vardır. Böylesine kurban lâzım de­ğildir.» demiştir.

Atâ' ile Hanefiîler 'den Ebû Yûsuf ve Ebû Sevrin kavilleri de budur.

îmam Ahmed ile îmam A'zam'a göre traş olmayı te'hîr edene kurban lâzım gelir. Çünkü traş olmak hacc ibâdetlerinden mâdûttur.

Bu hususta te'hîrin azı ile çoğu müsavi olduğu gibi, yanılarak yahut kasten te'hîr arasında dahî fark yoktur.

Bir kimse hiç traş olmadan ihramdan çıkarsa İmam A'zamla İmam Muhammed, îmam Mâlik, Sevrî ve İshâk'a göre kurban kesmesi gerekir.

Tembih: Bu hadîsin Ebû îshâk rivayetinde: «Bize haber verdi.» diyen râvî Ebû Ahmed El-Celûdî fdir. Ebû îshâk İbrahim, hadîsi İmam Müslim 'den işitmediği için «Bize haber verdi.» tâbirini kullanamamış:    .

«Müslim b. Haccâc 'dan naklen.» demiştir. Ebû İshâk, Müslim'in kitabından üç yeri bizzat İmam Müslim'-den dinleyememiştir. Mezkûr üç yerden'biri burasıdır.

 

56- Kurban Bayramı Günü Sünnetin Evvela Taş Atmak, Sonra Kurban Kesmek, Sonra Traş Olmakdan   İbaret Bulunduğunu, Traş İşine Traş Olan Kimsenin Başının Sağ Tarafından Başlanacağını Beyan Babı

 

323- (1305) Bize Yahya b. Yahya' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hafs b. Gıyâs, Hişâm'dan, o da Muhammed b. Şîrîn'den, o da Enes b. Mâlik'-den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) Atina'ya varmış. Müteakiben cemreye giderek orada taş atmış. Sonra Mina'daki menziline gelmiş ve kurban kesmiş. Arkasından berbere:

— Al! diye evvelâ sağ tarafma, sonra sol tarafına işaret buyurmuş.

Bilâhare saçları halka dağılmaya başlamış.

 

324- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şey be ile İbni Nümeyir ve Ebû KÜreyb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Hafs b. Gıyâs, Hişâm'dan bu isnâdla rivayet etti. Ebû Bekir kendi rivayetinde:

«Berbere: Hâ! diyerek eliyle sağ tarafa şöyle işaret buyurdu. Mü-teâbiken saçlarını yanındakiler arasında taksim etti. Sonra berbere (ba­şının) sol tarafına işaret buyurdu, berber orasını da traş etti. Resûlüllah (SaUaltahii Aleyhi ve Sellem) , bunu Ümmü Süleym'e verdi.» dedi.

Ebû Küreyb'in rivayetinde ise râvi: «Sağ taraftan başladı ve saçları birer ikişer kıl olmak üzere halk arasında dağıttı. Sonra sol tarafa işa­ret buyurdu; bunda da öteki (taraf) gibi yaptı, sonra:

— Ebû Tâlha burada mı? diye sordu ve bu saçları Ebû Tâlha'ya ver­di.» demiştir.

 

325- (...) Bize Muhammedü'bnu'l-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdül'a'lâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm, Muhammenden, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etti ki Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) Cemre-i Akabede taş attıktan sonra develerin yanına giderek onları boğazlamış. Haccâm oturuyormuş, Resûlüllah (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem) eliyle basma işaret buyurmuş, o da sağ tarafını traş etmiş. Re­sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu, yanındakilere taksim etmiş. Sonra:

— Öbür tarafı da traş et! buyurmuş. Müteakiben:

— Ebû Tâlha nerede? diyerek, bunu da ona vermiş.

 

326- (...) Bize İbni EM Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân rivayet etti. (Dedi ki) : Ben, Hişâm b. Hassân'ı, İbni Şîrîn'd en, o da Enes b. Mâlik'den naklen haber verirken işittim; Enes (Raâiyalİahü anh)  şöyle demiş:

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selİem) , Cemrede taşlarını çttığı, kur­banını da keserek traş olduğu vakit (başının) sağ tarafını berbere uzat­tı, o da, onu traş etti. Sonra Ensâr'dan Ebû Tâlha'yı çağırarak bu saç­ları ona verdi. Bilâlure (başının) sol tarafını da berbere uzattı ve:

  Traş et! buyurdu, berber o tarafı da traş etti. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu saçları Ebû Tâlha'ya vererek:

  Bunları, halk arasında taksim et!  buyurdular.»

Bu hadîsi  Buhâri  «Kitâbü'l-Vudû'da tahrîc etmiştir.

Onun rivayetinde: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) başım traş ettiği zaman saçından ilk alan Ebû Tâlha olmuştu.» denilmektedir.

Kütüb-i sitte sahipleri, bu hadîsi Buhâri'ninkine uymayan bîr sened ve metinle tahrîc etmişlerdir.

Hadîsin bâzı rivayetlerinde Resûlüllah (Sallalîahii Aleyhi vt Sellem) 'in başından kesilen saçları Hz. Ebû Tâlha 'ya, bâzılarında ise Hz. Ümmü   Süleym'e verdiği ifâde olunmaktadır.

Bu rivayetler zahiren birbirine muhalif gibi görünseler de hakîkat-ta aralarında tenakuz yoktur.

Hadîslerin arasım bulmak için: «Ebû Tâ1ha'ya başının her iki tarafından kesilen saçları vermiş, Ebû Tâlha (Radiyallahü anh) bunların sağ taraftan kesilenlerin yine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in emriyle halk arasında tevzî etmiş, sol tarafından kesilenlerin de Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in emriyle zevcesi Ümmü Sü1eym'e vermiştir.» denilir.

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Hediye ve bağşış tevziî hususunda   Ashâb-ı   kiram arasında müsâvaata riâyet olunmuştur.

Fakat buradaki müsâvaat, bir hikmetten dolayı bâzılarına fazla bir şey vermeye münâfî değildir.

2- Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SellemYe uymak için,  başı  traş ettirmek sünnet veya müstehabdır.

3- Saç temizdir.

4- Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'in saçlarıyla teberrük ca­izdir.

5- Başkasının saçını almak caizdir.

 

57- Kurban Kesmeden Traş Olan Yahut Taş Atmadan Kurban Kesenler Babı

 

327- (1306) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâük'e, tbni Şihâb'dan dinlediğim, onun da îsâ b, Tâlha b. Ubeydillâh'dan, onun da Abdullah b. Amr b. As'dan naklen rivayet ettiği 9u h»4îıi okulıuu: Abdullah b. Amr şöyle demiş:

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem)\edk hac cin da kendisine halk (bilmediklerini) sorsunlar diye Mina'da halka karşı durdu. Derken bir adam gelerek:

  Yâ Resûlaüah! Hiç anlamadın, kurban kesmeden traş oluverdim! dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  Kurbanını kes, zararı yok! dedi. Sonra başka bir adam daha geldi ve:                       .

  Yâ Resûlallah! Hiç anlamadım, taş atmadan kurban kesiverdim! dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), ona da :

— At zarân yok!  buyurdular.»

Abdullah (Radiyallahü ahh) demiş ki: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SellemYe evvel ve âhirine sorulduysa, soranların her birine:

  Bunu yap; Zarar etmez! buyurdular.»

 

328- (...) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbnî Şihâb'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana İsa b. Tâlhate't-Teymî rivayet etti. Ken­disi Abdullah b. Amr b. As'ı şöyle derken işitmiş:

«Resû\ûU&h(SaUatlahü Aleyhi ve Sellem) devesinin üzerinde durdu; halk, kendisine suâl sormaya başladılar. Bâzıları:

  Yâ Resûlallah! Ben taş atmanın, kurban kesmekten önce oldu­ğunu bilmiyordum;  bu sebeple kurbanımı taş atmazdan önce kestim! diyor; Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) de :

— At; zararı yok!  buyuruyor; kimisi;

  Ben, kurban kesmenin, traş olmazdan önce olduğunu bilmiyor­dum, onun için kurban kesmeden traş oldum! diyor; Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de :

  Kes; zararı yok! Duyuruyordu.

O gün insanın unuttuğu veya bilmediği şeylerden birini diğerinden evvel yapmak gibi bir şey sorulup da Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in:

  Bunu yapın, zararı yok! sözünden başka bir şey söylediğini işit­medim.»

 

(...) Bize Hasenti'l-Hülvânî rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Ya'kûb ri­vayet etti. (Dedi ki) : Bize babam, Sâlih'den, o da tbni Şihâb'dan, Yûnus'un Zührî'den sonuna kadar rivayet ettiği hadîs gibi rivayette bu­lundu.

 

329- (...) Bize AKyyu'bnü Haşrem rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îsâ, İbni Cüreyc'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : İbni Şihâb'ı şunu söy­lerken işittim: Bana, Isâ b. Tâlha rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdullah b. Amr b. Âs rivayet etti ki Peygamber (SaİtaUahÛ Aleyhi ve Seltem), Kur­ban Bayramı günü hutbe okurken bir adam kalkarak yanma gelmiş ve:

  Yâ ResûlaIIah! Ben, filân ve filân işin filân ve filândan önce ya­pılacağını zannetmiyordum! demiş. Sonra bir başkası gelerek:

  Yâ Resûlallah! Ben filân işin filân ve filân işlerden önce yapı­lacağını   sanıyordum!   diyerek   bu   üç   şeye   işaret   etmiş.   Resûlüllah (SaUaikkü Aleyhi ve Sellem):

— Yap, zararı yok! buyurmuşlar.

 

330- (...) Bize, bu hadîsi Abd b. Humeyd de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Bekr rivayet etti. H.

Bana Saîd b. Yahya El-Emevî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bana ba­bam rivayet etti. Bunlar hep birden İbni Cüreyc'den bu isnftdla rivayet etmişlerdir. Muhammed b. Bekr'in rivayeti İsa'nın rivayeti gibidir. Yal­nız:

«Bu üç şey'e işaret etmiş.» sözü müstesna! O, bunu söylememiştir.

Yahya El-Emevî'ye gelince: Onun rivayetinde: «Kurban kesmeden traş oldum; taş atmadan kurban kestim!» ve benzeri cümleler vardır.

 

331- (...) Bize, bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyir b. Harb da rivayet ettiler. Ebû Bekir dedi ki: Bize İbnİ Uyeyne, Zührî'den, o da îsâ b. Tâlha'dan, o da Abdullah b. Amr'dan naklen rivayet etti. Ab­dullah şöyle demiş:

«Peygamber (SaîlaUahü Aleyhi ve Setiem)'e bir adam gelerek:

  Ben, kurban kfsmeden traş oldum! dedi.    Kesûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  Kes, zararı yok! buyurdu; adam:

  Ben, taşları almadan kurban kestim! dedi; ResûlUIIah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) :

— Taşları at, zararı yok!  buyurdular.»

 

332- (...) Bize İbnİ Ebî Ömer üe Abd b. Humeyd, Abdurrazzâk-dan, o da Ma'mer'den, o da Zührî'den bu isnâdla : «ResulüMalı (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ı Mina'da dişi bir deve üzerinde gördüm; ona bir adam geldi...» diye İbni Uyeyne hadîsi mânâsında rivayette bulundular.

 

333- (...) Bana Muhamnied b. Abdillâh b. Kuhzâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Alîyyu'hntı Ilasen, Abdullah V. Mübârck'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Muhanııncd b. Ebî Hafsa, Zührî'den, o da îsâ I».

Tâlha'dan o da Abdullah b. Amr b. Âs'dan naklen haber verdi. Abdul­lah şöyle demiş: «Ben, ResûlÜHah (Sallallahü Aleyhi ve Selletn)'den dinle­dim, kendisi bayram günü cemrede» dururken yanına bir adam geldi ve:

  Yâ Resûlallah! Ben, taşlarımı atmadan traş oldum! dedi. Resûlüllah   (Sallatiahü Aleyhi ve Sellem) :

  At, zararı yok ! buyurdu. Bir başkası gelerek :

  Ben, taşlarımı atmadan kur'ıan kestim! dedi. Kcsûlüllah (Sallallah  Aleyhi ve Sellem):

— Taşlarını at, zararı yok!   buyurdu. Bir başkası daha gelerek:

  Ben, taşlarımı atmadan, fceyt-i şerife giderek t&vâ£-ı ifâzamı yap­tım! dedi. ResûmUab (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (yine):

— Taşlarını at, zararı yok!  buyurdular. Hâsılı o gün kemlisine bir şey sorulup da :

«Yapın, zararı yok! demekten başka bir şey söylediğini görmedim.»

Bu hadîsi Buhâri «Kitâbu'1-İlim», «Kitâbü'1-Hacc» ve -Kitâ-bu'n-Nüzûr-da; Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbni Mâce «Kitâbü'l-Hacc»da muhtelif râvilerden tahrîc etmiş­lerdir.

Buhâri , bu hadîsi üç vecihle rivayet etmiştir. Birinci vecih, ResûlUUah (Sallallahü Aleyhi veSellem)''m veda haccındaki vakfesi;

îkinci vecih Hz.    Abdu11ah'in onu hutbe okurken görmesi;

Üçüncü vecih de ftesûMiUahfSaltallahü Aleyhi ve Sellem)'in devesi üze­rinde bulunması hakkındadır.

0  gün Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellefıı)'e sorulan şeylerden mu-râd : Şeytan taşlamak, kurban kesmek, traş olmak ve tavafa ait suâllerdir.

Kaadî îyâz'in beyânına göre Resûlülİa't (Saltatlahü Aleyhi ve SellemYin her suâle : «Yap, zararı yok!» diye cevap vermesi, ibâha mâ­nâsına alınmıştır.

(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'m bu emri: Bu işi, evvelce yaptığın gibi yapman câiidir.» Yahut:

Bunu her zaman yapabilirsin, günahı yoktur!» mânâsına gelir.

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Âlime, ayakta yahut yürürken veya dururken sual sormak câ-izdir.

2- Zaruretten dolayı hattâ zaruret,derecesini bulmayan bir ihtiyâç için hayvan üzerinde oturmak caizdir. Nitekim ResûlüIIah (Salİal'ahü Aleyhi ve Sellem)Eîendimiz, cemaata görünmek ve sesini duyurmak için hayvan üzerinde oturmuştur.

3- Hadîsde zikri geçen amelleri tertîb üzere yapmanın sünnet ve­ya vâcib olduğunda ihtilâf edilmiştir. îmam Şafii ile îmam Ahmed'e göre tertîb, sünnet; îmam A'zam ile İman Mâ1ik'e göre vâcibdir.

Kaadî İy âz diyor ki: «Ulemâ, bayram günü hacılara evvelâ cemre-i Akabe'de taş atıp, sonra tavaf etmenin sünnet olduğuna it­tifak etmişlerdir.»

Diğer ulemâ takdim te'hîr suretiyle yapılan fiillerin caiz olduğunu, bundan dolayı fidye lâzım gelmiyeceğini söylemişlerdir. Delilleri bu'ha-dîsdir. Çünkü hadîsdeki:

«Zararı yok!» sözü umûm ifâde eder. Atâ ', Tâvûs, Mücâhid, İmam Ahm'ed îshâk'in mezhebleri bu olduğu gibi îmam Şafiî 'nin meşhur olan kavli de budur. İman Şafiî 'nin bir kavline göre taş atmadan ve tavaf yapmadan traş olan hacıya kurban kesmek lâzım gelirse de bu kavli, Şâfiîye ulemâsı za>if bulmuşlardır.   Şafiîyye   ulemâsı:

«Tra| olmak, hacc ibâdetlerinden mâdût değildir.» demektedir.

Ne,vevî: «İmam A'zam ile îmam Mâ1ik'in ka­villeri de budur.» diyor.

Saîd b. Cübeyir,'Hasan-ı Bsri, îbrâhim Nehıî ve Katâde 'den rivayet olunduğuna göre zikri geçen fiil­leri tertîb üzere yapmayana kurban lâzım gelir. Bu kavil şâzz bir riva­yet olmak üzere Hz. İbni Abbâs 'dan rivayet olunmuştur.

Mâ.iirî,    İmam   Mâli k"in kavli hakkında tafsilât vermiş:

«İmam Ma1ik'e före bu fiilleri birbirinden Önce yapmak, fidye kâh etmezse de taç atmazdan önce traş olmak müstesnadır; böyle bir kimseye tenistir.

Kaadî, tavÜ-ı ilzayı ta; almadan önce yapmanın da aynı hükümde «idufunu söylemiştir.

Taf atmadan kurban kesene bir şey lâzım gelmiyeceği hususunda ve keza İMyenin vaeife olup olmaması için kasitle unutma arasında bir far> buiunnMrtbfı huadtunda ulemâ ittifak etmişlerdir. İhtilâf yalnız bu işde günah olup olmama mes'elesindedir.

İmam A'zam'a göre kurbah kesmeden traş olan kimseye kur­ban lâzım gelir. Hattâ hacc-ı kırana niyet etmişse iki tane kurban fkese-ee.'ttîr,

îmam Züfer'e göre böylesi üç kurban keser. Bunların biri kıran için, ikisi de kurban kesmeden traş olmanın cezasıdır.

îbrâhîm Nehai'ye göre kurban kesmeden traş olana bir kurban lâzım gelir.

Ebû Ömer îbni Abdilberr diyor ki : «Taş atmadan kurban kesene bir şey lâzım gelmeyeceği hususunda ihtilâf bilmiyorum. Ulemâ taş attıktan sonra traş olmadan tavâf-ı ifâzayı yapanlar hakkında ihtilâf etmişlerdir.

1bni Ömer böyle bir kimsenin Mina'ya dönerek traş ol­masına, sonra tekrar Mekke'ye giderek tavâf-ı ifâzayı yapması lü­zumuna kaailmiş.

Atâ ', Mâlik, Şafiî ve şâir fukahâya göre tavâf-ı ifâ'ayı yaparak traş olmak yahut saç kısaltmak kâfidir. Bundan dolayı bir şey lâzım gelmez.»

Hanefiîler'in delili 1bni Abbâs (Rıuiiyalhhü anh) ha­dîsidir. Bu hadîsde :

«Bir kimse haccına ait bir amelî vaktinden evvel veya sonra yaparsa, bundan dolayı kan akıtsın.» buyurulmuştur.

Hanefiî1er , Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyin «Zararı yok!» sözünü: «Yaptığınızdan dolayı size bir günah yoktur. Çünkü siz, bunu kasten değil; bilmeyerek yapmışsınızdır.» mânâsına te'vîl etmiş­lerdir. Nitekim Resûlüllah (Saiîaîîahii AleyhiveSellem)'e soran zâtın «Bil­miyordum.» demesi de bu te'vîli te'yîd eder.

Hz. Alî (Radtyallohü anh) 'dan rivayet edilen bir hadis-i şerif, bu dheti daha da tasrîh etmektedir.

Tahâvî'nin sahih bir isnâdla tahrîc ettiği bu hadisde şöyle de­nilmektedir: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Se!tem)'i haca esnasında bir adam kendisine suâl sorarak:

  Ben şeytan taşladım ve tavâf-ı ifâzamı yaptım, fakat unuttum da traş olmadım! dedi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  Traş oluver, zararı yok! luyurdu. Sonra bir adam daha gelere'c:

  Ben şeytan taşladım, traş oldum ama kurban kesmeye unuttum! dedi. Resûlüllah  (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) :

  Kurbanını kes, zararı yok! buyurdular.»

. Bu rivayet gösteriyor ki, Allah TeâU'nın bu zevattan affettiği gü­nah unutmaları ile bilmemelerinden ileri geliyormuş. Çünkü soranlar Bedevîdiler. Hac ibâdetlerini bilmiyorlardı. He^ûlülfah (SalMlahü Aleyhi ve Sellem) onlara unutmaları ve cehaletleri sebebiyle yaptıklarından do­layı günah olmadığını anlatmak istemiştir. Yoksa muradı: Bundan zzn-ra da bu şekilde hareket etmeniz mubahtır, mânâsına gelmez.

Hanef iiler 'in kavlini te'yîd eden başka rivayetler de vardır.

 

334- (1307) B»n» Muhanınıed h. Hâtinı rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Beliz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Tavus, İmhasından, o da İbni Abbâs'dan naklen rivayet etti ki, Peygamber (Satİallahii Aleyhi ve SellemYe kurban kesmek, traş olmak, taş atmak (ve bunlarda) takdim te'hîr yapmak hususunda suâller sorul­muş da :

«Zararı yoktur!» cevâbını vermiş.

Bu hadîsi Buhâri ve Nesâî hacc bahsinde tahrîc etmiş­lerdir. Takdim te'hirden murâd kurban kesmekle traş olmak ve şeytan taşlamak fiillerinde tertibe riâyet etmemektir. Re&ûlüUah (Sallallahü Aleyhi veSellem) bunda beis olmadığını beyan buyurmuştur. Tahâvî'ye göre bu sözde iki ihtimal vardır. Peygamber (Saltallahu Aleyhi ve Sellem) bunu ya kolaylık olmak üzere mubah kYİmıştir; binâenaleyh hacılar mez­kûr üç fiilden dilediklerini evvel, dilediklerini sonra yapabilirler. Yahut o gün yaptıklarından dolayı kendilerine bir günah olmadığını anlatmak istemiştir. Çünkü ashâb bunu kasden değil bilmeyerek yapmışlardı. Ya­pılan iş sünnete muhâlifdi. Hüküm bu ikinci ihtimâle göre verilmiştir. Yâni bilmeyerek hacc fiillerinde takdîm ve te'hîr yapanlar mazur sayıl­mışlardır. Bu kavli te'yîd eden rivayetler de vardır. îmam Züfer'e göre böylesi üç kurban keser. Bunların biri kıran için, ikisi de kurban kesmeden traş olmanın cezasıdır.

îbrâhîm Nehai'ye göre kurban kesmeden traş olana bir kurban lâzım gelir.

Ebû Ömer îbni Abdilberr diyor ki : «Taş atmadan kurban kesene bir şey lâzım gelmeyeceği hususunda ihtilâf bilmiyorum. Ulemâ taş attıktan sonra traş olmadan tavâf-ı ifâzayı yapanlar hakkında ihtilâf etmişlerdir.

1bni Ömer böyle bir kimsenin Mina'ya dönerek traş ol­masına, sonra tekrar Mekke'ye giderek tavâf-ı ifâzayı yapması lü­zumuna kaailmiş.

Atâ ', Mâlik, Şafiî ve şâir fukahâya göre tavâf-ı ifâ'ayı yaparak traş olmak yahut saç kısaltmak kâfidir. Bundan dolayı bir şey lâzım gelmez.»

Hanefiîler'in delili 1bni Abbâs (Rıuiiyalhhü anh) ha­dîsidir. Bu hadîsde :

«Bir kimse haccına ait bir amelî vaktinden evvel veya sonra yaparsa, bundan dolayı kan akıtsın.» buyurulmuştur.

Hanefiî1er , Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyin «Zararı yok!» sözünü: «Yaptığınızdan dolayı size bir günah yoktur. Çünkü siz, bunu kasten değil; bilmeyerek yapmışsınızdır.» mânâsına te'vîl etmiş­lerdir. Nitekim Resûlüllah (Saiîaîîahii AleyhiveSellem)'e soran zâtın «Bil­miyordum.» demesi de bu te'vîli te'yîd eder.

Hz. A1î (Radtyallohü anh) 'dan rivayet edilen bir hadis-i şerif, bu dheti daha da tasrîh etmektedir.

Tahavî'nin sahih bir isnâdla tahrîc ettiği bu hadisde şöyle de­nilmektedir: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Se!tem)'i haca esnasında bir adam kendisine suâl sorarak:

  Ben şeytan taşladım ve tavâf-ı ifâzamı yaptım, fakat unuttum da traş olmadım! dedi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  Traş oluver, zararı yok! luyurdu. Sonra bir adam daha gelere'c:

  Ben şeytan taşladım, traş oldum ama kurban kesmeye unuttum! dedi. Resûlüllah  (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) :

  Kurbanını kes, zararı yok! buyurdular.»

Bu rivayet gösteriyor ki, Allah TeâU'nın bu zevattan affettiği gü­nah unutmaları ile bilmemelerinden ileri geliyormuş. Çünkü soranlar Bedevîdiler. Hac ibâdetlerini bilmiyorlardı. He^ûlülfah (SalMlahü Aleyhi ve Sellem) onlara unutmaları ve cehaletleri sebebiyle yaptıklarından do­layı günah olmadığını anlatmak istemiştir. Yoksa muradı: Bundan zzn-ra da bu şekilde hareket etmeniz mubahtır, mânâsına gelmez.

Hanef iiler 'in kavlini te'yîd eden başka rivayetler de vardır.

 

334- (1307) B»n» Muhanınıed h. Hâtinı rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Beliz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Tavus, İmhasından, o da İbni Abbâs'dan naklen rivayet etti ki, Peygamber (Satİallahii Aleyhi ve SellemYe kurban kesmek, traş olmak, taş atmak (ve bunlarda) takdim te'hîr yapmak hususunda suâller sorul­muş da :

«Zararı yoktur!» cevâbını vermiş.

Bu hadîsi Buhâri ve Nesâî hacc bahsinde tahrîc etmiş­lerdir. Takdim te'hirden murâd kurban kesmekle traş olmak ve şeytan taşlamak fiillerinde tertibe riâyet etmemektir. Re&ûlüUah (Sallallahü Aleyhi veSellem) bunda beis olmadığını beyan buyurmuştur. Tahâvî'ye göre bu sözde iki ihtimal vardır. Peygamber (Saltallahu Aleyhi ve Sellem) bunu ya kolaylık olmak üzere mubah kYİmıştir; binâenaleyh hacılar mez­kûr üç fiilden dilediklerini evvel, dilediklerini sonra yapabilirler. Yahut o gün yaptıklarından dolayı kendilerine bir günah olmadığını anlatmak istemiştir. Çünkü ashâb bunu kasden değil bilmeyerek yapmışlardı. Ya­pılan iş sünnete muhâlifdi. Hüküm bu ikinci ihtimâle göre verilmiştir. Yâni bilmeyerek hacc fiillerinde takdîm ve te'hîr yapanlar mazur sayıl­mışlardır. Bu kavli te'yîd eden rivayetler de vardır.

 

 



[1] Sürevi.

[2] Sünâk b. VeKd El-Hanefî.

[3] Azatlılardandır. Medînelidir. Sahîbeyn râviierindendir,

[4] Humeyd b. Hilâl.

[5] Yezîd b. Abdfflah

[6] Hz, Zübeyr b. Avvâm'ın tonıolanudandır. Medînelİdir. Sahîheyn râvilerindeadir

[7] Bu da Hz. Zübeyir'in tonmudrj*. Sahöıeyndc yalnız bu hadîsi vardır.

[8] Muhammed b. Abdirrahman b. Abdiilafa

[9] Müslim h   Subeyh

[10] Kulfelidİr. (198) târihinde vefat etmiştir. Sahîheyn râvilerindendir

[11] Ebû Cafer Ahmed b.  Meri' b. Abdirmhmgn El-Bejavi (? — 244) Bagdafda yaşamıştır. Sahîheyn râvil erindendir. BuhSri'de yalnız bir hadîsi vardır

[12] Muhammed b. Münteşir b. Ecda' EI-Hemdâni: Kûfelidir. Mesrûk'un kardeşi oğludur. Sahtheyn râvilerindendir

[13] Medintli ensar-ı kirarudandır. Hz. Ebu Bekirin hilâfeti zamanında veaft .etmiştir.

[14] Künyesi Ebu'l-Fadldir. MÜslimin râvilerindendir

[15] Hz.  Talha'nm  âzatlısıdır.   Aslen  Medîne'Ii  olup  Irak'da  yaşamıştır.   Sahîhevn râvilerindcndir

[16] Harem dışı mânâsına gelir.

[17] Zeyd b. Cübeyr b. Harmele, Kûfe'Hdir Şahîheyn ravîlerindendîr

[18] Ebû Bekr Ubeydullah b. Abdiliâh b. Ömer, Hz. Ömer'in torunudur. Medîne'lidİr. Sahîheyn ravîlerindendir

[19] Sûre-i Bakara âyet 19

[20] EbÛYesâr  Abdullah b. Yesâr (    — 131) Mekke'l Ahnes b. Şureyk'in azadlmdır Kaderiyye mezhebinde İmiş. Sahîheyn ravîlerindendir.

[21] Abdurrahman b. Abdillâh el-Esbahânî: Kûfe'li azâdlılardandır. Sahîhayn  ravî-lerîndendir.

[22] Bu hadîsleri dayan bazı Avrupa müsteşrikleri islâma hüsran ederde «Müslüman larca bit, mukaddes hayvandır.» velvelesini koparmışlardır. Şapla şekeri ayıracak kadar aklı olanlar bu İdiâ ile îhrâmhnın bit öldürmemesi arasındaki farkı da anlarlar zaneaderim

[23] Alkametu bnü Ebî Alkame: Sahîhcyn ravîlerindendir. EbÛ Ca'fer'in hilâfetinin ilk zamanlarda vefat etmiştir

[24] Nübeyh b. Vehb el-Kâ'bî: HİcâzIıdır.- Müslim'in ravîlerindendir.

[25] Ebû Bişr Ca'fer b. Ebî Vabşiyye (70-120)'Basra'lıdır. Vâstt'U diyenler de vardır. Sahîhyan ravîlerindertdir,

[26] Müslim'in ravîsi Amr b. Hürmüz'den hacc hakkında hadîs rivayet etmiştir.

[27] Müslim'in ravîlerindendir. Hacc hakkında Saîd b. Cübeyr İle İkrime'den hadîs rivayet etmiştir

[28] EbÛ Abdillâh  Ismâîl  b.  Abdillâh:  (—-226)   Medîne'lidir.   tmanı  Mâlik'in   ki? kardeşi oğludur. Sahîhayn ravîlerindend

[29] Amr b. Dinar

[30] Ebû Şihâb  Mûsâ b.  Nâfi'  cl-Hüzelî:   Hadîs i'tibarîle  Küfe'Ii  saydı.   Sahîhayn ravîlerindendir

[31] Sûre-i Bakara âyet  125

[32] Sûre-i Bakara  âyet  158

[33] Ebû Hafs Ömer b. Hafs b. Ğıyâs: (   — 222) Kûfe*lidir

[34]  Sûre-i Bakara âyet 199

[35] Sûre-î Bakara âyet 196

[36] İbrahim b. MÛsâ Abdillâh b. Kays el-E$-arî: Kûfeli sayılır, ismini Peygamber (S.A,V.) koymuş ve kendisine bereket duasında bulunmuştur. Fakat ondan hadîs, rivayet etmemiştir.

[37] Ayyaş b.  Arar el-Amiri  et-'I emîmî:  Kûfelidir,   Müslim'in   lâviierîndendit

[38] Ebu'l-Anbcr Guneym b. Kays: Mısırcıdır.   Basra'lı   oldoğu da söylenir. Müslim'İn r.vîlerindendir

[39] Mckkel'ıiıi    Müslim'in   râ^ı

[40] Sıire-i Ahzâb 5>u 21

[41] Ebû  Huzeyme   yahud   Ebu'l-Abbâs   Veberatü'bnü   Abdirrahmân   el-Hârisî:   Kû-fe'ülerden sayılır. Sahîhayn   ravîlerindendir

[42] Ziyâd b. Feyrûz

[43] Ebu'n-Nu'mân Muhanımed b. -Scdûsî: (? — 24) Bu zâta Ârim derler, Sahîbayn râvîierindendir.

[44] Sûre-i Hacc âyet 33

[45] Abis b.  Rabîate'n-Nehaî:   Hz.  Öner iie   Hz.  Âişe'den  hadîs  rivayet  etmiştir. Sahîhayn râvîlerindendir

[46] Ma'rûf b.  Harrebûz  el-Mekkî:  Kureyş'in  âzâdlısıdır.   Müslim'in  râvîlerindendir.

[47] Süre-i Bakara âyet 158

[48] Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî: (164 — 214) Dört büyük mezhcb İmamından biridir. Aslen Mervez'Üdir. Sahîhayn râvîlerindendir

[49] Ebü Kudârne Ömer b. Hüseyn: Aişe hinti Kudâme'nin âzâdlısıdır. Bazıîaı: bunun Ömer b. Hüseyn değil, Ömer b. Aliy b. Hüseyn olduğunu söylemişlerdir.

[50] Abdullah b. Recâ' b. el-Mtisennâ (     — 219 Basra'İi âzâdhlardandır. Sahîhayn râvîlerindendir

[51] İbrâhîm b. Ukbete'bni Ebî Ayyaş: Hz. Zübeyr b. Avvâm oğullarının fızâdiısıdır Mcdİne'H sayılır.  Müslim'in  râvîlerİndendİr

[52] Mûsâ b. Ukbe'iıin kardeçidii. Bağdat'lt olup Al-ı Zübeyr b. Avvim'ın âzâdltsıdir

[53] Kûfe'lidir.  Peygamber (S.A.V.) zamanında küçük idi.  İbni Züboyr  zamanında Küfe valiliği yapmış; ve onun zamanında vefat etmiştir. Sanîhayn râvîlerindendir

[54] Salim b. Şevvâlr Mefcke'lidir. Müslim'in râvîlerindendir

[55] Yahya b. Yahya et-Tetnîmî: Kûfe'Udİr. Müslim'in  râvîlerindendir.

[56] Yahya b. Husayn el-ecelî: Müslim'in râvîlerindendir