HADÎS
İLMİ ÜZERİNE BİR ÖZET...
Başlangıçtan
Günümüze Kadar Hadîs İlminin Geçirdiği Devreler
“Sözlerin en güzeli Allah
Teâlânın sözleri, yolların en doğrusu O’nun kulu ve rasûlü Hz.Muhammed
sallallahu aleyhi ve sellemin yoludur”
Söz ve
haber anlamlarına gelen hadîs; Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellemin sözleri, fiilleri, takrirleri ile ahlâkî
ve beşerî vasıflarından oluşan sünnetinin söz veya yazı ile ifade edilmiş
şeklidir. Bu mânâda hadîs, sünnet ile eş anlamlıdır. Hadîs kelimesinden türeyen
bazı fiiller ise haber vermek, nakletmek gibi anlamlar ifade eder.[1]
Hadîs kelimesi zamanla, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemden
rivâyet edilen haberlerin genel adı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kelime,
bizzat Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tarafından da, bu anlamda
kullanılmıştır.[2]
Yol,
gidiş, tabiat, şeriat, yüz, yüzün görünen yeri, alışılmış yol[3]
anlamlarına gelen sünnet kelimesi zamanla “Hz. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellemin söz[4],
fiil[5]
ve takrirlerinin[6] bütünü”nü ifade eden bir terim olmuştur.[7]
Hadîsler
birbirinden farklı iki ana kısımdan oluşur: sened ve metin.
Sened; güvenmek, dayanmak anlamına gelen “sened”
kelimesi, bir hadîs terimi olarak, metnin başında yeralan ve biri diğerinden
almak ve nakletmek suretiyle hadîsi rivâyet eden kişilerin, Rasûlüllah sallallahu
aleyhi ve selleme varıncaya kadar sayıldığı
kısımdır. Başka bir deyişle, râvîler zincirinin adı olup bu zincir, hadîsin Hz.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemden kimler
aracılığıyla ve hangi yollarla bize ulaştığını gösterir. Sened daha çok hadîs
uzmanları için, hadîsin sıhhatini, yani, hadîsin Hz. Peygamber sallallahu
aleyhi ve selleme âit olup olmadığını kontrol
edebilmek açısından önem taşımaktadır {bakınız: isnâd, rivâyet, merviyy, tarîk,
vecih kelimeleri}
Metin; senedin, ya da râviler zincirinin kendinde son bulduğu,
rivâyet edilen asıl hadîs kısmına verilen isimdir.
Bir hadîsin makbul olup
olmadığının araştırılmasında hadîsin bu iki kısmı incelenir: Metin
incelemesi/tenkidi, sened incelemesi/tenkidi.
Metin tenkidi, hadîsin metninin
incelenmesi ile içinde tutarsızlıkların olup olmadığının, daha kuvvetli ve
yaygın hadîslerle çelişip çelişmediğinin araştırılmasıdır. Sened tenkidi ise
senedin yapısının incelenmesi ve tarihi bilgilerle râvîlerin ömürlerine bakarak
kopukluk olup olmadığının, râvîlerin rivâyete ehil olup olmadığının
araştırılmasıdır.
Kabul
ve red yönünden hadîsin sened ve metnini inceleyen ilim dalına Hadîs Usûlü
denmektedir. Hadîs ilmi temelde rivâyetu’l-hadîs ve dirâyetu’l-hadîs diye iki
ana bilim dalına ayrılmaktadır. Rivâyetü’l-hadîs ilmi, Rasûl-i Ekrem’in söz,
fiil, takrir ve hallerini; bunların zabt edilip usûlüne uygun olarak sonraki
nesillere nakledilmelerini konu edinen hadîs ilim dalıdır. Mustalahu’l-hadîs ve
usûlü’l-hadîs diye de isimlendirilen dirayetü’l-hadîs ilmi, “Sened ve metnin
durumlarını anlamaya imkan veren kaideler ilmi” olarak tarif edilmektedir.
Bu tariften açıkça anlaşılacağı gibi dirayetü’l-hadîs ilmi, genel ve teorik
kaideler vaz ederek râvî, rivâyet ve merviyy konularının tetkik ve tenkidine
zemin hazırlamaktadır. Zaten usûl, aslın çoğulu olarak, asıllar, kökler,
kaynaklar anlamındadır. Kelime olarak yol, yöntem, kaide, düzen ve metod
anlamlarına gelen usûl, bir ilmin asıl mevzuundan önce öğrenilmesi gereken
esaslar, prensipler, başlangıç bilgileri ve teknikleri demektir. Böyle
olunca, hadîs usûlü, hadîs ilminin dayandığı prensipler, hadîs metodolojisi
anlamına gelmektedir. “Hadîs usûlcüleri” denilince de hadîs ilminin dirâyete
dayanan prensipler bölümü (usûliyyât) ile meşgul olan âlimler (usûliyyûn) akla
gelir.
Hadîs ilmi ve alimlerinin
emekleri sayesinde İslâm dininin tahrif ve tebdîlden korunması sağlanmış,
tespit edilen kaidelerle hadîs rivâyetinde gerekli titizliğin gösterilmesi
sağlanmış, zihinlerin hurafeden arındırılması sağlanmıştır.
Hadîs ilmi kapsamında mevcut
bilgi alanlarından, müstakil araştırmalara mevzu teşkil edecek muhtevada
olanları hakkında bakınız: Cerh ve Ta’dîl İlmi, Hadîs Râvîleri İlmi, Hadîslerin
Vürûd Sebepleri İlmi, Ğarîbu’l-Hadîs İlmi, İlelu’l-Hadîs İlmi,
Muhtelifu’l-Hadîs İlmi kelimeleri.
Hadîs ilimleri tedrîcî bir
gelişme göstermiştir. Doğuş Dönemi olarak adlandırılabilecek hicrî I. asrın
sonuna kadar uzanan sahâbe asrının iki belirgin özelliği vardır; hadîslerin
ashâb-ı kirâm tarafından ezberlenmesi ve hadîslerin yazıya geçirilmesi.
Takip eden hicrî II. asrın başından III. asrın evveline kadar süren Tekâmül
Döneminde ise hadîs ilimleri gelişmiştir. Bu gelişmenin nedeni olarak; insanlarda
hıfz melekesinin zaafa uğraması, zaman diliminin açılması nedeniyle senedlerin
uzaması, buna ek olarak hadîs râvîlerinin çoğalması, siyasî ve itikâdî
mezhepler ve gruplaşmaların ortaya çıkması gibi olumsuz gelişmeler karşısında
İslâm alimlerinin muhtemel zararların önüne geçebilecek tedbirler alma
gayretlerini tespit etmek mümkündür. Tekâmül Dönemini hicrî III. asırdan IV.
asrın yarısına kadar süren ve “hadîs edebiyatının altın çağı” denmeye sezâ
tasnif asrı gelir. Çünkü bu asırda sünnet ve sünnetle ilgili ilimler tam
anlamıyla tedvîn ve tasnîf edilmiş, hadîs kitaplarının en değerlileri olan
“Kütübü Sitte” bu devrede telif edilmişlerdir. Bereketlenme Dönemi olarak
isimlendirilen IV. asrın ortalarından VII. Asrın başlarına kadar uzanan dönemde
ulema, geçmiş alimlerin ilk tedvîn devri eserleri üzerine eğildi; bir branşta
yazılmış olan muhtelif eserlerdeki bilgileri birleştirdiler, öncekilerin ihmal
ettikleri konuları tamamladılar, hadîs ilimleri konusunda tedvin faaliyetleri
artarak devam etti. VII. asırdan X. asıra kadar devam eden döneme Olgunlaşma
Dönemi denir ki, bu dönemde hadîs
ilimlerine ait eserler kemâle ulaşmıştır. Bu ilmin bütün branşlarını içine alan
eserler ortaya konmuştur. Duraklama Dönemi adı verilen X. asırdan XIV. asra
kadar süren dönemde nazım ve nesir olarak hadîs ilimlerinde özet çalışmalar
çoğalmış, konuların derinliklerine girmeksizin önceki müelliflerin sözleri
üzerinde lafzî münakaşalar ulemayı meşgul etmiştir. XIV. asırdan günümüze kadar
gelen dönem içinde, İslâm dünyasının başka kültür havzalarıyla temasının
neticesinde ortaya çıkan tehlikeler, sünnet etrafında oryantalistler tarafından
ortaya atılan ve müstağribler tarafından da aynen iktibas edilen ve benimsenen
birtakım şüpheler baş gösterdi. Şüphe belirtilen konular etrafında eserler
yazmak, onların yanlış ve iftiralarını reddetmek gerekmekteydi. Keza mevcut
hadîs ilimleri hakkında telif usulü de yenilemeyi gerektiriyordu. Nitekim ulema
bu gerekleri yerine getirdiler ve faydalı, gerçekten orijinalitesi olan eserler
artmaya başladı.
Her ilim dalının bir
terminolojisi olduğu gibi hadîs ilimlerinin de ıstılahları vardır. Hadîs
ıstılahları anlaşılmadıkça hadîs usûlü de anlaşılamaz. Hadîs ıstılahları çok
sayıda olduğu için aşağıda sadece bir kısmına temas edilecektir:
ADL: Râvînin hadîsi bozmadan rivâyet eden dürüst bir müslüman
olması...
AHZ: Bir şeyhden hadîs almak.
ÂLÎ İSNÂD: Herhangi bir hadîsin râvîsi ile
kaynağı olan Hz.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem veya o hadîsi rivâyet etmiş bulunan meşhur hadîs imamlarından
birisi arasında en az sayıda râvînin bulunduğu veyahut da tanınmış hadîs
kitaplarından birinin musannefine arada en az râvî ile ulaşabilen isnaddır.
CÂMİ: Akâid, ahkâm,
zühd, edeb, tefsîr, siyer, fitneler, menâkib konularındaki hadîsleri toplayan
eserlere verilen ad. Örneğin Buhârî’nin Sahîhi bir “câmi” dir.
CERH VE TA’DÎL İLMİ:
Hadis ilminin bir dalı olup hadîs ilimleri içinde aşağı yukarı en gelişmiş
branştır. Bu ilim dalında hadîs râvîlerinin kusurları ve meziyetleri özel
terimlerle incelenir. Yani râvîlerin doğruluk ve güvenirlik yönlerinden
durumları ortaya konur.
EDÂ: Bir
hadîsi başkasına rivâyet etmek.
ĞARÎBU’L-HADÎS İLMİ:
Hadîs metinlerinde geçen, az kullanıldığından dolayı anlaşılması zor
kelimelerin açıklanmasıyla uğraşan hadîs ilmi branşı.
HABER-İ VAHİD: Bir
nesilde bir tek râvî tarafından rivâyet edilen habere denir.
HADÎS CÜZ’Ü: Daha
ziyade belli bir kişiden gelen hadîsleri toplamak maksadıyla tertip edilen çoğu
küçük çapta hadîs kitaplarına verilen ad.
HADÎS RÂVÎLERİ İLMİ:
Bir anlamda râvîler tarihi demek olan bu hadis ilmi branşı râvîlerin
hadîs rivâyeti bakımından tanıtımını yapar.
HADÎSLERİN VÜRÛD SEBEPLERİ
İLMİ: Hadîs ilminin kapsadığı branşlardan biri olan bu ilim,
hadîslerin vürûd sebeplerini, yani niçin ve neden dolayı söylenmiş olduklarını
tespit etmeye çalışır. Nüzûl sebeplerini bilmek Kur’ân ayetlerini anlamak
bakımından ne kadar gerekli ise, vürûd sebeplerini bilmek de hadîsleri doğru
anlamak ve değerlendirmek bakımından o kadar lüzumlu ve önemlidir.
HASEN: Adalet
cihetiyle sağlam olmakla beraber zabt yönünden bazı zaafları bulunan râvî ya da
râvîlerin bulunduğu senede sahip olan hadîstir. Hasen hadîs sahihden aşağı
fakat ona yakın, zayıf hadîsden yukarda bir yerdedir.
HIFZ: Genellikle râvînin şeyhinden rivâyet ettiği hadîsleri güzelce ezberleyip
muhafaza ederek yeri geldiğinde eksiksiz ve fazlasız olarak kendi talebelerine
rivâyet edebilme yeteneğine denir.
İHTİCÂC: Hadîsten
hüküm çıkarmaya denir.
İLELU’L-HADÎS İLMİ:
Dış görünüş itibariyle sahih denebilecek bir hadîsin, sıhhatini zedeleyen
ve ancak konunun uzmanları tarafından anlaşılabilecek gizli kusurlardan
bahseden hadîs ilmi dalıdır. Bu gizli kusur hadîsin senedinde, metninde veya
her ikisinde birden olabilir.
İLLET: Bir
hadîste dışarıdan farkedilemeyen ve bu hadîsin sıhhatini yok edecek nitelikteki
kusuruna denir.
İRSAL: Tabiinin
büyüklerinden birinin isnadında sahabiyi atlayıp “Hz.Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem buyurdu ki” veya “Hz.Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem şunu yaptı” ve benzeri
ifadelerle isnadını Hz.Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme ulaştırarak O’ndan -sallallahu aleyhi ve sellem- rivâyette bulunmasına denir {bkz. mürsel hadis kelimesi}.
İSNÂD: Senedi, yani râvîler
zincirini zikretmek.
KÜTÜB-İ SİTTE: Altı
kitap anlamındadır. Bu altı kitap; İmam Buhârî’nin ve Müslim’in Sahihleri, İmam
Ebû Dâvûd, Tirmizî, Neseî ve İbnu Mâce’nin Sünen’leridir.
MAKLÛB HADÎS: Râvîlerden birinin metindeki bir lafzı veya isnaddaki bir
şahsın ismini yahut nesebini alt-üst etmesiyle; tehir edilmesi (geriye
bırakılması) gerekeni takdim (öne almasıyla) veya takdim edilmesi gerekeni
tehir etmesiyle veyahut bir şeyin diğerinin yerine konması suretiyle rivâyet
edilen hadîse denir.
MAKTU’ HADÎS: Tabiinden rivâyet
edilen söz, fiil ve takrirlerdir.
MERFÛ HADÎS: Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme
ait olan hadîsdir {bkz. ref’ kelimesi}.
MERVİYY: Bir râvînin rivâyeti;
hadîs.
MEVKUF HADÎS: Söz
veya fiilin sahabiye ait olduğu hadîsdir.
MEVZU HADÎS: Uydurulmuş ve hadîs diye ortaya atılmış sözdür.
Kimi alimlere göre mevzu hadîs, zayıf hadîslerin en düşük derecesidir. Bir
başka görüşe göre de mütevâtir ve mevzu hadîsler, ilki kesin olduğundan,
ikincisi de uydurma olduğundan hadîs araştırmalarına dahil edilmezler
MU’CEM: Hocaların
veya şehirlerin yahut kabilelerin adlarına göre hadîslerin alfabetik olarak
sıralandığı kitaplardır. En meşhur mu’cemler, et-Taberânî’nin el-Kebîr,
el-Evsât ve es-Sağîr adlı mu’cemleridir.
MUHADDİS: Senedleri,
illetleri, senedde adı geçen râvîleri, isnâdın âlî ve nâzil olanını bilen, çok
sayıda hadîs ezberleyen, Kütüb-i Sitte’yi, Ahmed b. Hanbel’in Müsned’ini,
Beyhakî’nin Sünen’ini, Taberânî’nin Mu’cem’ini ve ayrıca bin tane hadîs cüz’ünü
dinlemiş olan kimseye denir.
MUHTELİFU’L-HADÎS İLMİ:
Hadîs ilimlerinin en çetrefili olduğu kabul edilen bu branş, hadîsler
arasında görülen anlam çatışma ve çelişmelerini inceler –ki ihtilafların bir
kısmı bağdaştırılabilir cinsten bir kısmı da bağdaştırılamaz cinstendir–.
MUSANNEF: Çeşitli
konulardaki hadîsleri bir araya toplayan hadîs kitaplarına verilen ad.
MÜNKER HADÎS: Zayıf bir râvînin,
sika râvîye muhâlif olarak rivâyet ettiği hadîstir.
MÜRSEL HADÎS: Senedinden bir sahabi
düşen hadîstir.
MÜSNED: Hadîslerin
onları rivâyet eden sahabe adları altında gruplandığı kitaplardır. Mesela önce
Ebu Bekir radıyallahu anhın rivâyet ettiği hadîsler, sonra
Ömer radıyallahu anhın rivâyet ettiği
hadîsler... şeklinde devam eder. Müsnedlerin en meşhuru Ahmed b. Hanbel’in müsnedidir.
MÜSNED HADİS: İlk râvîden sonuncu
râvîye kadar, senedi muttasıl olarak Rasulüllah sallallahu aleyhi ve
selleme ref ‘ edilen hadîstir.
MÜTEVATİR: Yalan
üzerine birleşmesi aklen imkansız olan bir grup insanın rivâyet ettiği
hadîsdir. Bu şart her tabakada tahakkuk etmelidir. Bu nedenle de mütevatirlerin
sayıları pek azdır. Mütevatir hadîse “kesin” gözü ile bakıldığından inkârı
tehlikeli görülmüştür.
NAZİL İSNAD: Âlî
İsnad’ın zıddıdır ve hadîsi rivâyet eden son râvî ile ilk kaynağı olan
Hz.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem veya bir hadîs alimi arasında
normalin üstünde bir sayıda râvî bulunan isnaddır.
RÂVÎ: Hadîsi
rivâyet eden kişidir.
REF’: Hadîsi, isnadını
Hz.Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme kadar ulaştırıp merfu’ olarak rivâyet etmeye denir {bkz. merfu hadis
maddesi}.
RİVÂYET: Râvîlerin
hadîsleri nakletmesi.
SAHÂBÎ: Hz.Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellemi peygamberliği sırasında mü’min olarak
gören, mü’min olarak ölen kişilere denir (çoğulu: ashâb veya sahâbe). Ashâb-ı
kiram hadîs rivâyeti bakımından iki kısma ayrılmaktadır. Binden fazla hadîs
rivâyet etmiş olanlar muksirûn, binden az rivâyet etmiş olanlar mukillûn diye
tanımlanır. Muksirun 7 sahabeden oluşmaktadır. Ehli sünnet bilginlerince
Rasûlüllahı görme mutluluğuna ermiş olan ashab, hadîs rivâyeti bakımından güven
ve itimada layık kabul edilmiştir. Bunun için onlar tenkid (cerh ve tadil) dışı
bırakılmıştır.
SAHİH HADÎS: Senedinde
kopukluk olmayan, bütün râvîleri sika olan, illet ve şazlık bulunmayan
hadîslerdir. Başka bir ifadeyle Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme
ait olduğuna teknik açıdan herhangi bir şüphe ve tereddüt bulunmayan hadîs
demektir.
SAHİHAYN: “İki
sahih” mânâsına gelen bu tabir İmam Buhârî ve İmam Müslim’in sahihleri için
kullanılır. Sahih, terimi ise sahih hadîsleri ihtiva eden kitaplar için
kullanılır.
SEMA’: Hadîs rivâyet
metodlarından biri, birincisi ve en önemlisidir. Hadîsi, bizzat şeyh denilen
muhaddisle bir araya gelerek, ondan işitmek suretiyle almak şeklinde
gerçekleşir.
SENED: Hadîsi
rivâyet eden râvîler zinciri.
SİKA: Adalet
ve zabt vasfı taşıyan râvîlere denir.
SÜNEN: Yalnızca
namaz, oruç, taharet vb. ahkâm hadîslerini içeren kitaplardır. Sünen-i Ebû
Dâvûd, Sünen-i Neseî gibi. Sünen kitaplarında genellikle merfu’ yani
Hz.Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme ait hadîsler bulunur.
ŞEYH: Bir
râvînin hadîsi aldığı kişi.
TABİİ: Hz.Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellemin ashabından herhangi birisi ile görüşüp
ondan hadîs rivâyet edene verilen isim.
TAHDİS: Hadîs rivâyeti...
TÂLİB: Bir
şeyhden hadîsi alan râvîye verilen ad.
TARÎK: Hadisin senedi {ayr. bkz. sened ve vecih kelimeleri}.
TARÎK: Bir hadîsin senedine
verilen bir diğer isimdir
TEBE-İ TABİİN: Tabiilerden sonra
gelenler, tabiine tabii olanlar, tabiini takip edenler; kısaca tabiilerle
görüşüp onlardan hadîs rivâyet edenlerdir.
VECİH: Hadisin senedi {ayr.
bkz. sened ve tarîk kelimeleri}.
ZABT: Hafızanın
kuvvetli olması özelliğidir
ZAYIF HADÎS: Râvîleri,
sahih ve hasen hadîs râvîlerinin vasıflarını taşımayan hadîslerdir.
[1] Hadis kelimesi, Kur’ân’da bu anlamları ifade edecek
biçimde kullanılmıştır: “Demek onlar bu
söze (hadis) inanmazlarsa, onların peşinde kendini üzüntüyle helâk edeceksin”
(Kehf S. 18/6) âyetinde “söz (Kur’ân)”; “
Musa’nın haberi (hadîsu Mûsa) sana gelmedi mi?” (Tâhâ S. 20/9) ayetinde “haber”; “Ve Rabbinin nimetini anlat
(fehaddis)” (Duhâ S. 93/11) ayetinde “anlat, haber ver, tebliğ et”
anlamında kullanılmıştır.
[2] Buhârî’de yeralan bir hadîse göre Ebû Hüreyre, “Yâ
Rasûlallah, kıyâmet günü şefâatine nâil olacak en mutlu insan kimdir?” diye
sorar. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle cevap verir: “Senin ‘hadîse’ karşı olan iştiyakını
bildiğim için, bu hadis hakkında herkesten önce senin soru soracağını tahmin
etmiştim. Kıyâmet günü şefâatime nâil olacak en mutlu insan, “Lâ ilâhe
illâllah” diyen kimsedir” (Buhârî, İlim; 33).
[3] “Sünnet” sözcüğü bir kişiye nispet edilince, onun iyi
veya kötü, sürekli olarak yapageldiği davranışlarını kapsar.
[4] Kavlî sünnet= Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellemin sözleri
[5] Fiilî sünnet= Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellemin davranışları ve tavırları
[6] Takrirî sünnet= Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellemin haberdar olduğu söz ve hadiseler karşısında susması veya ikrarı
[7] Kelimenin, Kur’ân-ı Kerim’de “önceki ümmetlerin
izlediği yol” veya “önceki ümmetlere uygulanan hüküm” (Enfâl S.
8/38; Hicr S. 15/13; Kehf S. 18/55; Fâtır S. 35/43); “şeriat” (Âl-i
İmrân S. 3/137); “öncekilerin yolları” (Nisâ S. 4/26; İsrâ S. 17/77); “Âllah’ın
sünneti {Allah’ın evreni, canlıları ve toplumu yaratırken veya daha sonra
yönetirken izlediği yol, kanun ve prensipler}“ (Feth S. 48/23; Fâtır S. 35/43; Ahzâb S. 33/62) gibi
kullanımları vardır.