2- Hacc İle Ömrenin Mikaadları Babı
3- Telbiye Sıfatı ve Vakti Babı
4- Medineliler'e Zü'l-Huleyfe Mescidi Yanında Îhrama Girmelerinin Emir
Buyurulması Babı
5- Telbiyeye Hayvanın Kalktığı Yerden Başlamanın Lüzumu Babı
Zü'l-Huleyfe Mescidinde Kılınacak
Namaz Babı
7 - Muhrimin İhrama Girerken Koku Sürünmesi Babı
8- İhramlıya Avcılığın Haram Kılınması Babı
9- Îhramlı İle İhramsızın Hillde
ve Haremde Öldürmesi Mendüb Olan Hayvanlar
11- Kan Aldırmanın İhramlıya Caiz Oluşu Babı
12- İhramlının, Gözlerini Tedavi Ettirebilmesi Babı
13- Îhramlının Başı Île Bedenini Yıkamanının Cevazı Babı
14- İhramlı Bir Kimse Öldüğü Vakit Yapılacak Muamele Babı
15- İhramlının Hastalık Gibi Bir Özürden Dolayı İhramdan Çıkmayı Şart
Koşmasının Cevazı Babı
16- Nifaslı Kadının Îhramı Nifaslı ve Hayızlı Kadının Îhram Îçin
Yıkanmalarının Müstehab Oluşu Babı
18- Hacc İle Ömrede Mut'a Yapmak Babı
19- Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in Haccı Babı
Geri Kalan Ahkamından Bazıları da Şunlardır:
20- Arafat'ın Her Tarafı Vakfe Yeri Olduğunu Bildiren Hadisler Babı
22- Îhramdan Çıkmanın Nesih ve Haccı Tamamlamanın Emir Buyurulması
Hakkında Bir Bab
26- Muhasara Sebebiyle İhramdan Çıkmanın ve Hacc-ı Kıranın Cevazını Beyan
Babı
27- Hacc-ı İfrad ile Hacc-ı Ömreyi Beraber Eda Babı
28- Hacc İçin İhrama Girerek, Mekke'ye Gelen Kimseye Lazım Olan Tavaf ve
Sa'y Babı
29- Beyti Tavaf Edip, Sa'y Yapana İhramda Kalmak ve Hille Çıkmamak Lazım
Galdiği Babı
30 — Haccın Mütası Hakkında Bir Bab
31- Hacc Aylarında Ömrenin Cevazı Babı
32- İhrama Girerken Hedy Kurbanına Nişan Takmak ve Sırtına Alamet Çizmek
Babı
34- Peygamber (Sallatlahü A îeyhi ve Seîlem) 'in Telbiyesi Île Hedyi Babı
35- Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Setiem)in Ömrelerinin Sayısını ve
Zamanını Beyan Babı
36- Ramazanda Yapılan Ömrenin Fazileti Babı
39- Tavaf İle Ömrede ve Haccın İlk Tavafında Ramelin Müstehab Oluşu Babı
41- Tavafda Hacer-i Esved'i Öpmenin Müstehab Oluşu Babı
44- Sa'yin Tekerrür Etmediğini Beyan Babı
46- Arafe Günü Arafat'tan Mina'ya Giderken Telbiye ve Tekbir Getirilmesi
Babı
52- Cemre Taşlarının Fiske Taşı Kadar Olmasının Müstehab Görülmesi Babı
53- Taş Atmanın Müstehab Vaktini Beyan Babı
54- Cemre Taşlarının Yedi Adet Olacağını Beyan Babı
55- Traş Olmayı, Saç Kısaltmaya
Tercih, Saç Kısaltmanın da Caiz Olduğunu Beyan Babı
57- Kurban Kesmeden Traş Olan Yahut Taş Atmadan Kurban Kesenler Babı
Hanef îiyye
ulemâsından Kemâl ibni Hümam (788-861) «Fethül-Kadîr» nâm eserinde hacc bahsine
mukaddime ile başlamıştır:
«Ebeveyninden birisi
hizmetine muhtaç olup da haccına razı olmayan kimsenin hacca gitmesi
mekruhtur. Hizmetine muhtaç değilse gidebilir. Anne, baba bulunmadığı zaman
dedelerle nineler de anne, baba hükmündedirler. Borçlu olan bir kimsenin,
ödeyecek malı yoksa hacca ve gazaya gitmesi mekruh olur. Meğer ki, alacaklısı
izin vermiş ola. Alacaklının izni ile borçluya kefil olan varsa, ikisinin de
iznini almak gerekir. İzinsiz kefîl olmuşsa hacca gitmek için yalnız
alacaklıdan izin ister.
Sefere çıkacak olan
kimse hacc için değil de çıkacağı zaman hususunda müşaverede bulunur, Zîra bu
suretle hareket etmesi hayırdır. Keza bu hususta Allah'a istihare yapmalıdır.
İstiharenin sünneti Kâfirûn ve îhlâs sûrelerini okuyarak iki rek'at namaz
kılmak ve Peygamber (Sallallahü AleyhiveSellem)''den nakledilen maruf:
(Yâ Rabbi, sana, tenin
ilminle istihare ederim... ilâh...) duasını okumaktır.
Hâkim'in Peygamber
(Salkdlahü Aleyhi ve Sellem) 'den tahrîc ettiği bir hadîsde:
(Allah Teâlâ, Allah'a
istihare yapmak, Adem oğlunun saadeti, Allah'a istihareyi terketmek Âdem oğlunun
şekâveti cü m I esindendir.) buyurulmuştur.
Bundan sonra tevbe, hâlis
niyet, hakkı hukuku edâ, dargın bulunduğu ve muamele gördüğü herkeslerhelâllaşmakla
işe başlamalı. Helâl nafaka toplamaya çalışmalıdır. Çünkü haram nafaka ile
yapılan hacc makbul değildir. Maamafih gaspedilen bir nafaka ile hacceden
kimseden farz yine de sakıttır' Haccın sakıt olmasıyla kabul edilmemesi
arasında münâfaat yoktur.
Hacc kabul edilmediği
için sevap yerilmez, fakat âhirette haccı ter-kedenler gibi ceza göı-mez.
Hacca gidecek kimseye
unuttuğunu hatırlatacak, başı sıkıldığı zaman kendisini sabıra davet edecek
âciz kaldığında yardımına koşacak iyi bir arkadaş mutlaka lâzımdır.
Bu arkadaşın ecnebi
olması, bâzı sülehâya göre kat'î rahîme sebep olmamak için akraba olmasından
evlâdır. Hammala taşıyacağı yükü göstermeli, izni olmaksızın ona
gösterdiğinden fazla yük yüklenmemelidir.
Hacc seferini ticâret,
riya, şöhret ve iftihar gibi şeylerden azade tutmalıdır. Bundan dolayıdır ki,,
ulemâdan bâzıları mahmele binmeyi ke-rîh görmüşlerdir.
Bâzılarına göre
ticâret ve emsalinden azade olmak şartıyla mahmele binmek mekruh
değildir.
Deveye binmek
efdâldır. Merkep üzerinde haccetmek mekruhtur. Kudreti olan kimse için yaya
gitmek, hayvana binmekten efdâldır.
Hacca giden kimse
ahlâksızlık etmemeli, lâzım olan edevatı satın alırken fiat düşünmemeli, nafaka
hususunda başkalarıyla ortak olmamalıdır.
Hacc arkadaşlarının
her gün birinin yiyeceğini beraberce yemeleri helâldir.
Hacc yoluna Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e uyarak perşembe günü çıkmalıdır. Bu mümkün
değilse ayın ilk pazartesi günü sabahleyin çıkmalıdır.
Aile efradı ve
dostlarıyla vedalaşarak helâllaşmah ve hayır dualarını istemelidir. Bu
maksatla onların ayağına gitmeli, hacdan dönüşte onlar da evine gelerek
kendisini istikbâl, etmelidir.
Tirmizî'nin rivayetine
göre îbni Ömer (Radiyallahû anh) Hz. Kazea'ya: Şunu söylemiş:
(Ben Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Seilem)'\ şöyle
buyururken işittim (lokman hekim demiş ki:
— Allah'a bir şey
emânet edilirse, onu korur.
Ben de senin dînîni,
emânetini ve son amellerini Allah'a emânet eyler, sana selâm ederim.)
Hacıyı teşyi' eden
dahî veda ânında ona:
(Allah'ın hifz-u
emanetinde ol, Allah sana takva ihsan etsin, kötülüklerden seni ırak eylesin,
günâhını af buyursun, gittiğin her yerde sana hayırı göstersin.) demelidir.
İbni Sünnî'nin. Hz. Ebû Hüreyre'den rivayetine göre Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) :
Sefere çıkmak isteyen
kimse geride bıraktıklarına :
— Seni kendisine
bırakılan emânetleri zayi' ermeyen Allah'a emânet ederim, desin.) buyurmuşlardır.
Ulemâdan bir cemâat,
yola çıkan hacıyı onunla beraber yürüyerek kendisine duâ etmek suretiyle teşyi'
etmeyi müstehâb görmüşlerdik
İbni Abbâs
(Radiyaîlahûanh)'dan rivayet olunduğuna göre kendileri hacca giderken
Resûlüllah (Sallallohü Aleyhi ve Sellem) onları baki denilen kabristana kadar
yürüyerek teşyi' etmiş ve uğurlarken :
— (Besmele ile gidin,
Ya Rabbi! Bunlara yardım eyle,) buyurmuştur.
Yola çıkarken evinden
bir parça sadaka vermeli, seferin iptidasında dahî sadaka vermelidir.
Verilecek sadaka en
azından bir kişi doyuracak kadar olmalıdır. Zira bu sadaka selâmete sebeptir.
Evinden çıkarken :
— (Ya Rabbî, sapmaktan
ve sapıtmaktan, yanılmaktan veya yanıltılmaktan, zulmetmekten veya
zulmolunmaktan, cchillik etmekten veya bana cahillik edilmekten sana
sığınırım.) demelidir.
îbni Abbâs
(Radiyatlahûanh)'d&n rivayet olunduğuna göre Resûlüllah (Sallallahü A leyhi
ve Sellem) sefere çıkmak istediği vakit:
— (Ya Râbbî, yolda
arkadaş sensin, ailem hakkında yerimi tutacak da sensin. Ya Râbbî, yolda zayi'
olmaktan ve dönüşte boynu bükük kalmaktan sana sığınırım. Ya Râbbî, bize,
yolumuzu kısalt seferimizi kolaylaştı r.) buyururmuş.
Ebû Dâvud, Peygamber
(Sallallahü Aleyhive Settetn)'den şu*ha-dîsi rivayet etmiştir: Bir adam evinden çıkarken:
— (Bismillah! tevekkeltü alellah, lâ havle ve
lâ kuvvete illâ bİllah) derse, kendisine;
— (Sana hidâyet verildi, kifayet olundu ve
korundun.) denilir, şeytân ondan
uzaklaşır., ilâh...
.
. Eserlerde vârid
olmuştur ki, bir kimse yola çıkmazdan önce Âyetü'1-Kürsiyi okursa, evine
dönünceye kadar başına hiç, bir belâ gelmez
Bâzılarına güre Liî1âf sûresini okumak da böyledir. .
Taberâni 'nin
rivayetine göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— (Bir kimse yola çıkmak İstediği vakit ailesi
nezdinde kılacağı iki rek'at namazdan daha faziletli bir şey bırakmaz.)
buyurmuştur.
Yola çıkan kimse evinin
kapısına vardığında Kadir sûresini okumalı, vâsıtaya bineceği zaman besmele çekmeli,
bindiğinde Müs1im'in rivayet ettiği şu hadîsi okumalıdır:
(Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir sefere çıkarken hayvanının üzerine yerleşti
mi uç defa tekbir alır, sonra :
— Bize, bunu ve derip topladığımız şeyleri
müsahhar kılan Allah'a teşbih ederim. Biz, ancak Rabbimize dönenleriz. Ya
Rabbî, senden, bu seferimizde hayır ve takva, amel nâmına da senin razı
olduğunu dileriz. Yâ Rabbî, bize, bu seferimizi asan eyle. Ondan sonra da bizi
tâatindan ayırma. Yâ Rabbİ, seferde arkada; ve ailede yerimize kalan sensin. Yâ
Rabbî, seferin meşakkatinden, boş elle dönmekten, mal ve aile hususunda kötü â
ki betten sana sığınırım, derdi.
Döndüğü vakit yine
bunları söyler ve şunu ilâve ederdi:
— İşte dönüyoruz. Tevbekârız, âbidiz, Rabbimize
hamdederiz.)
Sefere çıkan kimse bir
yere vardığında:
(Yâ Rabbî, Senden, bu
yerin ve burada bulunan her şeyin ha yırı m diler, bu yerin şerri ile
ahâlisinin ve bunda bulunan her şeyin şerrinden sana sığınırım.) demeli.
Bir yerde konakladığı
zaman dahî:
— (Yâ Rabbî! Beni
mübarek bir yere İndir. Sen, misafir konuklayan-lann en hayırlısısm.) duasını
okumalı, yükünü indirdiği anda dahî:
— (Bismillah!
tevekkeltü Alellâhi. Allah'ın tam kelimelerinin hepsiyle, hiç bir kusursuz
yarattığı mahlûklarının şerrinden ona sığınırım. Âlemler içinde Nuh'a selâm
olsun. Yâ Rabbî! Bize, bu menzilin ve onda bulunan her şeyin en hayırlısını
ihsan eyle. Bu yerin ve ihtiva ettiği her şeyin şerrinden bize sen kâfi gel.)
demeli.
Oradan çekilirken de :
— (Bize, dönüşümüzde
ve inişimizde afiyet ihsan eden Allah'a ham-dolsun. Yâ Rabbî! Bizi bu
menzilimizden nasıl sağ salim çıkardınsa, başka menzile de öylece emin olarak
ulaştır.) duasını okumalıdır.
Gece olduğu vakit Ebû
Dâvud 'un rivayet ettiği şu hadîsdeki duayı okumalıdır:
(ResGlüllah (Saîlalîahü Aleyhi ve Sellem) sefere çıkar da
akşam olursa:
— (Ey toprak, benim de
senin de Rabbimiz Allah'dır. Senin ve sendeki her şeyin, üzerinde debeliyen
her canlının şerrinden Allah'a sığınırım. Arılanın yılan ve akreplerin, bu
beldede sakin olanların ve babalarla çocukların şerrinden de Allah'a «(ğınınm.)
buyururdu...»
Kemâl îbn'i Hümmâm'in
mukaddimesinden aldığımız kısım burada bitti.
Hacc: Lügatta: Muazzam
bir şeyi kasdetmektir.
Bu kelimeyi hacc ve
hicc şeklinde okumak caizse de meşhur olan kıraati hacc'dır.
Bazıları iki kıraat
arasında fark görmüş, hacc şeklinde okunduğu zaman kasdetmek, hicc okunursa
hacıları mânâsına geldiğim söylemişlerdir.
Şer'an hacc: Dînin
erkânından bir rüknünü edâ etmek için Kabe-i Muazzama'yı ziyaret kasdetmektir.
Bu tarifin içinde kelimenin lügat mânâsı da mevcuttur.
Anlaşılıyor ki, ulemâ
haccın şer'i mânâsını tarif ederken lügat mânâsının te'sîri altında kalmış,
ismi bir tarif yapmışlardır. Hakikatte hacc yalnız bir kasidden ibaret değildir.
Onun için Kemâl îbni Hümâm : «Zahire göre hacc, tavaf,. vakfe ve evvelce niyet
gibi efal-i mahsûsadan ibarettir. Hacc deyince hatıra gelenler de bunlardır,
sırf kasit değildir.» demiştir.
Haccın sebebi Kâbe-i
Muazzama’dır. Bu sebep tekerrür etmediği için hacc da vakti hâli olan müslümana
ömründe bir defa farz olur. Sair ibâdetler böyle değildir. Onların sebepleri
tekerrür ettiği için ibâdetler de tekrar tekrar farz olur. Meselâ namazın
sebebi vakitlerdir. Vakitler her gün beş defa tekerrür ettiği için namaz da her
gün beş defa farz olmuştur.
Şartları iki kısımdır:
1) Vücûbunun
şartları: Hür, âkil, baliğ ve müslüman olmaktır. Kölelerle delilere, baliğ
olmamış çocuklara ve gayri müslimlere hacc farz değildir.
Hattâ bir kimse
müslüman olmazdan evvel zengin iken müslüman-lığı kabul ettikten sonra fakir
düşse haccetmesi farz değildir. Fakat müslüman olan bir kimse zengin iken hacca
gitmeyip, sonradan fakir düşse üzerinden hacc borcu sakıt olmaz. Çünkü bu
ibadet kudret-i mümekkine ile farz olmuştur. Böyle bir kudretle farz olan
ibâdetler, o kudret elden gitse bile zimmette sabit kalırlar.
Zekât gibi bâzı
ibadetler kudret-i müyessire denilen bir derece daha müsamahalı bir kudretle
farz kılınmışlardır. Kudret-i Müyessirenin devamı şarttır. Binâenaleyh üzerine
zekât farz olan bir kimse onu vaktinde vermeyip sonradan fakirlerse zekât
sakıt olur. Bu cihet usûl-i fıkıh ilminde tafsilatı ile beyân olunmuştur.
2) Edasının
şartları: Müslüman olmak, ihrama girmek, zamân-ı mahsus ve mekân-ı mahsus gibi
şeylerdir.
3)
Rükünleri: Mezhepler arasında
ihtilaflı olmakla beraber ta-vâf-ı ziyaret, Arafat'da vakfe
gibi şeylerdir.
4)
Vâcibleri: Mikaatda ihrama girmek, Arafât'da vakfeyi güneş kavuşuncaya kadar
uzatmak, Müzdelife'de vakfe yapmak, sai
yapmak, şeytân taşlamak, traş olmak veya saç kısaltmak ve uzaktan gelenler
için tavafa sader işidir.
Bunlardan maada hacc
fiilleri sünnettir.
Haccın ne zaman farz
kılındığı ihtilaflıdır. Hicretin beşinci, altıncı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu,
onuncu yıllarında farz kılındığını söyleyenler bulunmuştur. Hicretten önce
farz kılındığını iddia edenler bile olmuşsa da bu kavil şâzzdır.
Kurtubî'ye göre sahîh
olan kavil hicretin 9. yılıdır.
Hacc: Kitap, sünnet ve
icmâ'-ı ümmetle sabit olmuş muhkem bir farzîdır. Bundan dolayıdır ki, onu inkâr
eden dinden çıkar. Kitaptan delili:
«Yoluna gücü
yetenlerin beyti haccetmeleri Allah için insanların boynuna borçtur.» [1]
âyet-i kerîmesidir.
Haccın farz olduğuna
ümmetin bütün ulemâsı ittifak etmişlerdir.
Sünnetten delili:
Meşhur İmam ve îslâm hadîsi ile bahsimizde görülecek hadîslerdir.
1- (1177)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki): Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim, onun
da tbni Ömer (Radiyalîahüanhüma)''dan naklen ı i vay e t ettiği şu hadîsi
okudum: Bir adam Resûlüllah (Saîlaitahü Aleyhi ve Sellem)'e ihramhnın ne gibi
elbise giyebileceğini sormuş da, Resûlüllah (Sallalhhu Aleyhi ve Sillem):
«Gömlek, sarık, don,
bornoz, mest giymeyin. Ancak biriniz ayakkabı bulamazsa o zaman mest giysin.
Ama mestleri topuktan aşağısından kessin. Safran veya alaçehre çiçeği ile
boyan mı? hiç bir elbise giymeyin.» buyurmuşlar.
2- (...) Bize Yahya b.
Yahya ile Amru'n-Nâkıd ve Ztiheyr b. Harb hep birden İbni Uyeyne'den rivayet
ettiler. Yahya (Dedi ki) : Bize Süf-yân b. Uyeyne Zührî'den, o da Sâiim'den, o
da babası (Radiyallahû anh) dan naklen haber verdi. Babası şöyle demiş:
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e:
— «İhramlı ne giyecek?» diye soruldu.
ResûlüIIah (Sattallahil Aleyhi ve Seîtem):
— «Ihromlı : Gömlek, kavuk, bornoz, don, a la
çehre yahut safranla boyanmış elbise ve mest giyemez. Ancak ayakkabı bulamazsa,
o başka. O zaman mestleri topuklarından aşağı düşecek şekilde kessin.» buyurdular.
3- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Abdullah b. Dinar'dan
dinlediğim, onun da İbni'Ömer (RadiyaUayü anhürha) 'dan naklettiği şu hadîsi
okudum: İbni Ömer şöyle demiş: ResûlüIIah (SalUıllahü Aleyhi ve Sellem)
ihramlımn safran veya alaçehre çiçeği ile boyanmış elbise giymesini yasak etti
ve
«— Kim ayakkabı
bulamazsa mest giysin. Ama onları topuklardan aşağı kessin,» buyurdular.
Bu hadîsi Buhâri
«Hacc» bahsinde bir-iki yerinde ve -Kitâ-bul-Iibâs» ile «Kitâbu's-Salât-da, Ebû
Davû'd, Nesaî ve İbni Mâce «Hacc»
bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.
Ulemânın beyânına göre
Hadîs-i Şerif, Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) *in bedi' ve vecîz
sözlerinden biridir. Çünkü kendisine hacca niyet eden bir kimsenin neler
giyebileceği sorulmuş, cevaben filân ve filân şeyleri giymeyiniz, buyurmuştur.
Bu suretle cevâptan, hadîsde zikri geçen şeylerin giyilmiyeceği, onlardan
maada her şeyin giyilebileceği anlaşılmıştır.
Giyilemiyecek şeylerin
tasrih buyurulması evlâdır. Çünkü bunlar mahduttur. Giyilecek şeyler ise çok
olup, münhazır değildir.
Nevevî diyor ki:
«Ulemâ bu hadîsde zikri geçen şeylerin ihram halinde giyilemiyeceğine ittifak
etmişlerdir. ResûlüIIah (Saîlallahü Aleyhi ve SeHem) gömlek ve don ile o mânâda
olan dikişli ve bedeni sımsıkı saran her şeyin giyilemiyeceğine işaret
buyurduğu gibi kavuk ve bornoz ile dikişli veya dikişsiz başı örten her şeye
hattâ sargıya tenbih buyurmuştur. Sargıya ihtiyâcı olan hacı, onu sarar, fakat
fidye vermesi îcab eder.
Mestlerle, ayaklan
örten her şeyin ihram halinde giyilmesi yasak olduğunu ifade buyurmuştur. Bütün
bunlar erkeklere mahsûstur.
Kadına gelince: Dikişli veya dikişsiz her şeyle, yüzünden
maada bütün bedenini örtmesi mubahdır. Fakat ne ile olursa olsun yüzünü örtmesi
haramdır.
Ellerini eldivenle
örtmesi ulemâ arasında ihtilaflıdır. Şafiî 'nin bu hususta iki kavli vardır.
Esah kavline göre ihrâmlı bir kadının eldiven giymesi haramdır.
Besûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) alaçehre ve safranı zikretmekle bu mânâdaki şeylere yani
güzel koku sürünmeye işaret buyurmuştur. İhram hâlinde erkek ve kadın bütün
hacılara her nev'i koku sürünmek haramdır. Lâkin meyve ve çiçek gibi şeyleri
koklamak haram değildir. Zira bu gibi 'şeyler kokulanmak maksadıyla
kullanılmazlar.
Ulemânın beyânına göre
hacca niyet eden kimseye zikri geçen şeylerin haram kılınması onu refah
halinden uzaklaştırmak huşu* ve mezellet sıfatıyla vasıflandırmak içindir.
Hacı, bütün hacc
müddetince ihramlı olduğunu hatırlayacak, bu suretle daha ziyâde zikir ve
ibâdetle meşgul olacak, kendini murakabe edecek, ibâdetini koruyacak, haram
olan şeylerden sakınacak, ihram elbisesiyle ölümü, kefeni ve kıyamet gününde
insanların yalınayak baş açık huzûr-u ilâhiye çıkacaklarını hatırlayacaktır.
Koku sürünmenin ve
kadınlara yaklaşmanın haram kıhnmasındaki hikmet, dünya ziynetleriyle, dünya
lezzetlerinden ve refahtan uzak kalarak bütün düşüncesini uhrevî maksatlara
tahsis etmektir.»
Vers: Yalnız Yemen'de
yetişen san bir çiçektir. Elbise boyamakta kullanılır.
Safran dahî sarı
bir-çiçektir. Arap memleketlerinde yetişmez.cümlesindeki *Iâ» kelimesi nâfiye
ve nahiye olabilir. Nâfiye olduğu takdirde dâhil olduğu fi'li muzâri' merfû,
nahiye olduğuna göre meczûm okunur.
Hadîsin son cümlesinde
«giymeyiniz» fiilinin muhataplarında kadınlar da dâhildir. Bu cümleden önce
giyilmesi yasak edilen şeyler erkeklere mahsûstur.
1) Hacca
niyet eden kimsenin dikişli elbise, serpuş, eldiven ve dikişli ayakkabı
giymesi, haramdır.
Niyet ederken üzerinde
bu gibi elbise bulunanlar onları çıkarırlar.
Bâzıları elbiseyi
yararak çıkarmak îcab ettiğine kaail olmuşlarsa da cumhura göre yarmadan
başından çıkarmak caizdir.
îmam A'zam, îmam Mâlik
ve İmam Şâfi î-'-nin mezhepleri de budur.
Gömleği giymeden
sarınmak caizdir.
2) Mest
giymek caiz olabilmek için konçlarını kesmek şarttır. Yalnız îmam Ahmed'e göre
kesmeden de giyilebilir.
Atâ'dan da böyle bir
kavü rivayet olunmuştur.
3) Bazıları
îbni Ömer (Radtyallahûanh) hadîsinin men-sûh olduğunu iddia etmişlerdir.
4)
İbnü'l-Cevzî ile diğer birtakım ulemâ
îbni Ömer hadîsinin mevkuf mü
yoksa merfû mu olduğunda ihtilâf etmişlerdir. Maamafih hadîs ulemâsı bu hadîsin
merfû olduğunu söylemiş, mevkuf rivayetinin şâzz olduğunu bildirmişlerdir.
5) Hadîsin
zahirine bakılırsa safran ve vers gibi şeylerle boyanmış elbise giymenin mutlak
surette memnu olduğu anlaşılıyor.
Rivayete nazaran îmam
Mâlik'e koku sürünmüş, fakat rüzgârla kokudan eser kalmamış elbisenin hükmü
sorulmuş, Hz. îmam:
«Safran veya versile
boyanmamışsa bunda bir beis yoktur. Mekruh olan boyayı içmiş elbise giymektir.»
demiştir.
îmam Şafiî'ye göre
'elbise ıslandığı vakit koku salacak sekilide boyanmışsa giymesi caiz
değildir. Yalnız rengi kalan elbise hakkında İmâraü'l-Haremeyn iki kavil rivayet etmiştir.
Şâfiîler'den Râfiî : «Sahîh olan kavle göre yalnız renk muteber
değildir.» diyor.
Hanefiîler'e göre
yıkandıktan sonra silkmekle rengi dağılmayan elbiseyi ihramda giymekte beîs
yoktur. Bu kavil Saîd b. Cübeyr, Atâ1 b. Ebî Rabah, Hasan-ı Basrî, Tavus,
Katâde, îbrâhim Nehaî, Sevrî, îmam Ahmed,
îshâk ve Ebû Sevr 'den de
nakledilmiştir.
Bâzılarına göre
elbiseyi yıkayıp sildikten sonra dikkat edilecek cihet koku salmamasıdır.
Muteber olan kavil de budur.
Elbisenin yıkandıktan
sonra boyası yayılmasa bile kokusu çıkmamış-sa giyilmesi memnudur. Çünkü
kokması, koku veren şeyin orada kaldığına delildir.
6) Hacca
gitmeyen kimseler safran veya v.s. ile boyanmış elbise giyebilirler. Çünkü
Peygamber (SalUtlîahü Aleyhi ve Seîîem) hadîsdeki beyanâtını ihramlı kimsenin
ne giyebileceği suâline cevâp olarak ifâde buyurmuştur. Binâenaleyh ihrama
girmeyenler mezkûr eşyayı giyebilirler.
Aynî diyor ki:
«Üstadımız Zeynüddîn, versin koku sayılıp sayılmadığı hususunda ulemânın
ihtilâf ettiğini söylemiştir.
Îbnü'l-Arabî'ye göre vers
(Alaçehre) koku değildir. İbnü1 Arabî : (Vers koku olmasa da onun güzel bir
kokusu vardır. Peygamber'(Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) bununla hâlis kokudan ve
kokuya benzer şeylerden kaçınılmasını anlatmak istemiştir.) demiştir.
Râfiî:
(Söylenildiğine göre alaçehre Yemen'in en güzel kokularındanmış.) demektedir.
Nevevî'nin sözü dahi
alaçehrenin koku sayıldığını andırıyor.»
4- (1178)
Bize Yahya b. Yahya ile Ebu'r-Rabî' Ez-Zehrâni ve Ku-teybetü'bnü Said hep birden
Hammad'dan rivayet ettiler. Yahya dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd, Amr'dan, o da
Câbir b. Zeyd'den, o da İbni Abbâs (Radtyallahüanhüma)'dan naklen haber verdi.
İbni Abbâs şöyle demiş : Ben, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den
işittim, hutbe okurken, ihramlıyı kastederek:
«Don giymek, gömlek
bulamıyana, mest giymek de ayakkabı bulamı-yana, caizdir.» buyuruyordu.
(...) Bize
Muhammed b. Beşşâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammedi yani İbni Ca'fer
rivayet etti. H.
Bana Ebû Gassân
Er-Râzi de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Behz rivayet etti. Bu râvilerin
ikisi de dediler ki: Bize, Şu'be, Arar b. Dinar'dan bu isnadla rivayet etti ki
Amr, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i Arafat'da hutbe okurken dinlemiş
ve bu hadîsi anlatmış.
(...) Bize
Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Stif-yân b. Uyeyne
rivayet etti. H. Bize Yahya b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyin
haber verdi. H.
Bize Ebû Küreyb dahî
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki', Stifyân'-dan rivayet etti. H.
Bize Aliyytt'bnü
Haşrem de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsa b. Yûnus, tbni Cüreyc'den rivayet
etti. H.
Bana Aliyyü'bnü Hucr
dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail, Ey-yûb'dan rivayet etti.
Bu'râvilerin hepsi Amr
b. Dinar'dan bu isnadla rivayette bulunmuşlardır. Şu'be'den maada hiç biri
«Arafât'da hutbe okurken» kaydını zik-retmemişlerdir.
Bu hadîsi Buhâri
«Kİtâbu'1-Hacc- ile «Kitâbu'l-Iibâs«da, Tirmizl, Nesaî ve İbni Mâce
«Kitâbu'l-Hacoda muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Ayakkabı bulamayan
için mest giymenin caiz olduğu burada mutlak olarak zikredilmişse de bu mutlak
yukardaki mukayyed hadîse ham-ledilmiştir. Yani «Ayakkabı bulamayan kesik
konçlu mest giysin.» demektir.
Nevevî diyor ki:
«Ulemâ bu iki hadîs hakkında ihtilâf etmişlerdir, îmam Ahmed'e göre mestleri
konçlarını kesmeden giymek caizdir. Delili bu hadîsle bundan sonra gelen Câbir
hadîsidir.
Hanbeliyye ulemâsı
İbni Abbâs hadîsinin — yukardaki— İbni Ömer hadîsini neshettiğini söyler ve
mestleri kesmenin mal israfı olacağını iddia ederlermiş.
tmam Mâlik, Ebû Hanîfe,
Şafiî ve Cumhûru u1emâ'ya göre konçlarını kesmeden mest giymek caiz değildir.
Delilleri bundan
evvelki İbni Ömer (Radiyallahû anh) hadîsidir. Onlara göre îbni Abbâs ile
Câbir hadisleri mutlaktırlar. Binâenaleyh onlan koncu kesik mest mânâsına
hamletmek îcab eder. Zira mutlak mukayyede hamledilir.
Mevsuk olan râvinin
ziyâdesi makbuldür. .
Hanbeliyye ulemâsının
(Mal israfıdır.) iddiaları doğru değildir. Çünkü mal israfı memnu husûsatta
olur. Şerîatın emrettiği şey, israf olamaz.
Ayakkabı bulamadığı
için mest giyen hacıya fidye lâzım gelip gel-miyeceği mes'elesi de
ihtilaflıdır.
îmam Mâlik,
İmam Şafiî ve onlara muvafakat eden diğer ulemâya göre
fidye lâzım değildir. Zira lâzım olsa Peygamber (SaUtûlahil Aleyhi ve
Sillem) onu bildirirdi.
İmam A'zam ile diğer
Hanefîiyye ulemâsına göre fidye lâzımdır. Nitekim başını traş ettirmeye muztar
kalan hacı traş olur, fidye de verir.
Cumhûr-u ulemâ'ya göre
ihramlı bir kimse gömlek bulamadığı zaman yalnız don giyebilir.
tmam Mâlik bunu tecviz
etmemiştir. Çünkü İbni Ömer hadîsinde bu mes'ele zikredilmemiştir.
Nevevî diyor ki:
«Doğrusu mubah olmasıdır. îbni Ömer hadîsinde buna dair hüccet yoktur. Çünkü o
hadîsde Resûlüllah (SaüalîaJıü Aleyhi ve Seîlem) gömleğin bulunduğu hali zikretmiş,
Îbni Abbâs ile Câbir (Radtyaîtahû anh). hadîslerinde ise bulunmadığı hâli beyân
buyurmuştur.
Câbir hadîsi şudur:
5- (1179)
Bize Ahmed b. Abdillah b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki): Bize Züheyr rivayet
etti. (Dedi ki): Bize Ebu'ı-Zübeyr, Câbir (Radiyallahû anh) 'dan naklen rivayet
etti. Câbir şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Setlem) :
«Her kim ayakkabı
bulamazsa iki mest giyiversİn. Gömlek bulamayan da don giysin.» buyurdular.
6- (1180)
Bize Şeybân b. Ferrûh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hem-mâm rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ata' b. Ebî Rabah, Safvân b. Ya'Ia b. Ümeyye'den, o da babası
(Radiyallahûanhyd&n naklen rivayet etti. Babası şöyle demiş:
Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) Ci'râme'deyken yanma cübbe giymiş bir adam geldi. Cübbenin
Üzerinde halûk denilen esans kokusu yahut sarılık eseri vardı. Bu zât:
— «ömremi yaparken ne şekilde hareket etmemi
emredersin?» diye sordu. (O sırada) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Setlem)'e
vahiy indirildi de üzerine bir elbise örttüler.
Yâ'lâ : «Peygamber
(SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'i kendisine vahiy nazil olduğu vakit görmeyi pek
arzu ederdim.» dedi. Bunun üzerine (Hz. Ömer) «Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'i vahiy indirildiği zaman görmek mi arzu ediyorsun?» diyerek elbisenin
kenarım kaldırdı. Peygamber (SallallahüAleyhi veSellemyi gördüm, bir horultusu
vardı. —Kavi diyor ki: Zannederim Yâ'lâ — genç deve horultusu gibi dedi.
Yâlâ demiş ki:
«Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) açıldığı zaman:
— ömreyi soran zât nerede
kaldı ? diye sordu. Ve ona :
— Elbisenden sarılığın eserini • Yahut halûkun
eserini - yıka. Cübbemî çıkar, hocanda ne yaptınsa örn ren de de onu yap,
buyurdular.»
7- (...)
Bize ibni Ebi Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Amr'dan, o da Atâ'dan,
o da Safvân b. Ya'la'dan, o da babasından naklen rivayet etti. Babası şöyle
demiş : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ci'râme'deyken yanma bir adam
geldi, ben de Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in yanında bulunuyordum.
Adamın üzerinde mukattaat denilen biçilmiş bir cübbe vardı. Adam halûka
bulanmış idi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e:
— «Ben ömreye niyet
ettim, üzerimde bu cübbe var. Halûka bulanmış haldeyim.» dedi. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona:
— «Haccetmiş olsan ne yapardın ?» diye sordu, o
zât:
— «Üzerimden bu elbiseyi çıkarır ve bu halûku
bedenimden yıkardım.» dedi. Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) :
— «Haccetmiş oltan ne
yaparsan. Ötmende de onu yap.» buyurdular.
8- (...)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi fci) : Bize İsmail b. İbrahim rivayet
etti. H.
Bize Abd b. Humeyd de
rivayet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Bekir haber verdi, tsmâil ile
Muhammed: Bize tbni Cüreyc haber verdi, demişlerdir. H.
Bize Aliyyu'bnü Haşrem
dahi rivayet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi ki): Bize îsa, tbni Cüreyc'den
naklen haber verdi. (Demiş ki): Bana Ata' haber verdi, ona da Safvan b. Yâ'lâ
b. Ümeyye haber vermiş k: Yâ'lâ, ÖmerüTmü Hattâb (Radiyçllahû anh) 'a:
— «Nebiyyullah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem)'i
kendisine vahiy indirilirken bir görsem.» diyormuş. Peygamber (Salîallahü
ileyhi ve Seltem), Ci'-râne'de bulunduğu sırada üzerine bir elbise ile gölge
yapılmış. Yanında ashabından bazı kimseler bulunuyormuş. İçlerinde Ömer de
varmış. Derken Resûlüllah (Saltallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yanına yünden bir
cübbe giymiş ve kokuya bulanmış bir adam gelerek:
— «Yâ Resûlüllah, kokuya bulandiktan sonra bir
cübbe içinde Öm-reye niyet eden bir adam hakkında ne buyurursun*» demiş.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
bir müddet ona baktıktan sonra sükût etmiş. Müteakiben kendisine vahiy
gelmiş. Ömer eliyle Yâ'lâ b. Ümeyye'ye:
«Gel!» diye işaret
etmiş. Yâ'lâ gelmiş. Başını örtünün altına sokmuş. Bir de bakmış ki Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in (mübarek) yüzü kıpkırmızı olmuş. Bir
müddettir horluyor, sonra açılmış ve:
— «Demin bana ömreyi
soran zât nerede kaldı ?» demiş. O zât
aranarak getirilmiş. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SHlem):
— «Üzerindeki kokuyu
üç defa yıka, cübbeye gelince onu çıkar, sonra haccederken ne yaparsan, ömrende
de onu yap.» buyurmuşlar.
9- (...)
Bize Ukbetü'bnü Mükrem El-Ammi ile Muhammed b. Kâfi' rivayet ettiler. Lâfız
İbni Râfi'indİr. (Dediler ki) : Bize Vehb b. Cerir b. Hâlim rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Saf-Hâzim rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize babam rivayet etti, (Dedi ki): Kays, Atâ'dan, o da Safvân b. Yâ'lâ b.
Ümeyye'den, o da babası (Radiyallahü anh) dan naklen rivayet ederken dinledim.
Peygamber (Sallallahü Ateyhi ve Sellem), Ci'rane'deyken yanına bir adam geldi,
bu zât ömreye niyet etmişti. Saçını sakalını sarıya boyamış ve bir ctibbe
giymişti.
— «Yâ Resnlallah! Ben, ömreye niyet ettim.
Hâlim gördüğün gibidir.» dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Seller.): dir.» dedi. Bunun Üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyh: ve Sillem):
— «Üzerinden cübbeyi
çıkar, san boyayı da yıka. Haccetmiş olsan ne yapacaksaydın, Ömrende de onu
yap.» buyurdular.
10- (...)
Bana İshak b. Mansûr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Ali Ubeydullah b.
Abdilmecîd haber verdi. (Dedi ki) : Bize Rabâh b. Ebî Maruf rivayet etti. (Dedi
ki) : Atâ'yı şunu söylerken işittim: Bana Safvân b. Yâ'lâ, babası (Radiyaltahü
anh) 'dan naklen haber verdi. Babası şöyle demiş:
Resûlüllah (SallalUthü
Aleyhi ve Selîem) 'in maiyyetinde bulunuyorduk, yanına cübbe giymiş bir adam
geldi, Cübbenin üzerinde halûk (denilen esans) eseri vardı. Bu zât:
— «Ya Resûlallah! Ben, ömreye niyet ettim. Ne
yapmalıyım?» diye sordu. Resûlüllah
(Salîallahü Aleyhi ve Sellem) sükût buyurdu,
ona cevap vermedi. Kendisine
vahiy indirildiği zaman Ömer onu örter* gölgelen di-rirdi. Ömer (Radiyaîlahü anh) 'a dedim ki:
— «Ben, Hesûlû\lah(Sallallahü Aleyhi ve
Seltem)'e vahiy indirildiği vakit başımı onunla beraber elbisenin altına
sokmak isterim.»
Peygamber (Salîallahü
Aleyhi ve Sellem) 'e vahiy nazil olunca Ömer (Radiyallahü anh) onu elbiseyle
örttü. Ben de yanına gelerek başını onunla birlikte elbisenin altına soktum.
Ve Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve SeUem)'e baktım. Açıldığı vakit:
— «Demin ömreyi soran zât nerede kaldı?» diye
sordu. O zât kalkarak Resûlüllah
(Salîallahü Aleyhi ve Sellem)'m yanma geldi. Peygamber (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) :
— «Sırtından cübbeni çıkar, özerinde bulunan
halûk eserini de yıka, Haccetmiş olsan ne yapacaksan ömrende de onu yap.
buyurdular.
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbu'1-Hacc» ile «Kitâbu Fedâiü'1-Kur'ân»m bir-iki yerinde ve «Kitâbü'l-Meğazi»de,
Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesaî «Kitâbu'1-Hacc »da ayrıca Nesaî «Kitâbu
Fedâili'l-Kur'ân»da muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.
Cî'rane:
Tâif'le Mekke arasında bir yerdir. Mekke'ye daha yakındır. Bu kelimeyi
«Ciirrane» şeklinde okuyanlaj* da olmuştur.
Fakat birinci kiraatı
daha fasih ve meşhurdur.
Resûlüllah (Salîallahü
Aleyhi ve Sellem)'e gelen zatın ismi malum değildir. Buhâri 'nin bir rivayetinde bir bedevi
olduğu kaydedilmiştir.
Bazıları Tartuşi
tefsirinden bu zâtın Atâ' b. Ümeyye olduğunu nakletmişlerdir. Bu takdirde
hadîsi rivayet eden Hz. Yâ'1â b. Ümeyye'nin kardeşi demek olur.
«Tevdih» sahibi : «Bu
zâtın Amr b. Sevvâd olması caizdir. Çünkü Kaadı îyâz'ın (Kitâbu'ş-Şifâ) adlı
eserinde Hz. Amr *dan rivayet ettiği bir hadîste Amr
(Radiyaltahü anh) :
Ben, Peygamber
(SalktlUthü Aleyhi ve Selletn) *in yanına halûk sürünerek geldim de :
— «Alaçehre aIaçehre, 'kokuyorsun, at bunu at,
buyurdu. Elindeki bir kamışla karnımı dürttü. Canımı acıttı... ilâh...»
demektedir. Lâkin bu Amr mezkûr kıssaya yetişmiş olamaz. Çünkü kendisi 1bni Vehb'in arkadaşıdır.» diyor.
Fakat «Tevdîh»
sahibinin bu tahmininin doğru olmadığı anlaşılmıştır. Zîra şifâ hadîsindeki
râvînin ismi Amr b. Sevvâd değil, Sevvâd
b. Amr 'dır.
Halûk: Safran
v.s. den mürekkep bir nev'i esansdır.
Ömre: Küçük
hacc demektir ki, tavafla saiden ibarettir. Senenin her mevsiminde
yapılabilir. Yalnız Arafe ile onu takib eden dört gün zarfında ömre yapmak
mekruhtur. Çünkü o günler hacc günleridir.
Mukattaat:
Biçilmiş kaftan ve cübbe demektir. Bedene göre biçilmiş olması kelimenin
mârfâsmda dâhildir.
Gelen zâtın kokuya
bulanmış olması, elbisesiyle bedenine şâmildir. Bulanmak tâbirinden de
anlaşılıyor'ki, süründüğü koku çokmuş. Resûlül-lah (SallalUıhü Aleyhi ve
Sellem) in :
«Haccetmiş olsan ne
yapacaksan, örn rende de onu yap.» buyurması, ashâb.ı kiram'in hacc fiillerini
daha evvelden bildiklerini gösterir.
İbnü'l-Arabî diyor ki:
«Galiba Araplar câhîliyet devrinde haccettikleri vakit elbiselerini çıkarır,
ihram halinde koku sürünmekten kaçınırlar, fakat ömre yaparken bu hususta daha
müsamahalı davramr-larmış.
Peygamber (Saîlalîahü
Aleyhi ve Sellem) hacc'la ömrenin bu babda bir olduklarını haber vermiştir.
İbni Battal'e göre Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) :
— «Haccederken ne gibi dualar okur, zikirler
yaparsan, Umrede de ayni şekilde
hareket et. Zîra bu hususta hacc ile ömre müşterektir.» demek istemiştir. Nevevî'nin kanaati da
budur.
Hz. Ya'1â'nin
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i vahiy halinde görmek isteyerek
başını onun örtüsünün altına sokması ve Hz. Ömer'in buna müsaade etmesi,
Yeygamber(Sallallahü Aleyhi ve Seüem) 'in bu gibi şeylere müsaade buyurduğunu
bildiklerine hamlolunur. Zira vahiy halini müşahade eden kimsenin imanı artar.
ResÛlüllah (Sallaltahü
Aleyhi ve Seîlem) 'in vahiy halinde kızarması ve horuldaması, vahiyin şiddet ve
sıkletinden dir. Hattâ vahyin şiddetinden bazen avazının çıktığı kadar
seslendiği rivayet olunmuştur.
1) örtünmüş
bir kimsenin darılmayacağı bilinirse, örtüsünü kaldırarak ona bakmak hattâ
başını örtüsünün altına sokmak caizdir.
2) Müftü bir
me s'elen in hükmünü bilmezse onu öğreninceye kadar cevâp vermeyebilir.
3)
Kur'ân-ı Kerîm'de beyan edilmeyen bazı
ahkâm ha-dîsden alınır.
4)
ResÛlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) soran zata fidye emretme-miştir.
İmam Şafii, Sevrî,
Ata', îshâk, Dâvud-u Zahirî ve bir rivayette İmam Ahmed b. Hanbel bu hadîsle
istidlal ederek:
«Bir kimse ihram
halinde bilmeden memnu olan bir elbise giyse fidye vermesi îcab etmez. Unutan
kimse dahi bu hükümde dâhildir, demişlerdir.
İmam A'zam ile Müzeni
'den bir rivayete göre hacca niyet eden bir kimse kasden veya unutarak başını
veya yüzünü bütün bir gün örterse fidye vermesi îcab eder.
Bir günden az örterse
sadaka verir.
İmam Mâlik 'den bir
rivayete göre istifade için başını Örter yahut uzun zaman başı veya yüzü
örtülmüş olarak devam ederse fidye vermesi gerekir.
5) Elbiseyi
kokudan temizlemek için mübalağa göstermek icab eder.
6) îhramlı
bir kimsenin üzerinde dikişli elbise bulunursa çıkarması îcab eder. Elbiseyi
yarmak veya parçalamak lâzım değildir.
İbrahim Nehaî ile
Şa'bi'ye göre başını örtmüş sayılmamak için elbiseyi başından çıkarmak caiz
değildir. Bu kavil Hz. Ali (Radtyâllahüanh) ile Hasan-ı Basrî Ve Ebû
Kılâbe'-den rivayet olunmuştur.
Ali (Radiyallahü anh)
'dan gömleğin parçalanarak çıkarılacağı da rivayet olunmuştur.
7) îhrâma girerken (yâni haçça niyet ederken) koku sürünerek onu ihramdan sonra dahi devam
ettirmenin caiz olup olmayacağı ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bâzıları bunu
mekruh görmüş ve menetmişlerdir.
îmam Mâlik ile
Hanefîiler 'den Muhammed b. Hasen
bunlardandır.
Ashâb.ı kiram 'dan
Ömer, Osman, tbni Ömer ve Osman b. Ebi'l-Âs (Raâtyailahûaııhûm) ile Atâ' ve
Zührî 'nin mezhepleri de budur.
Diğer birtakım ulemâ
ihrama girerken koku sürünmeye cevaz vermişlerdir.
îmam A'zam'la İmam
Şafiî 'nin mezhepleri de budur. Delilleri Hz. Âişe hadîsidir. Mezkûr
hadîsde Âişe
(Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)"ı ihrama girdiği vakit haremi için, hillt çıktığı vakit hilli için
beyti tavaf etmezden önce ellerimle kokuladım.» demiştir.
Onlara göre Hz. Ya'1â
hadîsinde Peygamber (Sallaîîahü Aleyhi veSeîlem) 'in soran zâta üzerinde
bulunan eşyayı yıkamasını emir buyurması safran süründüğü içindir. Erkeklere,
safran sürünmek yasak edilmiştir.
Diğer bir cevaplan da
şudur: Ya'1â (Radiyalîahü ank) kıssası Ct'r&ne'de geçmiştir. Bu vak'a
bil'ittifâk hicretin 8. yılında geçmiştir. Hz. Aişe hadîsi ise Hicretin 10.
yılında Haccetü'1-Vedâ'da şeref sâdır olmuştur.
Kaide İcabı en son
vârid olan hadîsle amel olunur.
11- (1181)
Bize Yahya b. Yahya ile Halef b. Hişâm, Ebu'r-Rabî' ve Kuteybe hep birden
Hammad'dan rivayet ettiler. Yahya dedi ki:
— Bize Hammad b. Zeyd,
Amr b. Dinar'dan, o da Tâvus'dan, o da İbni Abbâs (Radiyallayü a/ı&ümaj'dan
naklen haber verdi. İbni Abbâs şöyle demiş:
«ResûKillah
(Satlaltahü Aleyhi ve Settem) Medîneliler için Zü'1-Hulefie'-yi, Şam'lılar için
Cuhfe'yi, Necidliler için Karnü'l-Memazili Yemenliler için Yelemlem'i m ika a d
tayin etti ve:
— Bunlar, o yerler
halkı İle oradan geçen ve hacc ile ömre yapmak isteyen başka yerler halkı için
mikaaddırlar. Bu yerlerden daha yakın olanlar, bulundukları yerlerden ihrama
girerler. Daha yakın olanların hükmü de böyledir. Hattâ Mekkeliler Mekke'den
ihrama girerler, buyurdu.»
12- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Âdem rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Tavus,
babasından, o da İbni Abbâs (Radiyallahü anhüma) 'dan naklen rivayet etti ki,
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selİcm) Medîneliler için Zu'I-Huleyfe'yi,
Şamlılar için Cuhfe'yi, Necidliler için Karhü'l-Menâzili, Yemenliler için de
Yelemlem'i mikaat tayin etmiş ve:
— «Bu mikaadlar, o
yerler halkı ile hacc ve örn rey i niyet edip, buralardan geçen bütün başka
yerler halkı İçin mi itaattir. Bundan daha yakın, olanlar bulundukları yerden,
hattâ Mekkeliler Mekkeden ihrama girerler.» buyurmuştur.
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbu'l-Hacc»ın bir-iki yerinde, Nesaî dahi «Kitâbü'l-Hacc»da muhtelif
râvüerden tahrîc etmişlerdir.
Mevakit:
Mikaat'ın cem'idir.
Mikaat:
Muayyen vakit demektir. Fakat burada mekân için istiare edilmiştir. Binâenaleyh
hacca niyet edilmek için durulan yer mânâsına gelir.
İhram:
Hakikatta hörmete girmek, demektir. Burada ondan murad:
Husûsi hürmetleri
iltizâm etmektir. Bu hürmetleri iltizâm haccın şartıdır. Ancak şartın sübûtu,
niyetle sabit olduğundan hacca niyet ederek telbiye getirmeye ve dikişsiz
elbise giymeye ihrama girmek, denilir.
ResûlflUah (SallaUahü
Aleyhi ve Setten*) dünyanın dört taralından hacca gelenlerin nerede ihrama
gireceklerini bu hadîs-i şerîfde tâyin buyurmuştur.
Medîneliler'in Mikaatı
Zü'Huleyfe 'dir. Bu yer Mekke ile Medine arasında olup Medîne'ye dört mil,
Mekke'ye ise ikiyüz mile yakın mesafededir. Vaktiyle burada bir ağaç varmış»
Resûlüllah (Satfallahü Aleyhi ve Sellem) oraya iki mescid bina etmişdir.
Zü-'l-Huleyfe
Medîneliler'in mikaatı olduğu gibi başka memleketlerden olup da oradan geçen
hacıların dahi mikaatıdır.
Şam11ar'in mikaatı
Cuhfe'dir. Cuhfe denize altı mil mesafede bir köy olup, Mısır1ı1arla
Mağrip1i1er'in de mikadıdır. Mekke'ye üç konak, Medine.i Münevvereye sekiz
konak mesafede bulunmaktadır.
Necid1er'in mikaatı
Karnü'1-Men azil 'dir. Bu yer Mekke'ye iki konak mesafededir. Mikaatlar içinde
Mekke'-ye en yakın bu olduğu söylenir.
Necid: İç
Arap yarımadasının şimal ve garp taraflarını kaplayan geniş bir yerdir. Üç
taraftan çölle sarılı, yalnız bir taraftan Hicaz ve Yemen'e açıktır.
Karnü'l-Menâzii'e bazı
rivayetlerde yalnız «Kara» denilmiştir. Burada «Karnü'l-Menâzil» diye tasrîh
edilmesi, aynı ismi taşıyan iki yer bulunduğu içindir. Bunlardan biri bir
yokuşun aşağısında, diğeri yukarısında bulunmaktadır. Aşağıdakine Karn-ı Menâzi1
, yukardakine Karn-ı Seâ1im , derler.
Seftlib: Tilkiler,
demektir. Mezkûr ismin bu yere verilmesi, orada çok tilki bulunduğu içindir,
derler.
Hadîslerde umumiyetle Karn-ı Menâzil 'den bahsedilir.
Yemenliler'in mikaatı Yelemlem'dir.
Yelemlem, Mekke'ye iki konak mesafede bir dağdır. Bu dağ Tihâme dağlarından maduttur.
Dünyanın neresinden
olursa olsun hacca gelenler hangi mikaattan geçerse orada ihrama girerler.
Beyân edilen
mikaatların içinde yani Mekke tarafından yaşayanlar, bulundukları yerden ihrama
girerler. Mıkaatlara gitmeleri şart değildir. Fakat ihrama girmeden evlerinden
çıkamazlar.
Mekkeliler'in ihram
yeri Mekke-i Mükerreme ise de ömre yapmak isterlerse hille yani şer'an beyân
edilen hududa çıkmaları îcab eder.
1) Ulema
herkesin evinde mi yoksa mikaatda mı ihrama girmesinin efdal olduğunda ihtilâf
etmişlerdir.
îmam Malik, îmam Ahmed
ve İshak'a göre mikaatta ihrama girmek efdaldır. Delilleri bu hadîstir.
Sevr!, İmâm A'zam(îmam
Şâfi) ve diğer birçok ulemâya göre mikaatlarda ihrama girmek bir ruhsattır.
Herkesin evinde ihrama girmesi ef daldır. Delilleri: Ashâb-ı kira m'in
fiilleridir.
Sahabeden tbni
Abbâs.îbni Mes'ud, îbni Ömer (Radiyalîahü anh) hazerâtı ile başkaları mikaata
varmadan ihrama girmişlerdir. Onlar sünneti elbet de herkesden iyi bilirler.
Zahiri1er'in kaaidelerine göre ihramın ancak mikaatdan caiz olması îcab eder.
tbni Abdi1berr İmam
Ma1ik'in mikaattan evvel ihrama girmeyi kerih gördüğünü söylemiştir. Zira
Ashâb-ı ki râmdan Hz. Ömer (Radiyallahiianh) İmrân b. Husayn (Radiyalîahü adh)
'in Basra'dan ihrama girmesini, Osman b. Affân (Radiyalîahü anh) dahi Hz.
Abdullah b. Âmir'in mikaatdan önce ihrama girmesini tasvib etmemişlerdir.
Buhâri'nin ta'likine
göre Hz. Osman , Horasan 'dan, Kirman 'dan, -Hasan-ı,. Basrı ile Ata dahi uzak
yerlerden ihrama girmeyi kerih görmüşlerdir.
Îbni Bezîza bu hususta
ulemâdan üç kavil nakledildiğini söyler. Birinci kavle göre Mikaat dışında
ihrama girmek mutlak surette her yerde caizdir.
îkinci kavle göre:
Mikaat dışındaki her yerde mutlak surette mekruhtur.
üçüncü kavle göre, uzak
yerlerde caiz, yakın yerlerde caiz değildir.
îmam A'zam ile îmam
Şafiî: «İktidarı olan kimsenin bu mikaatlardah evvel ihrama girmesi efdaldır.»
demişlerdir.
Hz. Ali, Îbni Mes'ûd;
îmran b. Husayn îbni Abbâs ve îbni Ömer hazerâtının mikaatlara uzak yerlerde
ihrama girdikleri sahîh rivayetlerle sabit olmuştur.
Hattâ Ümmü Selem
etRadiyaltahüanhy^n rivayet olunduğuna göre kendisi:
«Ben, Resûlüllah
(SalUtliahüAleyhi ve Sellem): Her kem Beyt-i Makdisden ömre için ihrama girerse
günahları affolunur.» buyururken1 İşittim.» demiştir.
Bu babda başka
hadîsler de vardır.
Zahirîler 'den İbni
Hazm : «Hiç bir kimsenin hacc veya ömre için mikaattan evvel ihrama girmesi
helâl değildir. Mikaat-tan evvel ihrama girip de mikaattan geçen kimsenin jıe
ihramı vardır, ne de hacc ve ömresi. Meğer ki, mikaata vardığında ihramını
yenilemeyi niyet etmiş ola. Bu caizdir, o zaman ihramı tam olur.> demiştir.
2) 1mam
A'zam'a göre Mekke'ye girmeye niyet etsin etmesin, mikaatlardan birini ihramsiz
olarak geçmek caiz değildir.
Kurtubî diyor ki:
«Mekke'ye hacca niyet etmeksizin girmek isteyen bir kimse mikaattan geçerse,
Mekke'ye de tekrar tek-rar gitmemişse . o kimseye kurban kesmelr lâzım gelir
mi, gelmez mi mes'elesinde ulemâmız ihtilâf etmişlerdir. Hadîsin zahirine
bakılırsa ihrama girmek yalnız hacc ve ömre için Mekke'ye gidenlere lâzımdır.
Zühri ile Ebû Mus'ab'ın mezhepleri de budur.»
îbni Kudâme
de şunları söylemiştir:
«Hacca niyet
etmeksizin mikaattan geçenler iki kısımdır. Bir kısmı Mekke'ye gitmek
istemezler. Onların başka yerde işi vardır. Böy-lelerine ihrama girmek
bil'ittifak lâzım değildir. îhrâmı terkettiklerin-den dolayı da kendilerine hiç
bir şey lâzım gelmez. Zira Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Settem)iki defa
Bedir'e gelmiş, fakat ne kendisi ne de ashabından birisi ihrama girmemişlerdir.
Böyle bir kimse ne zaman ihrama girmek isterse bulunduğu yerde girer. Ve
kendisine hiç birşey lâzım gelmez. Huraki *nin sözünden anlaşılan bu olduğu
gibi İmam Malik, Sevrî, îmam Şafii ve Hanefîi1er'den İmam Ebû Yûsuf'la İmam
Muhammed'in kavilleri de budur.
İbni Münzir'in
rivayetine göre İmam Ahmed b. Hanbe1 hacca niyet etmeden mikaatı geçen fakat
sonradan haccetmek isteyen bir kimsenin Zül-Hüleyfe'ye dönerek, orada ihrama
girmesi lâzım geldiğini söylemiştir,
İskâk'ın kavli de budur.
İkinci kısım ya Mekke'ye
yahut başka yöre gitmek üzere Harem-i Şerife girmek isteyenlerdir. Bunlar da üç
kısımdır. Yâ mubah olan bir harp için yahut korkudan dolayı veya tekerrür eden
bir hacet sebebiyle oraya girerler. Böylelerine ihrama girmek lâzım değildir.
Çünkü Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) Mekke'yi fethettiği gün oraya
ihrâmh olarak girmemiştir.
Ashabından dahi hiç
birinin o gün ihrama girdiğini bilmiyoruz.
Mekke'ye tekrar tekrar
girenlere ihram vâcib olsa bir adamın Ömrü boyunca ihramlı bulunması icab
edebilir.
İmam Şafiî 'nin kavli de budur.
13- (1182)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : MâlifcV. Nâfı'den dinlediğim,
onun da, İbni Ömer (Radiyallayü anhiima)'dan naklen rivayet ettiği şu hadîsi
okudum : Kesü\ü\\nh(SaIlatIahü Aleyhi ve Sellem);
«Medineliler
Zü'1-Huleyfe'den Şamlılar Cuhfe'den, Necidliler Karnu'dan ihram girerler.» buyurmuşlar.
Abdullah demiş ki;
Ben, Resûlüllah (SaV.aüahü Aleyhi ve Sellem) 'in: «Yemenlilerde Yelemlem'den
ihrama girenler.» buyurduğunu dahî duydum.
17- (...)
Bana Züheyr b. Harb ile İbnî Ebî Ömer rivayet ettiler. İbni Ebî Ömer dedi ki:
Bize Süfyân, Zührî'den, o da Salim'den, o da babası (Rftdiyaltahiianlı)'dan
naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallah'û Aleyhi ve Sellem);
«Medineliler Zü'1-Huleyfe'den
Şamlılar Cuhfe'den, Necidliler Kant'-dan ihrama girerler.»
İbni Ömer (Radiyallahü
anhünıa, demiş ki: Ben işitmedim ama ban» anlatıldığına göre Resûlüllah (Salhlhhü Aleyhi ve Sellem):
«Yemenliler de
Yelemlem'den ihrama girerler.» buyurmuş.
14- (...)
Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus, lbni Şihab'daıı. o da Salim b. Abdi11ah. Ömer b.
Hattâb (Radiyallahü anh, Man, o da babasından naklen haber verdi. Babası şöyle
demiş:
Ben, Resûlüllah f
Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i:
«Med in el ilerin
ihram yeri Zü'l-Huleyfe, Şamlıların ihram yeri Mahyca yani Cuhfe, Neddlİlerin
ihram yeri de Karn'dur» buyururken işittim.
Abdullah b. Ömer
(Radtyallayü anhüma) demiş ki: Resûlüllah (SaMlahü A leyhi ve Sellem) 'in :
«Yemenlilerin ihram
yeri de Yelemlem'dir.» buyurduğunu söylüyorlar. Ama bunu ben kendisinden
işitmedim.
15- (...)
Bize Yahya b. Yahya ile Yahya b. Eyyûb, Kuteybetü'bnü Saîd ve Aliyyü'bnü Hucr
rivayet ettiler. Yahya (Bize haber verdi.) tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize,
İsmail b. Ca'fer, Abdullah b. Dinar'dan naklen rivayet etti. O da İbni Ömer
(Radiyallahü anhüma) Jyı şunu söylerken işitmiş, dediler: Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) , Medîneİilere Zü'I-Huleyfe'den, Şamlılara Cuhfe'den,
Necîdlilere Karn'dan ihrama girmelerini emir buyurdu.»
Abdullah b. Ömer
(Radiyallayü anhüma) demiş ki: Haber aldığıma göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem):
«Yemenliler de
Yelemlem'den ihrama girerler.» buyurmuş.
Bu hadîsi Buhâri
-Hacc» bahsinde tahrîc etmiştir.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) Efendimizin Yemenlilerin mi-kaatı hakkındaki beyanatını
Abdullah îbni Ömer (Radiyallahü anh) bizzat işitmemekle beraber bu cümle de
hadîs olarak sahih ve sabittir. Nitekim bundan önceki lbni Abbâs (Radiyallahü
anh) hadîsinde zikri geçtiği gibi Câbir, Âişe ve Haris b. Amr (Radiyallahü anh)
hadîslerinde de beyân olunmuştur.
Câbir (Radiyallahü
anh) hadîsi, bu hadîsden sonra
görülecektir.
Hz. Âişe hadîsini
Nesaî rivayet etmiştir. Mezkûr hadîsde: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) Medine I iler için Zu'l-Huleyfe'den, Şamlılarla Mısırlılar için
Cuhfe'den, Iraklılar için Zat-ı Irak'dan, Yemenliler için de Yelemlem'den
ihrama girmeyi mikaat tayin buyurdu.» denilmektedir.
Haris b. Amr (Radiyalîahü
anh) hadîsini Ebû Dâvud rivayet etmiştir. Bu hadîsde Hz. Amr
Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Seliem) Mîna'da yahut Arafar'da iken,, yanına geldim...» demektedir.
Aynı hadîsde :
«Resû\üllah(Salİallahü Aleyhi ve Seliem) zâtı ırkı Iraklılar
için mikaat tayin etti.» cümlesi de vardır.
Görülüyor ki, Ibni
Ömer (Radiyalîahü anh) rivayetlerin birinde «Kulağıma geldi.» mânâsını ifade
eden «Beleğani» fiilini kullanmıştır. Bu sözle rivayet olunan bîr hadîsin
hüccet olarak kabul edilip edile-miyeceği ihtilaflı ise de hadîs ulemâsınca
mezkûr kelimeyle yapılan rivayette beis yoktur. Çünkü zahire göre bununla
hadîs rivayet, eden sa-habi, o hadîsi ancak başka bir sahâbiden nakleder.
Ashâb-ıkirâmın hepsi
âdildirler. Gerçi bazıları: «Zât-ı ırkı Iraklılar için mikaat tayin eden Hz.
Ömer 'dir. Çünkü Irak onun zamanında fetholunmuştur. KesûIüHah (Sallallahü
Aleyhi ve Seliem) zamanında müslümanların elinde değildir.» demirlerse de
Aynî bunlara cevap vermiş ve:
«Bu, bir şaşkınlıktan
ibarettir. Iraklılara Zat-ı ırkı mikaat tayin eden bizzat Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Seliem)'dir. Nitekim Ebû Davud'un rivayetinde tasrih
Duyurulmuştur. Şamlılar'la Mısırlılar için Cuhfe'yi mikaat tâyin eden dahî
Besûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) 'dir. Halbuki onun zamanında bu
ülkeler de fethedilmemişlerdi. Bu tayinlerin sebebi Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Seliem) in ümmetine Allah Teâlâ Hazretlerinin Şam, Mısır , Irak vesair beldeleri fethedeceğini bilmesidir.
Bir Hadîs-i Şerîfde :
«Irak dinarını ve dirhemini, Şamda kilesini vermediler.» buyurmuş olması da
bunu te'yid eder.
Son hadîsten murâd:
Iraklılar'la Şamlılar'in ilerde bunları vermeyeceklerini beyandır.
Zât-ı ırk:
Bir dağ eteği yahut tepedir. Onunla Mekke arasında ikibuçuk günlük mesafe
vardır.» demiştir.
16- (1183)
Biie İshak b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ravh b. Ubâde haber verdi.
(Dedi ki) : Bize İbni Ciireyc rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ebu'z-Zübeyr haber
verdi. O da Câbir b. Abdillah (Radiycülayü anhüma)'ya ihram yeri sorulurken
işitmiş, Ebü'z-Zübeyr, «Câbir'den işittim.» demiş, sonra durarak «Yâni hadîsi
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selfanpt ret ettiğini zannediyorum.» demiş.
18- (...) Bana
Muhammed b. Hatim ile Abd b. Humeyd, ikisi birden Muhammed b. Bekir'den
rivayet ettiler. Abd (Dedi ki): Bize, Muhammed haber verdi. (Dedi ki) : Bize
İbni Cüreyc haber verdi, (Dedi ki) : Bana Ebu'z-Zübeyr haber verdi. O da Câbir
b. Abdillah (Radiyallahü anhüma)yya ihram yeri sorulurken işitmiş.
Ebu'z-Zübeyr:
«İşittim.» demiş,
zannederim hadîsi Peygamber(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e ref etti de:
«Medinelilerin ihram
yeri Zü'l-Huleyfe'dir, öteki yol Cuhfe'dir; Irak-IHann ihram yeri Zot-ı ırk,
Necid I ilerin ihram yeri Karn, Yemenlilerin ihram yeri de Yelemlem'den
muteberdir.» demiştir.
Nevevî diyor ki:
«Mikaatlan Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Seİlem) tâyin etmiştir.» diyenlerin delili bu hadîstir.
Ancak Câbir (Radiyallahü anh) hadîsi (Sallallahü Aleyhi veSellemY* fa.ti
surette ref etmediği için sabit değildir. Darakutnî 'nin (Bu hadîs zayıftır.
Çünkü Irak, Peygamber t Sallallahü Aleyhi ve Sellem) zamanında henüz
fethedilmemişti.) demesine gelince, hadîsi zayıf addetmekte sözü haklıdır. Fakat
onun zayıf olduğuna Irak'm fethedilmemesiyle istidlalde bulunması fasittir.
Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ilerde fethedileceğini
bilerek onu haber vermesi ve bunun ResûlüHah (Sallalkthü Aleyhi ve Selîem) 'in
mucizelerinden biri olması imkânsız değildir...»
Nevevî bundan sonra
ResûlüHah (Sallaltahü Aleyhi ve Selleni) 'in istikbâle ait birçok şeyleri
haber verdiğini beyân etmiş, bu babda zikretmediği birçok hajdîsler
bulunduğunu söylemiştir.
Mehyca:
Cuhfe'nin eski adıdır.
Yine Nevevî'nin
beyânına göre haccm mekân itibarı ile mi-kaatlan olduğu gibi, zaman itibariyle
de mikaatları vardır. Zaman itibariyle mikaatiarı (yani haccın vakti) Şevval,
Zi'1-Ka'de ve Zü'1-Hicce 'nin on
günüdür.
Bu vakitler dışında
hacc için ihramlanmak caiz değildir. Yalnız ömre yapılabilir.
19- (1184)
Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmİ rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Nâfi'den
dinlediğim, onun da Abdullah b. Ömer (Radtyallayü anhüma)'dan naklen rivayet
ettiği şu hadisi okudum: ResûlüHah (Sallalİahü Aleyhi ve Seîlemyin telbiyesi
şundan ibaretti:
«Tekrar tekrar icabet
tona ya Rabbi, tekrar icabet sana., tekrar icabet sana... Senin şerikin yoktur.
Tekrar icabet sana... Hiç şüphe yok ki hamd ve nimet sana mahsustur. Mülk de
senindir, senin şerikin yoktur.
Nâfi* demiş ki:
«Abdullah b. Ömer (Raâiyallahü anhüma) bu telbiye-ye şunları da ziyâde ederdi:
— Tekrar icabet sana,
tekrar icabet sana. Tâatına tekrar tekrar müsaade, hayır senin yed-i
kudrerindedir. Tekrar icabet sana, dilek sana ma'ruz, amel de sanadır.»
20- (...)
Bize Muhammed b. Abbâd rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hatim yani tbni İsmail, Musa
b. Ukbe'den, o da Salim b. Abdillah b. Ömer ile Abdullah'ın azatlısı Nâfi'den
ve Hamratü'bnü Abdillah'dan, onlar da Abdullah b. Ömer (Radiyallayü anhüma)
'dan naklen rivayet etti ki, Eesûlttllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)Ztfl-Hıûeyie mescidinin yanında hayvanı kendisini kaldırarak doğrulttuğu
vakit telbiye yapar ve:
«Tekrar tekrar icabet
sana yâ Rabbi, Tekrar icabet sana., tekrar icabet sana... Hiç şüphe yoktur ki
hamd ve nimet sana mahsustur. Mülk de senindir. Senin şerikin yoktur, buyurunnuş.
Derler ki: Abdullah b.
Ömer (Radiyallahüanhüma) : «Resûlüllah (Sallallahû Aleyhi ve Sellem) *in
telbiyesi işte budur.» dermiş.
NâfV demiş ki:
«Abdullah (Radtyallahü anh) bu telbiye ile birlikte şunu da ziyâde ederdi:
— Tekrar tekrar icabet
sana, tekrar icabet sana, taatına tekrar müsaade. Hayır senin yed-i
kudrerindedir. Tekrar İcabet tona, dilek sana ma1-ruz oıvmI de sanadır.»
(...) Bize
Muhammed b. El-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya yani tbni Saîd,
Ubeydullah'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Nafi', tbni Ömer (Radiyallahü
anhüma) 'dan naklen haber verdi. İbni Ömer:
«Ben, telbiyeyi
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi veSel'.em)'in (mübarek) ağzından kaptım.» demiş
ve râvi hadîsi yukarkilerin hadîsi gibi rivayet etmişdir.
21- (...)
Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Tunus, tbul Şihab'dan naklen haber verdi. (Demiş ki):
Gerçekten bana Salim b. Abdillah b. Ömer, babası (Radiyallahüanh)'dan naklen
haber verdi. Babası şöyle demiş: Bana, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)fi başını yapışkan maddeyle taramış olarak telbîye ederken dinledim,
şöyle diyordu:
«Tekrar tekrar İcabet
sana yâ Rabbİ, tekrar icabet sana, tekrar icabet sana, Senin şerikin yoktur.
Tekrar icabet sana, Hiç şüphe yoktur ki, ha m d ve nimet sana mahsustur. Mülk
de senindir, senin şerikin yoktur.»
Bu kelimelerden fazla
bir şey söylemiyordu.
Abdullah b. Ömer (Radiyallayüanhüma) şöyle dermiş:
«Resûlüllah
(Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) Zü'l-Huleyfe'de iki rak'at namaz kılar, sonra
Huteyfe mescidinin yanında hayvanı kendisini kaldırarak doğrulttu mu bu
kelimelerle telbiye yapardı.»
Yine Abdullah b. Ömer
(Radfyallahü anhüma) şunu söylermiş: «öme-ru'bnül-Hattâb (Radiyaltahü anh),
Resûîüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in şu kelimelerden ibaret olan
telbiyesini yapar ve:
«Tekrar tekrar icabet
sana yâ Rabbi, tekrar icabet sana, tekrar icabet sana. Tâahna tekrar müsaade,
hayır senin, yed-i kudrerindedir. Tekrar icabet sana, dilek sana maTuz amel de
sanadır, derdi.»
Bu hadîsi Buhâri, Ebû
Dâvudve Nesaî «Hacc» bahsinde tahrîc etmişlerdir.
Görülüyor ki,
Resûlüllah (Scllallahü Aleyhi ve Sellem) 'in telbiyesi bu şekilde imiş:
Ulemâ telbiye lâfzı
üzerinde ihtilâf etmişlerdir.
Sibeveyhye göre bu
lâfız tesniyedir. Yalnız onunla çokluk ve sayıda tekrar kastedilir.
Zira tesniyenin
hakikati ikiye şâmil olmaktır. Yûnus'a göre müfreddir.
Mânâsı hususunda dahî
ihtilâf vardır. Bâzıları «tekrar tekrar icabet ederim. > mânâsına geldiğini
söylemişlerdir.
Bir takımlarına göre
«Sana tekrar tekrar itaat ederim.» daha başkalarına göre: «Teveccühüm
sanadır.» mânâsına gelir.
«Muhabbetim sanadır.»
mânâsına geldiğini söyleyenler de bulunduğu gibi, «Samimiyetim sanadır.»,
«Yakınlığım sanadır.» mânâlarında kul-lanıldığını iddia edenler de olmuştur.
Bunların en meşhuru birinci mânâdır. Çünkü ihrama giren bir kimse Allah'ın
dâvetine icabet etmiş demektir.
Kaadî lyâz'a göre bu
icabet Hz. îbrâhim (Aicyhisselâm) dan kalmıştır.
İbni Abbâs
(Radtyallahü anh) 'dan rivayet olunan bir hadîsde : «İbrahim (Aleyhisselâm),
Kâbeyi bina edip tamamladıktan sonra kendisine : .
— Hacc İçin insanları
davet et, emri verildi, İbrahim (Aleyhisselâm):
— Benim sesim onlara ulaşmaz, dedi. Teâlâ
hazretleri:
— Sen davet et, Sesini duyurmak bana aittir,
buyurdu. Bunun üzerine İbrahim (Aleyhisselâm):
— Ey insanlar, Beyt-i Arîki haccetmeniz size
farz kılınmıştır, diye nida etti. Bu sözü yerle gök arasında bulunanların hepsi
İşitti. Görmüyor musunuz ? İnsanlar en uzak yerlerden icabet edip geliyorlar.»
denilmiştir.
Bu hadîsi îbni Ebî
Hatim rivayet etmiştir. Hadîsin diğer bir rivayetinde: «Bu davete insanlar
babalarının sulplerinde ve annelerinin rahimlerinde telbiye ile icabet
ettiler.
ilk icabet edenler
Yemenliler oldu. O günden kıyamete kadar haccedecek olanlar yalnız tbrâhim
(Aleyhisselâm) 'in o günkü dâvetine icabet edenlerdir.» ifâdesi de vardır.
Hz. İbrahim, Cebel-i
Ebî Kubeys'in üzerine çıkarak insanları davet etmişdir.
Zahirîler 'den îbni
Hazm'e göre telbiye Allah'ın emrettiği bir şeriattır. Onun sebep ve illeti
ancak kulları imtihandır.
Cümledeki «İnne» edatı
«Enne» şeklinde de rivayet olunmuştur.
«tane» rivayeti söz
başı olmasına nazarandır.
Lebbeyk- diyen hacı bu
edatla başka bir cümleye başlamış gibi olur.
Muhammed b. Hasen ile
Kisâi bu mânâyı ihtiyar etmişlerdir.
Edat «Enne» okunduğuna
göre ta'lil murâd olunur. Ve: «Sana icabet ederim, çünkü hamd ve nimet sana
mahsustur.» denilmiş gibi olur.
Cumhûr-u ulemâya göre
mezkûr edatı «Inne» okumak daha güzeldir. Lugât ulemâsından Sa'1eb : «Çünkü
(înne) okuyan bu sözü : Her hâl-ü kârda hamd sana mahsûstur, Enne okuyan ise
Sana bu sebepten dolayı icabet ederim, mânâsına almış olur.» diyor.
Nîmet ve mülk
kelimeleri meşhur kırâete göre mef'ui olmak üzere mansûb okunurlar.
Kaadi tyâz bunların mahzûf
bir habere müptedâ olmak üzere merfû dahî okunabileceğini söylemiştir. Bu
takdirde cümlenin mânâsı:
«Şüphesiz ki hamdnin
için karar kılmıştır.» demek olur.
Telbiyenin hikmeti
Allah Teâlft'nın kullarına olafcı ihramına tem-bihdir.
Burada şöyle bir suâl
hatıra gelebilir : Telbiyede hamdle nimet beraber, mülk ayrıca zikredilmiştir.
Bunun sebebi nedir?
Cevâp: Çünkü hamd,
nimete müteallikdir. Bundan dolayıdır ki: «Bütün nimetleri için Allah'a hamd
olsun.» denilir. Beraber zikredilmelerinin sebebi budur. Ve telbiye eden
sanki: «Hamd ancak sana mahsûstur, çünkü nimet ancak senden gelir.» demiş gibi
olur.
Mülkün mânâsı ise
müstakildir. Bu kelime bütün nimetlerin Allah'a âit olduğunu tahkik için
zikredilmiştir. Zira mülkün sahibi Allah'dır.
Telbiyenin hükmü
hususunda dört kavil vardır.
1) îmam Şafiî
ile Hasan b.
Hayy'a göre telbiye sünnettir.
2) Ma1iki1er'e
göre telbiye vâcibdir. Terk edilir» hayvan kesmek icab eder.
3) Telbiye
ihramın şartlarındandır. Telbiyesiz ihram sahîh olamaz. Sevrî ile Ebû Hanîfe
'nin mezhepleri budur. Onlara göre namaz için tekbîr ne ise ihram için telbiye
de odur.
Hz. Abdullah îbni Ömer'in
telbiyesine gelince : İbni Abdilberr , ulemânın bu hususta ihtilâf ettiklerini
söylüyor. tmara Mâlik:
«Ben, Resûlüllah
(Sallallahü AleyhiveSellemj'in telbiyesinden fazla telbiye yapılmasını kerih
görürüm.» demiştir.
Maamafih ziyade
hakkında «Beis yoktur.» dediği de rivayet olunur. Seyrî, Evzai ve Muhammed b.
Hasen'e göre telbiyeye istenildiği kadar sözler ziyade edilebilir.
îmam A'zam ile îmam
Ahmed ve Ebû Sevr dahî ziyâde hususunda bir beis görmemişlerdir.
Tirmizî'nin rivayetine
göre îmam Şafiî: «Telbiyeye Allah Teâlâ'yı ta'zim ifâde eden sözler ziyade
etmekte inşaallah beis yoktur. Ama ben telbiyede Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi
ve Sellem) 'in sözleriyle iktifa olunmasını daha makbul sayarım.» demiştir.
Hanefiiler 'den îmam
Ebû Yûsuf ile bir rivayete göre îmam Şafiî , Hestâvillah(Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'in telbi-yesine bir şey katmayı tecviz etmemişlerdir.
Tahavî bu kavli tercih
etmiştir.
Ashâb-ı kiram 'dan Hz.
Ömer, oğlu Abdullah, îbni Mes'ud, Esved b. Yezîd (Radiyallahü anh) ve başkaları
Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) 'in telbiyesinden fazla sözlerle
telbiye yapmışlardır.
Ezrakî 'nin «Tavih-i
Mekke» adlı eserinde bazı Peygamberlerin telbiyeleri rivayet olunmuştur.
Ezcümle:
Hz. Yûnus
(Aleyhisselâtri):
«Tekrar icabet sana ey
belâları gideren Allah, tekrar icabet sana.,
Hz. Musa (Aleyhisselâm): «Tekrar icabet sana, Ben,
emrine amade kulunum. Tekrar icabet sana.»
Hz. İsa
(Aleyhisselâm): «Ben, senin kulun ve kulunun kızı cariyenin oğluyum. Tekrar
icabet sana.» şeklinde telbiye
yaparlarmış.
«Sadeykyin mânâsı:
«Tâatın için tekrar müsaade.» demektir.
Hâsılı telbiye ihrama
girilirken başlar. îhrâmdan murâd: Yukarda da işaret ettiğimiz vecihle hacca
niyet etmek, dikişsiz elbise giyerek hacı olmayanlara mubah kılınan birçok
şeylerin kendisine haram olduğunu iltizâm eylemektir. Telbiye şeâir-i
islâmiyedendir.
Cumhura göre
telfoiyeyi yüksek sesle yapmak müstehabdır. Bu hususta birçok hadîsler vârid
olmuştur. Ezcümle:
Ebû Dâvud, Tirmizî,
Nesaî ve İbni Mace'nin tahric ettikleri Ha11âd b. Sâib'in babasından naklettiği
bir hadîste Resûlüllah
«Bana, Cebrail
(Aleyhisselâm) gelerek, ashabıma telbiye ve ihlâli yüksek sesle yapmalarını
emretmemi tâlim buyurdu.» demiştir.
îbni Mâce'nin rivayet
ettiği Zeyd b. Halid (Radiyallahü anh)
hadîsinde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Bana Cibril geldi ve
:
— Ya Muhammed,
Ashabına telbiyeyi yüksek sesle yapmalarını emret. Çünkü telbiye haccın
searîndendir, dedi.» buyurmuş.
İmam Ahmed dahî «Müsncd»inde
Hz. Ebû Hüreyre'den bu mânâda bir hadîs rivayet etmiştir.
Yine tmam Ahmed, Hz.
tbni Abbâs'dan, Saîd b. Mansûr, Câbir (Radiyaîiahüanh)'dan, Beyhakî, Hz. Aişe'den,
Tirmizi, Ebû Bekr-i Sıddık (Radiyailahü anh) 'dan, Hâkim, Seh1 b. Sa'd
(Radiyailahü ctnh) 'dan bu mânâda hadîsler rivayet etmişlerdir.
Seh1 {Radiyailahü anh)
hadîsinde:
«Hiç bir telbiye eden
yoktur ki onunla birlikte sağındaki ve solundaki ağaçlar taçlar hatta sağındaki
solundaki yerler de tel biye etmesin.» buyurulmuştur.
Hâkim: «Bu
hadîs Buhâri ile Müs1im'in şartlarına göre sahihtir. Fakat onu tahric
etmemişlerdir.» diyor.
Ashâb.ı kiram
alabildiklerine yüksek sesle telbiyede bu-lunurlarmış. Abdullah b. Ömer (Radiyailahü anh)'nın:
«Telbiyeyi yüksek
sesle yapın.» dediği rivayet olunur.
İbni Battal:
«Telbiyeyi yüksek sesle yapmak müstehabdır.> demiştir. Ebû Hanîfe, Sevrî ve
Şafiî 'nin kavilleri de budur.
Bu babda tmam Mâlik
'den muhtelif kaviller rivayet olmuştur. İbni Kaasim'in rivayetine göre İmam
Mâlik «Yüksek sesle telbiye ancak Mescicl-i haram ile Mina mescidinde
yapılır.» demiştir.
Ulemâ, kadının yalnız
kendi işiteceği kadar telbiye getireceğine ittifak etmişlerdir. Zira İbni Ebî
Şeybe İnin rivayetine göre Hz. İbni
Abbâs: «Kadın yüksek sesle
telbiye getiremez.» demiştir.
Bazıları Hz. Aişe İle
Meymûne (Radiyaîiahü anh) 'nın yüksek sesle telbiye ettiklerini gösteren
rivayetlerle istidlal ederek kadının da yüksek sesle telbiyede bulunabileceğini
söylemişlerdir.
Hadîs-i Şerif,
ihramdan önce yapışkan bir maddeyle saç taramanın müstehab olduğuna da
delildir.
22- (1185)
Bana Abbâs b. Abdilaziz El-Anberl rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Nadr b.
Muhammed El-Yemâmi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İkrime yani İbni Ammar
rivayet e iti. (Dedi ki) : Bize Ebû Zümeyl [2], tbni
Abbâs (Radtyallayilanhüma)'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Müşrikler
«Tekrar icabet sana. Senin şerikin yoktur.» derlerdi. Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Seİlem) de :
«Yazık size, «Yeter
yeter.» buyurur, bunun üzerine müşrikler: «Yalnız bir şerik müstesna, o senin
şerikindir, sen, ona ve onun mâlik olduğu her şey'e mâliksin.» derlerdi.
Onlar, bunu Kabe'yi tavaf ederken söylerlerdi.
Kaadî tyâz'ın beyânına
göre «Sadd, kadd» kelimeleri «kadın, kadın» şeklinde de rivayet olunmuştur.
Bunun mânâsı: «Bu söz size yeter. Fazla konuşmayın.» demektir.
ResûHillah (Sallallahü
Aleyhi ve Seîlem) 'in sözü de burada sona erer. Hadîsin geri kalan sözleri
râvinin naklidir. Anlaşılıyor ki Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem)
müşriklerin sonunda şirk koşacaklarını bildiği için sözlerini oraya vardırmadan
kesmek istemiştir. Yani: «Sadece, tekrar icabet sana. Senin şerikin yoktur.»
sözüyle iktifa etmelerini emir buyurmakla kendilerini tevhide davet
buyurmuştur.
Haller değiştikçe
telbiyeyi tazelemek müstehabdır. Meselâ sabah ve akşam olurken, yokuş çıkarken,
aşağı inerken, oturup kalkarken, va'sı-taya binip inerken, namaz sonlarında ve
arkadaşlarla bir yere geldikte fazla telbiyede bulunmalıdır.
Telbiyeyi bir defada
en az üç kere söylemek, araya insan sözü katmamak dahi müstehabdır.
Nevevî (631-676) diyor
ki: «Telbiyeden sonra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) 'e salâvat
getirmeli ve Allah'dan gerek kendisi gerekse dilediği müslümanlar için istekte
bulunmalıdır. Dileğin efdalı ridvânı ve cenneti istemek, cehennemden Allah'a
sığınmaktır. Hoşa giden bir şey görüldüğü zaman:
— Lebbeyk, hakîki
hayat, âhiret hayâtıdır, demelidir...»
23- (1186)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlike, Musa b. Ukbe'den
dinlediğim, onun da Salim b. Abdiliah'dan, onun da babası (Radfyaîlahüanh) 'dan
işitmek suretiyle naklettiği şu hadîsi okudun:
Babası (Abdullah)
şöyle diyormuş: Sizin Beydanız, ResûlüUah (Saltallahü Aleyhi ve§ellem)' *e
iftira ettiğiniz şu yerdir. Ama Resûlüllah (SalUtikıhü Aleyhi ve Sellem) ancak
mescid yanmda yani Zü'1-Huleyfe'de ihrama girmiştir.
24- (...)
Bize, bu hadîsi Kuteybetü'bnü Saîd dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hatim
yani îbni İsmail, Musa b. Ukbe'den, o da Salim'd en naklen rivayet etti. Salim
şöyle demiş: İbni Ömer (Radtyaîlahuanhiima) ya: «İhram denildiği vakit, Beyda:
«Resûlüllah
(SallĞllahü Aleyhi ve Sellem)e iftira ettiğiniz yerdir. Ke-sû\üllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) ancak ağacın yanmda hayvanı kendisini kaldırdığı vakit tel
biye etmiştir.» derdi.
Bu hadîsi Buhâri, Ebû
Dâvud , Tirmizî ve Nesaî «Hacc»
bahsinde tahric etmişlerdir.
Tirmizî: «Bu bâbda
İbni Ömer, Enes ve Misver b. Mahrame (Radiyallahü anh) 'dan da rivayetler
vardır.» demiştir.
Aynî bunların yanında
Sa'd b. Ebî Vakkas ile İbni Abbâs (Radiyallahü anh) hazeratmın isimlerini de
zikretmiş ve ve hadîslerini şöyle sıralamıştır:
Enes hadîsini
îbni Mâcf 'den maada bütün Kütübi Sil1e sahipleri tahric etmişlerdir. Mezkûr
hadîste Hz. Enes : «Resûlüllah (Sailaîlahü Aleyhi ve Sellem) hayvanına binerek,
hayvanı kendisini doğrulttuğu vakit telhiye getirdi.» demiştir.
Ayrıca İbni Mâce 'nin, Hz. Enes'den bir rivayetinde:
«Hayvanı Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i kaldırarak doğrulttuğu vakit: hacc ile beraber
ömre için lebbeyk, buyurdular.» denilmektedir.
Misver b. Mahrame hadîsini
Buhâri ile Ebû Dâvud tahric etmişlerdir. Bu hadîste: «ResûlüUah
(SallallahüAleyhi ve Sellem) , Zü'1-Hııleyfe'ye vardığı vakit hediyy kurbanını
nişanladı ve orada ihrama girdi.» denilmiştir.
Sa'db. Ebî Vakkaas
(RadiyatUthü anh) hadîsini Ebû Dâvud tahric etmiştir. Hz. Sa'd : «Nebiyyullah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Fur' yolunu tutarsa hayvanı kendisim kaldırdığı
vakit telbiye eder. Unut yolunu tutarsa Cebel-i Beydâ'ya tırmandığında
telbiyede bulunurdu.» demiştir.
İbni Abbâs hadîsini
Dârakutnr rivayet etmiştir. Bu hadîste Hz. İbni Abbâs: «Sonra
Resûlü\\ah(Sallallahü A leyhi ve Sellem) hayvanı üzerine oturdu, hayvanı
Beydâ'ya çıkıp düzledikten sonra hacca niyet ederek telbiye getirdi.»
demektedir.
Beydâ: Sahra ve çöl
demektir. Fakat burada ondan murâd: Zü'l-Hu1eyfe'nin Mekke tarafına düşen ve
oraya yakın bulunan bir tepedir. Orada bina falan bulunmadığı için Beydâ nâmı
verilmiştir.
Ulemâ, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in nerede ihrama girdiğinde ihtilâf etmişlerdir.
Bâzılarına göre Zü'l.Huleyie mescidinde iken ihrama girmiş, birtakımları
mescidden çıktıktan sonra Beydâ denilen tepede telbiye getirdiğini,
söylemişlerdir.
Tahavî diyor ki:
«Ulemâdan bir cemâat Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Beydâ 'da
ihrama girdiği rivayetini kabul etmemişlerdir. Zîra İbni
Ömer rivayetinde:
— Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
ancak Zü'1-Huleyfe'de ihrama
girmiştir, denilmektedir. Bu zevata göre Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) , Zü'l-Hujeyfe mescidinin yanında hayvanına bindikten sonra
telbiye getirmiştir...»
Tahavî'nin bir
cemâatdan maksadı: Zührî ile Abdül-melik
b. Cüreyc
ve Abdullah b.
Vehb 'dir.
Tahavî sözüne devamla:
«Ulemâ bu hususta ihtilâf edince biz de ihtilâflarının nereden geldiğini
göstermek istedik. Rivayet olunur ki, Sâîd
b. Cübeyir şunları söylemiş:
— îbni
Abbâs 'a dedim ki, bu zevat Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Selîem)ia
ihrama girdiği yer hususunda nasıl ihtilâf ettiler de bir taife:
(Namazgahında), diğer
taife: (Hayvanı kendisi kaldırdığı vakit), başka bir taife (Beydâ düzüne
çıktığı vakit telbiye getirdi) dedi.» şeklinde izahatta bulunarak Hz. İbni
Abbâs'ın:
«Ben, bu hususu
herkesten iyi bilirim. Resulü);ah (Satlallahü Aleyhi ve Sellem) 'den sâdır olan
hüccet birdir. Halk o hüccet hakkında ihtilâf etmişlerdir. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hacca niyet ederek yola çıkmıştı, Zü'1-Huleyfe
mescidinde iki rek'at namaz kıldığı vakit orada hacca niyet edtrek telbiye
getirdi. Bâzıları bunu işiterek bellemişlerdir. Sonra hayvanına bindi, hayvanı
yola çekilince yine telbiye getirdi. Birtakımları da bunu görmüşlerdir. Çünkü
halk dağınık bir şekilde geliyorlardı.
Devesi yollandığı
vakit telbiye getirdiğini işitenler:
— Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
ancak hayvanı yola çekildiği vakit telbiye getirdi, demişlerdir. Sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yoluna devam
etti, Beydâ düzüne çıktığı vakit tekrar telbiye getirdi. Birtakımları da bunu
görerek:
— Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
ancak Beydâ düzüne çıktığında telbiye
getirdi, demişlerdir.
Allah'a yemin ederim
ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hacca, namazgahında iken
niyetlenmiş ve hem hayvanına bindiği vakit, hem de Beydâ düzüne çıktığında
telbiye getirmiştir.» sözlerini nakletmiş ve ihtilâfı Hz. tbni
Abbâs'ın beyân ettiğini söylemiştir.
Bundan sonra Tahavî :
«Biz de buna kaâiliz. Ebû Hanîfe ile Ebû Yûsuf, Muhammed, Mâlik, Şafiî ve Ahmed
ile bu mezheplerinin şâir ulemâsının kavilleri de budur.» demiştir.
Evzaî, Ata '. ve
Katâde'ye göre Beydâ'da ihrama girmek müstehabdır.
tbni Ömer
hazretlerinin buradaki ifritadan maksadı: Ashâb-ı kiram'in hatâ ettiklerini beyândır.
Kitabımızın başında da
işaret olunduğu vecihle ehl-i sünnet ulemâsına göre yalan: Vakiin zıddım haber
vermektir. Bunda hem kasıt hem de hatâ dâhildir.
1) Hatâya
yalpn ve iftira, demekte beis yoktur.
2)
Medîne1i1er'in mikaatı Zü'1-Huleyfe mescididir.
3) İhrama
girecek kimsenin iki rek'at nafile namaz kılması müs-tehabdır.
25- (1187)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Malik'e, Saîd b. Ebt Seîd
El-Makbûri'den dinlediğim, onun da Ubeyd b. Cürey'den [3]
naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum: Ubey Abdullah b. Ömer (Radiydttahû
anhiirna) 'ya :
— «Ya Eba Abtfirrahman! Görüyorum ki, sen arkadaşlarının yapmadığı
dört şeyi yapıyorsun.» demiş, tbni Ömer (Radtyallayü anhüma) :
— «Ne onlar ya İbni Cüreyc?» demiş. Übeyd:
— «Senin Kabe rükünlerinden yalnız iki rüknü
yemâniye dokunduğunu gördüm ve gördüm ki, septiyye denilen ayakkabıları
giyiyorsun. Ve yine gördüm ki, sarıya boyam yorsun. Bir de Mekke'ye vardığında başkaları hilâli
gördükleri vakit telbiyede bulunurken senin terviye gününe kadar telbiye
getirmediğini gördüm.» cevâbını vermiş. Bunun üzerine Abdullah b. Ömer
(Radiyallahü anh) şunları söylemiş:
«Rükünlere gelince;
Ben, Resûlüllah (SalUtllahü Aleyhi ve Sellem)i iki rüknti yemâniden başkasına
dokunurken görmedim,
Septiyye denilen
ayakkabılarını giymemin sebebi: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i
kılsız ayakkabı giyerken görmüş olmamdır. Onlarla ab dest alırdı. Binaenaleyh
ben de öyle ayakkabı giymek isterim.
Sarı boyaya gelince:
Ben, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selimi)*! sarı boyalı elbise giyerken
gördüm. Bu sebeple ben de sarı boyalı elbiseyi giymeyi severim.
Telbiye mes'elesinde
dahi Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in hayvan, kendisini kaldırıp
doğrultuncaya kadar telbiye ederken görmedim.»
26- (...)
Bana Harun b. Saîd El-Eylî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbni Vehb rivayet etti.
(Dedi ki): Bana Ebû Sahr [4], İbni
Kuseyt'-den [5], o da Ubeyd b. Cüreyc'den
naklen rivayet etti. Ubeyd şöyle demiş:
«Abdullah b. Ömer b.
Hattâb (Radiyallahü anhüma) ile birlikte bâzısı hacc, bâzısı Ömre olmak üzere
oniki defa haccettim. (Kendisine) dedim ki:
— Yâ Ebâ Abdirrahman!
Gerçekten sende dört haslet müşâhade ettim...»
Râvi hadîsi bu mânâda
rivayet etm^ş, yalnız telbiye rivayetinde Makbûri'ye muhalefette - bulunmuş ve
telbiyeyi zikretmeksizin hadîsi yukarki hadîs mânâsında rivayet etmiştir.
27- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Aliyyü'bnü Müshir,
Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den, o da İbni Ömer (Radiyallayii arthüma) dan naklen
rivayet etti. İbni Ömer şöyle demiş:
«Besûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) d yağını üzengiye koyup, hayvanı kendisini
kaldırdığı,vakit Zü'1-Huleyfe'de telbiye getirirdi.»
28- (.--)
Bana Hânın b. Abdülâh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hac-câc b. Muhammed
rivayet etti. (Dedi ki) : İbni Cüreyc şunu söyledi: Bana Salih b. Keysân,
Nâfi'den, o da İbni Ömer (Radtyaüahü anhiima) Man naklen haber verdi, tbni Ömer
ona Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîîem) in hayvanı, kendisini kaldırarak
doğrulttuğu vakit telbiye ed erdiğin i haber vermiş.
,
29- (...)
Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan naklen haber verdi. Ona da Salim b.
Abdillah, Salim'e de Abdullah b. Ömer (Rcutiyallayü anhiima) haber vermiş. Demiş ki:
«Ben, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i Zü'1-Huleyfe'de hayvanına binerken gördüm.
S«nr« hayvanı kendisini kaldırarak doğrulttuğu vakit telbiye getirdi.»
Bu Hadisi Buhâri «Kitâbul-Vudu'» ve « Kitâbu'1-Libas »da, Ebû
Dâvud «Ki^bu'l-Hace»da, 'Tirmizî «Şemail» de, Nesaî «Kitâbul-Tahâra»da
muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Rüknü Yemâni:Kabe'nin köşelerinden Hacer-i Esvea'in bulunduğu köşedir. Bu köşe
Irak tarafına baktığı için ona «RÜkn-ü Irâki» dahi derler.
Bâzılarına göre Rüknü
Yemânı, Hacer-i Esved'in bulunduğu köşeden evvelki köşedir. Yemen tarafına baktığı
için ona «Rükn.ü Yemâni» denilmiştir. Bu iki köşeye Yemâmyyan» derler.
Geri kalan iki köşeye
de «Şamiyyan» denilmiştir. Ulemânın beyanına göre «Yemâni» denilen köşeler Hz.
îbrahim (Aleyhisselâm)\n attığı temel üzerinde kalmışlardır. Sami denilenlerin
yeri değiştirilmiştir. Bundan dolayıdır ki, «Rükn-ü Şâmi» denilen iki köşeye-
istilâm yapılmaz. İstilâm Yemâni denilen köşelere yapılır.
İstilâm: Hacer-i
Esved'e elle dokunmak yahut öpmekdir.
Bunları yapamayanlar
sopa gibi bir şeyle dokunarak, dokundukları şeyi öperler.
Septiyye denilen
ayakkabılarından murâd: Tabanlanmış sığır derisinden yapılan ayakkabıdır.
Bâzılarına göre
septiyye: Derisi üzerinde kıl bulunmayan ayakkabıdır. Arapların âdeti deriyi
tabaklamadan kılları ile ayakkabı yapmakmış. Tabaklanmış deriler Tâif gibi
yerlerde yapılır, bunlardan yapılan ayakkabıları zenginler giyermiş.
Hadîs-i Şerîf'deki
sarıya boyanma tâbiri ile elbisenin boyanması ifâde olunmuştur.
Ayakkabılarıyla abdest
almakdan murâd: Abdest aldıktan sonra onları yaş ayakla giymektir.
Terviye: Zi'I- Hicce'nin
8. günüdür. Bu güne ne için «Terviye» denildiği ihtilaflıdır. Bâzılarına göre
Mina ile Araf at'da su bulunmadığından o gün insanlar zemzemden kana kana su
içtikleri ve su tedarik ettikleri için bu isim verilmiştir.
İkinci bir kavle göre
: Âdem fAleyhisselâm), Hz. Havva'yı o gün gördüğü için, başka bir kavle göre
Cibril (Ateyhisselâm) hacc ibâdetlerinin nasıl yapılacağını Hz. İbrahim'eo gün
gösterdiği için terbiye denilmiştir.
İbni Abbâs
(Radiyallahüanh)'da.n rivayet olunan bir hadîse göre İbrahim (Aieyhisselâtn)'a
oğlunu kesmesi iğin uyku Iıâlinde iken vahy gelmiş, ertesi gün bu rüyanın
şeytânı mi, yoksa rahmanı mi olduğunu düşündüğü için o güne terviye denilmiştir.
Hz. İbrahim ertesi
akşam rûyâyı tekrar görünce rahmânî olduğunu anlamış, bu sebeple ertesi güne
de «Arafe» denilmiştir.
İbni Abbas (Radiyallahü anh) hadîsini
Beyhakî «Fedai1-i Evkaat» bahsinde rivayet etmiştir.
1) Kabe'nin
Rüknü Yemâni denilen iki köşesine dokunmak meşrudur.
Kaadî İyâz diyor ki:
«Bugün Kabe 'nin Rüknü Şâmi denilen köşelerine istilâm yapılmayacağına ulemâ
ittifak etmişlerdir. Bu hususta yalnız asr-ı saadette bazı Ashab ve bazı
Tâbiin arasında ihtilâf vâki olmuştur. Sonra hilaf ortadan kalkmıştır.»
Yine Kaadî 1yâz'in beyânına
göre Hacer-i Esved'in bulunduğu rükün iki şeyle yani istilâm ve öpmekle, diğer
Kükn.ü Yemâni ise yalnız istilâm ile
hususiyet kesbetmişlerdir;
Rükn-ü Şâmi'ler Öpülraediği
gibi, onlara istilâm dahi yapılamaz. Sahabe ve Tabiîn 'den bâzıları onlara
dokunmayı da müs-tehab sayarlarmış
İbni Abdilberr : «Câbir
, Enes , îbni Zübeyr, Hasan ve Hüseyin (Radiyallahü ank) hazerâtınm bütün
rükünlere istilâm yapardıkları rivayet olunmuştur.» diyor.
2)
«Septiyye» denilen ayakkabılarını
giymenin caiz olduğu hususunda
İbni Abdilberr ulemânın müttefik olduklarım söylemiştir.
Bâzıları, bunların
kabristanda giyilmesini mekruh addetmişlerdir.
3) Sarı boya
mes'elesi elbiseye olduğu gibi, bedene
de şâmildir. Maamafih mes'ele ulemâ arasında ihtilaflıdır.
Kaadî İyâz'a göre
hadısdeki sarı boyadan murâd: Elbisenin boyanmasıdır. Fakat 1bni Ömer
(Radiyallakü anh)'dan gelen rivayetlerden" anlaşıldığına göre kendisi
sakalını safran ve alçehre ile sarıya boyar, ResfdtiUah (SaMUihü Aleyhi ve
Sellem) 'in fi'li ile ihticâc edermiş. Zîra Ebû Davûd'un tahric ettiği bir
rivayette Peygamber (SallallaJıü 'Aleyhi ve Sellem) 'in san boyayla elbisesini
ve sarığını boyadığı bildirilmiştir.
Ashâbı Kiram 'in
birçokları ile Tabiin hazeratmın sakallarını sarıya boyadıkları rivayet
olunmuştur.
Ebû Hüreyre ile Hz. A1i
(Radiyaltehü anh) bunlar meya-nındadır.
4) İhlâl yani
yüksek sesle telbiye mes'elesi dahi ihtilaflıdır. Bâzılarına göre Zi'1. Hicce
ayını karşılamak için telbiyede bulunmak efdaldır.
îmam Şafiî 'ye göre
yola revan olmak üzere hayvan yerinden kalktığı zaman telbiye getirmek daha
faziletlidir. İmam Malik ile İmâm Ahmed'in kavilleri de budur. İmam A'zam'a
göre namazı kıldıktan sonra oturduğu yerde telbiye etmek efdaldır.
30- (1188)
Bana Harmeletü'bnü Yahya ile Ahmed b. Isa rivayet ettiler. Ahmed: (Haddesenâ),
Harmele: (Ahberanâ) tâbirlerini kullandılar. Harmele (Dedi ki) : Bize îbni
Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus İbni Şihab'dan naklen haber verdi, ona
da Ubeydullah b. Abdil-lah b. Ömer, Abdullah b. Ömer (Radiyallahü anhüma) 'dan
naklen haber vermiş. Abdullah şöyle demiş: Hesû\ü\\ah(SaUallaIûi Aleyhi ve
Setlem) Hac-cının iptidasında Zül-Huleyfe'de geceledi. Ve oranın mescidinde
namaz kıldı.
Nevevî diyor ki:
«Geceyi Zü'I-Huleyfe'de geçirmek haccın farzlarından veya sünnetlerinden
değildir. Yalnız Kaadi îyâz bunu, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in
fiiline uymak için yapmanın iyi olduğunu söylemiştir.»
31- (1189)
Bize Muhammed b. Abbâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize SÜfyân, Zührî'den, o da
Urve'den, o da, Âişe (RadiyalUıhû anha) 'dan naklen haber verdi. Şöyle demiş:
«Ben, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SeUem)*i
ihrama gireceği vakit ihramı için, beyti tavaf etmezden önce dahi mili için
kokulamışımdır.»
32- (...)
Bize Abdullah b. Meslemete'bni Ka'neb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eflâh b.
Humeyd, Kaasim b. Muhammed'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Seilem)'in zevcesi Âişe (Radiyallahû anha)û&n naklen rivayet etti. Âişe
şöyle demiş: «Ben, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Settem)V ihrama girerken
ihramı için hille çıkarken beyii tavaf etmezden önce dahi hilli için ellerimle
kokulamışımdır.»
33- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Malik'e, Abdurrahman b.
Kaasim'den dinlediğim, onun da babasından, onun da Âişe (Radiyallahû anha) 'dan
naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum: Âişe (Radiyallahü anha) :
«Ben, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i ihrama girmezden önce ihramı için, beyti tavaf
etmezden önce dahi hılli için kokulardım.» demiş.
34- Bize
îbni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Ubeydullah b. Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Ben, Kaasim'i Âişe (Radiyallahû
anha)''dan naklen rivayet ederken dinledim. Âişe:
«Ben, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i hem hılli için hem ihramı için kokuladim.»
demiş.
35- (...) Bana
Muhammed b. Hatim ile Abd b. Humeyd rivayet ettiler. Abd: (Bize haber verdi)
tâbirini kullandı. İbni Hatim ise: Bize Muhammed b. Bekir rivayet etti, dedi.
(Muhamnted demiş ki) : Bize İbni CÜreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ömer b.
Abdillah [6] b.
Urve haber verdi. O da Urve ile Kaasim'i Aişe (Radiyallahû anha)'dstn naklen
haber verirlerken dinlemiş. Aişe (RadfyaUahÛ anha):
«Ben, RestilWlah
(SaîlaltahüAleyhiveSellem)'i Haccetti'.edada gerek hılli gerek ihrama için
Zerîre denilen koku ile kendi elimle kokuladım.» demiş.
36- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb hep birden ibni Uyeyne'den
rivayet ettiler. Züheyr (Dedi ki) : Bixe Süfyan rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Osman b. Urve [7], babasından naklen rivayet
etti. Demiş ki: Aişe (Radiyallahûartha)'ya:
— «Resûlİİ\hxh(SaUallahü Aleyhi ve Sellem) 'i
ihrama gireceği zaman ne ile kokuladın?» diye sordum. Aişe:
— «Kokunun «n
güzeJtyle» cevabini: verdi
37- (...)
Bize, bu hadisi Ebû Ktireyb dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Usâme
Hişâm'dan, o da Osman b. Urve'den naklen rivayet etti.
(Demiş ki) : Ben,
Urve'yİ Aişe (Radtyallahû anha)'dmn naklen rivây«t ederken dinledim. Aişe
şöyle demi;:
«Ben, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i ihrama girmezden evvel bulabildiğim en güzel
koku ile kokulardım, sonra ihrama girerdi.»
38- (...)
Bize Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbni. Ebî Füdeyk
rivayet-etti. (Dedi ki) : Bize Dahhak, EbuV-Ricâl'dan [8], o im
annesinden, o da Aişe (RadtyaUahûanha)'Afm naklen haber verdi. Aişe jÖyle
demİs:
.
«Ben, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i ihrama gireceği vakit ihramı için, tavâf-ı ifaza
yi yapmazdan önce dahi hdli için bulabildiğim en güzel kokuyla kokulardım.
Bu hadisi Buhâri
«Hacc» bahsinde tahric etmiştir.
Hadîs-i Şerîf Hz. Aişe
(Radryaltahû artha) 'dan muhtelif tariklerle rivayet olunmuştur. Tahavî onü on
sekiz tarikden rivayet etmiştir. Ebû
Ömer îbni Abdilberr
(368-463) :
«Aişe hadîsi sahîh ve
sabittir, ulemâ onun sıhhat ve sübûtu hususunda ihtilâf etmemişlerdir.» diyor.
«Hurm» yahut «Hirm»
hacc için ihrama girmektir. Yukarıda da işaret ettiğimiz yecihle hacca niyet
eden bir kimse kadınla cima', dikişli elbise, kara avcılığı, koku sürünme,
tırnak kesme ve şâire gibi şeyleri kendisine memnu*. olduğunu iltizâm
ettiğinden niyete «İhram» denilmiştir.
thrâmm mânası: Harama
girmektir.
«Hıll» ihramdan
çıkmaktır. Hacc fiilleri sona erince, hacc esnasında memnu olan şeyler hacılara
tekrar mubah kılınmıştır, zira mani' za'il olunca memnu' avdet eder. îşte
ibâdet sebebiyle memnu* olan şeylerin hacılara tekrar mubah kılınmasına «Hıll»
yani helâle çıkmak ta'bir olunmuştur. .
Beyti tavafdan murâd:
Tavaf-ı ziyarettir. Buna «Tavâf-ı ifâza» denilir. Hadîsin bâzı rivayetlerinde
Hz. Aişe 'nin: «Kokulardım» demiş olmasına bakarak yardımcı fiil «Kâne»nîn
devam ve tekrar iktiza etmediğini söyleyenler olmuştur. Çünkü Hz. Aişe'nin
ResûltiHah (Sallallahü AleyhiveSellem)'e koku sürmesi bir defaya mahsus olmak
üzere veda' haccında vuku' bulmuştur. Nitekim Urve rivayetinde bu cihet tasrih
olunmuştur. Bazıları buna î'tiraz etmiş ve: «İddia edilen şey ihram değil, koku
sürmektir. Bir ihram için birkaç defa koku sürünmeye mani* yoktur»
demişlerdir. İmam Fahruddin-i Razi (544-606) «Kâne» fi'linin tekrar ve devam
iktiza etmediğini söylemiş, buna mukabil îbni Ha-cib tekrar iktizâ ettiğine
katiyetle kaail olmuştur.
Ehl-i tahkik ulemadan
bâzılarına göre «Kâne» tekrar iktizâ eder, lâkin bazan tekrar îcab etmediğine
karine bulunur. Aynî de bu kavli tercih etmiştir.
Bâzıları Hz. Âişe'nin
yalnız bu rivayette: «kokulardım» dediğini, sair rivayetlerde «kokuladım»
ta'birini kullandığım iddia etmişse de bu iddia doğru değildir, çünkü hadîsin
birçok rivayetlerinde «Kokulardım», «Kokulardım» ta'birleri kullanılmıştır.
Nitekim babımız rivayetlerinin birkaçı da bu şekildedir.
1) İhrama
girmezden evvel güzel kokular sürünmek müstehabdır. Kokunun ihram halinde
devamı zarar etmez. Bu hususta az sonra tafsilat verilecektir.
İmam Mâ1ik'in bir
kavline göre ihrama girerken koku sürünmek haramdır. İkinci kavline göre fidye
vermek îcab eder.
Mâ1ikiyye ulemâsı bu
husûsda muhtelif delillerle istidlal etmişlerdir. Şöyle ki:
a) Resullüllah(SatlaUatıü
Aleyhi ve Sellem)'in koku
süründükten sonra yıkandığını bildiren
hadîsler vardır.
b) İhrama
girerken koku sürünmek Peygamber
(Sallallahü Aleyhi veSeüem) 'e mahsustur.
c)
Medîneliler ihrama girerken koku sürünmezlerdi. Fakat sair mezhepler uleması bu
delillerin her birine mukaabil delil göstererek i'tirazda bulunmuşlardır.
2) îhrâm
halinde haram kılınan koku sürünmek ve şâire, Ömrei Akabe 'de taşları atmakla
helâl olur.
39- (1190)
Bize Yahya b. Yahya ile Saîd b. Mansûr, Ebur-Rabî, Halef b. Hişâm ve
Kuteybetü'bnü Saîd rivayet ettiler. Yahya «bize haber verdi» tâbirini kullandı.
Ötekiler: Bize Hammâd b. Zeyd, Man sûr'dan, o da İbrahim'den, o da Esved'den, o
da Âişe (Radiyallahu anha) Man naklen rivayet etti, dediler. Âişe (Radiyaîîahü
anha) şöyle demiş :
«Resul üllah
(Sallallahü Aleyhi ve Seilem) ihrâmlı iken başının saç ayırımındaki kokunun,
pırıl pırıl yandığını hâlâ görür gibiyim.»
Halef «ihrâmlı iken»
demedi. Lâkin «Onun ihramının kokusu bu idi,» dedi.
40- (...)
Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve Ebû Küreyb rivayet ettiler.
Yahya «ahberana» ta'birim kullandı. Ötekiler: Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da
İbrahim'den, o da Esved'den, o da Âişe (Radiyallahu anha) *dan naklen rivayet
et*i, dediler. Âişe ;
«Ben Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Seilem) tehlil getirirken saç ayrıntılarındaki kokunun
pırıltısını hâlâ görür gibiyim,» demiş.
41- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Zttheyr b. Harb ve Ebû Saîd-i Eşecc rivayet
ettiler. (Dediler ki) : Bize Veki' rivayet etti. (Dedi ki): Bİie A'm«ş,
Ebu'd-Duha'dan, [9]
o da Mesruk'dan, o tfa Aişe (Radiyallahû ariha) 'dan naklen rivayet
eyledi. Aişe:
«Ben Resûlüllah
(Salîallahü Aleyhi veSeîlem) tel biye getirirken saç ayrıntılarındaki kokunun
pırıltısını halâ görür gibiyim.» demiş.
(...) Bize
Ahmed b. Yunus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Zübeyr rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize A'meş, İbrahim'den, o da Esved'den, o da Müslim'den, o da Mesruk'dan, o da
Âişe (Radiyallahû anha) 'dan naklen rivayet etti. Aişe:
«Görür gibiyim...»
diyerek konuşmuş. Râvi, Veki' hadîsi gibi rivayette bulunmuştur.
42- (...)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ Ue İbni Beşşâr rivayet ettütr, (Dediler ki) : Kse
Muh«wmed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Hakem'den rivayet
etti. (Demiş ki) : Ben İbrahim'i, Esved'den, o da Aişe (Radiyallahû anha)'dan
naklen rivayet ederken dinledim. Alp:
Resulâllah (SalUûlahü Aleyhi ve Sellem)
ihramlı ikin, ve ayrım kokunun |NrtilMiw hatâ fÖrür gibiyim» demiş,.
43- (...) Bize
İbni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Mâlik b. Miğvel, Abdurrahman b. Esved'den, o 4a babasından, o da Âişe(Radiyallahû
anha)'âtm naklen rivayet eyledi. Aişe:
«Hakîkaten Resûliillah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ihrâmlı iken, saç ayrıntılarındaki kokunun
parıltısını görürdüm,» demiş.
44- (...)
Bana Mu ha mm od b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bana İshâk b. Man sûr yani
es-Selûli rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbrahim [10] b.
Yusuf —ki İbni İshâk b. Ebî tshâk es-Sebii'dir— babasından, o da Ebû tshak'dan
naklen rivayet etti. O da tbni Esved'i, babasından, o da Âişe (Radfyallahû
anha) 'dan naklen rivayet ederken dinlemiş. Âişe şöyle demiş :
«Besûlüllah
(Sallalİahü Aleyhi ve Sellem) ihrama girmek istediği vakit bulabildiği en güzel
kokuyu sürünür; sonra yağın pırıltısını başında ve sakalında görürdüm.»
45- (...)
Bize Kuteybetü'bnü Said rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdulvâhid, Hasen b.
Ubeydillah'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bize İbrahim, Esved'den naklen
rivayet eyledi. (Demiş ki) : Âişe (Radtyaüahû anha):
R«ûlüllah (Sallalİahü
Aleyhi ve Sellem) ihramlı iken, onun saç ayrımındaki misk pırıltısını hâlâ
görür gibiyim.» dedi.
(...) Bize
bu hadîsi İshak b. İbrahim de rivayet eti. (Dedi ki) : Bize Dahhâk b. Mahled
Ebû Âsim haber verdi. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Hasen b. Ubeydillah'dan bu
isnâdla bu hadîsin mislini rivayet eyledi.
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbu'l-Gusl»ün bir-iki yerinde ve «Kitâbu'1-Hacc-da, Ebû Davûd,
Tirmizî ve Ne.sai «Ki-tâbu'1-Hacc-da muhtelif râvilerden tahriç etmişlerdir.
Hadîs-i Şerîf yukarki
hadîsin başka bir rivayetidir. Bir rivayeti de bundan sonra gelecektir.
Hz. Âişe'nin «Kokunun
parıltısını hâlâ görür gibiyim.» sözü vakanın kuvvetle tahakkuk ettiğine
delildir. Onu tamamiyle hatırladığını anlatmak için «Hâlâ görür gibiyim.»
demiştir..
Vebis: Parlaklık,
demektir. Maksat kokunun cirmi değil, eseridir.
1) İmam
A'zam ile îmam Ebû Yusuf ve İmam Züler'e göre ihrama girmezden önce misk v.s.
ile kokulanmakta beis yoktur. .
Kokunun, ihrama
girdikten sonra devam etmesi dahi hiç bir şey îcab etmez. îmam Şafiî ile diğer
Şafiîyye ulemâsının ve îtnam Ahmed b. Han.bel 'in, Sevrî ile Evzaî 'nin
kavilleri de budur.
Bu kavil, Ashâb-ı
Kiram'dan Âişe (Radiyallahû anha) başta olmak üzere Sa'd b. Ebi Vak kaas , İbni
A b -bâs, Abdullah b. Zübeyir, îbni Ca'fer ve Ebû Saîd-i Hudrî (Radiyallahû
anh) hazerâtı ile Hicaz ve Irak‘da yaşayan birçok Tabiin 'den rivayet olunmuştur,
«El-MÜhezzeb» şerhinde
ihrama girerken koku sürünmeyi Muâviye ve ÜmmüHabîbe (Radiyallahû anh) ile tbni
Müıı-zir, İshak ve Ebû Sevri 'nin dahi müstehab addettikleri bildirilmektedir.
İbni Hazm, onun Berâ'
b. Âzib, Enes b. Malik, Ebû Zerr, Hüseyin b. Ali (Radiyallahû anh)
haze-ratıile İbni'l-Hanefiyye, Esved, Kaasim, Salim, Hişâm b. Urve Hâricetü'bnü
Zeyd ve İbni Cüreyc'den de rivayet olunduğunu söylemiştir.
Atâ\ Zührî.Saîd b. Cübeyr,
îbni Şîrîn, Hasan-ı Basrî ve diğer birtakım ulemâya göre ihramdan Önce kokusu
devam edecek şeyler sürünmek caiz değildir.
İhrama giren kimsenin
Kâbe'yi tavaf edinceye kadar koku sürünmesi haramdır. Hanefîiler'den îmam
Muhammed b. Hasen'in mezhebi de budur.
Tahavî dahi bu kavli
ihtiyar etmiştir.
Mezkûr kavil Hz. Ömer, Osman, îbni Ömer ve
Osman b. Âs (Radiyallahü anh)
hazeratmdan rivayet olunmuştur.
Tartaşi'ye göre misk,
safran ve kafur gibi kadınlara mahsus olan kokuyu sürünmek mekruhtur. Bundan
dolayı fidye lâzım gelir.
Kokulu bir şey yerse
ateşte pişmiş olmak şartıyla bir şey lâzım gelmez. Pişmemişse caiz olup
olmayacağı hususunda iki kavil vardır.
Kadınlara mahsus
olmayan fesleğen, yasemin ve gül gibi kokular mekruh değildir. Bunlar için asla
fidye lâzım gelmez.
«El-Mühezzeb» şerhinde
fesleğen, nilüfer ve nergiz gibi çiçekleri koklamanın caiz olup olmayacağı
hususunda iki kavil olduğu bildiriliyor.
Birinci kavle göre: Bu
çiçekleri koklamak caizdir. Çünkü Hz. Osman'a ihrâmlı bir kimsenin bahçeye
girip giremiyeceği sorulmuş, Osman
(Radiyallahü anh) :
«Evet girer, çiçekleri
de koklar.» cevâbım vermiştir.
İkinci kavle göre:
Çiçek koklamak caiz değildir. Zîra gül ve safran gibi çiçekler kokuları için
koklamr. Esah olan kavil bunları koklamanın haram olması ve fidye lâzım
gelmesidir.
îbni Ömer, Cabir
(Radiyallahü anh), Sevri, Malik, Ebû Hanîfe ve Ebû Sevr 'in kavilleri de
budur. Yalnız Ebû Hanîfe ile Mâlik'e göre koklamak haram ise de fidye lâzım
değildir.
İbni Münzir'in
beyânına göre fidye lâzım gelip gelmiyeceği hususunda Ata ile îmam Ahmed'in
kavilleri muhteliftir.
Ashâb-ı Kiram 'dan Hz.
Osman ile İbni Abbâs (Radiyallahü anh) , Tabiinden Hasan-ı Basri, Mücahid ve
İshak , çiçek koklamanın helâl olduğuna, bundan, dolayı fidye lâzım
gelmiyeceğine kaaildirler.
Abderi : «Ekser-i
ulemânın kavilleri de budur.» demiştir.
«Et-Tevdih» nâm eserde
: «Bize göre kına, koku değildir. Bu hususta Ebû Hanîfe muhalefet etmiştir.
Malik ile Ahmed'e göre ise kınalanmak, fidyeyi îcab eder.
Hz. Âişe , Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'m kına kokusundan hoşlanmazdığını, fakat güzel
kokuyu severdiğini söylemiştir. Kına güzel kokulardan madût olsa onu da
severdi.» denilmektedir.
Fakat Ebû Ya'1â'nın
«Mttsned»inde Enes (Radiyallahü anh) dan rivayet ettiği bir hadîs bu kavli reddetmektedir.
Mezkûr hadîste Rebûi-i Ekrem
(Saltallaftü Aleyhi ve SeUem) :
«Kınalanın. Çünkü
kınanın kokusu güzeldir. Baş dönmesini teskin eder.» buyurmuştur.
İbni Abbâs, Sa'd b.
Ebî Vakkaas, Abdullah b. Zübeyr ve Aişe (RadtyaHahâ anha) hazerâtı ile Saîd b.
Cübeyir, İbrahim Nehaî ve Hâricetü'bnü Zeyd, Mîila'da şeytanı taşladıktan sonra
koku sürünmeye ruhsat vermişlerdir. Küfe ulemâsı ile İmam Şafiî, İmam Ahmed, îshak'veEbû Sevr'in kavilleri de budur.
Salim ile
İmam Mâlik'e göre bu mekruhtur.
Yalnız Mâlikiler 'den İbni
Kaasim fidye icab etmediğini
söylemiştir.
2) Hadîs-i
Şerif, ilk defa hiilo, Cemre-i Akabe'de şeytan taşlamakla çıkıldığına delildir.
Nevevî bu cihetin ittifaki olduğunu söylemektedir.
45- (1131)
Bana Ahmed [11] b. Meni' ile Yâkub-u
Devraki rivayet etti. Dediler ki: Bize Hüseyin rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Mansûr, Ab-durrahman b. Kaasim'den, o da babasından, o da Âişe (Radiyallakû
anha) 'dan naklen haber verdi, Âişe:
Ben, Peygamber
(Saîîallakü Aleyhi ve Sellem)ıı İhrama girmezden, bir de kurban bayramı günü
Kabe'yi tavaf etmezden önce içinde misk bulunan bir kokuyla kokulardım.» demiş.
Bu rivayet, hille
Kurban Bayramı günü Kabe 'yi tavaf etmezden önce çıkıldığına delildir.
Yukarda da işaret
olunduğu vecihle hille bayram günü Cerare.i Akabe'de taş atmakla çıkılır. İmam
Mâlik'e göre taşlan attıktan sonra hacılara cima', av ve kokudan mâada her şey
helâl olur. Ancak koku sürünmek yine mekruh ise de fidye lâzım gelmez. Ekseri
ulemâya göre taşları atmakla av ve koku sürünmek mubah olur. Delilleri bu
rivayettir.
47- (1192)
Bize Saîd b. Mansûr ile Ebû Kâmil hep birden Ebû Avane'den rivayet ettiler.
Saîd (Dedi ki) : Bize Ebû Avane, İbrahim b. Muhammed [12] b.
Münteşir'den, o da babasından naklen rivayet etti. Babası şöyle demiş:
Abdullah b. Ömer
(Radiyallahü anhümaj 'ya koku sürünmek, sonra ihrâmlı olarak sabahlayan bir
kimsenin hükmünü sordum. Abdullah şu cevabı verdi:
«Ben ihrâmlı olarak
sabahlayıp, da koku saçmamı sevmem. Katrana bulanmam, benim için bunu yapmamdan
daha makbuldür.»
Bunun üzerine Aişe
(Radiyallahü anha) 'nin yanına girerek İbni Ömer'in:
— «Ben ihrâmlı olarak sabahlayıp da koku
saçmamı sevmem. Katrana bulanmam, benim için bunu yapmamdan daha makbuldür.»
dediğini kendisine haber verdim. Aişe:
— «Resûlüllah
(Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) 'i ihrama gererken ben koku lam isimdir.
Sonra kadınları arasında dolaştı, sonra
ihrâmlı olarak sabahladı, cevâbını
verdi.
48- (...) Bize
Yahya b. Habîb El-Hârisi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid yâni İbni'l-Hâris
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, İbrahim b. Muhammed b. Münteşir'den
rivayet etti. (Demiş ki) : Babamı, Âişe (Radiyallahü anha) 'dan naklen rivayet
ederken dinledim. Âişe:
«Ben, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Selîem) 'i kokulardım. Sonra kadınlarını dolaşır, sonra
ihrâmlı olarak sabahlar, üzerinden güzel koku yayılırdı, demiş.
49- (...)
Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki*, Mis'ar ile Süfyân'dan,
onlar da İbrahim b. Muhammed b. Münteşirden, o da babasından naklen rivayet
etti. Babası şöyle demiş:
Ben, İbni Ömer
(Radiyallahü anJıünm) 'yi:
«Katrana bulanmış
olarak sabahlamam, benim için ihrâmlı sabahlayıp da koku saçmamdan daha
makbuldür, derken işittim. Bunun üzerine Aişe (Radiyallahû anha)'mn yanına
girerek İbni Ömer'in söylediklerini ona haber verdim. Âişe:
«Ben Ttesvûuİlah
(Sattallahü Aleyhi ve Seîlem)i kokuladım da kadınlarını dolaştı, sonra ihrâmlı
olarak sabahladı.» dedi.
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbü'l-Gusül»ün bîr-iki yerinde, Nesai
«Kitâbu't-Tahara»da tahric etmişlerdir.
Ulemâdan bâzıları :
«Resûlüllah (Sallalkhü Aleyhive SeUem)'m kadınlarım dolaşması cima'dan
kinayedir.» demişlerdir. Nitekim karine de bunu göster .nektedir. Çünkü bu
babda rivayet edilen Hz. Enes hadîsinde :
«Peygamber (Sallalİdhü
Aleyhi veSellem) bütün kadınlarını gecenin veya gündüzün bir saatinde
dolaşırdı.» denilmiştir.
«Yandahu» gi'li bâzı
rivayetlerde noktalı bâzılarında noktasız ha ile zaptedilmiştir.
Nadıh: Bulaştırmak ve
sürmek mânâsına gelir. Noktasız rivayet dahi mânâ itibariyle buna yakındır.
Zira «saçılmak» demektir. Kelime nasıl okunursa okunsun murad: Kokunun
yayılmasıdır.
1) îhrâma
girmezden önce koku sürünmek müstehabdır. Kokunun ihram halinde devam etmesinde
beis yoktur. Kokuyu ancak ihram halinde sürünmek haramdır.
Sevrî, İmam Şafiî,
tmam E bû Yusuf, tmam Ahmed b. Hambel, Dâvûd-u Zahiri ve diğer birçok ulemânın
kavilleri bu olduğu gibi, Sahabe ve Tabiinden bir cemâatin cümhûr-u muhaddisin
ile fukahanın ekserisinin mezhepleri de budur.
Zührî, tmam Mâlik,
İmam Muhammed ve diğer birtakım ulemâ bunun caiz olmadığını söylemişlerdir.
Sahabe ile Tabiîn 'den
bir cemâat dahî ihrama girerken koku sürünmenin caiz olmadığına kaaildirler. Bu
cihete yukarki rivayetlerde de temas etmiştik.
Bâzıları koku
sürünmenin ihrama girmek için değil, kadınların yanma varmak için
yapıldığını.iddia etmişlerdir. Onlara göre buradaki rivayette takdim ve te'hir
vardır. Cümlenin takdiri şöyledir:
«Peygamber (SallaUahü
Aleyhi ve Sellem)' üzerinden ' koku saçılarak kadınlarını dolaşır, sonra ihrama
girerdi.»
Hadîsin bâzı
rivayetlerinde:
«Yıkanmakla koku zait
olur. buyuru1muş, bilhassa zevcelerinden her birinin yanında yıkanırdığı beyan
olunmuştur
Zâten Buhâri 'nin
rivayetinde Resulüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'in kullandığı bu kokunun
«Zerîre» olduğu bildirilmiştir. Zerîre yıkamakla eseri kalmayan bir kokudur:
Birtakımları da ihrama
"girerken koku sürünmenin Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'e mahsûs
olduğunu söylemişlerdir.
2) İktidarı
olanlar için çok cima' mekruh değildir.
50- (1103)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki): Malik'e, İbni Şihâb'dan
dinlediğim, onun da Ubeydullah b. Abdillah'dan, onun da İbni Abbâs'dan, onun da
Sa'b b. Cessâme [13] te'1-Leysi'den naklen
rivâyet ettiği şu hadisi okudum : Sad, Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Seîlem)
'e Ebva'da yahut Veddan'da bulunduğu sırada bir yaban eşeği hediye etmiş de
Resûlüllah (Satlallahit Aleyhi ve Sellem) onu geri çevirmiş:
Sa*b (Radiyallahü anh)
demiş ki; «Hesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yüzümden gücendiğimi
anlayınca:
— «Biz, bunu sana iade
etmezdik. Şu kadar var ki ihramlıyız, buyurdular.»
51- (...)
Bize Yahya b. Yahya ile Muhammed b. Rumh ve Kuteybe hep birden JLeys b.
Sa'd'dan rivayet ettiler. H.
Bize Abd b. Humeyd de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrazzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer
haber verdi. H.
Bize Hasen-i Hülvâni
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yâkub rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
babam, Sâlih'den naklen rivayet eyledi. Bu râ-vilerin hepsi Zührî'den bu
isnadla Malik'in dediği gibi:
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e bir yaban eşeği hediye ettim.» şeklinde rivayet
etmişlerdir.
Ley s ile Salih'in
hadislerinde: «Ona da Sa'b b. Cessâme haber vermiş.» ibaresi vardır.
52- (...)
Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Amru'n-Nâkıd rivayet ettiler.
(Dediler ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Zührî'den bu isnadla rivayet etti ve :
«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) *e yaban eşeği etinden hediye
verdim.» dedi.
53- (1194)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Kiireyb rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Habib b. Ebî Sâbit'den, o da Said b.
Cübeyir'den, o da İbni Abbâs (Radiycdlayü anhiima) dan naklen rivayet etti.
İbni Abbâs şöyle demiş: Sa'b b. Cessame, Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve
Sellem)'e ihrâmh iken bir yaban eşeği hediye etti de Peygamber (Sallalîahü
Aleyhi ve Sellem) onu geri çevirdi ve:
«Eğer ihramlı
olmasaydık bunu senden kabul ederdik.» buyurdular.
54- (...)
Bize, bu hadîsi Yahya b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu'temir b.
Süleyman haber verdi. (Dedi ki) : Ben, Mansûr'u Ha-kem'den naklen rivayet
ederken dinledim. H.
Bize Mu ha mm e d b.
EI-Müseıınâ ile İbni Beşşâr dahi rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
JVluhamıned b, Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Hakem'den rivayet
etti. H.
Bize Ubeydullah b.
Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize, babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Şu'be rivayet etti.
Bu râvilerin hepsi
Habîb'den, o da Saîd b. Cübeyir'den, o da îbni Abbâs (Radiyallayü•anhüma)'dım rivayet
etmişlerdir.
Mansûr'un Hakem'den rivayetinde: «Sa'b b. Cessame, Nebiyyullah
(Saltatlahü Aleyhi ve
Sellem) 'e bir yaban eşeğf bacağı hediye etti.»
Şu'be'nin Hakem'den
rivayetinde: «Ucundan kan damlayan bir yaban eşeği budu.»,
Şu'be'nin Habib'den
rivayetinde: «Peygamber (SaHalhhü Aleyhi ve SeiîemYe bir yaban eşeğinin yansı
hediye edildi de onu geri çevirdi.» denilmiştir.
55- (1195)
Bana Zttheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Biıe Yahya b. Saîd, timi
Cüreyc'den rivayet etti. (Demiş ki): Bana Hasen b. Müslim, Tâvus'dan, o da İbni
Abbâs (Radfyallayü anhüma)'dan naklen haber verdi. İbni Abbâs şöyle demiş:
Zeydü'tmü Erkam geldi de Abdullah b. Abbâs ona hatırlatmak isteyerek:
«Sen, bana Eesûlüllah
(Saİlallahü Aleyhi ve Sellem) ihrâmh iken kendisine bir av eti hediye
edildiğini nasıl haber vermiştin?» dedi. Zeyd:
«ResûHUlah (Sedlailahü
Aleyhi ve Sellem)e av etinden bir uzuv hediye edildi de onu seri çevirdi ve:
— Biz, bunu yemeyiz.
Çünkü ihramlıyız. Buyurdular.» dedi.
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbu Cezâi's-Sayt» ile «Hibe» bahsinde, Tirmizî, Nesaî ve İbni Mâce
«Kitâbü'I-Hacoda muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.
Ebvâ' ile Veddân:
Mekke ile Medine arasında iki yerdir.
Resûlüllah (Sallallahü
4leyhi ve Sellem)'in annesinin Ebvâ'da vefat ettiği rivayet olunmuştur. Râvi,
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)f'm o gün Ebva'da mı yoksa Veddan’da mı
olduğunu kestirememiştir.
Râvilerden bâzıları Veddan'da,
bazıları da Ebvâ'da bulunduğunu seksiz olarak rivayet etmişlerdir.
Aynî: «Zahire
bakılırsa buradaki şekk, İbni Abbas (Raâiyalİahü anh) 'dandır.» diyor.
Ebva ile Veddan arasında 8 mil mesafe olduğu söylenir.
Hz. Sa'b b. Cessâme,
Veddanlıdır. Getirdiği hediye hususundaki rivayetler —kitabımızdakilerden de
anlaşılacağı vecihle — muhteliftir.
Bunların bâzılarında
hediyenin bir yaban eşeği, bâzılarında yaban eşeği eti, bir rivayette ucundan
kan damlayan yaban eşeği budu, başka bir rivayette yaban eşeğinin yarısı, bir
rivayette av etinden bir uzuv, olduğu bildirilmektedir.
Bundan dolayıdır ki,
ulemâ hayvanın diri olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir.
Tahavî diyor ki: «îbni
Abbâs'dan gelen bütün rivayetler Resulüllah (SaMlahü Aleyhi ve Sellem)'in Hz.
Sa'b'a iade ettiği hediyede onun diri olmayan bir av eti olduğunda müttefiktir.
Bu da ih-râmlıya av eti yemeyi kerih görenlere delildir...»
İbni Battal, Sa'b
hadîsinin muhtelif rivayetlerine bakarak hâdisenin bir olmayıp, muhtelif
zamanlarda cereyan etmiş ayrı ayrı vak'alar olduğunu söylemiştir. Ona göre
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) e bir defa bütün bir yaban eşeği,
başka bir defa yaban eşeğinin budu, bîr defa da bacağı hediye edilmiştir. Çünkü
böyle bir hâdiseyi râ-vilerin unutması mümkün değildir.
Kurtubî, Buhâri 'nin
bu mes'ele için bâb tahsis etmesinden hayvanın diri olduğu anlaşıldığını, başka
rivayetlerin ise Ölü olduğuna delâlet ettiğini söyledikten sonra «Bu
rivayetlerin arasını bulmanın çaresi şudur: Hz. Sa'b yaban eşeğini ölü olarak
getirmiş ye Resûltillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yanına koymuştur.
Sonra hayvandan bir parça keserek ona hediye etmiştir. Bu suretle her iki
rivayet de doğru olmuş olur. Yahut mecazen hayvanın bir uzvuna, bütününün ismi
verilmiştir. Şöyle de diyebiliriz: Hz. Sa'b hayvanı diri olarak getirmiş,
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kabul etmeyince onu keserek bir uzvunu
hediye etmiştir.» demiştir.
1) Şa'bi, Tavus,
Mücahid, Câbir b. Zeyd, Leys b. Sa'd, Sevrî ve bir rivayette îmam Mâlik ile
İshâ'k bu hadîsle istidlal ederek, ihrâmlı olmayan bir kimsenin kestiği avın
ihrâmlılara helâl olmadığını söylemişlerdir. Çünkü Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi
ve Sellem) av hediyesini kabul etmemek için yalnız kendisinin ihrâmlı olduğunu
bildirmekle iktifa etmiştir.
Bu da gösterir ki,
kabul etmemenin yegâne sebebi ihrâmlı bulunmasıdır. Ashâb-ı Kiram 'dan Ali b.
Ebî Tâlib, îbni Abbâs ve İbni Ömer (Radiyaltahüanh) hazerâtının kavilleri de
budur.
Said b. Cübeyir, Ebû
Hanife, Ebû Yusuf, Muhammed ve bir rivayette Ahmed b. Hanbel ile Atâ' , ihrâmlı
olmayan bir kimsenin vurduğu avın ihrâmlıya haram olmadığını söylemişlerdir.
Delilleri Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in bu şekilde vurulan av
etinden yediğini gösteren hadîslerdir.
îmam Malik,
Şafiî Ahmed b. Hanbel, îshak, Ebû Sevr ve bir rivayette Atâ ' «îhrâmlı
için vurulan av ihrâmlıya haramdır. Fakat onun için vurulmayan avdan yemesi
caizdir.» demişlerdir.
Bu kavil Hz. Osman
(Radiyaîlahü anh) 'dan da rivayet olunur. Delilleri Ebû Dâvud 'un rivayet
ettiği Hz. Cabir hadîsidir. Mezkûr hadîste Câbir (Rodiyallahüanh) : «Ben,
ResûlüIIah (Salîalîahü Aleyhi ve Sellem) :
— Kendiniz avlamadıkça
yahut sizin için avlanmadıkça, kara avan-dan yemek size helâldir. Buyururken
işittim.» demiştir.
2) Alâmetini
görmekle bir şeye hükmetmek caizdir. Çünkü Resultülah (Salîalîahü Aleyhi ve
Sellem) Hz. Sa'b'in gücendiğini yüzünden anlamıştır.
3) Bir
sebepten dolayı hediyeyi reddetmek caizdir.
4) Hediyeyi
reddederken, verenin gönlünü almak >m özür beyân etmelidir.
5) Hediye
ancak kabul ile tamam olur.
6) îhrâmlı
bir kimsenin elinde bulunan memnu av etini başkasına göndermesi icab eder.
7) Peygamber
(Salîalîahü Aleyhi ve Sellem) 'in hediye kabul etmesi caizdir. Fakat sadaka
kabul edemez.
56- (1196)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Salih b.
Keysan'dan rivayet etti. H.
Bize îbni Ebi Ömer de
rivayet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Süfyan rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Salih b. Keysân rivayet
etti.
(Dedi ki) : Ben, Ebû
Katade'nin azatlısı Ebû Muhammed'i şöyle derken işittim: Ben, Ebû Katade'yi
şunu söylerken dinledim:
«Kesûlüllah
(Salla!lahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte yola çıktık. Kaaha denilen yere
vardığımızda kimimiz ihrâmlı kimimiz ihrâmsız idik. Bir ara baktım ki
arkadaşlarım bir şey görmeye çalışıyorlar, ben de baktım. Bir de ne göreyim,
bir yaban eşeği... Derhal atımı eğerliyerek mızrağımı aldım. Sonra hayvana
bindim. Kırbacım düştü de ihrâmlı bulunan arkadaşlarıma :
— Şu kırbacı bana verin. Dedim. Onlar:
— Vallahi bu hususta sana hiç bir yardım
yapamayız, dediler. Bunun üzerine hayvandan inerek kırbacı aldım. Sonra tekrar bindim ve yaban eşeği bir tepenin
arkasındayken ardından yetişerek onu mızrağımla yaraladım ve öldürdüm.
Müteakiben onu arkadaşlarıma getirdim. Arkadaşlarımdan bâzıları:
— Onu yeyin! Bâzıları da:
— Yemeyin, dediler. Peygamber (Scllallahü Aleyhi ve SeV.em)
Önümüzde bulunuyordu. Hemen atımı sürerek ona yetiştim:
— O heâldır, yeyin buyurdular.
57- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Ben, Ma-lik'e okudum. H.
Bize Kuteybe,
Malik'den, kendisine Ebu'n-Nadır'dan, ona da Ebû Katade'nin azatlısı Nâfi'den,
ona da Ebû Kata d e (Radfyaîîahü anh)yâan naklen okunan şu hadîsi rivayet etti:
Ebû Katâdc, Resûlüllah (Salkıllahü Aleyhi ve Sellem) ile beraber bulunuyormuş.
Mekke yolunun bir kısmını aldıkları vakit ihrâmlı arkadaşları geri kalmışlar.
Kendisi ihrâmlı değilmiş. Derken bir yaban eşeği görerek hemen atının üzerine
doğrulmuş, arkadaşlarından kırbacını vermelerini istemiş, onlar bundan imtina
etmişler, mızrağını istemiş, onu da vermemişler de kendisi almış. Sonra yaban
eşeğinin üzerine hücum ederek onu öldürmüş. Peygamber ( Aleyhi ve Seilem) in
ashabından bâzıları bu hayvandan yemiş, bazıları inekten çekinmişler. Az sonra
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ye tişerek bu mes'eleyi sormuşlar.
Resûlüllah (SaUaUahu Aleyhi ve Sellem): — Bu ancak, Allah'ın size it'arr ettiği bîr rjzıktır. buyurmuşlar.
58- (...)
Bize Kutaybe, Mâlik'dt-ıı, o da Zeyd b. Eslem'den, o da Ata* b. Yesâr'dan, o da
Ebû Katâdc (Radiyallahüank)1 dan naklen yaban eşeği hakkında Ebu'n-Kadır hadîsi
gibi rivayette bulundu. Yalnız Zeyd b. Eşlem hadîsinde: «Resûlüllah (Sallaüahü
Aleyhi ve Sellem) ;
— Onun etinden
yanınızda bir şey var mı? diye sordu.ifadesi de vardır.
59- (...) Bİıe
Salih b. Mismar [14] Es-Sulemî rivayet etti.
(Dedi ki) : Bice Muâz b. Hişam rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, Yahya b.
EM KesSr'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Abdullah b. Ebi Katâde rivâyel
etti. (Dedi ki) : Babam Hu dey biye senesi Resûlüllah (Salla{İahii Aleyhi ve
Sellem) İle birlikte yola çıktı. Arkadaşlarından kimisi ihrama girmiş, kimisi
girmemişler, Resûlüllah (Saltattahü Aleyhi ve Sellem)fe Gay-ka'da düşman bulunduğunu
söylemişler, o da oraya gitmiş. Ebû Katâde demiş; Ben Resûlüllah [Sailallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in ashabı ile beraber bulunduğum bir sırada ashab
birbirlerine gülerken bir de baktım bir yu-ban eşeğinin karşısındayım. Hemen
üzerine hücum ettim ve hayvanı vurarak çökerttim. Derken arkadaşlardan yardım
istedim. Onlar ten a yardım etmekten çekin Jiler. Müteakiben onun etinden
yedik. Ve düşmanın önümüzü keseceğinden korktuk. Ben, Resûlüllah (Sallatlahü
Aleyhi ve Sellemyi aramaya gittim. Kimi atımı şahlandırıyor, kimi de yavaş
gidi-yordum. Az sonra gece yarısı Benî Gıfâr'dan bir adama rastladım da:
— Resûlüllah
(Sallallahii Aleyhi ve Sellemi'e nerede tesadüf ettin? diye sordum. O
zât;
— Ben, onu Ta'hiıı'de bıraktım. Niyeti Sukya'da mola vermektir.» dedi. Kendisine
yetiştim ve;
— «Yâ Resûlallah! Ashabın sana selâm ediyor ve Allah'ın rahmetini
diliyorlar. Sen yokken düşman tarafından yatlarının kesilmesinden
korktular. (Lütfen) onları bekle.»
dedim. O da bekledi. Sonra;
— «Yâ Kesûlflllah! Ben bir av vurdum, ondan
artan bir parça ya-nımdadır.> dedim. Bunun üzerine Peygamber (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) (yanındaki)
cemaata İhrâmlı oldukları halde:
—«Yeyin.» buyurdular.
60- (...)
Bana, Ebû Kâmil-i Cahderî rivayet elti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne, Osman b.
Abdillah [15] b. Mevhem'den, o da
Abdullah b. Ebî Katâde'den, o da babası (Ebû Katâde) (Radiyaîîahü anh) 'dan
naklen rivayet etti. Şöyle demiş:
Resûlüllah (Sallcûlahü
Aleyhi ve Selîem) Hacc niyetiyle yola çıktı. Onunla beraber biz de çıktık.
Derken içlerinde Ebû Katâde dahi bulunan bâzı ashabını ayırarak:
— «Bana kavuşuncaya kadar deniz sahilini takip
edin.» buyurdu. Ayrılanlar deniz sahilini tuttular, Resûlüllah (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem)
'den ayrılınca hepsi ihrama girdiler. Yalnız Ebû Katâde girmedi. Yolda
giderlerken ansızın birtakım yaban eşekleri gördüler. Ebû Katâde hemen
üzerlerine hücum ederek onlardan bir dişi eşeği vurdu. Arkadaşları hayvanlarından
inerek onun etinden yediler. Sonra:
— «(Eyvah)» ihrâmh İken et yedik» dediler. Eşek
etinin kalan kısmını yanlarına aldılar. Resûlüllah (SallaUahüAleytvveSelİemye gelince:
— «Ya Resûlallah! Bizler ihrama girmişdik. Ebû
Katâde ihrâmlan-mamıştı. Derken birtakım yaban eşekleri gördük. Ebû Katâde
derhal bunlara hücum ederek içlerinden dişi bir yaban eşeğini vurdu. Biz de
hay-vanlarımızdan inerek onun etinden yedik. Sonra da :
— (Eyvah) ihrâmh olduğumuz halde av eti
yiyiyoruz, dedik. Etinin kalan kısmını da getirdik, dediler.
Bunun üzerine
Resûlüllah (Scdlallahü Aleyhi ve Sellem) :
— «Sizden hiç biriniz Ebû Katâde'ya emretti,
tâhut bir şeyle işarette bulundu mu ? diye sordu. Ashâb:
— «Hayjr!» dediler.
— «Öyle ise kalan etini yeytn.» buyurdular.
61- (...) Bize,
bu hadîsi Muhammed b. El-MUsennâ da rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. H.
Bana Kaasim b.
Zekeriyyâ dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubey-dullah, Şeyban'dan rivayet
etti. Her iki râvi Osman b. Abdillah b. Mev-heb'den bu Isnadla rivayette
bulunmuşlardır.
Seyhan'ın rivayetinde:
«Bunun üzerine Resûlüllah (SallatiahüAleyhi ve Sellem):
Sizden hiç biriniz
ona, bu hayvanlara hücumda bulunmasını emir etti, yahut hayvanlara işaret
eyledi mi? diye sordu.
Şu'be'nin rivayetinde
ise: «İşaret ettiniz mi? yahut yardımda bulundunuz veya avladınız mı? dedi.»
ifâdeleri vardır.
Şu'be: «Yardım ettiniz
mi? dedi, yoksa: avladınız mı? buyurdu bilemiyorum.» demiş.
62- (...)
Bize Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b.
Hassan haber Verdi. (Dedi ki) : Bize Muâviye yani İbni Sellâm rivayet etti.
(Dedi ki) : Bana Yahya haber verdi. (Dedi ki) : Bana Abdullah b. Ebî Katâde
haber verdi. Ona da babası (Ebû Ka-tâde) (Radiyallahü anh) haber vermiş ki,
kendisi Resûlüllah nwmiDS) Aleyhi ve Sellem) ile birlikte Hudeybiye gazasına
iştirak etmiş. Ebû Katâde şöyle demiş: Müteakiben benden gayrı arkadaşlar
ömreye niyet ettiler. Ben, bir yaban eşeği avlayarak ihrâmlı oldukları halde
arkadaşlarıma yedirdim. Sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e
gelerek, yanımızda bu hayvanın etinden artan bir parça bulunduğunu haber verdim.
Bunun üzerine:
— «Siz onu yiyin'
buyurdular.
63- (...)
Bize Ahmed b. Abdete'd-Dabbî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Fudayl b. Süleyman
En-Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hâzini, Abdullah b. Ebi
Katâde'den, o da babası (Ebû Katâde) (Radiyallahû anha âan naklen rivayet
eyledi ki, Ebû Katâde ve arkadaşları Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem)
ile beraber yola çıkmışlar. Arkadaşları ihramlı, Ebû Katâde ihrâmsiz imiş...
Bâvi hadîsi böylece
rivayet etmiştir.
Bu hadîste :
«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) :
— Ondan yanınızda bir
şey varın ? diye sordu. Ashâb
— Bacağı yanımızdadır, dediler. Bunun üzerine
(SallaUahü Aleyhi ve Seilem) onu alarak
yedi.» ifâdesi de vardır.
64- (...) Bize,
bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Ebu'l-Ahvâs rivayet etti. H.
Bize Kuteybe ile İshâk
dahi Cerîr'den rivayet ettiler. Ebu'l-Ahvâs ile Cerîr'in ikisi de Abdülazîz b.
Rufey'den, o da Abdullah b. Ebi Kata de'den naklen rivayet etmişlerdir.
Abdullah:
«Ebû Katâde ihrâmlı
bir cemaatın içinde bulunuyordu. Kendisi ihramlı değildi...» diyerek hadîsi
rivayet etmiştir. Bu hadîsde: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) Ona
sizden hiç bir insan işaret etti yahut Ebû Katâde'ye bir emir verdi mi? diye
sordu. Ashâb:
— Hayır, yâ Resûlallah! dediler.
— öyle ise yeyın. buyurdu. » ifâdesi de vardır.
Bu hadîsi bütün Kütüb-i
Si11e sahipleri «Hacc» bahsinde tahric ettikleri gibi Buhâri «Megâzi»,
«Cihad», «Zebâyıh», «Hibe» ve «Et'ime» bahislerinde muhtelif râvilerden
rivayette bulunmuştur.
Tahavî onu beş
tarîkden rivayet etmektedir.
Hadîsin muhtelif
rivayetlerinden anlaşılıyor ki vak'a Hudeybiye musâlahasının yapıldığı yıl
geçmiştir.
Kaaha: Sukya'ya1 mil
mesafede bulunan bir vadidir- Medîne'den üç konak uzaktadır.
Kaadı îyaz bu kelimeyi
bâzılarının İmam Buhâri'-den «Faha» şeklinde rivayet ettiklerini, fakat bunun
bir vehim olduğunu söylemiş: «Doğrusu Kaaha'dır» demiştir.
İbni îshak «El-Meğazi»
nam eserinde bu yerin «Face» olduğunu söylemişse de, İbni Hişâm bunu
reddetmiştir.
Cevzâki'nin dahi
«Kaaha» yerine «Sıfah» diye rivayet ettiği, fakat bunun bir tashifden ibaret
olduğu söylenmiştir.
Sukyn: Mekke ile
Medine arasında büyük bir köydür.
Gayka i Mekke ile
Medîne arasında Benî Gıfâr kabilesine ait bir yerdir.
Kaadî îyâz: «Bunun
Benî Sa'Iebe'ye âit bir kuyu olduğunu söyleyenler vardır.» demiştir.
Tahin: Sukya'ya üç mil
mesafede bulunan bir kuyudur.
Esrem diyor ki: «Hadîs
ulemâsının Ebû Katâde'ye 5aş-tıklarım ve:
— Nasıl olur da Ebû Katâde mikaatı ihrâmsız
olarak geçebilir? dediklerini, buna bir türlü mânâ veremediklerini işitirdim.
Nihayet bu mes'eleyi îyâz b. Abdillah
'in- Ebû Said-Î Hudrî'den rivayet ettiği hadîsde izah
edilmiş şekilde gördüm.»
Ebû Saîd-i Hudrî (Raâvyaliahütmh)
hadîsini Tahavî rivayet etmiştir. Lâfız şudur:
«Peygamber (SallaUahü
Aleyhi ve Seîlem) Ensar'dan Ebû Katâde'yi sadaka me'muru olarak gönderdi.
Kendisi de ashabı ile birlikte ihrama girerek yola çıktılar. Usfan'a inince
bir yaban eşeği gördüler. Bu arada Ebû Katâde ihrâmsız olarak geldi. Ashab
hayvana dikkatle bakmamış olmak için başlarını eydiler. Ebû Katâde bakmarak
hayvanı gördü. Hemen atına binerek mızrağı aldı ama mızrak elinden düştü.
Ashaba:
— Şunu bana verin, dediyse de onlar:
— Biz bu hususta sana hiç bir yardım yapamayız,
cevabını verdiler. Derken Ebû Katâde
hayvana hücum ederek vurdu. Ashab ondan et kızartmaya başladılar. Sonra:
— (Biz ne yapıyoruz?) Resûlüllah (SallaUahü
Aleyhi ve Seîlem) aramızdadır, dediler. Peygamber (Sallallahü Aleyhi veSellem)
ashabının önünde gidiyordu. Hemen kendisine yetişip sordular. Resûl-i
Ekrem(SallallahÜ Aleyhi veSellem) bunda bir beis görmediler.
Bu hadîsi Bezzâi dahî
tahrîc etmiştir.
Kuşeyri, Hz. Ebû
Katâde 'nin hacca gitmek istemediği yahut ihrama girmemesinin mikaatlar tayin
edilmezden önce olduğu ihtimâli üzerinde durmaktadır.
Münizıri'nin beyanına
göre Medîneliler Hz. Ebû Katâde'yi bazı Arap kabilelerinin Medine'ye hücum
etmek niyetinde olduklarını bildirmek için Peygamber (Salla llahü Aleyhi
veSellem) 'e göndermişlerdi.
îbni Tîn'e göre
ihtimâl Hz. Ebû Katâde Mekke'ye girmeyi niyet etmemiş ancak ordusu çok görünsün
diye askerine katılmıştır.
İbni Abdilberr:
«Resulüllah (SallaUahü Aleyhi veSellem) 'in Ebû Katâde'yi düşmanı terassud etmek için sahil
yolundan gön- fc derdiği söylenir. Bundan dolayı ashabının yanına geldiği vakit
ihrâmlı değildi.» diyor.
Aynî bu sözlerin
içersinde en güzel cevap Hz. Ebû Saîd-i Hudrî hadîsi olduğunu kaydetmektedir.
Bazı rivayetlerde:
«Birtakımları bana gülmeğe başladılar.» denilmiştir. Bu takdirde Ashâb-ı
Kiram'in Hz. Ebû Katâde'ye güldükleri anlaşılırsa da Kaadî tyâz bu sözün bir
hatâ ve tas-hifden ibaret olduğunu söylemiştir.
Nevevî bu rivayeti
kabul etmiş, fakat Ashab'm Hz. Ebû Katâde'ye değil üzerlerine av çıkıp da ona
bir şey yapmak ellerinden gelmediğine güldüklerini söylemiştir.
Nefs-i hadîste Ashab-ı
Kiram'in gülmelerinin bir işaret veya delâlet olmadığını iktizâ eden cümle
vardır. O da Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'in:
«İçinizden ona işaret
eden bulundu mu ? suâline ashabın:
— Hayır, diye -cevap
vermeleridir.»
Hadîsin bir
rivayetinde: «Ashâb Hem hayvanın etinden yediler» hem de pişman oldular.»
denilmiştir.
Ashâb.ı Kiram'in
düşman yolumuzu keser diye korkmaları, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Seltem)'den ayrılacakları içindir. Çünkü Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) ordusunun önünde gidiyordu.
Hadîs-i Şerifi bizzat
Ebû Katâde (Radiyallahü anh) rivayet ettiği halde rivayetlerin birinde «Ebû
Katâde de içlerinde olduğu halde» demesi, tecrid kabilindendir. Sözün muktezası
«Ben de içlerinde olduğum halde» demek idi. Bu sözü îbni
Ebî Katâde 'nin zannetmek
hatâdır. Çünkü hadîsin mürsel olmasını icab eder.
«Yalnız Ebû Katâde
ihrâmlı değildi» sözü dahi tecriddir. Bundan murad: «Yalnız ben ihrâmlı
değildim.» demektir.
Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Seîlem) 'in ashabına:
«Onu yeyin.» buyurması, icab değil, ibaha ifâde eder. Zira bir menfaat
icab eden emirler i baha, aleyhde olan emirler vücub ifâde ederler.
1) Avlamaya
yardım etmemek şartıyla ihrâmhnın av eti yemesi muhabdır. Kuşeyri'nin beyânına
göre bu hususta üç mezhep vardır:
a) îhrâmlı
için avlansın avlanmasın mutlak surette av eti memnudur. Bu kavlin delili
babımızın başında geçen Sa'd b. Cessâme
hadîsidir.
b) îhrâmhnın
izniyle olsun olmasın onun namına
avlanan avdan yemesi memnudur. İmam Mâlik ile Şâfiî 'nin mezhepleri budur.
c) îhrâmlı
bir kimse kendisi avlanır yahut başkası onun izni veya delaletiyle avlarsa, o
avdan yemesi haramdır. Başka suretle avlanan avlardan giyebilir. İmam A'zam'm
mezhebi de budur.
Îbnü'l-Arabî'ye göre
ihrama girmezden önce avlanan avdan ihrâmlı yiebilir. Fakat ihrama girdikten
sonra avlanandan yiyemez.
2) İslâm
kumandanı harpte gözcülük etmek için ordusundan bazı neferleri ayrı ayrı
yerlere gönderebilir.
3) Yaban
eşeğini avlamak ve yemek caizdir.
4) Avı
yaralamak, kesmek yerine kaaimdir.
5) Peygamber
(Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) zamanında içtihad caizdir, îbnü1-Arabi'ye göre
Peygamber (Sallalhhü Aleyhi ve Sellem)in huzurunda ictihad caiz değildir.
6) îçtihâd
suretiyle elde edilen hüküm amel îcap eder.
7)
Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Selîem) 'in kendisine takdim edilen av
bacağından, yemesi, ashabının gönlünü almak ve kalplerinden şüpheyi gidermek içindir.
8) Gaibe
selâm göndermek müstehabdır.
65- (1197)
Bana Zübeyir b. Harb rivayet etti. (Dçdi ki) : Bize Yahya b. Said, İbni
Cüreyc'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Muhammed b. Münkedir, Muâz b.
Abdirrahman b. Osman Et-Teymî'den, o da babasından naklen haber verdi. Babası
şöyle demiş: İhrâmlı olarak Talha-tü'bnü UbeydiiaHah'ın yanında bulunuyorduk.
Kendisine bir, kuş hediye ettiler. Talha uyuyordu. Bâzımız bundan yedik,
bâzımız yemekten çekindik. Talha uyamnca yiyenlerin hareketini doğru buldu ve:
«Biz, onu Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile beraber yedik.» dedi.
Hadis-i Şerif hüküm
îtibariyla yukarki rivayetler gibidir.. Bu hususta Zübeyr, Talhatü'bnü
Abdillah, Câbir ve Âişe (Radiyallahü anlı) hazeratından. da hadîsler rivayet
olunmuştur. Nitekim kendileri d» ihrâmlının kendisi avlamamak veya onun için
avlanmış olmamak şartıyla av eti yemesine ruhsat verirlermiş. Tahavî, ihrâmlının
av eti yiyemiyeceğine kaail olanların istidlal ettikleri birtakım hadîsler
rivayet etmiştir.
66- (1198)
Bize Hârûn b. Saîd el-Eylî ile Ahmed b. İsa rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize İbni Vehb haber verdi (Dedi ki) : Bana Mahra-matü'bnü Btikeyr, babasından
naklen haber verdi. (Demiş ki) : Ben Ubey-dullah b. Miksem'i şöyle derken
işittim: Ben Kaasim b. Muhammed'i şunu söylerken işittim. Ben Peygamber
(SaîlaİJahü Aleyhi ve Sellem) 'in zevcesi Aişe'den dinledim. Şöyle diyordu:
Ben Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) 'i:
«Dört $ey vardır ki,
bunların her biri fâsiktİr. Mîkaat dışında da Haremde de Öldürülürler: Çaylak
karga, fare ve kuduz köpek» buyururken işittim.
Ubeydullah demiş ki:
«Ben Kaasim'e: Yâ yılana ne buyurursun? diye sordum.
— Hakaaretinden dolayı
öldürülür.» dedi.
67- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Gunder, Şu'be'den
rivayet etti. H.
Bize tbnü'l-Müsennâ
ile İbnü Beşşâr da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Katâde'yi, Said
b. el-Müseyyeb'den, o da Âışe(RadiyalIahû antta) dan, o da Peygamber (Salküjahü
Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet ederken dinledim. Resûlüllah (Sailalhhü
Aleyhi ve Sellem) :
«Fâsik olan beş şey
vardır ki, bunlar mîkaat dışında da Haremde de öldürülürler: Yılan, alaca
karga,, fare, kuduz köpek ve çayla ak» buyurmuşlar.
68- (...) Bize Ebu'r-Rabî'ez-Zehrânî rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hammâd yâni tbni Zeyd rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm b. Urve, babasından,
o da Âişe (Rad'tyallahâ anha) 'dan naklen rivayet eyledi. Âişe şöyle demiş:
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sillem):
«Fâsik olan beş şey
vardır ki, bunlar Haremde öldürülürler, atcreb, fare, çaylacık, karga ve kuduz
köpek» buyurdular.
(...) Bize
bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb dahî rivayet ettiler. (Dediler
ki) : Bize İbnü Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm bu isnadla
rivayette bulundu.
69- (...)
Bize UbeyduIIah b. Ömer el-Kavârîri rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b.
Zürey* rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zübrf-den, o da Urve'den, o da
Âişe (Radiyallahû anha)''dan naklen rivayet etti. Âişe şöyle demiş: Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Fâsik olan beş şey
vardır ki, bunlar Haremde öldürülürler: fare, akreb, karga, çaylacık ve kuduz
köpek.» buyurdular.
70- (...)
Bize bu hadisi Abd b. Humeyd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdiirrezzâk
haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den bu is-nâdla haber verdi. Âişe
(Radiyallahû anha) demiş ki:
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) fâsik olan beş şeyin hem mî-kaat dışında, hem
Haremde Öldürülmesini emir buyurdu.» demiş. Bundan sonra râvî, Yezîd b. Zürey'
hadîsi gibi rivayette bulunmuştur.
71- (...)
Bana Ebu't-Tâhir ile Harmele rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbnü Vehb
haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan, o da Urvetü'bnü
Zübeyr'den, o da Âişe (Raâryallahû anha) 'dan naklen haber verdi. Âişe şöyle
demiş: Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Selîem):
«Beş nevî' hayvan
vardır ki, bunların hepsi fâsikttr: Haremde öldörü-lebilirler: Karga, çaylak,
kuduz köpek, akreb ve fare.» buyurdular.
Bu hadîsi Buharı ile
Nesâi dahî «Hacc» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Bu babda Ebû Davûd, Tirmizî ve
îbni M fice Hz. Ebû Saîd-i Hudrî 'den, İmam Ahmed b. Hanbel, îbni Abbâs (Radiyaüahü
anh) 'dan, Buhârî ile Müslim, Hz. îbni Ömer 'den hadîsler rivayet etmişlerdir,
Abdullah b. Ömer (Radiyallahü anh) rivayetleri az sonra kitabımızda
görüleceklerdir.
Fîsk:
Lügatte çıkmak mânâsına gelir. Bâzı kimselere fâsik denilmesi Allah'a itaattan
çıktıkları içindir.
öldürülmesi mubah
kılman hayvanlara neden fâsik denildiği ulemâ arasında ihtilaflıdır.
Hanefiler'le İmâm Mâlik'e göre mezkûr hayvanlar eziyyet verdikleri için onlara
fâsik denilmiştir. Zarar veren her mahlûk öldürülür. İmam Şâfiî'ye göre bu
hayvanlara fâsik denilmesi, etleri yenilmediği ve başka hayvanların hükmünden
çıkarak öldürülmeleri helâl kılındığı içindir; bu gibi hayvanları ihrâmh bir
kimse dahî öldürebilir; onlardan dolayı fidye lâzım gelmez.
Ulemâ mezkûr
hayvanların eziyyet ve zararlarını şöyle teşbît etmişlerdir: Karga ev
hayvanlarının sırtlarını gagalar; gözlerini çıkarır; insanların yiyeceklerini
kapar. Çaylak et ve piliçleri götürür. Akreb zehirli bir hayvandır; insanları
sokar. Fare yiyeceklere musallat olur; elbise ve sâireyi kemirir; hattâ mumun
fitilini alarak evleri yakabilir. Nitekim îbni Mâce 'nin tahrîc ettiği Ebû
Saîd-i Hudri (Radiyallahü anh) hadîsinde : «Hz. Ebû Saîd'e Resûlüllah
(SaîlaUahü Aleyhi ve Selİem)\n fareye niçin fâsik dediği soruldu da şu cevâbı verdi:
— Çünkü Resûlüllah
(Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) bir akşam fare şamatasına uyandı. (Bir de baktı
ki) tam fare fitili almış; evi yakacakmiş, denilmektedir.
Kuduz köpek de
insanları ısırır. Kuduzdan muradın ne olduğu biraz aşağıda görülecektir.
Hadîs-i Şerîf muhtelif
lâfızlarla rivayet olunmuştur. Bâzı rivayetlerde :
«Bu hayvanları
öldürmekde günah yoktur» buyurulmuş; bir rivayette : «İhramlı öldürebilir»
başka bir rivayette: «öldürmelerine izin verdi» denilmiştir. «Öldürmelerini
emir buyurdu» rivayeti de vardır.
Bu rivayetlerin hepsi
zikri geçen beş nevi' hayvanın Harem-i Şe-rîfde hacılar tarafından
öldürülebileceğini göstermektedir. Hacıların öldürmesi caiz olunsa, hacı
olmayanlara bu işin cevazı evleviyette kalır. Mamafih bu husûsda nefs-i hadîsde
sarahat da vardır.
Harem'den murâd :
Mekke-i Mükerreme -nin haremidir. Bâzıları bu kelimeyi «hurum» şeklinde tesbît
etmişlerdir.
Hurutn:
Haramın cem'i olup haram kılman yerler mânâsına gelir.
Bu hadîs hakkında daha
fa.zla tafsilat, diğer rivayetleri görüldükten sonra verilecektir.
72- (1199) Bana
Züheyr b. Harb ile İbni Ebî Ömer hep birden, tbni Uyeyne'den rivayet ettiler.
Züheyr (Dedi ki): Bize Stifyân b. Uyeyne, Zührî'den, o da Sâlim'den, o da
babası (İbni Ömer) (Radtyallahü anh) 'dan, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'âen naklen rivayet etti.
«Be? (nevi) hayvan
vardır ki onları Harem'de ve ihramda iken Öldürene günah yoktur : (Bunlar)
fare, akreb, karga, çaylak ve kuduz köpektir.» buyurmuşlar.
İbni Ebî Ömer kendi
rivayetinde: «Hurumda ve ihramda» dedi.
73- (1200)
Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana
Salim b. Abdillâh haber verdi, ki Abdullah b. Ömer (Radiyalîayü anhüma) şöyle
demiş: Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Seltemjin zevcesi Hafsa dedi ki:
Resûlüllah (Salkdlahü Aleyhi ve Seltetn):
«Beş nevi' hayvan
vardır ki, onların hepsi fasildir. Bunları öldürene günah yoktur: Akrep, karga,
çaylak, fare ve kuduz köpek!» buyurdular.
74- (...)
Bize Ahmed b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Zeyd b. Cübeyr [17]
rivayet eyledi ki, bir adam İbni Ömer'e:
— îhrâmh ne gibi hayvanları öldürebilir? diye
sormuş, tbni Ömer:
— Bana Resûlüllah (Sallaîlahii Aleyhi ve
Sellem) *in zevcelerinden birinin haber verdiğine göre kendisi: fare, akreb,
çaylak, kuduz köpek ve karganın öldürülmesini emir buyurmuş; yahud bunları öldürmek ona emrölunmuş»
demiş.
75- (...)
Bize Şeybân b. Ferrûh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne, Zeyd b.
Cübeyr'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bir adam İbni Ömer'e:
— İhrâmlı iken bir kimsenin ne gibi hayvanları
Öldürebileceğini sordu, tbni Ömer:
— Bana Peygamber (SallaHahü Aleyhi ve Sellem)
'in kadınlarından birinin anlattığına göre kendisi: kuduz köpekle, fare,
akreb, çaylacık, karga ve yılanın öldürülmesini emir buyururmuş.» dedi.
İbni Ömer: «Bunu
namazda daht (emir buyururmuş)» demiş.
76- (1199)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki): Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim, onun
da fbni Ömer (Radiyallahû anhüma) 'dan naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum.
Resûlüllah (Saliailahü Aleyhi ve Seîîem)
«Beş nevi* hayvan
vardır ki, bunları öldürmekde İhrâmlıya günâh yoktur: Karga, çaylak, akreb,
fare ve kuduz köpek.» buyurdular.
77- (...)
Bize Hâtûn b. Abdillâh rivayet etti. (Dedi ki): Bize Mu-hammed b. Bekr rivayet
eyledi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc rivayet etti. Dedi ki:
— Nâfi'e: İbni Ömer'den, ihrâmh bir kimseye ne gibi hayvanları
öldürmeyi helâl gördüğünü işittin? diye sordum. Nâfi' bana şu cevâbı verdi:
— Abdullah (Dedi ki): Ben Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellemyiı
— Beş nevi* hayvan vardır kî, onları öldürene,
öldürdüğünden dolayı bir günah yoktur. (Bunlar): Karga, çaylak, akreb, fare ve
kuduz köpek (tir)» buyururken işittim.
(...) Bize
bu hadisi Kuteybe ile İbni Rumh dahi Leys b. Sa'd'dan rivayet ettiler. H.
Bize Şeybân b. Ferrûh
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr yâni tbni Hâzim rivayet etti. Bunların
ikisi de Nâfi'den rivayet etmişler. H.
Bize Ebû Bekr b. Ebî
Şeybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Aliy-yü'bnü Müshir rivayet eyledi. H,
Bize îbni Nümeyr de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. Bu râvîler toptan
Ubeydullah'dan rivayet etmişlerdir. H.
Bana Ebû Kâmil dahî
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd rivayet etti. (Dedi ki): Bize Eyyûb
rivayet etti. H.
Bize Îbnü'l-Müsennâ da
rivayet etti. (Dedi ki): Bize Yezîd b. Harun rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Yahya b. Saîd haber verdi.
Bu râvilerin hepsi
Nâfi'den, o da tbni Ömer (Radiyallahü anh)'dan, o da Peygamber (Sallaİlahü
Aleyhi ve Sellem) 'den naklen Mâlik ile îbni Güreye'in hadîsleri gibi rivayette
bulunmuş; ve hiç birisi Nâfiden, o da Îbni Ömer (Radiyallahü anhüma) dan naklen
onun: «Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Jden işittim.» dediğini
söylememişlerdir. Yalnız İbni Cüreyc tek başına istisna teşkil etmiştir. Bu
husûsda îbni îshâk dahî îbni Cüreyc'e tâbi' olmuştur.
78- (...)
Bana bu hadîsi Fadl b. Sehl dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Hârûn
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. îshâk, Nâfi' ile Ubeydullan b.
Abdillâh'dan [18], onlar da İbni Ömer
(Radiyallahü anhüma 'dan naklen haber verdi. îbni Ömer:
— Ben Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i:
«Beş nevi' hayvan
vardır ki, onlardan Haremde öldürülenin katlinde günâh yoktur.» buyururken
işittim, demiş; ve yukanki hadîsdekilerin mislini zikretmiştir..
79- (...)
Bize Yahya b. Yahya ile Yahya b. Eyyûb, Kuteybe ve İbni Hucr rivayet ettiler.
Yahya (Bize haber verdi), diğerleri (Bize rivayet etti) tabirlerini
kullandılar. (Dediler ki) : Bize İsmail b. Ca'fer, Abdullah b. Dinar'dan
naklen rivayet etti. O da Abdullah b. Ömer (Radiyallahû anhüma) 'yi şöyle
derken işitmiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Beş nevi' hayvan
vardır ki, bir kimse ihrâmlı olduğu halde bunları öldürürse kendisine onlardan
dolayı hiç bir günah yoktur, (bu hayvanlar): akreb, fare, kuduz köpek, karga ve
çaylacıktır.» buyurdular. Hadîsin lâfzı Yahya b. Yahya'ya âid'dir.
Hadîsin bâzı
rivayetleri Hz. İbni Ömer (Radiyallahû anh) 'nın onu bizzat Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den işitmediği zannını veriyorsa da diğer
rivayetlerinde işittiği tasrîh olunmaktadır. Bu.suretle îbni Ömer (Radiyallahû
anh) Hazretlerinin onu hem kız kardeşi Hafsa (Radiyallahû anh) 'dan, hem de
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den işittiği sübut. bulmuş oluyor.
1- Mezkûr
beş nevi' hayvanı ihram hâlinde Öldürmek caizdir. îh-râm hâlinde öldürmek caiz
olunca ihrama girmeyenlerin Öldürebilmesi evleviyyette kalır. Öldürülecek
hayvanların beş adediyle' takyîd edilmesi mefhûm i'tibârile, zikredilen beş
nevi'den maadasının öldürülemiyeceğini gösterirse de mefhûmu aded ekser-i
ulemâya göre hüccet değildir. Bilfarz hüccet kabul edilse bile Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in evvelâ beş hayvanın öldürülebileceğini,
bilâhare aynı hükümde onlarla müşterek olan sair hayvanları bildirmiş olması
muhtemeldir. Filhakika bir rivayette öldürülecek hayvanların dört, diğer
rivayette altı olduğu beyân edilmiştir. Bâzı rivayetlerde ise, ötekilerinde
zikredilmeyen hayvanlardan bahsolunmuştur. Bu suretle öldürülecek hayvan
nevi'lerini dokuza çıkaranlar vardır. Bunlar meyânmda yılan, kurt ve kaplan da
vardır.
Tahâvî diyor ki: «îşte
Peygamber (Sallatyahü Aleyhi ve Sellemyin, ihram hâlinde muhrime, ihrâmlı
olmayana dahî Harem-i Şerîfde Öldürmeyi mubah kıldığı hayvanlar bunlardır.
Bunların beş nevi' olduklarını beyan etmiştir. Mezkûr beyân, bu bâbda vârid
olacak bir işkâle bu hayvanların hükmü verilmesine münâfîdir. Meğer ki,
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'İn muradı olduğuna ittifak hâsıl ola.»
Tahâvî bu sözü ile
şunu anlatmak istemiştir: Aded bildirerek öldürülecek hayvan nevi'lerinin beyân
buyurulmasi benzerlerinin bu hükümde olmadığını gösterir. Zîra aynı hadîsde
çaylak ile karganın öldürülebileceği ifâde buyurulmuştur. Halbuki bunların
ikisi de yırtıcı kuşlardandır. Onların hükmü aletta'yin beyân edildiği için
atmaca, şahin ve doğan gibi yırtıcı kuşlara aynı hüküm verilemez.
Bu cihet ittifakı ise
de öldürmeyi eziyyetle ta'lîl edenler: «Eziyetin nev'ileri çoktur. Binâenaleyh
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) akrebi zikretmekle eziyette ona ortak
olan yılan, an gibi şeylere; fare ile kemirmekte ona ortak olan gelincik gibi
hayvanlara; karga ve çaylak ile, bir şeyi. kapmakta onlar gibi olan atmaca v.s.
ye; kuduz köpekle saldırganlık ederek ısırmakta köpeğe benzeyen arslan ve pars
gibi yırtıcılara işaret buyurmuş olacaktır.» derler.
Öldürmeye sebep bu
hayvanların eti yenilmemesi olduğunu söyleyenlere göre ise Hadîs-i Şerîf'de
beş hayvanın zikredilmesi, insanların arasında çok bulundukları içindir.
Tahâvî 'nin beyânından
yılanın da öldürülemiyeceği hatıra gele-bilirse de Tahâvî «Meğer ki Peygamber
(Sallaifahü Aleyhi ve Sellem) in muradı olduğuna ittifak hâsıl ola.» sözüyle
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yılanın öldürülmesini kasdettiğine
işarette bulunmuştur.
Bu cihet îbni Mes'ûd
(Radiyallahü anh) 'dan rivayet olunan bir hadîste tasrîh buyurulmuştur. Mezkûr
hadîste:
Peygamber (Sallatlahü
Aleyhi ve Sellem) ashabına Mina'da bir yılanı öldürmelerini emir buyurdu.» denilmektedir.
Rivayetlerin birinde
dahî yılan öldürülecek beş hayvan meyâmnda zikredilmiştir.
2- Kargadan
bu hayvanın hangi nev'i murâd edildiği ulemâ arasında ihtilaflıdır. Hanefiîle'den
-Hidâye- sahibine göre leş kargasıdır. Buna alaca yahut benekli karga da
denilir. Bu kavil îmam Ebû Yûsuf'dan rivayet olunmuştur.
îmam Ebû Yûsuf'un
delîlî Hz. Âişe rivayetlerinden birinde öldürülecek hayvanlar meyâmnda gurâb-ı
ebka'ın zikredilmiş olmasıdır.
Gurâb-ı ebka':
Sırtında ve karnında beyaz benekleri olan alaca karga demektir. Kurtubî: «Bu
rivayet alaca kelimesi zikredilmeyen mutlak rivayetleri takyîd eder.» demiştir.
Ulemâdan bir cemâat
îmam Ebû Yûsuf'un kavlim tercih etmiş, ihrâmlının karga nev'îlerinden yalnız
alaca kargayı Öldürebileceğini söylemişlerdir.
Diğer birtakım
ulemâya.göre ise bütün karga nev'îlerini öldürmek caizdir. Hadîsde alaca
karganın zikredilmesi, çokluğundan dolayıdır. Fakat Aynî bu kavle îtirâz etmiş
ve: «Karganın öldürülmesi eziyete tesaddî eden yalnız alaca kargadır. Ekin
kargası ile saksağan doğrudan doğruya eziyet etmezler. Binâenaleyh hadîsin
mutlak rivayetleri alaca karga mânâsına hamlolunur.» demiştir.
Kuzgun dahî alaca
karga nev'îndendir.
Şâfiî1er'le
Hanefiîler'in mezhebi budur. Zîrâ bunların ikisi de leş kargasıdır. Ekin
kargası onlar gibi değildir.
Karga ile çaylak
hakkında Mâ1ikîyye ulemâsının ihtilâf ettikleri, bâzılarına göre bu
hayvanların saldırgan olanları ve büyükleri öldürülebileceği rivayet olunmuşsa
da meşhur olan kavle göre bu hususta Mâlikîler dahî cumhûr-u ulemâ ile
beraberdirler. Cumhura göre öldürülecek karga nev'îleri arasında böyle bir
tas-nîf yoktur.
Saksağan dahî karga
nev'îlerindendir. Araplar onunla teşe'üm ederlermiş.
Hanefiîyye ulemâsından
Kaadı Hân *Fetava»smda : «Bir kimse sefere çıkar da saksağan sesi işitir ve onu
uğursuz sayarak dönerse kâfir olur.» diyor.
Ulemâdan bâzıları
saksağana alaca karga, bâzıları da ekin kargası hükmünü vermişlerdir.
İmam Ahmed b, Hanbel:
«Saksağan leş yerse öldürülmesinde beis yoktur.» demiştir.
3- Hide'e:
Çaylak demektir. Rivayetlerin bâzılarında bu kelimenin yerine hudeyyâ
denilmiştir. Hudeyyâ: Hide'enin ism-i tasfîridir. Yâni çaylâcık, demektir.
Çaylak eziyete tesaddî eden ve insanların elinden eti kapan bir kuş olduğu için
onu ihrâmlı ihrâmsız herkesin öldürmesi helâldir. Yalnız îmam
Mâlik 'den bir rivayete göre çaylak ile karga eziyete tesaddî etmedikçe
ihrâmlı bir kimsenin onları Öldürmesi caiz değildir. Fakat bu rivayet zayıfdır,
İmam Mâ1ik'in meşhur olan mezhebi
cumhûru ulemâ 'nin mezhebi
gibidir. Ona göre bu hayvanların etleri de yenilir.
4- Farenin
öldürülmesi mutlak surette caizdir. İbni Münzir : «İhrâmlının fare öldürebileceği hususunda
ulemâ arasında ihtilâf yoktur.
Yalnız İbrahim Nehaî'ye
göre ihram hâlinde bulunan bir kimse fare öldüremez. Fakat bu kavil şâzzdir.»
diyor.
, Kaadî îyâz dahî:
«Sâcî'nin, Nehaî'den rivayetine göre ihrâmlı bir kimse fare öldüremez;
öldürürse fidye verir. Fakat bu kavil nassa ve bütün ulemânın kavline
aykırıdır.» demiştir.
Beyhakî 'nin sahîh bir
isnâdla Hammâd b. Zeyd 'den rivayet ettiği bir haberde: «Nehaî'nin bu sözü
Hammâd'a rivayet olunduğu vakit
Hammâd:
— Küfe'de İbrahim
Nehaî 'den başka eserleri çirkin bir şekilde reddeden bir kimse yoktu. Çünkü onları
az işitmişti. Şa'bî'den başka da eserlere güzel bir şekilde tabî. olan
bulunmazdı. Çünkü onları çok duymuştu; mukaabelesinde bulunmuş.»
denilmektedir.
Farenin nev'îleri
çoktur. Fakat gerek yenilmesinin haram gerekse öldürülmesinin caiz olması
hususunda Bütün nev'îlerinin hükmü birdir.
5- Akrebin
mutlak surette hattâ namazda bile öldürülmesi caizdir. Zîrâ zehirli bir
hayvandır ve insanları sokar.
îbni Abdilberr'in
rivayetine göre Hammâd b. Ebî Süleyman ile Hakem ihrâmlmın yılanla akrebi
öldüremiye-ceğine kaailmişler. Delilleri bu hayvanların böcek nev'inden
olmalarıdır.
Fakat Kaadî İyâz:
«Yılanla akrebin ve keza ihramda bulunmayan bir kimsenin harem-i şerîfde
kertenkele öldürmesinin caiz olduğunda ihtilâf yoktur.» dediği gibi Ebû Ömer
İbni Abdilberr dahî: «Gerek harem dışında gerekse harem içinde yılanla akrebin
öldürülebileceği hususunda ne İmam Mâlik 'den, ne de cumhûru ulemâdan
bir hilaf nakledilmemiştir.» demektedir.
6- Kelk-i
akûr: Kuduz köpek demektir. Süfyân b. Uyeyne'ye göre bundan murâd: Bütün
yırtıcı hayvanlardır. Köpeğin dahî kudurmuş olması şart değildir. Saldırgan ve
dalayıcı olması kâfidir. Süfyân
b. Uyeyne «Bu kelimeyi bize Zeyd b. Eşlem tefir etti.»
demiştir.
Hz. Ebû Hüreyre 'den
bir rivayete göre kuduz köpekten murâd: Arslandır.
tmam Mâlik 'den bir
rivayete göre: İnsanlara saldırarak yaralayan arılan, kaplan ve pars gibi
yırtıcılardır. Sırtlan ve tilki gibi insana hücum etmeyen yırtıcılar bu
hükümde dâhil değildir, binâenaleyh otları ihrteıfe bir kimse öldüremez;
öldürürse fidye verir.
îmam Nevevî saldırgan
köpeği ihrâmlı ve ihrâmsız herkesin harem dışında olsun, harem içinde olsun
öldürebileceğine bütün ulemânın ittifak ettiklerini* söyler.
Yint Nevevî 'nin
bey.ânına göre ulemâ kuduz köpekden mu-rftd ne olduğu hususunda ihtilâf
etmişlerdir.
Bâzıları: «Bundan
murâd: Malûm ve mâruf köpektir.» demişlerdir.
Kaad! İyâz bu kavli
EbûHanîfe ile Evzâî ve Hasen b. Hayy 'den nakletmiştir. Bu zevata göre kurt
dahî köpek hükmündedir.
Hanefiîlerden İmam
Züfer köpeği kurt mânâsına almıştır.
tfflam Şafiî, İmam
Ahmedve cumhûr-u ulemâ ya göre köpekten murâd: Ekseriyetle yırtıcılık yapan
hayvanlardır.
İmam Mâlik
«El-Muvatta'» nâm eserinde: «İnsanlara hücum ederek yaralayan ve korkutan
arslan, kaplan, pars ve kurt gibi hayvanlar kuduz hükmündedir.» demiştir.
İmam A’zam'a göre
buradaki kuduz köpekten murâd: Hassaten köpektir. Bu hükümde ona yalnız kurt
iltihâk eder.
Zîrâ bâzı rivayetlerde
köpek mutlak zikredilmiş, «Akûr» vasfı ile sıf atanmamıştır.
Bundan da anlaşılır ki
kelb-i akûrdan nııirâd her saldırgan yırtıcı değil, iriâlûm olan köpektir.
Ulemâ insana
saldınna^n köpekler hakkında ihtilâf etmişlerdir.
Kaadı Hüseyi n^î>e
Mârûdîye göre edinilmesine cevaz verilmeyen köpekleri öldürmek haraindır.
îmam Şafiî «Elamın» nâm eserinde öldürmenin caiz olduğunu
söylemiştir.
Nevevî «El-Mühezzeb-
şerhinin ahş-veriş bahsinde: «Ulemâmız köpeğin muhterem bir hayvan olup,
öldürülemiyeceği hususunda ulemâmız arasında hilaf yoktur.» demiş, teyemmüm Ue
gasp bahislerinde köpeğin muhterem olmadığını söylemiş; hacç bahsinde ise
köpek öldürmenin kerâhet-i tenzîhiye ile mekruh olduğunu bildirmiştir.
Şâfiîler'den Râfiî
ile. ona tabî olanlar köpek öldürmenin sâdece mekruh olduğunu söyleyip
geçmişlerdir.
Cumhur.u ulemâya göre
öldürmenin caiz olması hususunda şâir zararlı hayvanlar da bu hadîsde
zikredilenler hükmündedir.
Yalnız yukarda da
işaret ettiğimiz vecihle bâzılarına göre zararlı hayvanların öldürülmesine
sebep eziyet vermeleri; diğerlerine göre ise etleri yenilmemesidir. Şâfiî1er’in
mezhebi budur.
İmam Şafiî ile şâir
Şâfiîyye ulemâsı ihrâmlı bir kimseye nis-betle hayvanları üç kısma
ayırmışlardır:
a) Hadîs-i
Şerîf'de zikri geçenlerle o mânâda bulunan eziyet verici hay.anları öldürmek
müstehabdır,
b) Sair eti
yenmeyen hayvanlar gibi Öldürülmesi caiz olanlar iki kısımdır. Bir kısmının
faydası, zararı, vardır. Bunları av menfaati için öldürmek mubahdır. İkinci
kısmının faydası, zararı yoktur. Bunları öldürmek mekruh, fakat haram
değildir.
c) Yenilmesi
mubah kılınan yahut öldürülmesi yasak edilen hayvanları Öldürmek caiz
değildir.
İhrâmlı bir kimse
böyle bir hayvanı öldürürse ceza lâzım gelir.
Hanefiîler:
«Öldürülmesi caiz olan hayvanlar yalnız hadîsde isimleri bildirilenlerdir.»
demişlerse de bâzı haberlerde yılan zikredildiği için onu da öldürülecek
hayvanlara ilhak ettikleri gibi, kurdu köpeğe ve doğrudan doğruya insana
saldıran vahşîleri de aynı hükme idhâl etmişlerdir.
Fakat Aynî buna îtirâz
etmiş, hadîs-i şerîf'de öldürülmesi caiz olan beş nev'î hayvanın beyân
edildiğini, binâenaleyh başka hayvanların mezkûr beş nev'îde dâhil olmadığını
aksi takdirde beş adediyle yapılan tahdidin bir faydası kalmayacağını
söylemiştir.
Kaadî tyâz diyor
ki:«Cumhûr-u ulemâ nın kavlinden anlaşıldığına göre hadîsden murâd: Zikri geçen
hayvanların kendileridir, imam Mâlik'le EbûHanîfe 'nin zahir olan kavilleri de
budur. Onun içindir ki îmam Mâlik ihrâmlı bir kimsenin kertenkele
öldüremiyeceğini, öldürürse fidye lâzım geleceğini, lûgaten köpek ismi
yerilmeyen domuz .ve maymun gibi hayvanları dahî öldüremiyeceğini söylemiştir.
Bütün ulemânın kavilleri de budur. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sillem)
ancak beş nev'î hayvanın Öldürülebileceğini söylemiştir. Bunları altıya veya
yediye çıkarmak kimsenin elinde değildir.
Kurdun öldürülebileceği
bâzı rivayetlerde nassan sabit olmuştur. Binâenaleyh onun hükmünü köpeğe ilhak
etmeye lüzum yoktur.
Hasan-ı Basrî ile Atâ
' : «İhrâmlı bir kimse harem-i şerîfde kurt ile yılanı öldürebilir. Fakat
ihrâmlıya bir hayvan saldırırsa hangi nev'îden olursa Qİsun öldürülür. Çünkü bu
takdirde o hayvan saldırgan köpek hükmünde olur.» demişlerdir.
80- (1201)
Bana Ubeydullafa b. Ömer El-Kavârîrî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd
yâni İbni Zeyd, Eyyûb'dan rivayet etti. H.
Bana Ebû'r-Rabî'
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eyyûb
rivayet eti. (Dedi ki): Mücâhid'i, Abdurrahmân b. Ebî Leylâ'dan, o da Kâ'b b.
Ücra' (Radryalhhüanh)'ûan naklen rivayet ederken dinledim.' Kâ'b (Radiyaltahii
anh) şöyle demiş: Resûlüllah (SaîlaVahü Aleyhi ve SeUtm) Hudeybiye zamanında
yanıma geldi. Ben, çömleğimin altına ateş yakıyordum. —Kavârirî çömleğimin, Ebû'r-Rabî'
ise bunumun altına; dediler.— Yüzümden bitler saçılıyordu. (Bunu görünce)
Resûlüllah (Şallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— »Başının böcekleri sana eziyet veriyor mu?»
diye sordu. Ben:
— «Evet» cevâbını
yerdim.
— «öyle ise tras ol da
üç gün oruç tüt! Yahut altı fakir doyur I
Veya bir kurban kes!» buyurdular.
Eyyûb: -Resûlüllah
(Sallattahü A&yhiveSeİlem) 'in bunların hangisinden başladığını
bilemiyorum.» demi^,
(...) Bana
Alîyyu'bnü Hucr Es-Sa'dî ile Züheyir b. Harb ve Yakûb b. tbrâhîm toptan İbni
Uleyye'den, o da Eyyûb'dan bu isnâdda bu ha-dlsİn -mislini rivayet ettiler.
81- (...)
Bize Mühammed b. ENMüsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Adiyy, tbnî
Avn'dan, o da MÜcâhid'den, o da Abdurrahmân b. Ebl Leylâ'dan, o da Kâ'b b. Ücra
(RadfyaJlahü anh) 'dan naklen rivayet eyledi. Kâ'b şöyle demiş: Şu âyet (yâni)
:
«Sizden kim hasta olur
yahut basından elemi bulunursa ona oruçtan yahut sadakadan veya kurbandan bir
fidye lâzım gelir.» [19]
kavl-i kerimi benim hakkımda nazil olmuştur. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) felçtim, bana:
— «Yaklaş!» dedi. Ben de yaklaştım. (Tekrar):
— «Yaklaş!» buyurdu. Ben yine yaklaştım. Bunun üzerine
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz:
— «Böceklerin sana
eziyet veriyor mu?» buyurdular.
tbni Avn demiş ki:
«Zannederim Kâ'b: «Evet!» cevâbını vermiş. Kâh (Radiyaliahü anh) : Besûlüllah
(SalİaVahii Aleyhi ve Sellem), bana oruçtan yahut sadakadan yahut da kurbandan
kolayına gelen bir fidye ver-'memi emir buyurdu; demiş.»
82- (...)
Bize İbni NÜmeyir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki)
:,Bize Şeyi rivayet etti. (Dedi ki) : Mücâhidi şöyle derken işittim: Bana
Abdurrahman b. Ebî Leylâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Kâ'b b. Ücra
(Radiyaliahü anh) riyâyet etti ki, Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem} onun
yanında durmuş. Başından bitler saçılıyormuş.
—«Böceklerin sona
eziyet veriyor mu?» diye sormuş. (Kâ'b demiş ki): «Ben:
— Evet; cevâbını verdim;
— Oyte ise basını traş ettbuyurdular. Şu âyet
(yâni) : (Sizden kim hasta olur yahut başından elemi bulunursa ona oruçtan
yahut sadakadan veya kurbandan, bir fidye lâzım gelir.) kavl-i kerîmi benim
hakkımda nazil oldu. Bunun üzerine Besûlüllah (Satlaİfahü Aleyhi ve
Sellemjbana :
— Uç gün oruç tut! yahut bir farak zahireyi
altı fakire tasadduk eti Veya mümkün olan bir hayvanı kes! buyurdular.
83- (...)
Bize Muhammed b. Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki): Bize SUfyân, fbni Ebî Necîh [20] ile
Eyyûb, Humeyd ve Abdülkerîm'den, onlar da Mücâhid'den, o da İbni Ebî Leylâ'dan,
o da Kâ'b b. Ücra (Radtyallahü anh) Man naklen rivayet etti ki, Peygamber
(SailaUahü Aleyhi ve Sellem} Mekke'ye girmezden önce Hudeybiye'de Kâ'b ihrama
girmiş, çömleğin, altına ateş yakarken onun yanına uğramış. Kâ'b'ın yüzünden
bitler sanılıyormuş. Resûlüllah (/Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— «Bu böceklerin sana
eziyet veriyor mu? » diye sormuş. Kâ'b:
— «Evet!» cevâbını vermiş.
— «öyle ise başını
traş et de bir farak zahireyi altı fakir arasında taksim eti Yahut üç gün oruç
tut veya bir hayvan kes!» buyurmuşlar. Farak üç sâ' alan bir ölçektir.
İbni Ebî Necîh; «Yahut
bir koyun kes!» diye rivayet etmişdir.
84- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid b. Abdillâh, Hâli d'd
en, o da Ebû Kılâbe'den, o da Abdurrahmân b. Ebî Leylâ'dan, o da Kâ'b b. Ücra
(Radiyallahü anh) dan naklen haber verdi ki, Hudeybiye zamanında Resûlüllah
(SailaUahü Aleyhi ve Sellem) onun yanma uğrayarak:
«Başının böcekleri
sana eziyet verdi mi?» diye sormuş. Kâb:
— «Evet!» cevâbını vermiş. Bunun
üzeriae Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) ona :
— «Başını traş eti Sonra kurban olarak bir
koyun kes yahut üç gün oruç tütl Veya üç sâ' hurmayı altı fakire ifâm eyle!»
buyurmuşlar.
85- (...)
Bize Muhamined b. El-MÜsenn& ile tbni Beşşâr rivayet ettiler,
tbnti'l-Müsennâ (dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Şu'be, Abdurralunfin b. Esbahânî'den [21] , o
da Abdullah b. Ma'kîTden naklen rivayet etti.» (Demiş ki): .Kâ'b
(Radiyallahüonh) mescîdde iken yanma oturdum da şu' âyeti sözdüm:
«Oruçtan yahut
sadakadan yahut kurbandan bir fu/ye lâzımdır.» Kfi*b (Radiyallahüanh):
— «O, tenim hakkımda' nazil olmuştur. Başımdan
elemim vardı. Bu sebeple .bitler yüzüme saçılarak Resûltiüah(Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) 'e götürüldüm, de:
— Meşakkatin bu gördüğüm dereceyi bulacağını
zannetmezdim. Bir I oyun bulabilecek misin ? buyurdu. Ben:
- Hayır! cevâbmi verdim. Bunun üzerine şu: .
«Oruçtan, yahut sadakadan yahut
kurbandan bir fidye lâzım gelir.»
Ayet-i kerîmesi nazil oldu. Üç gün oruç yahut her fakire yarım sâ' yiyecek vermek
suretiyle altı fakir doyurmak hassaten benim hakkımda nazil olmuştur. Ama o,
sizin umumunuza şâmildir.» dedi.
86- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şcybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Nümeyir,
Zekeriyyâ b. Ebî Zâide'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Abdurrahman b.
Esbchânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdullah b. Ma'kil rivayet etti. (Dedi
ki) : Bana Kâ'b b. Ücra (Radiyallahü anh) rivayet1 etti. Kendisi Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte ihrâmk olarak yola çıkmış da başı ve"
sakalı bitlenmiş. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu haber alarak ona
haber gfeaermiş.. Ve berberi çağırarak başını tıraş ettirmiş. Sonra ona:
— «Yanında kurban var
mı?» diye sormuş. Kâ'b (RadiyaUahü ank) :
— «Ona kudretim
yoktur.» cevabını vermiş.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) de üç gün oruç tutmasını yahut her iki fakire bir sâ' yiyecek
vermek suretiyle altı fakir doyurmasını emir buyurmuş. Bunun üzerine Allah
(Azze ve Celi) hassaten Kâ'b (Radiyalhhü anh) hakkında:
(Sizden kim hasta olur
yahut başından elemi bulunursa... ilâh...) âyet-i kerîmesini indirmiş. Sonra bu
âyet bütün müslümanlara şâmil olmuş.
Bu hadîsi Buhâri
«Hacc» bahsinin birkaç yerinde «Meğazi», «Tıb» ve «Tefsir» bahislerinde, Ebû
Dâvûd «Haec» bahsinde, Tirmizî ile İbni Mâce «Hacc» ve «Tefsir» bahislerinde
muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.
Hadîs-i Şerîf muhtelif
lâfızlarla rivayet olunmuştur. Bunların birinde Hz. Kâ'b'in: «Başıma bitler
arız oldu. Bu sırada Besûlfillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte
bulunuyordum. Hudeybiyye senesiydi. Gözlerimi kaybedeceğimden korktum.» dediği
bildirilmektedir.
Taberî'nin rivayetinde
: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SeUem)par-mağı'ile başımı kaşıdı da ondan
bitler saçıldı.»
îbni Mâce 'nin rivayetinde :
«Bitler bana eziyet
verdiği vaktt Peygamber (Sallallahü Alâyhi ve Selkm) başımı tras etmemi ve üç
gün oruç tutmamı emir buyvrdv» eVnilmiştir. Maamâfih bu muhtelif rivayetler
mânâ itibariyle birdir.
Kurtubî diyor ki:
«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selkm) 'in başının böcekleri sana eziyet
veriyor mu? diye sorması; hükmün illetini te-hakkuk ettirmek içindir. Hz. Kâ'b
çektiği meşakkati haber verince o da traş olmasını emir buyurmuştur.»
Hevâm:
Hâmme'nin cem'idir.
Hamme: Yılan
gibi zehirli olan hayvan, demektir. Sinek ve böcek gibi şeylere de «hâmme»
denilir. Burada ondan murâd: Bit'dir.
Traştan makmt:
Bit saran saçları gidermektir: Nitekim hadîsin bir rivayetinde:
«Saçlarımı tepeden
tırnağa bit sarmıştı...» denilmiştir.
Maksat saçları
gidermek olduğu için traş tâbiri ustura^ makas, ilâç v.s. ile saçlan gidermeye
şâmildir.
Kıdr ve burma: Çömlek,
mânâsına gelirler. Bunlar esâs itibariyle Hicaz ve Yemen'de mâruf bir taştan
yapılan çömleklerdir.
Ntisük:
Kurbanlık olmaya yarayan koyun demektir.
Ferak:
Yerinde de görüldüğü vecihle Medînelilerce mâ'rûf bir nev'î Ölçüdür. Üç sâ'
zahire alır. Bir sâ' dahî örfi dirhemle 3.333 kg. ağırlığındaki Ölçüdür.
1- Hîn-i
hacette ihrâmh bir kimse traş olabilir. Fakat âyet-i kerîme ile babımız hadîslerinde
beyân buyurulan keffâreti vermesi îcâb eder. Bu hususta bütün ulemâ
müttefiktir.
2- Bu
rivayetlerde vücûdun sair yerlerindeki kılların giderilmesinden bahsedilmemiştir.
U1emâi kiram bunlardan dolayı da fidye
îcâb ettiğini söylemişlerdir. Çünkü onları gidermek de başı traş etmek
mânâsına gelir. Bu hususta yalnız Dâ.vûd-u Zahirî muhalefet etmiş, fidyenin
ancak başı traş etmekle lâzım geleceğini söylemiştir. Böyle bir kavil İmam
Mâlik 'den de rivayet olunmuştur.
3- Yine bu
rivayetlerde yalnız ihrâmlmin traş olmasından bahsedilmiştir. Binâenaleyh
ihrâmh bir kimse ihrâmsızm başını traş etse
İmam Mâlikle İmam Şafiî'ye ve İmam Ahmed b. Hanbe1'e göre ikisine de fidye
lâzım gelmez.
İmam A'zam'ın: «îhrâmh, ihrâmazin başını traş edemez. Ederse sadaka
vermesi lâzım gelir.» dediği rivayet olunur.
4- îhrâmh
bir kimse zaruret yokken kasden başını traş eden yahut koku sürünürse îbni
Abdilberr'in rivayetine göre
Hanefiîlerle Şâfiîler'e hayvan kesmesi îcâb eder.
Ebû Sevr'in mezhebi de
budur.
Zaruret olmadıkça
diğer fidyeler arasında muhayyer bırakılamaz, îmam Mâlik: «Böylesi pek çirkin
bir iş yapmış olur, kendisine fidye lâzımdır. Fakat fidye hususunda
muhayyerdir.» demiştir.
Bu hususta Aynî
şunları söylemektedir : «Üstadımız Zeynüddîn demiştir ki: îbni
Abdilberr'in Şâfiîler'-den naklettiği rivayet doğru değildir. Şâfiîler'in mâruf
olan mezhebine göre bu mes'elede fidye vâcibdir. Nitekim Şâfiîyye ulemâsından
Râfiî dahî cezmen buna fcaail olmuştur...»
5- Hadîs-i
Şerîf de Hz. Kâ'b'a traş emri mutlak olarak emredilmişse de hakîkatta kendisine
zaruretten dolayı ruhsat verilmiştir. Zaruret yokken ihrâmlının traş olması
caiz değildir.
îhrâmlı bir kimse
zaruret .yokken ister kasden isterse unutarak ve keza bilerek yahut bilmeyerek
traş olursa fidye vermesi îcab eder.
Ulemâdan 1shâk ile
Dâvûd-ü Zâhirî'ye göre unutarak traş olana bir şey lâzım gelmez.
6- Hadîs-i-
Şerîf'de traş olmak, oruçla yiyecekten önce, âyette ise oruç evvel
zikredilmiştir; Acaba bu fidyeler arasında tercîbe riâyet vâcib midir yoksa
âyette orucun evvel zikredilmesi efdaliyet mi bll< irir?
Bu suâlin cevâbı
şudur: Hadîsin lâfızları muhtelif rivayetlerde tak-dîmli te'hîrli şekillerde
zikredilmiştir. Rivayetlerin birinde traş, diğerinde oruç evvel
zikredilmiştir. Hattâ babımızın bir rivayetinde râvî Eyyûb : «Bunların
hangisinden başladığını bilemiyorum.» demiştir. Binâenaleyh bu hadîsden fidye
nev'üerinden hangisinin efdal olduğunu anlamak mümkün değilse de tertîbli
keffâretlerde koyunun efdal olmasıyla tertipsizlerde de koyun kesmenin efdal
olacağına istidlal edilebilir.
7- Bu
hadîsde Hz. Ka'b oruç tutmak veya fakir doyurmak yahut hayvan kesmekte
muhayyer bırakıldığı gibi âyeti kerîmeden dahî bu mânâ anlaşılır.
Ebû Ömer, îbni
Abdilberr bütün şehirler ulemâsının bu şekilde amel ettiklerini söylemiştir.
İmam A'zam, İmam Şafiî
ve Ebû Sevr muhayyerliğin zaruret zamanına mahsûs olduğunu söylemişlerdir.
Onlara göre zaruret yokken kendi ihtiyarına göre hareket eden kimseye hayvan
kesmek îcab eder. Hadîsin Abdullah b. Mugaffel rivayeti muhayyerliğin ancak
hayvan kesmeğe kudreti olmayana bahsedildiği anlaşılmaktadır. Böylesi fakir
doyurmakla oruç tutmak arasında muhayyerdir.
Hadîsin lâfzı
şöyledir: «Reaûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellemi Ka'b'a lir koyun bulabifecftk
mitin ? diye sordu. Kat»:
— Hayır! cevâbını verdi.
— üyle ise ya oruç tut
ya fakir doyur! buyurdular.»
Bundan dolayıdır ki
Ebû Avâne: «Bu hadîs hayvan, kesmeye kudreti olanın oruç tutamıyacağına ve
fakir doyuramiyacağına delildir. Lâkin ulemâdan buna kaail olan bilmiyorum,. Yalnız
Taberânî ile başkalarının rivayetine göre Saîd b. Cübeyr:
Nüsük: Koyun
kesmektir. Koyun bulunamadığı takdirde kıymeti dirhem olarak, dirhem de
yiyeceğe çevrilerek kıymet biçilir ve tesadduk edilir. Yahut her yarım sâ'
için bir gün oruç tutulur; demiştir.» diyor.
Taberânî bu rivayeti
A'meş tarikiyle tahrîc etmişdîr. A'meş : «Ben, bunu İbrahim'e söyledim; o da
bunun mislini Al'kame 'den işittiğini anlattı.» demiştir.
Bu takdirde iki
rivayetin arasını bulmak î«âb eder. Ulemâ bunların arasım muhtelif şekillerde
cem etmişlerdir. Şöyle ki:
a) îbni
Abdi1berr'e göre hadîsde tertibin vâcib olduğuna değil, tercihine işaret
vardır.
b) Nevevi'ye
göre maksat oruç veya fakir doyurmanın yalnız kurban bulamayana mahsus olduğunu
anlatmak değil, hayvan kesmeye iktidarı olanın kesmekle oruç tutmak veya fakir
doyurmak arasında muhayyer olduğunu bildirmektir. Hayvan bulamayan ise yalnız
oruçla fakir doyurmak arasında muhayyerdir.
c)
Bâzılarına göre ihtimâl ki Peygamber (Sctllaİlahü Aleyhi ve Seîlem) Hz. Ka'b'a
başım traş etmesi için izin verince ictihâd yoluyla yahut vahiy suretiyle keffâret
olarak hayvan kesmesini emretmiş, Kâ'b (Radiyallahüanh) hayvan
bulamadığını söyleyince, âyet-i kerîme inerek bu gibilerin hayvan kesmek, fakir
doyurmak ve oruç tutmak arasında muhayyer olduğunu bildirmiş, HesûMllah (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) de
Hz, Kâ'b'in hayvan kesemiyeceğini bildiği için kendisini oruçla fakir doyurmak
arasında muhayyer bırakmıştır.
Kâ'b (RadiyaHahü anh)
yiyecek dahî bulamadığı için oruç tutmuştur. Nitekim babımızın Abdullah b.
Mâ'kîl rivayeti de bu te'vîli te'yîd,
etmektedir.
8- Fidye
için üç gün oruç tutulur.
Hasan.ı Basrî ile
tkrime ve Nâfi' on gün oruç tutulacağım söylemişlerse de İbni Abdilberr:
«Ulemâdan hiç biri bu hususta onlara tabî olmamıştır.» demiştir.
9- Fidye
için altı fakir duyurulacaktır. Daha azı kâfî değildir. Cum-hûr-u ulemânın
kavilleri budur.
İmam A'zam'a göre
fidyeyi her gün aynı fakire vermek caizdir. Ona göre fidye buğdaydan yarım
sâ', arpa veya kuru hurmadan 1sâ verilir.
Sevrî 'nin mezhebi de budur.
îmam Mâlik, 1mam Şâfiî,
îshâk, Ebû Sevr ve Dâvûd-u Zahiri'ye göre keffâret buğday, arpa ve kuru hurma
gibi şeylerin hepsinden yarım sâ' olarak verilir.
îbni Abdilberr bir
kavle göre Hanefiî1er'in de diğer üç mezheb imamı ile beraber olduklarını
söylemiştir.
10- İmam
Mâlik babımız rivayetlerinin umûmuyla istidlal ederek fidyenin nerede olsa
verilebileceğine kaail olmuştur. Bu hususta oruç tutmakla fakir doyurmak ve
keffâret vermek arasında fark yoktur. Zîrâ hadîs-i şerîf de( hayvan kesmek
yahut fakir doyurmak için muayyen bir yer gösterilmemiştir.
Bunlar için muayyen
yer lâzım olsa Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Settem) mutlaka beyân ederdi.
Çünkü beyânın hacet zamanından te'hîri caiz değildir.
Ulemâ orucun nerede
olsa tutulabileceğine ittifak etmişlerdir. Hayvan kesmekle fakir doyurmaya
gelince: Bunları İmam Mâlik nerede olursa olsun tecviz etmiş; İma m Şafiî
yalnız Mekke'de yahut Harem-i şerif de caiz olacaklarını söylemiştir.
İmam A'zam'dan bu bâbda muhtelif kaviller rivayet
olunmuştur.
Bir rivayete göre hayvan
kesmenin yalnız Mekke'de caiz olacağı, fakir doyurmanın Mekke'ye mahsûs
olmadığını söylemiş; başka bir rivayete göre her ikisinin Mekke'ye mahsûs
olduğunu bildirmiştir.
Rivayete nazaran
Tâvûs: «Hayvan kesmek ve fakir doyurmak Mekke'ye mahsûstur. Oruç ise istenilen
yerde tutulabilir.» dermiş. Bu kavil Atâ', Mücâçid ve Hasanı Basrî'de de
rivayet olunmuştur.
11- Hz. Kâ'b'a
verilen «traş ol!» emrinin nedib ve ibâha mânâsına gelmesi muhtemeldir, tbni
Tîn diyor ki: «Bu da başdan bit
atmanın memnu' olduğunu gösterir. Başdan veya vücûdun başka bir yerinden bit
atmak İmam Mâlik'e göre fidye
icâbeder. İmam Şafiî, vücûddan bit almanın mubah, fakat baştan bit
atmanın fidye îcâbettiğini söylemiştir. Fidye bitten dolayı değil refaha
kavuştuğu içindir. LSkin -et-Tevdîh» sahibi bu rivayetin garîb olduğunu söylemiş:
«Zîrâ Şâfiîye göre bir bit öldüren müstehab olmak üzere bir lokma tesadduk
edecektir.» demiştir. [22]
12- Buradaki
nüsükden murâd kurban olabilecek koyundur. Daha fazlasını teberru' etmek
caizdir.
13- Teşrik
günlerinde üç gün oruç tutmak caiz değildir. Bir rivayete göre Atâ'm kavli bu
olduğu gibi Saîd b.
Cübeyr, Tâvûs,
İbrahim Nehaî, Sevrî , Leys b.
Sa'd , Ebû Hanîfe. Ebû Yûsuf.
îmam Muhammed ve bir rivayette
imamAhmed b. Hanbe1'in mezhebleri de budur. Mezkûr kavil Hz. Ömer ile Ibni
Abbâs (Radiyallahü anh) 'dan rivayet olunmuştur.
Ebû Bekr Cessâs
«Ahkâmü'l-Kur'ân- adlı eserinde şunları söylemiştir: «Hedy-kurbânı bulamayıp
Kurban Bayramından evvel üç gün oruç dahî tutamayan hakkında selef ihtilâf
etmişlerdir. Ömer ve Ibni Abbâs (Radiyallahü anh) ile Saîd b. Cübeyr , îbrâhîm
Nehaî ve Tâvûs, hedy kurbanından başka bir şeyin kâfi gelmeyeceğine kaail
olmuşlardır. Ebû Hanîfe ile Ebû Yûsuf ve
Muhammed'in mezhebleri de budur.
Ibni Ömer ile Aişe
(Radiyallahûanha) Mina (yâni teşrik) günlerinde oruç tutar» demişlerdir. îmâm
Malik'in kavli de budur.
Hz. Aliyyü'bnü Ebt
Tâlib'e göre böyle bir kimse teş-rîk günlerinden sonra oruç tutar. îmam Şafiî
dahî buna kaail-dir.»
14-
Kitâbullâhın mücmel olan yerlerini sünnet beyân eder.
15- Büyük
bir zâtın arkadaşlarına lütfü nezâketle muamelede bulunması, hailenle alâkadar
olarak soruşturması, birine bir zarar gelirse ondan kurtulmanın çâresini
söylemesi gerekir.
87- (1202)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Zttheyr b. Harb ve İs-bâk b. İbrahim rivayet
ettiler. İshale (bize haber verdi), ötekiler (Bize rivayet etti) ta'bîrlerini
kullandılar. (Dediler kî) : Bize Süfyân b. Uyey-ne, Amr'dau, o da Tâvûs ile
Atâ'dan, onlar da tbni Abbâs (Radiyallahü mhüma) 'dan naklen rivayet etti ki,
Peygamber (Sallaİlahü Aleyhi ve Sellem) ihrâmlı iken kan aldırmışlardır.
88- (1203)
Bize Ebû Bekr b. Ebt Şeybe rivayet etti; (Dedi ki) : Bize Muallâ b. Mansûr
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman b. Bilâl, Al-kametü'bnü Ebî Alkame'den [23], o
da Abdurrahmân-ı A'rec'den, o da İbni Buhayne'den naklen rivayet eyledi ki,
Peygamber (Saltaltahü Aleyhi ve Sellem), Mekke yolunda ihrâmh iken başının
ortasından kan aldırmış.
Bu rivayetleri Buharı
«Kitâbu cezâ-i's-Sayt» ile «Kitâbu't-Tıb» da; Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbni
Mâce «Kitâbü'l-Hacoda muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.
Bu bâbda Enes, Câbir
veîbni Ömer (Radiyallahü anh) hazerâtından da hadîsler rivayet edilmiştir.
Enes (Radiyallahü anh)
hadîsini Ebû Dâvûd; Câbir (Radiyallahüanh) hadîsini Nesâî ile îbni Mâce; îbni
Ömer (Radiyallahü anh) hadîsini îbni
Adiyy tahrîc etmişlerdir.
Bu hadîslerin hepsi
Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ihrâmlı iken kan aldırdığını
bildirmektedirler.
Hattâ İbni Ömer
(Radiyallahü anh) hadîsinde Resûlüllah (Salla^ahii Aleyhi vs Sellem) 'in oruçlu
bulunduğu ve haccâmm ücretini verdiği kaydedilmiştir.
Babımızın İbni Buhayne
rivayetinde Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve SeHem)'in Mekke yolunda kan
aldırdığı bildirilmektedir. Buhârî'nin rivayetinde vak'anın Lâhy-i Cemel
denilen yerde geçtiği kaydedilmiştir. Bu yer Mekke ile Medine arasında olup,
Medîne'ye daha yakındır.
Daha başka yerde
geçtiğine dâir de rivayetler vardır.
Hadîsin buradaki
rivayetinde başının ortasından; «El-Mu vatta »da ki rivayetinde ise başının
üzerinden kan aldırdığı ve bir rivayette bunun uyuklamaya, baş ve diş
ağrılarına şifâ olduğunu söylediği bildirilmektedir.
Yine bu hadîsin bir
rivayetinde Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) in ihrâmlı iken Hayberli
bir kadının zehirlediği koyun etinden yiyerek zehirlendiği bildirilmiştir.
1- İhrâmlı
bir kimsenin kan aldırması mutlak surette caizdir. Atâ', Mesrûk, îbrâhîm Nehaî,
Tâvûs, Şa'bî, Sevrî, Ebû Hanîfe,
Şafiî Âhmed b. Hanbel ve İshâk'in
kavilleri budur. Onlara göre saç kesmemek şartıyla ihrâmlının kaıı aldırması'
caizdir. Bâzıları bunu ancak zaruret zamanında tecvîz etmişlerdir.
İmam Mâ1ik'in kavli de
budur. Mezkûr kavil İbni Ömer (Radtyaîkhü anh) 'dan rivayet olunmuştur.
Delilleri hadîsin bâzı rivayetlerinde: «Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve
Setiem) rahatsızlığından dolayı kan aldırdı.» denilmiş olmasıdır. Filhakika
Hişâm b. Hassân'in îk-rime vasıtasıyla İbni Abbâs {Radiyallahüanh)}daiı
naklettiği bir rivayette: «Eesûlüllah (SallaUahüAleyhiveSellem) ihram
halindeyken rahatsızlığından dolayı başından kan aldırdı.» denilmiştir.
Ulemâ ihrâmlı bir
kimsenin zaruret yokken başından bir yeri. traş ettiremeyeceği meselesinde
müttefiktirler. Zaruretten dolayı traş ettirirse fidye lâzım gelir. Bu fidye
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Kâ'b b. Ücra Hazretlerine
emir buyurduğu fidyedir.
Saç kesmeden kan
almakta beis yoktur. Zîrâ kesilmiş damar veya patlamış çıban mesabesindedir.
Yalnız Hasan-ı Basrî'ye göre kan aldıran kimse saçını kestirmeğe de yine fidye
vermesi îcâb eder.
îbni Tîn kan
aldırmanın iki nev'î olduğunu söylemiştir. Bunların birincisi başta olur ve
saçları kesmek îcâb eder. Bu hadîse istinaden saç kesilerek kan alınır ve fidye
lâzım gelir.
İkinci nev'î vücûdun
başka bir yerinden, saç keserek kan almakla olur. Bu takdirde yine fidye lâzımdır.
«El-Mepsût»da başla
vücûdun şâir yerlerinin saçları hükmen müsavidir.» deniliypr. îmam A'zam'la
İmam Şafiî'nin kavilleri de budur.
Zahirîler'e göre fidye
yalnız başı traş etmekle lâzım gelir.
Kan: Saç.
kesmek îcâb etmeyen bir yerden alınırsa, zarurete binâen alındığı taktirde
fidye lâzım değildir. Zaruret yokken alınırsa İmam Mâ1ik'e göre caiz değil,
Sühnûn'a göre caizdir. Sühnûn'un kavli Atâ'dan da rivayet olunmuştur.
2- Damar
kesmek, diş çıkarmak v.s. gibi tedâvî çârelerine baş vurmak ihram hâlinde de
caizdir. Yâlnız bunları yaparken ihrâmlıya memnu olan koku sürünmek, saç kesmek
gibi şeylerden sakınmak şarttır.
3-
Nevevî diyor ki: «Bu hadîs ihram
meselelerine aid bir kaideyi beyan ediyor. Kaide şudur: Zarurete binâen traş
olmak, elbise giymek ve av vurmak gibi şeyler ihrâmlıya mubah olur, fakat
fidye vermesi icâb eder.»
89- (1204)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nâkıd ve Zii-heyir b. Harb hep birden
İbni Uyeyne'den rivayet ettiler. Ebû Bekir (Dedi ki) : Bize Süfyan b. Uyeyne
rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Eyyûb b. Mû-sâ, Nübeyh b. Vehb'den [24]
rivayet etti. (Demiş ki) : Ebân b. Osman ile birlikte yola çıktık. Melel
denilen yere vardığımız vakit Ömer b. Ubey-dillâh gözlerinden rahatsızlandı.
Ravhâ'ya varınca rahatsızlığı şiddetlendi. Bunun üzerine Ebân b. Osman'a
sormak için adam gönderdi. Ebân da ona gözlerine sabır çekmesi için haber
gönderdi. Zîrâ Osman (Radiyallahü anh)t Resûlüllah (SallaVahiiAleyhi
veSellem)"m ihrâmlı iken gözleri ağıran bir kimsenin gözlerine sabır
çektirdiğini rivayet etti; dedi.
90- (...)
Bize, bu hadisi tshik b. İbrâbim EI-Haaialî de rivayet etti. (Dedi ki): Bize
Abdü'f-Samet b. Abdülvâris rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Eyyûb b. Mûsâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Nübeyh b. Vehb
rivayet eyledi ki, Ömer b. UbeydiUâh b. Ma'mer göz ağrısına tutulmuş da
gözlerine sürme çekmek istemiş, Ebân b. Osman, onu bundan nehiy ile sabır
çekinmesini emretmiş. Ve Osman b. Affân'dan, o da Peygamber(SallallahüAieyhi'veSellemj'Aen
naklen Resûlül-lah (SallaUaiıii Aleyhi ve Selİem) 'in bunu yaptığım rivayet
etmiş.
Melel; Medîne'ye 28
mil mesafede bulunan bir yerdir. Bâzıları 22 mil mesafede olduğunu söylerler.
Sabır: Acı bir
ilâçtır.
Nevevî diyor ki.'
«Ulemâ gözleri ve sair âzâyı, sabır gibi koku sayılmayan bir ilâçla tedâvî
etmenin câîz olduğunda müttefiktirler. Bundan dolayı fidye dahî lâzım gelmez.
Fakat koku sürünmek îcâb ederse, sürünür ve fidye verir. Ulemâ ihrâmlı bir
kimsenin kokusuz olmak şartıyla sürme çekinebileceğine dahî ittifak
etmişlerdir. Bundan dolayı da fidye lâzım değildir. Ancak zîynet için sürme
çekinmek İmam Şafiî ile diğer bir takım ulemâya göre mekruhtur. Ulemâdan
bâzıları bunun memnu olduğunu söylemişlerdir.
îmamAhmed ile
îshâk bunlar meyânındadır,.
İmam Mâlik 'den iki
mezhebe uyan iki kavil rivayet olunmuştur. Fidye lâzım gelip gelmîyeceği.
Mâlikîyye ulemâsı arasında ihtilaflıdır.»
91- (1205)
Bize Ebû Bekir b. EM Şey be ile Amru'n-Nâkıd, Ztiheyr b. Harb ve Kuteybetü'bnü
Saîd rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Süfyan b. Uyeyne, Zeyd b. Eslem'den
rivayet etti. H.
Bize Kuteybetü'bnü
Saîd dahî rivayet etti. Bu hadis onun, Mâlik b. Enes'den, ona da Zeyd b. Eşlem
tarafından okunmak suretiyle İbrahim b. Abdillâh b. Humeyn'den, ona da
babasından, ona da Abdullah b. Ab-bâs ile Misver "b. Mahrame'den naklen
rivayet olunan hadîsidir.
Abdullah b. Abbâs ile
Misver, Ebvâ denilen yerde ihtilâf etmişler. Abdullah b. Abbâs:
—: «İhrâmlı bir kimse
başını yıkayabilir.» demiş. Misver : — «İhrâmlı başını yıkayamaz.» mukaa
beleşinde bulunmuş.
(Râvî Abdullah demiş
ki) : «Bunun üzerine İbni Abbâs bu mes'eleyi sormak üzere beni Ebû Eyyûb
El-Ensârî'ye gönderdi. Kendisini, kuyunun iki direği arasında yıkanırken
buldum. Bir elbise ile örtünüyordu. Ona selâm verdim;
— «Sen kimsin?» dedi.
— Ben,
Abdullah b. Huneyn'im!
Beni, sana Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in ihram
halindeyken başını nasıl yıkadığını sormak için Abdullah b. Abbâs gönderdi;
dedim Ebû Eyyûb (Radtyallahü anh) elini
elbisenin üzerine koyarak onu biraz indirdi. Hattâ başı göründü. Sonra kendisine su döken kimseye:
— DÖk! dedi; o da başına su döktü. Sonra başını
elleriyle ovarak, ellerini öne ve arkaya götürdü ve z
— Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ye SelUm)'in
işte böyle yaptığını gördüm, dedi.»
92- (...)
Bize, bu hadîsi tshâk b. İbrahim ile Aliyyü'bnü Haşrem dahî rivayet ettiler.
(Dediler ki) : Bize Isa b. Yûnus haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Zeyd b. Eşlem bu is-nâdla haber verdi. Ve şunu
söyledi:
«Ebû Eyyûb ellerini
bütün başı üzerinden geçirdi, başının her tarafını kapladı. Onları ileri ye
geri çekti. Bunun üzerine Misver, İbni Ab-bâs'a:
— Ben (bundan sonra)
seninle ebediyen münâkaşa etmem! dedi.»
Bu hadîsi Buhârî, Ebû
Dâvûd, Nesâî ve îbni Mâce «Hacc»
bahsinde tahrîc etmişlerdir.
Ebvâ': Mekke'ye yakın bir yerdir.
Hadîsin bir
rivayetinde Abdullah b. Huneyn'in: «Ben, Abdullah b. Huneyn'inı. Beni Abdullah
b. Abbâs gönderdi. Ve dedi ki: Ona kardeşin oğlu Abdullah b. Abbâs sana selâm
ediyor! Ye şunu soruyor; diyeceksin emrini verdi.» şeklinde ifâdede bulunduğu
kaydedilmiştir.
1-
Ashâb-ı Kiram ahkâm hususunda münazarada bulunmuş ve
delillere müracaat etmişlerdir.
2- Tabiîn
'den bile olsa bir kişinin haberi makbuldür. İbni Abdilberr
diyor ki:
«Resûlüllah
(Sallallahii Aleyhi ve Sellem)'in (Ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine
uyarsanız hidâyeti bulursunuz) hadîsindeki uymak tâbirinden fetva mânâsı
kastedilmiş olsa İbni Abbâs dâvasını isbât için hüccet getirmeye muhtâc olmaz.
Misver'e:
— Ben de yıldızım, sen
de! Bizden sonrakiler hangimize uysa kâfidir; derdi.
Lâkin ashâb hadîsinin
mânâsı Müzeni ile sair ehl-i tetkik ulemânın dedikleri gibi ashâb-ı kiram'm
nakil hususunda yıldızlar gibi olmalarıdır. Çünkü hepsi âdildirler.»
3- Hadîs-i
Şerîf, faziletli bir zâtın ilm-u irfanını îtîrâf ile sahabe- kirâm'm
birbirlerine karşı gösterdikleri insafı tezammun etmektedir.
4- Ashâb bir mes'ele hakkında ihtilâf ederlerse hiç
birinin kav-liyle amel etmez, kitap veya sünnetten delil ararlardı. Nitekim
Hz. Ebû Eyyûb sünnetten delîl getirmiştir.
5- Gusül
eden bir kimsenin yıkanırken elbise v.s. ile örtünmesi gerekir.
6-
Yıkanırken başkasından yardım görmek caizdir.
7- Yıkanan
kimseye bakmamak şartıyla selâm vermek ve onunla konuşmak caizdir.
8- Dînî
mesâil hususunda münazara yapmak ve âlimlerin hakemliğine baş vurmak caizdir.
9- İhrâmlı
bir kimsenin suyu etrafına saçmamak şartıyla vücûdunu ve saçlarını ovuşturarak
yıkaması caizdir.
Kurtubî, yıkanırken
ovunmanın vâcib olduğuna bu hadîsle istidlal etmiş ye: «Ovuşturmadan gusül
tamam olsa ihrâmlının bunu ter-ketmesi daha yerinde olurdu.» demiştir.
Maamâfih Kurtubî'nin
istidlali söz götürür. Ulemâ ihrâmlının başını yıkayıp yıkayamıyacağı hususunda
ihtilâf etmişlerdir.
îmam A'zam ile Sevrî,
Evzâî, Şafiî, Ahmed b. Hanbel ve îshâk'a göre ihrâmlının başını yıkamasında
beis yoktur. Buna ruhsat verildiği Ömerü'bnü'l-H.attâb, İbni Abbâs ve Câbir
(Radiyailahü anh) hazerâtından rivayet olunmuştur. Cumhur.u ulemâ 'nın kavli
de budur. Delilleri babımızın hadîsidir.
.
îmam Mâlik bunu mekruh
görür; Abdullah b. Ömer (Radiyailahü anh)'m ihtilâmdan başka bir sebeple başını
yıkamazdığım söy-le.rmiş.
93- (1206)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyan b. Uyeyne,
Amr'dan, o da Saîd b. Cübeyirden, o da İbni Abbâs (Radiyailahü anhüma) 'dan, o
da Peygamber (SaUaUahü Aleyhi ı><? Sellem) 'den naklen rivayet eyledi.
Bir adam devesinden düşerek boynu kırılmış ve Ölmüş. Bunun üzerine Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Onu su ve şidirle
yıkayın da iki elbisesinin içine kefenleyin! Ama başını örtmeyin. Çünkü Allah,
kıyamet gününde onu tel biye hâlinde diri İtecektir.» buyurmuşlar.
94- (.--)
Bize Ebû'r-Rabî' Ez-Zehrânî rivayet eti. (Dedi ki) : Bize Hammâd, Amr b. Dinar
ile Eyyûb'dan, onlar da Saîd b. Cübeyir'den, o da İbni Abbâs (Radiyallahü anhüma)
'dan naklen rivayet etti. İbni Ab-bâs şöyle demiş:
Bir adam Arafât'da
Resûlüllah (Sallaüahü Aleyhi ve Selle/n) ile birlikte vakfe yaparken ansızın
hayvanından düştü. —Eyyûb: Hayvan onun boynunu kırdı. Yahut onu derhâl
öldürdü; Amr ise: Hayvan onun boynunu kırdı; demiş.— Bu hâdise Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve SeHem)'e haber verilince:
«Onu su ve sidirle
yıkayın da iki elbise içine kefenleyin! Kokulamayın; başını da örtmeyin!» buyurdular.
(Eyyûb)': «Çünkü Allah
kıyamet gününde onu telbiyecî olarak di-riltecektir.»
(Amr) : «Çünkü Allah,
onu kıyamet gününde telbiye eder bir hâlde diriltecektir.» diyerek rivayet
etmişlerdir;
95- (...)
Bana» bu hadîsi Amrıfn-Nâkıd dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail b.
İbrahim, Eyyûb'dan rivayet etti. (Demiş ki) : «Ben, Saîd b. Cübeyir'den, o da
tbni Abbâs (Radiyallahüanhüma''dan naklen haber aldım ki, bir adam ihram
hâlinde Peygamber (SaUallah'ü Aleyhi ve Sellem)ile birlikte vakte
yapıyormuş...»
Hâvi, Hammâd'in
Eyyûb'dan rivayet ettiği şekilde rivayette bulunmuştur.
96- (...)
Bize Alîyyu'bnü Haşrem rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îsâ yâni İbni Yûnus, İbni
Cüroyc'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Amr b. Dînâr, Saîd b.
Cübeyir'den, o da İbni Abbâs (Radiyallahü anhüma 'dan naklen "haber verdi.
İbnî Abbâs şöyle demiş: Bir adam ihirâmlı olarak Peygamber (Sallalîahü Aleyhi
ve Seİîem) ile birlikte geldi de devesinden düşerek tamamen boynu kırıldı ve
hemen öldü. Bunun üzerine Resûlüllah
(SallaVahii Aleyhi ve Sellem):
«Onu su ve sîdirle
yıkayın da iki elbisesini giydirin, ama başını örtmeyin! Çünkü o, kıyamet
gününde teîbîye ederek gelecektir»
buyurdu.
97- (...)
Bize, bu hadîsi Abd b. Humeyd dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b.
Bekir El-Bursânî haber verdi. (Dedi ki) : Bize tbni Cüreyc haber verdi. (Dedi
ki) : Bana Amr b. Dînâr haber verdi. Ona da Saîd b. Cübeyir, İbni Abbâs
(Radiyallahû anhüma) 'dan naklen haber vermiş, tbni Abbâs: «îhrâmlı bir adam
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte geldi.» diyerek yukarki
hadîsin mislini rivayet etmiş.
Yalnız (burada) :
«Çünkü kıyamet gününde
telbiyeci olarak dirilecektir; buyurdu.» demiş.
Râvî: «Sâîd b. Cübeyir
adamın düştüğü yeri söylemedi.» ibaresini ziyâde etmiştir.
98- (...)
Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî', Süf-yân'dan, o da Amr b.
Dinar'dan, o da Saîd b. Cübeyir'den, o da İbni Abbâs (Radiyallahû anhüma) 'dan
naklen rivayet etti ki, ihram hâlinde bulunan bir adamı, hayvanı düşürerek
boynunu kırmış, adam derhâl ölmüş. Bunun üzerine Resûlüllah (JSaHallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Onu su ve sidirle
yıkayın da iki elbisesinin içine kefenleyin! Ama basını ve yüzünü örtmeyin!
Çünkü o, kıyamet gününde telbiyeci olarak d iri İtilecektir.» buyurmuşlar.
99- (...)
Bize' Muhammed b. Sabbâh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüşeyim rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ebû Bişr [25]
haber verdi. (Dedi ki) : Bize Saîd b. Cübeyir, tbni Abbâs (Radiyallahü
anhüma'dan naklen rivayet etti. H.
Bize Yahya b. Yahya da
rivayet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Hüşeyim, Ebû Bişr den, o da
Saîd b. Cübeyir'den, o da İbni Abbâs (Radiyalkıhû anhüma) 'dan naklen haber
verdi ki, bir adam ihrâmlı olarak* BesûlÜllah (Sallaflahü Aleyh; ve Sellemfile
birlikte bulunuyormuş. Derken devesi kendisini düşürerek boynunu kırmış. Adam
derhâl Ölmüş. Bunun üzerine Resûlüllah
(SallaUahü Aleyhi ye Sellem)
«Onu su ve sidirle
yıkayın da iki esvabının içine kefenleyin! Kökü sürmeyin, yüzünü de
örtmeyin!-Çünkü o, kıyamet, gününde saçları keçe1leş m iş olarak diri
İtilecektir.» buyurmuşlar.
100- (...)
Bana Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyin El-Cahderî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû
Avâne, Ebû Bişr dan, o da Saîd b. Cübeyir'den, o da İbni Abbâs (Radiyalhhü
anhüma) 'dan naklen rivayet etti ki, ihram hâlinde Resûlüllah (Sallaîlahü
AleyhiyeSeHem) ile birlikte bulunan bir zâtı devesi düşürerek boynunu kırmış.
Resûlüllah (SallaUahü Aleyh ve Sellem) cenazesinin' su ve sidirle yıkanmasını,
koku sürülmemesini, başının da örtütmemesini emir etmiş.
«Çüınkü o kıyamet
gününde saçları keçeleşmiş olarak diriltilecektir.» buyurmuş.
101- (...)
Bize Muhammed t». Beşşâr ile Ebû Bekir b. Nâfî* rivayet ettiler. İbni Nâfi'
(Dedi ki) : Bize Bunder haber verdi. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi
ki) : Ben, Ebû Bİşr'ı, Saîd b, Cübeyir'den rivayet ederken dinledim. O da İbni
Abbâs (Radiyallahû anhüma)fyi şunu rivayet ederken dinlemiş:
«Bir adam Peygamber
(Sallallahü Aleyhi veSellem)'\n yanına ihramlı olarak geldi de, devesinden
düştü. Hayvan, onu derhâl öldürdü. Bunun üzerine Peygamber (Sallaİlahü Aleyhi
ve Seileın) bu zâtın su ve sidirle yıkanmasını, iki elbise içine kefenlenmesin
i, koku sürü I memesin i, başının, kefen dışında bırakılmasını emir buyurdu.»
Şu'be demiş ki: «Bir
müddet sonra Ebû Bişr bu hadîsi bana : — (Boşı ve yüzü meydanda kalsın! Çünkü o
kıyamet gününde saçları keceleşmiş olarak d iri İrilecektir.) şeklinde rivayet
etti.»
102- (...)
Bize Harım b. Abdiliâh rivayet etti. (Dedi ki): Bize Esved b. Âmir, Züheyirden,
o da Ebû'z-Zübeyir'den naklen rivayet etti. Demiş ki: Ben» Saîd b, Cübeyr'î
şunu söylerken işittim : İbni Abbâs (Radiyaîlahü anhünıa) (Dedi ki) :
«Bir adamı, hayvanı
düşürerek boynunu kırdı. Bu zât, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) İle birlikte bulunuyordu. Bunun üzerine
Resûlüllah (SallaMahü Aleyhi ve Sellem) ashabına onun cenazesini su ve sidirle-
yıkamalarını, yüzünü -
zannederim başını da, dedi. - açmalarını emretti. Ve:
— Çünkü o, kıyamet
gününde ihlâl yaparak diri İtilecektir buyurdu.»
103- (...)
Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubey-dullah b. Mûsâ haber
verdi. (Dedi ki) : Bize İsrail, Mansûr'dan, o da Saîd b. Cübeyir'den, o da
Ifeti Abbâs (Radiyallahü anhüma 'dan naklen rivayet etti. İbni Abbâs şöyle
demiş:
«Resûlüllah
(Sallallahü'Aleyhive Sellem) ile birlikte bir adam vardı. Bu zâtı, devesi
düşürerek boynunu kırdı ve hemen. öldü. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü A
leyhi ve Sillem) :
— Onu yıkayın! Ama
kendisine koku yaklaştırmayın! Yüzünü de örtmeyin) Çünkü o, telbiye ederken d
iri İtilecektir; buyurdular.»
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbu'l-Cenaiz»in bir-iki yerinde ve «Hacc» bahsinde; Ebû Dâvûd ile Nesâi
«Hacc» bahsinde tahrîc etmişlerdir.
îhrâm hâlinde vefat
eden zâtın yalnız iki elbise ile kefenlenmesi, ona ikram İçindir. Nitekim
şehitlere ikram olmak üzere üzerlerindeki elbiseden başka kefen meşru olmamıştır.
Hadîsin bâzı
rivayetlerinde «Yüzünü de açık bırakın!» denilmişse de Beyhakî, bunun bâzı
râvîlerden sâdır 'olma bir vehimden ibaret bulunduğunu, doğrusunun «Başını
örtmeyin.» şeklinde rivayet edildiğini söylemiştir.
İhram İaâljnde vefat
eden kimsenin kıyamet gününde telbiye getirerek haşrofuhması haccına alâmet
olmak içindir.
Bir hadîs-i şerîf'de
beyân olunduğuna göre şehid dahî kıyamet gününde damarlarından kan fışkırarak
haşredilecek.
Rivayetlerin
bâzılarında:
«Ihramlı, kıyamet
gününde saçları keçe leş m İş olarak ha$redi buyurulmuştur.
Bundan murâd:
îhrâmhnın öldüğü hâl üzere diriltilmesi dir.
1- İmam Şafiî,
İmam Âhmed b.
Hanbel, İshâk ve Zahirîler
bu hadîsle ihticâc ederek, ihram hâlinde ölen bir kimsenin öldükten
sonra da ihrâmlı sayılacağını söylemişlerdir.
Başının örtülmemesi ve
koku sürülmemesi bundandır. Mezkûr kavil Hz, Osman, Alî ve îbni Abbâs
(Raâtyalîahü anh) ha-zerâtı ile
Atâ've Seyrî 'den rivayet
olunmuştur.'
İmam A'zam ile İmam
Mâlik ve Evzâî'ye göe ihram hâlinde ölen kimseye ihrâmsızmış gibi muamele
yapılır. Çünkü ihram, meşru bir ibâdettir. Ve namaz, oruç gibi ibâdetler
ölümle nasıl bâtıl olursa, bunun da hükmü kalmaz. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîîem):
«Âdem oğlu öldüğü
vakit bütün amelleri inkitâ'ya uğrar. Ancak üç şey müstesnadır...»
buyurmuşlardır.
İhram dahî Âdem
oğlunun amellerindendir. Binâenaleyh ölümle onun da hükmü kalmaz.
Bir de öldükten sonra
ihram hâli devam etse, cenazesinin tavaf ettirilmesi ve hacc ibâdetlerinin ona
tamamlattırılması îcâb ederdi. Hâlbuki ulemâdan buna kaail olan yoktur. Ebû
Hanîfe 'nin kavli Hz. Âişe ile îbni
Ömer (Radiyatlahû anhyâart. nakledilmiştir.
Tâbîîn'den Tâvûs'un
mezhebi dahî budur.
Hasan-ı Basrî:
«ihrâmlı iken ölen bir kimse, ihramdan çıkmıştır.» demiş, Mücâhid'in Hz. Âmir
'den rivayet ettiği bir hadîsde:
«Ihramlı bir kimse
öldüğü vakit ihramı gider.» buyurulmuştur.
Bu mânâda bir hadîs
Hz. Âişe'den dahî rivayet olunmuştur.
Mezkûr hadîsde ihram
hâlinde ölen kimseye koku sürüleceği ve başının örtüleceği bildirilmektedir.
2- İki parça
elbiseden kefen yapmak caizdir. Buna «kefen-î kifayet» derler. Hîn-i hacette
cenazeyi bir elbiseye sarmak da caizdir. Buna da kefen-i zaruret denir..
3- Hadîsin
bâzı rivayetlerinde: «Onu iki elbise içine kefenleyin!» buyurulmasına bakarak,,
ulemâdan bâzıları ihram hâlinde ölen kimsenin üzerindeki elbiselerinin
değiştirilebileceğine kaail olmuşlardır.
Bâzıları bunun bir
kıymeti olmadığını, çünkü hadîsin diğer rivayetlerinde :
«Onu iki elbisesinin
İçine kefenleyin!» buyurulduğunu söylemişlerse de hadîsin metni mezkûr
istidlalin doğru olduğunu göstermektedir.
Bu da, ihrâmlırim
öldükten sonra ihram hükmünden çıktığım gösterir. Hem bu rivayet ötekilerden
daha kuvvetlidir.
4- İhram
hâlinde ölen kimsenin sidirle yıkanması dahî onun ihram hükmünden çıktığına
delildir. Sidirin nebk ağacı, demek olduğunu görmüştük. Araplar
bu ağacın yaprağını suya katarak onunla temizlik yaparlarmış.
Şâfiîler 'den
«Et-Tevdîh» sahibi sidirle yıkamanın caiz olduğunu söyledikten sonra kaziyyeyi
aksederek: «Bu hadîsde İmam Mâlik ile Ebû Hanîfe ve diğer ulemânın aleyhine
delîl vardır. Onlar ihram hâlinde ölen kimsenin sidirle yıkanamıyacağına
kaail-dirler.» demişse de babımız hadîsinin zahiri onun lehine değil, aleyhine
delildir. Çünkü asıl olan, ihram hâlinde ölen bir kimsenin sidirle
yıkan-mamasidır. İhram hâli sona ermemiş olsa Resûlüllah (SaUallahu\ Aleyhi
veSellem) sidirle yıkanmasını emir buyurmazlardı.
5- Vakfe
hayvan üzerinde de yapılabilir. Vakfe hâlinde hayvanından düşerek vefat eden
zâtın ismi malûm değildir.
îbni Hazm'in beyânına
göre bu zât Peygamber. (SallaliahU Aleyhi veSellem)in vakfe yaptığı kayaların
yanında hayvanından düşerek vefat etmiştir.
6- Kefen,
ölen kimsenin malından çıkarılır.
7- îhrâm
hâlinde ölen kimse nâmına haccmı başkası tamamlayamaz. Bu mes'ele namaza
benzer.
Bâzıları bu hadîsle
istidlal ederek başkası nâmına haccetmenin caiz olmadığım söylemişlerdir. Çünkü
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem) bu zâtın haccını tamamlamayı kimseye
emretmemiştir. Fakat bu isfid-lâl söz götürür. Zîrâ başkası nâmına haccetmek
başka, yarıda kalan bir hacci tamamlamak yine de başkadır.
8- Bir
ibâdete başlayıp da bitiremeden ölen kimseye Allah Teâlâ'-nın âhirette o
ibâdeti tamamlamışa gibi ihsanda bulunarak, ibâdetini kabul buyurması ümîd
olunur. El verir ki niyeti sahîh olsun.
104- (1207)
Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' El-Hemdânî ri-, vâyet etti. (Dedi ta) : Bize
Ebû Üsâme, Hişamdan, o da ba<a,ından, o da Aişe (Radiyallahû anha) 'dan
naklen rivayet etti. Âişe şöyle demiş: ResûlüÜah (SalUdlahü Aleyhi ve Sellem),
Zübeyr'in kızı Dubâa'nın yanına girerek ona:
— «Hacca gitmek mi istedin?» diye sordu. Dubâa:
— «Vallahi kendimi rahatsız buluyorum.»
cevâbını verdi. Bunun üzerine Resûltillah (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) , ona:
— «Haccet ve ?art koş! Yâ Rabbî! İhramdan
çıkacağım yer, beni haccetmekten âciz kılacağın yer olsun, de!»
buyurdular. Dubâa, Mikdât b. Esved'in zevcesiydi.
105- (...)
Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdür-razzâk haber verdi.
(Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zühri'den, o da TJrve'den, o da Âişe (Radiyaltahû
anha) Man naklen haber verdi. Âişe şöyle demiş: Peygamber (Sallalkdıü Aleyhi ve
Sellem), Dubâa binti Zübeyir b. Abdilmut-talib'in yanma girdi. Dubâa:
— «Tâ Resûlallahî Beıij haccetmek istiyorum,
ama rahatsızım.» dedi. Peygamber
— «Haccet de : İhramdan çıkacağım yer, beni
âciz kılacağın mehâl olsun; diye şart koş!»
buyurdular..
(...) Bize
yine Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdtir-razzâk haber verdi.
(Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hişâm b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe
(Radryallahû anha)''dan naklen bu hadîsin mislini haber verdi.
106- (1208)
Bize Muhammet! b. Beşşâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülvahhâb b.
Abdilmecîd ile Ebû Âsim ve Muhammed b. Bekr, İbni Cüreyc'den rivayet ettiler.
H.
Bize İshâk b. İbrahim
de rivayet etti. Bu lafız onundur. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bekr haber
verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana
Ehu'z-Zübeyir haber verdi, O da Tâvûs üe İbni Abbâs'ın azatlısı İkrime'yi, İbni
Abbâs'dan naklen rivayet ederlerken dinlemiş. Şöyle ki: Dubâa binti Zübeyir b.
Abdilmuttalib (Raâ'yallahû anha) , ResûlüIIah (SallaUahü Aleyhi veSellem) 'e
gelerek:
— Ben, ağır bir kadınım. Hacca da gitmek
istiyorum, bana ne buyurursun? demiş. Peygamber föallallahü Aleyhi ve Sellem);
— Hacca niyet eti Ve; Beni, nerede âciz
bırakırsan ihramdan çıkış yerim orası olsun; diye şart koş) buyurmuşlardır.
Râvi: «Müteakiben
Dubâa hacca yetişti.» demiş.
107- (...) Bize
Hârûn b. Abdillâh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Dâvûd-u Tayâlisî rivayet
etti. (Dedi ki): Bize Habîb b. Yezîd [26], Anuta.
Herim'den [27] o da Saîd b. Cübeyr ile
İkrime'den, onlar da İbni Abbâs (Radiyallahû anhüma)'dan naklen rivayet etti
ki, Dubâa hacca gitmek istemiş de Peygamber (SaUailahü Aleyhi ve Sellem) şatt
koşmasını emir buyurmuş. O da Resûlüllah (Saüatlahü Aleyhi ve Sellem)'in emrinden
dolayı bunu yapmış.
108- (...)
Bize İshâk b. İbrahim ile Ebû Eyyyûb El-Gaylânî ve Ah-med b. Hırâş rivayet
ettiler. İshâk (Bize haber verdi.); ötekiler: (Bize rivayet etti.) tâbirini
kullandılar. (Dediler ki) : Bize Ebû Âmir yâni Ab-dülmetik b. Amr rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Rabâh yâni tbni Ebî Maı-rûf, Atâ1 dan, o da tbni Abbâs
(Radiyallahû anhüma) 'dan naklen rivayet etti ki, Yeygambet (Sallallahü Aleyhi
ve Selkm) Dubâa (Radiyallahû anha) 'ya:
— «Haccet de: İhramdan
çıkacağım yer, beni âciz kılacağın mahal olsun diye şart koş.» buyurmuşlar.
İshâk'ın rivayetinde:
«Dubâa'ya emir buyurdu.» ifâdesi vardır.
Bu hadîsin Hz. Aişe
rivayetini Buhâri «Kitâbu'n-Nikâh» da tahrîc etmiştir.
Hz. Dubâa, Resûlüllah
(Sallatyahü Aleyhi ve Sellem) 'in amcası kızıdır.
Rahatsızlığı sebebiyle
hacc fiillerini tamamlayamıyacağmdan korktuğu için hâlini Resüllüllah
(Sailallahü Aleyhi ve Sellem)'e arzetmiş, o da ibâdetten âciz kaldığı yerde
ihramdan çıkmayı şart koşmasını tavsiye buyurmuştur.
Ulama, böyle bir
şartın caiz olup olmayacağında ihtilâf etmişlerdir.
Ashâb-ı kiram 'dan Hz.
Ömer, Osman, Alî, İbni Mes'üd, Ammâr ve îbni Abbâs (Radryaltahû anha) hazerâtı
ile Tabiîn 'den Saîd b. El-Müseyyeb, Urve, Ata', Â1kame ve Şüreyh, şartı tecvîz
etmişlerdir.
İmam Şafiî 'nin meşhur
kavli bu olduğu gibi İmam Ahmed'le İshâk ve Ebû Sevr'in mezhepleri de budur.
Ulemâdan bir takımları
şartın bâtıl olduğunu söylemişlerdir. Mezkûr kavil Sahâbe-i
Kiram 'dan İtani Ömer
ile Âişe (Radiyallahû anha) 'dan rivayet olunmuştur.
İbrahim Nehaî, Hakem,
Tâvûs ve Saîd b. Cübeyirhazerâtınm kavilleri bu olduğu gibi îmam Mâlik, S'evri
ve îma in A'zam’ın mezhebleri de budur. Onlara göre hacca niyet ederken şart
koşmanın bir' faydası yoktur. Böyle bir kimse haccmı tamamlayıncaya kadar
ihramda kalır.
îbni Ömer (Radiyallahû
arih) şartı inkâr eder : , «Size Resûlüllah (Salîattahü Aleyhi ve Settem) 'in
sünneti yetmiyor mu? O, hiç bir zaman şart koşma m ıştır. Eğer biriniz bir
manîden dolayı hac-cedemezse, beyt-i şerife giderek onu tevâf etsin ve Safa ile
Merve arasında sa'y ederek traş olsun yahut saçını kısaltsın! Bu suretle
gelecek* sene baccedinceye kadar kendisine her şey helâl olur. Hedy kurbanı
göndersin yahut onu buta m iyona oruç tutsun! dermiş.
Babımız hadîsini Tbni
Abbâs (Radiyallohü anh) 'dan rivayet eden Tâvûs ile Saîd b. Cübeyir dahî şartı
kabul etmez-lermiş.
Bütün bunlar şartı
çürütmeye kâfî gelen sebeplerdir.
109- (1209)
Bize Hemmâd b. Seriyy ile Züheyir b. Harb ve Osman b. Ebî Şeyfae hep birden
Abdeden rivayet ettiler. Züheyir dedi ki: Bize Abdetü'bnü Süleyman, Ubeydullah
b. Ömer'den, o da Abdurrahman b Kaasim'den, o da babasından, o da Âişe
(Radiyatlahû anha) 'dan naklen rivayet etti. Âişe şöyle demiş:
«Esma' binti Umeys
ağacın altında Muhammed b. Ebî Bekir'i doğurdu da Resûlüllah (SaJlallahü
Aleyhi ve Sellem) yıkanarak telbiye getirmesini emretmesi için Ebû Bekir'e
talimat verdi.
110- (1210)
Bize Ebû Gassân Muhammed b. Amr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr b.
Abdilhamîd, Yahya b. Saîd'den, o da Ca'fer b. Mu-hammed'den, o da babasından, o
da Câbir b. Abdillâh (Radiyallahü anhüma 'dan, Esma binti Umeys'in,
Zü'1-Huleyfe'de doğurduğu zamanki hadisinde ResiiiüUah (Saltattahü Aleyhi ve
Sellem)'in Ebû Bekir (Radiyallahü anh)'a emir buyurduğunu, onun da yıkanıp
telbiye getirmesi için Esmâ'-ya tembîhde bulunduğunu rivayette bulunmuştur.
Nifâs: Çocuk doğurmak
ve doğurduktan sonra gelen kan mânâlarına gelir; hayz mânâsında dahî kullanılır.
Hadîsin bir
rivayetinde Hz. -Esma 'nın ağacın yanında, diğer rivayetinde Zülhuleyfe 'de, başka
bir rivayetinde Beydâ'da doğurduğu bildiriliyor. Bunlar birbirine yakın
yerlerdir. Ağaç Zü'1 Hu1eyfe'dedir. Beydâ', Zü'l.Huleyfe'nin kenarındadır.
Kaadî İyâz: «İhtimâl
Hz. Esma' göze görünmemek için Beydâ' kenarına inmiştir; Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve SeîtemYin konakladığı yer Zü'l.Huleyfe'de idi; orada gecelemiş; orada
ihrama girmişti...» diyor.
Hadîs-i Şerif, nifâslı
ve hayızlı kadınların ihrama girebileceklerine delildir. Bunların ihram için yıkanmaları
Hınef îler1e Şâfiî: ler'e ve cumhuru ulemâya göre müstehab, Zâhirî1er 'Ie
Ha-san-ı Basrî'ye göre vâcibtir.
Hayz ve nifâslı
kadınlar tavafla iki rekât tavaf namazmdan maada bütün hacc fiillerini
yapabilirler. . Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Hacıların yaptığı her
şeyi yap; yalnız tavaf etm«!» buyurmuştur.
Bu hadîs iki rek'at
tavaf namazının sünnet olduğuna delildir. Zîra Hz. Esma'
bu namazı kılmamıştır.
111- (1211)
Bize Yahya b. Yahya et-Temîmî rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e İbni Şihâb'dan
dinlediğim, onun da Urve'den, onun da Âişe (Radryallahû anha) 'dan naklen
rivayet ettiği şu hadîsi okudum. Âişe şöyle demiş: «Veda' haccı senesi
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ye Sellem) ile birlikde yola çıktık; ve ömreye
niyet ettik. Sonra Resûlüllah (Saîlaliahü-Aleyhi ve Sellem) ;
«Kİmİn yanında hedy
kurbanı varsa hacca ömre ile beraber nİyot etsin; sonra ihramda devam ederek
netîcede her ikisinin İhramından beraberce çıksın.» buyurdu.
Ben, Mekke'ye hayızh
olarak vardım. Ne beyti tavaf ettim, ne de Safa ile Merve arasında Sai yaptım.
Bunu Resûlüllah (Sallaİlahü Aleyhi ve SeHem)*Q arzettim de:
«Saçını çöz, taran ve
hacca niyet et! Dmreyi bırak!» buyurdu.
Ben de öyle yaptım.
Haccı eda ettiğimiz vakit Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) beni
(kardeşim) Abdurrahmân b. Ebî Bekir ile Ten'îm'e gönderdi. Ve oradan Ömre
yaptım. Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem):
«Senin kazaya kalan
örn rene bedet budur.» buyurdu.
Artık ömreye niyet
edenler beyti tavaf, Safa ve Merve arasında sa'y yaptılar. Sonra ihramdan
çıktılar. Nihayet Minâ'dan döndükten sonra hacdan için son bir tavaf daha
yaptılar.
H&ecla umreyi
beraber yapanlara gelince : Onlar yalnız bir tavaf yaptılar.
112- (...)
Bize Abdülmelik b. Şuayb b. Leys rivayet eti. (Dedi ki) : Bana, babam, dedemden
rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ukayl b. Hâlîd, İbni Şihâb'dan, o da
Urvetü'bnü'z-Zübeyir'den, o da Peygamber (Salîaîlahü Aleyhi veSeîlem) 'in
zevcesi Âişe'den naklen rivayet ettL Âişe şöyle demiş :
«Veda hacci senesi
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte yola çıktık. Kimimiz
ömreye kimimiz de hacca niyet ettik. Mekke'ye vardığımızda Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— Kim ömreye niyet
etti de hedy kurbanı getirmedıyse ihramdan çıksın! Kim ömreye niyet etti de
hediye kurbanı getirmediyse kurbanını kesmedikçe ihramdan çıkamaz. Hacca niyet
eden haccını tamamlasın! buyurdular.»
Âişe (Radiyallahû
anha) (sözüne devamla) şöyle demiş:
«Ben hayızımı gördüm
ve Arafe gününe kadar da hayızh kaldım. Yalnız ömre için niyet edebildim.
Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) ise saçımı çözmemi, taranmamı ve hacca
niyet ederek Örmeyi bırakmamı emir buyurdu. Ben, bunu yaptım. Haccımı edadan
sonra Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) , benimle (kardeşim) Abdurrahmân
b. Ebî Bekri gönderdi. Ve bana Ten'ım'den (yâni) hacı olarak varıp da ihramdan
çıkmadığım ömre yerimden ömre yapmamı emir buyurdu.»
113- (...)
Bize Abd b. Hu mey d rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dürrazzâk haber verdi.
(Dedi ki) : Bize Ma'mer Zührî'den, o da Urve'-den, o da Âişe (Radtyaliahû anha)
'dan naklen haber verdi. Âişe şöyle demiş :
«Veda haccı yılında
Peygamber (SaîlaUahü Aleyhi ve Sellem}ile birlikte yola çıktık. Beri, om rey e
niyet ettim. Hedy kurbanı göndermemiştim. Bunun üzerine Resûlüllah (Saüallahü
Aleyhi ve Sellem);
— Kimîn yanında hedy kurbanı varsa hacda Ömreye
beraber niyet etsin! Sonra taa her ikisinden beraberce, ihramdan çıkıncaya
kadar ihramda kalsın! buyurdu. Ben, hayzımı gördüm. Arafe gecesi girince :
— Yâ Resûllallah) Ben, ömreye niyet etmiştim;
haccımı ne yapacağım? dedim. Resûlüllah (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) :
— Saçını söz, taran, ömreyi bırak ve hacca
niyet et! . buyurdular.
Haccımı tdâ ettiğim
vakit Abdurrahmân b. Ebî Bekr'e emir buyurdu, o da beni terkisine alarak bana
Ten'îm'den yâni ömremi bıraktığım yerden Ömre yaptırdı.»
114- (...)
Bize İbni Ebî Önier rivayet etti. (Dedi
ki): Bize Süfyân, Zühri'den, o da Urve'den, o da Âişe (Rad'tyallahû anha) 'dan
naklen
rivayet etti. Şöyle
demiş:
«Resûlüllah (SallaUahü
Aleyhi ve Sellem) ile yola çıktık:
Sizden kîm hacc ile
ömreye niyet, etmek isterse bunu yapsın. Kim yalnız hacca niyet etmek İsterse
etsin! Kîm de yalnız ömreye niyet etmek isterse, o da ömreye niyet etsin!
buyurdu.»
Âişe (Radiyallahû
anha) (sözüne devamla) şöyle demiş: «Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem)
hacca niyet etti. Yanında bulunan bâzı kimseler de hacca niyet ettiler.
Bâzıları ömre ile hacca, bir takımları da yalnız ömreye niyet ettiler. Ben,
ömreye niyet edenler arasmdaydun.»
Bu hadîsi Buhârî
«Hayz» ve «Hacc» bahislerinde; diğer Kütübi Si11e sahipleri «Hacc» bahsinde
muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.
. .
Veda haccı: Hicretin
10. yılında yapılmıştır. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), "Medine
'ye hicretinden sonra yalnız bu haccı, ifâ etmiştir. Mekke 'deyken yaptığı hacclarm sayısını
ancak Allah bilir.
Bu hacca
«Haccetü'1-Vedâ» denilmesinin sebebi: Resûltillah/SatfaÜ/a/ıü Aleyhi ve Sellem)
A shâb-ı Kiram 'ına va'z-u nasîhatlar ederek kendileriyle vedâlaşmasıdır.
Babımızda da
görüleceği vecîhle Hz. Âişe 'den bu hususta rivayet edilen .hadîsler
muhteliftir. Bunların bâzısında «Ömreye niyet ettik.» diğer bâzısında «Kimimiz
ömreye kimimiz hacca' niyet ettik.»; bir rivayette «Yalnız hacca niyet ederek
yola çıktık.» denilmektedir.
Bu rivayetlerin hepsi
sahihtir.
Ebû Ömer, Hani Abdilberr:
«Bu bâbda Hz. Âişe'den rivayet olunan hadîsler cidden muztaribdir.» demiş.
Kaadı İyâz
dahî aynı şeyi söylemiştir.
İbni Abdilberr 'in
beyânına göre Evzâî , İmam Şafiî, Ebû Sevr ve İbni Teyye, Urve 'nin rivayet
ettiği bu hadîsi kabul etmemiş ve: «Bu yanlışdır. Hz. Âişe'den hadîs rivayet
edenlerden hiç biri bu hususta Ufve'ye tabî olmamıştır.» demişlerdir.
İsmâi1 b. İshâk; dahî:
«Bu zevat yâni Kaasim , Esved ve Arnra, Ümmü'l-Mü'minîn Hz. Âişe 'nin ömreye
fleğil hacca niyetlendiğine ittifak etmişlerdir.
Bundan anlıyoruz ki:
Urve 'nin rivayeti yanlışdır. Çünkü Hammâd b. Selemenin Hişâm vasıtasıyla
rivayet ettiği hadîsde Urve:
— Bana, Peygamber
(Sallallahü Akyhi ve Sellem) 'den birçok zevat rivâyet etti ki, Âişe!ye (ömreni
bırak!) buyurmuş; demişdir. Bu da gösterir ki, Urve bu hadîsi Hz. Âişe'den
işitmemiştir.» diyoç.
Bu hususta Zâhirîl
er'deiı İbni Hazm dahî şöyle demektedir: «Ebû'l-Esved 'in, Türve tarikiyle Âişe'den
rivayet ettiği hadîsle Yahya b. Abdurrahmân b. Hâtıb'ın yine Aişe'den rivayet
ettiği hadîs ulemâya göre münker ve hatâdırlar. Mezkûr Ebû'1 - Esved hadîsinin
hatâ olduğunu bizden önce Ahmed b.
Hanbel söylemiş, İmam Mâlik ise :
— Bizim memlekette Teve'nin,
Hz. Aişe'den rivayet ettiği hadîsle ne eskiden amel olunmuştur ne de şimdi;
demiştir.»
Hedy: Kurban edilmek
üzere harem-i şerife gönderilen hayvandır.
Ömre: Kâide'yi tavaf
ile saîden ibarettir. Buna küçük hacc da derler. Haccın bundari mâada temettü'
ve kıran nâmıyla iki nev'i daha vardır.
Temcttu'uu ıfatı :
Evvelâ ömre yapmak, sonra ihramdan çıkarak tervıye gücüne kadar Mekke'de
kalmak, terviye günü harem-i şe-rîfde tekrar ihrama girmektir. Bu, ikinci1
ihramda dahî münferid hac yapanlar gibi hareket olunursa da aralarmda bâzi
farklar vardır.
Temettü' için kurban
dahî lâzımdır.
Kıran:'Hacc ile ömreye
beraberce niyet edilerek yapılan haccdır.
Bunda da iki tavaf ve
iki saî lâzım geldiği gibi kurban kesmek dahî îcâb eder.
Şâfiîler'e göre ifrat
yânjr'yalnız hacc, imam Mâ1ik1e İmam Ahmed'e göre temettü'; -Hanef itler'e göre
ise kıran efdaldır.
Hadis-i Şerif'de
Resû}ü\\ah (Sallaltahü Aleyhi ve Selleml'm Hz. Aişe'ye«Omroyi bırak!»
buyurması^ onun kırana niyet ettiğine delildir.
Teij*îm: Harem-i
şerifin Şam tarafına düşen kenarıdır. Bu yer «Mesâcid-i Âişe (Radiyatlahû anha)* nâmıyla meşhurdur.
cümlesini şeklinde okumak da caizdir. Bu takdirde
«Mekâne» kelimesi mahzûf bir âmilin zarfı olur. Bâzıları. bu kıraati daha
muvafık görmüş, kelimenin merfû okunmasını tecviz etmemişlerdir.
Kaadı lyâz bilâkis
merfû okunmasını tercih etmiştir. Çünkü «Mekân» kelimesiyle zarf değil ömrenin
bedeli kastedilmiştir.
Hz. Aişe, Zi'1-Hicce
'nin üçünde Şerif denilen yerde hayız görmüş ve Kurban Bayramı günü
temizlenmiştir.
1- Hadîs-i
Şerîf, Hacc-ı kıranın diğer nev'îlerinden efdal olduğunu söyleyenlere delildir.
Zîrâ Peygamber (Saiîallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Kimin yanında hedy
kurbanı varsa hacda beraber örn reye niyet etsin» buyurmuştur.
Kıran da budur. Çünkü
kıran bir defada iki ibâdeti edâ etmektir.
Kurtubî: «Hadîsin
zahirine bakılırsa Peygamber (Saiîallahü Aleyhi ve Sellem) ashabına kıranı emretmiştir.» diyor1.
İki ibâdetten ihrama
çıkmak tâbiri de o hacem kıran olduğunu gösterir.
Şakîk b. Seleme,
Sevrî, Ebû Hanîfe Ebû Yûsuf, Muhammed, İshâk, Şâfiî1er'den Müzeni ile Ebû
îshâk, Mervezî ve İbni Münzir'e göre hacc-ı kıran efdaldır.
Peygamber (Saiîallahü
Aleyhi ve Sellem) veda haccında kırana niyet etmiştir.
Hz. Alî (Radiyallahû anha) 'in kavli de budur.
Gerçi Peygamber
(Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) 'în. bir rivayette yalnız hacca, başka bir
rivayette temettu'a, diğer bir rivayette kırana niyet ettiği bildirilmişse de
Tahâvî bu rivayetlerin arasını bulmuş ve :
«Resûlüllah
(Saiîallahü Aleyhi ve Seîlem) evvelâ örn reye niyet etmişti. Temettü' niyetiyle
ömreye devam buyurmuş, sonra tavaf dan önce hacca niyet ederek kıran
yapmıştır.» demiştir.
Kaadı îyâz'ın beyânına
göre ömre üzerine hacc yapmanın caiz olduğunda ulemâ müttefiktir. Yalnız bu
hususta bâzı kimseler sü-zûz göstererek «ihram üzerine ihram olamaz»
demişlerdir.
Bunun aksi yâni hacc
üzerine ömre mes'elesi ihtilaflıdır.
îmam A'zam'la eski
mezhebinde İmam Şafiî bunu tecviz etmiş; diğer ulemâ caiz görmemişlerdir.
Onlar, bunun Peygamber (Saiîallahü Aleyhi ve Sellem)'e mahsûs olduğunu iddia
etmişlerse de dâvalarına delîl getirememişlerdir.
2- Temettu'a
niyet eden ömreyi yaptıktan sonra ihramdan çıkamaz. Hanefiîler'in mezhebi budur.
Çünkü Peygamber
(Saiîallahü Aleyhi ve Sellem) her iki hacedan beraberce ihramdan çıkılacağını
beyân buyurmuştur.
3-
Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'in :
«Saçını çöz ve taran!»
emrini ulemâdan bâzıları müşkül addetmişlerdir. İmam Şâfiî'ye göre» bu sözün
te'vîli şudur : Resûlüllah (Salkllahü
Aleyhi ve Sellem) Hz. Âişe'ye. ömreyi bırakmasını ve onun üzerine hacca niyet
etmesini emir buyurmuştur. Bu suretle Âişe (Ra.iiyaUahû arıha) hacc-ı kıran
yapmıştır. îbni Hâzîm dahî: «Sahih olan, Hz. Aişe'nin kıran yapmış olmasıdır.»
diyor.
Hattâbî : «Bu hadîs
cidden müşküldür. Meğer ki Hz. Âişe'ye Ömreyi bırakıp da onun üzerine hacc
yapmak ruhsatı verilmiştir, şeklinde te'vîl oluna. Bu taktirde Âişe
(Radiyallahû cmha) ömreyi terketmiş değil, haccı kıran yapmış olur.» demiştir.
Haccda saç çözmek ve
taranmak caizdir. Yalnız taranırken saç koparmamak şarttır. Bu cümleyi Hz. Âi
şe 'nin mazeretiyle te'vîl edenler de olmuştur. Onlara göre Hz. Âişe başından
rahatsız olduğu için, Resûlüllah (Süllatiahü Aleyhi ve Sellem) taranmayı
kendisine mubah kılmıştır.
4- İbni
Cevzî, Hz. Âişe'nin : «Mekke'ye hayızlı olarak vardım, beyti tavaf
etmedim. Safa ile
Merve arasında saî dahî
yapmadım.» sözleriyle istidlal ederek,
hadesten temizlenmeyen bir kimsenin tavafı caiz olmadığını söylemiştir.
Bu mes'ele ulemâ
arasında ihtilaflıdır. İmam Ahmed 'den bir rivayete göre hadesten ve
cünüplükten temizlenmeyen bir kimse tavaf edemez. Diğer bir rivayete göre
edebilir.
Hanefiîler'e göre
tavaf için temizlik şart değildir. Üzerinde pislik bulunan yahut abdestsiz veya
cünup olan kimselerin tavafları sa-hîhdir. Çünkü âyet-i kerîmede Kâbe'yi tavaf
mutlak olarak emir buyurulmuştur.
Haber-i vahitle amel
ederek tavaf için temizliği şart koşmak nass üzerine ziyâde demek olur. Bu,
caiz değildir. Ancak hadesten temizlenmeden tavaf eden kimsenin bir koyun,
cünub olarak tavaf eden kimsenin ise bir deve kesmesi îcâb eder. Mekke'de
bulunduğu müddetçe bu tavafı tekrar yapmak gerekir.
İmam Şâfiî'ye göre
tavaf için temizlik şarttır.
Cumhûr-u ulemâ
abdestsiz, cünub ve hayızlı kimselerin Safa ile Merve arasında saî
yapabileceklerine kaaildirler.
Hasan-ı Basrî 'den bir
rivayete göre bu gibi kimseler sa'yi ihramdan çıkmazdan önce tekrar yaparlar.
Şayet temizlenmeden sa'y yaptıktan sonra ihramdan çıkarlarsa bir şey lâzım
gelmez.
5- Hadîs-i
şerîf, kıran haccı için bir tavafla bir sa'yı kâfi görenlere delildir. Atâ'
Hasan-ı Basrî ve Tâvûs'un mezhepleri budur.
îmam Mâlik ile İmam
Ahmed, İmam Şafiî, İshâk, Ebû Sevr ve Dâvûd.u Zahirî bu kavli ter-cîh
etmişlerdir.
Mücâhid, Câbir b. Zeyd
, Kaadı Şureyh, Şa'bî, Muhammed b. Alî b. Hüseyin, İbrâhîm Nehaî, . Evzâî,
Sevrî, Esved b. Yezîd, Hasen b. Hayy, Hammâd b. Seleme, 'Hammâd b. Süleyman,
Hakem b. Uyeyne , Ziyâd b. Mâlik, tbni Şubrume, İbni Ebî Leylâ, Ebû Hanîfe ve
diğer Hanefiîyye ulemâsı hacc-ı kıran için mutlaka iki tavaf ve iki Sa'y lâzım
geldiğine kaail olmuşlardır.
Mezkûr kavil Sahâbe-i
Kiram 'dan Ömer, Alî, oğulları Hasan ile Hüseyin ve İbni Mos' û; d (Radiyallahü
anhûm) hazerâtmdan nakledilmiştir.
İmam Ahmed b. Hanbe1'in bir kavli de budur.
Mücâhid’in rivayetine
göre Abdullah b. Ömer (Radiyallahü anh) haccla ömreye birden niyet etmiş ve
«Bunların ikisinin de yolu birdir.» diyerek iki tavaf, iki de sa'y yapmış,
sonra: «Ben, Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi veSeîlem)'i benim yaptığım gibi
yaparken gördüm.» demiştir.
Böyle bir hadîs Hz. A1î
(Radiyallahü anh) 'dan dahî rivayet olunmuştur. A1kame'nin îbni Mes'ûd
(Radiyallahü anh) 'dan rivayet ettiği bir hadîsde : «Resûlüllah (Sallattahü
Aleyhi ve Sellem) ömresiy-le haccı için iki tavaf ve iki sa'y yaptı. Ebû Bekir,
Ömer ve Alî dahî böyle yaptılar.»
denilmiştir.
Mezkûr hadîsi
Dârakutnî, Hz. İmrân b. Husayın'-dan rivayet etmiş, fakat zayıf bulmuştur.
115- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdetü'bnü
Süleyman, Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe (Radiyallahû anha) 'dan naklen
rivayet etti. Şöyle demiş: Haccetü'1-Vedâ'-da Zi'1-Hicce hilâline yakın (bir
günde) Resûlüllah (SaUaUahü Aleyhive Sellent) ile beraber yola çıktık.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— «Sizden kim Örn reye niyet etmek isterse,
etsin! Eğer hedy kurbanı gönder meşeydim ben de ömreye niyet ederdim.» buyurdu.
Cemâatdan bâzıları ömreye bâzıları da hacca niyet etmişlerdi. Ben ömreye niyet
edenler arasın da y dım. Bu suretle yola çıkarak Mekke'ye vardık. Araf e günü
bana hayızh bulunduğum bir sırada geldi. Ama ömremden hille çıkmadım.
Müteakiben bunu Peygamber (SaUaUahü A teyhi ve Sellem) 'e sızlandım. O da:
— «umreni bırak, saçını çöz ve taran da hacca
niyet et!» buyurdular.
Ben de öyle yaptım.
Hasbe gecesi olunca —ki Alfoh haccımızı tamamlamayı nasîb etmişti— Resûlüllah
(SaUaUahü Aleyhi ve Sellem) benimle beraber (kardeşim) Abdurrahmân b. Ebî Bekri
gönderdi. O beni terkisine alarak Ten'ime çıkardı. (Orada) ömreye niyet ettim.
Böylece Allah hem haccımızı hem ömremizi bize nasîb etti.
(Hişâm demiş ki) : Bu
haceda hedy kurbanı, sadaka ve oruç yoktu.
116- (...)
Bize, Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Nü-meyir rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Hişâm, babasından, o da Âişe (Radiyallahû anha) 'dan naklen
rivayet eyledi. Şöyle demiş: Resûlüllah (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem) île
Zi'1-Hicce hilâline yakın yola çıktık. Yalnız hacca niyat edeceğimizi
zannediyorduk. Resûlüllah (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem):
«Sizden kim ömreye niyet
etmek isterse, ömreye niyet etsin...» buyurdular.
Râvî hadîsi Abde
hadîsi gibi rivayet etmiştir.
117- (...)
Bize yine Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî' rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Hişâm, babasından, o da Âişe (Radiyallahû anha) 'dan naklen rivayet
eyledi. Âişe şöyle demiş: «Zî'1-Hicce hilâline yakın (bir günde) Resûlüllah
(Sallat!ahü Aleyhi ve Sellem) île yola çıktık. Kimimiz ömreye, kimimiz hem
hacca hem ömreye, bâzılarımız da yalnız hacca niyet etmiştik. Ben, ömreye
niyet edenler arasındaydım...»
Itâvî, hadîsi yukarki
râvîlerin hadisleri gibi rivayet etmiş; şunu da söylemiştir. «Bu bâbda Urve:
— Allah, Âişe'nin hacc ve ömre yapmasını takdir
buyurmuş; demiş. Hîşâm ise:
— Bu haccda hedy kurbanı, oruç ve sadaka yoktu;
ifâdesini kullanmıştır.»
118- (...) Bize
Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Ebû'l-Esved Muhammed b.
Abdirrahmân b. Nevfel'den dinlediğim, onun da Urve'den, onun da Âişe
(Radiyallahû anha}'dan naklen rivayet ettiği şu hadisi okudum. Âişe şöyle demiş:
«Veda haccı senesi
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile yola çıktık. Kimimiz Ömreye,
kimimiz hacc ile ömreye, bâzılarımız da yalnız hacca niyet etmiştik. Resûlüllah
(SaUaUahü Aleyhi ve Sellem) yalnız hacca niyet etmişti.
ömreye niyet edenler
(onu eda ettikten sonra) ihramdan çıktılar. Yalnız hacca yahut hacc ile ömreye
niyet etmiş olanlar bayram gününe kadar ihramdan çıkmadüar.»
Kaadı İyâz diyor ki:
«Bu hadîs Hz. Âişe 'den sahih rivayetle naklolunan sahabe fiillerine ve
sahabenin muhtelif niyetlerle ih-rârîîa girmelerine muarızdır. Çünkü Hz. Âişe
'nin ömreye niyet ettiğini göstermektedir.
Hâsıl-ı kelâm şudur ki
Âişe (Radiyallahû anha) evvelâ hacca niyet etmiş, sonra cemaata niyetlerini
bozmaları emir olunca o da niyetini bozarak ömreye niyet etmiştir. Hayızım
görerek ömreyi tamamlams"c imkân bulamayınca Peygamber (SaUaîîahü Aleyhi
ve Sellem) ona hacca niyet etmesini emir buyurmuştur. Bu suretle Âişe
(Radiyallahû anha), haçça niyet etmiş ve haccı ömrenin üzerine bina etmiş yâni
kıran yapmıştır. Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'in :
— (Dimareni bırak!) sözünün mânâsı: onu
tamâmiyle boz, demek değildir. Çünkü gerek ömreden gerekse haccdan çıkmak
ancak niyetle sa-hîh olur. Bu da onları tamamladıktan sonra ihramdan .çıkmakla
mümkündür.
Bu emrin mânâsı: (Ömre
fiillerini tamamlama!) demektir.
Ömre: Tavaf, sa'y ve
saç kesmek ile tamam olur. Resûlüllah (Saüaîlahü Aleyhi ve Sellem) bunları
bırakarak hacca niyet etmesini ve bu suretle hacc-ı kıran yapmasın! yâni
tavaftan mâada bütün hacc fiillerini yaparak tavafı hayızından temizleninceye
kadar te'hû etmesini emir bu-yur,muştur. Hz.
Âişe de Öyle yapmıştır.
Ulemâ, Abd b. Humeyd
rivâyetindeki (örn ren i kes!) cümlesinin bu te'vîli te'yîd ettiğini söylemişlerdir.»
Hz. Âişe yalnız ömre
yapmak istemişti. Nitekim diğer ümme-hât-ı mü'minîn ile ashâb-ı kiram
hacclarını bozarak ömreye niyet etmişlerdi. Fakat onlar terviye gününden önce
ömreyi tamamlayarak ihramdan çıkmışlar, sonra terviye günü Mekke'de tekrar
hacca niyet etmişler; bu suretle ayrı ayrı birer ömre, birer de hacc ifâ etmişlerdi.
Hz. Âişe'ye gelince :
Onun ömresi hacc-ı kıranın zınnmda olmuştu. Onun için de Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) Mina'dan döndükleri gün kendisine:
«Senin tavafın hem
haccına hem ömrene kâfidir.» buyurmuştu.
Resûlüllah (Sallatjahü
Aleyhi ve Sellem), bu sözüyle Hz. Âişe'ye haccı ile ömresinin tamâm olduğunu,
yaptığı bir tavafın hem hac hem ömre yerine geçeceğini anlatmak istemişti.
Fakat Âişe (Radiyallahû anha) bunu kabul etmiyerek, mutlaka ayrıca bir ömre
yapmak istemişti. Bu ömreye niyet ettiği vakit Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) kendisine :
— «Bu ömre ayrıca yapmak İstediğin ömrenir
yerinedir.» buyurdular.
Hasbe gecesi hacıların
Miııa 'dan Muhassab denilen yere indikleri geçedir. Muhassab: Mina yolu
üzerinde Mekke'ye yakın bir yerdir.
Hadîs-i Şerif şu
hükümleri ihtiva etmektedir.
1- Bir kimse
nikâhı kendisine haram olan akrabasından bir kadını terkisine alabilir. Onunla
bir yerde yalnız kalması da caizdir. Bu cihet ulemâ arasında ittifâkîdir.
2- Haccın üç
nev'inden birine niyet etmek caizdir. Ulemâ bu mes'elede dahî
ittifak etmişlerdir.- İhtilâf hangisinin efdal olduğımdadır.
3- Hz. Âişe hacc-ı kıran yaptığı hâlde kurban
kesmediğini söylemesi müşkil görülmüştür.
Nevevî diyor ki: «Bu,
şöyle te'vîl edilebilir: Hz. Âişe bu sözüyle: ihram hâlinde memnu olan koku
sürünmek, baş örtmek, av vurmak, saç ve tırnak kesmek gibi şeylerden birini
irtikâb etmedim. Onun için bana kurban kesmek, sadaka vermek ve oruç tutmak
gibi şeyler lâzım gelmedi; demek istemiştir.»
119- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nakıd ve Zü-hayr b. Harb hep birden tbni
Uyeyne'den rivayet ettiler. Amr dedi ki: Bize Süfyân b. Uyeyne, Abdurrahmân b.
Kaasim'den, o da babasından, o da Aişe (Radtyallahû anha)''dan naklen rivayet
eyledi. Âişe şöyle demiş:
Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) ile birlikte yola çıktık. Yalnız hacca niyet edeceğimizi
sanıyorduk. Şerife yahud ona yakın bir yere vardığımız zaman hayzımı gördüm. Az
sonra Peygamber (Sallafyahü Aleyhi ve Sellem) yanıma girdi. Ben ağlıyordum.
Hayzı kasdederek:
— «Nifâs mı gördün?» diye sordu.
— «Evet!» cevâbıpı verdim.
— «Şüphesiz ki bu, Allah'ın Adem kızlarına
takdir buyurduğu bir şeydir. Sen, hacıların yaptığını yap. Yalnız yıkanmadıkça
beyti tavaf etme!» buyurdular.
Resûlüliah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) kadınları nâmına sığır kurban etti
120- (...)
Bana Süleyman b. Ubeydillâh Ebû Eyyûb El-Gaylânî rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Ebû Âmir Abdülmelik b. Amr rivayet etti. (Dedi ki) :* Bize Abdülazîz b.
Ebî Selemete'l-Mâcişûn, Abdurrahmân b. Kaasim'den, o da babasından, o da Âişe
(Radiyallahû anha)'dan naklen rivayet etti. Âişe şöyle demiş:
Resûlüllah (Sallaîlahü
Aleyhi ve Selktn) ile yola çıktık, aklımızda hacc-datı başka bir şey yoktu.
Serîf denilen yere gelince ben hayızımı gördüm. Ass sonra Resûlüllah
(Sallallahii Aleyhi veSellem) yanıma girdi. Ben, ağlıyordum.
— «Niye ağlıyorsun?)» diye sordu. Ben:
— «Vallahi bu sene yola çıkmamış olmayı
dilerdim.» dedim. Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem):
— «Sana ne oldu? Galiba hayzını gördün» dedi. Ben:
— «Evet!» cevâbını verdim.
— «Bu, Allah'ın Adem kızlarına taktır buyurduğu
bir şeydir. Sen, hacıların yaptığını yap Yalnız temizleninceye kadar beyti tavaf etme!» buyurdular,
Mekke'ye vardığımda
Resûlüllah (Sallatjahü A leyhi ve Sellem) ashabına :
— «Bu baççınızı ömre yapın!» buyurdu.
Bunun üzerine cemâat
ihramdan çıktılar. Yalnız beraberinde hedy kurbanı olanlar çıkmadılar.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile Ebû Bekir, Ömer ve zenginlerin
yanmda hedy kurbanı vardı. (İhramdan çıkanlar) sonra Mina'ya gittiklerinde
hacca niyet ettiler. Bayram günü gelince ben temizlendim. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Selletn) emir buyurdu, ben de tavâf-ı ifâzamı yaptım.
Bize sığır eti getirdiler:
— Bu, nedir? diye sordum.
— Resûlüllah (SaHaf{ahü A leyhi ve Sellem),
kadınları nâmına sığır kurban etti; dediler.
Hasbe gecesi olunca:
— «Yâ Resûlallah! Âlem *hace ve umreyle
dönüyor; ben yalnız bir hacda dönüyorum.» dedim. Bunun üzerine (kardeşim)
Abdurrahmân b. Ebî Bekr'e emir buyurdu, o da beni devesinin terkisine aldı.
Çok iyi hatırlarım!
Genç yaşta bir kadındım. Uyuklardım da yüzüm semerin ağacına çarpardı. Ten'ime
vardığımızda orada âlemin yaptığı ömre ye mukaabil ben de ömreye niyetlendim.
121- (...)
R;ına Ebû Eyyûb EI-Gaylânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Behz rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Hammâd, Abdurrahmân'dan, o da ba-basındim. «> da Aişe
(Radiyallahû an/m)'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş :
«Hacca telbiye
getirdik; Serîf'e vardığımız vakit ben, hayzımı gördüm. Az sonra Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yanıma girdi. Ben ağlıyordum...»
Râvi, hadîsi Mâcişûn
hadîsi gibi rivayet etmiştir.
Yalnız Hammâd'ın
hadîsinde:
«Peygamber (Sallaîjahü
Aleyhi ve Sellem) i ile Ebû Bekir, Dmer
ve zenginlerin yanında hedy kurbanı vardı. Sonra (ömreden hılle çıkanlar)
Mi-naya gittikleri vakit hacca niyet ettiler.» cümlesiyle;
«Ben, genç yaşta
kadındım, uyuklardım da yüzüm semerin ağacına çarpardı.» ifâdesi yoktur.
122- (...)
Bize İsmâîl b. Ebî Üveys [28]
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana, dayım Mâlik b. Eres rivayet etti. H.
Bize Yahya b. Yahya da
rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Abdurrah-mân b. Kaasim'den dinlediğim, onun
da babasından, onun da Âişe (RüdiyaÜahû anha) 'dan naklen rivayet ettiği şu
hadîsi okudum: Resûlül-lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yalnız hacc-ı îfrâd
yapmış.
123- (...)
Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İshâk b.
Süleyman, Eflâh b. Humeyd'den, o da Kaasim'-den, o da Âişe (Radiyallahû
anha)'dan naklen rivayet eyledi. Şöyle demiş:
«Resulüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile hacc aylarında, hacc yerlerinde ve hacc
gecelerinde hacca niyet ederek yola çıktık. Serîf denilen yere indiğimizde
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ashabının yanma Çıkarak:
— Sizden hanginizin
yanında hedy kurbanı yok da haccını ömre yapmak isterse yapsın! Beraberinde
hedyi olanlar bunu yapmasın! buyurdu.
Bunun üzerine
beraberinde hedyi olmayanlardan bâzıları ömreye niyet etti, bâzıları da onu
terk ettiler. Resul üllah (Sallallahü Aleyhi ve Sillem) in yanında hedyi vardı.
Ashabından vakti hâli yerinde olan bâzı kimselerin de hedyleri vardı.
Müteakiben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) benim yanıma girdi. Ben
ağlıyordum.
— Neye ağlıyorsun? diye sordu. Ben:
— Ashabına söylediklerini işittim, umreyi de
duydum. (Hâlbuki ben, ömreden mahrumum)
dedim. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
—Nen var? diye sordu.
— Namaz kılamıyorum! dedim.
— O' sana zarar etmez. Sen, haccında dâim ol!
Umulur ki Allah onu sana nasîb edecektir. Sen, benât-i Âdem'den birisin. Allah
onlara neyi takdir buyurduysa, sana da
onu takdir etmiştir; buyurdu.
Bunun üzerine haccıma
devamla yola çıktım. Mina'ya indiğimiz vakit temizlendim. Sonra beyti tavaf
ettik. Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem), El-Muhassab denilen yere indi.
Ve Abdurrahman b. Ebî Bekr'i çağırarak:
— Kız kardeşini haremden çıkar da ömreye niyet
etsin, sonra beyti tavaf eylesin! Ben, sizi burada bekleyeceğim; Dedi.
Biz de (Ten'îm'e)
çıktık, (orada ömreye) niyetlendim. Sonra beyti ve Safa ile Merve'yi tavaf
ettim. Müteakiben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yanına geldik
gece yarısı, konakladığı yerde duruyordu. Bana :
— Bitirdin mi? diye sordu.
— Evet; cevâbını verdim.
Bunun üzerine ashabına
hareket emrini verdi. Yola çıktı,
(Mekke'ye varınca) evvelâ beyt-i şerife uğrayarak sabah namazından önce
onu tavaf etti. Bil'âhara Medine'ye
(müteveccihen) yola çıktı.»
124- (...)
Bana Yahya b. Eyyûb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-bâd b. Abbâd El-Mühellebî
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Ömer, Kaasim b. Muhammed'den, o da
Ümmü'l-Müminîn Aişe (Radiyallahû anha) 'dan naklen ,rivayet etti. Âişe
(Radryaîlahû anha) ;
«Kimimiz yalnız hacca
niyet ettik, bâzılarımız kıran, bâzılarımız da temettü' yaptı.» demiş.
(...) Bize
Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bekr haber verdi.
(Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ubeydullah b. Ömer,
Kaasim b. Muhammed'den naklen haber verdi. Kaasim:
«Âişe hacca niyet
etmiş olarak geldi.» demiş.
125- (--) Bize
Ubeydullah b. Meslete'bni Ka'neb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman yâni
İbni Bilâl, Tahyâ yâni İbni Saîd'den, o da Amra'dan naklen rivayet eyledi. Amra
şöyle demiş: Ben, Âişe 'yi şunu söylerken işittim:
«Resûlülfah (SallaŞahü
Aleyhi ve Sellem) ile Zî'l-Kaadenin
yirrtıibeşinde yoto çıktık Yalnız hacc yapılacak sanıyorduk. Mekke'ye
yaklaştığımız vakit Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi veSettem) yanlarında hedy
olmayanlara beyti tavaf edip Safa ile Merve arasında sa'yi îfâ ettikten sonra
ihramdan çıkmalarını emir buyurdu.»
Âişe iRadiyaltahû
anha) (sözüne devamla) (Dedi ki) :
«Bayram günü bize sığır eti getirdiler. Ben :
— Bu nedir? dedim.
— Resûlüllah (SaUaİUıhüAleyh'veSellem)zevceleri
nâmına kurban kesti; dediler.»
Râvî Yahya demiş ki:
«Ben, bu hadîsi Kaasim b. Muhammed'e andım da :
— Vallahi Âişe, hadîsi sana olduğu gibi
söylemiş; dedi.»
(...) Bize
Muhammedü'bnu'l-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdüivahhâb rivayet etti.
(Dedi ki) : Yahya b. Saîd'i şöyle derken işittim : Bana, Amra haber verdi, o
da Âişe (Radiyaltahîı ünftaj'dan işitmiş. H.
Bize, bu hadîsi İbni
EM Ömer de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süf-)ân, Yahya'dan bu isnâdla bu
hadîsin mislini rivayet eyledi.
126- (...)
Bize Ebû Bekir b. Em Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Uleyye, İbni
Avn'dau, o da İbrahim'den, o da Esved'den, o da Üm-mü'1-Mü'münîn'den naklen
rivayet etti. H.
Bir de Kaasim'den, o
da Ümmü'l-Mifminîn'den naklen rivayet etti ki, Ümmü'l-Mü'minîn (Âîşe) şunları
söylemiş
«Dedim ki : Yâ
Resûlallah! Âlem memleketlerine iki ibâdetle dönüyor, bense bir ibâdetle
dönüyorum. Resûliillah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— Bekle de
temizlendiğin vakit Ten'îme çık, oradan ihrama gir! Sonra bizi filân yerde
bul! —Râvî: Zannederim yârın; buyurmuş, dedi.—
Lâkin bu ömre, senin
katlanacağın meşakkate göredir. —Yahut: Senin nafakana göredir.— buyurdu.»
127- (...)
Bize İbnü'l-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Adiyy, İbni
Avn'dan, o da Kaasim ile İbrahim'den naklen rivayet etti ve: «Bunların
hadîslerini birbirinden ayıramıyorum.» dedi. Ümmü'l-Mü'mînîn (Âişe) (Radiyallahü anha) :
«Yâ Resûlallah! Âlem
iki ibâdetle memleketlerine dönüyor...» demiş.
Havı, hadîsi bu
şekilde rivayet etmiş.
128- (...)
Bize Züheyr b. Harb ile İshâk b. İbrâhîm rivayet ettiler. Züheyr (Bize rivayet
etti.), İshâk ise (Bize haber verdi) tâbirlerini kullandılar. İshâk dedi ki:
Bize Cerîr, Mansûr'dan, o da İbrahim'den, o da Esved'den, o da Âişe
(Radiyallahâ anha) 'dan naklen haber verdi. Âişe şöyle demiş; «Resûlüllah
(Sallallalıü Aleyhi ve Sellem) He yola çıktık. Yalaız hacc yapılacak
sanıyorduk. Mekke'ye vardığımızda beyti tavaf ettik. Müteakiben Eesûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ;
— Hedy kurbanı getirmeyenlerin ihramdan
çıkmasını emir buyurdu. Bunun
üzerine hedy getirmeyenler ihramdan
çıktılar. Resûlüllah
(Sallaİ,lahü Aleyhi ve Sellem) 'in
zevceleri de hedy getirmemişlerdi. Onlar da ihramdan çıktılar.»
Âişe (Radiyallahû
anha)(sözüne devamla) demiş ki: «Ben, hayız gördüm de beyti tavaf edemedim.
Hasbe gecesi olunca:
— Yâ Resûlallah! Âlem ömre ve hacc ile dönüyor;
bense yalnız hacc ile dönüyorum; dedim. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) :
— Sen, Mekkee'ye geldiğimiz gecelerde tavaf etmedin
miydi? diye sordu. Ben:
— Hayır! cevâbını verdim.
— Dyle ise kardeşinle Tenime git de örn reye
niyetlen! Sonra buluşacağımız yer filân yerdir; buyurdular.»
Safiyye : «Zannederim sizi ancak ben alıkoyacağım.»
dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);
— «Allah hayırım versin! Sen bayram günü tavaf
etmedin iniydi?» diye sordu. Safiyye (Radiyaîlahü anh) :
— «Hay hay ettimdi.» cevâbını verdi. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— «Zararı yok, dön!»
buyurdular.
Âişe (Radiyallahû
anha) demiş ki: «Müteakiben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Mekke'ye
girerken, ben de oradan çıkarken —yahut ben Mekke'ye girerken; o da oradan
çıkarken— bana rastladı.»
Râvi tshâk: ve
şeklinde rivayet etti.
129- (...)
Bize bu hadîsi Süveyd b. Saîd dahî Aliyyü'bnü Mtishir'-den, o da A'meş'den, o
da İbrahim'den, o da Esved'den, o da Âişe (Hadiyalkıhüanha))'dan naklen rivayet
eyledi. Âişe:
«Telbiye getirerek
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile yola çıktık: hacc ve ömre
hatırımıza gelmiyordu...» demiş.
Râvî bu hadîsi Maıısûr
hadîsi mânâsında rivayet etmiştir.
130- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. el-Müsen-nâ ve İbni Beşşâr hep
birden Gunder'den rivayet ettiler. İbnirl-Müsennâ (Dedi ki) : Bize Muhammed b.
Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Hakem'den, o da AHyyü'bnü
Hüseynden, o da Âişenin âzâdlısı Zekvân'-dan, o da Âişe (Radtyallahûanhaydan
naklen rivayet eyledi. Âişe şöyle demiş:
Resûlüllah (Saltaftahü
Aleyhi ve Sellem)Zühicce'nin dördünde veya beşinde öfkeli bir halde gelerek
yanıma girdi.
— Seni kim kızdırdı yâ Resulâİlah! Allah onu cehenneme atsın! dedim.
— Duymadın mı? Bu adamlarj bir emir verdim; bir
de bakhm tered-düd ediyorlar!.. —burada Hakemi zannederim (galiba tereddüd
ediyorlar) buyurmuş; Demiş
— Geride bıraktığım şu
vak'a tekrar karşıma çıksa, yanımda hedy getirmez; onu satın alırdım. Sonra
bunların çıktığı gibi ihramdan çıkardım.» buyurdular.
131- (...)
Bize bu hadisi Ubeydullah b. Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Hakem'den rivayet etti. (O da) Aliyyü'bnü
Hüseyre'i Zekv ândım, o da Mşe(Radiyallahû anha) dan naklen rivayet ederken
dinlemiş. Âişe :
«Peygamber (Saliallahü
Aleyhi ve Seilem) zilhiccenin dördünde veya beşinde geldi...» âemiş. Kavi,
Gunder hadîsi gibi rivayette bulunmuş; yalnız Hakem'in «tereddüt ediyorlar»
cümlesindeki şekkini anmamıştır.
132- (...)
Bana Muhammed b. Hâtiııı rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bchz rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Tâvûs,
babasından, o da Âişe (Radiyallahû anini) "dan naklen rivayet eyledi, ki
Âişe ömreye niyet ederek (Mekke'ye) gelmiş; fakat henüz Beyti tavaf etmeden
hayz görmüş; müteakiben hacca niyet ederek (tavaftan ma'adâ) bütün hacc
fiillerini ifâ etmiş. Nefr günü Peygamber (Sallallahü A ieyhi ve Sellem)
kendisine :
«Bu tavafın hem
haccına hem de ömrene kâfidir.» buyurmuş. Âişe bunu kabul etmemiş. Peygamber
(SaUalîakü Aleyhi veSellem) de kendisini Abdurrahmân ile Tcn'îm'e göndermiş; ve
—hacedan sonra— orada ömreye niyet etmiş.
133- (...)
Bana Hasen b. Aliy el-Hulvânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Zeydü'bnü Hubâb
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana İbrahim b, Nâfî' rivayet etti. (Dedi ki) : Bana
Abdullah b. EM Necîh, Mücâhid'den, o da Âişe (Radiyalîahû anha)'dan naklen rivayet
etti. Âişe Şerif de hayz görmüş; ve Arafât'da temizlenmiş. Bunun üzerine
Resûltillah (Sallallahü A îeyhi ve Sellem)
ona:
«Safa île Merve
arasında tevâf yapman, sana hem haccın hem ömren İçin kâfidir.» buyurmuşlar.
134- (...)
Bize Yahya b. Habib El-Hârisi rivayet etti. <D-.cii K:i-Bize Hâlid fc. Haris
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kurre rîvâvtt etti. (Dedi ki) : Bize Abdülhamîd
b. Cübeyr b. Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Safiyye binti Şeybe rivayet
eyledi. Dedi ki: Âişe (Raâiyallahü anha)*
— Yâ Resûlâllah! Başkaları iki ecirle dönerken
ben bir ecirle ini döneceğim? dedi. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Abdurrahmân b.
EM Bekr'e onu Ten'îm'e götürmesini emir buyurdu.
Âişe (Radiyallahû
anha) bunu şöyle anlattı: «Kardeşim beni devesinin üzerinde terkisine aldı. Ben
baş örtümü kaldırarak boynumu açmağa başladım. Abdurrahmân deveyi sürdüğü
çubukla ayağıma vurdu. Ona :
— (Burada)
bir kimse görüyor musun? dedim. Hâsılı ömreye niyetlendim. Sonra dönüp
geldik. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cl-Muhassab'da iken yanına
vardık.
Görülüyor ki, bütün bu
rivayetler aynı hâdiseye aiddir. Şimdi bunları birer birer gözden geçirerek
bâzı cümlelerini izah edelim :
Ebû Bekr
b. Ebî Şeybe
rivayetinde Hz. Âişe:
«Yalnız hacc edilecek
sanıyorduk» demiştir. Bunun sebebi A s -hâb-ı Kiram 'in hacc aylarında Ömre
yapılamaz zannetmeleridir, Yahud bu sözle ashabın ekseriyetle hacca niyet
ettiklerini, bir ihtimâle göre de Peygamber (Sallallahü. Aleyhi ve Sellem) 'in
hâlini anlatmak istemiştir. Âişe
(Radiyallahû anha) ömreye niyetlenmişti.
Şerif: Mekke'ye
sekiz-on mil mesafede bulunan bir yerdir. Oraya vardıkları zaman Hz. Âişe hayz
görmüş ve hacedan mahrum kalıyorum endişesîle ağlamıştır. Bu sırada Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onun
yanına girmiş; niçin ağladığını anlayınca onu teselli için :
«Bu, Allah'ın Adem
kızlarına takdir ettiği bir şeydir» buyurmuştur. Yâ. ni : «Bu iş sâde senin
başında değildir; o bütün benât-ı Adem'in başına gelen bir hâldir; nitekim bevl
ve kazurat gibi şeyler bütün insanlara âmm ve şâmildir.»
Buhâri bu hadîsle
istidlal ederek hayzın bütün benât-ı Âdem'e şâmil olduğunu söylemiş; onu ilk
defa Benî İsrail kadınlarının gördüğünü iddia edenlere re d cevâbı vermiştir.
Filhakika Hakem'in
sahih bir isnâdla Hz. îbnı Abbâs’dan rivayet ettiği .bir hadîsde :
«Hayz Havva
(Aleykisselâm) cennetten çıkarıldıktan sonra onunla başlamıştır.» denilmiştir.
Süleyman b. Ubeydillâh
rivâyetindeki «Hasbe gecesinden murâd: hacıların Mina'dan dönüşde
geceledikleri «el-Mu-hassab»dır. Bu yor Mekke ile Mina arasındadır. Teşrik günlerini
müteâkıb orada bir gece kalmışlardı.
Muhammed b. Abdîllâh
b. Nümeyr rivâyetindeki : «Ömrr\t de duydum" cümlesi Kaadi İvaz 'm
beyânına göre Müslîmin ekseri râvîlcri taıaımdan ba şekilde tesbît edilmiştir.
Mezkûr cümleyi ; «Halbuki ben ömreden mahrumum» diye rivayet edenler de
olmuştur ki, doğrusu da budur.
Resûlüllab
(SalU$ahüAU'yhiveSellem)m : «Nen var?» suâline Hz. Âişenin : «Namaz
kılamıyorum» diye cevab vermesi hayzm en güzel kinayelerinden biridir.
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe
rivâyetindeki: «İki ibâdeUden murâd: hacc ile ömre, «bir ibâdet» ise yalnız
hacctır. Netekim müteâkıb rivayette bu cihet tasrîh olunmuştur.
«Yahut, senin nafakana
göredir» cümlesindeki «yahut» kelimesi ResûIüHah (Salkllahu Aleyhi ve Seîlem)
in sözüdür; ve tenvî için kullanılmıştır; yahut râvînindir. Bu takdirde
«meşakkate» mi, yoksa «nafakana göre» mi buyurduğunda râvi şekketmiş demektir.
Züheyr b. Harb
rivâyetindeki «Safiyye: zannederim sizi ancak ben alıkoyacağım dedi.»
cümlesiyle, ümmül-müminîn Hz. Safiyye (Raâiyallahû anha) nın veda tavafından
evvel hayz gördüğüne işaret olunmuştur. Hz. Safiyye bu sözü Peygamber
(Salla!lahit Aleyhi veSellem) Medine'ye dönmek istediği zaman söylemiş; ve
hayzından temizlenerek veda' tavafını yapması için kafileyi bekleteceğinden
dolayı Özür beyân etmiştir. Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi veSellem) kendisine:
«Allah hayrını
versin...» mukaabelesinde bulunmuştur. Fahri Kâinat (Sallaîlahü Aleyhi ve
Sellem) Efendimiz bu mânâda «akrâ» ve"«halkaa» kelimelerini kullanmıştır.
«Akrâ» Allah vücudunu
yaralasın; «halkaa» traş etmek suretiyle elem versin, yahut boğazını acıtsın,
mânâlarına gelir. Ebû Ubeyd: «Hadîs uleması bunu (akrâ, halkaa) diye rivayet
ederlerse de doğrusu (akran halkan) dır. Vukuunu dilemedikleri bir şeye duâ
etmekde Arapların âdeti budur.» demiştir. Kendisine:
— Bu kelimenin
«akrâ» şeklinde okunmasını niçin
caiz görmüyorsun? denilince:
— Çünkü
«fa'lâ» vezni sıfat olarak
kullanılır: duada kullanılmaz» cevâbını
vermiştir.
«El-Muhkem» sahibi
«akraa»mn burada masdar olduğunu söylüyor. Bâzılarına göre bu cümleden murâd
: «Safiyye uğursuzluğundan dolayı kavmini yaralar;
onları traş eder» demek olduğunu söylemişlerdir. «Akrâ»nın hayız gören
mânâsına geldiğini iddia edenler de vardır.
Nevevî (631-676) diyor
ki: «Akra'nın : Allah onu kısır bıraksın! halkaanın ailesi için uğursuz
yapsın! mânâlarına geldikleri de söylenir. Bu kavillerin her birine göre
cümlenin asıl mânâsı, anlattığımız şekildedir. Sonraları Araplar mânâyı
genişleterek onun hakikatini kas-d'etmez olmuşlardır. Netekim (elleri
topraklansın!) ve (Allah belâsını versin, ne cesurmuş; ne de şâirmiş!) sözleri
dahî bu kabildendir.»
Resû!-i Ekrem
(Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)'in Hz. Safiyye'ye: «Zarcın yok, dön!» buyurması:
«Minâ’dan veda' tavafını yapmadan Medine'ye dön!» manasınadır.
Mus'ıd: Bir yere
giren, münhebit yahud mütehebbit: bir yerden çıkan demektir. Müennesleri:
münhebita ve mühebbita gelir.
Ebû Bekr b. .Ebî Şeybe
'nin ikinci rivayetinde : «Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) öfkeli bir
hâlde gelerek yanıma girdi.» deniliyor. Buna sebeb, verdiği emre karşı
ashabının tereddüd göstermeleridir. Zîrâ Peygamber (SaüaHahü Aleyhi ve Sellem)
onlara traş olarak ihramdan çıkmalarını emir buyurmuş; onlar bu hususda
mütereddid davranmışlardı. Bunun üzerine:
«Geride bıraktığım şu
vak'a tekrar karşıma çıksa yanımda hedy getirmez; onu satın alırdım; sonra
bunların çıktığı gibi ihramdan çıkardım»
buyurdular.
HesûliıllahıSaîlallahü Aleyhi ve Sellem)'in bundan muradı: «Ashabımdan
müşahede ettiğim bu tereddüdü ihrama girmeden bilmiş olsaydım, ben de ömreye
niyet eder; yanımda hedy getirmez, onu Mekke'ye vardığımda satın alır; ömreden
sonra ihramdan çıkardım.» demektir.
Muhammed b. Hatim
rivâyetindeki «rîcfr günü»nden mu-râd: Hacıların Mina'dan çekildikleri gündür.
Müteâkıb rivayetteki:
«Safa ile Merve arasında tavaf «Safa
ile Merve arasında yapılan
*sai»den ibarettir.
Yahya b. Habîb
rivayetinde Hz. Âişe'nin başörtüsünü boynundan açtığı, kardeşi Abdurrahman'ında
deveyi sürdüğü çubukla onun ayağına vurduğu bildiriliyor. Biradan anlaşılıyor
ki Âişe (RadiyaUahü anha) oralarda kimse olmadığını görerek, sıcaktan biraz nefes
almak için başörtüsünü aralamış, kardeşi ise tesettüre riâyet etmediği için
ayağına vurmuştur. Hz. Âişe «Burada hiç bir kimse görüyor musun?» demekle
kendilerinin insandan hâlî bir yerde bulunduklarına, karşılarında kendisinden
kaçmak îcâb edecek ecnebi bir kimse bulunmadığına işaret etmiştir
1- Hz. Âişe
hadîsinin bâzı rivayetleri unun evvulâ ömreye niyet ettiğini göstermekte;
bâzılarında ise «Yalnız hacc yapacağımız: sanıyorduk.» denilmekledir.
Evvelce de işaret
ettiğimiz gibi Hz. Âişe'nin hacca mı yoksa umreye mi niyetlendiği hususunda pek
muhtelif rivayetler vardır. Bu sebeple ulemâ da ihtilâfa düşmüşlerdir. Bâzıları
hacca niyet ettiğine kâail olmuş; ömreye niyetlendiğini bildiren rivayetlerin
hatâ olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre Hz. Âişe yanında hedy kurbanı bulundurmamış,
Peygamber (Salla\lahü Aleyhi ve Seîlem) bu gibilerin haccı bozarak ömreye
niyetlenmelerini emir buyurunca o da hece niyetini bozarak ömreye niyetlenmiş,
fakat ömreyi bitiremeden hayı*, görmüş, bu sebeple Resûlüllah ( Aleyhi ve
Seîlem) hacca niyetlenmesini emir buyurmuş, o da hacca niyetlenerek hacc-i
kıran yapmıştır.
Vakfede hayızlı
bulunmuş; bayram günü temizlenerek tavâf-ı ifâ-zayı yapmıştır. İbni Hazm'in
beyânına göre Mekke'ye giderken Şerif denilen yere vardıkları zaman Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) ashabını haccı bozarak ömre yapmakla bozmamak
arasında muhayyer bırakmıştır.
Ebû Ömer İbni
Abdilberr: «Hz. Âişe 'nin haccı hakkındaki ıztırâbı büyüktür. Ulemâ bu
husustaki rivayetleri tevcih için pek çok şeyler söylemiş, fakat bu rivayetlerin
arasını bulamamışlardır.» diyor.
Hadîsin râvilerinden
Kaasim , Hz. Âişe'nin hacca niyet ettiğini söylemiş. Urve
ise: «Âişe ömreye niyet etti.» demiştir.
Aynî diyor ki: «Hz.
Âişe 'den sabit olan meşhur rivayete göre kendisi yalnız hacca niyet etmişti.
Peygamber (Sdllallahü Aleyhi ve Seîlem), ona ömreyi terketmesini emir
buyurmuştu. Hz. Âişe 'nin:
— Arkadaşlarım hacc ve
ömreyle dönerken ben yalnız haccla dönüyorum; sözü buna delildir.»
2- îhrâma
giren bir kadın hayız görürse tavâfdan mâada bütün hacc fiillerini ifâ
edecekdir. Böylesi temizlenmeden tavaf ederse bir deve kesmesi icâb eder.
Cünub ve nifâslı olarak Kabe'yi tavaf etmenin hükmü de budur.
Âbdestsiz tavafa
gelince: Yapılan tavaf, tavâfı-u kudüm ise sadaka vermek gerekir. îmam Şafiî
'ye göre bu tavafa îtibar yoktur. Çünkü temizlik, tavafın şartlarındandır.
Tavâf-ı ziyareti
âbdestsiz yapan, bir koyun kesmelidir.
3- İbâdete
mâni zuhur ettiği zaman ağlamak caizdir.
4- Bir kimse
zevceleri nâmına sığır kurban edebilir.
Nevevî ; «Bu hadîs,
Peygamber (Salhtlahü Aleyhi veSellem) 'in zevceleri namına, i: ur hân kesmek
İçin onlardan izm aldığına hnmledilmiştir. bir Kimsenin izinsiz, başkası nâmına
kurban kesmesi caiz değildir.- diyor.
Nevevî"iıin bit
m'izü vâcib olan kurban hakkındadır. Nafile kurban için, izin şart delildir.
îmam Mâlik bu hadîsle
istidlal ederek, kurban için sığırın, deveden efdal olduğunu söylemiştir.
Diğer imamlara göre
deve, sığırdan efdaldir.
5- Mekke
'den Ömreye niyet eden kimsenin hüle yâni harem dışına çıkması îcâb eder. Bu
rivayetlerde ömre için Tenî’m 'in tâyin
buyurulması, Harem-i Şerife en yakın yerlerden olduğu içindir.
Bâzıları, Mekkeliler
için Ci'râne'nin; ondan sonra Hudeybiye 'nin efdal olduğunu söylemişlerdir.
6- Kadın,
seferde olsun hazarda olsun nikâhı haram olan akrabası ile bir arada
kalabildiği gibi, onun terkisine binmesi de caizdir.
135- (1212)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe üe İbni Nümeyir rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Süfyân, Amr'dan [29]
rivayet etti. Ona da Amr b. Evs haber vermiş. (Demiş ki) : Bana Abdurrahman b.
Ebî Bekr haber verdi kî, Peygamber (SdllaUahü Aleyhi ve Sellem), Âişe'yi
terkisine alarak Ten'îm'den ömre yaptırmasını kendisine emir buyurmuş.
136- (1213)
Bize Kuteyfaetu'bnü Saîd ile Muhammed b. Rumh hep birden Ley s b. Sa'd'dan rivayet
ettiler. Kuteybe (Dedi ki) : Bize Leys, Ebû'z-Zübeyir'den, o da Câbir
(Radfyatlahüanh)'âa.n naklen rivayet eyledi. Câbir şöyle demiş: Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte biz haec-ı ifrâda; Âişe (Radiyallahü
anha) ise ömreye niyet ederek (Mekke'ye) geldik. Şerife vardığımızda Âişe
hayzını gördü. Mekke'ye gelince biz, Kabe'yi ve Safa ile Mervr arasını tavaf
ettik. Resûlüllah (SaUaüahü Aleyhi ve Sellem), yanında Hedy bulunmayanlarımıza
ihramdan çıkmamızı emir buyurdu.
— «Bize
ne helâl
olacak?» dedik; Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— «Ihrâmlıya haram olan her şey!» buyurdular.
Bunun üzerine
kadınlarla cima' ettik, güzel kokular süründük ve elbisemizi giydik. Arafe
günüyle aramızda ancak dört gece vardı. Senra terviye günü tekrar hacca niyet
ettik. Bundan sonra Resûlüllah (SalUtllahü Aleyhi ve Sellem), ÂiştfRadiyailahü
anha)'nm yanma girdi. Âişe ağlıyordu. Ona:
— «Hâlin nedir?» diye sordu. Âişe:
— «Hâlim hayız görmüş olmamdır; başkaları
ihramdan çıktı, ben çıkamadım; beyti de tavaf edemedim. Âlem şimdi hacca
gidiyorlar.» dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) .
— Bu, Allah'ın, Âdem kızlarına tekdir buyurduğu bîr şeydir. Yıkan sonra
hacca niyet et!» buyurdular.
Âişe de öyle yaptı. Ve
bütün vakfe yerlerinde durdu. Temizlendiği vakit Kabe'yi ve Safa ile Merve'yi
tavaf etti. Sonra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— «Haccınla ömrenin ikisinden beraberce hille
çıktın.»buyurdu. Âişe:
— «Yâ Re sû la İlah! Ben, içimden hacca gidip, beyti
tavaf etmediğimi hissediyorum» dedi. Peygamber
— «Dyle İse yâ
Abdirrahmân! Bunu götür de Ten'îmden ömre yaptır!» buyurdular. Bu vak'a Hasbe
gecesi olmuştu.
(...) Bana
Muhammed b. Hatim ile Abd b. HumeyJ rivayet ettiler. İbni Hatim (Haddesenâ),
Abd (Ahberamâ) tâbirlerini kullandılar. Abd (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bekr
haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana
Ebû'z-Zübeyr haber verdi, o da Câbir b. Abdillâh (Radiyallahû anhüma)'yi şunu
söylerken işitmiş: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) , Âişe (Radiyallahû
anha)'mn yanına girdi, Âişe ağlıyordu...»
Râvî, hadîsi sonuna
kadar Leys hadisi gibi rivayet etmiş, fakat bundan önce Leys hadîsinden bir
şey söylememiştir.
137- (...)
Bana Ebû Gassân El-Mismaî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz yâni İlmi Hişâm
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, Matar'dan, o da Ebû'z-Zübeyir'den, o da
Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivayet eyledi ki «Peygamber (Saltallahü Aleyhi ve
Seltem)'m haccında Âişe (Radiyallahû anha)
ömreye niyet etmiş...»
Bâvi bu hadîsi Leys
hadîsi mânâsında rivayet etmiş. Şunu da ziyâde eylemiştir: «Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yüksek ahlâklı bir zât idi. Âişe bir şey arzu
etti mi onun arzusunu yerine getirirdi. Bu sebeple onu Abdurrahman b. Ebî Bekir'le
gönderdi de Ten'îm'den ömre yaptı.»
Matar demiş ki:
«Ebû'z-Zübeyir :
— Âişe haccettiği
vakit Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SeUem)\\e beraber bulunduğu haccda nasıl
yaptıysa öyle yapardı; dedi.»
138- (...)
Bize Ahmed b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Zü-heyir rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Ebû'z-Zübeyir, Câbir (Radiyallahü anh) dan naklen rivayet etti.
H.
.
Bize Yahya b. Yahya da
rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Ebû Hayşeme, Ebû'z-Zübeyir'den, o
da Câbir (Radiyalîahü anh) 'dan naklen haber verdi. Câbir şöyle demiş:
ResûlüM&h (Süllallahü Aleyhi ye Sellem) ile birlikte hacca niyet ederek
yola çıktık. Yanımızda kadınlarla çocuklar da vardı. Mekke'ye varınca beyti ve
Safa ile Merve'yi tavaf ettik. Müteakiben Besûlüllah (Sallaltahii Aleyhi ve
Sellem), bize :
— «Yanında hedy olmayan ihramdan çıksın.» buyurdu. Biz:
— «Bize hangi şey helâldir?» diye sorduk;
— «H«r ş«y h«MUclır.» buyurdu.
Bunun üzerine
kafalarla cima1 ettik, elbisemin giydik ve koku süründük. Terviye günü gelince
hacca niyet ettik. Bize Safa ile Merve arasında yaptığımız ilk tavaf kâfi
geldi. Sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) deve ile sığırda müşterek
olmamızı emir buyurdu. Bizden her yedi kişi bir devede müşterek olacaktı.
139- (1214)
Bana Muhammed b. Hâtîm rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Yahya b. Saîd,
îbni Cüreyc'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ebû'z-Zübeyir, Câbir K. Abdülâh
(Raâiyallahü anhüma) 'dan naklen haber verdi. Şöyle demiş:
«İhramdan çıktığınız
vakit Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Mina'ya müteveccihen hareket
ettiğimizde (tekrar] ihrama girmemizi «mir buyurdu. Biz de Ebtah'da ihrama
girdik.»
140- (1215)
Bana (yine) Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vahyâ b. Saîd,
İbni Cüreyc'den rivayet etti. H.
Bize Aöd b. Humeyd de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bekr haber verdi. (Dedi ki) : Bize
İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ebû'z-Zübeyir haber verdi. Kendisi,
Câbir b. Abdillâh (Radiyallahü anh) 'ı:
«Gerek Peygamber
(SallalUthü Aleyhi ve Sellem) gerekse ashabı Safa Ne Merve arasında bir tavaf
dan başka tavaf yapmadılar.» derken işitmiş.
Muhammed h, Bekr,
kendi rivayetinde: «İlk tavafından başka» kaydını ziyâde etmiştir.
141- (1216)
Bana (yine) Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd,
tbni Cüreyc'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ata' haber verdi. (Dedi ki) :
Câbir b. Abdillâh (Radiyallahû anhüma) 'yi yânımda bulunan bâzı kimseler içinde
şunu söylerken işittim:
«Biz, Muhammed
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ashabı yalnız hacca niyet ettik.»
Atâ' demiş ki: Câbir
şunu söyledi:
«Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem), Zi'1-Hicce'nin dördüncü sabahı gelerek ihramdan çıkmamızı
bize emir buyurdu.»
Yine Atâ' şöyle demiş:
«Câbir : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
—İhramdan çıkın da
kadınlarınızla cima' edin ! buyurdular; dedi.»
Atâ' şunu da söylemiş:
«Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ashabına (kadınlarla cima' etmeyi)
kat'î olarak emir buyurma mı ş, lâkin kadınları, onlara helâl kılmıştır.»
(Hz. Câbir sözüne
şöyle devam etmiş) : «Biz:
— Arafe ile aramızda
ancak beş gece kalinisken Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
kadınlarımızla cima' etmeyi, sonra zekerlerimizden meni damlayarak Arafat'a
gelmemizi bize emir buyurdu? dedik.» Câbir (bunu söylerken) eliyle işaret
ederek Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) aramızda ayağa kalktı, diye
işaret etti. Elini hareket ettirerek yaptığı işareti hâlâ görür gibiyim. Sonra
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuş:
— Bilirsiniz ki ben, sizin Allah'dan en ziyâde
korkanınız, en doğru söyleyeniniz ve en iyinizi m. Yanımda neciyim olmasaydı
mutlaka ben de sizin çıktığınız gibi ihramdan çıkardım. Arkamda bıraktığım şu
is bir daha önüme çıksaydı yanımda hedy getirmezdim. Öyle ise ihramdan çıkın!
(Câbir dedi ki) :
«Bunun üzerine hemen ihramdan çıktık (Resûlüllah (Sdllallahü Aleyhi ve
SellemYin emrini dinledik ve itaat ettik.»
Atâ' diyor ki: Câbir
şunları söyledi.
«Az sonra Ali vergi
toplamaktan geldi, Resûlüllah (Salla'-lahü Aleyhi ve Sellem) ona:
— Neye niyet ettin?
diye sordu. AH:
— Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) neye
niyetlendiyse ben de ona niyet ettim;
cevâbını verdi.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) ona :
— Hedy gönder ve
İhrâmlı olarak beklet buyurdu. Alî, ona bir hedy kurbanı verdi. Bunun üzerine
Sürâkatü'bnü Mâlik b. Cü'şum:
— Yâ Resûlallah! Bu iş, yalnız bu seneye mi
mahsûs, yoksa ebediyen devam edecek mi? diye sordu. Resûlüllah (Sallatlahü
Aleyhi ve Selîem) :
— Ebediyen devam edecek!
buyurdular.
142- (...)
Bize İbni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bana, babam rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize Abdülmelik b. Ebî Süleyman, Atâ'dan, o da Cabir b. Abdillâh (Radiyallahü
anfıüma) 'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Resûlüllah (Salktllahü Aleyhi
ve Sellem) ile birlikte hacca niyet ettik. Medine'ye varınca ihramdan
çıkmamızı ve haccımızi ömreye tebdîl etmemizi emir buyurdu. Bu bize ağır geldi.
Bu sebeple içimiz sıkıldı. Oysa ki Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu
duymuş. Bu hususta semâdan bir şey mi nazil oldu yoksa insanlar tarafından mı
haber verildi? bilmiyoruz. Bunun Üzerine:
— «Ey cemâat! İhramdan
çıkın! Yanımdaki hedy olmasaydı, ben de sizin yaptığınız gibi yapacaktım.»
buyurdular.
Hemen ihramdan çıktık.
Hattâ kadınlarla cima bile ettik. Ve ihrâm-sız bir kimsenin yaptığı her şeyi
yaptık. Terviye günü gelip de Mekke'yi arkada bıraktığımız vakit hacca niyet
ettik.
143- (...)
Bize lbni Nümeyir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Nu-aym rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Mûsâ b. Nâfİ' [30]
rivayet etti. (Dedi ki) : Terviyeden dört gün evvel ömreye niyet ederek
Mekke'ye geldim. Hacılar bana:
— «Şimdi senin haccm Mekke usûlü oluyor.»
dediler.
Bunun üzerine Atâ' b.
Ebî Rabâh'ın yanma girerek, ondan fetva istedim. Atâ' şunları söyledi: .
«Bana, Câbir b.
Abdillâh El-Ensârî (Radiyallahû anhüma) rivayet etti ki, kendisi Resûlüllah
(Saüaltahü Aleyhi ve Sellem)'m beraberinde hedy götürdüğü sene onunla birlikte
haccetmiş. Hacc-ı ifrâda niyet etmişler, sonra Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi
ve Sellem) ;
— Bu ihrâmımzadn çıkın da beyti ve Safa ile
Merveyi tavaf edin! Saçınızı kestirin! (Böylece) ihram sn olarak durun,
Terviye günü geldimİ hacce niyet edin! (Evvelce) niyet ettiğinizi müt'a yapın!
buyurdular. Ashâb:
— Biz, hacca niyet etmişken, onu nasıl müt'a
yapabiliriz? dediler. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— Size emrettiğimi
yapın! Eğer ben hedy getirmemiş olsaydım mutlaka size emrettiğim gibi yapardım.
Lâkin hedy yerini buluncaya kadar haram olan bir şeyi yapmak, bana helâl
değildir; buyurdular.
Bunun üzerine ashâb da
emrolundukları şeyi yaptılar.»
144- (...)
Bize Muhammed b. Ma'mer b. Rib'î EI-Kaysî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû
Hişâm, Muğiratü'bnü Selemete'l-Mahzûmî'den, o da Ebû Avâne'den, o da Ebû
Bişr'den, o da Atâ' b. Ebî Rabâh'dan, o da Câbir b. Abdillâh (Radiyallahü anhüma) 'dan naklen rivayet
eyledi. Câbir
şöyle demi;:
__ Resûlûftah
(SalUtltahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte hacca niyet ederek (Mekke'ye)
geldik de Kesûlüllah (Sdllallahü Aleyhi ve Sellem) t bu hacci. Ömre yapmamızı
ve ihramdan çıkmamızı bize emir buyurdu.
Onun yanında hedy
kurbanı vardı. Bu sebeple haccım, Ömreye tebdil edemedi.»
Hz. Câbir
rivayetlerini Buhâri «Kitâbü'l-Î'tisâm», «Ki-tâbü'l-Meğazî» ve
«Kitâbü'1-Ömre-de; Ebû Dâvûd «Kİtâbü'l-Hacc-da. tahrîc etmişlerdir.
Bu rivayetler dahî Hz.
Aişe rivayetlerinin delâlet ettiği ahkâmı bildirmektedir.
Şimdi bunların da
sırasıyla bâzı cümlelerini îzâh edelim:
«Terviye günti»nden
murâd: Zi'1- Hicce'nin 8. günüdür.
Ebû Gassân rivâyetindeki
«Âişe bir şey arzu etti mi, onun arzusunu yerine getirirdi.» cümlesinden murâd:
Dînen nakîsa sayılmayan bir şey istediği zaman istediğini yerine getirirdi,
demektir. Mü-teâkib hadîsdeki «Bizden her yedi kişi, bir devede müşterek
olacaktı.» ifâdesinde sığır da dâhildir. Çünkü «Bedene»: deve ve sığır,
mânâlarında kullanılır. Yalnız deve hakkındaki istimali daha çoktur.
Ebtah: El.Muhassab'a bitişen Mekke
vâdisidir.
Muhammed b, Hatim
rivayetinde Resûlüllah (SaÜallahü Aleyhi ve Sellem) 'in :
«Hedyim obaydı,
mutlaka ben de sizin gibi ihramdan çıkardım.» buyurması, hedy kurbanı
götürenler için haccı bozarak Ömreye niyetlenmenin caiz olmadığını anlatmak
içindir. Hedy kurbanı götüren hacılar, onu kesmedikçe ihramdan çıkamazlar.
Kurban ise ancak bayram günü kesilir.
İbni Esir diyor ki:
«Resûlüllah (SdlUdlahü Aleyhi ve Sellem) bu sözüyle ashabının gönüllerini almak
istemiştir. Çünkü kendisi ihrâmlı olduğu hâlde ashabının ihramdan çıkmaları,
onlara girân gelmişti. Peygamber (Sallaltahü Aleyhi ve SeUem) gücenmemelerini
tavsiye etmiş ve emrettiğini yapmaları, onlar için daha faziletli olacağını
bildirmiştir.»
Hz. Alî, Yemen'de
zekât me'mûru bulunuyordu. Hacca oradan geldiği anlaşılıyor.
Hz. Sürâka "hm
KesûlüllahfSaUallahü Aleyhive Sellem)fe bu şekildeki haccin yalnız o seneye mi
mahsûs yoksa ebediyen böyle mi devam edeceğini sorması, Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in de ebediyen böyle devam edeceğini bildirmesi hususunda
ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Cumhûr-u
ulemâ'ya göre bundan murâd: Ömrenin kıyamete kadar hacc aylarında
yapılabileceğini anlatmaktır. Bununla Resûlüllah (Scillallahü Aleyhi ve Sellem)
câhiliyet devrinden kalma bir âdeti yıkmak istemiştir. Câhiliyet devrinde
Araplar hacc aylarında ömre yapılamıya-cağına inanırlardı.
İkinci bir kavle göre
bu cümlenin mânâsı: Kıran haccmm caiz olduğunu bildirmektir. Bu haccda ömre
fiilleri de dâhildir ve kıyamete kadar böyle devam edecektir.
Nevevî diyor ki: «Bu
feshin sahabeye mahsûs olmak üzere yalnız o sene mi yapıldığı yoksa kıyamete
kadar hükmünün bakî mi kalacağı ve bu suretle hacca niyet edip de beraberinde
hedy kurbanı götürmeyenlerin hacclarını ömreye tebdil, edebilecekleri
hususunda ulemâ ihtilâf etmişlerdir.
îmam Mâlik, İmam
Şafiî, İmam Ebû Hanîfe ile Selef ve Halef 'in cumhuruna göre bu mes'ele o
seneye mahsûstur. Sonraki yıllarda hacci, ömreye tebdil etmek caiz değildir. O
sene Ashâb-ı kiram'a tebdil emri verilmesi, câhiliyet devrindeki îtikaada
muhalefette bulunmaları içindir.
Cumhûr-uulemâ 'nın
istidlal ettikleri bir hadîs de Hz. Ebû
Zerr'den rivayet olunmuştur. Mezkûr hadîsde:
«Haca feshederek Ömre
yapmak, Muhammed (ScdUtllahü Aleyhi ve Sellemym ashabına mahsus idi.» denilmektedir.
Nesâî 'nin Haris b.
Bilâl vasıtasıyla babası Bilâl'-den rivayet ettiği bir hadîsde şöyle deniliyor:
«Yâ Resûlallah! Hacci
feshetmek bize mi mahsûstur, yoksa bütün insanlara ânım ve şâmil midir? diye
sordum; Resûlüllah
— Hayır, yalnız bize
mahsûstur; buyurdular.»
Hadîs-i Şerîf,
tenıettu'un caiz olduğuna, bir kimsenin ihramını, başkasının ihramına tâ'lîk
edebileceğine delildir.
Diğer ahkâmı, Hz. Âişe
rivâyetlerindeki gibidir.
îmam Şafiî ile ona
muvafakat eden ulemâ bu hadîslerle istidlal ederek hacc-ı kıran için bir
tavafla bir sa'yin kâfi geleceğini söylemişlerdir.
İbni Ömer, Câbir b. Ab
di İlâh ve Âişe (Radiyallahü anha) hazerâtı ile Tâvûs, Atâ' , Hasan-ı Bas-rî,
Mücâhid, İmam Mâlik, İbniMâcişûn, İmam Ahmed, İshâk, Dâvûd-u Zahirî ve îbni
Münzîr 'in mezhepleri budur.
Şa'bî, İbrahim Nehaî,
Câbir b. Zeyd, Ab-dur rahman b. Esved,
Sevrî, Hasan b.
Salih ve İmam A'zam'a göre
hacc-ı kıran için iki tavaf ve iki sa'y lâzımdır.
Bu kavil Hz. Ali ile
İbni Mes'ûd (Râdiyallahü anh) 'dan nakledilmiştir.
145- (1217)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbni Beşşâr rivayet ettiler. İbnü'l-Müsennâ
(Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be
rivayet etti. (Dedi ki) : Katâde'yi, Ebû Nad-ra'dftn naklen rivayet ederken
dinledim. Ebû Nadra şöyle demiş: İbni Abbâs, müt'ayi emir; İbni'z-Zübeyir ise
nehyederdi. Ben, bunu Câbir b. Abdillâh'a anlattım da Câbir:
«Bu hadîs, benim
huzurumda deveran etti. Biz, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) ile
birlikte müt'a yaptık. Ömer hilâfete geçince:
— «Şüphesiz ki Allah,
Resulüne dileğini helâl kılar ve şüphesiz ki Kur'ân yerli yerince nazil
olmuştur. Siz, Allah için hacc ve ömreyi Allah'ın emrettiği vecihle tamamlayın!
Bu kadınlarla müt'a yapmayı kesini Şayet bana bîr müddet için bir kadını nikâh
eden bir adam getirirlerse, onu mutlaka taşlarla recmederim! dedi.»
(...) Bana,
bu hadîsi Züheyir b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Affân rivayet,
etti. (Dedi ki) : Bize Hemmâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Katâde bu isnâdla
rivayette bulundu. Bu hadîsde o, şunu da söyledi ;
«Siz, hocanızı örn ren
izden ayırın! Çünkü (bu şekilde hareket) ha canız için daha mükemmel, ömreniz
İçin daha tamam olur.»
146- (1216)
Bize Halef b. Hİşâm ile Ebû'r-Rabî' ve Kuteybe hep birden Hammâd'dan rivayet
ettiler. Halef (Dedi ki) : Bize Hammâd b. Zeyd, Eyyûb'dan rivayet etti. (Demiş
ki) : Ben, Mücâhid'İ, Câbir b. Ab-dillâh (Radiyallahü anhüma) 'dan naklen
rivayet ederken dinledim. Câbir şöyle dedi:
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi \?e Seilem) ile birlikte hacc için:
— «Lebbeyk : diyerek
(Mekke'ye) geldik de bize, bu haccı örn reye çevirmemizi emir buyurdular.»
Temettü' haccmın nasıl yapıldığım yukarda görmüştük,
Hadîs-i Şerîfde de işaret olunduğu
vecihle temettü' haccı evvelâ
ömre için tavaf ve
sa'y yaparak ihramdan çıkmak, sonra terviye günü
hacca niyet ederek
tekrar ihrama girmek suretiyle yapılan haccdır. Hz. Ebû Mûse'l-Eş'arî haccı
temettu'a fetva verir; Hz.
Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) bu- bâbdaki emri ve Ömer (Radiyallahü anh)'m sözleriyle
istidlal edermiş.
Rivayete nazaran Hz.
Osman (Radiyallahü anh) temettu'dan neh-yedermiş. Hz. Alî ona muhalefet ederek
temettü' hıccı yapmış.
Mâzirî diyor ki:
«Haccda Hz. Ömer 'in yasak ettiği müt'a-nın ne olduğu ihtilaflıdır. Bâzıları
bunun haccı bozup, Ömre yapmak olduğunu; bir takımları da ömreyi hacc
aylarında yapıp da arkasından haccı ifâ etmekden ibaret bulunduğunu
söylemişlerdir. Bu taktirde Ömer (Radiyallahü anh) 'n nehyi efdal olan hacc-ı
ifrâda tergîp ve teşvik içindir. Yoksa ömrenin bâtıl veya haram olduğunu
îtikaad etmemiştir.»
Kaadı îy âz: «Câbir,
İmrân ve Ebû Müsâ hadîslerinin zahirine bakılırsa ihtilâf olunan müt'a: haccı,
ömreye bozmaktan ibarettir. Onun içindir ki, Ömer (Radiyallahü anh) Ömre yapanları
döver, fakat hacc aylarında mücered temettü' yapanları dövmez-miş. Dövmesinin
sebebi gerek kendisinin gerekse diğer sahabenin haccı, ömreye bozma işinin o
seneye mahsûs olduğunu îtikaad etmeleridir.» diyor.
İbni Abdilberr dahî
hacc âyetindeki Temettü 'dan evvelâ Ömre, sonra hacc kastedildiği hususunda
ulemâ arasında ihtilâf olmadığını söylemiş:
«Kıran dahî
temettu'dan sayılır.» demiştir.
Nevevî'ye göre Hz.
Ömer ile Hz. Osman'in ve sâiç-ashâbın müt'ayı nehyetmeleri evleviyete
hamlolunur. Onlar hacc-ı ifrâ-dı.efdal gördükleri için ona teşvik olmak üzere
müt'ayı yasak etmişlerdir.
Nevevî : «Bundan sonra
hacc-ı ifrâd, temettü' ve kıranın kerâ-hetsiz olarak cevazına icmâ mün'akid
olmuştur. Bu zevat ancak hangisi efdal olduğu hususunda ihtilâf etmişlerdir.»
diyor.
Nikâh müt'asına
gelince : Bundan murâd: Bir kadını muayyen bir müddet için müt'a lafzıyla
nikâhı altına almaktır.
İslâm'ın, ilk
devirlerinde nikâh-ı müt'a mufc*h idi, sonra hayber vak'-asıada neshedildi.BiFâhara
Mekke'nin fethinde tekrar mubah kılmdıysa da az sonra bu da neshedilmiş ve
ilelebet haram kılınmıştır.
İlk zamanlarda nikâh
müt'anın caiz olup olmadığı ihtilaflıydı. Sonra bu ihtilâf kalkmış; bütün
ulemâ" müt'anın ilelebet haram olduğuna ittifak etmişlerdir.
Yeri gelince müt'a
hakkında daha fazla izahat verilecektir.
147- (1218)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe tte tshâk b. İbrâhîm hep birden Hâtîm'den rivayet
ettiler. Ebû Bekir dedi kî: Bize Hâtûn b. İsmail El-Medenî, Ca'fer b.
Muhammed'den, o da babasından naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Câbir b.
Abdillâb'ın yanına girdik. Girenlerin kimler olduğunu sordu. Sıra bana
gelince:
— «Ben: Muhammed b. Alî b. Hüseyin'im» dedim.
Bunun üzerine eliyle başıma uzanarak üst düğmemi çıkardı. Sonra alt düğmemi de
çıkardı. Sonra avucunu memelerimin arasına toydu. Ben, o uman genç bir
çocuktum. (Bana) :
— «Hoş geldin kardeşim oğlu! Dilediğini sor.»
dedi. Bern de sordum.
Kendisi âmâ idi. Namaz
vakti gelince bir dokumaya sarınarak (namaza) kalktı. Dokuma küçük olduğu için
omuzlarına koydukça iki tarafı geriye dönüyordu. Cübbesi de yanıbaşında askıda
duruyordu. Bize namazı kıldırdı. Müteakiben
(kendisine) :
— «Bana UesûliiMah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'in haccmı haber ver.» dedim; Câbir eliyle dokuz işareti yaparak:
«Şüphesiz ki
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) haccetmeden dokuz sene durdu, sonra
onuncu sene kendisinin haccedeceğim halka bil-,dirdi. Bunun üzerine Medine'ye
birçok insan geldi. Bunların hepsi Be-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e
uymanın çâresini arıyor, onun ameli gibi amelde bulunmak istiyorlardı. Derken
onunla birlikte yola çıktık. Zü'I-Huleyfeye varınca Esma binti Umeys, Muhamnıed
b. Ebî Bekri doğurdu da, ben ne yapacağım diye Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) 'e haber gönderdi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), ona:
— Yıkan da bir elbise ile kuşak sarın ve ihrama
gir! cevâbını verdi. Müteakiben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (oradaki)
mescidde namaz kıldı, sonra Kasvâ'ya bindi, devesi kendisini Beydâ
düzüne çıkardığı vakit onun önünde gözümün görebildiği kadar binekli ve yayalı
gördüm. Bir o kadar sağında, bir o kadar solunda; bir o kadar da arkasında
vardı. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) aramızda bulunuyordu. Kur'ân
ona iniyor; te'vîlini de o biliyordu. O ne yaparsa biz de onu yapıyorduk.
Derken tevhidle gürledi:
— Tekrar tekrar icabet
sana yâ Rabbî! Tekrar icabet sanal. Tekrar icabet sana, senin şerikin yoktur,
tekrar icabet sana!.. Hiç şüphe yoktur ki ha m d ve nîmet sana mahsûstur; mölk
de senindir; senin şerikin yoktur!..
Halk hâlen getirmekte
olduğu telbiyeyi getirdiler. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bundan
dolayı kendilerine bir şey demedi. O, kendi telbiyesine devam etti. (O
sıralarda) biz ancak hacca niyet ediyor; ömreyi bilmiyorduk. Onunla birlikte
Kabe'ye varınca rüknü istilâm buyurdu ve Uç tur hızlı, dört de (âdi) yürüyüşle
tavaf yaptı. Sonra İbrahim
(Aleyhisselâm)\n makaanuna ulaşarak:
— (İbrahim'in makaamından namazgah ittihaz
edin!..) [31] âyetini okudu.
Makaamı, kendisiyle
Beyt-i şerif arasına aldı. —Babam, onun kıldığı iki rek'at namazda İhlâs ile
Kâfirûn sûrelerini okurduğunu söylerdi. Bunu Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'den işitmeden söyleyeceğini hiç zannetmem.
Sonra yine rükne
dönerek onu istilâm buyurdu. Sonra (Safa) kapı (sın) dan Safâ'ya çıktı. Safâ'ya
yaklaşınca : '
(Şüphesiz ki Safa He
Merve, Allah'ın şeâirindendirler.)[32]
âyet-i kerîmesini okudu ve:
— Allah'ın
başladığından başlıyorum; diyerek Safa'd an başladı, onun üzerine çıktı;
Beyt-i şerifi görünce kıbleye
döndü Allah'ı tevhid eyledi ve ona tekbîr getirdi;
— Bir tek Aüahdan başka hiç bir ilâh
yoktur. Onun şeriki yoktur. Mülk
onundur, hamd de ona mahsûstur. Hem o, her şey'e kaadirdır! Bir tek Allah'd an
başka ilâh yoktur. Vaadini yerine getirdi; kulunu muzaffer kıldı. Yalnız başına
bütün hizipleri bozguna uğrattı; dedi.
bu arada dua okudu ve
söylediklerinin mislini üç defa tekrarladı. Sonra Merve'ye indi. Ayakları,
vadinin ortasına indiği vakit hızlıca yürüdü. Ayaklan vadiden çılanca mûtâd
yürüyüşi'ne devam etti. Nihayet Merve'ye geldi. Merve'de dahî Safâ'da yaptığı
gioi hareket etti. Merve üzerinde son tavafını yaparken:
— Arkamda bıraktığım iş tekrar karşıma çıksaydı
hedyi getirmez bu haca, ömre yapardım. İmdi sizden hanginizin yanında hedy
yoksa hemen ihramdan çıksın ve haccıni ömreye çevirsin! buyurdu.
Bunun üzerine
Sürâkatü'bnü Mâlik b. Cü'şum ayağa kalkarak:
— Yâ Resûlallah! Bu iş, bizim bu senemize mi
mahsûs, yoksa ilelebet devam edecek mi? diye sordu. Resûlüllah (SaUallahü
Aleyhi ve Sellem) "parmaklarını birbirine kenetledi ve Üd defâ:
— ömre, hacca dâhil
olmuştur, hayır, ebedî olarak devam edecektir! buyurdu.
Alî (Radiydllahü anh)
, Yemen'den Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SellemYin develerini getirdi,
Fâtıme (RadiyMllahâanfıa) 'yi da ihramdan çıkanlar meyânında buldu. Fâtıme
boyalı esvâb giymiş ve sürme çekinmişti. Alî, onun bu yaptığını beğenmediyse
de Fâtıme:
— Bunu, bana babam emretti! dedi. tiz. Ali,
Irak'ta iken şöyle derdi:
— Bunun üzerine ben Fâtıme'yi bu yaptığından
dolayı, azarlatmak ve KesûlüUah (Sallaîtahü A leyhi ve Sellem) nâmına
söylediklerini sormak için Resûlüllah (Sdllallahü A leyhi ve Sellem) 'e
gittim; Fâtıme'nin yaptıklarını beğenmediğimi ona haber verdim
de:
(Doğru söylemiş. Doğru
söylemiş. Sen, haçça niyetlenirken ne dedin?) buyurdu. Ben :
(Yâ Rabbî! Resulün neye
niyetlendiyse, ben de ona niyet ettim.) cevâbını verdim.
(Benim yanımda hedy'ım
var. Sen ibramdan çıkma!) buyurdular.
Hz. Alî'nin Yemert'den
getirdikleri ile Peygamber (SaUallahii Aleyhi ve Sellem) "vı beraberinde
getirdikleri hedy kurbanlar yüz adettiler. Derken cemâatin hepsi ibramdan
çıkıp, saçlarını kısalttılar. Yalnız Peygamber (Salîallahü Aleyhi ve Sellem)
ile yanlarında hedy bulunanlar müstesna idi. Terviye günü gelince Mina'ya
müteveccihen hareket ettiler ve hacca niyetlendiler. Resylıillah(SaUallahü
Aleyhi ve Sellem) hayvanına binmişti. Mi-na'da öğle, ikindi, akşam, yatsı ve
sabah namazlarını kıldı. Sonra güneş doğuncaya kadar biraz durdu. Ve kendisine
Nemira denilen yere kıldan bir çadır kurulmasını emir buyurdu.
Müteakiben Resûlüllah
(Salîallahü Aleyhi ve Sellem) yola revân oldu. Kureyş kendilerinin câhiliyet
devrinde yaptıkları gibi onun da Meş'ari Haram'da duracağında şüphe
etmiyorlardı. Hâlbuki Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) o yeri geçerek
Arafat'a Vardı. Ve Nemira denilen yerde Çadırının kurulduğunu görerek, oraya
indi. Güneş zevale inince Kasvâ'-uın hazırlanmasını emir buyurdu ve hayvana
semer vuruldu.
Müteakiben Urane
vârisine geldi ve cemaata hutbe okuyarak şöyle buyurdu:
— Şüphesiz ki sizin kanlarınız ve mallarınız şu
beldenizde, şu ayınızda, su gününüzün hürmeti gibi birbirinize haramdır.
Dikkat edin! Câhiliyet umuruna âİt her şey ayaklarımın altına konmuştur.
Câhiliyet devrinin kan dâvâlan sakıttır. Bize âit olan kan dâvalarından ilk Iskaat ettiğim dâva ibni
Rabîate'bnİ'l-Hâris'in kan davasıdır. Ibni Rabîa, Benî Sa'd kabîlesînde süt
anadaydı. Onu Hüzeyİl kabilesi öldürdü. Câhiliyet devrinin ribâsı da sakıttır.
İlk ıskaat ettiğim ribâ bizim (yâni) Abbâs b. Abdilmuttalib'in rİbâ-s;dır. Bu
ribânın hepsi muhakkak sakıttır. Kadınlar hakkında Allah'dan korkun. Çünkü siz,
onları Allah'ın emânıyla aldınız ve onları Allah'ın kelimesiyle kendinize
helâl kıldınız. Döşeklerinize, sevmediğiniz bîr kimseye ayak bastırmamaları
sizin, onlar üzerindeki hakkınızdır. Bunu yaparlarsa, onları zarar vermemek
şartıyla dövün. Onların sizin üzerinizdeki hakkı da, yiyeceklerini ve
giyeceklerini mâruf şekilde vermenizdir. Sîze öyle bir şey bıraktım ki ona
sımsıkı sarılırsanız bir daha asla sapmazsınız. Size Kitâ-bullah'ı bıraktım.
Size, ben sorulacağım, acaba ne diyeceksiniz?
Ashâb:
— Risâletini tebliğ, vazifeni edâ ve nasîhatta
bulunduğuna şehâdet ederiz; dediler.
Bunun üzerine şehâdet
parmağını semâya kaldırıp onunla insanlara işaret ederek:
— Uç defa: Yâ Rab! Şah id ol! Ya Rab! Şâhid ol
I buyurdular.
Sonra ezan okuyup
ikaamet getirerek öğle namazını kıldı. Sonra ikaamet getirerek ikindiyi de
kıldı. Bunların arasında başka namaz kılmadı. Bundan sonra hayvanına binerek
vakfe yerine geldi. Devesi Kasvâ'nın göğsünü kayalara çevirdi. Ya yalıların
toplandığı yeri Önüne aldı ve kıbleye döndü. Artık güneş kavuşuncaya kadar
vakfe hâlinde kaldı. Güneşin sarılığı biraz gitmişti. Nihayet bütün cirmi
kayboldu. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem , Üsâme'yi arkasına aldı ve
yola revân oldu. Kasva'nın yularını o kadar kasmıştı ki, nerdeyse başı,
semerinin altındaki deriye çarpıyordu. Sağ eliyle de:
— Ey cemâat! Sükûneti muhafaza edin, sükûneti!
diye İşaret buyu-ruyordu.
Kum tepeciklerinden
birine geldikçe hayvanın dizginini, düze çıkıncaya kadar biraz gevşetiyordu.
Nihayet Müzdelife'ye vardı ve orada akşamla yatsıyı bir ezan iki kaametle
kıldı. Aralarında hiç bir nafile namaz kılmadı. Sonra Resûlüllah (Sallaildhü
Aleyhi ve Seilem) fecir doğuncaya kadar uzandı. Sabah aydınlanınca bir ezan ve
bir kaametle sabah namazını kıldı. Sonra Kasva'ya binerek Meş'ar-i Harâm'a
geldi.
Kıbleye karşı dönerek
Allah'a duâ etti, tekbîr getirdi, tehlîl ve tevhidde bulundu. Ve ortalık cidden
aydınla yıncaya kadar vakfeye devam etti,
Müteakiben güneş
doğmadan yola revân oldu. Terkisine de Fadl b. Abbâs'ı aldı. Fadl saçı güzel,
beyaz ve yakışıklı bir zâtdı. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) yola
çıkınca yanından koşarak, bir takım ka dınlar geçtiler. Fadl onlara bakmaya
başladı. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) elini Fadl'ın
yüzüne koydu. Fadl da yüzünü öbür tarafa çevirerek bakmağa başladı. Bu sefer
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) de elini öbür tarafa çevirerek Fadl'm
yüzüne kapadı, Fadl yüzünü öbür tarafa çevirerek bakıyordu. Nihayet batn i
muhassire vardı ve hayvanı biraz sürdü. Sonra büyük cemreye çıkan orta yolu tuttu.
Nihayet ağacın yanındaki cemreye vardı. Oraya, yedi ufak taş attı. Bunlar,
atılan ufak taşlar gibiydi. Onları vadinin içinden attı. Her birini atarken
tekbir getiriyordu. Bilâhara kurban yerine giderek kendi eliyle altmışüç deve
boğazladı. Sonra (bıçağı) Ali'ye verdi. Geri kalanını da o boğazladı. Ve Atî'yi
hedyine müşterek yaptı. Sonra her deveden bir parça alınmasını emir buyurdu.
Bunlar bir çömleğe konarak pişirildi. İkisi de develerin etinden yeyip,
çorbasından içtiler. Ondan sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem)
oradan sökün ederek Beyti Şerife gitti. (Ta-vâfi müteakip) Mekke'de Öğle
namazını kıldı. Arkasından zemzem sâ-kiliği yapan Benî Abdilmuttalib'e gitti.
Ve onlara:
— «Ey Abdilmuttalib oğulları! Suyu çıkarın! Su
çıkarmanız hususunda başkalarının size galebe çalacağından endîşe etmesem, ben
de sizinle beraber çıkarırdım; buyurdu. Onlar da kendisine bir koya su takdim
ettiler. Resulü İlah (Sallallahü Aleyhi
ve SeİIem) bu sudan içti.»
148- (...)
Bize Ömer b. Hafs b. Gıyâs rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ca'fer b. Muhammed rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam
rivayet etti. (Dedi ki) : «Câbir b. AhdiUâh'a giderek Resûlüllah (Sallatlahü
Aleyhi ve Sellem) f\n haccını sordum...»
Râvî, hadisi Hatim b.
İsmail'in hadisi gibi rivayet etmiş, şunu da ziyâde eylemiştir: «Câhiliyet
devrinde Arapları Ebû Seyyare çıplak bir merkep üzerinde sevk ederdi.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîtem) Müz-delife'den Meşar'i Harâm'a geçince
Kureyş orada kalacağında ve menzilinin orası olacağında şüphe etmediler.
Hâlbuki Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oraya sapmadan geçti. Taa
Arafat'a vardığı vakit hayvanından indi.»
Bu hadîsi Ebû Dâvûd,
Müslim gibi rivayet etmiş; Buhâri rivayet etmemiştir.
Hadîsin bâzı
cümlelerini izah edelim:
Hz. Câbir'in, Muhammed
b. Alî 'ye husûsî bir muamele yaparak düğmelerini çözmesi, ona iltifat
içindir. Çünkü nefş-i ha-dîsde de beyân edildiği vecîhle Muhammed b. Alî
küçüktü. Aynî muameleyi büyüklere yaparak elini onların elbisesine sokmak doğru
değildi. .
Resûlüllah
CSa/toüoAüAleyhiveSeUem)'in Hz. Esma 'ya: «Kuşak sannl» buyurmasından murâd:
Beline kuşak gibi bir şey dolayarak, kan gelen yerin üzerine genişçe bir bez
koyduktan sonra bezin iki ucunu ön ve arka taraflarından o kuşağa bağlamaktır.
Buna husûsî tabiriyle is-tisfâr derler.
Kasvâ: Peygamber
(SdlUûîahü Aleyhi ve Sellem) ;in devesidir. Esâs itibariyle bu kelime:
genişliğine kulağı kesilmiş, mânâsına gelir.
Hadîsin diğer
rivayetlerinde bunun yerine «Harmâ'»; diğer bâzılarında «Adbâ»; bir rivayette
«Muhadrame» denilmiştir.
Harmâ:
Kulağı yirilmig;
Adbâ: Kulağının dörtte
birinden fazlası kesilmiş;
Muhadrame: Kulakları
kesilmiş, mânâlarına gelir.
Tabiîn 'den Muhammed
b. îbrâhîm Et-Teymî ile diğer bâzılarına göre : Adbâ'; kasvâ' ve ced'â: Peygamber
(Sallallahü A leyhi ve Sellem) Efendimizin devesinin ismidir. Fakat bâzı
rivayetlerden anlaşıldığına göre Kasvâ' ile Adbâ': ayrı ayrı iki devenin
ismidirler.:
Rüknü istilâmdan
murâd: Hacer-i Es'ved'i tekbir ve teh-lîl ile öpmek yahut buna imkân yoksa
eliyle veya sopa gibi bir şeyle dokunarak, dokunduğu şey'i öpmektir. İstilâm
kelimesi: Seleamdan alınmadır. Binâenaleyh lügat itibariyle istilâm: Hacer-i
Esved'i selâmlamak mânâsına gelir.
Hamel: Sık sık adım
atmak suretiyle hızlı yürümektir.
Safa ile
Merve : Kabe civarında bulunan
iki küçük dağdır.
«Sa'y» denilen hacc
ibâdeti bunların arasında yapılır. Safa 'dan başlayarak Merve 'ye gitmek bir
sayılmak şartıyla bu iki dağın arasında yedi defa gidip gelmeye sa'y derler.
Nemire: Arafat
civarında bir yerdir; Arafat 'dan sayılmaz.
Meş'ar-i Haram:
Müzdelife denilen yerde bulunan bir dağdır. Ulemâdan bâzılarına göre Müzdelife
'nin her yeri meş'ar-i haramdır. Câhiliyet devrinde Araplar hacc esnasında
Müzdelife'-ye iner, orada vakfe yaparlarmış.
Vakfe:
İbadet yapmak için durmaktır.
Re&ûlülhihfSallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in yanında bulunan Kureyş kabilesi mensupları eski âdetleri
mucibince orada mutlaka vakfe yapacağını zannetmişlerse de Peygamber
(SaÜallahü Aleyhi ve Sellem) orada durmayarak doğruca Arafât'a gitmişti*.
Çünkü Teâlâ Hazretlerinden aldığı emir buydu.
Câhiliyet devrinde
Kureyş'in Müzde1ife'de vakfe yapmaları, Müzdelife Harem-i Şerîf 'ten sayıldığı
içindir. Kureyşliler: «Biz, Haremullah ahâlîsiyiz; ondan dışarı çıkamayız!»
derlerdi.
Batn-ı Vâdî:
Urane vâdîsidir. Bu yer Arafat 'tan
değildir. Ulemâdan onu yalnız
imam Mâlik, Arafat 'dan saymıştır. Allah'ın kelimesinden
muradın ne olduğu ihtilaflıdır.
Bâzıları: «Bundan
murâd: Kelime-i tevhîddir. Çünkü bir müslüman kadım gayr-i müslim erkeğe nikâh
edilemez.» demişlerdir.
Bir takımlarına göre
bundan murâd: «Gize helâl olan kadınları nikâh edin!» âyet-i kerîmesidir.
Sahîh olan da bu kavildir.
Kayalardan murâd:
Cebelü'r-Rahme, denilen dağın eteklerindeki taşlardır.
Cebelü'r-Rahme:
Arafât'in ortasında bulunan bir dağdır.
Vakfe'yi burada yapmak
müstehabdır.
Müzdelife: Arafat 'dan
dönen hacıların geceleyip vakfe yaptıkları yerdir.
Batn-ı Muhassir:
Vaktiyle fil ordusunun münhezim olduğu vadidir.
Cemre-i Kübrâ:
Şeytan taşlanan üç yerden birinin ismidir. Vaktiyle burada bir ağaç varmış.
Kaadî îyâz diyor ki;
«Müslim'in bâzı râvileri îbni Rabiâ'mn kan dâvası yerine Rabîa'nın kan dâvası
demişlerdir. Ebû Dâvûd 'un rivayeti de bu şekildeyse de bunun vehim olduğu
söylenir. Doğrusu İbni Rabîa 'dır. Çünkü Rabîa Peygamber (Şallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'den sonra Hz. Ömer devrine kadar yaşamıştır...»
îbni Rabîa küçük
çocukken evlerin arasında emekleyip gezdiği bir sırada başına bir-taş isabet
ederek ölmüştür. Bu taş, Benî Sa'd ile Benî Leys kabileleri birbirleriyle harp
ederken çocuğa isabet etmiştir.
Ribâ': Alış verişteki
karşılıksız ziyâdedir. Bugün «faiz» dediğimiz şey budur.
Resûlüllah (SallalUthü
Aleyhi ve Setlem)'in : «Hoşlanmadığınız bir kimseyi döşeklerinize ayak
bastırmamaları kadınlar üzerinde sizin hakkınızdır.» ifâdesi hakkında Mâzirî
şunları söylemiştir: «Bâzılarına göre bundan murâd: Kadınların erkeklerle
başbaşa kalmamalarıdır. Zinaları maksût değildir. Çünkü zina hadd-i şer'î îcâb
eder. Ve erkek hoşlansn hoşlanmasın karısının her adamla zina etmesi haramdır.»
Kaadı lyâz'ın beyânına
göre îslâmiyetten önce Arapların âdeti erkeklerle kadınların beraberce oturup
sohbette bulunmalanymış. Bu, onlarca ayıp sayılmadığı gibi, hiç bir şüpheye de
sebep olmazmış. Tesettür âyetî nazil olunca kendilerine bu gûnâ sohbetler
yasak edilmiş.
Hâsılı bu cümlenin
şâyân-ı tercih olan mânâsı: Kadınların, kocatan izin vermedikçe evlerine erkek
kabul etmemeleridir. Bu hususta gelen kimsenin ecnebî bir erkek olmasıyla
kadının veya kocasının yakın akrabasından olması arasında hiç bir fark yoktur.
Kaadı İyâz diyor ki:
«Ulemâ bu hadîsdeki fıkıh mes'elelerî hakkında pek çok sözler söylemiştir.
Ebü Bekir, İbnü
'-Münzir bu hususta büyük bir cüz kitap telif etmiş ve 150 küsur mes'ele tahrîc
eylemiştir. Daha da tetkik etse tahrîc ettiğine yakın bir miktar ziyâde
edebilirdi.»
Hadîsin bâzı ahkâmı
geçen rivayetlerde görülmüştür.
1- Gelen
misafir veya ziyaretçiye kim olduğunu sorarak, ikramda bulunmak ve lâyık olduğu
yere oturtmak müstehâbdır. Bu hususta Hz. Aişe'den hadîs rivayet
edilmiştir. .
. .
2- Resklüllah(Saltallahü
Aleyhi ve Sellem)'in ehl-i beytine hürmet ve ikramda bulunmak gerekir.
3- Âmâ bir
kimse, gözü görenlere imam olabilir. Bu hususta bütün ulemâ müttefiktir.
Yalnız efdaliyet
hakkında ihtilâf edilmiştir.
4 - Ev
sahibi imam olmaya daha lâyıktır.
5- Fazlasına
imkân varken bir elbise içinde namaz kılmak caizdir,
6- Mühim
işler karşısında hazırlıkta bulunmak için imamın ilânda bulunması müstehâbdır.
7-
Kaadı îyâz'a göre bu hadîs, Peygamber
(Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte yola çıkanların haçça niyet
ettiklerine delildir. Çünkü Resf&ûUahfSaMlahü Aleyhi ve Sellem) hacca
niyet etmişti. Ashâb-1 kirâm'1 ona muhalefette bulunmazlardı. Onun için Câbir
(Radiyatlahüanh); «Resûlüilah
(Saîlallahü Aleyhi ve SeUem) ne yaparsa, biz de onu yapardık.» demiştir.
Yukarki rivayetlerde
görüldüğü vecîhle Resûlüilah (Sdliallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ihramdan
çıkmadığına bakarak, ömreden çıkmamaları da bunu gösterir.
8- Nifâslı
kadınların ihrama girmek için yıkanmaları müstehâbdır.
9- Nifâslı
bir kadın ihrama girebilir. Bu mes'elede ulemâ ittifak etmişlerdir.
10- İhrama
girmek için iki* rek'ât namaz kılmak müstehâbdır.
11- Hacca
giderken yürümek ve hayvana binmek caizdir. Ulemâ bu meselede dahî ittifak
etmişlerdir. Çünkü cevazına kitap, sünnet ve. icmâ-ı ümmet delâlet etmektedir.
Yalnız yürümek1 mi yoksa binek gitmek mi ef dal olduğu ihtilaflıdır.
Cumhûr.u ulemâ'ya göre Peygamber (Saîlallahü
Aleyhi ve Sellem) 'e uymuş olmak için, vâsıtaya binerek gitmek efdaldır. Bir de
vâsıtayla* gitmek, vücûdu yıpratmıyaeağı için hacc vazifelerinin kolaylıkla
ifâsına yardım eder.
D.âvûd-u Zahirî 'ye
göre yürüyerek gitmek evlâdır. Zîrâ daha meşakkatlidir. Fakat bu kavil kabul
edilmemiştir. Çünkü meşakkat matlûb değildir.
12-
Teİbiyeye ResÛlüllah (S&ûtllahü Aleyhi ve Sellem) fin sözlerinden fazla kelimeler katmak caizdir.
Nitekim Hz. Ömer, oğlu Abdullah ve
Enes (Radiyailahü anh) hazerâtının fazla kelimelerle telbiye
yaptıklarını geçen rivayetlerde görmüştük. Bununla beraber ekser-i ulemâya
göre Resûlüllah (SaîiaUahü Aleyhi ye SeUem) 'in telbiyesiyle iktifa etmek
müstehabdır.
13- Hadîs-i
Şerîf hacc-ı ifrâdı efdâl görenlere delildir. Ulemânın bu bâbdaki kavillerini
yukarki rivayetlerde görmüştük.
14- Mekkeye, Arafat'a gitmeden girerek tavâf-ı kudûm'u
yapmak sünnettir. Bu cihet dahî ittifâkîdir
15- Tavaf,
yedi turdan ibarettir.
16- kavafın
ilk üç turunda ramel yapmak yâni sık adımlarla sür'-atlice yürüyerek omuzlarını
sallamak, kalan dört turunda âdı yürüyüşle yürümek sünnettir.
Ulemâ ramelin yalnız
hace veya ömrede bir defa müstehab olduğunu söylemişlerdir. .
Hacc veya ömreden
gayrı zamanlarda yapılan tavaflarda bilittifâk ramel yoktur.
17- Tavâfda
ittibâ' sünnettir.
İttibâ': Üzerindeki
Örtüyü sağ omuzunun altından geçirerek sol omuzunun üzerine atmak, bu suretle
sağ omuzunu çıplak,bırakmaktır. Ittibâ
ramel yapılan tavâfda sünnettir.
18- Kabe'yi
tavaftan sonra Makaam-ı îbrâhîm'e giderek iki rek'at namaz
kılmalıdır.
Ulemâ, bu namazın
sıfatı hususunda ihtilâf etmişlerdir.-
Hanefiîler'e göre
vâcibdir. Şâfî1er'den bu hususta üç kavil rivayet olunmuştur. Bunların esah
olanına göre tavaf namazı, sünnettir.
İkinci kavle göre
vâcib; üçüncü kavle göre*: yapılan tavaf vâcibse namaz da vâcib, sünnet ise
namaz da sünnettir. Bu namazı Makaam-ı İbrahim'de kılmak sünnettir.-
îmkân bulamayanlar
Hicr-i İsmail'de, ona da İmkân bulamayanlar mescidin neresinde olursa olsun
kılarlar.
Bir kimse birkaç defa
tavaf ederse, her tavafın arkasından iki rek'at namaz kılması müstehab olur.
Evvelâ tavafları jrâpıp sonra-her tavaf için iki rek'at namaz kılmak caiz ise
de evlânın hilâfınadır. Fakat mekruh değildir. Ashâb-ı kirâm'dan Mis ver b.
Mahreme ve Âişe (Radiyallahü anha) ile Tâvûs, Ata' Saîd b. Cübeyiv , İmam
Ahmed, îshâk ve Hanefiîler'den İmam Ebû Yûsuf 'un kavilleri budur.
îb;ıi Ömer (Radiyallahü
anh) , Hasan-ı Basrî, Züh-rî, İmam A'zam, İmam Muhammed, İmam Mâlik, lbni
Münzir ve Sevrî, bunun mekruh olduğunu söylemişlerdir.
Kaadî İyâzbu kavli cumhûr-u fukahâdan
nakletmiştfr.
19- Tavaf
namazının ilk rek'âtında Fatiha 'dan
sonra Kâfirûn sûresini, ikinci rek'âtta
ihlâsı okumak sünnettir.
20- Ulemâdan
bâzıları bu hadîsle istidlal ederek: «Tavaf-ı kudûm-dan sonra iki rek'at namaz
kıldıktan sonra Hacer-i Esved'e
dönerek, onu istilâmda bulunmak, sonra Safa kapısından çıkarak Sa'y yapmak
sünnettir.» demişlerdir.
21- Sa'ye
Safa 'dan başlamak îcâb eder. Cumhuru ulemâ 'nın kavli de budur. Çünkü
Resû\ü\\ah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Allah'ın
başladığından başlıyorum» buyurarak Sa'ye Safa 'dan başlamıştır.
Nesâî'nin sahîh bir
isnâdla rivayet ettiği bir hadîste : «Allah'ın başladığından başlayın!»
buyurulmuştur.
22-
Safa ile Merve 'nin üzerine çıkmak gerekir. Bu
çıkışın hükmü ihtilaflıdır.
Bâzıları şart olduğunu
söylemişse de ekser-i ulemâya göre şart değil ?imnettir.
23- Safa ile
Merve 'nin üzerine çıktıkta Kâbe'ye karşı dönerek Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) in yaptığı gibi zikirde bulunmak .sünnettir.
Meşhur olan kavle göre
üç def'â zikir ve dua etmelidir.
24- Saf ile
Merve arasındaki vâdîden hızlıca geçmek, geri kalan yerlerde âdî yürüyüşle
gitmek müstehabdır.
İmam Mâlik 'den bir
rivayete göre Safa ile Merve arasındaki vâdîden süratle yürümeden geçenlerin, o
sa'yi iade etmeleri vâcibdm
25- Cumhur-u
ulemâ'ya göre Safa ile Merve arasında yapılacak yedi turdan her biri, birinden
diğerine varmakla olur.
Dönüş ayrı turdur. Bu
suretle sa'y Safa'dan başlar, Merve'-de biter. Şâfiîler 'den îbni
Binti Şâfİî ile
Ebû' Bekr-i Sayrafî'ye göre
Safa'dan Merve'ye gidiş ve dönüş bir tur sayılır. Ve sa'y Safa 'dan başladığı gibi yine Safâ'da biter.
Bu hadîs, onların
aleyhine delil olduğu gibi yüzyıllarca müslüman-lann amali dahî onların
aleyhine delildir.
26- Terviye
gününden Önce Mina'yta. gitmemek
sünnettir. Hatta îmam Mâlik 'e göre gidilirs.e kerânet işlenilmiş
olur.
Maamâfih Selef-i
Sâlihîn 'den bâzıları bunda bir beis görmemişlerdir.
27- Mina'ya
ve sair yerlere giderken vâsıtaya binmek efdaldır.
28- Mina'da
beş vakit nemaz kılmak sünnettir,
29-
Zi'1-Hicce 'nin 9. gecesini Mina'da geçirmek sünnettir.
30- Güneş
doğmadan Mina'dan hareket etmemek,
bütün ulemâya göre sünnettir.
31- Mina'dan
hareket ettikten sonra Nemira denilen
yere inmek sünnettir. Arafât'a zevalden sonra varmalıdır.
32- İhramda
bulunan bir kimsenin çadır ve ağaç gibi şeylerin gol-. gesinde oturması
caizdir. 'Yalnız yolda giderken şemsiye gibi bir şey kullanarak gölgelenmenin
caiz olup olmadığında ihtilâf edilmiştir. Ekser-i ulemâya göre bu da caizdir,
îmam Mâlik ile
îmamAhmed'e göre ise mekruhtur.
33- Hacc
esnasında çadır kurmak caizdir.
34- Arafe
günü imamın hacılara hutbe okuması cumhûr-u ulemâ'-nın ittifakı ile sünnettir.
Bu hususta muhalefet
edenler yalnız Mâ1ikî1er'dir.
îmam Şafiî 'ye göre
hacc esnasında dört yerde hutbe okumak mesnûn olmuştur. Bunlardan birincisi
Zi'1-Hicce 'nin yedinci günü Beyt-i Şerîf'de öğle namazını kıldıktan sonra
okunur.
İkincisi: Arafat 'da.Batn-ı Urane denilen yerde;
Üçüncüsü: Bayram günü;
Dördüncüsü de: Teşrik
günlerinin ikincisindedir.
Hanefiîler'e göre
haceda üç yerde hutbe meşru olmuştur. Bunların birincisi Zi'1-Hicce 'nin
yedisinde; ikincisi Araf t günü Arafat'ta; üçüncüsü de Zi'1-Hicce 'nin
enbirinci günü Mina *da okunur.
35-
Besûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SeUeniyîn.:
«Şüphesiz ki sizin kanlarınız
ve mallarınız birbirinize şu gününüzün hürmeti gibi haramdır...» buyurması bir
şey'i misâlle anlatmanın ve kıyâsın caiz olduğuna delildir.
36- Câhiliy«t
zamanından kalma fiil ve âdetler bâtıldır.
37- Kadınların n.kkına
riâyet ve onlara iyi muamelede bulunmak lâzımdır. Onların hukukuna riâyet
hususunda birçok hadisler vârid olmuştur.
38- Te'dîb
ve terbiye için bîr kimse karısını dövebilir. Ancak bu hususta şeriatın verdiği
İzin haddini aşmamak şarttır.
Nevevî : «Döverken
kadın ölürse, diyet ve keffâret lâzım gelir.» diyor.
39- Vakfe
günü Arafât'ta öğle ile ikindiyi beraberce kılmak meşrudur. Bu hususta icmâ'-ı
ümmet Vardır. Yalnız sebebinde ihtilâf
edilmiştir.
Bâzılarına göre bu iki
namazı beraberce kılmanın sebebi hacc ibâdetleridir.
İmam A'zam 'la bâzı Şâfiîle.r'in mezhebi budur.
Ekserdi Şâfiîler'e
göre sebeb: seferdir. Onlara göre Arafat'ta mukîm olanlarla iki konaktan az
mesafeden gelenler, iki namazı bir vakitte kılamazlar.
40- Cemi'
evvelâ öğleyi, sonra ikindiyi kılmak .suretiyle yapılır.
41- öğle ile
ikindiyi,, öğle zamanında beraberce kıldıktan sonra hemen vakfe yerine gitmek
âdâbtandır.
42 - Vakfeyi
hayvan üzerinde mi yoksa yerde mi yapmanın efdal olacağı ulemâ arasında
ihtilaflıdır.
43-
Vakfeyi Cebel ü'r-Rahme nâmı verilen dağın eteklerindeki kayalar
üzerinde yapmak müstehabdır.
44- Vakfe
hâlinde Kabe 'ye karşı dönmek
müstehabdır.
45- Vakfeyi
güneş kavuşuncaya kadar uzatmalıdır. Maamâfih güneş kavuşmadan yola çıkmak da
caizdir. Şâfiîlerden bu hususta iki kavil rivayet olunur.
Birinci kavle göre:
güneş kavuşmadan yola çıkan kimsenin bu kusurunu bin hayvan kesmek suretiyle
tamamlaması müstehab;
İkinci kavle göre:
vâcibdir,
Cumhûru ulemâ 'ya göre
vakfenin zamanı, Arafe günü güneşin zevalinden başlayarak bayram gününün
fecrine kadar devam eder. Bu müddet zarfında az da olsa bîr müddet rafât'ta
kalmakla vakfe edâ edilmiş olur.
Vakfeyi yapmayanın
haccı sahîh değildir.
îmam Mâlik'e göre
yalnız gündüzün yapılan vakfe sahîh değildir. Gecenin bir cüz'ünü de vakfeyle
geçirmek îcâb eder.
Fakat yalnız, gece
yapılan vakfe kâfidir.
46- Hayvan
güçlü kuvvetli olmak şartıyla terkisine bir kimseyi almak caizdir. Bu hususta
birçok hadîsler vardır.
47-Arafat
'tan çekilirken sükûnetle hareket etmek sünnettir. .
48- Arafat
'tan Müzde1ife'ye gelenlerin akşamla
yatsı namazlarını yatsı zamanında kılmaları meşrudur.
Hanefiileı'e göre iki
namazı bir vakitte kılmak yalnız hacc. esnasında caizdir.
Bunların
birincisi Arafat 'ta; ikincisi Müzdelife 'dedir.
Arafat 'dakine cem-i
takdim; Müzdelife 'dekine cemi te'hîr; denilir.
Şâfiîlerle Evzâî,
Eşheb, hadîs ulemâsı ve Ha-nefiîler 'den Ebû Yûsuf -a göre akşamla yatsı namazını
Arafât'ta yahut yolda akşam namazının vaktinde kılmak caiz olduğu gibi her iki
namazı vakitlerinde kılmak dahî caizdir. "Yalnız efdaim hilâfına hareket
edilmiş olur.
Bu kavil sahabe
ve Tâbiîn'iri bâzılarında rivayet
olunmuştur.
İmam A'zam ile diğer
Kûfe ulemâsına göre btfnamaz* lan yatsıdan önce kılmak caiz olmadığı gibi
Müzdelife'den başka bir yerde kılmak da sahih olamaz.
Imam Mâ1ik'in kavli de
budur. Ancak ona göre kendisi, yahut hayvanı özürlü. olanlar güneş kavuşmuş
olmak şartıyla 'bu namazları İsüzti e1iie'ye varmadan kılabilirler.
49- Cemi'
coretiyle kılınan namazların peşi peşine eda edilmesi meşru olmuştur. Bu
hususta ulemâ ittifak etmişlerdir.
Yalnız namazların bu
şekilde kılınması şan mıdır? değil midir? mes'elesi ihtilaflıdır.
Bâzıları şart olduğunu
iddia etmiş; bâzıları da müstehab olduğuna kaail olmuşlardır.
50- Arafat'dan
dönüşte bayram gecesini Müzde1ife'de geçirmek bil'ittifâk hacc ibâdetlerinden
ma'dûttur. Yalnız bunun farz veya
vâcib yahut sünnet olduğunda ihtilâf vardır.
51-
Müzdelife 'de sabah namazını erken erken kılmak sünnettir.
52-
Müzde1ifede kuzah denilen yerde vakfe yapmak, hacc ibâdetlerindendıç.
Bu husus dahî ittifakı
ise de oradan ne zaman yola çıkmak îcâb et: tiği mes'elesi ihtilaflıdır,
tbni Mes'ûd, îbni Ömer
(Radiyallahü anh), Ebû Hanîfe, Şafiî ve Cıimhûr-u ulemâya göre ortalık iyice
aydınlayıncaya kadar vakfe hâlinde kalınır.
îmam Mâ1ik'e göre
iyice aydınlamadan yola çıkmak caizdir.
53- Hadîs-İ
Şerif, ecnebi vt: kadınları:,
birbirlerine bakmamasını teşvik etmekledir.
54- Muı.ketâUan
bir şpy işlendiğini yün kimse, imkân nîsbe-tind»* onu izâleye çalışmalıdır
55- Ara l.â
t 'tan dönerken orta yolu tutmak sur.ıu'tür. Bu yol Arafât'a gidileri yoldan
başkadır.
56-
MüzdeIife'den Mina 'ya gelince şeytan
taşlamaya cemre-i Akabe 'den başlamak sünnettir.
57- Şeytan taşlamak,
fasulye büyüklüğünde yedi taş atmak suretiyle yapılır.
58- Her taşı
atarken tekbir getirmek ve taşlan birer birer atmak sünnettir,
59- Taşlan
atarken Mina, Arafat
ve Müzdelife'yi sağma; Mekke'yi
sol'.'na almak sünnettir.
Bâzıları taş atarken
Kâbe'ye karşı durulacağını söylemişlerdir. Bayram günü yalnız Cemre-i Akabe'de taş atılır. Bu hususta bütün ulemâ
müttefiktir.
60- Kaadî
îyâz: «Bu hadîste kurban kesilecek
yerin Mina 'da muayyen bir yer olduğuna-delîl vardır. O yerin yahut Ha-rem-ı
Şerifin neresinde kesilse caizdir.» diyor.
61- Çok
kurban kesmek müstehabdır. Resûlüllah (SalUUlahü Aleyhi veSellem)in o sene hedy
kurbanı olarak götürdüğü
develerin sayısı «yüz»dü.
62- Hedy
kurbanım bizzat kesmek müstehabdır. Maamâfih başkasına kestirmek de bilittifâk
caizdir. Yalnız kesenin müslüman olması şarttır.
Nevevî : «Bize göre
kitabi olan bir kâfir de kesebilir. Yalnız sahibinin kurbanı teslim ederken
yahut keserken niyet etmesi şarttır.» diyor.
63- Kurbanı
keserken acele davranmak müstehabdır.
Kesilecek kurbanı çok bile olsa onları teşrik günlerinden sonraya
bırakmamalıdır.
Resûlüllah (Sâllallahü
Aleyhi ve Sellem) Efendimiz beraberinde Medîne'den getirdiği altmışüç deveyi
bizzat kendisi boğazlanııştır. Geri kalan develeri, Tirmizî'nin rivayetine göre
Hz. Alî, Yemen 'den getirmiş, yüz adedi bunlarla tamam olmuştu.
64- Gerek
hedy gerekse nafile kurbanından sahibinin yemesi müstehabdır. Ulemânın
beyânına göre Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem} in kendi nâmına
kesilen her kurbandan yemesi
sünnet; yüz deveden ayrı ayrı yemek ise külfetli bir iş
olduğu için develerin etlerini bir çömlekte pişirterek çorbasından yemiş, bu
suretle her kurbandan yemiş sayılmıştır.
65-
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in kurban etini yedikten sonra Mekke'ye giderek yaptığı tavaf: Tavaf-ı
ifâzadır. Buna Ta-vâf-i ziyaret ve Tâvaf-ı
Yevmi Nahr dahî derler.
Tavâf-ı ifâza
bilittifâk haccın rükünlerindendir.
Bayram günlerinden
sonraya bırakılması mekruhtur. Bundan maada iki nev'î tavaf daha vardır.
Bunlardan birine Tavâf-ı Kudüm
yahut Tavâf.i Tahiyye;
Diğerine Tavâf-ı Sader
yahut Tavaf.ı'Vedâ denilir.
Tavâf-ı Kudüm:
Uzaktan gelenler için sünnettir. Mekke1iler'e sünnet değildir.
Tavâf-ı Veda:
Hanefiî1er'e göre vâcibdir. Bu uzaktan gelenlere meşru olmuştur.
66-
Mina'dan Mekke'ye ve Mekke'den Mina'ya
gidip gelirken vâsıtaya binmek müstehabdır.
67- Zemzem
şakiliğinde bulunmak ve zemzem suyu içmek müstehabdır.
Zemzem: Kabe 'ye
otuzsekiz arşın kadar mesafede bulunan meşhur su kuyusudur. Bâzıları suyunun
çokluğundan dolayı, bir takımları da hacıların kalabalığı sebebiyle ona bu
ismin verildiğini söylemişlerdir.
Başka sebepler
gösterenler de vardır. .
149 - (...)
Bize Ömer b. Hafs b. Gıyâs [33]
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam, Ca'fer'den rivayet etti. (Demiş ki) Bana,
babam, Câbir'-den bu husustaki hadîsinden naklen rivayet etti ki ResûlUUah
(Saîlalîahı A İeyhi ve Sellem)
«Ben, şurada kurban kestim.
Miıra'nın her tarafı, kurban yeridir. Binâenaleyh siz konakladığınız yerlerde
kurban kesin!
Ben şurada vakfe
yaptım. Arafat'ın her tarafı vakfe yendir. Ben, şurada da vakfe yaptım.
Müzdelife'nin her tarafı vakfe yeridir.» buyurmuşlar.
150- (...)
Bize İshale b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Adem haber
verdi. (Dedi ki) : Bize SüfyâH, Cafer b. Muhammenden, o da babasından, o da
Câbir b. Abdillâh (Radjyallahûanhüma)'düti naklen rivayet etti ki, Hesûlü\\a.h
(SaîlallahüAl£yhiveSellem), Mekke'ye vardığmda Hacer-i Esved'e giderek onu
öpmüş sonra sağındanyürüyerek üç defâ ramel ile dört turda da adî yürüyüşle
yürüyerek tavaf yapmış.
Görmüyor (Sallalîahü
Akyhi ve SeUJmjmina'ya işaretle, onun her tarafının kurban yeri; Arafat'a
işaretle, onun her tarafının vakfe yeri; Müzdelife'ye işaretle, onun da her
tarafının vakfe yeri olduğunu beyân Duyurmuştur.
Resûliillah
(Sallalfahü AUyhi ve Selİem)£iendimizin bu sözleri ümmetine karşı beslediği
muhabbet ve" şevkatin sonsuzluğuna delildir. Fabr-i Kâinat (!Salla8M
Aleyhi ve Selkm) Efendimiz dînî,-dünyevî hiç bir maslahat hususunda ümmetine
lâzım gelen tenbihât ve nasâyıhdan bit an geri kalmazlardı. .
Burada da ümmetine
kurban ve vakfenin en mükemmel'şekliyle.caiz olan miktâruıi fceyân
buyurmaktadır.
En mükenimel kurban ve
yakfe yerleri şüphesiz ki, onun" bizzat kurban kestîgî ve vakfe yaptığı
yerlerdir. Geri kalan yerlerde dahî bu ibâdetleri yapmak caizdir.
Arafat 'm hududu Irane
vadisinden başlayarak karşıki dağlara doğru uzanan şâhadir.
Ezrakî'ninHz. tbni
Abbâs'dan rivayetine göre Aratât*ın hududu Urâne vadisine bakan dağdan,
başlayarak Arafat dağlarına ve Vasîk denilen yere kadar uzanan sahadır. Başka
tahdîdler yapanlar da olmuştur. Bunlar hep birbirine yakmdır.
Urane vadisi
Arafat 'dan mâdût değildir.
Cumhûr-u müfessirîn
ile siyer ve hadîs ulemâsına göre Müzde1îfe'nin her tarafı Meş'ar-i Haram'dır.
Fukahâya göre ise Meş'ar-i Haram Kuzeh dağıdır. Vakfe yeri de burasıdır.
İkinci rivayet. Mekke'ye
varan hacıların her şeyden evvel ta-vâf-ı kudûmu yapmalarının ve bu tavafa
Haceri Esved'i öpmekle başlamalarının
sünnet olduğuna delildir.
151- (1219)
Bize Yahya b. Yahya rivayet «tti. (Dedi M) : Bize Ebû Muâvtye, Hişâm b.
Urve'den, o da babasın dant o da vÂişe (RadiyaUahiî anha)*âtm naklen haber
verdi. Âişe şöyle demiş:
«Kureyş İle onlann
dîninde bulunanlar Müzdelife'do vakfe yaparlardı. Kendilerine Hums denilirdi.
Şâir a rap kabileleri ise Arafât'fa vakfe yaparlardı. İslâm gelice Allah (Azze
ve Cette), Peygamber {Sallalkthü Aleyhi ve Sellem)'e Arafâta giderek orada
vakfe yapmasını, sonra oradan akın etmesini emîr buyurdu. Bu da Teâlâ
Hazretlerinin:
(Sonra sîz de başka
insanların akın ettiği yerden âkın edin [34]
âyet-i kerimesidir.»
152- (...)
Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâ-me rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Hişâm, babasından rivayet etti. (Demiş ki) : Humus müstesna, bütün
Araplar Beyti çıplak olarak tavaf ederlerdi. Humus, Kureyş kabilesiyle unların
çocuklarıdır. Arap kabileleri çıplak tavaf ederlerdi. Meğer ki, Humus onlara
elbise vermiş olsun. Er-kekler, erkeklere; kadınlar da kadınlara elbise
verirlerdi. Humus kabilesi Müzdelife'den çıkmazlardı. Şâir insanların hepsi
Arafat'a ulaşırlardı.
Hişâm demiş ki: Baha,
babam, Âişe (Raâtyalkthü anha) 'dan rivayet etti ki, şunu söylemiş:
«Humus kabilesi,
haklarında Allah (Azze ye Ce/^Pnin (sonra sîz de başka İnsanların akın ettiği
yerden akın edin!» âyeti kerîmesini indirdiği kimselerdir. Başka insanlar
Arafat'tan, Humus ise Müzdelife'den akın ederler:
— Biz ancak Harem'den
akın ederiz! derlerdi, (siz de başka insanların akın ettiği yerden akın edin!)
âyet-i kerîmesi inince Arafat'a döndüler.»
.
Bu hadîsi Buhârî
«Hacc» bahsinde tahrîc etmiştir.
İfâza: Suyu taşa taşa
dökmek, mânâsına gelir.
Hacıların Arafat 'tan
sökülerek, yolları doldurmaları: Dereleri doldurup taşıran sellere benzediği
için Kur'ân-ı Kerîm 'de bu bâbda ifâza tâbiri nazil olmuştur.
Arafat ismi marifetle
ilgilidir. Bir ihtimâle göre bu yer İbrahim (Aîeyhisselam) fa tarif edilmiş ve
gördüğü vakit orayı tanımış olduğu için verilmiş; başka bir ihtimâle göre de
Hz. Âdem ile Havva (Aîeyhisselam) orada buluşup tanıştıkları için verilmiştir.
Muhtelif hacıların orada tanıştıkları yahut Hz. İbrâhîm'in gördüğü rüyanın
hakikat olduğunu orada bildiği için verilmiş olması da. muhtemeldir.
Daha başka ihtimâller
ortaya atanlar da vardır.
Hadîs-i Şerîf'de
zikredilen âyet-i kerîme'nin. tefsirinde ihtilâf edilmiştir. Dahhâk'e göre
âyet-i kerîme'deki «başka insanlar» dan mu-râd: İbrahim
(Aîeyhisselam) 'dır.
Tirmizî'nin..rivâyet
ettiği bir hadîs de bu mânâyı te'yid etmektedir. Mezkûr hadîsde Resûlüllah
(Saüallahü Aleyhi ve SeUemyin.;
«Meşairinizde bulunun!
Çünkü siz İbrahim (Aîeyhisselam) 'dan kalma bir miras üzerindesiniz.»
buyurduğu nakledilmiştir.
Tirmizî , bu hadîsin hasen sahîh olduğunu söylemiştir.
Meşâirden murâd: Hacc
ibâdetlerinin yapıldığı yerlerdir. •Yine
Dahhâ k'den bir rivayete göre âyet-i kerîme'deki insanlardan murâd:
İmam yâni haccın emîridir.
Ulemâdan bâzıları
bundan muradın Âdem (Aleyhisselâm) olduğunu söylemişlerdir.
Bir takımlarına göre
de zahiri mânâ murâddır.. Yâni «Siz de başka insanların akın ettiği yerden yola
çekilin» demektir. İbni Tîn : «Sahîh
olan budur.» demiştir.
Arafat'ta vakfeye
durmak haccın en büyük rükünlerinden biridir. Bu cihet Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)in fi'li ve kavliyle sabittir.
Arapların Kabe'yi
çıplak olarak tavaf etmeleri hususunda Nevevî şunları söylemektedir: «Bu,
Arapların câhiliyet devrinde irti-kâb ettikleri çirkin fiillerden biridir.
Allah Teâlâ
Hazretlerinin
«Onlar, bir, kötülük
işlediler mi, biz babalarımızı böyle yaparken bulduk, derler.» âyet-i kerîmesi
onlar hakkında nazil olduğu söylenir.
Bundan dolayıdır ki
Hz. Ebû Bekir'in 9. yıl yaptığı haccda bir münâdî çıkararak: (Kabe'yi kimse
çıplak tavaf etmesin!) diye ilân ettirmesi, kendisine emir Duyurulmuştu.»
153- (1220)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe ile Amru'n-Nâkıd hep birden ibni Uyeyne'den rivayet
ettiler. Amr (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Amr'dan rivayet etti. O da
Muhammed b. Cübeyir b. Mut'im'i babası Cübeyir b. Mu tim'den naklen rivayet
ederken dinlemiş. Cübeyir şöyle demiş: Bir devemi kaybettim de Araf e günü onu
aramağa gittim ve ResûlüUah (SfifM/aAü Aleyhi ve Seiİem) 1 halkla birlikte
Arafat'ta vakfe hâlinde gördüm. Bunun üzerine;
— «Vallahi bu,
Hums'tandır; onun burada ne işi var?» dedim. Ku-reyş, Hums'tan sayılırdı.
Bu hadîsi Buharı
«Hacc» bahsinde tahrîc etmiştir.
Hz. Cübeyir'in:
«Vallahi bu, Hums'tandır. Onun burada ne işi var?» diye işaret ettiği zât
Peygamber (Saîtatlahü Aleyhi ve Sellemydır.
Hums:
Ahmes'in cem'idir.
Ahmes: Sert
yer mânâsına gelir.
Kureyş, Kinâne ve
onlara tâbi olan bâzı kabileler dînlerinde salâbet'gösterdikleri yahut
«Hamsâ»ya (yâni Kabe'ye) sığındıkları için kendilerine Hums
lâkabı verilmiştir.
Hamaset: Her şeyde
şiddet göstermektir.
Câhiliyet devrinde
Kureyş, Kinâne ve Cedîle gibi kabileler bir yabancıya kız verirlerse doğacak
çocuğun kendi dînlerinde olmasını şart koşarlarmış.
İbni îshâk diyor ki:
«Bilemiyorum} Fil vak'asından önce mi, sonra mı Kureyş kabilesi Hums
mes'elesini kendi fikirleriyle ortaya atmış ve Arafat'ta vakfeyle oradan
ifâzayı terketmişlerdir. Hâlbuki bunun meşâirden ve haccdan olduğunu bilir,
ikrar ederlerdi.
Bununla beraber: Biz,
harem ehliyiz; Hums biziz. Hums, Harem halkıdır. Hums'a ihram halindeyken
kurutulmuş Süt ve yağ yemek, kıldan yapma çadırlara girmek, deriden başka
çadırların gölgesinde gölgelenmek gibi şeyler memnudur.
Mikaat dışında
yaşıyanların, hacc veya Ömre için Hareme getirdikleri yiyecekleri yemeleri
caiz değildir. Beyt-i Şçrîfe geldikleri vakit ilk tavafı da ancak Hums
elbisesi içinde yaparlar... derlermiş.»
Sühey1î bunların
.Rahbâniyyet mezhebini tuttuklarını, kadınlarının yün ve yapağı gibi şeyleri
dokumadıklarını söylüyor.
tbrâhim-i Harbî dahî:
«Kureyş hacc veya ömreye niyet ettiler mi et yemezler; Mekke'ye geldikleri
vakit üzerlerindeki elbiseyi çıkarırlardı.» diyor.
Kabe'ye: «Hamsa» adını
vermeleri: Taşlarının siyaha çalar beyaz olmasındandır.
Hz. Cübeyir'in: «Onun
burada ne işi var?» sözü, teaccüb ve inkârının ifadesidir.
Kaadı İyâz'in beyânına
göre Cübeyr (Radiyallahü anh) m devesini kaybetmesi hicretten önceki
haccındadır. O zaman henüz müslüman olmamıştı. Müslümanlığı
kabulü ya Mekke'nin fethinde yahut
Hayber gazâsındadır.
Kirmânî bu hususta
şunları"söylemiştir: «ResûIüUah (SallaUahü Aleyhi ve Sellent) 'in Arafat
'taki vakfesi hicretin 10 uncu yılınday-di. Cübeyi r b. Mutim o zaman müsl uman
lığı kabul etmiş bulunuyordu. Çünkü Cü.beyir, Mekke 'nin fethinde hattâ daha
evvel Hay ervak'asında müslüman olmuştu. Şu hâlde Peygamber (SallaUahü Aleyhi
ve Sellem)'i görünce inkâr ve taaccüb yoluyla sorduğu bu suâlin hikmeti nedir?»
Bu suâle yine kendisi
cevap vermiş ve: «İhtimâl ki o zaman Hz. Cübeyir, Teâlâ Hazretlerinin:
(Sonra sizde
bankalarının akın ettiği yerden akın edinl) âyet-i kerîmesini henüz
duymamıştır. Yahut suâli inkâr ve teaccüb için değil, Kureyş'e gösterdiği
muhalefetin hikmetini anlamak içindir.
Ve ihtimâl ki
Resûltillah (SallaUahü Aleyhi ve Setlemi'in Arafat'taki vakfesi hicretten
öncedir.»' demiştir.'
Aynî, ReşûUUlah
(SallaUahü Aleyhi veSellem) 'in nübüvvetten evvel ve sonra birçok defalar
haccettiğini, hicretten sonra ise yalnız bir defa hacca gittiğini kaydettikten
sonra . 1bni Huzeyme ile İshâk b. Râhuye 'nin rivayet ettikleri Cübeyir
hadîsini naklediyor. Bu hadîste:
«Vaktiyle Kureyş
yalnız Müzdelife'den dönerler ve:
«.— Biz, Humsuz.
Binâenaleyh Haremden çıkamayız! derlerdi.
Arafâtta vakfeyi
terketmişlerdl Ban, ResûIÜllah (SallaUahü Aleyhi veSellem)'i câhiKyet devrinde
halkla birlikte Araüfatta devesinin üzerinde vakfe yaparken görmüşümdür. Sonra
kavmi ile birlik Müzde1ife'de sabahlar, onlarla beraber vakfe yapar, onlar
döndüğü vakit o da dönerdi.» denilmektedir,
îshâk'in rivayetinde
Hz. Cübeyir'in:
«Ben, câhiliyet
devrinde eşeğimi kaybettim de Arafat'ta buldum. Ve Resûlüllah (SalhıilahU
Aleyhi ve Seltem)'ı Arafât'ta şâir insanlarla birlikte vakfe yaparken gördüm.
Müslüman olduğum zaman anladım ki Allah, onu, bu işe tevfik buyurmuş.» dediği
bildiriliyor.
154- (1221)
Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ ile tbni Beşşâr rivayet ettiler. Îbnül-Müsennâ
(dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bizj Şu'be, Kays
b. Müslim'den, o da Târik b* Şi-hâb'dan, o da Ebû Musa'dan naklen haber verdi.
Ebû Mûsâ şöyle demiş: Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Bathâ'da mola
verdiği bir sırada yanma vardım. Bana:
— «Hacc ediyor musun?»
diye sordu. Ben:
— «Evet!» cevâbını verdim.
— «Neye niyetlendin?»
buyurdu. Ben:
— «Peygamber (SallallahU Aleyhi ve Seilem)'in
niyeti gibi niyetlenerek : Lebbeyk dedim;» cevâbını
verdim.
— «İyi etmişsin. Beyt-i şerif İle Safa ve
Merve'yi tavaf et de ihramdan çık!» buyurdular.
Bunun üzerine ben,
Beyt-i Şerifi ve Safa ile Merve'yi tavaf ettim. Sonra Beni Kays'dan bir kadının
yanına vardım da başım bitlendi. Bİ-lâhara hacca niyet ettim. Başkalarına da
böyle fetva verirdim.
Ömer (Radiycdlahü
anh) hilâfete geçince bir adam:
— Yâ Ebâ Mûsâ! — yahut yâ Abdallah b. Kays! —
Bir fetvan hususunda biraz ağır ol! Çünkü sen, Emîrü'l-Mümininin hacc
ibâdetleri hakkında senin gıyabında ne ihdas ettiğini bilmiyorsun! dedi. Bunun üzerine ben:
— Ey cemâat! Biz, kime bir fetva verdikse, o
kimse teenî ile hareket etsin! Çünkü Emîri'l-Mü'miııîn yanınıza gelmektedir.
Siz, ancak ona uyun! dedim.
Müteakiben Ömer
(RadiyaUahü anh) geldi. Ben, bunu ona anlattım da:
— Eğer Allah'ın kitabı
ile amel edeceksek Kîtâbullah tamamlamayı emrediyor. ftesûltillah
(Sü&tfto/ıü Aleyhi ve Sellem) 'in sünnetiyle amel edersek o da hedy
kurbanı yerini buluncaya kadar ihramdan çıkmamıştır; dedi.
(...) Bize,
bu hadisi Ubeydullab b. Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam, rivayet:
etti. (Dedi ki) : Bize, Şu'be bu isnâdda bu hadîsin mislini rivayet etti.
155- (...)
Bize Muhammedü'bnu'I-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki): Bire, Abdurrahmân yâni
İbni Mehdi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize, Süf-yâa. Kays'dan, o da Târik b.
Şihâb'dan, o da Ebû Mûsâ (Radiyallahü anh) dan naklen ıivâyet etti. Şöyle
demiş: «ResûlüIIah (Salîailahtl Aleyhi ve SW/em,)Bathâ'da mola verirken yanma
vardım:
— Neye niyetlendin?
diye sordu. Ben ;
— Peygamber (Salla^akü Aleyhi ve Sellem) 'in
niyetlendiğine niyet ettim! dedim.
— Kurban gönderdin mi? diye sordu.
— Hayır! dedim.
— OyJe is» Beyti ve
Sa'fcr ile Merveyt tavaf et de sonra ihramdan çık! buyurdular.
Bunun üçerine ben,
Beyti ve Safa ile Merve'yi tavaf ettim. Sonra kavmimden bir kadının yanına
vardım. Kadın benim saçımı taradı ve başımı yıkadı. Artık Ebû Bekir ile Ömer'in
hilâfetleri zamân m da halka bu şekilde fetva veriyordum. .
Bir defa hacc
mevsiminde ayakta bulunduğum bir sırada anîden baha bir adam gelerek:
— «Sen, Emîri'l-Mü'minîn'in hacc ibâdetleri
hakkında ne ihdas ettiğini biimcisin.» dedi.
Bunun üzerine ben de:
— «Ey halk! Biz, kime bir fetva vermişsek teenî
ile hareket etsin! İşte Emîri'I-Müminin yanınıza geliyor. Siz, ancak ona uyun!» dedim. Ömer (Radıyallahü atıh) geldiği
vakit (kendisine) :
— «Yâ Emîre'l-Mü'minîn! Hacc ibâdetleri hakkında ihdas ettiğin
nedir?» diye sordum, Ömer (Radıyallahü
anh) :
— «Eğer Kitâbullah ile amel edersek Allah (Azze ve Ceîlc): (Allah için hacc ile Örn
reyi tamamlayın! [35] buyuruyor. Peygamberimiz
(Sallallahii Aleyhi ve
Sellem) 'in sünnetiyle amel edersek şüphesiz ki Peygamber (Salla\lahü Aleyhi
ve Sellem) kurban kesmedikçe ihramdan çıkmamıştır.» dedi.
156- (...)
Bana İshâk b. Man sûr ile Abr b. Humeyd rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Ca'fer b. Avn haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ebû Umeys, Kays b. Müslim'den, o da
Târik b. Şihâb'dan, o da Ebû Mûsâ t Radiyallahü anh) 'dan naklen haber verdi.
Ebû Mûsâ şöyle demiş: Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) , beni Yemen'e
göndermişti. Kendisiyle, haccettiği yıl buluştum. Resûlüllah (SalUtMahü Aleyhi
ve Sellem), bana:
— «Yâ Ebâ Mûsâ! İhrama girerken nasıl dedin?»
diye sordu. Ben:
— «Peygamber {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in
niyeti gibi niyet ederek: Lebbeyk, dedim.» cevâbını verdim.
— «Kurban gönderdin
mi?» diye sordu.
— «Hayır!» dedim.
— «öyle îse git. Beyti ve Safa ile Merve
orasını tavaf et de sonra ihramdan çık!» buyurdular.
Râvi, bu hadîsi Şu'be
ile Süfyân hadîsi gibi nakletmiştir.
157- (1222) Bize
Muhammedü'bnü'l-Müsennâ ile İbni Beşşâr rivayet ettiler. İbnü'l-Müsennâ (Dedi
ki) : Bize Muhaınmed b. Ca'ier rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Hakem'den,
o da Umâratü'bnu Umeyir'den, o da İbrahim b. Ebî Musa'dan [36] , o
da Ebû Musa'dan naklen rivayet etti ki Ebû Mûsâ müt'a yapılması için fetva
verirmiş. Bir adam, ona:
— Bir fetvan hakkında biraz ağır ol! Çünkü sen,
Emîri'l-Mü'minîııin hacc fiilleri hakkında ne ihdas ettiğini henüz bilmiyorsun;
demiş. Sonra Ebû Mûsâ, Hz. Ömer'e tesadüf edince mes'eleyi ona sormuş. Ömer
(Radiyallahu anh) ;
— Biliyorum ki, Peygamber (Salla^ahU Aleyhi ve
Setlem) ile ashabı bunu yapmıştır. Lâkin halkın Erâk denilen yerde kadınlarla
cima ederek, sonra başlarından su damlar bir hâlde hacca gitmeye devam
etmelerini iyi görmedim, demiş.
Bu hadîsi Buhâri ile
Nesâî «Hacc» bahsinde tahrîc. et-mislerdir.
Resû\ünah(Sallatlahü
Aleyhi ve Setlem), Hz. Ebû Mûsâ'yi Yemen'e hicretin onuncu yılında veda
haccmdan evvel göndermişti.
Ebû Bürde (Radiyallahu
anh) 'dan rivayet olunduğuna göre Resûlüllah (SalUdlahü Aleyhi ve Sellem), Ebû
Mûsâ iîe Muâz, b. Cebel (Radiyallahu anh) 'yi Yemen 'in birer vilâyetine göndermişti.
Zâten o zaman Yemen iki vilâyetten ibaretti.
Bathâ'dan murâd:
El-Muhassab denilen yerdir. Esâs itibariyle bu kelime : Sel vâdîsi, mânâsına
gelir.
Bâzıları Hz. Ebû Müsâ'nın
yanına uğradığı kadının, kardeşlerinden birinin zevcesi olduğunu söylemişlerse
de doğru değildir. Çünkü kardeş kana mahrem değildir. Onun için Kirmanı:
«Bu söz, kadının Ebû
Mûsâ'ya mahrem olduğuna hamledilir.» demiştir.
Doğrusu da budur. Ve
kardeşlerinden birinin kızı olduğuna hamledilir.
Anlaşılıyor ki, Hz.
Ebû Mûsâ temettü' haccına fetva vermiş, Ömer (RadiyaHahü mh) ise âyet-i
kerîmeyle istidlal ederek, haccın ömreye tebdil edilmesini kabul etmemiştir.
«Allah için hacc ile
Ömreyi tamamlayın!» âyet-i kerîmesinin mânâsı : «Bunlara niyet ederseniz,
bütün fiillerini tamamlayın!» demektir.
Hz. Alî ile İbni Abbâs
(Radiyallafıüanh)''dan ve keza Saîd b; Gütheyir ile Tâvâs'dan rivayet
edildiğine göre bu âyetten murâd: Bir kimsenin evindeyken niyet etmesidir.
Hz. Ömer'in: «Tamamdan
murâd: Hacc ile ömreyi ayrı ayrı yapmak ve ömreyi hacc aylarından başka zamana
bırakmaktır.» dediği rivayet olunur.
1-Uadîs-i
şertf; muallâk, ihramın caiz olduğuna, delildir. İmam Şafiî'nin mezhebi budur.
2- Haca;
ömreye: tebdil etmek caizdir.
Mâzir-î diyor ki: «Hz.
Ömer'in menetiği müt'anın hacc aylarında hftccı bozarak ömre yapmak, sonra
yine, o sene hacc etmek olduğu söylenir.
İkinci bir kavle göre
: Ömer (Radiyaliakü anh) 'in müt'ayı menetmesi haccH ifrâda- tergîb içindir.
Hz. ömer onu. efdal
görüyordu. Yoksa müt*anın bâtıl ve haram olduğun» kân! değildi.»
Kaadı İyâz ; «Zahire
bakılırsa Ömer (Radiyallahü anh) feshi yasak etmiştir: Onun içindir ki,
feshedenleri döverdi. Bu da feshin Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem)y'w
emir verdiği seneye mahsûs olduğuna binâendi.» diyor.
Rtvıvt'y» göre Hz.
Ömer hacc aylarında yapılan malûm sak
etmiştir. Yalnız bu nehiy hacc-ı ifrâda tergîb içindir.
Sonlaları .temettu'un
kerâhetsiz olarak cevazına icmâ'-ı ümmet vâki olmuştur.
Bâzılarına göre Hz.
Ömer'in müt'a'dan nehyetmesine sebep: Kadınlarla cima' ederek yıkandıktan sonra
başından su damlar bir hâlde hacca gitmektir. Çünkü ona göre haec esnasında
refah yoktur.
Nitekim rivayetlerin
birinde : «Bilirim, Peygamber (SaUaUahü Aleyhi ye Sellem) ile ashabı bunu (yâni
müfayi) yapmışlardır, ilâh...» şeklinde söz etmesi de bu ihtimâli te'yîd eder.
3- Bu hadîs:
«Ömre yapan bir kimse kurban götürmüşse bayram günü kurbanını
kesmedikçe ihramdan çıkamaz.»
diyen İmam A'tam ile İmam Ahmed'in delîllerindendir.
îmam Mülik ile İmam
Şâ1iî'ye göre ömreye niyet eden bir kimse, tavaf ile sa'yini yaptı mı kurbanı
olsun olmasın ihramdan çıkabilir. Ve Tcendisine her sey helal
Bu hadis, onların
aleyhine delildir.
Burada şöyle bir suâl
hatıra gelebilir: «Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ye Sellem), Ebû Mûsâ'ya ihramdan
çıkmasını emretmiş, Hz. A1î-ye böyle bir emir vermemiştir. Hâlbuki bunların
ikisi de: "Peygamber (Sallaltehü Aleyhi ve Scllem) 'in niyeti neye ise ben
de ona niyet ediyorum, diyerek ihrama girmişlerdi.»
Bu suâlin cevâbı
şudur: Hz. ebû Mûsâ'nın yanında kurbanı yoktu. Hz. A1î'nin ise ya kurbanı vardı
yahut Peygamber (Saüallahu •Aleyhi velSellem), ona kendisi -kurban -vermeğe
niyet etmişti..
Ona hususî bir
muamelede bulunmuş olması yahut Yemen'den gelirken bir sürü deve getirdiği
için onu kurban getirenler hükmünde tutması da birer ihtimaldir.
Besâlüilah
(Sallallahii Aleyhi ve Seliem) 'in bu develer sadaka malı zannedilmesin diye
bu şekilde hareket etmesi mümkündür. Çünkü sadaka almak ve sadaka malından
başkasına kurbanhk vermek, P«sygwrtber {SaJlaUûhü Aleyhi ve Seiiemf 'e caiz
değildir.
Bu hususta en ziyâde
akla yatan cihet: Hz. Alî'nin bu develeri Ye-men'de iken satın almış olmasıdır.
Nitekim Peygamber
(SalUtUahü Aleyhi ve Sellem) de yanında getirdiklerini, Medine'deyken satın
almıştı.
4- Muallâk
İhram: «Filânca neye niyet ettiyse, ben de ona niyetlendim.» demek suretiyle
yapılan niyettir.
Böyle bir niyetin
Hanefiîler'e göre caiz olmadığını görmüştük.
158- (1223)
Bize Muhammedü'bnu'l-Müsennâ ile İbni Beşşâr rivayet ettiler, tbni Müsennâ
dedi ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be,
Katâde'den rivayet etti. (Demiş ki) : Abdullah î>. Şakîk şunları söyledi:
Hz. Osman müt'ayı yasak eder, Alî ise yapılmasına, emir verirdi. Bunun üzerine
Osman, Alî'ye bir söz söyledi. Sonra Alî:
. — «Vallahi bilirsin
ki, biz Resûlüllah (SaUaîlahü Aleyhi ve Sellem) ile
birlikte hacc-ı temettü' yapmışızdır.» dedi. Osman :
— «Evet ama biz
korkuyorduk.» mukaabelesinde bulundu.
(...) Bana,
bu hadîsi Yahya h. Habîh JEl-Hârisi de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tikV.,1
yâni İbnİ Haris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu İsnâdla bu hadîsin
mislini haber verdi.
159- (...) Bize
Muhammedü'bnul-Müsennâ ile Muhammed b. Beş-,şâr rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize. Muhammed b. Cafer rivayet etti. (Drdi kî) r Bize Şu«>o, Amr b.
Mürra'dan, o da Saîd b. Müsoyyeb'deıı nak-Icit rivayet etti. Şöyle demiş: Alî
ile Osman (RadiynUtıhü (inhiima) Usfân-ri:i biı
yere geldiler, Osman müt'adnn yahut umreden nehyedîyordu. Alî:
— Peygamber (Sattallahü Aleyhi ve Sellemyin
yaptığı bir işe karşı ne demek
istiyorsun? Onu neden yasak ediyorsun? dedi. Osman :
— Bunu, bize sormaktan vazgeç, dedi. AH:
— Ben, seni bırakamam! mukaabelestnde bulundu. AH hunu caiz gördüğü için mtit'a ile Ömrenin
ikisine birden niyetlendi.
Nevevî diyor ki:
«Muhtar olan k^vle göre Hz. Osman "in yasak ettiği müt'a haceda mâruf olan
temettu'dur. Hz. Ömer ile Osman. (Radiyallaküanhym ikisi de bundan tenzîhen
nehyetmişlerdir.
Çünkü onlarca hacc-ı
ifrâd daha faziletlidir.»
Hz. Osman'm «lâkin biz
korkuyorduk.» sözünden muradı: Mekke 'nin fethinden Önce hicretin 7. yılında
yapılan ömreye ait olacaktır.
.
Hadîs-i Şerif, ilmin
yayılması lâzım geldiğine, bu hususta Ülü'1-Emir ve saire ile münazara
yapılabileceğine ve müslünıana nasihat gerektiğine delildir.
Hacc-ı kıranı efdal
görenler Hz. Alî 'nin bu fiili ile istidlal ederler.
160- (1224)
Bize Said b. Mansûr, Ebû Bekir b. Ebî Şey be ve Ebû Küreyb rivayet ettiler.
(Dediler ki) : Bize, Ebû Muâviye, A'meş'den, o da İbrâhîm-i Teynî'den, o da
babasından, o da Ebû Zerr (Radiyallahii anh)'dan naklen rivayet etti. Ebû Zerr:
«Haceda müt'a yapmak
Muhainmed 'SallaUahii Aleyhi veSeltem)'in ashabına mahsûstu.» demiş.
161- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahmân b. Mehdi,
Süfyân'dan, c da Ayyâş-ı Âmirî'den [37], o
da İbrâhim-i ayınî'den, o da babasından, o da Ebû Zerr f Raâiyattahü anİı) dan
naklen rivayet etti. Ebû Zerr haceda mttt'ayı kastederek:
«O, bize bir
nıhsatdi.» demiş.
162- (...)
Bîm, ^Kuteybetü^bim Said rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr» Fndayl'dan, o da
Zübeyd'den, o da 1br«hîm-i Teyroî'den, « da babasından naklen -rivayet etti.
-Şöyle demişi
«Ebû Zerr (RadiyaHahü
anh) kadınlar mutası ile taaec Tniit'asraı kas-dederek :
— İki intifa vardır
ki, bunlar yalnız bize mahsûs «İmek iraere ^caizdir, dedi.»
163- (...)
Brae Kuteybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr, Beyândan, o da Abdurrabmân
b. Bbu7ş-Şa'sâ'dan naiden rivayet etti. (Demiş ki) İbrahim Nehaî ile İbrâhrm-i
Teymi'ye giftCTöic:
— Ben, bu sene ömre ile haceı bir arada yapmak
istiyon&nı; Sedraı. Banım üzerine İbrahim Nebaî:
— Lâkin babam böyle niyet «tmeıdi, dedi.
Kuteybp dedi ki: -Bize
Cerrr, Beyân'dan, o da tbrâbhn-i Teymi-den, o da babasından naklen rivayet etti
ki babası, Ebû -Eerr CRadhdllahü anh) Rabeze'deyken unun yanma uğramış da bu
mes'eteyi anlataış.
Ehû Zerr:
— Bu iş, yalnız bize mahsostu; «ize değil!
cevâbını vermiş.» Ulemânın beyânına göre bu rivayetlerin mânâsı, haccı bozarak
ömre yapmaktır.
Fakat bu'mes'ele
yalnız o seneye mahsûs olmak üzere Ashab-ı kiram 'a caizdi. As hâb-i kiranı,
Resâfüllsh (SaliaUahü Aleyhi veSellem) ile birlikte veda haccına gidiyorlardı.
O seneden sonra böyle bir şey caiz değildir.
Hz. Ebû Zerr 'in
muradı: Müt'ayı tamâmiyle iptal değil, hac-cın feshedildiğini anlatmaktır.
Bunun hikmeti evvelce de beyân olunduğu vecîhle câhiliyM devrinden kalma bir
âdeti yıkmaktır.
Câhiliyette Araplar,
hacc aylarında ömre yapmanın caiz olmadığına inanırlardı.
Hz. Ebû Zerr'in: «İki
müt'a vardır ki bunlar yalnız bize mahsûs olmak üzere caizdir.» sözünden
muradı: «Yalnız o zaman eâizdi, sonra haram kılındılar.» demektir.
164- (1225)
Size, Saîd h. Mansûr ile İbni mî -Ömer bep birden Fe-zârî'den rivayet ettiler.
Saîd (Dedi ki) : Biae Mervân h. Muâviye rivayet etti. (Dedi ki) : Bire
Süleymân-i Teymî, Gnaeym b. Kays'dan [38] naklen
baber verdi. Guneym şöyle demiş:
«Sa'dü'bnü Ebî
Vahkaııs (Radtyalİahü anh) 'a müt'ayı
sordum da:
— Biz, ona ysptık; dedi. Ve "Mekke'nin
evlerini kastederek :
— Bu, o gün Urnş'ta fcaİîr olarak bulunuyordu!
dedi.»
(...) Biae,
bu hadîsi Ebu Bekir b. Ebî Şeyhe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Tabya b.
«aîd, Süleymân-ı Teymî'den btı isnâdla rivayette bulundu.
O, rivayetinde «^âni
Muâviye .» demişiir.
(...) Sana
Amru'n-Nâkid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Anmed Ez-Zttbeytft rivayet
etti. (Dedi ki) : *Bfaee Süfyân rivayet.
Bana Mubammed b. Ebî
Halef de rivayet etti. (Dedi ki) : Brac Ravh b. Ubâde rivayet «tti. (Dedi ki) :
Bİze Şu'be rivayet eyledi. Bu râvîler hep birden SiöeyBiân-ı Teymî'den bu isnârfla
yukaıkilerin hadîsi gibi rivayette bultmmuşlardrr.
Süfyân'ın hadisinde:
«Haccda müt'a...» kaydı da vardır.
Mekke- 'nin evlerine
«Uruş» denilmesi: Dikili ağaçlardan yapıldığı ve iğlerinde gölgelenildiği
İçindir. Bu kelime *Urûş» Şeklinde de rivayet edilmiştir.
Mânâ itibariyle ikisi
de bir olmakla beraber «Uruş»un müfredi «Arış»; «Urûş»un müfredi ise «Arş»
gelir.
Hz. Sa'd'in «Bu, o gün
kâfirdi.» diye işaret ettiği zât: Muâviyetü'bnu Ebî
Süfyan (RadiyaUahilanh)'dır.
Ulemâ buradaki küfürü iki vecihle îzâh etmişlerdir.
Mâzirî ile diğer
bâzılarına göre küfürden inurâd: Sakin olmaktır.
Sa'leb, bunun köyde yaşamak, mânâsına geldiğim
söylemiştir.
Bu taktirde cümlenin
mânâsı: Hz. Muâviye o zaman Mekke'de yaşardı.» demek olur.
İkinci veçhe göre: Küfürden
murâd : Kelimenin zahirî mânâsı yâni Allah'a inanmamaktır.
Hz. Sa'd, bu cümle
ile: «Biz, Hacc-ı müt'a yaptık, hâlbuki Muâviye henüz müslüman olmamış
Mekke'de yaşayan bir kâfirdi.» demek istemiştir.
Kaadıİyâz ile diğer
hadîs ulemâsının ihtiyar ettikleri vecih budur. Nevevî : «Sahîh ve muhtar olan
da budur.» diyor.
Buradaki müt'adan
murâd: Hicretin 7. senesinde îfâ edilen ömre-i kazadır. Filhakika Hz. Muâviye o
zaman henüz müslüman olmamıştı. Onun aynı sene ömreden sonra müslümanlığı
kabul ettiği söylenirse de sahîh olan kavle göre bir sene sonra yâni hicretin
8. yılında müslüman ^olmuştur.
Muâviye (Radryallahü
anh) Resûlüllah (Saliallahit Aleyhi ve Sellem) in îfâ buyurduğu diğer ömrelerin
hiç birinde kâfir olarak bulunmadığı gibi Mekke'de değil, dâima Peygamber
(Salla^ahü Aleyhi ve Sellem) ile beraber bulunmuştur.
Kaadı 1yâz'in beyânına
göre ulemâdan bâzıları bu hadisdeki «Kâfir» sözünü «Allah'ın arş-ı âlâsına
inanmazdı.» mânâsına almışlarsa da bu söz, bir hatâ ve tashîften ibarettir.
Hadîs-i Şerif, haccda
müt'anın caiz olduğuna delildir.
165- (1226)
Bsze Züheyir b, Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail b. İbrahim rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Cüreyrî, Ebû'I-AIâ'dan, o da Mutarrifden naklen rivayet
etti. Mutarrif şöyle demiş: Bana, Inırâ-nu-bnü Husayn şunları söyledi:
«Sana, bugün öyle bir
hadîs rivayet edeceğim ki Allah, seni, onunla bundan sonra faydalandıracak.
Bilmiş ol ki Resûlüllatı (SallaUahü Aleyhi yeSelîem) yakınlarından bir taifeye
Zi'1-Hicce'nin bu günü zarfında ömre yapmayı mubah kılmış; bunu nesneden bir
âyet de inmemiştir. Kendisi de vefatına kadar bundan nehy etmem iştir. Ondan
sonra herkes istediği kadar kendi re'yi üe söz söyledi.
166- (...)
Bize, bu hadîsi İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Hatim hep birden Vekî'den
rivayet ettiler, (Dediler ki) : Bize Süfyân, Cüreyrî'den bu isnâdda rivayet
etti.
İbni Hatim, kendi
rivayetinde Hz. Ömer'i kastederek: «Bir adam, kendi re'yi ile dilediği kadar
söz söyledi.» dedi.
167- (...)
Bana Ubeydııllah b,. Muâz rivayet etti; (Dedi ki),: Bize babam rivayet etli.
(Dedi ki) : Bize Şu'be, Humeyd b. Hüâl'den, o da Mufurrifden naklen rivayet
eyledi. (Demiş ki) : Bana, îmrânu'bnü Husayn şunu söyledi:
«Sana, Öyle bir hadîs
rivayet edeceğim ki Allah'ın, onunla seni faydolandırması ümid oltmur.
Resûinllah (SatlaÜakü Aleyhi ve Sellem) haecla ömrenin arasım cem etmiştir.
Sonra vefatta» kadar bundan nehy buynr-mamış, bunu haram kdan bir Kurbân «yeli
^dabî inraeraiştir. (Bir zamanlar) bana selimi verenler olurdu. Nihayet ben
dağlan (mak suretiyle tedaviye kalkış) mca selâm kesildi. Sonra dağlanmayı
bıraktım, ge&m verme işi yine avdet etti.»
(...) Bire,
bu hadîsi Mufaammedo'bnin-M&seıına İle İfani Beşşâr rivtyct etiller. (Dediler
ki) : Bize Mabammed b. Cafer rivayet etti, (Dedi ki) : Biae ŞnTre, Hunaeya b.
HnâTden rivayet etti. Bcmiş ki: Ben, Mu-tarrîfi: *Bana, İmramrfbıra Bosayn
anialtı...» derken işittim.
Sâvi, fan badî^- Muâi
hadîsi tamuda rivayet etmiştir.
168- (...)
Boe Mahammedü'lmâl-IIIöfteiınâ ile İteli Beşşâr rivayet ettiler. tbni'HIIÖMfraâ
(Dedi ki) : Bize Mahammed b. Ca'fer, Şu*be'den, o da Kotade1», o da MntaıriTden
naklen riviyet eüi. (Demiş ki) : İm-rânu'laui Husayn vefatına annrerr »lan
na»talığnda bana haber RÖn-derdi de (Dedi ki) : «Sana bir takım hadîsler
«öyleyere|rim! UımAur ki benden -sonra Allah sem miat dan mösteüd 4afat! Şayet
yaşarsaan bunları benim namıma gizli tut. ÖJorsem dilediğin takdirde
(başkalarına) anlat!
Bana gerçekten selâm
veriMi. Bir de bîhzûş u\ ü, (Sidlalkûtü Aleyhi ye Selhm) b*cc öe onrreyi «em*
etmiştir. Stmra İra babta ne Kitâbaîlab indi, ne de NebtyyBttafa (SaUatiahü
Aleyhi ve Settem) netti buyurdu. (Yalnız) bir adanı bu bosûsia kendi re'yi İle
dilediğini söyledi.
169- (...)
m« fehâk b. İferâfaîîn rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsa b. Yûnus rivayet
etli. (Dedi ki) : fifre Said b. Ebî Arûbe, Katâde'den, o da Mütarrif b, AMiüak
bu Şilihîr den* o da İmrân b. Hasayn (Radiyüllahü anh)'thuı naklen rivayet
eyledi. Şöyle demiş:
«BUmiş ol ki,
RfesâJS!laa< (Saüalİahü Aleyhi veSellem) hacc Ue ömmyi cemetmiştir. Sama bu
bofeda ıra kitfib indi, ne cb RwûluWah (SalîaUahü AieyhiveSdtem) bandan mhî
buyurdu. (Yalna) bu busûxia bir adam Imn- m'yi te düecbğid
170- (...)
Bne MuhammedüT>nü'l-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bboa Abdüssamed
ri»âyet etti,. (Dedi ki) : Bize Hemmâm rivayet etti. (Dedi ki) : ffiae Ka*We
MtOarrifdenv o da İmrân b. Husayn (Radiyaliahü atth)'Aan naklen rivayet eyledi.
Şfiyle demiş:
«Siz Ruulvlkth
(Satkdlahü^AkyteveSeüem) H« birJiktk temettü' hk. Bu bâbAh Kuran nâcil oimacb.
(Yalnız) bir adam kendi m'yi ile digini söyi*di»
171- (...)
Bana bu hadîsi Haccâc b. Şah- de rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize UbeydulUh b.
Ahdilraecid rivayet etti. . (Dedi ki) : Bize İsmail b.
Müslim rivayet etti.
(Dedi ki) : Bana Muhammed b. Vâsi7, Mutarrif b. Abdülâh b. Şihhîr'den, o da
Imrân b. Husayn (Radiyaliahü anh)''dan
bu hadisi rivayet eyledi. (Yalnız bu rivayette):
«Nebiyyullah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) temettü' yaptı; onunla birlik-de biz de temettü'
yaptık.» demiş.
172- (...)
Bize Hâmid b. Ömer el-Bekrâvî ile Muhammed b. EM Bekr el-Mukaddemî rivayet
ettiler. (Dediler ki) : Bize Bişr b. Mufaddal rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Imrân b. Müslim, Ebû Recâ'dan naklen rivayet eyledi. (Demiş ki) : Imrân b. Husayn şunu söyledi:
«Kıta bulla hda kî m
üt'a (yanı hacc mutası) âyeti nazil oldu. Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) dahi onu bize emir buyurdu. Sonra hacc müt'asını nesheden bir âyet
inmediği gibi Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj de vefatına kadar ondan
nehî buyurmadı. (Yalnız) bir adam ondan sonra kendi reyi ile dilediğini
söyledi.»
173- (...)
Bana bu hadîsi Muhammed b. Hatim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b.
Sâîd, Imrân-ı Kasîr'den rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Recâ1 Imrân b.
Husaynîdan bu hadîsin mislini rivayet eyledi. Şu kadar var ki, O: «Biz bunu
Resûlüllah (Şallaltahü Aleyhi ve Selletn) ile birlikde yapmışızdır.» dedi; «Onu
bize emir buyurdu» demedi.
Bu hadîsi Buhâri ile
Nesaî «Kitabü't-Tefsîr»de tahrîc etmişlerdir.
Hadîsin metninde, biri
sahâbî olmak üzere üç İmrân'in bir araya gelmesi garîb tesadüflerdendir.
Hz. Imrân: «Peygamber
(Sallaiiaiüi Aleyhi ve Sellem) hacc ile öm-reyi cem'etti» sözünden «bu husûsda
emir verdi» mânâsını kasdetmiştir. «Bana selâm verenler olurdu.,.» cümlesinden
murâd: meleklerin selâmıdır. Hz. Imrân bâsûr illetine mübtelâ imiş. Onun
verdiği elem ve ıstıraba sabreder; melekler kendisine selâm verirlermiş.
Bilâhare bâsûru dağlamak sureti ile tedâvîye tevessül edince melekler selâmı
kesmişler. Tedaviden vaz geçince tekrar selâm vermeye başlamışlar. Bu husûsda
bizim söz söylemeye hakkımız yoktur. Cenabı Hak dilediği kulunu dilediği
şekilde imtihan ettiği gibi, kulun sabrına da dilediği şekilde mükâfat
verebilir. Hz. Irhiân'ı da dünyâda meleklerine selâm verdirmek sûretîle taltîf
buyurmuştur.
Hz. Imrân'ın gizli
tutulmasını istediği cihet meleklerin selâmıdır. Fitneye sebeb olur endîşesi
ile sağlığında bunu kimsenin duymamasını istemiştir.
«Bir adam»daıı muradı:
Ulemâdan bâzılarına göre Hz. Osman, diğer bâzılarına göre ömer. (Radiyalkdıü
anh)'dır. 'Çünkü bunların ikisi de temettu'a razı değildiler. Maksadlarının
bunu haram i'tikad etmek değil, halkı hacc ile ömreye teşvik olduğunu yukarıda
görmüştük.
«Mut'a âyeti»nden
murâd : Bakare süresindeki: «Mahsur kalmaktan
emin olduğunuz vakit, kim hacc zamanına kadar ömreden
istifâde etmek isterse kolayına gelen hedy kurbanını kesmesi îcâbeder.» âyet-i
kerîmesidir. Ömreden istifâde, hacc zamanına kadar ömre yapmak sûretîle
ibâdette bulunmakla olur. Bu da ya hacc-ı kıran veya hacc-ı temettu'da
mütesavverdir. Ve her iki takdirde de iki ibâdet ni'metini birden nasîb eden
Allah'a şükür için kurbân kesmek îcâbeder.
îmrân (Radtyallahü
anh)\n: «Sana bir takım hadîsler söyleyeceğim» sözünden en az üç hadîs
söyleyeceği anlaşılırsa da o bunlardan yalnız birini yânı hacc ile ömrenin
beraberce yapılabileceğini bildiren hadîsi rivayet etmiş: Ötekilerini
söylememiştir^ Meleklerin selâmı hacjîs değildir.
174- (1227) Bize
Abdülmelik b. Şuayb b. Leys rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, dedemden
rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ukayl b. Hâlid, İbni Şihâb'dan, o da Salim b.
AbdiIİâh'dan naklen rivayet etti ki, Abdullah b. Ömer şöyle demiş:
ResûlüHah (Sallaltahü
Aleyhi ve Seilem) Veda' haecuıda ömre ile hacca temettü1 yaptı ve hedy kurbanı
kestik Hedyi Zülhuleyfe'den beraberinde götürdü. İşe Umreden başlayarak
(evvelâ) ömreye, sonra da hacca tel-biye getirdi. Halk da Resûlüllah (SallaHahü
Aleyhi ve Sellem) ile biriikde ömre ile hacca temettü' yaptılar. Halkdan
banları hedy kurbanı almış; ve göndermiş; bâzdan da almamıştı. Resûlüllnh
(Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) Mekke'ye varınca halka (hitaben) :
«Sizden her kim hedy
kurbanı getirdi ise o kimse hocam edâ edinceye kadar kendisine haram olan hiç
bir şeyden hılle çıkamaz. Sizden kim hedy getirmedi ise hemen Beyti ve Safa He
Merve'yi tavaf etsin? ve saçını ktsalSarak ihramdan çıksın! Bilâhare» hacca
telbiye getirerek kurban kessin! Hedy kurbanı bulamayan^ hacc esnasında öç,
ailesi nezdin© döndüğü zaman da yedi gön oruç tutsun» buyurdu .
Resulüllah (SallaUahü\
Aleyhi ve Sellem) Mekke'ye vardığında tavaf yaptı; ve ilk işi rüknü istilam
oldu. Sonra yedi tavafın üçünde ramel ile, dördünü ise (âdi yürüyüşle) yürüdü.
Badehu Beyti tavafını bitirince Makaam-ı İbrahim (Aleyhisselâm) 'in yanında iki
rek'at namaz kıldı. Sonra selâm vererek namazdan çıktı ve Safâ'ya giderek Sofa
ile Merve arasmda yedi tavaf yaptı. Sonra kendisine haram olan hiç bir şeyden
hac-cıni bitirinceye kadar hılle çıkmadı. Bayram günü hedyini boğazladı; ve i
fânisini yaptı. Beyti iavâf etti. Ondan sonra, kendisine haram olan her şeyden
hılle çıktı. Halkdan hedy götürenler de ResölüUah (Sallallahii Aleyhi ve SeHem)'in
yaptığı gibi yaptılar.»
Bu hadisi Buhâri, Ebû
Davut ve Nesâî hacc bahsinde tahric etmişlerdir el Muhellebin beyanına göre
Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem)'m temettuundan murâd onu emir
buyurmasıdır. Ömre-den başlaması dahî aynî mânâyadır. Yani ashabına evvelâ ömre
yapmalarını sonra hacca niyetletmelerini emir buyurmuştur. El Mühel1e b bu
te'vü'in lâbud olduğunu söylemiştir. Bâzıları mezkûr te'vili pek uzak
görmüşlerdir. Kaadı îyâz temettü kelimesinin lügat mânâsına hamledildiğini
söylemişdir. Bu takdirde temettuğ netice itibarı ile kıran olur yani Peygamber
(Sallallahii Aleyhi ve Sellem) evvelâ hacc-ı ifrada niyet etmiş, sonra ömre
için ihrama girerek hacc-ı kıran yapmıştır. Kıran ile temettuğ lügat itibarı
ile aynı mânâya gelirler. Fakat Ayni bu te'villeri beğenmemiş, en güzel te'vili
Nevevi'nin yaptığını söylemişdir. Onun te'viline göre Resûlüllab (Saİlallahü
Aleyhi ve Sellem) m temettuunun mânâsı evvelâ hacc-ı ifrada niyet edip, sonra
Ömre için ihrama girmesinden ibarettir.
İhlalden murâd ihrama
girerken telbiye getirmektir. Bunu evvelâ ömre, sonra da hacc için ayrı ayrı
ihrama girdi mânâsına almamalıdır. Zira sair rivayetlere muhalif düşer.
«Halk da Peygamber
(Salla^îahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte temettü' yaptılar.^ cümlesi bu te'vîli
te'yîd eder. Çünkü Ashâb-ı kiram evvelâ hacc-ı ifrada niyet etmişlerdi. Sonra
bu haccı, Ömreye tebdil ettiler. Ve bu suretle temettü' yapmış oldular.
Gerçi Beyhakî, bu
hadîsi «Sünen-i Kübrâ»smda tahric etmiş, sonra : «Bize Âişe ile îbni Ömer
(Radiyallahü anh) 'dan buna muânc bir hadîs rivayet olundu. O hadîsde hacc-ı
ifrâd yapıldığı bildiriliyor. Bu da "tesûlüllah {Sallallahii Aleyhi ve
Sellem)'in temettü' yapmadığını gösterir.» demişse de bu söz Küfe fukahâsının
kavlini reddedemez. Çünkü onlara göre temettü' yapan bir kimse kurban götürürse
haccını bitirmedikçe ihramdan çıkamaz.
Sadedinde bulunduğumuz
hadîs dahî Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'in hacc-ı ifrâd yapmadığını
göstermektedir. Çünkü kurban götürmek, hacc-ı ifrâd yapanın İhramdan çıkmasına
mâni değildir.
Binâenaleyh
hadîs, Beyhakî 'nin aleyhine hüccettir.
Nevevî diyor ki:
«Bizce Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi w Sellem) 'in kıran temettu'undan başka
suretle haccetmiş olması doğru değildir. Zîrâ Peygamber (SallaNahü Aleyhi ve
Selleml'm umresinden, hille çıkmayıp; kurbanı sebebiyle ihramda kaldığı
hususunda ulemâ arasında hilaf yoktur.
Hacc-ı kıran yapanın
hükmü de budur.»
Ebû'l-Hasen El-îşbîlî
«Muvatta*» şerhinde şunları söyleniniştir :
«Bence Resûlülîah
(Sailallahü Aleyhi ve Seliemj'in temettu'u, Temettu'-u kırandan başka bir şey
olamaz. Çünkü ömresinden, hılle çıkmadığında hilaf yoktur.
Hattâ ashabına hille
çıkmalarım ve hacclarmı, Ömreye tebdil etmelerini emir buyurmuştur.
Haccı feshedip ömre
yapmak ashâb-ı ResûİüIlah'a mahsûstur. Sahâbe ile diğer ulemânın ekserisine
göre bugün bu caiz değildir. Çünkü Teâlâ Hazretleri hacca niyet edenlerin, onu
tamamlamalarını emir buyurmuştur. Sahâbe'den İbni Abbâs 'dan başka buna cevaz
veren bilmiyorum.»
İmam Ahmed ile Dâvûd-u
Zahirî bu bâbda İşbî1î'ye tabî olmuşlardır.
Resûlülîah (SallaUahu
Aleyhi ve Sellemi 'in üç gün oruçtan muradı Zi'1-Hicce'nin 7., 8. ve 9.
günleridir. Bu orucu tutanlar memleketlerine döndükleri vakit yedi gün oruç
daha tutarak on günü tamamlayacaklardır.
İmam Şafiî, hadîsin
zahirî ile amel ederek, orucun hakikaten memlekete döndükten sonra
tutulacağına kaail olmuştur. Hane-fiî1er'e göre dönmekten murâd : Hacc
fiillerini bitirmektir. Zîrâ onları bitirmek memlekete dönmeye sebeptir.
Cümlede müsebbibi
zikir, sebebi irâde kabilinden mecaz vardır. Binâenaleyh yedi gün orucu Mekke'de
tutmak dahî caizdir. İmam Şâfiî'ye göre Mekke'de ikaamete niyet etmedikçe, bu
caiz değildir. Üç gün orucu bayram gününe kadar tutmayanların mutlaka kurban
kesmeleri îcâb eder, zîrâ bayramdan sonra bu orucu tutamazlar.
İmam Şafiî 'ye göre
bayrama kadar üç gün orucu tutamayanlar onu teşrîk günlerinden sonra tutarlar.
İmam Mâlik teşrîk günlerinde tutulabileceğine kaail olmuştur.
Bu hususta başka
kaviller de vardır.
Rüknü istilâmdan
murâd: Hacer-i Esved'ı öpmek veya ona^ dokunarak, dokunduğu şeyi öpmektir.
175- (1228)
Bana, bu hadîsi Abdülmekik b. Şuayb da rivayet etii. (Dedi ki) : Bana babam,
dedemden rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ukayl, İfcni Şihâb'dan, o da
Urvetü'bnü Züfceyir'den naklen rivayet etti. Urve'ye de Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in zevcesi Âişe, Resûfüllah (Saîlaİtahü Aleyhi ve Seilem)
'den naklen, onun hacc üe ömreye temettü yaptığını, onunla birlikte halkm da
temettü' yaptıklarını bana Salim b. Ab-dillâh'ın, Abdullah (Radiyallahü anh)
'dan, onun da Resûlüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen haber
verdiği şekilde ihbarda bulunmuş.
Bu hadîsi Buhâri «Hacc» bahsinde tahrîc etmiştir. - «Bana,
Salim b. Abdi İlâh'in... haber verdiği şekilde ihbarda
bulunmuş.» sözü İbni Şihâb 'indir.
Bu rivayette Urve'nin
Hz. Âişe'den nakli fahiş bir hatâ sayıl-'mıştır. Hatânın, hadîsi yazan nâsıh
tarafından yapıldığı anlaşılıyor.
Ebû Nuaym dahî
«El-Müstahrec»inde bu şekilde rivayet etmiştir.
176- (1229)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Nâfi'den dinlediğim, onun
da Abdullah b". Ömer'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum: Peygamber
(Sallatyahü Aleyhi ve Seilem) 'in zevcesi Haf-sa' (Radİyallahü anha) :
«Yâ Resûlalîah! Bu
insanlara ne oluyor ki, sen ömrenden hille çıkmadığın hâlde ihramdan
çıktılar?» demiş. Resûlüllah (Sallaltahii Aleyhi ve Sellem):
«Ben, başımı
keçelerim, kurbanıma nişan da taktım. Binâenaleyh kurban kesmeden hiüe
çıkamam.» buyurmuşlar.
(...) Biıe,
bu hadîsi İbni Nümeyp- de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ilâlid b. Mahled,
Mâlik'den, o da Nâfİ'den, da İhM Ömer'den, o da Hafsa (RadiyallahUanh)'âaii naklen rivayet eti.
Şöyle demiş:
«Yâ Resûlallah! Sen,
neden hille çatmıyorsun? dedim.» ve yukarki hadîs gibi rivayette bulunmuş.
177- (...)
Bize Muhammedü'bnu'I-Müseiinâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîdt
Ubeydullah'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Nâ-ti', İbni Ömer'den, o da
Hafsa (Radiyallahiı anh)'dan naklen ha her verdi. J?oyle demiş:
«Peygamber
fSalkıllafıii Aleyhi ve SeUem)'e :
— Bu insanlara ne oluyor ki, sen ömreden hille
çıkmadığın hâlde İhram den çıktılar?
dedim. RjsûlÜllah ıSaUallahü Aleyhi veSeiîem) :
— Çünkü ben kurbanımı
nişanladım, başımı da keçeledim. Binâenaleyh hacedan hille çıkıncaya kuuar
ihramdan çıkamam, buyurdular.»
178- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâmo rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet
etti ki, Hafsa (RadiyaUahiianha):
«Yâ Resûlallah!..»
demiş.
Râvî, hadîsi, Mâlik
hadîsinde olduğu gibi: «Kurban kesmedikçe ihramdan çıkamam.* şeklinde rivayet
etmiştir.
179- (...)
Bize; İbni Ehî Ömer rivayet etti. (Dodî ki) : Bize Hisâm b. Süleyman Ei-Mahzûrn
[39] ile
Abdiilme?îd, İbni Cüreyc'den, o da Nâ-fi'ftcü o da İbni Ömer'den naîden rivayet
ettMer. İbni Ömer şöyle demiş: Bana, Hatan (Radiyuliahü anh) rivayet etti ki:
Peygamber (baltaVahii Aleyhi veSelkm) , Veda hacet yılında zevcelerine ihramdan
çıkmalarını emir buyurmuş.
Hafsa de :1i ki : «Ben :
— Senin iîuâmıîan çıkmana mâni itedir? diye
sordum; Resûlüllah {Sdllaüahü AUyhi
ve Sillem) :
— Çünkü ben başımı
keçelodinı, kurbanımı da nişanladım. Binâenaleyh kurbarvmı kesmedikçe ihramdan
çıkamam, buyurdular.»
Bu hadisi Buhâri
«Hacc» bahsinin birkaç yerinde «KHâbü'l-Libâs» ve «Kitâbiİ'l-Meğazî»de; Ebû Dâvûd,
Nesâi ve İbni Mâce «Hacc» bahsinde
muhtelif râviJerden tahrîc otmişlerdir.
Ebû Ömer İbni
Abdilberr diyor ki: «Ulemâdan bâzıları Nâfi'den rivayet edilen bu hadîsde
Mâlik'den başka hiç bir kimsenin ömreden bahsetmediğini söylemişlerdir. Fakat
bu sözü Nâfi'den bîr cemaat rivayet etmiştir. Ubeydu11ah b. Ömer ile Eyyûb b.
Ebi Temime de bunlar meyârunriadır. Bu iki zâtla îmam
Mâlik. Nâfı’n râvilpri olnn hafızlardır.
Bu bâbda birbirini
muarız olarak rivayet edilen est-rlerle hiç bir âlimin amel etmesine imkân
olmadığı, bunlardan birim tercîhder: başka da çâre bulunmadığı .için her âıim
kendince sahih olan rivayeti, içtihadı derecesinde tercih etmiştir.
Sofâ. kısi. Uz.Hadis
.)an (Bu insanlara ne oluyor ki, sen ömrend".;:;. hilîe çıkmadığın hfürie
onlar ihramdan çıktılar?) sözü iıak-kmda . ihtimâl, bundan haccı kaydetmiştir.
Çünkü ömre ile haccın mânâları birbirine yakındır..- demiş, bi: takımları
P'eygamber(SailaHahü Aleyhi veSeltem) 'in Şerif de haccı f esnedi iv k ömre yapmayı
emredince Hz. Hafsa'mn hacc tamamıyla feshciıİdiği zannettiğini, bâzıları da
Resûlüllah ıSallailahü Aleyhi ve Sellem) "n-. «mreye niyetlendiği
kanaatinde olduğunu söylemelerdir.
Kuıtubi’ye göre gerek
Hz. Hafsa gerekse İbni Abbâs
(Radiyaîlahü anh) (ömreye ihram) tâbirinden hacc-i kıranı kasdet-mişlerdir.»
«Başı keçelemek»
tâbirinden nıurâd : Saçları dağılmamak ve bitlenmemek için başa yapışkan bir
madde sürmektir.
Kurbanı nişanlamak :
hayvanın boynuna bir şey asmakla olur.
1- Hedy
kurbanı götüren hacılar, hacc ibâdetleri
bitmedikçe ihramdan çıkamazlar.
2- İmam A'zam ile İmamAhmed
b. Hambe1'e göre kurban kesmedikçe ihramdan çaplamaz.
3- Başı
yapışkan bir maddeyle taramak ve kurbanın boynuna nişan takmak müstehab'dır.
4- Hadîs-i
Şerîf, Eesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) 'in hacc-ı kirân yaptığına
delildir.
180- (1230)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) Mâlike Nâfi'den dinlediğim şu
hadîsi okudum: Abdullah b. Ömer (Radiyaîlahü anhüma) fitne (senesin) de Ömreye
niyet ederek yola çıkmış. Ve (içinden) şöyle demiş : «Eğer beyti tavâfdan
menediürsem, ben de Resûlül-Iah (Saltallahü Aleyhi ve Sellem) ile beraber
olduğumuz zaman yaptığımız gibi yaparım.»
Böylece yola çıkmış ve
ömreye telbiye getirerek yürümüş. Beydâ düzüne çıktığı vakit arkadaşlarına
bakmış da «Bunların ikisinin hükmü ile bîrdir. Sizi şahit kılarım ki ben hacca,
ömre ile birlikte niyet çitim,>•
demiş.
Ve yoluna revân olmuş.
Beyt-i şerife varınca onu yedi defa
tavaf etmiş, Safa ile Merve arasında daM yedi defa sa'y yapmış, yediden fazlaya uzanmamış. Bunun,
kendisine kâfi geleceğine kaanî olmuş ve
kur-
sevketmiş.
181- (...)
Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya yâni
El-Kattân, Ubeydullah'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Nâfi' rivayet etti
ki, Abdullah b. Abdillâh ile Salim b. Abdillâh, Haccâc tbni Zübeyir île harbe
geldiği vakit Abdullah (İbni Ömer) ile konuşmuşlar. Kendisine :
— Bu sene haccetmemen, sana zarar vermez. Çünkü
halk arasında Çarpışma olup da seninle beyt-i şerif arasına girileceğinden korkarız!
demişler. Abdullah :
— «Eğer benimle beyt-i şerîf araşma girilirse
ben de beraberinde olduğum hâlde Kureyş kâfirleri Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi
ve Sellem) ile beyt-i şerifin arasına girdikleri vakit, o ne yaptıysa ben dahî
onu yaparım. Sizi şahit kılarım ki ben ömreye niyet etmişimdir.» demiş ve
yoluna devam etmiş. Zü'1-Huleyfe'ye varınca Ömre için telbiye getirmiş. Sonra
şunu söylemiş:
«Bana yol verilirse
ömremi ifâ ederim. Mâni olunursa beraberimde bulunduğum zaman ResûlüUaU
(Salfoİlahii Aleyhi ve Seîlem)ne yaptıysa ben de onu yapanın.»
Sonra şu âyet-i
kerime'yi okumuş:
(Muhakkak i'i sizin
için ResûlüİlcJı'da güzel bir örnek vardır. [40]
Sonra yolun» devam etmiş. Beydâ düzüne
varınca : «Bunların ikisinin hükmü de birdir. Ömreme mâni olunursa, baççıma da
manî olunur. Sizi şahit kılarım ki ben, bir haccla bîr Ömreye niyet ettim»
demiş,
Ve; yine yoluna devam
etmiş Kudeyd denilen yerde bir kurban Katın almış, sonra haccia Ömre İçin
beyt-i şerîfde ve Safa ile Merve arasında biı- defa tavaf yapmış.
Bilâhara hîllc
çıkmamış, taa her iki ibâdeti haccla' tamamladıktan sonra bayram günü ihramdan
çıkmış.
(...) Bize,
bu hadîsi İbni Nümeyir de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti,
(Dedi ki) : Bize Ubeydullah, Nâfi'der rivayet etti. NâfT: «İbni Ömer, Haccâc
ibni Zübeyr'in ürerine hÜcuın ettiği zaman haccetmek istedi.» diyerek, hadîsi
yi; kar ki kıssada olduğu gibi hikâye etmiş., sonunda da : şunu söylemiş:
«İbni Ömer: Haccla
Ömreyi beraber yapana bir tavaf kâfidir, hille çıkmaz, sonunda her ikisi için
birlikte ihramdan çıkar; derdi.»
182- (...)
Bize Muhammed b. Rıtnıh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ley s haber verdi. H.
Bize Kuteybc de
rivayet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Leys. Nâfrden rivayet ett5 ki
tbni Ömer, Haccâc'ın İbni Zübeyir üzerine h£cûm ettiği sene haccetmek istemiş.
Kendisine:
— «Halk arasında çarpışma var.
Seni menetmelerinden korkarız.»
demişler. İbni Ömer :
«Muhakkak ki sizin
için Resûfüİlah'da güzel bir örnek vardır.» âyetini okuyarak:
— «Ben de Kesûlüllah (Sallallahü Aieyhi ve
Sellemj'in yaptığı gibi yaparım. Sizi şâhİt kılarım ki, ben ömreye
niyet ettim.» demiş.
Sonra yola çıkmış.
Beydâ sırtına vardığında :
«Hacri;ı öınrcnm
hükümleri birdir. Şahit olun — İbni Rumh: Şahit kılarım! dedi.— ki ben ömremle
birlikte hacca niyet ettim.» demiş.
Ve Kudeyd'den satın
aldığı bir kurbanlığı Harem-i Şerife göndermiş. Sonra her iki ibâdet içi»
telbiye getirerek yola revân olmuş. Mekke'ye varınca Beyt-i şerifi ve Safa ile
Merve'yi tavaf etmiş. Bundan fazla bîr şey yapmamış. Kurban kesmemiş, traş
olmamış, saçını kısaltmamış, kendisine haram olan hiç bir şeyden hilîs
çıkmamış. Nihayet bayram günü gelince kurbanını kesmiş ve traş olmuş. Böylece
yaptığı ilk tavaf ile hem haccınm hem de umresinin tavafını ifâ ettiğine kaanî
olmuş,
İbni Ömer: «Resulü
İlah (Sallallahü Aleyhi veSetlem) böyle yaptı.» demiş.
183- (...)
Bize Ebû'r-Rabi' Ez-Zehrânî ile Ebû Kâmil rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Hammâd rivayet etti. H.
Bize Züheyf b. Harb da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana İsmail rivayet etti. Hammâd ile İsmail hep
birden Eyyûb'dan, o da Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen bu kıssayı rivayet
etmişlerdir. (îbni Ömer) Peygamber (Sailaliahü Aleyhi ve Sellemyi yalnız
hadîsin başında kendisine (Seni Beyt-i şerîf den menederler.) denildiği zaman zikretmiş :
— O hâlde, ben de
Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Seîiemyin yaptığı gibi yaparım, demiş,
hadîsin sonunda Leys'in zikrettiği gibi Resûlüllah (tSallallahü Aleyhi ve
Sellem) işte böyle yaptı, dememiştir.
Bu hadîsi Buhâri
«Hacc» bahsinin müteaddiı yerlerinde tah-rîc etmiştir.
Rivayetlerin
mecmuundan anlaşılıyor ki vak'a, Haccâc-ı Zâlim'in Mekke üzerine yürüyerek
Abdullah b. Zübeyir ile harp ettiği senede geçmiştir.
Haccâc.ı Zâlim:
Irâkeyn vâlisiydi.
Bu harbin sebebi: Hz,
Abdullah b. Zübeyir'in Abdülraelik b. Mervân'a bey'at etmemesidir. Abdülme1ik
halife olmuş; Hz. Abdullah 'ı kendisine taey'ata davet etmişti. Abdullah
(Radiyaîlahü anh) bunu kabul etmeyinde Ab-dülmelik, Haccâc'ı ordusuyla Mekke'ye
gönderdi. Bu vak'a, târihte meşhurdur. Ve hicretin 72. yılında vukûbulmuştur.
Abdullah b. Ömer
(Radiyaîîahü anh) tam bu sırada haccetmek istemiş; oğullan Abdullah ile Salim,
bu işi tehlikeli görerek kendisini o sene hacedan vazgeçirmeye çalışmışlardır.
İbni Ömer (Radiyaîlahü anh) ise Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in
Hudeybiye vak'asmdaki hâlini nazar-ı itibâra alarak niyetinden dönmemiştir.
Hudeybiye vafc'ası Hicretin 6. senesinde olmuştur. Müşrikler, Resûltollah
(SalUiUahü Aleyhi ye Sellem)''in hacema manî olmuş, o da ihramdan çıkarak
kurban kesmiş ve tra$ olmuştu.
Bu da Ömreye niyet
eden bir kimsenin muhasara zamanında hacc-ı ifrâd yapanlar gibi ihramdan
çıkabileceğini gösterir.
Hz. îbni Ömer'in
niyetle iktifa etraiyerek şahit davet etmesi, kendisine uymak isteyenlere keyfiyeti
bildirmek içindir.
Beydâ: Mekke
ile Medine arasında Zü'1-Huleyfe'ye yakın bir yerdir. Esasen bir çölden
ibarettir.
Kudeyd dahî:
Mekke ile Medine
arasında bir yerdir.
Bu isim aslen orada
bulunan bir suya verilmiş olup. sonradan bu mevkiye teşmil edilmiştir.
Hadîs-i şerîf, hacc-ı
kıran için bir tavafla bir sa'y kâfidir diyenlerin deliüerindendir.
İmam Şafiî 'nin mezhebi de budur.
Hanefiîler'e göre
hacc-ı kıran için mutlaka iki tavaf ve iki sa'y lâzımdır. Delilleri Hz. A1î hadîsidir.
Mezkûr hadîse göre A1i (Radiyallahü anh) hacc ile örmeyi beraber yaparak, her
ikisi için ayrı ayrı tavaf ve ayrı ayrı sa'y yapmış; sonra: «Ben, Resûlüllah
(Sallatlahü Aleyhi ve Selîem)'i böyle yaparken gördüm.» demiştir.
Bu hususta ulemânın
sözleri çok ve uzundur.
1- Düşmanın
muhasarasına mâruz kalan bir kimse ihramdan çıkabilir. Bu husûsda hacca yahut
ömreye niyet etmiş olması hüküm itibariyle birdir. Kurbanım keser, traş olur
yahut saçını kısaltır.
2- Ömre
üzerine hacc idhâl edilebilir. Ancak
cumhûr-u ulemâya göre ömrenin
tavafına başlamadan niyet değiştirmesi şarttır. Hanefiîler'e göre ömre için tavafın dört
turunu yapmadan Önce hacca niye.t sahihtir.
'
Mâlikîler'e göre ise :
Hacca niyet, ömrenin tavafı tamâm olduktan sonra yapılır.
3- Hacc-ı
kıran yapan kimse hedy kurbanı keser.
İbni Hazm'e göre kıran yapana
hedy lâzım değildir.
4-
Âkibetinden korkulan yola ibâdet
niyetiyle çıkilabilir. Yalnız neticede selâmet ümîdi bulunmalıdır.
184- (1231)
Bize Yahya b. Eyyûb ile Abdullah b. Avn El-Hilâlî rivayet ettiler. (Dediler
ki) : Bize Abbâd b. Abbâd EI-MüheUebî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah
b. Ömer, Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etti. — Yahya'nın
rivayetinde — İbni Ömer: «Biz Resûlüllah (SalUiiıahü A iv m ti ve Sellem} ile
yalnız hacca niyet ettik» İbni Avıı rivayetinde : «Resûlüllah iSaHut'.chıi
Ale\hi w SeUcm) yalnız hacca niyet etti.» demiştir.
185- (1232)
Bize Süreye b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyn rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Humeyd, Bekir'den, o da Enes (RadiyaUahü anh) 'dan naklen rivayet
eyledi. Enes (Radiyaüahü anh\ şöyle demiş:
«Ben, Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Selle m) 'i hacc ile umrenin her ikisi için telbiye
getirirken işittim."
Bekir demiş ki: «Ben,
bunu İbni Ömer'e anlattım da :
— Resûlüllah (SallaHahü Ateyhi ve Sellem)
yalnız hacc için telbiye getirdi, dedi. Müteakiben Enes'e rasti;; firak, İbni
Ömer'in sözünü ona anlattım, Enes:
— Siz, bizi gâlibâ çocuk sayıyorsunuz?
Ben, Resûlüllah (Sallalltüıü Aleyhi ve Sellem) 'i:
(Ömre ve hacc için
Lebbeyk!) buyururken işittim; dedi.»
186- (...)
Baıvı Ümeyyetu'bnu Bistâm EI-Ayşî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd yâni
İbni Zürey' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Habİb h. Şchîd, Bekir b.
Abdillâh'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bize, E*ı«s (RadiyaUahü anh) rivayet
etti ki, kendisi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Se-ilem) 'i bunların yâni hacc ile ömreninaralarını cem' ederken
görmüş.
Bekir demiş ki: «Sonra
bu mes'eleyi İbni Ömer'e sordum, İbni Ömer:
— Biz, hacca
telbiye getirdik; cevâbını verdi.
Dönerek İbni Ömer'in
söylediğini Enes'e haber verdim, Enes:
— Gâlîbâ biz, çocuk olduk! dedi.»
Bu hadîsi Buhâri
«Hacc» ve «Meğazî» bahislerinde tahrîc etmiştir.
Kaadı İyâz diyor ki :
«Hz. İbni Ömer'in bu rivayeti yukarda Âişe, Câbir ve İbni Abbâs hadîslerine
muvafık ulup, başka rivayetlerden hâsıl olan işkâli beyân etmektedir.
İbni Ömer (Radiyallahü
atıht'm buna muhalif olan rivayeti te'-vil edilmiştir.»
Hz. Enes ise
Ee.sûlüHah (Satlaîiahİi Aleyhi ve Selleın/m hacc İle öm-reye birlikte telbiye
getirdiğini bildirmiş, kendisine Hz. İbni ömer'in söyledikleri nakledilince ;
«Siz, bizi gâlibâ çocuk sayıyorsunuz!» diyerek, ResûlüMah (Salialiahii Aleyhi
veSellem) 'den bu şekilde işittiğini bir daha te'kid eylemiştir.
Resû\ü\\ah(SallaHahii
Aleyhi ve Sellem)'in o haccda kıran yaptığını ve hacc-ı kıranın efdal olduğunu
söyleyenler Enes (RadiyaUahu Ltıh) hadî-siyle istidlal etmişlerdir.
Yukarda da gördüğümüz
vecihle sahih ve muhtar olan kavle göre mezkûr haccında. Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem), ihrama girerken evvelâ hacc-ı ifrâda niyet etmiş, sonra
ömreyi ona ilâve ederek kıran yapmıştır.
Binâenaleyh İbni Ömer
Hazretlerinin bu hadîsi Resûlüilah hacc-ı kıranın efdal olduğunu söyleyenler
Enes (RadiyaUahii anh) hadî-(Sallaİlaİıii Aleyhi ve Sel'em) 'in ilk ihrama
girdiği zamana. Enes hadîsi ise sonuna yahut ihram esnasına hamledilmiştir
Her hâlde Enes
(Radiyallahüanh>, Peygamber (SallaHahii Aleyhi ve 'in hacc-ı ifrâda niyet
ettiğini işitmemiş olacaktır.
Nevevî : «Hz. Enes
rivayetinin ekseri rivayetlere uyması için bu te'vîl mutlaka lâzımdır.» diyor.
187- (1233)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-ser, İsmail b. Ebî
Hâlid'den, o da Vebera'dan [41]
naklen haber verdi. Vebera şöyle demiş :
«İbni Ömer'in yanında
oturuyordum. Derken bir adam gelerek:
— Ben, vakfe yerine gelmeden beyti tavaf etsem
olur mu? diye sordu. İbni Ömer:
— (Evet olur; cevâbını verdi. Adam: Ama İbni
Abbâs: Vakfe yerine gelmeden beyti tavaf etme!
derdi) mukâabelesinde
bulundu. Bunun üzerine İbni Ömer
şunları söyledi:
— Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
haccetti de vakfe yerine gitmeden önce beyti tavaf eyledi. Binâenaleyh eğer
samimi isen Resûlüllah (Sallallahü A le'yhi ve Sellem) 'in sözüyle amel etmen
mi, yoksa İbni Abbâs'ın kavlini alman mı daha doğrudur?»
188- (...)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Cerîr, Beyân'dan, o da Vebera'dan naklen rivayet etti.
Şb'yle demîş : «Bir adam, İbni Ömer
(Radiyallahû anhütna) 'ya :
— Ben, hacc için ihrama girdiğim hâlde beyti
tavaf edebilir miyim? diye sordu. İbni Ömer:
— Sana manî olan -nedir? dedi. Adam:
— Ben, filânın bunu mekruh addettiğini gördüm.
Ama sen, bize ondan daha makbulsün. Çünkü onu dünyânın fitneye giriftar
ettiğini gördük; dedi. Bunun üzerine İbni Ömer (Radiyallahû anh):
— Dünyâ hangimizi — yahut hanginizi — fitneye
giriftar etmemiştir; dedi. Sonra şunu söyledi:
— Biz, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
'in hacc için ihrama girip de, beyti tavaf ettiğini ve Safa ile Merve arasında
sa'y yaptığım gördük. Binâenaleyh eğer samîmi isen Allah'ın sünnetiyle, Resulü
(Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in sünnetine
tabî olman, filânın
sünnetinden daha iyidir.»
189- (1234)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Siif-yân b. Uyeyne, Amr b.
Dinar'dan rivayet etti. Amr şöyle demiş : İbni Ömer'e, b'mreye niyet ederek
gelip de beyti tavaf eden, fakat Safa ile Merve arasında sa'y yapmayan bir
adamın karısına yakınlık edip edemi yeceğini sorduk. İbni Ömer şöyle dedi:
«Besûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (hacca) geldi de, beyti yedi defa tavaf etti,
Makaam-i İbrahim'in arkasında iki rek'at namaz kıldı, Sa£â ile Merve arasında
da yedi defa sa'yde bulundu. Muhakkak ki, sizin için Resûlüllah'da güzel bir
örnek vardır.»
(...) Bize
Yahya b. Yahya ile Ebû'r-Rabî'Ez-Zehrânî, Hammâd b. Zeyd'den rivayet ettiler.
H.
Bize Abd b. Humeyd de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bekir haber verdi. (Dedi ki) : Bize
İbni Cüreyc haber verdi. (Hammâd ile İbni Cüreyc) hep birden Amr b. Dinar'dan,
o da İbni Ömer (Radiyaltahiİ anhüma)'dan, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'den naklen İbni Uyeyne hadisi gibi rivayette bulunmuşlardır.
Bu hadîsin Amr .b.
Dînâr rivayetini Buh âri «Namaz» ve «Hacc» bahislerinde; Nesâî ile İbni Mâce
«Haco bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Vakfe yerinden murâd:
Arafat'tır.
îbni Ömer hadîsi
tavâf-ı kudûmu isbât etmektedir. Bu tavaf, Arafat'ta vakfe yapmadan îfâ
edilebilir.
İbni Abbâs
(Radiyallahü anh) 'dan mâada bütün ulemânın kavilleri budur.
Tavâf-i Kudüm:
Mekke'ye varır varmaz yapılan tavaftır. Uzaktan gelenler İçin, bunu yapmak
sünnettir.
Şâfii1er'den bâzıları
vâcib olduğunu, yapılmadığı taktirde kurban kesmek îcâb ettiğini söylemişlerde
de Şâfit1er'in meşhur kavline göre de sünnettir.
Tavâf-i Kudüm: Mekke'de
yaşıyanîara sünnet değildir. Buna Tavâf-i
Tahiyye dahî derler,
Hz. 1bni Ömer'in : «Eğer
samîmi isen» sözünden muradı: Müslümanlığındare Resûlüllah (Saîlaîlalüi Aleyhi
veSellem)'e tâbi oluşunda samimi isen, onun yolunu bırakıp da tbnİ Abbâs ve
başkalarının sözüyle amel etme! demektir.
Dünyâ fitnesinden
murâd ; İbni Abbâs (Radiyaüahü anh) 'in Basra valiliğidir. Vâlîlikde bulunmak
dinen tehlikelidir; fitneye sebep olabilir.
İbni Ömer
(RaıtiyaUahii anh) ise hiç bir valilikle bulunmamıştı. Bununla beraber :
«Dünyâ hangimizi
fitneye giriftar etmemiştir?» demesi, tevâzu'unun. insaf ve takvasının
ifadesidir.
Hadîsin bâzı
nüshalarında Hz. İbni Ömer 'in sözü «Hangimizi» şeklinde tesbit edilmiştir.
Her iki rivayet de doğrudur.
1- ömrede
sa'y, vâcibdir. Bütün ulemânın mezhebi budur. Yalnız Hz. İbni Abbâs 'in, tavâfdan
sonra sa'y yapmadan ihramdan çıkmayı tecviz ettiği rivayet olunursa da, bu
rivayet zayıf ve sünnete muhaliftir.
2- Tavaf
için mutlaka Kabe 'nin etrafında yedi
defa dolaşmak lâzımdır.
3- Tavaftan
sonra Makaam-ı İbrahim'in arkasında iki rek'at namaz
kılmak meşrudur.
Bu namaz, ulemâdan
bâzılarına göre sünnet; bâzılarına göre vâcibdir. Tavafa tâbi olduğunu
söyleyenler de vardır.
Bu taktirde, yapılan
tavaf sünnet ise namaz da sünnet; vâcib ise tavaf namazı da vâcibdir.
190- (1235)
Bana Hârûn b. Saîd El-Eylî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb rivayet
etti. (Dedi ki) : Bana Amr yâni tbni Haris, Muhanımed b. Abdirrahmân'dan naklen
haber verdi ki Iraklı bir adam ona şöyle demiş:
«Benim için Ürvetü'bnü
Zübeyir'e sor (bakalım) : Bir adam hacc için telbiye getirir de beyti
tavaf ederse ihramdan çıkar mı, çıkmaz mı? Şayet: Çıkamaz! derse, sen de ona:
— Ama bir adam bunun caiz olduğunu söylüyor!
de.»
Muhammed demiş ki:
«Bunun üzerine ben, mes'eleyi Urve'ye sordum; Urve:
— Hacc için telbiye getiren, ancak hacc (x bitirmek) ile ihramdan çıkar; cevâbını
verdi. Ben:
— Ama bir adam bunun caiz olduğunu söylüyormuş
(!) dedim. Urve:
— Ne çirkin söylemiş!
dedi.
Müteakiben o adam bana
rastlıyarak, sordu; ben de (aldığım cevâbı) kendisine anlattım. (Adam tekrar) :
— Sen, ona söyle ki bir adam Resûlüllah
(Saîlcâîahü A leyhi ve Sellem) in bunu yaptığını haber verirdi. Bunu yapmış
bulunan Esma ile Zübe-yir'in hâlleri ne olacak? (de!)
Bunun üzerine ben
(tekrar) Urve'ye gelerek bunları kendisine söyledim. Urve:
— O adam kimdir? diye sordu.
— Bilmiyorum! dedim.
— Ona ne oluyor da bana gelip bizzat sormuyor?
Zannederim bu adam Iraklı olacak! dedi. Ben (yine) :
— Bilmiycrum! cevâbını verdim. Urve:
— Bu adam bata etmiş. Evet! Resûlüllah
(Saltaltahü Aleyhi ve Sellem) haccetmiştir. Bana, Âişe (Radiyallahii anha)
haber verdi ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), Mekke'ye vardığı vakit
yaptığı ilk iş abdest alarak beyti tavaf etmek olmuş. Sonra Ebû Bekir de
haccetmiş, onun da ilk işi beyti tavaf etmek olmuştur. Bundan sonra bir şey
yapmamıştır. Ebû Bekir'den sonra gelen Ömer de böyle yapmıştır. Bilâhara Osman
haccetti, onu (gözümle) gördüm; ilk işi beyti tavaf etmek oldu. Sonra
başka bir şey yapmadı. (Osman'dan) sonra
Muâviye ile Abdullah b. Ömer (de aynı şekilde haccettiler.) Daha sonra ben,
babam Zübeyir b. Avvâm ile birlikte haccettim, onun da ilk işi Beyti tavaf
etmek oldu. Ondan sonra başka bir şey yapmadı. Sonraları muhacirlerle Ensârın
da böyle yaptıklarını gördüm. Başka bir şey yapmadılar. Bunu yaparken gördüğüm
en son zât tbni Ömer'dir. Haccjm, omreye bozmadı. İşte İbni Ömer yanlarındadır.
Ona sorsalar ya!
Geçenlerden hiç biri
Mekke'ye ayak bastıkları vakit beyti tavaftan önce bir şeyden başlamazlar;
tavaftan sonra ihramdan da çıkmazlardı. Annem ile teyzemi de görmüşümdür.
Mekke'ye geldikleri vakit Beyti tavaftan önce hiç bir şeyden işe başlamazlar,
sonra ihramdan çıkmazlardı.
Ama bana, annemin
haber verdiğine göre kendisi, kız kardeşi Âişe, Zübeyir, filân ve filân sırf
Umreye niyet ederek Mekke'ye gelmişler, rüknü istilâm edince hillc çıkmışlar.
O zât, bu hususta sana
söylediklerinde hatâ etmiş; dedi.
Bu h;ıdisi Buharı
«Hacc» bahsinin bir-iki yerinde muhtasar ve mufassal olmak üzere tahrîc
etmiştir.
Kaadı İyâz cümlesinin
bütün nüshalarda bu
şekilde rivayet
edildiğini, fakat bunun bir tashîf ve hatâ olduğunu söylemiş :
«Doğrusu (Sonro bu
hacc, ömre olmadı.) şeklindedir. Urve'ye soran zât haccuı ömreye tebdilini
tervîc edenlerin mezhebine göre bu mes'eleyi sormuş ve Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)in veda haccında bunu yaptığını delîl göstermiştir. Urvede
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve-Sellemj'in bunu bizzat kendisi yapmadığı gibi
ondan sonra gelenlerin de yapmadığını bildirmiştir.» demişse de Nevevî bu
mütâlâayı beğenmemiş ve: «Mes'ele Kaadı 'nın dediği gibi değildir. Bilâkis bu
cümle hem rivâyeten hem de manen sahih-dir. Çünkü (ilk işi beyti tavaf etmek
oldu, başka bir şey yapmadı.) sözü ömreye ve şâir hacc fiillerine şâmildir. Bu
cümle: (Sonra haccı değiştirip de onu ömreye veya kırana nakletmedi) takdirindedir.» demiştir.
Hadîsin sonundaki:
«Rüknü istilâm edince hille çıkmışlar.» cümlesinden murâd: Hz. Âişe'den
başkalarıdır. Çünkü Âişe (Radiyallahu onAaJvedâ haccında kırana niyet etmiş;
Arafat'ta vakfeden önce rüknü istilâmda bulunmamıştı. Hayzı sebebiyle bayram
gününden Önce tavaf da yapamamıştı.
Hz. Urve 'nin annesi Esma
binti Ebî Bekir *dir.
«Rüknü istilâm edince
hille çıkmışlar.» cümlesinden hazf vardır. Maksat tavaf ve sa'yı yapıp
saçlarını kısalttıktan sonra ihramdan çıkmış olmalarıdır.
Hazfe sebep, bu
husûsatın malûm olmasıdır.
Dâvüdi'nin beyânına
göre Hz. Osman'a ait olan söz Ur-v e 'nin, ondan öncekilere âit olan ise Hz.
Âişe'nindir,
Ebû Abdi1me1ik: «Hz.
Âişe 'nin sözü (Sonra başka bir şey yapmadı.) cümlesinde biter.
Ebü Bekir 'in
haccından itibaren Urve'nin sözü başlar.» demiştir.
Şu hâlde Dâvûdî *nin
kavline göre hadis, muttasıl; Ebû Abdi1me1ik'in kavline göre bâzı yerleri
munkatı' demektir.
Çünkü Urve, Hz. Ebû
Bekir ile Ömer 'e yetişmemiştir.
1- Tavaf
için, namazda olduğu gibi taharetin vâcib olduğunu söyleyenler bu hadîsle
istidlal ederler.
Maamâfih hadîsde buna
delâlet yoktur. Çünkü Resûlülİah (Sailallahü Ateyhi ve Sellem)in abdest alması,
taharetin kat'î surette vâcib olduğuna delâlet edemez.
Müstehab olduğu için
abdest alması muhtemeldir.
2- Hacc-ı
ifâdın efdal olduğunu söyleyenler dahî bu hadîsle istidlal etmişlerse de
hadisde onlara da bir delü yoktur. Çünkü Resûlülİah (Sailallahü Aleyhive
Seîlem) 'in hacc-ı kıran yaptığını gösteren birçok rivayetler vardır.
3- İmam
Mâlik, İmam Şafiî, İmam Ahmed ve diğer birçok ulemâya göre tavaf sahîh
olabilmek için abdest şarttır.
İmam A'zam'a göre ise şart değil müstehabdır.
4- îhrâmh
bir kimse Mekke'ye varır varmaz her şeyden evvel Tavâf-ı
kudûmu yapmalıdır.
191- (1236)
Bize İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu-hammed b. Bekr haber
verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. H.
Bana Züheyir b. Harb
da rivayet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubâde rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Mansûr b.
Abdirrahmân, annesi Safiye binti Şeybe'den, o da Esma binti Eiî Bekir (Radiyallahû atthüma) 'dan naklen rivayet
eyledi. Esma şöyle demiş.:
«İhrama girerek yola
çıktık. Müteakiben Resûlüllah (Sallaülahü Aleyhi ve Seikm):
— Kimin yanında hedy varsa ihramı üzere kalsın!
Yanında hedyi olmayan hille çıksın!
buyurdular.
Benim yanımda hedy
yoktu. Onun için ihramdan çıktım. Zübeyir'in beraberinde hedy vardı. O sebeple
o, hille çıkmadı. Ben, elbisemi giydim, sonra dışarı çıkarak Zübeyir'in yanma
oturdum. Zübeyir:
— Yanımdan kalk! dedi. Ben :
— Üzerine çullanacağım
diye mi korkuyorsun? mukaabelesinde bulundum.
192- (...)
Bana Abbâs b. Abdilazîm El-Anberî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hişâm
Muğîratü'bnü Selemete'l-Mahzûmî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vüheyb rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Mansûr b. Abdirrah-mân, annesinden, o da Esma binti Ebî
Bekir (Radiyailahü anhüma) 'dan naklen rivayet eyledi. Şöyle demiş: «Resûlüllah
(Sallatkıhü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte hacca telbiye getirerek Mekke'ye
geldik...»
Râvi bundan sonrasını
İbni Güreye hadîsi gibi rivayet etmiş; yalnız şunu da söylemiştir:
«Zübeyir:
— Benden uzaklaş! Benden uzaklaş! dedi. Ben de
:
— Üzerine
çullanacağımdan mı korkuyorsun?
mukaabelesinde bulundum.»
193- (1237)
Bana Harun b. Suîd El-Eyli ile Ahmed b. İsa rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize İbni Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) ; Bana Amr, Ebû'l-Esved'den naklen
haber verdi. Ona da Esma bînti Ebî Bekir i Raâiyallahü anhütna 'nın azatlısı
Abdullah rivayet etmiş ki, kendisi Es-mâ'nın Hacûn'dan her geçtikçe :
— «Allah, Resulüne
salât-ü selâm eylesin! Onunla birlikte buraya inmiştik. O RÜn, hizim
heybelerimiz hafif, binek hayvanlarımız az, yiyeceklerimiz de azdı. Ben, kız
kardeşim Âişe, Zübeyir, filân ve filân ömre yapmıştık. Beyti istilâm ettiğimiz
vakit hille çıkmış, sonra geceleyin hac-ra
Mbiye etmiştik.» derdiğini işi t irmiş.
Harun, kendi
rivayetinde: «Esmâ'mn azatlısı.» dedi.
»Abdullah» ismini
söylemedi.
Bu hadisi Buharı
«Hacc» bahsinde tahric etmiştir.
Hz. Esma'mn : -
Elbisemi giydim.* sözünden muradı: Zînetli es-vâb) olacakta. Aksi taktirde ihram
hâlinde kadınların dikişli elbise giymesi memnu olmadığı için ihramdan
çıkarken mütâd elbise giymelerine hacet yoktur
Hz Esma giyinerek
kocası Zübeyır’in yanına oturunca, zübeyır iRadiyoüahu unlu yanından kalknv>mı emretmişti
Hükmü yti A'bi . Selnvtle
dokunmak gibi bir §cy vukûbulacağmdan. çekinmesidir.
Hacûn :
Mekke’nm yukarısında Harem-ı şerif dâhilinde kalan bir dağdır. Bâzıları bunun
Hz. Ebû Mûsil Eş'ari'ye ait evin karşısındaki
mezarlık olduğunu söylerler.
Hu yer, Mekke’ye birbuçuk mil mesafededir.
Vâkıdi'nm rivayetine
göte bu yere evvelâ Kusayy b. KıIab defnedilmiş, ondan sonra kabristan
hâline gelmiştir.
Babımızın Saiiyyv
binli Şeybe rivayeti ile Hz. Esmâ'nın azatlısı Abdu1lah’ın rivayetleri
birbirine muhalif görünmektedir. Çünkü Safiye rivayetinde Hz. Zübeyir'in
yanında hody bulunduğu için ihramdan çıkmadığı: Abdullah rivayetinde ise Beyti
tavaf ettikten sonra ihramdan çıktığı bildiriliyor.
Nevevi bu hususta
şunları söylemiştir: «Hz. Zübeyir 'in umre için ihrama girmesi ve ihramdan
çıkması Veda hacemda değildi.»
Bâzıları Nevevi'tun sözünü ihtimâlden uzak görmüş; Buhâri'ye
göre Abdullah rivayetinin müraccah olduğunu, bu sebeple Safiye rivayetini
kitabına almadığını söylemişlerse de
Aynî:
«İşte Müslim!..
Birbirine muhalif olmakla beraber her iki rivayeti tahrîc etmiştir. Binâenaleyh
iki rivayetin arasını bulmak için Nevevî'nin sözünü kabul etmekten başka çâre
yoktur.» diyerek Nevevî'nin te'vîlini müdâfaa etmiştir.
Son rivayette Ömre
yaptıkları bildirilen zevâtdan Hz. Âişe'yi istisna etmek gerekir. Çünkü
yukarki hadîsde de işaret olunduğu vecîhle Âişe (Radiyallahü anha) o anda beyti
tavaf edenler meyâmnda değildi.
Kaadı tyâz'a göre Hz.
Esma 'mn kız kardeşi Âişe'yi de beraber zikretmesi, Âişe (Radiyallahü anha)
'nin haccdan sonra kardeşi Abdurrahmân ilte birlikte Ten'îm'den ihrama girdiği
ömreye işaret etmiş olabilir.
Safiyye rivayetinde
Hz. Zübeyir 'in ihramdan çıkmadığı tasrîh edildiğine göre son rivayette
ihramdan çıktıkları bildirilen zevattan Hz. Âişe ile birlikte onu da istisna etmek
gerekir. Yahut Hz. Zübeyir'in ömre için ihrama girip, sonra ihramdan çıkması,
Veda haccından başka bir seferde vukûbulmuştur.
Evvelce de işaret
olunduğu vecîhle Beyti istilâmdan murâd: Haceri Esved'i öpmek veya ona dokunmaktır.
Mücerred Hacer-i Esved'i
öpmekle ihramdan çıkmak bütün ulemâya göre caiz değildir. Binâenaleyh Beyti
istilâm ederek ihramdan çıkmakdan murâd: Kâbe'yi yedi defa tavaf ettikten
sonra Safa ile Merve arasındaki sa'yi tamamlamak ve traş olmaktır.
194- (1238) Bize
Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubâde rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Şu'be, Müslim-i Kurrî'den rivayet etti. Şöyle demiş:
İbni Abbâs
(Radiyallahü anhüma) 'ya haccın müt'asım sordum da onun hakkında ruhsat verdi.
Halbuki, İbni Zübeyir bundan nehyederdi. Th_ Abbâs (RadiycUlahü anh) şunları
söyledi:
«İste İbni Zübeyrin annesi!..
ResûİüMah (SaHatlahÜ Aleyhı ve Sellem) 'in buna ruhsat verdiğini söyleyip
duruyor! Yanına girin de ona sorun!»
Bunun üzerine onun
yanma pildik. Bir de baktık ki. şişman bîr kadın!.. (Meseleyi sorunca).
— Resûlüilah
(SaHatlahÜ Aleyhi ve Sellemj buna ruhsat verdi.» dedi.
I95- (...)
Bize, bu hadîsi İbnü'l-Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahmân
rivâye* etti. H.
Bisc, hunu îbni Beşşâr
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed yâpi İbni Ca'fer rivayet etti.
Bu rûvîlerin ikisi
birden bu isnâdla Şu'be'den rivayet etmişlerdir. Abdurrahmân rivayetinde
«müt'a» lâfzı vardır. Fakat «Haccın müt'ası» dememiştir.
İbni Ca'fer ise şöyle
demiştir:
«Şu'be dedi ki:
— Müslim: Haccın
müt'ası mı, dedi yoksa kadınların m üt'a sı mı? bilemiyorum; dedi.»
196- (1239)
Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti.
(Dedi ki) : Biee Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Müslim-i Kurrî rivayet
etti. O da İbni Abbâs (Radiyallahü anhüma) 'yi şöyle derken işitmiş:
«Peygamber (Sallallahü
A leyhi ve Sellem) ömreye, ashabı da hacca tel-biye getirdiler. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile ashabından hedy kurbanı gönderenler ihramdan
çıkmadılar; geri kalanları çıktı.
Tâlhatü'bnü Ubeydillâh
kurban gönderenler arasındaydı. Bu sebeple o da ihramdan çıkmadı.»
197- (...)
Bize, bu hadîsi Muhammedü'bnü Beşşâr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed
yâni tbni Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu i sn adla rivayette
bulundu.
Yalnız o: «Beraberinde
hedy kurbanı ohn a yanlardan biri de Tâ İha -tü'bnü Ubeydillâh ile başka bur
adam idi. Bu sebeple onlar ihramdan çıktılar.» dedi.
Übbî diyor ki : «Hadîs
sarihleri, bu hadîs üzerinde bir şey söylememişlerdir. Hâlbuki Hadîs-i Şerif,
Resûlüllah (Sallailcûıü Aleyhi ve Sellem) 'in müt'aya niyet ettiği hususunda
kuvvetli bir delildir. Bu taktirde ihramdan çıkmamasının mânâsı: Niyetini
feshetmemekten ibarettir. Çün-, kü niyetini ancak, hacca niyet eden
feshedebilir.
Bu hadîsle, Resûlüllah
(Saîlaüahü Aleyhi ve Sellem) 'in hacc-ı ifrâd için ihrama girdiğini bildiren
sahih hadîslerin aralan bulunmak istenirse Enes hadîsinde olduğu gibi teVîle
gidilir...»
198- (1240)
Bana Muhanuned b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Behz rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Tavus, babasından,
6 da İbni Abbâs (Radiyallahû anhüma) 'dan naklen rivayet eyledi. Şöyle demiş:
«Câhiliyet devrinde
Araplar hacc aykırında ömre yapmayı yeryüzünde en büyük günahlardan
sayarlardı. Muharremi Safere tebdil eder ve:
— Bere iyileşip eser
kalmadığı ve Safer geçtiği vakit ömre yapmak isteyene ömre helâl olur!
derlerdi. Peygamber (Saîlaüahü Aleyhi ve Sellem) ashabı ite birlikte dördüncü
gecenin sabahında hacca telbiye getirerek (Mekke'ye) geldiler de ashabına bu
haccı, om reye tebdil etmelerini emir buyurdu. Bu iş, ashaba girân geldi ve :
— Yâ Resûlallah! Hangi bili? diye
sordular. Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) :
— Helâl olan her şey; buyurdular.
199- (...)
Bize Nasru'bnu Aliy El-Cehdamî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Şu"be, EyyûVdan, o da Ebû'l-Âliyete'l-Berrâ'dan [42]
naklen rivayet eyledi. O da tbni Abbâs (Radiyallahu anh) 'yi şöyle derken
işitmiş :
«Resûlüllah
(Sallallahü A \eyhi ve Sellem) hacca telbiye getirerek Zi'l-Hicce'nin dördünde
(Mekke'ye) geldi. Ve sabah namazım kıldı. Namazı kıldıktan «onra:
— Bu haccı, ömre
yapmak isteyen ö m rey e tebdil ed iversin ! buyurdular.
200- (...) Bize,
bu hadîsi İbrahim b. Dîn ar 4a rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh rivayet
etti. H.
Bize Ebû Dâvûd-u
Mübârekî dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kbû Şihâb rivayet etti. H.
Bize
Muhammedü'bnü'l-Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bfete Yahya b. Kesir
rivayet eyledi. Bu râvîlerin fcepsİ Şu'fee'de» bu i sn adla rivayette
bulunmuşlardır.
Ravh ile Yahya b.
Kesîr, Nasr'ın dediği gibi: «Resûlüllah (Sallallohü Aleyhi ve Seltem) hacca
telbiye getirdi.» demişlerdir.
Ebû Şihâb'a gelince:
Onun rivayetinde :
Resûlüllah (SüUaihıhü
Aleyhi ve Seltem i ile birlikte hacca telbiye getirerek yola çıktık.» ifâdesi
vardır.
Hepsinin
rivayetlerinde: «Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sabah namazını
Bathâ'da kıldı.» cümlesi vardır. Yalnız Cehdamî, bunu söylememiştir.
201- (...)
Bîze Hârûn b. AbdİUâh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu-hammed b. Fadl [43]
Es-Sedûsî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Eyyûb, Ebû'l-Âliyete'I-Berrâ'dan, o da İbni Abbâs (RadiyaltahiİanhiimayAan naklen haber verdi.
Şöyle demiş:
«Peygamber (SalUühhü
Aleyhi ve Sellem) ashabı ile birlikte, on günlerin dördünde hacca telbiye
ederek geldiler de ashabına bu haca, om-reye tebdil etmelerini emir buyurdu.»
202- (...)
Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dürrazzâk haber verdi.
(Dedi ki) : Bize Ma'mer, Eyyûb'dan, o da Ebû'l-Aliye'den, o da tbni Abbâs
(Radiyallahû<uıhüma)'4mn naklen haber verdi. Şöyle demiş:
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sabah namaiını ZtHavâ'da kıldı ve (Mekke ye)
Zi'l-Hicce'nin dördünde geler «İt ashabına —yanında hedyi olanlar müstesna—
ihramlarını örmeye çevirmelerini emir buyurdu.»
Bu hadisi Buhâri «Ki t
âh u Taksîri's-Salât»da; Nesâî «Hacc» bahsinde tahrîc etmişlerdir
Ulemânın beyânına göre Muharrem1! Safere çevirmek, câhiliyet devri
Araplarmın «Nesi1» denilen âdetiydi. Muharrem'e Safer adım vererek, onu helâl
îtikaad ederler; Muharrem ayının hürmetini Safer'den sonraya bırakırlardı. Bunu
arka arkaya üç haram ay gelip de yapacakları baskın ve yağmalara manî olmasın
diye yaparlardı. .
«Bere iyileşip eser
kalmadığı vakit.» sözlerinden murâd: Develerin sırtında yük taşımaktan Kasıl
olan berelerin düzelmesi ile yollardaki deve izlerinin kaybolmasıdır, Haccdan
döndükten bir müddet sonra bunlardan eser kalmazdı. Araplar bu sözleriyle seci'
yapmak istedikleri için cümlelerin sonunda durulacağına işaret olmak üzere
kelime sonlan sakin okunmuştur.
Rivayetlerin birindeki
«On günler»den murâd: Zi'1-Hicce'-nin başından itibaren on günüdür. Yâni
Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Mekke'ye Zi'1-Hicce 'nin dördünde gelmiştir.
Nitekim diğer
rivayetlerde bu cihet tasrîh olunmaktadır.
Zûtavâ:
Mekke'ye yakın bir vâdîdir.
Tava kelimesi: «Tuvâ»
ve «Tivâ» şekillerinde de okunabilirse de meşhur olan kıraati «Tavâ»dır.
Bunu Kur'ân-ı Kerîm
'deki: Mukaddes «Tuvâ» vadisi ile karıştırmamalıdır. O vâdî Şam'da Tûr dağına
yakın bir yerdedir.
Hz. Enes
(Radiyallahüanh)'dan rivayet olunan bir hadîsde Peygamber (Sgllatkthü Aleyhi
ve Sellem) 'in haca esnasında Mekke'de on gün kaldığı bildirilmektedir.
Bu hadîsde Mekke'ye
Zi'l-|iicce 'nin dördünde vardığını görüyoruz. Bu on gün şöyle tamamlanmıştır:
Pazar günü Zûtavâ'ya
varmışdır. O sene Zi'1-Hicce 'nin ilk günü Perşembe'ye tesaadüf ettiğinden, Pazar
'dan Perşembe'ye kadar Mekke'de kalmış, Perşembe sabahı Mina'ya gitmiş, o günü
ve Cuma gecesini Mina'da geçirdikten sonra Cum'a günü zevalden sonra Araîât'a
varmış, orada da güneş kavuşuncaya kadar kalmış, Cumartesi gecesi Müzde1îfe'ye
dönmüş, sabah namazına kadar orada kaldıktan sonra Cumartesi günü güneş
doğarken Mina'ya dönmüştür. O gün Kurban Bayramı'dır. Cemre-i Akabe 'de taşlan
attıktan sonra aynı gün Mekke 'ye dönmüş, zevalden önce Beyt-i Şerifi tavaf
ederek yine aynı gün Mina'ya gelmiş ve orada Cumartesinin kalan kısmıyla
Pazar, Pazartesi ve Salı günlerini geçirmiştir.
Teşrik günlerinin sonu
olan Salı günü öğleden sonra El-Muhas-saVa gelmiş, orada öğle namazını kılmış
ve Çarşamba gecesini geçirmiştir.
Hz. Â işe'nin kardeşi
Abdurrahmân ile Ten'îm 'den ömre yaptığı gece: bu gecedir.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) bundan sonra Çarşam"ba günü sabah namazından evvel veda
tavafını yapmıştır.
Bu Çarşamba ayın
ondördüne tesadüf etmektedir. Bu suretle Enes (Radiyallahü anh) hadîsinde
zikredildiği gibi Mekke'de on gün kalmış olur. Bundan sonra Mekke'ye müteveccihen hareket etmiştir.
Hadîs-i Şerîf, aynen,
yukardaki rivayetlerde olduğu gibi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in
ihramı ömreye tebdil ettirdiğini bildirmektedir.
Ulemânın bu husustaki
kavillerim geçen rivayetlerde görmüştük.
203- (1241)
Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ ile İbni Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Muhammed b Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. H.
Bize Ubeyduîlah b. Muâz
da rivayet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi-ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Şu'be, Hakem'den, o da Mücâhid'den, o da İbni Abbâs (Radiyalîahü
anhüma) 'dan naklen rivayet eyledi. Şöyle demiş:
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Bu bizim yaptığımız
bir ömredir. İmdi kimin yanında hedy yekta derhal tamamîle hille çıksın! Zira
ömre, kıyamet gününe kadar hacca dâhil olmuştur.» buyurdular.
Bu hadîs dahî Fetih
yılındaki ömreye işaret etmektedir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve'Sellem):
«Bu bizim yaptığımız
bir Ömredir.» sözü ile ashabını kaydetmiştir. Ömrenin hacca dahil olması
meselesi geçen rivayetlerde görülmüştü.
204- (1242)
Bize Muhammedü'bnu'l-Müsennâ ile İbni Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Muhammedü'bnü Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti.
(Dedi ki) : Ebû Cemrete'd-Dııbaî'den dinledim; şunu söyledi: Ben, muta yaptım
da bir takım insanlar beni, bundan menettiler. Ben de İbni Abhâs'a giderek bu
meseleyi sordum. O, bana müt'ayı emretti. Sonra eve giderek, uyudum. Derken
rüyamda bana biri geldi ve :
— «Makbul ömre mebrûr hacc.» dedi.
Bunun üzerine ben,
İbni Abbâs'a giderek gördüğümü kendisine haber verdim. İbni Abbâs:
«AHahu ekber! Allaîıu
ekber! Ebû'\-Kaas\m (Saltaltahü Aleyhi ve Sellenı) in sünneti!» dedi.
Bu hadîsi Buhâri
«Hacc» bahsinde tahrîc etmiştir.
Aynî 'nin beyânına
göre vak'a Abdullah b. Zübeyr zamanında geçmiştir. Abdullah b. Zübeyr müt'ayı
meneder yalnız mahsur kalanlara caiz görürmüş. Bu hususta Â1kane ile İbrahim
Nehaî dahî ona muvafakat etmişlerdir.
Cumhur.u ulemâya göre
hacc-ı temettü' mahsur kalanlara mahsûs değildir.
«Makbul ömre mebrûr
hacc.» cümleleri: müptedâ haber cümlesidir. Yâni «bu makbul bir ömre ve makbul
bir haccdir.» demektir.
Hz. İbni.Abbâs'm
:«Ebû'l-Kaasim (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) in sünneti!» sözü dahî böyledir.
Yâni «Bu, Peygamber (Saîtallahü Aleyhi ve Sellem) 'in sünnetidir.» mânâsına
gelir.
Bununla beraber
«Sünnet» kelimesini mansûb okumak da caizdir. Bu takdîrde cümlenin mânâsı:
«Peygamber (Sctllatİahü Aleyhi ve Sellem) 'in sünnetine uygun iş yaptın.» demek
olur.
Buhârî'nin rivayetinde
şu ziyâde vardır:
«Bunun üzerine İbni
Abbâs, bana:
— Yanımda kal da malımdan sana bir hisse
ayırayım! dedi.» Râvî Şu'be diyor ki: «Ben, Ebû Cemre'ye:
— Niçin? diye sordum;
— Gördüğün rüyadan dolayı; cevâbını verdi.»
İbni Abbâs
(Radİyallahü anhl'm bu teklifine sebep: Salih rû-yânın, Peygamberliğin kırkaltı
cüz'ündeıt bir cüz olmasıdır
1- Selef-i
sâlihin hayırlı işlerde
yardımlaşırlardı. Hz. Ebû Cemre bir seferde haccla ömreyi yapmakla ecrinin
noksan olacağından endîşe ediyordu.
Kendisine hacc-ı ifrâdı tavsiye- edenler Resûlüllah (Saitaliahü Aleyhi
ve Sellem)'in fiillerine bakarak hareket etmişlerdi. Nihayet Allah Teâlâ
rüya" hâlinde Ebû Cemre'ye nacce ömresinin makbul olduğunu bildirdi.
2- Sâdık
rüya, uyanıkken yapılan işlere şahittir. Çünkü Peygamberliğin kırkaltı
cüz'ünden bir cüzdür.
3- Âlim
talebe okuttuğu için ücret alabilir.
205- (1243)
Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ ile İbni Beşşâr hep birden İbni Ebî Adiyy'den
rivayet ettiler. İbnü'l-Müsennâ dedi ki: Bize îbni Ebî Adiyy Şu'be'den, o da
Kat âdiden, o da Ebû Hassân'dan, o da İbni Abbâs (Raâiyallahû anhüma) 'dan
naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Resûlüllah (Salldtlahü Aleyhi ve Selîem)
öğleyi Zü'1-Huleyfe'de kıldı, Sonra devesini istedi ve onu hörgücünün sağ
tarafından mşanladı, da kan aktı. Boynuna iki .nalın taktı. Sonra devesine
bindi. Deve, kendisini Beydâ düzüne çıkarınca hacca telbiye getirdi.
(...) Bize Muhammedü'bnul-Müsennâ rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Muâz b. Hişâm
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, Katâde'den bu isnâdda Şu'be hadîsi
mânâsında rivayette bulundu. Yalnız o: «Nebiyyul-lah (Sallallahü Aleyhi ve
Settem) Zti'l-Huleyfe'ye geldiği vakit...» dedi: «Orada öğleyi kıldı.» demedi.
206- (1244)
Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ ile İbni Beşşâr rivayet ettiler. İbnü'l-Müsennâ
(Dedi ki) : Bize Muhammed b. Cafer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be,
Katâde'den rivayet etti. (Demiş kj) : Ebû Hassan El-A'rac'dan dinledim, şunu
söyledi:
«Beni Hüceynı
kabilesinden bir adam İbni Abbâs'a:
— Halkın kalplerine işleyen yahut halkı
fırkalara ayıran bu fetva nedir? Beyti tavaf eden hille çıkarmış? diye sordu.
İbni Abbâs (Radiyaîlahu cmh):
— Patla san iz
da yine Peygamberimiz (Sallaüahü Aleyhi ve Seltem)
'in sünnetidir! cevâbını verdi.»
207- (...)
Bana Ahmed b. Saîd Ed-Dârimî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ahmed b. İshâk
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hemmâm b. Yahya, Katâde'den, o da Ebû Hassân'dan
naklen rivayet eyledi. Ebû Hassan şöyle demiş:
«İbni Abbâs'a:
— Bu iş halk arasına a yayılmıştır. Güya Beyti
tavaf eden hille çıkarmış. Tavaf: Ömredir; dediler. İbni Abbâs:
— Patlasanız da, bu Peygamberimiz (Sallaüahü
Aleyhi ve Sellem)"m sünnetidir! cevâbını verdi.»
208- (1245)
Bize İshâk b. îbrâhîm rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu ha mm ed b. Bekr haber
verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ata' haber
verdi. (Dedi ki) : İbni Abbâs :
«Beyti tavaf eden hacı
olsun, hacıdan başkası olsun ihramdan çıkar.» Derdi. Atâ'ya:
— «Acaba bunu neye istinaden söylüyordu?» diye
sordum.
—«Allah Teâlâ'nm:
(Sonra onun hill yeri Beyt-i Atîk'dir,) [44]
âyet-i kerîmesine istinaden.» cevâbını verdi.
— Ama bu Arafat'ta vakfeye durduktan sonra
olacaktır, dedim; Atâ:
— tbni Abbâs, Arafat'tan önce ve sonra
olacağını söylerdi. Bunu Peygamber
(SalUtitahü Aleyhi ve Sellemyin veda haccında kendilerine verdiği hille çıkma
emrinden alıyordu. Dedi.
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbü'l-Meğazî»de tahrîc etmiştir.
«Eş'are»: Aslında
nişanlamak, alâmet takmak; mânâsına gelir.
Burada ondan maksat:
Devenin hörgücünü sağ tarafından bıçak veya sivri bir demirle çizerek kan
akıtmaktır. Bu, o hayvanın Harem-i Şerife gönderilecek bir kurban olduğuna
alâmettir.
Başka hayvanlara
karıştığında kolayca ayrılması, kaybolduğunda bulan kimsenin getirmesi için
bunu yapmak müstehabdır. Bir de bununla bir şiâr-ı dînî ilân edilmektedir.
1- Harem-i
Şerife götürülecek kurbanlık develeri nişanlamak ve boyunlarına alâmet takmak
müstehabdır. Cumhûr-u 'ulemâ'-nzn kavli budur.
îmam A'za'm'a göre
iş'âr yâni hayvanın sırtını çizerek kan akıtmak bid'attır.
İmam Mâlik'e göre
devenin sırtı, hörgücünün sol tarafından çizilir.
Gönderilecek kurban,
koyun olursa boynuna nişan takmak, bütün ulemâya göre müstehabdır.
Bu hususta muhalefet
eden yalnız İmam Mâlik olmuştur. Ona göre koyunun boynuna bir şey takılmaz.
Kaadı İyâz: «İhtimâl
sabit olan bu hadîsi İmam Mâlik
duymamıştır.» diyor.
Koyunun sırtı
çizilmeyeceği hususunda bütün ulemâ müttefiktir. Çünkü koyun zayıf olduğu için
yaraya dayanamaz. Bir de sırtı yapağılı olduğundan sırtından çıkan kan
görülemez.
Şâfiîler'le onlara
muvafakat eden şâir ulemâya göre sırtını çizmek ve boynuna nişan takmak
hususunda sığırın hükmü de deve gibidir.
2- Hadîs-i
Şerîf, devenin boynuna nalın takmanın müstehab olduğuna delildir. Şâfiîlerle
diğer ulemânın mezhebi budur.
Maamâfih deri ve iplik
gibi şeyler takmakta da beis yoktur.
3- Hacca
giderken vâsıtaya binmek yürümekten efdaldır.
4- îhrâma,
vâsıtaya bindikten sonra girmek müstehabdır.
5- Kabe'yi
tavaftan sonra ihramdan çıkmak
İbni Abbâs (Radiyallahü
anh) 'nın mezhebidir. Cumhûr-u ulemâ
buna muhaliftir. Onlara göre mücerred Tavâf-ı kudûmu îfâ etmekle ihramdan
çıkmak caiz değildir. İhramdan, ancak
Arafât'ta vakfe yapılarak Mina'da şeytan taşlandıktan ve tavâf-ı
ziyaret îfâ olunduktan sonra çıkılır.
Nevevî diyor ki: «Hz.
İbni Abbâs'in âyetle istidlali doğru değildir. Çünkü âyet-i kerîme'de bu hususa
delâlet yoktur. Âyet, kurbanın yalnız Harem-i Şerifte kesileceğini
bildirmektedir. Onda ihramdan çıkma hususuna dâir bir kayıt yoktur. Çünkü
âyetten murâd, ihramdan çıkmak olsaydı, tavafa lüzum kalmadan mücerred
kurbanlık Harem-1 Şerife varmakla ihramdan çıkmak îcâb ederdi. İbni Abbâs 'm
veda haccında Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seİlem) 'in verdiği hille çıkma
emriyle istidlali de doğru değildir. Zîrâ bu emir de mücerred Kâbe'yi tavaftan
sonra ihramdan çıkılacağına delâlet yoktur. Ite&viltillah(SallatIahü Aleyhi
veSellem) 'in emri o seneye mahsûs olmak üzere haccı, ömreye tebdil
hakkındadır.
Bâzıları Hz. İbni
Abbâs’ın kavlini tevîl etmiş ve: «Onun maksadı haccı tamamlayamadan
kalanlardır. Böyleleri tavaf ve sa'yden sonra ihramdan çıkarlar, demek
istemiştir.» şeklinde mütâlâa yürütmüşlere de bu te'vîl ihtimâlden uzak
görülmüştür.
Çünkü rivayetlerin
birinde İbni Abbâs 'in:
«Hacı olsun olmasın,
Beyti tavaf eden kimse hille çıkar.» dediği bildirilmektedir.
209- (1246)
Bize Amru'n-Nâkid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süf-yân b. Uyeyne, Hişâm b.
Huceyr'den, o da Tâvûs'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : İbni Abbâs şunu
söyledi:
«Bana Muâviye:
— Haberin var mı ben Merve'de Hesû\ü\lah
(SaHaUahü Aleyhi ve Sellem) in saçnıı makasla kısalttım? dedi. Ben de ona;
— «Ben, bunun ancak senin aleyhine bir hüccet
olduğunu bitiyorum! diye cevap verdim.»
210- (...)
Bana Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd, İbni
Cüreyc'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Hasen b. Müslim, Tâvûs'dan, o da
tbni Abbâs'dan naklen rivayet etti. İbni Ab-bâs'a da Muâviyetü'bnü Ebî Süfyân
haber vermiş. Demiş ki:
— «Ben, Resûlüllah
(Sallaltahü Aleyhi ve Sellem)'in saçım Merve'dey-ken makasla kısalttım. Yahut
Resûlüllah (Salktllahü Aleyhi veSeltem) Mer-ve'deyken saçının makasla
kısaltıldığını gördüm.»
Bu hadîsi Buharı
«Hacc» bahsinde tahrîc etmiştir.
Nevevî diyor ki: «Bu hadîs,
Hz. Muâviye 'nin Ci'râne ömresindeyken Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem)'ın
saçını ki* salttığına hamledilmiştir. Çünkü Veda haccmda Peygamber (Sallaîlahü
Aleyhi ve Sellem) hacc-ı kırana, niyet etmişti. Bu haccda Mina'da traş olduğu
ve saçlarını Ebû Tâlha 'nın halka dağıttığı sabit olmuştur.
Binâenaleyh Muâviye'nin
onun saçını kısaltması veda haccına hamledilemez. Bunu hicretin 7. senesinde
yapılan ömre-i kazaya hamletmek dahî doğru değildir. Çünkü Muâviye o gün henüz
müs-lüman olmamıştı. O, hicretin 8. yılında Mekke 'nin fethedildiği gün
nıüslüman olmuştur. Meşhur olan kavil budur.
Bu hâdiseyi veda
haccına hamledenlerin kavli doğru değildir, fahiş bir hatâdır.»
Bâzıları: «İhtimâl Hz.
Muâviye Resûlüllah (SallallahüAleyhi veSellemyin saçım Ci'râne ömresinde
kısaltmış da, sonra unutmuş ve Haccetü'l-Vedâ'da olduğunu zannetmiştir.»
demişlerdir.
Bâzılarına göre de
hadîsin buradaki cümlesinde hazf bulunmak ihtimâli vardır.
Cümlenin taktiri
şudur: «Resûlüllah (SalMlahü Aleyhi ve Sellem) 'in emrinden dolayı, ben kendi
saçımı kısalttım.»
Fakat bu ihtimâl vârid
değildir. Çünkü İmam Ahmed'in rivayetinde Hz. Muâviye 'nin : «Ben, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)\n saçım Merve'de iken kısalttım.» dediği tasrîh
olunmaktadır.
îbni Hazm , bu saç
kısaltma işinin bayram günü Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) traş
olduktan sonra ötede beride kalan bâzı kılları kesmekten ibaret olması ihtimâli
üzerinde durmuş, fakat bu ihtimâl dahî kabule şayan görülmemiştir. Çünkü
berber Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in başında sonradan makasla
kesmeyi îcâb edecek saç bırakmamıştır.
Bahusus Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in saçları teberrüken ashâb arasında birer
ikişer taksim edildiği için saçının gelişi güzel traş edilmesine jhtimâl
yoktur.
Mişkas: Bâzılarına
göre genişliği olmayan uzun ok demiridir.
Bir takımları: İçinde
geniş ok bulunan yay, demek olduğunu, bâzıları da makam olduğunu
söylemişlerdir.
Buraya yakışan mânâ:
Makas, olmasıdır.
1- Nevevi
diyor ki. «Traş olmak efdal ise.de sâdece saç kısaltmakla iktifa etmek
caizdir. Bu hususta hacc ile Ömre müsavidir. Yalnız temettü' yapanın ömre için
saç kısaltması, haccdan sonra da traş olması müstehabdır.
2- Ömre için
saçı Merve'de kısaltmak veya traş olmak
müstehabdır.
Nitekim hacc için de
Mina'da traş olmak veya saç kısaltmak müs-tehabdır.
211- (1247)
Bana Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîrî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdüla'lâ
b. Abdil'a'lâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Dâvûdj Ebû Nadra'dan, o da Ebû
Saîd'den naklen rivayet etti. Ebû Saîd şöyle demiş:
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte hacc için avazımızın çıktığı kadar
yüksek sesle telbiye getirerek yola çıktık. Mekke'ye vardığımız zaman bize bu
haccı, ömreye tebdil etmemizi^ yalnız hedy götürenlerin bundan müstesna
olduğunu emir buyurdu.
Terviye günü gelip de
Mina'yâ gitmek istediğimiz vakit hacc için telbiye getirdik.
212- (1248)
Bize Haccâc b. Şâir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muallâ b. Esed rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Vüheyb b. Hâlid, Dâvûd'dan, o da Ebû Nadra'dan, o da Câbir ile
Ebû Said-i Hudrî (Radiyallahii anhUma) Man naklen rivayet etti. Şöyle demişler:
«Peygamber (Saltatkthü
Aleyhi ve Sellem) ite birlikte hacc için avazımızın çıktığı kadar yüksek sesle
telbiye getirerek (Mekke'ye) geldik.»
Bu hadîs telbiyeyi
yüksek sesle -getirmenin müstehab olduğuna delildir. Bu cihet ulemâ arasında
müttefekun aleyh ise de kendine zarar verecek şekilde bağırmamak şarttır.
Kadınlar kendileri işitecek kadar telbiye getirirler.
Çünkü kadının sesi,
fitneye muhaldir.
Zahirî ler'e göre
erkeklerin yüksek sesle telbiye getirmeleri vâ-cibdir. Mescid-i Haram ile Mina
ve Arafat'ta ve keza mescid olmayan yerlerde telbiye yüksek sesle getirilir.
Bunlardan başka
mescidlerde telbiyenin yüksek sesle getirilip geti-rilemiyeceği ulemâ darasında
ihtilaflıdır.
İmam Mâlik ile îmam
Şafiî 'den bu hususta iki kavil rivayet olunmuştur. Bunların esah olanına göre
şâir mescidlerde de yüksek sesle telbiye getirmek müstehabdır.
Hadîs-i Şerîf, hacc
aylarında ömre yapılabileceğine de delildir. Ulemâ bu hususta dahî ittifak
etmişlerdir.
Terviye günü Mina'ya
sabahtan mı, yoksa öğleden sonra mı gitmenin müstehab olduğu ihtilaflıdır.
(1249) Bana
Hâmid b. Ömer El-Bekravî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülvâhid, Âsi m'dan,
o da Ebû Nadra'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş:
«Câbir b. Abdillâh'ın
yanındaydım. (Bir ara) ona biri gelerek:
— İbni Abbâs ile İbni Zübeyir iki müt'a
hakkında ihtilâf ettiler; dedi. Bunun üzerine Câbir:
— Biz, onları Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi
veSeltem) ile (beraber bulunduğumuz
zamanlar) yaptık. Sonra Ömer, bunların ikisini de yapmaktan bizi men etti. Bir
daha biz de onları yapmadık; dedi.»
îki müt'adan murâd:
Hacc-ı temettü ile nikâh-ı müt'adır. Nikâh-ı müt'anm ne olduğuna biraz yukarda
işaret ptmiştik. Bu bahis, yeri gelince görülecektir.
Nikâh-ı müt'amn hükmü
ilelebet kaldırılmıştır.
Buradaki hacc-ı
temettu'dan murâd : Haccı, ömreye tebdil etmektir.
Bu mes'elenin
ihtilaflı olduğunu geçen rivayetlerde görmüştük.
213- (1250)
Bana Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Mehdi rivayet etti.
(Dedi ki) : Bana Selim b. Ha yy ân, Mervân-ı Asfar (Asgar)'dan, o da Enes
(Radiyaîlahü anhy'dan naklen rivayet eyledi ki, Hz. Alî, Yemen'den gelmiş,
Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve Seİlem) kendisine :
— «Ne için tel biye getirdin?» diye sormuş.
Alî (Radiyaîlahü anh):
— «Peygamber (SallaÜahÜ Aleyhi ve Sellem) ne
için telbiye getirdiyse, ben de onun için telbiye getirdim.» cevâbını vermiş.
Rcsûlüllah (Sallalîahü Aleyhi ve Seİlem) :
— «Beraberimde hedy
olmasaydı, ben de ihramdan
çıkardım.» buyurmuşlar.
(...) Bana,
bu hadîsi Haccâc b. Şâir de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdüssamet rivayet
etti. H.
Bana Abdullah b.
Haşini de rivayet etti; (Dedi ki) : Bize Behz rivayet etti.
Bu râvîlerin ikisi de
: «Bize Selîm b, Hayyân bu isnâdla bu hadîsin mislini rivayet etti.»
demişlerdir.
Yalnız Behz'in
rivayetinde: yerine denilmiştir.
214- (1251)
Bize Yâhyâ b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hti-seyn, Yahya b. Ebî İshâk
ile Abdülazîz b. Suhayb ve Humeyd'den naklen haber verdi ki, bu zevat Enes'
(Radiyaîlahü anh) 'ı şöyle derken işitmişler:
«Ben, Resûlüllah
(Sallalîahü Aleyhi ve Sellem)'i ömre ile haccın ikisine birden:
— «Ömre İle hacc için
Lebbeyk; ömre İle hacc için Leb bey k! buyururken işittim.»
215- (...)
Bana bu hadîsi Alîyyu'bnü Hucr dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail b.
İbrâhSm, Yahya b. Ebî İshâk ile Humeyd-i Tavîlden naklen haber verdi. Yahya
demiş ki: Ben, Enes'i şuhu söylerken işittim :
«Peygamber (Sallaliahü
Aleyhi ve Sellem) 'i:
— Hacc ve Ömre için Lebbeyk! buyururken
işittim.»
Humeyd demiş ki:
«Enes: Ben, Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) 'i:
— «Ömre ile hacca Lebbeyk! derken işittim.»
216- (1252)
Bize Saîdü'bnü Man sûr ile Amru'n-Nâkıd ve Züheyir b. Harb hep birden tbni
Uyeyne'den rivayet ettiler. Saîd dedi ki: Bize Siifyân b. Uyeyne rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Zührî, Hanzaletü'1-Esle-mi'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ebû
Hüreyre (Radiyallahü anh) 'ı Peygamber (Sallaliahü A leyhi ve Sellem) 'den
naklen rivayet ederken dinledim. (Efendimiz) :
«Nefsim yed-i
kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki Meryem oğlu hacc veya Ömre yahut
ikisini birden yapmak için mutlaka Fecc-i Ravhâ'da telbîye getirecektir.»
buyurmuşlar.
(...) Bize,
bu hadîsi Kuteybetü'bnu Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) Bize Leyş, İbni
Şihâb'dan bu isnâdla bu hadîsin mislini rivayet etti. O : «Muhammed'in nefsi
yed-i kudretinde olan Allah'a...» dedi.
(...) Bana,
bu hadîsi Harmeletü'bnü Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber
verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, tbni Şihâb'dan, o da Hanzaletü'bnü Aliy
El-Eslemî'den, naklen haber verdi. Hanzale Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh) 'ı şunu söylerken işitmiş
:
«Resûlüllah (Saiîaliahü Aleyhi ve Selîem) :
— «Nefsim yed-i
kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki...» buyurdular.
Râvî, bu hadîsi
yukarkilerin hadîsleri gibi rivayet etmiştir.
Bu rivayetler,
Peygamber (SalUtUahü Aleyhi ve Selîem)'in hacc ile ömreye birlikte niyet
ettiğini göstermektedirler.
Fecc-i Ravhâ: Mekke
ile Medine arasında bir yerdir. Medine 'den altı mil uzakta olduğu söylenir.
Resûiüllah (Sallaüahü Aleyhi ve Selîem) Bedir gazasına, Mekke 'nin fethi ile
Haecetü'l-Vedâ'ya giderken buradan geçmiştir.
Hz. îsâ'nın hacci,
âhir zamanda semâdan yere indiği zaman olacaktır.
Übbî diyor ki: «Bu
hadîs Hz. îsâ (Aleyhisselâm) 'in sağ olduğuna nassan delildir. îbni Huşd
«Câmiu'l-Beyan» nâm eserinde onun hayatı hakkında iki kavi zikretmiştir.»
217- (1253) Bize Heddâb b.
Hfilid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Hem m ânı rivayet ettit. (Dedi ki) : Bize Katâde rivayet etti. Ona da Enes (Radîyailahü anh) haber vermiş ki, Resûlüllah
(SallaUahü Aleyhi ve Seltem) dört defa ömre yapmış. Haccı ile birlikte yaptığı
Ömre müstesna olmak üzere bunların hepsini Zü'1-Kaade ayında ifâ etmiş. Bir
ömre Hudey-biye'den yahud Hudeybiye zamanında Zü'1-KaadeMe, bir Ömre ertesi yıl
Zü'1-Kaade'de, bir ömre Zü'1-Kaade ayında Huneyh ganimetlerini taksim ettiği
sırada Ci'râne'den, bir ömre de haccı ile beraber yapmış.
(...) Bize
Muhammedü'bnü'l-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdüssamed rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Hemmâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Katâde rivayet eyledi.
(Dedi ki) : Enes':
Resûlüllah (SallaUahü
A leyhi ve Sstlem) kaç defa haccetti? diye sordum.
— «Bir hacc ve dört
ömre yaptı.» cevâbını verdi.
Katâde bundan sonra
Heddâb hadîsi gibi rivayette bulunmuştur.
Bu hadîsi Buhâri
«Hacc», «Cihâd» ve «Megâzî» bahislerinde, Ebû Dâvud ile Tirmizî de «Hacc»
bahsinde tahrîc etmişlerdir. Tirmizi :
«Bu hadîs hasen sahihtir.» demiştir.
Hudeybiye:
İbni Esîr'in beyânına göre Mekke 'nin büyük köylerinden biridir. Mekke'ye bir
konak mesafede olup Medîne yolu üzerindedir. Bu isim bâzılarına göre orada
bulunan bir kuyu, bir takımlarına göre de eğri bir ağaç sebebîle verilmiştir.
Ci'râne:
Mekke ile.Tâif arasında bir yerdir. Mekke'-ye daha yakındır.
Huneyn:
Mekke'ye üç mil mesafede bulunan bir vadidir. Hicretin sekizinci yılında burada
Hevâzin harbi olmuştu. Bu harb Mekke 'nin fethinden az sonra Şevval
ayında vuku* bulmuştur.
Hadîs-i Şerîf,
Resûlüllah (SallaUahü A leyhi ve Sellem) 'in dört defa ömre yaptığını, bunların
üçünü Zi1ka'de ayında, birini haccı ile birlikde yânı Zi1hicce'de îfâ ettiğini
göstermektedir. Bu husûsdaki tafsilât az sonra görülecek Hz. Âişe
hadîsindedir.
218- (1254)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ha-seıı b. Mûsâ rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr, Ebû İshâk'dan naklen haber verdi. Demiş ki:
Zeydü'bnü Erkanva :
— Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem)
ile beraber kaç gazada
bulundun? diye sordum.
— On yedi; cevâbınt verdi. Zeydü'bnü Erkam'ın
bana anlattığına göre Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Selkm) on dokuz gaza
yapmış; hicretten sonra yalnız bir hacc
(yânı) veda' haccını îfâ
buyurmuş.
Ebû İshâk: «Mekke'de
başka bir hacc (daha yapmıştır) demiş.
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbu'I-Megâzî»nin bir iki yerinde! Müs1im aynı bahisde, Tirmizî
«Kitâbu'l-Cihâd»da tahrîc etmişlerdir. Hadîsin metni Buhâri'nin bir
rivayetinde şöyledir :
«Zeydü'bnü Erkam'ın
yanında oturuyordum. Kendisine:
— Peygamber (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) kaç
gaza yaptı? diye sordular. Zeyd:
— On dokuz! cevâbını
verdi.
— Onunla beraber sen kaç gazada .bulundun?
dediler.
— On yedi! cevâbını verdi. Ben :
— İlk gaza hangisidir? diye sordum. Zeyd:
— Useyre yahud Uşeyr'dir, dedi. (Şube demiş
ki).:
— Ben
(bunu) Katâde'ye söyledim, de
Katâde:
— Uşeyr'dir, dedi.»
Müslim'in rivayet
ettiği bir hadîsde Hz. Cabir (Radiyallahu anh): «Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve
Sellem) ile birlikde on dokuz gazada bulundum. Yalnız Bedr ile Uhud gazalarına
iştirak edemedim. Babam mani oldu. Uhud harbinde babam Abdullah şehid edilince
Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) ile hiç bir gazadan geri kalmadım.»
dediğine göre Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'in yirmibir gaza yapmış
olması iktiza eder. Çünkü Câbir (RadiyatlahU anh) Peygamber (Sailallahü Aleyhi
ve Sellem) ile ondokuz gazada bulunduğunu iki gazaya da iştirak edemediğini
bildiriyor. Megâzi ve siyer kitaplarında gaza adedi daha çok gösterilmiş hattâ
İbn-i Sa'd'in beyânına göre Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) yirm'ıyedi
gaza yapmış; bu maksatla kırkyedi seriyye göndermiştir.
Ebû İshâk'in «Mekke'de
başka bir hacc daha yapmıştır.» sözü Hicretten önceki zamana
aittir. Bu söz
Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi've,
Sellem) 'in Hicretten önce de yalnız bir hacc yaptığı îhâmını verir. Halbuki
Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) Hicretten önce birçok defalar hacc
etmiştir.
219- (1255)
Bize Harun b. Abdillâh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammedi b. Bekr
ElBürsânî haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbn-i Cüreye haber verdi. (Dedi ki) :
Atâ'yı haber verirken dinledim. (Dedi ki) : Bana Urvetu'bnü Zübeyr haber verdi.
(Dedi kî) : Ben ve İbn-i Ömer Âişe'nin hücresine dayanmış oturuyorduk. Misvak
kullanıyor biz de mis-vâkinin sesini işitiyorduk. Ben îbn-i Ömer'e:
— Yâ Ebâ Abdirrahmân! Peygamber (Salktllahü Aleyhi ve Sellem)
Re-vâkinin sesini işitiyorduk. Ben tbn-i Ömer'e:
— Evet, cevabını verdi. Bunun üzerine Âişe'ye:
— Ey anneciğim! Ebû Abdirrahmân'in ne
söylediğim işitmiyor musun? dedim. Âişe:
— Ne söylüyor? dedi.
— Peygamber (Sallattahü Aleyhi ve Se/femJReceb
ayında Ömre yaptı diyor dedim. Bunun üzerine Âişe' (Radiyallahü anha):
— Allah Ebû Abdirrahmân'ı mağfiret buyursun!
Ömrüm hakkı için Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); Beceb'de ömre yapmamıştır. Ve hiç bir ömre yapmamıştır ki,
İbn-i Ömer de onunla beraber bulunmasın, dedi.
İbn-i Ömer bunları
işitiyordu. Ama ne hayır ne de evet demeyip sükût etti.
220- (...)
Bİze İshak b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ce-rîr, Man s ur'dan, o da
Mücâhii'den naklen haber verdi. Şöyle demiş: Ben ve Urvetu'bnu Zübeyr mescide
girdik. Bir de baktık Abdullah b. Ömer Âişe'nin hücresine dayanmış oturuyor.
Cemâat da mescidde kuşluk namazı kılıyorlar. Kendisine bunların namazını
sorduk.
— Bidattir, dedi. Urve ona :
— Yâ Ebâ Abdirrahmân!
Resûlüllah (Saİîaliahü Aleyhi ve Selietn) kaç ömre yaptı? diye sordu. Abdullah:
— Dört Ömre yaptı. Bunların biri Receb'dedir,
cevâbını verdi. Biz kendisini tekzib
edip red cevâbı vermekten çekindik. (Bu arada) hücrede Âişe'nin m is v
aklandığını duyduk. Urve (ona) :
— Ey mü'minlerin annesi! Ebû Abdirrahmân'ın söylediklerini işitmiyor
musun? dîye sordu. Âişe (Radiyallahü anha):
— Ne söylüyor? dedi. Urve:
— Peygamber (SaihUahü Aleyhi ve Seüem) 'in dört
ömre yaptığını, bunlardan birinin Receb'de olduğunu söylüyor, dedi. Bunun üzerine Âişe (Radiyallahü anha) :
— Allah Ebû Abdirrahmân'a rahmet buyursun!
Resûlüllah (Saliallaiıü Aleyhi ve Sellem) hiç bir ömre yapmamıştır ki, kendisi
de onunla beraber bulunmasın. O Receb ayında hiç bir ömre yapmamıştır, dedi.
Bu hadîsi Buhâri «Kitâbii'l Ömre»de tahrîc etmiştir.
Yahya b. Saîd, İbn-i
Ma'yîn, Ebû Hatim ve diğer bazı hadîs ulemâsı Mücâhid'in Hz. Âişe 'den hadîs
işitmediğini iddia etmişlerdir. Bu hadîs onların aleyhine delildir. Çünkü
bizzat Hz. Âişe 'den hadîs dinlediğini göstermektedir,
Bid'at: Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) zamanında olmayan bir şeyi îcad etmektir. Yerinde
de görüldüğü vecihle bid'at-i haşene ve bid'-at-i seyyie namları ile iki kısım
olur, Ancak mutlak söylenildiği zaman bu kelimeden ekseriyetle bid'at-ı seyyie
kasdolunur. Hz. Abdullah'ın kuşluk namazı için «Bid'attır» demesi bazılarına
göre «bid'at-ı hasenedir» mânâsına gelir. Nitekim Hz. Ömer Teravih namazı
hakkında: «Bu ne güzel bid'at» demiştir. Resûlüllah (SallallahüAleyhive Sellem)
'in kuşluK namazı kıldığı sabit olmuştur. Hz. Abdu11ah'in sözünü çirkin bid'at
mânâsına alanlar onun bu hadîsi duymadığı ihtimâli üzerinde durmuşlardır.
Ulemâdan bâzılarına göre Abdullah (Radiyallahü anh) kuşluk namazının aslına
değil toplu halde mescidde kılınmasına bid'at demiştir. Aynî:
«En güzel tevcih de budur» diyor.
Hz. Âişe'nin
misvakının işitilmesinden murad bâzılarına göre misvâkinin, bâzılarına göre de
kullandığı suyun sesidir.
Ebû Abdirrahmân, Hz.
Abdullah b. Ömer'in künyesidir. Hz. Âişe'nin onu ismiyle değil de künyesiyle
anması hürmet ve ta'z'm içindir. Âişe (Radiyallahü anhâ) Hz. Abdu11ah'in bu
meseleyi unuttuğuna işaret etmiş ve unuttuğunu mübalağa ile ifâde için:
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) hiç bir ömre yapmamıştır ki, Abdullah
da onunla beraber bulunmasın» demiştir. Resûlüllah (SallaUahii Aleyhi ve
Seilem) 'in yaptığı ömrelerin tafsilâtına gelince:
Görülüyor ki, Mansûr'un
Mücâhid 'ten rivayetine göre, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) Receb ayında
ömre yapmıştır. Ebû İshak ise bu hususta Mansûr'a muhalefet ederek yine Mücâhid
tarikiyle Abdullah b. Ömer (Radiyallahüanh) in Veygumher (Sallallahü Aleyhi ve
Seilem)'in iki defa ömre yaptığını söylediğini, Hz. Âişe 'nin bunu duyunca :
Resûlüllah (SallaUahii Aleyhi ve Seilem)dört defa ömre.yaptı dediğini rivayet
etmiştir. Bu hadîsi İmam Ahme'd'le Ebû Dâvud tahrîc etmişlerdir. Şu halde
Mansûr'un rivayetine göre ihtilâf ömrenin yapıldığı aylara, Ebû İshak'm
rivayetine göre ise ömrelerin sayısına aittir.
Müs1im'in rivayet
ettiği Berâ' b. Âzib hadîsinde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) in hacc
etmezden önce Zi1 kaade ayında iki defa ömre yaptığı; Ebû Davud'un tahrîc
ettiği Hz. Âişe hadîsinde Şevval ayında; Dârekutnî 'nin rivayet ettiği Âişe
hadîsinde Ramazan'da ömre yaptığı bildirilmektedir.
İbn-i Battal diyor ki:
«Sahîh olan şudur ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) üç ömre
yapmıştır. Dördüncü ömre'nin ona nis-bet edilmesi, ashabına emrettiği ve
huzurunda yapıldığı içindir. Yoksa kendisi o ömreyi yapmamıştır. Hz. Âişe'nin
(Receb'de hiç ömre yapmamıştır) sözü de bu kavlin doğruluğunu gösterir.»
Ebû Abdi'I-Melik, Hz.
Abdullah 'in sözü için: «Bu söz îbni ömer'in bir vehmidir. Çünkü Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Seilem) in üç defa ömre yaptığına müslümanların icmâı
vardır.» demektedir. Beyhakî'nin rivayet ettiği Hz. Âişe hadîsinde :
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Seilem) üç ömre yaptı. Bunların biri Şevval 'de, ikisi
Zi1kaade'de idi denilmiş, yine Beyhakî'nin Hz. Ebû Hüreyre'den rivayet ettiği
bir hadîsde : «Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) üç Ömre yaptı. Bunların
hepsi Zilkaade'de idi.» buyrulmuştur. Ulemâdan bâzılarına göre ihtimâl Hz. Âişe
, Şevval ömresiyle Hudeybiye 'deki ömreyi kasdet-miştir. Sahîh kavle göre bu
ömre Zilkaade ayında idi» Nitekim Hz. Enes hadîsinde de Zi1kaade'de olduğu
bildirilmiştir. Zührî , Hz. îbni Ömer'in âzadhsı Nâfi ' , Katâde, Musa b. Ukbe,
Muhammed b. îshak ve diğer hadîs ulemâsının kavilleri de budur. Mezkûr
rivayette Urvetu'bnü Zübeyr üzerinde ihtilâf edilmiştir. Oğlu Hişâm'in
rivayetine göre Hudeybiye ömresi Şevval 'de; İbn-i Lehîa 'nın rivayetine göre
Zilkaade ayında yapılmıştır. Beyhakî : «Sahîh olan budur. Resûlüllah (SaUalîahü
Aeyhi ve Sellem} Beyti tavaftan men edilerek kurbanını kesmiş ve traş olmuşsa
da halk bunu dahî onun ömreleri meyânında saymışlardır.» diyor.
Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Setlem)'in ikinci ömresi Hicretin yedinci yılında Zilkaade ayında
vâki olmuştur. Bu hususta Ulemâ hemen' hemen ittifak etmişlerdir. Yalnız îbn-i
Hibbân'ın «Sahîh»mda Ramazanda olduğu bildiri imi şse de Muhibb.i Taberî bunu
İbn.i Hibbân 'dan başka nakleden olmadığını söylemiş: «Meşhur kavle göre bu
ömre Zilkaade'de yapılmıştır» demiştir. Resûlüllah (Sallallahü A îeyhi ve
Sellem) 'in bu ömresirie ömre-i.kazâ ve Ömre-i kısas nâmları verilmiştir.
Üçüncü ömre Hicretin
sekizinci yılında yine Zülkaade ayında yapılmıştır. Buna Ci'râne ömresi
derler.
Dördüncü ömre
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'İn haccı ile birlikte yapılan
ömredir. Mezkûr ömre için Zilkaade. ayının sonlarında ihrama girilmiş ömre
fiilleri Zilhicce 'de yapılmıştır. Bâzıları bunu saymayarak Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in üç ömre yaptığını söylemişlerdir. Kaadî Iyâz
bu kavli sahîh bulmaktadır. Filhakika Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
Veda Haccmı yaptığı bu seferde sırf Ömreye niyet etmemiş, sahîh olan kavle göre
Hacc-1 Kıran yapmıştır. Yani evvelâ hacca niyet etmiş, sonra ömre için Akîk
vadisinde ihrama girmişti.
Hâsılı Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in dört ömre yaptığını söyleyenler Veda Haccmı
da hesaba katmış; üç ömre yaptığını söyleyenler bunu saymamış; iki ömre
yaptığını iddia edenler Hudeybiye ömresiyle Veda Haccmı hesaba katmamışlardır.
Faide :
Kirmanı: «Veda Haccmda Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ya Temettu'a, ya
Kırân'a yahut Hacc-ı îfrâd'a niyet etmiştir.» diyerek işi tereddüde bırakmışsa
da onun hu sözü doğru bulunmamıştır. Çünkü mes'ele ihtilaflı olmakla beraber
ulemânın ekserisine göre ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hacc-ı Kırân'a
niyet etmiştir. Birçok rivayetler bahusus Hz. Enes'in hacc ile ömreye beraberce
dahil olduğunu bildiren rivayeti bunu göstermektedir. Çünkü hacc ile ömreyi
beraber yapmak aynen Hacc-ı Kıran demektir. İbn.i Hazm'ın beyânına göre hadîsi
Enes (Radiyallahu artk) 'dan rivayet eden onaltı mutemet râvî ResûlüUah
{Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in hacc ile ömreye beraberce telbiye getirdiğine
ittifak etmiş ve Hz. Enes'in bunu Peygamber (Sallallahü A leyhi ve Sellem)den
işittiğini sarahaten söylemişlerdir.
Bu zevat: Bekr b.
Abdillâh El-Müzenî, Ebû Kılâbe, Humeyd-i Tavî1 , Ebû Kazea , Sâbit-i Bünânî, Humeyd
b. Hilâl, Yahya b. Ebî İshâk, Kat'âde, Ebu'1-Esmâ, Hasan-ı Basrî, Mus'-ab b.
Selim, Mus'ab b. Abdillâh b. Zeberkan, Salim b. Ebî'l.Ca'd, Ebû Kudâme, Zeyd b.
Eşlem ve Alî b. Zeyd hazerâtıdır. Kendilerinden Tahâvî de hadîsi rivayet
etmiştir. Bütün bu zevatın rivayetleri Hacc-ı Kıra n 'in diğer hacc
nevilerinden efdal olduğunu sarahaten ifâde ettiği halde, Kirmânî ile ona
muvafakat edenlerin «Hacc-ı ifrâd efdâl-dır» iddiasında bulunmalarını Aynî
delilsiz bir dâva olarak kabul etmekte, bunun mükâbere yani kuru bir inattan
ibaret olduğunu söylemektedir.
Ulemânın beyânına göre
Peygamher(Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) 'in öm-relerini Zilkaade ayında yapması
bu ayın faziletinden-dolayıdır. Bir de câhiliyet devrinde Araplar Zilkaade
ayında ömre yapmayı en çirkin kabahatlardan saydıkları için onlara muhalefette
bulunmak üzere bu ayı tercih etmiştir.
Hz. Aişe'nin ömrüne
yemin etmesi, bu şekil yeminin caiz" olduğuna delildir. İmam Mâlik ömre
yemin etmeyi kerîh görmüştür. Çünkü
böyle bir yeminde AUah'dan başkasını ta'zîm vardır.
221- (1256)
Bana Muhammed b. Hatim b. Meymûn rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd,
İbn-i Cüreyc'den rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Atâ' haber verdi. (Dedi ki) : İbn-i
Abbâs'ı bize hadîs rivayet ederken dinledim. Şunu söyledi: Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ensâr-dan bir kadına:
— Senin bizimle beraber hacc etmene mâni olan
nedir? buyurdu. (Râvi İbn-i Cüreyc :
İbn4 Abbâs bu kadının adını da söyledi ama ben unuttum demiş.) Kadın:
— Bizim su taşıyan iki devemizden başka,
malımız yoktur. Oğlum ile babası
develerin birine binerek hacca
gittiler. Bize su taşımak için yalnız bir deve bıraktılar, dedi. Resûlüllah
(Sallaİtakü Aleyhi ve Sellem):
— Öyleyse Ramazan geldiği vakit ömre yap. Çünkü
Ramazanda yapılan ömre hacca bedeldir, buyurdular.
222- (...)
Bize Ahmed b. Abdete'd-Dabbî rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Yezîd yani İbn-i
Zürey' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Habîb EI-Muallira, Atâ'dan, o da İbn-İ Abbâs'tan
naklen rivayet eyledi ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ensârdan
Ümmü Sinan denilen bir kadına :
— Seni bizimle hacc etmiş olmaktan men eden
nedir? diye sormuş; kqdın kocasını kasdederek :
— Ebû fülânın su taşıyan iki devesi vardı. Kendisi
oğlu ile birlikte birine binerek hacca gitti. Diğeriyle de hizmetçimiz su
taşıyor cevâbını vermiş. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
—öyle ise Ramazanda
yapılan bir ömre, bir hacc —yahut benimle birlikte bir hacc— yerini tutar, buyurmuşlar.
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbü'l-Ömrcde, Nesâî «Hacc» ile «Oruç» bahislerinde tahrîc etmişlerdir.
Hadîsin bazı rivayetlerinde Resûlüllah (Salfallahu Aleyhi ve Sellem) in bu
sözü Hz. Enes'in annesi Ümmü Süleym'e
söylediği bildirilmektedir. Yalnız bu rivayet biraz zayıf görülmüştür.
Nadîh: Üzerinde su
taşınan devedir. İbn.i Battal: «Nâ-dıh ; Deve,' öküz veya merkep gibi üzerinde
su taşınan hayvana denir. Lâkin burada murad devedir. Çünkü Bekr b.
Abdi'l:Müze-n î 'nin İbn-i Abbâs 'dan rivayet ettiği hadîste erkek deve oldu-du
tasrîh edilmiştir.» diyor. Bununla beraber tasrîh edilmese bile bundan yine
deve anlaşılır. Çünkü Araplar su taşımakta ekseriyetle deve kullanırlardı.
(Diğeriyle de
hizmetçimiz su taşıyor) cümlesi hakkında Nevevî (631-676) şunları söylemiştir:
«Bu cümle memleketimizdeki Müslim nüshalarında bu şekilde rivayet edilmiştir.
Mezkûr cümleyi Kaadı İyâz, Abdulgâfir-i Fârisî ile başkalarından aynı şekilde
rivayet etmiş; İbn-i Hâmân rivayetinde: (Hizmetçimiz onun üzerinde su taşıyor)
denildiğini söylemiştir. Kaadı îyâz: (Bence bunların hepsi değiştirmeden
ibarettir. Doğrusu: Üzerinde su taşıyarak bir hurmalığımızı suluyoruz;
olacaktır. Hurmalık yerine yanlışlıkla hizmetçi kelimesi konulmuştur. Birinci
rivayetteki: Üzerinde su taşıdığımız; kaydı da sözümüzün doğru olduğunu
göstermektedir.) demişse de muhtar olan kavle göre buradaki rivayet sahihtir.
Kaadı 'nın söylediği ziyâde, mukadder ve mahzûftur. Bu gunâ mahzûflar Arap lisanında
çoktur.»
Ramazan'da yapılan
ömrenin bir hacca bedel olması bâzılarına göre sevap husûsundadir. Buna karine,
hakîkatta ömrenin hacc yerine kâim olamıyacağma icmâ' bulunmasıdır. îbni
Huzeyme: «Bir şey diğerine bâzı mânâlarında benzerse, o şeyi diğerine
benzetmek ve onun dengi addetmek caizdir» diyor. Ömre her cihetle farz olan
hacc gibi değildir. Çünkü farz olan hacc onunla ödenmez. Fakat sevap hususunda
ona benzer.
Tirmizî'nin rivayetine
göre îshâk b. Râhuye: «Bu hadîsin mânâsı îhlâs sûresinin Kur'ân-ı Kerîm'in üçte
birine muâdil olduğunu bildiren hadîs gibidir.» demiştir.
İbnü'l.Arabi diyor ki:
«Bu ömre hadîsi sahîh olup Allah'ın bir fazl-u nimetidir. Gerçekten Ramazânı da
katmak suretiyle ömre hacc mertebesini bulmuştur.» Bu bâbda İbnü'l-Cevzî:
«Amelin sevabı vaktin şerefi nisbetinde artar. Nitekim kalbin huzuru ve niyetin
ihlâsı ile de artar.» diyor. Bâzılarına göre bu hadîsden murad Ramazan'da
yapılan farz bir ömre gene Ramazanda yapılan nafile hacc ile nafile Ömre gibidir
mânâsına gelebilir.
îbni Tîn'e göre
hadîs-i şeriften muhtemelen zahirî mânâsı mak^uddur ve Ramazah-ı şerifin
bereketiyle bu ayda yapılan ömre hacca muâdil olur. Bazıları bu ömrenin yalnız
hadîs-i şerifte zikri geçen Üm-mü Sinan'a mahsus olduğunu söylemişlerdir.
Ahmed.b. Menîin «MüsnecUinde sahîh bir isnadla tahrîc ettiği rivayette: «Bunun
yalnız bu kadına mahsus olduğunu biliyoruz.» denilmiş. Ebû Dâvûd'un bir
rivayetinde kadının: «Bunu ResûlnUahfSallallahü Aleyhi ve Sellem) hassaten
benim için mi "söyledi? Yoksa bütün insanlara âmm ve şâmil midir?
Bilmiyorum.» dediği bildirilmiştir. Zahire bakılırsa mânâ her müs-lümana
şâmildir. Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve îbni Mâce'nin muhtelif yollardan tahrîc
ettikleri bâzı rivayetlerden kadının Ümmü Ma'kıl olduğu ve Benî Esed kabilesine
mensup bulunduğu anlaşılmaktadır. Bâzıları bu kadının Ensâ-riyye, bâzıları da
Eşcaıyye olduğunu söylemişlerdir. Bâzı rivayetlerde Ümmü Talîk 'dan bahsedilmiştir.
Ulemâdan bâzıları Ümmü Ma'kıl ile Ümmü Talîk 'm aynı kadın olduğunu, bu kadının
iki tane künyesi bulunduğunu söylemişlerdir. Hattâ babımız rivâ-yetindeki Ümmü
Sinan 'm Ümmü Ma'kil olduğunu söyleyenler de vardır. Gerçi Ümmü Sinan 'in Ensâr
'dan, Ümmü Ma'kıl'in ise Benî Esed kabilesinden olduğu bil-dirilmişse de onun
Ensâr 'dan olduğunu söyleyenler vardır. Bu takdirde rivayetlerde ayrı ayrı
ismi geçen kadının Ümmü Ma'kil olduğu anlaşılır. Tirmizî (209-279) Ümmü Ma'kıl
hadîsini rivayet ettikten sonra: «Bu bâbda îbni Abbâs, Câbir, Ebû Hureyre,
Enes ve Vehb b. Hanbeş haze-râtından da rivayetler vardır.» demiştir..
Bunlardan maada Yûsuf b. Abdillâh ile Ebû Talîk ve Ümmü Talîk 'tan. da
rivayetler vardır. Bu rivayetlerin bâzısını Buhârî ile Müslim , bâzısını îbni
Mâce, Nesâî, Taberânî, İbni Adiyy ve îbni Menden tahrîc etmişlerdir. Bunların
hepsinde Ramazanda yapılan bir ömrenin hacca muâdil olduğu bildirilmektedir.
233- (1257)
Bize Ebî Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Nüraeyr
rivayet etti. H.
îîize İbni Nümeyr de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah,
Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) (Medine'den çıkarken) ağacın bulunduğu yoldan çıkar;
(girerken) Muarraz yolundan girer-miş. Mekke'ye giderken dahî yukarki yoldan
girer aşağıki yoldan çıkarmış.
(...) Bana
bu hadîsi Züheyr b. Harb ile Muhammedu'bnü'l-Müsennâ dahî rivayet ettiler.
(Dediler ki) : Bize Yahya yani El-Kattan, Ubeydul-lah'dan bu isnadla rivayet
etti. Züheyr'İn rivayetinde : «Bathâ'daki yukarki yoldan...» demiş.
Bu hadisi Buhârî, Ebû
Dâvûd ve Nesâî hacc bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Ağaçtan murâd Zülhuleyfe
mescidinin yanındaki ağaçtır.
El-Muarras:
Medine'ye altı mil mesafede bulunan bir yerdir.
Seniyyu :
Aslında her dağın sarp yeri yahut yüksek yoludur. Burada ondan murad Mekke
'nin El-MuaUât denilen meşhur kabristanının yukarsuıdaki yoldur. Bu yol
vaktiyle çıkılması güç, sarp bir yermiş. Sonra Hz. Muaviye tarafından düzeltilmiş.
Daha sonra Abdul ineli k ve Mehdi zamanlarında ve sekizyüz onbir tarihlerinde
mevziî tamirler yapılmış. Mısır Sultanı El-Müeyyed zamanında kamilen tamir
olunmuştur. Mekke'ye girilen yukarki yola Kedâ , çıkılan alt yola da Kiidâ
derler. dan girip aşağıki yoldan çıkmasının hikmeti ibrahim
(Aleyhisselâm) in nidası yüksek, yerden yapıldığı içindir. Bir de maksada
yüksek yerden girmek ve alçak yerden çıkmak daha münâsiptir. Bâzılarına göre
Mekke'ye üst yoldan girilirse Kabe.i Muazzama karşısına geldiği için girerken
bu yol tercih edilmiştir. Münafıklara İslâmiye-tin kuvvet ve şevketini
göstererek onları kızdırmak için bu yoldan girdiğini söyleyenler olduğu gibi
bu hususta başka kaviller de vardır.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) Medine 'den Mekke'-ye gitmek istediği zaman Zülhuleyfe yolunu
tutar, geceyi Zü1-hu1eyfe'de geçirdikten sonra yoluna devam edermiş. Dönüşte yine
burada gecelermiş Teymî'ye göre bu hadîsden murâd Resûlüllah (Sallatlahü Aleyhi
ve Sellem) 'in Mekke 'den çıkarken Zülhuleyfe yolundan, Mekke'ye girerken ise
El.Muarras yolundan girmiş olmasıdır. Fakat Buhâri'nin rivayeti bu izahın
aksine yani bizim izah ettiğimiz şekildedir. İbni Battal ResûlüJlalı
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'n bu seferleri ayrı ayrı yollardan yapmasını bayram
namazlarına başka yoldan gidip başka yoldan dönmesine benzetmiştir. Bâzıları
ayrı ayrı yollardan gidip gelmenin kasdî değil bir tesadüf eseri olduğunu
söylemişlerse de bu iddia doğru değildir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) bunu tefâülen yahut gidip geldiği yollar kendisine şahit olsunlar diye
yapmış olur. Nitekim buna kail olanlar da vardır.
224- (1258)
Bize Muhammedu'bnü'l-Müsennâ ile İbni Efaî Ömer hep birden İbni Uyeyne'den
rivayet ettiler. İbnu'l-Müsennâ dedi ki: Bize Süfy&n, Hişam b. Urve'den, o
da babasından, o da Aişe'den naklen rivayet etti ki, Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'Mekke'ye geldiği vakit üst tarafından girer; alt tarafından
çıkarmış.
225- (...)
Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâ-me Hişânı'dan, o da
babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti ki, Kesûlüllah (SaUaîUthil Ateyhi
ve Seliem) fetih yılında Mekke'nin yukarısın-daki Kedâ yolundan girmiş. Hişâm
demiş ki: «Babam Mekke'ye her iki yoldana girerdi. Ama ekseriya Kedâ'dan
girerdi.»
Bu hndisi Buhâri
*Hacc» ve «Megâzî» bahislerinde, Ebû Dâvûd , Tirmizi ve Nesâî «Hacc» bahsinde
tahrîc etmişlerdir.
Hişâm'in babası Urve'nin
ekseriya Kedâ 'dan yani .yukarki yoldan girmesi evinin oraya daha yakın o iması
ad an dır. Aksi takdirde Mekke 'ye girip çıkma hususunda iki yoldan birini
tercih etmediği nefs-i rivayetten anlaşılmaktadır. Hz. Urve'nin Mekke'-ye her
iki yoldan girip çıkması halka kolaylık gösterme maksadıyladır.
1- Mekke'ye
yukarki yoldan girerek aşağıki yoldan çıkmak müstehabdır. Bu huâusda hacı olanlarla. olmayanlar
müsavidir. Nevevî diyor ki: «Mekke 'nin
yukarki yolu Medîneliler'le Şamlılar
gibi aynı cihetten gelenlerle
Yemenliler gibi aksi cihetten gelenler için aynı hükümdedir.
Binâenaleyh Yemen 'den gelenlerin
istikâmet değiştirerek Mekke 'nin yukarıki tarafındaki yoldan girmeleri
müstehabdır.»
2 -
Memleketinden çıkan bir kimsenin dönüşte başka yoldan gelmesi müstehabdır.
226- (1259)
Bana Züheyr b. Harb ile Ubeydullah b. Sâîd rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Yahya yâni El-Kattân,
Ubeydullah'tan rivâyet etti. (Demiş ki) : Bana Nâfi', tbni Ömer'den naklen
haber verdi ki Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ye Sellem) geceyi sabaha kadar Zû
tavâ'da geçirmiş; sonra Mekke'ye girmiş. Nâfi': «Abdullah da bunu yapardı» demiş.
İbni Saîd'hı rivayetinde: «Hattâ sabah namazını kıldı» kaydı vardır. Yahya
yahut sabahlayın caya kadar dedi şeklinde rivayet etmiş.
227- (...)
Bize Ebû'r-Rabî' Ez-Zehrânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Eyyûb Nâfi'den rivayet etti ki, tbni Ömer Zû Tavâ'da gecelemeden
ve sabahlayıp da yıkanmadan Mekke'ye gelmezmiş» Sonra Mekke'ye gündüzün girer
Peygamber (Sallailahü Aleyhi ve SellemYâen naklen onun da böyle yanşadığını
söylermiş.
228- (...)
Bize Muhammedu'bnü-İshâk El-Müseyyebî rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Enes yani
tbni Iyâz, Mûsâ b. Ukbe'den, o da Nâfi'den naklen rivayet etti. Nâfi'e de
Abdullah anlatmış ki, Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) Mekke'ye
gelirken Zû Tavâ'ya iner, orada geceler hattâ sabah namazını kılarmış.
ResûlüUah'fSallallahü Aleyhi ve Sellem)'in burada namaz kıldığı yer sarp bir'
tepenin üzerinde imiş. Sonradan orada yapılan mescidde değil ondan daha
aşağıda sarp bir tepenin üzerinde imiş.
229- (1260)
Bize Muhammed b. İshâk El-Müseyyebî rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Enes yâni
tbni lyâz, Mûsâ b. Ukbe'den, o da Nâfi'den naklen rivayet etti. Nâfi'a da
Abdullah haber vermiş ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) kendisi ile
uzun dağın arasındaki dağın iki tepesini Kabe'ye doğru karşısına almış oraya
(sonra) kurulan mescidi tepe tarafındaki mescidin soluna almış. Resûlüllah
(Sallalİahii Aleyhi ve Selietn) in namaz kıldığı yer ondan daha aşağıda kara
tepenin üzerindeymiş. Tepeden on arşın yahut ona yakın bir mikdâr aşağı imiş.
Sonra insanın kıblesine düşen uzun dağın iki tepesine karşı namaz kılmış.
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbü'1-Hacc» ile «Kitâbü's-Salât»da tah-rîc etmiştir.
Ekeme : Tepe
mânâsına gelir.
Furda: Dağın
yüksek yeri ve dağa giden yolun giriş yeri, boğaz mânâlarına gelir. Burada
ondan mürâd dağın tepesidir. Hz Abdu11ah'in ibâdet için Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in namaz kıldığı yerleri araştırdığı ve oralarda namaz
kıldığı meşhurdur. Bu sebepledir ki, Zû tava 'daki mescidin tam Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve SeUem)'in namaz kıldığı yere yapılmadığının farkına
varmış ve bunu bildirmiştir.
Bu rivayetlerden
T&esûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Mekke’ye gündüz girdiği
anlaşılıyorsa da başka rivayetler gece dahî girdiğini ifâde etmektedir.
1- Mekke'ye
girmek için yıkanmak sünnettir.
Nevevî diyor ki:
«Yıkanmaktan âciz olanlar teyemmüm ederler ve bununla Mekke Ve girmek için
yıkanmayı niyetlenirler.» Kirmânî’nin menâsikinde bu yıkanmanın herkese hattâ
hayızlı ve nifaslı kadınlarla çocuklara bile müstehab olduğu bildiriliyor.
Zâhirî1er'e göre bu gusül farzdır. Bu kavil İkrime ile Hasan b. Ebi'l-Hasen 'den de rivayet olunmuştur.
Ebû Ömer îbni
Abdi'1-Berr , Mâlikîler'e göre yıkanmanın Sünnet-i Müekkede olduğunu,
binâenaleyh özürsüz terk edilmesine ruhsat vermediklerini söylemiştir. Ancak
AbdülmeIik'in beyânına göre unutarak veya kasden terkedildiği takdirde kurban
ve fidye lâzım değildir. İmam. Mâlik'e göre bu guslün Cuma namazı için
yıkanmaktan daha müekked olduğu rivayet edilir.
İmam Azam, Evzâî ve
Sevrî'ye göre Mekke'ye girmek için abdest dahi kâfidir. İbrahim Nehaî 'nin
kavli de budur.
2- Zû tava
'da gecelemek müstehabdır.* Bu yer
Mekke civarındadır. Bittabiî orada gecelemek yolu oradan geçenlere
mahsustur.
3- Mekke'ye
gündüzün girmek müstehabdır. Bazıları bu hususta gece ile gündüzün müsâvî
olduğunu söylemişlerdir.
230- (1261)
Bize Ebî Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Hümeyr
rivayet etti. H.
Bize İbni Nümeyr de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah
Nafi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etti ki; Besûlüllah (SalUtllahü
Aleyhi veSellem) Beyti ilk defa tavaf ederken üç defa ramel yapar, dört defa da
alelade yürürmüş. Safa ile Merve arasında sa'y yaparken dahî Mesîl vadisinde
hızlı yürürmüş. Bunu İbni Ömer de yaparmış.
231- (...)
Bize Muhammed b. Abbâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hatim yâni tbni İsmail,
Musa b. Ukbe'den, o da Nafi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etti ki,
Resûlüİlah (Sallalfahu Aleyhi ve Sellem) Mekke'ye ilk geldiğinde hacc ve ömre
için tavaf ederken Beyti üç defa hızlıca dolaşır sonra dört defa alelade
yürürmüş. Sonra iki rekât namaz kılar; arkasından Safa ile Merve arasında sa'y
yaparmış.
232- (...)
Bana Ebû't-Tâhir ile Harmeletu'bnu Yahya rivayet ettiler, Harmele dedi ki:
Bize tbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan naklen
haber verdi. Ona da Salim b. Abdillâh haber vermiş ki, Abdullah b. Ömer şunu
söylemiş:
«Ben Resûlüllah
(Salîallahü Aleyhi ve Seliem) 'i Mekke'ye geldiğinde ilk tavafını yaparken
Hacer-İ Esved'i istilâm buyurarak yedi tavafın üçünde ram el yaparken gördüm. »
233- (1262)
Bize Abdullah b. Ömer b. Ebân El-Cu'fî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni'l-Mübârek
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbni Ömer
(Radiyallahü anh) Man naklen haber verdi. Şöyle demiş:
«Resûlüllah (Saltallahü
Aleyhi ve Sellem) Hacer-i Esved'den Hacer-İ Es-ved'e kadar üç defa ramel yaptı
dört defa da alelade yürüdü.»
234- (...)
Biie Ebû Kâmil El-Cahderî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sttlcym b. Ahdar
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Ömer, Nâ-fi'den naklen rivayet
etti ki, tbni Ömer hac«rd«n hacere ram«l yapmış ve Resûlüllah (Salîallahü
Aleyhi ve Sellem) 'İn bunu yaptığını söylemiş.
235- (1263)
Bize Abdullah b. Meslemete'bni Ka'neb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Malik
rivayet etti. H.
Bize Yahya b. Yahya da
rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Mâlike, Ca'fer b. Muhammed'den
dinlediğim, onun da babasından, onun da Câbir b. AbdiIİâh (Radiyaliahû
anhüma)'dan naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum. Câbir: «Ben (Sallallahü
Aleyhi ve Selîem) 'in üç tavafda Hacer-i Esved'den başhyarak yine ona varıncaya
kadar ramel yaptığını gördüm.
236- (...)
Bana Ebu't-Tâhir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Mâlik ile İbni Cüreyc, Ca'fer b. Muhammed'den, o da
babasından, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen haber verdi ki, Resûlüllah
(SalUdlahü Aleyhive Sellem) üç tavaf da hacerden hâcere ramel yapmış. Bu hadîsi
Buhâri hacc bahsinde tahrîc etmiştir.
Evvelce de görüldüğü
vecihle ramel sık sık adımlarla hızlıca yürümek ve yürürken omuzları
sallamaktır. Habeb dahî bu mânâya gelir. Yedi tavafın ilk üçünde ramel ile
yürümek müstehabdır.
İlk tavaftan murâd
arkasından Safa ile Merve arasında sa'y yapılan tavâfdır. Bu da tavâf-ı kudüm
ile tavâf-ı ifâza'da mütesav-verdir. Tavâf-ı vedâda sa'y yoktur. Ramel bir
defaya mahsus olmak üzere meşru' kılınmıştır. Kadınlara tavaf ve sa'y esnasında
ramel meşru' değildir. Bu hususta ulemâ müttefiktir.
Mesîl; Sâfâ ile Merve
arasındaki Mİ çukurudur. Buradan geçerken hızlıca yürümek bilittifâk
müstehabdır. Hadîs-i şerîfd Safa ile Merve arasındaki sa'ye de mecazen tavaf
denilmişdir. Çünkü sıfatları başka başka ol»a da tavafla sa'yin her ikisinde
hızlı yürüme vardır.
İki secdeden murâd iki
rek'ât namazdır. Bu namazın ulemâdan bâzılarına göre vacip, bâzılarına göre
sünnet olduğunu yukarıda görmüştük. Hadîs-i şerîfde tavafla sa'y arasında
tertîb vâcib olduğuna delîl vardır. Yâni evvelâ tavaf sonra sa'y yapılacaktır.
Cumhuru u1emâ'ya göre evvelâ sa'yi yapıp sonra tavaf etmek caiz değildir.
Nevevi bu hususta seleften bâzılarının zayıf bir hilafı bulunduğunu kaydediyor.
Rükn-ü Esved 'den murâd Kabe 'nin bir köşesinde bulunan Hacer-i
Esved 'dir. Tavafa başlarken bu taşı istilâm etmek biliîtifâk tavafın
sünnetlerindendir. Rame1 dahi bu taştan baş-lıyarak yine onda bitirmek
suretiyle yapılır. Rivayetlerin bazılarındaki «Hacerden hacere» tâbirinden murâd
budur.
237- (1264)
Bize Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyn El-Cahderî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Abdülvâhid b. Ziyâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ciireyrî, Ebu't-Tufeylî'den
rivayet etti. Şöyle demiş: İbni Abbâs'a: Ne buyurursun. Beyti şu üç tavaf ramel
ve dört tavaf âdî yürüyüş meselesi sünnet midir? Kavmin bunun sünnet olduğunu
söylüyorlar, dedim. İbni Abbas :
«Hem doğru söylemişler
kem yanlış!» cevâbını verdi.
— (Bu) h*m doğru sftytemişier hem yanlış sözünün
manası nedir? dedim, thni Abas şan* söyledi
— EeıûlttUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
Mekke'ye geldi de müşrikler : Hakıykaten Munammed İle
ashabı yıllıktan Beyti tavaf edemiyorlar, dediler. Ona haset ediyorlardı.
Bunun tilerine ResulüIIah (Sallallahü AtetfıiveSeltem^ ashabına öç tur ramel yapmalarını,
dört tur da alelade yürümelerini emir buyurdu. İbai Abbâs'a:
— Bana Sala ile Merve arasında vasıtaya binerek
sa'y yapmayı haber ver. Bu da sünnet midir? Zİrâ kavmin hunun sünnet olduğunu
söylüyorlar, dedim. İbni Abbâs:
— Hem doğru söylemişler hem yanlış cevâbını
veıil Ben:
— (Bu)
hem doğru söylemişler hem yanlış sözünün mânâsı nedir? dedim. İbni Abbâs
şunu söyledi:
— Resûlüllah
("Sa/fa/iö/iH Aleyhi ve Sellem)'in yanma halk üşüştüler, işte Muhammedi
İşte Muhammedî diyorlardı. Hattâ evlerden genç kızlar bile çıkmışlardı.
Resulüllalı (Saltailahü Aleyhi ve Sellemj'in huzurunda halk dÖvtilemezdi.
Başına birçok kimseler toplanınca hayvana bindi ama yürüyerek sa'y yapmak
efdaldır.
(...) Bize
Muhammedu'bnü'l-Mûsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezid rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Cüreyrî bu isnâdla bu hadîsin mislini, haber verdi. Yalnız o:
«Mekkeliler hasetçi bir kavim idiler» dedi. «Ona haset ederlerdi» demedi.
238- (-..)
Bize İbni EM Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süf-yân, İbni Ebî Hüseyin'den,
o da Ebu't-Tufeyl'den naklen "rivayet etti. Şöyle demiş: İbni Abbâs'a :
Kavmin
Resûlü\\ah(Sa!lallahu Aleyhi ve Sellem)'in Beyti tavaf ederken ve Safa ile
Merve araslnda ramel yaptığını, bunun sünnet olduğunu söylüyorlar, dedim. îbni
Abbâs:
— Hem doğru
söylemişler hem yanlış cevâbını verili.
239- (1265)
Bana Muhammed b. Râfİ' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Âdem rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr, Abdülmelik b. Saîd b. Eheer'den, o da
Ebu't-Tuieyl'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: İbni Abbâs'a :
— Btn.
Retûlü\lah(SalUıllahü Aleyhi ve Sellem)>i gördüğümü sannedi-yorura, dedim.
İbni Abbâs:
— O halde onu bana tavsif et, dedi.
— Onu Merve'de dişi bir deve üzerinde gördüm.
Etrafına birçok insanları toplanmışlardı dedim. Bunun üzerine İbni Abbâs:
— İşte Resûlüllah
(Salktllahü Aleyhi ve Sellem) odur. Halk onun huzurundan kovulmaz ve
zorlanmazlardı, dedi.
240- (1266)
Bana Ebu'r-Rebî-Ez-Zehrânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd yâni İbni
Zeyd, Eyyûb'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbni Abbâs'dan naklen rivayet
etti. Şöyle demiş:
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) ashâbıyla Mekke'ye geldi. Kendilerini Yesrib'in sıtması
zayıflatmıştı. Müşrikler: Yarın size öyle bir kavim gelecek ki sıtma
kendilerini bitirmiş. Ondan çok elem çekmişler dediler. Ve hicrin arkasına
oturdular. Peygambet(Salîallahü Aleyhi ve Sellem) de müşrikler müslümanların
celâdetini görsünler diye ashâbma tavafın üç turunda ramel yapmalarını, iki
köşe arasında da adî yürüyüşle yürümelerini emir buyurdu. Bunun üzerine
müşrikler:
— Sıtmanın kendilerini
bitirdiğini söylediğiniz adamlar bunlar mı? Bunlar filân ve filândan daha
sağlammışlar, dediler. İbni Abbâs (sözüne devamla) :
«Resûlüllah (Salkllahü
Aleyhi ve Sellem) 'i ashabına bütün turlarda ramel yapmalarını emir buyurmaktan
men edtn say ancak anlara acıması olmuştur.» demiş.
241- (...) Bana
Amru'n-Nâkıd ile İbni Ebî Ömer ve Ahmed b. Abde hep birden tbni Uyeyne'den
rivayet .ettiler. İbni Abde (dedi ki) :
Bize Süfyân, Amr'dan,
o da Atâ'dan, o da îbni Abt&s tan naklen rivayet etti. İbni Abbâs:
«Resûlüllah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Beyti ancak müşriklere kuvvetini göstermek İçin
ramel ve hızla tavaf etmiştir.» demiş.
Bu hadîsi Buhâri hacc
bahsinin bir-iki yerinde ve «Kitâbü'I-Megâzî»de; Ebû Dâvûd ile Nesâî hacc
bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.
Nevevî diyor ki: «îbni
Abbâs'm bu hadîsi bundan önceki rivayetlerle nesh edilmiştir. Çünkü îbni Abbâs
hadîsi Hicretin yedinci yılında Mekke fethedilmezden önce îfâ olunan kaza
Ömresine aittir. O zaman müslümanlar bedenen zayıf idiler. Tavaf esnasında
ramel yapmaları kuvvetli görünmek içindi. Buna iki rüknü Yemânî'den gayrı
yerlerde muhtaçtılar. Çünkü müşrikler Hicr denilen yerde oturuyor, rükn-ü
yemânî denilen iki köşe arasında müslü-manları görmüyor, diğer köşeler arasında
tavaf ederken görüyorlardı. Peygamber (Sallallahu Âieyhi ve Selîem) Hicretin
onuncu yılında Veda haccını îfâ ettiği vakit Hacer-i Esved 'ten başhyarak yine
Haceri Esved 'e kadar ramel yapmışdır. Binâenaleyh bu son fi'liyle amel etmek
vâcib olur.»
Nevevî'nin bahsettiği
nesh bir tur tavafın yarısında ramel yapıp yarısında yapmamaya aittir. Çünkü
îbni Abbâs (Radiyaîlahü anh) hadîsinde iki rüknü yemânî arasında ramel
yapılmaıyacağı bildirilmektedir. Bu mes'ele îmam Nevevî 'nin dediği gibi nesh
edilmiştir. Bugün tavafın ilk üç turunda Hacer-i Esved 'den başlayarak yine
onda bitmek suretiyle ramel yapılır.
Hicr: Hatîm
denilen yerin içidir. Hatîm Kâbe.i Muazzama'nin altın oluk tarafındaki yarım
duvarla çevrilmiş yerdir. Vaktiyle bu yer Kabe'den ma'dûd idi. Hükmen yine
Kabe'nin içinden sayıldığı cihetle tavaf Hatîmin arkasından yapılır
îbni Abbâs
(Radiyallahu anh): «Hem doğru söylemişler, hem yanlış» sözü ile Peygamber
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in fi'li olduğunu doğru söylemişler, fakat bunun
bir sünnet-i müekkede olduğu iddiasında hatâ etmişler demek istemiştir. Çünkü
ona göre ramel meselesi senelerce tekrarı matlûb olan bir iş değil, küffâra
kuvvetli görünmek için yalnız o seneye mahsustur. Hz. îbni Abbâs 'in mezhebi bu
ise de sahabe ve tabiîn ile onlardan sonra gelen bütün ulemâ bu hususta ona
muhalefet ederek tavafın ilk üç turunda ramelin sünnet olduğunu söylemişlerdir.
Bu sünneti terkeden faziletten mahrum kalır. Bununla beraber tavafı yine de
sahihtir. Kurban lâzım gelmez.
Abdullah b. Zübeyr'e
göre ramel tavafın yedi turunda da sünnetdir.
Hasan-ı Basrî, Sevrî
ve M âli kiler'den Abdülmelik b. Mâcişûn'a göre tavaf esnasında rameli terk
edene kurban kesmek lâzım gelir. Vaktiyle İmam Mâlik'in dahî buna kail olduğu,
fakat sonra rücû ettiği söylenir.
Cumhur-u ulemâ 'nin
delili ResûlüMah (Salialtahü Aleyhi ve Sellem)in veda haccında tavafın ilk üç
turunu ramel ile yapıp geri kalan dört turunda alelade yürümesi ve sonra :
«Hac fiillerini nasıl
yapacağınızı benden alın» buyurmuş
olmasıdır.
İbni Abbâs
(Radiyailahü anlı) kendisine Safa ile Merve arasında vâsıtaya binerek sa'y
yapmanın hükmü sorulduğu ve «Kavmin bunun sünnet olduğunu söylüyorlar»
denildiği vakit yine : «Hem doğru söylemişler, hem yanlış» diye cevap
vermiştir. Gerçi ibarede «Ke-zebû» lâfzı kullanılmıştır. Bunun asıl mânâsı
«yalan söylemişler» demek ise de bu gibi yerlerde mezkûr kelimenin hatâ
mânâsında kullanıldığını kitabımızın baş taraflarında görmüştük. Hz. İbni Abbâs
bu sözüyle : «ResûlüllahfSallalîahü Aleyhi ve Sellem)'in hayvan üzerinde sa'y
yaptığını doğru söylemişler, fakat bunun yürümekten efdal olduğunu söylemekte
hatâ etmişler. Çünkü yürümek daha faziletlidir.» demek istemiş ve Peygamber
(Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) 'in özürden dolayı hayvana bindiğine işaret
etmiştir. Ulemâ bu kavlinde İbni Abbâs (Radiyailahüanh)ile beraberdir. Yâni
Safa ile Merve arasında vâsıtaya binerek sa'y yapmak caiz ise de sa'yi
yürüyerek yapmak efdaldir. kelimesi bâzı nüshalarda şeklinde rivâye4
olunmuştur. Mânâsı
«kendilerine surat aşılmazdı» demektir. Kaadı İyâz bu rivayetin daha doğru
olduğunu söylemiştir.
Yesrib:
Medîne-i Münevvere'nin câhiliyyet devrindeki ismidir. Hadîs-i şerifin muhtelif
rivayetleri vardır. İsmâîlî'nin rivayetinde : «Müşrikler : Size çıplak bir
kavim gelecek demişler. Onların bu sözünü Allah Peygamberine bildirmiş, o da
ashabına hem ramel yapmalarım, hem de âdi yürüyüşle yürümelerini emir buyurmuşdu»
denilmiş: İbni Mâce'nin rivayetinde: «Resûlüllah (SallalîahüAleyhi ve Sellem)
Hudeybiye 'den sonraki Ömresi için Mekke'ye girmek istediği vakit ashabına :
Yarın kavminiz sizi görecektir. Ama sizi zinde görmelidirler buyurmuş, Mescid-i
Haram'a girdikleri vakit as-hâbıyla beraber Hacer-i Esved'i istilâm ederek
ramelle tavaf etmişlerdir.» buyrulrnuş; Taberânî'nin rivayetinde :
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) ömreye niyet edince Mekkeli-lerin ashabı hakkında
zayıflamışlar diye söz ettiklerini duymuş ve Mekke'ye vardık&ı ashabına :
Haydi bakalım kollarınızı, paçalarınızı sıvayın da ramelle yünü yün! Tâ ki kavminiz
kuvvetli olduğunuza kaani olsun, buyurmuşdur.» denilmektedir. Bir rivayette
ashabın ramel yaptığını gören Küre y g kâfirlerinin: «Bunlar ceylânlar gibi
adamlarmış» dedikleri bildirilmiştir.
1- Tavaf
esnasında ramel yâni omuzları sallayarak hızla yürümek meşru'dur. Ulemâ bunun
sünnet olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir. Hz. Ömer, oğlu
Abdullah ve İbni Mes'ûd (Radiyallahü anh) hazerâtma £öre
sünnettir. İmam-ı Âzam,
İmam Mâlik', İmam Sâfiî ve
İmam Ahmed'in mezhepleri de budur. İbni Abbâs (Radiyallahü anh) ile Tabiîn 'den Tâvûs , Atâ ' , 'Hasan-ı Basrî, Kaasim ve Salim'e göre ramel sünnet değil
mübahdır. Onu isteyen yapar, isteyen yapmaz.
2- Tavafın
bir turuna şavt denilebilir. İmam Şafiî'nin bunu kerîh gördüğü onun yerine devr
denileceğini söylediği rivayet olunur.
3- Küffâra
karşı kuvvetli ve silâhlı görünerek onları korkutmak caizdir. Bu şekildeki
hareket riya sayılmaz.
4- Kavlen
olduğu gibi fi'len gösteride bulunmak caiz hattâ bazen evlâdır.
242- (1267) Bize Yahya b.
Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Leys haber verdi. H.
Bize Kuteybe de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, İbni Şihâb'dan, o da Salim b.
Abdillâh'dan, o da Abdullah b. Ömer'den naklen rivayet etti ki, Abdullah:
«Ben, Resûlüllah (Satlaliahü Aleyhi ve Sellemi'm beyî'ten
İkİ rükn-ü Yemân'dan başka bir
meshederken görmedim.» demiş.
243- (...)
Bana Ebû't-Tâhir ile Harmele rivayet ettiler. Ebû't-Tâhîr dedi ki : Bize
Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana -Yûnus, İbni Şihâb'dan, o da
Sâlim'den, o da babasından naklen haber verdi. Babası (Abdullah) :
«Resûlüllah
(Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem), beytin rükünlerinden rükn-ü Esved ile ondan
sonra gelen Cumahlıların evleri tarafındaki rükünden başka* bir yeri istilâm
etmezdi.» demiş.
244- (...)
Bize Muhammedü'bnu'I-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid b. Haris,
Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den, o da Abdullah'daıı naklen rivayet etti.
Abdullah, Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve SeUem)'in Ha-cer4 Esved ile Rükn-ü
Yemânî'den başka hiç bir yeri istilâm etmezdi-ğini söylemiş.
245- (1268)
Bize Muhammedü'bnü'lı-.Müsennâ ile Züheyir b. Harb ve Ubeydullah b. Saîd hep
birden Yahyfl-Kattân'dan rivayet, ettiler. İbnü'I-Müsennâ dedi ki: Bize Yahya,
ITBfeydullalvdan rivayet etli. (Demiş ki) : Bana Nâfi îbni Ömer'den rivayet
etti. İbni Ömer şöyle demiş :
«Bu iki rüknü (yâni)
Rükn-ü Yem ani ile Hac er-i Esved i, Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Seltetn)
'in istilâm buyurduğunu*-gördüm göreli ine şiddette ne de serbest zamanda
istilâmı terketmedim.»
246- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile İbni Nümeyir hep birden Ebû Hâlid'den rivayet
ettiler. Ebû Bekir dedi ki: Bize Ebû Hâlid-i Ahmar, Ubeydullah'dan, o da
Nâfi'den naklen rivayet etti. Nâfi' şöyte demiş:
«İbnt Ömer'in eliyle
Hacer-i Esved'i istilâmda bulunduğunu gördüm. Sonra elini öptü ve:
— Ben, bunu Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)1™ yaptığını gördüm göreli terk etmedim! dedi.»
Bu hadîsi Buhâri ile
Nesâî «Haco bahsinde tahrîc etmişlerdir.
İki Rükn-ü Yemânî'den
murâd : Hacer.i Esved'in bulunduğu köşe ile ondan sonra gelen köşedir.
Hacer-i Esved:
Kâbe-i Muazzama'nın şarkında ve kapısının yanındaki köşededir. Asıl rükn-ü
Yemânî , ondan sonraki köşenin ismidir.
Ancak Araplar, tağlîb
tarikiyle anne ile babaya ebeveyn; güneşle aya : Kamereyn, dedikleri gibi, bu
iki rükne de «Yemâniyeyn» adını vermişlerdir.
Diğer iki rüknüne de Şâmiyyeyn
adı verilmiştir.
Hacer-i Esved'in
bulunduğu rükne : Rükn-ü Esved de derler.
Evvelce de beyân
olunduğu vecîhle Rükn-ü Esved'in iki fazilet ve meziyeti vardır. Bunlardan biri
mezkûr köşenin Hz. İbrâhim (Aleyhİsselam)'m kurduğu temel üzerinde bulunması,
diğeri de Haceri'1 Esved'in kurduğu temel üzerinde bulunması, diğeri de
Hacerü'1- Esved'in bu köşede olmasıdır.
Rükn-ü Yemânî 'nin bir
fazileti vardır. O da İbrahim (Radiyalîahü ank) 'in kurduğu temel üzerinde
bulunmasıdır.
Diğer rükünlerde bu
meziyetler yoktur.
Bu sebepledir ki Hacer-i
Esved istilâm ve öpülmfek hu-sûsiyetleriyle temayüz etmişdir. Rükn-ü Yemânî'de
bir fazilet olduğu için, o yalnız istilâm olunur.
Diğer iki rükünde
husûsî fazilet bulunmadığı sebeple, onlar ne istilâm olunur, ne de öpülürler.
Nevevî diyor ki: «İki Rükn-ü
Yemânî'yi istilâm etmenin müstehab olduğunda ümmetin bütün ulemâsı müttefiktir.
Öteki rükünlere istilâm yapılamıyacağma da cumhûr-u ulemâ ittifak etmişlerdir.
Yalnız selefden
bâzıları, onlara istilâmı da müstehab saymışlardır.
Hz. Hasan ve Hüseyin ile
Abdullah b. Zübe-yir, Câbir b. Abdi.İlâh, Enes b. Mâlik, Urvetü'bnü'z-Zübeyir
ve Ebû'ş-Şa'sâ Câbir b. Zeyd (Radiyattahüanhr
hazerâtı bunlar meyânindadır.
Kaadı Ebû Tayyib'in
beyânına göre şehirler imamlarıyla fukahâ, geri kalan iki rüknün istilâm edilmiyeceğine
bilittifâk kaail olmuşlardır.
Bu bâbda sahabe ile
Tabiîn arasında bir gûnâ hilaf vâkî olmuşsa da onlardan sonra hilaf kalmamış
ve bütün ulemâ mezkûr iki rüknün istilâm edilmiyeceğine ittifak
eylemişlerdir.»
Rüknü meshetmekten
murâd: İstilâmdır.
«Ne şiddetde ne de
serbest zamanda istilâmı terketmedim.» cümlesinden mtfrâd: «Tavaf esnasında
kalabalık olsun obuasın istilâmı terketemedim.» demektir.
247- (1269)
Bana Ebû't-Tâhir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi
ki) : Bize Amr b. Haris haber verdi. Ona da Katâdetü'bnü Diâme, ona da
Ebû't-Tufeyl-i Bekri rivayet etmiş ki kendisi
(Ebû't-Tufeyl), İbni Abbâs'i:
«Ben, Resûlüllah
(SallalUthü Aleyhi veSellem) 'i, iki rükn-ü
yem anîden başkasını istilâm ederken görmedim.» derken işitmiş.
İbni Abbâs hadîsini
Buhârî, Ebû'ş-Şa'sâ 'dan şu lâfızlarla tahrîc etmiştir :
«Ebû'ş-Şa'sâ: Bu
beytin bir yerine istilâmdan kim çekinir? Muâviye (Radiyallahü anh) da bütün
rükünleri istilâm ederdi! demiş İbni Abbâs (Radiyallahü anh) :
— Bu iki rükün
istilâm olunmazlar... mukaa İtelesin de bulunmuş. Bunun üzerine
Ebû'ş-Şa'sâ:
— Beyt-i şerifin hiç bir yeri terkedilemez.
İbni Zübeyir (Radiyallahü anh) bütün rükünleri istilâm ederdi! demiş.
İmam Ahmed b.
Hanbel'in «Müsned»inde Hz. Ebû't -Tufeyi1'den rivayet edilen bir hadîsde
Ebû't-Tufeyil (Radiyallahü anh) şöyle demektedir : «İbni Abbâs ve Muâviye ile
beraberdim. Muâviye hiç bir rüknü istilâm etmeden geçmezdi. İbni Abbâs
ona:
— Bu iki rükün istilâm
olunmaz!» dedi.»
Aynı hadîsi Tirmizî ile
Hâkim dahî rivayet etmişlerdir.
1- îbni
Abbâs. ve Ömerü'bnü'l-Hattâb (Radiyallahü anh) 'm mezheplerine göre Kabe'nin
yalnız Rükn-ü Esved'iile Rükn-ü Yemânî'si istilâm olunur.
Hanefiîler'in mezhebi
de budur.
2- Muâviye, Abdullah b. Zübeyir, Câbir b. Zeyd, Urvetü'bnü Zübeyir, Süved b. Gafe1e hazerâtma göre Kâbei Muazzama'mn bütün
rükünleri istilâm olunur. îbni Münzir'in beyânına göre Câbir b, Abdi11âh , Hz. Hasan,
Hz. Hüseyin ve Enes
b. Mâlik (Radiyallahü anh) hazerâtının mezhebleri de budur.
248- (1270)
Bana Harmeletü'bnii Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus ile Amr haber verdiler. H.
Bana Hârûn b. Saîd
El-Eylî dahî rivayet etti.- (Dedi ki) : Bana İbni Vehb rivayet etti. (Dedi ki)
: Bana Amr, İbni Şihâb'dan, o da Sâlim'den naklen haber verdi. Sâlim'e de
babası rivayet etmiş. Demiş ki: Ömerü'-bııü'l-Hattâb, Hacer (-i Esved)'i öptü,
sonra şunu söyledi:
«Vallahi pekâlâ
bilirim kî sen, bir taşsın! Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi veSellem)'ın, seni
öptüğünü görmeseydim, seni öpmezdim.»
Hârûn kendi
rivayetinde şunu da ziyâde etmiş:
Amr dedi ki: Bana,
bunun mislini Zeydü'bnu Eşlem, babası Es-lem'den rivayet etti.»
249- (...)
Bize Muhammed b. EM Bekir El-Mukaddemi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd b.
Zeyd, Eyyûb'dan, o da Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etti ki, Ömer
Hacer-i Esved'i öperek:
«Ben, seni öpüyorum ve
senin bir taş olduğunu pekâlâ biliyorum. Amma Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve
Sellem)'l seni öperken gördüm.» demiş.
250- (...)
Bize Halef b. Hişâm ile El-Mukaddemî, Ebû Kâmil ve Kuteybetü'bnu Saîd hep
birden Hammâd'dan rivayet ettiler. Halef dedi ki: Bize Hammâd b. Zeyd, Âsım-ı
Ahvel'den, o da Abdullah b. Sercis'den naklen rivayet etti. Abdullah şöyle
demiş: Dazlağı yâni Ömerü'bnu'l-Hattâb'ı Hacer-i Esved'i öperken gördüm. Hem şunları söylüyordu:
«Vallahi seni
Öpüyorum, senin bîr taş olduğunu, zarar ve fayda vermediğini de pekâlâ biliyorum.
Eğer Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in seni öptüğünü görmüş
olmasaydım, seni ben de öpmezdim.»
El-Mukaddemî ile Ebû
Kâmil'in rivayetinde:
De»;lakçağızı gördüm.»
ifâdesi vardır.
251- (...)
Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe, Zü-lıeyir b. Harb ve tbnî
Nümeyir hep birden Ebû Muâviye'den rivayet ettiler. Yahya dedi ki: Bize Ebû
Muâviye, A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Abis b. Kabı a'dan [45] naklen haber verdi. Abis şöyle demiş :
«Ömer'i Hacer-i
Esved'i Öperken gördüm; şöyle diyordu: — «Ben, seni öpüyorum, ama bir taş
olduğunu da biliyorum! Eğer Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi veSeüem) seni öperken
görmüş olmasaydım, ben de Öpmezdim.»
252- (1271)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe üe Züheyir b. Harb, hep birden Veki'den rivayet
ettiler. Ebû Bekir dedi ki: Bize Vekî', Süfyân'-dan, o da İbrahim b.
Abdila'lâ'dan» o da Süveyd b. Gafele'den naklen rivayet etti. Süveyd şöyle
demiş : Ömer'i, Hacer-i Esved'i öpüp kucaklarken gördüm. Hem :
— Resûlüllah
(Sallallahü A ley hi ve Selle m) % sana îtinâ ederken gördüm! dedi.
(...) Bana,
bu hadisi Muhammedü'bnu'l-Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Abdurrahmân, Siîfyân'dan bu i sn adla rivayette bulundu. O:
«Lâkin ben, Ehû'\-Kaasim.(SaUaîIahü
Aleyhi ve Sellem)'i sana îtina ederken gördüm,..» dedi;
«Onu kucakladı.»
demedi.
Bu hadîsi Buhâri, Ebû
Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî «Hacc» bahsinde
tahric etmişlerdir.
Hadîs sarihleri Hz,
Ömer'in «Bilirim, sen zarar ve fayda vermeyen bir taşsın.» sözünden neyi
kasdettiğini tâyîn hususunda hayli söz etmişlerdir.
îbni Cerîri Taberî'ye
göre Ömer (B.adtyaUahü anh) 'm bunu söylemesine sebep: Müslümanların
putperestlik devrinden yeni kurtulmuş olmalarıdır. Ömer (Radiyallahü atıh)
şayet Hacer-i Esved'i öperse câhillerin bu işin eski hâl üzere d'»vâm ettiği
zannına kapılmalarından korkmuş ve istilâmdan maksadının yalnız Allah'ı ta'zîm
ve Peygamberi (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem)'in emrine itaat olduğunu, bunun
Allah'ın ta'zîminî emrettiği hacc şeâirinden mâdût bulunduğunu, kendi istüâmımn
cahiliyet devrindeki putperestli.k olmadığını anlatmak istemiştir. Çünkü c
hiliyet devrinde Araplar putJ.ann, insanı Allah'a yaklaştırdığına inanırldi.
Ömer (Radi allahüanh)
bu îtikaada muhalif hareket etmek gerektiğine, ibâdetin fay ası, zararı olmayan
şeylevi yaratan Allah-u Azîmü'ş-Şân'a yapılacağına embîhde bulunmuştur.
Muhibb-i Taberîde
şunları söylemiştir : «Hz. Ömer'-in bu sözü, âsârı tetîk ve mânâlarını
araştırmak istemektir. Hacer-i Esved'in öpüld i günü, ancak bunun 'hissen veya
aklen zahir olan bir sebebi bilinmediğin görünce, bu husus tt. y ve kıyâsı
bırakmış, ramel-de olduğu gibi sırf sünnete tabî olmuştur.»
Hattâbî diyor ki: Ömer'in
sözünde fıkıh itibârı ile şu hükümler vardır:
1- Mâkûl
sebep ve illetleri bilinmese bile Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SeHem)'m
sünnetine tâb?. olmak vâcibdir.
2- ResûlüUah
(Sallallahü Aleyhi ve Selîemyin hadîsini duyan bir kimse, o hadîsin mânâlarını
anlanvasa bile; hadîs hüccettir. Malûmdur ki taşı öpmek, onun hakkında bir
ikram ve ta'zîmdir. Allah, bâzı taşlan, diğer bâzılarından faziletli
yaratmıştır. Nitekim bâzı yerleri, diğerlerinden, bâzı gecelerle günleri
sairlerinden faziletli kılmıştır.»
Nevevî'ye göre Haceri
Esvedin bulunduğu rüknü öperek istilâmda bulunmadın hikmeti : Bu rüknün Hz.
îbrâhîm'in temelleri üzerine kurulmuş olması ve bir de Hacer-i Esved'in orada
bulunmasıdır.
«Zarar ve fayda
vermezsin!» sözünden murâd: «Allah'ın izni olmazsa, zarar ve fayda vermezsin.»
demektir.
Hâkim'in Hz. Ebî Saîd'den
rivayet, ettiği bir hadîsde şöyle denilmektedir: «Hz. Ömer ile beraber
haccettik, tavafa girince Hacer-i
Esved'i karşısına aldı ve :
«Bilirim ki sen, zarar
ve fayda vermeyen bir taşsın! Eğer ResûluUah <Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
'in seni öptüğünü görmemiş olsaydım, ben de öpmezdim! dedi, sonra taşı öptü.
Bunun üzerine Hz. Alî (Radiyalhhü anh/
—Bunu, neye istinaden
söylüyorsun? diye sordu. Hz. Alî:
— Allah'ın kitabına
istinaden söylüyorum. Teâlâ Hazretleri: (Hani Rabbîn, Âdem oğulları İle
zürriyetlerinden daha babalarının sû İplerin dey kefi söz almış ve onları kendi
aleyhlerine şahit kılarak:)
— Bu taş, hem zarar verir, hem fayda! dedi.
Ömer (Radİyallahu anh)
— Ben sizin Rabbiniz değil miyim? buyurmuş,
onlar da:
— Evet Rabbimizsin! (demişlerdi.)
buyurmuştur. Bu, şöyle olmuştur: Allah
Teâlâ, Âdem'i yaratınca yed-i kudreti ile onun sırtına dokunmuş ve inslara
kendisinin Rabb, onların da kul olduklarını anlatmış; onlardan ahd-ü pey
m ân alarak, bunu bir kâğıda tesbit buyurmuştur.. Bu taşın iki gözü ve bir dili
vardı. Teâlâ Hazretleri ona:
— Ağzını aç: buyurdu;
o da açtı. Bu kâğıdı, onun ağzına tıkarak: sana gelene kıyamet gününde geldiği
için şahit ol! buyurdu.
Ben şehâdet ederim ki,
Resûlüllah (Sallallahü AleyhiveSellem)'i şöyle buyururken işittim:
— Kıyamet gününde Hacer-i Esved selis bir dil!
olduğu hâlde getirilecek ve tevhidie kendisine istilâmda bulunana şehâdet
edecek.
Binâenaleyh yâ
Emîre'l-Mü'mînin, o hem zarar verecek, hem fayda!» dedi. Bunun üzerine
Ömer (Radryaltahü anh) :
— İçinde senin bulunmadığın bir kavimden, Allah'a sığınırım yâ Ebâ El-Hasân! dedi.
Yalnız bu hadîsin
senedinde Ebû Hârûn Uraâratü'bnü Cüveyn
isminde zayıf bir râvi vardır.
Aynı hadîsi Ezrakî
dahî «Târîh-u Mekke» adlı eserinde rivayet etmiştir. Onun rivayetinde Hz.
Ömer'in: «İçlerinde senin bulunmadığın bir kavim arasında yaşamaktan Allah'a
sığınırım.» dediği bildirilmiştir.
Hacer-i Esved'i
öpmenin hikmeti meyânmda, onun cennetten çıkma bir taş olduğu dahî
söylenmiştir. Bu hususta bir hadîs vardır.
Hâl böyle olunca onu
öpmek cennete ve cennet eserlerine îştiyâk ifâde eder.
Hikmetlerden biri de
Hacer-i Esved'in yeryüzünde Ye-mînullah olmasıdır.
İbni Abbâs (Radiyallahü anh} 'dan rivayet olunan
bir hadîsde :
«Şüphesiz ki Hacer-i
Esved yeryüzünde Allah'ın yeminidir. Allah, onun vasıtasıyla bir adamın kardeşi
ile musafhada bulunması gibi kullarıyla musafaha edsr.» buyurulmuştur.
Bu mânâda başka
hadisler de rivayet olunmuştur.
Yeminin asıl mânâsı:
Sağ el, demekse de Allah Teâlâ hakkında bu kelime mecazdır.
Muh İbni Taberî 'nin
beyânına göre burada bir benzetme vardır.
Pâdişâhın huzuruna
girilince sağ elini öpmek âdet olduğu gibi, hacılar Kabe'ye varınca Hacer-i
Esved'i öpmeleri, pâdişâhın elini öpmeye benzetilmiştir.
1- Hacer-i
Esved'i öpmek sünnettir.
Tirmizi diyor ki:
«Ulemânın ameli bu şekildedir. Onlar Haceri Esved 'i öpmeyi müstehab
görmüşlerdir. İmkân bulamayıp ona varamayanı eliyle istilâm edip elini öper.
Buna da imkân bulamayan onun hizasına geldiği vakit yüzünü ona doğru dönerek
tekbîr alır. Şafiî'nin kavli de budur.»
İmam Mâlik 'e göre
istilâmda el öpmek yoktur. Bu kavil, Şafiî 'den de rivayet olunmuştur.
Cumhûr-u ulemâ'ya göre
eliyle Hacer-i Esved'e dokunarak, elini öpmek meşrudur. Ashâb.ı kiram 'dan İbni
Ömer, îbni Abbâs, Ebû Hüreyre, Ebû Saîd ve Câbir (Radiyallahü anh) hazerâtı ile
Tabiîn 'den Atâ' b. Ebî Rabâh, İbni Ebî Müleyke, îkrimetü'bnü Hâlid, Saîd b. Cübeyir,
Mücâhid ve Amrb. Dinârın kavilleri bu olduğu gibi Ebû Hanîfe, İmam Ahmed, Evzâî
ve Şafiî 'nin mezhepleri de budur.
2- Öpülmesi
hususunda şer'î bir delil bulunmayan taşları ve sâi-reyi öpmek mekruhtur.
Mübarek yerleri ve
keza sûlehâmn ellerini teberrük kasdiyle öpmek caiz ve makbuldür.
Ebû Hüreyr ç(Radiyallahii anh) , Hz. Hasan 'dan, Peygamher (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'in öptüğü yeri —ki göbeğidir.— açmasını rica etmiş ve teberrüken
öpmüştür.
Sâbit-i Bünânî, Hz.
Enes'in elini Öpmeden bırakmaz ve:
«Bu el, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in elini tutmuştur.» dermiş
Hattâ İmam Ahmed b.
Hambel'in Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in kabri ile minberini
öpmekte beis görmediği rivayet olunur.
Muhibb-i Taberî:
«Hacer-i Esved'in öpülme-sinden şâir şeyleri, Allah'ı ta'zîm niyetiyle öpmenin
caiz olacağı mânâsı çıkarılabilir.» demiş, bâzı zevatın Mushafi ve hadîs
cüzlerini öptüklerini rivayet etmiştir.
3- Dîn
umurunda Sâri' Hazretlerine tabî olmak, hikmetlerini
Allah'a havale kılmak gerekir.
4- Hadîs-i
.şerif, büyük bir kaaideyi ihtiva etmektedir. Bu kaaide: hikmeti bilinmese bile
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in fiiline tâbi olmanın lüzumudur.
5- Hadîs-i
şerif, bâzı câhillerin : «Haceri Esved'de kendine mahsûs bir hâssa vardır.»
iddiasını reddetmektedir.
6- Sünnetler
kavlî olduğu gibi fi'lî de olurlar.
7-
Müslümanların reisi, kendi fi'linden bir kimsenin îtikaadımn bozulacağını
anlarsa, o fi'lİ derhâl îzâh etmelidir.
8- Cemâdâtın
konuşması caizdir. Çakıl taşlarının teşbihi, taşın konuşması, Hacer-i Esved'in
dili ve gözleri olması, bu cümledendir.
Aynî diyor ki:
«Hacer-i Esved'e dil ve gözü, Allah Teâlâ kıyamette mi halkedecektir yoksa
bunlar bugün onda mevcut mudur? Bu cihet gizlidir; her iki ihtimâl de
mevcuttur...»
Hz. Enes'den rivayet
olunan bir hadîste Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Makap m ile rükün,
cennet yakutlarından İki yakuttur.» buyurmuştur.
Hâkim, bu hadîsin
isnadının sahîh olduğunu söylemiştir.
Bu bâbda Hâkim ile
Beyhaki, Müslim'in şartı üzere sahîh senetlerle rivayetler nakletmişlerdir.
Bu mey ânda vaktiyle
Hacer-i Esved'in cennetten çıkarıldığı ve beyaz bir cennet yakutu iken dünyâ
halkı, cennet zînetini görmemiş olmak için Allah Teâla'mn, onu siyaha tebdîl
buyurduğu beyân edilmiştir.
Taberânî 'nin Hz. Âişe'den
rivayet ettiği bir hadîsde :
«Bu kara taştan, yer
yüzünden kaldırılmadan önce istifâde edin. Çünkü o, cennetten çıkmıştır.
Cennetten çıkan bir şey'İn kıyamet
gününden önce oha dönmemesi gerekir.» buyurulmuştur.
9- Bir
kimseyi gücenmeyeceği lâkabı veya sıfatıyla anmakta beis yoktur.
253- (1272)
Bana Ebû't-Tâhir ile Harmeletü'bnu Yahya rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan, o da Ubeydullah
b. Abdİllâh b. Utbe'den, o da İbni Ab-bâs'dan naklen haber verdi ki,
Uesû\üll&h (Salkdlahü Aleyhi ve Sellem) veda haccında rüknü bir baston ile
istilâm ederek, deve üzerinde tavaf eylemiş.
Bu hadîsi B.uhârî, Ebû
Dâvûd ve İbni Mâce «Hacc* bahsinde tahrîc etmişlerdir.
Mİhccn: Ucu kıvrık*
sopa yâni «Baston» dĞmektir.
Hayvan üzerinde giden
bir kimse bununla yere düşen eşyasını kaldırır.
İbni Battal
(? — 444) : *nesû\ixl\ah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in hayvan
üzerinde tavaf ederek bastonla istilâmda bulunması, rahatsızlığından dolayı
olabilir» diyor.
Filhakika Ebû Dâvûd
'un rivayetinde «Peygamber (SaîlaUahü Aleyhi ve Sellem) rahatsız olarak
Mekke'ye geldi de hayvanı üzerinde tavaf etti. Rükne vardığı zaman onu
bastonla istilâm etti. Tavafını bitirdikte hayvanını çöktürdü ve iki Tek'ât
namaz kıldı.» denilmektedir.
Nevevî'nin beyânına
göre Şâfiîler'ce tavafı yürüyerek yapmak efdaldır. Hayvan üzerinde tavaf, ancak
hastalık gibi bir özür sebebiyle yahut cevazını beyân için yapılır.
Özürsüz, hayvan
üzerinde tavaf etmekte kerahet yoksa da evlânın hilâfınadır.
Şâfiî1er'den
İmâmü'l-Haremeyn (419-478) : «Bir kimse
mescidi pisleyeceğinden emin olmadığı hayvanı mescide sokar da pisletmemek
imkânı bulursa bu caizdir. Aksi takdirde o hayvanı mescide sokmak mekruhtur-»
demiştir.
Hayvan üzerinde tavaf
hususunda erkekle kadın müsavidir. Omuzlar üzerinde taşınarak tavaf ettirilen
kimse dahî hayvana binmiş hükmündedir. İmam Ahmed ile Pâvûd-u Zahirî ve
İbni Münzir'in kavilleri de budur.
İmam A'zam'la İmam
Mâlik'e göre bir Özürden dolayı hayvan üzerinde tavaf etmek caizdir. Özürsüz
olursa kurban kesmek îcâb eder.
İmam A'zam'a. göre
Mikke'de bulunduğu müddetçe tavafı iade eder. Yürümeye kudreti varken
sürünerek tavaf etmek sahih olmakla beraber mekruhtur.
Bâzıları yürümekle
sürünmek arasında fark görmemişlerdir.
Bunlar,
Peygamber-(SallaUahü Aleyhi ve Seilem) 'in hayvan üzerinde yaptığı tavafın, ya
kalabalık sebebiyle yahut caiz olduğunu göstermek için veya hastalığından
dolayı bir özüre mebnî olduğunu söylerler.
Mâlikîler bu hadîsle
istidlal ederek devenin bevli temiz olduğunu söylemişlerdir.
İmam A'zam, İmam Şafiî
ve diğer ulemâya göre devenin bevli necistir.
1- Hacer-ı
Esved'i öpmekten âciz kalan bir kimse, onu eliyle yahut bastonu ile istilâm
ederek, elini veya bastonunu öper.
Kaadı İyâz bu hususta
yalnız İmam Mâ1ik'in cum-hûr-u ulemâdan ayrıldığını- ve elin Öpülmeyeceğine
kaail olduğunu söylemiştir.
Hacer-i Esved.'e
dokunmak imkânım bulamayanlar elleriyle yahut ellerindeki bir şeyle ona
karşıdan işaret ederler. Kıbleye ağızla işaret yapılmaz. Çünkü Resûlüllah
(Sallallakü A ieyhi ve Seltem) 'den böyle bir rivayet nakledilmemiştir.
Tavaf esnasında
bunlardan hiç birini yapamayana bir şey lâzım gelmez.
EI-Mühelleb:
«Peygamber (Sallallahü Aleyhi 'etlem)in bastonla istilâmda bulunması,
istilâmın farz değil, sünnet old'u unu gösterir.
Nitekim Ömer (Radiyallahü anh) 'in : «Resûlüllah (Sailall'ahü Aleyhi ve: Seltem)%\n seni
öptüğünü görmüş olmasaydım, ben de öpmezdim.» sözü de bunu göstermektedir, diyor.
2- Hadîs-i
şerîf, «Haccetü'1-Vedâ» tâbirini kerîh
görenlerin sözünü reddetmektedir.
3-
El-Mühelleb'e göre cemaatla namaz kılınan vakitte tavaf eden bir kimsenin
cemâatin arkasından geçmesi, aralarına girmemesi îcâb eder. Çünkü cemaatla
Beyt-İ şerifin arasına girmek hem imama hem cemaata eziyet olur. Bir müslümana
eziyet etmemek, cemaatla namaz kılmaktan efdaldır.
254- (1273)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Alîyyu'bnü Müshir,
İbtıi Cüreyc'den, o da Ebû'z-Zübeyir'den, o da Câbir'den naklen rivayet etti.
Câbir (Radiyallahü anh) şöyle demiş :
«Resûlüllah
(Sallaîlahü Aleyhi ve Seltem) , Veda Haccında Beyt-i şerifi hayvanı üzerinde
tavaf etti. Halk kendisini görsünler de suâl sorsunlar diye yüksek yerde
bulunmak için Hacer-i Esved'i bastoniyle istilâm etti. Çünkü halk .etrâftna
üşüşmüşlerdi.»
255- (...) Bize
AHyyü'bnü Hasrem rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îsâ b. Yûnus, İbni Cüreyc'den
naklen haber verdi. H.
Bize Abd b. Humeyd de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed yâni İbni Bekir haber verdi (Dedi ki) :
Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ebu Zübeyir haber verdi. Kendisi
Câbir b. Abdillûh'ı şunu söylerken işitmiş ;
«Peygamber (Salktllahü
Aleyhi ve Sellem) Veda Haccında Beyt-i şerifi ve Safa ile Merve arasını, halk
kendini görsünler de suâl sorsunlar diye yüksekte bulunmak için hayvanı
üzerinde tavaf etti. Çünkü halk etrafına üşüşmüş terdi.»
İbni Haşrem yalnız:
«Ona sorsunlar diye...» ifâdesini zikretmedi.
Bu hadîs, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in hayvan üzerinde tavaf etmesinin sebebini beyân
etmektedir.
Bâzıları bunu caiz
olduğunu bildirmek için yaptığını söylemişlerdir.
Yukarıda da işaret
ettiğimiz vecihle Ebû Dâvûd 'un «Sünen» inde rivayet ettiği bir hadîsde
Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Seileın)fin bu tavafında hasta olduğu bildirilmiştir.
Buhâri , bu mânâya işaret olmak üzere hastanın hayvan üzerinde tavafına bir
bahis tahsis etmiştir.
Maamâfih
Resûlüllah(Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) 'in bu sebeplerin hepsinden dolayı
hayvan üzerinde tavaf etmiş olması da ihtimâl dahilindedir.
256- (1274)
Bana Hakem b. Mûsâ El-Kantarî rivayet etti. (Dedi ki): Bize Şuayb b. İshâk,
Hişâm b. Urve'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivayet etti. Âişe
(Radiyallahü anha):
«Peygamber (Saîlaiîahü
Aleyhi ve Sellem), halk kendisinden menedîl-mesın diye Kabe'nin etrafında
devesi üzerinde tavaf efti. Rüknü istilâm ediyordu.»
257- (1275)
Bize Muhammedü'bnu'l-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman b. Dâvûd
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'rûf b. Harrebûz [46] rivayet etti. Dedi ki : Ebû't-Tufeyl'i şunu
söylerken işît-
«Ben, Resûlüllah
(Sallaflahü Aleyhi ve Sellem) 'i Beyti tavaf ederken gördüm,- rüknü elindeki
baston ile istilâm ediyor ve bastonu öpüyordu.» tim:
258- (1276)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Muhammed b. Abdirrahmân
b. Nevfel'den dinlediğim, onun da Urve'-den, onun da Zeyneb binti Ebî
Seleme'den, onun da Ününü Seleme'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum.
Ümmü Seleme şöyle demiş:
«Resûlüllah
(Saltallahü Aleyhi ve Sellem)'e rahatsızlığımdan şikâyet ettîm de:
— Hayvana binerek
halkın arkasından tavaf et! buyurdular.
Ben de (o suretle)
tavaf ettim. O anda Resûlüllah (Saüaliahü A leyhi ve Setfem)Beyt-i şerifin yanı
başında namaz kılıyor ve Tür sûresini okuyordu.»
Ümmü Seleme hadîsini
Buhâri «Kitâbu's-Salât»ın bir-iki yerinde ve «Kitâbu't-Tefsîr» ile
«Kitâbü'l-Hacc»da; Ebû Dâvûd ile Nesâî ve İbni Mâce «Kitâbü'l-Hacc»da muhtelif
râvîlerden tahrîc etmişlerdir.
1-
Hacer-i Esved'i istilâmda bulunmak
müstehabdır.
2- Eti yenen
hayvanları hin-i hacette mescide sokmak caizdir. Şâir hayvanlar mescide
sokulamazlar. İmam Mâlik'in mezhebi
budur.
3-
Kadınların, erkeklerin arkasından tavaf etmeleri gerekir. Çünkü tavaf namaza
benzer. Namazda kadınlar erkek saflarından geride dururlar.
4- Hayvan
üzerinde giden bir kimsenin mümkün mertebe yürüyenlere karışmaması îcâb eder.
5- Mazurun
hayvan üzerinde tavafı caizdir.
Hanefiîler'e göre
özürsüz hayvan üzerinde yapılan tavâfdan muteberdir.
İmam Şafiî'ye göre ise
özürsüz bu caiz değildir.
259- (1277)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muaviye, Hişâm b.
Urve'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti. Urve şöyle
demiş:
Âişe'ye:
— Ben Öyle zannediyorum ki bir adam Safa ile
Merve arasında sa'y . yapmasa, zarar etmez! dedim. Aişe;
— Niçin? diye sordu.
— Çünkü Allah Teâlâ:
(Şüphesiz ki Safa İle
Merve Allah'ın şeâirindendir ilâh.) [47] buyuruyor;
dedim. Bunun üzerine Aişe (Radiyalhhü anha) şunu söyledi:
— Allah Safa ile Merve
arasında sa'y yapmayan bir kimsenin ha canı da örn resini de tamam kabul etmez.
Eğer mes'ele senin dediğin gibi olsaydı âyet-i kerime (Onların arasında sa'y
yapmaması, ona zarar etmez!) seklinde olurdu. Sen, bu âyetin ne hususta nazil olduğunu bilir misin? Ayet-i kerîme şu
hususta nazil olmuştur:
Câhiliyet devrinde
Ensâr deniz kenarında bulunan iki put için tel biye getirirlerdi. Bunlara îsâd
ve Naile denilirdi.
Sonra (Mekke'ye)
gelerek Safa ile Merve arasında sa'y yaparlar, bilâharu traş olurlardı.
İslâmiyet gelince câhiliyet devrinde bakarak Safa Uf Mcrvc arasında sa'y
yapmaktan çekindiler.
Bu sebeple Allah
(Azze ve Celteiı
(Şüphesiz iti Safa ile
Merve, Allah'ın seâirindendir.) âyet-l
kerîmesini somuta ktuhır inzal buyurdu. Bir daha Ensâr e* tavaf ettiler.»
260- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsânıe rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm b. Urve rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam
haber verdi. (Dedi ki) : «Aişe'ye:
— Ben, Safa ile Merve arasında sa'y yapmamakta,
kendim için bir beis görmüyorum! dedim. Âişe :
— Niçin? diye sordu:
— Çünkü Allah (Azze ve Cette)-.
(Şüphesiz ki Safa ile
Merve, Allah'ın »eâirindendir,.) » dedim.
Bunun üzerine Âişe:
— Mes'ele sen İn dediğin gibi olsa, âyet-i
kerime:
(O kimseye Safa İle
Merve arasında tavaf etmemekte bir beis yoktur!) seklinde inerdi. Bu âyet-İ
kerîme Ensâr'daıı bîr takım insanlar hakkında nazil olmuştur. Câhiliyet
devrinde bunlar ihrama girerken Menât için telbiye getirirlerdi. Bu sebeple
Safa ile Merve arasında sa'y yapmak onlara helâl değildi. (Bu zevat) Peygamber
(SallalUıhü. Aleyhi veSetlem) ile birlikte, hacca geldikleri vakit, bunu
kendisine andılar, Allah Teâlâ da bu âyeti indirdi.
Ömrüme yemin ederim kî
Safa ile Merve arasında sa'y yapmayan kimsenin hacctnı, Allah k;ıbûl etmez!»
261- (...)
Bize Amru'ıt-Nâkıd ile İbni Ebi Ömer hep birden İbnİ Uyeyne'den rivayet
ettiler, tbııi Ebî Ömer (Dedi ki) : Bize Süfyâıı rivayet etti. (Dedi ki) :
Zührî yi Urvetü'bnü'z-Zübeyir'den naklen rivayet ederken dinledim. Urve şöyle
demiş:
*Yeyg»mbei(SaHallahü
Aleyhi ve Setlem)'in zevcesi Âişe'ye :
— Ben, Safa ile Merve arasında sa'y yapmayan
bir kimseye bir şey tazım geldiğini zannetmiyorum. Onların arasında sa'y
yapmamış olmama da aldırış etmiyorum!
dedim. Âişe:
— Ne çirkin söz söyledin, ey kız kardeşim oğlu!
Resûlüllah (Sallulhıhii Aleyhi ve Sellem) sa'y yapmış, Müslümanlar da bunu îfâ
etmişlerdir. Binâenaleyh bu, bir sünnet
olmuştur. Safa ile Mcrvc anısında sn'y yapmayanlar ancak Müşellel'deki azgın
Menâta telbiye getirenlerdir. ts!âmi>el gelince biz, bunu Peygamber
(Sallallahiı Aleyhi ve Scllrm) sorduk. Bunun üzerine Allah \.izze ve (elle)-,
(Şüphesiz ki Safa ile
Merve, Allah'ın şeâirindendir. İmdi her kim Beyti hacceder yahut ömre yaparsa,
bunların arasında sa'y yapmasından bok yoktur.)
âyet-i kerîmesini indirdi.
Eğe dediğin gibi
olsaydı, âyet-i kerîme:
(O kim sa'y yamamakta
bir beî$ yoktur.) şeklinde inerdi; dedi.»
Ztfhrl 4#jnif ki:
«Ben, bunu Ebtit Bekir b. Abdirrahman b. Haris b. Hişam'a ıtyltdtm de onun
hoşuna gitti ve şöyle dedi:
— İşte iRm budur!
Vallahi ben, ulemâda» bir takım kimseleri şunu söylerken İşittim: Araplardan
Safa ile Merve arasında »a'y yapmayanlar:
(Bizim, İta iki tag
arasındaki sa'yimiz câbiliyet devrinden kalma kir âdettir.) derlerdi. En sar
dan diğer bir takım Araplar :
(BH attCftk beyti
tavaf etmeye memur olduk. Safa ile Mevve arasında sa'y yapmakla me'mûr
değiliz!) diyorlardı.
Bunun tilerine Allah
(Azze ve Ceîle):
(Şüphesiz kî Safa ile
Merve, Allah'ın şeâirindendir.) âyet-i kerîmesini indirdi.»
Ebû Bekir b.
Abdirrahmân : «Zannederim bu âyet her iki fırka hakkında n&zil olmuşdur.»
dedi.
262- (...) Bana
Muhammed b. Râfî rivayet etti. {Dedi ki) : Bize Huceyn b. Müseımâ rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ley s, U kay T den, o da tbni Şihâb'dan naklen rivayet etti.
(Demiş ki) : Bana Urvetü'bnu*z Zübeyir haber verdi;
«Aişe'ye sordum...»
diyerek hadisi, yukarki hadîs tarzında rivayet etmiş, şunları da söylemiştir:
«Onlar, bunu
Re&ûlüU&h (SalUtltahü Aleyhi ve Sellem)'e sorarak:
— Yâ Resûlallah! Biz Safa ile Merve arasında
sa'y yapmaktan çekiniyoruz! dedikleri vakit. Allah (Azze ve Celle) de:
(ŞüphMİz ki Safa ile
Merve, Allah'ın şeâirindendir. İmdi her kim Beyti hacceder yahut ömre yaparsa
bunların arasında sa'y yapmasından beis yoktur) âyet-i kerimesini indirdi,
Âişe:
— Gerçekten
(SaUalIahü Aleyhi ve Seilem) ,
Sa£â ile Merve arasındaki s&'yî» sünnet (olarak meşru) kılmıştır.
Binâenaleyh onların arasındaki sa'yi terketmek kimsenin hakkı değildir!
dedi.»
263- (...)
Bize Harmeletu'imu Yahya rivayet etti. (Dedi i) : Bize tbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihab'dan, o da Urvetü'bnu'z-Zübeyİr'den naklen
haber verdi. Urveye de Aişe haber vermiş ki: Müslüman olmazdan evvel Ensâr ile
Gassân Menât için telbiye getirirler, Safa ile Merve arasında sa'y yapmaktan
çekinirlermiş. Bu, onların babalarından kalma bir âdetiymiş. Menât için ihrama
giren, Safa île Merve arasında sa'y yapmazmış. İsîâmiyeti kabul ettikleri vakit
bunu (Azze ve Celle)(SalIal!ahüAîeyhiveSeîlem)'e sormuşlar da Allah Resûlüllah
bu bâbda:
(Şüphesiz ki Safa ile
Merve, Allah'ın sea irindendir. İmdi her kim Beyti hacceder yahut ömre yaparsa,
onların arasında sa'y yapmasında bir beis yoktur. Kim kendiliğinden bir hayır
işlerse bilmeli ki, Allah şükrü kabul •den ve bileridir.) âyeti kerîmesini indirmiş.
Bu hadîsi Buhâri
«Hacc» bahsinin bir-iki yerinde; Nesâi «Hacc» Îİe «Tefsir» bahislerinde tahrîc
etmişlerdir.
Hadîsin birinci
rivayetinde deniz boyunda İsaf ve Naile adlarında iki put bulunduğu
bildirilmekteyse de Kaadı tyâz bunun hatâ olduğunu söylemiş, deniz tarafındaki
putun şâir rivayetlerde de bildirildiği vecihle Menât olduğunu bildirmiştir.
Menât: Amr
b. Lühey tarafından Müşellelin deniz tarafına dikilmiş bir puttur.
Câhiliyet devrinde Ezd
ve Gassân kabileleri hacc için bu puta telbiye getirirlermiş.
Miişellel;
Kudeyd yakınında bulunan bir tepedir. Deniz kenarında İsaf ile
Naile isimlerinde put yoktur.
Şeâîr : Şaîre'nin
cem'idir.
Şaîre:
Nişane, alâmet, demektir.
Safa ile Merve 'nin
şeâirden sayılmaları ibâdet edilecek yerler oldukları içindir.
Anlaşılıyor ki Hz.
Urve âyctı kerimeden Safa ile Mervi- arasındaki stı'yin vâcib olmadığını
anlamıştır. Ona göre âyetten mun'ıd : Sa'yi Urketmekten dolayı bir şey lâzım
gelmemesidir.
Fakat Hz. Âişe bu
mânâyı kabul etmemiş, âyetten muradın sa'yi terk değil, sa'yi yapmak olduğunu
bildirmiş ve şayet sa'yin terki murâd edilse âyet-i kerîmede: «Tavaf etmemekte
beis yoktur,» buyurulması îcâb ettiğini söylemiştir.
Hz. Urvenin te'vili
«Cünah» tâbiri yoktur. Ekseriyetle mubah olan şeylerde kullanıldığına
nazarandır.
Âişe (Radiyallahüanha)
, kendisine âyette vücûba veya adem-i vü-cûba âit bir şey-bulunmadığını, mezkûr
kelimenin vacibin sukutu hakkında nass olmadığını anlatmak istemiştir.
Bu sebeple âyet-i
kerîmenin Ensâr hakkında nazil olduğunu da bildirmiştir.
Gerçi şâzz bir kıraata
göre âyet-i kerîme Hz. Âişe'nin . dediği
gibi «Onların arasında
tavaf etmemekte bir beis yoktur.»
şeklinde de okunmuşsa
da Taberî buradaki «Lâ» kelimesinin ziyâde olduğunu binâenaleyh bu kırâata göre
de mânânın «Onların arasında sa'y etmekte beis yoktur.» demek olduğunu
söylemiştir.
Tahâvi , şâz
kırâatların. meşhur olan kırâata muhalif mânâlarının hüccet olmadığını
nakletmiştir. Ona göre âyette sa'yi müstehab görenlere de delil yoktur. Çünkü
âyetteki tetavvu'dan murâd sa'y değil; hacc ve ömrenin aslıdır.
Vahidi 'nin İbni Abbâs
(Rtidiyallahii aııJı) 'dan rivayetine göre vaktiyle Safa üzerinde erkek suretinde
bir put varmış; buna İsaf denilirmiş. Merve üzerinde de kadın suretinde bir put
olup Naile adını taşırmış.
Ehl-i Kitabın
züûmlarınca güyû bunlar vaktiyle ınsanmışlar. Kâbe'de zina ettikleri için
Allah, onları taşa kalbetmiş de, ibret için Safâ ve Merve üzerine
çıkarılmışlar. Aradan uzun müddet geçince câhilıyet devri halkı bunlara tapmaya
başlamışlar, onlara tavaf ederken elleriyle dokunurlarmış.
İslâmiyet gelince bu
putlar kırılmıştır. Müslümanlar bunlar sebebiyu- Safa ile Merve arasında sa'y
yapmaktan çekinmiş. Nihayet ayet inerek sâ'ym meşru olduğunu beyân buyurmuştur.
Hz. Âişe'nin
«Binâenaleyh bu bir sünnet olmuştur. murâd: Meşru kılınmıştır, demektir.
Kirmâni bu sözü
«Haccın rüknü, olmuştur.» mânâsına almış, bâzıları da : «Buradaki sünnetten murâd
farzdır.» demişlerse de Ayni , buna itiraz etmiş ve sünnet lâfzından rükün
mânâsı çıknnlamıya-cağım, aksi taktirde sünnetle rükün arasında bir fark
kalmayacağını söylemiştir. Çünkü rükün: Bir şeyin mâhiyetinde dâhil olan
malzemedir.
Safa ile Merve arasındaki
sa'yin ise haccın mâhiyetinde dâhil olduğuna kaail olan yoktur.
Hz. Aişe'nin sözü
nihayet sa'yin vâcib kuvvetinde bir sünnet-i müek-kede olduğunu göstermektedir
ki, Haneiiî1er'm kavli do budur.
Hadîsti şerif «Safa ile
Merve arasında sa'y yapmak, haccın vâciblerindendir.» diyen Hanefiîler'in
delilleri ndendir.
Bu kavil Hasan.ı
Basri, Katâde ve Sevrî 'nin de mezhebidir. Onlara göre sa'yi terkedene kurban
lâzım gelir.
Ata 'dan bir rivayete
göre sa'y, sünnettir.
îmam Mâlik, İmam
Şafiî, İmam Ahmcd, îshâk, Ebû Sevr ve Dâvûd-u Zahiri, sa'yin farz olduğuna
kaaildirler. Onlara göre hacc, ancak sa'y ile tamam olur.
Mervezî, îmam Ahmed
'den sa'ym müstehab olduğunu nakletmiştir.
Hâsılı bu hususta üç
kavil vardır :
Birinci kavle göre :
Safa ile Merve arasında say yapmak haccın rüknüdür. Ashâb-ı kiram 'dan Abdullah
b. Ömer. Aişe ve Câbir f RtutiyatUıhii anh) hazerâtının kavilleri budur.
İkinci kavle &öre
: Sa'y vncibdir. Yapılmadığı taktirde; kurban kesmekle hacc tamnm olur,
Üci'ıncit kiivk>
göre: Sa'y sünnettir. Bu kavil İbni Abbâs (Radimtiunu unhi ile İbnî Şirin, Atâ'
ve Mücâhid 'den rivayet olunmuştur.
İmam Ahmed 'in bir kavli de
budur.
264- (1278)
Bize Ebû Bekir b. EM Şeyhe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye, Asımdan,
o da Enes'den naklen rivayet etti. Enes (Radiyaîlahu anh) şöyle demiş:
«Ensâr Safa ile Merve
arasında sa'y yapmaktan çekinirdi. Nihayet: (Şüphesiz ki Safa il* Merve,
Allah'ın şeârindendir. İmdi her kim beyti hacceder yahut ömre yaparsa, onların
arasında sa'y yapmasında bir beis yoktur.) âyet-i kerîmesi nazil oldu.»
Bu hadisi Buhâri
«Hacc» ve «tefsir» bahislerinde; Tirmizî «Tefsir» bahsinde; Nesâî de «Haco
bahsinde muhtelif râvi-lerden tahrîc etmişlerdir.
Buhâri'nin rivayetinde
hadîs "şöyledir: Asım demiş ki: «Enes b. Mâlik (Radiyaîlahu anha)& :
«Siz Safa ile Merve arasında sa'y yapmayı eyi görmez mi idiniz? diye sordum.
— Evet! Çünkü o
câhiliyyet devrinin şeârindendi. Nihayet Allah: (Şüphesiz ki Safa ile Merve
Allah'ın şeârindendir. İmdi her kim beyti hacc eder veya ömre yaparsa onların
arasında sa'y yapmasında bir beis yoktur.) âyet-i kerimesini indirdi.»
265- (1279)
Bana Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi &) : Bize Yahya b. Saîd, îbni
Cüreyc'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ebû'z-Zübeyir haber verdi. O da
Câbir b. Abdillâh/ı:
«Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Seltem) ile ashabı Safa ile Merve arasında bir sa'yden başka sa'y
yapmadılar.» derken işitmiş.
(...) Bize
Abd b. Hum ey d rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed tf; Bekr haber verdi.
(Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc bu isnâdla bu hadîsin mislini haber verdi. Ve:
«Yalnız bîr tavaf,
birinci tavafını yaptı...» Dedi.
Bu hadîs, hacc ile
ömrede sa'ym tekrar edümiyeceğine delildir.
Ulemânın bu husustaki
kavillerini geçen rivayetlerde görmüştük. Bâzıları TeygamheT(Sallallahü Aleyhi
ve Seîlem)in hacc-ı kıran yaptığına bununla istidlal etmişler; ve Kıranda bir
tavaf ile bir sa'yin kâfi geleceğini söylemişlerdir. Hanefîler'e göre kıranda
iki tavif ve iki sa'y lâzımdır.
266- (1280)
Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybetü'bnu Saîd ve İbni Hucr rivayet ettiler.
(Dediler ki) : Bize İsmail rivayet etti. H.
Biıe Yahya b. Yahya da
rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize İsmail b. Ca'fer, Muhammed b. Ebî
Harmele'den, o da İbni Abbâs'ın azatlısı Küreybden, o da Üsâmetü'bnü Zeyd'den
naklen haber verdi. Üsâme şöyle demiş :
-Arafâttan
(çekilirken) RcsûliiHah(Sallallahü Aleyhi ve Seilem) 'in terkisine bindim.
He&û\ü\\ah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)Müzde\iie yakınındaki sola giden dağ
yoluna varınca devesini çökertti de küçük abdest bozdu. Sonra geldi. Ben,
kendisine abdest suyu döktüm. Hafif bir abdest aldı. Sonra :
— (Haydi) namaza yâ
Resûlallah! dedim. O:
— Namaz ilerde
kılınacaktır! buyurdu.
Müteakiben Resûlüllah
(Sallallahiİ Aleyhi ve Sellem) hayvanına binerek Müzdelife'ye geldi ve namazı
(orada) kıldı. Sonra Müzdelife sabahı Re-sûlüllah (Sallallahiİ Aleyhi ve&//em)'in
terkisine Fadl bindi.»
Bu hadîsi Buhari «Hacc»
ve «Abdest- bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî
«Hacc» bahsinde tahrîc etmişlerdir.
Şi'b: Dağ
yolu, demektir.
Burada ondan murâd:
Hacıların geldiği malûm yoldur.
ResCdîHlah (Sallallahü
Aleyhi ve Setlem)m aldığı hafif abdestten murâd ne olduğu ulemâ arasında
ihtilaflıdır.
Bâzılarına göre
âdetinden az su kullanmıştır.
Bir takımları bundan,
abdestin lügat mânâsını anlamış ve «bâ/ı âzâ-smı yıkamıştır.» Demişlerse de bu
kavil ihtimâlden uzaktır.
Hz. Üsâme'nin su
dökmesi ve akabinde:
Hafif abdesti
taharetlenmek mânâsına alanlar da olmuştur.
Bittabi bu daha
garîbdir.
«Haydi namaza yâ
Resûlallah!» demesi, onun abdest aldığına delildir. Zîrâ abdest almamış olsa
Üsâme 'nin onu namaza davet etmesine imkân yoktur.
Bâzıları Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in hafif abdest almasını Müzdelife'ye hareket için acele ettiğine
hamleylemişlerdir.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) :' «Namaz il«rdt kılınacaktır.» sözüyle, namaz yerinin Müzdelife
olduğuna işaret buyurmuştur.
1- Hadîs-i
şerif beş vakit namaz için tâyin edilen vakitleri tahsis etmektedir.
Hacılar Arafat 'tan
Müzdelife 'ye döndükleri vakit akşam namazıyla yatsıyı, yatsı zamanında
birlikte kılarlar.
îmam A'zam 'la, İmam
Muhammed'e göre akşam namazını yolda kılmak caiz değildir.
Onu yatsıyla beraber
kılmak vâcibdir. Hattâ yolda kılanın iadesi lâzım gelir. İmam Züferile Küfe
ulemâsından bir cemâatin kavilleri de budur.
İmam Mâlik'e göre
akşam namazını bir Özürden dolayı yolda kılmak caizdir.
Ş'fifiller'e göre
akşam namazının vaktinde Aralât'ta yahut yolda yatsıyla aklımı bı-ıaii'i kılman
caiz olduğu gibi her iki namazı kendi vakitlerinde kılmak da caizdir.
Yalnız ofdiil olan
bunları Müzde1ife'de yatsı zamanında be-raburco kılmaktır.
Sahabe-ve Tabiîn 'den
bir cemaatla Evzâî, Esheb ve Hanefiîler'den .İmam Ebû Yûsuf ile hadîs ulemâsının
kavilleri budur.
2- Cem-i
tehir denilen bu iki namazın arasını ayırmakta beis yoktur. Zîrâ Ashâb-i
kîrâm iki namaz arasında
develeriyle bir parça meşgul olmuşlardır.
3- Bir kimse
kendinden faziletli bir zâtın unuttuğunu tahmin ettiği bir şey hususunda ona
tembîhde bulunabilir.
Hz. Üsâme'nin tembihi,
buna delildir.
4- Arafat
'tan Müzde1ife'ye vâsıta üzerinde dönmek meşrudur.
5- Akşamla
yatsıyı ve keza öğle ile ikindiyi beraber kılmak hacca mahsûstur.
6- Hayvan
üzerinde bir kimseyi terkisine almak caizdir.
7- Abdest
alırken başkasından yardım görmek caizdir.
1281- Küreyb
dedi ki: Bana da Abdullah b. Abbâs, Fadl'dan naklen haber verdi ki, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cemreye varıncaya kadar tel biye getirmeye devam
etmiş.
267- (...)
Bize İshâk h. İbrahim ile AHyyu'bnu Hasrem ikisi birden tsâ b. Yûnus'dan
rivayet ettiler. İbni Hasrem dedi ki: Bi/c îsâ, İbııi Ctireyc'den naklen haber
verdi. (Demiş ki) : Bana Atâ' haber verdi. (Dedi ki): Bana İbni Abbâs haber
verdi ki Peygamber (SulUılltihii Aleyhi \e Sellem) Müzdelife'den Fadl'ı
terkisine almış.
Atâ' şunu da söylemiş:
Bana tbni Abbâs haber verdi. Ona da Fadi haber vermiş ki Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) cemre-i Akabe'de tasları atıncaya kadar telbiyeye devam
etmiş.
268- (1282)
Bize Kuteybe'tü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet etti. H.
Bize İbni Runıh da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Leys, Ebû'z-Zübeyir den, o da İbni Abbâs'ın
azatlısı Ebû Mâbed'den, o da tbnî Abbâs'dan, o da Fadl b. Abbâs'dan naklen
haber verdi. Fadl, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in terkîsindeymiş.
Arafe gecesi ve Müzdelife sabahı halk yola çekildikleri vakit Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)''in:
— Sükûneti muhafaza «din! buyurduğunu söylemiş.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) devesinin yularım kasıyormuş. Mina'dan mâdût olan Muhassir'e
girince:
— Cemrede atılacak ufak taşları toplayın!
buyurmuşlar.
Fadl:
«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cemre-i Akabe'de taşlarını atmcaya
kadar telbiyeye devam buyurdu.» demiş.
(...) Bana,
bu hadîsi Züheyir b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b, Saîd, İbni
Cüreyc'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ebû'z-Zübeyir bu isnâdla haber
verdi. Yalnız o, hadîsde :
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cemre-i Akabe taşlarını atıncaya kadar telbiyeye
devam etti.» cümlesini söylememiş; kendi rivayetinde :
«Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem), insanın ufak taş atması gibi eliyle işaret bu yürüyordu.»
ifâdesini ziyâde etmiştir.
Bu hadîs, telbiyenin
bayram günü cemre-i Akabe'de teş atıncaya kadar devam ettiğine delildir.
İmam A'zam ile İmam
Şafiî, Sevrî, .Ebû Sevr ve Sahabe ile Tabiin 'den birçok ulemânın kavilleri
budur.
Hasan-ı Basri'ye göre
Arafe günü sabah namazında telbiye kesilir.
Hz. Alî, İbni Ömer ve
Âişe (Ra<tiyallahüanha) ile İmam Mâlik ve Medine fukahâsının cumhuru
telbiyenin, Arafe günü güneşin zevaline
kadar devam ettiğine kaail olmuşlardır.
Onlara göre vakfeye
başlayınca telbiye kesilir.
İmam Ahmed, İshâk ve
Seleften bâzılarına göre telbiye cemre-i Akabe'de taş atmak sona erinceye kadar
devam eder.
Cumhûr-u ulemâ 'nın
delilleri bu hadîs ile ondan sonra gelen hadîslerdir.
Nevevi , muhaliflerin bir deîîli olmadığını söylüyor.
Gerçi bir rivayette:
«Resulüİlah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cemre-i Akabe'de taş atıncaya kadar telbıyeye
devam etti.» denilmiştir. Bu cümle İmam Ahmed ile İshâk'a delil olabilirse de
cumhûr-u ulemâ rivayetlerin arasını bulmak için:
«Bundan murâd: Taşları
atmaya başlamaktır.» demişlerdir.
Resûlüllah (Saltallahü
Aleyhi ve Sellem)'in: «Sükûneti iltizâm edin!» buyurması, o gece yolda riâyeti
gereken edep ve terbiyeye irşâd içindir
Şâir kalabalık yerlerin
hükmü de buna kıyâs olunur.
Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in taş atar gibi eliyle i§âret buyurması, îzâh ve beyân
içindir.
269- (1283)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû'l-Ahvas,
Husayn'dan, o da Kesir b. Müdrik'den, o da Abdur-rahmân b. Yezîd'den naklen
rivayet etti. Abdurrahmân şöyle demiş:
«Biz Müzdelife'deyken
Abdullah şunları söyledi:
— Ben kendisine Bakara sûresi indirilen zâtın bu
makaamda : (Tekrar îcâbet sana yâ Rabbî! Tekrar îcâbet sanal) derken işittim.
270- (...)
Bize Süreye b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hü-seyn rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Hüsayn, Kesir b. Müdrik-i Eşcai'den, o da Abdurrahmân b. Yezidden
naklen haber verdi ki Abdullah, Müz-delife'den akın ettiği vakit tel biye
getirmiş. (Bunu görünce) acaba bu adam bedevi midir? diyenler olmuş. Bunun
üzerine Abdullah:
— Bu insanlar
unuttular mı yoksa saptılar mı? Ben kendisine Bakara sûresi indirilen zâtı bu
yerde:
«Tekrar İcabet sana yâ
Rabbî! Tekrar icabet sanal» buyururken işittim!» demiş.
(...) Bize,
bu hadisi Hasan-ı Hülvânİ de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Âdem
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Stifyân, Huşa yırdan bu is-ııâdla rivayette
bulundu.
271- (...)
Bana bu hadisi Yûsuf b. Hammâd El-Ma'niy dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Ziyâd yâni El-Bekkâî, Husayn'dan, o da Kesir b. Müdrik-i Eşcaî'den, o da
Abdurrahmân b. Yezîd ile Esved b. Yezîd'den naklen rivayet etti. Şöyle
demişler:
Biz, Abdullah b.
Mes'ûd'u Müzdelife'de şunu söylerken işittik: — Ben, kendisine Bakara sûresi
indirilen zâtı burada:
«Tekrar icabet sana yâ
Rabbi! Tekrar İcabet sana!» derken işittim. Sonra telbiyc getirdi. Onunla
birlikte biz de telbiye getirdik.
Abdullah ibni Mes'ûd
(Radiyailahü anh) 'in Resûlüllah (SaUaUahii Aleyhi ve Sellem) 'i kastederek :
«Kendisine Bakara
sûresi indirilen zâtı söyle
buyururken işittim.»
demesi, Bakara sûresi,
ekseriyetle Hacc ahkâmını ihtiva ettiği içindir.
Bu sözle o: «Arafât'ta
vakfe yapan, telbiyeyi keser.» diyenlerin kavlini reddetmek istemiştir.
Hz. Abdu11ah’ın sözü
«Burası hacc ibâdetlerine dâir âyetlerin indiği makaamdır.» mânâsın dadır.
îbni Mes'ûd
(Radiyailahü anh) kendisi hakkında : «Bu bedevi midir?» diyenlerin sözünü redd
için «Bu insanlar unuttular mı yoksa saptılar mı... ilâh...» demiştir.
1-
Telbiyeyi, Arafât'ta vakfeden sonra dahî devam ettirmek müstehabdır. Cumhûr-u
ulemâ fnm mezhebi budur.
2- Kur'ânı
Kerîm'in sûrelerini Sûre-i Bakara
ve Sûre-i Nisa
gibi isimleriyle anmak caizdir.
Bâzıları bunun mekruh
olduğunu söylemiş, sûre-i Bakara değil, içersinde Bakara zikredilen sûre,
demek lâzım geldiğini, diğer sûreler hakkında dahî bu şekilde hareket
edileceğini iddia etmişlerdir.
Fakat bu iddia doğru
değildir. Çünkü birçok sahih hadislerde sûrelerin isimleriyle anıldıkları görülmüştür.
Sahabe ve Tâbiin'in cumhûr-u ile onlardan sonra gelen ulemânın mezhepleri
budur.
272- (1284)
Bize Ahmed b. Hambel [48] ile
Muhammedu'bnu'1-Mü-sennâ rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Abdullah b.
Nümeyir rivayet etti. H.
Bize Saîd b. Yahya
El-Emevî de rivayet etti, (Dedi ki) : Buna babam rivayet etti.
Her iki râvî: «Bize
Yahya b. Saîd, Abdullah b. Ebî Seleme'den, o da Abdullah b. Ab di İlâh b.
Ömer'den, o da babasından naklen rivayet etti.» demişlerdir. Abdullah b.
Ömer (Radiyallahiianh) :
«Biz Resûlüilah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile sabah Uy in Mina'dan Arafat'a hareket ettik.
Kimimiz telbiye getiriyor, kimimiz tekbîr alıyordu.» demiş.
273- (...)
Bana Muhammed b. Hatim ile Hârûn b. Abdillâh ve Yâ-kûb-u Devrâkî rivayet
ettiler. (Dediler ki) : Bize Yezîd b. Hârûn haber verdi. (Dedi ki) : Bize
Abdülazîz b. Ebî Seleme, Ömer b. Hüseyin'den [49], o
da babasından naklen haber verdi. Şöyle demiş :
«Arafe sabahı
Resûlüilah (Saîlallahü Aleyhi ve Setlem) ile beraberdik. Kimimiz tekbir alıyor,
kimimiz telbiye getiriyordu. Biz tekbîr alıyorduk.»
(Abdullah b. Ebî
Seleme demiş ki) : «Ben :
— Vallahi siz
şaşılacak adamlarsınız! Ona niçin :
(Resûlüilah (Sallallahü
Aleyhi ve SeHem)"ı nasıl yaparken gördün?) diye sormadınız? dedim.»
274- (1285)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Muhammet! b. Ebî Bekr-i
Sekafî'den dinlediğim şu hadisi okudum: Mu-hammed, Enfes b. Mâlik ile beraber
Mina'dan Arafat'a giderken ona:
— Bu günde Resûlüllah (Sallallafıü Aleyhi ve
Sellem) ile (beraber bulunduğunuz
zamanlar) ne yapardınız? diye sormuş. En e s (Radiyaüahuanh)
— Telbiye getirenlerimiz tel biye getirir,
kendisine bir şey denilmez; tekbîr alanlarımız da tekbîr getirir, ona da bir
şey denilmezdi! sevabım vermiş.
275- (...)
Bana Süreye b. Yûnus rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Recâ' [50] ,
Mûsâ b. Ukbe'den rivayet etti. (Demiş ki) :Bana Muhammed b. Ebî Bekr rivayet
etti. (Dedi ki) :
«Arafe sabahı Enes b.
Mâlik'e;
— Bugün telbiye
hakkında ne dersin? diye sordum; Enes (Radiyallah'û
— Ben, bu yolu
Peygamber (Sallaiîahü Aleyhi ve Sellem) ve ashabı ile birlikte yürümüşümdür.
Kimimiz tekbîr alır, kimimiz telbiye getirirdi ama kimse kimseyi ayıplamazdı;
cevâbını verdi.
Enes hadîsini Buhâri
«Kitâbü'l-îdeyn» ile «Kitâbü'l-Hacoda; Nesâî ile İbni Mâce «Kitâbü'l-Hacoda
muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.
Bu rivayetlerde
zikredilen tekbîrden murâd: Telbiye ile beraber getirilen tekbîrdir. Yoksa
tekbîr getirenler telbiyeyi terketmiş değillerdir. Çünkü Peygamber (Sallaiîahü
Aleyhi ve Sellem)'in cemre-i Akabe'-de taş atmeaya kadar telbiyeyi kesmediği
rivayet olunmuştur.
İmam A'zaffl
ile İmam Şâiiî 'nin mezhepleri de budur.
İmam Mâlik 'den bu
bâbda muhtelif kaviller rivayet plun-muştur. Bir kavline göre güneşin
zevalinden sonra telbiye kesilir.
Diğer kavline göre
vakfeye durulurken, başka bir kavline göre de Araf M mescidine varıldıkta kesilir!
Hattâbî diyor ki: «Bu
bâbda meşhur olan sünnet: Bayram günü cemre-i Akabe'de ilk taşı atmadan
telbiyeyi kesmemektir. Ulemâ bununla amel etmişlerdir.
Hz. Enes'in bu kavline
gelince: Tekbir alanların telbiyeyi terk-etmeksizin ona bir nev'î zikir katmış
olmaları ihtimâli vardır.»
Mühellil: Tehlîl
getiren yâni «Lâ ilahe İllallah» diyendir. Burada ondan murâd: İhlâl ve
telbiyedir.
Bu rivayetler, Mina'an
Arafât'a giderken telbiye ve tekbîr getirmenin müstehab olduğuna delâlet
ederler.
Nevevî , telbiyenin, tekbîrden efdal olduğunu
söylemiştir.
'Yine bu rivayetler,
Arafe günü sabah namazından sonra telbiyenin kesileceğini^ söyleyenler
aleyhine delildirler.
276- (1280)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Mûsâ b. Ukbe'den
dinlediğim, onun da İbnİ Abbâs'ın azatlısı Küreyb'deu, onun da Üsâmetü'bnü
Zeyd'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum: Küreyb, Üsâme'yi şunları
söylerken işitmiş:
«Resölüllah
(Salfallahü Aleyhi ve Setlem)\raikVtan sökün etti. Şi'be geldiği vakit,
hayvanından inerek küçük abdest bozdu. Sonra abdest aldı, fakat abdesti
mükemmel şekilde almadı. Ben, kendisine:
— Namaza buyurun! dedim; Resûlüllah (Saliaîlahü
Aleyhi ve Sellem) :
— Namaz ilerdedir! diyerek hayvanına bindi.
— Müzdelife'ye gelince hayvanından inerek
abdest aldı, bu sefer mükemmel bir
abdest aldı, sonra namaz için kaamet getirildi ve akşam namazını kıldı. Sonra
herkes hayvanını menziline yatırdı, ondan sonra yatsı için kaamet getirildi.
Resûlüllah (Saliaîlahü Aleyhi ye Sellem) onu da kıldı. Bunların arasında başka
namaz kılmadı.»
277- (...)
Bize Muhammed b. Rumh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Yahya b. Said'den, o
da Zübeyr'in azatlısı Mûsâ b. Ukbe'den, o da İbni Abbâs'ın azatlısı Kureyb'den,
o da Üsâmetü'bnü Zeyd'den naklen haber verdi. Üsâme şöyle demiş:
«Resû\ü\\ah(Sal!aUahü
Aleyhi ve Sellem), Arafat'tan sökün ettikten sonra haceti için su dağ
yollarından birine çekildi. Müteakiben ben kendisine su döktüm ve :
— Namaz kılacak mısın? diye sordum. Resûlüllah
(Sallallahii Aleyhi ve Sellem):
— Namaz kılacak yer ilerdedir! buyurdular.
278- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Mübarek
rivayet etti. H.
Bize Ebû Küreyb de
rivayet etti. Bu \ât\t onundur. (Dedi ki; : Bize İbni Mübarek, İbrahim b.
Ukbe'den [51] o d» İbni Abbâs'ın
azatlısı Ku-reyb'den naklen rivayet: etti. Küreyb şöyle demiş: Ben,
t'Tsâmetü'bnü Zeyd'İ $unu söylerken işittim:
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem}, Arafat'tan çekildi, Şi'be varınca (hayvanından)
inerek küçük abdest bozdu. — Üsâme: Su döktü, dememi;.— Müteakiben su isteyerek
pek mübalağalı olmayan bir aW*st aldı. Ben:
— Tâ Resûlallah!
Namaza buyurun! dedim. Resûlüllah (SaUaUahii A leyhi ve Sellem) :
—- Namaz ilerdedir! buyurdu.
Sonra yola revân olarak Müzdelife'ye vardı. Ve orada akşamla yatsıyı (birlikde)
kıldı.
279- (...)
Bize İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize b. Adem haber verdi. (Dedi
ki) : Bize Ebû Hayseme Züheyir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbrâhîm b. Ukbe
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Küreyb haber verdi ki kendisi Üsâmctü'bnu
Zeyd'e:
— Arafat gecesi HesûMiUahJSallallahü Aleyhi ve
SellemY'ın terkisine bindiğin vakit ne süratle hareket ettiniz? diye sormuş.
Usâme:
— Halkın akşam namazı için develerini
çöktürdükleri Şi'be geldik. (Orada)
Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Seîlem) de devesini
çöktürdü ve
bevletti.
— Üsâme su döktü,
dememiş.— Sonra abdest suyu isteyerek pek mübalâğalı olmayan bir abdest aldı.
Ben:
— Yâ Resûlallah! Namaza buyurun! dedim;
Resûlüllah (Sallalîahü A leyhi
ve Sellem) :
— Namaz ilerdedir! buyurdu ve hayvanına binerek
Mtizdelife'ye geldik.
(Orada) akşam namazını edâ etti.
Sonra halk konak yerlerinde develerini çöktürdüler. Ama yüklerini çösm emişi
erdi ki yatsı namazı için ika a met getirildi, Resûlüllah (Sa//fl//a/tM Aleyhi
ve Sellem), onu da kıldı. Sonra halk yüklerini çözdüler.
Ben (Üsâme'ye) :
— Sabahladığınız zaman ne yaptınız? diye
sordum; Üsâme :
— (Bu sefer) onun terkisine Fadl b. Abbâs
bindi. Ben yaya olarak Kureyş'in önden gidenleriyle birlikte yola revân oldum;
dedi.
280- ( ..)
BUe İshâk b. İbrahim rivayet etli. (Dedi ki) : Bize Vekî" haber verrii.
(Dedi ki) : Bize Süfyân, Muhammed b. Ukbe'den [52] o da
Küreyb'ücn, o da Üsnmetü'bnu Zeyd'den naklen rivayet etti ki Resûlüllah
(SıiUıüivkiiAkyiu've Sellem), Ümerânın konakladığı boğaza geldiği vakit
(hayvanvarları) inerek bevletmiş. —Üsâme burada da: Su döktü, dememiş.— Sonra
ahdest suyu isteyerek hafif bir abdest almış.
(Üsâmr- demiş ki) :
«Ben :
— Yâ RcüiîlaHah! Namaza buyurun! dedim. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— Namaz ilerdedir! buyurdular.»
281- (...)
Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Abdurrazzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den, o' da
Sibâ'm azatlısı Atâ'dan, o da Üsâmetü'bnü Zeyd'den naklen haber verdi ki
Ara-fâl'tan çekildiği vakit kendisi, Besûlüllah (Sallaîtahü Aleyhi ve Sellemyin
terkisin dey mi ş. Si'be gelince Peygamber (SalUdlahü Aleyhi ve Seüem) devesini
çöktürmüş, sira helaya gitmiş. (Üsâme demiş ki) : «Heladan döndüğü vakit ben,
kendisine bir kaptan su döktüm de abdest aldı. Sonra hayvanına binerek
Müzdelife'ye geldi ve orada akşamla yatsıyı birlikte kıldı.
Bu hadîsi Buhârî
«Abdest» ve «Hacc» bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî de «Hacc» bahsinde tahrîc
etmişlerdir.
Hadîs-i şerîf bundan
bir bâb önce Müslim 'de de geçmiş ve bâzı ahkâmı orada görülmüştü. Burada da
bâzı yerlerinin îzâhı ile geri kalan hükümlerini görelim:
Hadîsin muhtelif
rivayetlerinde râvinin «Üsâme su döktü, demedi.» şeklinde îzâha lüzum görmesi,
hadîsi işittiği gibi rivayet ettiğini anlatmak içindir. Yâni hadîs, lâfzı ile
değil de manâsıyla nakletmiş olsa, bu gibi yerlerde bevlden kinaye olmak üzere
«Su döktü» diyecekti.
«Ama yüklerini
çözmemişlerdi...» cümlesi «tamamen yerlerine yerleşmemişlerdi.» mânâsına da
gelebilir.
Ümerâ'dan murâd: Benî Ümeyye hükümdarlarıdır.
Bu zevat, o yere
geldiklerinde hayvanlarından iner, akşam namazını yatsının vakti gelmeden
kılarlarmış. Rivayete göre İkrime onların bu yaptığını beğenmemiş ve
«Resuiiillah (Sallallahü Aleyhi veSellem) bu yeri hela ittihâz etmişti,
sizlerse namazgah yaptınız.» demiştir.
Rivayetlerin birinde
zikri geçen «Sibâ'in azatlısı Ata'» bâzı nüshalarda «Ümmü Sibâ'in azatlısı.»
diye kaydedilmişse de bunların ikisi de mâruf değildir.
Bu zâtın meşhur olan
ismi: Benî Sibâ'ın azatlısı olmasıdır.
Buhâri târihinde İbni
Ebî Hatim de «Kitâbü'1-Cerh ye't-Ta'dîl»inde onu bu isimle zikretmişlerdir.
1- Gerek
Arafat'taki cem'-i takdimde gerekse Müzdelife'-deki cem'i te'hîrde her iki
namaz için ikaamet getirilir.
Abdur rahman b. Yezîd,
Esved, İmam Mâlik, îmam Şafiî ve İmam Ahmed'in mezhepleri budur.
Kaadı îyâz,
ashâb-ı kiram 'dan
Ömerubnü'l-Hattâb ile îbni Mes'ûd (Radiyalİahü anh) 'nin mezheplerinin
de bu olduğunu söylemiştir..
Mâ1iki1er'den îbni
Kaasim'in rivayetine göre İmam Mâlik: «İmamla kılman her namaz için ezan ve
ikaamet lâzımdır.» demiştir.
Saîdü'bnü Cübeyir,
Sevrî, İmam A'zam, îmam- Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e görehacc-da iki yere
mahsûs olan cemi' namazlarında bir ezanla bir kaamet kâfidir.
Bu kavil Hz. Câbir,
Abdullah b. Ömer ve Ebû Eyyûb El-Ensârî (Radiyallahü &vh) hazerâtmdan
rivayet olunmuştur.
Hadîs-i şerîfde ezan
zikr edilmemiştir. Şâfiîler'in sahîh kavline göre iki namazın, evvelkisi için
ezan okunur.
İmam Ahmed ile Ebû
Sevr'in ve Mâlikîler 'den Abdülmelik
b. Mâceşûn 'un mezhepleri
budur.
Hanefiîlerden Tahâvî
dahî bu kavli ihtiyar etmiştir.
İmam Şafiî ile İmam
Ahmed'in ikinci kavillerine göre cemi' namazları için ezan yoktur. Fakat her
namaz için ayrı ayrı ikaamet getirilir.
İmam Mâlik, İmam Şafiî
ve İmam Ahmed1-den diğer bir rivayete göre cemi' namazları için iki ezan
okunur.
2- Hîn-ı
hacette iştiran vâki olmamak için tasrîhi hoş görülmeyen sözleri kullanmakta
beis yoktur.
Nitekim Hz. Üsâme ,
bevli: «Su döktü.» ibaresiyle ifâde etmek mümkünken bunu söylememiş, sarahaten
«bevletti,» demiştir.
3- Abdest
bir ibâdettir. Velev ki onunla namaz kılınmış olmasın. Ulemâdan bâzılarına göre
abdest alan bir kimse, o abdestle namaz
kılmadan yeniden
abdest alamaz. Çünkü ilk abdestle ibâdet yapılmamıştır. Onun üzerine tekrar
abdest almak bir abdestte âzâyı üç defadan fazla yıkamaya benzer.
Şâfiîler'e göre esah
olan kavil budur. Onlarca ilk abdestle farz veya nafile bir namaz kılmadan
tekrar abdest almak mesnûh değildir.
4-
El-Mühelleb'e göre seferde nafile namazı terketmek caizdir. El-Mühelleb, bu hükma, hadîsin: «İki namaz arasında
başka namaz kümadı.» cümlesinden çıkarmıştır.
Şâir ulemâya göre hadîsde
bu hükme delâlet yoktur. Fukahâ seferde nafile kılınmasını ihtiyar etmişlerdir,
îbni Battal: «ResulüHah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem)
gerek yaya gerekse hayvanla gittiği seferlerde nafile namaz kılmıştır.» demektedir.
5- Kurtubî
bu hadîsle, Arafat'ta ve Müzde1ife'de kılınan cemi' namazlarının arasında
nafile namaz kılınabileceğine istidlal etmiştir.
Fakat hadîs-i şerif,
onun bu istidlalini reddetmektedir. Çünkü Re-û\Ûl\»h(Sailaîlahü Aleyhi ve
Seîlem) 'in iki namaz arasında nafile kılmadığı hususunda nassdır. .
Şâfiîler'e göre Arafat
'taki cem'i takdimde iki namaz arasında nafile kılmak caiz değil, fakat
Müzdelife 'deki cem-i te-hîrde bu caizdir.
Hanefiîler'e göre her
iki yerdeki cemi' namazlarının arasında nafile kılınamaz. Şayet nafile namaz
kılınır veya başka bir işle meşgul olunursa, yeniden ikaamet lâzım gelir.
282- (1286)
Bana Züheyir b. Harb rivayet etti. (Dedi ki): Bize Yezîd b. Harun rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Abdülmelik b. EM Süleyman, Atâ'dan, o da İbni Abbâs'dan
naklen haber verdi ki, Resûltillah (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) , Arafat'tan,
Üsâme terkisinde olduğu hâlde dönmüş. Üsâme:
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Selltm), Müzdelife'ye gelinceye kadar (Arafat'taki) hâli
üzere yürümeye devam etti.» demiş.
283- (...)
Bik Ebûr-Rabi' Ez-Z«hrânî ile Kuteybetü'bnü Saîd, hep birden Hammâd b. Zeyd'den
rivayet ettiler. Ebû'r-Rabî' (Dedi ki) : Bize Hanıma d rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize Hişâm, babasından rivayet etti. Babası
(Urve) şöyle demiş:
«Ben yanında
bulunduğum hâlde Üsâme'ye sordular —Yahut Üsâmetü'bnü Zeyd'e ben sordum.—
Resûlüllah (SallallaJıü Aleyhi ve Sellem) Arafat'tan (dönerken kendisini
terkisine almıştı. (Üsâme'ye) :
— Arafat'tan döndüğü
vakit Resûlüllah (Sallallahü A îeyhi ve Seîlem) nasıl yürüyordu? dedim. (Üsâme)
:
—"Eskim giderdi.
Meydan buldu mu koştururdu; cevâbını verdi.
284- (...)
Bize, bu hadîsi Ebû Bekir b. Kbî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Abdetü'bnu Süleyman ile Abdullah b. Nümeyir ve Hü-meyd b. Abdirrahmân, Hişâm b.
Urve'd en bu i sn âdi a rivayette bulundular.
Humeyd'in hadîsinde:
«Hişâm dedi ki:
— Nass, anakın
fevkindedir.» ziyâdesi vardır.
Bu hadîsi Buhâri
«Hacc», «Cihâd» ve «Megazî* bahislerinde; Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbni Mâce «Hacc»
bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Buhâri'nin
rivayetinden anlaşıldığına göre Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem) in
mevzubahis Arafat dönüşü, veda haccına
aittir.
Anak:
Hayvanın kendi hâline bırakılarak yürümesidir.
Nass:
Hayvanın var kuvvetiyle koşması, mânâsına gelir.
İbni Battal diyor ki:
«Arafat'tan acele dönmek Allah-u Âlem vaktin darhğındandır. Çünkü Arafat'tan
Müzde1ife'ye güneş indikten sonra hareket edilir.
Hâlbuki Arafat'la
Müzdelife arasında üç mil kadar mesafe vardır. Hacıların akşamla yatsı
namazlarını Müzdelife'de kılmaları îcâb eder.
Binâenaleyh acele
namaza yetişmek için yolda da acele davranırlar.»
Hadîs-i şerif, Selef-i
Sâlihînin Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)9 bütün harekât ve sekenâtmda
uymak için onun hâllerini soruşturmaya büyük ehemmiyet verirdiklerine delildir.
285- (1287)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman b. Bilâl, Yahya b.
Saîd'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Adîyyü'bnü Sabit haber verdi.
Ona, da Abdullah b. Yezîd EI-Hat-mî [53]
rivayet etmiş, ona da Ebû Eyyûb haber vermiş ki, kendisi veda hac cin da
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte akşam ve yatsı
namazlarını Müzdelife'de beraberce kılmış.
(...) Bize,
bu hadîsi Kuteybe ile İbni Bumh, Leys b. Sa'd'dan, o-da Yahya b. Saîd'den bu
isnâdla rivayet ettiler. İbni Rumh, kendi rivayetinde şöyle dedi:
«Abdullah b. Yezîd
El-Hatmî'den (rivayet etti.) Bu zât, İbni Zübeyir zamanında Kûfe'de emirdi.»
Bu hadîsi Buhâri
«Hacc» ve «Megazî» bahislerinde; Müslim, Ebû Dâvûd. ve Nesâî, Resûlüllah
(Salkdlahü Aleyhi ve Sellem)'in haccına ait uzun bir hadîsde; Nesâî «Namaz»
bahsinde; İbni Mâce «Hacoda tahrîc etmişlerdir.
Hadîs-i şerif, cem'-i
te'hîrin delîllerindendir.
286- (703)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. Dedi ki: MâhVe, îbni Şihâb'dan dinlediğim,
onun da Salim b. Abdillâh'dan, onun da İbni Ömer'den naklen rivayet ettiği şu
hadîsi okudum: 'Resû\ü]\ah(SallattahÜAleyhi veSellem), Müzdelife'de akşam ile
yatsı namazlarını birlikte kılmış.
287- (1288) Bana
HarmeletÜ'bnu Yahya rivayet etti. (Dedi
ki) :
Bize îbni Vehb haber
verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan, o da Ubeydullah b. Abdillâh b.
Ömer'den naklen haber verdi. UbeyduIIah, babasının şöyle dediğini haber vermiş:
«Resûlüllah
(Sallalkıhü Aleyhi ve Settem) Müzdelife'de akşam ile yatsıyı birlikte kıldı.
Aralarında nafile namaz yoktu. Akşam namazını üç, yatsıyı İki rek'ât olarak
kıldı.»
Bundan sonra Abdullah,
Allah Teâlâ'ya kavuşuncaya kadar Müzde-life'de bu namazları böyle kılmış.
288- (...)
Bize Muhammedü'bnu'l-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdurrahmân b. Mehdi
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Hakem ile Selemetü'bnü KüheyFden, onlar
da Saîd b. Cübeyir'den naklen rivayet etti ki Saîd, Müzdelife'de akşam ve
yatsı namazlarını bir ikaametle kılmış. Sonra İbni Ömer'in bu şekilde kıldığını
söylemiş. İbni Ömer de Peygamber (Salîaltahü AJeyhi ve Sellem)fîn böyle
yaptığını rivayet etmiş.
289- (...)
Bana, bu hadîsi Züheyir b. Harb da rivayet ete. (Dedi ki) : Bize Vekî rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu isnâdîa- rivayette bulundu ve:
«Bu iki namazı bir
ikaametle kıldı.» dedi.
290- (...)
Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-durrazzâk haber verdi.
(Dedi ki) : Bize Sevrî, Selemetü'bnu Küheyl'den, o da Saîd b. Cübeyir'den, o da
İbni Ömer'den naklen haber verdi. İbni Ömer şöyle demiş:
«Resûlüllah
(Saîîallahü Aleyhi ve Seilem) Müzdelife'de aksamla yatsıyı toptan kıldı. Akşamı
üç, yatsıyı da iki rek'ât olarak bir ikaametle edâ etti.»
291- (...)
Bize Ebû Bekir b. Efcî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bûe Abdullah b. Nümeyir
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail b, Ebî Halid, Ebû İshâk'dan naklen
rivayet etti. (Demiş ki) : Saîd b. Cübeyir şunu söyledi:
«İbni Ömer'le birlikte
Arafat'tan döndük, Müzdelifc've gelince bize Akşamla Yatsı'yı bir ikaametle
kıldırdı, sonra namazdan çıktı ve :
— Bu yerde
RestitiüMah(Salfallahü Aleyhi ve Sellem), bize bu şekilde namaz kıldırdı;
dedi.»
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbıı Taksîri's-SalâUda; Nesâi «Ki-tâbu's-Salât»da tahrîc etmişlerdir.
Hadîs-i şerîf,
kitabımızın «Namaz» bahsinde dahî geçmiş, ihtiva ettiği hükümler orada
görülmüştü.
Yalnız Buhâri 'nin rivayetinde :
«Peygamber (Salkülahü
Aleyhi ve Seilem) acele yolculuk etmek istediği vaVrt akşamla yaHiyı YmYıVte
Vu\avdı.» şe\&m&edir.
Ashâb.ı kiram 'dan
birçokları bu bâbda hadîsler rivayet etmişlerdir. Alîyyubnü Ebî Tâlib, Enes b.
İtâ1ik , Abdullah b. Amr , Âişe, îbni Abbâs, Üsâme-tü'bnü Zeyd, Câbir b.
Abdillâh, Huzeyme-tü'bnü Sabit, Abdullah b. Mes'ûd, Ebû Kyûb El-Ensârî, Ebû
Saîd-i Hudrî ve Ebû Hüreyre (Radryallahû anhûm) hazerâtı bunlar meyânındadır.
Bu hadîslerin
birçoklarında Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) 'in seferde iki namazı
cemederek beraberce kıldığı beyân edilmektedir.
Ulemâdan bir takınılan
mezkûr hadîslerin zahirine bakarak, seferde öğle ile ikindiyi ve akşamla
yatsıyı beraber kılmayı tecvîz etmişlerdir. İmam Şafiî, îmam Ahmed ve tshâk'ın
mezhepleri budur.
İbni Battal: «Cumhura
göre sefer eden bir kimsenin öğle üe -ikindiyi ve akşamla yatsıyı mutlak
surette cem ederek kılması caizdir.» demiştir.
Bu mes'elede altı
kavil vardır.
a) îbni Battal'm
dediği gibi iki namazı bir vakitte kılmak caizdir,
Bu kavil, ashâb.ı
kiram 'da Alîyyü'bnü Ebî Talib, Sa'dü'bnü Ebî Vakkaas, Saîd b. Zeyd,
Üsâmetii'bnü Zeyd, Muâzü'bnü Cebel, Ebû Mûsâ, İbni Ömer ve îbni Abbâs
(Radiyallahü$nh) hazerâti ile Tâbi î.n 'den Ata' b. Ebî Rabâh, Tâvûs , Mücâhid,
İkrime.Câbir b. Zeyd, Rabîa, Ebû'z-Zinâd, Muhammed b. Münkedir ve Safvâıı b.
Süleym 'den rivayet olunmuştur.
Süfyân-ı Sevrî, îmam
Şafiî, İmam Ahmed, İshâk , Ebû Sevr, îbni -Münzir ve.Mâlikîler'den îbni Eşheb'in
kavilleri de budur.
İbni Kudâme mezkûr
kavli İmam Mâlik 'den dahî rivayet etmiştir. Fakat Hz. Mâ1ik'in meşhur kavline
göre iki namazı bir vakitte kılmak, acele sefer îcâb ettiğine mahsûstur.
b) İki
namazı bir vakitte kılmak acele sefer icâb
ettiği zamana mahsûstur.
Bu kavil Üsâmetii'bnü
Zeyd. ile îbni Ömer 'dan rivayet olunmuştur.
İmam Mâlik'in meşhur kavli cîe budur.
c) İki
namazı bir vakitte kılmak, yol almak istenildiği zaman caizdir. Mâ1ikî1er'den
îbni Habîb'in kavli budur.
Îbnü'l-Arabî «İmam
Şafiî' nin kavli de budur. Çünkü sefer, zâten yol almak içindir.» demiştir.
d) İki
namazı bir vakitte kılmak mekruhtur. İbnü'l-Arabî: «Mısırlıların îmam Mâlik'den'rivayeti
budur.» demiştir.
e) Cem-i
te'hîr caiz, cem-i takdim caiz değildir. İbni Hazm bunu ihtiyar etmiştir.
f) Sefer
sebebiyle iki namazı bir vakitte kılmak, mutlak surette caiz değildir. Bu,
yalnız haccda Arafat 'la Müzdelife'ye mahsûstur.
Hasan-ı Basrî, İbni
Şîrîn, İbrahim Ne-haî, Esved ve
Hanefiîyye imamlarının
mezhepleri budur.
îbni Kaasim bu kavli
îmam Mâlik 'den de rivayet etmiş, kendisi de bunu ihtiyar eylemiştir.
Ashâb-ı kiram 'dan
İbni Mes'ûd, Sa'dü'bnü Ebî Vakkaas, îbni Ömer (Radtyallahü anh) hazerâtı ile
îbni Şîrîn, Câbir b. Zeyd, Mekhûl, Amr b. Dînâr, Sevrî,
Esved, Ömeru'b nü Abdilazîz,
Salim ve
Leys b. Sa'd'm dahî buna kaail oldukları rivayet edilmiştir.
İbni Ebî Şeybe «Musannef»inde
Hz. Ebû Mûsâ-nın: «Özürsüz iki namazı birlikte kılmak büyük günahlardandır.»
dediğini rivayet etmiştir.
Hanefiîler'le onlara
muvafakat edenlerin delili Buhâri ile Müs1im'in rivayet ettikleri Abdullah b.
Mes'ûd hadîsidir.
Mezkûr hadîsde tbni
Mes'ûd (Radtyallahii anh):
«Ben, Resûlüllah
(Sallaiîahü Aleyhi ve Sellem) 'i (j»iç bir namazı vaktinden başka zamanda kılarken
görmedim. Yalnız Müzdelife'deki müstesna. Orada hakîkaten akşamla yatsıyı
toptan kıldı, ertesi gün sabah namazını da vaktinden önce kıldı.» demiştir.
Seferde Resûlüllah
(Sallaiîahü Aleyhi ve Seüemy'm iki namazı bir vakitte kıldığını bildiren
hadîsleri Hanefiî Urte'vîl etmiş, «bunlardan murâd birinci namazı vaktinin
sonunda, ikinciyi de vaktinin evvelinde kılmış olmasıdır.» demişlerdir.
Filhakika bu şekilde
kılman namazlar sûret-ı zahirede toptan kılınmış gibi görünürse de hakikatte
her namaz kendi vaktinde kılınmıştır.
Hanefiîler, hadîslerin
arasını bu suretle bulmuşlardır. Bu mânâyı te'yîd eden hadîsler de vardır.
Bu bâbda Hanefiîler'e
îtirâz. edenler olmuş, Hanefiîler
tarafından bunlara cevaplar verilmiş ve söz bir hayli uzamıştır.
Hadîs-i şerif akşam
namazının hiç bir yerde iki rek'ât kıhnamıya-cağına, seferde dört rek'âtlı
namazların da ikişer rek'ât kılınacağına de-lüdir
Bu hadîsin Ebû Bekir
b. Ebî Şeybe tarîkine Darakutnî îtirâz etmiş:
«Bence burada İsmail
vehmetmiştir. Kendisine Şu'be , Sevrî, İsrâîl ve daha başkalarının da dâhil
olduğu bir cemâat muhalefette bulunmuş, hadîsi Ebû İshâk 'dan, o da Abdullah
b. Mâlik 'den, oda îbni Ömer 'den naklen rivayet etmişlerdir. İsmâî1 her ne
kadar mevsuk bir râvî olsa da bu zevat ondan daha kuvvetlidirler.» demişse de,
Nevevî kendisine cevap vermiş ve:
«Ebû İshak'in bu
hadîsi her iki tarîkten işiterek, iki vecihle rivayet etmiş olması caizdir. Ne
olursa olsun, hadîsin metni sahîhdir, dokunulacak bir yeri yoktur.» demiştir.
292- (1289)
Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Ebû Küreyb toptan Ebû
Muaviye'den rivayet ettiler. Yahya dedi ki: Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da
Umara'dan, o da Abdurrahmân b. Yezîd'den, o da Abdullah'dan naklen haber verdi.
Abdullah şöyle demiş:
«Ben, ResûlüEfah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in vaktinden başka zamanda namaz kıldığını
görmedim. Yalnız iki namaz müstesna; Müzdelife'-deki akşamla yatsı! O gün sabah
namazını dahî vaktinden önce kıldı.»
(...) Bize
Osman b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim hep birden Ce-ıir'den, o da A'meş'den
bu isnâdla rivayet ettiler. Abdullah:
«Sabah namazını
vaktinden önce alaca karanlıkta kıldı.» demiş.
Bu hadîsi Buhâriile
Ebû Dâvûd «Hacc» bahsinde; Nesâî «Hacc»
ve «Namaz» bahislerinde tahrîc etmişlerdir.
Hadîsin râvisi
Abdul1ah b. Mes'û'd 'dur. Sabah namazının vaktinden Öhbe kılınmasından murâd:
Mûtâd olan vaktinden evvel kılınmasıdır. Yoksa vakti1 girmeden kıldı demek
değildir. Çünkü -vakti girmeden hiç bir namaz kılınamaz. .
Maksat;
Sabah namazının çok erken yâni alaca karanlıkta kılındığım anlatmaktır.
Hanefiîler'e göre şâir
zamanlarda sabah namazını, ortalık iyice aydınlayıncaya * kadar geciktirmek
müstehab ise de bayram sabahı Müzdelife'de alaca karanlıkta kılmak, onlara göre
de efdaldır.
Ulemâ, Jtesülffliah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in o gün sabah namazını şâir hacc fiillerine
vakit bulabilmek için erken kıldığını söylemişlerdir.
Şâfiîler'e göre sabah
namazını erken kılmak her zaman için müstehab işe de o gün her zamankinden daha
fazla müstehabdır.
293- (1290)
Bize Abdullah b, Meslemete'bnİ Ka'neb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eflâh yani
timi Humeyd, Kaasım'dan, o da Âişe'den naklen rivayet etti ki, şöyle demiş:
«Müzdelife gecesi
Şevde, Besûlüllah (Sallallcûıü Aleyhi ye Sellem) 'den önce izdiham olmadan
(Mina'ya dönmek için) ondan izin istedi. Şevde, sebita bir kadındı. — Kaasim,
sebita'nın: Ağır mânâsına geldiğini söylemiş.— Kesûlül\ah(Salkülahü Aleyhi ve
Sellem), ona izin verdi. Bu suretle Şevde ondan önce yola çıktı. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) y bizi sabahlayıncaya kadar alıkoydu, biz de
onunla beraber döndük.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'den, Sevde'nin yaptığı gibi izin isteyerek, onun izniyle dönmüş
olsam benim için bu her sevinilecek şeyde daha iyi idi.»
294- (...)
Bize İshâk fa. İbrahim ile Muhammedü'bnii'l-Müsennâ hep birden Sekafî'den
rivayet ettiler. İbnü'l-Müsennâ dedi ki: Bize Ab-dülvabhâb rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Eyyûb, Abdurrahmân b. Kaasim'den, o da Kaasim'den, o da Âişe'den
naklen rivayet etti. Âişe (Radiyallahü anh) şöyle demiş:
«Şevde şişman ve ağır
bir kadındı. Bu sebeple Müzdelife'den geceleyin dönmek için Resûlüllsıh
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den izin istedi. O da kendisine* izin verdi.
Müteakiben Aigeı(RadiyallahU attha) : «Keşke Ee-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'den Sevde'nin istediği gibi izin isteseydim.» demiş. Âişe (Radiyallahü
anha) ancak imamla birlikte (Mina'ya) dÖnermiş.
295- (...)
Bize İbni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Ubeydullah b. Ömer, Abdurrahmân b. Kaasim'den, o da Kaasim'den, o da
Âişe'den naklen rivayet etti, Âişe şöyle demiş:
«Sevde'nin istediği
gibi ben de Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selletri) den izin isteyerek sabah
namazını Mİna'da kılmış olmamı, sonra halk gelmeden taşları atmamı dilerdim.»
Âişe'ye : «Şevde
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den izin İste.,; miydi?» diye
sordular. Aişe :
— «Evet, çünkü Şevde
ağır, şişman bir kadındı. Bu sebeple Resûlül-\ah (Sallallahü Aleyhi ve
SellemYden izin istedi. O da kendisine izin verdi.» dedi.
296- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekf rivayet etti.
H.
Bize Züheyir b. Harb
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahnıân rivayet etti. Bu râvilerden
ikisi de Süfyâıı'dan, o da Abdurrahmân b. Kaasim'den bu isnâdla bu hadîsin
mislini rivayet etmişlerdir.
Bu hadîsi Buhârî ile
İbni Mâce «Hacc» bahsinde tah-fîc etmişlerdir.
Hadîs-i şerif
Müzdelife 'den fecr doğmadan hareket edileceğine delildir,
Nevevî diyor ki:
«Şâfiî1er'e göre Müzdelife 'den gece yansından önce dönmek ve cemre-i Akabe'de
gece yarısından sonra taş atmak caizdir. Delilleri bu hadîstir.
Ulemâ hacıların bayram
gecesi Müzdelife 'de gecelemesi mese'lesinde ihtilâf etmişlerdir. İmam Şafiî
'nin sahîh olan mezhebine göre bu vâcibdir. Terkedene kurban kesmek lâzım
gelir. Ve haccı şahindir.
Küfe fukahâsı ile hadîs ulemâsının kavilleri de
budur.
Ulemâdan bir taife
Müzdelife'de gecelemenin sünnet olduğunu söylemişlerdir.
Onlara göre bunu
terkeden faziletten mahrum olur. Günâha girmiş sayılmaz. Kurban ve şâire de
lâzım değildir.
îmam Şafiî 'nin bir kavli de budur.
Diğer bir taifeye göre
Müzdelife'de gecelemîyen hacının haccı sahîh değildir. Bu kavil îbrâhîm Nehaî
ile başkalarından rivayet olunmuştur.
Ulemâmızdan Ebû
Abdirrahmân ibni Binti'ş-Şafiî ve Ebû Bekir b. Huzeyme nâmlarında iki büyük
imam dahî buna kaail olmuşlardır. Atâ' ile Evzâî'den rivayet olunduğuna göre bayram
gecesi Müzde1ife'de kalmak, haccın rükünlerinden; vâciblerinden, sünnetlerinden
değildir.
Bunda hiç bir fazilet
yoktur. Müzdelife sair konak yerleri gibi bir yerdir. İsteyen orada kalır,
isteyen kalmaz.
Fakat bu kavil
bâtıldır.
Müzde1ife'de ne kadar
kalmanın vâcib olduğu ihtilaflıdır, îmam Şafiî'n in sahih olan kavline göre
gece yarısından sonra bir saattir.
Bir rivayete göre:
Gece yansından sonra güneş doğuncaya kadar; Üçüncü bir rivayete göre: Gecenin
ekserîsidir.
İmam Mâlik 'den dahî üç rivayet vardır. Bir
rivayete göre: Bütün gece Müzdelife'de
kalınır. İkinci rivayete göre: Gecenin ekserisinde,
Üçüncü rivayete göre;
Az bir zaman orada kalmak îcâb eder.» Hanefiîler'e göre bayram gecesinin bir
cüz'ünde olsun Müzde1ife'de kalmak
haccın vâciblerindendir.
297- (1291)
Bize Muhammed b. Ebî Bekir El-Mukaddemî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya
yâni El-Kattan, İbni Cüreye'den rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Esmâ'niıı
azatlısı Abdullah rivayet etti. (Dedi ki) : Baha Esma, Müzdelife sâhasındayken
ay kavuştu mu? diye sordu. Ben:
— Hayır! cevâbını verdim. Bunun üzerine bir
müddet namaz kıldı. Sonra;
— Yavrucuğum, ay kavuştu mu? diye (tekrar)
sordu. Ben;
— Evet, cevâbını verdim. Esma:
— Beni götür! dedi. Beraberce yola çıktık.
Nihayet cemre taşlarını attı, sonra konakladığı yerde namaz kıldı. Ben,
kendisine:
— Ayol biz alacakaranlıkta geldik! dedim. Esma
(Radiyaîiahû anha):
— Hayır'yavrucuğum, Peygamber (SalkıUahü Aleyhi
ve Seîiem) kadınlara (bu hususta) izin verdi: dedi.
(...) Bana,
bu hadîsi Alîyyü'bnü Haşrem de rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Ssâ b. Yûnus,
İbni Cüreyc'den bu isnâdla haber verdi, Onun rivayetinde :
«Esma:
— Hayır yavrucuğum.
Şüphesiz ki Nebiyyuliah (SaîlallaHü Aleyhi ve Seilem), kadınlarına izin
vermiştir! dedi.» ifadesi vardır.
Bu hadîsi Buhârî, Ebû
Dâvûd, İmam Ahmed ve Taberânî dahî rivayet etmişlerdir.
Hz. Abdu11ah'in alaca
karanlıktan muradı: Mina'ya vardıkları zamanı bildirmektir. Çünkü Müzde1ife'den
ay kavuştuktan sonra yola çıkmışlardı. O gece ay, gecenin son üçte birinin
evvelinde doğmuştu,
Zuun: Zaîne'nin
cem'îdir. Aslında zaîne: Deve üzerine yükletilen ve içinde kadın bulunan
hevdeçtir.
Bâzıları içinde kadın
bulunsun bulunmasın, deve hevdecine zaîne denildiğini söylemişlerdir. Sonraları
mecazen kadına da zaîne denilmiş ve kelime bu mânâda şöhret bulmuştur.
Hattâ kadınlarla
erkeklerden müteşekkil cemaata zuun denildiğini söyleyenler bile vardır.
1- Ulemâdan
bâzıları Müzde.life 'den erken yola çıkıp, güneş doğmadan Mina'ya gelenlerin
fecirle güneşin doğması arasında taşlarını atabileceklerine bu hadîsle
istidlal etmişlerdir.
Atâ1 b. Ebî Rabâh ile
Tâvûs b. Keysân, Mücâhid, İbrâhîm Nehaî, Şa'bî, Saîd b. Cübeyir ve
îmam Şafiî 'nin mezhepleri
budur.
İmam Mâlik'e göre Mina'da
taş atmak, fecrin doğmasıyla helâl olur. Sevrî ile Nehaî 'nin mezheplerine göre
'güneş doğmadan taş atılmaz.
Hanefiîyye
imamlarından Ebû Hanife, Ebû Yûsuf ve Muhammed dahî buna kaail oldukları gibi
îmam Ahmed ile îshâk'in kavilleri de budur. Bu zevata göre güneş doğmadan taş
atmak kifayet ederse de isâet olur.
Hanefiî1er'den Kâşânî
'nin beyânına göre taş atmanın müstehab vakti güneşin doğmasından sonra başlar
ve günün sonuna kadar devam eder.
îmam A'zam'ın kavli budur.
îmam Ebû Yûsuf'a göre
taş atmanın müddeti zevale kadardır. Zevâldea sonra taş atmak kaza sayılır.
Güneş kavuşuncaya kadar taş atmayan kimse ertesi günün fecrinden biraz önceye
kadar atabilir ve kendisine bir şey lâzım gelmez.
bu hususta İmam
Şafiî 'den iki kavil rivayet olunmuştur.
Bir kavline göre:
Güneşin kavuşmasiyla, taş atma zamanı geçmiş olur ve fidye lâzım gelir.
İkinci kavline göre :
Güneş kavuşmakla, vakit geçmiş sayılmaz. Bu yalnız teşrik günlerinin sonunda
muteberdir. îmam A'zam'a göre bir kimse Mina'da taş atmayı ikinci günün fecri
doğuncaya kadar te'hîr etse taşlarını atar ve tehirden dolayı kurban keser.
îmam Ebû Yûsuf'la
İmam. Muhammed'e göre kurban lâzım değildir.
îmam Şafiî 'nin kavli dahî
budur.
2- Bâzıları
zayıf kimselerden, Müzdelife 'deki vakfenin sakıt olduğuna bu hadîsle istidlal
etmişlerse de sözleri kabul edilmemiş, hadîs-i şerif de bu hususa delâlet
bulunmadığı bildirilmiştir. Zîrâ Hz. Esma 'nın suâli vakfe içindir.
,
298- (1292)
Baha Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd rivayet
etti. H.
Bana Aliyyti'bnti
Haşrem de rivayet etti. (Dedi ki) : Bisse îsâ haber verdi. Bu râviler hep
birden tbni Ctireyc'den rivayet etmişlerdir. (îbni Cüreyc demiş ki) : Bana Ata'
haber verdi. Ona da tbni Şevval [54]
haber, vermiş ki kendisi Ümmü Habîbe'nin yanına girmiş, Ümmti Habibe ona
Peygamber (ScdlaUahü Aleyhi ve Sellem)'in kendisini Müzdelife'den geceleyin
gönderdiğini haber vermiş.
299- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki)-: Bize Süfyân b. Uyeyne
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Arar b.
Dinar rivayet etti. H.
Bire Amru'n-Nâkıd da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyan, Amr b. Dinar'dan, o da Salim b.
ŞevvâVden, o da Ümmti Habîbe'den naklen rivayet etti. Ümnıü Habîbe (RadtyaUahii anh}
«Biz, bunu Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Seîîem) zamanında
yapardık. (Yâni) Müzdeliîe'den Mina'ya alaca karanlıkta
gelirdik.» demiş. Nâkıd'ın rivayetinde :
«Biz, Müzdelife'den alaca karanlıkta
çıkardık.» ibaresi vardır.
300- (1293)
Bize Yahya.b. Yahya ile Kuteybctü'bnü Saîd hep birden Hammâd'dan rivayet
ettiler. Yahya dedi ki: Bize Hammâd b. Zeyd, Uheydullah b. £bî Yezîd'den naklen
haber verdi. Demiş ki: tbni Abbâs'ı şunu söylerken İşittim:
«Resulüllan
(Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) beni eşya ile birlikte —yahut zayıflar arasında—
geceleyin Müzdelife'den gönderdi.»
301- (...)
Bize Ebü Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Ebî Yezîd rivayet etti ki, kendisi
îbni AbbâVı:
«Ben, Resû\vH\&h
(Sallallahü Aleyhi ve Seilem)'in ailesinin zayıfları arasında ileri gön
derdiklerinden im.» derken işitmiş.
302- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Amr, Ata'dan, o da Îbni Abbâsdan naklen rivayet
etti. İbni Abbâs (KadiyallahU anh) şöyle
demiş:
— «Ben, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)in ileri gönderdiği zayıf ailesi efradı
nıeyânındaydim.»
303- (1294)
Bize Abd b. Hunıeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu hammed b. Bekr haber verdi.
(Dedi ki) : Bİzc İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi kî) : Bana Atâ' haber verdi kî
İbni Abbâs şÖyİ6 demiş:
«Resûlüllah
(Sailalîahü Aleyhi veSellem) beni seher vakti kendine ait ağırbklarla birlikte
Müzdelife'den gönderdi.» (îbni Cüreyc demiş ki) : «Ben (Atâ'ya) :
— İbni Abbâs'm
(Beni uzun bir gecede gönderdi.) dediğini duydun mu? diye sordum.
— Hayır, yalnız bu şekilde seher vakti (dediğini biliyorum.) cevâbını verdi. Ben:
— Ama tbni Abbâs: Biz cemre taşlarını fecirden
önce attık! demiş. Sabah namazını nerede kıldı? dedim. Ata':
— Hayır, hadîs ancak söylediğim gibidir!
cevâbını verdi.» îbni Abbâs hadîsini Buhâri «Hacc» bahsinde iki tarîk'-
den tahrîc etmiştir.
Aynı hadîsi Tirmizî
dahî rivayet etmiş; ve bu hadîsin başkaları tarafından da rivayet olunduğunu
söylemiş, râvilerini bildirmemiştir.
Hadîsi İbni Abbâs
(Radiyallahü anh) 'dan rivayet edenler, Ubeydullah b. Ebî Yezîd, Atâ1 b. Ebî
Rabâh, Hasan.ı Uranı, Miksem
ve Küreyi 'dir.
Ubeydullah b, Ebî
Yezîd rivayetini Buhâri, Müslim, Ebû Dâvûd ve Nesâî tahrîc. ettikleri gibi Atâ'
rivayetini Müslim ile Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbni Mâce; Hasan-ı Uranî rivayetini
Ebû Dâvud, Nesâî, îbni Mâce
ve İbni Hibbân;
Miksem rivayetini
Tirmizî;
Küreyb rivayetini
Beyhakî tahrîc etmişlerdir.
Ağırlıktan murâd: Eşya
ve şâiredir.
Bu rivayetler dahî
hüküm itibârı ile yukarkiler gibidirler.
304- (1295)
Bana Ebû't-Tâhîr ile Harmeletü'bnu Yahya rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, tbni Şihâb'dan naklen haber
verdi. Ona da Salim b. Abdillâh haber vermiş ki: Abdullah b. Ömer ailesinin
zayıf olanlarını Önden gönderir de geceleyin MüzdelifVdeki Meş'ar-i Harâm'da
vakfe yaparlar, hatırladıkları dualarla Allah'ı zikrederlermiş. Sonra imam
(gelip) vakfe yapmadan ve oradan ayrılmadan yola çıkarlar; kimisi Mina'ya
sabah namazında gelir, kimisi de ondan sonra ulaşırmış. Geldikleri vakit
cemreyi atar-îarmış. İbni Ömer:
— Bunlar hakkında
Resûlüllah (Sallallahü A îeyhi ve Sellem) ruhsat verdi; dermiş.
Bu hadisi Buhâri
«Hacc» bahsinde tahrîc etmiştir.
Meş'ar-i Haram 'dan
murâd: Müzdelife'dir. Oraya bu ismin verilmesi ibâdeti bildirdiği içindir.
Kirmanı bu hususta ihtilâf edildiğini söylemiş ve:
«Ulemâmızca mâruf olan
kavle göre bu yer Kuzah'dır.» demiştir. Kuzah:
Müzdelif e.'de mâruf bir dağdır.
Bâzıları Müzdeİife
'nin iki ismi daha olduğunu söylemişlerdir. Bu isimlerin biri «Cem», diğeri
«Meş'ar-i Haramadır.
İbni Amr'dan bir
rivayete göre Müzdeİife 'nin her yeri Meş'ar-i Haram'dir.
«KitâbıTın-Nevâdir»de
Müzdeİife 'nin sonu Muhassir , Mina 'nm başladığı yer de Muhassir vadisi olduğu
kaydedilmiştir.
Müzdeli fe 'nin
hudutlarını tâyîn hususunda muhtelif sözler söylenmiştir.
Muhassire:
«Vâdt'n-Nâr» dahî derler. Hacılar, buradan sür'atlice geçerler. Bunun sebebi:
Vaktiyle hıristiyanlann vakfe yeri olmasıdır.
Cemreden murâd:
Cemre-i Akabe denilen yerdir. Buna Cemre.i-Kübrâ da derler kî, bayram günü taş atılan yerdir.
Selef ulemâsı
Müzdelife'de gecelemenin hükmünde ihtilâf etmişlerdir.
Hanefiîler'le Sevrî,
İmam Ahmed, İshâk ve Ebû Sevr'e göre Müzdelife'de gecelemek vâcibdir. İmam
Şafiî 'nin bir kavli de budur. Yâni Müzde1ife'de yatmak haccın rükünlerinden
değildir. Bunu terkedenin kurban kesmesi lâzım gelir. Atâ' ile Zührî'nin
mezhepleri de budur.
îmana Şafiî 'den bir
rivayete göre geceyi Müzdelife'de geçirmek sünettir. îmam, MâIik'in kavli de budur.
Şâfii1er'den İbnî Huzeyme
ile İbni Binti Şafiî'ye göre Müzde1ife'de
gecelemek haccın rükünlerindendir.
Âlkame ile îbrâhîm
Nehaî ve Şa'bî 'nin kavilleri de budur. Onlar: . .
«Müzde1ife'de
gecelemiyenin haccı kazaya kalmıştır.» demişlerdir. Mâlikîler 'den bâzıları dahî bu kavli tercih
etmişlerdir.
MüzdeIife'de ne miktar
vakfe yapılacağı' hususundaki kavilleri az yukarda görmüştük,
305- (1296)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Ebû Muâviye, A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Abdurrahmân b. Yezid'den naklen
rivayet etti. Abdurrahmân şöyle demiş:
«Abdullah b. Mes'ûd,
Akabe cemresinde vadinin içinden yedi ufak taş attı. Her taşı atarken tekbîr
alıyordu. Kendisine :
— Bâzı kimseler
taşları vadinin üstünden atıyorlar! dediler. Abdullah b. Mes'ûd:
— Kendinden başka İlâh
olmayan Allah'a yemîn ederim ki üzerine
Bakara sûresi indirilen zâtın makaamı burasıdır; dedi.»
306- (...)
Bize Mincâb b. Haris Et-Temîmî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Müshir,
A'meş'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Ben Hac-câc b. Yûsuf'u minber
üzerinde hutbe okuyarak şöyle derken işittim;
«Kur'ân'ı Cibril'in
sıraladığı gibi sıraya koyun! (Evvelâ) içinde Bakara zikredilen sûre. (sonra)
içinde Nisa zikredilen sûre ve içinde (daha sonra) Âl-i Imrân zikredilen sûre
(okunmalı) dir.
Sonra ben, İbrahim'e
rastlayarak Haccâc'ın sözünü kendisine haber' verdim, tbrâhîm ona şetmetti ve
şunu söyledi:
— Bana Abdürrahmân b.
Yezîd anlattı ki kendisi Abdullah b. Mes'-ûd ile berâbermiş. Cemre-i Akabe'ye
gelerek vadiye girmiş. Vadiye yandan girmiş ve orada vadinin içinden yedi taş
atmış. Her taşı atarken tekbîr alıyormuş.
tbrâhîm (sözüne
devamla) dedi ki: Ben:
— Yâ Ebâ Abdirrahmân! Başkaları bu taşları
vadinin üstünden atıyorlar! dedim; İbni Mes'ûd
(Radiyaiîahü anh):
— Kendinden başka ilâh olmayan Allah'a yemîn
ederim ki üzerine Bakara sûresi indirilen zâtın makaamı budur; dedi.»
(...) Bana Yâkûb-u Devrakî rivayet etti. (Dedi ki): Bize İbni Ebî Zâîde rivayet etti.
H.
Bize İbni EH Ömer de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân rivayet etti.
Bunların ikisi birden
A'meş'den rivayet etmişlerdir. (Demiş
ki) :
«Ben, Haccâc'ı:
— Bakara sûresi
demeyin!..» derken işittim. İbnî Ebî Zaide İle Süfyân, hadîsi İbnî Müshir
hadîsi tarzında rivayet etmişlerdir.
307- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Gunder, Şu'be'den
rivayet etti. H.
Bize
Muhammedü'bnu'l-Müsennâ ile İbni Beşşâr da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şube, Hakem'den, o da
İbrahim'den, o da Abdurrahmân b. Yezîd'den naklen rivayet etti. Abdurrahmân,
Abdullah ile birlikte haccetmiş. (Demiş ki);
«Abdullah, Cemrede
yedi ufak taş attı; Beyt-i şerifi soluna, Mina'yı da sağına aldı. Ve:
— Kendisine Bakara sûresi
indirilen zâtın makaamı budur!
dedi.»
308- (...)
Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Şu'be bu isnâdla rivayette bulundu. Yalnız o:
— «Cemre-i Akabeye
gelince...» dedi.
309- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebu'l-Muhayyât [55]
rivayet etti. H.
Bize Yahya b. Yahya da
rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi kî) : Bize Yahya b. Yala,
Ebû'I-Muhayyât'dan, o da Selemetü'bnü Süheyl'den, o da Abdurrahmân b. Yezîd'den
naklen hat er verdi. Abdurrahmân şöyle demiş:
«Abdullah'a, bâzı
kimselerin cemreye, Akabenin Üzerinden taş attıklarını söylediler. Abdullah
ise taşları vadinin içinden attı. Sonra şunu söyledi:
— Kendinden başka ilâh
olmayan Allah'a yemin ederim ki üzerine Bakara sûresi indirilen zât, onları
buradan atmıştır.»
Bu hadîsi Buhâri «Haco
bahsinin bir-iki yerinde, Ebû Dâvûd , Tirmizî, Nesâî ve İbni Mâce dahî «Hacc»
bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Ebû -A'b dir rahman:
Hz. Abdullah b. Mes'ûd'ün künyesidir.
Hz. Âbdu1lrah'm hiç
bir sebep yokken yemîn etmesi, sözünü, te'kîd içindir. Abdurrahmân b. Yezîd'in
söylediklerini işitince halkın vadinin üstünden taş atmaları gücüne gitmiş,
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve'Sellem)'in fiiline muhalif olan bu işi şiddetle
reddetmiştir.
Bütün Kur'ân sûreleri
Resûlüllah (Sallallahü A îeyhi ve Sellem) 'e indirildiği hâlde îbni Mes'ûd
(Radiyalîahıı anh) 'in yemininde yalnız Bakara sûresini anması: Hacc
ibâdetlerinin ekserisi bu sûrede oldu-.ğu içindir.
İbni Mes'ûd (Raâiycâlahü
anh) bu sözüyle: «Kendisine Hacc menâsikî indirilen ve şeriatın me'hazi olan
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) taşlan işte buradan attı. Ona tabî
olmak daha lâyıktır.» demiş gibidir.
Hadîsin ikinci
rivayetinde A'meş'in «Haccâc'dan işittim.» diyerek 'yaptığı rivayet, onun
hatâsını göstermek içindir. Yoksa ondan hadîs -rivayet etmek istememiştir.
Çünkü Haccâc buna ehil değildi.
Haccâc'm hatâsı
«Sûre-i Bakara, Sûre-i Nisa ve Sûre-i Âl-i İm-rân.» demeyip; «içinde Bakara
zikredilen sûre, içinde Nisa zikredilen sûre ilâh...» şeklinde konuşmasıdır.
Bilâhara A'meş bunu
İbrahim Nehaî'ye haber vermiş;
İbrahim , Haccâ.c'a söverek
hatâsını göstermiş ve Pey-gamber (Sallaliahü Aleyhi ve Setîemyin güzîde
ashabından Abdullah b. Mes'ûd
hazretlerinin dahî:
«Sûre-i Bakara.»
dediğini isbât etmiştir.
Kaadıİyâz diyor ki:
«Eğer Haccâc (Kur'ân'ı Cibril'in sıraladığı gibi sıraya koyun!) sözünden
muradı: Âyetleri her sûreye bugün Mushaf'ta olduğu şekilde dizin, demek ise
zâten icnıâ-ı müs-limîn ile sabittir ki âyetleri Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi
ve Sellem) Efendimiz te'lîf ve tertîb buyurmuşlardır. Şayet sûrelerin
tertibini kastediyorsa fukahâ ile kurrâdan bâzılarının kavilleri bu
merkezdeyse de mu-hakkılardan bir cemâat bunu kabul etmemiş :
«Sûrelerin tertibi,
tevkîfî değil; ümmetin içtihadı ile olmuştur.» demişlerdir.
Ebû'1. Fadl'a göre
Haccâc'in Sûre-i Nisâ'yı ÂH İmran sûresinden önce zikretmesi : Sözünden,
âyetlerin sırasını kasdettiğine delildir. Çünkü H accâc , Hz. Osman'in
Mushafına tabî olur, ona muhalefette bulunmazdı.
Cemre: Ufak taşların
toplandığı yerdir.
Cemre-i Akabe ?den
murâd: Büyük cemredir. Bu yer: Mina'nın Mekke tarafındaki hududunda olup
Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi veSelletn)'in Hicret için Ensârla bey'at
akdettiği yerdir.
1- Şeytan
taşlama denilen vazife Cemre-i Akabe 'de vâdînin içinden icra edilir..
Bâzılarına göre
vâdînin aşağısından veya yukarısından atmak da caizdir.
Hz. İbni Mes'ûd
taşları vâdînin içinden atarmış. Atâ' ile Salim, Sevrî, tmam Şâfiâ, İmam Ahmed
ve îshâk'in kavilleri de budur.
İmam Mâlik «taşlan
vâdînin aşağısından atmak bence daha makbuldür.» demiştir.
Hz. Ömer (Radiyallahü
anh) 'dan bunun aksi, yâni vâdînin üstünden attığı rivayet olunur.
2- Sûre-i
Bakara, Şûre-i Nisa ilâh... demekde beîs
yoktur. Ulemânın kavilleri budur.
Tabiîn 'den bâzıları bunu mekruh görmüş, Sûre-i Bakara yerine «içinde
Bakara zikredilen sûre.» denileceğini, diğer sûrelerin isimleri dahî bu şekilde
zikredileceğini söylemişlerse de esah olan kavil cumhurun dediği gibidir. Çünkü
birçok hadîslerde Sûre-i Bakara, Sûre-i Nisa... ilâh... denilmiştir.
3- Atılacak
taşlar yedi tane olmalıdır.
4- Her taşı
atarken tekbîr almalıdır. Tekbîrin
müstehab olduğu ittifâkî bir mes'eledir.
Hattâ vâcib olduğunu
söyleyenler de vardır.
310- (1297)
Bize Ishâk b. ibrahim ile Alîyyti'bnü Haşrem hep birden îsâ b. Yûnus'dan
rivayet ettiler. İbııi Haşrem dedi ki: Bize Isa, İbni Cüreyc'den naklen haber
verdi. (Demiş ki) : Bana Ebû'z-Zübeyir haber verdi ki, Câbir'i şunu söylerken
işitmiş:
«Ben,
Peygamber(Sallaltahü Aleyhi ve SeUem)'\ bayram günü hayvanının üzerinde taş
atarken ve:
— Hac ibâdetlerini
almalısınız! Çünkü bilmiyorum; belki bu bacamdan sonra bir daha
haccedemem! buyururken işittim.»
Bu hadîs-i şerif
«Menâsik-i hacc» denilen hacc ibâdetleri hakkında büyük bir temeldir. Ve namaz
hakkında vârid olan :
«Benim nasıl namaz
kıldığımı gordünüzse sizde öyle kilini» hadîsi gibidir.
«Hacc ibâdetlerini
almalısınız!» cümlesinden murâd : «Ben, bu ibâdetleri kavlen ve fi'len nasıl
yaptımsa, sizin için de bunlar aynı şekilde meşru olmuştur; bunları böylece belleyin,
kendiniz bu suretle amel ettiğiniz gibi başkalarına da öğretin!» demektir.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Seîîem) «Bilmiyorum, belki bu haccımdan sonra haccedemem!» buyurmakla vefatının yakınlığına işaret etmiştir.
Hadîs-i şerif, Mina'ya
hayvan üzerinde vâsıl olan kimsenin bayram günü cemre-i Akabe'de hayvan
üzerinde taş atmasının müste-hab olduğuna delildir.
Maamâfih taşlan yerde
atmak da caizdir.
Mina'da taş atarken
hayvan üzerinde mi, yoksa yerde mi bulunmanın efdal olduğu ihtilaflıdır.
311- (1298)
Bana Selemettt'bnü Şebîb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hasen b. A'yen rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ma'kil, Zeyd b. EM Üney-se'den, o da Yahya b. Husayn'dan
[56], u
da ceddesi Ümmü'l-Husayn'-dan naklen rivayet etti. Yahya dedi ki: Ceddemi şunu
söylerken işittim :
«Ben, Veda haccında
ResûlüIIah (SaÜailahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte haccettim, onu Cemre-i
Akabe'de taş atarken ve oradan ayrılırken hep devesinin üzerinde gördüm.
Beraberinde Bilâl ile Üsâme de vardı. Biri devesini yediyor, diğeri ResûlüIIah
(Sallaİlahii Aleyhi ve Sellem)'i güneşten korumak için elbisesini onun başına
kaldırıyordu. ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (orada) birçok sözler
söyledi. Sonra şb'yle buyururken İşittim:
— Eğer size âzası
kesilmiş bir kö'le emir tâyîn edilir de sizi Allah'ın kitabı ile İdare ederse
hemen kendisini dinleyip itaat edin!»
(Yahya: Ninemin «kara bir köle.» dediğini zannediyorum,
demiş.)
312- (...)
Bana Ahmed b. Hanbel rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammedi!'bnü Seleme, Ebû
Abdirrahinrden, o da Zçyd b. Ebi Üney-se'den, o da Yahya b. Husayn'dan, o da
ninesi Ümmü'l-Husayn'dan naklen rivayet etti. Ümmül-Husayn şöyle demiş:
«Veda haccında
Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Setlem) ile birlikte haccettim de Üsâme ile
Bilâl'ı gördüm. Biri
Yeyg&mher(Sallallahü Aleyhi ve SellemYin devesinin yularını tutuyor; diğeri
elbisesini kaldırarak onu sı caktan örtüyordu. Böylece Cemre-i Akabede taşları
attı.»
Müslim der ki: «Ebû
Abdirrahîm'in adı: Hâlid b. Ebî Yezîd'dir. Bu zât, Muhammed b. Seleme'nin da
yısıdır. Ondan V«kî ile Haccâc-ı A'ver hadis rivayet etmişlerdir.»
Mücedda': Uzuvları
kesilmiş, manasınadır. Burnu, kulağı ve dudağı kesik olan kimseye «Ecda*»,
müennesine de «Ced'â» denir.
Kölenin muhtelif
azasının kesilmiş olması, onun kıymetsizliğine delildir.
Siyahlığı da ayrı bir
noksanlık sayılır. Böyle hem köle, hem muhtelif uzuvları kesik, hem de siyah
olan bir insan âdette son derece ehemmiyetsiz ve kıymetsizdir.
KesûlMah (Sallallahü
Aleyhi ve Setlem), Allah'ın kitabıyla hükmetmek şartıyle böyle bîr insan bile
ÜIü'1-Emîr olsa kendisine itaati emir buyurmuştur.
Burada şöyle bir suâl
hatıra gelebilir: «Bazı rivayetlere göre halîfenin Kurası olması bile şart
kılınmışken, köleden nasıl Ülü'1-Emîr olabilir?»
Bu suâle iki türlü
cevap verilmiştir.
1-
Ülü'1-Emîr 'den murâd: Halîfe değil, onun tâyin ettiği vâlî, kaymakam gibi
me'mûrlardır.
2- Müslüman
bir köle hükümetin idaresini cebren eline geçirse, ona da itaat vacib olur.
1- Veda
haccına Haccetü'1-Vedâ denilebilir.
Bâzıları bunu tecviz etmemiş ve mekruh görmüşlerse de hatâ etmişlerdir.
2- Hayvan
üstünde şeytan taşlamak meşrudur.
3- İhrâmlı
bir kimsenin ağaç, elbise v.s. ile gölgelenmesi caizdir. Bu hususta
hayvan üzerinde veya
yerde bulunmanın
farkı yoktur. Cumhûr-u ulemâ 'mn mezhebi budur.
imam Mâlik ile İmam
Ahmed'e göre gölgelenmek caiz değildir. Bunu yapana fidye lâzım gelir.
Maamâfih İmam Ahmed
'den bir rivayete göre fidye lâzım değildir.
Çadır veya tavan
gölgesinde oturmayı onlar da tecviz etmişlerdir.
İmam Mâlik ile İmam
Ahmed'in delilleri îbni Ebî Rabîa (Radiyaîlahü anh) hadîsidir. Bu zât:
«Ömerü'bnü'l-Hattâb ile haccda beraber bulundum. Haccdan dönünceye kadar
kendisine çadır kurduğunu görmedim.» demiştir.
Bu bâbda İbni Ömer ve
Câbir (Radiyaîlahü anh) haze-râtmdan da rivayetler vardır.
Cumhûr-u ulemâ 'nın
delili Ümmü Husayn hadîsidir. Bu hadîsde lUsülüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'e elbise ile gölge yapıldığı tasrîh edilmiştir.
Ulemâ, İmam Mâlik ile
İmam Ahmed b. Hambe1'in ihticâc ettikleri hadîslerin bâzılarını zayıf
bulmuşlardır.
Ümmü'l-Husayn hadîsi, onlardan kuvvetlidir.
313- (1299)
Bana Muhammed b. Hatim ile Abd b. Humeyd rivayet ettiler. İbni Hatim dedi ki:
Bize Muhammed b. Bekr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi.
(Dedi ki) : Bize Ebû'z-Zübeyir haber verdi, kendisi Câbir b. Abdillah'ı şöyle
derken işitmiş:
«Ben, Peygamber
(Sallaîlahü Aleyhi ve SeUem)'\, Ctmrtde fiske taşı gibi taşlar atarken gördüm.»
Fiske taşı: Nohuttan
büyük, bakladan küçük; bâzılarına göre bakla kadar olan taştır.
Hadîs-i şerîf,
atılacak taşların bu miktar olmasının müstehab görüldüğüne delildir.
Nevevî, bundan büyük
veya küçük taşların dahî atılabileceğini fakat mekruh görüldüğünü kaydetmiştir.
314- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hâlid-i Ahmar
ile İdrîs, İbni Cüreyc'den, o da Ebu'z-Zübeyir'den, o da Câbir'den naklen
rivayet etti. Câbir (Radiyalh.hu anh)
şöyle demiş:
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bayram günü kuşluk zamanında taş attı. Bir daha
bunu güneşin zevalinden sonra yaptı.»
(...) Bize,
bu hadîsi Alîyyü'bnü Haşrem de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îsâ haber verdi.
(Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ebû'z-Zübeyir haber
verdi. Kendisi Câbir b. Abdillah'ı yu-karki hadîsde olduğu gibi:
«Peygamber (Sallallahü Aleyhi veSelîem)... taş
atardı.» derken işitmiş.
Bayram günü yalnız
Cemre-i Akabe'de taş atılır. Bu hususta ulemâ müttefiktir. Sair teşrik
günlerinde ise zevalden sonra atılır.
Nevevî diyor ki: «Bize
göre bayram günü gece yarısından îti-bâren
Cemre.i Akabede taş atmak caizdir.
Teşrik günlerine
gelince: Bizim mezhebimizle İmam Mâlik, İmam Ahmed ye cumhûr-u ulemâ 'nın
mezheplerine göre üç teşrik gününde ancak zevalden sonra taş atılır. Delilimiz:
Sahîh olan bu hadîşdir. Tâvûs ile Âtâ'ya göre teşrik günlerinde zevalden önce
taş atmak kâfidir.
Ebû Hanîfe ile îshak
b., Râhuye: (Üçüncü gün zevalden önce taş atmak caizdir.) demişlerdir.»
Yine Nevevî'nin
beyânına göre teşrik günlerinde taş atarken tertibe riâyet şarttır. Evvelâ
Mescid-i Hayf yakınındaki Cemre.i Ülâ 'dan başlanır, sonra orta cemreye, daha
sonra Cemre-i Akabe 'ye geçilir. İlk cemrede taşları attıktan sonra uzun zaman
kıbleye karşı dönerek Allah'a duâ etmek, zikirde bulunmak müs-tehabdır.
İkinci cemrenin hükmü
de budur.
Üçüncüde durulmaz. Bu
suretle hareket, teşrik günlerinin üçünde de müstehabdır.
Cumhûr-u ulemâ'ya göre
duâ ederken elleri kaldırmak da müstehabdır. Yalnız bu bâbda İmam
Mâlik 'in kavli muhteliftir.
Maamâfih duâ için
durmayana bilittifâk bir şey lâzım gelmez.
Yalnız Sevrî'den bir
rivayete göre duâ için durmayan kimsenin fakirlere bir şey it'âm etmesi yahut
kurban kesmesi gerekir.
315- (1300)
Bana Selemetü'bnü Şebîb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hasen b. A'yen rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ma kil yâni İbni Ubeydil-lâh El-Cezerî, Ebû'z-Zübeyirden,
o da Câbir'den naklen rivayet etti. Câ-bir şöyle demiş: Resûlüllah (Sallattdhü
Aleyhi ve Selîem) :
«İstincâ tek, cemre
taşları tek. Safa ile Merve arasında (yapılan) say'ak Tavaf da tek'dir. iriniz
istincâ ettiği zaman, tek adet taşlarla taharetlensin.» buyurdular.
K a adı îyâz
diyor ki: «Hadîsin sonundaki:
(Biriniz istincâ
ettiği zaman tek taşlarla tehâretlensin!) cümlesi tekrar için değildir. Birinci
istincâdan murâd: Fiil; ikinciden murâd İse taşların sayısıdır. Şeytan
taşlamaktaki tek adetten murâd: Onların yedi olmasıdır. Tavaf ile sa'y dahî
böyledir.
îstincâda ise tek adet
üçtür. Eğer bu miktarla temizlik hâsıl olmazsa fazla taş kullanmak îcâb eder.
Tek taşla temizlik
hâsıl olursa ziyâde lâzım değildir. Fakat çift taşla temizlenirse sayıyı tek
yapmak için bir taş daha kullanmak müstehabdır. Hattâ bir kavle göre vâcibdir.
Fakat ulemâ arasında
meşhur olan kavil vâcib olmasıdır.»
316- (1301)
Bize Yahya b. Yahya ile Muhammed fc. Rurnh rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Leys haber verdi. H.
Bize Kuteybe dahî
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Nâfi'den rivayet etti ki, -Abdullah şöyle
demiş:
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) traş oldu. Ashabından bir taife de traş oldu.
Bâzdan saçlarını kısalttılar.»
Abdullah (İbni Ömer)
şunu da söylemiş: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir veya iki defa:
— Allah, traş olanlara rahmet buyursun! dedi,
sonra:
— Saçını kısaltan la ra da!., buyurdu.»
317- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim,
onun da Abdullah b. Ömer'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum :
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— Yâ Rabbî! Traş olanlara rahmet buyurl dedi. Ashâb:
— Yâ
Resûlallah! Saçlarını kısaltanlara da!.,
dediler. Resûlüllah {Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) (tekrar)
— Yâ Rabbî! Traş olanlara rahmet buyur! dedi. Ashâb;
— Yâ
Resûlallah! Saçlarını kısaltanlarada!., dediler.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) •
— «Saçını kısaltanlara da!., buyurdular.»
318- (...)
Bize Ebû İshâk İbrahim b. Muhamnıed b. Süfyân, Müslim b. Haccâc'dan naklen
haber verdi. (Demiş ki) : Bize İbni Nümeyir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubey-dullah b. Ömer, Nâfî'den, o da İbni
Ömer'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— «Allah traş olanlara rahmet buyursun!» demiş.
Ashâb:
— «Yâ ResûlaJlah! Ya saçlarını kısaltanlara
da!..» demişler. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (yine) :
— «Allah traş olanlara rahmet buyursun!» demiş.
Ashâb:
— «Yâ Resûlallah! Saçlarını kısaltanlara da!..»
demişler. Resûlüllah (Sallaİlahü Aleyhi ve Sellem) (tekrar) :
— «Allah traş olanlara rahmet buyursun!» demiş.
Ashâb:
— «Yâ Resûlallah! Saçlarını kısaltanlara da!..»
demişler. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— «Saçlarını kısaltanlara da!..» buyurmuşlar.
319- (...) Bize, bu
hadîsi İbnü'l-Müsennâ da rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Abdülvahhâb rivayet etti. (Dedi kU : Bize Ubeydullah bu
is-nâdla rivayette bulundu. O, bu hadîsde şunu da söyledi:
«Dördüncü defada
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— Saçlannı
kısaltanlara da!., buyurdular.»
320- (1302)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyir b. Harb, İbni Nümeyir ve Ebû Küreyb
toptan İbni Fudayl'dan rivayet ettiler. Züheyir dedi ki: Bize Muhammed b*
Fudayl rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Umara, Ebû ZüVa'dan, o da Ebû.
Hüreyre'den naklen rivayet etti. Ebû Hü-reyre şöyle demiş:
«Resûlüllah (SaltaUahü
Aleyhi ve Sellem):
— Yâ Rabbî! Traş olanlara mağfiret buyur! dedi.
Ashâb:
— Yâ
Resûlallah! Saçlarını kısaltanlara da!.,
dediler. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Setlem) (yine) :
— Yâ Rabbî! Traş
olanlara mağfiret buyurl dedi. Ashâb:
— Yâ Resûlallah!
Saçlarını kısaltanlara da!.,
dediler. Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) (tekrar)
— Yâ Rabbîl Traş olanlara mağfiret buyur! dedi.
Ashâb:
— Yâ
Resûlallah! Saçlarını kısaltanlara da!.. dediler. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) , (en sonunda) :
— Saçlarını
kısaltanlara da!., buyurdular.»
(...) Bana
Ümeyyetü'bnü Bistâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ye-zi ' b. Zürey' rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ravh, Alâ'dan, o da babasında* o da Ebû Hüreyre'den, o
da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den aklen Ebû Zür'anın, Ebû
Hüreyre'den rivayet ettiği hadîs mânâsında
hdîstc bulundu.
321- (1303)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî' ile Ebû
Dâvûd-u Tayâlisî, Şu'be'den, o da Yahya b- Husayn'-dan, o da ninesinden naklen
rivayet ettiler ki, Yahya'nın ninesi- Veda haccında Peygamber (Sailalîahü
Aleyhi ve Setîent) 'i traş olanlara üç, saçını kestirenlere bir defa duâ
ederken işitmiş.
Vekî': «Veda
haccında." dememiştir.
322- (1304)
Bize Kuteybetü'bnu Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yâkûb yâni İbni
Abdirrahmân El-Kaarî rivayet etti. H.
Bize Kuteybe de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hatim yâni İbni İsmail rivayet etti.
Bu râvilerin ikisi de
Mûsâ b. Ukbe'den, o da Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etmişler ki,
Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Seîlem) Veda haccında başını traş
ettirmişdir.
İbni Ömer hadisini
Buharı ile Ebü Dâvud; Ebû Hüreyre hadisini Buhâri «Hacc» bahsinde tahric
etmişlerdir.
Bu bâbda Kütüb-i
Sitte'de İbni Ömer, Ebû Saîd-ı Hudrî, Ümmü'l-Hıısayn ve İbni Abbâs (Radiyallahu
anlı) hazerâtından rivayetler olduğu gibi îmam Ahmed b. Hanbel «Müsned»inde Ebü
Meryem'den; İbni Ebî Şeybe,
Habeşî b. Cünâde 'den hadîsler rivayet etmişlerdir.
Resûlüllah (Saliatbhü
Aleyhi ve Sellem)'m traş olanlara üç, saç kısal-tanlara bir defa olmak üzere
nerede duâ ettiği ihtilaflıdır.
îbni Abdilberr'e göre
: Hesaİü\\ah(Salkilahu Aleyhi ve Sellem) bu duayı Hudeybiye'de yapmıştır.
Nevevi ; «Sahîh ve
meşhur kavle göre bu duâ Veda haccın-daydı.» diyor.
Kaadı îyâz: Aynı duayı
iki yerde de yapmış olmasının ihtimâlden uzak olmadığını söylemiştir.
Aynî: «Hadîslerin
arasım bulmak için doğrusu Kaadı 'nın söylediğidir.» demektedir.
Filhakika babımız
hadîsinde duanın Veda haccında, İbni İshâk'in Hz. îbni Abbâs 'dan rivayet
ettiği bir hadîsde Hudeybiye'de yapıldığı bildirilmektedir.
Hattâbî diyor ki:
«Ashâb-ı kiram !ın âdetleri başlarında saç bırakmak ve saçlarını zînetlemekti,
İçlerinde traş olanlar azdı. Onlar, bunu bir nev'î şöhret addeder ve traş olmak
kendilerine ağır gelirdi. Bu sebeple bir kısmı saçlarını kısaltmış, bir kısmı
da traş olmuşlardı. İşte Resulü]lah (SaUaîîahü A leyhi ve Setlem) 'in traş
olanlara rahmet duasında bulunması nihayet ötekilere de acıyarak duayı
umûmîleştir-mesi bundandır.»
Ashâb-ı kiram 'm:
«Saçlarını kısaltanlara da!..* sözleri', mahzûf bir cümle üzerine ma'tûftur.
Cümle: «Saçlarını kısaltanlara da rahmet buyur! de.» takdirindedir. Bu gibi
atıflara atf-ı telkînî derler.
Ulemâ, Peygamber
(Salîallatiü Aleyhi ve Setlem)'in traş olması hususunda muhtelif cihetlerden
söz etmişlerdir. Şöyle ki:
1- Acaba
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ne şekilde traş olmuştur?
Bu bâbda Müs1im'in Hz.
Enes'den rivayet ettiği bir hadis-de : «Resûlüllah (Salîalhhü Aleyhi ve Sellem)
Mina'ya geldi, müteakiben cemreye giderek orada taş attı. Sonra Mina'daki
menziline döndü ve kurban kesti de berbere:
— Şuradan ol! diye evvelâ sağ tarafına, sonra
sol tarafına işaret buyurdu. Sonra kesilen saçları halka vermeye başladı.»
denilmiş; Tirmizî'nin yine Hz. Enes'den
rivayet ettiği bir hadîsde:
«Resûlüllah (Salîalhhü
Aleyhi ve Sellem) cemre'de taşları atınca kurbanını kesti, sonra berbere
başının sağ tarafını gösterdi, berber orasını traş etti. Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) t bu saçları Ebû Tâlha'ya verdi, sonra başının sol tarafını
berbere uzattı, o da traş etti. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)":
— Bu saçları halk
arasında taksim et! buyurdular.» denilmiştir, Tirmizî rivayetinin zahirine bakılırsa Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in
Hz. Ebû Tâ1ha'ya taksim etmek üzere verdiği saçları başının sol tarafından
alınanlarıdır.
Başka bir rivayette
sağ tarafının saçları dağıtıldığı bildirilmiştir.
Rivayetler bu şekilde
muhtelif olunca hadîs ulemâsı dahî aralarını bulma hususunda ihtilâfa düşmüş,
bâzıları tercihe giderek sağ tarafının saçları taksim edildiğini söylemiş; bir
takımları bunun aksini iddia etmiş, bir takımları da rivayetlerin aralarını
bulmağa çalışmıştır.
2- Hadîs-i
şerif, bütün başı traş etmenin vücûbuna delâlet etmektedir. Çünkü Besûlüllah
(Sallalkthü Aleyhi ve Sellem) öyle yapmış: «Hacc ibâdetlerinizi benden alın.»
buyurmuştur, tmam Mâlik'in kavli bu ise de
meşhur kavline göre başın
ekserisini traş etmek kâfidir. İmam Ah'med'in bir rivayete göre traş olmak,
abdest alırken başı meshetmek gibidir.
İkinci bir rivayete
göre başın ekserisini traş etmek kâfidir. İmam A'zam başın dörtte birinin, İmam
Ebû Yûsuf yarısının traş edilmesi îcâb ettiğine
kaaildirler.
İmam Şâfiî 'ye göre
baştan üç kıl traş etmek kâfidir.
3- Traş
olmanın saç kısaltmaktan efdal olduğunu söyleyenler bu hadîsle istidlal
etmişlerdir.
4-
Cumhûr-u ulemâ'ya göre insan saçı
temizdir. Sahîh kavle göre İmam Şafiî 'nin mezhebi de budur.
Şâfiî1er'den Ebû
Ca'fer-i Tirmizî bu hususta Hz. Şâfiî'ye muhalefet etmiş ve saç temizliğinin
yalnız Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e mahsûs olduğunu, başkalarının
saçları necis sayılacağını söylemiştir.
5-
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in saçları ve diğer âsârı ile teberrük etmek caizdir.
Ulemâdan birçoklarının
rivayetine göre Hâlidü'bnü Ve1îd (Radiyallahü anh) üzerinde Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in saçından birkaç tel bulundururmuş. Bu sebeple
nereye varsa kendisine fütuhat müyesser olmuştur.
6- Diri bir insandan
saç almakta beis yoktur. Bâzıları insan saçının yere gömülmesi îcâb ettiğini,
bunun en azından müstehab olduğunu söylemişlerse de, doğrusu birinci kavildir.
Râfiî'nin beyânına
göre traş olurken sağ taraftan başlamak, sonra sol tarafa geçmek, kıbleye
karşı oturmak, traş bittikten sonra tekbîr almak ve saçları yere gömmek
müstehabdır.
Mühibb-i Taberî traş
olduktan sonra iki rek'ât namaz kılmayı traşın sünnetlerinden saymıştır. Bu
suretle traşm sünnetleri beş olur.
7-
Büyüklerin, yanlarındakine bir şey taksim ederken müsavata riâyet etmeleri
gerekir. Bununla beraber taksim
esnasında bâzılarına fazla vermeyi îcâb eden bir sebep bulunursa tercîhde de
beis yoktur. Nitekim Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem}, Hz. Ebü
Tâ1ha ile Ümmü Süleym'e saçının yansım
tahsis buyurmuştur.
8-
Resüllallah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i o gün kimin traş ettiği
ihtilaflıdır. Buhâri'nin rivayetine göre
Ma'mer b. Abdi11âh (Radiyalkthu
anh) traş etmiştir.
Nevevî: «Sahîh ve meşhur olan kavil de budur.»
diyor.
Bâzılarına göre
JUsûlul\ah(SaİlcUlahü Aleyhi veSellem) 'i traş eden zât: Hırâş b.
Ümeyye 'dir.
Nevevî bu zâtı da
rivayet etmiş, fakat Aynî 'nin şerhi Zeynüddîn
bunu söyleyenin vehme kapıldığını bildirmiş.
«Hıraş b. Ümeyye
ResûlüMah (SallaHahü Aleyhi veSellem)'i Hudeybiye günü traş etmiştir.» demiştir.
îbni Abdilberr dahî
Hırâş (Radiyallahü anh) ;n terce-me-i hâlinde:
«Hudeybiye günü
Resûlüllah (SaiMlahü Aleyhi ve Seltem)in başını traş eden zât budur.»
demektedir.
9- îmam A'zam'a göre traşa berberin sağına gelen
taraftan yâni traş olan kimsenin solundan başlanır.
Kirmanı, îmam Şafiî'ye
göre traş olan kimsenin sağından başlanacağını söylemiştir, tmam A'zam 'dan
rivayet edilen sahîh kavil de budur.
10- «Tevdîh»
sahibi hacılar için traş zamanı, fecrin
doğmasıyla başlar. Bu kavil,
Mâlikîler'e göredir.
Bize göre bayram
gecesinin yarısından sonra başlar^ sonu için muayyen vakit yoktur. Kurban
Bayramı günü Mina'da traş olmak efdaldır. Bir kimse traş olmayı te'hîr ederek
memleketine gitse, orada traş olur ve hedy kurbanı gönderir. Traştan önce
cimâ'da bulunursa yine hedy kurbanı lâzım gelir...» diyor.
Hanbelîler 'den îbni
Kudâme (541-620)-: «Traş olmayı kurban günlerinin sonuna kadar te'hîr etmek
caizdir. Daha sonraya bırakmak hususunda iki rivayet vardır. Böylesine kurban
lâzım değildir.» demiştir.
Atâ' ile Hanefiîler
'den Ebû Yûsuf ve Ebû Sevrin kavilleri de budur.
îmam Ahmed ile îmam
A'zam'a göre traş olmayı te'hîr edene kurban lâzım gelir. Çünkü traş olmak hacc
ibâdetlerinden mâdûttur.
Bu hususta te'hîrin
azı ile çoğu müsavi olduğu gibi, yanılarak yahut kasten te'hîr arasında dahî
fark yoktur.
Bir kimse hiç traş
olmadan ihramdan çıkarsa İmam A'zamla İmam Muhammed, îmam Mâlik, Sevrî ve İshâk'a
göre kurban kesmesi gerekir.
Tembih: Bu
hadîsin Ebû îshâk rivayetinde: «Bize haber verdi.» diyen râvî Ebû Ahmed
El-Celûdî fdir. Ebû îshâk İbrahim, hadîsi İmam Müslim 'den işitmediği için
«Bize haber verdi.» tâbirini kullanamamış:
.
«Müslim b. Haccâc 'dan
naklen.» demiştir. Ebû İshâk, Müslim'in kitabından üç yeri bizzat İmam
Müslim'-den dinleyememiştir. Mezkûr üç yerden'biri burasıdır.
323- (1305) Bize
Yahya b. Yahya' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hafs b. Gıyâs, Hişâm'dan, o da
Muhammed b. Şîrîn'den, o da Enes b. Mâlik'-den naklen haber verdi ki,
Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) Atina'ya varmış. Müteakiben cemreye
giderek orada taş atmış. Sonra Mina'daki menziline gelmiş ve kurban kesmiş.
Arkasından berbere:
— Al! diye evvelâ sağ
tarafma, sonra sol tarafına işaret buyurmuş.
Bilâhare saçları halka
dağılmaya başlamış.
324- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şey be ile İbni Nümeyir ve Ebû KÜreyb rivayet ettiler.
(Dediler ki) : Bize Hafs b. Gıyâs, Hişâm'dan bu isnâdla rivayet etti. Ebû Bekir
kendi rivayetinde:
«Berbere: Hâ! diyerek
eliyle sağ tarafa şöyle işaret buyurdu. Mü-teâbiken saçlarını yanındakiler
arasında taksim etti. Sonra berbere (başının) sol tarafına işaret buyurdu,
berber orasını da traş etti. Resûlüllah (SaUaltahii Aleyhi ve Sellem) , bunu
Ümmü Süleym'e verdi.» dedi.
Ebû Küreyb'in
rivayetinde ise râvi: «Sağ taraftan başladı ve saçları birer ikişer kıl olmak
üzere halk arasında dağıttı. Sonra sol tarafa işaret buyurdu; bunda da öteki
(taraf) gibi yaptı, sonra:
— Ebû Tâlha burada mı?
diye sordu ve bu saçları Ebû Tâlha'ya verdi.» demiştir.
325- (...)
Bize Muhammedü'bnu'l-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdül'a'lâ rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm, Muhammenden, o da Enes b. Mâlik'den naklen
rivayet etti ki Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) Cemre-i Akabede taş
attıktan sonra develerin yanına giderek onları boğazlamış. Haccâm oturuyormuş,
Resûlüllah (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem) eliyle basma işaret buyurmuş, o da sağ
tarafını traş etmiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu,
yanındakilere taksim etmiş. Sonra:
— Öbür tarafı da traş
et! buyurmuş. Müteakiben:
— Ebû Tâlha nerede?
diyerek, bunu da ona vermiş.
326- (...) Bize
İbni EM Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân rivayet etti. (Dedi ki) :
Ben, Hişâm b. Hassân'ı, İbni Şîrîn'd en, o da Enes b. Mâlik'den naklen haber
verirken işittim; Enes (Raâiyalİahü anh)
şöyle demiş:
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Selİem) , Cemrede taşlarını çttığı, kurbanını da keserek
traş olduğu vakit (başının) sağ tarafını berbere uzattı, o da, onu traş etti.
Sonra Ensâr'dan Ebû Tâlha'yı çağırarak bu saçları ona verdi. Bilâlure
(başının) sol tarafını da berbere uzattı ve:
— Traş et! buyurdu, berber o tarafı da traş
etti. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu saçları Ebû Tâlha'ya vererek:
— Bunları, halk arasında taksim et! buyurdular.»
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbü'l-Vudû'da tahrîc etmiştir.
Onun rivayetinde:
«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) başım traş ettiği zaman saçından ilk
alan Ebû Tâlha olmuştu.» denilmektedir.
Kütüb-i sitte sahipleri,
bu hadîsi Buhâri'ninkine uymayan bîr sened ve metinle tahrîc etmişlerdir.
Hadîsin bâzı
rivayetlerinde Resûlüllah (Sallalîahii Aleyhi vt Sellem) 'in başından kesilen
saçları Hz. Ebû Tâlha 'ya, bâzılarında ise Hz. Ümmü Süleym'e verdiği ifâde olunmaktadır.
Bu rivayetler zahiren
birbirine muhalif gibi görünseler de hakîkat-ta aralarında tenakuz yoktur.
Hadîslerin arasım
bulmak için: «Ebû Tâ1ha'ya başının her iki tarafından kesilen saçları vermiş,
Ebû Tâlha (Radiyallahü anh) bunların sağ taraftan kesilenlerin yine Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in emriyle halk arasında tevzî etmiş, sol
tarafından kesilenlerin de Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in emriyle
zevcesi Ümmü Sü1eym'e vermiştir.» denilir.
1- Hediye ve
bağşış tevziî hususunda Ashâb-ı kiram arasında müsâvaata riâyet olunmuştur.
Fakat buradaki
müsâvaat, bir hikmetten dolayı bâzılarına fazla bir şey vermeye münâfî
değildir.
2- Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve SellemYe uymak için,
başı traş ettirmek sünnet veya
müstehabdır.
3- Saç
temizdir.
4-
Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'in saçlarıyla teberrük caizdir.
5-
Başkasının saçını almak caizdir.
327- (1306)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâük'e, tbni Şihâb'dan
dinlediğim, onun da îsâ b, Tâlha b. Ubeydillâh'dan, onun da Abdullah b. Amr b.
As'dan naklen rivayet ettiği 9u h»4îıi okulıuu: Abdullah b. Amr şöyle demiş:
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Seltem)\edk hac cin da kendisine halk (bilmediklerini)
sorsunlar diye Mina'da halka karşı durdu. Derken bir adam gelerek:
— Yâ Resûlaüah! Hiç anlamadın, kurban kesmeden
traş oluverdim! dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— Kurbanını kes, zararı yok! dedi. Sonra başka
bir adam daha geldi ve:
.
— Yâ Resûlallah! Hiç anlamadım, taş atmadan
kurban kesiverdim! dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), ona da :
— At zarân yok! buyurdular.»
Abdullah (Radiyallahü
ahh) demiş ki: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SellemYe evvel ve âhirine
sorulduysa, soranların her birine:
— Bunu yap; Zarar etmez! buyurdular.»
328- (...)
Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus, İbnî Şihâb'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana
İsa b. Tâlhate't-Teymî rivayet etti. Kendisi Abdullah b. Amr b. As'ı şöyle
derken işitmiş:
«Resû\ûU&h(SaUatlahü
Aleyhi ve Sellem) devesinin üzerinde durdu; halk, kendisine suâl sormaya
başladılar. Bâzıları:
— Yâ Resûlallah! Ben taş atmanın, kurban
kesmekten önce olduğunu bilmiyordum; bu
sebeple kurbanımı taş atmazdan önce kestim! diyor; Resûlüllah (Sallallahü A
leyhi ve Sellem) de :
— At; zararı yok! buyuruyor; kimisi;
— Ben, kurban kesmenin, traş olmazdan önce
olduğunu bilmiyordum, onun için kurban kesmeden traş oldum! diyor; Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de :
— Kes; zararı yok! Duyuruyordu.
O gün insanın unuttuğu
veya bilmediği şeylerden birini diğerinden evvel yapmak gibi bir şey sorulup da
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in:
— Bunu yapın, zararı yok! sözünden başka bir
şey söylediğini işitmedim.»
(...) Bize
Hasenti'l-Hülvânî rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Ya'kûb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam, Sâlih'den, o da tbni
Şihâb'dan, Yûnus'un Zührî'den sonuna kadar rivayet ettiği hadîs gibi rivayette
bulundu.
329- (...)
Bize AKyyu'bnü Haşrem rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îsâ, İbni Cüreyc'den
naklen haber verdi. (Demiş ki) : İbni Şihâb'ı şunu söylerken işittim: Bana,
Isâ b. Tâlha rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdullah b. Amr b. Âs rivayet etti
ki Peygamber (SaİtaUahÛ Aleyhi ve Seltem), Kurban Bayramı günü hutbe okurken
bir adam kalkarak yanma gelmiş ve:
— Yâ ResûlaIIah! Ben, filân ve filân işin filân ve filândan önce yapılacağını
zannetmiyordum! demiş. Sonra bir başkası gelerek:
— Yâ Resûlallah! Ben filân işin filân ve filân
işlerden önce yapılacağını
sanıyordum! diyerek bu
üç şeye işaret
etmiş. Resûlüllah (SaUaikkü
Aleyhi ve Sellem):
— Yap, zararı yok!
buyurmuşlar.
330- (...)
Bize, bu hadîsi Abd b. Humeyd de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Bekr
rivayet etti. H.
Bana Saîd b. Yahya
El-Emevî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam rivayet etti. Bunlar hep
birden İbni Cüreyc'den bu isnftdla rivayet etmişlerdir. Muhammed b. Bekr'in
rivayeti İsa'nın rivayeti gibidir. Yalnız:
«Bu üç şey'e işaret
etmiş.» sözü müstesna! O, bunu söylememiştir.
Yahya El-Emevî'ye
gelince: Onun rivayetinde: «Kurban kesmeden traş oldum; taş atmadan kurban
kestim!» ve benzeri cümleler vardır.
331- (...)
Bize, bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyir b. Harb da rivayet ettiler.
Ebû Bekir dedi ki: Bize İbnİ Uyeyne, Zührî'den, o da îsâ b. Tâlha'dan, o da
Abdullah b. Amr'dan naklen rivayet etti. Abdullah şöyle demiş:
«Peygamber (SaîlaUahü
Aleyhi ve Setiem)'e bir adam gelerek:
— Ben, kurban kfsmeden traş oldum! dedi. Kesûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— Kes, zararı yok! buyurdu; adam:
— Ben, taşları almadan kurban kestim! dedi;
ResûlUIIah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) :
— Taşları at, zararı
yok! buyurdular.»
332- (...)
Bize İbnİ Ebî Ömer üe Abd b. Humeyd, Abdurrazzâk-dan, o da Ma'mer'den, o da
Zührî'den bu isnâdla : «ResulüMalı (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ı Mina'da dişi
bir deve üzerinde gördüm; ona bir adam geldi...» diye İbni Uyeyne hadîsi
mânâsında rivayette bulundular.
333- (...)
Bana Muhamnied b. Abdillâh b. Kuhzâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Alîyyu'hntı
Ilasen, Abdullah V. Mübârck'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Muhanııncd b.
Ebî Hafsa, Zührî'den, o da îsâ I».
Tâlha'dan o da
Abdullah b. Amr b. Âs'dan naklen haber verdi. Abdullah şöyle demiş: «Ben,
ResûlÜHah (Sallallahü Aleyhi ve Selletn)'den dinledim, kendisi bayram günü
cemrede» dururken yanına bir adam geldi ve:
— Yâ Resûlallah! Ben, taşlarımı atmadan traş
oldum! dedi. Resûlüllah (Sallatiahü
Aleyhi ve Sellem) :
— At, zararı yok ! buyurdu. Bir başkası gelerek
:
— Ben, taşlarımı atmadan kur'ıan kestim! dedi.
Kcsûlüllah (Sallallah Aleyhi ve Sellem):
— Taşlarını at, zararı
yok! buyurdu. Bir başkası daha gelerek:
— Ben, taşlarımı atmadan, fceyt-i şerife
giderek t&vâ£-ı ifâzamı yaptım! dedi. ResûmUab (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) (yine):
— Taşlarını at, zararı
yok! buyurdular. Hâsılı o gün kemlisine
bir şey sorulup da :
«Yapın, zararı yok!
demekten başka bir şey söylediğini görmedim.»
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbu'1-İlim», «Kitâbü'1-Hacc» ve -Kitâ-bu'n-Nüzûr-da; Ebû Dâvûd, Tirmizî,
Nesâî ve İbni Mâce «Kitâbü'l-Hacc»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Buhâri , bu hadîsi üç
vecihle rivayet etmiştir. Birinci vecih, ResûlUUah (Sallallahü Aleyhi
veSellem)''m veda haccındaki vakfesi;
îkinci vecih Hz. Abdu11ah'in onu hutbe okurken görmesi;
Üçüncü vecih de
ftesûMiUahfSaltallahü Aleyhi ve Sellem)'in devesi üzerinde bulunması
hakkındadır.
0 gün Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellefıı)'e sorulan şeylerden mu-râd : Şeytan taşlamak, kurban kesmek, traş
olmak ve tavafa ait suâllerdir.
Kaadî îyâz'in beyânına
göre Resûlülİa't (Saltatlahü Aleyhi ve SellemYin her suâle : «Yap, zararı yok!»
diye cevap vermesi, ibâha mânâsına alınmıştır.
(Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'m bu emri: Bu işi, evvelce yaptığın gibi yapman câiidir.» Yahut:
Bunu her zaman
yapabilirsin, günahı yoktur!» mânâsına gelir.
1- Âlime,
ayakta yahut yürürken veya dururken sual sormak câ-izdir.
2-
Zaruretten dolayı hattâ zaruret,derecesini bulmayan bir ihtiyâç için hayvan
üzerinde oturmak caizdir. Nitekim ResûlüIIah (Salİal'ahü Aleyhi ve
Sellem)Eîendimiz, cemaata görünmek ve sesini duyurmak için hayvan üzerinde
oturmuştur.
3- Hadîsde
zikri geçen amelleri tertîb üzere yapmanın sünnet veya vâcib olduğunda ihtilâf
edilmiştir. îmam Şafii ile îmam Ahmed'e göre tertîb, sünnet; îmam A'zam ile İman
Mâ1ik'e göre vâcibdir.
Kaadî İy âz diyor ki:
«Ulemâ, bayram günü hacılara evvelâ cemre-i Akabe'de taş atıp, sonra tavaf
etmenin sünnet olduğuna ittifak etmişlerdir.»
Diğer ulemâ takdim
te'hîr suretiyle yapılan fiillerin caiz olduğunu, bundan dolayı fidye lâzım
gelmiyeceğini söylemişlerdir. Delilleri bu'ha-dîsdir. Çünkü hadîsdeki:
«Zararı yok!» sözü
umûm ifâde eder. Atâ ', Tâvûs, Mücâhid, İmam Ahm'ed îshâk'in mezhebleri bu
olduğu gibi îmam Şafiî 'nin meşhur olan kavli de budur. İman Şafiî 'nin bir
kavline göre taş atmadan ve tavaf yapmadan traş olan hacıya kurban kesmek lâzım
gelirse de bu kavli, Şâfiîye ulemâsı za>if bulmuşlardır. Şafiîyye
ulemâsı:
«Tra| olmak, hacc
ibâdetlerinden mâdût değildir.» demektedir.
Ne,vevî: «İmam A'zam
ile îmam Mâ1ik'in kavilleri de budur.» diyor.
Saîd b.
Cübeyir,'Hasan-ı Bsri, îbrâhim Nehıî ve Katâde 'den rivayet olunduğuna göre
zikri geçen fiilleri tertîb üzere yapmayana kurban lâzım gelir. Bu kavil şâzz
bir rivayet olmak üzere Hz. İbni Abbâs 'dan rivayet olunmuştur.
Mâ.iirî, İmam
Mâli k"in kavli hakkında tafsilât vermiş:
«İmam Ma1ik'e före bu
fiilleri birbirinden Önce yapmak, fidye kâh etmezse de taç atmazdan önce traş
olmak müstesnadır; böyle bir kimseye tenistir.
Kaadî, tavÜ-ı ilzayı
ta; almadan önce yapmanın da aynı hükümde «idufunu söylemiştir.
Taf atmadan kurban
kesene bir şey lâzım gelmiyeceği hususunda ve keza İMyenin vaeife olup olmaması
için kasitle unutma arasında bir far> buiunnMrtbfı huadtunda ulemâ ittifak
etmişlerdir. İhtilâf yalnız bu işde günah olup olmama mes'elesindedir.
İmam A'zam'a göre
kurbah kesmeden traş olan kimseye kurban lâzım gelir. Hattâ hacc-ı kırana
niyet etmişse iki tane kurban fkese-ee.'ttîr,
îmam Züfer'e göre
böylesi üç kurban keser. Bunların biri kıran için, ikisi de kurban kesmeden
traş olmanın cezasıdır.
îbrâhîm Nehai'ye göre
kurban kesmeden traş olana bir kurban lâzım gelir.
Ebû Ömer îbni
Abdilberr diyor ki : «Taş atmadan kurban kesene bir şey lâzım gelmeyeceği
hususunda ihtilâf bilmiyorum. Ulemâ taş attıktan sonra traş olmadan tavâf-ı
ifâzayı yapanlar hakkında ihtilâf etmişlerdir.
1bni Ömer böyle bir
kimsenin Mina'ya dönerek traş olmasına, sonra tekrar Mekke'ye giderek tavâf-ı
ifâzayı yapması lüzumuna kaailmiş.
Atâ ', Mâlik, Şafiî ve
şâir fukahâya göre tavâf-ı ifâ'ayı yaparak traş olmak yahut saç kısaltmak
kâfidir. Bundan dolayı bir şey lâzım gelmez.»
Hanefiîler'in delili
1bni Abbâs (Rıuiiyalhhü anh) hadîsidir. Bu hadîsde :
«Bir kimse haccına ait
bir amelî vaktinden evvel veya sonra yaparsa, bundan dolayı kan akıtsın.»
buyurulmuştur.
Hanefiî1er ,
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyin «Zararı yok!» sözünü: «Yaptığınızdan
dolayı size bir günah yoktur. Çünkü siz, bunu kasten değil; bilmeyerek
yapmışsınızdır.» mânâsına te'vîl etmişlerdir. Nitekim Resûlüllah (Saiîaîîahii
AleyhiveSellem)'e soran zâtın «Bilmiyordum.» demesi de bu te'vîli te'yîd eder.
Hz. Alî (Radtyallohü
anh) 'dan rivayet edilen bir hadis-i şerif, bu dheti daha da tasrîh etmektedir.
Tahâvî'nin sahih bir
isnâdla tahrîc ettiği bu hadisde şöyle denilmektedir: «Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Se!tem)'i haca esnasında bir adam kendisine suâl sorarak:
— Ben şeytan taşladım ve tavâf-ı ifâzamı
yaptım, fakat unuttum da traş olmadım! dedi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem):
— Traş oluver, zararı yok! luyurdu. Sonra bir
adam daha gelere'c:
— Ben şeytan taşladım, traş oldum ama kurban
kesmeye unuttum! dedi. Resûlüllah
(Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) :
— Kurbanını kes, zararı yok! buyurdular.»
. Bu rivayet
gösteriyor ki, Allah TeâU'nın bu zevattan affettiği günah unutmaları ile
bilmemelerinden ileri geliyormuş. Çünkü soranlar Bedevîdiler. Hac ibâdetlerini
bilmiyorlardı. He^ûlülfah (SalMlahü Aleyhi ve Sellem) onlara unutmaları ve cehaletleri
sebebiyle yaptıklarından dolayı günah olmadığını anlatmak istemiştir. Yoksa
muradı: Bundan zzn-ra da bu şekilde hareket etmeniz mubahtır, mânâsına gelmez.
Hanef iiler 'in
kavlini te'yîd eden başka rivayetler de vardır.
334- (1307) B»n»
Muhanınıed h. Hâtinı rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Beliz rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Tavus, İmhasından,
o da İbni Abbâs'dan naklen rivayet etti ki, Peygamber (Satİallahii Aleyhi ve
SellemYe kurban kesmek, traş olmak, taş atmak (ve bunlarda) takdim te'hîr
yapmak hususunda suâller sorulmuş da :
«Zararı yoktur!»
cevâbını vermiş.
Bu hadîsi Buhâri ve
Nesâî hacc bahsinde tahrîc etmişlerdir. Takdim te'hirden murâd kurban kesmekle
traş olmak ve şeytan taşlamak fiillerinde tertibe riâyet etmemektir.
Re&ûlüUah (Sallallahü Aleyhi veSellem) bunda beis olmadığını beyan
buyurmuştur. Tahâvî'ye göre bu sözde iki ihtimal vardır. Peygamber (Saltallahu
Aleyhi ve Sellem) bunu ya kolaylık olmak üzere mubah kYİmıştir; binâenaleyh hacılar
mezkûr üç fiilden dilediklerini evvel, dilediklerini sonra yapabilirler. Yahut
o gün yaptıklarından dolayı kendilerine bir günah olmadığını anlatmak
istemiştir. Çünkü ashâb bunu kasden değil bilmeyerek yapmışlardı. Yapılan iş
sünnete muhâlifdi. Hüküm bu ikinci ihtimâle göre verilmiştir. Yâni bilmeyerek
hacc fiillerinde takdîm ve te'hîr yapanlar mazur sayılmışlardır. Bu kavli
te'yîd eden rivayetler de vardır. îmam Züfer'e göre böylesi üç kurban keser.
Bunların biri kıran için, ikisi de kurban kesmeden traş olmanın cezasıdır.
îbrâhîm Nehai'ye göre
kurban kesmeden traş olana bir kurban lâzım gelir.
Ebû Ömer îbni
Abdilberr diyor ki : «Taş atmadan kurban kesene bir şey lâzım gelmeyeceği
hususunda ihtilâf bilmiyorum. Ulemâ taş attıktan sonra traş olmadan tavâf-ı
ifâzayı yapanlar hakkında ihtilâf etmişlerdir.
1bni Ömer böyle bir
kimsenin Mina'ya dönerek traş olmasına, sonra tekrar Mekke'ye giderek tavâf-ı
ifâzayı yapması lüzumuna kaailmiş.
Atâ ', Mâlik, Şafiî ve
şâir fukahâya göre tavâf-ı ifâ'ayı yaparak traş olmak yahut saç kısaltmak
kâfidir. Bundan dolayı bir şey lâzım gelmez.»
Hanefiîler'in delili
1bni Abbâs (Rıuiiyalhhü anh) hadîsidir. Bu hadîsde :
«Bir kimse haccına ait
bir amelî vaktinden evvel veya sonra yaparsa, bundan dolayı kan akıtsın.»
buyurulmuştur.
Hanefiî1er ,
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyin «Zararı yok!» sözünü: «Yaptığınızdan
dolayı size bir günah yoktur. Çünkü siz, bunu kasten değil; bilmeyerek
yapmışsınızdır.» mânâsına te'vîl etmişlerdir. Nitekim Resûlüllah (Saiîaîîahii
AleyhiveSellem)'e soran zâtın «Bilmiyordum.» demesi de bu te'vîli te'yîd eder.
Hz. A1î (Radtyallohü
anh) 'dan rivayet edilen bir hadis-i şerif, bu dheti daha da tasrîh etmektedir.
Tahavî'nin sahih bir
isnâdla tahrîc ettiği bu hadisde şöyle denilmektedir: «Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Se!tem)'i haca esnasında bir adam kendisine suâl sorarak:
— Ben şeytan taşladım ve tavâf-ı ifâzamı
yaptım, fakat unuttum da traş olmadım! dedi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem):
— Traş oluver, zararı yok! luyurdu. Sonra bir
adam daha gelere'c:
— Ben şeytan taşladım, traş oldum ama kurban
kesmeye unuttum! dedi. Resûlüllah
(Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) :
— Kurbanını kes, zararı yok! buyurdular.»
Bu rivayet gösteriyor
ki, Allah TeâU'nın bu zevattan affettiği günah unutmaları ile bilmemelerinden
ileri geliyormuş. Çünkü soranlar Bedevîdiler. Hac ibâdetlerini bilmiyorlardı.
He^ûlülfah (SalMlahü Aleyhi ve Sellem) onlara unutmaları ve cehaletleri
sebebiyle yaptıklarından dolayı günah olmadığını anlatmak istemiştir. Yoksa muradı:
Bundan zzn-ra da bu şekilde hareket etmeniz mubahtır, mânâsına gelmez.
Hanef iiler 'in
kavlini te'yîd eden başka rivayetler de vardır.
334- (1307)
B»n» Muhanınıed h. Hâtinı rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Beliz rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Tavus,
İmhasından, o da İbni Abbâs'dan naklen rivayet etti ki, Peygamber (Satİallahii
Aleyhi ve SellemYe kurban kesmek, traş olmak, taş atmak (ve bunlarda) takdim
te'hîr yapmak hususunda suâller sorulmuş da :
«Zararı yoktur!»
cevâbını vermiş.
Bu hadîsi Buhâri ve
Nesâî hacc bahsinde tahrîc etmişlerdir. Takdim te'hirden murâd kurban kesmekle
traş olmak ve şeytan taşlamak fiillerinde tertibe riâyet etmemektir.
Re&ûlüUah (Sallallahü Aleyhi veSellem) bunda beis olmadığını beyan
buyurmuştur. Tahâvî'ye göre bu sözde iki ihtimal vardır. Peygamber (Saltallahu
Aleyhi ve Sellem) bunu ya kolaylık olmak üzere mubah kYİmıştir; binâenaleyh
hacılar mezkûr üç fiilden dilediklerini evvel, dilediklerini sonra
yapabilirler. Yahut o gün yaptıklarından dolayı kendilerine bir günah
olmadığını anlatmak istemiştir. Çünkü ashâb bunu kasden değil bilmeyerek
yapmışlardı. Yapılan iş sünnete muhâlifdi. Hüküm bu ikinci ihtimâle göre
verilmiştir. Yâni bilmeyerek hacc fiillerinde takdîm ve te'hîr yapanlar mazur
sayılmışlardır. Bu kavli te'yîd eden rivayetler de vardır.
[1] Sürevi.
[2] Sünâk b. VeKd El-Hanefî.
[3] Azatlılardandır. Medînelidir. Sahîbeyn
râviierindendir,
[4] Humeyd b. Hilâl.
[5] Yezîd b. Abdfflah
[6] Hz, Zübeyr b. Avvâm'ın tonıolanudandır. Medînelİdir.
Sahîheyn râvilerindeadir
[7] Bu da Hz. Zübeyir'in tonmudrj*. Sahöıeyndc yalnız bu
hadîsi vardır.
[8] Muhammed b. Abdirrahman b. Abdiilafa
[9] Müslim h
Subeyh
[10] Kulfelidİr. (198) târihinde vefat etmiştir. Sahîheyn
râvilerindendir
[11] Ebû Cafer Ahmed b.
Meri' b. Abdirmhmgn El-Bejavi (? — 244) Bagdafda yaşamıştır. Sahîheyn
râvil erindendir. BuhSri'de yalnız bir hadîsi vardır
[12] Muhammed b. Münteşir b. Ecda' EI-Hemdâni: Kûfelidir.
Mesrûk'un kardeşi oğludur. Sahtheyn râvilerindendir
[13] Medintli ensar-ı kirarudandır. Hz. Ebu Bekirin
hilâfeti zamanında veaft .etmiştir.
[14] Künyesi Ebu'l-Fadldir. MÜslimin râvilerindendir
[15] Hz.
Talha'nm âzatlısıdır. Aslen
Medîne'Ii olup Irak'da
yaşamıştır. Sahîhevn
râvilerindcndir
[16] Harem dışı mânâsına gelir.
[17] Zeyd b. Cübeyr b. Harmele, Kûfe'Hdir Şahîheyn
ravîlerindendîr
[18] Ebû Bekr Ubeydullah b. Abdiliâh b. Ömer, Hz. Ömer'in
torunudur. Medîne'lidİr. Sahîheyn ravîlerindendir
[19] Sûre-i Bakara âyet 19
[20] EbÛYesâr
Abdullah b. Yesâr ( — 131)
Mekke'l Ahnes b. Şureyk'in azadlmdır Kaderiyye mezhebinde İmiş. Sahîheyn
ravîlerindendir.
[21] Abdurrahman b. Abdillâh el-Esbahânî: Kûfe'li
azâdlılardandır. Sahîhayn
ravî-lerîndendir.
[22] Bu hadîsleri dayan bazı Avrupa müsteşrikleri islâma
hüsran ederde «Müslüman larca bit, mukaddes hayvandır.» velvelesini
koparmışlardır. Şapla şekeri ayıracak kadar aklı olanlar bu İdiâ ile îhrâmhnın
bit öldürmemesi arasındaki farkı da anlarlar zaneaderim
[23] Alkametu bnü Ebî Alkame: Sahîhcyn ravîlerindendir. EbÛ
Ca'fer'in hilâfetinin ilk zamanlarda vefat etmiştir
[24] Nübeyh b. Vehb el-Kâ'bî: HİcâzIıdır.- Müslim'in
ravîlerindendir.
[25] Ebû Bişr Ca'fer b. Ebî Vabşiyye (70-120)'Basra'lıdır.
Vâstt'U diyenler de vardır. Sahîhyan ravîlerindertdir,
[26] Müslim'in ravîsi Amr b. Hürmüz'den hacc hakkında hadîs
rivayet etmiştir.
[27] Müslim'in ravîlerindendir. Hacc hakkında Saîd b.
Cübeyr İle İkrime'den hadîs rivayet etmiştir
[28] EbÛ Abdillâh
Ismâîl b. Abdillâh:
(—-226) Medîne'lidir. tmanı
Mâlik'in ki? kardeşi oğludur.
Sahîhayn ravîlerindend
[29] Amr b. Dinar
[30] Ebû Şihâb Mûsâ
b. Nâfi'
cl-Hüzelî: Hadîs i'tibarîle Küfe'Ii
saydı. Sahîhayn ravîlerindendir
[31] Sûre-i Bakara âyet
125
[32] Sûre-i Bakara
âyet 158
[33] Ebû Hafs Ömer b. Hafs b. Ğıyâs: ( — 222) Kûfe*lidir
[34] Sûre-i Bakara
âyet 199
[35] Sûre-î Bakara âyet 196
[36] İbrahim b. MÛsâ Abdillâh b. Kays el-E$-arî: Kûfeli
sayılır, ismini Peygamber (S.A,V.) koymuş ve kendisine bereket duasında
bulunmuştur. Fakat ondan hadîs, rivayet etmemiştir.
[37] Ayyaş b. Arar
el-Amiri et-'I emîmî: Kûfelidir,
Müslim'in lâviierîndendit
[38] Ebu'l-Anbcr Guneym b. Kays: Mısırcıdır. Basra'lı
oldoğu da söylenir. Müslim'İn r.vîlerindendir
[39] Mckkel'ıiıi
Müslim'in râ^ı
[40] Sıire-i Ahzâb 5>u 21
[41] Ebû
Huzeyme yahud Ebu'l-Abbâs
Veberatü'bnü Abdirrahmân el-Hârisî:
Kû-fe'ülerden sayılır. Sahîhayn
ravîlerindendir
[42] Ziyâd b. Feyrûz
[43] Ebu'n-Nu'mân Muhanımed b. -Scdûsî: (? — 24) Bu zâta
Ârim derler, Sahîbayn râvîierindendir.
[44] Sûre-i Hacc âyet 33
[45] Abis b.
Rabîate'n-Nehaî: Hz. Öner iie
Hz. Âişe'den hadîs
rivayet etmiştir. Sahîhayn râvîlerindendir
[46] Ma'rûf b.
Harrebûz el-Mekkî: Kureyş'in
âzâdlısıdır. Müslim'in râvîlerindendir.
[47] Süre-i Bakara âyet 158
[48] Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî:
(164 — 214) Dört büyük mezhcb İmamından biridir. Aslen Mervez'Üdir. Sahîhayn
râvîlerindendir
[49] Ebü Kudârne Ömer b. Hüseyn: Aişe hinti Kudâme'nin
âzâdlısıdır. Bazıîaı: bunun Ömer b. Hüseyn değil, Ömer b. Aliy b. Hüseyn
olduğunu söylemişlerdir.
[50] Abdullah b. Recâ' b. el-Mtisennâ ( — 219 Basra'İi âzâdhlardandır. Sahîhayn
râvîlerindendir
[51] İbrâhîm b. Ukbete'bni Ebî Ayyaş: Hz. Zübeyr b. Avvâm
oğullarının fızâdiısıdır Mcdİne'H sayılır.
Müslim'in râvîlerİndendİr
[52] Mûsâ b. Ukbe'iıin kardeçidii. Bağdat'lt olup Al-ı
Zübeyr b. Avvim'ın âzâdltsıdir
[53] Kûfe'lidir.
Peygamber (S.A.V.) zamanında küçük idi.
İbni Züboyr zamanında Küfe
valiliği yapmış; ve onun zamanında vefat etmiştir. Sanîhayn râvîlerindendir
[54] Salim b. Şevvâlr Mefcke'lidir. Müslim'in
râvîlerindendir
[55] Yahya b. Yahya et-Tetnîmî: Kûfe'Udİr. Müslim'in râvîlerindendir.
[56] Yahya b. Husayn el-ecelî: Müslim'in râvîlerindendir