Mescidlerin Tarihçesi, Fonksiyonları Ve İlgili Hükümleri
I- Mescid Ve Kur'ân'dakî Yeri:
A- İslam Öncesi Yapılan Mescidler:
2- Mescid-i Aksa (Beyt-i Makdis):
3- Kur'ân'da Bahsedilen Diğer Mescidler:
III- Mescidlerin Fonksiyonları:
III- Mescidlerle İlgili Hükümler:
IV- Mesciddeki Tutum Ve Davranışlar:
V- İdeal Bir Mescidde Bulunması Gerekenler:
* Yeryüzünde Bina Edilen İlk Mescid Ve Mescid Yapmanın Fazileti
* Yeryüzü Rasulullah İçin Temiz/Temizleyici Mekân Ve Mescid Kılındı
* Mescidde Oturmanın, Oralara Gitmenin Ve Mescide Yakın Bir Evde
Oturmanın Fazileti
* Mescidleri Her Türlü Pislikten Korumak Ve Temiz Tutmak Gerekir
* Mescidleri Her Türlü Kötü Kokudan Korumak Gerekir
* Mescidlerde Yasaklanan Diğer Şeyler
* Mescidlerde Serbest Olan Şeyler
* İhtiyaç Anında Kafirlerin Kabirlerinin Başka Yere Nakledilmesi Ve Oraya
Mescid Yapılması Caizdir
* İhtiyaç Anında Havraların (Önceki Mabedlerin) Mescid Olarak
Kullanılması
* Evlerin İçinde Ya Da Evlerin Arasında Mescid Edinmek
Mescidler şüphesiz
Allah'a aittir (Oralarda sadece Allah 'a kulluk edilir). O hâlde, Allah ile
birlikle kimseye yalvarmayın (ve kulluk etmeyin). Cin 72/18
AAtlah'ın mescidlerini
ancak Allah'a ve ahiret gününe İman eden, namazı dosdoğru kılan, zekân veren ve
Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. işte doğru yola ermişlerden
olmaları umulanlar bunlardır. Tcvbe 9/18
((Bu kandil) birtakım
evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde isminin anılmasına
izin vermiştir. Orada sabah akşam O'nu öyle kimseler teşbih eder ki...
Nûr 24/36.[1]
Mescid, kelime olarak
secde edilen yer demektir. Secde ise alçak gönüllülüğü ve kulluğu ifade için
alnı yere koymaktır. Buna göre mescidin terim anlamı: "Yüce yaratıcı
karşısında tevazuun ortaya konulduğu, kulluğun sunulduğu her yerdir."[2] Peygamber
efendimizin (Satiaiiaha aleyhi ve setiem) Ümmetine necaset bulunmayan ve
ibadet yapmaya uygun her yer mescid olarak tayin edilmiştir. Fakat bu terim,
"içinde namaz kılınan kutsal mekân" olarak yaygın bir kullanımla
bilinmektedir. Âyetin ifadesi ile mescid: "İçinde Allah'ın adının
yüceltilmesi ve anılmasına izin verilen evlerdir",[3]
Mescid terimi yerine, ibâdet yeri anlamında mabed/ibâdetgâh lâfzı kullanıldığı
gibi, kulluk vazifesini ifa etmek isteyenleri tek çatı altında bir araya
getirdiğinden dolayı toplayıcı, derleyici anlamında cami, namazgah anlamında
musalla lâfzı da kullanılır.
İslâm dininin direği
namaz ibâdetinin en önemli bir rüknü olan ve kişinin kendisini Allah'a en yakın
hissettiği secde kelimesinden, ibâdet yeri anlamına gelen bir kelimenin
türetilmiş olması çok manidardır. Mescidlerin birçok fonksiyon ve işlevi bir
arada bulundurması sebebiyle günümüzde, hattâ bizim toplumumuzda, mescid yerine
cami terimi daha yaygın olarak kullanılmaktadır. Allah'ın adının anıldığı
kutsal mekânlar Kur'an'da manastır, kilise, havra ve mescidler olarak
karşımıza çıkar.[4] Peygamber efendimizin
(Saiiaihhü aleyhi ve seiiem) bir hadisinde de Hristiyan azizlerinin
kabirlerinin üzerinde inşa edilen mabedler için mescid kelimesi kullanılmıştır.[5]
Mescid (ç. Mesâcid),
Kur'an-ı Kerim'de birçok yerde zikredilir. Bunların çoğu ise Mescid-i Haram
ile ilgilidir. Bazı âyetlerde "Mescid-i Haram" lâfzı kullanıldığı
gibi, bazılarında "Beyf\ "el-Beytü'l-Harâm",
"el-Beytü'l-AtîK\ "el-Beytü'l-Muharrem" ve "Kabe"
kelimeleri kullanılır.[6] İslâm
öncesine âit Mescid-i Haram dışında "el-Mescidü'l-Aksâ
(Beytü'l-Makdis)", "Ashâb-ı Kehfiçin yapılan mescid" kelimeleri
de Kur'an'da değinilen mescidlerdir.[7]
Mescidler İslâm'ın
sembolleridir. Yeryüzünde ilk yapılan ev/mabed Kabe'dir. Allah RasÛlü de
Medine'ye hicretinde ilk yaptığı icraat mescid inşası olmuş ve Küba'da
İslâmiyetin Medine döneminin ilk mescidini yapmıştır. Mescidler, Müslümanların
birlik, dirlik ve kardeşlik gibi en önemli sosyolojik ilişkilerinin ilk
temellerini oluşturduğu gibi bu ilişkilerini pekiştirmede de önemli bir rol
üstlenmiştir. Bu sebeple Hz. Peygamber (Saiiaitaha aleyhi ve seiiem), cennette
bir köşk gibi mükâfatı müjdeleyerek mescid inşasına teşvik etmiş[8], her
bölgede ve mahallede bir mescid yapılmasını ve bunların temiz tutulmasını
istemiştir.[9]
İbn Abbas der ki:
"Yıldızların yeryüzündekileri aydınlattığı gibi mescidler de gökyüzü
halkını aydınlatan Allah'ın evleridir."[10]
"Mescidler Allah'ın evi, Mü'minler ise Allah'ın
ziyeretçileri/misafırleridir. Ziyaret edilenin de kendisini ziyaret edene ikram
etmesi tabii bir hakkıdır."[11]
Ebu'd-Derdâ oğluna şu nasihatte bulunur: Ey oğlum! Mescidler evin olsun. Çünkü
mescidler takva sahibi insanların (dolayısıyla Allah'ın) evleridir. Çünkü ben
Peygamberimiz'j'n (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) şu sözünü işittim:
"Mescid, kimin evi olursa Allah kendisine ruh (canlılık), rahmet (emniyet)
ve sırattan geçerek cennete ulaşma garantisi verir."[12]
Hz. Peygamber'in
"her mahallede mescid inşa edilip temiz tutulması, güzel kokularla kokulanması,
inşaatmın iyi yapılması" mealindeki emirleri ve mescid yapanlara vadedilen
uhrevî mükâfatlar gözönüne alınacak olursa, her bir yerleşim ünitesinde (dâr)
bir mescid inşâ edildiği, bu sayının da Rasûlullah devrinde yaklaşık kırka
ulaştığı, görülmektedir. Medine'de mescidler hicretten önce yapılmaya başlandı.
Peygamberimiz Medine'ye teşrif etmeden önce Medine'de Cuma nazmı kılınmıştı.
Ebu Hüreyre'nin
(Radıyaüahu anh) naklettiğine göre Rasûlullah aleyhi ve seiiem) şöyle buyurdu:
"Allah'ın en çok sevdiği yerler meselerdir. Allah'ın en ziyade nefret
ettiği yerler de çarşı ve pazarlardır."[13]
1- Mescid-i
Haram: Kabe çevresindeki tavaf alanından başlayıp alanı genişletilmiş sahadır.
Harem-i Şerif olarak da bilinen Mescid-i Haram hürmete layık olan mescid
olduğu için "haram" veya "harem" nisbeti ile meşhurdur.
Yeryüzünde (insanlığın ibadet vb. ihtiyaçları için) kurulan ilk bina,
Mekke'deki Allah'ın evi (Beytullah) Kabe'dir. Bu gerçek, Kur'ân dili ile şu
şekilde ifade edilir;
"Şüphesiz,
âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev
(mâbed), Mekke'deki (Kabe) dir. Orada apaçık nişaneler, (ayrıca) İbrahim'in
makamı vardır. Oraya giren emniyette olur."[14]
Ebû Zer'den (Radıyallahü
anh) nakledilen rivayette de ilk mescidin Mescid-i Haram olduğu kayıtlıdır. O
şöyle der:
Rasûlullah'a
(Sallattahü aleyhi ve sellem):
'Yeryüzünde yapılan
ilk mescid hangisidir?' dedim. O da:
"Mescid-i
Haramdır"[15] buyurdu.
Bazı kaynaklarda
Mescid-i Harâm'ın ilk olarak Hz. Âdem tarafından yapıldığı kaydedilmektedir.[16]
Kabe'nin ilk inşa
edilişi ve tarihi hakkında bazı rivayetler nakledilir. Bunların bir kısmı
uydurmadır.
Abdullah b. Amr b.
Âs'a nisbet edilerek Peygamber efendimize isnad edilen rivayette Kabe'yi Hz.
Âdem ve eşi Havva'nın yaptığı, daha sonra bunun çevresinde tavaf etmeleriyle
emrolunduklan ve Hz. Âdem'e: 'Sen ilk insansın, bu da ilk evdir' diye
vahyolunduğu, Nuh peygamber'in haccettiği, İbrahim peygamberin de temellerini yükselttiği
bildirilmektedir.[17]
Allah'ın bu evi (namaz
ve hac gibi) ibadetlerin merkezi ve inananların kıblesi olarak seçildi ve
insanların toplanma mahalli ve güvenli bir yer kılındı. Beytullah'ın
temellerinin yükseltilmesi ise İbrahim ve İsmail peygambere nasip oldu:
"Biz, Beyt'i
(Kabe'yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de
İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın), ibrahim ve
İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i
temiz tutun, diye emretmiştik."[18]
"Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini
yükseltiyor, (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz
sen işitensin, bilensin."[19]
Bazı rivayetlerde de
Kur'an'da (Bakara 2/127) işaret edildiği gibi Kabe'yi ilk yapan oğlu İsmail ile
birlikte İbrahim peygamberdir: Hz. Ali'ye "Şüphesiz, âlemlere bereket ve
hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbed), Mekke'deki (Kabe)
dır" âyetinde kastedilen anlam ilk bina edilen ev midir? diye sorulur, o
da "Hayır, 'içine hidayet ve bereketin konduğu ilk ev...'
anlamındadır" cevabını verir ve Kabe'nin ilk yapılış şeklini anlatır:
"Allah, İbrahim'e bana bir ev yap diye vahyetti..." Rivayetin
devamında Hacer-i Esved'i de Cebrail (Aieyhisseiâm) gökten indirmiştir. Onu
bulan İsmail peygamberdir.[20]
Mescid-i Haram (Kabe)
idealdeki, niyet ve kalpdeki kıble idi. Mescidi Aksâ'dan sonra İslâm'ın ikinci
kıblesi oldu:
"(Ey Muhammedi)
Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu (yücelerden haber
beklediğini) görüyoruz- İşte şimdi, seni memnun olacağın bir kıbleye
döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz
de nerede olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphe yok ki,
ehl-i kitap, onun Rablerinden gelen gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah
onların yapmakta olduklarından habersiz değildir."[21]
"Nereden yola
çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çe^Mr. Bu emir Rabbinden
sana gelen gerçektir. (Biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.
(Evet Resulüm!) Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Harama
doğru çevir. Nerede olursanız olunuz, yüzünüzü o yana çevirin ki, aralarından
haksızlık edenler (kuru inatçılar) müstesna, insanların aleyhinizde
(kullanabilecekleri) bir delili bulunmasın.,."[22]
Kur'ân'da Mescid-i
Haram[23]
ifadesi yerine Beyt-i Haram (veya Beyt-i Muharrem ve Beyt-i Atik) de
kullanılmıştır:
"Ey iman edenler!
...Rablerinin lütuf ve rızasını arayarak Beyt-i Haram'a yönelmiş kimselere
(tecavüz ve) saygısızlık etmeyin."[24]
"Allah, Kabe'yi,
o saygıya lâyık evi, haram ayı, hac kurbanını ve (kurbanın boynuna asılan)
gerdanlıkları (maddi ve manevi yönlerden) insanların belini doğrultmaya sebep
kıldı..."[25]
"Ey Rabbimiz! (Ey
sahibimiz!) Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin
Beyt-i Muharrem'inin (Kabe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vadiye
yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara
meyledici kıl... "[26]
"Bir zamanlar
İbrahim'e Beytullah'ın yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik): Bana hiçbir
şeyi eş tutma; tavaf edenler, ayakta ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar
için evimi temiz tut,"[27]
"...O Beyt-i Atik
(Kadim mabed Kabe'yi) tavaf etsinler."[28]
"Onlarda
(kurbanlık hayvanlarda veya hac fiillerinde) sizin için belli bir süreye kadar
birtakım yararlar vardır. Sonra bunların varacakları (biteceği) yer, Beyt-i
Atik (Kadim mabed Kabe'ye) kadardır."[29]
Kur'ân'da Beyt tabiri
Kabe ve Mescid-i Haram için kullanılmıştır.[30]
İslâm öncesi inşa
edilen mescidlerden biri de Kudüs'teki Mescid-i Aksa*dır. Birçok peygamberin
uğrak yeri ve ilâhî vahye mazhar olan bir mekân olduğu için İsrâ gecesinde
Allah RasÛlü Mekke'de miraca çıkarılmamış, çevresi kutsal kılman bu mescide[31]
getirilmiştir. Medine'de kıblenin Kabe'ye çevrilmesinden[32] önce
Müslümanlann beş vakit namazda yöneldikleri kutsal bir mekândır.
Medînetü's-selâm (Ûr-Sâlim/Jerusalem), Yebûs, îlîyâ, Beyt-i Makdis/ Mukaddes ve
Kuds (el-Kudsü'ş-Şerîf) isimleri[33] ile
meşhur olan Kudüs bütün ilâhî dinlerin gözbebeğidir.
Mescid-i Haram* dan
uzak olduğu için "en uzak" anlamında "Aksa" sıfatı ile
bilinmektedir.
"... Artık diğer
cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi
yine Mescid'e (Süleyman Mâbedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi
büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat
kıldık)."[34]
Mescid-i Haram ile
Mescid-i Aksâ'mn inşası arasında kırk yıllık bir zaman olduğu rivayetlerde
ifade edilir:
Ebû Zer'den nakledilen
ve biraz önce ilk bölümünü arz ettiğimiz rivayetin devamında Ebû Zer şöyle
der:
Rasülullah'
(Satlallahü aleyhi ve sellem):
'(Yeryüzünde yapılan
ilk mescid Mescid-i Haram'dan) sonra hangisidir?' dedim. O da:
"Mescid-i
Aksa"
'İki mescid arasında
ne kadar bir zaman var?'
"Kırk yıl"
buyurdu.[35]
Abdullah b. Amr b.
Âs'tan nakledilen rivayette bu mescidi yapanın Hz. Süleyman olduğu ifade
edilir. Allah RasÛlü bu hususta şöyle buyurur: "Süleyman b. Dâvûd
(peygamber) Beyt-i Makdis'i inşa edince Allah Teâlâ-dan üç şey istedi. Allah
ikisini verdi/kabul etti. Üçüncüsünü de vermiş olduğunu ümit ederim. (Kabul
edilen isteğinden biri), Beyt-i Makdis'e sırf namaz kılma niyeti ile evinden
yola çıkan kimse annesinden doğduğu günkü gibi (günahsız olarak evinden)
çıksın..."[36]
Ebû Zerr rivayeti
metin tenkidine tabi tutulmuş ve şu gerekçe illetli gösterilmiştir: Abdullah b.
Amr b. Âs'tan nakledilen hadis, Hz. Süleyman'ın Mescidi Aksâ'yı yaptığını ifade
etmektedir. Süleyman b. Dâvûd peygamber ise Hz. İbrahim'den sonra bin yıl gibi
uzun bir süreden .sonra yaşamıştır. Bu iddiaya verilen cevap ise şöyledir:
Süleyman peygamberin yaptığı bir inşa değil, tamir, onarım, genişletme,
yenileme ve ibadet ortamı oluşturmadır. Yeniden inşa kabul edersek
"kendine has özel bir mescid yaptı" anlamı verilebilir.[37]
Mescid-i Aksa'nın fazileti
ile ilgili rivayetler:
Ümmü Seleme'den gelen
nakilde Rasûlullah'ın (Saiiaiiahü aleyhi ve setiem): "Kim Mescid-i
Aksâ'dan (Mescid-i Harâm'a hareketle) umre veya hac yapmaya niyet ederek
telbiye getirirse geçmiş ve gelecek günahları bağışlanır (veya cennet ona vacib
olur)"[38] dediği rivayet olunur,
Abdullah b. Artır b.
Âs ve Ebû Saîd el-Hudrî'den: Rasûlullah (Saiiattahu aleyhi ve seüem) buyurdu
ki; "(İbadet maksatlı ve sevap kazanma niyeti ile) seyehat sadece şu üç
mescide yapılabilir: Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa ve benim bu mescidim."[39]
Enes b. Mâlik'ten Hz.
Peygamber'in ısaiiaiiahu aleyhi ve seiiem) şöyle buyurduğu nakledilir:
"Kişinin evinde kıldığı namazfın sevap olarak karşılığı sadece kıldığı)
namaz (miktarınca)dır. Mescidde kıldığı namazın karşılığı yirmi beş derecedir.
Cuma namazı kılınan (büyük) mescidlerdeki namazın karşılığı beş yüz derecedir.
Mescid-i Aksâ'da kıldığı namazın karşılığı beş bin[40]
derecedir. Mescidimde kılınan namazın karşılığı elli bin derecedir. Mescid-i
Harâm'da kılınan namazın karşılığı İse yüz bin derecedir."[41]
Ebû Hüreyre'den
nakledilen hadiste: "Mescidimde kılınan namaz Mescid-i Aksa (ve Mescid-i
Harami haricindeki diğer mescidlerde kılınan bin namazdan hayırlıdır"
buyurulur.[42]
a- Ashâb-ı
Kehf in mağaralarının yanıbaşına yapılan mescidden bahsedilmektedir:
"Böylece
(insanları) onlardan haberdar ettik ki Allah'ın vadinin hak ve kıyametin şüphe
götürmez olduğunu bilsinler. Hani onlar aralarında Ashâb-ı Kehf in durumunu
tartışıyorlardı. Dediler ki: 'Üzerlerine bir binalar (kubbeler, türbeler)
yapın. Rableri onları daha iyi bilir.' Onların durumuna vâkıf olanlar ise:
'Bizler, kesinlikle onların yanıbaşlarına bir mescid yapacağız' dediler."[43]
b- Önceki
peygamberlerin ümmetlerine daha çok kendi evlerini mescid edinmeleri
emredilmişti:
"Biz de Musa ve
kardeşine: Kavminiz için Mısır'da evler hazırlayın ve evlerinizi namaz
kılınacak yerler yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa!) Müminleri
müjdele! diye vahyettik."[44]
Mescidler Hz.
Peygamber ısaiiaiiam aleyhi ve seitem) döneminde ibadet mekânları olması
yanında eğitim-öğretim faaliyetlerinin ve İslâm'ın tebliğ merkezi olmuştu.
Mekke devrinde Erkam b. Ebu'l-Erkam'ın evi hem bir mescid hem de bir okul idi.
Tebliğin Mekke'deki merkezlerinden ilki olan bu ev, Hz. Ömer gibi önde gelen
ashabın hidâyetle tanıştığı ulvî bir mekân olmuştu.
Medine'de ise
hicretten bir yıl önce Mus'ab b. Umeyr'in imam, vaiz ve öğretmenliğinde, Es'ad
b. Zürâre'nin maddî ve manevî katkısıyla Ranûna vadisinde bir mescid inşa
edilmiş, burada İslâm tebliğ edilmiş hattâ ilk cuma namazı kılınmıştır.[45]
Burada yetişen Medîneli ilk Müslümanlar ikinci Akabe Matlarında Hz. Peygamber
ve ashabını kararlılıkla ve her türlü tehlikeyi göze alarak Medine'ye davet
etmişlerdir. Bu bir yıllık Ranûna'daki mescid İslâm-in yayılışında dönüm
noktasını teşkil etmiş, İslâm tarihine damgasını vuran hicret hâdisesine ortam
hazırlamıştır.
Hicretle akın atan
Medine'ye gelen Mekkeli Muhacir Müslümanlar Küba'da ağırlandılar, Hz.
Peygamber'in de katılımlarıyla Medîneli Ensar ve misafirleri Medine döneminin
ilk mescidi olan Küba Mescidi'ni yaptılar.
Medine döneminde
ikinci inşa edilen mescid Mescidü'n-Nebî'dir. Eğitim-öğretim faaliyetleri bu
mescidin Suffa denilen bölümünde icra ediliyordu. Burası aynı zamanda İslâm
tarihinin ilk parasız yatılı okulu da sayılır.[46]
İslâm'a gizli davet
yıllarında Mekke'de dağ aralarında ve Erkam'ın evinde namaz kılınıyordu.
Açıktan tebliğ görevi gelince Kabe'de de namaz kılınmaya başlandı.
Müslümanların hakimiyeti mümkün olmadığı için topluma açık bir mescid
yapılmamıştı. Kapalı kapılar ardında namazlar kılınıyor ve ileri gelen
şahsiyetlerin evleri birer mescid olarak kullanılıyordu.
a- Mescid-i
Haram[47]
b- Ammar b.
Yâsir'in Mescidi[48]
c- Hz. Ebû
Bekir'in Mescidi[49]
d-
Dâru'l-Erkam (Erkam'ın evi)[50]
e- Mescid-i
Benî Kinâne (Mina-Hayf Mescidi)[51]
a- Es'ad b.
Zürâre Mescidi[52]
b- Kuba
Mescidi:[53]
Küba mescidi ile
ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
"...İlk günden
takva üzerine kurulan mescid (Küba Mescidi) içinde namaz kılman elbette daha
doğrudur. Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır, Allah da çok temizlenenleri
sever:"[54]
Muhammed b. Abdullah
b. Selâm (Radıyaiiahu anhy.
Rasûlullah (Saiiaiiaha
aleyhi ve seiiem) yanımıza, yani Küba'ya geldiğinde '...Orada öyle kişiler var
ki temizlenmeyi severler. Allah da temizlenenleri sever’ ayetini kastederek
şöyle dedi:
"İzzet ve celâl
sahibi Allah (Kur'ân'da) sizin temizlik hâlinizi hayırla överek konuştu, sizi
överek lütufta bulundu. Bunun sebebini bana haber verir misiniz (biraz açıklar
mısınız)? Bu uyguladığınız temizlik nedir?"
Dediler ki: 'Ey
Allah'ın Rasûlü! Biz temizlik konusunda fazla bir şey bilmiyorduk. Ancak
Yahudilerden komşularımız vardı ve tuvalette avret mahallerini yıkarlardı (su
kullanırlardı, Tevrat'ta su ile temizlenmenin bize emredildiğini gördük), biz
de onlardan öğrenip su ile yıkamaya/temizlemeye başladık (ve bunu uyguladık).'[55]
Kıble değişikliğinde
Küba Mescidi'nde de uygulama nakledilir: İbn Ömer'den nakledilen rivayette
sabah namazında Mescid-i Aksâ'dan Mescid-i Harâm'a dönüş anlatılmaktadır:
"İnsanlar sabah namazında Küba mescidin-deydiler. Bir haberci geldi ve
dedi ki: 'Allah Rasûlü'ne bu gece Kur'ânfdan bir vahiy) indi. Kabe'ye dönmesi
emredildi. Siz de yönünüzü oraya çevirin' İnsanların yüzü Şam/Kudüs tarafında
iken Kabe'ye döndüler."[56]
İbn Ömer, Hz.
Peygamber'in (Saiiaitahü aleyhi ve seiiem) Küba'ya hem yürüyerek hem de binitli
olarak gittiğini anlatır.[57]
Ayrıca her cumartesi gittiğini de belirtir.[58]
Fakat diğer günlerde gittiğini gösteren rivayetler de vardır.[59]
Yağmur duası için de gitmiştir.[60]
Peygamberimiz Küba'ya gidişlerinde Kıbrıs'ta medfun olan ve halk arasında Hala[61]
Sultan diye bilinen teyzesi, Ubâde b. Sâmit'in eşi Ümmü Haram bt. Mühân'ın
evinde misafir olarak kalırdı.[62] Küba
ziyaretlerinden biri ile ilgili bir rivayeti yine İbn Ömer anlatıyor:
"Rasûlullah (Saiiaiiahü aleyhi ve seiiem) namaz kılmak için Amr b. Avfoğullan
(Küba) mescidine girdi. Ensardan da birtakım kimseler o namazdayken selâm
vererek huzuruna girdiler. Suheyb de onunla beraber girmişti. Bu nedenle
kendisine selâm verildiğinde Rasûlullah'ın (Saiiaiiaha aleyhi ve seium) nasıl
davrandığını Suheyb'e sordum. O da eli ile işaret ettiğini söyledi."[63]
Sahabeden de Küba'ya
geliş sünnetini uygulayanlar olmuştur. Bunlardan biri de Enes b. Mâlik'tir.[64]
Allah Rasûlü
(Satiaiiahü aleyhi ve seiiem) Ammar b. Yâsİr'in mevlası Sa'd (el-Karaz) b.
Âiz'in başını meshederek hakkında bereket duası yaptı ve Küba Mascidi'ne
müezzin olarak atadı. Bilâl Habeşî'nin bulunmadığı günlerde Mescid-i Nebfye
gelir onun yerine müezzinlik yapardı. Peygamberimiz'in vefatından dolayı
Medine'de kalamayan ve oradan ayrılan Bilâl Habeşî'nin yerine Hz. Ebû Bekir ve
Ömer dönemlerinde Mescid-i Nebî'de müezzinlik yaptı.[65] Küba
mescidinin fazileti ile ilgili rivayetler:
xKtm (dört)
mescîdde (ki bunlardan biri de
Küba Mescidi'dir)[66] namaz kılarsa günahı affolunur.'[67]
Sehl b. Huneyf'ten:
Rasûlullah (Saiiaitahu aleyhi ve seiiem) şöyle buyurdu: "Kim evinde
temizlenir/abdest veya guslünü alır sonra Küba Mescidine gelip de namaz
kıtarsa kendisine umre sevabı gibi ecir verilir1[68]
c- Benû
Salim Mescidi (Atike / Cuma / Vadi Mescidi)[69]
d- Mescid-i
Nebî (Mescidii 'r-Rasûl: Peygamber Mescidi): Enes b. Mâlik'ten (Radıyaiiaha
anh) nakledilen rivayet şöyledir: Rasûlullah (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem)
Medine'ye geldi, dayıları Neccaroğullan'mn ileri gelenlerine haber gönderdi.
Ebû Eyyûb el-Ensârî (Hâlid b. Zeyd)'in evinin avlusunda devesini çökertti.
Mescidin yapılmasını emretti. (Mescid arsası için) Neccaroğullan'nın ileri
gelenlerine: "Ey Neccaroğulları! Arsanızın kıymetini bana söyleyin de
size ücretini ödeyeyim" dedi. Onlar da: "Vallahi ücretini istemeyiz.
Biz onun kıymetini/karşılığını Allah'tan bekleriz" dediler. Hz. Peygamberin
mescidinin yapılacağı yer Neccar oğullannındı. Orada cahiliye döneminden kalma
müşriklerin kabirleri vardı. Kimi yeri oyuk ve yıkıntı, kimi yeri tümsek ve
bakımsız, terk edilmiş, başıboş bırakılmış harap bir yerdi ve hurma ağaçları
vardı. Rasûlullah (Saiiaiiaha aleyhi ve seitem) hurma ağaçlarının diplerinden
kesilmesini, köklerinin çıkarılmasını, harap yerlerin tesviye edilmesini,
ekinlerin bozulmasını ve kabirlerin de açılıp (başka yere nakledilmesini)
emretti. Hurma ağaçlarını mescidin kıble tarafına sıra ile dizdiler,
duvarlarını taştan ördüler. Taşlan taşıyan ashab beyitler söylüyorlardı.
Rasûlullah da onlarla birlikte şu dizeleri seslendirdi: "Allah'ım! Ahiret hayatından
başka bir -hayatta- hayır yok. Ensar ve muhacirine yardım et!"[70]
Mescidin inşasında Ensar-Muhâcir omuz omuza birlikte çalıştılar. Ammar b. Yâsir
de şevkle çalışanlardan
biri idi. Rasûlullah'a:
"Taşıyamadıkları kerpiçleri bana yüklüyorlar, bunlar beni
öldürecek!" diyerek arkadaşlarım şaka olsun diye şikayette bulununca Allah
Rasûlü: "Ey Sümeyye'nin oğlu! Seni haktan ayrılan/haddi aşan bir topluluk
öldürecek" dedi. Gerçekten de o Sıffîn'de Muâviye'nin askerleri tarafından
şehid edildi.[71]
Mescid-i Nebî'nin
fazileti ile ilgili rivayetler:
Sa'd b. Ebî Vakkâs'tan
(RadıyallahÜ anh): Rasulullah’ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dediğini
işittim:
"...
Ebu'l-Kâsım'ın canının elinde tutan Allah'a yemin ederim ki tıpkı bir yılanın
yuvasına girip sıkıştığı gibi İslâm da şu iki mescid arasına hapsola-cak,
sıkışıp kalacak." Bu iki mescid Mescid-i Haram (Kabe) ve Mescid-i
Nebî'dir.[72]
Enes b. Mâlik’ten
(Radıyallahü anh) Allah RaSÛlÜ'nÜn (Sallallaha aleyhi ve seiiem) şöyle
buyurduğu nakledilir:
"Kim benim
mescidimde hiçbir vakti kaçırmaksızın kırk (vakit) namaz kılarsa, cehennem
(ateşin) den beraati, azabdan kurtuluşu yazılır (takdir edilir) ve nifaktan
berî/uzak olur."[73]
Enes b. Mâlik'in Hz.
Ömer (Radıyaiiaha anMmâ) kanalıyla naklettiği bir başka rivayette ise Hz.
Peygamber (Sallallaha aleyhi ve seiiem) şöyle buyurur:
"Kim herhangi bir
mescidde birinci rekatını kaçırmaksızın yatsı namazını kırk gece cemaatle
kılarsa, Allah yaptığı bu amel sebebiyle onun cehennemden âzâd oluşunu takdir
eder."[74]
Kırk gün ile ilgili
diğer rivayetlerin teşvik nitelikli olduğunu ve nefislerin kırk günlük bir
zaman diliminde cemaatle namazda olduğu gibi birtakım alışkanlıklar
kesbedilebileceği ifâde ediliyor. Mescid-i Nebî'deki namaz fazileti ve
asırlardır Müslüman kitlenin bu namaza gösterdiği önem de dikkate alınırsa,
uygulanması ve uygulatılması yararlıdır.
Mescid-i Nebî'de
namazın fazileti ile ilgili Ebû Hureyre, İbn Ömer ve Zeyd b. Sabit'ten
rivayetler de nakledilir:
"Benim şu
mescidimde kılınan namaz, Mescidi Haram'ın haricindeki diğer bütün mescidlerde
kılınan bin namazdan daha faziletlidir."[75]
e- Dokuz
mescidler: Bilâl Habeşî'nin Mescid-i Nebî'de okuduğu ezanla yetinen mescidlerdir.
Bu mescidler şunlardır:[76]
aa- Neccaroğullarından
Amr b. Mebzul'ün (Amr b. Mebzûloğulları) Mescidi
bb- Benû
Sâide (Sâideoğulları) Mescidi
cc- Benû
Ubeyd (Ubeydoğulları) Mescidi
dd- Benû
Selime (Kıbieteyn) Mescidi[77]
ee- Abdüleşheloğuüarından
Benû Râtic Mescidi
ff- Zuraykoğulları
Mescidi (Mescidü Benî Zurayk)[78]
gg- Benû
Gıfâr Mescidi[79]
hh- Benû
Eşlem Mescidi
ii- Benâ
Cüheyne Mescidi (Bu mescidin dahil olup olmamasında şüphe edilmiştir.)
f- Mescidü
Bent Zafer[80]
g- Kesirb.
Sait'in yurdu[81]
h- Ziilhuleyfe
Mescidi[82]
ı- Hazreclilerin
mescidleri: Cüheyneoğullan, Hudâneoğullan, Beyâza-oğullan, Mâzinoğulları,
Dînâroğulları, Âdîoğulları, Hublaoğullan, Hâris-oğullan, HaramoğuUarı,
Hudreoğullan ve İtbân b. Mâlik Mescidi.
i- Evslilere
ait mescidler. Hâriseoğutlan Mescidi (Mescidü Benî Hârise)[83],
Muâviyeoğullan Mescidi (Mescidü Bent MuâviyelMescidü İcâbe)[84],
Mescidi Benî Abdüleşhel/Vâkım (Harretü'l-Vâkım) mescidi.[85]
j- Kabile/Taşra
mescidleri: Cuvâsâ[86],
Mustalikoğullan, Sa'd b. Bekr-oğullan, Cezîmeoğullan, Tâif mescidleri, Yemâme
mescidleri, Becîle mescidleri, Ebû Busayr Mescidi
k- Askeri
seferlerde yapılan mescidler. Bathâ, Isr, Liyye ve Tebük Mescidi.
l- Mescid-i
Dtrâr.
İçinde ibâdet
edilmeyen, Allah'ın adının anilmadığı, aksine Müslümanlara zarar vermek,
aralarına kin, nefret, ayrılık ve fesat tohumlan sokmak ve fitne tohumlan
üretmek, küfür ve nifak imâl etmek niyeti ile mescid adı altında inşa edilen
bir mesciddir. Kur'ân bunu şu ifâdeleri ile bize haber vermektedir:
"(Münafıklar
arasında) bir de (müminlere) zarar vermek, (hakkı) inkâr etmek, müminlerin
arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Rasûlüne karşı savaşmış olan adamı
beklemek için bir mescid kuranlar ve: (Bununla) iyilikten başka bir şey kasdetmedik,
diye mutlaka yemin edecek olanlar da vardır. Hâlbuki Allah onların kesinlikle
yalancı olduklarına şahitlik eder."[87]
Medine'de Küba Mescidi
yakınlannda inşa edilen bu mescid inşa ediliş gayesi ve Kur'an'da zikredilmesi
sebebiyle Dırar Mescidi ismi ile adlandınlır. Tebük seferi dönüşünde Dırar
Mescidi ile ilgili âyet nazil olunca Peygamber efendimiz bu zararlı mescidin
yakılıp yıkılmasını emretti.[88]
Böylece İslâm toplumuna büyük zararlar getirebilecek faaliyetlere engel olunmuş
oldu.
m- Diğerleri:
Vâiloğullan, Hatmeoğullan, Ümeyyeoğullan, Udeyye-oğullan, Vâkıfoğullan Mescidi.[89]
1- İbadethane,
mâbed: Beş vakit farz namazlar cemaatle orada eda edilmektedir. Mescidlerin en
önemli ilk işlevi içinde Allah'a ibâdet edilmesidir. Allah'ın adının anıldığı
kutsal mekânlar sadece mescidler değildir. Kendi zamanlarında manastır, kilise
ve havralar da Kur'an'da dikkatimizi çeker:
"Onlar, başka
değil, sırf "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için haksız yere
yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları
(kötülüklerini) diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak surette,
içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan makastırlar, kiliseler, havralar ve
mescidler yıkılır giderdi. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere
muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir."[90]
"Bu kandil
birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde isminin
anılmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O'nu Öyle kimseler teşbih eder
ki..."[91]
Hz. Ömer ve Amr b.
Abese'den nakledilen ve mescid yapmaya teşvik eden hadislerde de bu özelliğe
dikkat çekilir:
"Kim içinde
Allah'ın adının anıldığı bir mescid inşa ederse Allah da ona cennette bir ev
yapar."[92]
Mescidlerde tabiî
âfet, felâket ve sıkıntılardan kurtulmak için toplu namaz kılınarak genel
dualar yapılıyordu. İstiskâ/yağmur isteme, husuf-kusuf/ay ve güneş tutulması
gibi durumlarda toplu namaz ve duaların yapılması gibi.[93]
İçinde ibâdet
edilmeyen, Allah'ın adının anıl madiği mescid adı altında inşa edilen zararlı
mekânların da olabileceği Kur'ân dili ile bize bildirilmiştir.[94]
2- Eğitim-öğretim
müessesesi: Mescidier ilim ve zikir meclisleridir. Dünyadaki cennet
bahçeleridir. Allah Rasûlü'nün deyimiyle Müslümanların bu cennet bahçelerinden
/ mescidlerden yararlanması gerekir:
EbÛ Hüreyre'den
nakledilen hadiste Rasûlullah (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) şöyle
buyurmaktadır: "Cennet bahçelerine uğradığınızda (sevabınızı artırmak
İçin) Allah'ı çokça zikredin!"
"Ey Allah'ın
Rasûlü! Cennet bahçeleri nedir/nerelerdir?" dedim.
"Mescid
lerdir."
"Peki ey Allah'ın
Rasûlü! Çokça (söylenilmesini tavsiye edeceğiniz) zikir (sözü) nedir?"
"Sübhânellahi
ve'İ-hamdü lillâhi velâ ilahe illallâhü vallâhü ekber (zikridir.)"[95]
Mescidlerin bu
fonksiyonunu sağlamak "kalbi mescidîere bağlı gençlerin"
yetiştirilmesine imkân verir. Böylece "hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet
gününde Allah'ın arşının gölgesinde" bulunabilecek "yedi sınıftan
biri" yetişmiş olur.[96] îçi
mescid sevgisi ile dolu bir gençliğin, cemaate devam ilkesine sahip bir neslin,
mescid eğitiminden geçen ve cami kültürü ile beslenen kimselerden oluşacağı
tabiidir. Yoksa kalbi mescide bağlı olmak, mescidlerde veya avlusunda sabahtan
akşama kadar vakit geçirmek veya bir sonraki namaz vaktinin gelmesi için
âvârece beklemek değildir.
İlk inşa edildiği
günden itibaren Mescid-i Nebî suffa Öğrencileri ile örgün eğitimi başlatarak
yaygın eğitimin uygulanmasına da fırsat tanımıştır. Biraz önce ilim ve zikir
meclislerinin cennet bahçesi olduğunu vurgulayan hadise değinmiştik. Müslümanların
günümüzde izdiham yaratarak hattâ birbirlerini tartaklayarak namaz kılmak için
yarıştıkları, bazılarının da sadece kendi nefsini düşünerek saatlerce tefekküre
dalıp diğer Müslüman kardeşlerine ziyaret imkânı bile tanımadıkları ve Hz.
Peygamber'in (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) "Evimle minberim arası cennet
bahçelerinden bir bahçedir"[97] diye
buyurduğu mekân, o ilim merkezinden bir kesittir. Mescidlerin tamamının veya
bir bölümünün cennet bahçelerinden bir bahçe olması demek, buralarda Allah
rızası için kılınan namazın, telaffuz edilen zikrin ve elde edilen ilmin
kazandırdığı sevap ve derecelerin ulaştıracağı yer anlamındadır. Nasıl ki
"Cennet anaların ayaklan altındadır[98]
hadisi anneye saygıyı teşvik ediyorsa, "Cennet, kılıçların gölgesi
altındadır'[99] hadisi de savaşa ve
cihâda katılmaya davet ediyorsa, mescidlerin cennet bahçesi olması da namaz,
ilim, zikir ve tefekküre davet ve teşvik etmesi anlamındadır. Ashab-ı kiram
mes-cidde Allah Rasûlü'nün yanıbaşında ilim halkaları oluşturur, oturup
karşılıklı soru-cevap veya müzâkere yahut takrir yolu ile dersler yaparlardı.
Bir kısmı mescidde minberdeyken soru sorardı.[100]
Mescid-i Nebî bir
okuldu. Suffa denen bir nevi yatılı mektebin Mes-cid'de açıldığını, hususî
muallimlerden, bilmeyenlerin orada okuma yazma ve Kur'ân öğrendiklerini de
burada vurgulamak gerekir. Bedir esirlerinin de okuma-yazma öğretme
karşılığında hürriyetlerine kavuşturulduğu da unutulmamalıdır. İslâmda en
önemli hususların başında irşad, tebliğ ve davet gelmektedir. Bu ise sosyal
müessese olmadan tam anlamı ile gerçekleşemez. Allah Rasûlü İslâm'a davette
Mekke'de Dâru'l-Erkam'ı, Medine'de ise Mescid-i Nebî'yt merkez olarak kullandı.
Eğitim-öğretim faaliyetleri burada icra edildi. Burada evi, malı olmayan,
Medine'de yanında barınacak yakını bulunmayan kimsesiz ve bekâr muhacirler
kalırdı. Medine'ye hariçten gelenler, öncelikle herhangi bir tanışı varsa onun
yanma yerleştirilirdi. Tanışı bulunmayanlar Suffa'ya dahil edilirdi. Abdullah
b. Ömer, Ebû Hüreyre, Ebû Zer gibi meşhurlar da orada yetişti. Ebû Hüreyre'den
nakledilen rivayete göre Hz. Peygamber Ehl-i Suffa'yı "İslâm'ın /
Müslümanların misafirleri (Edyâju'l-îslâm - Edyâfu ehli'l-İslâm)" diye
tavsif eder.[101] Kur'an'la olan
iştigallerinin çokluğu sebebiyle bunlara Kurrâ da denmiştir.
Mescidler namazların
ahkâmı hakkında bilgisi olmayanların, bilen insanlardan namazların nasıl
kılınacağını pratik/uygulamalı olarak öğrendikleri mekânlardır. Ashab,
Hz.Peygamber'den (Saiiatiahu aleyhi ve seiiem) gördüklerini uyguluyordu.
Kısacası mescid, aynı zamanda medrese ve bir okul idi. inen âyetler orada
okunurdu.[102] İlim halkaları ile
şenlenmişti.[103] Irşad, tebliğ ve
ziyaretlere gidişin başlangıç noktalan idi.[104]
Günümüzde de
mescidlerde veya bitişiğinde normal bir sınıf büyüklüğünde odalar inşa
edilmeli ve buralarda cami cemaatinin Kur'an, tefsir, hadis, fıkıh, akâid,
siyer ve İslâm tarihi gibi dînî sahalardaki kültürel ihtiyacı giderilmelidir.
Bid'at ve hurafelerden uzaklaşmanın yolu, konunun hakimi, bilgili, görgülü, her
yönden donanımlı aydın din adamlan ve din görevlilerimizin vereceği cami
derslerinden geçmektedir. Eğitim-öğretim için hiçbir masraftan
kaçınılmamalıdır. Unutulmamalıdır ki her türlü fitne ve fesat cehaletten
kaynaklanmaktadır. Mescide idrarını yapan câhil bedeviye öfkeyle saldıran ve
ona engel olmaya çalışan sahabeyi Allah Rasûlü durdurdu ve o bedeviye uygun bir
üslupla mescidlerin inşa ediliş gayesini ve gerekçesini anlattı. Bu hâdise
bize âdâb dışı hareket ve davranışların uygulamalı olarak toplum içinde
anlatılabileceğini ve daha tesirli olacağını gösterir.
3- Fetva
bürosu: İslâm tarihinde mescidlerde fetvalar verildiği görülmektedir. Rifâa b.
Râfî'den (Radıyaiiaha anh) nakledilen rivayet buna bir örnektir. Bu rivayette
Zeyd b. Sâbit'in mescidde insanlara kendi görüşüyle fetva verdiği ve Hz.
Ömer'in: Zeyd b. Sâbit'e 'Ey kendisine düşmanlık eden, Rasû-lullah'ın
mescidinde kendi görüşünle fetva verme seviyesine ulaştın mı?1 dediği
kayıtlıdır. Rivayete göre Hz. Ömer ashabı topladı ve hepsi su ancak sudan
gerekir hükmünde ittifak etti.[105]
Günümüzde de fetvaya yetkili kimselerin büyük camilerde görevlendirilerek
halkın sorularına cevap vermeleri için bir imkân tanınmalıdır. Çünkü günümüz
bilgi çağında halkımızın soracağı birçok soru bulunmaktadır. Böyle bir hizmet
müftülüklerdeki büyük bir yükü de hafifletecektir.
4- Kültür
merkezi: Mescidler, İslâm tarihinde vaaz, hutbe, edebî konuşma, ilâhî, naat,
şiir ve kaside okuma alanları olduğu gibi aynı zamanda bilgi yarışlarına ve
piyes vb. oyunlara sahne olmuştur.
Mescid'in mufâhara
denen şiir ve hitabet yarışmalarına sahne olduğunu, Rasûlullah'ın (Saihiiaha
aleyhi ve setiem) husûsî şâiri Hassan b. Sabit için -müşrikleri tezlîl,
mü'minleri teşcî edici şiirlerini okuması maksadıyla müstakil bir minber
konduğunu, Rasûlullah'ın Mescid'de zaman zaman Arapların tarihi ve
İsrâiloğullannın geçmişi ile ilgili bazı hikâyeler anlatıp, anlattırdığını da
göz önüne alacak olursak Mescid'in canlı ve her an îmanların kaynaştığı bir
kültür merkezi de olduğunu anlarız.
Saîd b. Müseyyeb'den
nakledildiğine göre Hz. Ömer ile Hassan (Radt anhümâ) arasında geçen mescidde
şiir okunup okunmayacağına dair tartışma Ebû Hüreyre'nin (Radıyaiiahu anh)
olumlu yöndeki şahitliği ile son bulmuştur.[106]
Allah ve RasÛlÜ'nÜn
sevgisini anlatan ya da İslâm'a cezbeden veya onu müdafaa eden şiirlerin,
kasidelerin veya ezgilerin mescidlerde okunmasında bir sakınca yoktur.
4- Resmî
salon: Mescidler, devlet ve hükümet işlerinin yürütülmesi için ayrı binalar
yapılana kadar devlete ait bütün işlerin idare ve takip edildiği yerlerdi.
Yönetim mescidden yapılıyor, halk oradan idare ediliyordu.
a- Şûrâ/İstişare
meclisi: Mescidler, istişarelerin yapıldığı alanlar olmuştur. Allah Rasûlü
gerek devlet işlerini, gerek askerî plân ve stratejilerini ve gerekse ticarî,
ziraî faaliyetler gibi dünyevî bütün işleri ashabına danışır, hayatî önem arz
eden birçok meseleyi orada karara bağlardı.
b- Diplomatik
görüşme ve kabul merkezi: İslâmı kabullenmek veya birtakım anlaşmalar yapmak
üzere gelen elçiler Öncelikle mescidlerde ağırlanır ve buralarda diplomatik
görüşmeler, dînî kabul (islâm'a giriş) veya siyâsî anlaşmalar
gerçekleştirilirdi. Heyetler yılında gelen tüm kabile delegeleri mescidde kabul
edildi. Biatlar bu mescidde alındı. Halifeler de biatlan mes-cidde kabul
ettiler ve ilk siyasi konuşmalarını/hutbelerini de halka burada irad ettiler.
c- Mahkeme/Adliye:
İslâm dininin insanlığın dünya ve ahiret işlerini düzenlemesi ve yön vermesi
gibi önemli bir yönü olması sebebiyle hem Hz. Peygamber (Saiiaiiaha aleyhi ve
seiiem) hem de ilk dört halife döneminde mescid hükümet konağı, adliye sarayı
vb. devlet işlerinin de merkezi idi. Kararların alındığı ve icra edildiği bir
merkezdi. Bazı şikâyetlerin dinlendiği, dâvaların görüldüğü mahkeme hizmetleri
de mescidde verilmekteydi. Allah Rasûlü döneminde hukukî meselelerin hemen hepsi
mescidde çözüme kavuşturuldu. Davalı, davacı ve şâhidler mescidde dinlenir;
belge, bilgi ve bulgular burada ortaya konulur ve hükme bağlanırdı.[107]
d- Karargâh:
Askerî plânlar mescidde hazırlanır, stratejiler orada geliştirilirdi. Savaş
öncesi hazırlıklar yapıldığı gibi, savaş sonrası değerlendirme ve müzakereler
de mescidde yapılırdı.
e- İlân
bürosu/aktif resmî gazete görevi: Devletin aldığı kararlar hutbe ve minber
aracılığı ile halka duyurulurdu. Her türlü çalışma ve icraatlar hakkında halka
bilgi aktarılırdı. Böylece mescid vasıtası ile şeffaf bir yönetim icra
edilirdi. Aynı zamanda devlet de kendi isteklerini halka mescid vasıtası ile
iletmiş olurdu. Halk-devlet kaynaşmasını tarihte mescidler gerçekleştirmiştir.
Toplumun meseleleri ele alınır, içtimâi sorunlar çözümlenir, kişisel problemler
tesbit edilerek en uygun olan bir tarzda giderilmeye çalışılırdı. Mescidler
sosyal hayatın kalbi olmuştu.
f- Hapishane:
Esir ve borçlular mescidde tutulurdu. Necid bölgesinden Benû Hanîfe
kabilesinden esir olarak getirilen Sümâme b. Üsâl mesciddeki direklerden birine
bağlanmıştı.[108]
g- Devlet
hazinesi: Ganimet mallan ve vergiler mescidde toplanır ve orada hak edenlere
dağıtılırdı.[109]
5- Ticaret
merkezi: Ticari müzâkereler, islâm iktisadı ile tartışma ve uygulamalar da
mescidde yapılırdı. Ganimetler buradan dağıtılırdı.[110]
6- Yardımlaşma
ve dayanışma sandığı: Teberru mescidde yapılır ve ilgililere de burada
dağıtılırdı. Fakirlere zekât ve sadakalar verilirdi. Yardımlaşmalar olurdu.[111]
7- Misafirhane,
otel ve pansiyon: Mescid-i Nebî, hem evi-barkı olmayanların hem de dışarıdan
gelen elçi, ziyaretçi ve misafirlerin ağırlandığı bir otel ve pansiyon
olmuştur. Sakîf heyeti mescidde ağırlanmıştı. Mescid İslâmı kabulleniş yeri
idi.[112]
Mescidde uyumak ve yatmak, kaylûle ve geceleme[113]
caizdir. Çünkü mescid evi ve kalacak yeri olmayanların evi idi: İbn Ömer'in
(Radtyaiiahü anhümâ) anlattığına göre Rasûlullah (Saiiaiiaha aleyhi ve setiem)
devrinde gençler mescidde kaylûleye (öğle istirahatına) kalarak uyurdu.[114]
Mescidde yatsı namazı kılmak için Rasûlullah'ı (Saüaiiahü aleyhi ve seiiem)
bekleyen ashâb, çoluk çocuk uyumuştu.[115]
Abbâd b. Temîm'in
amcasından (Radıyaitaha anh) naklettiği rivayette ise: Rasûlullah'ı (Saiiaiiahu
aleyhi ve seiiem) mescidde ayaklarından birini diğerinin Üzerine koymuş bir
hâlde uzanarak yatarken gördüm" dediği nakledilir.[116]
Misafirhane ve
pansiyon olarak kullanılan mescid, abdest ve gusül almaya da uygun idi:
Ebu'l-Aliye, Rasûlullah'm (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) sahabesinden birinin
(Radıyaium anhiim) şöyle dediğini nakletti: Rasûlullah'm mescidde abdest
aldığını senin (gibilerin sorusu) için aklımda tuttum.[117]
Sahabenin de mescidde abdest aldığı görülmüştür. Atıyye'den: "îbn Ömer
mescidin dışında bevl-ettikten sonra mescidde abdest aldı" dediği
nakledilir.[118]
8- Yemekhane:
Toplu hâlde yemekler yeniyor, Suffa öğrencilerine ziyafetler çekiliyordu.
Mescidde yemek ikramı yapıldığını gösteren rivayetler vardır:
Abdullah b. Haris b.
Cez'i' ez-Zübeydî'den Rasûlullah'la (Satiaiiahu aleyhi ve seiiem) beraber
mescidde kızarmış et yedik, namaz için kamet getirilince ellerimizi kumlara
daldırıp (kuruttuk), sonra namaz kılmaya doğrulduk, (ama yeniden) abdest
almadık.[119]
Rasûlullah'a biat eden
kadınlardan Ümmü Âmir bt. Yezîd'den (Radıyaiiaha anhâ)'.
Kendisi Rasûlullah'a
(Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) filancaların (Abdüleşhel-oğullannın)
mescidindeyken kemikli et yemeği getirdi. Peygamber'imiz (Saiiaiiahu aleyhi ve
setiem) ondan yedi, sonra kalkıp namaz kıldı, (ama yeniden) abdest almadı.[120]
9- Eğlence
merkezi ve spor salonu: Bir bayram günü Habeşliler mızrak ve kalkanları ile
oyun/folklor oynadılar, Hz. Âişe ile birlikte Hz. Peygamber (Saiiaiiahü aleyhi
ve seiiem) de bu gösteriyi izlediler.[121] Ebû
Hüreyre'den (Radiyaiiaha anhy. Habeşliler mescidde kalkan ve kısa mızraklanyla
(harp) oyunu oynarlarken Rasûlullah (Saitaiiahu aleyhi ve seiiem) girdi. Hz.
Ömer onları men etmek istedi. Rasûlullah şöyle buyurdu: "Onları bırak, ey
Ömer! Onlar Erfide oğulları ndandır."[122]
10- Hastane
ve sağlık ocağı veya âcil servis merkezi:
Zeyd b. Sâbİt'ten
(Radıyallahü aııhf. Rasûlullah (Sallallahüaleyhi ve sellem) meS-
cidde hacamat yaptırdı
veya kendisine özel bölüm/oda ayırdı.
Râvİ, İbn Lehîa'ya:
'Evinin mescid bölümünde mi?' diye sorunca o: 'Hayır, Rasûllulah'ın mescidinde'
diye cevaplandırdı.[123]
Buhârî "hasta ve diğer insanlar için mescidde çadır kurulması"
başlığı altında Hz, Aişe'den bir rivayet nakleder: "Hendek savaşında Sa'd
b. Muâz, Kureyş'ten Hıbbân b. Anka demlen biri tarafından yaralandı. Rasûlullah
(Saiiaiiahü aleyhi ve sellem) da onu yahndan bakıp tedavi edebilmek (ve diğer
sağlık hizmetleri) için mescidde bir çadır kurdurttu.[124]
Mescidde hayvan bakımı da yapılmıştı.[125]
Mescidler İslâm'ın
sembolü, nişanesi ve şiarıdır. Her türlü saygı ve ihtirama layıktır. Bir yerin
İslâm beldesinden olup-olmadığı ilk bakışta mescid ve camilerinden anlaşılır.
Savaşlarda Öncü birlikler bu özelliğe dikkat ederler, ezan sesi duydukları bölgelere
baskın yapmazlardı.[126]
1- Mescidleri
inşa etme hak ve selâhiyeti:
Kur'ân ifadesine göre
bu hak Allah'a ve âhiret gününe iman eden, namazını kılan, zekâtını veren ve
sadece Allah'tan korkan kimselere aittir. Müşriklerin ise böyle bir selâhiyeti
yoktur:
"Allah'a ortak
koşanlar, kendilerinin kafirliğine bizzat kendileri şahitlik ederlerken,
Allah'ın mescidlerini imar etme selâhiyetleri yoktur. Onların bütün işleri boşa
gitmiştir. Ve onlar ateşte ebedi kalacaklardır. Allah'ın mescidlerini ancak
Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve
Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden
olmaları umulanlar bunlardır.[127]
Müslümanlara verilen
bu hakkın her işte olduğu gibi Allah'ın rızası gözetilerek kullanılması
gerekir:
Hz. Osman'dan
(Radıyaiiahu anh) nakledilen hadiste Allah Rasûlü (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem)
şöyle buyurur: "Her kim Allah için -Allah'ın rızasını umarak-bir mescid
yaparsa Allah da ona cennette benzeri bir ev yapar."[128]
2- Yeni
mescid inşası ve var olanların onarım ve bakımı:
Dünyevî amaçlar ve
gayeler uğruna değil, inancı hayata aksettirebilme adına mescid inşa ve
onarımları yapılmalıdır. Bu durum âyette şöyle dile getirilir:
"(Ey müşrikler!)
Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Harâm'ı onarmayı, Allah'a ve ahiret gününe
iman edip de Allah yolunda cihad edenlerin imanı ile bir mi tutuyorsunuz?
Hâlbuki onlar Allah katında eşit değillerdir. Allah zâlimler topluluğunu
hidayete erdirmez"[129]
Peygamberimiz'in
(Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) her peygamberde bulunmayan hasletlerinden biri
de, yeryüzünün her tarafının mescid niteliğinde ümmetine sunulmuş olmasıdır.
Câbir b. Abdullah'tan (Radıyaüahu anhümâ) nakledilen hadiste Rasûlullah
(Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) şöyle dedi:
"Bana beş şey
verildi ki daha önceden kimseye (yani hiçbir peygambere hepsi) verilmemişti:
...(Bu beş maddeden biri:) Yeryüzü bana temizleyici (madde) ve mescid kılındı,
kime namaz vakti ulaşırsa, (vakit) geldiği yerde namazı kılsın!"[130]
İhtiyaç anında havra,
sinagog, kilise ve diğer mabedlerin mescid olarak kullanılması veya mescide
çevrilmesi mümkündür.
Bereket ve hürmet olması
için peygamber ve salih insanların kabirleri üzerine mescid (mabed) yapma
yasağı bulunmaktadır. Abdullah b. Abbas ve Hz. Âişe annemizden
(Radıyaiiahüanhum) nakledilen rivayette, ikisi şöyle anlatırlar: 'RasÛlullah'a
(SaiiaiiaM aleyhi ve seiiem) ölüm (ağnsı şiddetlenip) yaklaştığında yüzünü
elbisesiyle örttü. Daraldığında üstünden elbiseyi çektik, o şöyle diyordu:
"Allah Yahudi ve Hristiyanlara lanet etsin! Peygamberlerinin kabirlerini
mescidler (mabedler) hafine getirdiler." Hz. Âişe ekledi: "Rasû-luîlah
(Saiiaiiahü aleyhi ve seiiem) (sanki) oradakileri bunun benzerini yapmama konusunda
uyarıyordu."[131] Hz.
Âişe bu haberi Ümmü Seleme ve Ümmü Habibe annelerimizden (Radıyaiiahu anhum)
nakletti: O ikisi Peygamberimiz'in (Saiiatiahu aleyhi ve sellem) ölüm hastalığı
anında Habeşistan'da gördükleri Mâriye/ Marya isimli bir kiliseden ve orada
bulunan bazı resimlerden bahsettiler. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahü
aleyhi ve sellem) Şöyle dedi:
"Onlar içlerinde
salih bir kişi olduğunda ve o öldüğünde kabrinin üstüne mescid (mabed)
yaptılar ve oraya da bu resimleri işlediler. İşte onlar kıyamet günü.aziz ve
celil olan Allah'ın yanında yaratılmışların en şerlileridir."[132]
3- Apartman,
ev veya dairelerde mescid açılması: Itbân b. Mâlik es-Sâlimî (Radıyaitahu anh),
Sâlimoğullan yurdunda kendi kavminin imamı idi. Allah Rasûlü ile birlikte
Bedir'de savaşmış Ensar'dan çok şişman biridir. Gözlerinden rahatsızlığını, evi
ile kavminin mescidi arasında sel yatağı bulunduğuna ve bu sebeple de Hz.
Peygamberin arkasında namaz kılamadığını dile getirerek: "Gelseniz, evimin
bir köşesini mescid olarak hazırlasanız, namaz kılsanız da ben orayı namazgah
edinsem (olur mu?), ne dersiniz?" demiş ve Hz. Peygamber (Saiiaiiahu
aleyhi ve seilem) Ebû Bekir ve Ömer'le birlikte evine giderek cemaatle namaz
kıldırmıştı.[133]
Semüra b. CündÜb
(Radıyallahii anhy. RaSÛlUİlah
(Sallallahü aleyhi ve seilem) kendi memleketlerimizde evlerimizin bir bölümünü
mescid edinmemizi ve buralan da temizlememizi emretti" der.[134]
Berâ b. Âzib evinde mescid açarak cemaatle namaz kıldırmıştır.[135]
Rivayetlerde geçen bu
mescidler evlerin bir kenarını namaz kılmaya ayırmak ya da evler arasında küçük
mescidler yapmak anlamındadır. Ancak bu mescidler cemaate gitmeyi
engellememelidir; buralarda nafile kılınması tavsiye edilmektedir.
4- Mescidlerîn
temizliği:
Semüra b. Cündüb'den
(Radıyaiiahu anhümâ) gelen (biraz önce metnini verdiğimiz) rivayette
mescidlerin temiz tutulması ve güzel koku ile kokulandmlmasi emredilmektedir.
EbÛ Saîd el-Hudlî'den
(Radıyallahü anh) Allah RaSÛlÜ'nÜn (Sallallahüaleyhi ve seiiem): "Kim
mescidden bir ezayı kaldırıp (dışarı) atarsa Allah da kendisi için cennette bir
ev yapar" buyurduğu nakledilir.[136]
Enes'ten (Radıyaifahu
anh) nakledilen hadiste ise: Allah Rasûlü (Saiiaiiaha aleyhi buyurdu ki: "Ümmetimin aldığı sevaplar
bana gösterildi. Hattâ biri-
nin mescidden
çıkardığı çöp (sebebiyle kazandığı ecir bile gösterildi)".[137]
Mescidden en basit bir
saman çöpünü atmak, Allah'ın evini temiz tutmak sevaptır. Aynı şekilde mescide
çöp taşımak ya da atmak günahtır.
Peygamber efendimiz de
mescide süpürme, çöp ve ağaç kırıntılarını toplama gibi hizmet eden (kadın veya
erkek) Ümmü Mihcen isimli bir zencinin defnedildikten sonra kabri başına
gelerek cenaze namazı kılmıştır.[138] îbn
Abbas'tan gelen rivayette şu ziyade vardır: "Ben onu cennette mescidden
çer-çöp toplarken gördüm".[139]
5- Mescidlerin
süslenmesi:
Rasûlullah (Saiiaüaha
aleyhi ve seiiem) şöyle buyurur: "İnsanlar mescidlerde birbirlerine (bizim
mescid sizinkinden daha güzel diyerek) övünmedikçe kıyamet kopmaz."[140] Bir
başka hadiste ise Allah Rasûlü (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem): "Mescidleri
boyayıp süslemekle emrolunmadım" der.[141] İbn
Abbas da der ki: "Yahûdî ve Hristiyanların kendi mabedlerini süslediği
gibi siz de kendi mescidlerinizi (bir gün mutlaka) süsleyeceksiniz".[142]
Hz. Peygamber'in
mescidi her türlü süsten an, gayet sade ve gösterişten uzak bir şekilde idi.
Mescidde aslolan Allah'ın adının anılması ve dininin yüceltilmesidir. Bu
hususta ifrat ve tefritten uzak durma kaydı ve insanların dikkatini
celbetmeyecek, Allah'ı zikirden alıkoymayacak türden işlemeler, hat ve motifler
ile süslenmesinde bir sakınca yoktur. Dört halife devrinde sadece Hz. Osman'ın
halifeliğinde aşırılığa kaçılmadan süslemelerde bulunulmuştur. Asıl süslemeler
Velid b. Abdülmelik zamanında başladı. Fitne çıkar korkusu ile âlimlerin çoğu
bu uygulamalara ses çıkarmadılar.[143]
Ebû Saîd el-Hudrî
(RadıyaüaM anhy. "Mescide ilk lambayı getiren Temîm ed-Dârî oldu"
dedi.[144]
Mescidlerin sarı,
kırmızı ve diğer cazibeli renklerle boyanması, nakış ve işlemelerle tezyini
namaz kılanların dikkatini dağıttığı için Mâlikî ve Hanbelî âlimlerine göre
mekruh sayılır. Hanefıler ise helal mal ile mescidlerin süslenmesinin caiz
olduğunu belirtirler.[145]
6- Farz
namazların mescid ve camilerde kılınması:
Abdullah b. Sa'd (Radıyallahü
anh)t Rasûlullah’a (Saltallahü aleyhi ve sellem), bazı sorular sormuştu. Bu
sorulardan biri de evinde ve mescidde namaz kılmanın hükmü idi. Rasûlullah
şöyle buyurdu:
"Allah doğruyu
ifade etmede haya emretmez... Mescidde ve evimde namaz kılma durumu, gördüğün
gibi evim mescide ne kadar yakın ve benim için farz namazlar dışında evimde
namaz kılmam, mescidde kılmamdan daha hoştur."[146]
7- Tek ezan
sistemi: Birçok mescidin tek ezanla idare edilmesi konusunda ruhsat
verilmiştir. Bilâl Habeşî'nin Mescid-i Nebî'de okuduğu ezanla dokuz mescid
namaza başlıyordu.[147]
Güzel ve tertipli ezan açısından olumlu bakabileceğimiz bu sistemin olumsuz
yönleri de olabilir. Elektrik kesintileri ve diğer arızalar gibi. Bunun için bu
sistemin beş-on cami için uygulanması ve her bir bölgeye ezan konusunda Özel
eğitim almış kimselerin verilmesi, çeşitliliği koruma, daha çok kişinin
sevabına fırsat verme ve her çeşit arıza ve aksaklığa engel olma açısından
tavsiye edilebilir.
8- Bir
mescidde iki veya daha fazla müezzin: Amr b. Ebî Ümmi Mektûm ile Bilâl Habeşî
Mescid-i Nebî'nin müezzini idi. Biri imsaki diğeri namaz saatini bildirmek
üzere bir günde sabah ezanını iki kere okumuş oluyorlardı. Müezzinlerin
nöbetleşe ezan okumaları mümkündür.
9- Falanlann
veya filancaların mescidi demek doğru mudur? Allahtan başkasına izafesi/nisbeti
caiz midir?
Medine mescidlerinin
isimleri zikredilirken kabilelere nisbet edilen mescidlere değinmiştik.
Hâriseoğulları, Zureykoğullan, Selimeoğulları gibi. Hadislerde "Mescîd-i
Benî Fülân"[148]
şeklinde belirsiz bir nisbet de yapılmıştır. Mescidler Allah'a aittir.
Oralarda sadece Allah'a kulluk edilir. Bu anlamda nisbet caiz değildir. Fakat
bulunduğu bölge veya inşa eden şahıs veya topluluğa nisbet edilmesinde bir
sakınca yoktur. Buhârî de bunun caiz olduğunu gösteren bir bab açmıştır.[149]
10- Kadınların
mescide gitmeleri: Aslolan kadının evde kılmasıdır. Fakat cami vaz ve
irşadından faydalanabilmesi için özellikle cuma, bayram ve teravih namazlarında
mescide gitmeleri teşvik edilmelidir. Mescide gitmek için kocasından izin
isterse kocası onun mescide gitmesine engel olmamalıdır. Fakat kadınlar mescide
giderken başkalarının dikkatini çekecek güzel koku sürmemeli, çekici
elbiselerden kaçınmalıdır. Rasûlullah döneminde mescide giden hanımlara birçok
Örnek gösterilebilir: İbrahim b. Abdurrahman b. Avf m ümmü veledi olan ve uzun
etekli elbise giyen Hamide[150],
Abdüleşhel kabilesine müntesip bir hanım sahâbi.[151]
Çocukların da mescide
gitmelerinde bir sakınca yoktur. Hattâ alışmaları için teşvik edilmelidir.
Henüz temyiz çağına girmemiş çocukların mescidi kirletme ihtimalleri sebebiyle
mescide sokulmaları mekruh addedilse de bu haram boyutunda değildir. Çünkü
Allah RasÛlü kızı Zeyneb'in kızı (torunu) Ümâme/Ümeyme bt. Ebu'1-As'ı mescidde
cemaatle kılınan bir namazda kıyamda iken omuzuna oturtmuş, rükû ve secdeye
gittiğinde ise kenarına bırakmıştır.[152]
11- Mecidde
uyumanın hükmü:
Mescidde uyumak
caizdir. İbn Ömer, Ashâb-ı Suffa, Uraniler, Ali, Safvan b. Ümeyye vb. ashabın
mescidde uyuduğunu gerekçe gösteren Şâfiîler buna cavaz vermişlerdir. İmam
Mâlik bu cevazı yabancılar için, Hanefiler yabancı ve itikafta bulunanlar için,
Ahmed b. Hanbel ve İshak ise seferi olanlar için vermiştir.[153]
12- Hayızlı
(Adetli) ve cünüp kimse mescide girebilir mi?
Cünüp, adetli ve
lohusa kimseler mescidlere giremez. Şafiî ve Hanbelîler ister bir ihtiyaca
binaen olsun isterse ihtiyaç bulunmadan olsun durmaksızın mescidden geçmeyi
mubah görmüşlerdir. Hanefiler ise Özürsüz olarak mescidi bir geçit olarak
kullanmalarının tahrimen mekruh olduğunu söyler. Mâlikiler görüşlerini mescid
ve yolun yapılış önceliği üzerine bina etmişlerdir. Buna göre mescid önceleri
yapılmışsa oradan geçmekte herhangi bir sakınca yoktur. Mescidde ihtilam olan
biri de dışarı çıkmalıdır.[154]
Mazerete binaen giriş
çıkışlara ruhsat verilmiştir. Rasûlullah (Saiiaiiahu aleyhi ve seitem) mescidde
itikâftayken Hz. Aişe annemize (Radıyaiiaha anhâ) başım uzatır, o da hayızh
olduğu hâlde onun saçını tarardı.[155]
Meymûne annemiz iRadıyaiiahüanhâ) "Bizden birisi hayızlıyken,
Rasûlullah'ın seccadesini getirir ve mescide sererdi. Hayzın el ile ne alâkası
var?" dediği nakledilir.[156]
Rasûlullah (Sallallahü aleyhi ve sellem) Hz. Aişe annemize (Radıyaliahü anhâ):
“Mescidden seccadeyi bana al, getir!" deyince: "Temiz
değilim/hayızlıyım" dedi. Rasûlullah şöyle buyurdu: "Hayzın elinde
mi? (Hayzın elinde değil.)" [157]
İbrahim b. Yezid b. Kays en-Nehaî (v.96/714): "Hayızlı bir kimsenin
mescidden bir şey almasında herhangi bir sakınca yoktur. Girmeksizin bir şey
alabilir" der. Katâde b. Diâme (v.l 17/735) ise: "Cünüp biri
mescidden bir şey alır, fakat mescide bir şey koyamaz" der. Atâ b. Ebû
Râbah da: "Hayızlı biri mescidden bir şey alabilir mi?" sorusuna:
"Evet, Kur'ân'ın dışında her şeyi alabilir" cevabı verir.[158]
Enes b. Mâlik: "Cünüp mescidden geçebilir, fakat orada oturamaz"
der. Saîd b. Cübeyr ve İbn Mes'ûd'un oğlu Ebû Ubeyde Âmir de bu görüştedir.
Câbir b. Abdullah ise: "Biz cünüp olarak mescidden geçerdik de bunda bir
sakınca görmezdik" der.[159]
Hayızlı kadının
mescide girmesi konusunda farklı görüşler bulunmaktadır:
a- Zeyd b.
Sabit, Müzenî ve Zahirîler 'mescidin kirletilmesi söz konusu değilse hayızlı
kadın girebilir' dediler ve biraz önce arz ettiğimiz hadisleri delil
getirdiler.
b- Hanefî ve
Mâlikîler 'orada oturması ve oradan geçmesi caiz değildir' dediler ve Rasûlullah'ın:
"Mescide cünüp ve hayızlı olanın girmesini helâl kılmıyorum"[160]
hadisini delil getirdiler ve bu babdaki hadisleri de "girmek" yerine,
sadece "elini uzatıp almak/vermek" olarak anladılar.
c- Şâfıî ve
Hanbelîler 'Cünübde olduğu gibi sadece mescidden geçebilir, ancak orada
kalamaz' dediler ve âyetteki "...ancak yolcu/yolda giden"[161]
bölümü ile delil getirdiler, Hanefî ve Mâlikîlerin delil olarak getirdiği
hadisin bu âyetle tahsis edildiğini iddia ettiler.[162]
Zaruret olmadıkça
mescidlerden geçilmemelidir.[163]
13- Kâfir
mescide girebilir mi?
Bu konuda da
mezheplerin farklı görüşleri vardır: Mâlikîler: "Müslümanlar izin vermiş
olsa bile mescide girmeleri engellenir" derler. Ebû Hanîfe ise kâfirin
bütün mescidlere girmesinin caiz olduğunu ifade eder. Şâfiîlere göre,
Müslümanların izni ile Mescid-i Haram dışındaki mescidlere girmesinde bir
sakınca yoktur.[164]
14- İtikaf:
Allah'ın rızasını kazanmak düşüncesiyle belli âdab çerçevesinde mescidde
kalmaya itikaf denir. İtikafın yeri mescidlerdir. Bu nafile bir ibâdettir.
Sadece nezredilmek suretiyle vâcib olur. îtikafın en az müddeti bir gün en
fazla müddeti on gündür. İtikâf senenin her ayında olabilir. îtikafta iken,
bazı âlimlere göre oruç şart değildir. Ancak Hanefîlere göre vâcib olan itikâf
için oruç şarttır. Yine bazılarınca Mescid-i Nebevî, Kabe ve Mescid-i Aksa'da,
bazılarınca cuma kılınan mescidlerde itikaf caiz addedilirken, Hanefîler beş
vakit namazın kılındığı her yerde itikafin caiz olacağına hükmederler. İtikaf
yapan kimse mescidde kalır; namaz, tilavet, ilim, zikir ve tefekkür gibi
ibadet çeşitleriyle meşgul olur. Dünyevî meşguliyetleri terk eder.
Rasûlullah her
Ramazan'da on günlük (son on gün) itikafa girerdi. Vefat ettiği yıl yirmi gün
itikafta kaldı. Sabah namazını kılar kılmaz itikaf mahalline gelirdi.[165]
Bunun için özel çadır kurdururdu. Bir rivayette Türk çadınnda itikaf yaptığı
nakledilir.[166]
Annelerimiz Hz. Aişe,
Hafsa, Zeyneb (Radıyallahu anhiim) için mescidin içinde itikaf için çadırlar
kuruldu. Rasûlullah da bu çadırların kaldırılmasını emretti. O Ramazan
Rasûlullah da itikâfı terk etti. ŞevvâTin son onunda itikâfa girdi. Bir
rivayette ise şöyle denir: "Rasûlullah çadırların kaldırılmasını emretti.
Derhâl kaldırdılar, söküp attılar. O yıl itikâfa girmeyi Ramazan'da terk etti,
Şevval ayının ilk onunda yerine getirdi.[167]
Özür kanı gelen /
istihâze gören bir eşi Peygamber efendimizle itikafta kaldı.[168]
Mescidden geçiş ve
kısa bir bekleyiş de niyet edilerek itikaf sayılır.[169]
a- İhlaslı,
samimi ve içten davranmak, Allah'tan başkasına meyletmemek:
"De ki: Rabbim
adaleti emretti Her (mescide girişinizde) secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na
çevirin ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yal-varın. ilkin sizi yarattığı
gibi (yine O'na) döneceksiniz"[170]
Rasûlullah (Saiiaifaha
aleyhi ve seiiem) şöyle buyurur:
"Sizden birisi
mesciddeyken şeytan kendisine gelir ve tıpkı bir kişinin hayvanını kamçıladığı
gibi kamçılar. Sakin durursa/gaflet içindeyse (burnuna) halka ya da (ağzına)
gem vurur." Hadisi nakleden Ebû Hüreyre ekledi: 'Siz bunları gören
kişilersiniz. (Burnuna) halka vurulan kişiyi, Allah'ı zikretmediği hâlde şöyle
eğik olarak durur görürsün, kendisine gem vurulan kişi de izzet ve celâl sahibi
Allah'ı zikretmediği hâlde ağzını açandır.'[171]
b- Mescide
temiz elbiselerle girmek, diğer insanları rahatsız edici her türlü kötü kokulu
şeylerden ve zarar veren tehlikeli maddelerden kaçınmak, mescidi evi gibi temiz
tutmak:
"Ey Âdem
oğulları! Her (mescide girişinizde) secde edişinizde güzel elbiselerinizi
giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri
sevmez"[172]
Özellikle
soğan-sanmsak ve sigara kokusu gibi yiyecek ve içecek türünden şeylerle çorap
kokusu konularında hassasiyete sahip olmak gerekir. Konu ile ilgili olarak
hadislerde ifade edilen yasaklar şöyle özetlenebilir:
aa- Balgam
ve tükürük:
Mescidlerİ her türlü
pislikten korumak ve temiz tutmak gerekir. İnsanlara eziyet veren ve
iğrendiren şeylerin başında da mescidde görülen balgam ve tükürüktür.
Hadislerde bu yasak şu şekilde dile getirilir:
"Sizden birisinin
balgamı mescide düştüğünde bir mü'minin cildine ya da elbisesine bulaşıp da ona
eziyet vereceğinden dolayı onu yok etsin!"[173]
"Sizden birisi
mescidde namaz kılar ve Rabbine sığınır/seslenir. Yüce Allah da ona yüzüyle
yönelir/karşılar. Sizden birisi sakın kıble tarafına ya da sağ tarafına balgam
atmasın!"[174]
"Birinizin
tükürüğü mescide düşerse onu gömsün, bunu yapamazsa tükürüğü elbisesinin
kenarına atsın!"[175]
"Mescide balgam
atmak büyük hatadır/günahtır ve keffareti ise onu gömmektir/yok etmektir."[176]
"Bana ümmetimin
iyi ve kötü (bütün) amelleri gösterildi. Yoldan eziyet verici bir engeli
kaldırmayı amellerinin güzelleri arasında buldum. Mescidde bir balgam olup da
onun gömülmemesini/yok edilmemesini de amellerinin kötüleri arasında
buldum."[177]
Bir kişi topluluğa
imam olmuştu. Namazda kıble tarafına tükürdü. Rasûlullah (Saiiaitaha aleyhi ve
seiiem) o kişi namazı bitirince şöyle buyurdu: "Bu kişi bir daha size
namaz kıldırmasın!"
O kişi namaz kıldırma
konusunda ısrar edince de: "Sen izzet ve celâl sahibi Allah'a eziyet
verdin (onun hoşlanmayacağı şeyi yaptın)."[178]
dedi.
bb- Soğan ve
sarımsak:
Hz. Ömer (Radıyaiiahu
anh) bir hutbede dedi ki:
"...Ey insanlar!
Sizler şu iki bitkiden yiyorsunuz, ancak ben o ikisinin kötü olduğu
kanaatindeyim; işte şu sarımsak ve soğan. Vallahi ben şahit oldum ki Rasûlullah
bir kişide bu kötü kokuyu bulunca (uzaklaşmasını) emrederdi. O kişinin elinden
tutulup, Baki' mezarlığına varacak şekilde uzaklaştırılırdı. Sizden kim onu
yemek isterse (önce) pişirerek Öldürsün/ kokusunu gidersin!'[179]
Ebû Saîd el-Hudrî'den
(Radıyaiiaha anhy. Hayber'in fethinden sonra daha dönmeden kendimizi bu bitki
türünün (soğan/sarmısağın) içinde bulduk. İnsanlar aç olduğundan hepimiz o
bitkiden çok fazla yedik, sonra mescide gittik. Rasûlullah (Saitaitaha aleyhi
ve seiiem) mescidde (onun) kokusunu bulunca:
"Kim bu kötü
(kokulu) bitkiden (yâni soğan/sarımsaktan) bir şey yerse kesinlikle mescidimize
yaklaşmasın!" dedi.
Bunun üzerine
insanlar: 'Bu bitki haram kılındı, haram kılındı' diye konuştular. Onların
konuşmaları Rasûlullah'a ulaşınca şöyle dedi:
"Gerçek şu ki
Allah'ın helâl kıldığını haram kılma gibi bir yetkim yoktur. Ancak o,
kokusundan hoşlanmadığım bir bitki türüdür."[180]
Muğîre b. Şu'be'den
(Radiyaiiaha anh):
'Ey Allah'ın Rasûlü!
Benim özrüm var. Elini bana ver!' dedim, vallahi onu müsamahalı buldum ve
elini alıp yenimden sokarak göğsüme/karnıma ulaştırdım. Orayı (taşla) sanlı
bulunca şöyle dedi:
"Senin gerçekten
özrün var."[181]
Muğîre b. Şu'be açtı.
Zorda kaldığı için de sarımsak yemek zorunda kalmıştı.[182]
cc- Pis kokulu
çorap ve pislik bulaşmış mestler çıkartılmalı:
Ebû Saîd el-Hudrî'den
(Radıyaiiaha anh):
Rasûlullah (Saiiailaha
aleyhi ve seliem) (namazda) terliğini çıkarınca ashab da terliklerini
çıkarttılar. Namaz bitince Peygamberimiz:
"Terliklerinizi
niçin çıkardınız?" diye sordu. Onlarda:
"Ey Allah'ın
Rasûlü! Senin terliklerini çıkardığını görünce biz de terliklerimizi
çıkardık" dediler. Bunun Üzerine Peygamberimiz buyurdu ki:
"Bana Cebrail
geldi ve terliklerimin altında pislik olduğunu bildirdi. Biriniz mescide geldiğinde
terliklerinin altına baksın. Eğer onlarda bir pislik görürse yere sürtüp temizlesin,
sonra namazını kıtsın!"[183]
dd- Abdest
bozulmamalı:
Mescidin havasım
bozacak, namaz kılınmasını engelleyecek bir uygulama mescid âdabına yakışmaz.
Mescidler Allah'ın evleridir. Orada sadece O'nun adı ve şanı yüceltilir.
Ebû Hüreyre'den
(Radıyaiiahu anh) nakledilen rivayette Rasûlullah (Saiiaiiahü aleyhi ve seiiem)
ashabı ile birlikte mescidde oturururken bir bedevi geldi ve iki rekat namaz
kıldıktan sonra:
'Allah'ım, bana ve
Muhammed'e rahmet et, bizimle birlikte başkasına rahmet etme,' dedi. Hz.
Peygamber (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) onun bu sözüne güldü, ona döndü ve
buyurdu ki:
"Sen, geniş olan
(rahmeti) daralttın."
Kısa bir süre sonra,
bedevî mescidin bir köşesine gitti, ayaklarını açtı ve o-raya idrarım yapmaya
başladı. Ashab mâni olmak için hemen ona doğru koştular:
'Yapma! Yapma!'
dediler. Peygamberimiz şöyle buyurdu:
"(Engel olmayın!
Bırakın onu,) sizler kolaylaştırmak için varsınız, göreviniz zorlaştırmak değil.
İdrarın üzerine bir kova su dökün!" Bunun üzerine o kişiyi bıraktılar.
Bedevi bir müddet sonra kalktı. İşini bitirince Peygamberimizin yanına gitti
(veya Rasûlullah (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) o kişiyi yanına çağırdı) ve
kendisini şöyle uyardı:
"Bu mâbed, ancak
Allah'ı zikir ve namaz kılmak için inşâ edildi. Buraya idrar yapılmaz.
Mescidlere pislik atılması, idrar ve tuvalet ihtiyacının görülmesi uygun ve
doğru bir davranış değildir."
Bedevî hatasını
anlayınca:
'Annem babam feda
olsun, Hz. Peygamber (Saiiaiiahü aleyhi ve seiiem) yanıma geldi, bana ne sövdü,
ne azarladı ve ne de dövdü (güzelce açıkladı)', dedi.[184]
ee- Mescidlere
insanlara zarar verici ve dikkatini dağıtıcı şeyler alınmamalıdır. Bu bağlamda
cep telefonları mutlaka kapatılmalıdır. Zaruret durumunda en azından titreşim
ve benzeri konumlarda açık bırakılmalıdır.
ff- Mescidde
her çeşit gürültüden kaçınılmalıdır.[185]
gg- Kesici
ya da rahatsız edici bir maddeyle mescide girmemeli, giril-mişse uygun bir
şekilde keskin ve delici kısım kapatılmalı:
EbÛ Musa'dan
(Radıyallahü anh):
Hz. Peygamber
(Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) dedi ki:
"Oklarınızla
Müslümanların çarşılarına ya da mescidlerine uğradığınızda keskin tarafını
tutun/kapatın ve kimseyi yaralamayın!"[186]
Câbİr b. Abdullah
(Radıyatlahü anh):
'Yanında oklar bulunan
bir kişi mescide uğradı da Peygamberimiz (Saiiaiiahü aleyhi ve seiiem) ona:
"Keskin taraflarını tut!" buyurdu.'[187]
c- Allah'ın
adının anılmasına/zikrine imkân tanımak, mescidleri her çeşit tehlikeye karşı
korumak, kendi evi gibi sahiplenmek:
"Allah'ın
mescidlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına
çalışandan daha zâlim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak
girmeleri gerekir. (Başka türlü girmeye haklan yoktur.) Bunlar için dünyada
rezillik, ahirette de büyük azap vardır."[188]
d- Kötü
düşüncelerden annıldığı gibi haram sayılan şeylerden sakınmak: Meselâ,
itikafta iken cinsel ilişki yasaktır. Ayrıca mescidler fitne ve fesat yuvalan
olmamalıdır.
"...Mescidlerde
ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birlenmeyin..."[189]
"Onları (size
karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz
de onları çıkarın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Harâm'da
onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Eğer onlar size karşı
savaş açarlarsa siz de onları öldürün. İşte kafirlerin cezası böyledir."[190]
e- Ezan
okunduktan sonra mescidden çıkılmamalı:
Ebû Hüreyre'den
(Radıyaüaha anh) nakledildi:[191]
Müezzin ezan okuduktan
sonra birisi mescidden çıktı. Bunun üzerine (Ebû Hüreyre) şöyle dedi:
'Şu kişiye gelince o,
Ebu'l-Kasım'a (Peygamber'e) isyan etti.'
'(Çünkü) Rasûlullah
(SaiiaiiaM aleyhi ve seltem) bize şöyle buyurdu:
"Sizden biri
mescidde bulunuyorken namaza çağrı yapılırsa (ezan okunursa) namazı kılmadan
mescidden çıkmasın!"
f- Mescide
erken gelerek Allah'a zikir hâlinde namaz saati beklenilmelidir. Mescidde
namazdaymış gibi oturulmalı:
Mescidde beklemenin
namaz kılma gibi sevap kazandırdığı unutulmamalıdır.[192]
EbÛ Saîd el-Hudrî (RadıyallahU anhilmâ) Rasûlullah (Sallaüahü
aleyhi ve sellem) ile birlikteyken yanlanndaydım ve beraber mescide girdik. Ne
görelim, mescidin ortasında ayaklarım (dizlerini) karnına çekmiş, parmaklarını
da birbirine kenetlemiş olarak oturan bir kişi. Rasûlullah (Saiiaiiam aleyhi ve
seiiem) kendisine işaret etti, fakat o kişi, RasÛlullah'ın işaretini
anlamadı/fark etmedi. Bunun üzerine Rasûlullah EbÛ Saîd el-Hudrî'ye döndü ve
şöyle dedi:
"Biriniz
mesciddeyken ellerini birbirine kenetlemesin, bu şekilde kenetlemek
şeytandandır. Sizden biri mescidden çıkıncaya kadar namazda sayılır."[193]
Ka'b b. Ucre'den
(Radıyallahü anh)'. Rasûlullah (Satlattahü aleyhi ve sellem) mescidde yanıma
geldi, ben parmaklarımı birbirine kenetlemiştim. Bana dedi ki: "Ey Ka'b!
Mesciddeyken sakın parmaklarını kenetleme! Sen namazı beklediğin sürece namazda
sayılırsın."[194]
Bu rivayetteki yasak
namaz sırasında ya da namazı bekleyen içindir: Rasûlullah namazda parmaklarını
birbirine kenetleyen bir kişi gördü ve parmaklarının arasını açtı.[195] Hz.
Peygamber: "Sizden biri evinde abdest alır, sonra namaz kılma niyetiyle
evinden çıkarsa, o kişi dönünceye kadar namazda
sayılır. Şöyle yapmayın!"
dedi ve parmaklarını parmaklarına kenetledi.[196]
g- Mescide
girince tahıyyetü'l-mescid (iki rekat mescidi selâmlama namazı) kılmalı:
Mescid-i Haram da tavaf ile selâmlanır.
EbÛ Katâde'deiî
(Radıyallahu anh):Allah RaSÛlÜ (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"Sizden biri
mescide girdiği zaman iki rekat namaz kılmadıkça oturmasın,"[197] Bu
namazın vacib veya sünnet oluşu ile kerahat vakitlerinde kılınıp kılınamayacağı
hususunda ihtilâf bulunmaktadır. Kamet getirildiğinde mescide girilmişse farza
uyulur, tahıyyetü'l-mescid namazı terk edilir.[198]
h- Yolculuk
ve seferden dönünce iki rekat namaz kılınmalı ve bir müddet oturmalıdır.
Ka'b. Mâlik'in
rivayetine göre Allah RasÛlü seferlerden dönüşünü gündüze duha vaktine bırakır,
önce mescide uğrar, iki rekat namaz kılarak bir süre otururdu.[199]
ı- Mescidlere
gönlümüzü ısındırmamız, ayağımızı alıştırmamız gerekir: Her Müslümanın kalbi
mescidlere bağlı olmalı, bir namaz vaktini geçirince diğerim iple çekmeli ki
hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde Allah'ın arşının gölgesinde
bulunanlardan olabilsin.
Ebu Saîd el-Hudrî
(Radıyaiiam mh) Hz. Peygamber'in şöyle dediğini rivayet etti: "Bir
kimsenin mescide alâkasını görürseniz, onun mü'min olduğuna şehâdet edin, zira
Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: "Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve
âhiret gününe inananlar imar ederler/şenlendirirler." (Tevbe 9/18)[200]
i- Giriş ve
çıkışlar dua ile olmalıdır:
Dua müminin silahıdır.
Mescide de girse dua ile girmelidir. Çünkü şeytan onu mescidde bile yalnız
bırakmayacak, ona sinsice vesveselerde bulunacak ve onu namazda gaflete
düşürerek namazın bereketi ve sevabını azaltacaktır.
Ebû Humeyd ve Üseyd
(Radıyaiiaha anhamâ) naklettiler:
RaSÛlullah (SallallahU
aleyhi ve sellem) dedi ki:
"Biriniz mescide
girdiğinde şöyle desin:
Allahümme'ftah lenâ
ebvâbe rahmetik! (Allah'ım, bize rahmetinin kapılarını aç!)
(Dışarı) çıktığında
ise şöyle desin:
Allahümme innî
es'elüke min fadlik." (Allah'ım, ben senin ihsanından istiyorum.)[201]
RasÛlullah'ın kızı Hz.
Fâtıma'dan (Radtyaiiahü anhâ):
Rasûlullah (Saiiaiiahü
aleyhi ve sellem) mescide girdiğinde Hz. Muhammed'e (kendisine) salât ve selâm
etti {Bismillah ve's-seiâmü alâ Rasûlillah); (Allah'ın adıyla. Selâm Allah
Rasûlü'nün üzerine olsun!). Sonra ekledi:
Allahümme'ğfirlî
zünûbî, ve'ftah lî ebvâbe rahmetik!"
(Allah'ım, günahlarımı
affet ve bana rahmetinin kapılarını aç\)
(Mescidden) çıktığında
da Hz. Muhammed'e salât ve selâm etti (Bismillah ve's-selâmü alâ Rasûlillah):
(Allah'ın adıyla. Selâm Allah Rasûlü'nün üzerine olsun!). Sonra ekledi:
Allahümme'ğfirlî
zünûbî, ve'ftah lî ebvâbe fadlik!
(Allah'ım, günahlarımı
affet ve bana ihsanının kapılarını açV)[202]
j- Aşağıdaki
mescid yasaklanna uyulmalıdır:
1- Mü'minleri
ibadetten alıkoymak için mescidleri İslâm'a aykın şiir panayın hâline getirmek,
cahiliye türündeki şiirleri okumak, başkalarını hicvetmek,
2- Kayıp
ilânında bulunmak,[203]
3- Cuma günü
Müslümanların saflarını ayırmak, yolu daraltmak veya dedikodu gibi faydasız
şeylerle uğraşmak niyeti ile halkalar kurmak,[204]
4- Ahş-veriş
yapmak, ticari faaliyetlerde bulunmak,[205]
5- Bit gibi
haşeratı mescide atmak,[206]
6- Aşın
süslemek ve ümmetin malını israf etmek,
7- Bu
binalarla başka Müslümanlara karşı övünmek, gurur vesilesi yapmak,[207]
8- Namaz
kılanları meşgul edecek şeyler asmak,[208]
9- Buralarda
cezalar uygulamak ve kısas hakkı almak.[209]
Hadislerden elde
edilen sonuçlara göre günümüz mescidlerinde bulunması gerekli olan sosyal
tesisler ve faaliyetler şunlar olabilir:
1- Fetva
bürosu,[210]
2- Kütüphane,
3- Konferans
salonu (Bilgisayar, tepegöz, slayt makinesi gibi araç ve gereçle donanımlı)
Kültürel faaliyetlere açık tutulmalıdır. Şiir okuma, piyes, tiyatro ve bilgi
yarışmalarının yapılabileceği özelliklere hâiz olmalıdır,[211]
4- Çevresinde
park/dinlenme alanları, çocuk oyun parkları, çim/halı saha,
5- Otopark
ve bisiklet koyma yerleri,[212]
6- Yemekhane/aşevi,
7- Düğün
salonu,
8- Yaz ve
gece kursları için derslikler,
9- Bilgisayar
bürolan/internet kafeler,
10- İtikafhaneler,
11- Hanımlar
bölümü[213] (Bu bölümün cuma ve
bayram namazları dikkate alınarak geniş tutulmasına itina göstermek gerekir.)
12- Tanıtım
ve ilân panoları bulunmalı, girişte danışma bürosu oluşturulmalıdır.
13- Bir
odalık sağlık ocağı veya âcil servis merkezi,
14- Abdesthane,
duşhane/hamam, gasilhane ve tuvaletler,[214]
15- Yardımlaşma
ve karz-ı hasen/borç verip-borç alabilme sandıklan, zekat, fitre ve sadaka
fonu.
16-
Saç-sakal bakımı/berber veya kuaför.[215]
17- îç açıcı
olması açısından bol pencereli ve bol kapılı olmalıdır.[216]
İslâm tarihinde mescid
ve camiler toplumun her çeşit faaliyetinin yürütüldüğü merkezî yerlere inşa
edilmiştir. Hz. Peygamber döneminde tbn Ömer'in birincilikle bitirdiği at
yansının bitiş noktası mescid sayılmıştı ki böyle bir sportif faaliyetten bile
insanlara mescid sevgisi ve mescide ısındırma amaçlanmıştı.
"Cami
yapacağınıza okul yapın", "Hacca ve umreye gideceğinize, oralarda
kurban keseceğinize parasını ülkenizdeki fakirlere verin" gibi anlayışlar
görünüşte bir hayn teşvik ederken çok önemli diğer bir hayırdan alıkoymaktır ki
çok yanlıştır. Hayır işleri, gönül işidir. Birinin niyet ettiği hayn
gerçekleştirmesine yardımcı olmak, diğer hayırlan da yapma konusundaki
planlanna katkı sağlamak insanlık görevlerimiz arasında yer almalıdır.
"Herkesin yöneldiği bir yön vardır. O hâlde, hayırda yarışın! "[217]
Cami yapımlarında da
bilinçli hareket etmeliyiz. Rastgele, keyfimize göre ve ihtiyaç bulunmayan
yerlere mescid yapmamalıyız.
Mescidler, ibadet
ettiğimiz, bir araya gelerek sosyal ilişkilerimizi pekiştirdiğimiz alanlardır.
Ancak şu da unutulmamalıdır ki diğer peygamberlere verilmediği hâlde sevgili
Peygamberimiz'in şahsında biz ümmetine sunulan nimetlerden biri de yeryüzünün
tamamının mescid kılınmış olmasıdır. Her nerede bulunursak bulunalım dinin
direği, müminin miracı olan namazı ihmal etmeyelim. Çünkü mescidlerin
inşasmdaki ilk hedef kulların Allah ile olan en yakın hâlini, yani secde anım
topyekûn görüntülemektir.
Mescidler, bir
memleketin İslâm beldesi olduğunun alâmetidir. İslâm-ın sembolüdür. İslâm
nişanelerinden biridir. uAllah'ın sembollerine saygı göstermek, kalplerin
takvasından kaynaklanır."[218]
Merhum Mehmet Akif in dediği gibi:
"Bu ezanlar ki
şehadetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde
benim inlemeli."[219]
Süleyman SARI
Allah Teâlâ buyurdu:
"İnsanlık için
ilk ma be d, bütün âlemlere bereket ve hidayet (kaynağı) olarak Mekke'de inşa
edildi.
Orada açık ayetler ve
İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse (her türlü tehlikeden) güvenlikte
olur. Gitmeye gücü yetenin bu mabedi hac (ziyaret) etmesi Allah'ın insanlar
üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bilsin ki) Allah kesinlikle bütün âlemlerden
bağımsızdır/ ihtiyaçsızdır." (Âlü tmrân, 3/96-97)
Allah Teâlâ buyurdu:
"Allah'ın
mescidlerini ancak Allah'a ve âhiret gününe iman eden, namaz kılan, zekât veren
ve Allah'tan başkasından korkmayan insanlar bina eder/yaşatır. İşte onlar
hidayete erenlerden olduğu umulan kişilerdir." (Tevbe 9/18)
Allah Teâlâ buyurdu:
"Ayrıca
mescitfler Allah'ındır. O hâlde Allah'ın yanı sıra hiç kimseye yalvarıp
yakarmaytıt!" (Cin, 72/18)[220]
299/1169- İbrahim
et-Teymî babasından:[221]
Yolda ben babama[222]
Kur'ân okuyordum, o da bana okuyordu ve secde ayetine geldiğinde ise secde
ediyordu. Kendisine:
'Yolda secde mi
ediyorsun?' deyince şöyle cevap verdi:
'Evet, Ebû Zer'in
(Radtyaliahuank) şöyle dediğim işittim:
Ben Rasûlullah'a
(Satiaiiaha aleyhi ve setiem) dedim ki:
'Yeryüzünde ilk
yapılan mescid hangisidir?' Rasûlullah:
"Mescid-i
Haram"
'Sonra hangisi?'
"Sonra Mescid-i Aksa"
'îkisi arasında kaç
(yıl) var?'
"Kırk yıl."
Sonra Rasûlullah
ekledir
"Namaz sana
nerede ulaştı, hemen kıil Orası mesciddir."'
§(Diğer rivayette:
"Namaza nerede
ulaştın, hemen kıl! Orası bütünüyle mesciddir.")[223]
Yeryüzünde bini edilen
ilk mescid hiç şüphesiz Kabe'dir. Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
'İnsanlık için ilk
mabed, bütün âlemlere bereket ve hidayet (kaynağı) olarak Mekke'de inşa
edildi.'[224]
§Hz. İbrahim oğlu
İsmail ile birlikte yıkılan Kabe'nin temellerini kendi döneminde Allah'ın
izniyle bulmuş ve duvarlarını yeniden inşa etmiştir.
Allah Teâlâ buyurdu
ki:
'Hani İbrahim Kabe'nin
temellerini yükseltiyordu ve (kendisiyle birlikte) İsmail de vardı. (Şöyle
diyorlardı):
Rabbimiz, bizden bunu
kabul et, şüphesiz sen her şeyi duyan ve
bilensin.
Rabbimiz, Bizi senin
için yaşayan iki Müslüman kıl, soyumuzdan da senin için yaşayan Müslüman bir
ümmet çıkar, bize ibadet şekillerini göster ve tövbelerimizi kabul et.
Şüphesiz sen tövbeleri kabul eden ve bağışlayansın.
Rabb'imiz, kendilerine
içlerinden bir peygamber gönder ki onlara senin ayetlerini okusun, Kitabı ve
Hikmeti öğretip onları (şirkten) temizlesin. Şüphesiz sen kudret ve hüküm
sahibisin.'[225]
§Mescid-i Aksa da
yeryüzünün en eski mescidlerindendir, burada kastedilen iki mânâ olabilir:
1- Mescİd-i Haram
yapıldıktan kırk yıl sonra Mescid-İ Aksa inşâ edildi.
2- Mescid-i
Aksa Mescid-İ Harâm'dan kırk yıl kadar daha uzun bir zamanda inşa edildi.
Anlaşılan o ki
Mescid-i Aksa Hz.Davûd ve oğlu Hz.Süleyman tarafından yeniden inşa edilmiştir.
Aynca nakledildiğine göre Kabe'yi yeniden inşâ eden Hz. İbrahim ile aralarında
yaklaşık bin yıllık bir zaman geçmişti. Bu da gösteriyor ki yukarıdaki hadiste
anlatılan, insanlığın ilk döneminde olan bir olaydır. Doğrusunu Allah bilir.[226]
300/1170- Hz.
Ömerb. Hattab'dan (Radıyaiiahu anh):[227]
Rasûlullah'ın
(Saitaiiahiı aleyhi ve seiiem) şöyle dediğini işittim:
"Kim bir gazinin
başını gölgelendirirse[228]
Allah da onu kıyamet günü gölgelendirir,
Kim bir gaziyi
başkasına muhtaç olmayacak şekilde donatırsa[229]
ölünceye kadar gazinin benzeri sevabına nail olur.
Kim içinde yüce
Allah'ın isminin zikredileceği bir mescid yaparsa, Allah da cennette ona bir ev
bina eder."[230]
301/1171- Hz.
Osman b. Affan'dan {Radıyaüaha anh):[231]
Rasûlullah'ın
(Saiiaiiahü aleyhi ve seiiem) şöyle dediğini işittim: "Kim Allah için bir
mescid yaparsa Allah da cennette ona benzeri bir ev bina eder."
NOT: Hz.
Osman (Radıyallahu anh) mescide ilâve bina yaptığında insanlar ileri geri
konuştular. Hz. Osman bunJan duyunca:
'Siz sözü
uzattınız/çoğalttınız. Ben Rasûlullah'ın şöyle dediğini işittim' dedi yukardaki
hadisin benzerini nakletti.[232]
302/1172- Amr
b. Şuayb babası yoluyla dedesinden (Radtyaiiahu anhüm) nakletti:[233]
Hz. Peygamber
(Saiiaiiahü aleyhi ve seiiem) dedi ki:
"Kim Allah için
bir mescid yaparsa kendisi için cennette daha geniş bir ev yapılır."[234]
303/1173- Esmâ
bt. Yezid'den (Radiyallahu anh):[235]
RaSÛlUllah (Sallallakü
aleyhi ve sellem) dedi ki:
"Kim Allah için
bir mescid yaparsa Allah, kendisi için cennette daha geniş bir ev yapar."[236]
304/1174- Bişr
b. Hayyan'dan (Radıyaitahu ahn):[237]
Biz mescidimizi
yaparken Vasile b. Eska' geldi, yanımızda durdu ve selâm verdi. Sonra dedi ki:
Rasûlullah'ın
(Saifaiiahu aleyhi ve setiem) şöyle dediğini duydum:
"Kim içinde namaz
kılınan bir mescid yaparsa izzet ve celâl sahibi Allah da onun için cennette
daha güzel bir bina yapar."
§Ebû Abdurrahman
(Abdullah b. Ahmed b. Hanbel) ekledi: 'Bu hadisi (babamdan dinlediğim gibi)
Heysem b. Hatice'den de dinledim.'[238]
305/1175-
İbn Abbas'tan (RadıyallahU anhumâ):[239]
Hz. Peygamber
(Saitaiiaha aleyhi ve seiiem) dedi ki:
"Kim bir mescid
yaparsa, isterse yumurtası için bağırtlak kuşunun (tünediği) yuva kadar olsun,
Allah ona cennette bir ev yapar."[240]
306/1176- Amr
b. Abese (Radıyaiiaha anh) nakletti:[241]
RaSÛlUİlah (Sallallahü
aleyhi ve selle m) dedi ki:
"Ktm içinde izzet
ve celâl sahibi Allah'ın zikredilmesi için bir mescid yaparsa Allah da onun
için cennette bir ev yapar.
Kim Müslüman bir
kişiyi âzâd ederse o, cehennemden kendisi için (kurtuluş) fidyesi olur.
Kim de izzet ve celâl
sahibi Allah yolunda bir kıl/saç teli[242]
ağartırsa o, kıyamet günü kendisi için nur olur."[243]
307/1177- Câbir
b. Abdullah'tan (Radıyallahü anh):[244]
Rasûlullah (Saiiaha
aleyhi ve seiiem) şöyle dedi:
"Bana beş şey
verildi ki daha önceden kimseye (hiçbir peygambere) verilmemişti;
Kızıl ve siyah renkli
(bütün) insanlara gönderildim, hâlbukirbir Peygamber sadece kendi kavmine
gönderilirdi,
Bana ganimetde
(tasarruf) yetkisi verildi[245],
benden önce kimseye böyte yetki verilmemişti,
Bir aylık mesafeden
(düşmanlarımın kalbine) korku salınması ile yardım edildim,
Yeryüzü bana
temiz/temizleyici (mekân) ve mescid kılındı, kime namaz vakti ulaşırsa,
(vakit) geldiği yerde namazı kılsın!"[246]
308/1178- Huzeyfe
b. Yeman'dan (Radıyaiiaha anh):[247]
RaSÛlUİlah (SallallahU
aleyhi ve sellem) ŞÖyle dedi:
"(Şüphesiz)[248]
mescide yakın olan bir evin uzak eve üstünlüğü, bir gazinin savaşa gitmeyene
olan üstünlüğüne benzer."[249]
Peygamberimiz bu
hadiste birkaç önemli konuyu açıklamaktadır: Mescide yakın bir evin üstünlüğü:
Burada evin üstünlüğünden kasıt evde oturanların faziletidir. Mecazen ev
denmiştir, tıpkı 'Şehir/kasaba (halkına) sor!' cümlesinde olduğu gibi. Ancak bu
hadis mescide giderken fazla adımın fazileti rivayeti İle çelişmemektedir.
Zira evi yakın olan kişinin mescide gitmesi ve devamlılığı daha kolay olur,
cemaatle daha fazla namaz kılma imkânı vardır. Ama evi uzak olanı da teşvik
için adımlarından aldığı sevap dile getirilmiştir.[250]
§Benî Seleme mescide
uzak evlerini satmak ve mescid-i Nebî'ye yakın bir ev almak istediler,
Peygamberimiz
kendilerine gelip:
"Bana ulaştığına
göre sizler mescidin yanına taşınmak İstiyorsunuz" diye sorunca onlar:
'Evet, ey Allah'ın
Rasûlü! Biz bunu istedik* diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamberimiz
şöyle buyurdu:
"Ey Benî Seleme!
Yerinizde kalın! Sizin (ayak) İzleriniz yazılıyor. Yerinizde kalın! Sizin
izleriniz yazılıyor."[251]
§Tirmizi rivâyetindeki
ziyade:
....taşınmak
istediklerinde haklarında şu ayet nazil oldu:
'.....ve Biz onların
yaptıklarını ve bıraktıkları izleri de yazarız/kaydederiz.' (Yasin 36/12)[252]
§Buharî bunu rivayet
ettikten sonra Mücahid'in:
Ayetindeki 'dan kasıt
yeryüzünde yürürken atılan adımlardır' sözünü nakleder.[253]
Sonuç olarak 308/1178.
hadiste Rasülullah mescide yakın evlerin (sahiplerinin) faziletinden
bahsetmekte, ancak yukarıdaki rivayette de mescidin yanına taşınmak isteyen
Benî Seleme'ye mani olmaktadır. Çünkü onların mescide geleceklerinden emindir
ve çok adım ile daha fazla sevap kazanmalarını istemektedir. Ayrıca bu şekilde
mescidin yanına taşınma âdeti başlayabilir ve gereksiz yere toplumsal bir
kargaşa doğabilir endişesi de olabilir. Doğrusunu Allah bilir.[254]
309/1179-
Ebu Hüreyre'den (Radiyallahu anh):[255]
Hz. Peygamber
(SaiMiaha aleyhi ve seiiem) dedi ki:
"Mescidlerde
sohbet arkadaşları melekler olan direkler (müdavim insanlar) vardır. Onlar
kaybolurlarsa melekler kendilerini arar, hasta olurlarsa ziyaretlerine
giderler, ihtiyaç içinde olduklarında da kendilerine yardım ederler."
Rasûlüllah ekledi:
"Mescidde oturan
üç vasıf üzeredir: Faydalı bir arkadaş veya doğru söz ya da beklenen bir
rahmet."[256]
Bu rivayette
mescidlere müdavim olan insanları Rasûlullah mescidlerin direkleri olarak
vasıflandırmakta ve arkadaşlarının melekler olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca
Peygamberimiz bu insanlarda Uç vasıftan birisi bulunduğunu belirtmektedir:
1- Faydalı
arkadaş: Mescidlerde oluşan kardeşlik Allah için olur ve herhangi bir menfaat
kaygısı taşımaz. Böylelikle Allah'ın: 'Ancak müminler kardeştir' ayetine
mazhar olurlar.
2- Doğru
söz: Mescidlerde oturan kişiden doğru sözler sadır olur; onun işi Kur'ân
okumak, hadis öğrenmek, ilim tedrisi ve zikir gibi faydalı şeylerdir. Faydasız
sözler ve hareketlerden uzak kalmayı öğrenir.
3- Beklenen
rahmet: Bir kişi mescidde kaldığı sürece melekler kendisine dua ve istiğfar
ederler, o kişiyi överler. Bütün bunlar da rahmetin inmesine sebep olur.
Günümüzde mescidler
fonksiyonunu yerine getiremiyorsa oralara devam eden insanlarda birtakım
eksiklikler var demektir: Bu insanlar birbirlerini Allah için sevmenin, faydalı
şeyleri okuma ve konuşmanın, ayrıca rahmetin kıymetini bilmemektedirler, daha
doğrusu bunlardan haberleri yoktur. Ancak şükürler olsun ki bunları bize
öğretecek bir Kur'ân ve hadis kültürü oluşmaktadır.[257]
310/1180- Ebu
Hüreyre'den (Radiyallahu anh):[258]
Hz. Peygamber
(Saiiaiiahü aleyhi ve seitemi şöyle dedi:
"Müslüman bir
kişi mescidlerde namaz için kalacağında (yâni evinden bu niyetle çıktığından
itibaren)[259] Allah öyle sevinir ki
tıpkı uzakta/ gurbette olan bir kişinin geldiğinde onun ev ahalisinin onu güler
yüzle karşıladıkları gibi sevinmesine benzer."
NOT: Allah'ın
bu rivayette geçen sevinmesi o kişinin amelini kabul etmesi, ona rahmetîyle davranması
ve kendisine ikram etmesi şeklinde anlaşılabilir. Allah'ın buradaki sevinci
gurbetten gelen birisine karşı ev ahalisinin gösterdiği sevince benzetiliyor
ki bu çok güzel bir teşbihtir. 'Mescidler Allah'ındır' ayetince Allah kendisine
gelen misafiri karşılıyor, daha doğrusu sanki o uzaktan/gurbetten gelen bir
kişi gibidir ve mescidler de onun gerçek evidir. Mescidleri kendi evi olarak
gören ve yabancılık çekmeyen Müslümanlara ne mutlu![260]
311/1181- Ebû
Hüreyre'den (Radıyaiiahü anh):[261]
Hz. Peygamber (Sattaiiaha
aleyhi ve seiiem) şöyle dedi: "Kim mescide gider gelirse her gidiş ve
gelişinde Allah onun için cennette bir konaklama yeri hazırlar."[262]
312/1182- Ebû
Saîd el-Hudrf den (Radiyallahu anh):[263]
Rasûlullah (Saiiaiiahu
aleyhi ve seiiem) şöyle buyurdu:
"Bir kişinin
mescide devam ettiğini görürseniz onun imanına şahit olun! İzzet ve celâl
sahibi Allah (ayetinde) şöyle buyurdu:
'Mescidleri ancak
Allah'a ve âhiret gününe iman eden insanlar yapar/yaşatır..'"[264]
313/1183- Abdullah
b. Amir/Gâbir el-Elhânî'den:[265]
Seher vakti mescide
Habis b. Sa'd et-Tâî (RadıyaiiaM anh) girdi, kendisi RasÛlullah (Saüaiiahu
aleyhi ve seiiem) dönemine yetişmiş bir kişiydi.[266]
Mescidin ön (mihrap) tarafında namaz kılan bazı kişiler gördü ve şöyle dedi:
'Kabe'nin Rabbine
yemin olsun ki bunlar mürâîlerdir (gösteriş yapanlardır). Onları korkutun
(uzaklaştırın), kim onları korkutursa Allah ve Rasûlüne itaat etmiş olur.'
Bunun üzerine insanlar
onların yanlarına gittiler ve kendilerini çıkardılar. O ekledi:
'Şüphesiz melekler
seher vakti mescidin ön tarafında namaz kılarlar.'
NOT: Seher
vaktinde teheccüd kılmak caizdir, melekler bu vakitlerde mescidin ön tarafında
namaz kılmaktadırlar. Bu rivayette Mescidde oturmanın ve ibadetin önemi
anlaşılmaktadır. Ancak riya ile yapılan ameller boşa gitmektedir, ayrıca diğer
amelleri de ateşin odunu yaktığı gibi yok etmektedir.
Görünen o ki Habis b.
Sa'd o kişilerin müraî olduklarını biliyordu. Bizim için önemli olan kesin
bilmediğimiz kişileri bazı amellerinden dolayı müraî olarak suçlamamaktır. Bu
şekilde zaafı olan insanları öncelikle güzel bir şekilde uyarmak gerekir.
Ayrıca her Müslümanın riya noktasında nefis muhasebesi yapması (kendisini
sorgulaması) gerekir.[267]
314/1184- Abdülmelik
b. Saîd b. Süveyd el-Ensârî anlattı:[268]
Ebû Humeyd ve Üseyd'in
(Radıyaiiahu anhumâ) şöyle dediklerini işittim:
RaSÛlullah (SallallahU
aleyhi ve sellem) dedi ki:
"Biriniz mescide
girdiğinde şöyle desin: Allahümme'ftah lenâ ebvâbe rahmetik! (Dışarı)
çıktığında İse şöyle desin: Allahümme Inn! es'elüke min fad İlk."
NOT: Duaların
tercemesi:
Mescide girerken:
'Allah'ım, rahmetinin
kapılarım bize aç!’
Mescidden çıkarken:
"Allah'ım, ben
senin fazlından/ihsanından istiyorum.'
§Bu rivayette mescide
girerken Allah'ın rahmetinin istenmesi, içeriye ibadet için girmesinden
kaynaklanmaktadır. Çünkü bu hareket Allah'ın rahmetini celb eder. Daha sonra
mescidden çıkılırken de Allah'tan fazlını/ihsanını istemek, çalışma hayatında
yardımını talep etmek, helâl rızık ve basan istemek anlamındadır.[269]
315/1185- Rasûlullah'ın
tazı Hz. Fâtıma'dan (Radıyallahü anha):[270]
Rasûlullah (Saiiattahü
aleyhi ve setiem) mescide girdiğinde Hz. Muhammed'e (kendisine) salât ve selâm
etti (bir rivayette; Bismillah ve's-selâmü alâ Rasûlillah, dedi). Sonra ekledi:
"Allahümme'ğfirli
zünûbî, ve'ftah Iî ebvâbe rahmetikl"
(Mescidden) çıktığında
da Hz. Muhammed'e salât ve selâm etti (bir rivayette; Bismillah ve's-selâmü alâ
Rasûlillah, dedi). Sonra ekledi:
"Allahümme'ğfirlî
zünûbî, ve'ftah Iî ebvâbe fadlik!"
NOT: Duaların
tercemesi:
Mescide girerken:
'Allah 'in adıyla.
Selâm Allah Rasûlü 'nün üzerine olsun!
Allah'ım, günahlarımı
affet ve bana rahmetinin kapılarını aç!’
Mescidden çıkarken:
'Allah 'in adıyla.
Selâm Allah Rasûlü 'nün üzerine olsun!
Allah'ım, günahlarımı
affet ve bana ihsan kapılarını aç!’[271]
316/1186- Ubeydullah
b. Abdurrahman b. Mevheb, Ebû Saîd el-Hudrî-nin mevlâsmdan nakletti:[272]
Ebû Saîd el-Hudrî
(RadıyaiiaM anh) Rasûlullah ile birlikteyken yanlanndaydım ve beraber mescide
girdik. Ne görelim, mescidin ortasında ayaklarım (dizlerini) karnına çekmiş[273] ,
parmaklarını da birbirine kenetlemiş olarak oturan bir kişi. Rasûlullah
(Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) kendisine işaret etti, fakat o kişi,
Rasûlullah'ın işaretini anlamadı/fark etmedi. Bunun üzerine Rasûlullah Ebû Saîd
el-Hudrî'ye döndü ve şöyle dedi:
"Biriniz
mesciddeyken ellerini birbirine kenetlemesin, bu şekilde kenetlemek
şeytandandır. Sizden biri mescidden çıkıncaya kadar namazda sayılır."[274]
Parmaklan kenetlemek
mutlak olarak caizdir, Rasûlullah'ın bir şeyler anlatmak için bazen
parmaklarını kenetlediği görülmüştür:
1- Rasûlullah
mü'minin mü'minle olan birlik ve beraberliğini ifade etmek İçin parmaklarını
birbirine kenetlemiştir.[275]
2- Rasulullah
(cin gecesi) İbn Mes'ûd'a :
"Eğer bu
(çizgiden) çıksaydın sen ve ben kıyamete kadar görüşemeyecektik" dedi ve
parmaklarını İbn Mes'ud'un parmaklarına birleştirdi/kenetledi.[276]
3- RasûIuIlah;
"...Benî Hâşim ile Benî Muttallp bir bütündür" dedi ve iki elini
birbirine kenetledi.[277]
§Bu rivayette
nehyedilen ise namaz sırasında ya da namazı bekleyen içindir:
1- Rasûlullah
namazda parmaklarını birbirine kenetleyen bir kişi gördü ve parmaklarının
arasını açtı.[278]
2- Rasûlullah
şöyle dedi:
"Sizden biri
evinde abdest alır, sonra namaz kılmak niyetiyle evinden çıkarsa, o kişi
dönünceye kadar namazda sayıfır. Şöyle yapmayın!" dedi ve parmaklarını parmaklanma
kenetledi.[279]
§Bir kişi namaz
sırasında ya da namazı beklerken faydalı şeylerle uğraşması gerekir, ancak
parmaklarını birbirine kenetlediğinde faydasız şeylerle meşgul olması, bazen
parmaklarını çıtırdatması söz konusudur ya da bu durum uyku getirir, bu da
abdestin bozulmasına sebeptir. Peygamberimiz namaz sırasında parmakların
çıtlatılmasını yasakladı.[280]
Münâvî (v.1031/1632) bunun tenzihen mekruh olduğunu, namazı beklerken ve namaza
giderken de bu hükmün geçerli olduğunu belirtti.[281]
Çünkü bir kişi farz namazı beklerken ya da onu kılmak için mescide giderken
namazda sayılır, birtakım mâlâyanî (boş/faydasız) işlerden kaçınılması tavsiye
edilmiştir.
Ayrıca ihtibâ denilen
dizleri karna çekerek kumaşla ya da elle sarıp oturma insanın uykusunu
getirebilir ve rahat bir oturuş şekli olduğu için abdesti bozulabilir, önemli
olan bu hareketleri namaz vaktini beklerken ya da camide otururken yapmamaktır.[282]
317/1187- Ka'b
b. Here'den (Radiyallahu anh):[283]
Rasûlullah (Saiiaiiahu
aleyhi ve seiiem) mescidde yanıma geldi, ben parmaklarımı birbirine
kenetlemiştim. Bana dedi ki:
"Ey Ka'b!
Mesciddeyken sakın parmaklarım kenetleme! Sen namazı beklediğin sürece namazda
sayılırsın."[284]
318/1188- Ebû
Musa'dan (Radıyaiiaha anh):[285]
Hz. Peygamber
(Saihiiahu aleyhi ve seiiem) dedi ki:
"Oklarınızla
Müslümanların çarşılarına ya da mescidlerine uğradığınızda keskin tarafını
tutun/kapatın ve kimseyi yaralamayın!"
§Aynı sahabiden ikinci
tarikle gelen rivayet:
Rasûluîlah dedi ki:
"Sizden biri
okuyla beraber çarşıya veya bir meclise ya da bir mescide uğradığında keskin
tarafını tutsun! Keskin tarafını tutsun!" (Son cümleyi) üç kere
tekrarladı.
Ebû Musa ekledi: 'Bize
belâlar öylesine gelmeye devam etti ki, hattâ okun keskin kısmını birbirimizin
yüzüne tuttuk.'[286]
Bu ve benzeri
rivayetlerde kesici ya da rahatsız edici bir maddeyle Müslümanların toplu
hâlde bulundukları çarşı/pazar, mescid ya da bir oturum yerine uğrayan kişi
dikkatli olmalı, silahının keskin tarafını eliyle tutmalı veya bir şeyle kapatmalıdır.
Böyle yapmadığı takdirde başkasını rahatsız edebilir, hattâ yaralayabilir. Bİr
Müslümana şakayla da olsa silah doğrultmayı yasaklayan Rasûlullah bu hadiste de
silahlı birisinin Müslümanların yanında dikkatli olmasını, onları rahatsız
etmemesini emretmektedir. Başkasını rahatsız etme ya da yaralama kul hakkına
girmektedir, hatanın telafisi yanında mutlaka helalleşmek gerekir.
Ebû Musa İkinci
rivayette Rasûlullah'ın hadisini naklettikten sonra fitnenin başladığı dönemde
Müslümanların büyük hatalarından bahsetmektedir. Rasûlullah okun ucunu kapatın,
elinizle tutun da başkasına zarar vermesin diye emrederken onlar okun keskin
tarafını birbirlerinin yüzlerine tutuyorlar, bazen de öldürüyorlardı. Bu büyük
sahabinin o günkü üzüntüsü burada net olarak anlaşılmaktadır.[287]
319/1189- Bize
Süfyan (b. Uyeyne) anlattı:[288]
Amr (b. Dinar)'a: 'Sen
Câbir (b. Abdullah)''in (Radıyaliahu anh):[289]
'Yanında oklar bulunan
bir kişi mescide uğradı da Peygamberimiz ü aleyhi ve seiiem) ona: "Keskin
taraflarını tut!'" şeklindeki rivayetini duydun mu, dedim.' O da: 'Evet'
dedi.
§Ondan ikinci tarikle
gelen rivayette Câbir anlattı:
'Benne el-Cühenî'nin
haber verdiğine göre Hz. Peygamber mescidde (ya da bir mecliste)[290]
oturan bir topluluğun yanına geldi ki onlar bir kılıcı kınından çıkarmışlar,
tekrar kınına sokmadan kılıcı aralannda alıp veriyorlar. Rasûlullah şöyle dedi:
"Böyle yapana
Allah lanet etsin! Ben sizi bundan men etmedim mi? Kılıcı kınından
çıkardığınızda kişi onu tekrar kınına soksun, sonra bu şekilde versin!"'[291]
320/1190- Ebû
Hüreyre'den (Radiyallahu anh):[292]
Rasûlullah (Sallallahu
aleyhi ve sellem) dedi kir
"Sizden birisi
mesciddeyken şeytan kendisine gelir ve onu emri altına almak (boyun eğdirmek)
ister, tıpkı kişinin hayvanını emri altına almak istediği gibi. Ona itaat
ederse (boynuna) halka ya da (ağzına) gem vurur."
Ebû Hureyre ekledi:
'Siz bunları gören
kişilersiniz. (Burnuna) halka vurulan kişiyi, Allah'ı zikretmediği hâlde şöyle
eğik olarak durur görürsün, kendisine gem vurulan kişi de izzet ve celâl sahibi
Allah'ı zikretmediği hâlde ağzını açandır.'[293]
Burada
Peygamberimiz'in bir uyarısı görülmekte; mescidde bulunan kişi dua etmeli,
zikir yapmalı, Kur'ân okumalı. Eğer gaflet İçinde olursa şeytan onun burnuna
halka ya da ağzına gem takar. Herhalde buradaki halka ya da gem takma mecazdır,
yâni onu kontrolü altına alır demektir. Çünkü şeytanın ilk yaptığı iş
Müslüman'a Allah'ı unutturmaktır. Bu şekilde etkisizleştirdikten sonra onu
kötülüğe sevk eder ve her istediğini yaptırır. Şeytan o kadar sinsi ve kuvvetli
bir düşmandır ki sizi nasıl kandıracağını bilemezsiniz. Ona karşı yapılacak
olan, ibadete devam etmek, çokça Kur'ân ve hadis okumak, zikir yapmak, hatalar
için istiğfara devam etmek, salih insanlarla beraber olmak, kötü insanların
etkisinde kalmamak ve Allah'tan çokça yardım istemektir. Kur'ân okumaya
başlarken bile şeytanın şerrinden Allah'a sığınmak gerekir. Kur'ân'ın son iki
sûresinin bu gibi şer güçlerden Allah'a sığınmakla ilgili olması ve Kitabımız'ın
bu şekilde bitmesi oldukça manidardır.[294]
321/1191- Sa'd
b. Ebî Vakkas'tan (Radiyallahu anh):[295]
Rasûlulah'ın
(Saiiaiiahu aleyhi ve settem) şöyle dediğini duydum:
"Sizden birisi
mescide balgamını düşürürse o balgamı[296] bir
mü'mi-nin cildine ya da elbisesine bulaşıp da ona eziyet vereceğinden dolayı
onu yok etsin!"[297]
322/1192- îbn
Ömer'den (Radtyaiiahu anbumâ):[298]
Rasûlullah (Saitaiiaha
aleyhi ve settem) mescidde namaz kıldı ve kıble tarafında bir balgam gördü.
Namazı bitirince şöyle dedi:
"Sizden birisi
mescidde namaz kılar ve Rabbine sığınır/seslenir. Yüce Allah da ona yüzüyle
yönelir/karşılar. Sizden birisi sakın kıble tarafına ya da sağ tarafına balgam
atmasın!"
Sonra Peygamberimiz
bir dal parçası istedi ve onu sıyırdı/attı. Ardından renkli güzel bir koku[299]
istedi ve oraya sürdü.[300]
323/1193- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu anh):[301]
Rasûlullah (Sallallahu
aleyhi ve sellem) dedi ki:
"Birinizin
tükürüğü mescide düşerse onu gömsün, bunu yapamazsa tükürüğü elbisesinin
kenarına koysun!"[302]
324/1194- Ebû
Saîd el-Hudrfden (Radıyaiiaha anh):[303]
Hz. Peygamber
(Satiaiiaha aleyhi ve seiiem) kıble tarafında balgam (bulaşığı) gördü ve onu
bir çakılla sıyırdı/attı. Sonra da kişinin ön tarafına ya da sağ tarafına tükürmesini
yasakladı ve şöyle dedi:
"O kişi (zor
durumda ise) sol yanma ya da sol ayağının altına tükürüğünü atabilir."[304]
325/1195- Ebû
Saîd el-Hudrî'den (Radıyaiiahu anh):[305]
Hurma dallarını eline
almak Rasûlullah'm (Saitaiiahu aleyhi ve seiiem) hoşuna giderdi. Bir gün
elinde onlardan bir dal olduğu hâlde mescide girdi, kıble tarafında birkaç
balgam gördü ve onları yok edinceye kadar elindeki dal ile sildi/sürttü. Sonra
kızgın bir şekilde insanlara döndü ve dedi ki:
"Sizden birisi
bir kişinin kendisine dönmesini ve yüzüne tükürmesini arzu eder mi? Biriniz
namaza kalktığında izzet ve celâl sahibi Rabbine yönelir, melek ise
sağındadır. Bu nedenle ön tarafına ve sağ tarafına tükürmesin! (Tükürmek
zorunda kalırsa) sol ayağının altına yada sol tarafına tükürüğünü bırakabilir.
Ancak acil bir durum olur (tükürüğünü tutamazsa, tükürüğünü hemen elbisesinin
bir kenarına alıp) işte böyle yapsın!" dedi ve ridasımn kenarını üst üste
katladı.
(Râvi) Yahya
(göstermek için) tükürüğünü elbisesinin bir kenarına bıraktı ve onu ovdu.[306]
Peygamberimiz'in
karşılaştığı insanların bir kısmı eğitimsizdi, özellikle çölden gelenler kaba
yapılan yanında, temizliğe dikkat etmemeleri ile biliniyordu. O günkü şartlarda
mescid kumluktu ve herhangi bir sergi de bulunmamaktaydı. Kumluk olmasına
rağmen Peygamberimiz mescidin temiz tutulmasını ister, balgam ve tükürük gibi
pis maddeleri bazen bizzat kendisi temizler, yukarıdaki hadislerde geçtiği gibi
insanları uyanr, bazen de onlan kıyametteki kötü son ile korkuturdu/uyarırdı:
RaSÛlullah (Sallatlaha
aleyhi ve seüem) buyurdu ki:
"Kim kıble
tarafına tükürürse kıyamet günü bu tükürüğü iki gözünün (kaşının) arasında
olduğu hâlde gelir.”[307]
Aynca Rasûlullah,
imamlık yaparken tüküren kişiyi görünce; onu bir daha imam yapmayın, diye
uyarmıştı.
Mescidde görülen
balgam ya da tükürüğün yok edilmesini emretmişti. Hattâ bu temizliği hasene
(sevap/iyilik) olarak nitelemişti.[308]
Peygamberimiz
özellikle kıble ve sağ tarafa tükürülme üzerinde durmakta ve insanları
uyarmaktadır. Sol tarafa tükürülmesi ile ilgili ruhsatı o günkü şartlarda anlamak
doğru olur. Eğitimsiz bazı çöl insanlarının tükürme problemlerini asgariye indirme
ve kumluk olan zeminde onun yok edilmesini emretmekteydi. Bu şekildeki olayla
ilgili rivayetler fazla bulunmamaktadır, bundan birkaç olay Üzerine
Peygamberimİz'in onlan uyardığı anlaşılmaktadır. Bugün için mescidde öksürük
vb. sebeplerle önlenmesi mümkün olmayan balgam ve sümüğün yok edilmesi, yere
düşerse onu temizlemek ya da mendil içine alıp dışarı atmak şeklinde anlaşılır.
Önemli olan mescidlerin temiz tutulmasıdır, her dönemin kendisine göre
temizlik şekli vardır.
Allah mekândan
münezzehtir, burada kıble tarafında şeklindeki izafet kıblenin önemine yapılan
bir vurgudur.
Rasûlullah bu
insanların her şeyleriyle ilgilenmiş ve toplumu rahatsız edecek konularda
onları eğitmiştir. Bu eğitim burada tükürük vb. pisliklerin temizliği ile
ilgili görülürken başka yerde soğan ve sarımsak yiyenlerin mescidlere
gelmemelerini istemesi şeklinde tezahür etmektedir.[309]
326/1196- Enes
b. Mâlik'ten (Radıyaiiakü anh):[310]
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve sellem) dedi ki:
"Mescide balgam
atmak büyük hatadır ve keffareti ise onu gömmektir/yok etmektir."[311]
327/1197- Enes
b. Mâlik'ten (Radıyallahü anh):[312]
Allah'ın Peygamberi
(Saiiaiiahu aleyhi ve seium) şöyle dedi:
"Sizden birisi
namazdayken Rabbine yönelmiştir/ona yalvarmaktadır. (O hâlde öne tükürmediği
gibi) kimse sağına da tükürmesin!"
(Râvi) İbn Ca'fer
ekledi: "Önüne ya da sağına tükürmez/tükürmesin. Ancak (Zor durumdaysa)
soluna ya da ayaklarının altına tükürüğünü bırakabilir."[313]
328/1198-
Ebû Ümâme'den (Radıyaüahü anh):[314]
Rasûlullah (Saiiaiiaha
aleyhi ve setiem) şöyle buyurdu:
"Mescide tükürmek
günahtır, onu gömmek/yok etmek sevaptır."[315]
329/1199-
Ebû Saîd anlattı:[316]
Vasile b. Eska'ı
(Radıyaiiaha anh) Dımeşk mescidinde namaz kılarken gördüm, sol ayağının altına
tükürüğünü bıraktı, sonra ayağıyla sürttü/yok etti. Namazı bitince kendisine:
'Sen RasÛlullah'ın
ashabından olduğun hâlde mescide tükürüğünü bırakıyorsun ha?' deyince şöyle
cevap verdi:
'Rasûlullah'ı
(Saiiaiiahu aleyhi ve sellem) bu şekilde yaparken gördüm.'
NOT: Bu
rivayet zayıftır. Olabilir ki bu sahabî Rasûlullah'ı yukarıdaki hadislerde
geçtiği gibi tarif ederken görmüş olabilir ve Rasûlullah’ın verdiği ruhsattan
yararlanmıştır.[317]
330/1200- Ebû
Sehle Sâib b. Hallâd'dan (RadıyaiiaM anh):[318]
Bir adam topluluğa
imam olmuştu ve kıble tarafına tükürdü, Rasû-lullah da kendisine bakıyordu, o
kişi namazı bitirince şöyle buyurdu:
"Bu kişi size bir
daha namaz kıldırmasın!"
O kimse daha sonra
namaz kıldırmak istedi. Onu engellediler ve bu konuda Rasûlullah'ın sözünü
aktardılar. O adam bunu (duyduğunu) Rasûlullah-a aktarınca Rasûlullah şöyle
dedi:
"Evet,
(doğru.)"
(Râvi:) zannederim
Rasûlullah (Saiiatiaha aleyhi ve seiiem) şöyle demişti:
"Sen izzet ve
celâl sahibi Allah'a eziyet verdin (onun hoşlanmaacağı şeyi yaptın)."[319]
331/1201-
Ebû Zer'den (Radyaiiahu anh):[320]
Hz. Peygamber (sattaiiahu
aleyhi ve seiiem) dedi ki:
"Bana ümmetimin
iyi ve kötü (bütün) amelleri gösterildi. Yoldan eziyet verici bir engeli
kaldırmayı amellerinin güzelleri arasında buldum. Mescidde bir balgam olup da
onun gömü I memesin İ/yok edilmemesini de amellerinin kötüleri arasında
buldum."[321]
332/1202- Tank
b. Abdullah (el-Muhâribî)'den (RadtyaiiaM anh):[322]
Hz. Peygamber
(Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) şöyle dedi:
"Namaz sırasında
ön ve sağ tarafına tükürme! Namazı bitirdiğinde sol tarafın boşsa (ve zorda
kalırsan) sol tarafına tükürebilirsin. Böyle olmadığında ise ayaklarının
arasını açarsın ve tükürdüğünü orada sürtersin/yok edersin."
NOT: Mescidi
balgam veya tükürükten koruma konusunda bk. 325/1195. hadisin açıklaması.[323]
333/1203- Hz.
Ömer (Radıyaitahu anh) bir hutbede dedi ki:[324]
'... Ey insanlar!
Sizler şu iki bitkiden yiyorsunuz, ancak ben o ikisinin kötü olduğu
kanaatindeyim; işte şu sarımsak ve soğan. Vallahi ben şahit oldum ki
Rasûlullah bir kişide bu kötü kokuyu bulunca (uzaklaşmasını) emrederdi. O
kişinin elinden tutulup, Baki* mezarlığına varacak şekilde uzaklaştırılırdı.
Sizden kim onu yemek isterse (önce) pişirerek öldürsün/ kokusunu gidersin!'[325]
334/1204- İbn
Ömer'den (Radıyaiiahu anhumâ):[326]
Hz. Peygamber
(Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) şöyle dedi:
"Kim bu bitkiden
yerse, kesinlikle mescidtere gelmesin![327]
335/1205- Ebû
Hüreyre'den {Radıyaiiahu anh):[328]
RaSUİUİIah (Sallallahu
aleyhi ve sellem) dedi kî:
"Kim şu bitkiden,
yâni sarımsaktan yerse mescidlerimizde bize eziyet vermesin!"
§Başka bir yerde de
şöyle dedi:
"...mescidlerimize
kesinlikle yaklaşmasın ve sanmsak kokusuyla bize eziyet vermesin!"[329]
336/1206- Ebû
Saîd el-Hudrî'den (Radıyatiaha anh):[330]
Hayber'in fethinden
sonra daha dönmeden kendimizi bu bitki türünün (soğan/sanmsağın)[331]
içinde bulduk. İnsanlar aç olduğundan hepimiz o bitkiden çok fazla yedik,
sonra mescide gittik. Rasûlullah (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) mescidde (onun)
kokusunu bulunca dedi ki:
"Kim bu kötü
(kokulu) bitkiden bir şey yerse kesinlikle mescidimize yaklaşmasın!"
Bunun üzerine
insanlar: 'Bu bitki haram kılındı, haram kılındı' diye konuştular. Onların
konuşmaları RasÛlullah'a ulaşınca şöyle dedi:
"Gerçek şu ki
Allah'ın helâl kıldığını haram kılma gibi bir yetkim yoktur. Ancak o,
kokusundan hoşlanmadığım bir bitki türüdür."[332]
Bu gibi rivayetlerden
soğan ve sarımsak gibi bitkilerin kötü kokusu olsa da yenmelerinin helal olduğu
anlaşılmaktadır. Ancak bize emredilen bu bitkiler yendiğinde toplum İçine ve
mescidlere gidilmemesidir. Çünkü kokusu diğer insanlan rahatsız eder, sû-i zan
ve nefret oluşturabilir ya da dedikoduya sebep olur. Bu bitkiler pişirilerek
yenmeli ya da çiğ yenirse kokusu giderilmeli veya gidinceye kadar evde
kalınmalıdır.
Ayrıca bu hadisten
Rasûlullah'ın Allah'ın helal kıldıklannı haram kılma yetkisinin olmadığı
anlaşılmaktadır. Rasûlullah'ın haram kıldığı şeyler kendi iradesiyle değil, bilâkis
Allah'ın isteği ve emriyle olmuştur. Helal olan birtakım şeylerden
Rasûlullah'ın hoşlanmadığı oluyordu şüphesiz. Bunları kendisi yemiyor, ancak
yenmesini yasaklamıyordu, keler eti bunun en tipik örneğidir. Bazen de
Peygamberimiz soğan ve sarımsak gibi maddelerin kötü kokulanyla başkalarını
rahatsız etmesinden endişe ederek yenildiğinde insanların yanına çıkılmamasını
tavsiye etmektedir. Bütün bunlar Müslümanların toplumsal sorumlulukların]
ortaya koymaktadır.[333]
337/1207- Câbir
b. Abdullah (Rad.yaiiaha anh):[334]
Rasûlullah'ın
(Saiiatiaha aleyhi ve seiiem) şöyle dediğini belirtti: [335]
"Kim sarımsak ya
da soğan yerse yanımızdan uzaklaşsın (ya da mescidimizden uzaklaşsın) ve evinde
otursun! "[336]
338/1208- Muğîre
b. Şu'be'den (Radiyallahu anh):[337]
Sarımsak yedim, sonra
Hz. Peygamber'in (Satiaihhu aleyhi ve seiiem) mescidine gittim ve bir rekat
kılmış bir hâldeyken ona yetiştim. Namazı bitirince kalanı tamamlamaya kalktım,
Rasûlullah sarımsak kokusunu alınca şöyle dedi:
"Kim bu bitki
türünü yerse kokusu gidinceye kadar kesinlikle mescidimize yaklaşmasın!"
Ben:
'Ey Allah'ın Rasûlü!
Benim özrüm var. Elini bana ver!' dedim, vallahi onu müsamahalı buldum ve
elini alıp yenimden sokarak göğsüme/karnıma ulaştırdım. Orayı (taşla) sanlı
bulunca şöyle dedi:
"Senin gerçekten
özrün var."[338]
Araplar o dönemde aç
kaldıklarında karınlarına taş sararlardı.[339]
Herhalde burada Muğîre b. Şu'be de çok açtı ve yiyecek bulamadığı için karnına
taş bağlamıştı, zorda kaldığı için de sarımsak yemek zorunda kalmıştı.[340]
Peygamberimiz (Sallailahu aleyhi ve sellem). bu kokudan hoşlanmıyordu, ancak bu
sahabî açlık içinde olduğu için onun özrünü anlayışla karşıladı. Rasûlullah
açlık çeken aşırı fakirleri bazen kendisi yedirir- içirirdi, bazen de zengin
sahabîlere bu görevi verirdi.
Bu rivayette aynca
Rasûlullah'ın ne kadar mütevazı olduğu görülmektedir. O, insanlara hiç zorluk
çıkartmaz ve hep uyumlu olmaya çalışırdı. Burada sahabî elini aldığı zaman hiç
çekmemesi ve karşı koymaması onun mükemmel ahlâkının bir tezahürü değil
midir?... Zira o bir Peygamber ve aynı zamanda da bir devlet başkanıydı, ancak
en fakir sahabîye kadar herkesin derdiyle ilgilenmesi onun peygamber siretini
ortaya koymakta ve ideal bir Müslüman'ın portresini çizmektedir.[341]
339/1209- Amr
b. Şuayb babası yoluyla dedesi (Abdullah b. Amr)'dan (Radıyallahü anhüm):[342]
Rasûlûllah (Saiiatiahu
aleyhi ve setiem) mescidde şiirlerin okunmasını, kayıp ilânı yapılmasını ve
cuma günü namazdan önce halkalar kurulmasını yasakladı.[343]
Bu hadiste mescidde
yasaklanan üç şey bulunmaktadır:
1- Şiirlerin
okunması: Bu yasağın nedeni sürekli olarak bunlarla meşgul olmak, mü'minleri
ibadetten alıkoymak ya da mescidleri şiir panayırı hâline getirmek veya
cahiliye türündeki şiirleri okumak, başkalarını hicvetmek olabilir. Ara sıra
söylenen, güzel duygulan canlandıran ya da Allah ve Rasûlü'nün sevgisini
hatırlatan veya İslâm'ı müdâfaa için söylenen şiir okumaları yasak değildir.
Bunun en güzel örneği Hassan b. Sabit[344] ve
Ka'b b. Züheyr'in[345]
şiirleridir. Rasûlûllah (Sallaiiaha aleyhi ve setiem) mescidde şiir okuyan ve
müşrikleri hicveden şiiri üzerine Hassan'a; "Allah'ım! Onu Kutsal Ruh
(Cebrail) ile destekle!" diye dua etmişti.[346]
2- Kayıp
ilânı: fiili Arapça'da yüksek sesle konuşmak, okumak manalarına gelir.
Mescidlerde yüksek sesle bu şekilde arama yapmak, kayıp ilânları vermek, ibadet
eden mü'minlerin huzurunu kaçırır, dikkatlerini dağıtır. Ancak bazı âlimler
Mescid-İ Harâm'da ilân caizdir, çünkü gelen hacıların ihtiyacı olabilir,
dediler. En güzeli ihtiyaç olmadıkça mescidlerde yüksek sesle konuşmaktan ve
kendi meselelerimizle mü'minleri mescidde oyalamaktan kaçınmaktır.[347]
3- Cuma günü
halkalar kurmak: Burada Müslümanların saflarını ayırmak, yolu daraltmak veya
dedikodu gibi faydasız şeylerle uğraşmak yasaklanmıştır.[348]
340/1210- Amr
b. Şuayb babası yoluyla dedesi (Abdullah b. Amr)'dan (Radıyallahü anhünt):[349]
Rasûlullah (Saiiaiiaha
aleyhi ve seüem) mescidlerde ahm-satım[350]
yapmayı yasakladı.[351]
341/1211- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahü anh):[352]
Rasûlullah'in (Saiiatiaku
aleyhi ve seiiem) şöyle dediğini duydum: "Kim bir kişinin mescidde kayıp
ilânı için bağırdığını duyarsa: "Allah sana onu geri vermesini' desin.
Çünkü mescidler bunun için yapılmadı."[353]
342/1212- Süleyman
b. Bürde babasından (Radıyatlaka anh) nakletti:[354]
Bir bedevi mescidde:
'Sabah vaktinden sonra
kızıl bir deve (kaybettiğini) kim ilân etti?' deyince, Rasulullah (Sallallahü
aleyhi ve sellem) Şöyle dedi:
"Onu bulamayasın!
Onu bulamayasın! Onu bulamayasın! Bu (kutsal) yerler/mescidler[355]
yapılma gayeleri için bina edildi, (bunlar için değil)."[356]
343/1213- Hakîm
b. Hizâm'dan (Radıyaiiahu anh):[357]
RasÛlullah (Sallatlahü
aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
"Mescidlerde
hadler (cezalar) uygulanmaz ve kısas hakkı alınmaz."
§(Başka tarikle gelen
rivayet) Hakîm b. Hizam'dan:
Dedi ki:
"Mescidler (mabed
olduğundan) içlerinde şiirler okunmaz, hadler (ağır cezalar) uygulanmaz ve
kısas hakkı alınmaz."
(Abdullah ekledi):
Babam (Ahmed b. Hanbel) şöyle dedi: O bu rivayeti, merfû (Rasûlullah'ın sözü)
olarak nakletmedi, (Râvi) Haccac'ı kastediyordu.[358]
344/1214- Süfyan'ın
kızı Ümmü Osman'dan (RadıyaiiaM anhamâ) (ki o, Ümmü Benî Şeybe'dir,
(Râvilerden) Muhammed b. Abdurrahman da onun Rasûlullah'a biat ettiğini
söyledi):[359]
Rasûlullah
(Sattaiiahüaleyhi ve seiiem) Şeybe'yi çağırdı, o da (geldi ve) Kabe'yi açtı.
Hz. Peygamber içeri girdi, (namaz kıldıktan sonra) geri döndü ve çıktı. Tekrar
gelmesi için Şeybe'ye Rasûlullah'ın elçisi gitti. Şeybe de geri döndü. (Hz.
Peygamber) onun yanına geldi ve dedi ki:
"Ben Kabe'de
(asılmış) boynuz gördüm/onu gizle!"
(Râvi) Mansur'dan
gelen rivayette Süfyan'm kızı Ümmü Osman dedi ki: Hz. Peygamber (yukarıdaki
hadiste geçen sözü) dedi (ve ekledi): "Gerçek şu ki Kabe'de namaz
kılanları meşgul edecek bir şey bulunmaması gerekir."
Şİkinci tarikle gelen
rivayet:
Şeybe'nin kızı Safıyye
Ümmü Mansur anlattı: Ev ahalisinin hepsini doğuran Benî Süleym'den bir kadının[360]
bana haber verdiğine göre:
Rasûlullah Osman b.
Talha'ya haber gönderdi. (Râvi bir keresinde de dedi ki: Bu kadın Osman b.
Talha'ya: Hz. Peygamber seni niçin çağırdı, diye sorunca o, şöyle anlattı:
Rasûlullah (beni
çağırdı)[361] ve dedi ki: "
"Ben Kabe'ye
girdiğimde koçun iki boynuzunu görmüştüm. Onun gizlenmesini emretmeyi unuttum.
Onları gizle! Çünkü Kabe'de namaz kılanı meşgul edecek bir şeyin bulunması uygun
olmaz."
Süfyan şöyle dedi:
(Haccac'ın mancınıkları ile) Kabe yanıncaya kadar koçun iki boynuzu Kabe'de
kalmaya devam etti, yangında o ikisi de yandı.[362]
Kabe'de saklanan koç
boynuzlan Hz. İsmail yerine kurban edilmesi için gönderilen koçun boynuzlan
olabilir. Hafız İbn Hacer bu rivayetlerin kurban edilmek istenenin Hz. İsmail
olduğunu gösterdiğini ve çoğunluğun görüşünün bu şekilde olduğunu, ancak
âlimlerden küçük bir azınlığın da kurban edilmek istenenin Hz. îshak olduğunu
söylediklerini, ancak bunun zayıf bir ihtimal olduğunu delillerle açıklar.[363]
Bu boynuzlann
Rasûlullah'ın (Sallailahu aleyhi ve seltem) Mekke'yi fethetmesine kadar
Kabe'nin dışında, kıble tarafında asılı olduğu nakledilmektedir.[364]
Kabe'ye mancınık
isabeti Yezid b. Muâviye'nin saltanatı zamanında olmuştur. Hicaz bölgesindeki
Müslümanlann biat ettiği halife Abdullah b. Zübeyr uzun süre Emevî hanedanına
karşı mücadele verdi. En son Haccâc'ın orduları bu bölgeyi sardı, insanların
dış dünya ile irtibatlarını kesti, attığı mancınıklar Kabe'de de yangın
çıkmasına sebep oldu. Bu yangında Kabe yandı ve yıkıldı.[365]
Buradaki iki rivayette
Kabe'yi açan kişiler farklı olarak nakledildi. Biri Şeybe, diğeri de Osman b.
Talha. Ancak diğer rivayetlerin hepsinde kapıyı açan Osman b. Talha olarak
geçmektedir, doğrusu da o olsa gerek. Zira Osman b. Talha'nın Kabe'de Hicâb
görevi vardı.
Bu olay h. 8. yılında
Mekke'nin fethi döneminde gerçekleşmişti.
Söz konusu
hadislerden, mescidlerde namaz kılanları meşgul edecek şeylerin bulunmasının
doğru olmadığı ve gizlenmesi gerektiği anlaşılmaktadır.[366]
345/1215- Enes
b. Mâlik'ten (Radıyaitaha anh):[367]
RaSÛlullah (Saltallahü
aleyhi ve sellem) dedi ki:
"İnsanlar mescidi
e rde/mescidleri ile[368]
övünmedikçe kıyamet kopmaz."[369]
Kıyamet alâmetlerinden
birisi de Müslümanlar'in cahiliye âdetlerine birer birer dönmesidir. Bu
âdetlerden öne çıkanı kibir ve övünmektir. İnsanlar birbirlerine mallarıyla
üstünlük sağlamaya çalışırlar. Hattâ bu o dereceye varır ki yaptıkları mescidler,
bunların çokluğu ve içlerinin süslemeleriyle övünmeye başlarlar.
Yukarıdaki rivayetin
başka tariklerinde mescidlerin çokluğu ile övünme olduğu, ancak onları yaşatma
kaygılarının olmadığı ya da az olduğu belirtilir.[370]
Arapça'da fiili yapmak
ve yaşatmak manalarına gelir. Rabbimiz şöyle buyurur:
"Allah'ın
mescidlerini ancak Allah'a ve âhiret gününe iman eden, namaz kılan, zekât veren
ve Allah'tan başkasından korkmayan insanlar bina eder/yaşatır. İşte onlar
hidayete erenlerden olduğu umulan kişilerdir." (Tevbe9/18)
Son dönemlerde
insanların mescidlerin çokluğu ve süslemeleriyle öğünmeleri ve yaşatma
kaygılarının az olması oralarda ibadet ve zikir gibi ibadetlerin terk edilmesi
şeklinde anlaşılmaktadır.[371]
Müslümanların olaylara
kapitalist bir mantıkla yaklaşmaları İslâm'ın getirdiği tüm güzelliklerin yok
olmasına sebep olmaktadır; İslâm yardımlaşma, merhamet ve gösterişten uzak sade
bir yaşamı emreder. İslâm için önemli olan insandır ve yatırım insana
olmalıdır. Madde insanlığın hizmetinde olmadığında, insanlık maddeye hizmet
eder ve onun için var olma kavgası verir hâle gelir. Bu durumda insan olma
vasfı kaybedilir ve doğrunun egemenliği yerine hayvanlar âleminde var olan kuvvetin
egemenliği tehlikesi ortaya çıkar.
Her konuda olduğu gibi
mescid yapımında esas olan sade yapılmasıdır. Rasûlullah döneminde bunun en
güzel örneği görülür. Medine mescidinin duvarları kerpiç ve tavanı ile
direkleri hurma dallanndandı. Hz. Ebû Bekir döneminde bu şekilde kaldı. Hz.
Ömer döneminde mescid dar gelince kerpiç ve hurma dallarıyla genişletildi. Hz.
Osman döneminde ise çok büyük ilâveler oldu, duvarları nakışlı taşlar ve
kireçle yapıldı. Direkleri de nakışlı taşlardan yapılıp, tavanı sâc'la (abanoz
ağacı/hind çınarı) ile kaplandı.[372]
Ancak nakışlı taşların getirilmesi Hz. Osman'ın emriyle olmamış, bu taşlar
bazı civar bölgelerden getirilmiş ve nakışlan bozulmamıştır. Hz. Osman
dönemindeki bu yapı hadiste yasaklanan süs ve övünme sınırı içinde olmasa da
bazı sahabiler tarafından tenkid edilmiştir.[373]
İslâm sade ve temiz
bir dindir. Rasûlullah'ın hayatı böyleydi ve bizlerin de temiz ve sade bir
hayat yaşaması gerekir.[374]
346/1216- Hadramî
b. Lâhık Ensâr'dan bir kişiden (Radıyaiiahüanh) nakletti:[375]
Rasûlullah (Saitaiiaha
aleyhi ve seiiem) şöyle dedi:
"Biriniz
elbisesinde bit bulduğunda, (mescidden çıkıncaya kadar) onu elbisesinde tutsun
ve mescide atmasın!"[376]
347/1217- Ebû
Eyyûb el-Ensârî'den (Radıyattahu anh):[377]
Bir kişi elbisesinde
bit buldu ve mescide atmak için onu aldığı o anda RasÛlullah (Saiiaiiahu aleyhi
ve seiiem) ona şöyle dedi:
"Böyle yapma!
Mescidden çıkıncaya kadar onu elbisende tut!"[378]
348/1218- Enes
b. Mâlik'ten fiuuhyaiiaha anh):[379]
Rasülullah (Saiiaüahü
aleyhi ve seüem) mescidde oturuyordu ve ashabı da kendisiyle beraberdi. O anda
mescide bir bedevi geldi ve bevletmeye başladı. Ashabı hemen:
'Yapma! Yapma!' dediler.
Rasülullah:
"Enge! olmayın!
Onu bırakın!" dedi ve o kişiyi bıraktılar. (Sonra) Rasülullah o kişiyi
yanına çağırdı ve şöyle dedi:
"Mescidlere
pislik, idrar ve tuvalet ihtiyacının atılması uygun/doğru değildir."[380]
Peygamberimiz
eğitimsiz kişilere karşı müsamahalıydı. Çölden gelen bu insanlar zaman zaman
hata yapıyorlardı. Rasülullah her seferinde onlara bu yaptıklarının hata
olduğunu anlatıyor ve kendilerini tatlı bir dille ikna ediyordu.
O dönemde
Rasûlullah'ın mescidi kumluktu ve dökülen bir kova su ile idrarın
kaybolma/temizlenme imkânı vardı. Eğer burada Rasülullah sahabenin o kişiye
karşı hareketine mani olmasaydı belki o bedevi linç edilecekti, tıbbî yönden de
hastalanma ihtimali vardı. Bütün bunlar Rasûlullah'ın olgun tavırlarıyla
halledilmiş oldu.
§Bu konuda geçen
hadislerden mescidlerde yasaklanan şeylerin şunlar olduğu anlaşılmaktadır:
1- Ahm-satım
gibi ticarî işler,
2- Kayıp
ilânında bulunmak,
3- Sürekli
olarak ya da İslâm'a aykırı olan şiirler okumak,
4- Cuma
günleri Müslümanların geçeceği yerlere halkalar kurmak ve dedikodu yapıp, boş
şeylerle uğraşmak,
5- Tükürük
ve balgam gibi tiksindirici maddeleri atmak,
6- İdrar
gibi pis maddeleri atmak,
7- Bit gibi
haşeratı oraya atmak,
8- Oralan
aşırı süslemek ve ümmetin malım israf etmek,
9- Bu
binalarla başka Müslümanlara karşı övünmek, gurur vesilesi yapmak,
10- Mescidde
namaz vaktini beklerken elleri birbirine kenetlemek, uyku getirici hareketler
yapmak,
11- Namaz
kılanları meşgul edecek şeyler asmak, koç boynuzu gibi.
12- Buralarda
cezalar uygulanmaz ve kısas hakkı alınmaz.
13- Soğan ve
sarımsak gibi maddeleri yedikten sonra buralara gelmek ve insanları rahatsız
etmek
13- Ucu
keskin ya da yaralayıcı bir silahla oralara girmek ve bunların uçlarını
tutmamak,
14- Gereksiz
yere sesi çok yükseltmek ve başkalarını rahatsız etmek gibi hareketler
mescidlerde yasaklanmıştır.[381]
349/1219- lbn
Ömer (Radıyaiiahuanhümâj anlattı:[382]
Biz Rasûlullah
(Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) devrinde gençler olarak mescidde kaylûleye (öğle
istirahatına) kalarak uyurduk.
§İbn Ömer'den ikinci
tarikle gelen rivayet:
Rasûlullah döneminde
benim mescid dışında kalıp gecelediğim ve sığındığım bir başka yer yoktu.[383]
350/1220- Abbâd
b. Temîm amcasından (Radtyaiiahu anh) nakletti:[384]
Rasûlullah'ı
(Saiiaitaha aleyhi ve seiiem) mescidde ayaklarından birini diğerinin üzerine
koymuş bir hâlde sırt üstü uzanarak yatarken gördüm.[385]
Bu rivayetlerden
mescidde uyumanın ve kaylûlenin caiz olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca mescid evi
ve kalacak yeri olmayanların evi sayılır. Peygamberimiz uzanıp yatarken bir
ayağını diğerinin Üstüne koyması setr-i avret içindir. Rasûlullah-ın mescidde
uyuyacağında ya da istirahat edeceğinde bu şekilde yatması âdetiydi Başka
sahabiler de onu bu şekilde yatarken görmüşlerdi. Meselâ Abdullah b. Mes'ûd
(Radıyaliahü anh) Rasûlullah'ın bu şekilde yatıp uyuduğunu, sonra kalkıp abdest
almadan namaz kıldığını nakleder.[386]
Diğer rivayetlerde sırt üstü yattığı şeklinde bir açıklama vardır.[387]
§Uykunun abdesti
bozması konusunda müctehidler ihtilaf ettiler. Tabiî ki bu ihtilaf hadislerin
anlaşılması yanında sahabenin de ihtilafından kaynaklanmaktadır. Bu konudaki
görüşler şöyledir:
1- Yatarak
veya bir şeye dayanarak uyumak ittifakla abdesti bozar. Zira insan
yatarak/dayanarak uyuduğu zaman vücudu gevşer, ne yaptığını bilemez ve bundan
dolayı abdest alır.
2- Namaz
kılarken ya da böyle bir hâldeyken (bir şeye dayanmaksızın) uyuyan kimsenin
abdestinin durumunda müctehidler ihtilâf etti;
a- lmam Ebû
Hanîfe'ye göre uzun da olsa namazda kaldığı sürece abdesti bozulmaz;
b- 1.
Mâlik'e göre kıyam (ayakta durma) ve kuûd (oturma) hâlinde abdesti bozulmaz,
ancak rükû ve secde hâlinde uyursa bozulur;
c- İ.
Şafiî'ye göre kuûd (oturma) hâlinde bozulmaz, diğer rükünlerde bozulur.
d- İ. Ahmed'den
bu konuda birden fazla rivayet vardır:
-Kıyam, oturma, rükû
ve secdedeki uyku hafıfse bozmaz, ama uzarsa bozar,
-Rükû ve secde hâlinde
uyuyan kişi o rekatı iade eder, namazı değil, -Ayakta ve oturarak uyku abdesti
bozmaz, -Sadece oturarak uyku bozmaz.
İ. Ahmed'in bu dört
görüşünü ayakta ve oturarak uyuklama hafif olursa abdesti ve namazı bozmaz,
sadece o rekatı iade etmek gerekir, şeklinde anlayabiliriz.[388]
351/1221- Zeyd
b. Sâbit'ten (Radıyaiiahu anh):[389]
Rasûlullah (Saiiattaha
aleyhi ve seiiem) mescidde hacamat yaptırdı/kendine bölüm ayırdı.
Râvi, İbn Lehîa'ya:
'Evinin mescid bölümünde mi?' diye sorunca o :
'Hayır, Rasûllulah'ın
mescidinde' diye cevaplandırdı.[390]
Ahmed b. Hanbel
dışında Zeyd b. Sabit'ten (Radıyaliahu ank) gelen diğer rivayetlerde 'hacamat
yaptırdı' yerine 'kendine bir bölüm ayırdı' lafzı bulunmaktadır. Bu durumda
iki ihtimal düşünülür:
1- Rasûlullah
mescidde hacamat yaptırdı ve bu rivayet diğerlerinden farklıdır.
2- Zeyd b.
Sabit'ten gelen diğer rivayetlerin hepsinde "kendisine hasırdan bir oda
edindi' fiili ile nakledilmesi râviden kaynaklanan bir hatanın olabileceğini
akla getirmektedir. Nitekim Heysemî (v.807/1405) Ahmed b. HanbeFin
rivâyetindeki senedde İbn Lehîa'nın olduğunu ve onun hata yapma ihtimali
üzerinde durduğunu zikretmektedir. Zira İmam Müslim (v.261/871)
Kitabu't-Temyiz'de İbn Lehîa'nın fiilin sonunu ra yerine hata ile şeklinde mim ile
okunmuş olduğunu belirtmektedir.[391]
Doğrusunu Allah bilir.[392]
352/1222- Ebû
Hüreyre'den (Radıyaliahu anh):[393]
Habeşliler mescidde
(harp)[394] oyunu oynarlarken
Rasûlullah (Saiiaiiaha aleyhi ve seitem) girdi. Hz. Ömer onlan men etmek
istedi. Rasûlullah şöyle buyurdu: "Onları bırak, ey Ömer! Onlar Erfide
oğullarındandır."
NOT: Mescidlerde
oyun oynamak hoş görülmemiştir. Hz. Ömer (Radıyaliahu anh) bu nedenle mani
olmak istedi, belki de Rasûluliah'ın onlara, hayası sebebiyle engel olmadığını
zannetti. Ancak Peygamberimiz bunun mubah olduğunu belirtti ve burada Benû
Erfide lafzını kullandı, bunun ne olduğu konusunda ihtilaf bulunmaktadır;
Habeşlilerin lakabı ya da Habeşlilerin ilk dedelerinin ismi olabilir.[395]
Burada Peygamberimiz onların bu işlerle meşgul olduğunu, hattâ mahir olduğunu
ve olayın fazla büyütülmemesini vurgulamıştır.[396]
353/1223- Saîd
b. Müseyyeb'den (Radiyalahu anh):[397]
Hz. Ömer (Radıyailaha
anh), Hassan mescidde şiir okurken yanma geldi, kendisine sert bir şekilde
baktı. Bir rivayette ona: 'Rasûlullah'ın mescidinde şiir okuyorsun (deyince)
Hassan (RadıyaiiaM anh):
'Burada, senden daha
hayırlısı (Rasûlullah) varken şiir okumuştum' diye cevapladı, sonra Ebû
Hüreyre'ye yöneldi ve ona:
'Rasûlullah'in
(Saiudiahu aleyhi ve seiiem) şöyle dediğini duydun (değil mi?):
"Benim adıma (o
müşriklere) cevap ver! Allah'ım! Onu Kutsal Ruh (Cibrîl) ile destekle!'"
deyince Ebû Hürcyrc (Radıyatiaha anhy.
"Evet" dedi.
§(Râvi) diğer
rivayette şunu ekledi:
Bunun üzerine Hz.
Ömer, Rasûlullah'ın bunu kabul ettiğini anlamış olarak oradan ayrıldı.[398]
Bu bölümde mescidde
serbest olan şeyler nakledildi. Onlar:
1- Uyumak ve
kaylûle,
2- Uzanarak
yatmak,
3- Evi
olmayanların gece kalabilmesi,
4- Mescidde
yetkili bir kişi için itikafa gireceği müstakil bir bölüm/oda yapılması,
5- Harp
oyunları gibi faydalı şeyler,
6- Allah ve
Rasûlü sevgisini anlatan ya da İslâm'ı müdafaa eden şiiirlerin arasıra okunması
serbesttir.[399]
354/1224- Abdullah
b. Abbas ve Hz. Âişe annemizden (Radıyaiiahü anhüm):[400]
İkisi şöyle anlattı:
'Rasûlullah'a
(Saiiaüaha aleyhi ve seiiem) Ölüm yaklaştığında yüzünü elbisesiyle örttü.[401]
Daraldığında üstünden elbiseyi çektik, o şöyle diyordu:
"Allah Yahudi ve
Hristiyanlara lanet etsin! Peygamberlerinin kabirlerini mescidler (mabedler)
hâline getirdiler."
Hz. Âişe ekledi:
"Rasûlullah
(sanki) oradakileri bunun benzerini yapma konusunda uyarıyordu.'"
NOT: öltlm
anında bile Rasûlullah'ın bu duyarlılığı insanı şaşırtmaktadır, onun
hassasiyetleri şunlardı:
1- Tevhid
konusundaki titizliği,
2- Mütevazı
hâline son nefesine kadar devam etmesi,
3- öldükten
sonra diğer ümmetlerin düştüğü hataya düşmemeleri için Müslümanları uyarması,
4- öldükten
sonra da hayatındaki gibi bilinmeyi istemesiydi.
O Peygamber kulluğun
nasıl olduğunu bize gösteren mükemmel bir insandı. O ve arkadaşları yeryüzünün
belki bir daha şahit olamayacağı güzellikleri tanıtmışlar ve yaşamışlardı.[402]
355/1225- Hz.
Âişe bu haberi Ümmü Seleme ve Ümmü Habibe annelerimizden (Radtyallahü anhüm)
nakletti:[403]
O ikisi Habeşistan'da
gördükleri bir kiliseden bahsettiler, (Bir rivayette; O ikisi Peygamberimiz'in
ölüm hastalığı anında bunu anlattılar. Ümmü Seleme ve Ümmü Habibe Habeşistan
yurdunda gördükleri bir kiliseden) ve orada bulunan bazı resimlerden
bahsettiler. Bunu üzerine Rasûlullah (Saüaiiahu aleyhi ve sellem) ŞÖyle dedi:
"Onlar içlerinde
salih bir kişi olduğunda ve o öldüğünde kabrinin üstüne mescid (mabed) yaptılar
ve oraya da bu resimleri işlediler. İşte onlar kıyamet günü aziz ve celil olan
Allah'ın yanında yaratılmışların en şerlileridir."[404]
356/1226- Hz.
Âişe annemizden (Radiyalalhu anha):[405]
(Ölüm anında) ağrısı
şiddetlendiğinde Rasûlullah'ın (Saiiaitaha aleyhi ve
üzerinde bir elbise vardı ki, onu bazen yüzüne
koyuyor, bazen de çekiyor ve şöyle diyordu:
"Peygamber
ümmetine yasakladığı hâlde onlar peygamberlerinin kabirlerini mescidler
(mabedler) edindiler."[406]
Peygamberimiz
kendisine karşı aşın tazim ve hürmet edilir, bu da tevhid inancını
zedeleyebilir endişesiyle son anda böyle bir uyanda bulunmuştu. Ümmü Seleme ve
Ümmii Habibe annelerimizin anlattıkları kendisine çok tesir etmiş olacak ki
sürekli yukarıda hadiste geçen sözleri tekrarlıyordu.
Hz. Peygamber'den
sonra sahabe ve etba' Mescid-i Nebî'yi genişletme ihtiyacı duydu. Çünkü
Müslümanların sayısı çok artmıştı ve mescide sığmıyorlardı. Genişletme
çalışması devam etti ve Peygamberimiz'in hanımlarının odalarına kadar geldi ki
bu odalardan birisi de Hz. Âişe annemizindİ ve o odada Rasûlullah ile birlikte
iki arkadaşı Hz. Ebû Bekir ve Ömer'in kabirleri vardı. Zira Peygamberler öldükleri
yere gömütürlerdi ve sonra vefat eden iki büyük sahabi de Hz. Âişe'den izin
alarak Rasûlullah'ın yanına gömülmeyi vasiyet etmişlerdi. Genişletme
çalışmasında bu kabirlerin etrafına geniş bir duvar çekildi, böylece mescidden
görülmesin ve insanlar ona ibadet etmesin. Şu anda da bu kabirler mescidin
giriş tarafındadır.[407]
357/1227- Enes
b. Mâlik'ten (Radıyaıiahuank):[408]
Hz. Peygamber'in mescidinin
yapılacağı yer Neccar oğullannmdı ve orada hurma ağaçlan, yıkıntılar ve
cahiliyye döneminden kalma kabirler bulunmaktaydı. Rasûlullah onlara:
"Burayı bana
satın!" deyince onlar:
'Aziz ve celil olan
Allah dışında kimseden onun parasını/karşılığını almayız1 dediler.
Rasûlullah (Saiiaiiahu
aleyhi ve seiiem) hurma ağaçlarının kesilmesini, ekinlerin bozulmasını ve
kabirlerin de açılıp (başka yere nakledilmesini) emretti. Rasûlullah bu mescid
yapılmadan önceleri namaz vakti geldiğinde koyun ağıllarında namaz kılardı.
NOT: Peygamberimiz
mescid yapılmadan Önce yollarda, koyun ağıllarında namazlarını kılardı,[409]
Başka yer bulunmadığında[410]
koyunların olduğu yerde namaz kılmaya izin vermiş, ancak develerin bulunduğu
yerlerde namaz kılmayı yasaklamıştı. Bunun sebebi devenin inatçı ve kindar bir
hayvan olması, namaz sırasında zarar verme ihtimalinin bulunmasından olsa
gerek, ancak koyunlardan böyle bir tehlike beklenmez.[411]
358/1228- Talk
b. Ali'den (Radıyaiiahü anh):[412]
Hz. Peygamber'in
(Saiiaiiahu aleyhi ve settem) huzuruna heyet hâlinde gittik. Ayrılacağımızda
bana emretti ve kendisine su dolu bir kap getirdim. Ondan avuçla su aldı ve
içine üç kere püskürttü, sonra onun ağzını bağladı ve dedi ki:
"Onu götür ve
kavminin mescidine serp! Allah'ın onları yüceltmesi için onlara başlarını
kaldırmalarını emret."
Ben ona:
'Bizimle senin
arandaki mesafe uzun, kaptaki su kuruyabilir' deyince şöyle buyurdu:
"Kuruduğunda ona
su ilâve et!"
NOT: Başka
tarikten gelen bu rivayet şu şekildedir:
... RasÛlullah dedi
ki: "Bu (suyu)[413]
beraberinizde götürün, beldenize vardığınızda havranızı (önceki mabedinizi)
yıkın, onun yerine bu sudan serpin ve orayı mescid yapın!"[414]
§Müslümanlar diğer
dinlerin mabedlerine dokunmamışlar ve onlara dinlerini yaşama özgürlüğü
vermişlerdi. Peygamberimiz'in yaşadığı dönemde bunun örnekleri görülüf, hatta
savaşta bile Rasûlullah bu mabedlere dokunmayı ve onları yıkmayı yasaklardıştı.
Ancak bazı nedenlerden dolayı yukarıdaki rivayette geçtiği gibi bunun
istisnalan vardı ve bunlar da çok azdı. Eğer bir havra/kilise kullanılmaz hâle
geldiyse yada müntesipleri kalmadıysa veya mülkiyeti onlardan satın alındıysa,
işte bu gibi durumlarda o eski mabedi yıkıp yerine cami yapmak yada orayı
camiye çevirmek ittifakla caizdir. Bunun örneklerini günümüzde Avrupa ve
Amerika gibi yabancı ülkelerde görmekteyiz. Savaş yada barışta diğer dinlerin
mabedlerine dokunulmaz, yıkılmaz, oraların camiye çevirilmesi için yukarıda
zikredilen meşru mazeretlerin olması gerekir.
§Hadisleri doğru
anlamak için Rasûlullah'in diğer söz ve davranışları ile birlikte düşünmek ve
sünnet boyutunu kavramak gerekir. Değilse İslâm adına yanlış uygulamalar
yaplır. Bu gibi hassas konular mutlaka alimlre sorulmalı ve doğrusu Öğrenilmelidir.[415]
359/1229- Semüra
b. Cündüb'den (Rdithü anh):[416]
Rasûlullah (Saiiatiaha
aleyhi ve seiiem) evlerimizin içinde (ya da arasında) mescidler edinmemizi,
ayrıca buraları da temiz tutmamızı emretti.[417]
360/1230- Hz.
Âişe annemizden (Radıyaiiaha anhâ):[418]
RasÛlullah (Saiiaiiahu
aleyhi ve seiiem) evlere (ya da evler arasına) mescidle-rin yapımını emretti ve
orayı temiz tutup güzel koku ile kokulandırmayı da emretti.
NOT:
Yukarıdaki hadiste geçen veya kelimeleri evler anlamına geldiği gibi
kabileler/meskûn mahaller anlamına da gelebilir. Tirmizi'den gelen bir rivayette
SUfyan b. Uyeyne bunu yani kabileler,
şeklinde açıklamıştır.[419]
O hâlde hadisteki
tavsiye, evlerin bir kenarını namaz kılmaya ayırmak ya da evler arasında küçük
mescidler yapmak anlamındadır. Bunun nedeni nafile namaz kılmak ya da büyük
mescide uzak mahallerin cemaatle namazdan mahrum kalmamaları olabilir. Büyük
mescide yakın olan mahallerdeki küçük (ev ya da akraba/ kabile) mescidleri
cemaate gitmeyi engellememelidir.[420]
Ayrıca mescidlerin
temiz tutulması ve güzel koku ile kokul andın İması emredilmektedir.[421]
361/1231-
Ali b. Zeyd b. Cüd'ân'dan:[422]
Bana Enes b. Mâlik'in
oğlu Ebû Bekir (Hadtyaiiahü anhümâ) şunları anlattı:
Babam Şam bölgesine[423]
temsilci olarak geldi ve ben de onunla beraberdim. Bizi Mahmud b. Rabi'
karşıladı. Bu kişi babama Itbân b. Mâlik'ten (RadıyaiiaM anh) bir hadis
nakletti.[424] Babam dedi ki;
'Ey Yavrum, bu hadisi
ezberle/koru! Şüphesiz o hadis hazinelerinden birisidir.'
Biz yolculuktan dönüp
Medine'ye geldik ve onu (yâni Itbân'ı) soruşturduk, baktık hayatta ve âmâ bir
ihtiyar. Hemen bu hadisi sorduk. O şöyle anlattı:
Gözlerim Rasûlullah
döneminde kapandı, dedim ki:
'Ey Allah'ın Rasûlü!
Gözlerim kapandı. Senin arkanda namaz kılamıyorum (kılmaya gelemiyorum)[425].
Evimde bir yeri mescid olarak seçsen/ hazırlasan ve orada namaz kılsan da ben o
mekânı namazgah edinsem (olur
mu?)' RaSÛlullah
(Sallallahü aleyhi ve settem):
"Evet, (olur) ben
sana yarın gelirim" dedi.
Ertesi günü (sabah)
namazını kıldıktan (sonra gün yükselirken)[426]
bana geldi ve yanıma yaklaştı (bir rivayette: O, Ebû Bekir ve Ömer'le birlikte
geldi). Dedi ki:
"Ey Itbân! Senin
için nereyi seçmemi/hazırlamamı istersin?" Itbân ona bir yer tarif etti,
Rasûlullah da orayı onun için seçti/hazırladı ve orada namaz kıldı. Sonra
Peygamberimiz bırakılmadı ya da oturdu (Bir rivayette: Yemek sebebiyle
bırakılmadılar).[427] Bu
olay etrafımızda oturan Ensar'dan kişilere ulaştı ve onlar da geldi, hattâ ev
doldu/dar geldi. Orada münafıklardan ve onlardan gördükleri eziyet ve serlerden
bahsetmeye başladılar, onlardan Mâlik b. Duhşem isimli birisine sorumluğu
attılar. Dediler ki:
'Onun hâlinden şu da
var, bu da var.' Rasûlullah bu arada suskundu. Onlar lafı çoğaltınca Rasûlullah
şöyle buyurdu:
"Allah'tan başka
ilâh olmadığına şahitlik etmiyor mu?" Rasûlullah sözünü ikinci kere
tekrarlayınca orada bulunanlar: 'Şüphesiz, onu söylüyor' dediler. Bunun üzerine
Rasûlullah: "Beni hak (din) ile gönderen Allah'a yemin ederim ki eğer o
kişi bunu kalbden sadık olarak söylerse ateş onu hiç yakmayacak" dedi.
Sahabe burada
RasÛlullah'm sözüne sevindikleri kadar[428] bir başka şeye böyle sevinmemişlerdi.
§ İkinci tarikle Enes
b. Mâlik'ten Sâbit'in rivayeti:
Itbân'ın gözü
kapanınca dedi ki:
'Ey Allah'ın Rasûlü!
Gelsen ve evimde namaz kılsan ben senin namaz kıldığın mekânı mescid
edinirdim.'
Bunun üzerine Hz.
Peygamber onun evine geldi. Itbân'ın kavmi de Peygamberimiz'in yanında toplandı
ve Mâlik b. Dühşem'den bahsettiler. Nifakla ilgili durumunu ima ederek:
'O şöyle böyle yaptı'
diye konuştular. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
"Allah'tan başka
ilâh olmadığına ve benim O'nun Peygamberi olduğuma şahitlik etmiyor mu?"
diye sorunca:
'Bilâkis (ediyor)'
dediler. Rasûlullah şöyle buyurdu:
"Nefsimi elinde
tutan Allah'a yemin ederim ki kim bunu söylerse ateş kendisine yasaklanır
(cehenneme ebedi kalacak şekilde girmez)[429]."
362/1232- Enes
b. Mâlik'ten (Radıyaiiahu anh):[430]
Ensardan çok şişman
bir kişi vardı ki (gelip) Hz. Peygamber'le beraber (mescidde) namaz
kılamıyordu. Bu kişi:
'Ey Allah'ın Rasûlü!
Ben (gelip) seninle namaz kılamıyorum' dedi ve Rasûlullah için yemek hazırlayıp
onu çağırdı. Hz. Peygamber'e ısaitaiiahu aleyhi ve seiiem) bir hasır serdiler
ve üzerine su serptiler.[431]
Rasûlullah orada iki rekat namaz kıldı.
Cârud ailesinden bir
kişi[432]
râviye (yani Enes'e)[433]:
'Rasûlullah duhâ
(namazını) kılar mıydı?' diye sorunca (Enes):
'Sadece o gün duhâyı
kıldığını gördüm' dedi.[434]
Bu hadislerden cemaate
devam etmenin önemi anlaşılmaktadır. Ancak bazı durumlar vardır ki cemaate gitmemenin
özrü sayılır. Bunlar aşın şişmanlık ve yürü-yememe, âmâ olmak ya da hastalık
hâli gibi durumlar. Bu rivayetlerden anlaşılanlar:
1- Bir kişi
kendi problemlerini başkalarına açabilir ve bu şikâyet hâli sayılmaz, çünkü
çözüm aramaktadır.
2- Evin bir
bölümü mescid olarak ayrılabilir.
3- Evde
edinilen köşe diğer mescidlere benzemez, vakıf değildir-ve mülkiyeti ev
sahibine aittir.
4- Mescid
edinilen bir yerde salih bir insanın namaz kılması ile bereket ve rahmet ummak
caizdir. Ancak bu, insanı kendisini beğenme ve kibre götürmernelidir.
5- Sözde
durmak çok önemlidir ve Peygamberler'in ürerinde hassasiyetle durdukları bir
konudur,
6- Salih
İnsanlar ve diğer Müslümanlar davet edildiğinde ikramda bulunmak efdaldir.
7- Lider ya
da saüh birisi yanında münafıklann hâlleri konuşulabilir, ancak işi uzatmamak
gerekir.
8- Salih bir
insan bir yere geldiğinde diğer Müslümanların da oraya gelip ziyaret yanında o
kişinin İlminden istifade etmeleri efdaldir.
9- Lider ya
da salih kişi Müslümanların konuşmaları ya da hareketlerini kontrol etmeli,
ifrat ve tefrit hâllerine müdahale etmeli ve ilgili açıklamaları yaparak onları
da ikna etmelidir.[435]
10- BUtün
bunlardan Rasûlullah'ın ne kadar mükemmel bir insan ve lider olduğu
anlaşılmaktadır. İnsanların küçük problemlerini dahi halletmeye çalışmaktaydı
ve insanlar onunla diyalog kurmaya, konuşmaya bayılıyorlardı.
NOT:
Mescid-i Haram, Mescid-i Nebî ve diğer mescidlerle ilgili hadisler Halifelik ve
Emirlik/İdarecilik ve Yöneticilik konusunda zikredilecektir. Bk. Müsned Trc.
H.no:542-544/l 1431-11433 ve 607-638/11496-11527.[436]
[1] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/236.
[2] Bir hadiste: "Kulun Allah'a en yakın olduğu an
secde hâlidir" buyurulmaktadır. (Bk. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 11/421; Müslim,
Salât, 215; Nesâî, Mevâkît, 25; Taibîk, 78; Tirmizî, Deavât, 118). Bu hadisten
hareketle şöyle bir tarif yapmak da mümkündür: "Kulun Allah'a en yakın
olduğu kutsal mekândır." Mescidlerin fonksiyonlarından bahseden âyetlerin
ışığında İse mescidleri söyle tanımlayabiliriz: "Sabah-akşam/her an
Allah'ın isminin anıldığı, teşbih edilerek zikredildiği ve sânının yüceltildiği
ve bu şerefle de kendilerinin ulvîleştiği. kötülüklere kapalı/Muhanem temiz
mekânlardır". İlgili âyetler için bk. Nûr, 24/36; Hac, 22/40; İbrahim,
14/37.
[3] Nûr, 24/36.
[4] Bk. Hac, 22/40.
[5] İşaret edilen rivayet söyledin Hz. Âişe'den: Ümmü
Habtbe ve Ümmtl Seleme Habeşistan'da gördükleri içinde resim ve tablolar
bulunan Mâriye (Marya) denilen bir kiliseyi Rasûlullah'a anlattılar. Bunun üzerine
Allah Rasûlti: "Onlar İçlerinden çok İyi biri çıkıp vefat edince onun
kabri üzerine bir mescid yaparlar, tşte onlar Kıyamet gününde Allah Katında
yaratılanların en şerlisidirler" buyurdu. Bk. Müslim, Mesâcid, 16-18.
Bir diğer rivayet:
RasÛlullah bir daha dogrulamadığı ölümcül hastalığında: "Allah Yahudi ve
Hristlyanları rahmetinden uzaklaştıran! Bunlar peygamberlerinin kabirlerini
mescid edindiler" buyurdu. Hadis, Hz.Âişe, Ebû Hüreyre, İbn Abbas ve
Cündeb b. Abdullah ei-Becelî'den nakledilmiştir. Bk. Müslim, Mesâcid, 19-23.
[6] "el-Mescidü't-Harâm" lâfzının geçtiği
âyetler için bk. Bakara 2/144, 149-150, 191; Mâide 5/2; Enfâl, 6/34; Tevbe 9/7,
19, 28; tsrâ 17/1; Hac 22/25; Fetih, 48/25, 27. "Beyt" lâfzının
geçtiği âyetler İçin bk. Bakara 2/125 (iki kez), 127,158; Âlü tmrân 3/96-97;
Enfâl 8/35; Hac 22/26 (iki kez); Kureyş 106/3. "el-Beytü'l-Harâm"
lâfzının geçtiği âyetler için blcMâide 5/2, 97; uel-Beytü'l-Atîk" lâfzının
geçtiği âyetler İçin bk. Hac 22/29,33; "el-Beytü'l-Muharrem" lâfzının
geçtiği âyetler için bk.İbrahim 14/37; "Kabe" lâfzının geçtiği
âyetler için bk. Mâide 5/95,97.
[7] İlgili âyetler için bk. İsrâ 17/1; Kehf 18/21. Ayrıca
Kur'an'da (Kabe'nin hizasındaki gök ehlinin ibâdetgâhı)
"el'Beytü't-Ma'mûr"'<ian da bahsedilir: "Tûr'a, yayılmış ince
deri üzerine satır satır yazılmış Kitab'a, Beyt-i Ma'mûr'a, ... andolsun
ki..." Bk. Tûr 52/1-4. Hadislerden de anlaşıldığı gibi yetmiş bin melek
her gün oraya girer ve namaz kılarlar. Peygamberimiz, Hz. İbrahim'i miraca
çıktığında sırtını Beyt-i Mamur'a dayamış olarak görmüştü. Bk. Bıthârî,
Bed'ül-halk, 6; Müslim, îmân, 259. Ahmed b. Hanbel'in rivayetinde (III/154,
H.no:12496) ise semanın yedinci katında olduğu ifade edilir.
[8] Müslim, Mesâcid, 24; Nesâî, Mesâcid, 24.
[9] Ebû DâvÛd, Salât, 13; İbn Mâce, Mesâcid, 9.
[10] Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, JC/262, H.no:10608;
Beyhakî, Şuabü'l-îmân, 111/83, H.no: 2948; Heysemî, senedindeki râvtterin sika
olduklarını belirtir. Bk. Mecma', II/7.
[11] Deylemî, Firdevs, IV/216, H.no:6654; Bu anlamı
destekleyen şâhid rivayetler: Hz. Ömer İbn Ebî Şeybe, VII/115, H.no:34615;
Beyhakî, Şuabü'l-lmân, İÜ/82, H.no:2943) ve Câbir (Bk. Deylemî, IV/2I6,
H.no:6653).
[12] lbn Ebî Şeybe, VII/İ14, H.no:34610; Taberânî,
el-Mu'cemü'l-evsat, VII/158, H.no:7149; Beyhakî, Şuabü'l-îmân, m/83, H.no:2949;
Deylemî, IV/217, H.no:6655.
[13] Müslim, Mesâcid, 288.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 4/236-238.
[14] Âlü Imrân 3/96-97.
[15] Bk.Müsned Trc. H.no:299/1169.
[16] Ezrakî, Kabe ve Mekke Tarihi, (Trc. Yunus Vehbi
Yavuz), s.40-41.
[17] İlgili rivayet ve değerlendirmeleri için bk. Zerkeşî,
Bedrüddin Muhammed b. Bahâdır, İ'lâmü's-sâcid bi ahkâmi'l-mesâcid, s.27-28
(Senedinde zayıf olarak telakki edilen İbn Lehîa bulunmaktadır. Fakat bu zat
sika biridir. Sadece sonradan İhtilât etmiştir).
[18] Bakara 2/125.
[19] Bakara 2/127.
[20] Hâkim, Müstedrek, 11/321, H.no:3154 (Müslim'in
şartına/râvîsine uygun olarak sahihtir); İbn Ebî Şeybe, VII/252, H.no:35799;
Makdisî, Muhtara, 11/60-62, H.no:438; Beyhakî, Şuabü'Lîmân, III/436-437,
H.no:3991.
[21] Bakara 2/144.
[22] Bakara 2/149-150.
[23] Mescid-i Harâm'dan bahseden diğer âyetler için bk.
Bakara, 2/196; Mâide, 5/2; Enfâl, 6/34; Tevbe, 9/7, 28; İsrâ, 17/1; Hac, 22/25;
Fetih, 48/25,27.
[24] Mâide 5/2.
[25] Mâide 5/97.
[26] ibrahim 14/37.
[27] Hac 22/26.
[28] Hac 22/29.
[29] Hac 22/33.
[30] Bk. Bakara, 2/158; Âlü İmrân 3/97; Enfll, 8/35;
Kureyş, 106/3.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 4/238-240.
[31] "Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını
gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek
kıldığımız Mesçid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan
münezzehtir..." Bk. tsrâ 17/1.
[32] Bakara 2/144,149,150.
[33] Diğer isimleri için bk. İbn Hacer, Fethu'l-Bârî,
11U64; Muhammed Hasan Şurrâb, el-Beytü'l-Makdis ve'l-Mescidü'l-Aksâ, s.33-37.
[34] lsrâ 17/7.
[35] Bk. Müsned Trc. H.no:299/l 169 (Rivayet sahihtir).
[36] Nesâî, Mesâcid, 6, H.no:691; es-Sünenü'l-kübrâ, 1/256,
H.no:772; İbn Mâce, İkâme, 196, H.no:1408; İbn Hıbbân, IV/511-512, H.no:1633.
[37] Muhammed Şurrâb, age., s.270,273-274.
[38] Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI/299, H.no:26437; Ebû
Dâvûd, Menâsik, 8, H.no:1741; İbn Hıbbân, DC/13-14, H.no:3701; Dârekutnî,
11/283; Taberânî, el-Mu'cemü'i-evsat, VI/319, H.no:6515; Ebû Ya'lâ,
XII/359,441, H.no:6927,7009; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, V/30.
[39] îbn Mâce, İkâme, 196, H.no:1410; Taberânî,
Müsnedü'ş-Şâmiyyîn, 11/308, H.no:1400; Ebû Hüreyre'den şahidi için bk. Ahmed b.
Hanbel, Müsned, 11/278, H.no:7722; îbn Mâce, İkâme, 196, H.no:1409.
[40] İbn Mâce'de bu sayı "elli bin" olarak
geçmektedir. Biz bu sayıyı Suyûtî'nin eserinden tashih ettik. Bk.
el-Câmiu's-sağîr, H.no:5079.
[41] lbn Mâce, İkâme, 198, H.no:1413 (Bûsırî hadisin
isnadının zayıf olduğunu söyler. Çünkü Ebu'l-Hattâb ed-Dımaşkî'nin cerh ta'dil
açısında durumu bilinmemektedir. Zurayk isimli râvinin ise hakkında tenkid
bulunmaktadır); Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat, VII/I12, H.no: 7008. Suyûtî hadis
için sahih hükmü vermiştir. Fakat Münâvî bu görüşte değildir. O şöyle der:
"İbnü'l-Cevzî hadisin sahih olmadığını söyler. İbn Hıbbân da hadisin
senedinde yer alan Zurayk'in sika râvilerin rivayetlerine benzemeyen bazı
rivayetlerde tek/ferd kaldığını, bu tür rivâyetleriyle de delil
getirilemeyeceğini belirtir. İbn Hacer ise senedinin zayıf olduğunu
söyler." Bk. Suyûtî, age., H.no:5079; Münâvî, Feyzu'l-kadîr, IV/289.
[42] Ahmed b. Hanbel, Müsned, H/278, H.no:7725 (tsnâdı
sahihtir).
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 4/240-242.
[43] Kehf 18/21.
[44] Yunus 10/87. Allah Rasûlü ise mescidlere gitmeyi
tavsiye ve teşvik ederken evlerin de İhmâl edilmemesini Zeyd b. Hâlid
el-Cühenî, Ebû Hüreyre ve İbn Ömer'den nakledilen şu hadisi ile öğütler:
"Evlerinizi kabirlere çevirmeyin. Oralarda da namaz kılın" Bk. Ahmed
b. Hanbel, Müsned, IV/1İ4, H.no:16967; IV/116, H.no:16981; 11/367, H.no:8788;
Ebû DâvÛd, Menâsik, 96, H.no:2042; İbn Mâce, İkâme, 186, H.no: 1377.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 4/242-243.
[45] İbn Sa'd, Tabakât, III/l 16-122; İbn Hişâm, es-Sîre,
11/77.
[46] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/243.
[47] İbn Hişâm, 1/366; İbn Hacer, îsâbe, 1/605; Muhammed
Hamîdullah, İslâm Peygamberi, (Trc. Salih Tuğ), 1/104.
[48] İlgili âyet: "İmana eristikten sonra Allah'ı
inkâr eden kimseye gelince - ki bundan kasıt kalbi imanla dolu olduğu hâlde
baskı altında inkâr etmiş görünen kimse değil fakat kalbini bile isteye hakkın
inkârına açan kimsedir - işte böylelerinin üzerine Allah katından bir hışım
çökecek ve onların payına çok büyük bir azap düşecektir." Bk. Nahl, 16/106.
[49] îbn Sa'd, III/169; tbn Hişâm, 11/12-13, 269; (Buhârİ,
Salât, 86; Kefalet, 5; Mezâlim, 22; MenâkıbÜ'l-ensâr, 45)
[50] îbnU'1-Esîr, age., 1/187, Trc.no:70. İslâm
Ansiklopedisine Erkam maddesini yazan Reckendorf bu evde kalış süresi için yıl
tesbiri de yapmıştır 615-617 yıllan arası. Bk. age., IV/316.
[51] Müsned, 11/237, H.no:7526, 8079, 8421; Buhâıİ, Hac,
45, Menâkıb, 39; Meğâzî, 49; Ebû Dâvûd, Menâsik, 86; Ebû Ya'lâ, XI/232,
H.no:6349.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık:
4/243-244.
[52] Bu mescid, Rasûlullah (Saüallahü aleyhi ve sellem)
Mekke'den daha henüz gelmeden önce Benû Beyâza'nın arazisindeki
Hezmü'n-Nebît'te Nakîu'l-Hadamât denilen yerde cuma namazı kılman mesciddir.
Bk. Ebû Dâvûd, Salât, 210, H.no:1069; îbn Mâce, İkâme, 78, H.no: 1082; îbn Sa
'd, 1/239; ÜVl 18, 609; îbn Hişâm, Ü777; İbnü'1-Esîr, age., 1/187, Trc.no:70;
V/175-176, Trc.no:4936; Ebu's-Seâdât Ibnü'I-Esîr el-Cezerî, en-Nihâye, ü/42.
[53] Hz. Peygamber Medîne'ye hicretinde, Küba'da Külsûm b.
Hidm el-Evsî'nin (Radıyallahü anh) evinde pazartesi, salı, çarşambe, perşembe
ve cuma günleri kaldı. Bu geçici ikâmet sırasında halkla olan temasını
"Menzilü't-Uzzâb", "Beytu'l-Uzzâb" yâni "Bekârlar
Evi" diye isimlenen Sa'd b. Hayseme'nin evinde sürdürdü. Gerek isminden ve
gerekse Hz. Peygamberin ziyaretçileri kabul için oraya uğramasından, bu evin,
böylesi faaliyetlere mahal olduğu anlaşılmaktadır. Bk. İbnü'1-Esîr, age.,
IV/467-468, Trc.no:4494; ü/429-430, Trc.no:1986; VII/165, Trc.no:7054. Hâkim,
III/434, H.no:5'655; İslâm'da ilk mescid yapanın Ammar olduğu kayıtlıdır. Bk.
Îbnü'1-Esîr, Üsdü'l-ğâbe, IV/126, Trc.no:3804. İbnü'l-Cevzî de "Telkîhu
föhûmi ehli'l-eser" isimli eserinde bu görüşü teyid eder. Bk. Zerkeşi,
age., s.16. Bir rivayette de İlk hicret eden sahâbilerin Kuba'daki Usbe/Asabe
denilen yere gelerek Allah Rasûlü'nün Küba'ya teşriflerine kadar Kur'an kıraati
çok iyi olan Ebû Huzeyfe'nin âzâdlığı Sâlim'in imamlığında namaz kıldıkları
nakledilir. Bk. Buhârî, Ezan, 54.
[54] Tevbe 9/108.
[55] Müsned Trc. H.no: 147/455. Uveym b. Sâide
el-Ensârî'den (Radtyallahü anh) şahidi: Müsned Trc. H.no: 148/456.
[56] Buhâri, Salât, 32, Tefsir, 2/16-17,19-20; Âhâd, 1;
Müslim, 526.
[57] Buhârî, İ'dsam, 16; Müslim, Hac, 515-522; Ebû DâvÛd,
Salât, 96, H.no:2040.
[58] Müslim, 1399 (İbn Ömer de bu sünneti aynen
uygulamıştır); Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/119,H.no:5999.
[59] Ebû Saîd el-Hudif den (Radıyallahü anh): Pazartesi
günü RasÛlullah'la (SaltatlalUİ aleyhi ve sellem) beraber Küba'ya gitmek için
yola çıktık. Benî Sâlİm yurduna uğradık... Bk. Müsned Trc.
H.no:417-418/725-726.
[60] İlgili rivayet Abdullah b. EbÛ Habîbe'den nakledilir.
Bk. Müsned, III/500, H.no: 16026; IV/22İ, H.no:17867; IV/334, H.no:18853-18854.
[61] Hala, Arapça'daki teyze anlamına gelen
"hâle" kelimesinden kalmış bir kelimedir. Türkçe'de kullanılan
babanın kızkardeşi anlamında değildir.
[62] Buhârî, Isti'zân, 41 (Onun evinde kaldığı bir gün
rüyasında istanbul ve Kıbrıs'ın fethedileceği gösterilmiştir. Bu savaşlarda
kendisinin de bulunması için dua taleb eden teyzesine sadece Kıbrıs seferine
katılacağını söylemiş, gerçekten de o bu sefere katılarak fethe şahit olmuş,
katırından düşerek boynu kırılmış ve şehid olmuştur. Kabri Larnaka'dadır.) Ebû
DâvÛd, Cihâd, 9, H.no:2490.
[63] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 11/10, H.no:4568; Nesâî,
Sehv, 6, H.no:lİ85; İbn Mâce, İkâme, 59, H.no:İ017; îbn Ebî Şeybe, VII/325,
H.no:36531 (Ebû Hanîfe'nin muhalefet ettiği rivayetler başlığı altında verir);
Humeydî, 1/81, H.no:148; İbn Hıbbân, VI/33, H.no:2258; Ebû Ya'lâ, X/15,
H.no:5643; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, VIII/30, H.no:7291; Hâkim, in/13,
H.no:4278; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, 11/259; Ebû Davud'un rivayetinde ise İbn
Ömer, Bilâl'ın Hz. Peygamber'le mescide girdiğini, dolayısıyla namazda iken
selâm alışını ona sorduğunu, cevap olarak da Atlah RasûlU'nün elini yere
paralel olarak uzatarak işaret ettiğini belirtir. Bk. H.no:927.
[64] Mâlik, Salât, 76.
[65] îbnü'l-Esîr, age., 11/440-441, Trc.no:2011. Hanzale b.
Ebû Hanzale el-Ensârî de Küba Mescidi'nİn İmamı idi. Cebele b. Sühaym ardında
namaz kıldığını, namazın birinci rekatında Meryem sûresini okuduğunu, secde
âyeli gelince de secde ettiğini söyler. Bk. Îbnü'l-Esîr, age., 11/82,
Trc.no:1277.
[66] Bu dört mescid; Mescid-İ Haram, Mescid-İ Nebî,
Mescid-i Aksa ve Mescid-i Küba'dır. Bk. Haşiyetü's-Sindî ala Süneni'n-Nesâî (Nesâî,
Taharet, 108, H.no:144; Muhammed Abdübâkî (İbn Mâce'nin dipnotunda. Bk. tbn
Mâce, İkâme, 193, H.no:1396)
[67] Bk. Müsned Trc. H.no: 209/517.
[68] Müsned, 111/487, H.no:İ592l;/M Mâce, İkâme, 197,
H.no:1412.
[69] İbn Sa'd, 1/236; İbn Hişâm, 11/139.
[70] Bk. Müsned Trc. H.no:357/1227.
[71] Müsned, 11/361, III/5, VI/315; Tirmizî, Menâkıb, 35,
H.no:3800 (hasen-sahih); İbnü'1-Esîr, Üsdü'l-ğâbe, IV/125-127, Trc.no:3804.
[72] Bk. Müsned Trc. H.no:99/141.
[73] Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/155; Taberânî,
eİ-Mu'cemü'l-evsat, V/325 ( "Nifaktan beri/uzak olu?* kısmı Taberânî'nİn
rivayetinde bulunmamaktadır.) Bu hadis, Nubeyt b. Ömer (veya Amr) isimli râvisİ
sebebiyle tenkide maruz kalmıştır. Ancak, İbn Hibbân bu râviyi sika/güvenilir
râviler arasında saymıştır. İbn Hibbân, Kitâbü's-Sikât, V/483, Trc.no:5840; İbn
Hacer ve el-Huseynî, İbn Hıbbân'ın bu râviyi sika râviler arasında zikredişini
dile getirirler. Bk.Ta'cîlü'l-menfea, 1/420, Trc.no:11100; el-lkmâl, 1/432;
Heysemî: "Ahmed b. Hanbel, MUsned'inde; Taberânî de el-Mu'cemÜ'l~evsa?\nfa
bu hadisi nakleder. Râvİleri sikadır. Hadisin bir bölümünü Tirmizî de
nakletmiştir,"der. Bk. Mecmaü'z-zevâid, IV/8; MUnzİrî de Heysemî'nin
verdiği bilgileri ifade eder. Râvilerinin sahih râvileri olduğunu belirtir. Bk.
et-Terğîb ve't-terhîb, 11/139, H.no:1832. Fakat hadis zayıftır.
[74] İbn Mâce, Mesâcid, 18, H.no:798 (Bûsırî bu hadis
hakkında Zevâid'de şöyle der: "Bu hadiste irsal vardır ve hadis zayıftır.
Çünkü Tirmizî ve Dârekutnî, senedde bulunan râvilerden Umara b. Ğariyye'nin
Enes b. Mâlik (Radıyallahü anh) ile beraber bulunmadığını, onunla
karşılaşmadığını; İsmail b. Ayyaş ise tedlis yaptığını söylerler."
Bk.Misbâhu 'z-zücâce, 1/101-102); Dârekutnî'nin rivayetinde ise: "Kim
benim mescidimde ilk tekbirini kaçırmaksizın sabah namazını cemaatle kılarsa, bu
sebeple Cehennem'den kurtuluşu takdir edilir." Bk. llel, 11/118. Hadis
şâhidleri ile hasene yükselir. Tirmİzî'nin Enes b. Mâlİk'ten (Radıyallahü anh)
benzer rivayeti de şöyledir: "Kim iftitah tekbirini de idrâk ederek kırk
gün cemaatle namaz kılarsa kendisi için iki beraat yazılır: Cehennemden ve
nifaktan kurtuluş." Bk. Tirmizî, Salât, 64, H.no:241 (mevkuf olarak).
Beyhakî ise, Ebû Hureyre'den (Radıyallahü anh) benzer bir rivayette bulunur:
"Münafık kimse, yatsı namazını kırk gece (cemaatle) kılamaz." Bk.
Beyhakî, Şuabü't-îmân, 111/61. Habİb b. Ebi'l-Hazze (Ebû Umeyr)'den İse nakli
şöyledir:
"Kim İlk/tftitah
tekbirini kaçırmaksızin ktrk gün cemaatle namaz kılarsa, cehennem ateşinden ve
nifaktan beraatı yazılır/takdir edilir." Bk. Beyhakî, Şuabü'l-îmân, 111/62,
H.no:2872.
[75] Müslim, Hac, 505-510.
[76] Ebû Dâvûd, MerâsîU s.78-79, H.no:15; Dârekutnî, 11/85;
İbn Hacer, Telhîsul-habîr, 11/54-55; Azîmâbâdî, Avnü'l-Ma'bÛd, İÜ/269.
[77] Enes'ten nakledilen hadis için bk. Müslim, Mesâcid,
15; Ebû Dâvûd, Salât, 200, H.no: 1045. Berâ b. Âzib'den nakledilen rivayetler
için bk. Buhâri, Salât, 31; îman, 41; Tefsîr, 2/12, 18; Âhâd, 1; Müslim,
Mesâcid, 11-12.
[78] Hz. Peygamber (SallallaM aleyhi ve sellem)
Hafyâ/Hayfâ'dan Seniyyetü'l-vedâ'ya kadar idmanlı atlarla, Seniyyetü'l-vedâ'dan
da Mescid-i Benî Zurayk'a (Zurayk-oğulları Mescidi'ne) kadar idmansız atlarla
at yansı tertip ederdi. îbn Ömer de idmansız atların yansında bulunmuş ve
birinci gelmişti. Atı bitiş sınırı olan mescide gelince duvannın alçak olması
sebebiyle kendisini mescid duvarından öte fırlatmıştı. Bk. Ahmed b. Hanbel,
Miisned, U/5, H.no:4487; 11/11, H.no:4594; Buhârî, Salât, 41; Cihâd, 56-58;
İ'dsâm, 16; Müslim, îmâre.95; Ebû Dâvûd, Cihâd, 60, H.no:2575; Tirmitf, Cihâd,
22, H.no:1699 (Ebû Hüreyre, Câbir, Aişe ve Enes'ten şâhİdleri vardır. İbn
Ömer'in hadisi ise hasen-sahihtir); Nesâî, Hayl, 12-13, H.no:3581-3582;
es-Sünenü'l-kUbrâ, 111/41, H.no:4424-4425; Dârekutnî, IV/299-300; Ebû Ya'lâ,
X/209, H.no:5839; Abdürrezzâk, V/304, H.no:9694; İbn Ebî Şeybe, VI/528, H.no:33557;
Ebû Avâne, IV/440-442, H.no:7246-7253; Humeydî, 11/301, H.no:684; İbn
Hıbbân, X/541-542, 546,
H.no:4686-4687, 4692; Taberânî,
el-Mu'cemü'l-kebîr, XII/395, H.no:İ3459; el-Mu'cemü'l-evsat, IX/U,
H.no:8969.
[79] Beyhakî, 11/133.
[80] Bk. Müsned, H.no:3540-3541, 3595, 4107; Buhârî,
Fezâilü'l-Kur'ân, 32-33, 35; Tefsîr, 4/9; Fezâilü'l-Kur'ân, 35; Müslim,
Müsâfirûn, 247-248; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, XIX/243, H.no:546; Heysemî,
senedindeki râvilerin sika olduklarını belirtir. Bk. Mecma', VII/4. Bu hadis rivâyetlerdekİ
farklılıkları dikkate alınarak manayı tamamlaması için İbn Mes'ûd hadisi ile
birleştirilerek terceme edildi. Farklı rivayetler için bk. İbn Hacer,
Fethu'l-Bârî, DC/122 {Buhârî, Fezâilü'l-Kur'ân, 35'in şerhi).
[81] İbn Abbas'tan nakledilen rivayete göre Peygamber
efendimiz Kesir b. Sait'in yurdunda bayram namazı kıldırmış, hutbesinde ise
sadaka konusundan bahsetmiştir. Bk. Buhârî, İlim, 32; Ezan, 161; îdeyn, 7;
Müslim, îdeyn, 1-2.
[82] Buharı, Cihâd, 53; Hac, 2, 14-15, 17, 29, 20, 148,
Umre, 14; Müslim, Hac, 23-25.
[83] Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, XXV/43, H.no:82; Ahmed
eş-Şeybânî, Âhâd, VI/200, H.no:3428; Heysemî senedinde İshak b. İdris'in
bulunduğunu, bu zâtın da zayıf ve metruk olduğunu söyler. Bk. Mecma', 11/14.
Fakat bu râvînin mütabileri bulunmaktadır: Yakub b. Muhammed ez-Zührî, İbrahim
b. Hamza ez-Zübeyrî.
[84] Müslim, Fiten,
20-21; İbn Huzeyme, 11/216; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, 11/192, H.no:1781; Sa'd b. Ebî Vakkâs ve
Cebr/Câbir b. Atîk el-Evsî'den nakledilir. Cebr rivayetinde zayıf olan Câbir
el-Cu'fî bulunmaktadır. Bk. Heysemî, Mecma', VII/222.
[85] Talha b. Ubeydullah'tan Vâkım isimli yer hakkında
nakledilen rivayet: Ebû Dâvûd, Menâsik, 97, H.no:2043; Vâkım için bk.
İbnü'1-Esîr, Nihâye, (v.k.m. maddesi); Tirmizî, Cum'a, 71, H.no:604 (garib);
Ebû Dâvûd, Tatavvu1, 15, H.no:1300; Nesâî, Kıyâmü'1-leyl, 1, H.no:1598; İbn
Huzeyme, 11/210, H.no:1201; Taberânî, ei-Mu'cemü'l-kebîr, XIX/146, H.no:320;
Beyhakî, es-Sünenü'l-kUbrâ, 11/189.
Ahmed b. Hanbel,
Müsned, VI/372-373, H.no:26978; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, XXV/148,
H.no:357; İbn Sa'd, Tabakât, VIII/320; Tahâvî, Şerhu meâni'l-âsâr, 1/66; Ahmed
eş-Şeybânî, Âhâd, VI/125, H.no:3346; Heysemî, hadisin Taberânî tarafından
nakledildiğini, senedindeki râviler hakkında değerlendirmede bulunan birine
rastlamadığını ifade eder. Bk. Mecma', 1/254. İbn Mâce, İkâme, 64, H.no:1032;
Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, W76, H.no:1344; Ahmed eş-Şeybânî, Âhâd, IV/166,
H.no:2147; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, D/108.
İbn Mâce, İkâme, 64,
H.no:1031; İbn Ebî Şeybe, 1/237-238, H.no:2728; Ahmed eş-Şeybânî, Âhâd, iy/165,
H.no:2146. Bûsırî, senedinde iki râvînin peşpeşe düştüğünü söyleyerek rivayetin
mudal olduğunu belirtmiş ve ba sebeple de zayıf saymıştır. Bk.Misbâhu
'z-zücâce, 1/124.
[86] Abdülkays Mescidi: İbn Abbas diyor ki: "Allah
Rasûlü'nün Mescidİ'nde kılınan cuma namazından sonra ilk kılınan cuma bugün
Suudi Arabistan'ın doğusunda Dammam'a 140 km. uzaklıkta bulunan el-thsâ denilen
mıntıkada "Hufuf" adında bir şehir olarak bilinen Bahreyn'in
köylerinden biri olan Cüvâsâ'daki Abdülkays Mescidi'dir" Bk. Buhârî,
Cum'a, 11; Meğâzî, 70; Ebû Dâvûd, Salât, 210, H.no: 1068.
[87] Tevbe 9/107-108.
[88] İbn Hişâm, IV/169-170,173-174.
[89] İsmi zikredilen mescidler hakkında bilgi için bk.
Ahmed Güner, Asn Saadette Mescid-ler/Câmİler ve Fonksiyonları ("Bütün
Yönleri ile Asrı Saadette İslâm" isimli eser içinde), IV/153-226.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 4/244-250.
[90] Hac 22/40.
[91] Nur 24/36.
[92] Bk. Müsned Trc. H.no:300/l!70; 306/1176. Vasile b.
Eska'dan şahidi için bk. Müsned Trc. H.no:304/1174.
[93] Buhârî, itikâf, 3.
[94] Dırar Mescidi ile ilgili bölüme bk.
[95] Tirmizî, Deavât, 82, H.no: 3509 (hasen-garîb).
Tirmizî'nin Enes b. Mâlik'ten naklettiği rivayette ise "mescidlerdir"
yerine "zikir halkaları" lafzı zikredilmiştir. Bk. age., Deavât, 82,
H.no: 3510 (hasen-garîb); Ahmed, Müsned, HI/151, H.no:I2462.
[96] İlgili hadis için bk. Mâlik, Şiir, 14; Müsned, 11/439;
Buhâıi, Ezan, 36; Zekât, 16; Tefsir, 24/1İ; Rikâk, 24; HudÛd, 19; Müslim,
Zekât, 91; Tirmizî, Zühd, 53; Nesâî, Cenâiz. 22; Kudât, 2.
[97] Abdullah b. Zeyd el-Mâzinî el-Ensârî'den nakledilen bu
hadis için bk. Buharı, Fadlü's-salât fî mescidi Mekke ve'1-Medîne, 5; Müslim,
Hac, 500-501; Ebû Hüreyre'den şahidi için bk. Buhûrî, Fadlü's-salât fî mescidi
Mekke ve'l-Medîne, 5; Fezâilü'l-Medîne, 12; Rikâk, 53; İ'tisâm, 16; Müslim,
Hac, 502. Hadisin Ahmed b. Hanbel'in Müsnedi'nde Ebû Saîd el-Hudrî (111/64,
H.no:11547), Câbir b. Abdullah'tan (III/390, H.no:15123) da şâhidleri vardır.
[98] Kudâî, Müsnedü'ş-şihâb, 1/102, H.no:119; Deylemî,
Firdevs, 11/116, H.no:2611 (Enes b. Mâlİk'ten nakledilmiştir). Hadisin İbn
Abbas ve Muâviye b. Câhime es-Sülemî'den (Ahmed, Müsned, III/428, H.no:15475;
Nesâî, Cİhâd, 6, H.no:3102; İbn Mâce, Cihâd, 12, H.no:278I) şahidi de vardır.
Rİvâyetierin değerlendirmesi İçin bk. Aclûnî, Keşfii'l-hafâ, H.no:1078.
[99] Buhâri, Cihâd, 22.
[100] Buharı, Salât, 84.
[101] Buhâri, Rikâk, 17; TirmizS, Sıfatü'l-kıyâme, 6,
H.no:2477.
[102] Buhâri, Tefsir, 1/1; 2/50-51; Tefsir, 36/1;
Fezâilü'l-Kur'ân, 27.
[103] Buhârî, İlim, 8; İlim, 52; Saiât, 84.
[104] Buhârî, Cizye, 6.
[105] Bk. Müsned Trc. H.no: 421-422/729-730.
[106] Bk. Müsned Trc. H.no: 353/1223 (Rivayet sahihtir).
[107] Buhârî, Talak, 30; Ahkâm, 18; HudÛd, 29; Salât, 44,71.
[108] Buhârî, Salât, 75-76.
[109] Buhârî, Cizye, 4; Salât, 42.
[110] Buhârî, Salât, 42.
[111] Buhârî, Zekât, 15; Zekât, 48.
[112] Buhâri, Menâkıbü'l-ensâr, 26.
[113] Buhâri, Salât, 57 (Kadınların mescidde uyuması) -58
(Erkeklerin mescidde uyuması); istİ'zân, 40,44.
[114] Bk. Müsned Trc. H.no: 349/1219; 37/345.
[115] Bk. Müsned Trc. H.no: 152/1022.
[116] Bk. Müsned Trc. H.no: 350/1220.
[117] Müsned, V/364, H.no:22983; İbn EbîŞeybe, 1/41,
H.no:393; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, IV/322,
H.no:8382.
[118] Bk. Müsned Trc. H.no:316/624.
[119] Bk. Müsned Trc. H.no:404/712.
[120] Bk. Müsned Trc. H.no:41I/719.
[121] Buharı, Salât, 69; Salâtü'l-îdeyn, 2, 25; Salât, 69;
Cihâd, 79; Nikâh, 115 (Bu rivayette Hz. Âişe'nin bu oyunları doyasıya/bıkasıya
seyrettiği ifade edildikten sonra Hz. Âişe'nin şu sözüne yer verilir:
"Genç yaşta oyun eğlenceye düşkün bir kızın seyretme süresini gelin siz
takdir edin").
[122] Bk. Müsned Trc. H.no:352/I222.
[123] Bk. Müsned Trc. H.no:351/1221. Fakat hadisin "kan
aldırma" anlamının râvi hatası olduğu dikkate alınırsa burada örnek olarak
göstermek uygun düşmez.
[124] Buharı, Meğâzî, 31; itikâf, 7.
[125] Buhârî, Salât, 78.
[126] Ebû Dâvûd, Cihâd, 91; Tirmizl Siyer, 2.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 4/250-256.
[127] Tevbe 9/17-18.
[128] Buhârî, Salât, 65; Müslim, Mesâcid, 24-25; İbn Mâce,
Mesâcid, 1, H.no:736 (Hz. Osman rivayeti için bk. MUsned Trc. H.no:301/I171).
Mescidlerin Allah rızasına uygun olarak yapılması gerekliliğini tekid eden
rivayetler: Hz.Ali rivayeti İçin bk. İbn Mâce, Mesâcid, 1, H.no:737; Câbir b.
Abdullah rivayeti için bk. İbn Mâce, Mesâcid, 1, H.no:738.
[129] Tevbe 9/19.
[130] Bk. Müsned Trc. H.no:6/857.
[131] Bk. Müsned Trc. H.no:354/I224 ve 356/1226.
[132] Bk. Müsned Trc. H.no:355/1225.
[133] Bk. Müsned Trc. H.no: 69/111 ve 361-362/1231-1232.
[134] Bk. Müsned Trc. H.no: 359/1229. Hz. Aişe annemizden
(Radıyailahü anhâ) şahidi için bk. Müsned Trc. H.no: 360/1230.
[135] Buhârî, Salât, 46 (Başlık olarak zikredilir). İbn
Hacer de bunun İbn Ebî Şeybe tarafından nakledildiğini ifade eder. Bk.
Fethu'l-Bâri, 1/683.
[136] İbn Mâce, Mesâcid, 9, H.no:757.
[137] EbÛ Dâvûd, Salât, 16, H.no:461.
[138] Buhâri, Salât. 72; Cenâiz. 66; Müslim, Cenâiz. 71; Ebû
Dâvûd, Cenâiz, 57, H.no:3203; İbn Mâce, Cenâiz, 32, H.no:1527; İbnü'1-Esîr
el-Cezerî, Üsdü'l-ğâbe, VII/381. Trc.no:7592.
[139] Taberânî, el-Mu'cemü't-kebîr, XI/238, H.no:11607;
el-Mu'cemii'l-evsat, VIÜ7143, H.no: 8220; Heysemî, senedinde mechûl bir râvinin
bulunduğunu söyler. Bk. Mecma', 11/10; Büreyde-den nakledilen rivayette ise
bunun Ümmü Mihcen isimli bîr hanım olduğu, mezarlıkta Hz. Ebû Bekir ve bazı
sahabe ile birlikte dolaşırken yeni bir mezar gördüğü, o mezarın kime âit
olduğunu sorup öğrenince de cemaatle kabre doğru cenaze namazı kıldırdığı
nakledilir. Bk. Rûyânî, Müsned, 1/80, H.no:43;
Beyhakî, es-Sünenü't-kübrâ, IV/48.
[140] Müsned, III/134, 145,152,230, 283; Ebû Dâvûd, Salât,
12, H.no:449; İbn Mâce, Mesâcid, 2, H.no:739.
[141] Ebu Dâvûd, Salât, 12, H.no:448.
[142] Ahmed b. Hanbel, Vera', s.!83; İbn Hıbbân, IV/493,
H.no:1615.
[143] Emir San'ânî, age., 1/326-327.
[144] İbn Mâce, Mesâcid, 9, H.no:760.
[145] Zuhaylî, age., 1/302.
[146] Bk. Müsned Trc. H.no: 427/735; 23/827 ve 84/392.
hadisler.
[147] Medine'de dokuz mescidler konusuna bk.
[148] Müsned, 111/470, VI/372-373, H.no:26978; Taberânî,
el-Mu'cemü'l-kebîr, XIX/442, H.no:1074.
[149] Buhari, Salat, 41.
[150] Bk. Müsned Trc. H.no: 44/352.
[151] Bk. Müsned Trc. H.no: 45/353.
[152] Bk. MüsnedTrc. H.no:420/1290.
[153] Zuhaylî, age., 1/295. Ayrıca "Mescidlerin
Fonksiyonları" bölümünde mescidin yatakhane, pansiyon ve otel olarak
kullanılmasına değinilmişti.
[154] Zuhaylî, el-Fıkhü 'l-îslâmî ve edilletühû (tslâm Fıkhı
Ansiklopedisi), 1/204.
[155] Bk. Müsned Trc. H.no: 11/815 ve 14/818.
[156] Bk. Müsned Trc. H.no:24/828.
[157] Bk. Müsned Trc. H.no:27/831,26/830 ve 28/832.
[158] Dârimî, Vudû', 116, H.no:l 170-1173.
[159] Dârimî, VudÛ',117, H.no:U74-1178.
[160] Ebu Davûd,Taharet, 92, tbn Mâce, Taharet, 92;
Taberânî, XXIII/373; Beyhakî, VII/65.
[161] Nisa, 4/43.
[162] İbn Rüşd, Bidâyetü'l-müctehid, 1/35; Nevevî, Şerhu
Müslim, 111/209-211; Bennâ age.. ü/165.
[163] Şîrâzî, age., 1/30; İbn Rüşd, age., 1/29-31,34-35;
Dehlevî, age., 1/510.
[164] Zuhaylî, age., 1/295.
[165] Buhâri, Fadlu leyleti'1-kadr, 3, ttikâf, 1, 14;
Müslim, İtikaf, 5; Mâlik, İtikaf, 7; Tirmİzî, Savm, 71, H.no:790; Nesât,
Mesâcid, 18; Ebu Dâvûd, Sıyâm, 77, H.no:2462,2464; İbn Mâce, Sıvam, 58-59, 61,
H.no:1769-1771, 1773.
[166] İbn Mâce, Sıyâm, 62, H.no:1775.
[167] İbn Mâce, Sıyâm, 59, H.no:1771.
[168] Bk. Müsned Trc. H.no: 45/849.
[169] Mescidlerin hüküm ve Özellikleri İle İlgili daha geniş
bilgi için bk. Zerkeşi, age., 213-283 (137 hüküm). Özet için bk. Nevevî,
Mecmu', 11/187-196 (33 hüküm); Zuhaylî, age., 1/294-302 (Nevevî'den naklen).
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 4/257-263.
[170] A'râf 7/29.
[171] Bk. Müsned Trc. H.no: 320/1190 ve 357/665.
[172] A'râf 7/31.
[173] Bk. Müsned Trc. H.no: 321/1191.
[174] Bk. Müsned Trc H.no: 324/1194, 325/1195. Enes b.
Mâlik'ten (Radıyattahüanh) şahidi için bk. Müsned Trc. H.no:327/1197, 326/1196.
[175] Bk. Müsned Trc. H.no: 323/1193.
[176] Bk. Müsned Trc. H.no:326/1196. Ebû Ümâme'den
(Radıyallahü anh) nakledilen rivayet için bk. Müsned Trc. H.no: 328/1198.
[177] Bk. Müsned Trc. H.no: 331/1201.
[178] Bk. Müsned Trc. H.no: 330/1200.
[179] Bk. Müsned Trc. H.no:198/11087, 333/1203.
[180] Hadis ve şâhidleri İçin bk. Müsned Trc. H.no:
333-337/İ203-1207.
[181] Bk. Müsned Trc. H.no:338/1208.
[182] Azimâbâdî, Avnü'l-Ma'bûd, X/217.
[183] Bk. Müsned Trc.H.no:46/354.
[184] Bk. MüsnedTrc.H.no:47-48, 69, 348/355-356, 377,1218.
[185] Buhârî, Salât, 66; Fiten, 7.
[186] Bk. Müsned Trc. H.no: 318/1188.
[187] Bk. Müsned Trc.H.no:319/l 189.
[188] Bakara 2/114.
[189] Bakara 2/187.
[190] Bakara 2/150.
[191] Bk. Müsned Trc. H.no:297/1167.
[192] Buhârî, Vudû', 34; Ezan, 36; Mescidde bekleyen kişinin
namazdaki kimse gibi sayılması ile ilgili olarak bk. 37/907. hadis.
[193] Bk. Müsned Trc. H.no:316/1186.
[194] Bk. Müsned Trc. H.no: 196/504, 822/1692 ve 317/1187.
[195] İbn Mâce, İkâme, 42.
[196] Abdurrczzak, Musannef, 11/272. Hadisin açıklaması için
bk. Müsned Trc.H.no:316/l 186.
[197] Buhârî, Salât, 60; TeheccÜd, 25; Müslim, Müsâfırûn,
69-70.
[198] Emir San'ânî, Sübülü's-selâm, 1/330.
[199] Buhârî, Cihâd, 198; Müslim, Müsâfirûn, 74; Ebû Dâvûd,
Cihâd, 166, H.no:278l.
[200] Tirmizî, Tefsir, Sûre 2, H.no:3093 (hasen-garib).
[201] Bk. Müsned Trc.H.no: 314/1184, 315/1185.
[202] Bk. Müsned Trc.H.no:314/1184.
[203] Ebû Hüreyre'den (Radıyatlahü anh): Rasûlullah'ın
(Sallatlahii aleyhi ve sellem) şöyle dediğini duydum: "Kim bir kişinin
mescidde kayıp İlânı için bağırdığını duyarsa: "Allah sana onu geri
vermesin1.' desin. Çünkü mescidfer bunun İçin yapılmadı." Bk. Müsned Trc.
H.no:341/I211. Bürde (Radıyallahü anh) nakletti: Bir bedevi mescidde: 'Sabahtan
sonra kızıl bir deve (bulduğunu) kim ilân etti?' deyince, Rasûlullah
(Sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Onu bu la m ayasın! Onu
butamayasın! Onu bu la mayasın! Bu (kutsal) yerler/mescidler yapılma gayeleri
için bina edildi, (bunlar için değil)." Bk. Müsned Trc. H.no:342/1212.
[204] Abdullah b. Amr'dan (Radtyallahü anh): Rasûlullah
(Sallallahü aleyhi ve sellem) mescidde şiirlerin okunmasını, kayıp ilânı
yapılmasını ve cuma günü namazdan önce halkalar kurulmasını yasakladı. Bk.
Müsned Trc. H.no:339/1209.
[205] Bk. Müsned Trc. H.no:340/1210.
[206] Bk. Müsned Trc. H.no:347/1217; 208/516 ve 346/1216.
[207] Bk. Müsned Trc. H.no:345/1215.
[208] Rasûlullah'ın {Sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben
Kabe'de (asılmış) boynuz gördüm, onu gizle! Gerçek şu ki Kabe'de namaz
kılanları meşgul edecek bir şey bulunmaması gerekir." sözü gibi hadisler
bunu yasaklar. Bk. Müsned Trc. H.no:344/1214.
[209] Bakîm b. Hizâm'dan {Radtyallahü anh): Rasûlullah
(Sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
"Mescidlerde
hadler (cezalar) uygulanmaz ve kısas hakkı alınmaz." Bk. Müsned
Trc.H.no:343/1213.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 4/263-269.
[210] Buhari, İlim, 52; Hudûd, 26.
[211] Bk. Buhârî, Salât, 68; Bed'ül-halk, 6.
[212] Buhârî, Cihâd, 127.
[213] Buhârî, Ezan, 165; Cum'a, 13; Cenâiz, 66.
[214] Cünüp olduğunu hatırlayan kimseler için yahut İhtida
edip yeni Müslüman olan kimselerin gusletmesine imkân tanıyacak duşhaneler
yapılmalıdır. Bk. Buhârî, Gusül, 17; Salât, 76
[215] Buhârî, İtikâf, 2-3,19.
[216] Buhari, Salât, 80.
[217] Bakara, 2/148.
[218] Hac, 22/32.
[219] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/269-271.
[220] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/272.
[221] Sened:
Sahih: Müsned, V/156, H.no:21279; Benzer rivayet için bk. V/150,
H.no:21230; Benzer rivayetler için bk. V/156-157, H.no:21286; V/İ60,
H.no:21315; V/166-167, H.no:21360; 21390, 21421, Buhârî, Enbiyâ, 10
ziyadesiyle, 40; Müslim, Mesâcid, 1-2; Nesâî, Mesâcid, 3, H.no:688; îbn Mâce,
Mesâcid, 7, H.no:753; Abdürrezzak, 1/403, H.no:1578; İbn Ebî Şeybe, VI1/265,
H.no:35932; Tayâlist, s.62, H.no:462; Humeydî, 1/74, H.no:134; İbn Huzeyme,
ü/5, 268, H.no:787, 1290; Bezzâr, K/410-411, H.no:4015; Ebû Avâne, 1/327, H.no:
1158; îbn Hıbbân, IV/475, H.no:I598; Beyhakî, es-Sünenü'Ukübrâ, 11/433.
[222] Bk. Nesâî, es-Sünenü 'l-kübrâ, 1/255; VI/376.
[223] (Râvi) Ebû Avâne yukarıdaki arzın şeklinde okumak
olduğunu belirtti.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 4/272-274.
[224] Bk.Âlu tmrfin, 3/96.
[225] Bk. Bakara, 2/127.
[226] İbn Abdilber, Temhid, X/34; İbn Hacer, Fethu'l-Bârî,
VI/409; Ebu'l-Mehâsin, Yusuf b. Musa, Mu'tasaru'l-Muhtasar, 1/23.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 4/274.
[227] Sened:
Hasen: Müsned, 1/20,
H.no:126; Benzer rivayet İçin bk. 1/53, H.no:376 ile; /ön Mâce, Mesâcid, 1, 9,
H.no:735 (Hadisin sadece konumuzla ilgili üçünctl kısmını nakleder. Ayrıca bir
başka konuda hadisin ikinci kısmını da rivayet eder. Bk. age., Cihâd, 3,
H.no:2758. Bûsırî "Şayet Osman b. Abdullah Hz. Ömer'den hadis işitmişse
isnadı sahihtir. Fakat Tehzîb'de ondan rivayetinin mürsel/kopuk olduğu ifade
edilmektedir" der); Ebû Ya'lâ, 1/217, H.no:253.
Hadisin kısımları:
a-Birincİ ve ikinci
kısım: Cihad konusunda 74/4262. hadiste zikredilecektir.
b-Üçüncü kısım; Bennâ
sadece bu kısmı bu bölümde zikretmiştir.
Bennâ hadisin tbn Mâce,
Ebû Ya'lâ, Bezzâr, Beyhakî, Hâkim ve tbn Hıbbân tarafından da nakledildiğini,
Hâkim'in hadisi sahih saydığım, Zehebî'nin de bunu onayladığını söyler.
Mtinzirî'nin sükûtuna işaret eder ve bunun da hadisin sıhhatine delil teşkil
ettiğini belirtir. Bk. BMÛğu'l-emânî, 111/12; XIV/23.
Hadisin üçüncü kısmının
şâhidleri:
a-Hz.Osman'dan
(AadryaHaM a/ı/ı,) şahidi için bir sonraki 301/1171. hadise bk.
b-Abdullah b. Amr'dan
(Radıyatlahü anhümâ) şahidi için 302/1172. hadise bk.
c-Esmâ bt. Yezid'den
(Radıyallahü anhâ) şahidi için 303/1173. hadise bk.
d-Vâsıle b. el-Eska'dan
(Radıyallahü anh) şahidi için 304/1174. hadise bk.
e-İbn Abbas'tan
(Radtyaltahü anhümâ) şahidi için 305/1175. hadise bk.
f-Amrb. Abese'den
(Radıyallahü anh) şahidi için 306/1176. hadise bk.
g-Ebû Zer'den
(Radıyallahd anh) şahidi için bk. Tayâlisî, s.62, H.no:461 (1/469, H.no:463);
Heysemî, hadisin Bezzâr ve Taberânî'nin Sağîr'İnde nakledildiğini, râvilerin
sika olduklarını belirtir. Bk. Mecma', Ü/7.
h-Enes'ten (Radıyatlahü
anh) şahidi için bk. Ebâ Ya'lâ, VII/85, 277, H.no:4018, 4298 (zayıf)-
ı-Ebû Kırsâfe'den
(Radıyallahü anh) şahidi: Taberânî'nin Kebir'inde nakledilen hadisin senedinde
mechûl râviler bulunmaktadır. Bk.Heysemî, Mecma', U/9.
i-İbn Ömer'den
(Radıyallahü anhümâ) şahidi: Heysemî, hadisin Bezzâr ve Taberânî'nin Evsafında
nakledildiğini, senedinde metruk olan Hakem b. Zâhir'in bulunduğunu belirtir.
Bk. age.. U/1.
Heysemî, bu hadisin
şâhidlerinin sayısını daha da artırır. Hz. Ebû Bekir, Âişe, Ebû Hüreyre, Ebû
Ümâme ve Nübeyt b. Şerît gibi. İlgili şâhidler için bk. age., II/8
Hadisin senedleri
inkıta sebebiyle zayıftır. Çünkü Hz. Ömer'in en küçük çocuğu olan Zeyneb'in
oğlu Osman b. Abdullah b. Abdullah b. Sürâka dedesi Hz. Ömer'e yetişmemiştir.
Ayrıca Velid b. Ebu'l-Velid de leyyinü'l-hadis (hadisi zayıf) biridir. Fakat
hadis şâhidleri İle hasen li ğayrihî seviyesine yükselir.
[228] Yani miğfer giydirirse.
[229] Teçhiz savaş tekniği açısından; giyecek, silah ve
mühimmat açısından donatmak elemektir ve donatımın yeterli ölçüde olması
tavsiye edilmektedir.
[230] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/274-276.
[231] Sened:
Sahih: Müsned, 1/61,
H.no:434; Ahmed b. Hanbel bu hadisi hocası Dahhâk b. Mahled kanalı ite de
nakletmiştir. Hadisin başında şu ziyade vardır:
Bk. 1/70, H.no:506;
Buhârt, Salât, 65; MAs/ûn, Mesâcid, 24-25; Zühd, 43-44; 7VnBizf, Salât, 120,
H.no:318 (hasen-sahih); İbn Mâcet Mesâcid, 1, H.no:736; Dârimî, Salât, 113,
H.no:1392;
Hadisin şâhidleri için
bk. 300/1170 hadisin tahrici.
[232] Bk. Buhari, Salât, 65; Müslim, Mesâcid, 24, Zühd, 43.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 4/276.
[233] Sened:
Sahih: Müsned, 11/221,
H.no:7056; Heysemî, senedinde tenkide maruz kalan Haccac'ın bulunduğunu
belirtir, Bk. Mecma', U/1. Fakat hadis şâhidleri ile sahih li ğayrihî seviyesine
yükselir.
Hadisin şâhidleri için
bk. 300/1170 hadisin tahrici.
[234] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/276-277.
[235] Sened:
Sahih: Müsned,
VI/461,H.no:27484; Tayâlisî, IV/344, H.no:2739 (sahih); 1/369, H.no:463
(sahih); EbÛ Ya'lâ, VII/85, H.no:4018 (zayıf); VII/277, H.no:4298 (zayıf);
IV/411, H.no:2534 (zayıO; Heysemî, hadisin Ahmed b. Hanbel ve Taberânî
tarafından nakledildiğini, râvilerin sika olduklarını belirtir. Bk. Mecma',
II/8.
Bennâ hadisin Nesâî,
İbn Huzeyme ve tbn Hıbbân tarafından da nakledildiğini, Tirmizî'nin hadisi
hasen saydığını söyler. Bk. Bülûğu'l-emânî, III/İ2.
Hadisin şâhidleri için
bk. 300/1170 hadisin tahrici.
[236] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/277.
[237] Sened:
Hasen: Müsned, III/49Û,
H.no:15947; Heysemî, hadisin Ahmed b. Hanbel ve Taberânî tarafından
nakledildiğini, senedinde Ebû Abdülmelik Hasan b. Yahya el-Huşenî'nin bulunduğunu,
bu râviyi Dârekutnî'nin ve bir rivayete göre Yahya b. Maîn'in zayıf; Duhaym,
Ebû Hatim ve diğer rivayetine göre Yahya b. Maîn'in sika saydığını İfade eder.
Bk. Mecma', II/7. Hadisin şâhidleri için bk. 300/1170 hadisin tahrici.
[238] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/277-278.
[239] Sened:
Hasen: MUsnedl I/24l',
H.no:2157; Tayâİisî, s.341, H.no:2617 (IV/344, H.no:2739); Ebû Ya'lâ, IV/4I1,
H.no:2534; Heysemî, hadisin Ahmed b. Hanbel ve Bezzâr tarafından nakledildiğini,
senedinde zayıf olan Câbir et-Cu'fî'nin bulunduğunu "belirtir. Bk. Mecma',
II/7.
Câbir b. Yezid b.
el-Hâris el-Cu'fî (v.128/746) hakkında bilgi için bk. 63/260, 150/458 ve
314/622. hadisler. Bennâ hadisin Nesâî, İbn Huzeyme ve îbn Hıbbân tarafından da
nakledildiğini, Tirmizî'nİn hadisi hasen saydığını söyler. Bk. Bülûğu'l-emânî,
111/12. Heysemî, Taberânî'nin Evsat'ına nîsbet ettiği bir rivayet ise şöyledir:
Heysemî, senedinde
İmrân b. Abdullah'ın bulunduğunu, Buhârî'nin Târih'inde bu râviye yer verdiğini
ve dediğini, Yahya b. Maîn'in zayıf
saydığını, tbn Hıbbân'ın Sikat'ında zikrettiğini belirtir. Bk. Mecma', II/8.
Hadisin senedi
zayıftır. Fakat hadis şâhidleri ile hasen Iİ ğayrihî seviyesine yükselir.
Hadisin şâhidleri için
bk. 300/1170 hadisin tahrici.
[240] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/278.
[241] Sened:
Sahih: Müsned, İv/386,
H.no: 19332; Benzer rivayetler için bk. IV/386, H.no:19330: IV/386, H.no:19331
(Bu rivayet için 204/512 (Hadisin tam metni dipnotta verildi), 36/4224, 1/4578,
20/7297, 89/8659, 38/8492 ve 56/8436. hadislere bk.) Bennâ hadisin Nesâî, İbn
Huzeyme ve İbn Hıbbân tarafından da nakledildiğini, Tirmizî'nın hadisi hasen
saydığını söyler. Bk. Bulûğu'l-emânî, 111/12.
Hadîsin kısımları:
A-Birinci kısım: Konu
ile ilgili bölümdür. Bu bölümün şâhidleri için bk. 300/1170 hadisin tahrici.
B-tkinci kısım:
Müslüman bir köleyi âzâd eden kişi İle ilgili bölümü: Müsned, IV/386,
H.no:19330, 19332-19333; IV/I13, H.no:16957, 16961; IV/384, H.no:1932l (Ebû
Nüceyh es-Sülemî'den); IV/235-236, H.no:17984; IV/235, H.no:17983; IV/234-235,
H.no:17981 (Ka'b b. Mürre es-Sülemî'den); IV/321, H.no:18798 (Ka'b b. Mürre
el-Behzî'den); 11/525, H.no:10747; 11/525, H.no:10747 (EbÛ Hüreyre'den). Bk.
1/4578. hadis.
C-Üçüncü kısım: Allah
yolunda saç ve sakalını ağartan kişi ile ilgili bölümü: Müsned, IV/386,
H.no:19330, 19332; ÎV/113, H.no:16957, 16961; IV/384, H.no:1932l (EbÛ Nüceyh
es-Sülemî'den); IV/235-236, H.no: 17984 (Ka'b b. MUrre es-Sülemî'den).
Bk.20/7297. hadis.
[242] Mübarekfûrî, Tuhfetü'l-Ahvezî, V/215.
[243] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/278-279.
[244] Sened:
Sahih: Müsned, III/304,
H.no:14I98; Buhâri, Teyemmüm, 1; Salât, 56; Müslim, Mesâcid, 3; Nesâî, Gusl,
26, H.no:430; Mesâcid, 42, H.no:734; Dârimî, Salât, 111, H.no:1396; Yezid
el-Fakir: Ebû Osman Yezid b. Suheyb sika biridir. Buhârî ve Müslim üç, Ahmed b.
Hanbel ve Nesâî dört, Ebû Dâvûd iki, İbn Mâce ve Dârimî bir hadisini nakleder.
Bu hadis 6/857. hadiste zikredilmişti.
Bu hadislerin
sahicileri:
a-Huzeyfe'den
(Radıyallahü anh) şahidi için bk. Müsned, V/383, H.no:23144; Müslim, Mesâcid,
4;
b-Ebû Zer'den
(Radıyallahii anh) şahidi için bk. Müsned, V/16I-162, H.no:21327; V/148,
H.no:21211; V/I45, H.no:21196; Dârimî, Siyer, 29, H.no:2470 (Abdullah Hâşim,
hadisin Ahmed b. Hanbel, Ebû Dâvûd ve Tayâlisî, tarafından sika râvilerce
nakledildiğini belirtir);
c-İbn Abbas*tan
(Radıyallahü anhümâ) şahidi için bk. Müsned, 1/301, H.no:2742 (Heysemî, Bezzâr,
Taberânî ve Ahmed b. Hanbel'in Yezîd b. Ebû Ziyâd'ın (v.136/753) dışındaki
râvilerin sahih hadis ricalİ olduklarını, bu zâtın ise hadisinin
hasen olduğunu belirtir. Bk. Mecma', VIII/258; Fakat hadis şâhidleri ile sahih
li ğayrihî seviyesine yükselir. Müslim (miitâbî olarak) bir, Tirmizî 14, Nesâî
üç, Ebû Dâvûd 19, İbn Mâce 21, Ahmed b. Hanbel 110, Dârimî 8 rivayetini
nakleder. Tirmizî hadislerini "hasen-sahih" sayar. Bk.Sünen,
H.no:114, 777); Bu rivayet 727/10136. hadiste zikredilecektir.
d-Ebû Musa'dan
(Radıyallahü anh) şahidi için bk. Müsned, IV/416, H.no:19623; Bennâ hadisi
Taberânî'ye nisbet ederek senedinin sahih, râvilerinin de sika olduklarım
belirtir. Bk. Bulûğu'l-emânî, XXÜ/40. Bu rivayet 728/10137. hadiste
zikredilecektir.
e-Ebû Ümâme'den
(Radıyallahü anh) şahidi için bk. 7/858. hadis. Ayrıca 992/10392. hadiste
zikredilecektir (Müsned, V/248, H.no:22036; V/256. H.no:22110).
f-Ebû Saîd'den
(Radıyallahü anh) şahidi İçin bk. Tirmizî, Salât, 119, H.no:317 (Tirmizî
hadisin Hz.Ali, Abdullah b. Amr, Ebû Hüreyre, Câbir, İbn Abbas, Huzeyfe, Enes,
Ebû Ümâme ve Ebû Zer'den şahidi olduğunu söyler).
g-EbÛ Hüreyre'den
(Radıyallaha anh) şahidi için bk. 8/859. hadis (Müsned, 11/250, 264, 268, 314,
396,412,455, 501, H.no:7397,7575, 7620,8130,9115;9308,9828, 10465)
h-Hz.Ali'den
(Radıyallahü anh) şahidi için bk. 9/860. hadis. Bennâ râvilerinin de sika
olduklarını ifade eder. Bk. Bulûğu 'l-emânî, XXII/39. Ayrıca 726/10135. hadiste
zikredilecektir.
ı-Abdullah b. Amr'dan
(Radıyallahü anhümâ) şahidi için bk.10/861. hadis (Müsned, 11/222, H.no:7068)
i-İbn Ömer'den (Radıyallahü anhümâ) şahidi için bk. Heysemî, hadisin
Taberânî ve Bezzâr tarafından nakledildiğini, senedinde zayıf olan İbrahim b.
İsmail b. Yahya'nın bulunduğunu, bu-zatı İbn Hıbbân'ın ikât'ında zikrettiğini,
ancak babasından yaptığı nakillerin münker olduğunu belirtir. Bk. Mecma',
1/261.
[245] Ganimetler helal kılındı, şeklindeki lafız tercemesi
yerine anlaşılması için yukarıdaki mana tercemesi tercih edildi.Önceden
Peygamberlerin ganimetlerde tasarruf yetkisi yoktu, onlar önceden bir yerde
toplanıp yakılıyor ve yok ediliyordu. Peygamberimiz'e bu konuda kolaylık tanındı
ve ganimetlerde tasarruf yetkisi verildi. (Bk. Nevevi, Şerhu Sahihi Müslim,
V/3).
[246] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/279-281.
[247] Sened:
Zayıf: Müsned, V/387,
H.no:23180; Benzer rivayet için bk. V/399, H.no:23278; Heysemî, senedinde zayıf
kabul ettiği îbn Lehîâ'nın bulunduğunu belirtir. Bk. Mecma', 11/16. Bu râvî ile
ilgili geniş bilgi için bk.22/64. hadis. Fakat İkinci senedde tbn Lehîa
bulunmamaktadır:
Bu senedde ise Ali b. Yezid el-EIhânî ed-Dımaşkî vardır. Zayıf bir
râvidir. Huzeyfe'den de hadis işitmemiştir. 81/278. hadiste de zikredildiği
üzere {Müsned, V/266, H.no: 21191; An Mâce, Mukaddime, 17, H.no:228) Bûsirî,
cumhurun Ali b. Yezid'in zayıflığını belirttiğini ifade eder; Îbn Hacer ve
Zehebî de bu zayıf sayanlardandır. Bk.Takrîb, Trc.no:4817; Kâşif, Trc.no:3983.
Heysemî, Ahmed b. Hânbel'in isnadında çok zayıf sayılan Ali b. Yezid var"
der. Bk.Mecma',I/199-200.
[248] Bir rivayette tekidi ile geldiği İçin parantez
kullanıldı.
[249] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/281.
[250] Münâvî, Feyzu 'l-Kadîr, HI/170.
[251] Taberî, Tefsir, X/429-430, H.no: 29071-29073; Müslim,
Mesacİd, 280; İbn Huzeyme, 1/230; EbûAvane. 1/323.
[252] Tirmizi, Tefsir, 36; Hâkim, ü/465.
[253] Buhari, Ezan, 33.
[254] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/281-282.
[255] Sened:
Hasen: Müsned, 11/418,
H.no:9388; Abdürrezzâk, XI/297, H.no:20585; Heysemî, senedinde zayıf kabul
ettiği İbn Lehîâ'nın bulunduğunu belirtir. Bk. Mecma', 11/22. Bu râvî ile itgİH
geniş bilgi için bk.22/64. hadis. Ayrıca senedde Derrâc bulunmaktadır. Heysemî
bir başka hadis için: "Hadisin senedinde Ebu's-Semh Derrâc b. Sem'ân
es-Sehmî bulunmaktadır. Bu zât ise îbn Maîn tarafından sika kabul edilmiştir"
der. Bk. Mecma'. 1/63, 52- Ebû Dâvûd ve
bir kısım cerh ve ta'dîi âlîmi, bu zâtın hadislerinin müstakîm/sahih,
Ebu'l-Heysem'den naklettiği rivayetlerin ise zayıf olduğunu belirtirler.
Bk.Zehebî, Kâşif, Trc.no: 1473; İbn Hacer ise, saduk olduğunu belirterek
Ebu'l-Heysem'den naklettiği rivayetleri zayıf sayar. Bk.Takrîb, Trc.no: 1824;
îbn Hıbbân, sika râvîleri derlediği eserinde yer verdiği gibi (Bk.Sikât,
V/114), Sahih'inde birçok yerde bu râviye yer verir, tbn Şahin ise,
Ebu'l-Heysem'den naklettiği rivayetlerinde de bir beis görmez. BkSikât, 349; Bu
râvi için bk. 84/126. hadîs.
[256] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/282-283.
[257] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/283.
[258] sened:
Sahih: Müsned, 11/354,
H.no:9802; Benzer rivayetler için bk. 11/328, H.no:8332; 11/340, H.no:8468;
11/307, H.no:8051 (192/500. hadis); îbn Mâce, Mesâcİd, 19, H.no:800; İbn
Huzeyme, II/379, H.no:1503; Hâkim, 1/332-333, H.no:771 (Hâkim, Buhârî ve
Müslim'in şartına/râvîlerine uygun olarak sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de bu
görUşil onaylamıştır). Bennâ, hadisi İbn Ebî Şeybe, İbn Huzeyme, İbn Hıbbân ve
Hâkim'e de nisbet eder. Bk. Bülûğu't-emânî, 111/50. Hadisin tbn Huzeyme
tarafından nakledilmesi sebebiyle Bennâ hadisi sahih olarak değerlendirir ve
şunları ekler: "İbn Huzeyme kitabında sahih hadisleri toplamayı
hedeflemiştir. Sehâvî der kî: 'Buharî ve Müslim'in Sahih'lerinden sonra en
sahih eser, İbn Huzeyme'nin, daha sonra da İbn Hıbbân'ın Sahih'leridir.' "
Bk. age., 1/306.
Hadisin senedinde yer
alan Saîd b. Ebû Saîd el-Makburî sika biridir. Ancak vefatından dört yıl önce
ihtilât etmiştir.
Ayrıca 192/500. hadiste
benzeri zikredildi.
[259] Bu açıklama cümlesi sadece Ahmed b. Hanbel'in bu
rivayetinde bulunmaktadır. Bk.tbn Huzeyme, 11/379; Hâkim, 1/332; İbn Hibban,
VI/55.
[260] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/283-284.
[261] Sened:
Sahih: Müsned, 11/509,
H.no:10557; Buhârî, Ezan, 37; Müslim, Mesâcid, 285 (Müslim, bu hadisi hocaları
Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Züheyr b. Harb kanalı ile Ahmed b. Hanbel'in hocası
Yezid b. Harun'da birleşerek aynı senedle nakleder. Fakat hadiste
"ve" atfı yerine "veya atfının kullanıldığı
görülmektedir").
[262] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/284.
[263] sened:
Hasen: Müsned, IIİ/68,
H.no:11593; Benzer rivayet için bk. 111/76, H.no:11665; Tirmizî, îmân, 8,
H.no:2617 (hasen-garib); Tefsîru'l-Kur'ân, 9/9, H.no:3093 (Tirmizî hadisi iki
isnadla verir ve "hasen-garib" olduğuna hükmeder. İkinci senedle
verdiği rivayette: lafzı vardır. Ebu'l-Heysem ise Süleyman b. Amr b. Abd
el-Utvârî'dir. Ebû Saîd el-Hudrî'nİn himayesinde yetişmiş bir yetimdi); İbn
Mâce, Mesâcid, 19, H.no:802; Dârimî, Salât, 23, H.no:1226; Abd b. Humeyd,
s.289, H.no:923; Adenî, îmân, 68, H.no:3; Saîd b. Mansûr, V/242, H.no:1010; İbn
Huzeyme, 11/379, H.no:1502; İbn Hıbbân, V/6, H.no:1721; Hâkim, 1/332, H.no: 770
(Hâkim sahih saymasına karşın, Zehebî Derrâc sebebiyle kendisine muhalefet
etmiştir); Beyhakî, es-Sünenü'l'kübrâ. 111/66; Bennâ, hadisi İbn Huzeyme, İbn
Hıbbân ve Hâkim'e de nisbet eder. Bk. Bulûğu'l-emânî, IH/51.
Ebu's-Semh Derrâc ile
ilgili olarak bk. 84/126 ve 309/1179. hadisler.
[264] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/284-285.
[265] sened:
Sahih: Müsned, IV/105,
H.no:16909; Mükerrer için bk. IV/109, H.no:16939; Taberânî, W-Mu'cemü'l-kebîr,
IV/32, H.no:3564; Müsnedü'ş-Şâmiyyîn, 11/141, H.no:1069; Heysemî. hadisin Ahmed
b. Hanbel ve Taberânî tarafından nakledildiğini, senedinde Abdullah b. Âmir
el-Elhânî'nin bulunduğunu, bu râvi hakkında değerlendirmede bulunan bîrine
rastlamadığını ifade eder. Bk. Mecma', 11/16. Bu râvinin İbn Mâce'debir, Ahmed
b. HanbePİnMüsned'inde ise iki rivayeti bulunmaktadır. İbn Mâce'nin Sünen'inde
Ebû Âmir el-EIhâni olarak künyesi İle zikredilmiş, Bûsırî ise bu zatın İsminin
Abdullah b. Gâbir (el-Hımsî) olduğunu belirtmiştir. BkSünen, Zühd, 29,
H.no:4245. Zehebî ve İbn Hacer bu râvinin sika olduğunu İfade ederler. Bk.
Kâşif, Trc.no:2902; Takrîb, Trc.no:3525.
İbn Hacer hadisin
mevkuf olarak sahih olduğunu söyler. Bk. Jsâbe, 1/560.
[266] Buhari, et-Tatihu't-kebîr, III/107, H.no: 365; Habis,
o döneme yetişmişti, ancak Peygamberimizi görmedi, bu kişilere muhadram denir.
Bk. İbn Hacer, Takribu't-tehzîb, 144, No: 992.
[267] Bennâ, ase., 111/51.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 4/285-286.
[268] Sened:
Sahih: Müsned,lTU497,
H.no: 16002; Mükerrer için bk. V/425, H.no:23498 (EbÛ Humeyd es-Sâİdî el-Ensârî
el-Medenî'nİn müsnedinde -ona isnad edilen hadisler içinde- yer alır); Müslim,
Müsâfirûn, 68 iki sahâbiden biri (şek lafzı ile) verir; Ebû Dâvûd, Salât, 18,
H.no:465 (Müslim'in rivayetinde olduğu gibi şek lafzı ile verir):
Nesâî, Mesâcid, 36,
H.no:727; İbn Mâce, İkâme, 13, H.no:772 (Sadece Ebû Humeyd es-Sâidî'nin ismi
zikredilir ve Ebû DSvûd rivayetinde olduğu gibi ziyadesi vardır); Dârimî,
Salât, 115, H.no:1401; (ziyadesi ile); İsti'zân, 56, H.no:2694.
Ebû Humeyd'İn İsmi
Abdurrahman veya Münzir b. Sa'd b. Münzir'dir. İbn Sa'd isminin Abdurrahman b.
Amr b. Sa'd olduğunu ileri sürer. Muâviye'nin halifeliğinin son zamanlarında
vefat etmiştir.
Hz. Fâtıma'dan
(Radıyallahü anhâ) şahidi İçin bir sonraki 315/1185. hadise bk.
Ebû Hüreyre'den
(Radıyallahü anh) şahidi:
İbn Mâce, İkâme, 13,
H.no:773.
[269] Azimâbâdî, Avnü'l-Ma'bÛd, 11/93.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 4/286-287.
[270] sened:
Hasen: Müsned,
VI/282-283, H.no:262%; Diğer rivayet için bk. VI/283. H.no:26297 (hasen);
Benzer rivayet için bk. VI/283, H.no:26299 (munkatı); Tirmizî, Salât, 117,
H.no:314 (Tirmizî, bu konuda Ebû Humeyd, Ebû Üseyd ve Ebû Hüreyre'nİn
nakillerinin bulunduğunu, Fâtıma annemizin (Radıyallahü anhâ) hadisinin hasen
olduğunu, fakat isnadının muttasıl olmadığını belirtir. Fâtıma bt. Hüseyin,
FâtımatU'l-Kübrâ annemize yetişmemiştir. Çünkü Fâtıma validemiz Hz.
Peygamber'in (Sallallahü aleyhi ve sellem) vefatından sonra birkaç ay
yaşamıştır); İbn Mâce, İkâme, Î3, H.no:771;
Hadisin senedinde Leys
b. Ebî Süleym bulunmaktadır. Leys b. Ebî Süleym Ebû Bekir el-Kuraşî (v.148/765)
hiçbir sahâbîye yetişmemiştir. Zehebî: "Hafızasının kötü oluşu sebebiyle
az zayıflığı olan biridir. Çokça namazı, orucu ve ilmi vardı. Bazıları kendisi
ile delil getirmiştir" der. Bk.Kâşif, Trc.no:4692. İbn Hacer ise:
"SadÛktur. Ciddi bir şekilde bunamış, hadisini ayırdedemeyecek seviyeye
gelmiş ve bu sebeple terk edilmiştir" der. Bk.Takrîb, Trc.no:5685.
Tirmizî hocası Muhammed
b. İsmail el-Buhârî'nin Leys b. Ebî Süleym hakkında: "Saduktur, bazı
konularda bazen hata yapar" dediğini nakleder. Yine aynı zat hakkında
Buhârî ve Ahmed b. HanbeFin: "Leys'in hadisi İç açıcı değildir. Çünkü o,
başkalarının merfu yapmadığı rivayetleri merfu yaptı. Bu sebeple de onu zayıf
saydılar" değerlendirmesini nakleder. Tirmizî, Edeb, 43, H.no:2801
(hasen-garib); Bûsırî bu râviyj zayıf görenler arasında yer alır. Bk. İbn Mâce,
Taharet, 4, H.no:278; Tıb, 10, H.no:3458 (Bûsırî, cumhurun zayıf saydığı Leys
b. Ebî Süleym'in bulunduğunu belirtir.) (18/215. hadis) Heysemî, Ahmed b.
Hatibe)'in ricalinin sika olduğunu, Leys'in Tavûs'tan semâmı açıkladığını beyan
eder. BkMecma', VIII/70. Eserinin bir başka yerinde ise senedinde zayıf sayılan
Leys b. Ebî Süleym'in bulunduğunu belirtmiştir. Bk.Mecma', 1/131; 11/250.
Leys b. Ebî Süleym
sebebiyle hadise "hasen" diyenler de vardır. Ahmed Muhammed Şâkir,
Heysemî'nİn Leys b. Ebî Süleym'i zayıf göstermesini tasvib etmeyip, sika
olduğunu isbat eder. (2136. hadîsin tahricinde) Bu râviyi Müsned'de 2136.
hadisin tahricinde ele alarak "sika" olduğunu belirtip, hafızasından
dolayı bazıları tarafından tenkide tabî tutulduğunu, hattâ bir kısmının bu
tenkidlerinde ileri gittiklerini ifade ederek Vekî'yi buna ömek gösterir.
Vekî': "Süfyân, Leys'in adını bile anmaz" diyor, ancak (1199 ve 2136.
hadislerde) ismini bizzat söyledi, der. (BkMüsned, 1/100 tahkiki) Buhârî, bu
zatı cerh etmedi. Bk.et-Târihu'l-kebîr, IV/I/246.
Bu râvinin
rivayetlerinden ikisini Buhâri (Hac, 13; Tıb, 3), birini Müslim (Libâs, 3)
mütâbî olarak nakleder. Tirmizî 25, Ebû Dâvûd altı, İbn Mâce 24, Dârimî 42 ve
Ahmed b. Hanbel ise 99 rivayetini eserlerine almıştır. Tirmizî, bazı
rivayetleri için "hasen" hükmü verirken (bk. Sünen, Birr, H.no:1921,
1995; SıfatÜ'l-kıyâme, H.no:2495; Edeb, 43, H.no: 2801; Deavât, H.no:3521;
Menâkıb, H.no:3610); bazılarında: "isnadı kuvvetli değildir" (Sünen,
Menâkıb, H.no:3612; Talâk, H.no:1186) demiş; bir yerinde ise
"hasen-sahih" hükmü vermiştir (bk.Sünen, Hac, H.no:824). Bu râvi ile
ilgili değerlendirmeler için ayrıca 14/14, 18/215, 161/469. hadislere bk.
Ebû Humeyd, Ebû Üseyd
ve Ebû Hüreyre'den (Radıyallahü anhüm) şahidi için bir önceki 314/1184. hadis
ve tahricine bk.
Hadis inkıta sebebiyle
zayıftır. Ancak şâhidlerİ İle hasen li ğayrihî seviyesine yükselir.
[271] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/287-289.
[272] Sened:
Hasen: Müsned,
111/42-43, H.no:11324; Benzer rivayet için bk. 111/54, H.no: 11450. Heysemî,
isnadının hasen olduğunu belirtir. Bk.Mecma', 11/25. MUnzirî de aynı hükmü
verir. Bk. et-Terğîb, 1/127.
Hadisin senedinde yer
alan Ubeydullah b. Abdurrahman (b. Abdullah) b. Mevheb hakkında Iclî ve Yahya:
"sika" derken, İbn Adiy: "Hasenü'l-hadis, hadisi yazılır"
demişlerdir. Süfyan b. Uyeyne bu râviyi zayıf sayardı. İbn Hıbbân Sikât'ında
zikretmiştir. İbn Hacer kuvvetli olmadığını ifade eder. Bk. Takrîb,
Trc.no:4314. Zehebî ise Yahya b. Maîn'in bu râvi hakkında farklı görüşlerde
olduğunu, Ebû Hâtim'in: "sâlih" hükmü verdiğini nakleder. Bk. Kâşif,
Trc.no:3567.
Hadis iki konuyu
içermektedir:
a-Namazda teşbik
(parmakları birbirine geçirme): Bu konu ile ilgili olarak Ka'b b. Ucre'den
(Radıyallahü anh) nakledilen rivayet için bk. 196/504 ve 317/1187. hadisler.
b-Mescidde bekleyen
kişinin namazdaki kimse gibi sayılması: Bu konu İle ilgili olarak bk. 37/907.
hadis.
Hamza Ahmed ez-Zeyn
Müsned'de geçen 11450. hadis için isnadında mechûl bir râvi gerekçe göstererek
zayıf saymış; 11324. hadis için ise "Ebû Saîd'İn mevlâsı mechûl değildir,
o sahâbîdir" diyerek sahih hükmü vermiştir.
Ka'b b. Ucre'den
(Radıyallahü anh) şahidi için bk. 196/504. hadis.
[273] Bu oturuş şekli Araplarda âdetti: Kişi dizlerini
kamına çekip sırtından dolanan bir kumaşla onları
sarar ve bağlardı, bu oturuşta ayakları/dizleri kumaş yerine bazen elleri ile
tutarlardı. Bk.İbnü'1-Esîr, Nihâye, 1/335-336.
[274] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/289-290.
[275] Buharî, Salât, 88.
[276] Taberânî, X/67; Heysemî, Mecma', VIII/314.
[277] Beyhakî, Sünen, VI/341.
[278] İbn Mâce, İkâme, 42.
[279] Abdurrezzak, Musannef, 11/272.
[280] Rasûlullah dedi ki: "Namazda iken parmaklarını
çıtlatma!" {İbn Mâce, İkame, 42); Ayrıca şöyle dedi:
"Namazda gülen, başka
tarafa yönelen ve
(parmağını) çıtlatan kişi
aynı hükümdedir." (Ahmed b. Hanbel, III/438; Taberânî, XX/I90)
[281] Münâvî, Feyzu'l-Kadîr, VI/414 (Münâvi burada, İbn
Mace'deki rivayetini râvî Hâris'ten dolayı zayıf olduğunu söyledi.) Heysemî de
Ahmed b. Hanbel ve Taberânî'nin rivayetlerinin râvîlerden İbn Lehîa ve Zeban
sebebiyle zayıf kabul edildiğini belirtti. (Bk. Heysemî, Mecma', 11/79) Bu
rivayetler zayıf da olsa birbirlerini kuvvetlendirmektedir, ayrıca parmaklan
çıtlatmanın hükmü tenzİhen mekruh derecesine İnmekte ve namazı ifsat
etmemektedir. (Bk. Münâvî, age., 11/365)
[282] İbn Hacer, Fethu'l-Bân, 1/566-567; İbnü'1-Esîr,
Hikâye, 1/335.
İmam Ahmed b. Hanbel,
El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/290-291.
[283] Sened:
Sahih: Müsned, IV/242,
H.no:18033; Benzer rivayetler için bk. IV/241, H.no:18021; IV/242, H.no:18030,
18032; IV/243-244, H.no:18048; Mâlik, Taharet, 33; Abdürrezzâk, 11/271,
H.no:3331; Ebû Dâvûd, Salât, 50, H.no:562; Tirmizî, Salât, 167, H.no:386;
Dârimî, Salât, 121, H.no:1411; İbn Huzeyme, 1/227, H.no:441; Hâkim, 1/324-325,
H.no:745 (Hâkim: Şerik b. Abdullah, Muhammed b. Aclan'dan rivayet etti" derken.
Zehebî ise: "Şerik, İbn Aclan'dan, o babasından, babası da Ebû Hüreyre'den
nakleder" der); Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, XIX/I46, H.no:321; Beyhakî,
es-Sünenü'l-kübrâ, III/230; Hadis Ebû Üsâme el-Hannât (bazı nüshalardaki
"Hayyât" hatalıdır) sebebiyle hasen gösterilmiştir. İbn Hıbbân sika,
Dârekutnî mechûl sayar, fakat bu râvinin mutâbîleri vardır.
Hadisin Ebû Hüreyre'den
(Radıyallahu anlı) şahidi için bk. Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat, V256,
H.no:838; Hâkim, 1/324-325, H.no:744, 746 (Hâkim, Buhârî ve Müslim'in
şartma/râvîlerine uygun olarak sahih olduğunu söyler, Zehebî de bu görüşü
onaylar). Heysemî, Mecma', 1/240;
Teşbîk (parmakların
birbirine geçirilmesi) ile ilgili olarak Ebû Saîd el-Hudrî'nin mev-lâsından
nakledilen rivayet için bk. bir Önceki 316/1186. hadis.
Şerîk b. Abdullah b.
Ebû Şerîk en-Nehaî (v. 177/793) hakkında bilgi için bk. 145/453. hadis.
Ayrıca bk.196/504.
hadis. Bu rivayet 822/1692. hadiste zikredilecektir.
[284] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/291.
[285] Sened:
Sahih: Müsned, IV/392,
H.no:I9392; Diğer rivayet için bk. IV/418, H.no:19642 (Bu rivayetin senedinde
Sâbİt el-Bünânî, Leys b. Ebî Süleym'İn mütâbiidir); Benzer rivayetler için bk.
IV/410, H.no:19562; IV/400, H.no:19468;
IV/397, H.no: 19437; IV/413,
H.no: 19591; IV/391, H.no:19380; Bu son iki rivayette hadisin baş tarafı da
bulunmaktadır:
Buhârî, Salât, 67;
Fiten, 7; Müslim, Birr, 123-124; Ebu Dâvûd, Cihâd, 65, H.no:2587; An Mâce,
Edeb, 51, H.no:3778.
[286] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/292-293.
[287] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/293.
[288] Sened:
Sahih: Müsned, m/308,
H.no: 14244; İkinci rivayet için bk. m/347, H.no:l4678 (İkinci rivayetin
senedinde İbn Lehîa bulunmaktadır. Bu râvî ile İlgili geniş bilgi İçin
bk.22/64. hadis. Ayrıca EbÛ Abdullah Mûsâ b. Dâvûd ed-Dabbî (v.217/832)
sadûktur, hata yapar. Çbu'z-ZUbeyr Muhammed b. Müslim b. Tcdrüs el-Esedî
(v.126/744) de saduktur, tedlîs yapar); Benzer rivayetler için bk. HI/370,
H.no:14920 (Bu rivayet ikinci rivayetin benzeridir. Fakat senedi onun gibi
değil, daha kuvvetlidir; daha sağlam ve sika râvilerce nakledilmiştir);
III/350, H.no:14717: IH/361, H.no:14821 (^ X* j*3 'd >); III/300,
H.no:14135; Buharı, Salât 67; Fiten, 7; Müslim, Birr, 122; föâ Dâvûd, Cihâd,
65-66, H.no:2586, 2588; Tirmizî, Fiten, 5, H.no:2163 ("hasen-garib"
Ebû Bekre'den de şahidi vardır); Nesâî, Mesâcid, 26, H.no:716; tbn Mâce, Edeb,
51, H.no:3777; Dârimî, Mukaddime, 53, H.no:639; Salât, 119,. H.no:1409;
Beyhakî, es-Sünenu'l-kUbrâ, VIII/23.
[289] Parantez bilgileri için bk. Bennâ, age., 111/54.
[290] Râvinin şekki.
[291] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/293-294.
[292] Sened:
Sahih: Müsned, D/330,
H.no:8352. Benzer rivayet için bk. ü/330, H.no:8351. Bu hadiste sened aynı
olmasına rağmen lafiz biraz farklıdır. İlgili rivayet daha önce 357/665.
hadiste zikredildi.
Heysemî, Ahmed b.
Hanbel tarafından rivayet edilen hadisin senedindeki râvilerin sahih hadis ricali
olduklarını, hadîsin özetinin Ebû Davud'un Sünen'inde bulunduğunu belirtir. Bk.
Mecma', 1/242.
[293] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/294-295.
[294] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/295.
[295] Sened:
Sahih: Müsned, 1/179,
H.no:1543; İbn Huzeyme, 11/277, H.no: 131*1; îbn Kesîr ed-Devrakî, Müsnedü
Sa'd, s.69, H.no:29; Bezzâr, III/330, H.no:1127; EbÛ Ya'lâ, D/131, H.no:808;
Beyhakî, Şuabü'l-îmân, VII/516, H.no:l 1179; Makdisî, Muhtara, ffl/196,198,
H.no:991, 996 (tsnâdlan hasendİr); Heysemî, hadisin Ahmed b. Hanbeİ ve EbÛ
Ya'lâ tarafından nakledildiğini, senedindeki râvilerin sika sayıldıklarını
belirtir. Bk. Mecma', 11/18; Eserin bir başka yerinde de Bezzâr'a nisbet eder ve
râvilerinin sika olduğunu söyler.'Bk. age., VIII/114. Heysemî eserinde diğer
şâhidlere de yer verir: EbÛ Ümâme, îbn Abbas, Huzeyfe, Semüra b. Cündüb. İbn
Ömer ve Enes'ten (Radıyallahii anhiim) nakledilen rivayetleri zikreder.
Bk.age., 11/18-19.
[296] Nuhâme dimağdan/boğazın gerisinden gelen kaygan
sıvıdır ki Türkçe'de balgam diye isimlendirilir. Busâk ise ağzın içindeki
sıvıdır ki buna Türkçe'de tükürük denir. Bk. lbnü'1-Esîr, Nihâye, V/34; İbn
Manzûr, Usanü'l-Arab, X/21.
[297] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/295-296.
[298] Sened:
Sahih: Müsned,
11/34-35, H.no:4908; Benzer rivayetler için bk. 11/29, H.no:4841; 11/53,
H.no:5152; 11/32, H.no:4877; 11/66. H.no:5335; II/6, H.no:450; 11/18,
H.no:4684; 11/72, H.no:5408; ü/141, H.no:6265; ü/144, H.no:6306; 11/99,
H.no:5745; MâTâfc, Kıble, 4; B«Aâ/f, Salât, 33; Ezan, 94; Amel, 12; Edeb, 75;
Müslim, Mesâcid, 50; Nesâî, Mesâcid, 31, H.no:722; İbn Mâce, Mesâcid, 10,
H.no:763.
Ebû Dâvöd ve Dârimî'nin
rivayetinde bu hadisenin hutbe esnasında cereyan ettiği anlatılmaktadır:
Bk. Ebu Dâvud, Salât,
22, H.no:479; ZMrimf, Saİât, 116, H.no:1404.
Heysemî, yine İbn
Ömer'den nakledilen ve Bezzar'a nisbet ettiği bir hadiste şöyle buyrulur:
"Kıbledeki tükürük kıyamet gününde sahibinin yüzünde iken
ba'solur/dirilir." Bu rivayetin senedinde Asım b. Ömer var. Buhâri ve
birçok âlim onu zayıf saydı. İbn Hıbbân Sikât'ında zikretti. Bk. Mecma', 11/19.
Enes'ten (Radıyallahü
anh) şahidi için bk. 327/1197. hadis.
EbÛ Saîd el-Hudrî'den
(Radıyaltahü anh) şahidi için bk. 324-325/1194-1195. hadisler.
[299] Halûk; zaferan ya da başka bir maddeden yaplan güzel
kokudur ki rengi san ya da kırmızı olur. Bk. İbnü'1-Esîr, Nihâye, 11/71.
[300] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/296-297.
[301] Sened:
Sahih: Müsned, 11/260,
H.no:7522; Benzer rivayetler için bk. 11/266, H.no:7598: 11/324, H.no:8280
ziyadesi ile; n/471-472, H.no:10052; 11/532, H.no: 10833; ü/250, H.no:7399:
11/415, H.no:9337; IV318, H.no:8217 (Hemmâm, H.no:124):, Salât, 33-35,38; Müslim, Mesâcid,
52-53; Nesâî, Taharet, 193, H.no:308; Ebû Dâvûd, Salât, 22, H.no:477; İbn Mâce,
Mesâcid, 10, H.no:761; İkâme, 61, H.no:1022; Dârimî, Salât, 116, H.no: 1405.
Câbir b. Abdullah'tan
(Radıyallahü anh) şahidi:
Bk. MüsneJ, III/324,
H,no:14407; Benzer rivayetler için bk. III/337, H.no:14560; 111/395,
H.no;15196.
Enes'ten (Radıyallahü
anh) şahidi:
Heysemî, hadisin
Taberânî'nİn Evsafında nakledildiğini, râvilerinin sahih hadis ricali
olduklarını belirtir. Bk. Mecma', 11/19. Heysemî ayrıca hadisin Ebû Ümâme, Sa'd
b. Ebî Vakkâs, İbn Abbas, Huzeyfe, Semüra b. Cündüb, İbn Ömer, Abdullah b. Amr,
Amr b. Hazm ve İbn Mes'ûd'dan (Radıyallahü anhüm) da şâhidlerini verir. Bk.
age., 11/18-19.
[302] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/297.
[303] Sened:
Sahih: Müsned, m/6,
H.no: 10966; Buhâri, Salât, 33, 36, 38; Müslim, Mesâcid, 52; Nesâî, Mesâcid,
32, H.no:723; Ebû DâvM, Salât, 22, H.no:477; İbn Mâce, İkâme, 61, H.no:1022.
Bazı rivayetler ise hem
Ebû Hüreyre hem de Ebû Saîd el-Hudrî'den (birlikte) nakledilir:
IH/58, H.no:lİ488; 111/93, H.no:11818-118l9;
Ilİ/88, H.no:11776;S«Mn, Salât, 33-35; Müslim, Mesâcid, 52; İbn Mâce, Mesâcid,
10, H.no:761; Dârimî, Salât, 116, H.no:1405; Humeydî, 11/319, H.no:728.
[304] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/297-298.
[305] Sened:
Sahih: Müsned, 111/24, H.no:11128; Benzer rivayetler için bk. IH/9,
H.no:11006; IH/65, H.no:11567; Son hadisin senedinde Füleyh b. Süleyman vardır.
Hadis bu râvi sebebiyle hasendir. Çünkü Füleyh sadûk sayılan ve epeyce hatası
olan biridir. Bu rivayette hadisin tarihi hikâyesi de anlatılmaktadır. Hadisin
lafzı şöyledir:
Müslim, Zühd, 74; Ebû
DâvÛd, Salât, 22, H.no:480,485: Ek: Abdullah b. Şihhîr b. Avftan (Radıyallahii
anh);
Müsned, IV/25,
H.no:16261; IV/25, H.no:16271 (Senedindeki Ali b. Âsim sebebiyle
hasendir); IV/25, H.no: 16265;
IV/25-26, H.no: 16265; Müslim, Mesâcid, 58-59; Nesâî, Mesâcid, 34, H.no:725; Ebû
Dâvûd, Salât, 22, H.no:482.
[306] Başka rivayetlerde Paygamberimizİn de böyle gösterdiği
nakledilir ki râvi de aynısını göstermiştir. Bk. Buhâri, Salât, 33, 35, 36, 39;
Nesâî, Taharet, 193.
İmam Ahmed b. Hanbel,
El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/298-299.
[307] îbn Huzeyme, 111/83; Ebû DavÜd, Et'ıme, 40; İbn
Hıbbân, IV/518; Beyhakî, 111/76 (Bk. Müsned Trc. 330/1200).
[308] Bk. Müsned Tre. H.no: 328/1198.
[309] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/299-300.
[310] sened:
Sahih: Müsned, Ilİ/109,
H.no:12001; Benzer rivayetler için bk. IH/209, H.no:13115; 111/234, H.no:13384;
III/277, H.no;13883; Bazı rivayetler ise değişik lâfızlarla nakledilir:
III/173, H.no:I27U CiC4) lâfzı ile; III/274, H.no:1384I; IH/232, H.no:13367
lafzı ile; ni/289, H.no:14008; III/183, H.no: 12825-12826 ()£\) lâfzı ile;
III/252, H.no:13581; III/212, H.no:13149 ; III/238, H.no:13434 ;
Buhârî, Salât, 37;
Müslim, Mesâcid, 56; Ebû Dâvûd, Salât, 22, H.no:474-475; Tirmizî, Cum'a. 49,
H.no:572; Nesâî, Mesâcid, 30, H.no:721; Dârimî, Salât, 116, H.no:14Û2.
İbn Abbas'tan
(Radıyallahü anhütnâj şahidi: Heysemî, hadisin Taberânî'nİn £v^a/'ında
nakledildiğini, senedinde Muhammed b. Ebû Leylâ'nın bulunduğunu, bu râvinin de
tenkid edildiğini belirtir. Bk. Mecma', 11/18.
EKrBUreyde'den
{Radıyallahü anh) şahidi:
Bk. Müsned, V/354,
H.no:22894; Benzer rivayet için bk. V/359, H.no:22933 Dâvûd, Edeb, 160,
H.no:5242; İbn Huzeyme, 11/229, H.no: 1226.
Ebû Ümâme'den
(Radıyallahü anh) şahidi için bk. 328/1198. hadis Ayrıca bir sonraki 327/1197.
hadise bk.
[311] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/300-301.
[312] sened:
Sahih: Müsned, Ilİ/109,
H.no: 12002; Benzer rivayetler için bk. m/176, H.no:12745; 111/214, H.no:13176;
m/234, H.no:13385; DI/273, H.no:13823; m/278, H.no: 13888; ffl/291, H.no:I4031;
HI/269, H.no:13780; III/245, H.no:13501; IÜ/19I-192, H.no: 12926; ffl/188,
H.no:12894:
IH/199-200, H.no:
13000; III/252, H.no:13581; 111/238, H.no:13434; Buhârî, Mevâkît, 8; Müslim,
Mesâcid, 54; Dârimî, Salât, 116, H.no:1403. Bu konuda bir rivayet de şöyledir:
f, Mesâcid, 35,
H.no:726; İbn Mâce, Mesâcid, 10, H.no:762.
Hadisin şâhidleri:
a-Ebû Saîd el-Hudrî'den
(Radıyallahü anh) şahidi için bk.324/1194. hadis.
b-Târık b. Abdullah'tan
(Radıyallahü anh) şahidi için bk.332/I202. hadis.
c-Huzeyfe'den (Radıyallahü
anh) şahidi: Heysemî, hadisin Bezzâr tarafından nakledildiğini, râvilerinin
sahih hadis ricali olduklarını belirtir. Bk. Mecma', ü/18-19.
d-Semüra b. CUndUb'den
(Radıyallahü anh) şahidi: Heysemî, hadisin Bezzâr ve Taberânî-nin Kebîr'İnde
nakledildiğini, senedinde zayıf olan Yusuf b. Hâtid es-Semtî'nin bulunduğunu
belirtir. Bk. age., U/19,
e-îbn Ömer'den
(Radıyallahü anhtimâ) şahidi için bk.322/1192. hadis. Ayrıca şöyle bir rivayet
de nakledilin Heysemî, hadisin Bezzâr
tarafından nakledildiğini, senedinde Âsim b. Ömer'in bulunduğunu, bu râviyi
BuhârTnin ve bir topluluğun zayıf saydığını, İbn Hıbbân'm ise Sikât'ında
zikrettiğini belirtir. Bk. age., ü/19.
f-EbÛ Ümâme'den
(Radıyallahü anh) şahidi:
Heysemî, hadisin
Taberânfnin /iTefcrr'inde nakledildiğini, senedinde çok zayıf olan Cafer b.
ez-Zübeyr'İn bulunduğunu belirtir. Ebû Ümâme'den nakledilen bir rivayet de
şöyledir:
Heysemî, bu hadisin
deTaberânî'nin Kebîr'indt nakledildiğini belirterek: "Senedinde zayıf o!an
Ubeydullah b. Zahr ve AH b. Yezîd bulunmaktadır" der. Bk. age., 11/19.
Ayrıca bir önceki 326/1196. hadise bk.
[313] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/301-302.
[314] Sened:
Sahih: Müsned, V/260,
H.no:22144; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, VHI/284, H.no:8091; Heysemî, hadisin
Ahmed b. Hanbel ve Taberânî tarafından nakledildiğini, Ahmed b. Hanbel'in
râvilerinin sika sayıldıklarını belirtir. Ebû Ümâme'den Taberânî'nin Kebîr'ındc
sika kabul edilen râviler tarafından nakledilen bir başka rivayete de yer
verir: Bk. Mecma', 11/18. Münzirî: "Ahmed b. Hanbel'in isnadında bir beis
yoktur" der. Bk.Terğîb, V125.
Enes'ten
(Radıyallahüanh) şahidi İçin bk. 326/1196. hadis.
[315] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/302.
[316] Sened:
Hasen: Müsned, III/490, H.no:15951; Ebû Dâvûd, Salât, 22, H.no:484.
Ebû Fedâle Ferec b.
Fedâle b. Nu'mân et-TenÛhî el-Kudâî eş-Şâmî (v. 177/793) zayıf bir râvîdir. Ebû
Dâvûd, Tirmizî ve İbn Mâce ikişer, Ahmed b. Hanbel ise 24 rivayetini nakleder.
Tİrmizî, bu râvi hakkjnda şunlan söyler: "Bazı hadis âlimleri râviyi
tenkid etmişler, hafızası sebebiyle zayıf saymışlardır." Bk. Fİten, 38,
H.no:2210; Ahmed Muhammed Şâkir bir başka hadisin tahricinde isnadının çok
zayıf olduğunu, bunun sebebinin de Ferec b. Fedâle'nin
"münkeru'l-hadis" bir râvi olarak zayıf kabul edildiğini belirtir.
Bk. Müsned, 11/311, H.no:8087; 11/89, H.no:5626; 1/78, H.no:581; Çünkü Buhârî
"münkeru'l-hadis" hükmü verir (bk. et-Târîhu'l-kebîr, IV/134;
ed-Duafâ, s.29) ve "İbn Mehdî sonunda onu metruk saydı",
"Abdurrahman ondan hadis nakletmezdi. Yahya b. Saîd'den münker
hadisler nakleder" dedi. Bk. es-Sağir, s. 192, 199; Hamza Ahmed ise
zayıflığı yesiru'd-da'f seviyesinde gördüğünü iddia eder. Bk. 11/477,
H.no:10I33; Bennâ senedde Ebû Fedâle Ferec isminin tahrif yapılarak hatalı
yazıldığını, doğrusunun Ferec b. Fedâle olduğunu, hadisin bir başka yerde
geçtiğini tesbit edemediğini belirtir. Bk. Bulûğu'l-emânî, UI/59. Fakat durum
Bennâ'nın belirttiği gibi değildir. Ebû Fedâle, Ferec'İn künyesidir. Ayrıca
hadis Ebû Dâvûd'da da nakledilmektedir.
Ebû Sa'd ise mechûl
sayılmış. Ebû Sa'd el-Hımyerî eş-Şâmî el-Hımsî'nin Ebû Dâvûd bir, Ahmed b.
Hanbel üç rivayetini nakleder. Fakat bu râvî Ebû Saîd (Keysân) el-Makburî
(v.100/718) olabilir. Çünkü Ebû Davud'un rivayetinde EbÛ Saîd olarak
geçmektedir. Tirmizî'nin bir rivayetinde de Ferec b. Fedâle, Ebû Saîd
el-Makburî'den nakleder. Ahmed Muhammed Şâkir nüshasında Ebû Saîd el-Medînî
olarak geçer. Müsned, 11/311, H.no:8087; Heysemî ise Ebû Saîd el-Hımsî'yi
tanımadığını, diğer râvilerinin sika olduklarını bildirir. Fakat Ferec b.
Fedâle'yi gözünden kaçırmıştır. Bk. Mectna\ X/172. Heysemî eserinin bir başka
yerinde Ferec b. Fedâle'yi sahih hadis ricalinden sayar (age., Ü7164). Bu büyük
bir hatadır.
Abdullah b. Şihhîr b.
Avf el-Âmirî'den (Radıyatlahü anh) şahidi için bk. 403/1273. hadis.
Sa'd'dan (Radıyaltahii
anh) şahidi için bk. 321/1191. hadis.
Senedi zayıf olan
hadis, sahih olan bu şâhİdleri ile hasen li ğayrihî seviyesine yükselir.
[317] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/302-303.
[318] Sened:
Sahih: Müsned, IV/56,
H.no:16514; Ebû Dâvûd, Salât, 22, H.no:481 lâfzı ile; Taberânî,
el-Mu'cemü'l-evsat, VI/215, H.no:6221; İbn Hıbbân, IV/515, H.no:1636. İbn
Ömer'den (Radıyallahü anhümâ) şahidi:
Heysemî, hadisin Taberânî tarafından (Abdullah b. Amr'dan?)
nakledildiğini, senedindeki râvîlerin sika olduklarını belirtir. Bk. Mecma',
11/20. Münzirî isnadının ceyyid olduğunu söyler. Bk. Terğtb, 1/126. Bu hadisi
Taberânfnin Mu'cem'İnde bulamadık. Eksik olan beş ciltten birinde olabilir.
[319] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/303-304.
[320] Sened:
Sahih: Müsned, V/I78,
H.no:21441; Benzer rivayetler için bk. V/178, H.no:21442; V/180, H.no:
21057/21459 rivayet farklılığı ile; Müslim, Mesâcid, 57; İbn Mâce, Edeb, 7,
H.no:3683; İbn Huzeyme, 11/276, H.no: 1308; EbÛ Avâne, 1/406; Beyhakî,
es-Sünenü'l-kübrâ, 11/291.
[321] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/304.
[322] Sened:
Sahih: Mü'sned, VI/396,
H.nö:27099; Benzer rivayetler için bk. VI/396, H.no:27098, 27100; Tirmizî,
Cum'a, 49, H.no:571 (Tirrnizî: "Bu konuda Ebfî Saîd, İbn Ömer, Enes ve Ebû
Hüreyre'den de nakiller vardır. Tarık'ın hadisi ise hasen-sahihtir" der ve
Veki'İn: "Rib'î b. Hırâş İslâm'da hiçbir yalan söylemedi. Abdurrahman b.
Mehdî'nin de: "Kûfelilerin en sikası Mansûr b. Mu'temir'dir"sözUnü
nakleder); Nesâî, Mesâcid, 33, H.no:724; Ebû Dâvûd, Salât, 22, H.no:478; İbn
Mâçe, İkâme, 61, H.no:102I; Taberânî, el-Mu'cemU'l-kebîr, VIII/312-314,
H.no:8165, 8167-8172; el-Mu'cemü't-evsat, III/328, H.no:3307; IV/186,
H.no:3331. Heysemî, hadisin Bezzâr tarafından nakledildiğini, râvilerinin sahih
hadis ricali olduklarını belirtir. Bk. Mecma', VIII/114.
Hadisin Enes'ten ve
diğer sahabeden (Radıyallahü anh) şahidi
için 327/1997. hadisin tahricine bk.
[323] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/305.
[324] Sened:
Sahih: Müsned, 1/15, H.no:89; Benzer rivayetler için bk. 1/49, H.no:341;
1/27-28, H.no:186; Müslim, Mesâcid, 78; Nesâî, Mesâcid, 17, H.no:706; İbn Mâce,
İkâme, 58, H.no:1014; Et'ıme, 59, H.no:3363;
Hz. Ali'den
(Radıyallahü anh) şahidi:
Tirmizî, Et'ıme, 14,
H.no:i808-1809; Ebû Dâvûd, Et'ıme, 40, H.no:3828.
Hadis uzunca bir
rivayetin konumuz ile ilgili bir bölümüdür. Rivayetin asıl metni şöyledir:
Bu rivayet 198/11087.
hadiste zikredilecektir.
[325] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/305-306.
[326] Sened:
Sahih: Müsned, 11/20,
H.no:4715; Benzer bir rivayet:
Bk. ü/13, H.no:4619;
öuftâ/f, Ezan, 160.
Mesâcid, 69; Ebû DâvOd, Et'ıme, 40, H.no:3825
(Hocası Ahmed b. Hanbel'den nakleder); İbn Mâce, îkâme, 58, H.no:1016; Dârimî,
Et'ıme, 21, H.no:2059.
Senedde zikredilen
Yahya b. Saîd b. Ferruh'un hocası, Nâfı'in talebesi Ubeydullah, Ubeydullah b.
Ömer b. Hafs b. Asım b. Ömer b. Hattâb'dır (v. 147/764).
Hadisin şâhidleri:
a-Ebû Hüreyre'den
(Radıyallahü anh) şahidi için bir sonraki 335/1205. hadise bk.
b-Ebû Saîd'den
(Radıyallahü anh) şahidi için bk,336/1206. hadis c-Câbir'den (Radıyallahü anh)
şahidi için bk. 337/0207. hadis. d-Muğîre b. Şu'be'den {Radıyallahü anh} şahidi
için bk. 338/0208. hadis. e-(EK) Enes b. Mâtik'ten (Radtyallahüanh) şahidi:
Bk Müsned, 111/186,
H.no:12872; Buftârf, Ezan, 160, Et'ıme, 49; Müslim, Mesâcid, 70; Ebû Ya'lâ,
VII/271, H.no:4291 (İsnadı çok zayıftır. Bk.Heysemî, Mectna', 11/17). f-(EK)
Ma'kıl b. Yesar'dan (Radıyallahü anh) şahidi:
Bk Müsned, V/26,
H.no:20180-20181; fiöyânf, D/331, H.no:1305 (İsnadı zayıftır). g-(EK) Ebû
Sa'lebe el-Huşenî'den (Radıyaüahii anh) şahidi;
Bk Müsned, IV/194,
H.no:17670; Taberânî, Müsnedü'ş-Şâmiyyîn, 11/183,
417, H.no:l 154,1613.
h-(EK) Ebû Eyyûb
el-Ensârî'den (Radıyallahü anh) şahidi:
Bk Müsned, V/415,
H.no:23409; V/416, H.no:23417-23418; V/417, H.no:23428; V/420, H.no:23460;
V/414, H.no:23399; V/413, H.no:23396; Tayâlisî, s.80, H.no:589; Müslim, Eşribe,
170-171; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, IV/153, H.no:3984.
i-(EK) Câbİr b.
Semüra'dan (Radıyallahü anh) şahidi:
Bk MUsned, V/103-104,
H.no:20888-20889; V/106, H.no:20921; V/94, H.no:20776
akleder. Bk. Mflwd,
V/417, H.no;23428; A/üj/j/n, Eşribe, 170-171; Tirmiâ, Et'ıme, 13, I.no:1807
(Hasen-sahih).
i-(EK) Ümmil Eyyûb
el-Ensâriyye'den (Radıyallahü anhâ) şahidi:
Bk Müsned, VI/433,
H.no:27315; Mükerreri için bk.VI/462, H.no:27494; Tirmizî, Et'ıme, 14,
H.no:1810 (hasen-sahih-garib); îbn Mâce, Ei'ıme, 59, H.no:3364; Dârimî, Et'ıme,
21, H.no:2060.
j-Kurra el-Müzenî'den
Radıyallahü anh) şahidi:
BkMuwd.IV/19,
H.no:16200.
k-Huzeyfe'den
(Radıyallahü anh) şahidi için bk.
VII/307, H.no:2905.
1-Hz. Ali'den (Radıyallahü anh) şahidi için bk. Bezzâr, m/50, H.no:805 ziyadesi
ile.
m-Aynca Hz.ömer'den
(Radıyallahü anh) nakledilen mevkuf rivayet için bir önceki 333/1203. hadise
bk.
[327] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/306-308.
[328] Sened:
Sahih: Müsned, 11/266,
H.no:7599; Benzer rivayetler için bk. 11/264, H.no:7573; 11/429, H.no: 9509;
Mâlik, VUkÛt, 30; Mto/im, Mesâcid, 71; An Atöce, İkâme, 58, H.no:1015;
Abdürrezzâk, 1/445, H.no:1738; £"i>k Ka'ia, X/322-323,502,
H.no:5916,6118 (İsnadları hasendir);
Hadisin şâhidleri için bir Önceki 334/1204. hadise bk.
[329] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/308.
[330] Sened:
Sahih: Müsned, m/12,
H.no:11026; Mükerreri için bk. ID760-61, H.no:11520; Benzer rivayet:
Bk. III/65, H.no:11566
(İsnadı hasendir. Çünkü Heysemî'nin de ifade ettiği gibi senedinde zayıf olduğu
hâlde sika sayılan Bişr b. Harb bulunmaktadır. Bk. Mecma', VMS. Fakat 11026,
hadisin senedi sahihtir. Dolayısıyla hasen li ğayrihî seviyesine yükselir);
111/70, H.no:11610 (Senedinde İbn Lehîa bulunmaktadır); 111/85, H.noıl 1744:
Müslim, Mesâcid, 76; £6« Dâvûd, Et'ıme, 40, H.no:3823; Tayâlisî,
III/724, H.no: 2285 (Hadis sahihtir, ancak İsnadı zayıftır); Taberânî,
Müsnedü'ş-Şâmiyyîn, 11/308, H.no: 1399; Ebû Ya'lâ, 11/410, H.no:1195; Beyhakî,
es-Sünenü'l-kübrâ, 111/76.
[331] Diğer rivayette bu bitki türü soğan ve sarımsak
şeklinde açıklanmaktadır. Bk. Ahmed b. Hanbel, IH/65.
[332] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/308-309.
[333] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/309-310.
[334] Sened:
Sahih: Müsned, III/400,
H.no:15236; Benzer rivayetler için bk. IH/387, H.no:15097:III/374, H.no: 14954
III/38O, H.no:15009 ; III/397, H.no:15210 (Rubey' b. Subeyh sebebiyle
hasendir); Buhâri. Ezan, 160; Müslim, Mesâcid, 72-74; Nesât, Mesâcid, 16,
H.no:705; Ebû Dâvûd, Et'ıme, 40, H.no:3822
ziyadesi İle; Tirmizî, Et'ıme, 13, H.no:1806 (Bu hadîs hasen-sahihdr. Bu
konuda Hz.Ömer, Ebû Eyyûb, Ebû Hüreyre, Ebû Saîd, Câbir b. Semüra, Kurre b.
İyâs el-MUzenî ve İbn Ömer'den nakiller vardır); İbn Mâce, Et'ıme, 59,
H.no:3365; Humeydî, 11/537, 544, H.no:1278,1299; EbÛ Ya'lâ, IIV407, H.no:1889;
IV/159,209, H.no:2226, 2321-2322.
[335] kelimesi burada şüphe için gelmemiştir. Zira bu kelime
doğru ve gerçek olan iddia için kullanılır. Bundan dolayı belirtti, diye
terceme edildi. Bk. Bennâ, age. TÎI/62.
[336] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/310.
[337] Sened:
Sahih: Müsned, IV/252,
H.no:18l21; Benzer rivayetler için bk. IV/249, H.no:18093; Ebû DâvÛd, Et'ıme,
40, H.no:3826; Bennâ hadisi Tirmizî'ye de nisbet ederek isnadının ceyyid
olduğunu söyler. Bk. Bülûğu'l-emânî, IH/63. Fakat biz Tirmizî'nin Sünen'inde bu
hadisi bulamadık.
[338] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/310-311.
[339] İbn Hacer, Fethu'l-Bân, VII/396.
[340] Bu açıklama için bk. İbnü'1-Esîr, Nihâye, m/244 md.;
Azimâbâdî, Avnü 'l-Ma 'bûd,X/217.
[341] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/311.
[342] Sened:
Sahih: Müsned, lî/179,
H.no:6676; Tirmizî, Salât, 123, H.no:322 (Abdullah b. Amr b. Âs'ın rivayeti
hasendir. Bu konuda Büreyde, Câbir ve EnesHen nakiller vardır); Ebû Dâvûd,
Salât, 214, H.no:1079 (>A) yerine (^Lâı) lâfzı ile; Nesâî, Mesâcid, 22-23,
H.no:712-713; İbn Mâce, Mesâcid, 5, 11, H.no;749,766; İkâme, 96, H.no:l 133.
Amr b. Şuayb b.
Muhammed b. Abdullah b. Amr b. Âs'ın rivayetlerinin değerlendirmesi için bk.
59/256 ve 372/680. hadislere bk.
Ayrıca bir sonraki
340/1210. hadise bk.
[343] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/312.
[344] İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, 1/549; Mübârekpûrî,
Tuhfetü'l-ahvezU 11/229.
[345] Taberânt, XIX/177; Hâkim, III/670-673 (H.no:
6477-6478); Heysemî, Mecma', IX/393.
[346] Buharı, Salât, 68; Müslim, Fedai!ü's-sahâbe, 151, 152,
157; Nesâî, Mesâcid, 24; Ahmed b. Hanbel, V/22.
[347] İbn Hacer, age., V/88; Azimâbâdî, Avnü'l-Ma'bûd,
11/97.
[348] Bennâ, age., III/64.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 4/312-313.
[349] Sened:
Sahih: Müsned, 11/212,
H.no':6991;
Senedindeki Üsâme b.
Zeyd b. Eşlem el-Adevî el-Medenî sadûk biridir. Bazen hata yapar. Buhârî bir
yerde, Müslim ise 25 yerde rivayetlerini mütâbaat ile alır. Tirmizî 10, Nesâî
4, Ebû Dâvûd 28, tbn Mâce 20, Dârimî 5 ve Ahmed b. Hanbel 77 rivayetini
nakleder. Tirmizî aynı senedle nakledilen farklı bir hadis İçin
"hasen-sahih" hükmü verir. Bk. Sünen, Edeb, H.no:2752. Tirmizî burada
İbn Amr'dan işittiği kesin olduğu için "hasen-sahih" demiştir.
Ayrıca bir önceki
339/1209. hadise bk.
[350] Metinde satış-ahş şeklinde gelmiştir, ancak Türkçe'de
meşhur olan ahm-satım şekliyle çevirilmiştir.
[351] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/313.
[352] Sened:
Sahih: Müsned, DV349,
H.no:8572; Benzer rivayet için bk. lİ/420, H.no:941 İ; Müslim, Mesâcid, 79 di
& Gİj V); Ebû Dâvûd, Salât, 21, H.no:473; tbn Mâce, Mesâcid, 11, H.no:767.
Tirmizî ve pârîmî'nİn rivayetleri şöyledir:
Tirmizi, Büyu', 76,
H.no:1321 (hasen-garib); Dârimî, Salât, 118, H.no:1408.
[353] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/313.
[354] Sened:
Sahih: Müsned, V/360,
H.no:22940; Benzer rivayet için bk. V/361, H.no:22947; Müslim, Mesâcid, 80-81
Hadisin başında şöyle bir ziyâde vardır:
“Hz. Peygamber sabah
namazını kıldıktan sonra bir bedevi geldi.
Mescidin kapısından başını soktu..." ziyadesi ile; İbn Mâce,
Mesâcid, 11, H.no:765.
[355] (Râvi) MUemmil: Mescidler, lafzını zikretti.
[356] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/314.
[357] sened:
Hasen: Müsned, III/434,
H.no:I5516; Diğer rivayet için bk. III/434, H.no:15517 (Bu mevkuf rivayetin
senedi şöyledir: Ebu 60 Davud, Hudûd, 37,
H.no:4490; tbn Ebî Şeybe,
V/526, H.no:28647; Dârekutnî,
ni/86; Taberânî, e/-Mu'cemü'l'kebîr, III/204, H.no:3I31.
Birinci rivayetin
senedindeki Abbas b. Abdurrahman el-Medent isimli râvi meçhul biridir. Fakat
İkinci seneddeki râvi Züfer b. Vesîme b. Mâlik mütâbiidir. İbn Hacer hadisin
İsnadının zayıf olduğunu söyler. Bk. Bülûğu'l-merâm, H.no:24l. Emîr San'ânî İse
şunları söyler: "Hadisi Hâkim, Îbnü's-Seken, Ahmed b. Hanbeİ, Dârekutnî ve
Beyhakî nakleder. İbn HacerTelhîs'te hadisin isnadında bir beisin olmadığını
belirtir." Bk.Sübülü's-selâm, 1/322.
Hadisin şâhidleri:
a-Cübeyr b. Mut'ım'den
(ftadıyaltahü anh) şahidi:
Taberânî,
el-Mu'cemü'l-kebîr, 11/139, H.no:1590; Ayrıca bk. Abdürrezzâk, 1/437, H.no:
1709; Bezzâr, VÜI/373, H.no:3453; Heysemî, hadisin Taberânî tarafından nakledildiğini,
senedinde zayıf olan Vâkıdî'nin bulunduğunu söyler. Bk. Mecma', 11/25. Eserinin
bîr başka yerinde ise hadisin Bezzâr tarafından nakledildiğini, senedinde
tedlisi sebebiyle zayıf sayılan Vâkıdî'nin bulunduğunu fakat sema ve tahdisini
açıkça belirttiğini İfade eder. Bk. age., VI/282.
b-İbn Abbas'tan
(Radıyallahü anhiimâ) şahidi: {ji% jJı> jâf'% -u-CJı j ijiijı fûf H)
Tirmizî, Diyât, 9,
H.no: 1401 (Senedindeki İsmail b. Müslim el-Mekkî'nin hafızası sebebiyle bazı
âlimler tenkid ederler); İbn Mâce, Hudûd, 31, H.no:2599; Dârimî, Diyât, 6,
H.no:2362; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, XI/5, H.no:I0846; Dârekutnî,
III/I41-142; Hâkim, IV/410, H.no:8104; Beyhakî, es-Sünenü'l-kÜbrâ, VIII/39
(hasen).
c-Abdullah b. Amr b.
Âs'tan (Radıyallahü anhümâ) şahidi: İbn Mâce, Hudûd, 31, H.no: 2600 (Bûsırî
senedinde İbn Lehîa'mn bulunduğunu, bu zatın zayıf müdellis olduğunu, ayrıca
seneddeki Muhammed b. Aclan'm da müdellis olduğunu belirtir).
[358] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi,
Ensar Yayıncılık: 4/314-315.
[359] Sened:
Hasen: Müsned, IV/68,
H.no:16589; Mükerrer için bk. V/379-380, Rno:23113; İkinci rivayet: IV/^8,
H.no:16590; Mükerrer için bk. V/380, H.no:23114 (Senedi:); Ebâ Düvû(/,Menâsik,
93, H.no:203Û:Abdürrezzâk, V/96-88, H.no:9081-9083; /^n Ebî Şeybe, 1/399,
H.no:4584; Humeydî, i/257, H.no:565; Tahâvî, £er/m meâni'l-âsâr, 1/392;
Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr. IX/62, H.no:836.
Birinci rivayetin
senedindeki Muhammed b. Abdurrahman b. Talha el-Abderî zayıf biridir. İbn Hıbbân
Sikat'ında zikreder. Fakat, Dârekutnî: "münkeru'l-hadis" derken, İbn
Adiy: "Zayıftır, hadis hırsızlığı yapar" der. Ahmed b. Hanbel de bu
rivayetinden başka bir naklini vermez. Dİger (sahih) rivayetlerde bu râvi yer
almamaktadır. Dolayısıyla bu senedi ile hadis hasen seviyesine yükselir.
Safiyye bt. Şeybe b.
Osman el-Abderiyye, Abdüddâr oğulianndandır. Sahabeden oluşunda ihtilâf
bulunmaktadır. Bk.İbnü'1-Esîrei-Cezerî, Üsdü'l-ğâbe,VüjnO-n UTrc.no; 1066.
[360] Bu kadın Süfyan'm kızı Ümmü Osman'dır ki bir Önceki
rivayette Ümmü Benî Kebşe olarak geçer. Bk. Bennâ, age., 111/66.
[361] Bu sözün Rasûlullah'ın olduğu diğer rivayetlerde daha
açık. Bk. Abdurrezzak, V/88; Humeydî, Müsned, 1/257; Ahmed b. Amr eş-Şeybânî,
el-Âhâd ve'l-mesânî, 1/436.
[362] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/315-317.
[363] İbn Hacer, Fethu'l-Bari, KII/378.
[364] Abdurrezzak, V/86.
[365] Bu olayla ilgili geniş açıklama için bk. Müsned Trc.
95/965. hadisin açıklaması.
[366] Bennâ, age., 111/66-67.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 4/317.
[367] Sened:
Sahih: Müsned, III/145, H.no:12412; Benzer rivayetler için bk. m/134,
H.no:12320; III/152, H.no:12476; II/230, H.no:13337; III/283, H.no:13953;
Nesâî, Mesâcid, 2, H.no:687; Ebû DâvÛd, Salât, 12, H.no:449; îbn Mâce, Mesâcid,
2, H.no:739; Dârimî, Salât, 123, H.no:1415; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr,
1/259, H.no:752; el-Mu'cemü'l-evsat, VIII/222, H.no:8460\ el-Mu'cemu's-sağîr,
11/235, H.no: 1087.
[368] Bennâ, age., 111/67.
[369] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/318.
[370] Bk. Buharî, Salat, 62; îbn EbîŞeybe, 1/274; İbn
Huzeyme, 11/281.
[371] İbn Hacer, Fethu'l-Bârİ, 1/539-540.
[372] Ebû Davûd, Salât, 12.
[373] Muhammed Hasan Şürrab, el-Medinelü'l-münevvere,
11/279,281; Muhammed es-Seyyid el-Vekil, el-Mescidü'n-Nebevî abre't-tarih,
91-100.
[374] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/318-319.
[375] Sened:
Sahih: Müsned, V/410,
H.no:23377; Heysemî, senedindeki râvilerin sika sayıldıklarını belirtir. Bk.
Mecma', 11/20.
Ensâr'dan biri olarak
bahsedilen sahâbî Ebû Eyyûb el-Ensârî olabilir. Bir sonraki 347/1217. hadise
bk.
Hadrâmî b. Lâhık
et-Temîmî el-Yemâmî, İbn Hıbbân'in Sikât'ında yer alır. Ibn Adiy:
"Hakkında bir beis görmüyorum" der. Yahya b. Ebû Kesîr'in hocasıdır.
Nesâî ve Ebû Dâvûd birer, Ahmed b. Hanbel ise yedi rivayetini nakleder. Zehebî:
"Sika sayıldı" derken, İbn Hacer: "Bir beis yok" der. Bk.
Kâşif, Trc.no:l 139; Takrîb, Trc.no:1396.
Hadisin şâhidleri:
a-Ebû Eyyûb
el-Ensârî'den (Radıyallahüanh) şahidi için bir sonraki 347/1217. hadise bk.
b-Ebû Ümâme'den
(Radıyallahil anh) nakledilen rivayet:
(Ebû Müslim anlatıyor:
Ebû Ümâme'nin (Radıyaltahü anh) yanma girdim, kendisi mescidde üzerindeki
biti/böceği alıp çakılların içine gömüyordu.) Bk. 208/516. hadis (Müsned,
V/263, H.no:22173; İbn Ebî Şeybe, Musannef, 11/145, H.no:7490-7491; Taberânî,
el-Mu'cemü'l-kebîr, VIII/266, H.no:8032; Beyhakî, Şuabü't-îmân, 111/14,
H.no:2736).
c-Ebû Hüreyre'den
(Radıyallahü anh) şahidi: (ı+i-üi j*_j.ı j <lüı ^^î j*j \»\)
Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor: "Sizden biri mesciddeyken bit
bulursa onu gömsün/imha etsin." Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat, 11/46,
H.no:1197; Heysemî, hadisin Bezzâr ve Taberânî'nin Evsafında ise (*^ W-Wjt)
ziyadesi ile nakledildiğini, senedinde zayıf olan Yusuf b. Hâlid es-Semtî'nin
bulunduğunu söyler. Bk. age., 11/20.
d-Muâz b. Cebel'den
(Radıyallahii anh) şahidi (sahâbî fiilini gösteren mevkuf bir rivayet):
Mâlik b. Yehâmir
anlatıyor: "Muâz b. Cebel'i mescidde bit ve pire öldürürken gördüm."
Ibn EbîŞeybe, n/145, H.no:7482; TaberSnî, el-Mu'cemü'l-kebîr, XX/35, H.no:51.
Heysemî, Taberânî'nin Kebir'inde naklettiği rivayetin senedindeki râvilerin
sika sayıldıklarını belirtir. Bk. age., 11/20.
Hadislerin
değerlendirmesi İçin bk. Aclûnî, Keşfii'l-hafâ, 11/416.
[376] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/319-320.
[377] Sened:
Hasen: Müsned, V/419,
H.no:23448; Hüseynî, el-Beyân ve't-ta'rif, 11/283; Heysemî, senedindeki
râvilerin sika olduklarını, fakat müdellis olan Muhammed b. İshak'm an'ane ile
rivayet ettiğini belirtir. Bk. Mecma', 11/20. Ayrıca hadisin senedinde
Kureyş'ten Mekkeli şeyhin ismi açıklanmamıştır. Senedindeki ibhamhk sebebiyle
de hadisin senedi zayıftır. Fakat bir önceki 346/1216. hadis ile hasen li
ğayrihî seviyesine yükselir. Seneddeki müphem râvİ bir, önceki hadisin
senedindeki Hadrâmî b. Lâhık olabilir. Bu İsim doğru İse bir önceki rivayette
olduğu gibi hadis sahih kabul edilir.
Ayrıca bazı Müsned
nüshalarında Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin ismi zikredilmemektedir. Bennâ'nm
tertibinde de bu eksiklik görülmektedir.
Hadisin şâhidleri için
bir önceki 346/1216. hadisin tahricine bk.
[378] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/320.
[379] Sened:
Sahih: Miİsned, 111/191,
H.no:12919; Benzer rivayetler için bk. 111/226, H.no: 13301; İli/167,
H.no:12645; III/UO-111, H.no:12021; m/114, H.no: 12071; Mâlik, Taharet, 111;
Buhârî, Vudû', 57; Edeb, 35; Müslim, Taharet, 98-100; Ebû Dâvûd, Taharet, 136,
H.no:380; Nesâî, Taharet, Mİyâh, 2, H.no:328; Tirmizî, Taharet, 112,
H.no:147-148 (hasen-sahih); îbn Mâce, Taharet, 78, H.no:528; Dârimî. Vudû1,62,
H.no:746.
Ebû Hüreyre'den
(Radıyallahü anlı) şahidi için bk.47/355. hadis.
Hadis daha Önce
zikredildi. Bk. Müsned Trc.H.no:48, 69/356, 377.
[380] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/320-321.
[381] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/321-322.
[382] Sened:
Sahih: Müsned, 11/12,
H.no:4607; İkinci rivayet için bk. 11/106, H.no:5839; İI/70-71, H.no:5389;
Buhârî, Salât, 58; Müslim, Fezâilü's-sahâbe, 140; Nesâî, Mesâcid, 29, H.no:720;
Ebû Dâvûd, Taharet, 137, H.no:382; Tinnizî, Salât, 122, H.no:321 (hasen-sahih);
İbn Mâce, Mesâcid, 6, H.no:751; Dârimî, Salât, 117, H.no:1407.
Ebû Zer'den
(Radıyaltahü anh) şahidi için bk. Dârimî. Salât, 117, H.no: 1406.
[383] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/322.
[384] Sened:
Sahih: Müsned, IV/39,
H.no:16396; Benzer rivayetler için bk. IV/40, H.no:16399, 16401; IV/38,
H.no:I6382; Mâlik, Kasr, 87; Buharı, Salât, 85; İstPzân, 44; Müslim, Libâs,
75-76; Nesâî, Mesâcid, 28, H.no:719; Ebû Dâvûd, Edeb, 31, H.no:4866; TirmizU
Edeb, 19, H.no: 2765 (hasen-sahih); Dârimî, lsti'zân, 27, H.no:2659; Saydâvî,
Mu'cemü'ş-şüyûh* 1/74.
[385] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/322-323.
[386] Ebû Ya'iâ, IX/145; Heysemî, Mecma', VIII/266 (Ebû
Ya'lâ'mn râvîleri sikadır, dedi.)
[387] Taberânî, III/18.
[388] Salih b. Ahmed b. Hanbel, Mesâil, 1/178; Şîrâzî,
Mühezzeb, 1/23; Merğınânî, Hidâye, 1/15; İbn Rüşd, Bidayetü'l-müctehid, 1/26;
Nevevî, Mecmu', 11/14; İbn Kudâme, Muğnî, 1/160,165.
İmam Ahmed b. Hanbel,
El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/323.
[389] Sened:
Sahih: Müsned, V/185,
H.no:21500; Hadisin senedinde İshak b. İsa vardır. Bu râvi sadûk biridir.
Ayrıca İbn Lenîa bulunmaktadır. Bu râvî ile İlgili geniş bilgi için bk.22/64.
hadis.
Heysemî bu hadisi
"Mesfcİdde Hacamat/Kan aldırma" başlığı altında vermiştir ki bu
yanlıştır. Bu da İbn Lehîa'nın bir hatasıdır. Heysemî, senedinde hakkında
tenkid bulunan İbn Lehîâ'nın varlığına dikkat çeker. Müslim'in Kitâbü't-Temyîz
(s.187) isimli eserinde İbn Lehîa'nın
"Mescidde kendisi için bir bölüm/hücre ayırdı" lâfzını olarak
naklettiğini ifade ettiğini söyler. Bk. Mecma', H/2Ö-21; Bennâ,
Bülûğu'l-emânî, m/72. Hadis mescidde kendine âit bir bölüm edinme başlığı
altında yer atsa idi daha isabetli olurdu. Gerçekten de sahih rivayetlerde
Müslim'in dediği gibidir. Hata İbn Lehîa'dan kaynaklanmaktadır. Zeyd b.
Sâbit'ten (>iı) "Mescidde kendisi için bir bölüm/hücre ayırdı"
lafzı ile nakledilen rivayetler:
Miisned'de ayrı ayrı
İsnadlarla nakledilen rivayetlerde:
a-Zeyd b. Sâbit'ten
Büsr b. Saîd, ondan (Salim) Ebu'n-Nadr (Ömer b. Ubeyduliah'ın mevlâsı), bu
râviden Abdullah b. Saîd b. Ebû Hind nakleder. Bk. Müsned, V/187, H.no: 21525;
V/186, H.no:21516 (Özetle); V/183, H.no:21486 (özetle); Buharı, Edeb, 75;
Müslim, Müsâfırûn, 213; Ebû DâvÛd, Vitir, 11, H.no:1447; Taberânî,
el-Mu'cemü'î-kebîr, V/I44, H.no:4895-4896.
b-Zeyd b. Sâbit'ten
Büsr b. Saîd, ondan (Salim) Ebu'n-Nadr (Ömer b. Ubeyduliah'ın mevlâsı), bu
râviden Mûsâ b. Ukbe nakleder. Bk. Müsned, V/182, H.no:21474 ; V/184,
H.no:21495; Buhârî, Ezan, 81 (Ramazanda
İtikafa girmesi için hasırdan bir oda yaptırdı); İ'tisâm, 3; Müslim, Müsâfirûn,
213-214; Nesâî, Kıyâmü'1-leyl, 1, H.no:1597; Tahâvî, Şerhu meâni'l-âsâr, 1/350.
Bu rivayetlerde özetle
şunlar anlatılmaktadır: Rasûlullah mescidde hurma yaprağı liflerinden veya
hasırdan bir odacık yaptı. Çıkıp orada (ramazan ayında teravih) namazı kılardı.
Bazıları onun bu odacığını arayıp buldular ve onun kıldığı namazı kılabilmek
için ona uydular. Ertesi gece yine gelip ona uydular. Rasûlullah onların bu
davranışına hemen müdahale etmedi. Fakat bir gün ağırdan alarak namaza hemen
durmadı. Rasûlullah'ı uyarmak isteyenlerin sesleri artmaya gürültü çoğalmaya
başladı. Bazıları kapısına küçük taşlar atarak onu uyarmaya çalıştılar. Bunun
üzerine Rasûlullah öfkeli bir şekilde onların yanına geldi ve: "Ey insanlar!
Yaptıklarınızın hepsinden haberim var. Fakat bu namazın size farz kılınmasından
endişe ediyordum. Namazlarınızı evlerinizde kılın. Çünkü farz namazların
dışında insanlann en hayırlı namazı evlerinde kıldıkları namazlarıdır"
buyurdu.
Zeyd b. Sâbİt'in bu rivayetleri
sahihtir.
[390] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/323-324.
[391] Müslim, Kitabu't-Temyiz, 187, H.no;
55-56 (Thk. Muhammed Mustafa
el-A"zamî); Heysemî, Mecma\ 11/20-21.
[392] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/325.
[393] Sened:
Sahih: Mü'sned, 11/540,
H.no: 10909- Benzer rivayetler için bk. U/308, H.no:8066:rf, Cihâd, 79; Müj/im,
Salâtü'l-îdeyn, 22; Nejdf, Salâtü'l-îdeyn, 35, H.no:1594. Ahmed b. Hanbel'in
hocası Muhammed b. Mus'ab Ebû Abdullah el-Karkasânî hakkında Ahmed b. Hanbel ve
çoğu âlimler iyi bir kanaate sahiptirler. Fakat talebesi Ahmed bazen
karıştırdığını ifade eder.
[394] Bazı rivayetlerde kısa mızraklanyla ya da ve kısa
mızraklanyla, şeklinde açıklama vardır. Bk. Ma'mer b. Râşid, Cami', X/465; Buhari, Cİhad, 81; Müslim, Iydeyn, 19-22.
[395] Bk. Bennâ, age., 111/72.
[396] İbn Hacer, Felhu'l-Bârİ, 11/444.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 4/325-326.
[397] Sened:
Sahih: Müsned, V/222,
H.no:21833; Metin içindeki diğer rivayet: V/222, H.no:21834; Ziyâdenin
verildiği rivayet-için bk. V/222, H.no:2I835; Benzer rivayet için bk.
V/222-223, H.no:21836 (<*"f} 'j&S '^'} 4* «W j*> «Ilı J^
'C>'Â 'd ^j)ziyâdesiyle; Buhârî, Salât, 68; Bed'Ü'I-halk, 6; Edeb, 91;
Müslim, Fezâilü's-sahâbe, 151-152; Nesâî, Mesâcid, 24, H.no:714; Ebû Dâvûd,
Edeb, 87, H.no:5013,
Berâ b. Âzib'den
(RadıyallaM anh) şahidi:
Müsned, IV/286,
H.no:18435; Benzer rivayetler için bk. IV/298, H.no:I8549; IV/301, H.nö:18584;
IV/299,_H.no:18557; IV/302, H.no: 18595-18596; IV/303, H.no:18603; Buhârî,
Bed'ü'1-halk, 6; Meğâzî, 31; Edeb, 91; Müslim, Fezâilü's-sahâbe, 153; Nesâî,
es-Sünenü'l-kübrâ, V/80, H.no:8294-8295; Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat, 11/49,
H.no:1209; III/268, H.no: 3108; el-Mu'cemü's-sağîr, 1/90, H.no:119; 11/183,
H.no:994.
Hz. Âişe'den
(Radıyallahu anhâ) şahidi: Müslim, Fezâilü's-sahâbe. 157; Taberânî,
el-Mu'cemü'l-evsat, V/213, H.no:5117; el-Mu'cemü's-sağîr, 11/54, H.no:769.
[398] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/326-327.
[399] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/327.
[400] Sened:
Sahih: Müsned, VI/34,
H.no:23942; Mükerrer için bk. 1/218, H.no:1884 (İbn Abbas'ın Müsned'inde
nakleder); Benzer rivayetler için bk. VI/80, H.no:24394; VI/121, H.no:24776;
VI/255, H.no:26056; VI/146, H.no:25009; VI/228, H.no:25793; VI/252, H.no:26027;
VI/274, H.no:26228 (356/1226. hadis); VI/275, H.no:26231 (*în CJ);
BuM/f. Salât, 55;
Cenâiz, 61, 96; Ehâdîsü'l-enbiyâ, 50; Meğâzî, 84; Libâs, 19; Müslim, Mesâcid,
19, 22; Nesâî, Mesâcid, 13, H.no:701; Cenâiz, 106, H:no:2044; Ebû
Dâvûd, Salât, 22, H.no:477; Dârimî, Salât, 120, H.no:1410; İbn Hıbbân, VI/96,
H.no:2327; VII/455, H.no:3182; Taberânî, el-Mu 'cemü'l-evsat, 11/25, H.no:
1113.
Ayrıca
bk.355-35671225-1226. hadisler..
Hadisin şâhidleri:
a-Ebû HÜreyre'den
(Radıyallahü anh) şahidi:
Müsned, 11/285,
H.no:7818; Benzer rivayetler için bk. 11/246, H.no:7352 H.no:8774; II/396,
H.no:9ll8; II/453-454, H.no:98lI; II/284, H.no:78l3; II/518, H.no:l0663-10664;
Mâlik, Kasr, 85 (Atâ'dan mürsel olarak);Buhârt, Saiât, 55; Müslim, Mesâcid,
20-21; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 72, H.no:3227; Nesâî,Cenâiz, 106, H.no:2045.
Ebü Hüreyre'den şöyle
bir rivayet de nakledilir:
Ebu Ya’la, XII/33,
H.no:6681; Heysemî, Ebû Ya'lâ tarafından nakledilen hadisin
senedinde İshak b. Ebû
İsrail'in bulunduğunu, bu zât hakkında tenkidin varlığını, diğer
râvilerin ise sika
olduklarını belirtir. Bk. Mecma', IV/2.
b-Cündeb b. Abdullah b.
Süfyan'dan (Radıyallahü anh) şahidi:
Müslim, Mesâcid, 23.
c-Ebû Ubeyde'den
(Radtyatlaha anh) şahidi:
Müsned, 1/195,
H.no:1691; Benzer rivayetler için bk. 1/195, H.no:1694; 1/196, H.no: 1699;
Mâlik, Câmî', 17 (Ömer b. Abdülaziz'den mürsel olarak); Heysemî, hadisin Ahmed
b. Hanbel tarafından birçok isnadla nakledildiğini, iki isnadının muttasıl ve
râvilerinin de sika olduklarını ifade eder. Aynca hadisi Ebû Ya'lâ*mn da
naklettiğini belirtir. Bk. Mecma', V/325. Eserinin bir başka yerinde İse
Bezzâr'a nisbet eder ve râvilerinin sika olduklarını söyler. Bk. age., 11/28.
d-Zeyd b. Sâbit'ten
(Radıyallahü anh) şâhidİ:
Miünerf, V/184,
H.no:21496-21497; V/186, H.no:21517; Hadisin senedinde yer alan Ukbe b.
Abdurrahman, Buhâj-î tarafından mechûl, İbn Hıbbân tarafından sika sayılmıştır.
Heysemî, hadisin Taberânî'nin Kebİr'inde nakledildiğini, senedindeki râvilerin
sika oldukla-nnı belirtir. Bk. age., 11/27. Görüldüğü gibi Ahmed b. Hanbeİ'e
değinmemiştir.
e-Üsâme b. Zeyd'den
(Radıyallahü anhümâ) şahidi:
Müsned, V/203-204,
H.no:2167l-21672; Heysemî, hadisin Taberânî'nin Kebir'înde nakledildiği,
senedindeki râvilerin sika olduklarını belirtir. Bk. age., 11/27.
f-İbn Abbas'tan
(Radıyallahü anhümâ) şâhİdİ:
Müsned, 1/337,
H.no:3118; Benzer rivayetler için bk. 1/324, H.no:2986; 1/287, H.no: 2603;
1/229, H.no:2030; Tirmizî, Salât, 121, H.no:320 (Ebu Hureyre ve Âişe'den de
nakledildiğini, İbn Abbas rivayetinin ise hasen olduğunu söyler); Nesâî,
Cenâiz, 104, H.no:2041; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 78, H.no:3236; İbn Mâce, Cenâiz, 49,
H.no:1575. g-lbn Mes'ûd'dan (Radıyallahü anh) şahidi:
Müsned, 1/405,
H.no:3844; Benzer rivayetler için bk. 1/435, H.no:4143; 1/454, H.no:4342:
Müslim, Fiten, 131.
Heysemî, hadisin Taberânî'nin Kebir'inde nakledildiğini, senedinin hasen
olduğunu söyler. Bk. age., 11/27. Eserinin bir başka yerinde ise Bezzâr'ın iki
isnadla naklettiğini, bunlardan birinde Âsim b. Behdele (Ebu'n-Necûd)'un
bulunduğunu, bu râvinin sika olduğunu, fakat zafiyetinin de varlığını, diğer
râvilerinin İse sahih hadis ricalinden olduklarını belirtir. Bk. age.,
VIII/13.
h-Hz. Ali'den
(Radıyallahü anh) şahidi:
Bezzâr, 11/216,
H.no:605; Heysemî, hadisin Bezzâr tarafından nakledildiğini, senedinde meçhul
olan Ebu'r-Rakkad'ın bulunduğunu, diğer râvilerinin ise sika sayıldıklarını
söyler. Bk. age., 11/27-28.
ı-Ebû Saîd'den (Radıyaltahü
anh) şahidi:
Heysemî, hadîsin Bezzâr tarafından nakledildiğini, senedinde zayıf
oluşunda İcma bulunatvömer b. Subhan'ın bulunduğunu söyler. Bk. age., 11/28.
[401] Bennâ, age., 111/74.
[402] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/327-330.
[403] Sened:
Sahih: Müsned, VI/51,
H.no:24133; Buharı, Salât, 48, 54.Hadisin şâhîdleri için bk. 354/1224. hadisin
tahrici.
[404] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/330.
[405] Sened:
Sahih: Müsned, VI/274,
H.no:26228; Daha geniş tahrici için bk.354/1224. hadis. Aynca kabirlere karşı
namaz kilınmamasının gerekliliği ile Ügilİ Ebû Mersed el-Ganevî rivayeti için
bk. 393/1263. hadis.
[406] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/330-331.
[407] Bennâ, age., 111/77-78.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 4/331.
[408] Sened:
Sahih: Müsned, III/123,
H.no:12182; Benzer rivayetler için bk. III/211, H.no:13143:III/118, H.no:12117;
III/244, H.no:13495; Buhârî, Salât, 48; Fezâilü'l-Medîne, 1; Manâkıbü'l-ensâr,
46; Müslim, Mesâcid, 9-10; Nesâî, Mesâcid, 12, H.no:700; Ebû Dâvûd, Salât, 12,
H.no:453.
Bazı rivayetlerde
sadece mescidin inşasından Önce koyun ağıllarında namaz kıldığı ifade edilir:
Müsned, IH/194,
H.no:12952; ID7131, H.no:12275; Buhârî, Vudû', 66; Müslim, Mesâcid, 9-10;
Timizi, Salât, 142, H.no:350. Şâhidleri için bk.395/1265. hadis.
[409] Ebû Avâne, 1/327.
[410] Ebû Avâne, 1/335; Beyhakî, 11/449.
[411] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/331-332.
[412] Sened:
Hasen: Müsned, IV/23,
H.no:16245; Nesâî, Mesâcid, 11, H.no:699; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr,
VIII/398, H.no:8241.
Hadisin senedinde sadûk
olan Mûsâ b. Dâvûd ve Muhammed b. Câbir bulunmaktadır. Nesâî'nin senedinde de
mütâbîleri bulunmaktadır:.
Bennâ, hadisi
Taberânî'nin Kebîr ve Evsat'ına da nisbet eder ve isnadının ceyyid olduğunu
söyler. Osman b. Ebu'l-Âs'tan şu şahidi getirir:
(Ebû Dâvûd, Salât, 12,
H.no:450; İbn Mâce, Mesâcid, 3, H.no:743). Buharı'nin başlıkta verdiği mevkuf
rivayetleri de zikreder.
Bk. Bülûğu'l-emânî,
İÜ/78.
[413] Rivayetteki zamir başka rivayetlerde su olarak
açıklanmaktadır. Bk. Nesâi, es-Sünenü 'I-kübra, 1/258, H.no: 780; İbn Hibbân,
III/405, IV/480, H.no:1602.
[414] îbn EbîŞeybe,V423, H.no:4870; Nesâi,
es-Sünenü'l-kübra, 1/258, H.no: 780; İbn Hibbân, III/405, IV/480, H.no:1602.
[415] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/332-334.
[416] Sened:
Hasen: Müsned^ V/17,
H.no:20060; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, ü/440. Sçnedi zayıfur. Çünkü senedinde
"munkeru'l-hadis" olan lshak b. Sa'lebe ve mtldellis olan Bakıyye
bulunmaktadır. Ayrıca Mekhul'Un Semüra'dan hadis İşitip işitmemesi konusunda
farklı görüşler bulunmaktadır. Ebû Davud'un rivayetinde mütâbii vardır. Bk.
Salât, 13, H.no:456.
Hz. Âİşe'den şahidi
için bir sonraki 360/1230. hadise bk.
[417] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/334.
[418] Sened:
Hasen: Müsned, VI/279,
H.no:26264; Tirmizî, Cum'a, 64, H.no:594 (Urve'den mürsel bir rivayet daha
verir ve bunun merfû rivayetten daha sahih olduğunu söyler); Ebû Dâvöd, Salât,
13, H.no:455; îbn Mâce, Mesâcid, 9, H.no:758-759; İbn Hıbbân, IV/513,
H.no:1634; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, 11/440.
Ahmed b. Hanbel'in
hocası (Ebu'l-Hâris) Âmir b. Salih b. Abdullah b. Urve b. Zübeyr b. Avvâm
(v.182/798) hakkında şunlar söylenmektedir:
Yahya b. Maîn: "O
zayıf biridir. Yalancı biri idi. Hişâm b. Urve'den duyduğu her hadisi
naklederdi. Ben de bu hadislerin hepsini ondan yazdım. O, yalancı, pis ve
Allah'ın düşmanı biridir." der. Kendisine Ahmed b. Hanbel'in ondan hadis
naklettiği bildirilince: "O deli mi ki?" cevabını verir. Ebû Dâvûd:
"Ahmed b. Hanbel ondan üç hadis nakletti" der. Ahmed b. Hanbel de:
"O sika biridir. Yalancı biri olmadı" demektedir. İbnii'l-Medînî bu
zatın hadisini münker sayarken Ebû Hatim: "sâlihu'l-hadis" sıfatı ile
tanıtır ve "Onda bir sakınca görmüyorum" der. Nesâî de sika biri
olarak görmez. İbn Adiyy'in iddiası da şöyledir: "Hadislerinin umumu
sikalardan çalıntıdır." Ezdî: "zâhibü'l-hadis" derken, İbn
Hıbbân: "Sika râvilerden mevzu rivayetler nakleder" iddiasında
bulunur. Dârekutnî ise durumu net bir şekilde belli olmayan birini ağır bir
dille eleştirmesi sebebiyle Yahya b. Maîn'i eleştirir. Bk. İbn Hacer, Tehzîbii't-Tehzîb,
V/62, Trc.no: 114. ibnHacerde Yahya b. Main'in tenkidde aşırı gittiğini
söyleyerek kendisi onun "metrukü' 1-hadİs" biri olduğu kanaatine
vanr. Bk. Takrîb, Trc.no:3096. Zehebî İse biraz önce verdiğimiz nakilleri
özetler. Bk. Kâşif, Trc,no:2535. Râvi hakkında değerlendirme için bk. 118/988.
hadis.
Hadisin senedi
zayıftır. Ancak şahidi İle kuvvetlenir ve hasen li ğayrihî seviyesine çıkar.
Semüra b. Cündüb'den şahidi için bir önceki 359/1229. hadise bk.
[419] Bu rivayette Süfyan hadisin sonunda yani kabileler
diye açıklamıştır. Bk Tirmizî, Cuma, 64, H.no: 596.
[420] Azimâbâdî, Avnü'l-Ma'bûd, 11/89; Mübârekpûrî,
Tuhfetü'l-ahveû, III/168.
[421] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/334-335.
[422] Sened:
Sahih: Miİsned, IV/44,
H.no:16436; Diğer rivayet: IV/43, H.no:16433; İkinci tarik: III/174-175,
H.no:12724; Benzer rivayetler için bk. IV/43, H.no:16431-16432; IV/43-44, H.no:
16433-16435; III/135, H.no:12325; V/449-450, H.no:23660-236663; 111/131,
H.no:12269-12270; IH/423, H.no:15429-15430; V/449-450, H.no:23660-23663; Hadisi
Enes, MahmÛd b. er-Rebî'den, O da Itbân b. Mâlik'ten nakletmektedir. Her üçü de
sahâbîdir (Radıyt&ahü anhüm). Mâlik, Kasr, 86; Buhâri, Salât, 45-46; Ezan,
40,50,153, İ54; Teheccüd, 36; Meğâzî, 12; Et'ıme, 15; Rikâk, 6; tstitâbe, 9;
Müslim, îmân, 54; Mesâcid, 33; Nesâî, îmâme, 10, 46, H.no: 786, 842; Sehv, 73,
H.no:1325; İbn Mâce, Mesâcîd, 8, H.no:754; EbÛ Ya'lâ, 111/74, H.no:1505-1506;
Şeybânî, III/473, H.no:1935; İbn Huzeyme, 11/232, H.no:1231; Taberânî, el-Mu'cemU'l-kebîr,
XVIII/25, H.no:43; İbn Mende, 1/198-199, H.no;52; Hâkim, 1/246, H.no:247.
Enes b. Mâlik ile Itbân
b. Mâlik arasında akrabalık olabilir:
a-Enes b. Mâlik b. Nadr
b. Damdam b. Zeyd b. Haram b. Cündeb b. Âmir b. Ganm b. Adiy b. en-Neccâr el-Ensârî.
b-Itbân b. Mâlik b. Amr
b. Aclân b. Zeyd b. Ganm en-Neccâr el-Ensârî es-Sâlimî.
Bu şecereye göre her
ikisi de Peygamber efendimizin dayıları olan Neccaroğulları sü Meşindendirler.
Itbân b. Mâlik Medine'deki İslâm kardeşliği tesisinde Hz. Ömer'le kardeş
yapılmıştı. Muâviye zamanında vefat etmiştir.
Ayrıca bk. 69/111.
hadis. 410/1280 ve 362/1232. hadislerle karşılaştırınız.
[423] Başka rivayette: Babam Şam bölgesine gitmek için yola
çıktı, şeklinde geçmektedir. (Bk. Ebû Bekir eş-Şeybânî, el-Âhâd ve'l-mesânî,
ID7474) Ayrıca yukarıdaki rivayetin devamında Medine'ye dönme hadisesi
anlatıldığı için bu şekilde terceme edildi.
[424] Nakleden Mahmud b. Rabî'dir. (Bk. Ebû Bekir
eş-Şeybânî> age., III/474; Bu hadisin Mahmud b. Rabi'den gelen benzerleri
İçin bk. Ahmed b. Hanbel, IV/44, V/449, 450; Buhari, Salat, 46, Teheccud, 36;
Müslim, Mesacid, 263,265)
[425] Bu sahabinin gelememe nedeni sadece âmâ olması
değildir. Aşırı yağan yağmurlar sebebiyle bu kişinin evi ile kendisini mescide
getiren kavmi arasındaki vadiyi sel almasıdır. (Bk. Buhari, Salat, 46,
Teheccüd, 36; Müslim, Mesacid, 263,265)
[426] Buhari, Salat, 46, Teheccüd, 36; Müslim, Mesacid,
263,265.
[427] Bu yemeğin Hatfr ya da Hatfra olduğu diğer
rivayetlerden anlaşılmaktadır. (Bk. Ahmed b. Hanbel, IV/44, V/449,450; Bahan, Salat,
46, Teheccüd, 36; Müslim, Mesacid, 263,265)
Hazİra yemeği etleri
küçük küçük doğrayıp su ilave ederek pişirmek ve
üzerine un serpmek ile olur. Eğer et olmazsa ona Asîde yani un çorbası
denir. (Bk. İbnü'i-Esîr, Nihâye, U/28; tbn Hacer, Fethu'l-Bârî, IX/543).
[428] Yâni İslâm'daki kolaylık ve müsamahaya (Bennâ, age.,
111/81)
[429] Ateşin haram kılınması; ebedi olarak İçinde kalmaması
ve günahı kadar azap gördükten sonra çıkması, şeklinde anlaşılır. Tevhid
inancında olan kişi erken ya da geç de olsa cennete mutlaka girecektir. (Bk.
Bennâ, age., IH/81)
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 4/335-338.
[430] Sened:
Sahih: Müsned, m/291,
H.no:14033; Mükerrer rivayet için bk. IH/184-185, H.no:12852; III/130-131,
H.no: 12269-12270; Buhârî, Ezan, 41; Ebû Dâvûd, Salât, 91, H.no:657; Bazı
rivayetlerde senedde Enes b. Sîrîn'in ismi yanlışlıkla Enes b. Süleym olarak
yazılmıştır.
Hadis metninde geçen
ensardan İrice olan zatın Itbân b. Mâlik olma ihtimâli kuvvetlidir.
Ayrıca bir önceki 361/1231. hadise bk. 361/1231 ve410/1280. hadislerle
karşılaştırınız.
[431] Mübârekpûrî, Tuhfetü 'l-ahvezî, 11/250.
[432] Bu kişi Abdülhamid b. Münzir b. el-CârÛd el-Basrî'dir.
Bk. İbn Hacer, Fethu 'l-Bârt, D7158.
[433] Enes isminin açıkça geçtiği rivayet İçin bk. İbn Hıbbân,
V/426.
[434] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/338-339.
[435] Bennâ, age., 111/82.
[436] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 4/339-340.