ـ1ـ عن
عائشة رَضِىَ
اللّهُ عنها
قالت: ]كَانَ
رَسُولُ
اللّهِ #
يَعْتَكِفُ
العَشْرَ ا‘وَاخرَ
منْ
رَمَضَانَ
حتّى
تَوفّاهُ
اللّهُ تعالى
وَيقُولُ:
تَحرَّوْا
ليلَةَ
القَدْرِ في
العَشْرِ
ا‘وَاخِرِ منْ
رَمََضَانَ
ثمّ اعتَكَفَ
أزْوَاجُهُ
من بعده[.
أخرجه الستة.وفي
رواية ]كانَ
يعْتَكِفُ في
كلِّ
رَمَضَانَ فإذَا
صَلَّى
الْغَدَاةَ
جاءَ مَكانهُ
الَّذِى
اعْتَكَفَ
فِيهِ قال:
فاسْتَأْذَنَتْهُ
عائشةُ رَضِى
اللّهُ عنها
أن تعتكفَ
فأذن لَها
فَضربتْ
فِيهِ قُبةً
فسمعتْ بها
حفصةُ رَضِىَ
اللّهُ عنها
فضربتْ، قبةً
وضربتْ زينبُ
رَضِىَ
اللّهُ عنهَا
أخرى، فلما
انصرفَ من الغداةِ
أبصرَ أربَع
قبابٍ فقال:
ما هذهِ؟
فأُخْبِرَ بذلكَ،
فقالَ مَا
حملُهنَّ على
هذا، آلِبِرٍّ؟
انزعوها ف
أرَاهَا.
فنُزعتْ فلمْ
يعتكفْ في
رمضانَ حتّى
اعتكفَ في
آخرِ العشرِ
من شوالٍ[.وفي
رواية ]أمرَ
بخبائهِ
فقُوِّضَ
وتركَ اعتكافَ
في شهرِ
رمضانَ حتّى
اعتكفَ في
العَشرِ ا‘ولِ
منْ
شَوّالٍ[.»الخباءُ«
بيت من وبر أو صوف،
من شَعر
و»تقويضه«
رفعه .
1. (97)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vefat edinceye kadar Ramazan'ın son
on gününde itikafa girer ve derdi ki:
"Kadir gecesini Ramazan'ın
son on gününde arayın". Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan sonra,
zevceleri de itikâfa girdiler."[1]
Bir başka rivayette şöyle denir:
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) her Ramazan'da itikafa girerdi. Akşam
namazını kılar kılmaz itikaf mahalline gelirdi. Râvi der ki: Bir gün Hz. Aişe
de itikâf için izin istedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) izin verdi.
Mescidin içinde itikaf için bir çadır kuruldu. Bunu Hafsa validemiz
(radıyallahu anhâ) işitti, O'nun için de bir çadır kuruldu. Arkadan Zeyneb
(radıyallahu anhâ) validemiz için de bir çadır kuruldu. Sabah olup da
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hücresinden çıkınca dört çadır kurulduğunu
görür ve
"Bunlar da ne?"
diye sorar. Durum haber verilince:
"Onları bu işe sevkeden
şey nedir, Allah'ın rızasını kazandıracak bir amel düşüncesi mi? Hayır! Derhal
kaldırın, gözüm görmesin!" emretti. Çadırlar kaldırıldı. O Ramazan
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'da itikâfı terketti. Şevvâl'in son onunda
itikâfa girdi."
Bir diğer rivayette şöye denir:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) çadırların kaldırılmasını emretti.
Derhal yıkıldılar. O yıl itikâfa girmeyi Ramazan'da terketti, Şevvâl ayının ilk
onunda yerine getirdi."[2]
AÇIKLAMA:
İtikaf, lügat açısından, haps
olmak, yerinde kalmak gibi mânalara gelir. Şer'î örfte: "Allah'ın rızasını
kazanmak düşüncesiyle belli âdab çerçevesinde mescidde kalma"ya itikaf
denir. Bu nâfile bir ibâdettir. Sadece nezredilmek suretiyle vâcib olur.
İtikafın en az müddeti bir gün en fazla müddeti on gündür. İtikâf senenin her
ayında olabilir. İtikafta iken, bazı âlimlere göre oruç şart değildir. Ancak
Hanefîlere göre vâcib olan itikâf için oruç şarttır. Yine bazılarınca Mescid-i
Nebevî, Kâbe ve Mescid-i Aksa'da, bazılarınca cuma kılınan mescidlerde itikaf
câiz addedilirken, Hanefîler beş vakit namazın kılındığı her yerde itikafın
câiz olacağına hükmederler.
Allah rızası için şu mescidde şu
kadar müddet itikaf yapmaya niyet ettim demekle bunu nefsine vâcib kılar.
Kalben bunu geçirirse de niyet yerine geçmiş olur. Bu niyetle mescide giren
kimse abdest almak, gusletmek, abdest bozmak gibi zaruret olmadıkça mescidden
ayrılmaz. Aksi takdirde itikafı bozulur.
Mu'tekif, mescidde kalır, namaz,
tilavet ve tefekkür gibi ibadetin çeşitleriyle meşgul olur. Dünyevî
meşguliyetleri terkeder. Kadına tekerrüb tamamen yasaktır.
İtikâfı erkekler mescidde yerine
getirirler, bu şarttır. Kadınlar, evlerinin mescid olarak tanzim edilen
odasında itikaf yapabilirler. Bu meşrudur, fakat mescidde itikafa girmeleri
câiz değildir.[3]
Hadiste itikafa girmekle Kadir
gecesi aramak arasına bir irtibat görülmektedir. Bu sebeple Kadir gecesi
hakkında biraz açıklama yapmak gerekmektedir. Dünya ve âhirette rehberimiz olan
yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'i, Hak teâla hazretleri Levh-i mahfuz'dan dünya
semasına Kadir gecesi'nde indirmiştir. Bu ilk iniş, bir bütün olarak, topyekün
inmedir. Ondan sonra Hz. Cibrîl (aleyhisselam) Allah'ın izin ve emri ile 23
yılda peyder pey, ihtiyaca göre Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a vahy
yoluyla getirecektir. Bu âyetteki "inme"den Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'a Hira mağarasında vâki olan ilk inme de anlaşılmıştır. Bu durumda
ilk vahiy olan Alak suresinin baştaki beş âyeti Ramazan ayında o gece gelerek
vahyin başlangıcını teşkil etmiştir.
Kıyamete kadar gelecek olan yüz
milyarlarca insana dünya ve âhirette rehberlik edecek olan bir kitabın
yeryüzüne geliş günü ve bunun yıldönümleri elbette ki müstesna bir gün olmalı,
bayramlar, ihtifaller ve merasimlerle kutlanmalıdır. O gün diğer günlerden daha
kıymetli, daha şerefli olmalıdır. Gerçekten de öyledir, Kur'ân-ı Kerîm,
muhtelif âyetleriyle Kâdir gecesine temas eder ve kıymetini, ehemmiyetini dile
getirir: Duhan suresi Kadir gecesi'nin kudsiyetine kasemle başlar:
"Hâmîm, (Helal ile haram
ve sair hükümleri) açıkça bildiren bu Kitab'a yemin olsun ki, biz O'nu mübarek
bir gecede indirdik. Biz (O'nunla kâfirlerin uğrayacakları azâbı) haber
vericileriz. Her hikmetli iş, nezdimizden çıkan bir emir ile, o gecede
ayrılır..." (Duhan: 44/1-5).
Kadr suresi, o gecede Rabbimizin
rahmet ve mağfiret ırmaklarının taşıp, her tevbekârı içinde garkedecek bir
deryaya dönüştüğünü, hayırların bire binler, yüzbinler katıyla kabul edildiğini
belirtir:
"Biz, onu (Kur'ân'ı)
Kadir gecesinde indirdik... Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Onda Melekler ve
Ruh, Rablerinin izniyle her bir iş için,
iner de iner. O gece tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmdır."
Bu âyetler de gösteriyor ki,
Cenab-ı Hak, tıpkı dünyevî nizamatta bazı hususî kutlama ve af günleri
bulunduğu gibi Kadir gecesini, hususi mağfiret günü yapmış, o gün yapılan
tevbelere, hayırlara -mûtad "bire on" ölçüsünün pek fevkinde-, asgari
bire otuz bin karşılık takdir buyurmuştur.
Ancak Kadir gecesinin açık
şekilde bilinmesi bir kısım insanları tembelliğe atabilirdi. O gecenin kesin
olan feyz ve mağfiretine güvenerek diğer günlerin değerlendirilmesi ikinci
üçüncü plana atılabilirdi. Bilip bilmediğimiz birçok hikmet ve maslahatlarla,
bu gecenin yılın hangi günü olduğu gizlenmiştir. Umumiyetle Ramazan ayı
içerisinde olduğu kuvvetli ihtimal olarak ortaya çıkmakta ise de, Ramazan'ın
ilk onunda mı, orta onunda mı, son onunda mı olduğu ihtilaf edilir olmuştur.
Ramazan'ın son onunda ve 21, 23, 25, 27 gibi tek gecelere tesadüf ettiğini
te'yid eden rivayetler var.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
sağlığında bu gecenin hangisi olduğu merak ve araştırma mevzuu olduğu gibi
vefatından sonra başta Hz. Ömer (radıyallahu anh) olmak üzere Ashâb tarafından
da araştırma konusu yapılmıştır. İbnu Hacer, Kadir gecesinin hangi gün olduğuna
dâir şer'î delillere müsteniden ileri sürülen görüşleri tâdad ederken tam 46
görüş kaydeder. Bunlardan birine göre Kadir gecesi Ramazan ayı içerisinde
değil, senenin herhangi bir gecesindedir. Binaenaleyh mü'min her gecede
teyakkuz ve tevbede olmalıdır.
Mü'minler tarafından umumiyetle,
benimsenen, Kadir Gecesi olarak kutlanan gece Ramazanın 27'nci gecesidir.
Müslim'de Ubey İbnu Ka'b'dan gelen bir rivayette Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) bu geceyi irşad buyurmuşlardır. Hz. Ömer (radıyallahu anh) bu hususta
kuvvetli bir kanaate varmak arzusuyla Ashab'ı toplayıp fikirlerini alır. Hepsi
de Ramazan'ın son onunda olduğunda icma ederler. Heyette bulunan İbnu Abbas
(radıyallahu anh) söz alarak:
"Ben Kadir gecesinin hangi
gece olduğunu biliyorum" der. Hz. Ömer
"Hangisi?" diye
sorunca:
"Son ondaki geçen veya kalan
yedinci gece" der. Hz. Ömer (radıyallahu anh):
"Bunu nereden bildin,
delilin ne?" diye sorunca İbnu Abbas şu açıklamayı yapar:
"- Allah yedi sema, yedi
arz, yedi gün yarattı. Ay da yedi üzerine (yedişer günlük haftalar halinde)
devam ediyor. İnsan da yediden yaratılmıştır, yediden yer[4] yedi
üzerine secde eder. Kâ'be'yi tavaf yedidir, şeytana atılan taş da
yedidir."
Hz. Ömer (radıyallahu anh) bu
açıklama karşısında tatmin olur ve takdirlerini ifade eder.
Ubey İbnu Ka'b'a göre Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in o geceyi ihya için uyanık kalmalarını
emretmiş olmasından başka, müşâhede bile bunu te'yîd eder, zira Ramazan'ın
yirmi yedinci gecesi sabahı güneş, gözleri kamaştıran şualardan arınmış olarak,
beyaz ve saf doğar. Hz. Mu'âviye, İbnu Ömer ve daha başka bir kısım sahâbeler
de Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den, Kadir gecesinin Ramazanın
27'inci gecesi olduğu hususunda rivayetlerde bulunmuşlardır. Seleften Ahmed
İbnu Hanbel, Ebu Hanife gibi birçokları da bu görüşü benimsemiştir. İbnu
Kesîr'in kaydına göre Kadr sûresinde geçen ve Kadir gecesi'ne delalet eden
‘Hiye’ yani o zamirinin sure içerisinde 27. kelime oluşundan da bu hususu
delillendiren selef âlimi mevcuttur. (Gerçeği Allah bilir).
Şurası muhakkak ki, bu hususta
ileri sürülen bütün iddialar yakîn değil, zan, en fazla zann-ı gâlib ifade
eder. Zira 27. gece olduğu bilfarz tebeyyün etse bile çoğu kere Ramazan'ın
birinci günü kesinlikle bilinememektedir. Şâri, ümmete rahmeten, bunu mübhem ve
ihtilaflı bırakmıştır. Böylece Fazl-ı Rahmân aşıklarına en azından bütün
Ramazan geceleri "Kadir gecesi" niyetiyle ihya kapısı açık
bırakılmıştır. O niyetle kapısı çalınan Yüce Rahmân'ın niyetlere göre fazlından
bol bol vermiyeceğini kimse kestirip atamaz, verebileceğinin delili ise çoktur.
Burada da "ümmetimin ihtilafı rahmettir" hadisindeki gerçek
bir kere daha kendini göstermiş olmaktadır.[5]
ـ2ـ وعن
أبى سعيد
رَضِىَ
اللّهُ عنهُ
قال: ]اعْتِكَفْنَا
معَ رَسُولِ
اللّهِ #
العشرَ ا‘وسطَ
فلما كانَ
صَبيحةَ
عشرينَ
نقلْنَا متَاعنَا
فقال: مَنْ
كَانَ اعتكفَ
فليرجعْ إلى
مُعْتَكَفِهِ
فإنّى رأيتُ
هذهِ الليلةَ ورأيتُنى
كأنى أسجدُ في
ماء وطينٍ،
فلما رجعَ إلى
معتَكَفهِ
هاجتِ السماء
من آخرِ ذلكَ
اليومِ،
وكاَنَ
المسجدُ علَى
عريشٍ، فلقدْ
رأيتُ على
أنفهِ
وأرنبتهِ
أثرَ الماء
والطينِ
وذلكَ ليلةَ
الحادِِى والعشرينَ[.
أخرجه
الشيخان .
2. (98)- Ebu Saîd
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'le birlikte Ramazan'ın orta on gününde i'tikafa girdik, yirminci
günün sabahı olunca eşyalarımızı (evlerimize) taşıdık. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) (bir hutbe irad etti ve) sonra şunu söyledi:
"İtikafa girmiş olanlar,
itikaf mahallerine dönsünler. Zira bu gece bana Kadir gecesinin hangi gece
olduğu gösterilmişti, sonra unutturuldu. Siz, son onda ve tek gecelerde arayın. Ayrıca bu gece kendimi su ve çamur
içinde secde eder gördüm." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) itikaf
mahalline dönünce, o günün sonuna doğru hava bozdu. Mescid o sıralarda (üzeri
dallarla örtülmüş) çardak şeklindeydi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'n
burnu ve burun yumuşağı üzerinde su ve çamur bulaşığını gördüm. Bu gece 21.
gece idi."[6]
AÇIKLAMA:
Hadisin Müslim'de gelen vechi,
daha sarihtir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), O yıl Kadir gecesini
aramak kasdı ile Ramazan'ın son on günüde de itikafa karar verir ve i'tikâf'a
girenlere bu maksadla dönmelerini emir buyurur.[7]
ـ3ـ وعن
أبى هريرة
رَضِىَ
اللّهُ عنهُ
قال: ]كَانَ
رَسُولُ
اللّهِ #
يَعْتَكِفُ
في كلِّ رَمضانَ
عشرةَ أيامٍ
فلما كَان
العامُ
الَّذِى
قُبِضَ فيهِ
اعتَكفَ
عشرينَ[.
أخرجه
البخارى وأبو
داود
3. (99)- Ebu Hüreyre
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) her
Ramazanda on gün i'tikâfa girerdi. Vefat ettiği yılda ise yirmi gün i'tikâfa
girdi."[8]
ـ4ـ وعن
أنس وأبىّ بن
كعب رضى
اللّهُ عنهما
قا: ]كَانَ
رَسُولُ
اللّهِ #
يَعْتَكفُ
العشرَ ا‘وَاخرَ
من رَمضَانَ
فلمْ يعتَكفْ
عاماً فلمّا
كَانَ العامُ
المقبلُ
اعتكفَ
عشرين[. أخرجه أبو
داود عن أبىّ،
والترمذى عن
أنس .
4. (100)- Enes ve Ubey
İbnu Ka'b (radıyallahu anh) anlatıyorlar. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) Ramazan'ın son on gününde itikafa girerlerdi. Fakat bir sene (seferde
olduğu için) itikafa girmedi, müteakip yıl yirmi gün itikaf yaptı."[9]
ـ5ـ وعن
عائشة رَضىَ
اللّهُ عنها
]أنّها كَانتْ
تُرَجِّلُ
النّبىَّ #
وَهِىَ حائضٌ
وَهُوَ
معتكفٌْ في
المسجدِ،
وهىَ في
حُجْرتهَا يناولُها
رأسَهُ،
وكَانَ
يدخلُ
البيتَ إ
الحاجةِ
ا“نسان إذا
كَانَ
معتكِفاً[.
أخرجه الستة.وزاد
أبو داود
]وَكانَ
يَمُرُّ
بالْمَريضِ
وَهُوَ
معتكفٌ
فيمرُّ وَ
يعرِّجُ يسألُ
عنه. وقالت:
السنةُ
لِلْمُعْتَكِفِ
أن
يعودَ
مريضاً، وَ
يشهد جنازةً،
وَ يَمَسَّ
امرأةً، و
يباشرَهَا،
وََ يخرُجَ إّ
لِمَا بدَّ له
منهُ، وَ
اعتكَافَ إّ
في المسجدِ
الجامعِ[.»الترجيل«
تسريح الشعرَ
وتنظيفه
وتحسينهُ .
5. (101)- Hz. Aişe
(radıyallahu anhâ)'nin anlattığına göre, "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) mescitte itikafda olduğu sırada, kendisi de hayızken, Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'ın saçlarını taramıştır. Bu hizmeti yaparken kendisi
odasında ayrılmamış; Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) başını ona uzatmıştır.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) itikafda iken, (büyük veya küçük abdest
bozmak gibi) zarurî bir ihtiyaç olmadıkça odaya girmezdi."[10]
Ebu Dâvud'da şu ziyade var:
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) itikafda iken hastaya uğrar, oyalanmadan
halini sorar geçerdi. Hz. Aişe buyurdu ki: "Aslında, mûtekif için sünnet
olanı, hasta ziyaretine gitmemesi, cenaze merasimine katılmaması, kadına temas
etmemesi, kadının tenine tenini değdirmemesi, zarurî ihtiyaç dışında çıkmamasıdır. Oruçsuz itikaf yoktur. Keza
cuma kılınan mescid dışında da itikaf yoktur."[11]
ـ6ـ
وعنها رَضِى
اللّهُ عنها
قالت:
]اعتكفتْ مع
النبىّ #
امرأةٌ من
أزواجهِ
مستحاضةٌ
فكانتْ ترَى
الدمَ
والصفرَةَ
وهىَ
تُصلِّى،
وربمَا وضعتِ
الطِّسْتَ
تحتَها منَ
الدمِ[. أخرجه البخارى
وأبو داود.
6. (102)- Yine Hz. Aişe
(radıyallahu anhâ) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
zevcelerinden biri, müstehaza haliyle[12]
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la birlikte itikafa girdi. Öyle ki, kadın,
kanı ve elbisesinde sarı lekeyi de görüyor bu halde de namaz kılıyordu. Kanın şiddetli akması
halinde (kirletmeyi önlemek için) altına leğen koyduğu oluyordu."[13]
ـ7ـ وعن
علي بن الحسين
قال: قالت
صفيةُ رضِى اللّه
عنها: ]كَانَ
رَسولُ
اللّهِ #
معتكفاً فأتيتهُ
أزورهُ ليً
فحدثتُه ثم
قمتُ ‘نْقَلبَ
فقامَ مَعى
حتّى اذا بلغ
بابَ المسجدِ
مرّ رجن من ا‘نصارِ
فلما رأيا
رسُولَ
اللّهِ #
أسرعا فقال على
رِسلكما إنها
صفيةُ بنتُ
حُيَىٍّ،
فقاَ سبحَانَ
اللّهِ يَا
رَسُولَ
اللّهِ
فَقَلَ: إنّ
الشَيطانَ
يجرِى من ابنِ
آدمَ مجرى
الدمِ، وإنى
خشيتُ أن يقذف
في قلوبكما
شَرّاً، أو قال
شيئاً[. أخرجه
البخارى وأبو
داود. »انقب« الرجوع
.
7. (103)- Ali
İbnu'l-Hüseyn anlatıyor: Safiyye (radıyallahı anhâ) buyurdu ki: "Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) itikafta iken ziyaret maksadıyla geceleyin
yanına uğradım. Bir müddet konuştuk. Sonra geri dönmek üzere kalktım. Uğurlamak
üzere de o kalktı. Kapıya kadar gelmişti ki, Ensar'dan iki kişi oradan
geçiyordu. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'i görünce hızlandılar.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Ağır olun dedi, şu yanımdaki Huyey'in kızı
Safiyye'dir." Onlar:
"Subhânallah, dediler bu da
ne demek ey Allah'ın Resûlu" Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):
"Şeytan, insana,
damarlardaki kan gibi nüfuz eder. Ben, onun kalplerinize bir kötülük atmasından
korkarım" buyurdu."[14]
AÇIKLAMA:
Hadisten şu hükümler
çıkarılmıştır:
1- Mutekifi ziyaret
câizdir.
2- Mutekifin mübah
şeylerle meşguliyeti câizdir. Ziyaretcilerle konuşması, onlarla kalkması,
onları uğurlaması gibi.
3- Mutekif zevcesiyle
başbaşa yalnız kalabilir.
4- Kadın, mu'tekifi ziyaret
edebilir.
5- Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm) ümmetine karşı müşfiktir, onların günaha düşmemesi
için gayret sarfetmiştir, çünkü Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hakkında
suizan ederek günaha girebileceklerdi.
6- Suizan uyandıracak
durumlarda kaçınmak, şeytanın tuzağına düşmemek için itina göstermek, icabında
özür beyan etmek gerekir. Bu husus, örnek ittihaz edilen âlimler ve diğer
büyükler hakkında daha ziyade ehemmiyet taşır. Onların suizanna sebep olacak
fiilerden son derece kaçınmaları gerekir. Her ne kadar haklı ve hulus sahibi
olsalar bile haklarında suizan uyandıracak davranışta bulunmaları asla câiz
değildir. Çünkü bu durum kendilerinden, ilimlerinden istifadeyi ortadan
kaldırır. Bu mevzu ile ilgili olarak bazı âlimler: "Hâkim, kapalı olma
halinde töhmetten kurtulmak için hükmün sebebini mahkûma açıklamalıdır"
demiştir. Durum böyle olunca, "nefsimi alçaltıyorum, terbiye
ediyorum" özrüyle uygunsuz ve fenâ davranışlardan çekinmeyenlerin hataları
pek zâhirdir. Bunların, kendilerine sünnet-i nebeviye'den örnek göstermeleri
mümkün değildir.
7- Kadınların geceleyin
evlerinden dışarı çıkmaları câizdir.
8- Hayrete düşülen,
taaccüp edilen durumlar karşısında sübhânallah demek câizdir. Bu tabir,
hadislerde, tazîm, ürperti, utanma gibi başka hisler tahrik eden durumlarda da
kullanılmıştır.[15]
ـ8ـ وعن
ابن عمر رَضى
اللّهُ عنهما
] أنّ عمرَ نذرَ
في الجاهليةِ
أن يعتكفَ
ليلةً،
ويرُوى: يوماً
في المسجدِ
الحرامِ فسأل
رسُولَ اللّهِ
# فقال: أوف
بنذركَ[ أخرجه
الخمسة .
8. (104)- İbnu Ömer
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Babam Ömer (radıyallahu anh) cahiliye
devrinde iken geceleyin itikafa girmek üzere nezretmişti (adamıştı). -Hatta
Mescid-i Haram'da bir gün itikaf yapmayı adamıştı diye de rivayet edilir-
Durumu Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den sordu. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)
"Nezrini yerine
getir" buyurdu."[16]
AÇIKLAMA:
Müslüman olmazdan önceki adak,
yerine getirilir mi, getirilmez mi âlimler tartışmışlardır. Şâfiî
(raimehullah)'ye göre yerine getirmek gerekir. Ebu Hanîfe'ye göre gerekmez.
Zira, hadiste, "İslâm, önceden işlenen günahları ve borçları ortadan
kaldırır" buyrulmuştur. [17]
[1] Buhârî, Fadlu
Leyletü'l-Kadr: 3, İtikâf: 1, 14; Müslim, İtikâf: 5, (1172); Muvatta, İtikaf:
7, (1, 316); Tirmizî, Savm: 71, (790); Nesâî, Mesâcid: 18, (2, 44); Ebu Dâvud,
Sıyâm: 77, (2462, 2464); İbnu Mâce, Sıyâm: 59; (1771).
[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/400-401.
[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/403.
[4] Katâde, İbnu Abbas'ın bu
yenen yedi ile, Abese suresinin 26-31. Ayetlerinde sayılan nimetleri
kastdettiğini belirtir. (İbrahim Canan)
[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ
Yayınları: 2/403-405.
[6] Buhârî, Fadlu Leyleti'l-Kadr: 2, 3, İtikaf: 1, 9, 13;
Müslim, Sıyâm: 213, (1167); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi,
Akçağ Yayınları: 2/405-406.
[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ
Yayınları: 2/406.
[8] Buhârî, İ'tikâf: 17; Ebu Dâvud, Savm: 78, (2466). İbnu
Mâce, Sıyâm: 58 (1769); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ
Yayınları: 2/406.
[9] Hadisi Ebu Dâvud, Übeyy hazretlerinden [Savm 77,
(2463)]; Tirmizî de Enes hazretlerinden [Savm 79, (803)] rivayet etmiştir. İbnu
Mâce, Sıyam 58, (1770).İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ
Yayınları: 2/406-407.
[10] Buhârî, Hayz: 2, İtikaf: 2,
3, 4, 19, Libâs: 76; Müslim, Hayz: 6-7 (297); Muvatta, İ'tikâf: 1 (1, 312);
Tirmizî, Savm: 80, (804); Ebu Dâvud, Sıyâm: 79 (2467, 2468, 2469); Nesâî, Hayz:
20, (1, 193).
[11] Ebu Dâvud, Savm: 80, 2473);
İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/407.
[12] Müstehaza hayızlı olmadığı
halde - hastalık sebebiyle - kanı akan kadın.
[13] Buhârî, Hayz: 10, İtikaf:
10; Ebu Dâvud, Savm: 81, (2476); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi,
Akçağ Yayınları: 2/408.
[14] Buhârî, İ'tikâf: 8, 11, 18;
Farzu'l-Humus: 4, Bed'u'l-Halk: 11, Edeb: 121, Ahkâm: 21; Müslim, Selam: 23-25
(2174, 2175); Ebu Dâvud, Sıyâm: 79, (2470); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/408.
[15] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/408-409.
[16] Buhârî, İtikaf: 5, 15, 16;
Humus: 19, Megâzî: 54, Eymân: 29; Müslim, Eymân: 27, (1656) Tirmizî, Nüzûr: 12,
12, (1539); İbnu Mace, Keffarât: 18, (2129); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/409-410.
[17] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/410.