32 KIRÂD (SERMAYE-EMEK ORTAKLIĞI) KİTABI. 1

1. Kâr Ortaklığı. 1

2. Kâr Ortaklığında Caiz Olan Şeyler. 2

3. Kar Ortaklığında Caiz Olmayan Şeyler. 2

4. Kâk Ortaklığında Caiz Olan Şartlar. 3

5. Kâr Ortaklığında Caiz Olmayan Şartlar. 3

6. Ticaret Mallarında Kâr Ortaklığı. 5

7. Kar Ortaklığında Kiralama. 5

8. Kâr Ortaklığında Yetkisini Aşmak. 6

9. Kâr Ortaklığında Caiz Olan Masraflar. 6

10. Kâr Ortaklığında Caiz Olmayan Masraflar. 7

11. Kâr Ortaklığında Borçlar. 7

12. Kâr Ortaklığında Sermaye Sahibi Adına Mal Alıp Satmak. 8

13. Kâr Ortaklığında Alacaklar. 8

14. Kâr Ortaklığında Muhasebe. 8

15. Kâr Ortaklığıyla İlgili Çeşitli Meseleler. 9

 

 

 

32 KIRÂD[1] (SERMAYE-EMEK ORTAKLIĞI) KİTABI

1. Kâr Ortaklığı

 

1. Zeyd, babası Eşlem1 den şöyle rivayet etti: Ömer b. Hattab (r.a.)'ın oğulları Abdullah ve Ubeydullah (r.a.) bir ordu ile Irak se­ferine çıktılar. Dönüşlerinde Basra valisi Ebû Musa el-Eş'arî'ye uğradılar. Ebu Musa el-Eş'âri (r.a.) onları çok iyi karşıladı ve:

«— Size faydalı olabileceğim bir iş gelse elimden mutlaka ya­pardım» dedi. Sonra da:

«— Evet, burada hazineye ait biraz mal var. Ben onu Emiril-Mü'minine (halifeye) göndermek istiyorum. Size borç olarak vere­yim, onunla Irak'tan biraz mal alır, Medine'de satarsınız, ana parayı Halifeye teslim edersiniz. Yapacağınız kâr da ikinize ait olur.» dedi. Onlar da kabul ettiler. Ebu Musa el-Eş'ârî (r.a.) böyle yaptı ve Ömer b. Hattab (r.a.)'a malı onlardan almasını yazdı.

Abdullah ve Ubeydullah (r.a.) Medine'ye gelince aldıkları malı sattılar ve kâr sağladılar. O malı Hz. Ömer (r.a.)'e verdiklerinde o:

«— Bütün ordu sizin gibi borç aldı mı?» diye sordu. Onlar da: «— Hayır» dediler. Bunun üzerine Ömer b. Hattab (r.a.):

«— Ey Emiril-Müminin'in oğullan, demek siz borç aldınız, hem malı ve hem de kârı ödeyiniz.» dediğinde Abdullah sustu. Ubeydullah ise:

«— Ya emirel müminin, bu kâr sana ait değil, çünkü bu mal, noksanlaşsa veya helak olsaydı biz yine onu ödeyecektik» dedi. Hz. Ömer (r.a.) tekrar:

«— Ödeyiniz» dediğinde, Abdullah yine sustu, Ubeydullah ise aynı şekilde karşı çıktı.[2] Bunun üzerine Hz.Ömer (r.a.)'ın mecli­sinde bulunanlardan biri:

«— O malı kırad (mudabere) yapsanız ey müminlerin emiri» diye fikir beyan etti. Ömer (r.a.)'de:

«— Onu kırad (mudabere) yaptım» dedi ve ana para ile kârı­nın yarısını aldı. Oğullan Abdullah ve Ubeydullah (r.a.) da kânn diğer yansını aldılar.

 

2. Alâ b. Abdurrahman babası tarikiyle dedesinden rivayet eder: Osman b. Affan (r.a.) Alâ b. Abdurrahman'm dedesine kân aralannda müşterek olmak üzere çalıştırmak için kırad (mudare-be olarak bir mal, bir sermaye) verdi.

 

2. Kâr Ortaklığında Caiz Olan Şeyler

 

3. îmam Malik der ki: Caiz olduğu bilinen kırad (mudarebe= kâr ortaklığı), bir kimsenin arkadaşından — sermaye zayi oldu­ğunda— ödeme sorumluluğu olmaksızın[3] çalıştırmak üzere bir mal alması şeklinde olur. Kâr ortağı olan kimsenin, ortaklıkla il­gili olarak sefere çıktığında yokluğu esnasında yiyecek ve giyecek masrafları malın miktarı ile orantılı olarak israfa gitmeden o maldan ödenir. Eğer bu ticareti kendi memleketinde yapıyorsa, gi­yecek ve masrafları kendisine aittir, sermayeden verilmez.

îmam Malik der ki: Ortaklardan her birinin arkadaşına yar­dım etmesinde bir mahzur yoktur,

Yine mal sahibinin, mal verdiği kimsenin satın aldığı mal­dan şartsız olarak bir kısmını satın almasında da bir mahzur yok­tur.[4]

Iitıam Malik der ki: Bir kimse kölesi ile başka bir adama (kâr aralarında müşterek olmak üzere) beraberce çalıştıracakları bir mal verse, bu caizdir, bir mahzuru yoktur. Çünkü kâr, kölesinin malt olmuş olur. Ondan vaz geçinceye kadar efendisinin olmaz. Çünkü o, kazancında yabancı bir kişi mesabesinded

 

3. Kar Ortaklığında Caiz Olmayan Şeyler

 

4. îmam Malik der ki: Bir kimsenin diğer birinde alacağı olsa da borçlu onun kendisine kırad (çalıştırmak için bir sermaye) ola­rak bırakılmasını istese alacaklı malını teslim almadıkça bu mek­ruhtur. Teslim aldıktan sonra ise ister kırad olarak verir, ister vermez. Çünkü bunda malı sebebiyle borçluyu sıkıştırma korkusu vardır. O da malı artırmak üzere tehir edilmesini istemektedir.

îmam Malik der ki: Bir kimse diğer birine kırad olarak, bir mal verse de çalışmaya başlamadan önce bir kısmı helak olsa, sonra o malı çalıştırarak kâr sağlasa ve çalışan kit.ıse çalışmaya başlamadan önce helak olan malın dışında kalan kısmı sermaye yapmak istese, onun sözü kabul edilmez. Kârından asıl sermayeyi tamamlamaya zorlanır. Sonra sermayeden artan kısım ortaklık şartlarına göre ikisine taksim edilir.

imam Malik der ki: Kırad ancak altın veya gümüşün aynında olur. Diğer mallarla ticaret eşyasında olmaz. Nitekim reddi hoş olmayıp durumu farklı olduğu, zaman caiz olmayan bazı alış ve­rişler de vardır.[5] Faize gelince onun azı da çoğu da hiç bir suretle caiz değildir. Başka yerlerde caiz olan şeyler de bu hususta caiz ol­maz. Çünkü Allah Teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:

«Eğer (faize) tevbe ederseniz sermayeleriniz yine sizin-dir. (Böylece) ne haksızlık yapmış, ne de haksızlığa uğratıl­mış olursunuz* (Yani ne fazla almış olursunuz, ne de ek'sik)»[6]

 

4. Kâk Ortaklığında Caiz Olan Şartlar

 

5. îmam Malik» kırad olarak bir kimseye mal verip de benim malımla ancak şu mallan satın alacaksın diye şart koşan veya be­lirterek şu malı satın almayacaksın diyen kimse hakkında şöyle der: Bir kimse, sermaye verdiği kişiye ismi ile su malı veya şu hay­vanı (muayyen bir malı veya hayvanı) satın almayacaksın diye şart koşsa, bunda bir mahzur yoktur. Ama sermaye verdiği kişiye, şu veya bu mallardan başkasını satın almayacaksın diye şart koş­mak mekruhtur. Ancak kendisinden başkasının alınmamasını emrettiği mallar, çok bulunup yaz ve kış değişmiyorsa, bunda da bir mahzur yoktur.

îmam Malik der ki: Bir kimse diğer birine kırad (sermaye) ola­rak bir mal verip de ortağından ayrı hususi bir kâr şartı ileri sür­se, bir dirhem bile olsa, bu caiz değildir.[7] Ancak kârın yarısını kendisi, yarısını veya üçte birini veya dörtte birini yahut da bun­dan daha az ya da daha fazlasını arkadaşı için şart koşarsa, bu söylediği şey az olsun çok olsun bunların hepsi helâldir ve o müslü-manın kâr ortaklığıdır. Fakat kendisi için arkadaşının dışında hususi bir kâr olarak; bir dirhem veya daha az bir şeyi ayırıp geri kalan kârın aralarında yan yarıya olmasını şart koşsa, bu caiz ol­maz. Müslümanların kâr ortaklığı, bu şekilde değildir.

 

5. Kâr Ortaklığında Caiz Olmayan Şartlar

 

6. îmam Malik der ki: Sermaye sahibinin çalışandan ayrı ola­rak kendisi için kârdan hususi bir şey şart koşması caiz değildir. Aynı şekilde çalışanın da kendisi için arkadaşından ayrı olarak hususi bir kâr şart koşması caiz olmaz. Yine kâr ortaklığı ile bera­ber alış veriş, kira, çalışma, selem ve ortaklardan birinin arkada­şından ayrı olarak kendisi için şart koşacağı fayda sağlayan her­hangi bir şey bulunamaz. [8]Ancak ikisi için de uygun olduğu tak­dirde, belirli ölçüler dahilinde şartsız olarak yardımlaşabilirler. Ortaklardan biri, arkadaşından fazla olarak altın, gümüş, buğ­day ve başka herhangi bir şey almayı şart koşamaz. Kâr ortaklığı­na bunlardan bir şey girerse o kiralama olur. Kiralama ise, ancak sabit ve belli bir ücretle yapılır. Malı alan kimse, malı almakla be­raber, (ondan) mükâfat vermeyi şart koşamaz. Ortak ticaret ma­lından kimseye yardım edemez, kendisi için de bir şey alamaz. Mal çoğalınca, sermaye ayrıldıktan sonra kârı anlaşmalarına gö­re taksim ederler. Eğer mal kazanç sağlamamış veya zarar etmiş ise, çalışan kimseye kendisine harcadığından ve zarardan dolayı hiç bir şey lâzım gelmez.[9] Bütün bunlar mal sahibinin verdiği ser­mayeye aittir. Kâr ortaklığı, mal sahibi ile çalışanın (kârın taksi­mi hususunda) razı olacakları bir şekilde caizdir. Aralarındaki kâr da yan yarıya, üçte bir, dörtte bir, bundan daha az veya daha çok olabilir.

îmam Malik der ki: Malı kırad olarak alan kimsenin, sermaye sahibinin, sermayeyi çekmeden uzun yıllar çalıştırmayı şart koş­ması caiz değildir. Mal sahibinin de ona, sen bu malı —zaman ta­yin ederek— şu kadar yıl bana geri vermeyeceksin diye şart koş­ması da uygun değildir. Çünkü kırad (mudarebe), belli bir zaman için olmaz.[10] Fakat mal sahibi malını çalıştıracak kimseye verir de onlardan biri bu işi bırakmak isterse bırakabilir. Mal sahibi de

malını alır. Eğer mudarebe malı ile bir ticaret eşyası satın alınmış ise, o mal satılıp aynen önceki mala dönüşmedikçe sermaye sahibi malını geri alamaz. Eğer çalışan kimse sermayeyi eşya olarak iade etmek istese o da bunu yapamaz. Ancak o eşyayı satar, sermayeyi de aldığı gibi aynı (para) olarak iade eder.

îmam Malik der ki: Bir kimseye kırad olarak sermaye veren kimsenin o sermayenin zekâtının Özellikle kendi hissesine düşen kârdan ödenmesini şart koşamaz. Çünkü bunu şart koşunca his­sesine ayrılacak kârdan kendisi için sabit bir fazlalık şart koşmuş olur.[11] Yine bir kimsenin ortaklık için sermaye verdiği kimseye yalnız filan kimseden mal satın alacaksın diye şart koşması caiz değildir.[12] Çünkü o takdirde çalışan ortak, belli olmayan bir üc­retle iş yapan bir ücretli durumuna düşer.

îmam Malik, bir kimseye kırad olarak bir mal verip de ona (malın zayiinde) ödeme sorumluluğunu şart koşan bir kimse hak­kında der ki: Mal sahibinin, kıradın esasları ve müslümanın geç­miş adetleri dışında malı hakkında bir şey şart koşması caiz de­ğildir.[13] Daman (ödeme sorumluluğu) şartı üzerine mal artarsa, bu sorumluluktan dolayı kendisi hakkında kâr artmış olur. Kârı da aralarında ödeme sorumluluğu olmadan vermiş gibi taksim ederler. Eğer mal telef olursa, onu çalıştıran kâr ortağı üzerinde herhangi bir sorumluluk görmüyorum. Çünkü (mudarebede) Öde­me sorumluluğu şartı batıldır.

imam Malik der ki: Bir kimse diğer birine kırad (sermaye) ola­rak bir mal verse de meyvesini veya neslini alarak, kendilerini mu­hafaza etmek isteğiyle sadece hurmalık veya hayvan satın alması­nı şart koşsa, bu caiz olmaz. Müslümanların kâr ortaklığındaki tatbikatları, böyle değildir. Ancak bunları satın alır, sonra da di­ğer ticaret mallarının satıldığı gibi satarsa, bu caizdir.

imam Malik der ki: Mudaribin (çalışan ortağın) sermaye sa­hibine mal hususunda bir hizmetçinin kendisine yardım etmesini şart koşmasında bir mahzur yoktur. Yalnız o mal hususundaki hizmetini aşarak başka işlerde ona yardımcı olamaz.

 

6. Ticaret Mallarında Kâr Ortaklığı

 

7. îmam Malik der ki: Bir kimse diğer birine kâr ortaklığı için nakdi paradan başka bir mal veremez. Zira diğer mallarda muka-rada (kâr ortaklığı) olmaz. Çünkü ticaret mallarında mukarada ancak şu iki şekilden biriyle olur: Ya mal sahibi arkadaşına: «Bu malı al ve sat Onun bedeli ile de başka mal satın al ve kırad (mu-darebe) olmak üzere onu da sat» demesiyle olur ki, bu durumda mal sahibi kendisi için malının satışından ve gerekli masrafların­dan bir fazlalık şart koşmuş olur. Yahut da: «Bu malı satın al ve sat, sonra da benim için sana verdiğim gibi bir mal satın aL Eğer bir şey artarsa, onu da aramızda taksim ederiz.» demesiyle olur. Bu durumda da, belki mal sahibi çalışana o malı revaçta iken ve fiyatı yüksek olduğu bir zamanda vermiş olur. Çalışan da *'.euzla-

dığı bir zamanda iade etmekle o malı üçte bir veya daha az bir fiyatla satın almış olabilir. Böyle olunca da çalışan, kârdan ken­disine düşen hissede malın fiatından eksilen miktarın yarısı kadar kazanç sağlamış olur. Yahut da malı, fiyatı düşük olduğu bir zamanda alır. Elinde çoğalıneaya kadar çalışır, sonra bu mal pahalanır ve iade edeceği zaman fiyatı yükselir, onu satın almak için elindeki malın hepsini verebilir. Böylece onun çalışması ve gayreti boşa gider. Bu ise bir belirsizliktir, doğru değildir. Eğer bu bilinmeden yapılırsa, sermaye verilen kişinin o satışı yapması ve çalışması hususundaki ücretine bakılır ve ona ödenir. Sonra da bu mal, nakde dönüşüp para olduğu günden itibaren mudarebe olur ve emsali mudarebeler gibi muamele görür.[14]

.

7. Kar Ortaklığında Kiralama

 

8. îmam Malik der ki: Bir kimse diğer birine kırad (sermaye) olarak bir mal verse, o da bununla bir eşya satın alarak ticaret ya­pacağı bir beldeye götürse, orada da fiyatlar düşse ve satınca za­rardan korksa da kira ödeyip başka bir beldeye naklederek yine zararına satsa ve kira asıl malın hepsini kaplasa, eğer sattığı mal kirayı karşılarsa yapılacak başka bir şey yoktur. Eğer kira masra­fı sermayeden fazla tutarsa, eksileni sermaye sahibi değil, parayı çalıştıran öder. Çünkü mal sahibi, ona sadece malında ticaret yapmasını emretmişti. Fazla kiradan dolayı bir şey ödemez. Eğer mal sahibinden böyle bir şey istenecek olsaydı, sermaye olarak ver­diği malın dışında üzerinde bir borç olmuş olurdu ki, çalışan or­tak sermaye sahibine böyle bir şey yükleyemez.

 

8. Kâr Ortaklığında Yetkisini Aşmak

 

9. imam Malik der ki: Bir kimse, diğer birine kırad (sermaye) olarak bir mal verir, o da bu malı çalıştırarak kâr eder sonra bu malın kârı ile veya o mal ile bir cariye satın alarak birleşme yapar ve bu cariye ondan hamile olur, sonra da mal eksilirse (zarar eder­se), eğer malı varsa, cariyenin kıymeti o maldan alınır. Malın, ek­siği de ödettirilir. Mal ödendikten sonra fazlalık kalırsa, ilk ortak­lık üzerine aralarında taksim edilir. Eğer kâfi miktarda malı bu­lunmazsa, cariye satılır ve kıymetinden mal ödenir.

imam Malik der ki: Bir adam başka birine kırad olarak bir mal verse, o da —eksiğini yanından ödeyerek— sermayeden fazla bir mal alsa, bu mal ister kârla satılsın ister zararla, isterse de sa­tılmasın sermaye sahibi muhayyer olur. O malı almak isterse, alır ve borcunu öder. Almak istemezse, sermayeyi çalıştıranın kendi yanından ilâve ettiğini de hesaba katarak kâr ve zararda o malın bedeline hissesi oranında ortak olur.

imam Malik der ki: Bir kimse, diğer birinden kırad olarak bir mal alsa da başka birisine verse, o da sahibinin izni olmadan o malı çalıştırsa birinci mudarıp malı öder.[15] Eğer mal zarar eder­se, zarar ona aittir. Kâr ederse, mal sahibi şart koştuğu kârı alır. Sonra da çalışan mudarıp, geri kalandan şart koştuğu miktarı alır.

îmam Malik der ki: Bir kimse elinde bulunan kırad (serma-ye)'dan kendi kendine borç para çekerek kendi hesabına bir eşya satın aldığında, eğer kâr ederse, şartlarına göre aralarında tak­sim ederler. Zarar ederse, kendisi öder.

imam Malik der ki: Bir kimse, diğer birine kırad olarak bir mal verse, o da bu maldan biraz borç alarak kendisi için bir eşya satın alsa, mal sahibi muhayyer olur. Dilerse, sermayesine göre o mala ortak olur, dilerse ortağına bırakarak ondan bütün serma­yesini alır. Bu hususta haksızlık yapanların hepsine karşı böyle muamele edilir.

 

9. Kâr Ortaklığında Caiz Olan Masraflar

 

10. tmam Malik der ki: Bir kimse, diğer birine kırad olarak bir mal verdiğinde, eğer o mal masraf kaldıracak kadar çok olursa ve çalışan da o mal için yolculuğa çıkarsa, ondan yiyebilir ve malın miktarı ile mütenasip olarak normal şekilde giyinebilir. Mal çok olup da korumaya gücü yetmezse, kendisine yardım edecek birisi­ni kiralayarak ücretini o maldan ödeyebilir. Kendisinin yapma­ması ve başkasına yaptırılması gereken bazı işler olabilir. Alacak­ların tahsili, eşyanın ambalajı ve nakli gibi. Sermayeden bunları yapacak birini de kiralayabilir. Fakat ailesinin yanında ikamet ediyorsa —ticaret için sefere çıkmadıkça—sermayeden yiyecek ve giyecek parası çekemez.

imam Malik derki: Bir kimse, diğer birisine kırad olarak bir mal verse, o da hem o mal, hem de kendi malıyla birlikte (ticaret için) yolculuğa çıksa, masrafını hisselerine göre her iki maldan karşılar.

 

10. Kâr Ortaklığında Caiz Olmayan Masraflar

 

11. îmam Malik der ki: Bir kimsenin yanında kırad malı bu­lunsa, ondan yiyecek ve giyecek masraflarını karşılar. Fakat o maldan hiç bir şeyi hibe edemez. Dilenci ve benzeri kimselere vere­mez ve hiç kimseyi de onunla mükâfatlandıramaz. Ama bir toplu­lukla beraber bulunur da onlar birer yiyecek getirir, o da bir yiye­cek getirirse öbürlerine bir ikramda bulunma kastı olmadığı müddetçe bu caiz görülür [16] Eğer mal sahibinin izni olmadan böyle bir şeye yönelirse, ondan helâllik istemesi gerekir. Helâl ederse, bir şey lâzım gelmez. Helâl etmezse, sarfettiği şeyin mislini ona ödemesi gerekir.

 

11. Kâr Ortaklığında Borçlar

 

12. îmam Malik der ki: Bize göre üzerinde ittifak edilen husus şudur: Bir kimse diğer birine kırad olarak bir mal verir, o da bu­nunla bir eşya satın alarak veresiye satar ve kâr eder, sonra da ala­cağını teslim almadan önce ölürse, varisleri istedikleri takdirde, o alacağı teslim alabilirler. Eğer bu hususta emin iseler, babalarına şart koşulan kâr onların hakkıdır. Eğer o alacağı istemeyi hoş gör­mezler, mal sahibi ile borçluyu başbaşa bırakırlarsa, onu istemek­le mükellef tutulmazlar. Yani onu, mal sahibine havale ettikten sonra, kâra ve zarara karışmazlar. Eğer o alacağı tahsil ederlerse, babaları için şart koşulan kâr ve nafaka kendilerine ait olur. Çün­kü onlar, bu hususta babalarının vekili sayılırlar. Eğer onlar bu hususta güvenilir değillerse, güvenilir ve emin birini getirebilir­ler. O, bütün malı ve kazancı tahsil edince, babalarının hakkına sahip olurlar.

İmam Malik der ki: Bir kimse, diğer birine çalıştırmak üzere sermaye olarak bir mal verse, bu hususta veresiye sattığı şeyler hakkında ödeme sorumluluğu vardır. Eğer veresiye satacak olur­sa, mal sahibine öder.[17]

 

12. Kâr Ortaklığında Sermaye Sahibi Adına Mal Alıp Satmak[18]

 

13. imam Malik der ki: Bir adam, kâr ortağı yaparak sermaye verdiği kimseye, ayrıca ödünç para verebilir. Ondan ödünç de ala­bilir. Kâr ortağı, kâr almaksızın sermaye sahibinin hesabına mal alıp satabilir. Ortaklığın gerektirmediği karşılıklı yardımlaşma sırf din kardeşliğinin icabı olacak, her iki tarafın da ard düşünce­leri olmayacak, bu gibi yardımlaşmalar ortaklığı kurarken şart koşulmayacak ve mal sahibinin ortağımın işini görmezsem ser­mayemi çalıştırmaz, iade eder, kâr ortağının da, ortağımın işini görmezsem sermayesini çeker, endişeleri olmayacak. Aksi halde, yukarıdaki yardımlaşmalar yersiz olur. îlim erbabı, bu gibi ard düşünceli yardımlaşmalara müsaade etmemişlerdir.

 

13. Kâr Ortaklığında Alacaklar

 

14. Bir adamdan borç aldıktan sonra, o malın kendisinde kı-rad (sermaye) olarak kalmasını isteyen bir adam hakkında îmam Malik der ki:

Malını ondan almadıkça bunu uygun görmüyorum, aldıktan sonra ise ister sermaye olarak verir, ister elinde tutar.

imam Malik der ki: Yine bir adam. başka birisine sermaye olarak bir mal verir (o da bir müddet çalıştıktan sonra) kâr ederek, sermayenin çoğaldığını haber verir ve onu üzerine borç olarak yaz­masını isterse, bunu da hoş görmüyorum- Ancak malını aldıktan sonra, ister ona borç verir, isterse vermez. Bu, o malın eksilmiş olup da çalışanın o eksiği tamamlamak için malı Ödemeyi gecik­tirmek istemesi korkusundan dolayıdır. Çünkü bu mekruhtur. doğru olmaz.

 

14. Kâr Ortaklığında Muhasebe

 

15. imam Malik der ki: Bir kimse başka birine kırad olarak bir mal verse, o da çalışarak kâr etse ve sermaye sahibinin bulunma­dığı bir sırada kârdan kendi hissesini almak istese, mal sahibi ol­madıkça hiç bir şey alması caiz değildir. Taksim edilmesi esnasın­da, mal ile beraber hesaplanmayan bir şey alacak olursa, onu Öde­mek zorundadır.

Sermayedar ile çalışan ortağın, mal yanlarında olmadan he­saplaşarak birbirlerinden ayrılmaları caiz değildir. Mal sahibi önce sermayesini alır, sonra da kârı anlaşmalarına göre taksim ederler.

imam Malik der ki: Borçlu bir kimse aldığı sermaye ile bir mal satın alsa ve alacaklıları da onu arayıp sermayedarın olmadığı bir beldede elinde fazlalığı belli olan kârlı bir mal ile yakalayarak malın satılmasını ve kârdan ona düşecek hisseyi almak isteseler, bu durumda, mal sahibi gelip sermayesini aldıktan sonra kârı an­laşmalarına göre taksim edinceye kadar o kârdan hiç bir şey ala­mazlar.

imam Malik der ki: Yine bir adam, diğer birine sermaye ola­rak bir mal verir, o da ticaret yaparak, kâr elde eder. Sonra serma­yeyi ayırır, kârı da taksan ederek kendi hissesini alır ve sermaye sahibinin hissesini de sermayeye katar ve bunu şahitler huzurun­da da yaparsa, mal sahibi huzurda olmadan kârı taksim etmek caiz değildir. Mal sahibi sermayesini alıp, geri kalanı anlaşmala­rına göre taksim edinceye kadarbir şey almışsa, onu iade eder.[19]

imam Malik der ki: Bir kimse başka birine sermaye olarak bir mal verse, o da o malı çalıştırıp mal sahibine: «Kârdan senin his­sen budur. Bu kadar da kendime aldım. Sermayen de tam olarak yanımdadır.» dese, bunu hoş karşılamam. Malın tamamı hazır olur, mal sahibi kendisiyle hesap görür, sermaye meydana çıkar, o da tam olarak kendisine ulaşacağını bilir, sonra kârı aralarında taksim ederler. Bundan sonra da, malı ona ister verir, ister ver­mez. Malın hazır olmasının gerekliliği, çalışanın onu eksiltmiş ol­ması ve bu yüzden de kendisinden alınmamasını ve elinde bırakıl­masını istemesi endişesinden dolayıdır.

 

15. Kâr Ortaklığıyla İlgili Çeşitli Meseleler

 

16. İmam Malik der ki: Bir adam, diğer birisine sermaye ola­rak bir mal verir, o da bununla bir eşya alır da sermayedar o eşya­nın satılmasını ister, malı alan da »satmayı uygun görmüyorum» der ve böylece aralarında ihtilaf çıkarsa, hiç birinin sözüne bakıl­maz. O eşya hakkında tücrübesi olan ve bu işten anlayan bilirkişi­lere sorulur. Eğer satılmasını uygun görürlerse, eşya satılır. Bek­letilmesini uygun görürlerse bekletilir.

îmam Malik der ki: Bir kimse başkasından sermaye alarak çalıştırsa, sonra sermayedar malını sorduğunda: »Tam olarak benim yanımda» diye cevap verse, malını almak istediğinde de: »Benim yanımda o malın şu kadarı zarar etti. Fakat malı yanım­da bırakman için Öyle dedim» dese, önce yanında olduğunu ikrar ettikten sonra inkâr etmesi fayda vermez. Kendisi hakkındaki ik­rarı üzerine mal (tamamen) alınır. Ancak malın zarar ettiğine da­ir sözünü destekleyecek bir delil getirirse, ona göre hareket edilir. Herhangi bir delil getiremezse, önceki ikrarı ile mal alınır. İnkârın kendisine bir yararı olmaz.

İmam Malik der ki: Yine aynı şekilde: »Sermaye ile şu kadar kâr ettim» dedikten sonra sermayedar malı ile kârını istediğinde: »Ben o sermaye ile hiç bir şey kazanmadım. Ancak sermayeyi elim­de bırakman için öyle söyledim» dese, bunun da bir yaran olmaz. İkrar ettiği şekilde mal kendisinden alınır. Ancak sözünü ve doğru söylediğini destekleyecek bir delil getirirse malı tamamen ödemesi gerekmez.

imam Malik der ki: Bir adam, birisine sermaye verse o da bu­nunla kâr elde etse, sonra çalışan ortak ona: «Sen bana kârın üçte ikisi benim olmak üzere, sermaye verdin.» dese, mal sahibi de: «Ben sana üçte biri senin olmak üzere sermaye verdim dese, parayı çalıştıranın sözü —o muhitin ortaklık kurallarına uyuyorsa, ken­disine yemin de ettirilerek— kabul edilir. Uymuyorsa, dedikleri kabul edilmez, benzeri ortaklık usulüne göre hareket edilir.

îmam Malik der ki: Bir adam, diğer birine kırad olarak yüz dinar verse, o da bu parayla bir mal satın alsa, sonra bedelini öde­mek istediğinde para çalınmışsa, sermaye sahibi: «Malı sat. Sahi­bine bedelini öde. Fazla kalırsa benim, eksilirse sen tamamlarsın. Çünkü parayı sen zayi ettin.» der, borçlu da «Eksileni ödemek sa­na aittir. Çünkü ben o malı senin verdiğin para ile satın aldım» di­yecek olursa, bu durumda çalışan ortağın satın aldığı malın para­sını satıcıya ödemesi gerekir. Sermaye sahibine de: «İstersen, yüz dinarı mudaribe (çalışana) öde, satın alınan mal aranızda müşte­rek olsun ve önceki yüz dinar gibi şimdiki de sermaye sayılsın, istersen, o maldan ilgini kes» denir. Eğer yüz dinarı kâr ortağına verirse, ilk ortaklık şartlarına göre, bu da bir ortaklık olur. Ver­mezse, mal sermayeyi çalıştırana kalır, bedelini de o öder.

İmam Malik der ki: İki kâr ortağı birbirinden ayrıldığında ça­lışanın elinde kalan kullandığı eski kaplar ve elbiseler gibi kıy­metsiz ve değersiz şeyler çalışana aittir. Bunların geri verilmesine dair hiç kimsenin fetva verdiğini duymadım. Bunlardan ancak kıymeti olan şeyler iade edilir. Hayvan, deve ve keçi gibi ismi ve kıymeti olan şeylerden elinde kalanları iade etmesini uygun görü­yorum. Fakat bunlardan dolayı sahibinden helâllik alırsa iade et­mez.

 



[1] Kırad: "Kard" kökünden gelen bir sözcüktür. Kelime anlamı itibariyle, kes­mek, mesafe katetmek manalarına gelir. Istılah anlamı ise, bir tarafın ser­maye, diğer tarafın emekle katıldığı ve zararın sermayeye ait olduğu özel şartlarla kurulan bir kâr ortaklığıdır. Buna mudarabe de denir. Hanefıler'e göre,mudarib yani çalışan kimse, sermaye sahibinin kârda ortağıdır. Onun sermayesi de, ticaret için gezip dolaşmasıdır. Sermaye kendisine teslim edi­lince, emanet sayılır. Çalıştırmaya başlayınca mal sahibinin vekili, kâr elde edince de ortağı olmuş olur. (Mavsılî, el-lhtiyar: c.3, s. 19).

[2] Abdullah'ın sükût etmesi, babasına karşı bir saygı ifadesi olarak ona karşı çıkmamasından kaynaklanmaktadır. Ubeydullah'ın cevap vermesi de delil getirerek hakkını istemekti. Bundan sonra Hz. Ömer (r.a.)'ın yine «Mal ve kârını ödeyin» demesi, maldan elde edilen kârda sermaye sahibinin de hak­kı olduğunu vurgulamak içindir. (Bâcî, el-Münteka, c. 5, s. 150) Halife Ömer'in, yanındaki adamın işaretini dinleyip aynen kabul etmesi takdire şayandır. Bu da islam'da bir şahsın makamı ne kadar büyük olursa olsun halktan birinin işaret ve tenkitlerini dinleyip onu değerlendirmesi ge­rektiğini ifade eder. Dolayısıyla, istişare ve tartışmaların önem ve faydasını gösterir.

[3] Çalışan kimse, malı alır, çalıştırır. Fakat malın helak olmasından sorumlu tutulmaz. Zarar mal sahibine ait olur. Çünkü çalıştırmak üzere teslim ala­nın yanında mal emanettir. Onu muhafaza etmesi gerekir. Fakat elde olma­yan sebeplerle zayi olursa onu Ödemekle yükümlü değildir.

[4] Yalnız malı onun elinde biraz daha bırakmak için bir hediye kabilinden veya taksimden önce kârdan bir şeyler almak gibi gayelerle olursa caiz değildir. (Bâcî, el-Münteka, c. 5, s. 153).

[5] Bu bir misal olarak söylenmiştir. Yani kâr ortaklığında mekruh ve haram olan şeyler olduğu gibi alış verişte de aynı şekilde mekruh ve haram olan şeyler vardır.

[6] Bakara: 2/279.

[7] Çünkü şart koşulan miktar, belki kârın tamamını kapsayabilir. Böyle olun­ca da diğer ortağa bir şey kalmaz. Dolayısıyla kimin ne alacağı bilinemez. Bu yüzden böyle bir şart koşuîduğu takdirde anlaşma fasid olur. (Bâcî, el-Münteka, c. 5, s. 160).

[8] Yani bir akid, bunların hepsini kapsamına alamaz. Ayrı ayrı akid yapılması gerekir.

[9] Yani sermayenin ayrılıp sahibine verilmesinden sonra taksim edilecek bir kâr kalmazsa çalışanın ne lehine ne de aleyhine hiç birşey yoktur. Eğer za­rar söz konusu ise çalışana ödettirilmez. Çünkü o emanetçi sayıldığından, bunu ödemekle yükümlü değildir. Yine mal için yaptığı yolculuk esnasında yaptığı masrafları da Ödemez.

[10] Hanefîler'e göre, mudarebeyi zamanla kayıtlamak caizdir. Mesela, yalnız yaz veya kış mevsiminde veya şu kadar sene çalışmasını, şart koşmak gibi. Bu müddet dolunca, ortaklık da sona ermiş olur. (Cezîrî, el-Mezahibu'1-Er-bea, c.3, s. 51).

[11] Aynı zamanda şart koştuğu miktar kârdan çıkarıldıktan sonra, geriye baş­ka mal kalmayabilir. Bu miktar, kârın hepsini kapsayabilir. Böyle olunca da, çalışanın hissesine bir şey kalmaz. Bu durum bilinemiyeceği için, böyle bir şart da caiz değildir. (Bâcî, el-Münteka: c.5, s. 163).

[12] Ebû Hanife'ye göre ise, böyle bîr şart caizdir. Bu o kimsenin güvenilir birisi olmasından ileri gelir. Bunda da ortakların menfaati vardır.

[13] Kıradda (kâr ortaklığında) çalışan kimseye ödeme sorumluluğu şart koş-makbu akdin fasit olmasını gerektirir. Çünkü bu akitte mal, çalışanın elinde emanet sayılır. (Bâcî, el-Münteka, c. 5, s. 164).

[14] Yani mal, çalışanın elinde para olarak bulunup, mudarebe akdine uygun hale gelince akit tashih edilir. Öncesi için de, sermayeyi çalıştırana ücreti ödenir.

[15] Çünkü sahibinin izni olmadan malı başka birisine vermekle yetkisi dışına çıkmış sayılır. Bundan dolayı da zararı ödemesi gerekir. (Mütercim).

[16] Çünkü, ekseriyetle beraber yolculuk yapan yol arkadaşları, yemeklerini de beraber yerler. Bu bakımdan normal sınırı aşmadığı müddetçe, bunda bir mahzur yoktur.

[17] Bu sorumluluk, mal sahibi ona veresiye satmamayı şart koştuğu ve bu sa­tışta zarar olduğu zaman söz konusudur. Çünkü mudarib, burada yetkisi­ni aşmış olur. Eğer bu satışta kâr olursa, şartlarına göre aralarında tak­sim edilir. Çünkü veresiye satmasıyla yetkisini aşmış olması, kârdaki hak­kını düşürmez. (Bâcî, el-Münteka, c.5, s. 176).

[18] Istılahta «Bidaa» denilen bu iş şöyle olur: Sermaye ile kâr bir tarafa ait olur. Diğer taraf için, yalnız çalışmak şart koşulur. Ona kârdan bir şey verilmez.

[19] Hanefîler'e göre de, mal "sahibi sermayesini almadan Önce kârın taksim edilmesi doğru olmaz. Eğer taksim edilirse durdurulur. Yani mal sahibi, sermayesini alırsa, sahih olur. Aksi takdirde, taksim işlemi batıl olur, Şa­fii'lere göre ise, sermayenin tesliminden Önce de kâr taksim edilebilir. An­cak ticaret eşyalarının tamamen satılıp sermayenin nakde dönüşmesin­den önce taksim edilemez. (Cezîrî, el-Fıkh ale'l- el-Mezahibu'I-Erbea, c.3,