Bâb: Her Kim Kendi Mülkünde Bir Kuyu Kazarsa Tazmin Etmez
Bâb: Duvarı Üzerinde Ve Yol Güzergahında Kuyusu Olan Kişi
Bâb: Duvarı Üzerinde Ve Yol Güzergahında Kuyusu Olan Kişi
248- Mahmûd bize anlatarak dedi ki: Ubeydullah
bize İsrail'den, o Ebû Husayn'dan,
o Ebû Salih'ten, o Ebû Hüreyre'den (ra) şunu nakletti:
Allah Resulü (sav)
buyurdu kî: Maden ocaklarındaki zarar ve ölüm tazmin edilmez, kuyulardaki zarar
ve ölümler tazmin edilmez, (bağlı) hayvanların yol açtığı zarar tazmin edilmez
Gömülü hazinelerden beşte bir vergi (humus) alınır.[1]
Şerh
Kuyulardaki zarar ve
ölüm tazmin edilmez" ifadesinde kuyulara düşme veya başka bir şekilde
meydana gelen yaralanma ve ölümlerin diyete konu olamayacağı bildirilmektedir.
Hüküm
Hanefî fıkhına göre,
başkasının arazisinde kuyu kazan kimse, oraya düşerek ölen veya yaralanandan
dolayı sorumlu tutulurken, kendi mülkünde kazdığı kuyuda meydana gelen
yaralanma ve ölümlerde diyet ile mükellef tutulmaz.
Ders
Kişinin kendi
mülkündeki kuyu için diyet ve tazminle mükellef tutul-marnasının
hikmeti, orayı kullanan kimsenin özel bir mülke girmiş sayılma-sıdır. Özel bir mülke girerek oradaki sudan istifade eden
kimse, ister sahibinin izniyle ister izni olmaksızın girmiş olsun, bunun
sonucunu baştan kabul etmiş sayılır. Dolayısıyla başına bir hâl gelmesi durumunda,
kuyu sahibinden her hangi bir talepte bulunulamaz.
249-
Abdullah b. Yusuf bize anlatarak dedi ki: el-Leys
bize İbni Şihâb'dan, o
Salim b. Abdullah'tan, o babasından (ra) şunu
nakletti:
Allah Resûlü'nü (sav)
şöyle derken dinledim: Her kim aşılanmış bir hurma (ağacı) satın alırsa,
müşteri aksini şart koşmadıkça hurması satıcıya aittir. Her kim de bir köle
satın alırsa, müşteri aksini şart koşmadıkça (kölenin) malı satıcınındır.
Mâlik, Nâfı kanalıyla İbni Ömer (ra) ve babası Ömer b. el-Hattâb'dan
(ra) köle
hakkında rivayette bulunmuştur.[2]
Şerh
Her kim de bir köle satın
alırsa, müşteri aksini şart koşmadıkça (kölenin) malı satıcınındır" ifadesiyle
ilgili olarak İbni Dakîk kölenin sahip olduğu malın
ona izafe edilmesi gerektiğini söylerken başkaları, sahibi köleyi bir malın
sahibi kıldığında aslen o mala sahibinin sahip olduğunu söylemişlerdir. İmam
Mâlik ve İmam Şafiî'nin ilk görüşü de bu yöndedir. Buna göre kişi kölesini
sattığında onun üzerinde duran malı da kendine avdet eder. Kölenin bir mala
sahip oluşu, atın semerine sahip olması gibi, ona mahsus oluşu ve intifa hakkı
sebebiyledir. Satın alan kimse, köleyi malıyla birlikte satın almayı şart
koşarsa, o zaman malını köleyle birlikte satın almış olur. Bunun istisnası,
kölenin sahip olduğu malın faiz işleyen türden bir mal, örneğin altın veya
gümüş gibi bir cinsten olmasıdır. Meseleyle ilgili usûl tartışmaları hayli uzun
olup bu kadarla yetiniyoruz.
Aynı durum ekili tarım
arazisinin satışı için de geçerlidir. Satın alan kimse aksini şart koşmadıkça
ekili arazinin ekini satıcının hakkıdır. Ancak müşteri, ilgili araziyi içindeki
mahsulle birlikte satın almayı şart koşabilir.
Hüküm
Satılan şeyin intifa
konusu bir uzantısı bulunması durumunda, aksi şart koşulmadıkça bunun satıcıya
ait olması esastır. Ancak bununla ilgili olarak üç türün adı konmuştur ki
bunlar köle, aşılı hurma (meyve) ağacı ve ekili arazidir. Bunlara benzer
şeylerin kıyas yoluyla aynı hüküm altında değerlen dirilmeleri mümkündür. Tabiî
burada asıl olan, taraflar arasındaki satış sözleşmesinin şartlarıdır. Nihai
hüküm bu şartlara göre belirlenir.
İmam Buhârî'nin hadis-i şerife bu bapta yer verme nedeni, yol
güzergahı üzerinde kuyusu olan bir arazi veya duvarı kenarında kuyusu bulunan
bir evle ilişki kurmasındandır. Bunların da aksi şart koşulmadıkça intiiâ hakkının satıcıda kalması mümkündür.
Ders
İslam hukukunun emeğe
ve asıl hak sahibinin haklarının korunmasına ne kadar özen gösterdiği bu
hadis-i şerif ile bir kez daha açığa çıkmaktadır. Bir hurmayı aşılayan kimsenin
bu emeğine karşılık o ağacın meyvesi üzerinde, bir köleye mal edindiren birinin
bu iyiliği karşılığında o malda ve bir araziyi binbir
meşakkatle eken birinin onun mahsulünde rüçhan
hakkına sahip olması başka bir şeyle açıklanamaz.
250-
Muhammed b. Yusuf bize anlatarak dedi ki: Süfyân bize
Yahya b. Saîd'den, o Nâfi'den,
o İbni Ömer'den (ra), o Zeyd b. Sâbit'ten (ra) şunu
nakletti:
Allah Resulü (sav) yaş
hurmanın kuru hurma karşılığında tahmini olarak satılmasına ruhsat verdi.[3]
Şerh
Allah Resulü (sav) yaş
hurmanın kuru hurma karşılığında tahmini olarak satılmasına ruhsat verdi"
ifadesinde, müzâbene usûlü satışa belli şartlarda
ruhsat verildiği beyan edilmektedir.
Hüküm
İmam Buhârî'nin bu hadis-i şerife bu bapta yer verme sebebi, şuf a hakkıyla ilgili olabilir. İslâm âlimleri, şufanın
yalnız ev, arazi, bahçe ve kuyu gibi akarda söz konuşu olabileceğinde görüş
birliği içindedir. Bunlara tâbi olan bina ve ağaç gibi unsurlar da akar hükmünü
alır. Bunun dışındaki şeylerde görüş ayrılığı vardır.
Ders
Şuf a, bir tür ön alım hakkı olup satılan malı ortak veya
komşunun aynı bedelle satın almada öncelik sahibi olmasıdır. Şuf a, İslam âlimlerinin geliştirdikleri bir hukuk
uygulaması olup sosyal ilişkilerin güçlendirilmesinde önemli etkisi vardır. Bir
ortak veya komşunun bedel-i misliyle bir akarı satın alma önceliğinin bulunması
ancak âdil ve insaflı bir hukuk sistemi tarafından geliştirilebilecek bir
kuraldır ve İslam hukuku bunu baştan itibaren uygulamıştır.
[1] Buhârî, zekât/1403, musâkât/2184, diyât/6401-6402;
Müslim, hudûd/3226-3227; Tirmizî,
zekât/1403, ahkâm/1298; Nesâî, zekât/2449; Ebû Dâvud, harâc/2681,
diyât/3977; İbn Mâce, diyât/2663; İbn Hanbei, bakî musnedi'l-müksirîn/6823, 6956,
7145, 7379, 7494, 7904, 8613, 8644, 8898, 8959, 9002, 9482, 9502, 9653, 9763,
9860, 9993, 10013, 10079, 10182; Mâlik, ukûl/1367; Dârimî, zekât/1608, diyât/2271-2273.
[2] Buhârî, buyû/2051-2052,
2054, musâkât/2205, şurût/2515;
Müslim, buyû/2851-2854; Tirmizî, buyû/1165; Nesâî, buyû/4556-4557; Ebû Dâvud, buyû/2977; İbn Mâce, ticârât/2201-2203; İbn Hanbel, mysnedu'l-müksirîn/4273, 4324, 4620, 4915, 5054, 5230, 5281, 5526,
6091; Mâlik, buyû/1126; Dârimî, buyû/2448.
[3] Buhârî, zekât/1391, buyÛ/2026-2027,2035-2036, 2039,
2043-2044, 2053, musâkât/2206; Müslim, buyû/2827, 2829-2830, 2834-2841,
2846-2850; Tirmizî, buyû!147-1148, 1221; Nesâî, eymân/3860,
buyû/4443-4446, 4456-4458, 4460, 4462, 4464, 4473, 4475; Ebû
Dâvud, buyû/2917, 2923-2924; İbn
Mâce, ticârât/2205, 2256,
2259-2260; İbn Hanbel, musnedu'l-müksirîn/4260, 4264,
4296, 4418, 4637, 4705, 4756, 4768, 4816, 4859, 4883, 493,7, 5023, 5040-5041,
5188, 5216, 5242, 5263, 5597, 5785, 6034, 6088; Mâlik, buyû/1127, 1140; Dârimî, buyû/2442.