2. Yahudi Ve Hristiyanlara Selam Vermek
3. Selam Hakkında Çeşitli Rivayetler
1. Zeyd b.
Eslem'den: Resûîullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: «Bi-nekli olan yaya yürüyene
selam verir. Bir topluluktan birisi selam verince diğerlerine de kâfi gelir.»[1]
2. Amr b.
Atâ'nın oğlu Muhammed şunları ani attı: Abdullah b. Abbas (r.a.)'m yanında
oturuyordum. Onun huzuruna Yemen halkından bir adam girdi ve: «Esselâmü
aleyküm ve rahmetullahi ve berakâtuh» diye selam verdi. Sonra bir şeyler daha
ilâve etti. O zamanlar gözleri âmâ olan îbn Abbas:
«— Bu kim?» diye
sordu. Oradakiler de:
«— Bu sana gelen bir
Yemenlidir.» diye onu kendisine tanıttılar. Bunun üzerine Ibn Abbas dedi ki:
«— Selam bereketle
tamamlanır.»[2]Yahya diyor ki: îmam Malik'e:
«— Kadına selam
verilir mi?» diye sorulduğunda şu cevabı verdi:
Yaşlı kadınlara
verilmesinde bir mahzur görmüyorum, ama genç kadınlara verilmesini hoş
karşılamıyorum.[3]
3. Abdullah
b. Ömer (r.a.)'dan: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: «Yahudilerden biri size
selam verdiğinde: «Essâmü aleyküm = Ölüm sizin üzerinize olsun.» der. Siz de:
«Aley-ke= senin üzerine olsun» diye karşılık veriniz.»[4]
Yahya diyor ki: îmam
Malik'e:
«— Yahudi veya
hristdyana selam veren kimse bundan dönüp selamını bozacak mı?» diye
sorulduğunda:
«- — Hayır» diye cevap
verdi.[5]
4. Ebû Vâkid
el-Leysî (r.a.)'den: Resûlullah (s.a.v.) mescidde ashabıyla otururken üç kişi
geldi. îkisi Resûlulîah'a doğru yöneldi, biriside gitti. Bu iki kişi,
Resûluîlah (s.a.v.)'ın meclisinde durup selam verdiler. Onlardan biri halkada
bir boş yer gördü ve oraya oturdu. Diğeri de oradakilerin arkasına oturdu.
Üçüncüye gelince dönüp gitti. Resûlullah (s.a.v.) (sözünü) bitirince şöyle
buyurdu: «Şu üç kişinin durumunu size haber vereyim. Onlardan biri Allah'a
sığındı (meclise girdi), Allah da onu himayesine aldı. Diğeri çekindi (zahmet
vermek istemedi), Allah da ona azab etmekten çekindi (af etti), öbürü ise
(Resûlul-lah'ın (s.a.v.) meclisinden) yüz çevirdi. Allah da ondan (gazap
ederek) yüz çevirdi.»6
5. Enes. b.
Malik (r.a.)'den: Ömer b. Hattab (r.a.)'ı dinledim. (6) Buharı, îlim, 3/8;
Müslim, Selâm, 39/10, no:26.
Bir adam ona selâm
verdi. O da selâmını aldı. Sonra adama: «— Nasılsın?» diye sorunca adam:
«— Allah'a hamdolsun»
diye karşılık verdi. Ömer (r.a.): «— Senden istediğim işte budur.» dedi.[6]
6. Abdullah
b. Ebû Talha'dan: Übey b. Kâ'b'ın oğlu Tufeyl bana Abdullah b. Ömer (r.a.)'e
geldiğini ve beraberce çarşıya gittiklerini haber vererek şöyle dedi: Çarşıya
gittiğimizde Abdullah b. Ömer (r.a.), uğradığı satıcılara, ticaret erbabına,
fakirlere ve herkese mutlaka selâm verirdi.
Bir gün yine Abdullah
b. Ömer (r.a.)'e gittim. Kendisiyle beraber çarşıya çıkmamı istedi. Ben de
ona:
«— Çarşıda ne
yapacaksın? Sen satıcıların yanında durmazsın. Bir mal sormazsın, bir şey
almazsın ve çarşıdaki meclislerde de oturmazsın. Ben diyorum ki, burada bizimle
otur, konuşalım.» dediğimde bana:
«— Ey şişman! (Tufeyl
büyük karınlı bir kişi idi) Biz selâm için gideceğiz, karşılaştığımız kimselere
selam veririz.» dedi.[7]
7. Yahya b.
Said'den: Bir adam Abdullah b. Ömer (r.a.)'e selâm verdi ve:
«— Esselâmü aleyke ve
rahmetullahi ve berakâtuhu vel gâdi-yatü ver-raihât = Allah'ın selamı, rahmeti,
bereketi ve sabah akşam gidip gelenler (insanoğlunun amellerini yazmak için
gelen melekler) senin üzerine olsun.» dedi.
Abdullah b. Ömer
(r.a.) de:
«— Bin kere de senin
üzerine olsun.» dedi ve sanki bunu hoş karşılamadı.[8]
8. imam
Malik'e şöyle rivayet edildi: İçinde kimse olmayan bîr eve girildiğinde:
«— Esselâmü aleynâ ve
alâ ibadillahis-sâlihîn = Allah'ın selamı bizim ve Allah'ın iyi kullarının
üzerine olsun.» denilir.[9]
[1] Ravilerin ittifakıyla mürseldir.
Selam vermek sünnet,
almak ise farzdır. Selam vermenin sünnet oluşu Kesûlullah (s.a.v.)'in çeşitli
hadisi şerifleriyle sabittir. Almanın farz oluşu da «Size biri selam verdiğinde
siz onun selamını daha güzel bir şekilde alın veya onu aynen karşılayın» (Nisa:
4786) âyeti kerimesiyle sabittir. Ebû Hüreyre'den rivayet edilen bir hadisi
şerifle de Resûîullah (s.a.v,) şöyle buyurmuştur: «Selamı küçük büyüğe, binekli
olan yüre-yene, yürüyen oturana ve az olan kalabalık olana verir.» (Bâcî,
el-Münteka, c.7, s.279).
[2] Yani «ve berakâtüh» sözü ile tamamlanır. Bundan başka
bir şeyler ilâve etmeye lüzum yoktur.
[3] Şeybanî, 914.
[4] Buharı, îsti'zân, 79/22; Müslim, Selâm, 39/4, no:8.
[5] Şeybanî, 911.
Çünkü bunu bozmakta
herhangi bir fayda ve mana yoktur. Çünkü ona selâm vermek iyi bir şey ise
dönmek gerekmez. Kötü birşey ise, keffareti Ya-hudinin elinde değildir. Zira
selâm yahudinin hukukundan değil, Cenab-ı HakVın hukukundan sayılır. (Bâcî,
el-Münteka, c.7, s. 282).
[6] Yani iyilik ve nimetleri ihsan eden Allah olduğu için,
ona daima hamd etmek gerektiğini anlatmak istedi.
[7] Ya maksadını anlamadığı için onu azarlamak suretiyle
böyle demiştir, ya da lakabı böyle olup onunla tanındığı için aynı lakapla
hitap etmiştir.
[8] Yani senin selâmın gibi bin selâm da sana olsun dedi
ve bu çeşit selâmı, «ve berekâtuh» kelimesinde bitirmeyip, daha başka ilaveler
yaptığı için mekruh saydı ve hoş karşılamadı.
[9] îçinde selâm verilecek kimse olmayan bir eve
girildiğinde kendine ve Allah'ın iyi kullarına selâm verilir. Nitekim Allah
Teâlâ şöyle buyurur: «Evlere girdiğiniz vakit Allah tarafından mübarek ve pek
güzel bir sağlık (dilemiş) olmak üzere kendi kendinize selam verin.» (Nur,
24/61).