1. İhrama
Girmek İçin Gusledilmesi
2. İhramda
Bulunan Kimsenin Yıkanabilmesi
3. İhramda
Giyilebilecek Elbiseler
4. İhramda
Boyalı Elbise Giyilk Bilmesi
7. Hac
Esnasında Güzel Koku Sürünülmesi
8. Mikatlar
(İhrama Girilen Yerler):
9. İhrama
Girince Yapılacak İşler
10 İhramda
Telbiye Getirirken Sesin Yükseltilmesi
14. Mekke'den
Ve Başka Yerlerden Gelip Yine Buradan İhrama Girmek
15.
İhramlının Gönderdiği Kurbanlığa Nişan Takması
16.Hac
Esnasında Kadının Aybaşı Olması
17. Hac
Aylarında Umre Yapılması
20. Temettü'
Haccının Yapılamıyacağı Durumlar
21. Umre İle
İlgili Muhtelif Rivayetler
22. İhramda
Bulunan Kimsenin Nikâhı
23. İhramlı
Kimsenin Kan Aldırabilmesi
24.
Ihramlının Av Etinden Yemesinin Caiz Olduğu Haller
25. İhramda
Bulunan Kimsenin Av Etinden Yiyemediği Haller
26. Haremde Avlanabilecek
Hayvanlar
27. Harem
Dahilinde Avlanmanın Cezası
28. İhramlı
İken Öldürülebilen Hayvanlar
29.
İhramlının Yapabileceği İşler
30.
Başkasının Yerine Hacca Gidilmesi
31. Hac
Esnasında Düşman Muhasarasına Uğrayanın Durumu
32. Düşman
Dışında Bir Engelden Dolayı Tavaf Yapamayanın Durumu
33. Kabe'nin
İnşasıyla İlgili Rivayetler
34. Tavaf
Esnasında Remel Yapılması
35. Tavaf
Esnasında İstilam Yapılması
37. Tavaf
Esnasında Her Yedi Şavttan Sonra İki Rekât Namaz Kılmak (Tavaf Namazı):
38. Sabah Ve
İkindi Namazlarından Sonra Tavaf Yapılması
39.
Beytullah'a Veda Edilmesi '
40. Tavafla
İlgili Muhtelif Rivayetler
41. Sa'y
Yapmaya Safa Tepesinden Başlanması
42. Sa'y İle
İlgili Çeşitli Rivayetler
44. Bayram
Günleri Oruç Tutulması
45. Kabe'ye
Gönderilen Kurbanlıklar
46. Kabe'ye
Gönderilecek Kurbanlığa Yapılacak İşler:
47. Kabe'ye
Gönderilecek Kurbanlığın Sakatlanması Veya Kaybolması
48. İhramlı
İken Hanımı İle Cinsi Münasebette Bulunanın Cezası
49. Hacca
Yetişemeyenlerin Yapacağı İşler
50. Mina'dan
Dönmeden Karısı İle Cinsi Münasebette Bulunmanın Cezası
51. Kabe'ye
Gönderilecek Kurbanlığın En Kolaya Geleni
52. Kabe'ye
Gönderilecek Kurbanlıkla İlgili Çeşitli Rivayetler
53. Arefe Ve
Müzdelifede Vakfenin Yapılışı
54. Binek
Üzerinde Ve Temiz Olmadan Vakfe Yapılabilmesi
55. Haccı
Kaçıran Kimsenin Vakfe Yapması
56. Kadın Ve
Çocuklara Öncelik Tanınması
57. Arafat'dan
Müzdelife'ye Dönüş
58. Hacda
Kurban Kesilmesiyle İlgili Rivayetler
62. Hacda
Saçları Keçelendirmek
63.
Beytullahta Namazın Kılınışı, Arafat'ta Hutbenin Uzunluğu
64.
Zilhiccenin Sekizinci Günümina'da Vakit Namazlarının, Mina Ve Arafat'ta Cuma
Namazının Kılınışı
65.
Müzdelifede Namazın Kılınışı.
67. Mekke Ve
Minada İkamet Edenlerin Namazları
68. Teşrik
Günleri (Bayram) Tekbirleri
69. Muarres Ve
Muhassab Denilen. Yerlerde Namazın Kılınışı
70. Gece
Minadaki Vazifeleri İfa Ettikten Sonra Mekke'de Gecelemek
72. Cemreleri
Taşlama Hususundaki Ruhsatlar
74. Hayızlı
Kadının Mekke'ye Girişi
75. Aybaşı
Olan Bir Kadının Ziyaret Tavafını Yapışı
76. Hacda Kuş
Ve Diğer Yaban Hayvanlarını Vuranların Verecekleri Fidye Miktarı
77. İhramlı
İken Çekirge Öldürenin Cezası
78. Kurban
Kesmeden Tıraş Olanın Ödeyeceği Fidye
79. Haccın
Bir Menasikini Unutanın Yapacağı İşler
80. Fidye İle
İlgili Çeşitli Rivayetler:
81. Hacla
İlgili Çeşitli Rivayetler:
82. Yanında
Yakın Akrabası Olmayan Kadının Hacca Gidebilmesi
1.
Abdurrahman'ın babası Kasım'dan: Umeys'în kızı Esma, Beyda'da Muhammed b. Ebî
Bekr'i dünyaya getirmişti. Ebû Bekr durumu Resulullah'a (s.a.v.) bildirince,
Peygamberimiz:
«—Söyle ona
gtısletsin, ondan sonra ihrama girsin.» buyurdu.[1]
2. Saîd b.
Müseyyeb anlatıyor: Umeys'in kızı Esma, Zülhuley-fe'de Muhammed b. Ebî Bekr'i
doğurmuştu. Bunun üzerine Ebû Bekr, Esma'ya guslettikten sonra ihrama girmesini
söyledi.
3. Nafî'den:
Abdullah b. Ömer ihrama girmeden önce, ihrama girmek için, Mekke'ye girerken ve
Arafatta vakfe yapmak için guslederdi.[2]
4. ibrahim,
babası Abdullah b, Huneyn'den naklediyor: Abdullah b. Abbas'la Misver b.
Mahreme, Ebva'da anlaşmazlığa düştüler. Abdullah; «îhramlı bulunan kimse başım
yıkayabilir» derken, Misver: «İhramda bulunan başını yıkayamaz» diyordu. Bunun
üzerine Abdullah b. Abbas, beni Ebû Eyyüb el-Ensari'ye gönderdi, iki direk
arasına gerilmiş bir ipe asılı perdeler arkasında yıkanıyordu. Selâm verdim.
«— Bu kim?» diye
sordu.
«—Huneyn'in oğlu
Abdullah! Beni sana Abdullah b. Abbas bir şey sormam için gönderdi. Resûlullah
(s.a.v.) ihramda iken başım nasıl yıkardı? dedim. Eliyle ipe gerili olan
perdeyi hafif indirerek, başını benim göreceğim şekilde elleriyle ovmaya
başladı ve su döken zata da «Başıma su dök!» dedi. Elleriyle başını
ovuşturduktan sonra:
«— Resûlullah'm
(s.a.v.) böyle yaptığım gördüm.» dedi.[3]
5. Atâ b.
Ebî Rebah'tan: Ömer b. Hattab yıkanırken, Ya'lâ b. Münye su döküyordu. Ömer
(r.a.):
«Başıma dök!» deyince
Ya'lâ (ihramlı iken baş yıkanmıyacağı-m zannettiği için):
«— Vebalini bana mı
yüklemek istiyorsun? Emredersen dökerim!» dedi. Ömer (r.a.):
«— Dök! Su sadece
saçları dağıtır.» dedi.[4]
6. Nafi'den
Abdullah b. Ömer, Mekke'ye yaklaştığı zaman gece iki tepe arasındaki bugün
Bi'ri Said diye bilinen Zîtuva vadisinde kalır, sabah namazını orada kıldıktan
sonra Mekke'nin görüleceği en yüksek yerden Mekke'ye girerdi, Hac için olsun,
umre için olsun Mekke'ye girmeden önce Mekke yakınlarındaki Zitu-va'da
gusleder, yanındakilere de gusletmelerini emrederek Mekke'ye öyle girerdi.[5]
7. Nafî'
naklediyor: Abdullah b. Ömer ihramlı iken sadece ih-tilâm olduğu zaman başını
yıkardı.
îmam Malik'ten:
Alimlerden duyduğunla göre, ihramlı bulunan kimsenin Akabe Cemresini
taşladıktan sonra ve tıraştan önce sidr ve hatmi gibi bitkilerle başını
yıkamasında bir mahzur yoktur. Ayrıca Akabe Cemresini taşladıktan sonra bit
öldürmek, saç tıraşı olmak, kirden temizlenmek ve normal elbise giymek de helâl
olur.[6]
8. Abdullah
b. Ömer'den: Adamın biri Resûlullah'a (s.a.v.):
«— Ihramlı hangi
elbiseleri giyemez?» diye sordu. Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
«Gömlek giymeyin,
sarık sarmayın, şalvar, bornoz ve mest giymeyiniz. Ancak, terlik bulamayanlar
mestlerin yan taraflarını kesmek suretiyle giyebilirler. Zaferan veya vers
sürülmüş hiçbir elbiseyi de giymeyiniz.»[7]
Yahya der ki:
îmam Malik'e,
Resûlullah'm (s.a.v,): «İzar (belden aşağı giyilen etek) bulamayan şalvar
giysin.» hadisi şerifiyle ilgili bir soru soruldu. Şu cevabı verdi: «Bu
rivayeti duymadım, ihramhnm şalvar giymesini uygun görmüyorum. Çünkü
Resûlullah'm (s.a.v.) ihramlmm giymeyi yasak ettiği elbiseler arasında şalvar
da var. Mesti istisna ettiği gibi, şalvarı istisna etmemiştir.» [8]
9. Abdullah
b. Ömer naklediyor: Resûlullah (s.a.v.) ihramlı bir kimsenin zaferan ve verşle
boyanmış elbise giymesini yasaklamıştır. Ancak terlik bulamayanlar yanlarını
kesmek suretiyle mest giyebilirler.[9]
10. Ömer b.
Hattab'ın azatlısı Eşlem, Abdullah b. Ömer'e anlatıyor: Ömer b. Hattab,
ihramda olan Talha b. Ubeydullah'ın üzerinde boyalı bir elbise gördü. Ömer
(r.a.):
«— Talha, bu boyalı
elbise de ne?» dedi. Talha:
«— Müzminlerin ehıiri,
o kerpiç boyasıdır.» dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer:
«— Siz ey halkın
kendilerini lider kabul edip uyduğu kimseler! Eğer bilmiyen bir adam bu
elbiseyi görse, muhakkak der ki; Talha b. Ubeydullah ihramlı iken boyalı elbise
giyiyordu. Onun,
için ey ileri
gelenler! Böyle boyalı elbise cinsinden bir şey giymeyiniz.» dedi.[10]
11. Hişam'ın
babası Urve naklediyor: Ebû Bekrin ktzı Esma ihramlı iken sarıya boyanmış
elbiseler giyerdi, fakat elbiselerin boyası zaferan değildi.
îmanı Malik'e:
«— Koku sürülmüş,
fakat kokunun etkisi kaybolmuş olan elbise ihramda giyilir mi?» diye soruldu.
İmam Malik:
«— Evet, zaferan veya
vers'le boyanmış olmadıkça giyilir.» cevabını verdi.
12.
Nafi'den: Abdullah b. Ömer ihramhnın kemer takmasını iyi görmezdi.
13. Saîd b,
Müseyyeb'den: ihramda bulunan kimsenin elbisesi altına kemer takmasında bir
mahzur yoktur. Ancak iki ucunu birbirine bağlamak için kemerin velarmm (sırımının)
ince olması lâzımdır.
îmam Malik'ten: Bu
konuda duyduklarımın en iyisi budur.
13. Furâfisa
b. Umeyr el-Hanefî'den: Osman b. Affan'ı (Medine'ye üç konak mesafede bulunan)
Arc'da ihramh iken gördüm,
yüzünü kapatıyordu.[11]
13. Abdullah
b. Ömer'den: Çene baştan sayılır, onun için ihramh, çeneyi Örtmez.[12]
14. Nafî'
anlatıyor: Abdullah b. Ömer, oğlu Vakıd'ı Cuhfe'de ihramh olarak vefat edince
kefenledi, başını ve yüzünü de örterek «İhramda olmasaydık ona güzel kokular da
sürerdik.» dedi.
îmam Malik'den: Kişi
hayatta olduğu sürece amel eder, ölünce artık amel etme imkânı da sona ermiş
olur.
15. Abdullah
b. Ömer'den: îhramlı kadın peçe takmaz, eldiven kullanamaz.
16 Münzir'in
kızı Fatıma anlatıyor: Biz, Ebû Bekr'in kızı Esma ile beraberken ihramh
olduğumuzda yüzümüzü de Örterdik.
17. Hz.
Aişe'den: İhramdan önce ihrama hazırlık için, Beytul-lah'ı tavaftan önce de
ihramdan çıkması için Resûlullah'a (s.a.v.) koku sürerdim.[13]
18. Ata b.
Ebî Rebah'tan: Resûlullah (s.a.v.) Huneyn'de iken kendisine bir Arap geldi.
Üzerindeki gömlekte sarı boya izi vardı.
«— Ya Resûlallah! Ben
umre için ihrama girdim, neleri yapmamı emrediyorsunuz?» dedi. Resûlullah
(s.a.v.):
«— Gömleğini çıkar, şu
sarı lekeyi temizle, ondan sonra da hacda ne yaparsan umrede de onu yap.»
buyurdu. [14]
19. Ömer b.
Hattabın azatlısı Eslem'den: Ömer b. Hattab, Şece-re'de iken bir koku duydu.
«— Bu koku kimden
geliyor» diye sordu. Muaviye b. Ebi Süf-yan:
«— Benden geliyor, ey
müzminlerin emiri!» dedi. Ömer (r.a.):
«— Senden mi? Allah!
Allah!» diye hayretini belirtince Muaviye:
«—Müzminlerin emiri!
Bana Ümmü Habibe sürmüştü.» dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer:
«— Hemen git yıka!»
dedi.[15]
20. Sait b.
Züyeyb'den: Ömer b. Hattab, Şecere'de iken bir koku duydu. Yan tarafında Kesir
b. Salt vardı. Ömer (r.a.):
«— Bu koku kimden
geliyor?» diye sordu. Kesir:
«— Benden geliyor, ey
mü'minlerin emiri! Saçımı ördüm, tıraş olmak istemedim.» diye karşılık verdi.
Bunun üzerine Ömer
(r.a.):
«— Hurmanın dibindeki
çukura git iyice temizle!» dedi. Kesir b. Salt da gitti temizledi.[16]
21. Yahya b.
Saîd, Abdullah b. Ebî Bekr ve Rebia b. Ebî Abdur-rahman anlatıyorlar: Velid b.
Abdülmelik, Salim b. Abdullah'la Harice b. Zeyd b. Sabit'e, «Cemreyi
taşladıktan, tıraş olduktan sonra ve tavaftan önce koku sürünmenin hükmünü»
sordu. Salim sürünemiyeceğini, Harice b. Zeyd b. Sabit ise sürünmekte bir
mahzur olmadığını söylediler.
îmam Malik'ten:
İhramdan önce ve cemreyi taşladıktan sonra Mina'dan ayrılmadan içinde güzel
koku bulunan yağı sürünmekte bir mahzur yoktur.
imam Malik'e:
Ihramlının içinde Zaferan bulunan yemekten yiyip yiyemiyeceği soruldu.
«— Zaferan katıldıktan
sonra ateşte pişirildiyse ihramlının yemesinde bir mahzur yoktur, şayet zaferan
konduktan sonra tekrar pişirilmemişse ihramlı bu yemekten yiyemez.» cevabını
verdi.
22. Abdullah
b. Ömer'den: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Medineliler
Zülhuleyfe'den, Şamlılar Cuhfe'den, Necidliler de Karn'dan ihrama girerler.»
Duyduğuma göre, ayrıca
Resûlullah (s.a.v.): «... Yemenliler, Yelemlem'den ihrama girerler.»
buyurmuştur.[17]
23. Abdullah
b. Ömer'den: Resûlullah (s.a.v.) Medinelilerin Zülhuleyfe'den,Şamlılann
Cuhfe'den ve Necidlilerin de Karn'dan ihrama girmelerini emretmiştir.
24. Abdullah
b. Ömer naklediyor: Yukarıda zikredilen üç ülke halkının mikat yerlerini
Resulullah'ın (s.a.v.) ağzından bizzat ben işittim, ayrıca şöyle de buyurduğu
bana nakledildi: «...Yemenliler de Yelemlem'den ihrama girerler.»[18]
25. Nafî'den:
Abdullah b. Ömer, Fur'den ihrama girdi.[19]
26. îmam
Malik, güvenilir kabul ettiği ravilerden nakleder: Abdullah b. Ömer Iliya'dan
(Beytul Makdis'den, Kudüs'ten) ihrama girdi.[20]
27. îmam
Malik'ten: Bana ulaşan rivayetlere göre Resûlullah (s.a.v.) Umre yaparken
Cı'irane'de ihrama girdi.[21]
28. Abdullah
b. Ömer naklediyor: Resûlullah (s.a.v.) şöyle tel-^iyede bulunurdu: «Emrine
amadeyim Alla hım, emret! Emret, senin benzerin yoktur, emret! Ham d sanadır,
nimetler sendendir, Kâinat da senindir. Senin hiçbir bakımdan ben-eerin
yoktur.»
Abdullah b. Ömer buna
şunu da kendisi ilave ederdi: «... Emri-ıe amadeyim, emret! Emret, seni hoşnut
etmeye hazırız. Bütün ıayırlar sendendir, emret! Sana bağlanılmak için ve senin
için imci edilir.»[22]
29. Hişam,
babası Urve'den naklediyor: Resûlullah (s.a.v.) îulhuleyfe mescidinde iki rekât
namaz kılar,sonra devesine binip leve ayağa kalkınca ihrama girerdi.[23]
30. Salim b.
Abdullah babasının şöyle dediğini naklediyor: Resûlullah'ın (s.a.v.) bu çölde
ihrama girdiğim söyleyerek ona iftira ediyorsunuz. Resûlullah (s.a.v.)
mescitten yani Zülhuleyfe mescidinden başka yerde ihrama girmedi.[24]
31. Ubeyd b.
Güreye anlatıyor: Abdullah b. Ömer'e:
«— Ebû Abdurrahman!
Arkadaşlarından hiç kimsede görmediğim dört şeyi yapıyorsun.» dedim.
«— Nedir, onlar? Ya
Cüreyc!» dedi.
«— Hacerülesved'in
sadece Yemen köşelerini istilam ediyorsun (selamlıyorsun). Bakıyorum üzeri
açık terlik ve sarı renkli elbise giyiyorsun. Mekke'de olduğu zaman herkes
hilâli görür görmez ihrama giriyor sen ise Zilhicce'nin sekizinde giriyorsun.»
diye sıraladım. Abdullah b. Ömer şöyle cevap verdi:
«— Yemen köşelerini
istilam etmemin sebebi, Resûlullah'ın (s.a.v.) hep buraları istilam ettiğini
gördüğüm içindir. Üzeri açık terlik giymeme gelince, Resûlullah'ın (s.a.v.)
gönden yapılmış terlik giydiğini onunla abdest aldığını gördüm, onun için ben
de o tip terlik giymeyi tercih ediyorum. Sarı renge gelince, Resûlullah'ın
(s.a.v.) bu renkte giyindiğim gördüm, ben de o renkte elbiseler giyiyorum.
Hilâli görünce ihrama girrneyip beklememin sebebi ise, Resûlullah'ın (s.a.v.)
bineği yola koyulmadıkça ihrama girdiğini hiç görmediğimdendir.»[25]
32.
Nafî'den: Abdullah b. Ömer, Züluleyfe mescidinde namaz kılar, sonra bineğine
binerek yola çıkardı. Bineği tam yola koyulunca da ihrama girerdi.
33. îmam
Malik'ten; Bana ulaşan rivayetlere göre Abdülme-lik b. Meı-van, Zülhuleyfe
mescidinde namaz kılar, bineği yola çıkınca da ihrama girerdi. Ona böyle
yapmasını Eban b. Osman söylemişti.
34. Hallad,
babası Saib el-Ensarî'den naklediyor: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
«Bana Cebrail gelerek ashabıma ve yammdakilere telbiye veya tehlîl getirirken
seslerini yükseltmelerini emretmemi söyledi.» Telbiye veya tehlîlden sadece
birini kastediyor.[26]
dınlar te tirler.
. İmam Malik'ten:
Alimlerin şöyle dediklerini duydum: Ka-Ibiyede, seslerini sadece kendileri
duyacak kadar yükseltirler.
imam Malik'ten:
îhramlı kimse cemaatle
bulunduğu zaman sesini yükseltmez, kendisi ve yanındaki duysun yeter. Ancak
Mescid-i Haram ve Mes-cid-i Mina 'da seslerini yükseltirler.
imam Malik'ten:
Bazı alimlerin her
namazdan sonra ve her yokuşu çıkarken telbiyede bulunmayı iyi karşıladıklarını
duydum.
36. Hz. Aişe'den:
Veda haccında Resûlullah (s.a.v.)'la yola çıktığımızda bazımız umre için,
bazımız hac ve umre için, bazımız da sadece hac için ihrama girmişti.
Resûlullah (s.a.v.) da sadece hac için ihrama girmişti. Umre için ihrama
girenler ihramdan çıktı, fakat sırf hac için ve hacla umre için ihrama girmiş
bulunanlar bayramın birinci gününe kadar ihramdan çıkmadılar.[28]
37-38. Hz,
Aişe'den: Resûlullah (s.a.v.), ifrad hacc-ı yaptı.[29]
39. İmanı
Malik'den: Alimlerin şöyle dediklerini duydum: «Hacc-ı ifrad için ihrama girip
de sonradan umreye de girmek isteyenler için bu mümkün değildir.»
imam Malik'len: Bizim
Medine'de böyle söyleyen âlimleri ben gördüm.
40. Cafer b.
Muhammed, babasından naklediyor: Mikdad b. Esved, Sükya'da Ali b. Ebî Talib'in
huzuruna girdi. Hz. Ali deve yavrularına bulamaç yediriyordu.
«— Bak, Osman b. Affan
hacc-ı kıran yapmayı yasaklıyor» diye söze başladı. Bunun üzerine Hz. Ali,
ellerinin unlu hamurlu olduğunu unutarak Osman b. Affan'm huzuruna kadar
gitti.
«— Sen hacc-ı kıran
yapmayı yasaklıyormuşsun, öyle mi?» dedi. Hz. Osman:
«— Bu benim takdirim!»
diye karşılık verince Hz. Ali kızgın bir vaziyette: «Emrine amadeyim Allahım,
emret! Hacla umreye (Hacc-ı kıran'a) niyet ettim!» diyerek oradan çıktı.
îmam Malik'ten: Biz
Medineliler arasında da durum aynıdır. Hacc-ı kıran yapan kimse saçlarını
kısaltmaz, eğer kurbanı yanında ise kesinceye kadar ihramlıya haram olan hiç
bir şeyi yapmaz. Bayram günü Mina'da ihramdan çıkar.»
41. Süleyman
b. Yesar'dan: Resûlullah (s.a.v.), veda haccına çıktığı zaman ashaptan bazısı
sadece hac, bazısı sadece umre, bazısı da hacla umre için beraber ihrama
girdi. (Tavaftan sonra) sırf hacca ve hacla umreye niyet edenler ihramdan
çıkmadılar, sadece umreye niyet edip umre için ihrama girenler ise çıktılar.[31]
42. tmam
Malik'den: Bazı âlimlerin şöyle dediklerini işittim: Umre için ihrama girdikten
sonra hac için de ihrama girmeyi isteyen kimse eğer tavafını ve sa'yini
yapmışsa olur. Çünkü tbn Ömer: «Eğer Kabe'yi tavanınıza engel olunursa
Resûlullah (s.a.v.) ile beraberken yaptığımız gibi yaparız» deyip
arkadaşlarına dönerek: «ikisi de aynı şeydir, şahidim olun ki ben hacla umreye
beraber niyet ettim.» dediği zaman böyle yapmıştı.[32]
îmam Malik'ten: Veda
haccında ashap umre için ihrama girmişti. Resûlullah (s.a.v.) onlara «Yanında
hedyi (kurbanlığı) olan hacla beraber umre için de ihrama girsin. Sonra her
ikisini bitirmeden ihramdan çıkmaz.» buyurdu.[33]
43.
Muhammet! b. Ebî Bekr Es-Sakafî'den: Mina'dan Arafata giderken Enes b. Malik'e:
«— Rasûlullah'la
(s.a.v.) beraberken bu gün nasıl yapıyordunuz?» diye sordum. Şu cevabı verdi:
«— isteyen bir
kısmımız telbiyede bulunur, bir kısmımız da tekbir getirirdi. Hiç kimse kimseyi
yadırgamazdı.» [35]
44. Cafer b.
Muhammed babasından naklediyor: Ali b. Ebî Talip hacda arafe günü güneş
zevalden dönünceye kadar telbiyede bulunur, sonra telbiyeyi-bırakırdı.
îmam Malik'ten:
«Memleketimiz Medine'de de böyle yapan âlimler vardı.»
45.
Abdurrahman b. Kasım babasından naklediyor: Hz. Aişe
Arafatta vakfe yerine
vardığı zaman telbiyeye ara verirdi.[36]
46,
Nafî'den: Abdullah b. Ömer Harem'e varınca Kabe'yi taval edinceye ve Safa ile
Merve arasında da sa'yini yapıncaya kadar telbiyeye aı*a verir, sonra Mina'dan
Arafat'a gidinceye kadar tekrar başlardı. Ertesi gün telbiyeyi artık bırakırdı.
Umre yaptığında Harem'e girince telbiyeyi de terk ederdi.[37]
dil-
47. îbn
Şihab'dan: Abdullah b. Ömer, Beytullah'ı tavaf ederken telbiyede bulunmazdı.
48. Alkame
b. Ebî Alkame annesinden naklediyor: Mü'minle-rin annesi Hz. Aişe, Arafat'taki
Nemre'de kalır, sonra da Erak'e yönelirdi/[38]
Hz. Aişe ve
yanındakiler bulundukları yerden ihrama girerler, bineği vakfe yerine doğru
yöneldiği zaman telbiyeyi bırakır-
lardı.
Hz. Aişe hacdan sonra
Zilhicce ayında Mekke'den umre apardı. Sonraları, bunu terkedip Muharrem'in
başlarında Cuh-2'ye gelerek orada hilâl görününceye kadar kaldı ve hilâli
görünce Lmreye başladı.[39]
48. Yahya b.
Saîd'den: Ömer b. Abdülâziz Mina'dan Arafat'a »ittiği sabah yüksek sesle tekbir
getirildiğini işitti. Bunun üzerine ıemen yardımcılarını göndererek halka:
«— Ey insanlar! Tekbir
değil, telbiye getirin!» diye duyuru yaptırdı.[40]
49.
Abdurrahman b. Kasım babasından naklediyor: Ömer b. Hattab:
«— Mekkeliler! Bu
insanlara ne oluyor, yağ sürünmeden geliyorlar da siz yağ sürünerek
geliyorsunuz? Hilâli gördüğünüz zaman ihrama eirin!» dedi.[41]
50. Hişam b.
Urve'den: Abdullah b. Zübeyr, Mekke'de dokuz sene kaldı, Zilhicce ayının
başlarında hac için ihrama girerdi. Ur-ve b. Zübeyr de onunla beraber aynı
şekilde yapardı.
îmanı Malik'ten:
Mekke'liler ve diğerleri hac için ihrama, bulundukları yerden girerler.
Dışarıdan gelip de Mekke'de ikamet edenler ise ihrama girmek için harem, dışına
çıkmazlar.
imam Malik'ten:
Hac için ihrama
Mekke'den girenler Kabe'yi tavafı, Safa ile Merve.arasında sa'yi, Mina'dan
dönünceye kadar ertelesinler. Abdullah b. Ömer de böyle yapmıştı.
îmanı Malik'e:
«— Medineli veya başka
bir memleketli olup da Mekke'den hac için Zilhicce ayının başlarında ihrama
giren kimse tavafi nasıl yapar?» diye sordular. Şu cevabı verdi:
«— Safa ile Merve
arasında yapılan sa'ya bitişik (yani farz) olan tavafı ertelesin. Bu arada
istediği tavafi yapsın. Her yedi şavt tavaftan sonra iki rekât namaz kılsın.
Çünkü ashaptan hac için ihrama girenler de bu şekilde Kabe'yi tavafı ve sa'yı
Mina'dan dönünceye kadar ertelemişlerdi. Abdullah b. Ömer de Zilhiccenin
başlarında Mekke'den hac için ihrama girer, Mina'dan dönünceye kadar tavaf ile
sa'yı ertelerdi.»
îmam Malik'e:
«Mekke'de ikamet eden bir Mekke'li umre için Mekke'nin içinden ihrama girebilir
mi?» diye soruldu. îmam Malik: «Hayır, Hıll'e (Harem dışına) çıkıp oradan
ihrama girmesi lâzımdır.» cevabını verdi.
51. Abdurrahman'm
kızı Amre anlatıyor: Ziyad b. Ebî Süfyan, Hz. Aişe'ye bir mektup yazarak:
«Abdullah b. Abbas, kurbanlık hayvanını gönderen kimseye, kurban kesilinceye
kadar hac yapanlara haram olanlar haramdır, dedi. Ben de kurbanlığımı gönderdim.
Bana emrini yaz veya kurbanın sahibine bildir.» dedi. Hz. Aişe de ona şu cevabı
verdi: «îbn Abbas'ın dediği gibi değildir. Ben Resûlullah'ın (s.a.v.)
kurbanlığının nişanım kendi ellerimle büktüm, sonra da Resûlullah (s.a.v.) onu
kendi eliyle hayvana takarak babamla gönderdi. Bu arada Hz. Peygamber, kurban
kesilinceye kadar Allah Teâlâ'nm kendisine helâl kıldığı hiç bir şeyden
mahrum kalmadı.»[42]
52. Yahya b.
Saîd'den: Abdurrahman'ın kızı Amre'ye:
«— Hedyini
(kurbanlığını) gönderip kendisi kalan bir kimseye bir şey haram olur mu?» diye
sordum. O da Hz. Aişe'nin şöyle bir
rivayette bulunduğunu
nakletti: «îhrama girip telbiyeye başlamadan hiç bir şey haram olmaz.»
53.
Hüdeyr'in torunu Rebia b. Abdillah anlatıyor: Iraklı, soyunmuş bir adam
gördüm. Oradakilere bu adamın niçin soyunduğunu sordum. «Kurbanlığına işaret
takılmasını emretti de onun için soyundu» cevabını verdiler. Abdullah b.
Zübeyr'le karşılaştım, durumu ona anlattım. «Kabe'nin Rabbine yemin olsun, bu
bir bid'attır.» dedi.
îmanı Malik'e: «Kendisi
için bir kurbanlık hayvan hazırlayarak ona Zülhuleyfe'de işaretini takan ve
Cuhfe'ye gelinceye kadar da ihrama girmeyen kimse hakkında» bir soru soruldu.
Şu cevabı verdi: «Ben beğenmedim, yapan isabet etmemiştir. Çünkü kurbanlığına
işaret koyup ona nişan yapması ihramdan önce gerekmezdi. Ancak kendisi hac
yapmak istemeyip de ailesinin yanında kalan kimse olsa bu yaptığı isabetli
olurdu.»
îmam Malik'e:«Kişi
ihrama girmeden kurbanlık hayvan gönderebilir mi?» diye soruldu. «Evet,
gönderebilir, bir mahzur yoktur.» cevabını verdi.
«Ne hac ne de umre
yapmak istemeyen bir kimsenin kurbanlık göndermesi halinde ihrama girmiş
sayılıp sayılmayacağı»
soruldu. Buna şu
cevabı verdi: Bu konuda biz Medine'liler Hz.Aişe'nin şu rivayetini esas alırız:
«Resûlullah (s.a.v.) kurbanlık hayvanını gönderdi, kendisi kaldı. Kurbanlık
kesilinceye kadar Allah'ın kendisine helâl ettiği hiç bir şey ona haram
olmadı.»
54.
Nafi'den: AbduIJah b, Ömer şöyle derdi: «Hac veya umre için ihrama giren hayizh
kadın, istediği zaman bu ihrama girme işlemini yapabilir. Fakat Kabe'yi tavaf
edemez, Safa ile Merve arasını da say edemez. Bunun dışında haccın bütün
işlemlerini diğer insanlarla beraber yerine getirebilir. Bir de temizleninceye
kadar Mescidi Harama yaklaşamaz.» [43]
55. îmam
Malik'ten: Resûlullah (s.a.vj üç defa umre yapmıştır: Hudeybiye senesi,
Kadıyye senesi ve Ci'irane senesi.
56. Hişam,
babası Urve'den naklediyor: Resûlullah (s.a.v.) sadece üç umre yaptı: Biri
Şevval, ikisi de Zilkade ayında.
57.
Abdurrahman b. Harmele el-Eslemî'den: Adamın biri Sa-id b. Müseyyeb'e,
«— Hacdan önce umre
yapabilir miyim?» diye sordu. Saîd:
«— Evet, Resûlullah
(s.a.v.) hacdan önce umre yapmıştı» cevabını verdi.
58. Saîd b.
Mtiseyyeb'den: Ömer b. Ebî Sejeme, Ömer b. Hat-tab'dan Şevval ayında umre
yapmak için izin istedi. Ömer (r.a.) da izin verdi. Ömer b. Ebî Seleme de
umresini yapıp hac yapmadan evine döndü.[44]
(44) Buharı (Umre,
26/2), ibn Ömer'den mevsûl olarak rivayet eder.
59. Hişam b.
Urve'den: Babam umre yaparken Harem-i Şerife girince telbiyeyi keserdi.
îmam Malik der ki:
«Tenim'den ihrama giren kimse, Beytul-lah'ı görünce telbiyeyi keser»
«Medineli veya başka
bir memleketli olup da inikatlardan birinden umreye başlayan kimsenin
telbiyeyi ne zaman kesece-ği?»sorusuna cevap olarak îmam Malik «Mikatlardan
birinde ihrama giren Harem-i Şerife varınca telbiyeye ara verir.» demiştir.
îmam Malik'ten:
«Abdullah b. Ömer'in de böyle yaptığı rivayeti bana geldi.»
60. Nevfel
b. Abdulmuttalib'in torunu, Abdullah b. Haris'in oğlu Muhammed anlatıyor: Sa'd
b. Ebî Vakkas'la Dahhak b. Kays, Muaviye b. Ebî Süfyan'm hac ettiği sene,
temettü haccmdan bahsediyorlardı. Dahhak b. Kays:
«— Temettü haccmı
sadece aziz ve celil olan Alİahın emrini bilmeyen cahiller yapar» dedi. Bunun
üzerine Sa'd:
«— Yeğenim iyi
söylemedin!» deyince Dahhak:
«— Ömer b. Hattab
temettü haccıru yasakladı.» diye karşılık verdi. Sa'd da cevaben:
«— Resûlullah (s.a.v.)
haccı temettuu yaptı, biz de onunla beraber yaptık» dedi.[46]
61. Abdullah
b. Ömer'den: Allah'a yemin ederim ki, hacdan Önce umre yapmam ve kurbanlık
göndermem, hacdan sonra Zilkade ayında umre yapmamdan daha iyidir.[47]
62. Abdullah
b. Ömer'den: Kim hac ayları ile Şevval, Zilkade ve Zilhicce aylarında hacdan
önce umre yapar, sonra da Mekke'de kalarak hac zamanı haccını yaparsa, bu kimse
temettü haccı yapmış olur. Onun için kolayına gelen cinsten bir kurban
kesmesi, bulamazsa hacda üç gün ve dönünce de yedi gün oruç tutması lâzımdır.
îmam Malik der ki:
«Yukarıdaki durum, şayet umreden sonra hac zamanına kadar Mekke'de ikamet
edilir ve aynı yıl hac yapılırsa, geçerlidir.»
îmam Malik der ki:
Mekkeli olup da oradan ayrılarak başka yerde ikamet eden, sonra da hac
aylarında umreye girerek Mekke'ye gelip hac zamanına kadar orada kalan ve hac
zamanı gelin-ce de haccını yapan kimse temettü haccı yapmış olur, onun için
kurban kesmesi, kurban bulamazsa oruç tutması gerekir. Çünkü bu kimse Mekkeli
gibi değildir.
îmam Malik'e:
«— Mekkeli olmayıp hac
aylarında umreye girerek Mekke'ye gelen ve hac zamanına kadar Mekke'de kalıp
haccı ifa etmek iste-
yen kimse temettü
haccı mı yapmış sayılır?» diye soruldu. îmam Malik şu cevabı verdi:
„_ Evet, temettü haccı
yapmış sayılır, o her ne kadar Mekke'de kalmışsa da Mekkeli gibi değildir,
oraya dışarıdan gelmiştir. Onun için Mekkeli olmayanlara gereken kurbanlık,
kurban bulamazsa oruç böyle kimseler için farz olur. Böyle biri Mekkeli olmadığı
için, daha sonra durumu kendisine ne göstereceğini bit-
m ez.»[48]
63. Saîd b.
Müseyyeb'den: Her kim Şevval, Zilkade veya Zilhicce aylarından birinde umre
yapar da hac zamanına kadar Mekke'de ikamet eder ve haccını ifa ederse, o
kimse temettü haccı yapmış olur. Kolayına gelen bir kurban keser, kurban
bulamazsa üç gün hacda, yedi gün de dönünce oruç tutar,[49]
64. tmam
Malik'ten: Her kim Şevval, Zilkade veya Zilhicce aylarından birinde umre yapar,
sonra da evine dönerek o sene hac zamanı gelir haccını ifa ederse, ona kurban
gerekmez. Çünkü kurban hac aylarında umre yapıp hac zamanına kadar Mekke'de
ikamet ederek haccını ifa edenler için şarttır.
Her kim ki başka
memleketlerden Mekke'ye gelir, orada ikamet ederek hac aylarında umreye girer
sonra da haccı ifa ederse, temettü haccı yapmış sayılmaz. Onun için ona kurban
kesmek, bulamazsa oruç tutmak gerekmez. O, adeta Mekkeli gibidir.
«Mekkeli olup da
sınıra veya herhangi bir yolculuğa giden kimse Mekke'de ikamet etmek isteyerek
oraya dönerse Mekke'de ailesi bulunsun bulunmasın hac aylarında umreye girerek
haccını da orada ifa ederse, umreye girerken de Resûlullah'ın (s.a.v.) inikatlarından
birinde veya daha içerilerde girerse bu kimse haccı temettü yapmış olur mu?»
sorusuna, imam Malik şu cevabı vermiştir: Temettü haccı yapana farz olan
kurban veya oruç buna gerekmez. Çünkü Cenab-ı Allah Kur'an-ı Kerim'inde; «Bu
(hüküm); ehli, Mescid-i Haram (civarında) oturmayanlar içindir.» (Bakara,
2/196) buyurmuştur.
65. Ebû
Hüreyre, Resûlullahın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu naklediyor: «İki umre arasında
işlenen günahlara umreler kefaret olur; makbul olan haccın karşılığı ise
cennetten başka bir yer değildir.»[50]
66. Ebû Bekr
b. Abdurrahmandan: Resûlullah'a (s.a.v.) bir kadın gelerek:
«— Hac için
hazırlanmıştım, bir engel çıktı!» dedi. Resûlullah (s.a.v.) ona:
«— Ramazan'da umre
yap, çünkü o da hac gibidir» buyurdu.[51]
67. Ömer b.
Hattab'tan: Hacla umre arasını ayırmız. Çünkü hacla umre arasında zaman
bırakmanız, hac ayları dışında umre yapmanızdan ve umrenizin eksiksiz olması
bakımından daha ivi-dir.
68. îmam
Malik şöyle demiştir: Duyduğuma göre Osman b. Affan yaptığı bazı umrelerden
Medine'ye dönünceye kadar bineğinden inmezdi.
îmam Malik şöyle
demiştir: Umre sünnettir. Hiç bir müslü-manın onun terkedilmesine müsaade
ettiğini bilmiyorum.
imam Malik şöyle
demiştir: Hiç kimsenin senede birkaç defa umre yapması görüsünde değilim.
imanı Malik şöyle
demiştir: Umreye giren kimse ailesiyle münasebette bulunursa, kurban kesmesi
ve umreye yeniden girmesi gerekir. Tekrar ihrama girerken ilk ihrama girdiği
yerden girmelidir. Şayet burası mikatından uzakta ise mikat yerinden girebilir.
imam Malik'ten:
Mekke'ye umreye girmiş
olarak gelen kimse cünüp veya ab-destsiz olarak Kabe'yi tavaf etse, Safa ile
Merve arasında da sa'yi-ni yapsa, daha sonra da ailesi ile cinsi münasebette
bulunsa ve bilahare bunları hatırlasa, gusleder veya abdest alır, sonra tavaf
ve sa'yini yapar, daha sonra da yeniden umre yaparak kurban keser, kadın da
ihranılı iken eşiyle cinsi münasebette bulunsa aynı şeyleri yapar.
îmam Malik'ten:
Tenimden umreye
başlamak isteyen kimse, eğer Harem'den çıkmak isterse çıkar, oradan ihrama
girer. Çünkü Resûlullah'ın (s.a.v.) tayin ettiği mikatlardan veya Ten'im'den
daha uzakta bir yerden ihrama girmek daha efdaldir.
69. Süleyman
b. Yesar'dan: Resûlullah (s.a.v.), Ebû Rafi' ile ensardan bir zatı gönderdi,
Haris'in kızı Meymune'yi onları vekil kılarak kendisine nikahlattı. Kendisi ise
henüz daha Medine'den çıkmamıştı.
70. Abdüddar
oğullarının kardeşi Nübeyh b. Vehb'den: Eban b. Osman'ın hac emiri olduğu
zaman, Ömer b. Ubeydullah ona bir haber göndererek «Şeybe b. Cübeyr'in kızını
Talha b. Ömer'e nikahlamak istiyorum, onun için senin de orada bulunmanı istiyorum»
dedi. O sırada Ömer de^Eban da ihramlı idiler. Bunun üzerine Eban şöyle dedi:
Ben, Osman b. Affan'dan Hz. Peygamber'in «İhramlı bulunan bir kimse başkası ile
nikâhlanamaz, başkası için nikâh kıyamaz ve kız isteyemez» dediğini duydum.[52]
71. Ebû
Gatafan b. Tarîf el-Mürrî'den: Babam Tarif, ihramlı iken bir kadınla
nikahlandı. Ömer b. Hattab bu nikâhı kabul etmedi.[53]
72. Abdullah
b. Ömer'den: İhramda bulunan kimse, ne kendisi içirene de başkası için nikâh
kıyamaz, kız isteyemez.[54]
73. imam
Malik'ten: Sa'd b. Müseyyeb; Salim b. Abdillah ve Süleyman b. Yesar'â «İhramda
bulunan kimsenin nikahlanma veya nikâh kıyma durumuyla ilgili» bir soru
soruldu. Onlar şu cevabı verdiler:
«— İhramda bulunan ne
kendisi için nikâh kıydırabilir, ne de başkası için nikâh kıyabilir.»
«Karısını boşamış olan
bir kimse ihramda iken henüz iddeti dolmamış olan karısına dönmek istese
dönebilir mi?» sorusuna İmam Malik şu cevabı verdi:
«— Eğer iddet müddeti
dolmamış ise, adam da henüz ihramda iken karısına dönmek istiyorsa dönebilir.»[55]
74. Süleyman
b. Yesar'dan: Resûlullah (s.a.v.) ihramlı iken, Lahyey Cemel'de, tepesinden kan
aldırdı.
Lahyey Cemel: Mekke
yolunda Medine'ye daha yakın olan bir yerin adıdır.[56]
75. Abdullah
b. Ömer'den: ihramda bulunan kimse mecbur kalmadıkça kan aldıramaz.
İmam Malik de bu
konuda şöyle der: İhramlı olan ancak zaruret halinde kan aldırabilir.[57]
76. Ebû
Katade anlatıyor: Mekke'ye giderken Resûlullah'la (s.a.v.) beraberdim. Ben
ihramsızdım, ihramlı bazı arkadaşlarla onlardan ayrıldık. Bu arada bir yaban
eşeği gördüm. Atımın üzerinde doğrularak arkadaşlardan kamçımı istedim,
vermediler. Okumu istedim, onu da vermediler. Sonunda kendim alarak yaban
eşeğini vurdum. Etinden bazı ashap yedi, bazısı yemedi. Hz. Peygamber'e
yetişince durumu sordular, peygamberimiz şu cevabı verdi: «O, bir nevi rızıktır,
onu size Allah yedirdi.»[58]
77. Hişam
babası Urve'den naklediyor: Zübeyr b. Avvam ihrama girerken azığına kurutulmuş
ceylan eti alırdı.[59]
78. Zeyd b.
Eslem'den: Ebu Katade'nin yaban eşeğiyle ilgili anlattıkları aynen burada da
anlatılır. Ancak Hz.
Peygamberin sözünde
«... Yanınızda onun etinden var mı?» ilavesi vardır.
79. Behzî
anlatıyor: Resûlullah (s.a.v.) Mekke'ye doğru yola çıktı, ihramlı idi. Revha'ya
gelince birden yaralı bir yaban eşeği gördüler. Durumu Resûlullah'a (s.a.v.)
haber verdiler. Peygamberimiz:
«—Dokunmayın, nerede
ise sahibi gelir!» buyurdu. Bu sırada Behzî geldi. Yaban eşeğinin sahibi o
idi. Hz. Peygamber'e:
«— Ya Resûlullah!
İstersen bu hayvanı size vereyim.» dedi. Peygamberimiz, Ebû Bekr'e emir verdi,
oradakiler arasında hayvanın etini taksim etti.[60]
Sonra yollarına devam ettiler. Ruveyse ile Arc arasındaki Üsabe'ye gelince bir
de baktılar ki gölgede kafasını bacakları arasına koymuş, atılan ok vücudunda
henüz saplı duran bir ceylan inliyor. Bunun üzerine Hz. Peygamber bir adama
kafilenin arkası kesilinceye kadar yaralı hayvanı kimse rahatsız etmemesi için
başında beklemesini emretti.[61]
80. Ebû
Hüreyre anlatıyor: Bahreyn'e gitmiştim. Rebeze'ye varınca Irâk'lı bir kafileye
rastladım. îhramlıydılar. Rebeze'li birinden aldıkları av etinden yiyip
yiyemiyeceklerini sordular. Yiyebileceklerini söyledim. Sonradan da yenip
yenmeyeceğinde şüpheye düştüm. Medine'ye gelince durumu Ömer b. Hattab'a
anlattım: Hz. Ömer:
«— Sen ne cevap
verdin?» diye sordu. Ben:
«— Yiyebileceklerini
söyledim.» dedim. Bunun üzerine Hz. Ömer:
«— Eğer başka türlü
bir cevap verseydin sana neler yapardım? (yani cezalandırırdım!)» dedi.[62]
81. Ebû
Hüreyre, Abdullah b. Ömer'e anlatıyor: Rebeze'de ihramlı bir topluluğa
rastladım. Bana av eti konusunda bir fetva sordular. Onlar bir grup ihramsız
insanın av eti yediğini görerek onlardan biraz et almışlar.
Ben de
yiyebileceklerini söyledim. Sonra Medine'ye gelerek Ömer b. Hattab'ın huzuruna
çıktım. Durumu bir de ona sordum.
«— Sen ne fetva
verdin?» dedi. Ben de: «— Yiyebilirsiniz,» dedim, diye cevap verince: «— Eğer
başka türlü fetva verseydin sana mutlaka ceza verirdim.» dedi.
82. Atâ b.
Yesar'dan: Kâ*bül Ahbar, Şam taraflarında bir grup insanla karşılaştı. Onlar
yolda bir müddet gittikten sonra av eti bulmuşlardı. Kâ'b onlara bu eti
yiyebileceklerini söylemiş. Onlar Medine'ye gelince durumu Ömer b. Hattab'a
anlattılar. Hz. Ömer onlara:
«— Size yenebileceğine
dair fetvayı kim verdi?» diye sordu. Dnlar:
«— Kâ'b» dediler.
Bunun üzerine Hz. Ömer:
«— Dönünceye kadar onu
size başkan tayin etmiştim.» dedi.
Daha sonra bu kafile
Mekke yolunda bir yerde çekirge sürüsüne rastladı. Kâ'b onlara çekirgeleri
yakalayıp yiyebileceklerini söyledi. Ömer b. Hattab'a gelince bu durumu da
arzettiler. Hz. Ömer:
«— Neye dayanarak bu
fetvayı verdin?» diye sordu. Kâ'b da: # «—Deniz avına!» diye cevap verdi. Hz.
Ömer: «— Ne biliyorsun?» dedi. Kâ'b:
«— Ey mü'minlerin
emîri! Kuvvet ve iradesiyle yaşadığım Allah'a yemin ederim ki senede birkaç
defa kıyıya vuran balıklardan onların farkı yoktur.» dedi.
tmam Malik'e:
«— Yolda rastlanan av
etini ihramlı kimse satın alabilir mi?» diye soruldu. Şu cevabı verdi:
«— Şayet hacı adayı
için avlanmış da ona ikram ediliyorsa bence satın alamaz. Şayet ihramsız kimse
kendisi için avlamış da ihramlı da tesadüfen buna rastlamışsa satın alabilir,
bir mahzur yoktur.»
İmam Malik'ten:
«Bir kimse daha
önceden avladığı veya satın aldığı av eti ile ihrama girerse, bu eti ailesine
göndermesi gerekmez, ama göndermesinde de bir mahzur yoktur.»
îmanı Malik'ten:
«—Denizde, nehir, göl
ve benzeri yerlerde avlanan balıklar ih-ramlıya helâldir, onları avlayabilir.» [63]
83. Sal) b.
Cessame el-Leysî anlatıyor: Resûlullah'a (s.a.v.) bir yaban eşeği hediye
etmiştim. O sırada Ebva'da (veya Veddan'da) bulunuyordu. Resûlullah (s.a.v.)
hediyeyi kabul etmedi. Bunun üzerine üzüldüğümü görünce:
«— Asla kabul etmezlik
yapmazdım, fakat biz ihramdayız.» buyurdu.»[64]
84.
Abdurrahman b. Amir b. Rebia'dan: Osman b. Affan'ı bir yaz günü Arc'da ihramlı
bir vaziyette gördüm. Yüzünü kırmızı renkli yünden yapılmış, saçaklı bir
örtüyle örtmüştü. Sonra kendisine av eti getirildi. Arkadaşlarına:
«— Yiyiniz!» dedi.
Onlar:
«— Sen yemiyor musun?»
diye sordular. Osman (r.a.):
«— Ben sizin
durumunuzda değilim. Bu av benim için avlanmıştır» cevabını verdi.
85.
Urve'den: Mü'minlerin annesi Aişe (r.a.), Urve'ye şöyle dedi: Yeğenim zaten on
gece. Şüpheleniyorsan av etini yeme.[65]
îmam Malik'e: «İhramda
bulunan bir kimse için av yapılsa, ihramlı da bu avın kendisi için vurulduğunu
bildiği halde ondan yese ne olur?» dendi. îmam Malik: «Avı kendisi vurmuş gibi
cezalandırılır» diye cevap verdi.
«ihramda bulunan
birine ya av yapar yersin, ya da ölmüş hayvan eti yersin! diye zor
kullanılırsa ne yapar?» sorusuna İmam Malik şu cevabı verir: «Ölü hayvanın
etini yer. Çünkü Cenab-ı Allah hangi durumda olursa olsun ihramlının av eti
yemesine ve av yakalamasına müsaade etmemiştir. Halbuki zaruret halinde ölü
hayvan eti yemesine izin vermiştir.»
«îhramlının öldürdüğü
veya kestiği av hayvanını ihramlı olsun, ihramsız olsun kimse yiyemez. Çünkü
o, meşru bir şekilde kesilmiş değildir. Bilerek veya bilmiyerek bu etten yemek
haramdır. Av hayvanını vuran sonra da ondan yiyen kimseye avı vurup da yemeyen
kimse gibi sadece bir kefaret gerekir.
86. îmam
Malik'den: Harem dahilinde avlanan her şeyi, Ha-rem'de üzerine köpek salıp
Hill'de (ihramlı bulunmak zorunlu olmayan yer) öldürülen avı yemek helâl
değildir. Bunları yapan kimselere av yapmış cezası verilir.
Hill'de av üzerine
gönderilen köpek avını Harem dahilinde yakalasa bu av yenmez. Ancak bu şekilde
yapana da bir ceza yoktur. Yalnız köpeği Harem dahiline yakın bir yerden
saldırtmamış olmak şarttır. Şayet Harem'e yakın bir yerden köpeğini avın üzerine
salmışsa av cezası gerekir.
87. imam
Malik'den: Allah teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur: «Ey inananlar!
İhramlı iken avı öldürmeyin. Bile bile onu öldürene, ehli hayvanlardan
öldürdüğü kadar olduğuna içinizden iki adil kimsenin hükmedeceği, Kabe'ye
ulaşacak bir kurbanı ödeme, yahut düşkünlere yemek yedirme şeklinde kefaret ya
da yaptığının ağırlığını tatmak üzere bunlara denk oruç tutma vardır..[66]
İmam Malik'ten.lhrama girmeden avladığı
hayvanı ihrama girince öldüren kimse, ihramlı iken onu satın alıp sonradan onu
kesen kimse gibidir. Allah bunu yasak etmiştir. Böyle yapana cezası vardır.Biz
Medine'liler arasında ihramlı iken ava atıp vuranın aleyhine cezaya
hükmedilir.
îmam Malik Harem-i
şerifte avlanmanın cezasıyla ilgili olarak da şöyle der:
«Harem'de avlananlarla
ilgili duyduğum en güzel hüküm şöyledir: Vurulan av hayvanlarının yemek
cinsinden değeri takdir edilir, her düşkün durumda olan kimsenin günlük
yiyeceği de bir müd olarak hesaplanır, veya her müd yerine bir gün oruç hesabı
yapılır. Böylece doyurulması gerekli düşkünlerin sayısına göre oruç tutmak icap
eder. Mesela, on tane düşküne her gün birer müdlük yemek vermek gerekiyor da bu
mümkün olmuyorsa ongun oruç tutulur. Doyurulması gereken fakir sayısı yirmi ise
yirmi gün oruç tutulur, altmışsa altmış gün tutulur.»
Harem dahilinde
ihramsız olduğu halde avlanan kimsenin cezasıyla ilgili olarak da îmam Malik
şöyle der: «Harem dahilinde ihramsız olarak av hayvanı vurana verilecek ceza da
ihramlı iken Harem'de avlanana verilecek cezanın aynıdır.»
88. Abdullah
b. Ömer den: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Beş cins hayvan vardır ki
ihramlının onları öldürmesinde hiç bir günah yoktur: Karga, çaylak, akrep,
fare, saldırgan köpek.»[67]
89. Abdullah
b. Ömer, Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu naklediyor: «Beş çeşit
hayvan vardır ki kim ihramh iken onları öldürürse kendisine hiç günahı yoktur:
Akrep, fare karga, çaylak, saldırgan köpek.»[68]
90. Hişam,
babası Urve'den naklediyor: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Beş asi
vardır ki Harem dahilinde öldü-rülebilirler: Fare, akrep, karga, çaylak,
saldırgan köpek.»[69]
91. Ibn
Şihabdan: Ömer b. Hattab, Harem dahilindeki yılanların öldürülmesini emretti.
îmam Malik'ten: Harem
dahilinde öldürülmesi emredilen saldırgan köpek; herkese saldıran aslan,
kaplan, pars ve kurt gibi herkesi korkutan hayvanlardır.
Bazı yırtıcılar da
vardır ki saldırmazlar. Mesela sırtlan, tilki kedi ve bunlara benzeyen başkaları
gibi. îhramlı bir kimse öldüre-mez. Şayet öldürürse fidye verir. Resûlullah'ın
(s.a.v.) belirttiği karga ve çaylak 'tan başka zararı dokunmayan kuşları
ihramlı bir kimse öldüremez. Eğer öldürürse fidye vermesi lâzımdır. [70]
92. Rebia b.
Ebî Abdullah b. Hüdeyr'den: Ömer b. Hattab'ı Sükya'da devesinin kenelerini
toprakla temizlerken gördüm. O sırada ihramlı idi.[71]
İmam Malik: «Ben böyle
bir şeyi uygun görmem.»[72]
93. Alkame
b. Ebî Alkame annesinden naklediyor: Hz. Aişe'ye ihramlınm vücudunu kaşıyıp
kaşıyamayacağı konusunun sorulduğunu işittim. Hz. Aişe:
«— Evet, kaşısın. Eğer
ellerim bağlansa ayaklarımla kasırdım» cevabını verdi.[73]
94. Eyyüb b.
Musa'dan: Abdullah b. Ömer ihramlı iken gözündeki bir ağrıdan dolayı aynaya baktı.
95.
Nafi'den: Abdullah b. Ömer, ihramlı bir kimsenin devesinin kenelerini
temizlemesini iyi görmezdi.[74]
96. Ebû
Meryem'in torunu Muhamnıed b. Abdullah'tan: Said b. Museyyeb'e:
«İhramda iken kırılan
tırnağım hakkında» bir soru -sordum. Saîd: «Kes onu» cevabını verdi.
îmam MaRk'e
«Kulağındaki ağrıdan şikâyet eden bir kimsenin ihramlı iken kulağına kokusuz
ban (sorgun ağacı damlası) damlatmasında bir mahzur var mıdır?» diye soruldu. O
da:
«— Bir mahzur görmem.
Ancak bu bitkiyi ağızdan damlatmak daha doğrudur» cevabını verdi.
imam Malik'den:
İhramlı birinin sivilcesini yarmasında, çıbanını patlatmasında, kökünü
kesmesinde zaruret varsa bunları yapabilir.
97. Abdullah
b. Abbas'tan: Fadl b. Abbas, Resûlullah'ın (s.a.v.) terkisinde idi. Bu sırada
peygamberimize Has'am kabilesinden bir kadın gelerek birşey sormak istedi.
Fadl'la kadın bakışmaya başladılar. Bunu gören peygamberimiz Fadl'ın başım
öbür tarafa çevirdi. Kadın:
«— Ya Resûlallah!
Yaşlı babama hacca gitmek farz oldu, fakat o binek üzerinde duramaz. Yerine
hacca ben gidebilir miyim?» diye sordu. Resûlullah (s.a.v.):
«— Evet.» buyurdu.
Bu olay, veda haccı
sırasında cereyan etmişti.[75]
98. İmam
Malik'ten: Düşman tarafından muhasara edilerek Beytullah'ı tavaflarına engel
olunan kimse, ihramdan çıkar, kurbanını keser, muhasara edildiği yerde
tıraşını olur. Bu kimse ayrıca kaza yapmaz.
Bana gelen rivayete
göre Resûlullah (s.a.v.) ve ashabı Hudey-biye'de böyle yapmışlardır.
Kurbanlarını kesmişler, saçlarını tıraş ettirmişler ve Beytullah'ı tavaftan,
kurbanlar oraya ulaşmadan önce.ihramlıya yasak olan her şeyi yapmaya
başlamışlardır. Daha sonra Uz. Peygamber'in ne ashaptan birine ne de
yanında-kilerden kimseye yapamadıkları bu tavafın kazası ve iadesiyle ilgili
bir şey söylediği bilinmemektedir.
99. Nafî'
anlatıyor: Abdullah b. Ömer siyasi karışıklıkların (fitne) zuhur ettiği zaman
Mekke'ye doğru yola çıkınca şöyle dedi: «Şayet Beytullah'ı tavaf etmemize engel
olunursa, Resûlullah'ın (s.a.v.) sağlığında beraber yaptığımız gibi yaparız.»
Daha sonra Resûlullah (s.a.v.)'ın Hudeybiye'de Umre için ihrama girdiği gibi o
da Umre için ihrama girdi. Bilahare Abdullah duruma bakarak: «Hac da umre de
aynı şeydir.» diyerek arkadaşlarına döndü ve: «ikisi de aynıdır, şahidim olun
ki hacla umreye beraber niyet ediyorum» diyerek sözlerini tamamladı. Daha
sonra Beytullah'a kadar gelerek tek bir tavaf yaptı, bunu kâfi görerek
kurbanını gönderdi.[77]
îmam Malik'ten: Biz
Medineliler arasında da düşman tarafından muhasara edilen kimsenin durumu,
muhasaraya uğrayan peygamberimiz ve ashabının durumu gibidir. Ancak, düşman tarafından
değil de başka bir mani dolayısıyla tavafını yapamazsa Beytullah'ı tavaf
etmeden ihramdan çıkamaz.[78]
100.
Abdullah b. Ömer'den: Hastalıktan dolayı muhsar kalan kimse Beytullah'ı tavaf
ve Safa ile Merve arasını da sa'y etmedikçe ihramdan çıkamaz. Bu durumda şayet
elbiselerini giymek, ilaç almak zorunda kalırsa bunları yapar, fakat fidye
vermesi gerekir.[79]
101. Hz.
Aişe'den: Ihramlı kimse Beytullah'ı tavaf etmedikçe ihramdan çıkamaz.
102. Eyyûb
b. Ebî Temime es-Sahteyanî, Basralı bir adamdan naklediyor: Mekke'ye doğru yola
çıktım, bir süre gittikten sonra uyluk kemiğim kırıldı. Mekke'ye haber
gönderdim. Orada bulunan Abdullah b. Abbas'la, Abdullah b. Ömer ve
diğerlerinden hiç kimse ihramdan çıkmama izin vermediler. O vaziyette suyun başında
tam yedi ay ikamet etmek zorunda kaldım. Bilahare Umre yaparak, ihramdan
çıktım.
103.
Abdullah b. Ömer'den: Beytullah'a varmadan bir hastalıktan dolayı muhsar kalan
(Kabe'ye ulaşamayan) kimse, Kabe'de tavaf edip, Safa ile Merve arasında sa'y
etmeden ihramdan çıkamaz.
Süleyman b. Yesar'dan:
Saîd b. Huzabe el-Mahzumî Mekke'ye giderken yolda sara hastalığına yakalandı.
îhramlı idi. Yol üzerindeki suya gelen birine sorarak Abdullah b. Ömer,
Abdullah b. Zübeyr ve Mervan b. Hakem'i buldu. Başına gelen durumu onlara
anlattı. Hepsi de tedavisi gerektiğini ve fidye vermesini, iyileşince Umre
yapıp ihramdan çıkmasını, gelecek sene de hac edip uygun bir kurban kesmesini
söylediler.
İmam Malik der p;i:
Düşmanın dışında bir engelden dolayı muhsar kalanın (Kabe'ye gidemeyenin)
durumu biz Medineliler arasında da böyledir. Ebû Eyyüb el-Ensari ile Hebbar b.
Esved hacca yetişemeyip bayram günü geldiklerinde Hz. Ömer onlara, umre yaparak
ihramdan çıkmalarını, sonra da ihramsız olarak dönmelerini emretmişti. Ayrıca
ertesi sene haclarını ifa etmelerini, kurban kesmelerini, bulamazlarsa üç gün
hacda, yedi gün de dönünce toplam on gün oruç tutmalarını emretmişti.
îmam Malik'ten: îhrama
girdikten sonra hastalık, günleri şaşırma, ayı şaşırma gibi engellerden dolayı
muhsar kalan, yani haccını zamanında ifa edemeyen kimseler muhsar sayılırlar.
Muhsar kalanın yapması gerekenleri yaparlar.
İmam Malik'e «Mekkeli
olup da hac için ihrama giren, sonra da bir yeri kınlan, yahut şiddetli karın
ağrısına yakalanan kimsenin ve kocasından boşanan kadının durumu» sorulduğunda
şöyle dedi: Bu durumdaki kimseler muhsar (hacca gitmesi engellenmiş)
sayılırlar. Mekke'ye dışarıdan gelip de muhsar kalanlara uygulanan bunlara da
uygulanır.
«Hac aylarında
umresini yaptıktan sonra hac için ihrama girerek Mekke'de kalan kimsenin bir
yeri kırılsa veya herkesle beraber zamanında vakfesini yapma imkânını bulamasa,
böyle bir kimsenin nasıl hareket edeceği» konusunda da imam Malik şöyle der:
«Bana kalırsa orada
iyileşinceye kadar kalır. İyileşince Hill'e çıkarak tekrar Mekke'ye döner,
tavaf ve sa'y i yaptıktan sonra ihramdan çıkar. Ertesi sene de haccını ifa
ederek kurbanını keser.»
Mekke'den hac için
ihrama girdikten-sonra tavaf ve sa'yini yapınca hastalanıp herkesle beraber
vaktinde vakfeye yetişemeyen kimseyle ilgili olarak da imam Malik şöyle der:
Haccı kaçırdığı zaman
elinden gelirse Hill'e çıkar, oradan umreye girerek tavaf ve sa'y yapar. Çünkü
ilk tavafında Umreye niyet etmemişti. Ertesi sene de haccını ifa ederek
kurbanını keser. Şayet Mekke dışından gelmiş de tavaf ve sa'ydan sonra haccını
ifa edememişse Umre yaparak ihramdan çıkar, ancak yeniden bir tavaf ve sa'y
daha yapar, çünkü ilk yapmış olduğu tavaf ve sa'yde ifa edemediği hacca niyet
etmişti. (Son yaptığı ise Umre tavafı ve sa'yidir.) Ertesi sene ise
yetişemediği hacını ifa ederek hediy kurbanını keser.
104. Hz.
Aişe'den: Resûİullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: «Görmedin mi kavmin Kabe'yi inşa
ettikleri zaman İbrahim'in (a.s.) temellerinden daha dar yapmışlar!» Bunun
üzerine ben:
«— Ya Resûlallah! Onu
Hz. İbrahim'in temeli üzerine yapmayı düşünmüyor musun?» dedim. Hz. Peygamber:
«—Eğer kavmin küfürden
yeni çıkmış olmasaydı, mutlaka yapardım» buyurdu.
Abdullah b. Ömer şöyle
demiştir: Şayet Hz. Aişe, Resûlul-lah'ın (s.a.v.) böyle söylediğini duymuşsa
bile, onun Hicr tarafındaki iki köşeyi istilâm etmeden (selâmlamadan)
bıraktığım zannetmiyorum. Çünkü Beytullah'ı tavaf ancak o zaman tamam olur.[80]
105. Hz.
Aişe'den: Hicr'de de, Beyt'te de namaz kılarım, fark etmez.
106. îbn
Şihab'dan: Bazı âlimlerimizin şöyle dediklerini duydum: «Tavafin
tamamlanabilmesi için insanların Hicr'in yanından dönmeleri önlenerek
arkasından tavaf yapmaları sağlandı.»
107. Cabir
b. Abdullah'tan: Resûlullah'ın (s.a.v.) üç şavt[81]Hacer'ül
Esved'den Hacerül Esved'e kadar remel (sert adımlı yürüyüş) yaptığını gördüm.
îmam Malik'ten: Bizim Medine'de
de böyle yapan âlimler eksik olmadı.
108.
Nafı'den: Abdullah b. Ömer, Hacerül Esved arasında üç şavt remel yapar, dört
şavtta da normal yürürdü.
109. Hişam
b. Urve'den: Babam Beyt'i tavaf ederken üç şavt alçak sesle şöyle diyerek
koşardı: «Allahım, senden başka ilâh yoktur, öldükten sonra dirilten sensin.»
110.
Hişam'ın babası Urve naklediyor: Ben Abdullah b. Zü-beyr'in Ten'ım'den ihrama
girdiğini gördüm. Daha sonra da Bey-tullah'ın etrafında üç şavt hızlı hızlı
tavaf yaptığını gördüm.[82]
111.
Nafî'den: Abdullah b. Ömer, Mekke'den ihrama girdiği zaman Mina'dan dönünceye
kadar tavaf ve sa'yini yapmazdı. Yine Mekke'den ihrama girdiği zaman tavaf
esnasında remel de yapmazdı.
112. îmam
Malik'ten: Bana gelen rivayete göre Resûlullah (s.a.v.) Beytullah'ı tavaf
ettikten sonra iki rekât namaz kılar, Safa ve Merve'ye çıkmak istediği zaman da
çıkmadan önce Hacer'ül Esved'i istilam ederdi (selâmlardı).[83]
113. Hişam,
babası Urve'den naklediyor: Resûlullah (s.a.v.) Abdurrahman b. Avf a:
«— Hacer'ül Esved'i
nasıl istilam ettin Ya Ebû Muham-med?» diye sordu. Abdurrahman da:
«— Gücüm yettiği kadar
istilam ettim, yorulunca bıraktım» cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
«— Doğru yapmışsın.»
buyurdu.[84]
114. Hişam
b. Urve'den: Babam Beytullah'ı tavaf ettiği zaman Hacerül Esved'in tamamını
istilam ederdi. Ancak fenalaşırsa, Yemen köşesini istilam etmezdi
Bu, mürsel bir
hadistir, ibn Abdilber bu hadisi, Sufyan Sevrî-Hişam-Babası- Abdurrahman b. Avf
senediyle mevsul olarak rivayet eder.
36. İstilam Esnasında Hacerü’l-Esved’in Öpülmesi
115. Hişam,
babası Urve'den naklediyor: Ömer b. Hattab, Beytullah'ı tavaf ederken Hacerül
Esved için şöyle derdi: «Sen sadece bir taşsın. Eğer Resûlullah'ın (s.a.v.)
seni öptüğünü görmemiş olsaydım ben de seni öpmezdim.» Daha sonra da onu
öperdi.[85]
îmam Malik'ten: Bazı
âlimlerin Beytullah'ı tavaf ederken Hacerülesved'in Yemen köşesini istilam için
elleri yukarı kaldırıp indirince ağza koymayı iyi karşıladıklarını duydum.
116. Hişam
b. Urve babasından şöyle naklediyor: Babam her yedi şavttan sonra iki rekât
namaz kılardı. Yedi şavtı tamamladığı halde namaz kılmadığı yoktur. Bu
namazları da bazan Makam-ı ibrahim'de, bazan da başka bir yerde kılardı.
îmam Malik'e:
«— Bir kimse her yedi
şavtta bir namaz kılmayı az bularak iki
yedi şavttan sonra
veya daha fazlasından jsonra hepsini toptan kılabilir mi?» diye soruldu. îmam
Malik şu cevabı verdi:
«— Olmaz. Sünnet olan
her yedi şavttan sonra iki rekât kılmaktır.» '
tmşm Malik, tavaf
yaparken dalgınlığa düşerek sekiz veya dokuz şavttan sonra farkına varan kimse
ile ilgili olarak hakkında da şöyle der:
Yedi şavttan fazla
yaptığını anladığı an bırakır, iki rekât namaz kılar. İkinci bir tavafa
başladığı zaman artık fazlalıklar sayılmaz, yeniden bir yedi şavt daha
tamamlar, ondan sonra iki rekât namaz kılar. Çünkü tavafta her yedi şavttan
sonra iki rekât namaz kılmak sünnettir.
îmam Malik'ten:
İki rekât namazı
kıldıktan sonra yedi şavtı tamamlayıp tamamladığı konusunda şüpheye düşerse
tavafı yeniden yapar, iki rekât namazı da yeniden kılar. Çünkü tavafı
tamamlamadan (yedi şavt yapmadan) namaz kılınmaz.
Beytullah'ı tavaf
ederken, Safa ile Merve arasında sa'y ederken veyahut da bu ikisi arasında
abdesti bozulan kimse, tavafın bir kısmını veya tamamını yapmış, iki rekât
tavaf namazını da kılmamışsa, yeniden abdest alıp tavafını yapar, namazını da
kılar.
Sa'y yaparken abdesti
bozulursa, sa'y i kesmesi gerekmez. Sa'ye ancak abdestli olarak başlanır.
117.
Abdurrahmân b. Abdilkari anlatıyor: Sabah namazından sonra Ömer b. Hattab'la
Beytullah'ı tavaf ettik. Ömer tavafinı bitirince, güneşe baktı, henüz daha
doğmamıştı. Devesine binerek Zituva'da konakladı ve iki rekât tavaf namazını
orada kıldı. [86]
118. Ebû
Zübeyr el-Mekkî'den: Abdullah b. Abbas'ın ikindiden sonra Beytullah'ı tavaf
edip odasına girdiğini gördüm. Orada ne yaptığını bilmiyorum.
119. Ebû
Zübeyr el-Mekkî'den: Sabah ve ikindi namazlarından sonra Beytullah'ın etrafi
bomboştu, hiç kimse tavaf yapmıyordu.
îmam Malik1 den:
Beytullah'ı tavaf eden bir kimse birkaç tavaf (yedi şavt) dan sonra, sabah
namazı veya ikindi için kaamet getirilse İmamla beraber namazını kılar. Daha
sonra da tavafını tamamlar. Tavaf namazını güneş doğmadan ya da batmadan
(ikindiyi cemaatle kılmışsa) kılamaz. Şayet bu tavaf namazını geciktirir djB
akşamdan sonra kılarsa bir mahzur yoktur.
îmam Malik'ten: Bir
kimsenin sabah ve ikindi namazlarından sonra (yedi şavtlık) tek bir tavaf
yapmasında sakınca yoktur, yalnız daha fazla yapamaz. Tavaf namazlarını da Uz.
Ömer'in yaptığı gibi güneş doğuncaya kadar veya batıncaya kadar geciktirmesinde
de bir mahzur yoktur. Güneşin batmasından sonraya bırakılan tavaf namazı
istendiği zaman kılınabilir, akşamdan sonra kılınmasında da bir mahzur yoktur.[87]
120.
Abdullah b. Ömer'den, Ömer b. Hattab şöyle dedi: «Hiç kimse hacdan Beytullah'ı
tavaf etmeden dönemez. Hacda yapılan ibadetlerin en sonuncusu Beytullah'ı veda
tavandır.»
Hz. Ömer'in bu sözüyle
ilgili olarak İmam Malik şöyle der: Allah teâlâ bilir ama benim zannıma göre
Hz. Ömer, hacda yapılan ibadetlerin en sonuncununun Beytullah'ı tavaf olduğu
hükmünü şu âyeti kerimeden çıkarmaktadır: «Kim hac vazifelerine ve hacda
kesilen kurbanlara saygı ve itina gösterirse, bu kalplerin takvasındandır.
(Yani imanı kuvvetli olan muttekî-ler saygı gösterir.)[88]
«Sonra kurban kesilme yeri Beyt-i Atik*e (Kabe) kadardır.»91 İşte hacla ilgili
yapılan her şey, yani hac işlemleri Beyti Atik'de (Kabe civarında)dır.[89]
121. Yahya
b. Saîd'den: Ömer b. Hattab, Beytullah'a veda tavafı yapmadan ayrılan bir
adamı Merruz Zahran'dan geri çevirip veda tavan yaptırdı.[90]
122. Hişam,
babası Urve'den naklediyor: Ziyaret tavafinı yapan kimsenin Allah Teâlâ
haccının kabulüne hükmeder.
Şayet herhangi bir
engel yoksa, son vazifesinin veda tavan olması uygundur. Veda tavafını
yapmasına bir engel çıkar veya hesapta olmayan biç durum doğarsa Allah onun
haccının kabulüne hükmeder. •
İmam Malik: «Adamın
biri en son yapacağı ibadetin Beytul-lah'ı tavaf olduğunu bilmese, onun için
veda tavafı yapmadan Mekke'den ayrılsa ne olur?» sorusuna şu cevabı veriyor:
Bana göre ziyaret tavafını yapmışsa bir şey lâzım gelmez. Ancak eğer Mekke'ye
yakın bir yerdeyse döner veda tavafını yapar.
123. Ürnmü
Selemfe'den: Resûlullah'a (s.a.v.) hasta olduğumu söyledim: «Öyleyse cemaatin
arkasından bir binek üzerinde tavafını yap» buyurdu.
Ben de deveme binerek
tavafımı yaptım. O sırada Resûlullah (s.a.v.) Beytullah'ın bir köşesinde namaz
kılıyor ve namazda da «Vettur ve kitabin Mestur» sûresini okuyordu.[91]
124.
Abdullah b. Süfyan anlatıyor: Abdullah b. Ömer'le beraber oturuyordum, bir ara
ona bir kadın gelerek bir fetva sordu: «Ben Beytullah'ı tavaf etmek istiyordum,
tam kapıya kadar varınca kanama oldu. Döndüm, kesildi. Sonra tekrar Kabe'nin
kapısına kadar geldim, yine kanama oldu. Tekrar döner dönmez kesildi. Bir sefer
daha denedim. Mescidin kapısına kadar vardım yine kanama oldu, ne yapayım?»
dedi. Abdullah b. Ömer ona şu cevabı verdi: «Bu şeytanın vesvesesindendir,
sakın evhamlanma,guslet, bacaklarının arasına bir parça bez koy, sonra da
tavafim yap.» [92]
125. imam
Malik'ten: Sa'd b. Ebî Vakkas vakfe zamanının bitimine çok az bir zaman kala
Mekke'ye girdiği zaman tavaf ve sa'y yapmadan Arafat'a çıkar döndükten sonra da
tavafım yapardı.
imam Malik'ten:
Biiznillah caizdir.
imam Malik'e: «Bir
kimse farz tavafi ifa ederken biriyle durup konuşabilir mi?» diye soruldu. İmam
Malik: «Uygun bulmam» cevabını verdi.
Yine imam Malik der
ki: «Hiç kimse temiz olmadan ne Beytul-lah'ı tavaf edebilir, ne de Safa ile
Merve arasında sa'y edebilir.»
126. Cabir
b. Abdullah'tan: Resûlullah'ın (s.a.v.) mescitten çıkıp Safa'ya gitmek
istediği zaman «Allah'ın Kur'an'da önce zikret-tiğiyle başlayalım» dedi* ve
sa'ye Safa'dan başladı.[93]
127. Cabir
b. Abdullah'tan: Resûlullah (s.a.v.) Safa'da durduğu zaman üç defa tekbir
getirerek, üç defa da: «Allah'tan başka ilah yoktur. Onun hiç bir şekilde
benzeri de yoktur. Mülk onundur, ham d ona mahsustur. O her şeye kadirdir» der
ve
dua ederdi. Daha sonra
bunun aynını Merve'de de yapardı.
128.
Nafî'den: Abdullah b. Ömer'in Safa'da şöyle dua ettiğini duydum: «Allahım sen,
bana dua edin kabul edeyim buyurdun, sen sözünden dönmezsin, benim senden
isteğim, Islamı bana nasip ettiğin gibi, beni müslüman olarak öldürünceye
kadar onu bönden söküp almamandır.»[94]
129. Urve
der ki: Ben henüz gençtim, Mü'minlerin annesi Hz. Aişe'ye sordum:
«— Allah Teâlâ:
«Şüphesiz ki Safa ile Merve, Allah'ın ni~ şanelerindendir. Kim Kabe'yi hacceder
veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf (sa'y)etmesinde bir sakınca yoktur,»[95]
buyurduğuna göre, Safa
ile Merve'yi tavaf etmeyene bir şey lâzım gelmez.» dedim. Bunun üzerine Hz.
Aişe:
«— Asla! Şayet senin
dediğin gibi olsaydı, âyet, bu ikisini de tavaf etmemesinde bir beis yoktur,
şeklinde olurdu. Bu âyet, Ensarla ilgili olarak nazil olmuştur. Cahiliyye
devrinde onlar Kudeyd hizasındaki Menat putu için ihrama giriyorlar, Safa ile
Merve tepelerini de Sa'y etmeye çekmiyorlardı. Ne zaman ki îslam geldi, Hz.
Peygambere bu durumu sordular. Allah Teâlâ da bu âyeti kerimeyi inzal buyurdu:
Safa ile Merve Allahın nisa-nelerindendir. Kim Kabe'yi hacceder veya umre
yaparsa Safa ve Merve arasında tavaf (sa'y) etmesinde bir sakınca yoktur.[96]
130. Hişam
b. Urve'den: Abdullah b. Ömer'in kızı Şevde, Urve b. Zübeyr'in yanında idi. Yürüyerek
hac veya umre için Safa ile Merve arasını sa'ye çıktı. Kendisi şişman bir
kadındı. Cemaat yatsı namazından çıkarken ancak dönebildi. îlk ezan okununcaya
kadar da tavafını bitiremedi.[97]
Urve bazılarının
binekli olarak tavaf ettiklerim görür, onları şiddetle bundan menederdi.
Urve'den utandıkları için onlar hastayız derlerdi. Urve de onlar için
«Umdukları ecri alamazlar, hüsrandadırlar» derdi.
îmam Malik «Umre
yaparken Safa ile Merve arasında sa'y etmeyi unutan bir kimse Mekke'den
ayrıldıktan sonra hatırlasa ne yapar?» sorusuna: «Döner ve sa'yini yapar. Şayet
bu arada hanımıyla münasebette bulunmuşsa, yine döner sa'yini yapar, Umreden
başka bıraktıklarını tamamlar, sonra yeniden bir umre yapması ve kurban kesmesi
icabeder.» cevabını verir.
îmam Malik'e: «Safa
ile Merve arasında sa'y ederken karşılaştığı biriyle durup konuşan birinin
durumu» sorulduğunda: «îyi bulmam» cevabım verdi.
«TavaF esnasında
unuttuğu bir şeyi veya şüphelendiği bir şeyi Safa ile Merve arasında
sa'yederken hatırlasa ne yapar?» sorusuna da şöyle cevap verir: «Sa'yini orada
keser, gider tavafta eksik bıraktığını tam mutmain olarak yapar, iki rekât
tavaf namazını kıldıktan sonra Safa ile Merve arasındaki sa'yine başlar.»
131. Cabir
b. Abdullah'tan: Resûlullah (s.a.v.), Safa'dan indiği zaman normal adımlarla
yürür, vadiye iner inmez çıkıncaya kadar hızlı hızlı yürürdü.
Beytullah'ı tavaf
etmeden bilmiyerek Safa ile Merve arasında sa'yeden kimseyle ilgili olarak îmam
Malik şöyle der: Dönüp tavafını yapsın, sonra da sa'yini yapar. Şayet bunu
bilmiyorsa, Mekke'den ayrılmışsa geri dönerek tavaf ve sa'yini yapar. Bu arada
hanımı ile cinsi münasebette bulunmuşsa yine döner tavaf ve sa'yini yaparak
umreden eksik bıraktıklarını tamamlar. Daha sonra ise yeniden bir umre yapması
ve kurban kesmesi gerekir.
132.
Haris'in kızı Ümmül Fadl'dan: Kurban bayramının arefe günü ashap benim yanımda
Hz. Peygamberin oruçlu olup olmadığı konusunda ihtilafa düştüler. Bazıları
«oruçlu» dedi. Bazıları da «değil» dediler. Bunun üzerine ben Hz. Peygambere
bir bardak süt gönderdim, devesinin yanında dikilirken onu içti.[98]
133. Kasım
b. Muhammed'den: Mü'minlerin annesi Hz. Aişe arefe günü oruç tutardı. Onu arefe
akşamı gördüm. îmam Arafat-tan dönerken, karanlık basmadan cemaatin arkasında
iftarını açmak için şerbet istiyordu.
134.
Süleyman b. Yesardan: Resûlullah (s.a.v.), kurban bayramında oruç tutmayı
yasakladı.[99]
135. İbn
Şihab'dan: Resûlullah (s.a.v.), Abdullah b. Huzafe'yi haccın Mina'da ifa edilen
işlemlerinin yapıldığı gün gönderdi. O tavaf yaparken şöyle bağırıyordu: Bu
günler yeme, içme ve Allahı zikretme günleridir.
136. Ebû
Hüreyre'den: Resûlullah (s.a.v.), Ramazan ve Kurban bayramlarında oruç tutmayı
yasaklamıştır.[100]
137.
Abdullah b. Amr b. As'dan: Babam Amr b. As'm yanına vardım, yemek yiyordu. Beni
de çağırdı.
«— Oruçluyum» dedim.
Bunun üzerine bana:
«— Bugünler
Resûlullah'ın (s.a.v.) bize oruç tutmayı yasaklayıp, oruçsuz geçirmemizi
emrettiği günlerdir» karşılığını verdi.[101]
imam Malik: «Bu günler
teşrik günleridir.» dedi.
138.
Muhammed b. Amr b. Hazm'ın torunu Abdullah b. Ebî Bekr'den: Resulullah (s.a.v.)
hac (veya umre için) Ebû Cehl b. Hi-şam'a ait bir deveyi kurbanlık olarak
Kabe'ye gönderdi.[102]
139. Ebû
Hüreyre'den: Resûlullah (s.a.v.) bir adamın Kabe'ye kurbanlık deve gönderdiğini
gördü. Adama:
«— Ona bin!» buyurdu.
Adam:
«— Ya Resûlallah! O
Kabe için kurbanlıktır» karşılığını verince Hz. Peygamber, iki üç defa:
«— Bin diyorum sana!»
buyurdu.[103]
140.
Abdullah b. Dinar'dan: Abdullah b. Ömer'in hacda kurbanlıkları ikişer ikişer,
umrede ise birer birer gönderdiğini gördüm. Yine Umre'de onun Halid b. Esîd'in
evinde duran kurbanlığını kestiğini gördüm. Kendi evi de orada idi.
Kurbanlığın boğazına kargıyı öyle bir vurduğunu gördüm ki ucu hayvanın omuzlan
altından dışarı çıktı.[104]
141 .Yahya
b. Said'den: Ömer b. Abdülaziz hacda veya umrede (ravi şüphe ediyor) Kabe'ye
bir deveyi kurbanlık olarak gönderdi.
142. Ebû
Cafer el-Karî'den: Ebû Rebia el-Mahzumî'nin torunu Abdullah b. Ayyaş, Kabe'ye
iki tane kurbanlık deve gönderdi. Bunlardan biri uzun boyunlu deve cinsindendi.
143.
Nafî'den: Abdullah b. Ömer şöyle derdi: Deve yavruladığı zaman yavrusu da
götürülüp beraber kesilir. Şayet yavrusunu taşımak için bir şey bulunmazsa,
anasına yüklenir, beraber kesilir.[105]
144. Hişam
b. Urve'den: Babam şöyle derdi: Şayet Kabe'ye götürdüğün kurbanlık deveye
binmeye mecbur kalırsan onu yormadan bin, sütüne muhtaç kalırsan hayvanın
yavrusu aç kalmayacak kadarını kullan. Onu kestiğin zaman yavrusunu da beraber
kes.[106]
145.
Nafî'den: Abdullah b. Ömer, Medine'den Kabe'ye kurbanlık gönderirken, hayvana
Zülhuleyfe'de kurban nişanı takar, sonra da keserek cini (işaret) yapardı.
Nişan takma işlemi ile cini yapma işlemini aynı yerde kıbleye karşı çevirerek
yapardı. Kurban nişanı olarak hayvanların boynuna bir şeyler asar, cini olarak
da sol tarafını kesmek suretiyle kanatırdı. Daha sonra da herkesle beraber
Arafat'ta vakfe yerine gidilirdi. Oradan dönerken yine kurbanlıklar
beraberlerinde olurdu. Bayramın birinci günü sabahı Mina'ya gelince saçları
kesmeden ve tıraş olmadan önce kurbanını keserdi. Abdullah kurbanlarını sıraya
sokar, kıbleye karşı çevirir ve onları bizzat kendisi eliyle keserdi. Daha
sonra kendisi yer, başkalarına da ikram ederdi.[107]
146.
Nafî'den: Abdullah b. Ömer, Kabe'ye göndereceği kurbanlık devenin hörgücünü
keserek cini (işaret) yaparken şöyle derdi: «Allanın ismiyle, Allah en
büyüktür.»
Hedy'in (yani Kabe'ye
gönderilen kurbanlık hayvanın) ne olduğu hakkında da şöyle derdi: Hedy, kurban
nişanı takılıp, kan çıkartılarak nişan yapılan ve Arafat'ta vakfe esnasında
orada bulundurulan hayvandır.
Abdullah b. Ömer,
Kabe'ye göndereceği kurbanlık develere çeşitli çullar örter, sonra da bu
çulları Kabe'ye göndererek Kabe'nin örtüsüne ilave ederdi.
imam Malik,.Abdullah
b. Dinar'a:
«—Abdullah b. Ömer'in
Kabe'ye göndereceği develer için yaptırıp sonra da Kabe'ye gönderdiği çullar
ne oldu?» diye sordu. O da:
«— Onlar sadaka
olurdu» cevabını verdi.[108]
147.
Nafî'den: Abdullah b. Ömer, Kabe'ye gönderilecek kurbanlıkların küçük
olmamalarını söylerdi.
Abdullah b.Ömer,
Mina'dan Arafat'a çıkıncaya kadar kurbanlık develerin çullarını üzerlerinden
almazdı.
Hişam, babası Urve'nin
şöyle dediğim naklediyor: «Yavrularım! Hiç biriniz şerefli dostlarınıza layık
görmediğiniz hayvanları, Kabe'ye kurbanlık için göndermeyin. Çünkü Allah,
şereflilerin en şereflisi ve en iyisine lâyık olandır.»
"
148. Hişam,
babası Urve'den naklediyor: Resûlullah'ın (s.a.v.) Kabe'ye gidecek kurbanlığı
gönderdiği zat Hz. Peygambere:
«— Ya Resûlallah!
Kurbanlık sakatlanırsa ne yapayım?» diye sordu. Resûlullah (s.a.v.) şu cevabı
verdi:
«— Sakatlanan her
kurbanlığı kes, sonra kurbanlık nişanını da kanına karıştır, daha sonra da
insanlara ver etini yesinler.»[109]
149. Saîd b.
Müseyyeb'den: Nafile olarak Kabe'ye kurban gönderen bir kimsenin hayvanı
sakatlanırsa onu derhal keser, etini insanlara dağıtır. Başka bir şey gerekmez.
Ancak şayet etinden kendisi yer, başkalarına da yemelerini emrederse yeniden
bir tane daha kesmesi gerekir.
Abdullah b. Abbas'tan
da aynı mealde bir rivayet vardır.[110]
150. tbn
Şihab'tan: Bir kimsenin ceza, adak veya temettü kurbanı olarak şevke ttiği
hayvan yolda ölürse, yerine bir daha göndermesi gerekir. Abdullah b. Ömer'den:
Kabe'ye kurbanlık hayvan gönderen kimsenin kurbanlığı kaybolsa ve ölse,
gönderilen bu hayvan da adak dolayısiyle ise, yeniden bir tane daha göndermesi
icabeder. Yok eğer nafile olarak gönderiyorsa, isterse yeniden bir tane daha
gönderir, istemezse göndermez.
imam Malik1 ten:
Alimlerin, «Bir cezadan dolayı ve hac ibadeti için Kabe'ye gönderilen
kurbanlığın etinden sahibi yiyemez» dediklerini duydum.
151. îmam
Malik'ten: Ömer b. Hattab, Ali b. Ebî Talip ve Ebû Hüreyre'ye:
«— Hac için ihrama
gii'en kimse, hanımıyla cinsî münasebette bulunması halinde ne yapar?» diye
soruldu.
«— Haccını ifâya devam
eder, ancak ertesi sene tekrar bir hac yapması ve kurban kesmesi icap eder»
diye cevap verdiler. Ayrıca Hz. Ali şiınu da ilâve etti:
«— Ertesi seneki
hacda, haccı bitirinceye kadar kan-koca bir birine yaklaşmazlar.
152. Yahya
b. Saîd, Saîd b. Müseyyeb'in «îhramlı iken ham-mıyla cinsî münasebette bulunan
kimse hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu konuda seleften bize bir şey intikal
etmedi» dediğini duydu. Ona cevaben
«— thramlı iken
hammıyla münasebette bulunan bir adam Medine'ye adam göndererek durumu
sordurdu. Bazıları ertesi se-neki hacca kadar karı-koca birbirlerinden ayrı
dururlar, dediler.» deyince Saîd b. Müseyyeb şöyle dedi: «Hacca devam ederler,
başladıkları bu haccı bitirdikten sonra memleketlerine dönerler. Şayet ertesi
seneki hacca ömürleri vefa ederse yeniden haccedip kurban kesmeleri, ihrama
girerken de geçen sene ihrama girdikleri yerden girmeleri ve hac işlemlerini
yaptıkları sürece karı-koca birbirlerinden ayrı durmaları gerekir.»
îmam Malik'ten: Bu
durumdaki karı kocanın her ikisininin de ayrı ayrı kurban kesmeleri gerekir.
Hacda Arafat'tan dönüş
ile Cemreleri taşlama zamanı arasında geçen süre içinde hammıyla cinsi
münasebette bulunan kimse için tmam Malik der ki: Kabe'ye bir kurban göndermesi
ve ertesi sene yeniden haccetmesi farzdır. Şayet bu münasebet Cemreleri
taşladıktan sonra olmuşsa, o takdirde sadece umre yapıp kurban kesmesi
icabeder, ertesi yıl tekrar haccetmez.»
îmam Malik'ten:
Münasebet neticesi haccını veya umresini ifsat eden kimsenin, meni inzal
olmasa bile haccında veya umresinde kurban kesmesi lâzımdır.
Karı koca arasında
temas neticesi meni gelmişse, hac bozulur, fakat meni temastan değil de erkeğin
bir şeyi hatırlamasından dolayı gelmişse bir şey gerekmez. Bir adam karısını
öper de meni gelmezse, öpme cezası olarak Kabe'ye bir kurbanlık gönderir.
Kadın hac veya umre
için ihrama girmiş ve kendi isteğiyle kocası kendisiyle birkaç defa cinsî
münasebette bulunmuşsa, ertesi sene tekrar hacca gitmesi ve Kabe'ye kurban
göndermesi, şayet umre ihramında bu işi yapmışsa kazası umresi yapması ve bir
de kurban kesmesi lâzımdır.
153.
Süleyman b. Yesar'dan: Ebû Eyyüb el-Ensari hacca gitmek için yola çıktı. Mekke
yolu üzerindeki Nazîye'ye gelince bineğini kaybetti. Bayram günü Ömer b.
Hattab'ın huzuruna çıktı, olanları anlattı. Ömer (r.a.) ona:
«— Umre yapan nasıl
yaparsa, sen de öyle yap ve ihramdan çık. Ertesi sene hac zamanı gelince tekrar
haccet ve kolayına gelenden bir de kurban kes» dedi.
154.
Süleyman b. Yesar'dan: Hebbar b. Esved, bayramın birinci günü Ömer b. Hattab
kurbanını keserken huzuruna çıktı:
«— Mü'minlerin emiri!
Günleri karıştırdık, biz bu gün arafe zannediyorduk» dedi. Ömer (r.a.) ona:
«— Mekke'ye git,
yanındakilerle beraber tavafınızı yapın. Şayet varsa kurbanınızı da kesin.
Sonra tıraş olup veya saçlarınızı
kısaltıp evinize
dönünüz. Gelecek sene hac zamanı haccınızı ifa edip kurban kesiniz. Eğer
kurbanlık bulamazsanız üç gün hac esnasında, yedi gün de hacdan dönünce oruç
tutunuz» dedi.
îmanı Malik'ten: Kıran
haca yapan bir kimse haccı ifa edemeden kaçırsa, ertesi sene tekrar kıran
haccı yapması lâzımdır. Yine ertesi yıl-kurbanları da çift keser, bunların biri
kıran haccı için, diğeri ise geçen sene kaçırdığı hac içindir.
155.
Abdullah b. Abbas'tan: Bana Mina'dan dönmeden hanı-mıyla cinsi münasebette
bulunan bir adamın durumu soruldu. Kabe'ye bir dişi deve kurban göndermesini
söyledim.
156. İbn
Abbas'ın azatlısı İkrime'den: Abdullah b. Abbas'tan başkası olacağım
zannetmiyorum biri şöyle demişti: Ziyaret tava-finı yapmadan ailesiyle cinsî
münasebette bulunan kimse umresini yeniler ve kurban keser.
157. îmam
Malik, Rebia b. Ebî Abdurrahman'ı îkrime'nin tbn Abbas'tan naklettiği sözün
aynısını söylerken işittiğini rivayet etmiştir.
îmam Malik bu konuda
şöyle der: Bu mevzuda duyup en çok beğendiğim rivayetler bunlardır.
îmam Malik'e, ziyaret
tavafını unutarak Mekke'den ayrılıp memleketine dönen kimsenin.durumu soruldu.
Şu cevabı verdi:
Şayet hanımıyle cinsî
münasebette bulunmamışsa geri gelip ziyaret tavafını yapsın. Hanımıyla cinsi
münasebette bulunmuşsa yine dönüp ziyaret tavafını yapsın, ayrıca umre yapıp
kurban kessin. Kurbanlığını Mekke'de satın alıp orada kesmesi gerekmez, ancak
umreye girdiği yerde yanında kurbanlığı yoksa Mekke'den satın alıp onu Hill'e
çıkardıktan sonra Kabe'ye göndersin, daha sonra da keser.
158. Ali b.
Ebî Talib'den: Kabe'ye gönderilecek kurbanlıkların en kolay elde edileni
koyundur. ;
159.
Abdullah b. Abbas'tan: Hedy'in en kolay temin edilebilecek olanı koyundur.
imam Malik de der ki:
Bu konuda duyup en çok beğendiğim budur. Çünkü Allah teâlâ kitabında şöyle
buyurur:
«Ey insanlar! İhramlı
iken avı öldürmeyin. Sizden bile bile onu öldürene, ehli hayvanlardan öldürdüğü
kadarına denk olduğuna içinizden iki adil kimsenin hükmedeceği, Kabe'ye ulaşacak
bir kurbanı ödeme, yahut düşkünlere ye~ mek yedirme şeklinde kefaret ya da
yaptığının ağırlığını tatmak üzere bunlara denk oruç tutma vardır.»[111]
Burada: «Kabe'ye
ulaşacak kurbanın» koyun olduğuna hük-medilmiştir. Fakat ayet-i kerimede bu
hedy olarak belirtiliyor.
Ayette hedy olarak
belirtilenin en kolay elde edilen kurbanlığın koyun olduğunda biz Medineliler
de müttefikiz.
Bu konuda bir kimse
nasıl şüphe edebilir? Deve veya sığır olduğuna hükmetmek mümkün, olmadığına
göre buna koyun diye hükmedilebilir. Koyun değerinden az olursa, buna da oruç
kefareti veya düşkünleri doyurma olarak hükmedilir.
160.
Abdullah b. Ömer'den: Kabe'ye göndermek için en kolay elde edilebilecek
kurbanlık, deve yahut da sığırdır.
161.
Abdurrahman'm kızı Amre'nin azatlısı Rukayye'den: Ab-durrahman'ın kızı Anıre,
Mekke'ye gitmek için yola çıktı. Mekke'ye Zilhiccenin sekizinci günü vardı.
Ben de yanında idim. Tavaf ve sa'y yaptı, sonra da Mescidin avlusuna girerek
bana:
«— Yanında makas var
mı?» dedi. «— Hayır?» dedim.
«— Öyleyse bul!» dedi.
Bulup getirdim. Makasla başından saçlarını kısalttı. Bayramın birinci günü de
bir koyunu kurban olarak kesti.
162. Sadaka
b. Yesar el-Mekkî'den: Yemenli bir adam Abdullah b. Ömer'e geldi. Adam
saçlarını örmüştü. «Ya Ebû Abdurrah-man! Ben sadece umre yapmak için geldim!»
dedi. Abdullah b. Ömer ona:
«— Eğer ben yanında
olsaydım veya bana sorsaydın, sana kıran haccı (aynı ihramla hac ve umre)
yapmanı söylerdim.» deyince Yemenli:
«— Oldu bir kere!»
dedi. Abdullah b. Ömer:
«— Öyleyse başındaki
yüksekliği (saçlarını) kısalttır, sonra da Kabe'ye kurbanlık gönder.» deyince
Iraklı bir kadın:
«— Gönderilecek
kurbanlık nedir, Ebû Abdurrahman?» dedi. Abdullah tekrar:
«— Kurbanlık,» deyince
kadın:
«— Kurbanlığın bedeli
nedir?» dedi.
Bunun üzerine Abdullah
b. Ömer:
«— Şayet kesecek hiç
bir şey bulamazsan, bir koyun kes. Bence bu, oruç tutmandan daha iyidir» dedi.
163.
Abdullah b.Ömer'den: İhramda bulunan bir kadın ihramdan çıktığı zaman saçlarını
kestirinceye kadar saçlarını taramaz. Şayet yanında kurbanlığı varsa, onu
kesinceye kadar da saçlarını kısalttırmaz.
164. imam
Malik'ten: Bazı ilim adamlarının şöyle dediklerini duydum: Karı koca bir
kurbanlığa ortak olmaz, her biri ayrı ayrı kurbanlık gönderir.
İmam Malik'e:
«— Umre için ihrama
giren biri adına hacda kesmesi için bir kurbanlık gönderilse, bu zat umre için
girdiği ihramdan çıkınca gönderilen kurbanlığı kesebilir mi, yoksa kendisi
ihramdan çıkar kesme işlemini tehir mi eder?» diye soruldu. Şu cevabı verdi:
«— Kendisi umre
ihramından çıkar, kurbanlığı da vaktinde kesmek için tehir eder.»
îmam Malik'ten:
«Haremde avlandığı için veya başka birse-bepter} Kabe'ye bir kurbanlık
gönderilmesine hükmedilen kimsenin bu kurbanı sadece Mekke'de kesilebilir.
Çünkü âyeti kerimede «Kabe'ye ulaşacak bir kurbanlık» denilmektedir. Fakat
kurbanlığa denk sayılan oruç ve sadaka, başka yerlerde de ifa edilebilir.
Çünkü oruç başka yerde tutulabildiği gibi, sadaka da başka yerde meselâ bunları
yapmakla mükellef olan kimsenin istediği yerde yerine getirilebilir.»
165.
Abdullah b. Cafer'in azatlısı Ebû Esmadan: Abdullah b. Cafer'le
bei'aberdim."Onunla Medine'den yola çıktık. Sükya'da hastalanan Hüseyin b.
Ali'ye uğradık... Abdullah b. Cafer, orada haccı kaçırma tehlikesi belirinceye
kadar kaldı. Medine'de bulunan Ali b. Ebî Talib'e ve Umeys'in kızı Esma'ya
haber gönderdi. Onlar da geldiler... Daha sonra Hz. Hüseyin -tıraş için- başını
işaret etti. Bunun üzerine Hz. Ali, oğlunun saçlarının tıraş edilmesini emretti.
Daha sonra ise Sükya'da kefareti yerine getirilerek bir deve kurban kesildi.
Yahya b. Saîd bu
konuda şöyle der: Hz. Hüseyin, bu Mekke yolculuğuna Osman b. Affan'la çıkmıştı.
166. imam
Malik'ten: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Arafat'ın her yerinde vakfe
yapılabilir, ancak Urane vadisinden yukarı çıkın. Müzdelife'nin de her
tarafında vakfe yapılabilir, yalnız Patn-ı Muhassir'de durmayın.»[112]
167.
»Abdullah b. Züheyr'den: Bilmiş olun ki Urane vadisi hariç Arafat'ın her
yerinde vakfe yapılabilir. Batn-ı Muhassir hariç müzdelife'nin de her yerinde
vakfe yapılabilir.
îmam Malik bu konuda
şöyle der: Allah Teâlâ ayet- kerimede: «Hacda kadınlarla refeslcinsî münasebet,
füsuklputlara kurban ve cidalicedelleşme yoktur.»[113]
buyurmaktadır. Alla-
hu a'lem, bu ayeti
kerimede geçen refes kelimesi cinsî münasebet olarak, füsuk kelimesi putlara
kurban kesme olarak şu ayeti kerimelerde geçmektedir:
«— Oruç tuttuğunu?
günlerin geceleri kadınlarınıza yaklaşmanız (refes) size helâl kılındı.»[114]
«Veya Allah'tan
başkası için ihrama girip kurban kesmek (fısk)...»
Hacda Cidal'e gelince,
cahiliyye devrinde Kureyşliler Muzde-life'deki Kuzah'da, diğer Araplar ve
başkaları ise Arafatta durur, Kureyş: «Biz daha doğru yoldayız,» Araplar ve
diğerleri: «Biz daha doğru yoldayız!» diye mücadele ederlerdi. Bunun için
Cenab-ı Allah şu ayeti inzal buyurdu:
«— Her ümmet için
kendisiyle amel ettikleri bir şeriat kıldık. Onun için bu konuda seninle niza*
yapmasınlar. Sen onları rabbine çağır, çünkü sen en doğru yoldasın.»[115]
Bu ayette sözü edilen
(niza') cidaldir. Ben bunu ehl-i ilimden işittim.
168. îmam
Malik'e: «Bir adam temiz değilse Arafat'ta ve Müz-delife'de vakfe yapabilir,
cemreleri taşlayabilir veya Safa ile Mer-ve arasında Sa'y edebilir mi?» diye
soruldu. Şu cevabı verdi: «Hacda hayızlı bir kadının yapabileceği her şeyi,
temiz olmayan bir adam da,yapabilir. Bu yüzden bir şey lâzım gelmez. Ancak
efdal olan, adamın devamlı temiz olması ve kasten pis durmamasıdır.»
Yine imam Malik'e:
«Arafat'ta binekli olarak vakfe yapan kimse vakfesini bineği üzerinde mi yapar,
yoksa inip de mi yapar?» diye soruldu. Cevaben dedi ki:
«Binek üzerinde yapar.
Ancak kendisinde ve bineğinde bir özür olmaması lâzımdır. Allah özürleri en çok
kabul edendir.»
169.
Abdullah b. Ömer'den: Müzdelife gecesi fecir doğmazdan önce Arafat'ta vakfe
yapmayan kimse, haca kaçırmış demektir. Şayet, Müzdelife gecesi fecirden önce
Arafatta vakfe yapmış ise, hacca yetişmiş olur.
170. Hişam,
babası Urve'den naklediyor: Her kim ki Müzdelife gecesi fecirden önce
Arafat'ta vakfeye yetişememişse, hacca da yetişememiş demektir. Her kim de
Müzdelife gecesi fecirden önce Arafat'ta vakfesini yapmışsa hacca yetişmiş
olur.
îmam Malik'ten:
Arafat'ta vakfe yerinde kölelikten azat edilen kimsenin kendisine farz olan
haccı ifa edebilmesi için, azat edilince vakfe yapılan yerde hac için ihrama
girmemiş olması ve azat edilir edilmez gidip ihrama girip o gece fecirden Önce
orada vakfe yapması şarttır. Şayet şafak söktüğü halde henüz daha hac için
ihrama girememişse haccı kaçıran kimse durumundadır. Müzdelife gecesi fecirden
önce Arafat'ta vakfeye yetişemediyse, hac kendisine farz olur, sonradan kaza
eder.
171.
Nafi'den: Abdullah b. Ömer ailesini ve çocuklarını Müz-delife'den Mina'ya Sabah
namazından önce gönderir ve kalabalıktan önce cemreleri taşlamalarını
sağlardı.[116]
172. Ebû
Bekrin kızı Esma'nın azatlısı hanım der ki: Ebu Bekrin kızı Esma ile beraber
alaca karanlıkta Mina'ya geldik. Es-ma'ya:
«— Alaca karanlıkta
geldik...» dedim. Bunun üzerine Esma:
«— Senden daha
hayırlısıyle beraber olduğumuz zaman da aynı şekilde yapardık.» diye cevap
verdi.[117]
173. imam
Malikten: Tallıa b. Ubeydillah kadın ve çocuklarını Müzdelife'den Mina'ya
önceden gönderirdi.
174.imam
Malik der ki: Bir kısım alimlerin Bayram günü Şafak sökmeden cemrelerin
taşlanmasını iyi görmediklerini duydum. Cemreleri taşlayanlara kurban kesmek
helâl olur.
175.
Münzir'in kızı Fatma'dan: Ebû Bekr'in kızı Esma'yı kendisine ve arkadaşlanna
namaz kıldıran kimseye sabah namazını şafak sökünce kıldırmasını emrederken
gördüm. Daha sonra o bineğine biner, Mina'ya giderdi, orada vakfe yapmazdı.
176. Hişam,
babası Urve'den naklediyor: Üsame b. Zeyd'e Resûlullah'ın (s.a.v.) veda
haccında Arafat'tan inerken nasıl yürüdüğü soruldu. Ben de yanında idim, şu
cevabı verdi: «Normal adımlarla yürüyordu, ancak düz bir alana gelince
hızlanıyordu.»
îmam Malik der ki:
Hişam «(Hadiste 'nas' diye geçen) hızlı yürüme, normal yürümenin biraz
hızlandırılmışıdır.» dernektedir.
177. Nafî'den:
Abdullah b. Ömer, Batn-ı Muhassir'de bineğini cemrelere bir taş atımlık
mesafeye kadar sürerdi.
(121) Buharî, Hacc,
25/92; Müslim, 15/283, 284.
178. îmam
Malik'ten: Resûlullah (s.a.v.), Mina'da: «Mina'mn her tarafında kurban
kesilebilir» buyurduktan sonra: «Mer-ve'de de» dedi. Daha sonra: «Mekke'nin
bütün sokak ve yollarında kurban kesilebilir» buyurdu.[118]
179. Abdurrahman'ın
kızı Amre'den: Hz. Aişe'nin şunları anlattığını duydum: Zilkade'nin bitimine
beş gün kala Resûlullah ile birlikte yola çıktık. Sadece hac yapacağımızı
zannediyorduk. Mekke'ye yaklaşınca Hz. Peygamber yanında kurbanlığı olmayanların
tavaf ve sa'y'den sonra ihramdan çıkmalarını emretti. Bayram günü bize biraz
sığır eti getirildi. «Bu nedir?» diye sordum. «Resûlullah (s.a.v.), hanımları
için kurban kesti» dediler.
Yahya b. Saîd şöyle
der: Bu hadisi Kasım b. Muhammed'e naklettim. Bana şöyle dedi: «Allah'a yemin
ederim ki Amre sana tam olarak, eksiksiz anlatmış.»[119]
180.
Mü'minlerin annesi Hafsa'dan: Resulullah'a (s.a.v.):
«— Herkese ne oluyor
da ihramdan çıkıyorlar? Halbuki sen daha umreden^çıkmadın! dedim. Resûlullah
(s.a.v.) şu karşılığı verdi:
«— Ben saçlarımı
keçeledim, kurbanlığıma nişanımı taktım, onun için kurjbanı kesinceye kadar
ihramdan çıkamam.»[120]
181. Ali b.
Ebî Talib'ten: Resûlullah (s.a.v.) kurbanlıklarından bir kısmını kendisi
bizzat keser, bir kısmını da başkaları keserdi.[121]
182.
Abdullah b. Ömer'den: Bir dişi deve adayan, kurbanlığına nişan takar, işaret
olarak cini (işaret) yapar, sonra da bayram günü Kabe'de veya Mina'da keser. Bu
iki yerden başka kesim yeri yoktur. Cinsiyet gözetmeksizin bir deve veya sığır
kesmeyi adayan kimse, bunu istediği yerde kessin.
183. Hişam
b. Urve'den: Babam kurbanlıkları ayakta keserdi.
tmam Malik'ten: Bir
kimsenin kurbanını kesinceye kadar tıraş olması caiz değildir. Bayram günü
şafaktan önce de hiç kimsenin kurban kesmesi doğru olmaz. Kurban kesimi,
normal elbiselerin giyilmesi, vücut temizliği ue tıraş gibi işlerin tamamı
bayram günü yapılır, daha önce yapılmaz.
184.
Abdullah b. Ömer'den: Resûlullah (s.a.v.):
«—Allahım, saçlarım
tıraş edenlere merhamet et!» diye dua edince oradakiler:
«— Kısaltanlara da ya
Resûlullah!» diye ilâve ettiler. Hz. Peygamber tekrar:
«— Allahım, saçlarını
tıraş edenlere merhamet et!» deyince oradakiler tekrar:
«— Kısaltanlara da ya
Resûlallah!» deyince Hz. Peygamber onların dediklerini de ilâve ederek:
«—Allahım, saçlarını
kesenlere ve kısaltanlara merhamet et» diye dua etti.[122]
185.
Abdurrahman, b. Kasım naklediyor: Babam umre yaparken Mekke'ye gece girer, tavaf
ve sa'yini yaptıktan sonra sabaha kadar tıraş olmazdı. Tıraş oluncaya kadar da
tekrar Kabe'yi tavaf etmez, tıraş'olunca tavaf yapardı. Bu arada bazen mescide
girer, orada vitir namazını kılar, fakat Beytullah'ı tavaf etmezdi.
îmam Malik der ki:
(183. hadiste geçen) vücut temizliği anlamındaki tefes kelimesi, saçları tıraş
ettirmek, ihramdan çıkarak normal elbiseleri giymek ve buna benzer ameller
manasındadır.
îmam Malik'e hac
esnasında Mina'da tıraş olmayı unutan kimsenin Mekke'de tıraş olup olamayacağı
soruldu. îmam Malik şu cevabı verdi: Olabilir, fakat bana göre en iyisi Mina'da
tıraş olmaktır.
Yine îmam Malik şöyle
der: Biz Medineliler araslnda iht.ilâf-sız kabul edildiğine göre, yanında
kurbanlığı olan kimse bunu kesinceye kadar ne tıraş olabilir, ne de saçlarını
kısaltabilir. Bayram günü Mina'da ihramdan çıkıncaya kadar da haram olan hiç
bir şey ona helâl olmaz. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de: «Kurbanlık hayvan yerine
ulaşıncaya kadar saçlarınızı tıraş ettirmeyin.» m buyurulmaktadır.
186.
Nafî'den: Abdullah b. Ömer, Ramazan'da orucunu açtığı zaman o sene hacca da
gitmeyi isterse, hac yapıncaya kadar saçından sakalından hiç bir şey kesmezdi.
îmam Malik der ki: îbn
Ömer'in bu hareketi diğer insanlar için bir ölçü olmaz.
187.
Nafî'den: Abdullah b. Ömer hac veya umrede tıraş olduğu zaman, sakalından ve
bıyıklarından da kısaltırdı.
188. Rebia
b. Ebî Abdurrahman'dan: Adamın biri Kasım b. Muhammed'e gelerek:
«— Ziyaret tavafını
ailemle beraber yaptıktan sonra, bir dağ yoluna saptık. Ben bu arada ailemle
cinsi münasebette bulunmak istedim. Hanımım, ben daha saçlarımı kısaltmadım,
dedi. Bunun üzerine ben dişlerimle hanımın saçlarından kopardım, sonra da
münasebette bulundum» diye anlattı. Kasım güldü ve adama:
«— Hanımına söyle
saçlarından makasla kısaltsın» dedi.
îmam Malik de bu
konuda şöyle der:Buna benzer işler yapıldığı zaman, kan akıtmak (kurban
kesmek) daha iyidir. Bu konuda Abdullah b. Abbas şöyle demiştir: «Hac
ibadetiyle ilgili bir şey unutan kimse kan akıtsın.»
189.
Nafî'den: Abdullah b. Ömer aile çevresinde Mücebber diye bilinen biriyle
karşılaştı. Ziyaret tavafinı yapmış, fakat ne traş olmuş ne de saçlarını
kısaltmıştı. Böyle yapacağını bilmiyordu. Bunun üzerine Abdullah ona geri dönüp
tıraş olmasını ya da saçlarını kısaltmasını, daha sonra da Beytullah'ı tavaf
edip dönmesini söyledi.
190. îmam
Malik'ten: Salim b. Abdullah ihrama girmek istediği zaman bir makas ister,
bineğine binip ihrama girmeden önce sakal ve bıyıklarını düzeltirdi.
191.
Abdullah b. Ömer'den: Ömer b. Hattab şöyle dedi: «Saçlarını ören tıraş olsun,
saçı keçelenmiş kimselere benzemeyin»[123]
192. Saîd b.
Müseyyeb'den: Ömer b. Hattab; "saçlarını topuz yapan, ören ya da
keçelendirenin tıraş olması şarttır" derdi.
193.
Abdullah b. Ömer'den: Resûlullah (s.a.v.) Beytullah'a girdi. Üsame b. Zeyd,
Bilâl b. Rebah ve Osman b. Talha el-Hacebî de yanında idiler, içeri girince
kapıyı kapayıp bir süre orada kaldılar.
Çıktıktan sonra
Bilâl'a Hz. Peygamber'in ne yaptığını sordum, «Sütunlardan birini sağına aldı,
ikisini soluna aldı, üçünü de arkasına alarak namaz kıldı.» dedi. O zamanlar
Beytullah'ın altı sütunu vardı.[124]
194. Salim
b. Abdullah'tan: Abdülmelik b, Mervan, Hâccac b. Yusuf a bir mektup yazarak
hacla ilgili işlerde Abdullah b. Ömer'e muhalefet etmemesini bildirdi. Arefe
günü olunca güneş zevalden döndüğü zaman, Abdullah ona geldi. Ben de yanında
idim. Çadırının yanına gelince: «Nerede şu?» diye bağırdı. Haccac^üzerinde sarı
renkli bir güneşlikle dışarı çıktı. «Ne var Ebû Abdurrahman?» dedi. Abdullah:
«— Sünnete uymak
istiyorsan acele et!» dedi. Haccac: «— Bu saatte mi?» deyince, Abdullah b.
Ömer: «— Evet!» dedi. Bunun üzerine Hâccac:
«— Bekle, tepemden bir
su döküp geleyim.» dedi. Haccac çıkıncaya kadar Abdullah bekledi. Sonra da
benimle babam arasında yürüdü. Ben Haccac'a:
«— Bugün sünnete göre
amel etmek istiyorsan hutbeyi kısa tut, namazı da acele kıldır» dedim. Bunun
üzerine Abdullah b. Ömer'in bu sözünü duyup duymadığım anlamak için ona doğru
baktı. Bunu gören Abdullah:
«— Salim haklı!» dedi.[125]
195.
Nafî'den: Abdullah b. Ömer öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını
Mina'da kılar, sabahleyin güneş doğunca Arafat'a giderdi.
îmam Malik'ten: Biz
Medineliler arasında ihtilafsız bir konu da, arefe günü öğle namazında imamın
sesli okumayışıdır. Yalnız orada cemaate bir hutbe okur. Arefe günü Arafat'ta
sadece öğle namazı kılınır. Ancak seferi olunduğu için sadece farzların ikişer
rekâtı kılınır, yani kasır yapılır.
îmam Malik'ten: Şayet
cuma günü arefe gününe, bayramın birinci gününe veya diğer teşrik günlerine
tesadüf ederse, bu günlerde cuma kılınmaz.
196.
Abdullah b. Ömer'den: Resûlullah (s.a.v.) akşamla yatsıyı (cem-i tehir yaparak
yatsı vakti) Müzdelife'de beraber kıldı.[126]
197. Üsame
b. Zeyd'den: Resûlullah (s.a.v.) Arafat'tan inerken Müzdelife'ye gelmeden bir
dar yolda durdu, küçük abdestini yapıp derhal abdest aldı. Cemaate abdest
almaları için vakit de vermedi. Bunun üzerine ben:
«— Namaz mı kılacağız
ya Resûlallah?» dedim.
«— Namaz ileride!»
buyurdu. Bineğine binerek Müzdelife'ye kadar geldi. Orada inip abdest aldı,
abdest almaları için cemaate de süre tanıdı. Sonra kamet getirilip akşam
namazını kıldı. Herkes devesi yanında çökmüş dururken, bu sefer yatsı için
kamet getirildi, onu da kıldılar. Akşamla yatsı arasında başka hiç bir namaz
kılınmadı.[127]
198. Ebû
Eyyüb el-Ensarî'den: Ben veda haca esnasında müz-delife'de Resûlullah'la
(s.a.v.) beraber akşamla yatsıyı (cem-i tehir yaparak) yatsı vaktinde kıldım.[128]
199.
Nafî'den: Abdullah b. Ömer, Müzdelife'de akşamla yatsıyı birlikte(cem-i tehir
yaparak)kılardı.134
200. îmanı
Malik'ten: Mekkeliler haccettikleri zaman tekrar Mekke'ye dönünceye kadar
Mina'da vakit namazlarını ikişer rekât kılarlar.
201. Hişam,
babası Urve'den: Resûlullah (s.a.v.) Mina'da dört rekatlı namazları ikişer
rekât olarak kıldı. Ebû Bekr ve Ömer b. Hattab da öyle yaptılar. Osman b. Affan
ise hilafetinin ilk yansında Mina'da vakit namazlarını ikişer rekât kıldığı
halde, hilâfetinin ikinci yarısında tam olarak kıldı.[129]
202. Saîd b.
Müseyyeb'den: Ömer b. Hattab, Mekke'ye gelince cemaate namazı iki rekât olarak
kıldırdı, sonra dönüp onlara:
«— Mekkeliler! Siz
namazınızı tamamlayınız; çünkü biz seferiyiz» dedi. Sonra Mina'da da iki rekât
olarak kıldırdı, fakat cemaate bu konuda bir şey deyip demediğini duymadık.
203. Zeyd b.
Eşlem babasından naklediyor: Ömer b. Hattab Mekke'de namazı cemaate iki rekât
olarak kıldırdı. Cemaate karşı dönüp:
«— Mekkeliler! Siz
namazınızı tamamlayınız. Zira biz seferiyiz.» Sonra Ömer, Mina'da iki rekat
kıldırdı. Biz orada cemaate bir şey deyip demediğini duymadık.
îmam Malik'e:
«— Arafat'ta
namazların kaçar rekât kılınacağı, hac emiri Mekkeli olursa durumun ne olacağı,
öğle ve ikindi namazlarının ikişer mi, yoksa dörder rekât mı kılınacağı,
Mekkelilerin durumunun nasıl olacağı» soruldu. O şu cevabı verdi:
Mekkeliler, Mekke'ye
dönünceye kadar Mina ve Arafat'ta ikamet ettikleri süre içinde namazlarını
ikişer rekât olarak kılarlar. Hac emiri de Mekkeli bile olsa, aynı şekilde
hareket eder, arefe ve bayram günlerinde namazları kılar. Şayet Mina'da ikamet
etmekte olan birisi hac dolayısiyle burada olursa, Mina'da namazları tam
kılar. Arafat'ta ikamet etmekte olan bir kimse varsa, o da Arafat'ta (yani
kendi memleketinde) namazları tam kılar.
204. imam
Malik'ten: Zilhicce'nin başlarında Mekke'ye gelip hac için ihrama giren kimse
Mekke'den Mina'ya gidinceye kadar namazlarını tam kılar. Mina'ya çıkınca dört
rekatlileri iki rekat kılar. Çünkü o bir yerde dört geceden fazla mukim olarak
kalmıştır.
205. Yahya
b. Said'den: Ömer b. Hattab bayramın birinci günü sabahı güneş biraz yükselince
dışarı çıkarak tekbir getirdi, peşinden cemaat de getirdi. Sonra, yani kuşluk
vaktinde tekrar çıktı, tekbir getirdi, müslümanlar da peşinden tekrar ettiler.
Üçüncü defa güneş zevarlden dönünce çıktı tekbir getirdi, yanındakiler de
onunla beraber tekrar ettiler. Tekbir sesleri Kabe'ye kadar ulaşıyordu.
Böylece bilinirdi ki, Ömer çıktı cemreleri taşlıyor.
îmam Malik'ten: Biz
Medinelilere göre kurban bayramı tekbirleri namazların peşinden getirilir. Bu
tekbirlerin ilki, bayramın birinci günü öğle namazını müteakip imamın
tekbiriyle başlar, cemaat de beraber getirir. Bu tekbirlerin sonuncusu da,
bayramın son günü sabah namazından sonra imamın tekbirini cemaatin tekrarıyla
son bulur, sonra tekbir kesilir.[130]
Bayram tekbirleri
kadın erkek, cemaat veya fert, Mina'da veya başka memleketlerde herkese
vaciptir. Hacda halk hac emirine, Mina'da ise birbirlerine uyarak tekbirlerini
getirirler. Çünkü hacda olmayanların birbirlerine uyarak tekbir getirmeleri
gibi, Mi-na'dan da halk dönüp ihramdan çıkınca birbirlerine uyarak tekbir
getireceklerdir. Hacda bulunmayanlar hacda getirilen tekbirlerden sorumlu
değildirler, sadece bayram tekbirlerini getirirler.
İmam Malik der ki: Kur'an-ı Kerim'deki
«Eyyamen ma'dû-dat»,[131]
kelimesi, teşrik (bayram) günleri demektir.
mazdan sonra getirilir
206.
Abdullah b. Ömer'den: Resûlullah (s.a.v.), Zülhuleyfe'de-ki Batha'da devesini
çöktürerek, orada namaz kıldı.
Nafî, Abdullah b.
Ömer'in de böyle yaptığını söyler.[132]
îmam Malik'ten: Hacdan
dönerken hiç kimsenin Muarres'ten namaz kılmadan geçmesi uygun değildir. Şayet
oraya uğrandığında namaz vakti değilse, namaz kılma zamanı gelinceye kadar
orada kalsın, sonra da kolayına geldiği kadar namaz kılsın. Çünkü bana ulaşan
rivayetlere göre, Hz. Peygamber orada istirahat etmek için konakladı. Abdullah
b. Ömer de orada devesini çöktür-dü.]39
207.
Nafî'den: Abdullah b. Ömer öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını Muhassab'da
kılar, sonra Mekke'ye geceleyin girerek Beytullah'ı tavaf ederdi.[133]
208.
Nafî'den: İddia ettiklerine göre, Ömer b. Hattab adamlar gönderirdi. Bunlar da
cemaati Akabe'nin arkasından (Mekke'ye) sokarlarmış.[134]
209.
Abdullah b. Ömer'den: Ömer b. Hattab şöyle dedi: Hacılardan hiç kimse
Akabe'nin ötesinde Mina'da geceleyin kalmasın.
210. Hişam,
babası Urve'den naklediyor: Mina geceleri Mekke'de yatmak hususunda der ki:
Hacılardan hiç kimse Mina gecelerinde (Akabe cemresinden sonra) Mina'da
yatmasın
211. îmam
Malik'ten: Ömer b. Hattab ilk iki cemrenin yanında o kadar uzun dururdu ki
ayakta duran yorulurdu.
212.
Nafî'den: Abdullah b. Ömer ilk iki cemre yanında tekbir ve teşbih getirerek,
tahmidde bulunarak ve dua ederek uzun zaman bekler, Cemre-i akabe yanında da
hiç beklemezdi.
213.
Nafî'den: Abdullah b. Ömer cemreleri taşlarken her taş atışta tekbir getirirdi.
214. imam
Malik'ten: Bazı âlimlerin şöyle dediklerini duydum: «Cemrelere atılan taşlar,
tıpkı çentik taşı büyüklüğünde-dir.»
imam Malik'ten: Bana
kalırsa bundan biraz daha büyük olursa daha iyi olur.
Abdullah b. Ömer'den:
Bayram günlerinde her kim Mina 'da iken güneş batarsa, ertesi günün taşlarını
atmadan dönmesin.
215.
Abdurrahman b. Kasım babasından naklediyor: Müslümanlar cemreleri taşlamaya
gelip giderken yaya gelip giderdi. îlk defa binekli gidip gelen Muaviye b. Ebî
Süfyan oldu.
216. îmam
Malik, Abdurrahman b. Kasım'a:
«—- Baban Kasım,
cemre-ioakabeyi nereden taşlardı?» diye sordu. O da:
«— Kolayına gelen
yerden!» cevabını verdi.
îmam Malik'ten: «Çocuk
ve hasta yerine taş atılır mı?» diye soruldu. Şöyle dedi: «Evet, hasta, yerine
taş atılırken yerinde tekbir getirir ve kan akıtır. Şayet bayram çıkmadan
iyileşirse, yerine atılan taşları o tekrar atar. Bu durumda bir de kurban
kesmesi gerekir.»
imam Malik'ten: «Bana
göre abdetsiz olarak cemreleri taşlayan, sa'y eden kimsenin bu görevleri
tekrar yapması gerekmez. Ancak kasten abdestsiz olmaya niyet etmemiş
olmalıdır.»
217.
Abdullah b. Ömer'den: Cemreler (kurban bayramında) üç gün güneş zevalden
dönünceye kadar taşlanmaz.[135]
218.
Ebülbeddah, babası Asım b. Adiy'den naklediyor: Resû-lullah (s.a.v.) deve
çobanlannın Mina'dan çıkarak gecelemelerine müsaade etti. Onlar, bayramın
birinci günü cemreleri taşladıktan sonra ikinci günü, üçüncü günü atacakları
taşlan da attılar, sonra da dönüş gününün taşlarını attılar.[136]
219. Yahya
b. Saîd, Ata b. Ebî Rebah'ın «ashap zamanında...» diye bahsederek çobanlara
cemreleri gece taşlamalarına müsaade edildiğinden söz ettiğini işitti.
Cemreleri taşlama
hususunda çobanlara Hz. Peygamber tarafından verilen ruhsatla ilgili olarak
İmam Malik şöyle der:
Allah bilir, ama bizim
anladığımıza göre-çobanlar bayramın birinci günü cemreleri taşladılar, ikinci
günü taş atmaya gitmeyip üçüncü günü, önce ikinci günü atmadıkları yerine sonra
da üçüncü gün için taşlarını atıp döndüler. Çünkü hiç kimse bir şey kendisine
farz olmadan onun kazasını yapmaz. Bir şey farz olup zamanı geçtikten sonra
kaza edilir. Bu şekilde cemre taşlamalarına ruhsat verilen çobanlar, işleri
bittikten sonra gitmeleri gerekiyorsa gidebilirler. Şayet sonuna kadar kalmak
istiyorlarsa, diğer müslümanlarla beraber taşlarını atar, son gün onlarla
beraber dönerler*
220. Ebû
Bekr, babası Nafî'den naklediyor: Ebû Ubeyd'in kızı Safiye'nin kardeşinin kızı
Müzdelife'de iken doğum yaptı. Safiye ile birlikte cemaetten ayrılarak bayram
günü güneş battıktan sonra Mina'ya kadar geldiler. Abdullah b. Ömer bunların
oraya geldikleri zaman cemreleri taşlamalarını emretti ve bundan dolayı da
onların ceza olarak birşey yapmalarını söylemedi.
îmam Malik'e: «Mina'da
bazı günler akşama kadar cemreleri taşlamayı unutan kimselerin durumu» soruldu.
Şu cevabı verdi: «Gece gündüz hangi saatte hatırlarsa derhal gidip taşlarını
atsın. Tıpkı kılmayı unuttuğu bir namazı gece ve gündüz ne zaman hatırlarsa
kılması gerektiği gibi. Şayet bu kimse Mekke'ye döndükten sonra veya Mekke'den
ayrıldıktan sonra bunu hatırlarsa Kabe'ye bir kurban göndermesi gerekir.»
221.
Abdullah b. Ömer anlatıyor: Ömer b. Hattab, Arafat'ta cemaata bir hutbe
okuyarak onlara hac ibadetinin nasıl yapılacağını anlattı. Anlattıkları
arasında şunları da söyledi: Mina'ya varıp Cemreleri taşladıktan sonra
kadınlarla cinsi münasebet ve koku sürünmenin dışında daha önce size haram
olanlar helâl olur. Onun için Beytullah'ı tavaf etmedikçe, hiç kimse ne hanımı
ile münasebette bulunsun, ne de koku sürünsün.
222.
Abdullah b. Ömer'den: Ömer b. Hattab şöyle dedi: Cemreleri taşlayıp tıraş olan
veya saçlarını kısaltan ve eğer yanında ise kurbanını kesen kimseye hanımı ile
cinsi münasebette bulunmanın ve koku sürünmenin dışında her şey helâl olur.
Ancak Bey-tullah'ı tavaf etmedikçe hanımına yaklaşamaz ve güzel koku kullanamaz.
223.
Mü'minlerin annesi Hz. Aişe'den: Veda haccı için Hz. Peygamber'le birlikte yola
çıkmıştık. Sonradan haccımızı umreye çevirdik. Bihalare Resûlullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu: «Kimin yanında kurbanlığı varsa, hacla umre için ihrama beraber
girsin. Sonra her ikisi için de ihramdan çıkmadıkça ihram-lı hali devam eder.»
Ben Mekke'ye hayızlı
geldim. Onun için ne Beytullah'ı tavaf ettim, ne de Safa ile Merve arasında
sa'y ettim. Resûlullah (s.a.v.)'a durumdan şikâyette bulundum. Bana şöyle dedi:
«Saçlarını çöz, tara, umreyi bırak hac için ihrama gir» Buyurduğu gibi yaptım.
Haccımızı ifa edince, Hz. Peygamber beni Abdurrah-man b. Ebî Bekr cs-Sıddık'la
Ten'ım'a gönderdi. Orada umreye girdim. Abdurrahman bana: «İşte umreye
gireceğin yer!» dedi.
Umre için ihrama
girenler Beyt'i tavaf ettiler. Safa ile Merve arasında da sa'y ettikten sonra
ihramdan çıktılar. Daha sonra Mi-na'dan döndükleri zaman, bir de hac için tavaf
yaptılar. Sadece hac için ihrama girenler veya hacla umre ihramına birlikte
giren-
ler ise, tek bir tavaf
yaptılar.
Urve b. Zübeyr
tarikiyle gelen buna benzer bir rivayet daha vardır.[137]
224. Hz.
Aişe'den: Mekke'ye geldiğimde hayızh idim. Onun için ne tavaf ne de sa'y ettim.
Durumdan Hz. Peygamber'e şikâyette bulundum. Bana: «Temizleninceye kadar tavaf
ve sa'yh[138] dışında hacı adaylarının
yaptıkları her şeyi yap.» buyurdu.
îmam Malik şöyle
demiştir: Umre için ihrama girip sonra da Mekke'de hac zamanını bekleyen hayızh
bir kadın Beyt'i tavaf edemez. Şayet haccı kaçıracağından korkarsa hac için
ihrama girer, fakat bir kurban keser. Böyle yapan, hacı kıran yapan kimse gibi
olur, onun için tek bir tavaf yapar.
Hayızh kadın şayet
tavaf yapmış, namazını kılmışsa sa'yini yapar, Arafat ve Müzdelife'de vakfesini
yapar, cemreleri de taşlar, ancak hayızdan temizleninceye kadar ziyaret
tavafını yapamaz.
225. Hz.
Aişe'den: Huyey'in kızı Safiye aybaşı oldu. Durumu Hz. Peygamber'e «bildirdim:
«— Bizi burada
bekletecek mi?» diye sordu. Kendisine: «— Ziyaret tavafını yaptı.» dendi. O
zaman: «— Peki öyleyse beklemeyiz.» buyurdu.[139]
226. Hz.
Aişe'den: Hz. Peygamber'e:
«— Ya Resûlallah!
Huyey'in kızı Safiye aybaşı oldu!» dedim. Resûlullah (s.a.v.):
«— Yoksa bizi burada
bekletecek mi? Beyt'i sizlerle tavaf etmedi mi?» dedi.
«— Etti!» dediler.
Bunun üzerine Hz. Peygamber:
«— Öyleyse gidelim!»
buyurdu.[140]
227.
Abdurrahman'ın kızı Amre anlatıyor:- Hz. Aişe haccettiği zaman yanında kadınlar
varsa onların aybaşı olmalarından korkarak bayram günü önceden gidip ziyaret
tavafi yapmalarını sağladı. Çünkü tavaftan sonra aybaşı olurlarsa, Hz. Aişe
onları beklemez, onlar hayızlı olarak da memleketlerine dönebilirler.[141]
228.
Mü'minlerin annesi Hz. Aişe'den: Resûlullah (s.a.v.), Huyey'in kızı Safîye'den
bahsedince:
«— O aybaşı oldu» dendi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber: «—Yoksa bizi burada bekletecek mi? dedi.
Oradakiler:
«— Ya Resûlallah! O
tavafinı yaptı» dediler. O zaman Hz. Peygamber:
«— öyleyse
gidebiliriz,» dedi.[142]
Hz. Aişe anlatıyor:
Şöyle bir durumdan bahsediyorduk: Şayet onlara bir faydası yoksa, erkekler
kadınları neden önceden gönderiyorlar? Eğer onların dedikleri gibi olsaydı,
Mina'da tavafını yapmış altı binden fazla kadının hayızlı olarak bulunmaları
icap ederdi.
229. Ebû
Seleme b. Abdurrahman'dan: Milhan'ın kızı Ümmü Seleme bayçam günü ziyaret
tavafını yaptıktan sonra aybaşı oldu veya yolda doğum yaptı. Bunun üzerine
peygamberimizden fetva istedi. Resûlullah (s.a.v.) ona müsaade etti, gitti.[143]
İmam Malik'ten:
Mina'da aybaşı olan bir kadın Beytullah'ı tavaf edinceye kadar orada kalır.
Onun için bu şarttır. Şayet ziyaret tavafını yapmış da ondan sonra aybaşı
olmuşsa memleketine dönsün. Çünkü bu konuda Hz. Peygamber'in hayızlı kadınlara
izin verdiğine dair rivayet vardır.
Şayet bir kadın
ziyaret tavafından önce Mina'da aybaşı olur, durumu, aybaşı halinin bir kadını
bekletmesinden daha uzun devam ederse bu zaman süresince orada kalınır.[144]
230.
Ebüz-Zübeyr'den: Ömer b. Hattab (Hacdayken) bir sırtlan öldürenin bir keçi,
Ceylan öldürenin bir keçi, tavşan öldürenin oğlak ve bir tarla farç*si
öldürenin de dört aylık bir oğlak fidye vermesine karar verdi.[145]
231.
Muhammed b. Şirin anlatıyor: Bir adam Ömer b. Hat-tab'a gelerek:
«— Arkadaşımla ben
atlarımızı koşturduk. Dar bir yolun girişindeki gedikte bir ceylan vurduk.
îkimiz de ihramlı idik. Bu durumda bizim ne yapmamızı emredersin?» dedi. Ömer
(r.a.) yanındaki bir adama:
«— Gel, beraber karar
verelim!» dedi. Adamın fidye olarak bir keçi vermesini kararlaştırdılar. Adam
dönüp giderken: «Bu da güya mü'minlerin emin! Daha bir ceylan hakkında bile
hüküm veremiyor da başkasını çağırıyor!» diye söyleniyordu. Ömer (r.a.)
sözlerini işitti, onu
çağırıp:
«— Maide sûresini
okuyor musun?» diye sordu. Adam: «— Hayır!» deyince: .
#«— Benimle beraber
karar veren adamı tanıyor musun?» dedi. Adam yine:
«— Hayır!» cevabını
verdi. Bunun üzerine Hz. Ömer:
«— Eğer Maide sûresini
okumuş olsaydın seni iyice döverdim» dedi, sonra da Allah Teâlâ kitabında:
«Sizden iki âdil kimse Kabe'ye gidecek kurbanlık konusunda karar verir»[146] buyuruyor.
Bu da Abdurrahman b. Avf tır, diyerek sözlerini tamamladı.
232.
Hişam'ın babası Urve'den: Yaban sığırı öldüren kimse bir ehil sığır, ceylan
öldüren kimse de bir koyun fidye olarak verir.
233. Saîd b.
Müseyyeb'den: Bir Mekke güvercini öldürenin bir koyun fidye vermesi lâzımdır.
îmanı Malik'ten:
Mekke'de hac veya umre için ihrama girmiş olan bir adamın evinin bir tarafında
Mekke güvercininin civcivleri bulunsa, bunların kapısı kapanıp içeride
ölseler, ev sahibinin ölen her civciv için bir koyun fidye vermesi gerekir.
234. İmam
Malik'ten: öteden beri ihramlı birinin bir deveku-şunu öldürmesi halinde fidye
olarak bir dişi deve vermesi gerektiğini duyarım.
îmam Malik'ten: Bana
göre, hür bir cenini telef eden kimsenin anasının diyetinin onda bir değerinde
yani elli dinarlık bir erkek köle veya cariye azat etmesi gerektiği gibi,
devekuşu yumurtasını kıran kimsenin de bir tiişi devenin değerinin onda birini
fidye olarak vermesi gerekir. Karadaki bütün kuş türleri, kartal, doğan ve
akbaba gibi hayvanlar av hayvanıdır. Diğer av hayvanları gibi ihramlıların
bunları avlamaları ile de fidye vermeleri icabeder. Öldürülmesi halinde fidyesi
verilecek olan her şeyin büyüğü ile küçüğünü öldürmek arasında hiç bir fark
yoktur. Bu tıpkı hür küçük bir çocukla hür büyük bir kimsenin öldürülmeleri
arasında fark olmayışı gibidir.
235. Zeyd b.
Eslem'den: Bir adam Ömer b. Hattab'a gelerek:
«— Mü'minlerin emiri!
Ben ihramlı iken kamçımla çekirgelere vurarak onları öldürdüm!» dedi. Ömer
(r.a.):
«— Öyleyse (fidye
olarak) bir avuç yiyecek ver!» cevabını verdi.
236. Yahya
b. Saîd'den: Adamın biri Ömer b. Hattab'a gelerek ihfamlı iken çekirgeleri
öldürdüğünü söyledi. Bunun üzerine Ömer (r.a.), Kâ'b'a:
«— Gel, karar
verelim.» dedi. Kâ'b: «Bir dirhem versin.» deyince, Hz. Ömer ona: «Sen
dirhemleri bulabilirsin, fakat hurma (yoksullara) çekirgelerden daha
faydalıdır.» dedi.
237. Kâb b.
Ucre'den: İhramh vaziyette Hz. Peygamberle beraberdim. Basımdaki haşereler
bana eziyet vermeye başlamışlardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber tıraş olmamı
emrederek: «Ya üç gün oruç tut, ya adam başına iki müd olmak üzere altı fakiri
doyur, ya da bir koyun kurban kes. Bunlardan hangisini yaparsan, fidyeni
ödemiş olursun» buyurdu.
238. Kâ'b b.
Ucre anlatıyor: Hz. Peygamber bana:
«— Sanırım haşereler
sana eziyet veriyor!» dedi. Ben de:
«— Evet Ya
Resûlallah!» diye karşılık verdim.
Bunun üzerine
Peygamberimiz bana:
«— Tıraş ol. Fidye
olarak ya üç gün oruç tut, ya alta fakiri doyur, ya da bir koyun kurban kes.»
buyurdu.[148]
239. Kâ*b b.
Ucre anlatıyor: Ben arkadaşlarıma ait bir çömleğin altını üflerken Resûlullah
(s.a.v.) bana geldi. Benim saç ve sakallarım haşerelerle dolmuştu. Hz.
Peygamber alnımdan kaldırarak:
«— Bu saçları kestir.
Fidye olarak da, ya üç gün oruç tut, ya da altı fakiri doyur» buyurdu. Hz.
Peygamber yanımda kesilecek kurbanlık olmadığını biliyordu.[149]
tnsanı rahatsız edici
durumların fidyeleriyle ilgili olarak imam Malik şöyle der: Zaruri bir durum
olmadıkça kişiye fidye vermek düşmez. Kefaretler farz olduktan sonra ödenirler.
Kefaret yüklenen kişi bunu dilerse kurban olarak, dilerse oruç olarak, dilerse
sadaka olarak Mekke'de veya başka bir yerde ödeyebilir.
imam Malik'ten:
İhramda bulunan bir kimsenin ihramdan çıkıncaya kadar saçlarını yolması, onları
tıraş etmesi, kısaltması doğru değildir. Şayet bu durum başına sıkıntı
veriyorsa gerekeni yapar, Allahın emrettiği gibi de fidyesini verir. Yine
ihramda bulunan kimsenin tırnaklarını kesmesi, haşere öldürmesi, üzerindeki,
başındaki ve elbisesindeki haşereleri yere atması da doğru değildir. $ayet
ihramda bulunan kimse üzerindeki veya elbisesindeki bir haşereyi yere atarsa,
bir avuç yemekliği fidye olarak vermesi icap eder.
. imam Malik'ten:
Yine ihramda bulunan
bir kimsenin unutarak veya bilmiye-rek burnundan, koltuk altından kıl
koparması, hamam otu ile bedeninden kıl ayıklaması, mecburiyet altında
başındaki bir yaranın etrafını tıraş etmesi, kan aldırmak için kafasındaki bir
yerin kıllarını kesmesi gibi durumların hepsinde, her bir durum için ayrı ayrı
fidye vermesi lâzımdır. Ancak, başından kan aldırmak için başının o kısmındaki
saçları kesmesi gerekmez. Herhangi bir kimse cemreleri taşlamadan önce
bilmeyerek tıraş olsa fidye vermesi lâzımdır.
240.
Abdullah b. Abbas'tan: Her kim haccın menasikinden birini unutursa (veya
terkederse) kan akıtsın.
Ravilerden Eyyüb der
ki: Abdullah'ın «unutursa mı, yoksa terkederse mi» dediğini hatırlamıyorum.
îmam Malik'ten: Haccın
menasikini terkten dolayı hedy vermek gerekiyorsa, bu sadece Mekke'de
mümkündür. Şayet başka türlü bir ceza gerekiyorsa, kişi bunu dilediği yerde ifa
eder.167
241. Ihramlı
iken, ödenecek fidyeyi küçümseyerek ihramda giyilmemesi gereken elbiseyi giyen,
saçlarını kısaltan veya mecbur kalmadığı halde koku sürünen kimseyle ilgili
olarak îmam Malik şeyle der:
Aslında ihramlı bir
kimse bunları yapmamalıdır. Ancak za-ruret.halinde fidyesini vermesi şartiyle
buna müsaade edilmiştir.
îmam Malik'e: «Kişinin
gerektiğinde oruç tutmak, sadaka vermek veya kurban kesmek gibi
mükellefiyetlerden birini seçmekte hür#olup olmadığı» soruldu. Ayrıca «Kurbanın
ne olması gerektiği, yiyeceğin kaç müd olmasının şart olduğu, orucun kaç gün
tutulacağı, bunlardan biri kendisine farz olan kişinin bunu hemen mi, yoksa
daha sonra mı ifa edebileceği de» soruldu. O şu cevabı verdi:
Kişi Allah'ın
kitabında belirtilen kefaretlerden dilediğini yapar, bu konuda istediğini
seçmekte muhayyerdir. Ne kurban edeceğine gelince, bu koyundur. Oruç üç gün,
yiyecek ise, —Hz. Peygamber zamanındaki müd (bir müd, yarım kilodur) birim olmak
şartiyle—altı fakiri ikişer müdle doyurmaktır.
îmam Malik'ten: Ben
bazı âlimlerin şöyle dediklerini de duydum: Şayet ihramlı kimse bir şey atsa,
bununla hiç niyetinde olmadığı halde bir av hayvanını vursa, fidyesini vermesi
lâzımdır. İhramsız olan bir kimsenin de Harem dahilinde bu şekilde hiç istemediği
halde bir hayvanı öldürmesi ile fidyesini vermesi icabe-der. Çünkü bu durumda
hata da kast de aynıdır, hiç farkı yoktur.
«Bir grup insan
ihramlı vaziyette iken veya Harem dahilinde ihramsız olarak bulunurlarken hep
birlikte bir av hayvanını öldürseler ne olur?» sorusuna cevaben, îmam Malik
şöyle der: Bana göre hepsi de ayrı ayrı cezasını vermelidirler. Şayet bir
kurban kesilmesi gerekiyorsa, grupta bulunan herkesin ayrı ayrı birer kurban
kesmeleri lâzımdır. Oruç tutulmaya hükmedilirse, hepsinin ayrı ayrı bu orucu
tutmaları şarttır. Bunun gibi, yine bir grup insan hataen bir adamı
öldürseler, bunlardan her birinin ayrı ayrı birer köle azat etmeleri gerekir,
veyahut da iki ay aralıksız oruç tutmaları lâzımdır.
îmam Malik'ten: Taş
attıktan, başını tıraş ettikten sonra daha ziyaret tavafını yapamadan bir
kimse, bir av hayvanına atsa veya avlasa, o avın cezasını vermesi gerekir.
Çünkü Kur'an-ı Kerimde «ihramdan çıktığınız zaman avlanın»[150]
buyurulu-yor. Ziyaret tavafı yapmamış olan kimsenin ise henüz daha hanımına
yaklaşamama ve koku sürünememe gibi mahrumiyetleri devam etmektedir.
imam Malik'ten:
Harem dahilinde
ihramlı iken ağaç kesen kimseye bir şey lâzım gelmez. Bu konuda hiç kimsenin
ağaç kesen aleyhinde bir hükümde bulunduğu bize kadar ulaşmadı. Ancak böyle
yapan biri, hiç iyi bir şey yapmış sayılmaz.
tmam Malik'ten:
Bilmiyerek veya
unutarak hacda tutacağı üç gün orucu tutamayan veya hasta olduğu için
tutamayan kimse, memleketine dönünce, bulursa Kabe'ye bir kurban göndersin,
bulamazsa evinde üç gün oruç tutsun, daha sonra da yedi gün tutar.
242.
Abdullah b. Amr b. As'dan: Resûlullah (s.a.v.) Mina'da durdu, müslümanlar
kendisine muhtelif sorular soruyorlardı. Bu arada adamın biri gelerek:
«— Ya Resûlallah!
kurban kesmeden önce bilmediğim için tıraş oldum, dedi. Hz. Peygamber:
«— Kurbanını kes,
önemli değil.» buyurdu. Daha sonra başka bir kimse daha gelerek:
«— Ya Resûlallah!
Cemreleri taşlamadan önce bilmediğim için kurban kestim, dedi. Buna da cevaben
peygamberimiz:
«— Taşını at önemli
değil!» buyurdu. Hz. Peygambere burada gelmiş ve geçmiş ne sorulduysa hepsine
de cevabı:
«— Yap, önemli değil»
oldu.[151]
243.
Abdullah b. Ömer'den: Hz. Peygamber.bir gazveden, hacdan veya bir umreden
dönerken her yüksek yerden geçerken üç defa tekbir getirirdi. Sonra da: «Tek
olan Allah'tan başka ilah yoktur. Onun hiç bir şekilde ortağı da yoktur. Mülk
onundur, hamd da ona mahsustur. O her şeye kadirdir. Dönenler, tövbe edenler,
ibadet ve secde edenler, rabbimize hamdedenler, Allah vaadinde sadıktır.
Kuluna yardım eder, Allah düşmanı grupları o tek başına hezimete uğratır,» diye
dua ederdi.[152]
244. Ibn
Abbas anlatıyor: Resûlullah (s.a.v.) devesinin hevde-cinde (çadırında) duran
bir kadının yanından geçiyordu. Kadına:
«— Bu Allah'ın
resulüdür!» dendi. Bunun üzerine kadın yanındaki çocuğun yanlarından tutup
kaldırarak:
«— Bu haccedebilir mi
ya Resûlallah?» diye sordu. Resûlullah (s.a.v.):
«— Evet, sana da sevap
olur» buyurdu.[153]
245. Talha
b. Ubeydillah b. Keriz'den: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Şeytan
arefe günü görüldüğünden daha küçük, daha hakir, daha zelil ve daha öfkeli hiç
bir zaman görülmedi. Bunun sebebi de rahmetin indirilişini, Allah'ın büyük
günahları affedişini görmesidir. Bir de arefe gününden de daha küçük, daha
zelil, daha öfkeli görüldüğü bir gün vardır ki o da Bedr harbinin olduğu
gündür.» Bu söz üzerine Hz. Peygamber'e:
«— Bedr'de şeytan ne
gördü ya Resûlallah?» diye sorulunca şöyle buyurdu:
v— Cebrail'in
melekleri savaş için sıra sıra yaptığını gördü.»[154]
246. Talha
b. Ûbeydillah b. Keriz'den: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Duaların en
efdali arefe günü yapılandır. Benim ve benden önceki peygamberlerin
söylediklerinin en efdali de: Tek olan Allah'tan başka ilah yoktur, onun hiç
bir şekilde ortağı yoktur» sözüdür.[155]
247. Enes b.
Maliklten^Hz. Peygamber Mekke'nin fethedildi-ği sene Mekke'ye girdiğinde
başında miğfer vardı. Miğferi çıkarınca bir adam kendisine gelerek:
«— Ya Resûlallah! îbn
Ha'tal, Kabe'nin perdeleri arasına sığınmış!» dedi.[156]
Bunun üzerine Peygamberimiz:
«— Onu öldürün!»
buyurdu.[157]
îmam Malik der ki:
Ogün Resûlullah da —Allah bilir—ihramlı değildi.
248. Nafî'den:
Abdullah b. Ömer Mekke'den yola çıktı. Ku-deyd'e gelince kendisine Medine'den
bir haber geldi. Bunun üzerine hemen ihramsız olarak Mekke'ye döndü.
îbn Şihab'den buna,
benzer bir rivayet gelmiştir.
249. Muhammed
b. Imran el-Ensarî, babasından naklediyor: Ben Mekke yolu üzerindeki Serha'nın
altında dururken Abdullah b. Ömer geldi.[158]
«— Neden bu ağacın
altındasın?» dedi. «— Gölgesinde oturmak için.» dedim. «— Başka sebebi var mı?»
dedi.
«— Hayır, sadece
gölgesi için» dedim. Bunun üzerine Abdullah b. Ömer eliyle doğu tarafını
işaret ederek Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu nakletti: «Mina'daki iki
küçük dağ arasına varınca orada Sürer denilen bir vadide bir ağaç vardır. O
ağacın altında yetmiş bin Peygamber yaşamıştır.»[159]
250. îbn Ebî
Müleyke'den: Ömer b. Hattab, Beytullah'ı tavaf eden cüzzamlı bir kadına
rastladı. Ona:
«— Ey Allah'ın
cariyesi! Eğer evinde oturup başkalarına zararın dokunmasa daha iyi olurdu!»
dedi. Bunun üzerine kadın derhal oturdu. Daha spnra kadına bir adam gelerek:
*— Seni tavaf
yapmaktan men eden adam öldü, haydi devam et!» dedi. Kadın adama:
«— Onun dirisine itaat
edip, Ölüsüne asi olacak değilim» diye karşılık verdi.
251. Abdullah
b. Abbas'tan: Rükün'le Kabe kapısının arası, Mültezem'dir.
252. Muhammed
b. Yahya b. Habban naklediyor: Bir adam, Rebeze'de Ebû Zerr'e rastladı. Ebû
Zerr adama:
«— Nereye?» diye
sordu. Adam:
«— Hacca gitmek istiyorum.»
diye cevap verdi. Bunun üzerine Ebû Zerr:
«— Başka bir sebep var
mı?» dedi. Adam:
*— Hayır! dedi Ebû
Zerr;
«—Peki öyleyse yap»
dedi. Olayın devamını adam şöyle anlatıyor: Oradan ayrıldıktan sonra Mekke'ye
kadar geldim. Bir müddet orada kaldıktan sonra, bir 'gün kalabalık içinde bir
adamı itekledim. Bir de-ne göreyim? Rebeze'de karşılaştığım ihtiyar bu!.. Yani
Ebû Zerr! Beni görünce tanıdı ve:
«— Seninle konuşan
benim!» dedi.
253. tmam
Malik, Ibn Şihab'a;
«— Hac için ihrama
girip de çıkan bir engelden dolayı ihramdan çıkmayla ilgili soru sordum.» Ibn
Şihab, böyle bir şeyin olmayacağını kastederek:
*— Bunu hiç kimse
yapmış mı?» diye mukabele etti. Bu hoşuna gitmedi. İmam Malik, «kişi bineği
için Harem'den ot toplar mı?» sorusuna «Hayır» cevabını verdi.
254. imam
MalikÜen: Hiç hacca gitmemiş, bekâr bir kadın, yanında yakın bir akrabası varsa
onunla hacca gidebilir. Şayet yakın akrabası var da bekâr kadınla beraber
hacca gidecek durumda değilse, o takdirde kadın Allah'ın kendisine farz kıldığı
haca ter-ketmez. Bir grup kadın arasına katılarak hacca gitsin.[160]
255.
Mü'minlerin annesi Hz. Aişe'den: Umreyi yaptıktan sonra hacceden, hedy
bulamayan kimse, hac için ihrama girdiği günle, arefe günü arasında oruç
tutar. Bu günlerde tutmaz ise, Mina günlerinde tutar.
Salim b.Abdullah'tan:
Abdullah b. Ömer bu hususta, Aişe (r.a.)'in söylediklerini söylerdi.
[1] Müslim CHacc, 15/109), mevsûl olarak rivayet eder.
[2] Bkz. Şeybanî, 472.
[3] Buharî, Cezau's-Sayd, 28/14; Müslim, Hacc, 15/91.
Ayrıca bkz. Şeybanî, 420.
[4] Şeybanî, 421.
[5] Buharî, Hacc, 25/38. Ayrıca bkz. Şeybanî, 472.
[6] Şeybanî,419.
[7] Buharı, Hacc, 25/21; Müslim, Hacc, 15/1.
[8] Şeybani, 422.
[9] Buharı, Libâs, 77/37; Müslim, Ilacc, 15/3. Ayrıca bkz.
Şeybanî, 423.
[10] Şeybanî, 425.
[11] Şeybanî, 417
[12] Şeybanî,4l8.
[13] Buharı, Hacc, 25/18; Müslim, Hacc, 15/33.
[14] Buharı, Hacc, 25/17; Müslim, Hacc, 15/6.
[15] Şeybanî,402.
[16] Şeybanî, 403.
[17] Buharı, Hacc, 25/4; Müslim, Hacc, 15/13. Ayrıca bkz.
Şeybanî, 381.
[18] Buharı, l'tisam, 96/16; Müslim, Hacc, 15/15. Ayrıca
bkz. Şeybafıî, 381.
[19] Şeybanî, 382.
[20] Şeybanî, 383.
[21] Ebu Davud, Hacc, 11/80; Tirmizî, Hac, 7/92; Nesaî,
Menâsikul-Hacc, 24/104.
[22] Buharı, Ilacc, 25/26; Müslim,Hacc, 15/19. Ayrıca bkz.
Şeyfaanî, 386.
[23] Müslim, Ilacc, 15/29. Ayrıca bkz. Şeybani, 384.
[24] Buharı, Hacc, 25/20; Müslim, Hacc, 15/23. Ayrıca bkz.
Şeybanî, 385.
[25] Buharı, Vudû, 4/30; Müslim, Hacc, 15/25.
[26] Ebu Davut Hacc, 11/26;Tirmizi,Hacc,7/15;Nesai,Menasiku’l-Hacc,7/15;Nesai,Menasiku’l-Hacc,24/55;İbn
Mace, Menasik, 25/16. Ayrıcabkz.Şeybani, 392
[27] îfrad Haca: Umre bulunmayan haçtır.
[28] Buharî, Hacc, 25/34; Müslim, Hacc, 15/118.
[29] Müslim, Hacc. 15/122
[30] Kıran haca: Aynı ihramla, hem hac, hem de umreyi
yapmaya Kıran Haccı denir. Hanefî mezhebince en üstün hac türüdür.
[31] Süleyman b. Yesâr, mürsel olarak rivayet etmiştir. 36.
hadiste, Ebu'l-Esved, Urve-Aişe senediyle mevsûl olarak nakletmiştir.
Bkz.Şeybanî,393.
[32] Buharı, Muhsar, 27/1; Müslim, Hacc, 15/180.
[33] Buharı, Hacc, 25/31 (Aişe'den); Müslim, Hacc, 15/111.
Ayrıca bkz. Şeybanî, 394.
[34] Telbiye: Lehbeyk Allahümme Lebbeyk (Davetine geldim
Allah'ım davetine) demektir.
[35] Buharı, Hacc, 25/86; Müslim, Hacc, 15/274. Ayrıca bkz.
Şeybanî, 387.
[36] Şeybnni,390.
[37] Buharî,Hacc, 25/38; Müslim, Hacc, 15/227. Ayrıca bkz.
Şeybanî, 389.
[38] Ne.mre: Bir yer adı, bazıları burasını Arafat'a dahil
eder, bazısı ise Arafat'tan ayrı bir yer olarak kabul eder.
Erak: Arafat'ta, Şam
tarafında bir yerdir
[39] Şeybanî, 391.
[40] Hanefi Mezhebine göre, ifrad veya kıran haccı
yapanlar, cemrede ilk taşı atınca, umre yapanlar tavaf sırasında rüknü
selâmlayınca telbiyeyi keserler.
[41] Şeybanî, 514.
[42] Buharı, Hacc, 25/109; Müslim, Hacc, 15/369, Ayrıca
bkz. Şeybanî, 398.
[43] Şeybani, 464
[44] Şeybanî,47
[45] Temettü haccı: Aynı yıl için ayrı ayrı ihrama girerek
hac ve umre yapmaktır.
[46] Ömer'in temettü haccım yasakladığı şu kitaplarda yer
alır: Buharî, Hacc, 25/125 (Ebu Musa'dan); Müslim, Hacc, 15/154.
[47] Şeybanî, 448.
[48] Şeybanî,451.
[49] Şeybani, 454.
[50] Buharı, Umre, 26/1; Müslim, Hacc, 15/437.
[51] Ebu Davud, Hacc, 11/79; Tirmizî, Hacc, 7/95; Nesaî,
Sıyâm, 24/6; İbn Mace, Hacc (menâsik), 25/45. Ayrıca bkz. Şeybanî, 450.
[52] Müslim, Nikâh, 16/41. Ayrıca bkz.Şeybanî, 436.
[53] Şeybanî, 438.
[54] Şeybanî, 437.
[55]Hanefi Mezhebine göre, ihramlı nikâhlanabilir, ama öpme
ve birleşme yasaktır.
[56] Buharî, Cezau's-Sayd, 28//11; Müslim, Hacc, 14/88.
[57] Şeybanî,416,521.
[58] Buharı, Cihad, 56/88; Müslim, Hacc, 15/57. Ayrıca bkz.
Şeybanî, 443
[59] Şeybanî,443.
[60] Yaban eşeğinin yenilmesi, daha sonra yasaklanmıştır.
[61] Nesaî, Menasik'ul.Hacc, 24/78. Ayrıca bkz. Şeybanî,
442. Revha: Mekke ile Medine arasında bir yer
Üsâbe: Bir yer veya bir
kuyu adı.
Ruveyse: Bir yer adı.
Arc: Haremeyn arasında
bir mevki.
[62] Şeybanî, 442.
Rebeze: Medine
yakınlarında bir yer. Bahreyn: Basra ile Umman arasında bir yer.
[63] Şeybanî, 444.
[64] Buharî, Cezau's-Sayd, 28/6;Müslim, Hacc, 15/50. Ayrıca
bkz. Şeybanî, 441. Ebva: Medine'ye yirmi üç mil uzakta bir yer Veddan: Cuhfe
ile Ebva arasında Cuhfe'ye daha yakın büyükçe bir köy.
[65] Hz. Aişe'nin zaten on gece dediği Zilhicce ayının ilk
on günüdür. On gün av eti yemesen ne olur? demek istiyor. Bir de şer'i
hususlarda şüphe edilen şeyin terk edilmesine işaret etmektedir.
[66] Maide sûresi,95.
[67] Buharî, Cezau's-Sayd, 28/1; Müslim, Hacc, 15/76.
Ayrıca bkz. Şeybanî, 427.
[68] Buharî, Bedul-Halk, 59/16; Müslim, Hacc, 15/79. Ayrıca
bkz. Şeybanî, 428.
[69] Müslim (Hacc, 15/68), mevsûl olarak rivayet eder.
[70] Şeybanî, 429.
[71] Sükya: Mekke ile Medine arasında büyükçe bir köy.
[72] Şeybanî, 433.
[73] Şeybanî, 435.
[74] Şeybanî, 432.
[75] Buharı, Hacc, 25/1; Müslim, Hacc, 1/407. Ayrıca bkz.
Şeybanî, 481.
[76] Hanefî mezhebine göre: Haccetmek niyetiyle ihrama
giren bir kişi hac yapamayacak olursa Harem'de kesilmek üzere bir hedy kurbanı
ya da parasını gönderir. Bu kurban kararlaştırılan günde kesilir, ihramlı da
ondan sonra ihramdan çıkar ve gelecek sene de tekrar bu haccım kaza eder. Eğer
kıran haccı yapıyor idiyse, hedy kurbanını bir tane değil iki tane gönderir,
gelecek sene iki umre ve bir hac yapması icap eder. Sadece hac yapmak üzere
ihrama girmiş idiyse, bu umrenin yerine bir umre yapar. Hacca engel teşkil eden
sebepler ikiye ayrılır: 1- Şer'î sebepler, 2- Hissî sebepler.
Şer'î sebepler
şunlardır: Kadının kocasını kaybetmesi, ihrama girdikten sonra mahremin ölmesi
veya o kadını boşaması veya nafile haçtan kocanın karısını menetmesi, ihramlı
kişinin yiyeceğini kaybetmesi dolayısiyle yola devam etme imkânının ortadan
kalkması.
Hissî sebepler
şunlardır: İhramlı kişinin arada düşman ve benzeri yırtıcı hayvanların
bulunması sebebiyle haccın gereklerini yerine getirememesi, hasta olması ya da
hapse atılması,
İhramlı kişinin bir
engelden dolayı hac yapamaması üzerine göndermiş olduğu veya kesmesi icap eden
kurban kesilmeden önce ihramdan çıkmaması gerekir. Şayet çıkarsa veya ihramlı
iken yapılmaması gereken yasaklan yaparsa, aynen normal hac vecibelerini yerine
getirirken çekmesi gereken cezaları çeker. (el-Fıkh Ale'l-Mezahibi'l-Erbaa c.I,
s. 701).
[77] Buharî, Megâzî, 64/35; Müslim, Hacc, 15/180.
[78] Şeybanî, 394
[79] Şeybanî, 508.
[80] Buharî, Tefsir, 65/2; Müslım hacc.. 13/399,-Aynca bkz.
Şeybanî, 479.
[81] Kabe çevresindeki tavaf maksadıyla yapılan her
dolaşma.turuna şavt denir.
[82] Şeybanî, 456.
[83] Müslim (Hacc, 15/147), uzun bir hadiste, peygamberimizin
haccını anlatırken, Cebir'den rivayet eder.
[84] Bu, mürsel bir hadistir, ibn Abdilber bu hadisi,
Sufyan Sevrî-Hişam-Babası- Abdurrahman b. Avf senediyle mevsul olarak rivayet
eder.
[85] Buharî, Hacc, 25/50; Müslim, Hacc, 15/248 (mevsul
olarak rivayet ederler).
[86] Şeybanî, 440.
[87] Şeybanî, 439.
[88] Hac, 22/32.
[89] Hac, 22/33. (92)Şeybanî, 517.
[90] Merruz Zahran: Mekke yakınlarında bir vadinin adı.
[91] Buharî, Salât, 8/78. Ayrıca bkz. Şeybanî, 476
[92] Şeybanî, 471.
[93] Âyet şöyledir: «Safa ve Merve, Allah'ın mukaddes
saydığı yerlerdendir...» (Bakara, 2/158).
[94] Şeybanî, 474.
[95] Bakara, 2/158.
[96] Bakara, 2/158.
Buharı, Hacc, 25/79;
Müslim, Hacc, 15/259,260,261.
[97] îlk ezan, cemaati teheccüde uyandırmak için fecirden
önce okunurdu. Asrı saadette zaman zaman Hz. Bilal bu ezanı okurdu.
[98] Buharî, Hacc, 25/88; Müslim, Sıyâm, 13/110.
[99] Ebu Ömer'in dediğine göre, mürsel oluşunda Malik'e
karşı itiraz yoktur.
[100] Müslim, Sıyâm, 13/139. Ayrıca bu hadis senedi ve
metniyle, Sıyâm, 18/36'da da yer almıştır.
[101] Ebu Davud, Savm, 14/50.
[102] Bu hadis, mürseldir.îbn Abbas'tan rivayet edilir. Ebu
Davud, Hacc, 11/12.
[103] Buharî, Hacc, 25/103; Müslim, Hacc, 15/371. Ayrıca
bkz. Şeybanî, 41?
[104] Şeybanî, 406.
[105] Şeybanî, 413
[106] Şeybanî,411.
[107] Şeybanî, 399
[108] Şeybanî, 400.
[109] Ebu Davud, Hacc, 11/18; Tirmizî, Hacc, 7/71; İbn Mace,
Hacc, 25/101. Ayrıca bkz. Şeybanî, 405
[110] Şeybanî, 404.
[111] Maide, 5/95.
[112] Müslim (Hacc, 15/149) ile mevsul olarak yer almıştır.
[113] Bakara, 2/197.
[114] Bakara, 2/187.
[115] Maide, 5/48.
[116] Buharı, Hacc, 25/98; Müslim, Hacc, 15/304. Ayrıca bkz.
Şeybanî, 515.
[117] Buharı, Hacc, 25/98; Müslim, Hacc, 15/297.
[118] Ebu Davud, Hacc, 11/64 (Cabir'den); İbn Mace, Menâsik,
25/73.
[119] Buharî, Hacc, 25/115; Müslim, Hacc, 15/125.
[120] Buharî, Hacc, 25/34; Müslim, Hacc, 15/126.
[121] Müslim, Hacc, 15/147 (Cabir'den).
[122] Buharî, Hacc, 25/127; Müslim, Hacc, 15/317.
[123] Şeybanî, 461.
[124] Buharî, Salât, 8/96; Müslim, Hacc, 15/388. Ayrıca bkz.
Şeybanî, 480
[125] Buharî, Hacc, 25/87.
[126] Buharî, Hacc, 25/96; Müslim, Hacc, 15/286. Ayrıca bkz.
Şeybanî, 489.
[127] Buharî, Vudû, 4/6; Müslim, Hacc, 15/276.
[128] Buharî, Hacc, 25/96; Müslim, Hacc, 15/285. Ayrıca bkz.
Şeybanî, 490. (134)Şeybanî, 488.
[129] Bu, mürseldir. İbn Ömer'den mevsûl olarak da rivayet
edilmiştir: Buharı, Taksîru's-Salât, 18/2; Müslim, Salâtu'l-Musafirîn, 6/17.
[130] Hanefi mezhebine göre teşrik tekbirleri, kurban
bayramının arefe günü sabah namazında başlar, bayramın dördüncü günü ikindi
namazında sona erer, toplam yirmiüç vakit namazını kapsar. Bu tekbirler, her
farz namazdan sonra ret.irilir.
[131] Bakara, 2/18
[132] Müslim, Hacc, 15/43. (139)Şeybanî, 516.
[133] Şeybanî, 519
[134] Şeybanî,500.
[135] Şeybanî, 499.
[136] Ebu Davud, Menâsik (Hacc), 11/77; Tirmizî, Hacc,
7/108; Nesaî, Hacc, 24/225; İbn Mace, Menâsik (Hacc), 25/67. Ayrıca bkz.
Şeybanî, 495,
[137] Buharı, Hacc, 25/31; Müslim, Hacc, 15/111.
[138] Buharı, Hacc, 25/81.
[139] Buharî, Hacc, 25/145.
[140] Buharî, Hayd, 6/27; Müslim, Hacc, 15/385. Ayrıca bkz.
Şeybanî, 468.
[141] Şeybanî,467.
[142] Ebu Davud, JVfenâsik (Hacc), 11/89.
[143] îbn Abdilber der ki: "Ummu Süleym'den yalnızca bu
yolla biliyorum." Zurkanî de şunları ekliyor: "Ebu Seleme, Ummu
Süleym'den duymadığı için inkıta bulunduğu kabul edilse bile, bunu destekleyici
hadisler vardır."
[144] Şeybanî,469.
[145] Şeybanî, 502.
[146] Maide 5/95.
[147] Doğrusu, senedin Abdulkerîm b. Malik
el-Cezevî-Mucahid-Abdurrah-man şeklinde olmasıdır.
Buharî, Muhsar, 27; Müslim,
Hacc, 15/82. Ayrıca bkz. Şeybanî, 504.
[148] Buharî, Muhsar, 27/5.
[149] Buharf, Megâzî, 64/35; Müslim, Hacc, 15/80 (mevsûl
olarak rivayet ederler).
[150] Maide, 5/2.
[151] Buharî, Hacc, 25/131; Müslim, Hacc, 15/327. Ayrıca
bkz. Şeybanî, 501.
[152] Buharı, Umre, 26/12; Müslim, Hacc, 15/428. Ayrıca bkz.
Şeybanî, 515.
[153] Müslim, Hacc, 15/409.
[154] Bu, mürseldir. Hâkim, Mustedrek'te Ebu'd-Derdâ'dan
mevsul olarak rivayet etmiştir.
[155] Îbn Abdilber derki: "Mürsel oluşunda, Malik'ten
ihtilaf yoktur, bu isnad-lan sağlam bir yolla müsned oluşunu bilmiyorum.
Faziletlerle ilgili hadisler, sağlam bir delile ihtiyaç duymaz. Ali ve Îbn
Amr'dan müsned olarak gelmiştir.
[156] Buharî, Cezau's-Sayd, 28/18; Müslim, Hacc, 15/450.
[157] Aslında Kabe'ye sığınanlara dokunulmayacağı
kararlaştırılmıştı. Fakat Îbn Hatal, daha önce îslâma ve müslümanlara yaptığı
büyük kötülükler sebebiyle kanı heder edilenlerdendi.
[158] Şerha: kendisine doğru bir sürü patika yolun gittiği
bir ağacın özel adıdır.
[159] Nesaî.Hacc, 24/189.
[160] Hanefi Mezhebinde bir kadının hacca gidebilmesi için
mutlaka yanında kocası ya da bir mahremi olması gerekir. Bunlardan biri yoksa,
kadın üzerine hac farz olmaz. Bu durum kadının bulunduğu yerle Mekke arasında
bir sefer miktarı, yani üç gün ve üç gecelik mesafe olması halinde söz konusudur.
Eğer bu mesafeden az olursa mahrem olmaksızın kadının haccetmesi caizdir.
(Damad, Mecmau'l-Enhur c. I,, s. 262).