20 HAC KİTABI. 2

1. İhrama Girmek İçin Gusledilmesi 2

2. İhramda Bulunan Kimsenin Yıkanabilmesi 3

3. İhramda Giyilebilecek Elbiseler. 4

4. İhramda Boyalı Elbise Giyilk Bilmesi 4

5. İhramda Kemer Takılması 5

6. İhramlevın Yüzünü Kapaması 5

7. Hac Esnasında Güzel Koku Sürünülmesi 5

8. Mikatlar (İhrama Girilen Yerler): 6

9. İhrama Girince Yapılacak İşler. 7

10 İhramda Telbiye Getirirken Sesin Yükseltilmesi 8

11. İfrad Haccı 9

12. Kıran Haccı 9

13. Telbiyenin Kesilmesi 10

14. Mekke'den Ve Başka Yerlerden Gelip Yine Buradan İhrama Girmek. 11

15. İhramlının Gönderdiği Kurbanlığa Nişan Takması 12

16.Hac Esnasında Kadının Aybaşı Olması 13

17. Hac Aylarında Umre Yapılması 13

18. Umre Telbiyesinin Bitişi 13

19. Temettü Haccı 13

20. Temettü' Haccının Yapılamıyacağı Durumlar. 15

21. Umre İle İlgili Muhtelif Rivayetler. 15

22. İhramda Bulunan Kimsenin Nikâhı 16

23. İhramlı Kimsenin Kan Aldırabilmesi 17

24. Ihramlının Av Etinden Yemesinin Caiz Olduğu Haller. 17

25. İhramda Bulunan Kimsenin Av Etinden Yiyemediği Haller. 19

26. Haremde Avlanabilecek Hayvanlar. 20

27. Harem Dahilinde Avlanmanın Cezası 20

28. İhramlı İken Öldürülebilen Hayvanlar. 21

29. İhramlının Yapabileceği İşler. 21

30. Başkasının Yerine Hacca Gidilmesi 22

31. Hac Esnasında Düşman Muhasarasına Uğrayanın Durumu. 22

32. Düşman Dışında Bir Engelden Dolayı Tavaf Yapamayanın Durumu. 23

33. Kabe'nin İnşasıyla İlgili Rivayetler. 24

34. Tavaf Esnasında Remel Yapılması 25

35. Tavaf Esnasında İstilam Yapılması 25

37. Tavaf Esnasında Her Yedi Şavttan Sonra İki Rekât Namaz Kılmak (Tavaf Namazı): 26

38. Sabah Ve İkindi Namazlarından Sonra Tavaf Yapılması 27

39. Beytullah'a Veda Edilmesi      ' 27

40. Tavafla İlgili Muhtelif Rivayetler. 28

41. Sa'y Yapmaya Safa Tepesinden Başlanması 29

42. Sa'y İle İlgili Çeşitli Rivayetler. 29

43. Arefe Günü Oruç Tutulması 30

44. Bayram Günleri Oruç Tutulması 30

45. Kabe'ye Gönderilen Kurbanlıklar. 31

46. Kabe'ye Gönderilecek Kurbanlığa Yapılacak İşler: 32

47. Kabe'ye Gönderilecek Kurbanlığın Sakatlanması Veya Kaybolması 33

48. İhramlı İken Hanımı İle Cinsi Münasebette Bulunanın Cezası 33

49. Hacca Yetişemeyenlerin Yapacağı İşler. 34

50. Mina'dan Dönmeden Karısı İle Cinsi Münasebette Bulunmanın Cezası 35

51. Kabe'ye Gönderilecek Kurbanlığın En Kolaya Geleni 35

52. Kabe'ye Gönderilecek Kurbanlıkla İlgili Çeşitli Rivayetler. 36

53. Arefe Ve Müzdelifede Vakfenin Yapılışı 37

54. Binek Üzerinde Ve Temiz Olmadan Vakfe Yapılabilmesi 38

55. Haccı Kaçıran Kimsenin Vakfe Yapması 38

56. Kadın Ve Çocuklara Öncelik Tanınması 39

57. Arafat'dan Müzdelife'ye Dönüş. 39

58. Hacda Kurban Kesilmesiyle İlgili Rivayetler. 39

59. Kurban Kesimi 40

60. Hacda Tıraş Olmak. 40

61. Hacda Saç Kısaltmak. 41

62. Hacda Saçları Keçelendirmek. 42

63. Beytullahta Namazın Kılınışı, Arafat'ta Hutbenin Uzunluğu. 42

64. Zilhiccenin Sekizinci Günümina'da Vakit Namazlarının, Mina Ve Arafat'ta Cuma Namazının Kılınışı 43

65. Müzdelifede Namazın Kılınışı. 43

66. Mina'da Namazın Kılınışı 43

67. Mekke Ve Minada İkamet Edenlerin Namazları 44

68. Teşrik Günleri (Bayram) Tekbirleri 44

69. Muarres Ve Muhassab Denilen. Yerlerde Namazın Kılınışı 45

70. Gece Minadaki Vazifeleri İfa Ettikten Sonra Mekke'de Gecelemek. 45

71. Cemrelerin Taşlanışı 46

72. Cemreleri Taşlama Hususundaki Ruhsatlar. 46

73. Hacdan Dönüş. 47

74. Hayızlı Kadının Mekke'ye Girişi 48

75. Aybaşı Olan Bir Kadının Ziyaret Tavafını Yapışı 48

76. Hacda Kuş Ve Diğer Yaban Hayvanlarını Vuranların Verecekleri Fidye Miktarı 49

77. İhramlı İken Çekirge Öldürenin Cezası 51

78. Kurban Kesmeden Tıraş Olanın Ödeyeceği Fidye. 51

79. Haccın Bir Menasikini Unutanın Yapacağı İşler. 52

80. Fidye İle İlgili Çeşitli Rivayetler: 52

81. Hacla İlgili Çeşitli Rivayetler: 53

82. Yanında Yakın Akrabası Olmayan Kadının Hacca Gidebilmesi 56

83. Temettü' Orucunun Zamanı 56

 

 

 

 

20 HAC KİTABI

 

1. İhrama Girmek İçin Gusledilmesi

 

1. Abdurrahman'ın babası Kasım'dan: Umeys'în kızı Esma, Beyda'da Muhammed b. Ebî Bekr'i dünyaya getirmişti. Ebû Bekr durumu Resulullah'a (s.a.v.) bildirince, Peygamberimiz:

«—Söyle ona gtısletsin, ondan sonra ihrama girsin.» bu­yurdu.[1]

 

2. Saîd b. Müseyyeb anlatıyor: Umeys'in kızı Esma, Zülhuley-fe'de Muhammed b. Ebî Bekr'i doğurmuştu. Bunun üzerine Ebû Bekr, Esma'ya guslettikten sonra ihrama girmesini söyledi.

 

3. Nafî'den: Abdullah b. Ömer ihrama girmeden önce, ihrama girmek için, Mekke'ye girerken ve Arafatta vakfe yapmak için guslederdi.[2]

 

2. İhramda Bulunan Kimsenin Yıkanabilmesi

 

4. ibrahim, babası Abdullah b, Huneyn'den naklediyor: Abdullah b. Abbas'la Misver b. Mahreme, Ebva'da anlaşmazlığa düştüler. Abdullah; «îhramlı bulunan kimse başım yıkayabilir» derken, Misver: «İhramda bulunan başını yıkayamaz» diyordu. Bunun üzerine Abdullah b. Abbas, beni Ebû Eyyüb el-Ensari'ye gönderdi, iki direk arasına gerilmiş bir ipe asılı perdeler arkasın­da yıkanıyordu. Selâm verdim.

«— Bu kim?» diye sordu.

«—Huneyn'in oğlu Abdullah! Beni sana Abdullah b. Abbas bir şey sormam için gönderdi. Resûlullah (s.a.v.) ihramda iken başım nasıl yıkardı? dedim. Eliyle ipe gerili olan perdeyi hafif indirerek, başını benim göreceğim şekilde elleriyle ovmaya başladı ve su dö­ken zata da «Başıma su dök!» dedi. Elleriyle başını ovuşturduktan sonra:

«— Resûlullah'm (s.a.v.) böyle yaptığım gördüm.» dedi.[3]

 

5. Atâ b. Ebî Rebah'tan: Ömer b. Hattab yıkanırken, Ya'lâ b. Münye su döküyordu. Ömer (r.a.):

«Başıma dök!» deyince Ya'lâ (ihramlı iken baş yıkanmıyacağı-m zannettiği için):                                       

«— Vebalini bana mı yüklemek istiyorsun? Emredersen döke­rim!» dedi. Ömer (r.a.):

«— Dök! Su sadece saçları dağıtır.» dedi.[4]

 

6. Nafi'den Abdullah b. Ömer, Mekke'ye yaklaştığı zaman gece iki tepe arasındaki bugün Bi'ri Said diye bilinen Zîtuva vadi­sinde kalır, sabah namazını orada kıldıktan sonra Mekke'nin görüleceği en yüksek yerden Mekke'ye girerdi, Hac için olsun, um­re için olsun Mekke'ye girmeden önce Mekke yakınlarındaki Zitu-va'da gusleder, yanındakilere de gusletmelerini emrederek Mek­ke'ye öyle girerdi.[5]

 

7. Nafî' naklediyor: Abdullah b. Ömer ihramlı iken sadece ih-tilâm olduğu zaman başını yıkardı.

îmam Malik'ten: Alimlerden duyduğunla göre, ihramlı bulu­nan kimsenin Akabe Cemresini taşladıktan sonra ve tıraştan önce sidr ve hatmi gibi bitkilerle başını yıkamasında bir mahzur yok­tur. Ayrıca Akabe Cemresini taşladıktan sonra bit öldürmek, saç tıraşı olmak, kirden temizlenmek ve normal elbise giymek de helâl olur.[6]

 

3. İhramda Giyilebilecek Elbiseler

 

8. Abdullah b. Ömer'den: Adamın biri Resûlullah'a (s.a.v.):

«— Ihramlı hangi elbiseleri giyemez?» diye sordu. Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

«Gömlek giymeyin, sarık sarmayın, şalvar, bornoz ve mest giymeyiniz. Ancak, terlik bulamayanlar mestlerin yan taraflarını kesmek suretiyle giyebilirler. Zaferan veya vers sürülmüş hiçbir elbiseyi de giymeyiniz.»[7]

Yahya der ki:

îmam Malik'e, Resûlullah'm (s.a.v,): «İzar (belden aşağı gi­yilen etek) bulamayan şalvar giysin.» hadisi şerifiyle ilgili bir soru soruldu. Şu cevabı verdi: «Bu rivayeti duymadım, ihramhnm şalvar giymesini uygun görmüyorum. Çünkü Resûlullah'm (s.a.v.) ihramlmm giymeyi yasak ettiği elbiseler arasında şalvar da var. Mesti istisna ettiği gibi, şalvarı istisna etmemiştir.» [8]

 

4. İhramda Boyalı Elbise Giyilk Bilmesi

 

9. Abdullah b. Ömer naklediyor: Resûlullah (s.a.v.) ihramlı bir kimsenin zaferan ve verşle boyanmış elbise giymesini yasakla­mıştır. Ancak terlik bulamayanlar yanlarını kesmek suretiyle mest giyebilirler.[9]

 

10. Ömer b. Hattab'ın azatlısı Eşlem, Abdullah b. Ömer'e an­latıyor: Ömer b. Hattab, ihramda olan Talha b. Ubeydullah'ın üze­rinde boyalı bir elbise gördü. Ömer (r.a.):

«— Talha, bu boyalı elbise de ne?» dedi. Talha:

«— Müzminlerin ehıiri, o kerpiç boyasıdır.» dedi. Bunun üzeri­ne Hz. Ömer:

«— Siz ey halkın kendilerini lider kabul edip uyduğu kimse­ler! Eğer bilmiyen bir adam bu elbiseyi görse, muhakkak der ki; Talha b. Ubeydullah ihramlı iken boyalı elbise giyiyordu. Onun,

için ey ileri gelenler! Böyle boyalı elbise cinsinden bir şey giymeyi­niz.» dedi.[10]

 

11. Hişam'ın babası Urve naklediyor: Ebû Bekrin ktzı Esma ihramlı iken sarıya boyanmış elbiseler giyerdi, fakat elbiselerin boyası zaferan değildi.

îmanı Malik'e:

«— Koku sürülmüş, fakat kokunun etkisi kaybolmuş olan elbise ihramda giyilir mi?» diye soruldu. İmam Malik:

«— Evet, zaferan veya vers'le boyanmış olmadıkça giyilir.» cevabını verdi.

 

5. İhramda Kemer Takılması

 

12. Nafi'den: Abdullah b. Ömer ihramhnın kemer takmasını iyi görmezdi.

 

13. Saîd b, Müseyyeb'den: ihramda bulunan kimsenin elbise­si altına kemer takmasında bir mahzur yoktur. Ancak iki ucunu birbirine bağlamak için kemerin velarmm (sırımının) ince olması lâzımdır.

îmam Malik'ten: Bu konuda duyduklarımın en iyisi budur.

 

6. İhramlevın Yüzünü Kapaması

 

13. Furâfisa b. Umeyr el-Hanefî'den: Osman b. Affan'ı (Medi­ne'ye üç konak mesafede bulunan) Arc'da ihramh iken gördüm,

yüzünü kapatıyordu.[11]

 

13. Abdullah b. Ömer'den: Çene baştan sayılır, onun için ih­ramh, çeneyi Örtmez.[12]

 

14. Nafî' anlatıyor: Abdullah b. Ömer, oğlu Vakıd'ı Cuhfe'de ihramh olarak vefat edince kefenledi, başını ve yüzünü de örterek «İhramda olmasaydık ona güzel kokular da sürerdik.» dedi.

îmam Malik'den: Kişi hayatta olduğu sürece amel eder, ölün­ce artık amel etme imkânı da sona ermiş olur.

 

15. Abdullah b. Ömer'den: îhramlı kadın peçe takmaz, eldiven kullanamaz.

 

16 Münzir'in kızı Fatıma anlatıyor: Biz, Ebû Bekr'in kızı Es­ma ile beraberken ihramh olduğumuzda yüzümüzü de Örterdik.

 

7. Hac Esnasında Güzel Koku Sürünülmesi

 

17. Hz. Aişe'den: İhramdan önce ihrama hazırlık için, Beytul-lah'ı tavaftan önce de ihramdan çıkması için Resûlullah'a (s.a.v.) koku sürerdim.[13]

 

18. Ata b. Ebî Rebah'tan: Resûlullah (s.a.v.) Huneyn'de iken kendisine bir Arap geldi. Üzerindeki gömlekte sarı boya izi vardı.

«— Ya Resûlallah! Ben umre için ihrama girdim, neleri yap­mamı emrediyorsunuz?» dedi. Resûlullah (s.a.v.):

«— Gömleğini çıkar, şu sarı lekeyi temizle, ondan sonra da hacda ne yaparsan umrede de onu yap.» buyurdu. [14]

 

19. Ömer b. Hattabın azatlısı Eslem'den: Ömer b. Hattab, Şece-re'de iken bir koku duydu.

«— Bu koku kimden geliyor» diye sordu. Muaviye b. Ebi Süf-yan:

«— Benden geliyor, ey müzminlerin emiri!» dedi. Ömer (r.a.):

«— Senden mi? Allah! Allah!» diye hayretini belirtince Muavi­ye:

«—Müzminlerin emiri! Bana Ümmü Habibe sürmüştü.» dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer:

«— Hemen git yıka!» dedi.[15]

 

20. Sait b. Züyeyb'den: Ömer b. Hattab, Şecere'de iken bir koku duydu. Yan tarafında Kesir b. Salt vardı. Ömer (r.a.):

«— Bu koku kimden geliyor?» diye sordu. Kesir:

«— Benden geliyor, ey mü'minlerin emiri! Saçımı ördüm, tıraş olmak istemedim.» diye karşılık verdi.

Bunun üzerine Ömer (r.a.):

«— Hurmanın dibindeki çukura git iyice temizle!» dedi. Kesir b. Salt da gitti temizledi.[16]

 

21. Yahya b. Saîd, Abdullah b. Ebî Bekr ve Rebia b. Ebî Abdur-rahman anlatıyorlar: Velid b. Abdülmelik, Salim b. Abdullah'la Harice b. Zeyd b. Sabit'e, «Cemreyi taşladıktan, tıraş olduktan sonra ve tavaftan önce koku sürünmenin hükmünü» sordu. Salim sürünemiyeceğini, Harice b. Zeyd b. Sabit ise sürünmekte bir mahzur olmadığını söylediler.

îmam Malik'ten: İhramdan önce ve cemreyi taşladıktan son­ra Mina'dan ayrılmadan içinde güzel koku bulunan yağı sürün­mekte bir mahzur yoktur.

imam Malik'e: Ihramlının içinde Zaferan bulunan yemekten yiyip yiyemiyeceği soruldu.

«— Zaferan katıldıktan sonra ateşte pişirildiyse ihramlının yemesinde bir mahzur yoktur, şayet zaferan konduktan sonra tek­rar pişirilmemişse ihramlı bu yemekten yiyemez.» cevabını verdi.

 

8. Mikatlar (İhrama Girilen Yerler):

 

22. Abdullah b. Ömer'den: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur: «Medineliler Zülhuleyfe'den, Şamlılar Cuhfe'den, Necidliler de Karn'dan ihrama girerler.»

Duyduğuma göre, ayrıca Resûlullah (s.a.v.): «... Yemenliler, Yelemlem'den ihrama girerler.» buyurmuştur.[17]

 

23. Abdullah b. Ömer'den: Resûlullah (s.a.v.) Medinelilerin Zülhuleyfe'den,Şamlılann Cuhfe'den ve Necidlilerin de Karn'dan ihrama girmelerini emretmiştir.

 

24. Abdullah b. Ömer naklediyor: Yukarıda zikredilen üç ülke halkının mikat yerlerini Resulullah'ın (s.a.v.) ağzından bizzat ben işittim, ayrıca şöyle de buyurduğu bana nakledildi: «...Yemenli­ler de Yelemlem'den ihrama girerler.»[18]

 

25. Nafî'den: Abdullah b. Ömer, Fur'den ihrama girdi.[19]

 

26. îmam Malik, güvenilir kabul ettiği ravilerden nakleder: Abdullah b. Ömer Iliya'dan (Beytul Makdis'den, Kudüs'ten) ihra­ma girdi.[20]

 

27. îmam Malik'ten: Bana ulaşan rivayetlere göre Resûlullah (s.a.v.) Umre yaparken Cı'irane'de ihrama girdi.[21]

 

9. İhrama Girince Yapılacak İşler

 

28. Abdullah b. Ömer naklediyor: Resûlullah (s.a.v.) şöyle tel-^iyede bulunurdu: «Emrine amadeyim Alla hım, emret! Em­ret, senin benzerin yoktur, emret! Ham d sanadır, nimetler sendendir, Kâinat da senindir. Senin hiçbir bakımdan ben-eerin yoktur.»

Abdullah b. Ömer buna şunu da kendisi ilave ederdi: «... Emri-ıe amadeyim, emret! Emret, seni hoşnut etmeye hazırız. Bütün ıayırlar sendendir, emret! Sana bağlanılmak için ve senin için imci edilir.»[22]

 

29. Hişam, babası Urve'den naklediyor: Resûlullah (s.a.v.) îulhuleyfe mescidinde iki rekât namaz kılar,sonra devesine binip leve ayağa kalkınca ihrama girerdi.[23]

 

30. Salim b. Abdullah babasının şöyle dediğini naklediyor: Resûlullah'ın (s.a.v.) bu çölde ihrama girdiğim söyleyerek ona ifti­ra ediyorsunuz. Resûlullah (s.a.v.) mescitten yani Zülhuleyfe mescidinden başka yerde ihrama girmedi.[24]

 

31. Ubeyd b. Güreye anlatıyor: Abdullah b. Ömer'e:

«— Ebû Abdurrahman! Arkadaşlarından hiç kimsede görme­diğim dört şeyi yapıyorsun.» dedim.

«— Nedir, onlar? Ya Cüreyc!» dedi.

«— Hacerülesved'in sadece Yemen köşelerini istilam ediyor­sun (selamlıyorsun). Bakıyorum üzeri açık terlik ve sarı renkli el­bise giyiyorsun. Mekke'de olduğu zaman herkes hilâli görür gör­mez ihrama giriyor sen ise Zilhicce'nin sekizinde giriyorsun.» diye sıraladım. Abdullah b. Ömer şöyle cevap verdi:

«— Yemen köşelerini istilam etmemin sebebi, Resûlullah'ın (s.a.v.) hep buraları istilam ettiğini gördüğüm içindir. Üzeri açık terlik giymeme gelince, Resûlullah'ın (s.a.v.) gönden yapılmış ter­lik giydiğini onunla abdest aldığını gördüm, onun için ben de o tip terlik giymeyi tercih ediyorum. Sarı renge gelince, Resûlullah'ın (s.a.v.) bu renkte giyindiğim gördüm, ben de o renkte elbiseler gi­yiyorum. Hilâli görünce ihrama girrneyip beklememin sebebi ise, Resûlullah'ın (s.a.v.) bineği yola koyulmadıkça ihrama girdiğini hiç görmediğimdendir.»[25]

 

32. Nafî'den: Abdullah b. Ömer, Züluleyfe mescidinde namaz kılar, sonra bineğine binerek yola çıkardı. Bineği tam yola koyu­lunca da ihrama girerdi.

 

33. îmam Malik'ten; Bana ulaşan rivayetlere göre Abdülme-lik b. Meı-van, Zülhuleyfe mescidinde namaz kılar, bineği yola çı­kınca da ihrama girerdi. Ona böyle yapmasını Eban b. Osman söy­lemişti.

 

 

10 İhramda Telbiye Getirirken Sesin Yükseltilmesi

 

34. Hallad, babası Saib el-Ensarî'den naklediyor: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Bana Cebrail gelerek ashabıma ve yammdakilere telbiye veya tehlîl getirirken seslerini yükseltmelerini emretmemi söyledi.» Telbiye veya tehlîlden sadece birini kastediyor.[26]

 

dınlar te tirler.

. İmam Malik'ten: Alimlerin şöyle dediklerini duydum: Ka-Ibiyede, seslerini sadece kendileri duyacak kadar yükseltirler.

imam Malik'ten:

îhramlı kimse cemaatle bulunduğu zaman sesini yükseltmez, kendisi ve yanındaki duysun yeter. Ancak Mescid-i Haram ve Mes-cid-i Mina 'da seslerini yükseltirler.

imam Malik'ten:

Bazı alimlerin her namazdan sonra ve her yokuşu çıkarken telbiyede bulunmayı iyi karşıladıklarını duydum.

 

11. İfrad Haccı[27]

 

36. Hz. Aişe'den: Veda haccında Resûlullah (s.a.v.)'la yola çık­tığımızda bazımız umre için, bazımız hac ve umre için, bazımız da sadece hac için ihrama girmişti. Resûlullah (s.a.v.) da sadece hac için ihrama girmişti. Umre için ihrama girenler ihramdan çıktı, fakat sırf hac için ve hacla umre için ihrama girmiş bulunanlar bayramın birinci gününe kadar ihramdan çıkmadılar.[28]

 

37-38. Hz, Aişe'den: Resûlullah (s.a.v.), ifrad hacc-ı yaptı.[29]

 

39. İmanı Malik'den: Alimlerin şöyle dediklerini duydum: «Hacc-ı ifrad için ihrama girip de sonradan umreye de girmek iste­yenler için bu mümkün değildir.»

imam Malik'len: Bizim Medine'de böyle söyleyen âlimleri ben gördüm.

 

12. Kıran Haccı[30]

 

40. Cafer b. Muhammed, babasından naklediyor: Mikdad b. Esved, Sükya'da Ali b. Ebî Talib'in huzuruna girdi. Hz. Ali deve yavrularına bulamaç yediriyordu.

«— Bak, Osman b. Affan hacc-ı kıran yapmayı yasaklıyor» di­ye söze başladı. Bunun üzerine Hz. Ali, ellerinin unlu hamurlu ol­duğunu unutarak Osman b. Affan'm huzuruna kadar gitti.

«— Sen hacc-ı kıran yapmayı yasaklıyormuşsun, öyle mi?» de­di. Hz. Osman:

«— Bu benim takdirim!» diye karşılık verince Hz. Ali kızgın bir vaziyette: «Emrine amadeyim Allahım, emret! Hacla umreye (Hacc-ı kıran'a) niyet ettim!» diyerek oradan çıktı.

îmam Malik'ten: Biz Medineliler arasında da durum aynı­dır. Hacc-ı kıran yapan kimse saçlarını kısaltmaz, eğer kurbanı yanında ise kesinceye kadar ihramlıya haram olan hiç bir şeyi yapmaz. Bayram günü Mina'da ihramdan çıkar.»

 

41. Süleyman b. Yesar'dan: Resûlullah (s.a.v.), veda haccına çıktığı zaman ashaptan bazısı sadece hac, bazısı sadece umre, ba­zısı da hacla umre için beraber ihrama girdi. (Tavaftan sonra) sırf hacca ve hacla umreye niyet edenler ihramdan çıkmadılar, sadece umreye niyet edip umre için ihrama girenler ise çıktılar.[31]

 

42. tmam Malik'den: Bazı âlimlerin şöyle dediklerini işittim: Umre için ihrama girdikten sonra hac için de ihrama girmeyi iste­yen kimse eğer tavafını ve sa'yini yapmışsa olur. Çünkü tbn Ömer: «Eğer Kabe'yi tavanınıza engel olunursa Resûlullah (s.a.v.) ile be­raberken yaptığımız gibi yaparız» deyip arkadaşlarına dönerek: «ikisi de aynı şeydir, şahidim olun ki ben hacla umreye beraber ni­yet ettim.» dediği zaman böyle yapmıştı.[32]

îmam Malik'ten: Veda haccında ashap umre için ihrama gir­mişti. Resûlullah (s.a.v.) onlara «Yanında hedyi (kurbanlığı) olan hacla beraber umre için de ihrama girsin. Sonra her ikisini bitirmeden ihramdan çıkmaz.» buyurdu.[33]

 

13. Telbiyenin Kesilmesi [34]

 

43. Muhammet! b. Ebî Bekr Es-Sakafî'den: Mina'dan Arafata giderken Enes b. Malik'e:

«— Rasûlullah'la (s.a.v.) beraberken bu gün nasıl yapıyordu­nuz?» diye sordum. Şu cevabı verdi:

«— isteyen bir kısmımız telbiyede bulunur, bir kısmımız da tekbir getirirdi. Hiç kimse kimseyi yadırgamazdı.» [35]

 

44. Cafer b. Muhammed babasından naklediyor: Ali b. Ebî Talip hacda arafe günü güneş zevalden dönünceye kadar telbiye­de bulunur, sonra telbiyeyi-bırakırdı.

îmam Malik'ten: «Memleketimiz Medine'de de böyle yapan âlimler vardı.»

 

45. Abdurrahman b. Kasım babasından naklediyor: Hz. Aişe

Arafatta vakfe yerine vardığı zaman telbiyeye ara verirdi.[36]

 

46, Nafî'den: Abdullah b. Ömer Harem'e varınca Kabe'yi taval edinceye ve Safa ile Merve arasında da sa'yini yapıncaya kadar telbiyeye aı*a verir, sonra Mina'dan Arafat'a gidinceye kadar tekrar başlardı. Ertesi gün telbiyeyi artık bırakırdı. Umre yaptı­ğında Harem'e girince telbiyeyi de terk ederdi.[37]

dil-  

 

47. îbn Şihab'dan: Abdullah b. Ömer, Beytullah'ı tavaf eder­ken telbiyede bulunmazdı.

 

48. Alkame b. Ebî Alkame annesinden naklediyor: Mü'minle-rin annesi Hz. Aişe, Arafat'taki Nemre'de kalır, sonra da Erak'e yönelirdi/[38]

Hz. Aişe ve yanındakiler bulundukları yerden ihrama girer­ler, bineği vakfe yerine doğru yöneldiği zaman telbiyeyi bırakır-

lardı.

Hz. Aişe hacdan sonra Zilhicce ayında Mekke'den umre apardı. Sonraları, bunu terkedip Muharrem'in başlarında Cuh-2'ye gelerek orada hilâl görününceye kadar kaldı ve hilâli görünce Lmreye başladı.[39]

 

48. Yahya b. Saîd'den: Ömer b. Abdülâziz Mina'dan Arafat'a »ittiği sabah yüksek sesle tekbir getirildiğini işitti. Bunun üzerine ıemen yardımcılarını göndererek halka:

«— Ey insanlar! Tekbir değil, telbiye getirin!» diye duyuru yaptırdı.[40]

 

 

14. Mekke'den Ve Başka Yerlerden Gelip Yine Buradan İhrama Girmek

 

49. Abdurrahman b. Kasım babasından naklediyor: Ömer b. Hattab:

«— Mekkeliler! Bu insanlara ne oluyor, yağ sürünmeden geliyorlar da siz yağ sürünerek geliyorsunuz? Hilâli gördüğünüz zaman ihrama eirin!» dedi.[41]

 

50. Hişam b. Urve'den: Abdullah b. Zübeyr, Mekke'de dokuz sene kaldı, Zilhicce ayının başlarında hac için ihrama girerdi. Ur-ve b. Zübeyr de onunla beraber aynı şekilde yapardı.

îmanı Malik'ten: Mekke'liler ve diğerleri hac için ihrama, bu­lundukları yerden girerler. Dışarıdan gelip de Mekke'de ikamet edenler ise ihrama girmek için harem, dışına çıkmazlar.

imam Malik'ten:

Hac için ihrama Mekke'den girenler Kabe'yi tavafı, Safa ile Merve.arasında sa'yi, Mina'dan dönünceye kadar ertelesinler. Ab­dullah b. Ömer de böyle yapmıştı.

îmanı Malik'e:

«— Medineli veya başka bir memleketli olup da Mekke'den hac için Zilhicce ayının başlarında ihrama giren kimse tavafi nasıl yapar?» diye sordular. Şu cevabı verdi:

«— Safa ile Merve arasında yapılan sa'ya bitişik (yani farz) olan tavafı ertelesin. Bu arada istediği tavafi yapsın. Her yedi şavt tavaftan sonra iki rekât namaz kılsın. Çünkü ashaptan hac için ihrama girenler de bu şekilde Kabe'yi tavafı ve sa'yı Mina'dan dö­nünceye kadar ertelemişlerdi. Abdullah b. Ömer de Zilhiccenin başlarında Mekke'den hac için ihrama girer, Mina'dan dönünce­ye kadar tavaf ile sa'yı ertelerdi.»

îmam Malik'e: «Mekke'de ikamet eden bir Mekke'li umre için Mekke'nin içinden ihrama girebilir mi?» diye soruldu. îmam Ma­lik: «Hayır, Hıll'e (Harem dışına) çıkıp oradan ihrama girmesi lâzımdır.» cevabını verdi.

 

15. İhramlının Gönderdiği Kurbanlığa Nişan Takması

 

51. Abdurrahman'm kızı Amre anlatıyor: Ziyad b. Ebî Süfyan, Hz. Aişe'ye bir mektup yazarak: «Abdullah b. Abbas, kurbanlık hayvanını gönderen kimseye, kurban kesilinceye kadar hac yapanlara haram olanlar haramdır, dedi. Ben de kurbanlığımı gönderdim. Bana emrini yaz veya kurbanın sahibine bildir.» dedi. Hz. Aişe de ona şu cevabı verdi: «îbn Abbas'ın dediği gibi değildir. Ben Resûlullah'ın (s.a.v.) kurbanlığının nişanım kendi ellerimle büktüm, sonra da Resûlullah (s.a.v.) onu kendi eliyle hayvana ta­karak babamla gönderdi. Bu arada Hz. Peygamber, kurban kesi­linceye kadar Allah Teâlâ'nm kendisine helâl kıldığı hiç bir şey­den mahrum kalmadı.»[42]

 

52. Yahya b. Saîd'den: Abdurrahman'ın kızı Amre'ye:

«— Hedyini (kurbanlığını) gönderip kendisi kalan bir kimse­ye bir şey haram olur mu?» diye sordum. O da Hz. Aişe'nin şöyle bir

rivayette bulunduğunu nakletti: «îhrama girip telbiyeye başla­madan hiç bir şey haram olmaz.»

 

53. Hüdeyr'in torunu Rebia b. Abdillah anlatıyor: Iraklı, so­yunmuş bir adam gördüm. Oradakilere bu adamın niçin soyundu­ğunu sordum. «Kurbanlığına işaret takılmasını emretti de onun için soyundu» cevabını verdiler. Abdullah b. Zübeyr'le karşılaş­tım, durumu ona anlattım. «Kabe'nin Rabbine yemin olsun, bu bir bid'attır.» dedi.

îmanı Malik'e: «Kendisi için bir kurbanlık hayvan hazırlaya­rak ona Zülhuleyfe'de işaretini takan ve Cuhfe'ye gelinceye kadar da ihrama girmeyen kimse hakkında» bir soru soruldu. Şu cevabı verdi: «Ben beğenmedim, yapan isabet etmemiştir. Çünkü kur­banlığına işaret koyup ona nişan yapması ihramdan önce gerek­mezdi. Ancak kendisi hac yapmak istemeyip de ailesinin yanında kalan kimse olsa bu yaptığı isabetli olurdu.»

îmam Malik'e:«Kişi ihrama girmeden kurbanlık hayvan gön­derebilir mi?» diye soruldu. «Evet, gönderebilir, bir mahzur yok­tur.» cevabını verdi.

«Ne hac ne de umre yapmak istemeyen bir kimsenin kurban­lık göndermesi halinde ihrama girmiş sayılıp sayılmayacağı»

soruldu. Buna şu cevabı verdi: Bu konuda biz Medine'liler Hz.Aişe'nin şu rivayetini esas alırız: «Resûlullah (s.a.v.) kurban­lık hayvanını gönderdi, kendisi kaldı. Kurbanlık kesilinceye ka­dar Allah'ın kendisine helâl ettiği hiç bir şey ona haram olmadı.»

 

16.Hac Esnasında Kadının Aybaşı Olması

 

54. Nafi'den: AbduIJah b, Ömer şöyle derdi: «Hac veya umre için ihrama giren hayizh kadın, istediği zaman bu ihrama girme işlemini yapabilir. Fakat Kabe'yi tavaf edemez, Safa ile Merve arasını da say edemez. Bunun dışında haccın bütün işlemlerini diğer insanlarla beraber yerine getirebilir. Bir de temizleninceye kadar Mescidi Harama yaklaşamaz.» [43]

 

17. Hac Aylarında Umre Yapılması

 

55. îmam Malik'ten: Resûlullah (s.a.vj üç defa umre yapmış­tır: Hudeybiye senesi, Kadıyye senesi ve Ci'irane senesi.

 

56. Hişam, babası Urve'den naklediyor: Resûlullah (s.a.v.) sa­dece üç umre yaptı: Biri Şevval, ikisi de Zilkade ayında.

 

57. Abdurrahman b. Harmele el-Eslemî'den: Adamın biri Sa-id b. Müseyyeb'e,

«— Hacdan önce umre yapabilir miyim?» diye sordu. Saîd:

«— Evet, Resûlullah (s.a.v.) hacdan önce umre yapmıştı» cevabını verdi.

 

58. Saîd b. Mtiseyyeb'den: Ömer b. Ebî Sejeme, Ömer b. Hat-tab'dan Şevval ayında umre yapmak için izin istedi. Ömer (r.a.) da izin verdi. Ömer b. Ebî Seleme de umresini yapıp hac yapmadan evine döndü.[44]

(44) Buharı (Umre, 26/2), ibn Ömer'den mevsûl olarak rivayet eder.

 

18. Umre Telbiyesinin Bitişi

 

59. Hişam b. Urve'den: Babam umre yaparken Harem-i Şe­rife girince telbiyeyi keserdi.

îmam Malik der ki: «Tenim'den ihrama giren kimse, Beytul-lah'ı görünce telbiyeyi keser»

«Medineli veya başka bir memleketli olup da inikatlardan bi­rinden umreye başlayan kimsenin telbiyeyi ne zaman kesece-ği?»sorusuna cevap olarak îmam Malik «Mikatlardan birinde ih­rama giren Harem-i Şerife varınca telbiyeye ara verir.» demiştir.

îmam Malik'ten: «Abdullah b. Ömer'in de böyle yaptığı riva­yeti bana geldi.»

 

19. Temettü Haccı[45]

 

60. Nevfel b. Abdulmuttalib'in torunu, Abdullah b. Haris'in oğlu Muhammed anlatıyor: Sa'd b. Ebî Vakkas'la Dahhak b. Kays, Muaviye b. Ebî Süfyan'm hac ettiği sene, temettü haccmdan bah­sediyorlardı. Dahhak b. Kays:

«— Temettü haccmı sadece aziz ve celil olan Alİahın emrini bilmeyen cahiller yapar» dedi. Bunun üzerine Sa'd:

«— Yeğenim iyi söylemedin!» deyince Dahhak:

«— Ömer b. Hattab temettü haccıru yasakladı.» diye karşılık verdi. Sa'd da cevaben:

«— Resûlullah (s.a.v.) haccı temettuu yaptı, biz de onunla be­raber yaptık» dedi.[46]

 

61. Abdullah b. Ömer'den: Allah'a yemin ederim ki, hacdan Önce umre yapmam ve kurbanlık göndermem, hacdan sonra Zil­kade ayında umre yapmamdan daha iyidir.[47]

 

62. Abdullah b. Ömer'den: Kim hac ayları ile Şevval, Zilkade ve Zilhicce aylarında hacdan önce umre yapar, sonra da Mekke'de kalarak hac zamanı haccını yaparsa, bu kimse temettü haccı yap­mış olur. Onun için kolayına gelen cinsten bir kurban kesmesi, bu­lamazsa hacda üç gün ve dönünce de yedi gün oruç tutması lâzım­dır.

îmam Malik der ki: «Yukarıdaki durum, şayet umreden sonra hac zamanına kadar Mekke'de ikamet edilir ve aynı yıl hac yapı­lırsa, geçerlidir.»

îmam Malik der ki: Mekkeli olup da oradan ayrılarak başka yerde ikamet eden, sonra da hac aylarında umreye girerek Mek­ke'ye gelip hac zamanına kadar orada kalan ve hac zamanı gelin-ce de haccını yapan kimse temettü haccı yapmış olur, onun için kurban kesmesi, kurban bulamazsa oruç tutması gerekir. Çünkü bu kimse Mekkeli gibi değildir.

îmam Malik'e:

«— Mekkeli olmayıp hac aylarında umreye girerek Mekke'ye gelen ve hac zamanına kadar Mekke'de kalıp haccı ifa etmek iste-

yen kimse temettü haccı mı yapmış sayılır?» diye soruldu. îmam Malik şu cevabı verdi:

„_ Evet, temettü haccı yapmış sayılır, o her ne kadar Mek­ke'de kalmışsa da Mekkeli gibi değildir, oraya dışarıdan gelmiş­tir. Onun için Mekkeli olmayanlara gereken kurbanlık, kurban bulamazsa oruç böyle kimseler için farz olur. Böyle biri Mekkeli ol­madığı için, daha sonra durumu kendisine ne göstereceğini bit-

m ez.»[48]

 

63. Saîd b. Müseyyeb'den: Her kim Şevval, Zilkade veya Zil­hicce aylarından birinde umre yapar da hac zamanına kadar Mek­ke'de ikamet eder ve haccını ifa ederse, o kimse temettü haccı yap­mış olur. Kolayına gelen bir kurban keser, kurban bulamazsa üç gün hacda, yedi gün de dönünce oruç tutar,[49]

 

20. Temettü' Haccının Yapılamıyacağı Durumlar

 

64. tmam Malik'ten: Her kim Şevval, Zilkade veya Zilhicce aylarından birinde umre yapar, sonra da evine dönerek o sene hac zamanı gelir haccını ifa ederse, ona kurban gerekmez. Çünkü kur­ban hac aylarında umre yapıp hac zamanına kadar Mekke'de ika­met ederek haccını ifa edenler için şarttır.

Her kim ki başka memleketlerden Mekke'ye gelir, orada ika­met ederek hac aylarında umreye girer sonra da haccı ifa ederse, temettü haccı yapmış sayılmaz. Onun için ona kurban kesmek, bu­lamazsa oruç tutmak gerekmez. O, adeta Mekkeli gibidir.

«Mekkeli olup da sınıra veya herhangi bir yolculuğa giden kimse Mekke'de ikamet etmek isteyerek oraya dönerse Mekke'de ailesi bulunsun bulunmasın hac aylarında umreye girerek haccını da orada ifa ederse, umreye girerken de Resûlullah'ın (s.a.v.) ini­katlarından birinde veya daha içerilerde girerse bu kimse haccı te­mettü yapmış olur mu?» sorusuna, imam Malik şu cevabı vermiş­tir: Temettü haccı yapana farz olan kurban veya oruç buna gerek­mez. Çünkü Cenab-ı Allah Kur'an-ı Kerim'inde; «Bu (hüküm); ehli, Mescid-i Haram (civarında) oturmayanlar içindir.» (Bakara, 2/196) buyurmuştur.

 

21. Umre İle İlgili Muhtelif Rivayetler

 

65. Ebû Hüreyre, Resûlullahın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu naklediyor: «İki umre arasında işlenen günahlara umreler kefaret olur; makbul olan haccın karşılığı ise cennetten başka bir yer değildir.»[50]

 

66. Ebû Bekr b. Abdurrahmandan: Resûlullah'a (s.a.v.) bir kadın gelerek:

«— Hac için hazırlanmıştım, bir engel çıktı!» dedi. Resûlullah (s.a.v.) ona:

«— Ramazan'da umre yap, çünkü o da hac gibidir» bu­yurdu.[51]

 

67. Ömer b. Hattab'tan: Hacla umre arasını ayırmız. Çünkü hacla umre arasında zaman bırakmanız, hac ayları dışında umre yapmanızdan ve umrenizin eksiksiz olması bakımından daha ivi-dir.                                                                                         

 

68. îmam Malik şöyle demiştir: Duyduğuma göre Osman b. Affan yaptığı bazı umrelerden Medine'ye dönünceye kadar bine­ğinden inmezdi.

îmam Malik şöyle demiştir: Umre sünnettir. Hiç bir müslü-manın onun terkedilmesine müsaade ettiğini bilmiyorum.

imam Malik şöyle demiştir: Hiç kimsenin senede birkaç defa umre yapması görüsünde değilim.

imanı Malik şöyle demiştir: Umreye giren kimse ailesiyle mü­nasebette bulunursa, kurban kesmesi ve umreye yeniden girmesi gerekir. Tekrar ihrama girerken ilk ihrama girdiği yerden girme­lidir. Şayet burası mikatından uzakta ise mikat yerinden girebi­lir.

imam Malik'ten:

Mekke'ye umreye girmiş olarak gelen kimse cünüp veya ab-destsiz olarak Kabe'yi tavaf etse, Safa ile Merve arasında da sa'yi-ni yapsa, daha sonra da ailesi ile cinsi münasebette bulunsa ve bi­lahare bunları hatırlasa, gusleder veya abdest alır, sonra tavaf ve sa'yini yapar, daha sonra da yeniden umre yaparak kurban keser, kadın da ihranılı iken eşiyle cinsi münasebette bulunsa aynı şeyle­ri yapar.

îmam Malik'ten:

Tenimden umreye başlamak isteyen kimse, eğer Harem'den çıkmak isterse çıkar, oradan ihrama girer. Çünkü Resûlullah'ın (s.a.v.) tayin ettiği mikatlardan veya Ten'im'den daha uzakta bir yerden ihrama girmek daha efdaldir.

 

22. İhramda Bulunan Kimsenin Nikâhı

 

69. Süleyman b. Yesar'dan: Resûlullah (s.a.v.), Ebû Rafi' ile ensardan bir zatı gönderdi, Haris'in kızı Meymune'yi onları vekil kılarak kendisine nikahlattı. Kendisi ise henüz daha Medine'den çıkmamıştı.

 

70. Abdüddar oğullarının kardeşi Nübeyh b. Vehb'den: Eban b. Osman'ın hac emiri olduğu zaman, Ömer b. Ubeydullah ona bir haber göndererek «Şeybe b. Cübeyr'in kızını Talha b. Ömer'e nikahlamak istiyorum, onun için senin de orada bulunmanı istiyo­rum» dedi. O sırada Ömer de^Eban da ihramlı idiler. Bunun üzeri­ne Eban şöyle dedi: Ben, Osman b. Affan'dan Hz. Peygamber'in «İhramlı bulunan bir kimse başkası ile nikâhlanamaz, baş­kası için nikâh kıyamaz ve kız isteyemez» dediğini duydum.[52]

 

71. Ebû Gatafan b. Tarîf el-Mürrî'den: Babam Tarif, ihramlı iken bir kadınla nikahlandı. Ömer b. Hattab bu nikâhı kabul et­medi.[53]

 

72. Abdullah b. Ömer'den: İhramda bulunan kimse, ne kendi­si içirene de başkası için nikâh kıyamaz, kız isteyemez.[54]

 

73. imam Malik'ten: Sa'd b. Müseyyeb; Salim b. Abdillah ve Süleyman b. Yesar'â «İhramda bulunan kimsenin nikahlanma ve­ya nikâh kıyma durumuyla ilgili» bir soru soruldu. Onlar şu ceva­bı verdiler:

«— İhramda bulunan ne kendisi için nikâh kıydırabilir, ne de başkası için nikâh kıyabilir.»

«Karısını boşamış olan bir kimse ihramda iken henüz iddeti dolmamış olan karısına dönmek istese dönebilir mi?» sorusuna İmam Malik şu cevabı verdi:

«— Eğer iddet müddeti dolmamış ise, adam da henüz ihram­da iken karısına dönmek istiyorsa dönebilir.»[55]

 

23. İhramlı Kimsenin Kan Aldırabilmesi

 

74. Süleyman b. Yesar'dan: Resûlullah (s.a.v.) ihramlı iken, Lahyey Cemel'de, tepesinden kan aldırdı.

Lahyey Cemel: Mekke yolunda Medine'ye daha yakın olan bir yerin adıdır.[56]

 

75. Abdullah b. Ömer'den: ihramda bulunan kimse mecbur kalmadıkça kan aldıramaz.

İmam Malik de bu konuda şöyle der: İhramlı olan ancak za­ruret halinde kan aldırabilir.[57]

 

24. Ihramlının Av Etinden Yemesinin Caiz Olduğu Haller

 

76. Ebû Katade anlatıyor: Mekke'ye giderken Resûlullah'la (s.a.v.) beraberdim. Ben ihramsızdım, ihramlı bazı arkadaşlarla onlardan ayrıldık. Bu arada bir yaban eşeği gördüm. Atımın üze­rinde doğrularak arkadaşlardan kamçımı istedim, vermediler. Okumu istedim, onu da vermediler. Sonunda kendim alarak ya­ban eşeğini vurdum. Etinden bazı ashap yedi, bazısı yemedi. Hz. Peygamber'e yetişince durumu sordular, peygamberimiz şu ceva­bı verdi: «O, bir nevi rızıktır, onu size Allah yedirdi.»[58]

 

77. Hişam babası Urve'den naklediyor: Zübeyr b. Avvam ihra­ma girerken azığına kurutulmuş ceylan eti alırdı.[59]

 

78. Zeyd b. Eslem'den: Ebu Katade'nin yaban eşeğiyle ilgili anlattıkları aynen burada da anlatılır. Ancak Hz.

Peygamberin sözünde «... Yanınızda onun etinden var mı?» ilavesi vardır.

 

79. Behzî anlatıyor: Resûlullah (s.a.v.) Mekke'ye doğru yola çıktı, ihramlı idi. Revha'ya gelince birden yaralı bir yaban eşeği gördüler. Durumu Resûlullah'a (s.a.v.) haber verdiler. Peygambe­rimiz:

«—Dokunmayın, nerede ise sahibi gelir!» buyurdu. Bu sı­rada Behzî geldi. Yaban eşeğinin sahibi o idi. Hz. Peygamber'e:

«— Ya Resûlullah! İstersen bu hayvanı size vereyim.» dedi. Peygamberimiz, Ebû Bekr'e emir verdi, oradakiler arasında hay­vanın etini taksim etti.[60] Sonra yollarına devam ettiler. Ruveyse ile Arc arasındaki Üsabe'ye gelince bir de baktılar ki gölgede kafa­sını bacakları arasına koymuş, atılan ok vücudunda henüz saplı duran bir ceylan inliyor. Bunun üzerine Hz. Peygamber bir adama kafilenin arkası kesilinceye kadar yaralı hayvanı kimse rahatsız etmemesi için başında beklemesini emretti.[61]

 

80. Ebû Hüreyre anlatıyor: Bahreyn'e gitmiştim. Rebeze'ye varınca Irâk'lı bir kafileye rastladım. îhramlıydılar. Rebeze'li birinden aldıkları av etinden yiyip yiyemiyeceklerini sordular. Yiyebileceklerini söyledim. Sonradan da yenip yenmeyeceğinde şüpheye düştüm. Medine'ye gelince durumu Ömer b. Hattab'a anlattım: Hz. Ömer:

«— Sen ne cevap verdin?» diye sordu. Ben:

«— Yiyebileceklerini söyledim.» dedim. Bunun üzerine Hz. Ömer:

«— Eğer başka türlü bir cevap verseydin sana neler yapardım? (yani cezalandırırdım!)» dedi.[62]

 

81. Ebû Hüreyre, Abdullah b. Ömer'e anlatıyor: Rebeze'de ihramlı bir topluluğa rastladım. Bana av eti konusunda bir fetva sordular. Onlar bir grup ihramsız insanın av eti yediğini görerek onlardan biraz et almışlar.

Ben de yiyebileceklerini söyledim. Sonra Medine'ye gelerek Ömer b. Hattab'ın huzuruna çıktım. Durumu bir de ona sordum.

«— Sen ne fetva verdin?» dedi. Ben de: «— Yiyebilirsiniz,» dedim, diye cevap verince: «— Eğer başka türlü fetva verseydin sana mutlaka ceza verir­dim.» dedi.

 

82. Atâ b. Yesar'dan: Kâ*bül Ahbar, Şam taraflarında bir grup insanla karşılaştı. Onlar yolda bir müddet gittikten sonra av eti bulmuşlardı. Kâ'b onlara bu eti yiyebileceklerini söylemiş. Onlar Medine'ye gelince durumu Ömer b. Hattab'a anlattılar. Hz. Ömer onlara:

«— Size yenebileceğine dair fetvayı kim verdi?» diye sordu. Dnlar:

«— Kâ'b» dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer:

«— Dönünceye kadar onu size başkan tayin etmiştim.» dedi.

Daha sonra bu kafile Mekke yolunda bir yerde çekirge sürüsü­ne rastladı. Kâ'b onlara çekirgeleri yakalayıp yiyebileceklerini söyledi. Ömer b. Hattab'a gelince bu durumu da arzettiler. Hz. Ömer:

«— Neye dayanarak bu fetvayı verdin?» diye sordu. Kâ'b da: # «—Deniz avına!» diye cevap verdi. Hz. Ömer: «— Ne biliyorsun?» dedi. Kâ'b:

«— Ey mü'minlerin emîri! Kuvvet ve iradesiyle yaşadığım Al­lah'a yemin ederim ki senede birkaç defa kıyıya vuran balıklardan onların farkı yoktur.» dedi.

tmam Malik'e:

«— Yolda rastlanan av etini ihramlı kimse satın alabilir mi?» diye soruldu. Şu cevabı verdi:

«— Şayet hacı adayı için avlanmış da ona ikram ediliyorsa bence satın alamaz. Şayet ihramsız kimse kendisi için avlamış da ihramlı da tesadüfen buna rastlamışsa satın alabilir, bir mahzur yoktur.»

İmam Malik'ten:

«Bir kimse daha önceden avladığı veya satın aldığı av eti ile ihrama girerse, bu eti ailesine göndermesi gerekmez, ama gönder­mesinde de bir mahzur yoktur.»

îmanı Malik'ten:

«—Denizde, nehir, göl ve benzeri yerlerde avlanan balıklar ih-ramlıya helâldir, onları avlayabilir.» [63]

 

25. İhramda Bulunan Kimsenin Av Etinden Yiyemediği Haller

 

83. Sal) b. Cessame el-Leysî anlatıyor: Resûlullah'a (s.a.v.) bir yaban eşeği hediye etmiştim. O sırada Ebva'da (veya Veddan'da) bulunuyordu. Resûlullah (s.a.v.) hediyeyi kabul etmedi. Bunun üzerine üzüldüğümü görünce:

«— Asla kabul etmezlik yapmazdım, fakat biz ihramda­yız.» buyurdu.»[64]

 

84. Abdurrahman b. Amir b. Rebia'dan: Osman b. Affan'ı bir yaz günü Arc'da ihramlı bir vaziyette gördüm. Yüzünü kırmızı renkli yünden yapılmış, saçaklı bir örtüyle örtmüştü. Sonra ken­disine av eti getirildi. Arkadaşlarına:

«— Yiyiniz!» dedi. Onlar:

«— Sen yemiyor musun?» diye sordular. Osman (r.a.):

«— Ben sizin durumunuzda değilim. Bu av benim için avlan­mıştır» cevabını verdi.

 

85. Urve'den: Mü'minlerin annesi Aişe (r.a.), Urve'ye şöyle de­di: Yeğenim zaten on gece. Şüpheleniyorsan av etini yeme.[65]

îmam Malik'e: «İhramda bulunan bir kimse için av yapılsa, ihramlı da bu avın kendisi için vurulduğunu bildiği halde ondan yese ne olur?» dendi. îmam Malik: «Avı kendisi vurmuş gibi ceza­landırılır» diye cevap verdi.

«ihramda bulunan birine ya av yapar yersin, ya da ölmüş hay­van eti yersin! diye zor kullanılırsa ne yapar?» sorusuna İmam Malik şu cevabı verir: «Ölü hayvanın etini yer. Çünkü Cenab-ı Allah hangi durumda olursa olsun ihramlının av eti yemesine ve av yakalamasına müsaade etmemiştir. Halbuki zaruret halinde ölü hayvan eti yemesine izin vermiştir.»

«îhramlının öldürdüğü veya kestiği av hayvanını ihramlı ol­sun, ihramsız olsun kimse yiyemez. Çünkü o, meşru bir şekilde ke­silmiş değildir. Bilerek veya bilmiyerek bu etten yemek haramdır. Av hayvanını vuran sonra da ondan yiyen kimseye avı vurup da yemeyen kimse gibi sadece bir kefaret gerekir.

 

26. Haremde Avlanabilecek Hayvanlar

 

86. îmam Malik'den: Harem dahilinde avlanan her şeyi, Ha-rem'de üzerine köpek salıp Hill'de (ihramlı bulunmak zorunlu ol­mayan yer) öldürülen avı yemek helâl değildir. Bunları yapan kimselere av yapmış cezası verilir.

Hill'de av üzerine gönderilen köpek avını Harem dahilinde yakalasa bu av yenmez. Ancak bu şekilde yapana da bir ceza yok­tur. Yalnız köpeği Harem dahiline yakın bir yerden saldırtmamış olmak şarttır. Şayet Harem'e yakın bir yerden köpeğini avın üzeri­ne salmışsa av cezası gerekir.

 

27. Harem Dahilinde Avlanmanın Cezası

 

87. imam Malik'den: Allah teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de şöyle bu­yurmuştur: «Ey inananlar! İhramlı iken avı öldürmeyin. Bi­le bile onu öldürene, ehli hayvanlardan öldürdüğü kadar olduğuna içinizden iki adil kimsenin hükmedeceği, Kabe'ye ulaşacak bir kurbanı ödeme, yahut düşkünlere ye­mek yedirme şeklinde kefaret ya da yaptığının ağırlığını tatmak üzere bunlara denk oruç tutma vardır..[66]

 İmam Malik'ten.lhrama girmeden avladığı hayvanı ihrama girince öldüren kimse, ihramlı iken onu satın alıp sonradan onu kesen kimse gibidir. Allah bunu yasak etmiştir. Böyle yapana ce­zası vardır.Biz Medine'liler arasında ihramlı iken ava atıp vuranın aley­hine cezaya hükmedilir.

îmam Malik Harem-i şerifte avlanmanın cezasıyla ilgili ola­rak da şöyle der:

«Harem'de avlananlarla ilgili duyduğum en güzel hüküm şöyledir: Vurulan av hayvanlarının yemek cinsinden değeri tak­dir edilir, her düşkün durumda olan kimsenin günlük yiyeceği de bir müd olarak hesaplanır, veya her müd yerine bir gün oruç hesa­bı yapılır. Böylece doyurulması gerekli düşkünlerin sayısına göre oruç tutmak icap eder. Mesela, on tane düşküne her gün birer müdlük yemek vermek gerekiyor da bu mümkün olmuyorsa ongun oruç tutulur. Doyurulması gereken fakir sayısı yirmi ise yirmi gün oruç tutulur, altmışsa altmış gün tutulur.»

Harem dahilinde ihramsız olduğu halde avlanan kimsenin cezasıyla ilgili olarak da îmam Malik şöyle der: «Harem dahilinde ihramsız olarak av hayvanı vurana verilecek ceza da ihramlı iken Harem'de avlanana verilecek cezanın aynıdır.»

 

28. İhramlı İken Öldürülebilen Hayvanlar

 

88. Abdullah b. Ömer den: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur: «Beş cins hayvan vardır ki ihramlının onları öldür­mesinde hiç bir günah yoktur: Karga, çaylak, akrep, fare, saldırgan köpek.»[67]

 

89. Abdullah b. Ömer, Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu­nu naklediyor: «Beş çeşit hayvan vardır ki kim ihramh iken onları öldürürse kendisine hiç günahı yoktur: Akrep, fare karga, çaylak, saldırgan köpek.»[68]

 

90. Hişam, babası Urve'den naklediyor: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Beş asi vardır ki Harem dahilinde öldü-rülebilirler: Fare, akrep, karga, çaylak, saldırgan köpek.»[69]

 

91. Ibn Şihabdan: Ömer b. Hattab, Harem dahilindeki yılan­ların öldürülmesini emretti.

îmam Malik'ten: Harem dahilinde öldürülmesi emredilen saldırgan köpek; herkese saldıran aslan, kaplan, pars ve kurt gibi herkesi korkutan hayvanlardır.

Bazı yırtıcılar da vardır ki saldırmazlar. Mesela sırtlan, tilki kedi ve bunlara benzeyen başkaları gibi. îhramlı bir kimse öldüre-mez. Şayet öldürürse fidye verir. Resûlullah'ın (s.a.v.) belirttiği karga ve çaylak 'tan başka zararı dokunmayan kuşları ihramlı bir kimse öldüremez. Eğer öldürürse fidye vermesi lâzımdır. [70]

 

29. İhramlının Yapabileceği İşler

 

92. Rebia b. Ebî Abdullah b. Hüdeyr'den: Ömer b. Hattab'ı Sükya'da devesinin kenelerini toprakla temizlerken gördüm. O sırada ihramlı idi.[71]

İmam Malik: «Ben böyle bir şeyi uygun görmem.»[72]

 

93. Alkame b. Ebî Alkame annesinden naklediyor: Hz. Aişe'ye ihramlınm vücudunu kaşıyıp kaşıyamayacağı konusunun sorul­duğunu işittim. Hz. Aişe:

«— Evet, kaşısın. Eğer ellerim bağlansa ayaklarımla kasırdım» cevabını verdi.[73]

 

94. Eyyüb b. Musa'dan: Abdullah b. Ömer ihramlı iken gözün­deki bir ağrıdan dolayı aynaya baktı.

 

95. Nafi'den: Abdullah b. Ömer, ihramlı bir kimsenin devesi­nin kenelerini temizlemesini iyi görmezdi.[74]

 

96. Ebû Meryem'in torunu Muhamnıed b. Abdullah'tan: Said b. Museyyeb'e:

«İhramda iken kırılan tırnağım hakkında» bir soru -sordum. Saîd: «Kes onu» cevabını verdi.

îmam MaRk'e «Kulağındaki ağrıdan şikâyet eden bir kimse­nin ihramlı iken kulağına kokusuz ban (sorgun ağacı damlası) damlatmasında bir mahzur var mıdır?» diye soruldu. O da:

«— Bir mahzur görmem. Ancak bu bitkiyi ağızdan damlat­mak daha doğrudur» cevabını verdi.

imam Malik'den: İhramlı birinin sivilcesini yarmasında, çı­banını patlatmasında, kökünü kesmesinde zaruret varsa bunları yapabilir.

 

30. Başkasının Yerine Hacca Gidilmesi

 

97. Abdullah b. Abbas'tan: Fadl b. Abbas, Resûlullah'ın (s.a.v.) terkisinde idi. Bu sırada peygamberimize Has'am kabile­sinden bir kadın gelerek birşey sormak istedi. Fadl'la kadın bakış­maya başladılar. Bunu gören peygamberimiz Fadl'ın başım öbür tarafa çevirdi. Kadın:

«— Ya Resûlallah! Yaşlı babama hacca gitmek farz oldu, fakat o binek üzerinde duramaz. Yerine hacca ben gidebilir miyim?» di­ye sordu. Resûlullah (s.a.v.):

«— Evet.» buyurdu.

Bu olay, veda haccı sırasında cereyan etmişti.[75]

 

31. Hac Esnasında Düşman Muhasarasına Uğrayanın Durumu[76]

 

98. İmam Malik'ten: Düşman tarafından muhasara edilerek Beytullah'ı tavaflarına engel olunan kimse, ihramdan çıkar, kur­banını keser, muhasara edildiği yerde tıraşını olur. Bu kimse ayrı­ca kaza yapmaz.

Bana gelen rivayete göre Resûlullah (s.a.v.) ve ashabı Hudey-biye'de böyle yapmışlardır. Kurbanlarını kesmişler, saçlarını tı­raş ettirmişler ve Beytullah'ı tavaftan, kurbanlar oraya ulaşma­dan önce.ihramlıya yasak olan her şeyi yapmaya başlamışlardır. Daha sonra Uz. Peygamber'in ne ashaptan birine ne de yanında-kilerden kimseye yapamadıkları bu tavafın kazası ve iadesiyle il­gili bir şey söylediği bilinmemektedir.

 

99. Nafî' anlatıyor: Abdullah b. Ömer siyasi karışıklıkların (fitne) zuhur ettiği zaman Mekke'ye doğru yola çıkınca şöyle dedi: «Şayet Beytullah'ı tavaf etmemize engel olunursa, Resûlullah'ın (s.a.v.) sağlığında beraber yaptığımız gibi yaparız.» Daha sonra Resûlullah (s.a.v.)'ın Hudeybiye'de Umre için ihrama girdiği gibi o da Umre için ihrama girdi. Bilahare Abdullah duruma bakarak: «Hac da umre de aynı şeydir.» diyerek arkadaşlarına döndü ve: «ikisi de aynıdır, şahidim olun ki hacla umreye beraber niyet edi­yorum» diyerek sözlerini tamamladı. Daha sonra Beytullah'a ka­dar gelerek tek bir tavaf yaptı, bunu kâfi görerek kurbanını gön­derdi.[77]

îmam Malik'ten: Biz Medineliler arasında da düşman tara­fından muhasara edilen kimsenin durumu, muhasaraya uğrayan peygamberimiz ve ashabının durumu gibidir. Ancak, düşman ta­rafından değil de başka bir mani dolayısıyla tavafını yapamazsa Beytullah'ı tavaf etmeden ihramdan çıkamaz.[78]

 

32. Düşman Dışında Bir Engelden Dolayı Tavaf Yapamayanın Durumu

 

100. Abdullah b. Ömer'den: Hastalıktan dolayı muhsar kalan kimse Beytullah'ı tavaf ve Safa ile Merve arasını da sa'y etmedik­çe ihramdan çıkamaz. Bu durumda şayet elbiselerini giymek, ilaç almak zorunda kalırsa bunları yapar, fakat fidye vermesi gere­kir.[79]

 

101. Hz. Aişe'den: Ihramlı kimse Beytullah'ı tavaf etmedikçe ihramdan çıkamaz.                                                             

 

102. Eyyûb b. Ebî Temime es-Sahteyanî, Basralı bir adamdan naklediyor: Mekke'ye doğru yola çıktım, bir süre gittikten sonra uyluk kemiğim kırıldı. Mekke'ye haber gönderdim. Orada bulu­nan Abdullah b. Abbas'la, Abdullah b. Ömer ve diğerlerinden hiç kimse ihramdan çıkmama izin vermediler. O vaziyette suyun ba­şında tam yedi ay ikamet etmek zorunda kaldım. Bilahare Umre yaparak, ihramdan çıktım.

 

103. Abdullah b. Ömer'den: Beytullah'a varmadan bir hasta­lıktan dolayı muhsar kalan (Kabe'ye ulaşamayan) kimse, Kabe'de tavaf edip, Safa ile Merve arasında sa'y etmeden ihramdan çıka­maz.

Süleyman b. Yesar'dan: Saîd b. Huzabe el-Mahzumî Mek­ke'ye giderken yolda sara hastalığına yakalandı. îhramlı idi. Yol üzerindeki suya gelen birine sorarak Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Zübeyr ve Mervan b. Hakem'i buldu. Başına gelen durumu onla­ra anlattı. Hepsi de tedavisi gerektiğini ve fidye vermesini, iyile­şince Umre yapıp ihramdan çıkmasını, gelecek sene de hac edip uygun bir kurban kesmesini söylediler.

İmam Malik der p;i: Düşmanın dışında bir engelden dolayı muhsar kalanın (Kabe'ye gidemeyenin) durumu biz Medineliler arasında da böyledir. Ebû Eyyüb el-Ensari ile Hebbar b. Esved hacca yetişemeyip bayram günü geldiklerinde Hz. Ömer onlara, umre yaparak ihramdan çıkmalarını, sonra da ihramsız olarak dönmelerini emretmişti. Ayrıca ertesi sene haclarını ifa etmeleri­ni, kurban kesmelerini, bulamazlarsa üç gün hacda, yedi gün de dönünce toplam on gün oruç tutmalarını emretmişti.

îmam Malik'ten: îhrama girdikten sonra hastalık, günleri şaşırma, ayı şaşırma gibi engellerden dolayı muhsar kalan, yani haccını zamanında ifa edemeyen kimseler muhsar sayılırlar. Muhsar kalanın yapması gerekenleri yaparlar.

İmam Malik'e «Mekkeli olup da hac için ihrama giren, sonra da bir yeri kınlan, yahut şiddetli karın ağrısına yakalanan kimse­nin ve kocasından boşanan kadının durumu» sorulduğunda şöyle dedi: Bu durumdaki kimseler muhsar (hacca gitmesi engellen­miş) sayılırlar. Mekke'ye dışarıdan gelip de muhsar kalanlara uy­gulanan bunlara da uygulanır.

«Hac aylarında umresini yaptıktan sonra hac için ihrama girerek Mekke'de kalan kimsenin bir yeri kırılsa veya herkesle beraber zamanında vakfesini yapma imkânını bulamasa, böyle bir kimsenin nasıl hareket edeceği» konusunda da imam Malik şöyle der:

«Bana kalırsa orada iyileşinceye kadar kalır. İyileşince Hill'e çıkarak tekrar Mekke'ye döner, tavaf ve sa'y i yaptıktan sonra ih­ramdan çıkar. Ertesi sene de haccını ifa ederek kurbanını keser.»

Mekke'den hac için ihrama girdikten-sonra tavaf ve sa'yini ya­pınca hastalanıp herkesle beraber vaktinde vakfeye yetişemeyen kimseyle ilgili olarak da imam Malik şöyle der:

Haccı kaçırdığı zaman elinden gelirse Hill'e çıkar, oradan umreye girerek tavaf ve sa'y yapar. Çünkü ilk tavafında Umreye niyet etmemişti. Ertesi sene de haccını ifa ederek kurbanını keser. Şayet Mekke dışından gelmiş de tavaf ve sa'ydan sonra haccını ifa edememişse Umre yaparak ihramdan çıkar, ancak yeniden bir ta­vaf ve sa'y daha yapar, çünkü ilk yapmış olduğu tavaf ve sa'yde ifa edemediği hacca niyet etmişti. (Son yaptığı ise Umre tavafı ve sa'yidir.) Ertesi sene ise yetişemediği hacını ifa ederek hediy kurbanını keser.

 

33. Kabe'nin İnşasıyla İlgili Rivayetler

 

104. Hz. Aişe'den: Resûİullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: «Görme­din mi kavmin Kabe'yi inşa ettikleri zaman İbrahim'in (a.s.) temellerinden daha dar yapmışlar!» Bunun üzerine ben:

«— Ya Resûlallah! Onu Hz. İbrahim'in temeli üzerine yapma­yı düşünmüyor musun?» dedim. Hz. Peygamber:

«—Eğer kavmin küfürden yeni çıkmış olmasaydı, mut­laka yapardım» buyurdu.

Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: Şayet Hz. Aişe, Resûlul-lah'ın (s.a.v.) böyle söylediğini duymuşsa bile, onun Hicr tarafın­daki iki köşeyi istilâm etmeden (selâmlamadan) bıraktığım zan­netmiyorum. Çünkü Beytullah'ı tavaf ancak o zaman tamam olur.[80]

105. Hz. Aişe'den: Hicr'de de, Beyt'te de namaz kılarım, fark etmez.

 

106. îbn Şihab'dan: Bazı âlimlerimizin şöyle dediklerini duy­dum: «Tavafin tamamlanabilmesi için insanların Hicr'in yanın­dan dönmeleri önlenerek arkasından tavaf yapmaları sağlandı.»

 

34. Tavaf Esnasında Remel Yapılması

 

107. Cabir b. Abdullah'tan: Resûlullah'ın (s.a.v.) üç şavt[81]Hacer'ül Esved'den Hacerül Esved'e kadar remel (sert adımlı yürüyüş) yaptığını gördüm.

îmam Malik'ten: Bizim Medine'de de böyle yapan âlimler ek­sik olmadı.

 

108. Nafı'den: Abdullah b. Ömer, Hacerül Esved arasında üç şavt remel yapar, dört şavtta da normal yürürdü.

 

109. Hişam b. Urve'den: Babam Beyt'i tavaf ederken üç şavt alçak sesle şöyle diyerek koşardı: «Allahım, senden başka ilâh yok­tur, öldükten sonra dirilten sensin.»

 

110. Hişam'ın babası Urve naklediyor: Ben Abdullah b. Zü-beyr'in Ten'ım'den ihrama girdiğini gördüm. Daha sonra da Bey-tullah'ın etrafında üç şavt hızlı hızlı tavaf yaptığını gördüm.[82]

 

111. Nafî'den: Abdullah b. Ömer, Mekke'den ihrama girdiği zaman Mina'dan dönünceye kadar tavaf ve sa'yini yapmazdı. Yine Mekke'den ihrama girdiği zaman tavaf esnasında remel de yap­mazdı.

 

35. Tavaf Esnasında İstilam Yapılması

 

112. îmam Malik'ten: Bana gelen rivayete göre Resûlullah (s.a.v.) Beytullah'ı tavaf ettikten sonra iki rekât namaz kılar, Safa ve Merve'ye çıkmak istediği zaman da çıkmadan önce Hacer'ül Esved'i istilam ederdi (selâmlardı).[83]

 

113. Hişam, babası Urve'den naklediyor: Resûlullah (s.a.v.) Abdurrahman b. Avf a:

«— Hacer'ül Esved'i nasıl istilam ettin Ya Ebû Muham-med?» diye sordu. Abdurrahman da:

«— Gücüm yettiği kadar istilam ettim, yorulunca bıraktım» cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

«— Doğru yapmışsın.» buyurdu.[84]

 

114. Hişam b. Urve'den: Babam Beytullah'ı tavaf ettiği zaman Hacerül Esved'in tamamını istilam ederdi. Ancak fenalaşırsa, Yemen köşesini istilam etmezdi

Bu, mürsel bir hadistir, ibn Abdilber bu hadisi, Sufyan Sevrî-Hişam-Babası- Abdurrahman b. Avf senediyle mevsul olarak rivayet eder.

 

36. İstilam Esnasında Hacerü’l-Esved’in Öpülmesi

 

115. Hişam, babası Urve'den naklediyor: Ömer b. Hattab, Beytullah'ı tavaf ederken Hacerül Esved için şöyle derdi: «Sen sa­dece bir taşsın. Eğer Resûlullah'ın (s.a.v.) seni öptüğünü görme­miş olsaydım ben de seni öpmezdim.» Daha sonra da onu öperdi.[85]

îmam Malik'ten: Bazı âlimlerin Beytullah'ı tavaf ederken Hacerülesved'in Yemen köşesini istilam için elleri yukarı kaldırıp indirince ağza koymayı iyi karşıladıklarını duydum.

 

37. Tavaf Esnasında Her Yedi Şavttan Sonra İki Rekât Namaz Kılmak (Tavaf Namazı):

 

116. Hişam b. Urve babasından şöyle naklediyor: Babam her yedi şavttan sonra iki rekât namaz kılardı. Yedi şavtı tamamladı­ğı halde namaz kılmadığı yoktur. Bu namazları da bazan Makam-ı ibrahim'de, bazan da başka bir yerde kılardı.

îmam Malik'e:

«— Bir kimse her yedi şavtta bir namaz kılmayı az bularak iki

yedi şavttan sonra veya daha fazlasından jsonra hepsini toptan kı­labilir mi?» diye soruldu. îmam Malik şu cevabı verdi:

«— Olmaz. Sünnet olan her yedi şavttan sonra iki rekât kıl­maktır.» '

tmşm Malik, tavaf yaparken dalgınlığa düşerek sekiz veya dokuz şavttan sonra farkına varan kimse ile ilgili olarak hakkında da şöyle der:

Yedi şavttan fazla yaptığını anladığı an bırakır, iki rekât na­maz kılar. İkinci bir tavafa başladığı zaman artık fazlalıklar sa­yılmaz, yeniden bir yedi şavt daha tamamlar, ondan sonra iki rekât namaz kılar. Çünkü tavafta her yedi şavttan sonra iki rekât namaz kılmak sünnettir.

îmam Malik'ten:

İki rekât namazı kıldıktan sonra yedi şavtı tamamlayıp ta­mamladığı konusunda şüpheye düşerse tavafı yeniden yapar, iki rekât namazı da yeniden kılar. Çünkü tavafı tamamlamadan (ye­di şavt yapmadan) namaz kılınmaz.

Beytullah'ı tavaf ederken, Safa ile Merve arasında sa'y eder­ken veyahut da bu ikisi arasında abdesti bozulan kimse, tavafın bir kısmını veya tamamını yapmış, iki rekât tavaf namazını da kılmamışsa, yeniden abdest alıp tavafını yapar, namazını da kı­lar.

Sa'y yaparken abdesti bozulursa, sa'y i kesmesi gerekmez. Sa'ye ancak abdestli olarak başlanır.

 

38. Sabah Ve İkindi Namazlarından Sonra Tavaf Yapılması

 

117. Abdurrahmân b. Abdilkari anlatıyor: Sabah namazın­dan sonra Ömer b. Hattab'la Beytullah'ı tavaf ettik. Ömer tavafinı bitirince, güneşe baktı, henüz daha doğmamıştı. Devesine bine­rek Zituva'da konakladı ve iki rekât tavaf namazını orada kıldı. [86]

 

118. Ebû Zübeyr el-Mekkî'den: Abdullah b. Abbas'ın ikindi­den sonra Beytullah'ı tavaf edip odasına girdiğini gördüm. Orada ne yaptığını bilmiyorum.

 

119. Ebû Zübeyr el-Mekkî'den: Sabah ve ikindi namazların­dan sonra Beytullah'ın etrafi bomboştu, hiç kimse tavaf yapmıyor­du.

îmam Malik1 den: Beytullah'ı tavaf eden bir kimse birkaç ta­vaf (yedi şavt) dan sonra, sabah namazı veya ikindi için kaamet getirilse İmamla beraber namazını kılar. Daha sonra da tavafını tamamlar. Tavaf namazını güneş doğmadan ya da batmadan (ikindiyi cemaatle kılmışsa) kılamaz. Şayet bu tavaf namazını ge­ciktirir djB akşamdan sonra kılarsa bir mahzur yoktur.

îmam Malik'ten: Bir kimsenin sabah ve ikindi namazların­dan sonra (yedi şavtlık) tek bir tavaf yapmasında sakınca yoktur, yalnız daha fazla yapamaz. Tavaf namazlarını da Uz. Ömer'in yaptığı gibi güneş doğuncaya kadar veya batıncaya kadar gecik­tirmesinde de bir mahzur yoktur. Güneşin batmasından sonraya bırakılan tavaf namazı istendiği zaman kılınabilir, akşamdan sonra kılınmasında da bir mahzur yoktur.[87]

 

39. Beytullah'a Veda Edilmesi      '

 

120. Abdullah b. Ömer'den, Ömer b. Hattab şöyle dedi: «Hiç kimse hacdan Beytullah'ı tavaf etmeden dönemez. Hacda yapılan ibadetlerin en sonuncusu Beytullah'ı veda tavandır.»

Hz. Ömer'in bu sözüyle ilgili olarak İmam Malik şöyle der: Al­lah teâlâ bilir ama benim zannıma göre Hz. Ömer, hacda yapılan ibadetlerin en sonuncununun Beytullah'ı tavaf olduğu hükmünü şu âyeti kerimeden çıkarmaktadır: «Kim hac vazifelerine ve hacda kesilen kurbanlara saygı ve itina gösterirse, bu kalplerin takvasındandır. (Yani imanı kuvvetli olan muttekî-ler saygı gösterir.)[88] «Sonra kurban kesilme yeri Beyt-i Atik*e (Kabe) kadardır.»91 İşte hacla ilgili yapılan her şey, yani hac işlemleri Beyti Atik'de (Kabe civarında)dır.[89]

 

121. Yahya b. Saîd'den: Ömer b. Hattab, Beytullah'a veda ta­vafı yapmadan ayrılan bir adamı Merruz Zahran'dan geri çevirip veda tavan yaptırdı.[90]

 

122. Hişam, babası Urve'den naklediyor: Ziyaret tavafinı ya­pan kimsenin Allah Teâlâ haccının kabulüne hükmeder.

Şayet herhangi bir engel yoksa, son vazifesinin veda tavan olması uygundur. Veda tavafını yapmasına bir engel çıkar veya hesapta olmayan biç durum doğarsa Allah onun haccının kabulü­ne hükmeder.        

İmam Malik: «Adamın biri en son yapacağı ibadetin Beytul-lah'ı tavaf olduğunu bilmese, onun için veda tavafı yapmadan Mekke'den ayrılsa ne olur?» sorusuna şu cevabı veriyor: Bana göre ziyaret tavafını yapmışsa bir şey lâzım gelmez. Ancak eğer Mekke'ye yakın bir yerdeyse döner veda tavafını yapar.

 

40. Tavafla İlgili Muhtelif Rivayetler

 

123. Ürnmü Selemfe'den: Resûlullah'a (s.a.v.) hasta olduğumu söyledim: «Öyleyse cemaatin arkasından bir binek üzerinde tava­fını yap» buyurdu.

Ben de deveme binerek tavafımı yaptım. O sırada Resûlullah (s.a.v.) Beytullah'ın bir köşesinde namaz kılıyor ve namazda da «Vettur ve kitabin Mestur» sûresini okuyordu.[91]

 

124. Abdullah b. Süfyan anlatıyor: Abdullah b. Ömer'le bera­ber oturuyordum, bir ara ona bir kadın gelerek bir fetva sordu: «Ben Beytullah'ı tavaf etmek istiyordum, tam kapıya kadar varın­ca kanama oldu. Döndüm, kesildi. Sonra tekrar Kabe'nin kapısına kadar geldim, yine kanama oldu. Tekrar döner dönmez kesildi. Bir sefer daha denedim. Mescidin kapısına kadar vardım yine kana­ma oldu, ne yapayım?» dedi. Abdullah b. Ömer ona şu cevabı ver­di: «Bu şeytanın vesvesesindendir, sakın evhamlanma,guslet, ba­caklarının arasına bir parça bez koy, sonra da tavafim yap.» [92]

 

125. imam Malik'ten: Sa'd b. Ebî Vakkas vakfe zamanının bi­timine çok az bir zaman kala Mekke'ye girdiği zaman tavaf ve sa'y yapmadan Arafat'a çıkar döndükten sonra da tavafım yapardı.

imam Malik'ten: Biiznillah caizdir.

imam Malik'e: «Bir kimse farz tavafi ifa ederken biriyle durup konuşabilir mi?» diye soruldu. İmam Malik: «Uygun bulmam» ce­vabını verdi.

Yine imam Malik der ki: «Hiç kimse temiz olmadan ne Beytul-lah'ı tavaf edebilir, ne de Safa ile Merve arasında sa'y edebilir.»

 

41. Sa'y Yapmaya Safa Tepesinden Başlanması

 

126. Cabir b. Abdullah'tan: Resûlullah'ın (s.a.v.) mescitten çı­kıp Safa'ya gitmek istediği zaman «Allah'ın Kur'an'da önce zikret-tiğiyle başlayalım» dedi* ve sa'ye Safa'dan başladı.[93]

 

127. Cabir b. Abdullah'tan: Resûlullah (s.a.v.) Safa'da durdu­ğu zaman üç defa tekbir getirerek, üç defa da: «Allah'tan başka ilah yoktur. Onun hiç bir şekilde benzeri de yoktur. Mülk onundur, ham d ona mahsustur. O her şeye kadirdir» der ve

dua ederdi. Daha sonra bunun aynını Merve'de de yapardı.

 

128. Nafî'den: Abdullah b. Ömer'in Safa'da şöyle dua ettiğini duydum: «Allahım sen, bana dua edin kabul edeyim buyurdun, sen sözünden dönmezsin, benim senden isteğim, Islamı bana na­sip ettiğin gibi, beni müslüman olarak öldürünceye kadar onu bönden söküp almamandır.»[94]

 

42. Sa'y İle İlgili Çeşitli Rivayetler

 

129. Urve der ki: Ben henüz gençtim, Mü'minlerin annesi Hz. Aişe'ye sordum:

«— Allah Teâlâ: «Şüphesiz ki Safa ile Merve, Allah'ın ni~ şanelerindendir. Kim Kabe'yi hacceder veya umre yapar­sa, bu ikisini de tavaf (sa'y)etmesinde bir sakınca yoktur,»[95]

buyurduğuna göre, Safa ile Merve'yi tavaf etmeyene bir şey lâzım gelmez.» dedim. Bunun üzerine Hz. Aişe:

«— Asla! Şayet senin dediğin gibi olsaydı, âyet, bu ikisini de tavaf etmemesinde bir beis yoktur, şeklinde olurdu. Bu âyet, Ensarla ilgili olarak nazil olmuştur. Cahiliyye devrinde onlar Kudeyd hizasındaki Menat putu için ihrama giriyorlar, Safa ile Merve tepelerini de Sa'y etmeye çekmiyorlardı. Ne zaman ki îslam geldi, Hz. Peygambere bu durumu sordular. Allah Teâlâ da bu âyeti kerimeyi inzal buyurdu: Safa ile Merve Allahın nisa-nelerindendir. Kim Kabe'yi hacceder veya umre yaparsa Safa ve Merve arasında tavaf (sa'y) etmesinde bir sakınca yoktur.[96]

 

130. Hişam b. Urve'den: Abdullah b. Ömer'in kızı Şevde, Urve b. Zübeyr'in yanında idi. Yürüyerek hac veya umre için Safa ile Merve arasını sa'ye çıktı. Kendisi şişman bir kadındı. Cemaat yat­sı namazından çıkarken ancak dönebildi. îlk ezan okununcaya ka­dar da tavafını bitiremedi.[97]

Urve bazılarının binekli olarak tavaf ettiklerim görür, onları şiddetle bundan menederdi. Urve'den utandıkları için onlar has­tayız derlerdi. Urve de onlar için «Umdukları ecri alamazlar, hüsrandadırlar» derdi.

îmam Malik «Umre yaparken Safa ile Merve arasında sa'y etmeyi unutan bir kimse Mekke'den ayrıldıktan sonra hatırlasa ne yapar?» sorusuna: «Döner ve sa'yini yapar. Şayet bu arada hanımıyla münasebette bulunmuşsa, yine döner sa'yini yapar, Umreden başka bıraktıklarını tamamlar, sonra yeniden bir umre yapması ve kurban kesmesi icabeder.» cevabını verir.

îmam Malik'e: «Safa ile Merve arasında sa'y ederken karşı­laştığı biriyle durup konuşan birinin durumu» sorulduğunda: «îyi bulmam» cevabım verdi.

«TavaF esnasında unuttuğu bir şeyi veya şüphelendiği bir şeyi Safa ile Merve arasında sa'yederken hatırlasa ne yapar?» sorusu­na da şöyle cevap verir: «Sa'yini orada keser, gider tavafta eksik bıraktığını tam mutmain olarak yapar, iki rekât tavaf namazını kıldıktan sonra Safa ile Merve arasındaki sa'yine başlar.»

 

131. Cabir b. Abdullah'tan: Resûlullah (s.a.v.), Safa'dan indi­ği zaman normal adımlarla yürür, vadiye iner inmez çıkıncaya ka­dar hızlı hızlı yürürdü.

Beytullah'ı tavaf etmeden bilmiyerek Safa ile Merve arasında sa'yeden kimseyle ilgili olarak îmam Malik şöyle der: Dönüp ta­vafını yapsın, sonra da sa'yini yapar. Şayet bunu bilmiyorsa, Mek­ke'den ayrılmışsa geri dönerek tavaf ve sa'yini yapar. Bu arada hanımı ile cinsi münasebette bulunmuşsa yine döner tavaf ve sa'yini yaparak umreden eksik bıraktıklarını tamamlar. Daha sonra ise yeniden bir umre yapması ve kurban kesmesi gerekir.

 

43. Arefe Günü Oruç Tutulması

 

132. Haris'in kızı Ümmül Fadl'dan: Kurban bayramının arefe günü ashap benim yanımda Hz. Peygamberin oruçlu olup olmadı­ğı konusunda ihtilafa düştüler. Bazıları «oruçlu» dedi. Bazıları da «değil» dediler. Bunun üzerine ben Hz. Peygambere bir bardak süt gönderdim, devesinin yanında dikilirken onu içti.[98]

 

133. Kasım b. Muhammed'den: Mü'minlerin annesi Hz. Aişe arefe günü oruç tutardı. Onu arefe akşamı gördüm. îmam Arafat-tan dönerken, karanlık basmadan cemaatin arkasında iftarını aç­mak için şerbet istiyordu.

 

44. Bayram Günleri Oruç Tutulması

 

134. Süleyman b. Yesardan: Resûlullah (s.a.v.), kurban bay­ramında oruç tutmayı yasakladı.[99]

 

135. İbn Şihab'dan: Resûlullah (s.a.v.), Abdullah b. Huzafe'yi haccın Mina'da ifa edilen işlemlerinin yapıldığı gün gönderdi. O tavaf yaparken şöyle bağırıyordu: Bu günler yeme, içme ve Allahı zikretme günleridir.

 

136. Ebû Hüreyre'den: Resûlullah (s.a.v.), Ramazan ve Kur­ban bayramlarında oruç tutmayı yasaklamıştır.[100]

 

137. Abdullah b. Amr b. As'dan: Babam Amr b. As'm yanına vardım, yemek yiyordu. Beni de çağırdı.

«— Oruçluyum» dedim. Bunun üzerine bana:

«— Bugünler Resûlullah'ın (s.a.v.) bize oruç tutmayı yasakla­yıp, oruçsuz geçirmemizi emrettiği günlerdir» karşılığını verdi.[101]

imam Malik: «Bu günler teşrik günleridir.» dedi.

 

45. Kabe'ye Gönderilen Kurbanlıklar

 

138. Muhammed b. Amr b. Hazm'ın torunu Abdullah b. Ebî Bekr'den: Resulullah (s.a.v.) hac (veya umre için) Ebû Cehl b. Hi-şam'a ait bir deveyi kurbanlık olarak Kabe'ye gönderdi.[102]

 

139. Ebû Hüreyre'den: Resûlullah (s.a.v.) bir adamın Kabe'ye kurbanlık deve gönderdiğini gördü. Adama:

«— Ona bin!» buyurdu. Adam:

«— Ya Resûlallah! O Kabe için kurbanlıktır» karşılığını verin­ce Hz. Peygamber, iki üç defa:

«— Bin diyorum sana!» buyurdu.[103]

 

140. Abdullah b. Dinar'dan: Abdullah b. Ömer'in hacda kur­banlıkları ikişer ikişer, umrede ise birer birer gönderdiğini gör­düm. Yine Umre'de onun Halid b. Esîd'in evinde duran kurbanlı­ğını kestiğini gördüm. Kendi evi de orada idi. Kurbanlığın boğazı­na kargıyı öyle bir vurduğunu gördüm ki ucu hayvanın omuzlan altından dışarı çıktı.[104]

 

141 .Yahya b. Said'den: Ömer b. Abdülaziz hacda veya umrede (ravi şüphe ediyor) Kabe'ye bir deveyi kurbanlık olarak gönderdi.

 

142. Ebû Cafer el-Karî'den: Ebû Rebia el-Mahzumî'nin toru­nu Abdullah b. Ayyaş, Kabe'ye iki tane kurbanlık deve gönderdi. Bunlardan biri uzun boyunlu deve cinsindendi.

 

143. Nafî'den: Abdullah b. Ömer şöyle derdi: Deve yavruladığı zaman yavrusu da götürülüp beraber kesilir. Şayet yavrusunu ta­şımak için bir şey bulunmazsa, anasına yüklenir, beraber kesi­lir.[105]

 

144. Hişam b. Urve'den: Babam şöyle derdi: Şayet Kabe'ye gö­türdüğün kurbanlık deveye binmeye mecbur kalırsan onu yorma­dan bin, sütüne muhtaç kalırsan hayvanın yavrusu aç kalmaya­cak kadarını kullan. Onu kestiğin zaman yavrusunu da beraber kes.[106]

 

46. Kabe'ye Gönderilecek Kurbanlığa Yapılacak İşler:

 

145. Nafî'den: Abdullah b. Ömer, Medine'den Kabe'ye kur­banlık gönderirken, hayvana Zülhuleyfe'de kurban nişanı takar, sonra da keserek cini (işaret) yapardı. Nişan takma işlemi ile cini yapma işlemini aynı yerde kıbleye karşı çevirerek yapardı. Kur­ban nişanı olarak hayvanların boynuna bir şeyler asar, cini olarak da sol tarafını kesmek suretiyle kanatırdı. Daha sonra da herkesle beraber Arafat'ta vakfe yerine gidilirdi. Oradan dönerken yine kurbanlıklar beraberlerinde olurdu. Bayramın birinci günü saba­hı Mina'ya gelince saçları kesmeden ve tıraş olmadan önce kurba­nını keserdi. Abdullah kurbanlarını sıraya sokar, kıbleye karşı çe­virir ve onları bizzat kendisi eliyle keserdi. Daha sonra kendisi yer, başkalarına da ikram ederdi.[107]

 

146. Nafî'den: Abdullah b. Ömer, Kabe'ye göndereceği kur­banlık devenin hörgücünü keserek cini (işaret) yaparken şöyle derdi: «Allanın ismiyle, Allah en büyüktür.»

Hedy'in (yani Kabe'ye gönderilen kurbanlık hayvanın) ne ol­duğu hakkında da şöyle derdi: Hedy, kurban nişanı takılıp, kan çı­kartılarak nişan yapılan ve Arafat'ta vakfe esnasında orada bu­lundurulan hayvandır.

Abdullah b. Ömer, Kabe'ye göndereceği kurbanlık develere çeşitli çullar örter, sonra da bu çulları Kabe'ye göndererek Kabe'nin örtüsüne ilave ederdi.

imam Malik,.Abdullah b. Dinar'a:

«—Abdullah b. Ömer'in Kabe'ye göndereceği develer için yap­tırıp sonra da Kabe'ye gönderdiği çullar ne oldu?» diye sordu. O da:

«— Onlar sadaka olurdu» cevabını verdi.[108]

 

147. Nafî'den: Abdullah b. Ömer, Kabe'ye gönderilecek kur­banlıkların küçük olmamalarını söylerdi.

Abdullah b.Ömer, Mina'dan Arafat'a çıkıncaya kadar kur­banlık develerin çullarını üzerlerinden almazdı.

Hişam, babası Urve'nin şöyle dediğim naklediyor: «Yavrula­rım! Hiç biriniz şerefli dostlarınıza layık görmediğiniz hayvanla­rı, Kabe'ye kurbanlık için göndermeyin. Çünkü Allah, şereflilerin en şereflisi ve en iyisine lâyık olandır.»

                                                                                            "

47. Kabe'ye Gönderilecek Kurbanlığın Sakatlanması Veya Kaybolması

 

148. Hişam, babası Urve'den naklediyor: Resûlullah'ın (s.a.v.) Kabe'ye gidecek kurbanlığı gönderdiği zat Hz. Peygambere:

«— Ya Resûlallah! Kurbanlık sakatlanırsa ne yapayım?» diye sordu. Resûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi:

«— Sakatlanan her kurbanlığı kes, sonra kurbanlık ni­şanını da kanına karıştır, daha sonra da insanlara ver etini yesinler.»[109]

 

149. Saîd b. Müseyyeb'den: Nafile olarak Kabe'ye kurban gön­deren bir kimsenin hayvanı sakatlanırsa onu derhal keser, etini insanlara dağıtır. Başka bir şey gerekmez. Ancak şayet etinden kendisi yer, başkalarına da yemelerini emrederse yeniden bir ta­ne daha kesmesi gerekir.

Abdullah b. Abbas'tan da aynı mealde bir rivayet vardır.[110]

 

150. tbn Şihab'tan: Bir kimsenin ceza, adak veya temettü kur­banı olarak şevke ttiği hayvan yolda ölürse, yerine bir daha gön­dermesi gerekir. Abdullah b. Ömer'den: Kabe'ye kurbanlık hay­van gönderen kimsenin kurbanlığı kaybolsa ve ölse, gönderilen bu hayvan da adak dolayısiyle ise, yeniden bir tane daha göndermesi icabeder. Yok eğer nafile olarak gönderiyorsa, isterse yeniden bir tane daha gönderir, istemezse göndermez.

imam Malik1 ten: Alimlerin, «Bir cezadan dolayı ve hac ibade­ti için Kabe'ye gönderilen kurbanlığın etinden sahibi yiyemez» de­diklerini duydum.

 

48. İhramlı İken Hanımı İle Cinsi Münasebette Bulunanın Cezası

 

151. îmam Malik'ten: Ömer b. Hattab, Ali b. Ebî Talip ve Ebû Hüreyre'ye:

«— Hac için ihrama gii'en kimse, hanımıyla cinsî münasebette bulunması halinde ne yapar?» diye soruldu.

«— Haccını ifâya devam eder, ancak ertesi sene tekrar bir hac yapması ve kurban kesmesi icap eder» diye cevap verdiler. Ayrıca Hz. Ali şiınu da ilâve etti:

«— Ertesi seneki hacda, haccı bitirinceye kadar kan-koca bir birine yaklaşmazlar.

 

152. Yahya b. Saîd, Saîd b. Müseyyeb'in «îhramlı iken ham-mıyla cinsî münasebette bulunan kimse hakkında ne düşünüyor­sunuz? Bu konuda seleften bize bir şey intikal etmedi» dediğini duydu. Ona cevaben

«— thramlı iken hammıyla münasebette bulunan bir adam Medine'ye adam göndererek durumu sordurdu. Bazıları ertesi se-neki hacca kadar karı-koca birbirlerinden ayrı dururlar, dediler.» deyince Saîd b. Müseyyeb şöyle dedi: «Hacca devam ederler, başla­dıkları bu haccı bitirdikten sonra memleketlerine dönerler. Şayet ertesi seneki hacca ömürleri vefa ederse yeniden haccedip kurban kesmeleri, ihrama girerken de geçen sene ihrama girdikleri yer­den girmeleri ve hac işlemlerini yaptıkları sürece karı-koca birbir­lerinden ayrı durmaları gerekir.»

îmam Malik'ten: Bu durumdaki karı kocanın her ikisininin de ayrı ayrı kurban kesmeleri gerekir.

Hacda Arafat'tan dönüş ile Cemreleri taşlama zamanı arasın­da geçen süre içinde hammıyla cinsi münasebette bulunan kimse için tmam Malik der ki: Kabe'ye bir kurban göndermesi ve ertesi sene yeniden haccetmesi farzdır. Şayet bu münasebet Cemreleri taşladıktan sonra olmuşsa, o takdirde sadece umre yapıp kurban kesmesi icabeder, ertesi yıl tekrar haccetmez.»

îmam Malik'ten: Münasebet neticesi haccını veya umresini if­sat eden kimsenin, meni inzal olmasa bile haccında veya umresin­de kurban kesmesi lâzımdır.

Karı koca arasında temas neticesi meni gelmişse, hac bozulur, fakat meni temastan değil de erkeğin bir şeyi hatırlamasından do­layı gelmişse bir şey gerekmez. Bir adam karısını öper de meni gel­mezse, öpme cezası olarak Kabe'ye bir kurbanlık gönderir.

Kadın hac veya umre için ihrama girmiş ve kendi isteğiyle ko­cası kendisiyle birkaç defa cinsî münasebette bulunmuşsa, ertesi sene tekrar hacca gitmesi ve Kabe'ye kurban göndermesi, şayet umre ihramında bu işi yapmışsa kazası umresi yapması ve bir de kurban kesmesi lâzımdır.

 

49. Hacca Yetişemeyenlerin Yapacağı İşler

 

153. Süleyman b. Yesar'dan: Ebû Eyyüb el-Ensari hacca git­mek için yola çıktı. Mekke yolu üzerindeki Nazîye'ye gelince bine­ğini kaybetti. Bayram günü Ömer b. Hattab'ın huzuruna çıktı, olanları anlattı. Ömer (r.a.) ona:

«— Umre yapan nasıl yaparsa, sen de öyle yap ve ihramdan çık. Ertesi sene hac zamanı gelince tekrar haccet ve kolayına ge­lenden bir de kurban kes» dedi.

 

154. Süleyman b. Yesar'dan: Hebbar b. Esved, bayramın bi­rinci günü Ömer b. Hattab kurbanını keserken huzuruna çıktı:

«— Mü'minlerin emiri! Günleri karıştırdık, biz bu gün arafe zannediyorduk» dedi. Ömer (r.a.) ona:

«— Mekke'ye git, yanındakilerle beraber tavafınızı yapın. Şa­yet varsa kurbanınızı da kesin. Sonra tıraş olup veya saçlarınızı

kısaltıp evinize dönünüz. Gelecek sene hac zamanı haccınızı ifa edip kurban kesiniz. Eğer kurbanlık bulamazsanız üç gün hac es­nasında, yedi gün de hacdan dönünce oruç tutunuz» dedi.

îmanı Malik'ten: Kıran haca yapan bir kimse haccı ifa edeme­den kaçırsa, ertesi sene tekrar kıran haccı yapması lâzımdır. Yine ertesi yıl-kurbanları da çift keser, bunların biri kıran haccı için, diğeri ise geçen sene kaçırdığı hac içindir.

 

50. Mina'dan Dönmeden Karısı İle Cinsi Münasebette Bulunmanın Cezası

 

155. Abdullah b. Abbas'tan: Bana Mina'dan dönmeden hanı-mıyla cinsi münasebette bulunan bir adamın durumu soruldu. Kabe'ye bir dişi deve kurban göndermesini söyledim.

 

156. İbn Abbas'ın azatlısı İkrime'den: Abdullah b. Abbas'tan başkası olacağım zannetmiyorum biri şöyle demişti: Ziyaret tava-finı yapmadan ailesiyle cinsî münasebette bulunan kimse umresi­ni yeniler ve kurban keser.

 

157. îmam Malik, Rebia b. Ebî Abdurrahman'ı îkrime'nin tbn Abbas'tan naklettiği sözün aynısını söylerken işittiğini rivayet etmiştir.

îmam Malik bu konuda şöyle der: Bu mevzuda duyup en çok beğendiğim rivayetler bunlardır.

îmam Malik'e, ziyaret tavafını unutarak Mekke'den ayrılıp memleketine dönen kimsenin.durumu soruldu. Şu cevabı verdi:

Şayet hanımıyle cinsî münasebette bulunmamışsa geri gelip ziyaret tavafını yapsın. Hanımıyla cinsi münasebette bulunmuş­sa yine dönüp ziyaret tavafını yapsın, ayrıca umre yapıp kurban kessin. Kurbanlığını Mekke'de satın alıp orada kesmesi gerekmez, ancak umreye girdiği yerde yanında kurbanlığı yoksa Mekke'den satın alıp onu Hill'e çıkardıktan sonra Kabe'ye göndersin, daha sonra da keser.

 

51. Kabe'ye Gönderilecek Kurbanlığın En Kolaya Geleni

 

158. Ali b. Ebî Talib'den: Kabe'ye gönderilecek kurbanlıkların en kolay elde edileni koyundur.               ;

 

159. Abdullah b. Abbas'tan: Hedy'in en kolay temin edilebile­cek olanı koyundur.

imam Malik de der ki: Bu konuda duyup en çok beğendiğim budur. Çünkü Allah teâlâ kitabında şöyle buyurur:

«Ey insanlar! İhramlı iken avı öldürmeyin. Sizden bile bile onu öldürene, ehli hayvanlardan öldürdüğü kadarına denk olduğuna içinizden iki adil kimsenin hükmedeceği, Kabe'ye ulaşacak bir kurbanı ödeme, yahut düşkünlere ye~ mek yedirme şeklinde kefaret ya da yaptığının ağırlığını tatmak üzere bunlara denk oruç tutma vardır.»[111]

Burada: «Kabe'ye ulaşacak kurbanın» koyun olduğuna hük-medilmiştir. Fakat ayet-i kerimede bu hedy olarak belirtiliyor.

Ayette hedy olarak belirtilenin en kolay elde edilen kurbanlığın ko­yun olduğunda biz Medineliler de müttefikiz.

Bu konuda bir kimse nasıl şüphe edebilir? Deve veya sığır ol­duğuna hükmetmek mümkün, olmadığına göre buna koyun diye hükmedilebilir. Koyun değerinden az olursa, buna da oruç kefare­ti veya düşkünleri doyurma olarak hükmedilir.

 

160. Abdullah b. Ömer'den: Kabe'ye göndermek için en kolay elde edilebilecek kurbanlık, deve yahut da sığırdır.

 

161. Abdurrahman'm kızı Amre'nin azatlısı Rukayye'den: Ab-durrahman'ın kızı Anıre, Mekke'ye gitmek için yola çıktı. Mek­ke'ye Zilhiccenin sekizinci günü vardı. Ben de yanında idim. Tavaf ve sa'y yaptı, sonra da Mescidin avlusuna girerek bana:

«— Yanında makas var mı?» dedi. «— Hayır?» dedim.

«— Öyleyse bul!» dedi. Bulup getirdim. Makasla başından saçlarını kısalttı. Bayramın birinci günü de bir koyunu kurban olarak kesti.

 

52. Kabe'ye Gönderilecek Kurbanlıkla İlgili Çeşitli Rivayetler

 

162. Sadaka b. Yesar el-Mekkî'den: Yemenli bir adam Abdul­lah b. Ömer'e geldi. Adam saçlarını örmüştü. «Ya Ebû Abdurrah-man! Ben sadece umre yapmak için geldim!» dedi. Abdullah b. Ömer ona:

«— Eğer ben yanında olsaydım veya bana sorsaydın, sana kı­ran haccı (aynı ihramla hac ve umre) yapmanı söylerdim.» deyince Yemenli:

«— Oldu bir kere!» dedi. Abdullah b. Ömer:

«— Öyleyse başındaki yüksekliği (saçlarını) kısalttır, sonra da Kabe'ye kurbanlık gönder.» deyince Iraklı bir kadın:

«— Gönderilecek kurbanlık nedir, Ebû Abdurrahman?» dedi. Abdullah tekrar:

«— Kurbanlık,» deyince kadın:

«— Kurbanlığın bedeli nedir?» dedi.

Bunun üzerine Abdullah b. Ömer:

«— Şayet kesecek hiç bir şey bulamazsan, bir koyun kes. Ben­ce bu, oruç tutmandan daha iyidir» dedi.

 

163. Abdullah b.Ömer'den: İhramda bulunan bir kadın ih­ramdan çıktığı zaman saçlarını kestirinceye kadar saçlarını tara­maz. Şayet yanında kurbanlığı varsa, onu kesinceye kadar da saç­larını kısalttırmaz.

 

164. imam Malik'ten: Bazı ilim adamlarının şöyle dediklerini duydum: Karı koca bir kurbanlığa ortak olmaz, her biri ayrı ayrı kurbanlık gönderir.

İmam Malik'e:

«— Umre için ihrama giren biri adına hacda kesmesi için bir kurbanlık gönderilse, bu zat umre için girdiği ihramdan çıkınca gönderilen kurbanlığı kesebilir mi, yoksa kendisi ihramdan çıkar kesme işlemini tehir mi eder?» diye soruldu. Şu cevabı verdi:

«— Kendisi umre ihramından çıkar, kurbanlığı da vaktinde kesmek için tehir eder.»

îmam Malik'ten: «Haremde avlandığı için veya başka birse-bepter} Kabe'ye bir kurbanlık gönderilmesine hükmedilen kimse­nin bu kurbanı sadece Mekke'de kesilebilir. Çünkü âyeti kerimede «Kabe'ye ulaşacak bir kurbanlık» denilmektedir. Fakat kurbanlı­ğa denk sayılan oruç ve sadaka, başka yerlerde de ifa edilebilir. Çünkü oruç başka yerde tutulabildiği gibi, sadaka da başka yerde meselâ bunları yapmakla mükellef olan kimsenin istediği yerde yerine getirilebilir.»

 

165. Abdullah b. Cafer'in azatlısı Ebû Esmadan: Abdullah b. Cafer'le bei'aberdim."Onunla Medine'den yola çıktık. Sükya'da hastalanan Hüseyin b. Ali'ye uğradık... Abdullah b. Cafer, orada haccı kaçırma tehlikesi belirinceye kadar kaldı. Medine'de bulu­nan Ali b. Ebî Talib'e ve Umeys'in kızı Esma'ya haber gönderdi. Onlar da geldiler... Daha sonra Hz. Hüseyin -tıraş için- başını işa­ret etti. Bunun üzerine Hz. Ali, oğlunun saçlarının tıraş edilmesi­ni emretti. Daha sonra ise Sükya'da kefareti yerine getirilerek bir deve kurban kesildi.

Yahya b. Saîd bu konuda şöyle der: Hz. Hüseyin, bu Mekke yolculuğuna Osman b. Affan'la çıkmıştı.

 

53. Arefe Ve Müzdelifede Vakfenin Yapılışı

 

166. imam Malik'ten: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Arafat'ın her yerinde vakfe yapılabilir, ancak Urane vadi­sinden yukarı çıkın. Müzdelife'nin de her tarafında vakfe yapılabilir, yalnız Patn-ı Muhassir'de durmayın.»[112]

 

167. »Abdullah b. Züheyr'den: Bilmiş olun ki Urane vadisi ha­riç Arafat'ın her yerinde vakfe yapılabilir. Batn-ı Muhassir hariç müzdelife'nin de her yerinde vakfe yapılabilir.

îmam Malik bu konuda şöyle der: Allah Teâlâ ayet- kerimede: «Hacda kadınlarla refeslcinsî münasebet, füsuklputlara kurban ve cidalicedelleşme yoktur.»[113] buyurmaktadır. Alla-

hu a'lem, bu ayeti kerimede geçen refes kelimesi cinsî münasebet olarak, füsuk kelimesi putlara kurban kesme olarak şu ayeti keri­melerde geçmektedir:

«— Oruç tuttuğunu? günlerin geceleri kadınlarınıza yaklaşmanız (refes) size helâl kılındı.»[114]

«Veya Allah'tan başkası için ihrama girip kurban kes­mek (fısk)...»

Hacda Cidal'e gelince, cahiliyye devrinde Kureyşliler Muzde-life'deki Kuzah'da, diğer Araplar ve başkaları ise Arafatta durur, Kureyş: «Biz daha doğru yoldayız,» Araplar ve diğerleri: «Biz daha doğru yoldayız!» diye mücadele ederlerdi. Bunun için Cenab-ı Al­lah şu ayeti inzal buyurdu:

«— Her ümmet için kendisiyle amel ettikleri bir şeriat kıldık. Onun için bu konuda seninle niza* yapmasınlar. Sen onları rabbine çağır, çünkü sen en doğru yoldasın.»[115]

Bu ayette sözü edilen (niza') cidaldir. Ben bunu ehl-i ilimden işittim.

 

54. Binek Üzerinde Ve Temiz Olmadan Vakfe Yapılabilmesi

 

168. îmam Malik'e: «Bir adam temiz değilse Arafat'ta ve Müz-delife'de vakfe yapabilir, cemreleri taşlayabilir veya Safa ile Mer-ve arasında Sa'y edebilir mi?» diye soruldu. Şu cevabı verdi: «Hac­da hayızlı bir kadının yapabileceği her şeyi, temiz olmayan bir adam da,yapabilir. Bu yüzden bir şey lâzım gelmez. Ancak efdal olan, adamın devamlı temiz olması ve kasten pis durmamasıdır.»

Yine imam Malik'e: «Arafat'ta binekli olarak vakfe yapan kimse vakfesini bineği üzerinde mi yapar, yoksa inip de mi ya­par?» diye soruldu. Cevaben dedi ki:

«Binek üzerinde yapar. Ancak kendisinde ve bineğinde bir özür olmaması lâzımdır. Allah özürleri en çok kabul edendir.»

 

55. Haccı Kaçıran Kimsenin Vakfe Yapması

 

169. Abdullah b. Ömer'den: Müzdelife gecesi fecir doğmazdan önce Arafat'ta vakfe yapmayan kimse, haca kaçırmış demektir. Şayet, Müzdelife gecesi fecirden önce Arafatta vakfe yapmış ise, hacca yetişmiş olur.

 

170. Hişam, babası Urve'den naklediyor: Her kim ki Müzdeli­fe gecesi fecirden önce Arafat'ta vakfeye yetişememişse, hacca da yetişememiş demektir. Her kim de Müzdelife gecesi fecirden önce Arafat'ta vakfesini yapmışsa hacca yetişmiş olur.

îmam Malik'ten: Arafat'ta vakfe yerinde kölelikten azat edi­len kimsenin kendisine farz olan haccı ifa edebilmesi için, azat edilince vakfe yapılan yerde hac için ihrama girmemiş olması ve azat edilir edilmez gidip ihrama girip o gece fecirden Önce orada vakfe yapması şarttır. Şayet şafak söktüğü halde henüz daha hac için ihrama girememişse haccı kaçıran kimse durumundadır. Müzdelife gecesi fecirden önce Arafat'ta vakfeye yetişemediyse, hac kendisine farz olur, sonradan kaza eder.

 

56. Kadın Ve Çocuklara Öncelik Tanınması

 

171. Nafi'den: Abdullah b. Ömer ailesini ve çocuklarını Müz-delife'den Mina'ya Sabah namazından önce gönderir ve kalabalık­tan önce cemreleri taşlamalarını sağlardı.[116]

 

172. Ebû Bekrin kızı Esma'nın azatlısı hanım der ki: Ebu Bekrin kızı Esma ile beraber alaca karanlıkta Mina'ya geldik. Es-ma'ya:

«— Alaca karanlıkta geldik...» dedim. Bunun üzerine Esma:

«— Senden daha hayırlısıyle beraber olduğumuz zaman da aynı şekilde yapardık.» diye cevap verdi.[117]

 

173. imam Malikten: Tallıa b. Ubeydillah kadın ve çocukla­rını Müzdelife'den Mina'ya önceden gönderirdi.

 

174.imam Malik der ki: Bir kısım alimlerin Bayram günü Şafak sökmeden cemrelerin taşlanmasını iyi görmediklerini duy­dum. Cemreleri taşlayanlara kurban kesmek helâl olur.

 

175. Münzir'in kızı Fatma'dan: Ebû Bekr'in kızı Esma'yı ken­disine ve arkadaşlanna namaz kıldıran kimseye sabah namazını şafak sökünce kıldırmasını emrederken gördüm. Daha sonra o bi­neğine biner, Mina'ya giderdi, orada vakfe yapmazdı.

57. Arafat'dan Müzdelife'ye Dönüş

 

176. Hişam, babası Urve'den naklediyor: Üsame b. Zeyd'e Resûlullah'ın (s.a.v.) veda haccında Arafat'tan inerken nasıl yü­rüdüğü soruldu. Ben de yanında idim, şu cevabı verdi: «Normal adımlarla yürüyordu, ancak düz bir alana gelince hızlanıyordu.»

îmam Malik der ki: Hişam «(Hadiste 'nas' diye geçen) hızlı yürüme, normal yürümenin biraz hızlandırılmışıdır.» dernekte­dir.

 

177. Nafî'den: Abdullah b. Ömer, Batn-ı Muhassir'de bineğini cemrelere bir taş atımlık mesafeye kadar sürerdi.

(121) Buharî, Hacc, 25/92; Müslim, 15/283, 284.

 

58. Hacda Kurban Kesilmesiyle İlgili Rivayetler

 

178. îmam Malik'ten: Resûlullah (s.a.v.), Mina'da: «Mina'mn her tarafında kurban kesilebilir» buyurduktan sonra: «Mer-ve'de de» dedi. Daha sonra: «Mekke'nin bütün sokak ve yolla­rında kurban kesilebilir» buyurdu.[118]

 

179. Abdurrahman'ın kızı Amre'den: Hz. Aişe'nin şunları an­lattığını duydum: Zilkade'nin bitimine beş gün kala Resûlullah ile birlikte yola çıktık. Sadece hac yapacağımızı zannediyorduk. Mekke'ye yaklaşınca Hz. Peygamber yanında kurbanlığı olma­yanların tavaf ve sa'y'den sonra ihramdan çıkmalarını emretti. Bayram günü bize biraz sığır eti getirildi. «Bu nedir?» diye sor­dum. «Resûlullah (s.a.v.), hanımları için kurban kesti» dediler.

Yahya b. Saîd şöyle der: Bu hadisi Kasım b. Muhammed'e naklettim. Bana şöyle dedi: «Allah'a yemin ederim ki Amre sana tam olarak, eksiksiz anlatmış.»[119]

 

180. Mü'minlerin annesi Hafsa'dan: Resulullah'a (s.a.v.):

«— Herkese ne oluyor da ihramdan çıkıyorlar? Halbuki sen daha umreden^çıkmadın! dedim. Resûlullah (s.a.v.) şu karşılığı verdi:

«— Ben saçlarımı keçeledim, kurbanlığıma nişanımı taktım, onun için kurjbanı kesinceye kadar ihramdan çıka­mam.»[120]

 

59. Kurban Kesimi

 

181. Ali b. Ebî Talib'ten: Resûlullah (s.a.v.) kurbanlıkların­dan bir kısmını kendisi bizzat keser, bir kısmını da başkaları ke­serdi.[121]

 

182. Abdullah b. Ömer'den: Bir dişi deve adayan, kurbanlığı­na nişan takar, işaret olarak cini (işaret) yapar, sonra da bayram günü Kabe'de veya Mina'da keser. Bu iki yerden başka kesim yeri yoktur. Cinsiyet gözetmeksizin bir deve veya sığır kesmeyi ada­yan kimse, bunu istediği yerde kessin.

 

183. Hişam b. Urve'den: Babam kurbanlıkları ayakta keserdi.

tmam Malik'ten: Bir kimsenin kurbanını kesinceye kadar tı­raş olması caiz değildir. Bayram günü şafaktan önce de hiç kimse­nin kurban kesmesi doğru olmaz. Kurban kesimi, normal elbisele­rin giyilmesi, vücut temizliği ue tıraş gibi işlerin tamamı bayram günü yapılır, daha önce yapılmaz.

 

60. Hacda Tıraş Olmak

 

184. Abdullah b. Ömer'den: Resûlullah (s.a.v.):

«—Allahım, saçlarım tıraş edenlere merhamet et!» diye dua edince oradakiler:

«— Kısaltanlara da ya Resûlullah!» diye ilâve ettiler. Hz. Pey­gamber tekrar:

«— Allahım, saçlarını tıraş edenlere merhamet et!» deyince oradakiler tekrar:

«— Kısaltanlara da ya Resûlallah!» deyince Hz. Peygamber onların dediklerini de ilâve ederek:

«—Allahım, saçlarını kesenlere ve kısaltanlara merha­met et» diye dua etti.[122]

 

185. Abdurrahman, b. Kasım naklediyor: Babam umre yapar­ken Mekke'ye gece girer, tavaf ve sa'yini yaptıktan sonra sabaha kadar tıraş olmazdı. Tıraş oluncaya kadar da tekrar Kabe'yi tavaf etmez, tıraş'olunca tavaf yapardı. Bu arada bazen mescide girer, orada vitir namazını kılar, fakat Beytullah'ı tavaf etmezdi.                                                                                           

îmam Malik der ki: (183. hadiste geçen) vücut temizliği anla­mındaki tefes kelimesi, saçları tıraş ettirmek, ihramdan çıkarak normal elbiseleri giymek ve buna benzer ameller manasındadır.

îmam Malik'e hac esnasında Mina'da tıraş olmayı unutan kimsenin Mekke'de tıraş olup olamayacağı soruldu. îmam Malik şu cevabı verdi: Olabilir, fakat bana göre en iyisi Mina'da tıraş ol­maktır.

Yine îmam Malik şöyle der: Biz Medineliler araslnda iht.ilâf-sız kabul edildiğine göre, yanında kurbanlığı olan kimse bunu kesinceye kadar ne tıraş olabilir, ne de saçlarını kısaltabilir. Bay­ram günü Mina'da ihramdan çıkıncaya kadar da haram olan hiç bir şey ona helâl olmaz. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de: «Kurbanlık hayvan yerine ulaşıncaya kadar saçlarınızı tıraş ettirme­yin.» m buyurulmaktadır.

 

61. Hacda Saç Kısaltmak

 

186. Nafî'den: Abdullah b. Ömer, Ramazan'da orucunu açtığı zaman o sene hacca da gitmeyi isterse, hac yapıncaya kadar saçın­dan sakalından hiç bir şey kesmezdi.

îmam Malik der ki: îbn Ömer'in bu hareketi diğer insanlar için bir ölçü olmaz.

 

187. Nafî'den: Abdullah b. Ömer hac veya umrede tıraş olduğu zaman, sakalından ve bıyıklarından da kısaltırdı.

 

188. Rebia b. Ebî Abdurrahman'dan: Adamın biri Kasım b. Muhammed'e gelerek:

«— Ziyaret tavafını ailemle beraber yaptıktan sonra, bir dağ yoluna saptık. Ben bu arada ailemle cinsi münasebette bulunmak istedim. Hanımım, ben daha saçlarımı kısaltmadım, dedi. Bunun üzerine ben dişlerimle hanımın saçlarından kopardım, sonra da münasebette bulundum» diye anlattı. Kasım güldü ve adama:

«— Hanımına söyle saçlarından makasla kısaltsın» dedi.

îmam Malik de bu konuda şöyle der:Buna benzer işler yapıl­dığı zaman, kan akıtmak (kurban kesmek) daha iyidir. Bu konuda Abdullah b. Abbas şöyle demiştir: «Hac ibadetiyle ilgili bir şey unutan kimse kan akıtsın.»

 

189. Nafî'den: Abdullah b. Ömer aile çevresinde Mücebber di­ye bilinen biriyle karşılaştı. Ziyaret tavafinı yapmış, fakat ne traş olmuş ne de saçlarını kısaltmıştı. Böyle yapacağını bilmiyordu. Bunun üzerine Abdullah ona geri dönüp tıraş olmasını ya da saç­larını kısaltmasını, daha sonra da Beytullah'ı tavaf edip dönmesi­ni söyledi.

 

190. îmam Malik'ten: Salim b. Abdullah ihrama girmek iste­diği zaman bir makas ister, bineğine binip ihrama girmeden önce sakal ve bıyıklarını düzeltirdi.

 

62. Hacda Saçları Keçelendirmek

 

191. Abdullah b. Ömer'den: Ömer b. Hattab şöyle dedi: «Saçla­rını ören tıraş olsun, saçı keçelenmiş kimselere benzemeyin»[123]

 

192. Saîd b. Müseyyeb'den: Ömer b. Hattab; "saçlarını topuz yapan, ören ya da keçelendirenin tıraş olması şarttır" derdi.

 

63. Beytullahta Namazın Kılınışı, Arafat'ta Hutbenin Uzunluğu

 

193. Abdullah b. Ömer'den: Resûlullah (s.a.v.) Beytullah'a girdi. Üsame b. Zeyd, Bilâl b. Rebah ve Osman b. Talha el-Hacebî de yanında idiler, içeri girince kapıyı kapayıp bir süre orada kaldı­lar.

Çıktıktan sonra Bilâl'a Hz. Peygamber'in ne yaptığını sor­dum, «Sütunlardan birini sağına aldı, ikisini soluna aldı, üçünü de arkasına alarak namaz kıldı.» dedi. O zamanlar Beytullah'ın altı sütunu vardı.[124]

 

194. Salim b. Abdullah'tan: Abdülmelik b, Mervan, Hâccac b. Yusuf a bir mektup yazarak hacla ilgili işlerde Abdullah b. Ömer'e muhalefet etmemesini bildirdi. Arefe günü olunca güneş zevalden döndüğü zaman, Abdullah ona geldi. Ben de yanında idim. Çadırı­nın yanına gelince: «Nerede şu?» diye bağırdı. Haccac^üzerinde sa­rı renkli bir güneşlikle dışarı çıktı. «Ne var Ebû Abdurrahman?» dedi. Abdullah:

«— Sünnete uymak istiyorsan acele et!» dedi. Haccac: «— Bu saatte mi?» deyince, Abdullah b. Ömer: «— Evet!» dedi. Bunun üzerine Hâccac:

«— Bekle, tepemden bir su döküp geleyim.» dedi. Haccac çı­kıncaya kadar Abdullah bekledi. Sonra da benimle babam arasın­da yürüdü. Ben Haccac'a:

«— Bugün sünnete göre amel etmek istiyorsan hutbeyi kısa tut, namazı da acele kıldır» dedim. Bunun üzerine Abdullah b. Ömer'in bu sözünü duyup duymadığım anlamak için ona doğru baktı. Bunu gören Abdullah:

«— Salim haklı!» dedi.[125]

 

64. Zilhiccenin Sekizinci Günümina'da Vakit Namazlarının, Mina Ve Arafat'ta Cuma Namazının Kılınışı

 

195. Nafî'den: Abdullah b. Ömer öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını Mina'da kılar, sabahleyin güneş doğunca Ara­fat'a giderdi.

îmam Malik'ten: Biz Medineliler arasında ihtilafsız bir konu da, arefe günü öğle namazında imamın sesli okumayışıdır. Yalnız orada cemaate bir hutbe okur. Arefe günü Arafat'ta sadece öğle namazı kılınır. Ancak seferi olunduğu için sadece farzların ikişer rekâtı kılınır, yani kasır yapılır.

îmam Malik'ten: Şayet cuma günü arefe gününe, bayramın birinci gününe veya diğer teşrik günlerine tesadüf ederse, bu gün­lerde cuma kılınmaz.

 

65. Müzdelifede Namazın Kılınışı.

 

196. Abdullah b. Ömer'den: Resûlullah (s.a.v.) akşamla yatsı­yı (cem-i tehir yaparak yatsı vakti) Müzdelife'de beraber kıldı.[126]

 

197. Üsame b. Zeyd'den: Resûlullah (s.a.v.) Arafat'tan iner­ken Müzdelife'ye gelmeden bir dar yolda durdu, küçük abdestini yapıp derhal abdest aldı. Cemaate abdest almaları için vakit de vermedi. Bunun üzerine ben:

«— Namaz mı kılacağız ya Resûlallah?» dedim.

«— Namaz ileride!» buyurdu. Bineğine binerek Müzdelife'ye kadar geldi. Orada inip abdest aldı, abdest almaları için cemaate de süre tanıdı. Sonra kamet getirilip akşam namazını kıldı. Her­kes devesi yanında çökmüş dururken, bu sefer yatsı için kamet getirildi, onu da kıldılar. Akşamla yatsı arasında başka hiç bir namaz kılınmadı.[127]

 

198. Ebû Eyyüb el-Ensarî'den: Ben veda haca esnasında müz-delife'de Resûlullah'la (s.a.v.) beraber akşamla yatsıyı (cem-i te­hir yaparak) yatsı vaktinde kıldım.[128]

 

199. Nafî'den: Abdullah b. Ömer, Müzdelife'de akşamla yatsı­yı birlikte(cem-i tehir yaparak)kılardı.134

 

66. Mina'da Namazın Kılınışı

 

200. îmanı Malik'ten: Mekkeliler haccettikleri zaman tekrar Mekke'ye dönünceye kadar Mina'da vakit namazlarını ikişer rekât kılarlar.

 

201. Hişam, babası Urve'den: Resûlullah (s.a.v.) Mina'da dört rekatlı namazları ikişer rekât olarak kıldı. Ebû Bekr ve Ömer b. Hattab da öyle yaptılar. Osman b. Affan ise hilafetinin ilk yansın­da Mina'da vakit namazlarını ikişer rekât kıldığı halde, hilâfeti­nin ikinci yarısında tam olarak kıldı.[129]

 

202. Saîd b. Müseyyeb'den: Ömer b. Hattab, Mekke'ye gelince cemaate namazı iki rekât olarak kıldırdı, sonra dönüp onlara:

«— Mekkeliler! Siz namazınızı tamamlayınız; çünkü biz sefe­riyiz» dedi. Sonra Mina'da da iki rekât olarak kıldırdı, fakat cema­ate bu konuda bir şey deyip demediğini duymadık.

 

203. Zeyd b. Eşlem babasından naklediyor: Ömer b. Hattab Mekke'de namazı cemaate iki rekât olarak kıldırdı. Cemaate kar­şı dönüp:

«— Mekkeliler! Siz namazınızı tamamlayınız. Zira biz seferi­yiz.» Sonra Ömer, Mina'da iki rekat kıldırdı. Biz orada cemaate bir şey deyip demediğini duymadık.

îmam Malik'e:

«— Arafat'ta namazların kaçar rekât kılınacağı, hac emiri Mekkeli olursa durumun ne olacağı, öğle ve ikindi namazlarının ikişer mi, yoksa dörder rekât mı kılınacağı, Mekkelilerin durumu­nun nasıl olacağı» soruldu. O şu cevabı verdi:

Mekkeliler, Mekke'ye dönünceye kadar Mina ve Arafat'ta ika­met ettikleri süre içinde namazlarını ikişer rekât olarak kılarlar. Hac emiri de Mekkeli bile olsa, aynı şekilde hareket eder, arefe ve bayram günlerinde namazları kılar. Şayet Mina'da ikamet et­mekte olan birisi hac dolayısiyle burada olursa, Mina'da namaz­ları tam kılar. Arafat'ta ikamet etmekte olan bir kimse varsa, o da Arafat'ta (yani kendi memleketinde) namazları tam kılar.

 

67. Mekke Ve Minada İkamet Edenlerin Namazları

 

204. imam Malik'ten: Zilhicce'nin başlarında Mekke'ye gelip hac için ihrama giren kimse Mekke'den Mina'ya gidinceye kadar namazlarını tam kılar. Mina'ya çıkınca dört rekatlileri iki rekat kılar. Çünkü o bir yerde dört geceden fazla mukim olarak kalmış­tır.

 

68. Teşrik Günleri (Bayram) Tekbirleri

 

205. Yahya b. Said'den: Ömer b. Hattab bayramın birinci günü sabahı güneş biraz yükselince dışarı çıkarak tekbir getirdi, peşinden cemaat de getirdi. Sonra, yani kuşluk vaktinde tekrar çıktı, tekbir getirdi, müslümanlar da peşinden tekrar ettiler. Üçüncü defa güneş zevarlden dönünce çıktı tekbir getirdi, yanında­kiler de onunla beraber tekrar ettiler. Tekbir sesleri Kabe'ye ka­dar ulaşıyordu. Böylece bilinirdi ki, Ömer çıktı cemreleri taşlıyor.

îmam Malik'ten: Biz Medinelilere göre kurban bayramı tek­birleri namazların peşinden getirilir. Bu tekbirlerin ilki, bayra­mın birinci günü öğle namazını müteakip imamın tekbiriyle baş­lar, cemaat de beraber getirir. Bu tekbirlerin sonuncusu da, bayra­mın son günü sabah namazından sonra imamın tekbirini cemaa­tin tekrarıyla son bulur, sonra tekbir kesilir.[130]

Bayram tekbirleri kadın erkek, cemaat veya fert, Mina'da ve­ya başka memleketlerde herkese vaciptir. Hacda halk hac emirine, Mina'da ise birbirlerine uyarak tekbirlerini getirirler. Çünkü hac­da olmayanların birbirlerine uyarak tekbir getirmeleri gibi, Mi-na'dan da halk dönüp ihramdan çıkınca birbirlerine uyarak tek­bir getireceklerdir. Hacda bulunmayanlar hacda getirilen tekbir­lerden sorumlu değildirler, sadece bayram tekbirlerini getirirler.

 İmam Malik der ki: Kur'an-ı Kerim'deki «Eyyamen ma'dû-dat»,[131] kelimesi, teşrik (bayram) günleri demektir.

mazdan sonra getirilir

 

69. Muarres Ve Muhassab Denilen. Yerlerde Namazın Kılınışı

 

206. Abdullah b. Ömer'den: Resûlullah (s.a.v.), Zülhuleyfe'de-ki Batha'da devesini çöktürerek, orada namaz kıldı.

Nafî, Abdullah b. Ömer'in de böyle yaptığını söyler.[132]

îmam Malik'ten: Hacdan dönerken hiç kimsenin Muarres'ten namaz kılmadan geçmesi uygun değildir. Şayet oraya uğrandı­ğında namaz vakti değilse, namaz kılma zamanı gelinceye kadar orada kalsın, sonra da kolayına geldiği kadar namaz kılsın. Çün­kü bana ulaşan rivayetlere göre, Hz. Peygamber orada istirahat etmek için konakladı. Abdullah b. Ömer de orada devesini çöktür-dü.]39

 

207. Nafî'den: Abdullah b. Ömer öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını Muhassab'da kılar, sonra Mekke'ye geceleyin girerek Beytullah'ı tavaf ederdi.[133]

 

70. Gece Minadaki Vazifeleri İfa Ettikten Sonra Mekke'de Gecelemek

 

208. Nafî'den: İddia ettiklerine göre, Ömer b. Hattab adamlar gönderirdi. Bunlar da cemaati Akabe'nin arkasından (Mekke'ye) sokarlarmış.[134]

 

209. Abdullah b. Ömer'den: Ömer b. Hattab şöyle dedi: Hacı­lardan hiç kimse Akabe'nin ötesinde Mina'da geceleyin kalmasın.

 

210. Hişam, babası Urve'den naklediyor: Mina geceleri Mek­ke'de yatmak hususunda der ki: Hacılardan hiç kimse Mina gece­lerinde (Akabe cemresinden sonra) Mina'da yatmasın

 

71. Cemrelerin Taşlanışı

 

211. îmam Malik'ten: Ömer b. Hattab ilk iki cemrenin yanın­da o kadar uzun dururdu ki ayakta duran yorulurdu.

 

212. Nafî'den: Abdullah b. Ömer ilk iki cemre yanında tekbir ve teşbih getirerek, tahmidde bulunarak ve dua ederek uzun za­man bekler, Cemre-i akabe yanında da hiç beklemezdi.

 

213. Nafî'den: Abdullah b. Ömer cemreleri taşlarken her taş atışta tekbir getirirdi.

 

214. imam Malik'ten: Bazı âlimlerin şöyle dediklerini duy­dum: «Cemrelere atılan taşlar, tıpkı çentik taşı büyüklüğünde-dir.»

imam Malik'ten: Bana kalırsa bundan biraz daha büyük olursa daha iyi olur.

Abdullah b. Ömer'den: Bayram günlerinde her kim Mina 'da iken güneş batarsa, ertesi günün taşlarını atmadan dönmesin.

 

215. Abdurrahman b. Kasım babasından naklediyor: Müslü­manlar cemreleri taşlamaya gelip giderken yaya gelip giderdi. îlk defa binekli gidip gelen Muaviye b. Ebî Süfyan oldu.

 

216. îmam Malik, Abdurrahman b. Kasım'a:

«—- Baban Kasım, cemre-ioakabeyi nereden taşlardı?» diye sordu. O da:

«— Kolayına gelen yerden!» cevabını verdi.

îmam Malik'ten: «Çocuk ve hasta yerine taş atılır mı?» diye soruldu. Şöyle dedi: «Evet, hasta, yerine taş atılırken yerinde tek­bir getirir ve kan akıtır. Şayet bayram çıkmadan iyileşirse, yerine atılan taşları o tekrar atar. Bu durumda bir de kurban kesmesi ge­rekir.»

imam Malik'ten: «Bana göre abdetsiz olarak cemreleri taşla­yan, sa'y eden kimsenin bu görevleri tekrar yapması gerekmez. Ancak kasten abdestsiz olmaya niyet etmemiş olmalıdır.»

 

217. Abdullah b. Ömer'den: Cemreler (kurban bayramında) üç gün güneş zevalden dönünceye kadar taşlanmaz.[135]

 

72. Cemreleri Taşlama Hususundaki Ruhsatlar

 

218. Ebülbeddah, babası Asım b. Adiy'den naklediyor: Resû-lullah (s.a.v.) deve çobanlannın Mina'dan çıkarak gecelemelerine müsaade etti. Onlar, bayramın birinci günü cemreleri taşladıktan sonra ikinci günü, üçüncü günü atacakları taşlan da attılar, sonra da dönüş gününün taşlarını attılar.[136]

 

219. Yahya b. Saîd, Ata b. Ebî Rebah'ın «ashap zamanında...» diye bahsederek çobanlara cemreleri gece taşlamalarına müsaade edildiğinden söz ettiğini işitti.

Cemreleri taşlama hususunda çobanlara Hz. Peygamber ta­rafından verilen ruhsatla ilgili olarak İmam Malik şöyle der:

Allah bilir, ama bizim anladığımıza göre-çobanlar bayramın bi­rinci günü cemreleri taşladılar, ikinci günü taş atmaya gitmeyip üçüncü günü, önce ikinci günü atmadıkları yerine sonra da üçün­cü gün için taşlarını atıp döndüler. Çünkü hiç kimse bir şey kendi­sine farz olmadan onun kazasını yapmaz. Bir şey farz olup zama­nı geçtikten sonra kaza edilir. Bu şekilde cemre taşlamalarına ruhsat verilen çobanlar, işleri bittikten sonra gitmeleri gerekiyor­sa gidebilirler. Şayet sonuna kadar kalmak istiyorlarsa, diğer müslümanlarla beraber taşlarını atar, son gün onlarla beraber dönerler*

220. Ebû Bekr, babası Nafî'den naklediyor: Ebû Ubeyd'in kızı Safiye'nin kardeşinin kızı Müzdelife'de iken doğum yaptı. Safiye ile birlikte cemaetten ayrılarak bayram günü güneş battıktan sonra Mina'ya kadar geldiler. Abdullah b. Ömer bunların oraya geldikleri zaman cemreleri taşlamalarını emretti ve bundan dola­yı da onların ceza olarak birşey yapmalarını söylemedi.

îmam Malik'e: «Mina'da bazı günler akşama kadar cemreleri taşlamayı unutan kimselerin durumu» soruldu. Şu cevabı verdi: «Gece gündüz hangi saatte hatırlarsa derhal gidip taşlarını atsın. Tıpkı kılmayı unuttuğu bir namazı gece ve gündüz ne zaman hatırlarsa kılması gerektiği gibi. Şayet bu kimse Mekke'ye dön­dükten sonra veya Mekke'den ayrıldıktan sonra bunu hatırlarsa Kabe'ye bir kurban göndermesi gerekir.»

 

73. Hacdan Dönüş

 

221. Abdullah b. Ömer anlatıyor: Ömer b. Hattab, Arafat'ta cemaata bir hutbe okuyarak onlara hac ibadetinin nasıl yapılaca­ğını anlattı. Anlattıkları arasında şunları da söyledi: Mina'ya va­rıp Cemreleri taşladıktan sonra kadınlarla cinsi münasebet ve ko­ku sürünmenin dışında daha önce size haram olanlar helâl olur. Onun için Beytullah'ı tavaf etmedikçe, hiç kimse ne hanımı ile münasebette bulunsun, ne de koku sürünsün.

 

222. Abdullah b. Ömer'den: Ömer b. Hattab şöyle dedi: Cem­releri taşlayıp tıraş olan veya saçlarını kısaltan ve eğer yanında ise kurbanını kesen kimseye hanımı ile cinsi münasebette bulun­manın ve koku sürünmenin dışında her şey helâl olur. Ancak Bey-tullah'ı tavaf etmedikçe hanımına yaklaşamaz ve güzel koku kul­lanamaz.

 

74. Hayızlı Kadının Mekke'ye Girişi

 

223. Mü'minlerin annesi Hz. Aişe'den: Veda haccı için Hz. Peygamber'le birlikte yola çıkmıştık. Sonradan haccımızı umreye çevirdik. Bihalare Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: «Kimin ya­nında kurbanlığı varsa, hacla umre için ihrama beraber girsin. Sonra her ikisi için de ihramdan çıkmadıkça ihram-lı hali devam eder.»

Ben Mekke'ye hayızlı geldim. Onun için ne Beytullah'ı tavaf ettim, ne de Safa ile Merve arasında sa'y ettim. Resûlullah (s.a.v.)'a durumdan şikâyette bulundum. Bana şöyle dedi: «Saçla­rını çöz, tara, umreyi bırak hac için ihrama gir» Buyurduğu gibi yaptım. Haccımızı ifa edince, Hz. Peygamber beni Abdurrah-man b. Ebî Bekr cs-Sıddık'la Ten'ım'a gönderdi. Orada umreye girdim. Abdurrahman bana: «İşte umreye gireceğin yer!» dedi.

Umre için ihrama girenler Beyt'i tavaf ettiler. Safa ile Merve arasında da sa'y ettikten sonra ihramdan çıktılar. Daha sonra Mi-na'dan döndükleri zaman, bir de hac için tavaf yaptılar. Sadece hac için ihrama girenler veya hacla umre ihramına birlikte giren-

ler ise, tek bir tavaf yaptılar.

Urve b. Zübeyr tarikiyle gelen buna benzer bir rivayet daha vardır.[137]

 

224. Hz. Aişe'den: Mekke'ye geldiğimde hayızh idim. Onun için ne tavaf ne de sa'y ettim. Durumdan Hz. Peygamber'e şikâyet­te bulundum. Bana: «Temizleninceye kadar tavaf ve sa'yh[138] dışında hacı adaylarının yaptıkları her şeyi yap.» buyurdu.

îmam Malik şöyle demiştir: Umre için ihrama girip sonra da Mekke'de hac zamanını bekleyen hayızh bir kadın Beyt'i tavaf edemez. Şayet haccı kaçıracağından korkarsa hac için ihrama gi­rer, fakat bir kurban keser. Böyle yapan, hacı kıran yapan kimse gibi olur, onun için tek bir tavaf yapar.

Hayızh kadın şayet tavaf yapmış, namazını kılmışsa sa'yini yapar, Arafat ve Müzdelife'de vakfesini yapar, cemreleri de taşlar, ancak hayızdan temizleninceye kadar ziyaret tavafını yapamaz.

 

75. Aybaşı Olan Bir Kadının Ziyaret Tavafını Yapışı

 

225. Hz. Aişe'den: Huyey'in kızı Safiye aybaşı oldu. Durumu Hz. Peygamber'e «bildirdim:

«— Bizi burada bekletecek mi?» diye sordu. Kendisine: «— Ziyaret tavafını yaptı.» dendi. O zaman: «— Peki öyleyse beklemeyiz.» buyurdu.[139]

 

226. Hz. Aişe'den: Hz. Peygamber'e:

«— Ya Resûlallah! Huyey'in kızı Safiye aybaşı oldu!» dedim. Resûlullah (s.a.v.):

«— Yoksa bizi burada bekletecek mi? Beyt'i sizlerle ta­vaf etmedi mi?» dedi.

«— Etti!» dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

«— Öyleyse gidelim!» buyurdu.[140]

 

227. Abdurrahman'ın kızı Amre anlatıyor:- Hz. Aişe haccettiği zaman yanında kadınlar varsa onların aybaşı olmalarından kor­karak bayram günü önceden gidip ziyaret tavafi yapmalarını sağ­ladı. Çünkü tavaftan sonra aybaşı olurlarsa, Hz. Aişe onları bekle­mez, onlar hayızlı olarak da memleketlerine dönebilirler.[141]

 

228. Mü'minlerin annesi Hz. Aişe'den: Resûlullah (s.a.v.), Huyey'in kızı Safîye'den bahsedince:

«— O aybaşı oldu» dendi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: «—Yoksa bizi burada bekletecek mi? dedi. Oradakiler:

«— Ya Resûlallah! O tavafinı yaptı» dediler. O zaman Hz. Pey­gamber:

«— öyleyse gidebiliriz,» dedi.[142]

Hz. Aişe anlatıyor: Şöyle bir durumdan bahsediyorduk: Şayet onlara bir faydası yoksa, erkekler kadınları neden önceden gönde­riyorlar? Eğer onların dedikleri gibi olsaydı, Mina'da tavafını yap­mış altı binden fazla kadının hayızlı olarak bulunmaları icap eder­di.

 

229. Ebû Seleme b. Abdurrahman'dan: Milhan'ın kızı Ümmü Seleme bayçam günü ziyaret tavafını yaptıktan sonra aybaşı oldu veya yolda doğum yaptı. Bunun üzerine peygamberimizden fetva istedi. Resûlullah (s.a.v.) ona müsaade etti, gitti.[143]

İmam Malik'ten: Mina'da aybaşı olan bir kadın Beytullah'ı tavaf edinceye kadar orada kalır. Onun için bu şarttır. Şayet ziya­ret tavafını yapmış da ondan sonra aybaşı olmuşsa memleketine dönsün. Çünkü bu konuda Hz. Peygamber'in hayızlı kadınlara izin verdiğine dair rivayet vardır.

Şayet bir kadın ziyaret tavafından önce Mina'da aybaşı olur, durumu, aybaşı halinin bir kadını bekletmesinden daha uzun de­vam ederse bu zaman süresince orada kalınır.[144]

 

76. Hacda Kuş Ve Diğer Yaban Hayvanlarını Vuranların Verecekleri Fidye Miktarı

 

230. Ebüz-Zübeyr'den: Ömer b. Hattab (Hacdayken) bir sırt­lan öldürenin bir keçi, Ceylan öldürenin bir keçi, tavşan öldürenin oğlak ve bir tarla farç*si öldürenin de dört aylık bir oğlak fidye ver­mesine karar verdi.[145]

 

231. Muhammed b. Şirin anlatıyor: Bir adam Ömer b. Hat-tab'a gelerek:

«— Arkadaşımla ben atlarımızı koşturduk. Dar bir yolun giri­şindeki gedikte bir ceylan vurduk. îkimiz de ihramlı idik. Bu du­rumda bizim ne yapmamızı emredersin?» dedi. Ömer (r.a.) yanın­daki bir adama:

«— Gel, beraber karar verelim!» dedi. Adamın fidye olarak bir keçi vermesini kararlaştırdılar. Adam dönüp giderken: «Bu da güya mü'minlerin emin! Daha bir ceylan hakkında bile hüküm ve­remiyor da başkasını çağırıyor!» diye söyleniyordu. Ömer (r.a.)

sözlerini işitti, onu çağırıp:

«— Maide sûresini okuyor musun?» diye sordu. Adam: «— Hayır!» deyince: .

#«— Benimle beraber karar veren adamı tanıyor musun?» dedi. Adam yine:

«— Hayır!» cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Ömer:

«— Eğer Maide sûresini okumuş olsaydın seni iyice döverdim» dedi, sonra da Allah Teâlâ kitabında: «Sizden iki âdil kimse Kabe'ye gidecek kurbanlık konusunda karar verir»[146] bu­yuruyor. Bu da Abdurrahman b. Avf tır, diyerek sözlerini tamam­ladı.

 

232. Hişam'ın babası Urve'den: Yaban sığırı öldüren kimse bir ehil sığır, ceylan öldüren kimse de bir koyun fidye olarak verir.

 

233. Saîd b. Müseyyeb'den: Bir Mekke güvercini öldürenin bir koyun fidye vermesi lâzımdır.

îmanı Malik'ten: Mekke'de hac veya umre için ihrama girmiş olan bir adamın evinin bir tarafında Mekke güvercininin civcivle­ri bulunsa, bunların kapısı kapanıp içeride ölseler, ev sahibinin ölen her civciv için bir koyun fidye vermesi gerekir.

 

234. İmam Malik'ten: öteden beri ihramlı birinin bir deveku-şunu öldürmesi halinde fidye olarak bir dişi deve vermesi gerekti­ğini duyarım.

îmam Malik'ten: Bana göre, hür bir cenini telef eden kimsenin anasının diyetinin onda bir değerinde yani elli dinarlık bir erkek köle veya cariye azat etmesi gerektiği gibi, devekuşu yumurtasını kıran kimsenin de bir tiişi devenin değerinin onda birini fidye ola­rak vermesi gerekir. Karadaki bütün kuş türleri, kartal, doğan ve akbaba gibi hayvanlar av hayvanıdır. Diğer av hayvanları gibi ihramlıların bunları avlamaları ile de fidye vermeleri icabeder. Öldürülmesi halinde fidyesi verilecek olan her şeyin büyüğü ile küçüğünü öldürmek arasında hiç bir fark yoktur. Bu tıpkı hür kü­çük bir çocukla hür büyük bir kimsenin öldürülmeleri arasında fark olmayışı gibidir.

 

77. İhramlı İken Çekirge Öldürenin Cezası

 

235. Zeyd b. Eslem'den: Bir adam Ömer b. Hattab'a gelerek:

«— Mü'minlerin emiri! Ben ihramlı iken kamçımla çekirgele­re vurarak onları öldürdüm!» dedi. Ömer (r.a.):

«— Öyleyse (fidye olarak) bir avuç yiyecek ver!» cevabını verdi.

 

236. Yahya b. Saîd'den: Adamın biri Ömer b. Hattab'a gelerek ihfamlı iken çekirgeleri öldürdüğünü söyledi. Bunun üzerine Ömer (r.a.), Kâ'b'a:

«— Gel, karar verelim.» dedi. Kâ'b: «Bir dirhem versin.» deyince, Hz. Ömer ona: «Sen dirhemleri bulabilirsin, fakat hurma (yoksullara) çekirgelerden daha faydalıdır.» dedi.

 

78. Kurban Kesmeden Tıraş Olanın Ödeyeceği Fidye[147]

 

237. Kâb b. Ucre'den: İhramh vaziyette Hz. Peygamberle be­raberdim. Basımdaki haşereler bana eziyet vermeye başlamışlar­dı. Bunun üzerine Hz. Peygamber tıraş olmamı emrederek: «Ya üç gün oruç tut, ya adam başına iki müd olmak üzere altı fakiri doyur, ya da bir koyun kurban kes. Bunlardan hangisini yaparsan, fidye­ni ödemiş olursun» buyurdu.

 

238. Kâ'b b. Ucre anlatıyor: Hz. Peygamber bana:

«— Sanırım haşereler sana eziyet veriyor!» dedi. Ben de:

«— Evet Ya Resûlallah!» diye karşılık verdim.

Bunun üzerine Peygamberimiz bana:

«— Tıraş ol. Fidye olarak ya üç gün oruç tut, ya alta faki­ri doyur, ya da bir koyun kurban kes.» buyurdu.[148]

 

239. Kâ*b b. Ucre anlatıyor: Ben arkadaşlarıma ait bir çömle­ğin altını üflerken Resûlullah (s.a.v.) bana geldi. Benim saç ve sa­kallarım haşerelerle dolmuştu. Hz. Peygamber alnımdan kaldıra­rak:

«— Bu saçları kestir. Fidye olarak da, ya üç gün oruç tut, ya da altı fakiri doyur» buyurdu. Hz. Peygamber yanımda kesilecek kurbanlık olmadığını biliyordu.[149]

tnsanı rahatsız edici durumların fidyeleriyle ilgili olarak imam Malik şöyle der: Zaruri bir durum olmadıkça kişiye fidye vermek düşmez. Kefaretler farz olduktan sonra ödenirler. Kefaret yüklenen kişi bunu dilerse kurban olarak, dilerse oruç olarak, dilerse sadaka olarak Mekke'de veya başka bir yerde ödeyebilir.

imam Malik'ten: İhramda bulunan bir kimsenin ihramdan çıkıncaya kadar saçlarını yolması, onları tıraş etmesi, kısaltması doğru değildir. Şayet bu durum başına sıkıntı veriyorsa gerekeni yapar, Allahın emrettiği gibi de fidyesini verir. Yine ihramda bu­lunan kimsenin tırnaklarını kesmesi, haşere öldürmesi, üzerinde­ki, başındaki ve elbisesindeki haşereleri yere atması da doğru de­ğildir. $ayet ihramda bulunan kimse üzerindeki veya elbisesinde­ki bir haşereyi yere atarsa, bir avuç yemekliği fidye olarak vermesi icap eder.

.  imam Malik'ten:

Yine ihramda bulunan bir kimsenin unutarak veya bilmiye-rek burnundan, koltuk altından kıl koparması, hamam otu ile bedeninden kıl ayıklaması, mecburiyet altında başındaki bir yaranın etrafını tıraş etmesi, kan aldırmak için kafasındaki bir yerin kıllarını kesmesi gibi durumların hepsinde, her bir durum için ayrı ayrı fidye vermesi lâzımdır. Ancak, başından kan aldır­mak için başının o kısmındaki saçları kesmesi gerekmez. Herhan­gi bir kimse cemreleri taşlamadan önce bilmeyerek tıraş olsa fidye vermesi lâzımdır.

 

79. Haccın Bir Menasikini Unutanın Yapacağı İşler

 

240. Abdullah b. Abbas'tan: Her kim haccın menasikinden bi­rini unutursa (veya terkederse) kan akıtsın.

Ravilerden Eyyüb der ki: Abdullah'ın «unutursa mı, yoksa terkederse mi» dediğini hatırlamıyorum.

îmam Malik'ten: Haccın menasikini terkten dolayı hedy ver­mek gerekiyorsa, bu sadece Mekke'de mümkündür. Şayet başka türlü bir ceza gerekiyorsa, kişi bunu dilediği yerde ifa eder.167

 

80. Fidye İle İlgili Çeşitli Rivayetler:

 

241. Ihramlı iken, ödenecek fidyeyi küçümseyerek ihramda giyilmemesi gereken elbiseyi giyen, saçlarını kısaltan veya mec­bur kalmadığı halde koku sürünen kimseyle ilgili olarak îmam Malik şeyle der:

Aslında ihramlı bir kimse bunları yapmamalıdır. Ancak za-ruret.halinde fidyesini vermesi şartiyle buna müsaade edilmiştir.

îmam Malik'e: «Kişinin gerektiğinde oruç tutmak, sadaka vermek veya kurban kesmek gibi mükellefiyetlerden birini seç­mekte hür#olup olmadığı» soruldu. Ayrıca «Kurbanın ne olması ge­rektiği, yiyeceğin kaç müd olmasının şart olduğu, orucun kaç gün tutulacağı, bunlardan biri kendisine farz olan kişinin bunu hemen mi, yoksa daha sonra mı ifa edebileceği de» soruldu. O şu cevabı verdi:

Kişi Allah'ın kitabında belirtilen kefaretlerden dilediğini yapar, bu konuda istediğini seçmekte muhayyerdir. Ne kurban edeceğine gelince, bu koyundur. Oruç üç gün, yiyecek ise, —Hz. Peygamber zamanındaki müd (bir müd, yarım kilodur) birim ol­mak şartiyle—altı fakiri ikişer müdle doyurmaktır.

îmam Malik'ten: Ben bazı âlimlerin şöyle dediklerini de duy­dum: Şayet ihramlı kimse bir şey atsa, bununla hiç niyetinde ol­madığı halde bir av hayvanını vursa, fidyesini vermesi lâzımdır. İhramsız olan bir kimsenin de Harem dahilinde bu şekilde hiç is­temediği halde bir hayvanı öldürmesi ile fidyesini vermesi icabe-der. Çünkü bu durumda hata da kast de aynıdır, hiç farkı yoktur.

«Bir grup insan ihramlı vaziyette iken veya Harem dahilinde ihramsız olarak bulunurlarken hep birlikte bir av hayvanını öl­dürseler ne olur?» sorusuna cevaben, îmam Malik şöyle der: Bana göre hepsi de ayrı ayrı cezasını vermelidirler. Şayet bir kurban ke­silmesi gerekiyorsa, grupta bulunan herkesin ayrı ayrı birer kur­ban kesmeleri lâzımdır. Oruç tutulmaya hükmedilirse, hepsinin ayrı ayrı bu orucu tutmaları şarttır. Bunun gibi, yine bir grup in­san hataen bir adamı öldürseler, bunlardan her birinin ayrı ayrı birer köle azat etmeleri gerekir, veyahut da iki ay aralıksız oruç tutmaları lâzımdır.

îmam Malik'ten: Taş attıktan, başını tıraş ettikten sonra da­ha ziyaret tavafını yapamadan bir kimse, bir av hayvanına atsa veya avlasa, o avın cezasını vermesi gerekir. Çünkü Kur'an-ı Ke­rimde «ihramdan çıktığınız zaman avlanın»[150] buyurulu-yor. Ziyaret tavafı yapmamış olan kimsenin ise henüz daha hanı­mına yaklaşamama ve koku sürünememe gibi mahrumiyetleri de­vam etmektedir.

imam Malik'ten:

Harem dahilinde ihramlı iken ağaç kesen kimseye bir şey lâzım gelmez. Bu konuda hiç kimsenin ağaç kesen aleyhinde bir hükümde bulunduğu bize kadar ulaşmadı. Ancak böyle yapan bi­ri, hiç iyi bir şey yapmış sayılmaz.

tmam Malik'ten:

Bilmiyerek veya unutarak hacda tutacağı üç gün orucu tuta­mayan veya hasta olduğu için tutamayan kimse, memleketine dönünce, bulursa Kabe'ye bir kurban göndersin, bulamazsa evin­de üç gün oruç tutsun, daha sonra da yedi gün tutar.

 

81. Hacla İlgili Çeşitli Rivayetler:

 

242. Abdullah b. Amr b. As'dan: Resûlullah (s.a.v.) Mina'da durdu, müslümanlar kendisine muhtelif sorular soruyorlardı. Bu arada adamın biri gelerek:

«— Ya Resûlallah! kurban kesmeden önce bilmediğim için tı­raş oldum, dedi. Hz. Peygamber:

«— Kurbanını kes, önemli değil.» buyurdu. Daha sonra başka bir kimse daha gelerek:

«— Ya Resûlallah! Cemreleri taşlamadan önce bilmediğim için kurban kestim, dedi. Buna da cevaben peygamberimiz:

«— Taşını at önemli değil!» buyurdu. Hz. Peygambere bu­rada gelmiş ve geçmiş ne sorulduysa hepsine de cevabı:

«— Yap, önemli değil» oldu.[151]

 

243. Abdullah b. Ömer'den: Hz. Peygamber.bir gazveden, hac­dan veya bir umreden dönerken her yüksek yerden geçerken üç defa tekbir getirirdi. Sonra da: «Tek olan Allah'tan başka ilah yok­tur. Onun hiç bir şekilde ortağı da yoktur. Mülk onundur, hamd da ona mahsustur. O her şeye kadirdir. Dönenler, tövbe edenler, iba­det ve secde edenler, rabbimize hamdedenler, Allah vaadinde sa­dıktır. Kuluna yardım eder, Allah düşmanı grupları o tek başına hezimete uğratır,» diye dua ederdi.[152]

 

244. Ibn Abbas anlatıyor: Resûlullah (s.a.v.) devesinin hevde-cinde (çadırında) duran bir kadının yanından geçiyordu. Kadına:

«— Bu Allah'ın resulüdür!» dendi. Bunun üzerine kadın ya­nındaki çocuğun yanlarından tutup kaldırarak:

«— Bu haccedebilir mi ya Resûlallah?» diye sordu. Resûlullah (s.a.v.):

«— Evet, sana da sevap olur» buyurdu.[153]

 

245. Talha b. Ubeydillah b. Keriz'den: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Şeytan arefe günü görüldüğünden daha kü­çük, daha hakir, daha zelil ve daha öfkeli hiç bir zaman gö­rülmedi. Bunun sebebi de rahmetin indirilişini, Allah'ın büyük günahları affedişini görmesidir. Bir de arefe günün­den de daha küçük, daha zelil, daha öfkeli görüldüğü bir gün vardır ki o da Bedr harbinin olduğu gündür.» Bu söz üzerine Hz. Peygamber'e:

«— Bedr'de şeytan ne gördü ya Resûlallah?» diye sorulunca şöyle buyurdu:

v— Cebrail'in melekleri savaş için sıra sıra yaptığını gördü.»[154]

 

246. Talha b. Ûbeydillah b. Keriz'den: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Duaların en efdali arefe günü yapılandır. Benim ve benden önceki peygamberlerin söylediklerinin en efdali de: Tek olan Allah'tan başka ilah yoktur, onun hiç bir şekilde ortağı yok­tur» sözüdür.[155]

 

247. Enes b. Maliklten^Hz. Peygamber Mekke'nin fethedildi-ği sene Mekke'ye girdiğinde başında miğfer vardı. Miğferi çıkarın­ca bir adam kendisine gelerek:

«— Ya Resûlallah! îbn Ha'tal, Kabe'nin perdeleri arasına sı­ğınmış!» dedi.[156] Bunun üzerine Peygamberimiz:

«— Onu öldürün!» buyurdu.[157]

îmam Malik der ki: Ogün Resûlullah da —Allah bilir—ihramlı değildi.

 

248. Nafî'den: Abdullah b. Ömer Mekke'den yola çıktı. Ku-deyd'e gelince kendisine Medine'den bir haber geldi. Bunun üzeri­ne hemen ihramsız olarak Mekke'ye döndü.

îbn Şihab'den buna, benzer bir rivayet gelmiştir.

 

249. Muhammed b. Imran el-Ensarî, babasından naklediyor: Ben Mekke yolu üzerindeki Serha'nın altında dururken Abdullah b. Ömer geldi.[158]

«— Neden bu ağacın altındasın?» dedi. «— Gölgesinde oturmak için.» dedim. «— Başka sebebi var mı?» dedi.

«— Hayır, sadece gölgesi için» dedim. Bunun üzerine Abdul­lah b. Ömer eliyle doğu tarafını işaret ederek Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu nakletti: «Mina'daki iki küçük dağ arası­na varınca orada Sürer denilen bir vadide bir ağaç vardır. O ağacın altında yetmiş bin Peygamber yaşamıştır.»[159]

 

250. îbn Ebî Müleyke'den: Ömer b. Hattab, Beytullah'ı tavaf eden cüzzamlı bir kadına rastladı. Ona:

«— Ey Allah'ın cariyesi! Eğer evinde oturup başkalarına zara­rın dokunmasa daha iyi olurdu!» dedi. Bunun üzerine kadın der­hal oturdu. Daha spnra kadına bir adam gelerek:

*— Seni tavaf yapmaktan men eden adam öldü, haydi devam et!» dedi. Kadın adama:

«— Onun dirisine itaat edip, Ölüsüne asi olacak değilim» diye karşılık verdi.

 

251. Abdullah b. Abbas'tan: Rükün'le Kabe kapısının arası, Mültezem'dir.

 

252. Muhammed b. Yahya b. Habban naklediyor: Bir adam, Rebeze'de Ebû Zerr'e rastladı. Ebû Zerr adama:

«— Nereye?» diye sordu. Adam:

«— Hacca gitmek istiyorum.» diye cevap verdi. Bunun üzerine Ebû Zerr:

«— Başka bir sebep var mı?» dedi. Adam:

*— Hayır! dedi Ebû Zerr;

«—Peki öyleyse yap» dedi. Olayın devamını adam şöyle anla­tıyor: Oradan ayrıldıktan sonra Mekke'ye kadar geldim. Bir müd­det orada kaldıktan sonra, bir 'gün kalabalık içinde bir adamı itek­ledim. Bir de-ne göreyim? Rebeze'de karşılaştığım ihtiyar bu!.. Ya­ni Ebû Zerr! Beni görünce tanıdı ve:

«— Seninle konuşan benim!» dedi.

 

253. tmam Malik, Ibn Şihab'a;

«— Hac için ihrama girip de çıkan bir engelden dolayı ihram­dan çıkmayla ilgili soru sordum.» Ibn Şihab, böyle bir şeyin olma­yacağını kastederek:

*— Bunu hiç kimse yapmış mı?» diye mukabele etti. Bu hoşu­na gitmedi. İmam Malik, «kişi bineği için Harem'den ot toplar mı?» sorusuna «Hayır» cevabını verdi.

 

82. Yanında Yakın Akrabası Olmayan Kadının Hacca Gidebilmesi

 

254. imam MalikÜen: Hiç hacca gitmemiş, bekâr bir kadın, yanında yakın bir akrabası varsa onunla hacca gidebilir. Şayet ya­kın akrabası var da bekâr kadınla beraber hacca gidecek durumda değilse, o takdirde kadın Allah'ın kendisine farz kıldığı haca ter-ketmez. Bir grup kadın arasına katılarak hacca gitsin.[160]

 

83. Temettü' Orucunun Zamanı

 

255. Mü'minlerin annesi Hz. Aişe'den: Umreyi yaptıktan son­ra hacceden, hedy bulamayan kimse, hac için ihrama girdiği gün­le, arefe günü arasında oruç tutar. Bu günlerde tutmaz ise, Mina günlerinde tutar.

Salim b.Abdullah'tan: Abdullah b. Ömer bu hususta, Aişe (r.a.)'in söylediklerini söylerdi.

 

 



[1] Müslim CHacc, 15/109), mevsûl olarak rivayet eder.

[2] Bkz. Şeybanî, 472.

[3] Buharî, Cezau's-Sayd, 28/14; Müslim, Hacc, 15/91. Ayrıca bkz. Şeybanî, 420.

[4] Şeybanî, 421.

[5] Buharî, Hacc, 25/38. Ayrıca bkz. Şeybanî, 472.

[6] Şeybanî,419.

[7] Buharı, Hacc, 25/21; Müslim, Hacc, 15/1.

[8] Şeybani, 422.

[9] Buharı, Libâs, 77/37; Müslim, Ilacc, 15/3. Ayrıca bkz. Şeybanî, 423.

[10] Şeybanî, 425.

[11] Şeybanî, 417

[12] Şeybanî,4l8.

[13] Buharı, Hacc, 25/18; Müslim, Hacc, 15/33.

[14] Buharı, Hacc, 25/17; Müslim, Hacc, 15/6.

[15] Şeybanî,402.

[16] Şeybanî, 403.

[17] Buharı, Hacc, 25/4; Müslim, Hacc, 15/13. Ayrıca bkz. Şeybanî, 381.

[18] Buharı, l'tisam, 96/16; Müslim, Hacc, 15/15. Ayrıca bkz. Şeybafıî, 381.

[19] Şeybanî, 382.

[20] Şeybanî, 383.

[21] Ebu Davud, Hacc, 11/80; Tirmizî, Hac, 7/92; Nesaî, Menâsikul-Hacc, 24/104.

[22] Buharı, Ilacc, 25/26; Müslim,Hacc, 15/19. Ayrıca bkz. Şeyfaanî, 386.

[23] Müslim, Ilacc, 15/29. Ayrıca bkz. Şeybani, 384.

[24] Buharı, Hacc, 25/20; Müslim, Hacc, 15/23. Ayrıca bkz. Şeybanî, 385.

[25] Buharı, Vudû, 4/30; Müslim, Hacc, 15/25.

[26] Ebu Davut Hacc, 11/26;Tirmizi,Hacc,7/15;Nesai,Menasiku’l-Hacc,7/15;Nesai,Menasiku’l-Hacc,24/55;İbn Mace, Menasik, 25/16. Ayrıcabkz.Şeybani, 392

[27] îfrad Haca: Umre bulunmayan haçtır.

[28] Buharî, Hacc, 25/34; Müslim, Hacc, 15/118.

[29] Müslim, Hacc. 15/122

[30] Kıran haca: Aynı ihramla, hem hac, hem de umreyi yapmaya Kıran Haccı denir. Hanefî mezhebince en üstün hac türüdür.

[31] Süleyman b. Yesâr, mürsel olarak rivayet etmiştir. 36. hadiste, Ebu'l-Esved, Urve-Aişe senediyle mevsûl olarak nakletmiştir. Bkz.Şeybanî,393.

[32] Buharı, Muhsar, 27/1; Müslim, Hacc, 15/180.

[33] Buharı, Hacc, 25/31 (Aişe'den); Müslim, Hacc, 15/111. Ayrıca bkz. Şeybanî, 394.

[34] Telbiye: Lehbeyk Allahümme Lebbeyk (Davetine geldim Allah'ım daveti­ne) demektir.

[35] Buharı, Hacc, 25/86; Müslim, Hacc, 15/274. Ayrıca bkz. Şeybanî, 387.

[36] Şeybnni,390.

[37] Buharî,Hacc, 25/38; Müslim, Hacc, 15/227. Ayrıca bkz. Şeybanî, 389.

[38] Ne.mre: Bir yer adı, bazıları burasını Arafat'a dahil eder, bazısı ise Ara­fat'tan ayrı bir yer olarak kabul eder.

Erak: Arafat'ta, Şam tarafında bir yerdir

[39] Şeybanî, 391.

[40] Hanefi Mezhebine göre, ifrad veya kıran haccı yapanlar, cemrede ilk taşı atınca, umre yapanlar tavaf sırasında rüknü selâmlayınca telbiyeyi ke­serler.

[41] Şeybanî, 514.

[42] Buharı, Hacc, 25/109; Müslim, Hacc, 15/369, Ayrıca bkz. Şeybanî, 398.

[43] Şeybani, 464

[44]  Şeybanî,47

[45] Temettü haccı: Aynı yıl için ayrı ayrı ihrama girerek hac ve umre yapmaktır.

[46] Ömer'in temettü haccım yasakladığı şu kitaplarda yer alır: Buharî, Hacc, 25/125 (Ebu Musa'dan); Müslim, Hacc, 15/154.

[47] Şeybanî, 448.

[48] Şeybanî,451.

[49] Şeybani, 454.

[50] Buharı, Umre, 26/1; Müslim, Hacc, 15/437.

[51] Ebu Davud, Hacc, 11/79; Tirmizî, Hacc, 7/95; Nesaî, Sıyâm, 24/6; İbn Mace, Hacc (menâsik), 25/45. Ayrıca bkz. Şeybanî, 450.

[52] Müslim, Nikâh, 16/41. Ayrıca bkz.Şeybanî, 436.

[53] Şeybanî, 438.

[54] Şeybanî, 437.           

[55]Hanefi Mezhebine göre, ihramlı nikâhlanabilir, ama öpme ve birleşme yasaktır.

[56] Buharî, Cezau's-Sayd, 28//11; Müslim, Hacc, 14/88.

[57] Şeybanî,416,521.

[58] Buharı, Cihad, 56/88; Müslim, Hacc, 15/57. Ayrıca bkz. Şeybanî, 443

[59] Şeybanî,443.

[60] Yaban eşeğinin yenilmesi, daha sonra yasaklanmıştır.

[61] Nesaî, Menasik'ul.Hacc, 24/78. Ayrıca bkz. Şeybanî, 442. Revha: Mekke ile Medine arasında bir yer

Üsâbe: Bir yer veya bir kuyu adı.

Ruveyse: Bir yer adı.

Arc: Haremeyn arasında bir mevki.

[62] Şeybanî, 442.

Rebeze: Medine yakınlarında bir yer. Bahreyn: Basra ile Umman arasında bir yer.

[63] Şeybanî, 444.

[64] Buharî, Cezau's-Sayd, 28/6;Müslim, Hacc, 15/50. Ayrıca bkz. Şeybanî, 441. Ebva: Medine'ye yirmi üç mil uzakta bir yer Veddan: Cuhfe ile Ebva arasında Cuhfe'ye daha yakın büyükçe bir köy.

[65] Hz. Aişe'nin zaten on gece dediği Zilhicce ayının ilk on günüdür. On gün av eti yemesen ne olur? demek istiyor. Bir de şer'i hususlarda şüphe edilen şe­yin terk edilmesine işaret etmektedir.

[66] Maide sûresi,95.

[67] Buharî, Cezau's-Sayd, 28/1; Müslim, Hacc, 15/76. Ayrıca bkz. Şeybanî, 427.

[68] Buharî, Bedul-Halk, 59/16; Müslim, Hacc, 15/79. Ayrıca bkz. Şeybanî, 428.

[69] Müslim (Hacc, 15/68), mevsûl olarak rivayet eder.

[70] Şeybanî, 429.

[71] Sükya: Mekke ile Medine arasında büyükçe bir köy.

[72] Şeybanî, 433.

[73] Şeybanî, 435.

[74] Şeybanî, 432.

[75] Buharı, Hacc, 25/1; Müslim, Hacc, 1/407. Ayrıca bkz. Şeybanî, 481.

[76] Hanefî mezhebine göre: Haccetmek niyetiyle ihrama giren bir kişi hac ya­pamayacak olursa Harem'de kesilmek üzere bir hedy kurbanı ya da parası­nı gönderir. Bu kurban kararlaştırılan günde kesilir, ihramlı da ondan sonra ihramdan çıkar ve gelecek sene de tekrar bu haccım kaza eder. Eğer kıran haccı yapıyor idiyse, hedy kurbanını bir tane değil iki tane gönderir, gelecek sene iki umre ve bir hac yapması icap eder. Sadece hac yapmak üze­re ihrama girmiş idiyse, bu umrenin yerine bir umre yapar. Hacca engel teşkil eden sebepler ikiye ayrılır: 1- Şer'î sebepler, 2- Hissî se­bepler.

Şer'î sebepler şunlardır: Kadının kocasını kaybetmesi, ihrama girdikten sonra mahremin ölmesi veya o kadını boşaması veya nafile haçtan kocanın karısını menetmesi, ihramlı kişinin yiyeceğini kaybetmesi dolayısiyle yola devam etme imkânının ortadan kalkması.

Hissî sebepler şunlardır: İhramlı kişinin arada düşman ve benzeri yırtıcı hayvanların bulunması sebebiyle haccın gereklerini yerine getirememesi, hasta olması ya da hapse atılması,

İhramlı kişinin bir engelden dolayı hac yapamaması üzerine göndermiş ol­duğu veya kesmesi icap eden kurban kesilmeden önce ihramdan çıkmama­sı gerekir. Şayet çıkarsa veya ihramlı iken yapılmaması gereken yasaklan yaparsa, aynen normal hac vecibelerini yerine getirirken çekmesi gereken cezaları çeker. (el-Fıkh Ale'l-Mezahibi'l-Erbaa c.I, s. 701).

[77] Buharî, Megâzî, 64/35; Müslim, Hacc, 15/180.

[78] Şeybanî, 394

[79] Şeybanî, 508.

[80] Buharî, Tefsir, 65/2; Müslım hacc.. 13/399,-Aynca bkz. Şeybanî, 479.

[81] Kabe çevresindeki tavaf maksadıyla yapılan her dolaşma.turuna şavt de­nir.

[82] Şeybanî, 456.

[83] Müslim (Hacc, 15/147), uzun bir hadiste, peygamberimizin haccını anlatırken, Cebir'den rivayet eder.

[84] Bu, mürsel bir hadistir, ibn Abdilber bu hadisi, Sufyan Sevrî-Hişam-Babası- Abdurrahman b. Avf senediyle mevsul olarak rivayet eder.

[85] Buharî, Hacc, 25/50; Müslim, Hacc, 15/248 (mevsul olarak rivayet ederler).

[86] Şeybanî, 440.

[87] Şeybanî, 439.

[88] Hac, 22/32.

[89] Hac, 22/33. (92)Şeybanî, 517.

[90] Merruz Zahran: Mekke yakınlarında bir vadinin adı.

[91] Buharî, Salât, 8/78. Ayrıca bkz. Şeybanî, 476

[92] Şeybanî, 471.

[93] Âyet şöyledir: «Safa ve Merve, Allah'ın mukaddes saydığı yerlerdendir...» (Bakara, 2/158).

[94] Şeybanî, 474.

[95] Bakara, 2/158.

[96] Bakara, 2/158.

Buharı, Hacc, 25/79; Müslim, Hacc, 15/259,260,261.

[97] îlk ezan, cemaati teheccüde uyandırmak için fecirden önce okunurdu. Asrı saadette zaman zaman Hz. Bilal bu ezanı okurdu.

[98] Buharî, Hacc, 25/88; Müslim, Sıyâm, 13/110.

[99] Ebu Ömer'in dediğine göre, mürsel oluşunda Malik'e karşı itiraz yoktur.

[100] Müslim, Sıyâm, 13/139. Ayrıca bu hadis senedi ve metniyle, Sıyâm, 18/36'da da yer almıştır.

[101] Ebu Davud, Savm, 14/50.

[102] Bu hadis, mürseldir.îbn Abbas'tan rivayet edilir. Ebu Davud, Hacc, 11/12.

[103] Buharî, Hacc, 25/103; Müslim, Hacc, 15/371. Ayrıca bkz. Şeybanî, 41?

[104] Şeybanî, 406.

[105] Şeybanî, 413

[106] Şeybanî,411.

[107] Şeybanî, 399

[108] Şeybanî, 400.

[109] Ebu Davud, Hacc, 11/18; Tirmizî, Hacc, 7/71; İbn Mace, Hacc, 25/101. Ayrıca bkz. Şeybanî, 405

[110] Şeybanî, 404.

[111] Maide, 5/95.

[112] Müslim (Hacc, 15/149) ile mevsul olarak yer almıştır.

[113] Bakara, 2/197.

[114] Bakara, 2/187.

[115] Maide, 5/48.

[116] Buharı, Hacc, 25/98; Müslim, Hacc, 15/304. Ayrıca bkz. Şeybanî, 515.

[117] Buharı, Hacc, 25/98; Müslim, Hacc, 15/297.

[118] Ebu Davud, Hacc, 11/64 (Cabir'den); İbn Mace, Menâsik, 25/73.

[119] Buharî, Hacc, 25/115; Müslim, Hacc, 15/125.

[120] Buharî, Hacc, 25/34; Müslim, Hacc, 15/126.

[121] Müslim, Hacc, 15/147 (Cabir'den).

[122] Buharî, Hacc, 25/127; Müslim, Hacc, 15/317.

[123] Şeybanî, 461.

[124] Buharî, Salât, 8/96; Müslim, Hacc, 15/388. Ayrıca bkz. Şeybanî, 480

[125] Buharî, Hacc, 25/87.

[126] Buharî, Hacc, 25/96; Müslim, Hacc, 15/286. Ayrıca bkz. Şeybanî, 489.

[127] Buharî, Vudû, 4/6; Müslim, Hacc, 15/276.

[128] Buharî, Hacc, 25/96; Müslim, Hacc, 15/285. Ayrıca bkz. Şeybanî, 490. (134)Şeybanî, 488.

[129] Bu, mürseldir. İbn Ömer'den mevsûl olarak da rivayet edilmiştir: Buharı, Taksîru's-Salât, 18/2; Müslim, Salâtu'l-Musafirîn, 6/17.

[130] Hanefi mezhebine göre teşrik tekbirleri, kurban bayramının arefe günü sabah namazında başlar, bayramın dördüncü günü ikindi namazında so­na erer, toplam yirmiüç vakit namazını kapsar. Bu tekbirler, her farz na­mazdan sonra ret.irilir.

[131] Bakara, 2/18

[132] Müslim, Hacc, 15/43. (139)Şeybanî, 516.

[133] Şeybanî, 519

[134] Şeybanî,500.

[135] Şeybanî, 499.

[136] Ebu Davud, Menâsik (Hacc), 11/77; Tirmizî, Hacc, 7/108; Nesaî, Hacc, 24/225; İbn Mace, Menâsik (Hacc), 25/67. Ayrıca bkz. Şeybanî, 495,

[137] Buharı, Hacc, 25/31; Müslim, Hacc, 15/111.

[138] Buharı, Hacc, 25/81.

[139] Buharî, Hacc, 25/145.

[140] Buharî, Hayd, 6/27; Müslim, Hacc, 15/385. Ayrıca bkz. Şeybanî, 468.

[141] Şeybanî,467.

[142] Ebu Davud, JVfenâsik (Hacc), 11/89.

[143] îbn Abdilber der ki: "Ummu Süleym'den yalnızca bu yolla biliyorum." Zurkanî de şunları ekliyor: "Ebu Seleme, Ummu Süleym'den duymadığı için inkıta bulunduğu kabul edilse bile, bunu destekleyici hadisler vardır."

[144] Şeybanî,469.

[145] Şeybanî, 502.

[146] Maide 5/95.

[147] Doğrusu, senedin Abdulkerîm b. Malik el-Cezevî-Mucahid-Abdurrah-man şeklinde olmasıdır.

Buharî, Muhsar, 27; Müslim, Hacc, 15/82. Ayrıca bkz. Şeybanî, 504.

[148] Buharî, Muhsar, 27/5.

[149] Buharf, Megâzî, 64/35; Müslim, Hacc, 15/80 (mevsûl olarak rivayet ederler).

[150] Maide, 5/2.

[151] Buharî, Hacc, 25/131; Müslim, Hacc, 15/327. Ayrıca bkz. Şeybanî, 501.

[152] Buharı, Umre, 26/12; Müslim, Hacc, 15/428. Ayrıca bkz. Şeybanî, 515.

[153] Müslim, Hacc, 15/409.

[154] Bu, mürseldir. Hâkim, Mustedrek'te Ebu'd-Derdâ'dan mevsul olarak rivayet etmiştir.

[155] Îbn Abdilber derki: "Mürsel oluşunda, Malik'ten ihtilaf yoktur, bu isnad-lan sağlam bir yolla müsned oluşunu bilmiyorum. Faziletlerle ilgili hadis­ler, sağlam bir delile ihtiyaç duymaz. Ali ve Îbn Amr'dan müsned olarak gelmiştir.

[156] Buharî, Cezau's-Sayd, 28/18; Müslim, Hacc, 15/450.

[157] Aslında Kabe'ye sığınanlara dokunulmayacağı kararlaştırılmıştı. Fakat Îbn Hatal, daha önce îslâma ve müslümanlara yaptığı büyük kötülükler sebebiyle kanı heder edilenlerdendi.

[158] Şerha: kendisine doğru bir sürü patika yolun gittiği bir ağacın özel adıdır.

[159] Nesaî.Hacc, 24/189.

[160] Hanefi Mezhebinde bir kadının hacca gidebilmesi için mutlaka yanında kocası ya da bir mahremi olması gerekir. Bunlardan biri yoksa, kadın üze­rine hac farz olmaz. Bu durum kadının bulunduğu yerle Mekke arasında bir sefer miktarı, yani üç gün ve üç gecelik mesafe olması halinde söz ko­nusudur. Eğer bu mesafeden az olursa mahrem olmaksızın kadının hac­cetmesi caizdir. (Damad, Mecmau'l-Enhur c. I,, s. 262).