145) Hastaya Dua Etmek (Hastaya Ne Diye Dua Edilir?)
146) Hastanın Halini Yakınlarından Sormak
147) Öleceğini Anlayan Kimsenin Yapacağı Dua
150) Ölmek Üzere Olan Kimseye Kelime–i Tevhid Telkini
151) Ölünün Gözlerini Kapadıktan Sonra Söylenecek Söz
153) Bağırıp Çağırmadan Ölüye Ağlamak
154) Ölenin Hâlini Gizlemek (Ölüde Görülen Hoşa Gitmeyen
Halleri Söylemekten Kaçınmak)
157) Cenâze Namazında Okunacak Dualar
160) Mezar Başında Vaaz Ve Nasihat Etmek
162) Ölü Adına Sadaka Vermek Ve Ona Dua Etmek
163) Müslüman Ölüleri Hayırla Anmak
164) Küçük Çocukları Ölen Annelerin Kazanacağı Sevap
896. Berâ İbni Âzib
radıyallahu anhumâ’dan rivayet
edildiğine göre şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize, hasta ziyaretini, cenâzenin
arkasından gitmeyi, aksırana “yerhamükellah” demeyi, yemin edenin yeminini
yerine getirmesini, haksızlığa uğrayana yardım etmeyi, davet edenin davetini
kabul etmeyi ve selâmı yaygınlaştırmayı tavsiye etti.[1]
897. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Müslümanın,
müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâm almak, hasta ziyaret etmek, cenâzenin
arkasından yürümek, davete icâbet etmek ve aksırana “yerhamükellah” demek.”[2]
898. Yine Ebû
Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“
Allah Teâlâ kıyâmet gününde şöyle buyurur:
–”Ey
âdemoğlu! Hastalandım, beni ziyaret etmedin”. Âdemoğlu:
–
Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl ziyaret edebilirdim? der. Allah Teâlâ:
–
“Falan kulum hastalandı, ziyaretine gitmedin. Onu ziyaret etseydin, beni onun
yanında bulurdun. Bunu bilmiyor musun? Ey Âdemoğlu! Beni doyurmanı istedim,
doyurmadın” buyurur. Âdemoğlu:
–
Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl doyurabilirdim? der. Allah Teâlâ:
–
“Falan kulum senden yiyecek istedi, vermedin. Eğer ona yiyecek verseydin,
verdiğini benim katımda mutlaka bulacağını bilmez misin? Ey Âdem oğlu! Senden
su istedim, vermedin” buyurur. Âdemoğlu:
–
Ey Rabbim! Sen âlemlerin Rabbi iken ben sana nasıl su verebilirdim? der. Allah
Teâlâ:
–
“Falan kulum senden su istedi, vermedin. Eğer ona istediğini verseydin,
verdiğinin sevâbını katımda bulurdun. Bunu bilmez misin?” buyurur.[3]
899. Ebû Mûsâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Hastayı
ziyaret edin, aç olanı doyurun, esiri kurtarın!”[4]
900. Sevbân radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
“Bir
müslüman, hasta bir müslüman kardeşini ziyarete gittiğinde, dönünceye kadar
cennet hurfesi içindedir.”
– Ey Allah’ın elçisi, cennet hurfesi
nedir? dediler. Resûl–i Ekrem;
–
“Cennet yemişidir,” buyurdu.[5]
* Cennet hurmalığı, cennet yemişleri, cennet
nimetleri anlamına gelen hurfe, harif,
mahrefe kelimeleriyle hasta ziyaretine giden kimsenin cennette
yemiş toplar gibi sevap toplayacağı anlamına gelmektedir. Hasta ziyaretini
yapan kimseye yetmiş bin meleğin rahmet okuması ve istiğfar etmesini aşağıdaki
hadis-i şeriften öğreneceğiz. [6]
901. Ali radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’i şöyle buyururken işittim demiştir:
“Bir
müslüman, hasta olan bir müslüman kardeşini sabahleyin ziyarete giderse, yetmiş
bin melek akşama kadar ona rahmet okur. Eğer akşamleyin ziyaret ederse, yetmiş
bin melek onun için sabaha kadar istiğfar eder. Ve o kişi için cennette
toplanmış meyveler de vardır.”[7]
902. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre şöyle dedi:
Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem’in hizmetinde bulunan yahudi bir çocuk vardı. Bir gün
hastalandı. Peygamber sallallahu aleyhi
ve sellem onu ziyarete gitti, başucuna oturdu ve ona:
–
“Müslüman ol!” buyurdu. Çocuk, düşüncesini öğrenmek için, yanında bulunan
babasının yüzüne baktı. Babası:
– Ebü’l–Kâsım’ın çağrısına uy, dedi.
Çocuk da müslüman oldu.
Bunun üzerine Hz. Peygamber:
“Şu
yavrucağı cehennemden kurtaran Allah’a hamdolsun” diyerek dışarı
çıktı.[8]
903. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine
göre, bir kimsenin herhangi bir yeri ağrıdığında veya yara bere olduğunda Hz.
Peygamber parmağıyla şöyle yapar – râvi Süfyân İbni Uyeyne, şehâdet parmağını
yere değdirip kaldırarak Hz. Peygamber’in nasıl yaptığını gösterdi– ve:
–
“Bismillah, bu birimizin tükrüğüyle karışmış bizim yurdumuzun toprağıdır,
Rabbımız’ın izniyle hastalarımıza iyi gelir” buyururdu.[9]
* İnsan hammaddesinin toprak olması
dolayısıyla bazı müslümanların tükrüğüyle yeryüzü toprağının karışımı da
hastalıklara şifa vasıtası olabilir. [10]
904. Yine Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine
göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem,
aile fertlerinden biri hastalanınca, sağ eliyle hastayı sıvazlar ve şöyle dua
buyururdu:
“Bütün
insanların rabbı olan Allahım! Bunun ıstırabını giderip, şifa ver. Şifayı veren
ancak sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Buna, hiçbir hastalık izi
bırakmayacak şekilde şifa ihsan et!”[11]
905. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, (talebesi) Sâbit’e –Allah ona rahmet etsin–
– Sana, Hz. Peygamber’in hastaya okuduğu
duayı okuyayım mı? diye sordu. Sâbit de:
– Oku!. dedi. Bunun üzerine Enes şu duayı
okudu:
“Ey
insanların, ıstırabları gideren Rabbi, Allahım! Senden başka şifa verecek
yoktur. Buna, hiçbir iz bırakmayacak şekilde şifa ver; şifa veren ancak
sensin.”[12]
906. Sa’d İbni Ebû
Vakkâs radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre şöyle dedi:
Hastalığımda Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem beni
ziyarete geldi ve üç defa:
“Rabbim,
Sa’d’ı iyileştir” diye dua buyurdu.[13]
907. Ebû Abdullah
Osman İbni Ebül–Âs radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre, (müslüman olduğundan beri) vücüdunda hissettiği bir ağrıdan
dolayı Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’e şikâyette bulundu. Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem de ona şunu tavsiye etti:
–
“Vücudunun ağrıyan yerine elini koy ve üç kere “bismillah” de, yedi kere de
‘bendeki bu hastalığın şerrinden ve ileride yenileyip elem ve hüzün vermesinden
Allah’ın izzet ve kudretine sığınırım’ de!”[14]
908. İbni Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet
edildiğine göre Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim,
henüz eceli gelmemiş bir hastayı ziyaret eder de onun başucunda yedi kere;
“büyük arşın sahibi yüce Allah’dan seni iyi etmesini dilerim” diye dua ederse,
Allah o hastayı iyi eder.”[15]
909. İbni Abbâs radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem,
hasta bir bedevîyi ziyaret etti. Her hastayı ziyaret ettiğinde yaptığı gibi ona
da, “Geçmiş olsun, hastalığın günahlarına
keffâret olur inşallah” buyurdu.[16]
910. Ebû Saîd
el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Cebrâil aleyhisselâm, Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem’e gelerek:
– Ey Muhammed, hasta mısın? diye sordu.
Hz. Peygamber de:
–
Evet,
dedi. Cebrâil aleyhisselâm:
– Allah’ın ismiyle seni rahatsız eden her
şeyden sana okurum. Her nefsin veya hasetçi her gözün şerrinden Allah sana şifâ
versin. Allah’ın adıyla sana okurum” diye dua etti.[17]
911. Ebû Said
el–Hudrî ve Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan
rivayet edildiğine göre, bunlar Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğuna şahit oldular:
–”Kim,
Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah büyüktür”, derse; Allah onu doğrulayarak:
– “Benden başka ilah yoktur, ben büyüğüm” buyurur. Kul:
–
“Allah’tan başka ilah yoktur, O tektir, ortağı yoktur”, dediğinde, Allah Teâlâ,
(o kulunu tasdik ederek) – “Benden başka ilah yoktur, ben tekim, eşim–ortağım
yoktur” buyurur. Kul:
–
“Allah’tan başka ilah yoktur. Mülk de O’nun, hamd de O’nundur”, dediğinde Allah
Teâlâ:
–
“Benden başka ilah yoktur, hamd de benimdir, mülk de benimdir” buyurur. Kul:
–
“Allah’tan başka ilah yoktur, güç kudret yalnız Allah’ındır”, dediği zaman
Allah Teâlâ;
–
“Benden başka ilah yoktur, kuvvet ve kudret ancak benimdir, benimledir”
buyurur.
Bu açıklamalardan sonra Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem sözüne devam
ederek; “Bu duaları bir kimse
hastalığında söyler de sonra ölürse, cehennem ateşi ona dokunmaz” buyurdu.[18]
* Dua gerçek şifa verene direkt başvurmak
demektir. Peygamberimiz hastalıklara şifa vermesi için hem kendisi Allah’a dua
eder hem de nasıl dua edilmesi konusunda ümmetine tavsiyelerde bulunurdu. 901,
909 numaralı hadisler bunların örnekleridir. [19]
912. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre, Ali İbni Ebû Tâlib radıyallahu
anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in vefat ettiği hastalığı zamanında yanından çıktı. Sahâbîler:
Ey
Ebü’l–Hasan! Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem nasıl oldu, geceyi nasıl geçirdi ? dediler. O da:
– Allah’a hamdolsun, hastalığı atlattı!
dedi.[20]
913. Âişe radıyallahu anhâ şöyle demiştir:
Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem’in bana yaslanarak:
–”Allahım,
beni bağışla, bana merhamet et ve beni refîk–i a‘laya ilet!” diye dua
ettiğini duydum.[21]
914. Yine Âişe radıyallahu
anhâ şöyle demiştir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i, ölüm döşeğinde, yanıbaşındaki su
kabına elini daldırıp yüzüne sürerken gördüm. O, böyle yapıyor sonra da “Allah’ım ölümün şiddet ve sıkıntılarına
karşı bana yardım et” diye dua ediyordu.[22]
915. İmrân İbni
Husayn radıyallahu anh’dan rivayet
edildiğine göre Cüheyne kabilesinden bir kadın, zina sonucu gebe kalmış olduğu
halde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e
geldi ve:
– Ey Allah’ın Resûlü! Had cezasını
gerektiren bir suç işledim. Cezamı ver! dedi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kadının
velisini çağırtıp getirtti ve ona:
–”Bu
kadına iyi bak. Çocuğunu doğurunca bana getir!” buyurdu.
Adam, aldığı talimatın gereğini yaptı ve
kadını doğumdan sonra getirdi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kadının üzerine elbisesinin iyice bağlanmasını
söyledi, sıkı sıkı bağladılar. Sonra Hz. Peygamber’in emri üzerine taşlanarak
öldürüldü. Sonra da Resûl–i Ekrem kadının cenâze namazını kıldı.[23]
* Ölmesi kesinlikle muhtemel hastalara ve
ölümüne karar verilmiş mahkumlara iyi bakmak ve iyi bakılma tavsiyesinde
bulunmak peygamberimizin tavsiyelerindendir. Evli olup zina eden kimseye recm
cezası uygulamasını da böylece görmüş olduğumuz peygamberimiz; bu tür bir suçu
işleyen ve recm cezasını hak eden kimseye toplum ve yakın çevresi tarafından
psikolojik baskılar kınama ve benzeri bir takım kaba, olumsuz davranışlara
girilmemesi için cezadan önce ceza anlamına gelebilecek bu tür davranışlardan
uzak durulması gereğini hatırlatarak düşene düşman olmamalı prensibini ortaya koymuştur.[24]
916. İbni Mes‘ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre şöyle demiştir:
Bir keresinde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına girdim, kendisi sıtmaya
yakalanmıştı, elimi vücuduna dokundurdum ve:
– Gerçekten şiddetli bir sıtma nöbetine
tutulmuşsunuz, dedim.
–”Evet,
sizden iki kişinin çekebileceği kadar ıstırap çekiyorum” buyurdu.[25]
917. Sa’d ibni Ebû
Vakkâs radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre şöyle demiştir:
Yakalandığım şiddetli bir hastalık
dolayısıyla Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem ziyaretime geldi. Ona:
– “Gördüğün gibi çok rahatsızım. Ben
zengin bir adamım. Bir tek kızımdan başka mirasçım da yok…” dedim.
[Râvi, hadisin tamamını nakletmiştir. ][26]
918. Kâsım İbni
Muhammed’den rivayet edildiğine göre şöyle dedi: Âişe radıyallahu anhâ, bir keresinde şiddetli baş ağrısına tutulduğundan dolayı, “vay başım, ölüyorum” dedi.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
–”Asıl
ben, ‘vay başım’ demeliyim” buyurdu.
(Râvi hadisin tamamını nakletti)[27]
919. Mu’âz radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Kimin son sözü, “Allah’tan başka ilah
yoktur” (Lâ ilâhe illallah) cümlesi olursa, o kişi cennete girer.”[28]
* Hayatı boyunca yaşantısı Kelime-i Şehadetin
muhtevasına göre olan ve müslümanca yaşayan kimsenin otomatik olarak son
nefesindeki son sözü de aynen Kelime-i Şehadet olacak ve cennete girecektir.
Bir ömür boyu para ve benzeri şeylerle ömür tüketen kimsenin son nefesinde bu
kelimeyi söylemesi de mümkün değildir. [29]
920. Ebû Sa’îd
el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ölmek
üzere olanlarınıza Lâ ilâhe illallah demeyi telkin ediniz!”[30]
* Ölüm esnasında yapılabilecek en büyük yardım
Kelime-i Şehadet söylemeye yardımcı olmaktır. Bu hareket o kimseye çok değerli
bir ahiret armağanı sunmak demektir. İlk konuşmaya başlayan çocuğa “la ilahe illallah” öğretiniz buyurmuş, bizzat Rasûlullah (s.a.v.) kendisi de İsra:
17/111 ayetini yeni konuşmaya başlayan çocuklara yedi sefer tekrarlatarak
öğretip belletirdi. Bu da doğumdan ölüme tevhid çizgisinde oluşu gösterir. [31]
921. Ümmü Seleme radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine
göre şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, (vefat etmiş olan) Ebû Seleme’nin
yanına girdi. Gözleri açık kalmıştı, onları kapattı. Sonra şöyle buyurdu:
“Ruh
çıkınca gözler onu izler.”
Tam bu sırada Ebû Seleme’nin aile
fertlerinden bazıları bağıra–çağıra ağlamaya başladılar. Bunun üzerine
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem;
“Kendinize
hayırdan başka bir şeyle dua etmeyin. Çünkü melekler dualarınıza âmin derler” buyurdu. Sonra
şöyle dua etti:
“Allah’ım!
Ebû Seleme’yi bağışla. Derecesini hidâyete ermişler seviyesine yükselt! Geride
bıraktıkları için de sen ona vekil ol! Ey âlemlerin Rabbı! Bizi de onu da
bağışla!. Kabrini genişlet ve nurla doldur!”[32]
* Bu dua başka
hadis-i şeriflerden de öğrendiğimize göre her hâdise karşısında yapılmalıdır.
Hatta ayağımıza bir taş takılsa bile, başa gelen her türlü sıkıntı, musibet,
dert, bela vs. her şeyde aynen söylenmelidir. Biz Allah’ın mülkünde yaşamaktayız ve sonunda da ona ulaşacağız, denmelidir.
Dilimiz bu söze devamlı alıştırılmalı ve her başa gelen sıkıntı ve işte
söylenmelidir. [33]
922. Ümmü Seleme radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“–
Hasta veya ölünün başında bulunduğunuz zaman güzel sözler söyleyiniz. Zira
melekler sizin dualarınıza âmin derler”.
Ümmü Seleme dedi ki, Ebû Seleme vefat
edince Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’e geldim ve:
– Ey Allahın Resûlü! Ebû Seleme öldü,
dedim. Bana şöyle buyurdu:
“Allahım,
beni ve onu bağışla! Ve bana ondan daha iyi birini nasip et!” diye Allah’a
yalvar.”
Hz. Peygamber’in dediği gibi yaptım. Neticede Allah Teâlâ bana Ebû Seleme’den
daha hayırlı olan Muhammed sallallahu
aleyhi ve sellem’i eş olarak verdi.[34]
923. Yine Ümmü
Seleme radıyallahu anhâ’dan rivayet
edildiğine göre şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim:
“Herhangi
bir kul sıkıntıya düşer de “Biz Allah’dan geldik, Allah’a döneceğiz. Allahım,
başıma gelen musibetin ecrini ver ve bana bundan daha hayırlısını lutfet” diye
dua ederse, Allah Teâlâ onu uğradığı sıkıntıdan dolayı mükâfatlandırır ve ona
kaybettiğinden daha hayırlısını verir.”
Ümmü Seleme dedi ki, Ebû Seleme öldüğünde
ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in öğrettiği gibi dua ettim. Allah da bana Ebû Seleme’den daha hayırlısını,
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i
verdi.[35]
924. Ebu Musa
(r.a.)'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
Bir kulun
çocuğu ölünce Allah meleklerine şöyle der:
- Kulumun
çocuğunun ruhunu mu kabzettiniz? buyurur. Melekler:
- Evet, derler.
Allah:
- Kulumun
ciğerparesini gönlünün meyvesini mi kopardınız? Buyurur. Melekler:
- Evet, derler.
Allah:
- Peki kulum ne
dedi, buyurur. Melekler:
- Sana hamdetti
ve inna lillah ve inna ileyhi râciûn = Biz senin mülkündeyiz ve sana döneceğiz
dedi, derler. Bunun üzerine Allah:
O halde kulum
için cennette bir ev yapın ve adını da hamd evi koyun, buyurur.[36]
925. Ebu Hüreyre
(r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.), Allah’ın şöyle buyurduğunu söylemiştir:
“Mü’min
bir kulumun dünyada sevdiklerinden birini aldığım zaman buna sabredip sevabını
Allah’tan beklerse onun mükafatı ancak cennettir.”[37]
926. Üsâme İbni
Zeyd radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre şöyle demiştir:
Resûlullah’ın kızlarından biri (Zeynep),
Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’e
adam göndererek, çocuğunun (veya oğlunun) ölmek üzere olduğunu haber verdi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
haber getiren kimseye:
–”Ona dön ve şunu bildir ki, alan da veren de
Allah’tır. Onun katında her şeyin belli bir eceli vardır. Sabretsin ve ecrini
Allah’tan beklesin” buyurdu.
Râvi hadisin tamamını nakletti.[38]
927. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem, yanında Abdurrahman İbni Avf, Sa’d İbni Ebû Vakkâs ve
Abdullah İbni Mes’ûd Allah onlardan razı
olsun bulunduğu halde Sa’d İbni Ubâde’yi ziyaret etti. Durumunu görünce
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
ağladı. Onun ağladığını gören sahâbîler de ağlamaya başladılar. Bunun üzerine
Hz. Peygamber:
–
“Bilmez misiniz, gerçekten Allah, gözyaşı ve kalbin elemi sebebiyle kişiye azap
etmez. Fakat
– dilini işâret ederek– bunun yüzünden
azap eder veya bağışlar” buyurdu.[39]
928. Üsâme İbni
Zeyd radıyallahu anhumâ’dan rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’e, ölmek üzere olan kızının oğlunu verdikleri zaman,
Peygamber’in gözleri doldu. Bunun üzerine Sa’d İbni Ubâde:
– Ey Allahın Resûlü! Bu ne haldir? dedi.
Hz. Peygamber de:
–
“Bu, Allah’ın, kullarının kalbine koyduğu acıma duygusu, rahmettir. Allah,
acımasını bilen kullarına merhamet eder” buyurdu.[40]
929. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem, ruhunu teslim etmek üzere olan oğlu İbrahim’in yanına girince gözlerinden
yaşlar boşanmaya başladı. Bunun üzerine Abdurrahman İbni Avf:
– Ey Allah’ın Resûlü! Siz de mi
ağlıyorsunuz?” diye sordu. Hz. Peygamber ona:
–
“Ey İbni Avf! Bu gördüğün gözyaşları rahmet ve şefkat eseridir” cevabını
verdi. Sonra şunları ilave etti:
–”Göz
yaşarır, kalp hüzünlenir. Biz ancak Rabbimiz’in razı olacağı sözleri söyleriz.
Ey İbrahim! Seni kaybetmekten dolayı gerçekten üzgünüz.”[41]
930. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in âzad
ettiği kölesi Ebû Râfi’ Eslem radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ölüyü
yıkayıp da onda gördüğü hoş olmayan halleri gizleyen kimseyi Allah Teâlâ kırk
kere bağışlar.”[42]
* Çokluktan
kinaye olarak “kırk kere bağışlar” denmektedir. Cenaze yıkayan
kimselerin bazı sırları saklamaları gerektiği böylece anlatılmış oldu.
Müslümanın ayıbını örtmeyi başaranı Allah ta bağışlar olumlu durumları söylemekte
bir sakınca yoktur. [43]
931. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Resulullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Kim
bir cenazede, cenaze namazı kılınıncaya kadar bulunursa, bir kîrat, gömülünceye
kadar kalırsa, iki kîrat sevap alır.”
– İki kîrat ne kadardır? diye sordular.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem;
–
“İki büyük dağ kadar!” cevabını verdi.[44]
932. Yine Ebû
Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim,
sevâbına inanarak, karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek bir müslüman
cenazesi ile birlikte gider ve namazı kılınıp gömülünceye kadar beklerse, her
biri Uhud dağı kadar olan iki kîrât sevapla döner. Kim de cenaze namazını
kılar, defnolunmadan önce ayrılırsa bir kîrât sevapla döner.”[45]
933. Ümmü Atıyye radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine
göre şöyle demiştir:
Biz hanımlar cenazeye iştirak etmekten
men edildik. Fakat cenâze teşyii bize kesin olarak haram kılınmadı.[46]
934. Âişe radıyalallahu anhâ’dan rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Herhangi
bir ölüye, sayıları yüzü bulan bir cemaat namaz kılar ve hepsi de ona şefaatçi
olursa, onların bu duaları kabul olunur.”[47]
935. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim dedi:
“Bir
müslüman ölür de cenaze namazını Allah’a şirk koşmamış kırk kişi kılarsa, Allah
onların cenaze hakkındaki dualarını kabul eder.”[48]
936. Mersed İbni
Abdullah el–Yezenî’den rivayet edildiğine göre şöyle dedi:
Mâlik İbni Hübeyre radıyallahu anh, cenaze namazı kılacağı zaman cemaatı az bulursa,
onları üç saf hâlinde dizer sonra da şöyle derdi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Üç
saf cemaatin cenaze namazını kıldığı kişi, cenneti hakeder” buyurdu.[49]
Cenaze namazı dört tekbir ile kılınan bir
namaz olup Birinci tekbir
alınınca Eûzu besmele ile Fatiha suresi okunur, İkinci tekbirden sonra Salli ve Barik denilen her namazın
oturuşunda okunulan dualar okunur. Üçüncü
tekbirden sonra ilerideki hadislerde gelecek olan ölüye ve tüm
müslümanlara yapılacak dualardan biri ile dua edilir. Dördüncü tekbirden sonra en güzel dualardan biri olan “Allahümme
la tahrimna ecrehû ve la teftinna ba’dehü vağfirlena ve lehu = “Allah’ım bunun
sevabından bizi mahrum etme bundan sonra da bizi fitneye düşürme. Bizi ve onu
bağışla” diye dua
edilerek sağa sola selam verilip cenaze namazı bitirilmiş olur.
Üçüncü tekbirden sonra okunacak dualardan
değişik rivayetleri de şunlardır. [50]
937. Ebû
Abdurrahman Avf İbni Mâlik radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir cenaze namazı kıldı. Onun şöyle dua
ettiğini duydum ve ezberledim:
“Allahım!
Onu bağışla, ona rahmet et, onu azap ve sıkıntılardan koru. Kusurlarını affet.
Cennetten nasibini ihsan et, gireceği yeri(kabrini) genişlet! Onu su ile, karla
ve buzla yıka. Beyaz giysileri kirden (ve pisten) temizler gibi onu
günahlarından arındır. Kendi evinden daha güzel bir ev, ailesinden daha hayırlı
bir aile, eşinden daha hayırlı bir eş ver. Onu cennete koy, kabir ve cehennem
azabından koru.”
İbni Avf diyor ki, bu güzel duaları
duyunca “keşke ölen ben olsaydım” diye içimden geçirdim.[51]
938. Ebû Hüreyre,
Ebû Katâde ve Ebû İbrahim el–Eşhelî’nin sahâbî olan babasından radıyallahu anhüm rivayet edildiğine
göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
bir cenaze namazı kıldı ve şöyle dua etti:
“Allahım!
Dirilerimizi ve ölülerimizi, küçüklerimizi ve büyüklerimizi, erkeklerimizi ve
kadınlarımızı, burada bulunanlarımızı ve bulunmayanlarımızı bağışla! Allahım!
Bizden hayatta bırakacaklarını İslâm üzre yaşat. Öldüreceklerini iman ile
öldür. Bizi bu cenazede bulunmanın sevabından mahrum etme ve ondan sonra bizi
fitneye düşürme!”[52]
939. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre, “Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’i şöyle buyururken dinledim” demiştir:
“Cenaze
namazı kıldığınız zaman, ölen kimseye ihlâsla dua ediniz!”[53]
940. Yine Ebû
Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem cenaze namazında şöyle dua etmiştir:
“Allahım!
Bu cenazenin Rabbi sensin, onu sen yarattın, İslâm’a sen hidâyet ettin. Şimdi
onun ruhunu da sen aldın. Onun gizlisini–açığını en iyi sen bilirsin. Biz senin
huzuruna, ona şefaatçi olarak geldik, onu bağışla!”[54]
941. Vâsile
İbnü’l–Eska‘ radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bize müslümanlardan birinin cenaze
namazını kıldırmıştı. Onun şöyle dua ettiğini duydum:
“Allahım!
Falan oğlu falan sana emanettir ve senin güvencene sahiptir. Artık onu kabir
fitnesinden ve cehennem azabından koru. Sen sözünde duran ve hamde lâyık
olansın. Allahım! Onu bağışla ve ona rahmet et. Şüphesiz bağışlayan ve merhamet
eden sensin.”[55]
942. Abdullah İbni
Ebû Evfâ radıyallahu anhümâ’dan
rivayet edildiğine göre o, kızının cenaze namazında dört defa tekbir aldı.
Dördüncü tekbirden sonra, iki tekbir arasında durduğu kadar durup kızının
bağışlanmasını diledi ve ona dua etti. Sonra da “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle
yapardı” dedi.
Bir başka rivayette şu ifadeler yer
almaktadır: “Dört tekbir aldıktan sonra o kadar bekledi ki, biz onun beşinci
defa tekbir alacağını sandık. Sonra sağına ve soluna selâm verdi. Namazdan
sonra; “Bu yaptığın nedir?” dedik. O da bize, “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yaptığını gördüğüm şeye bir ilave
yapmış değilim, ” ya da “Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem böyle yapardı” diye cevap verdi.[56]
943. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“ Cenâzeyi süratli taşıyın. Eğer o iyi
bir kişi ise, bu onun için bir hayırdır; onu bir an evvel kabirdeki hayır ve
sevabına kavuşturmuş olursunuz. Yok eğer iyi bir kişi değilse, bu da bir
şerdir; onu çabucak omuzlarınızdan atmış olursunuz.”[57]
944. Ebû Sa’îd
el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyururdu:
“Ölü
tabuta konup da erkekler onu omuzlarına aldıkları zaman, eğer o iyi bir kişi
ise; “beni bir an önce yerime ulaştırınız!” der; eğer iyi biri değilse, “eyvah,
beni bu tabut ile nereye götürüyorsunuz?” diye feryat eder. Ölünün bu
seslenişini insanlardan başka her yaratık işitir. Şayet insan bu sözleri
işitecek olsaydı, düşüp bayılırdı.”[58]
*
Ölümle
birlikte karşılaşılacak olan bu ikili ihtimali düşünerek hayatımızı korku ve
ümid arasında yaşamamız gerekir. Kainatta her şeyin ibret alınacak bir yönü
vardır. [59]
945. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Mü’minin
ruhu, ödeninceye kadar borcuna bağlı kalır”[60]
946. Husayn İbni
Vahvah radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Talha İbni’l–Berâ İbni’l–Âzib radıyallahu anhümâ hastalanmıştı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onu ziyarete geldi. (Çıkarken) şöyle
buyurdu:
“Talha’ya ölümün yaklaştığını görüyorum.
Ölecek olursa bana haber verin; techiz ve tekfini işinde elinizi çabuk tutun.
Çünkü bir müslümanın cesedini ailesi yanında bekletmek uygun değildir.”[61]
* Cenazenin evde
bekletilmesi; cesedde meydana gelecek değişiklikler sebebiyle etrafındaki
kimselerin ondan tiksinmesine ve ölünün geride bıraktıkları üzerindeki
saygınlığının ortadan kalkmasına sebep olur.
Cîfe : Hayvan ölüsüne verilen bir isim olup
burada insan ölüsü hakkında kullanılması cenazenin uzun süre bekletilmesi
halinde özellikle sıcak mevsimde onun da hayvan leşi gibi kokacağını
hatırlatmak ve dolayısıyla cenazeyi evde bekletmekten ciddi şekilde sakındırmak
maksadına yöneliktir. [62]
947. Ali radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre şöyle demiştir:
Bakîü’l–ğarkad Kabristanı’nda bir
cenazenin defni için bulunuyorduk. Derken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem elinde baston olduğu halde yanımıza
geldi, oturdu. Biz de çevresine oturduk. Başını eğdi ve bastonuyla yere
birşeyler çizmeye başladı. Sonra da şöyle buyurdu:
–
“İçinizde, cennet veya cehennemdeki yeri önceden bilinmeyen kimse yoktur.” Orada bulunanlar:
– Ey Allahın Resûlü! Biz akıbetimizi
ezeldeki o yazıya havale edip ameli bırakalım mı? dediler. Hz. Peygamber:
“–
(Hayır) siz görevinizi yapmaya bakın. Herkes niçin yaratıldı ise onu kolayca
elde eder”
buyurdu.
Râvi hadisin bundan sonraki kısmını da
rivayet etti.[63]
* Kaza ve kader meselesi uyarınca herkesin
yeri belirtilmiştir. Bir ömür boyu neyi nasıl yapacağı hepsi yazıldığı gibi
neticesi de yani sonucu da yazılıdır. [64]
948. Ebû Abdullah
veya Ebû Leylâ künyeleriyle de bilinen Ebû Amr Osman İbni Affân radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre şöyle demiştir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir ölü defnedildikten sonra kabri
başında durdu ve şöyle buyurdu:
“Kardeşinizin
bağışlanmasını isteyiniz ve Allah’tan ona başarılar dileyiniz. Çünkü o şu anda
sorgulanmaktadır”.[65]
949. Amr İbni’l–Âs radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre şöyle demiştir:
“Beni
kabrime defnettiğiniz zaman, bir deve kesip etini parçalayacak kadar mezarımın
başında bekleyin ki, sizin varlığınızla yeni hayatıma alışma imkânı bulayım ve
Rabbimin elçilerine vereceğim cevapları hazırlayayım.”[66]
“Muhacir
ve Ensar denilen ilk müslümanlardan sonra gelenler: Ey Rabbimiz! diye yalvarırlar:
“Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla.” (Haşr: 59/10)
950. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine
göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’e bir adam;
– Annem ansızın öldü. Öyle sanıyorum ki,
şayet konuşabilseydi, sadaka verilmesini vasiyyet ederdi. Şimdi ben onun adına
sadaka versem, sevabı ona ulaşır mı? diye sordu. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de:
–
“Evet”
buyurdu.[67]
* Cenaze
arkasından yapılacak her türlü hayır hasenat ve iyiliklerin ona faydası vardır. [68]
951. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“İnsan
ölünce, şu üçü dışında bütün amellerinin sevabı kesilir: Sadaka–i câriye,
kendisinden istifade edilen ilim, arkasından dua eden hayırlı evlat.”[69]
952. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Peygamber aleyhisselâm ile bazı sahâbîler birlikte bulunurlarken onların
yanından bir cenaze geçti. Ashâptan bazıları o cenazeyi hayırla andı. Bunun üzerine
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
–
“Kesinleşti”
buyurdu.
Sonra bir cenaze daha geçti. Orada
bulunanlar onu da kötülükle andılar. Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem yine:
–
“Kesinleşti”
buyurdu.
Bunun üzerine Ömer İbnu’l–Hattâb:
– Ne kesinleşti Ya Resûlallah? diye
sordu. Peygamber aleyhisselâm da
şöyle buyurdu:
–
“Şu önce geçen cenazeyi hayırla andınız; bu sebeple onun cennete girmesi
kesinleşti. Bu berikini kötülükle andınız; onun da cehenneme girmesi
kesinleşti. Çünkü siz (mü’minler), yeryüzünde Allah’ın şahitlerisiniz.”[70]
* Müslüman herkes hakkında diri veya ölü daima doğru şehadette
bulunmalıdır. [71]
953.
Ebü’l–Esved’den rivayet edildiğine göre şöyle dedi: Medine’ye gelmiş Hz.
Ömer’in yanında oturuyordum. Yanımızdan bir tabut geçti. İçindeki hayırla
anıldı. Bunun üzerine Ömer; “kesinleşti” dedi. Sonra bir başka tabut daha
geçti, onun içindeki de hayırla anıldı. Ömer yine “kesinleşti” dedi. Daha sonra
üçüncü bir tabut geçti, onun içindeki kötülükle anıldı. Ömer yine; “kesinleşti”
dedi.
Bu defa ben kendisine:
– Ne kesinleşti, ey mü’minlerin emiri?
dedim. Ömer şöyle cevap verdi:
– Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in buyurduğu gibi söyledim. O:
–
“Herhangi bir müslüman hakkında dört kimse hayırla şahitlik ederse, Allah onu
cennetine kor” buyurmuştu. Biz kendisine:
– Peki üç kişi şehâdet ederse? dedik.
–
“Üç kişi şehâdet ederse de aynıdır” buyurdu. Biz;
– Ya iki kişi şâhitlik ederse? dedik.
–
“İki kişi de şahitlik etse yine aynıdır” buyurdu.
Artık bir kişinin şahitliğini de
sormadık.[72]
954. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Henüz
ergenlik çağına ulaşmamış üç çocuğu ölen her müslümanı Allah, çocuklara olan
rahmet ve şefkati sebebiyle cennete koyar.”[73]
955. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Herhangi
bir müslümanın (ergenlik çağına ermemiş) üç çocuğu ölürse, o kimseye cehennem
ateşi ancak Allah’ın yemini yerine gelecek kadar kısa bir süre dokunur.”[74]
*
Tehilletül kasem: Yemini helal
kılmak manasına gelen bu ifade çok kısa süreden kinaye olarak kullanılmaktadır.
Bu konuda bkz. Meryem: 19/71, Araf: 7/18, Hud: 11/119, Secde: 32/13, Sad:
38/85. [75]
956. Ebû Sâid el–Hudrî
radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir kadın Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve:
– Ey Allah’ın Resûlü! Senin sözlerinden
hep erkekler yararlanıyor. Biz kadınlara da bir gün ayır, o gün toplanalım,
Allah’ın sana öğrettiklerinden bize de öğret!” dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
–
“Peki şu gün şurada toplanınız!” buyurdu.
Kadınlar toplandılar. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de gidip
Allah’ın kendisine öğrettiklerinden onlara öğretti. Sonra onlara:
–
“Sizden (henüz ergenlik çağına gelmemiş) üç çocuğunu âhirete gönderen her kadın
için bu çocuklar cehenneme karşı mutlaka siper olur” buyurdu.
İçlerinden bir kadın:
– “Bu durum iki çocuk gönderenler için de
geçerli midir?” dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :
–
“Evet, iki çocuk gönderen için de durum aynıdır” cevabını
verdi.[76]
957. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem, Semûd kavminin ülkesi Hicr denilen yere varınca ashâbına
şöyle hitâp etti:
–
“Azâba uğratılmış olan şu milletin yurduna ancak ağlayarak girin. Ağlayamıyorsanız
girmeyin ki, onların başına gelen sizin de başınıza gelmesin.”[77]
Başka bir rivayette Hicr’e vardığı zaman
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
şöyle buyurduğu bildirilmektedir:
–
“Kendilerine zulmedenlerin yurduna ağlayarak girin. Yoksa onların başına gelenler
sizin de başınıza gelebilir.”
Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başını örttü; o vadiyi geçinceye kadar
süratle yürüdü.[78]
* Yine bir
seferinde o mıntıkada bulundukları bir gece peygamberimiz “Bu gece şiddetli bir fırtına çıkacak, herkes devesini sıkı bağlayıp
otursun, ayağa kalkmasın” buyurmuş o gece çıkan kasırga abdest almak için
ayağa kalkan birini yere çarpmış, devesini aramaya giden bir başkasını da tay
dağına fırlatıp atmıştır.[79]
Zalimler hayatlarında olduğu gibi ölümlerinden sonra da kendilerinden sakınılan
kimselerdir. Zalimlerin hatıra ve kalıntılarında felaket izleri bulunur. [80]
[1] Buhârî, Cenâiz 2,
Mezâlim 5, Nikâh 71, Eşribe 28; Müslim, Libâs 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Cenâiz 45;
Nesâî, Cenâiz 53.
241 ve 847’de geçmişti.
[2] Buhârî, Cenâîz 2;
Müslim, Selâm 4. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cenâiz 1.
240’da geçmişti.
[3] Müslim, Birr 43.
[4] Buhârî, Cihâd 171,
Et’ime 1, Nikâh 71, Merdâ 4.
[5] Müslim, Birr 40–42.
Ayrıca bk. Tirmizî, Cenâiz 2.
[6] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 271.
[7] Tirmizî, Cenâiz 2.
Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 3; İbni Mâce, Cenâiz 2.
[8] Buhârî, Cenâiz 80, Merdâ
11. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 2.
[9] Buhârî, Tıb 38; Müslim,
Selâm 54. Ayr. bk. Ebû Dâvûd, Tıb 19; İbni Mâce, Tıb 36.
[10] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 272.
[11] Buhârî, Merdâ 20, 38,
40; Müslim, Selâm 46–49. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tıb 18, 19; Tirmizî, Daavât 111;
İbni Mâce, Cenâiz 64, Tıb 36, 39.
[12] Buhârî, Tıb 38, 40.
Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tıb 19.
[13] Müslim, Vasâyâ 8. Ayrıca
bk. Buhârî, Merdâ 13, 30.
[14] Müslim, Selâm 67. Ayrıca
bk. Ebû Dâvûd, Tıb 19; Tirmizî, Tıb 29, Daavât 125; İbni Mâce, Tıb 36.
[15] Ebû Dâvûd, Cenâiz 8;
Tirmizî, Tıb 32.
[16] Buhârî, Tevhîd 31,
Menâkıb 25, Merdâ 10, 14.
[17] Müslim, Selâm 40.
[18] Tirmizî, Daavât 36.
[19] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 273.
[20] Buhârî, Megâzî 83,
İsti’zân 29.
[21] Buhârî, Merdâ 19,
Fezâilüs–sahâbe 5, Megâzî 83, 84, Rikâk 42, Daavât 28; Müslim, Selâm 46,
Fezâilu’s–sahâbe 85, 87. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 76; İbni Mâce, Cenâiz 64.
[22] Tirmizî, Cenâiz 7.
Ayrıca bk. İbni Mâce, Cenâiz 64.
[23] Müslim, Hudûd 24. Ayrıca
bk. Ebû Dâvûd, Hudûd 24; Tirmizî, Hudûd 9; Nesâî, Cenâiz 64.
Bu hadis 22 numarada geçmişti.
[24] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 274.
[25] Buhârî, Merdâ 3, 13, 16;
Müslim, Birr 45.
Bu hadis 38 numarada geçmişti.
[26] Buhârî, Cenâiz 36,
Vasâyâ 2, Merdâ 16, Daavât 43, Ferâiz 6; Müslim, Vasâyâ 5. Ayr. bk. Ebû Dâvûd,
Ferâiz 3; Tirmizî, Vasâyâ 1; Nesâî, Vasâyâ 3; İbni Mâce, Vasâyâ 5.
Bu hadis geniş şekliyle 6
numarada geçmiş ve gerekli açıklama da orada verilmişti.
[27] Buhârî, Merdâ 16.
[28] Ebû Dâvûd, Cenâiz 20;
Hâkim, el–Müstedrek, I, 351.
[29] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 275.
[30] Müslim, Cenâiz 1, 2. Ayrıca
bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 16; Tirmizî, Cenâiz 7; Nesâî, Cenâiz 4; İbni Mâce, Cenâiz
3.
[31] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 276.
[32] Müslim, Cenâiz 7.
[33] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 277.
[34] Müslim, Cenâiz 6. Ayrıca
bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 15; Tirmizî, Cenâiz 7; Nesâî, Cenâiz 3; İbni Mâce, Cenâiz
4.
[35] Müslim, Cenâiz 4.
[36] Tirmizi, Cenaiz 36.
1396’da tekrar gelecek.
[37] Buhari, Rikak 6.
Bu hadis önceden 32 numarada
geçmişti.
[38] Buhârî, Cenâiz 33, Müslim, Cenâiz, 9, 11. Ayrıca bk.
Buhârî, Eymân 9, Merdâ 9, Tevhîd 25; Ebû Dâvûd, Cenâiz 24, Edeb 58; Nesâî,
Cenâiz 22; İbni Mâce, Cenâiz 53.
Bu hadisin tamamı 29 numarada geçmişti.
[39] Buhârî, Cenâiz 44, Talak 24; Müslim, Cenâiz 12.
1665 de tekrar
gelecektir.
[40] Buhârî, Cenâiz 33, Müslim, Cenâiz, 9, 11. Ayrıca bk.
Buhârî, Eymân 9, Merdâ 9, Tevhîd 25; Ebû Dâvûd, Cenâiz 24, Edeb 58; Nesâî,
Cenâiz 22; İbni Mâce, Cenâiz 53.
[41] Buhârî, Cenâiz 43; Müslim, Fedâil 62. Ayrıca bk. İbni
Mâce, Cenâiz 53.
[42] Hâkim, Müstedrek,
I, 362. Ayrıca bk. Beyhakî, es–Sünenü’l–kübrâ,
III, 395.
[43] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 278.
[44] Buhârî, Cenâiz 59; Müslim, Cenâiz 52, 53. Ayrıca bk.
Nesâî, Cenâiz 79; İbni Mâce, Cenâiz 34.
[45] Buhârî, İmân 35. Ayrıca bk. Müslim, Cenâiz 56; İbni
Mâce, Cenâiz 79.
[46] Buhârî, Cenâiz 29, İ’tisam 27; Müslim, Cenâiz 34–35.
Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 40; İbni Mâce, Cenâiz 50.
[47] Müslim, Cenâiz 58. Ayrıca bk. Tirmizî, Cenâiz 40;
Nesâî, Cenâiz 78.
[48] Müslim,
Cenâiz 59. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 41; İbni Mâce, Cenâiz 19.
431 de geçmiş,
gerekli açıklama orada verilmişti.
[49] Ebû Dâvûd, Cenâiz 39; Tirmizî, Cenâiz 40.
[50] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 279.
[51] Müslim, Cenâiz 85. Ayrıca bk. Tirmizî, Cenâiz 38 ;
İbni Mâce, Cenâiz 23.
[52] Tirmizî, Cenâiz 38 (Eşhelî ve Ebû Hüreyre’den); Ebû
Dâvûd, Cenâiz 56 (Ebû Hüreyre ve Ebû Katâde’den). Ayrıca bk. Nesâî, Cenâiz 77;
İbni Mâce, Cenâiz 23.
[53] Ebû Dâvûd, Cenâiz 56.
[54] Ebû Dâvûd, Cenâiz 56.
[55] Ebû Dâvûd, Cenâiz 56; İbni Mâce, Cenâiz 23.
[56] Hâkim, el–Müstedrek,
I, 360 (Hâkim, “hadis sahihtir” der).
Ayrıca bk. İbni Mâce, Cenâiz 24.
[57] Buhârî, Cenâiz 51; Müslim, Cenâiz 50, 51. Ayrıca bk.
Ebû Dâvûd, Cenâiz 46; Tirmizî, Cenâiz 30; İbni Mâce, Cenâiz 15.
[58] Buhârî, Cenâiz 50, 52, 90. Ayrıca bk. Nesâî, Cenâiz
44.
445 de geçmişti.
[59] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 281.
[60] Tirmizî, Cenâiz 74. Ayrıca bk. İbni Mâce, Sadakât 12.
Bkz. 1371. hadisin
açıklaması
[61] Ebû Dâvûd, Cenâiz 34.
[62] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 281.
[63] Buhârî, Cenâiz 83, Tefsîru sûre( 92 )3, 4, 5, 7, Kader
4, Tevhîd 54; Müslim, Kader 6–8. Ayrıca bk. Tirmizî, Kader 3; İbni Mâce,
Mukaddime 10.
[64] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 282.
[65] Ebû Dâvûd, Cenâiz 69.
[66] Müslim, îmân 192.
[67] Buhârî, Cenâiz 95, Vasâyâ 19; Müslim, Zekât 51. Ayrıca
bk. Ebû Dâvûd, Vasâyâ 15; Nesâî, Vasâyâ 7; İbni Mâce, Vasâyâ 8.
[68] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 282.
[69] Müslim,
Vasiyyet 14. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vasâyâ 14; Tirmizî, Ahkâm 36; Nesâî, Vasâyâ
8.
Ölümden sonra
yapılmaması gerekenler için bkz. 711 nolu hadis.
Allah yolunda
olmak nedir için 1386’ya bkz.) Bu hadis
1384’de tekrar gelecektir.
[70] Buhârî, Cenâiz 86, Şehâdât 6; Müslim, Cenâiz 60. Ayrıca
bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 76; Tirmizî, Cenâiz 63; Nesâî, Cenâiz 50; İbni Mâce,
Cenâiz 20, Zühd 25.
[71] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 283.
[72] Buhârî, Cenâiz 86; Şehâdât 6. Ayrıca bk. Nesâî, Cenâiz
50.
[73] Buhârî, Cenâiz 6, 91; Müslim, Birr 153. Ayrıca bk.
Tirmizî, Cenâiz 64; Nesâî, Cenâiz 25; İbni Mâce, Cenâiz 57.
[74] Buharî, Cenâiz 6, Eymân 9; Müslim, Birr 150. Ayrıca
bk. Tirmizî, Cenâiz 64; Nesâî, Cenâiz 25; İbni Mâce, Cenâiz 57.
[75] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi:
284.
[76] Buhârî,
İlim 36, Cenâiz 6, 91; İ’tisam 9; Müslim, Birr 152. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr
13.
[77] Buhârî,
Salât 53, Enbiya 17, Tefsîru sûre (15), 2, Meğâzî 80; Müslim, Zühd 38–39.
[78] Buhârî, Enbiyâ 17, Tefsîru sûre (15), 2; Müslim, Zühd
39.
[79] Bkz. Müslim, Fedail 11.
[80] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 284.