* Fıtratın Şehâdeti: Kâinatın Rabbi Allah'tır.
* Doğruyu İnkâr Edenlerin Kıyamette Durumu
* Tevhidin Sonucu: Kulluk Ve Cennet
* Allah Teâlâ'nın Büyüklüğü/Yüceliği Ve Yaratılanların Kendisine Muhtaç
Olması:
* Allah'ın Yüce Sıfatları Ve Mükemmelliği
* Tevhidin Düşmanı: Vesvese Ve Şeytan
* Tevhîd Ve Risalet Ayrılmazlığı Ya Da 'Lâ İlahe İllallah Ve Muhammed
Rasûlullah' İnancı
Tevhîd inancı, Allah'ı
her konuda tek, eşsiz ve varlık sebebi olarak kabul etmektir. Bütün
peygamberlerin getirdiği dinler tevhîd esasına dayanır. Bu bölümdeki naslar
(âyet ve hadisler) tevhîd inancı ve onu zedeleyen unsurlarla ilgili olacaktır.[1]
Fıtrat; insan ya da
diğer varlıkların, bozulmamış ve değişmemiş ilk hâli anlamındadır. Bir başka
deyişle fıtrat; ilk yaratılış sırasında Allah'ın insana bahşettiği yaratanını
tanıma eğilimi, ruh ve beden temizliği, ayrıca olumlu yetenek ve yatkınlıklar
demektir.
Kültürümüzde ikâlû
belâ" olarak geçen olay; ilk yaratılışta Allah'ın, Hz.Adem'in sulbündeki
nesilleri zerreler hâline getirip 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' demesidir
ki, onlar da fıtrat diliyle 'Elbette sen bizim Rahbimizsin' diye cevap
verdiler. Onlar fıtrat/varlık diliyle konuştular. Her varlık yaratıcısının
şahididir, onu tasdik eder.
Bu ilk ahid/söz
insanlık ve kâinat için çok önemlidir. İnsanın tevhîd inancına ulaşabilmesi
için fıtratın sesine kulak vermesi gerekir.[2]
Allah Teâlâ buyurur
ki:
ahD om"8"' Rabbin
Âdemoğulfannın belindeki soylarından
söz Şahitlik iSi2-În Rabbiniz değil miyim?' diye kendileri hakkında biz
buna Çağırmıştı. Onlar da Elbette (sen
bizim Rabbimizsin), bundan hahp'in dediler-
(Bunları) kıyamet gününde 'Bizim
" yoktu' demevesiniz ya da "Bizden önceki ecdadımız Allah'a bir
kuşaâi ortak koşmuŞtu ve biz sadece onların izinden giden , uyıeyse (hakkı
bizden) gizleyenlerin yaptıklarından dolayı bizi helak mı edeceksin?'
demeyesiniz (diye size hatırlatıyoruz)." (A'râf 7/172-173).[3]
1/1- İbn Abbas'tan
(Radıyallahü anhümâ}'.[4]
Hz. Peygamber (SaiMiaM
aleyhi ve seiiem) buyurur ki:
"Allah Adem'in
belindeki soyundan /Va'man'da[5] söz
aldı. Onun sulbünden yarattığı bütün nesilleri çıkartıp zerreler gibi önüne
saçtı, sonra kendileriyle[6]
konuştu. Buyurdu ki:
"Ben sizin
Rabbiniz değil miyim?"
Onlar:
'Elbette (sen
bizim Rabbimizsin), biz
buna şahitlik ederiz'[7] dediler.
(Bunları) kıyamet
gününde 'Bizim bundan haberimiz yoktu' demeyesiniz ya da "Bizden önceki
ecdadımız Allah'a başka şeyleri ortak koşmuştu ve biz sadece onların izinden
giden bir kuşağız, öyleyse (hakkı bizden) gizleyenlerin yaptıklarından dolayı
bizi helak mı edeceksin?' demeyesiniz (diye size hatırlatıyoruz).”[8]
2/2- Rufey'
Ebu'I-Âliye'den:[9]
Übey b. Ka'b
(Radıyallahüanh),
"Hani Rabbin
Âdemoğullarının belindeki soylarından[10] söz
alıp onları 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' diye kendileri hakkında şahitlik
etmeye çağırmıştı..."[11] âyetini şöyle açıkladı:
Allah onları bir araya
topladı, ayrı ayrı ruhlar kıldı, kendilerini şekillendirdi ve ardından
konuşmalarını istedi, onlar da konuştular. Allah böylece onlardan bir söz ve
misak aldı, 'Ben sizin Rabbiniz değil miyimV sözüyle kendi fiillerine şahit
tuttu. (Onlar da 'Elbette sen bizim Rabbimizsin' dediler.) Allah Teâlâ:
'Kıyamet günü biz bunu bilmiyorduk, dememeniz için yedi kat göğü ve yeri size
şahit tutuyorum. (Ayrıca) atanız Âdem 'i de bu olaya şahit tutuyorum. Bilin ki
benden başka ilâh ve rab yoktur. O hâlde bana hiçbir şeyi ortak koşmayın. Size
peygamberlerimi göndereceğim ve onlar da aldığım söz ve misakımı
hatırlatacaklar. Bir de size kitaplarımı indireceğim' dedi. Bunun üzerine 'Sen
bizim Rabbimiz ve İlahımızsın, biz buna şahidiz' diyerek Allah'ın sözünü kabul
ettiler.
Sonra Allah Teâlâ
Adem'i (Aleyhisselâm) onları görebileceği şekilde yükseltti ve o da gördü ki
kimi zengin, kimi fakir ve kimi güzel, kimi çirkin... (Bunun üzerine) Hz. Âdem
şöyle niyaz etti:
'Rabhim! Keşke
kullarını eşit yar ats aydın. ' Allah Teâlâ buyurdu ki:
'Ben şükredilmekten hoşlanırım,'
Bundan sonra Hz.Adem,
onların içinde peygamberleri halka ışık saçan kandiller gibi gördü ki onlardan
da risâlet ve nübüvvet konusunda özel bir söz ve mîsak alınmıştı. Bu söz; Ve
biz peygamberlerden de söz aldık...Meryem oğlu İsa'dan da.[12]
âyetinde belirtilmektedir. îsa (Aleyhisselâm), o ruhların içindeydi ve Allah
onu Meryem'e gönderdi.
Übey'den (Radıyallahu anh) nakledildiğine göre; o
ruh Meryem'in ağzından (bedenine)
girmişti.[13]
1- İnsanlık
için en uygun din İslamdır.Çünkü o tabii, asli ve fıtridir.
2- Kâinattaki
mükemmel sistem bize Allah'ı ve rubûbiyetmi göstermektedir.
3- Allah'ın
fıtratı konuşturması hakîki ya da sembolik olabilir. Bu konu gayb ile İnsanlık
için en uygun din ilgili olduğu için
tartışma yerine, insanın fıtratı ile doğruyu bulabilme kabiliyeti üzerinde
durulmalı ve değeriendirme yapılmalıdır.
4- Rasûlullah
(Sallallahü aleyhi ve sellem) her insanın fıtrat üzerine doğduğunu, ancak
etrafındaki dînî ve kültürel yapının onu değiştirdiğini ifade etmektedir. O
hâlde bulûğdan önce ölen çocukların fıtrat üzere öldükleri ve cennetlik
oldukları anlaşılmaktadır ki tercih edilen görüş de budur, doğrusunu Allah
bilir.
5- Allah'ın
insanlık neslini zerrelere ayırıp onlara hitap etmesi tenasüh inancını çürütür.
Çünkü Allah insanlara farklı bir program ve ruh verip fertleri ayrı ayrı
değerlendirmiştir. Her insan
kendi bedeni ve
ruhuyla yaptıklarından
sorumludur.[14]
Allah Teâlâ buyurur
ki:
"Şüphesiz
kâfirler inkarcı olarak ölürlerse, kendilerinden fidye olarak yeryüzü dolusu
altın verseler bile kabul edilmeyecektir."
(Âli İmrân, 3/91).[15]
3/3- Enes b.
Mâlik'ten (Radıyaiiahü anhy.[16]
Hz. Peygamber
(Saiiaiiahü aleyhi ve seikm) şöyle anlattı:
"Kıyamet günü
cehennemlik bir kişiye:
We dersin,
yeryüzündeki her şey senin olsa, onları kurtuluş için fidye olarak verir
misin?' denir.
O da ^evet der.
Allah da: 'Sen senden
daha kolayını istemiş ve daha Âdem'in befindeyken hiçbir şeyi bana şirk
koşmayacağına dâir söz almıştım. Ama ne var ki sen sözünü tutmadın ve yaptığın
sadece şirk koşmak oldu" buyurur.[17]
Tevhîd inancı insan
hayatının her döneminde kulluk olarak ortaya çıkmalıdır. îman, amel ve ahlâk
düzeyindeki tevhîd inancının mükâfatı ancak cennettir.
Allah Teâlâ buyurdu:
"De ki, 'Göklerde
ve yerde herşey kime ait?'
(Yine) de ki,
'Rahmetiyle davranmayı kendisine ilke edinen Allah'a ait.' Allah, varlığından
şüphe edilmeyen kıyamet günü sizi bir araya getirecek. (O gün) kendilerine
yazık edenler Allah'a imanı reddedenlerdir." (En'âm6/12).[18]
4/4-
Abdurrahman b.Ganm'den[19]:[20]
Maâzb. Cebel
(Radıyatlahüanh) Hz. Peygamber'd en şöyle bahsetti: Bir gün Rasûlullah (Saiiaiiahu
aleyhi ve seitem) Ya'fûr[21]
adındaki yuları
liften olan merkebine
bindi. Sonra 'Ey Muâz, haydi sen de bin !' dedi. Ben 'Ey Allah'ın Rasûlü, sen
devam et !' dedim. Tekrar 'bin !' deyince, ben de terkisine bindim ve merkep
bizi yere düşürdü. Rasûlullah gülerek kalktı, ben de (bunlar benim yüzümden
oldu diye) kendime kızarak ayağa kalktım. Sonra ikinci, üçüncü kez denedik ve
merkep bizi taşımaya başladı.
Peygamberimiz elini
arkaya götürüp kamçısı (ya da asası) ile sırtıma dokundu ve dedi ki:
"Ey Muaz,
Allah'ın kulları üzerindeki hakkı nedir, bilir misin?"
Ben de: 'Allah ve
Rasûlü daha iyi bilir' dedim.
Rasûlullah,
"Allah'ın kulları üzerindeki hakkı, sadece O'na kulluk edip başkasını
ortak koşmamalarıdır" buyurdu.
Sonra merkep Allah'ın
dilediği kadar yoluna devam etti. Bir müddet sonra Rasûlullah tekrar elini
arkaya götürüp sırtıma dokundu ve dedi ki:
"Peki Ey Muaz, ey
Ümmü Muaz'ın oğlu, ya bu emredilenleri yerine getirdikleri takdirde kulların
Allah üzerindeki hakkı nedir, bilir
misin?"
Ben de 'Allah ve
Rasûlü daha iyi bilir' dedim.
Rasûlullah: "Bu
emredilenleri yerine getirdikleri takdirde kulların Allah üzerindeki hakkı, cennet'e
konulmalarıdır" buyurdu.
NOT: Allah
ile insan arasındaki haklar iki kısımdır:
a- Allah' m
insanlar üzerindeki hakları; tevhîd ve kulluk ,
b- însanların
Allah üzerindeki hakları; tevhîd ve kulluğu yerine getirenlerin cennetle
mükâfatlandırılmasıdır.[22]
5/5- EneS b.
Mâlİk'ten (Radıyallahü anh):[23]
Muâz b. Cebel'in yanma
geldik ve dedik ki:
'Rasûlullah'm
(Saiiaitaim akyhi ve seikm) dikkat çekici/ender hadislerinden bize (biraz)
bahseder misin?'[24]
Bunun üzerine Muâz
şöyle dedi:
'Elbette (bahsederim).
(Bir gün) Rasûlullah'm merkebinin terkisine binmiştim. (Muâz sözlerine şöyle
devam etti). Rasûlullah buyurdu ki:
"Ey Muâz b.
Cebel!"
"Buyur, ey
Allah'ın Rasûlü!'
"Allah'ın kullan
üzerindeki hakkı nedir, bilir misin?"
'Allah ve Rasûlü daha
iyi bilir' dedim.
(Râvî devamla bir
önceki hadisin benzerini zikredip, 'cennete girdirmesi' sözü yerine 'azap
etmemesidir' şeklinde (farklı olarak) nakletti, şöyle ki:
RasÛlullah (Sallallahü
aleyhi ve sellem):
"Emredilenleri
yerine getirdikleri takdirde kulların Allah üzerindeki hakkı, azap
etmemesidir1' buyurdu.)[25]
(Bir diğer rivayete
göre Muâz (Radıyaihhü anh) dedi ki):
"Ey Allah'ın Rasûlü! Bunu insanlara müjdeleyeyim mi?'O da: 'Onları
bırak, (salih) amele devam etsinler!' buyurdu.
NOT: Allah
Rasûlü bu bilgileri diğer sahâbîlere de zaman zaman aynı üslûpla vermiştir.
Huzeyfe (Radıyaihhü anh) bunlardan birisidir.[26] Ebû
Hüreyre'ye (Radıyaihhü anh) yapılan tavsiye ise bir sonraki hadiste gelecektir.[27]
6/6- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahü anh):[28]
RasÛlullah (Saihihhü
aleyhi ve seikm) ile Medineli birisinin hurmalığında dolaşıyordum. RasÛlullah:
"Ey Ebû Hüreyre!
Malı çok olanlar helak oldu, ancak şöyle şöyle infak edenler hariç. (Bu sözü üç
kere tekrar etti ve eliyle sağa, sola ve öne infâk (dağıtma) işareti yaptıkdan
sonra), bunlar da ne kadar azdır!" dedi.
Bir müddet yürüdükten
sonra tekrar:
"Ey Ebû Hüreyre!
Cennet hazinelerinden bir hazineye rehberlik edeyim mi?"dedi ve ben de:
'Buyur, Ya
Rasûlallah!' dedim.
RasÛlullah şöyle
buyurdu:
"Lâ havle ve lâ
kuvvete illâ billâh. Ve lâ melcee minallâhi illâ ileyh.
(Yani, güç ve kuvvet
ancak Allah'a aittir. Allah'tan başka sığınacak
varlık yoktur)
de!"
Bir müddet daha yürüdü
ve dedi ki:
"Ey Ebû Hüreyre!
İnsanların Allah, Allah'ın da insanlar üzerindeki hakları nedir bilir misin?"
Ben de:
'Allah ve Rasûlü daha
iyi bilir' deyince buyurdu ki:
"Allah'ın
insanlar üzerindeki hakkı sadece ona kulluk etmeleri ve hiçbir şeyi şirk
koşmamalarıdır ki bunu yerine getirirlerse, Allah'ın da onlara azap etmemesi
gerekli olur."[29]
Allah Teâlâ buyurdu:
'Allah ve
Rasûlü bir işe
hükmettiği zaman, mü'min
olan erkek ve kadın için o işten başkasını seçme hakkı yoktur. Kim Allah
ve Rasûlüne isyan ederse, o kişi açık bir şekilde sapıtmıştır.'fAhzâb 33/36 )
(İslâm 'da tevhfd
inancı önemlidir ve ondaki bir pürüz tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Hatta
risâlet konusunda bile dikkatli olunmalı, tevhîd derecesine çıkartılmamalıdır.
Aşağıdaki hadisler bu ince noktaya dikkat çekmektedir.)[30]
7/7- Rib'îb.
Hiraş'dan:[31]
(Hz.Aişe'nin anne bir
kardeşi) Tufeyl b. Sahbera (RadıyaitaM emtiam) bir rüya gördü:
"Rüyasında,
Yahudilerden bir topluluğa uğrayıp:
'Siz kimsiniz?' dedi.
Onlar da:
'Biz Yahudileriz' diye
cevap verdiler.
Tufeyl:
'Siz, Uzeyr Allah'ın
oğlu iddiasında bulunmasaydılar diye temenni edilen bir topluluksunuz"
dedi.
Yahudiler:
'Siz de,
"Mâşâallah ve Mâşâe Muhammed"[32]
sözünü söylemeselerdi diye temenni edilen bir topluluksunuz' dediler.
Daha sonra da bir
Hristiyan topluluğuna uğradı ve onlara:
''Siz kimsiniz?' dedi.
'Biz Hristiyanlarız'
diye cevap verince, Tufeyl dedi ki:
'Siz Mesih Allah'ın
oğlu iddiasında bulunmasaydılar diye temenni edilen bir topluluksunuz.'
Onlar da:
'Siz de,
"Mâşâallah ve Mâşâe Muhammed" sözünü söylemeselerdi diye temenni
edilen bir topluluksunuz' dedi."
Sabah olunca Tufeyl
rüyasını, gördüğü herkese anlattı. Sonra da Rasûlullah'a (Saiiaiiaha aleyhi ve
sellem) geldi ve ona da anlattı. O da:
"Bunu başkasına
anlattın mı ?" diye sorunca[33]
Tufeyl:
'Evef dedi.
Namazlarını kılınca,
Rasûlullah onlara bir konuşma yaptı:
Allah'a hamd ve sena
edip şöyle buyurdu:
"Tufeyl bir rüya
görmüş ve sizden gördüğüne de bunu anlatmış. Siz konuşmalarınızda bir söz
kullanıyordunuz, size olan saygım/güvenim[34] de bunu yasaklamama
mâni oluyordu. Bundan
sonra "Mâşâallah ve Mâşâe Muhammed" demeyin, (sadece
"Mâşâallah"[35]
deyin!)"[36]
8/8- Huzeyfe
b. el-Yemân'dan (Radıyalhhu anh):[37]
Bir kişi Hz.
Peygamber'e (Sallallahü aleyhi ve seikm) geldi ve dedi ki:
'Ben rüyamda Ehl-i
kitaptan biriyle karşılaştığımı gördüm ve bana şöyle dedi:
'Sizler,
"Mâşâallah ve Mâşâe Muhammed" sözünü söylemeseydiniz ne kadar
mükemmel bir topluluk olurdunuz.'
(Bunun üzerine)
Hz.Peygamber (Saiiailahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ben de bu
sözden hoşlanmıyordum. Bundan böyle önce "Mâşâallah" sonra
"Mâşâe Muhammed" deyin!"[38]
9/9- İbn
Abbas'tan (Rachyallahü anhümâ):[39]
Bİr kİŞİ
Hz.Peygamber'e (Sallallahü aleyhi ve sellem):
"Mâşâallah ve mâ
şi'te"[40] deyince, Peygamberimiz
(Saiiaiiahu akyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"Beni
Allah'a denk mi tutuyorsun? Bilâkis "Mâşâallah"de!”[41]
Müslüman tevhîd
inancında titiz olmalı ve bu konuda Hz. Peygamber'in konumunu iyi anlamalı,
şüpheli hareket ve söylemlerden de kaçınmalıdır. Buna en güzel örnek, ilk dönem
Müslümanları olan Sahabe-i Kiram'm 'Mâşâallah ve Mâşâe Muhammed' {Allah'ın
dilediği ve Hz. Muhammed'in dilediği olur) sözlerinin düzeltilmesi ve sadece
'Mâşâallah ' (Allah 'in dilediği olur) sözünün emredilmesidir. Hz. Peygamber'in
konumu ile ilgili ifrat (aşırı yüceltmeci) ve tefrit (aşırı indirgemeci)
düşüncelerden korunmalı, onu Kur'an ve Sünnet'in belirttiği şekilde
anlamalıyız. Hz. Muhammed (Sallallahü aleyhi ve sellem) sadece Allah'ın kulu ve
Peygamberidir, ancak kulların en mükemmeli ve yücesidir.
Peygamberimiz
Müslümanların iyi niyetine güvendiği için, bazen de hayasından dolayı birçok
şeyi hemen açıklayamıyor, zamana bırakıyor ve konuyla ilgili bir vesile
olduğunda açıklıyordu. Ahzab sûresinde (33/53) bazı kişiler Rasûlu İlah'tan
izin almadan evinde kalmaları ya da uzun süre oturmaları tenkit ediliyor, ancak
Peygamberimiz hayasından dolayı onlara bir şey söyleyemiyordu, Allah ise hiçbir
şeyden çekinmediği için, ayetle konuyu açıkladı:
'Ey İman edenler,
Peygamberlerin evlerine (rastgele) girmeyin, (başka iş için girdiğinizde) yemek
vaktini beklemeyin, (ancak) yemeğe çağrıldığınız zaman girin/ yemeği yiyince
dağılırı ve (uzun) söze dalmayın.
Gerçekten bu,
Peygamber'e eziyet vermekte ve o da sizden utanmaktadır; oysa Allah, hakkı
açıklamaktan utanmaz. Onlardan (Peygamber eşlerinden) bir şey isteyeceğiniz
zaman, perde arkasından isteyin. Bu, sizin kalpleriniz için de, onların
kalpleri için de daha temizdir. Allah'ın Rasûlüne eziyet vermeniz ve onlardan
sonra eşlerini nikahlamanız size ebedî ofarak helâl olmaz. Çünkü böyle
yapmanız, Allah katında büyük bir günahtır' (Ahzâb 33/53)
Ayrıca Rasûhılfab,
zaman zaman Sahabenin rüyasmdaki önemli noktalan hayata geçiriyordu. Zira salih
rüyalar vahyin birer parçasıdır, ancak şeriatın bir parçası olması için
Peygamber onu tasdik etmelidir. Ezan konusu da buna bir başka örnektir.[42]
Allah Teâlâ buyurur
ki:
"O'nun benzeri
yoktur, O herşeyi işiten ve bilendir" (Şûra 42/11)
(Tevhîd inancına göre,
kâinatın yaratıcısı Allah, her konuda eşsiz ve benzersizdir. Kur'an ve
Sünnet'teki Allah'a ait el ve yüz gibi kelimelerde de aynı eşsizliğin geçerli
olduğu unutulmamalı ve bu şekilde iman edilmelidir.)[43]
10/10- EbÛ
MÛsâ el-Eş'arî'deil (Radıyallahü anh):[44]
Rasûlullah (Saiiaiiahu
aleyhi ve aetlem) dört (inancı) bizim aramızda canlı tuttu:
Şüphesiz Allah uyumaz
ve uyuması da uygun olmaz,
Varlığın (rızk
/adalet) dengesini düşürür ve yükseltir, Gece yapılan ameller gündüzfün
başlangıcında) ve gündüz yapılan amellerde gecefnin başlangıcında) kendisine
yükselir.[45]
§Ebû Musa'dan gelen
bir başka rivayette, Rasûlullah şöyle buyurdu:
"O'nun
görülmesine mâni olan perde (ışığı kuvvetli) bir ateştir. Eğer o perdeyi
kaldırırsa Zâtının azameti, kendisinin gördüğü her şeyi yakar."
Sonra râvi Ebû Ubeyde
şu ayeti okudu:
"(Mûsâ gördüğü) ateşe
yaklaşınca kendisine şöyle seslenildi; Ateşte ve etrafında bulunanlar mübarek
kılındı, âlemlerin Rabbi her türlü eksiklik ve benzetmeden münezzehidir.' (Nemi
27/8)
NOT: Naslarda,
ateşten perdenin keyfiyeti hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Bu konular
müteşâbihâttan kabul edildiği için olduğu gibi iman edilmelidir.[46]
11/11- Ebû Hüreyre'den
(Radıyaliahü anh):[47]
Rasûlullah (SaUaîfohü
aleyhi ve seiiem) buyurdu ki:
"Allah'ın eli[48]
(mülk ve kudret İle) doludur. Gece ve gündüz (varlıklara) cömertçe dağıtmak
bunları azaltmaz.[49]
Görmez misin, gök ve yerin yaratılışından beri dağıtması/vermesi onun elindeki
(mülk ve kudretten) hiçbir şeyi eksiltmemiştir.
(Rasûlullah şöyle
ilâve etti:) O'nun arşı su üstündedir, diğer eliyle de kâinatın dengesini
düşürüp yükselterek (ayarlar). "[50]
Kur'ân'da ve
hadislerde Allah'a ait el ve yüz gibi ifadeler bulunmaktadır. Bunlara İslâm
akaidinde, müteşâbih (hakikati bilinemeyen) konular denmektedir. Selef âlimleri
bunları te'vil[51] etmemiş ve keyfiyetini
düşünmeksizin mutlak olarak iman edilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Bütün
bunlar Allah'ın sanma lâyık olarak vardır. İmam Âzam Ebû Hanîfe bu konuda şöyle
dedi:
''Allah'ın, Kur'ân'da
zikrettiği gibi eli, yüzü ve nefsi vardır. Allah'ın Kur 'ân 'da zikrettiği el,
yüz ve nefis gibi şeyler keyfiyetsiz (hakikatini bilemediğimiz) sıfatlardır.
O'nun eli; nimeti ve kudretidir denilemez, (te'vil edilemez,) zira bu takdirde
sıfat iptal edilmiş olur ki bu da Kaderiye ve Mutezilenin görüşüdür. O'nun
elinin, keyfiyetsiz sıfat olması gibi, gazabı ve rızası da keyfiyetsiz iki
sıfattır.’[52]
Ancak sonraki bazı
âlimler, bunları (nimet ve kudret diye) te'vil etmek orunda kalmışlardır. Bu
da Mücessimeye cevap ve yeni Müslüman
olanlara bir beyan (açıklama) niteliğindedir. Çünkü onlar, İslâm öncesi
inançlarında putlara ya da bir yaratılmışa tapıyorlardı ve naslarda geçen
benzer ifadeleri yanlış anlayıp, Allah'ın bazı sıfatlarını insanlara
benzetiyorlardı... İnsanları bu hatadan korumak için te'vil etmek zorunda kalan
âlimlere de hak vermek gerekir. Ancak en güzeli, keyfiyetini düşünmeden olduğu
gibi inanmak ve Allah'ın şanına uygun olarak bunların var olduğunu kabul
etmektir. Doğrusunu Allah bilir.[53]
12/12- Ebü Hüreyre'den
(Radıyaiiahu anhy.[54]
Hz.Peygamber
(Saliaiiahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
"Kıyamet günü
Allah yeryüzünü tutar ve göğü de eliyle[55]
sarar/dürer, sonra (azametiyle) şöyle
nida eder:
"Melik (Otorite
sahibi) sadece benim, yeryüzünün kralları (bugün) nerede?.."[56]
13/13- Ebû
Zer'den (Radıyaliahü anhy.):[57]
Rasûluilah (Sallalhhü
aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"Şüphesiz ben
sizin görmediklerinizi görür ve duymadıklarınızı duyarım. Gökyüzü
inliyor/gıcırdıyor ve inlemesi/gıcırdaması da normaldir. (Çünkü) orada secde
eden meleklerin bulunmadığı dört parmak kadar da olsa boş bir yer yoktur. Eğer
benim bildiklerimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız, yatakta kadınlardan
zevk almazdınız ve en yüksek yerlere çıkıp[58] Yüce
Allah'a yüksek sesle dua ederdiniz/yalvarırdınız."
(Râvî) Ebû Zer dedi
ki: "(Bu kadar sorumluluk karşısında) Allah 'a yemin ederek söylemek
isterim ki keşke ben de koparılan/kesilen bir ağaç olsaydım...'''[59]
14/14- EbÛ
Zer'den (Radıyaliahü anh):[60]
RasÛİUİlah (SallaUahü
aleyhi ve sellem) dedi ki:
"İzzet ve celâl
sahibi Allah şöyle buyurdu[61]:
'Ey kullarım! Benim
affettiklerim dışındakiler günahkâr (kalır). O hâlde (günahlarınız için) benden
af dileyin, sizi affedeyim. Kim benim affetme gücümü bilir ve af dilerse onu
affeder, (hatasını) önemsemem.
Benim hidayete
erdirdiğim dışındakiler dalâlettedirler, o hâlde benden hidayet isteyin ki sizi
(doğru yola) ileteyim.
Benim zengin kıldığım
dışındakiler fakirdir, o hâlde benden isteyin ki sizi zengin kılayım.
Eğer sizin önceki ve
sonraki nesilleriniz (Bir başka rivayette; insan ve cin soyundan olan sizler,
küçüğünüz ve büyüğünüz, erkeğiniz ve dişiniz), yaşayanlarınız ve ölenleriniz,
yaş ve kuru bütün varlığınız kullarımın kalplerinden en şerlisinde toplansa,
benim mülküm/otoritemden sivri sinek kanadı kadar bile eksiltme yapamaz. Eğer
(bu sayılanlar) kullarımın kalplerinden en hayırlısında toplansa benim
mülküme/otoriteme sivri sinek kanadı kadar bile faydası dokunamaz.
Eğer sizin önceki ve
sonraki nesilleriniz (Bir başka rivayette; insan ve cin soyundan olan sizler,
küçüğünüz ve büyüğünüz, erkeğiniz ve dişiniz), yaşayanlarınız ve ölenleriniz, yaş
ve kuru bütün varlığınız toplansa, benden her biri dilediği kadar istese ve her
isteyene versem yine (mülkümden bir şey) eksilmez. Birinizin deniz kenarına
gelip, oraya bir iğne batırıp çıkarması gibi (bunlar da) benim mülkümden hiçbir
şeyi eksiltmez. Bunlar benim Cevad (Cömert), Mâcid
(Şerefli) ve Samed
(Varlık sebebi) olmamdan dolayıdır.
Mükâfatımla ilgili
sözüm hâla geçerlidir ve azabımla ilgili sözüm de geçerlidir. Bîr şeyin
olmasını istediğimde 'ol' derim ve olur.'
'Ben[62]
zulmü kendime ve kullarıma yasakladım, dikkatli olun
ve zulmetmeyin. Her Âdem oğlu gece gündüz hata yapar, sonra
benden af dilerse, ben de onun (hatasını) affeder ve önemsemem'. 'Benim[63]
hidayete erdirdiklerim dışındakiler dalâlette olup,
giydirdiklerim
dışındakiler çıplak, doyurduklarını dışındakiler aç ve su verdiklerim
dışındakiler de susuzdur. O hâlde benden hidayet isteyin, sizi doğru yola
ileteyim, benden giyecek isteyin sizi örteyim /giydi reyi m, benden yiyecek
isteyin sizi doyurayım ve benden su isteyin size su bahşedeyim.
Ey kullarım, eğer
sizin önceki ve sonraki nesilleriniz... (Ravi hadisin yukardaki kısmını aynen
zikretti ve ekledi) bütün bunlar benim mülkümden hiçbir şey eksiltemezsiniz,
belki bir iğne başının eksilttiği (su) kadar eksiltebilir.[64]
15/15- İbll
Abbas'tail (Radıyallahü anhümâ)'.[65]
Rasûlullah (Sallallahü
aleyhi ve set/em) gece yarısı namaza kalktıklarında şöyle dua ederdi:
'Allahümme
leke'l-hamd, Ente nûru's-semâvâti ve'l-arz ve men fîhinne, ve leke'l-hamd, Ente Kayyamü's-semâvâti ve'l-arz ve men fîhinne,
ve leke'l-hamd, Ente Rabbü's-semâvâti
ve'l-arz ve men fîhinne.
Ente'l-Hak, ve
kavlüke'l-hak, ve va'düke'i-hak, ve likâüke hak, ve'l-cennetü hak, ve'n-nâru
hak, ve'sâatü hak.[66]
Allahümme leke eslemtü
ve bike âmentü ve aleyke tevekkeltü ve ileyke enebtü ve bike hâsemtü ve ileyke
hâkemtü, fağfirlî mâ kaddemtü ve mâ ahhartü ve mâ esrartü ve mâ a'lentü, Ente
ilâhî lâ ilahe illâ Ente.1
Duanın tercemesi:
'Allahım! Sana hamd olsun; Sen göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin
nurusun,
Sana hamd olsun; Sen gökler,
yer ve ikisi arasındaki (kâinat) sistemini ayakta tutansın.
Sana hamd olsun, Sen
gökler, yer ve ikisi arasındaki (kâinat) sisteminin Rabbisin.
Sen haksin, sözün hak,
va'din hak, sana kavuşmak hak, cennet hak, cehennem hak ve kıyamet hak.
Allahım! Sana teslim
oldum, sana inandım ve güvendim. Sadece sana döndüm, Senin için mücadele ettim
ve senin hakemliğini kabul ettim. Benim yaptığım ve yapabileceğim, gizlediğim
ve açıktan işlediğim bütün günahlarımı affet! Sen benim ilâhımsın, Senden
başka ilâh yoktur.’[67]
Allah Teâlâ buyurur
ki:
"O gökleri ve
yeri hak/hikmet ile yaratandır "
(En âm 6/73)
"Onlar, ayakta
dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar,
göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (veşöyle derler:)
Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni teşbih ederiz. Bizi cehennem
azabından koru!" (Âlü İmrân 3/191).[68]
16/16- Übey
b. Ka'b'dan (Radıyallahü anh):[69]
"Müşrikler
Hz.Peygamber'e: 'Ey Muhammedi Rabbini bize tarif etV dediler. Bunun üzerine
Allah Teâlâ ayetlerini indirdi:
'De ki; O Allah
tekdir, Allah samed (varlık sebebi)dir. Doğurmamış ve (birinden de)
doğmamıştır. Hiçbir şey O'na denk değildir." (İhlâs 112/1-4).[70]
17/17- Ebû
Hüreyre'den (RadiyaUahüanhy.[71]
RaSÛİUİlah (Satlallahü
aleyhi ve selîem) dedi ki:
"Aziz ve celîl
olan Allah şöyle buyurdu:
'Kulum beni yalanladı,
hâlbuki buna hakkı yoktu. Bana küfretti ve buna da hakkı yoktu. Benî
yalanlaması, 'bizi ilk yarattığı gibi (âhirette) tekrar diriltemez' sözüdür.
Bana küfretmesi ise 'Allah çocuk edindi' şeklindeki sözü ile olur. Hâlbuki ben
doğurmayan ve (birinden) doğmayan, kimsenin bana denk olmadığı bir Samed
(varlık sebebiy)im'. "[72]
18/18- Ebû Hüreyre'den
(Radtyaüahü anh):[73]
RaSÛİUİlah (Sallallahü aleyhi ve setlem) dedi kil
"Aziz ve
Celîl olan Allah şöyle buyurdu:
'Âdem oğlu zamana
küfrederek bana eziyet etmek istiyor. Hâlbuki zaman benim ve her şey benim
elimdedir. Geceyi ve gündüzü de ben değiştiririm'. "
NOT:
Rivayette geçen 'zaman benim' sözünden kastedilen; zamanın sahibi/yaratıcısı
benim, demektir. Dehrîlerin inancı ile bu konu karıştırılmamalıdır, zira onlar
Allah1! inkâr edip, her şeyi zamanın yarattığını iddia ederler.[74]
Şeytan, insanları
kandırmak ve Allah yolundan uzaklaştırmak için sürekli çalışır. Değişik
metodlarla onlara yaklaşır. Bunlardan birisi vesvese vermektir. Vesvese, o
insanın aklına çeşitli şüpheler atmak ve zihnini bulandırmak şeklinde olur. Bu
akaid, ibâdet ve ahlâk gibi konularda ilk sıradadır. Şeytana karşı yapılacak
olan, onun şerrinden Allah'a sığınmak ve
tam bir teslimiyettir.
Vesvese kaynaklarından
birisi de nefsin kendisidir. Çünkü nefis, günaha meyyal yaratılmıştır,
eğitilmesi ve sürekli kontrol altında tutulması gerekir.
Allah Teâlâ buyurur
ki:
"De ki. Kalplere vesvese verenin kötülüğünden, insanların Rabbi, Sahibi
ve îlâhı olan (Allah'a)
sığınırım, O (sinsi
yaratık) insanların içlerine (sürekli) vesvese (tohumları) atar, (Dikkat
edin! O vesveseci) cinlerden de olabilir, insanlardan da."(Nâs 114/1-6).
Allah Teâlâ buyurur
ki:
"Şüphesiz insanı
biz yarattık, nefsinin ona verdiği vesveseyi de
biliriz. Biz insana şah damarından daha yakınız." (Kâf 50/16).[75]
19/19- Ebû Hüreyre'den
(Radıyallahü anh);[76]
Rasûlullah (SaiMiahü
aleyhi ve seüem) şöyle buyurdu: "Şeytan
sizden birine yaklaşır ve
(vesvese vermek için)
şöyle sorar: 'Gökyüzünü kim
yarattı?' O kişi 'Allah yarattı' der. Şeytan tekrar sorar: 'Yeryüzünü kim
yarattı?' O kişi:
Allah yarattı' der.
Şeytan bir daha sorar: 'Peki, Allah'ı
kim yarattı ?..'
İşte biriniz böyle bir
şey hissettiğinde: 'Ben Allah'a ve O'nun peygamberlerine iman ettim.' desin ! "[77]
20/20-
Hz.Aişe’den (Radiyalahu anha):[78]
Bazı kişiler
Rasûİullah'a (SaiMiaha aleyhi ve seiiemj gelip kaplerinde duydukları vesveseden
şikâyet ettiler've şöyle dediler:
"Ey Allah'ın
Rasûlü! Bazen (kalbimizde) öyle şeyler duyuyoruz/ hissediyoruz ki bizden
birinin gökyüzünden (yere) düşüp (parçalanması) onu anlatmasından daha
iyidir."
Bunun üzerine Hz.
Peygamber (Saiiaiiaha aleyhi ve selkm) şöyle buyurdu:
"İşte bu
(hassasiyetiniz) katıksız/saf îmândır."
NOT:
Şeytanın şerrinden Allah'a sığınmak gerekir. Zira o kuvvetli bir yaratıktır.
Felâk ve Nâs sûrelerinde bunun örnekleri görülür. Ayrıca şeytanın vesvesesine
karşı mücâdele edilmeli, tevhîd inancı savunulmahdır. Bir Müslüman şeytanın
vesvesesi karşısında aciz kaldığında, 'Ben Allah'a ve Peygamber'ine iman
ettim'1 demelidir.[79]
(Allah 'tan başka ilâh
yoktur ve Hz. Muhammed O 'nun Rasûlü 'dür)
İslâm'ın üç temel
konusu vardır:
1- Tevhîd
(Allah 'in her konuda tek olması ve mutlak itaat), ,. ,
2- Risâlet
(Allah 'in Peygamber 'i ve Kitabına itaat),
3- Ahiret
(Ölümden sonraki gelecek/yeni hayatı kabul ye ona hazırlık).
Allah ile insanlar
arasındaki irtibat risâlet ile sağlandığı için bu konu tevhîdden sonra
gelmektedir. Çünkü Allah'ın emirlerini öğrenmede en temel/sağfam yol, Peygamber
ve Kitaptır.
Hz. Muhammed'den
(Sattattahü aleyhi ve selkm) sonra yeni bir dönem başladı ve bütün insanlar
Kur'an'a ve Allah Rasûlüne çağrıldı. Rasûlullah'ın (Salîaiiahü aleyhi ve seihm)
görevi Kur'an'ı olduğu gibi nakil, beyan (açıklama) ve nasıl yaşanacağını
göstermektir. Peygamber olmadan Kur'an anlaşılamaz.
Allah Teâlâ buyurur
ki:
"Allah,
kendisinden başka ilâh olmadığına şahitlik eder, melekler ve adaleti/dengeyi
koruyan ilim sahipleri de bu şehadete katılırlar. (Evet,) izzet ve hüküm sahibi
Allah'tan başka ilâh yoktur." (Âlü îmran 3/18)
Allah Teâlâ buyurur
ki:
"De ki. Eğer
Allah'ı seviyorsanız bana tâbi olun ki Allgh da sizi sevsin ve günahlarınızı
affetsin. Allah affeden ve bağışlayandır.
De ki, Allah'a ve
Rasülüne itaat edin, eğer kabul etmezseniz (bilin ki), Allah kâfirleri
kesinlikle sevmez." (Âlü îmran 3/31-32).[80]
21/21- Ubâde
b. Sâmit'ten (Radıyallahü anh):[81]
Rasûlullah (Saiiaiiahü
aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"Kim tek ve
ortağı olmayan Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve
Rasûlü olduğuna, İsa'nın da Allah'ın kulu,
peygamberi ve
Meryem'e bahşettiği (mucize)
kelimesi/rûhu olduğuna ve yine cennet ile cehennemin hak olduğuna
şehadet ederse, hangi ameli işlerse işlesin, Allah Teâlâ onu Cennete koyacaktır.
(Diğer bir rivayette
de) Allah Teâlâ sekiz kapıdan istediği
birinden onu cennete koyar."[82]
22/22-
Sunâbihî'den:[83]
Ölüm döşeğindeyken
Ubâde b. Sâmit'in (Radıyallahü anh) yanına girdim (ve kendimi tutamayıp)
ağladım. Bunun üzerine Ubâde:
"Sakin ol
bakalım, niçin ağlıyorsun, Allah'a yemin ederim ki eğer benden şahitlik istenirse,
senin lehine şahitlik, şefaatim kabul edilirse sana şefaat ederim. Sana gücüm
yettiğince yardım etmek isterim' dedi ve ekledi:
'Rasûlullah'tan
işittiğim hadislerin ancak size faydalı olanını naklettim. Ancak bir hadis daha
var ki bugün içime işlediği/benliğimi kapladığı hâlde onu nakledeceğim. Ben
Rasûlullah'm (Sallaihha aleyhi ve sellem) şöyle dediğini işittim:
"Kim Allah'tan
başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah Rasûlü olduğuna şehadet ederse
cehennem ateşi kendisine
haram kılınır. (Bir rivayette de: 'Allah cehennemi ona haram
kılar') dedi."[84]
23/23- Abdullah
b. Selâm'dan {Radıyallahü anh):[85]
Rasûlullah ile beraber
yürüyorduk, Peygamberimiz bir topluluğun kendisine seslendiğini duydu:
"Ey Allah 'in
Rasûlü! Hangi amel daha kıymetlidir?"
Rasûlullah (SallallahU
aleyhi ve sellem):
"Allah'a ve O'nun
peygamberine iman etmek, Allah yolunda cihad etmek ve kabul olmuş bir hac
ibadetidir" dedi.
Bir müddet sonra o
vadiden şöyle bir nida duyuldu : "Ben Allah'tan başka ilâh olmadığına ve
Muhammed'in Allah Rcısûlü olduğuna şehadet ederim.'"''
Bunun üzerine
Rasûlullah da buyurdu ki :
"Ben de aynı
şekilde şehadet ederim ve bunlara şehadet edenin de kesinlikle şirkten kurtulacağına
şahitlik ederim."[86]
24/24- Ebû
Zıbyân'dan (Rdiihü hy):[87]
Ebû Eyyüb
el-Ensârî (Radıyallahü anh)
(İstanbul'un muhasarası
sırasında) Romalılarla yapılan savaşta hastalandı ve ölüm vakti yaklaşınca dedi
ki:
Burada ölürsem
cesedimi ülkeme götürün,
şayet siz düşmanla vuruşurken ölürsem buraya defnedin.
Ben Rasûlullah'ın (Saiiaiiahü aleyhi ve sellem) şöyle dediğini duydum, onu size
söylemek istiyorum; aslında şu hâlim olmasaydı aktarmayacaktim:
"Kim Allah'a
hiçbir şeyi şirk koşmadan ölürse cennete gider."[88]
25/25- Muâzb.
Cebel'den (Radıyallahüanhy.):[89]
Ebû Eyyüb el-Ensârî'ye
(Radıyallahüanh) ölüm yaklaşınca... (Bir önceki hadisin aynısını nakletti.)[90]
26/26- SüheyI
İbnü'l-Beyza'dan[91] (Radıyaüaha anhy):[92]
Rasûluİlah (Sallallahü
aleyhi ve sellem) ile bir sefere çıkmıştık. Ben onun terkisindeydim. Rasûluİlah
şöyle dedi:
"Ey Süheyl
İbnü'l-Beyza !"
İki ya da üç kere
sesini yükselterek seslendi ve her defasında da Süheyl icabet ediyordu. Ashab-ı
Kiram Rasûlullah'ın sesini işitince kendilerini çağırdığını zannettiler.
Öndekiler durdu, arkadakiler de yetişti ve hepsi (Rasûlullah'ın etrafında)
toplandı. Rasûluİlah :
"Şüphe yok ki kim
Allah'tan başka ilâh olmadığına şehadet ederse Allah ona cehennem ateşini haram
ve cenneti gerekli kılar."
(Bir rivayette:
"İzzet ve celâl sahibi Allah, bu kelime nedeniyle cenneti ona gerekli kılar
ve ateşten onu âzad eder" buyurdu.)[93]
27/27- Ebû
Mûsâ el-Eş'arî'den (Radıyallahü anhy.):[94]
Kavmimden bir
toplulukla birlikte Hz. Peygamber'e (Sallallahü aleyhi ve uğradım, bize dedi ki: "Müjdeler olsun,
başkalarına da bu müjdeyi verin, (artık) kim sadık kalarak Allah'tan başka ilâh
olmadığına şehadet ederse cennete gider."
Daha sonra Hz.
Peygamber'in (Sallallahü aleyhi ve sellem) huzurundan ayrıldık ki bunu
insanlara müjdeleyelim. Yolda Ömer b. Hattab (Radıyallahü anh) karşımıza çıktı,
(olayı öğrenince) bizi Rasûiullah'a geri getirdi ve i(Ey Allah'ın Rasûlü!
Buyurduğunuz müjdeli haber insanlara duyurulduğu takdirde buna güvenirler (de
ibadeti azaltabilirler), " dedi. Bunun üzerine Rasûlullah sükût etti (bir
şey demedi).
NOT: Peygamberimiz
ve Hz. Ömer gibi bazı sahabîler, şehadet kelimesini sadık/ihlaslı olarak
söyleyen kişinin cennete gideceğine dair müjdeyi, fazla yaymak istemiyordu.
Zira onlar, belki insanlar buna güvenir de amelde/nafilelerde gevşeklik
gösterirler, endişesi taşıyorlardı.
Ancak bazı özel
durumlarda (33/33 nolu hadiste geçtiği gibi) Peygamberimiz bunu Müslümanlara
müjdeliyordu. Bunun nedeni Müslümanların o anki fedakârlıkları ya da söz konusu
bilginin kaybolma endişesi olabilir.
Bir Müslüman, büyük
günah işlese de affedilmesinin ardından ya da cehennem azabı gördükten sonra
mutlaka cennete girecektir. Yani şirk dışındaki günahları işleyen Müslümanların
mutlaka bir şekilde cennete girecekleri anlaşılmaktadır. Doğrusunu Allah bilir.[95]
28/28- Cabir
b. Abdullah'tan (Radıyaliaha anh):[96]
Mu az b. Cebel'in ölüm
anında, ben yanında bulunanlardan birisiydim, o şöyle dedi:
'Odanın/çadırın
perdesini açın da size Rasûîu İlah'tan (Sallallaim aleyhi ve duyduğum bir şeyi
nakledeyim, önceden ona güvenmeniz (ve ameli Trk etmeniz/gevşemeniz) endişesi
ile anlatmamıştım. Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu işittim:
"Kim kalbindeki
ihlasla ya da kalbindeki kesin imanla Allah'tan başka ilâh olmadığına şehadet
ederse cehennem ateşine girmez, (cennete girer)."
Bir keresinde de:
"Cennete gider, ateşfin azabı) ona dokunmaz" dedi.[97]
29/29- Muâz
b. Cebel'den (Radıyaliahü anh):[98]
Rasûlullah (SaiMiahü aleyhi ve seiiem) bana
şöyle demişti: "Cennet (kapısının) anahtarları,
Allah'tan başka ilâh olmadığına şehadet etmektir."[99]
30/30- Rİfâa
el-Cühenî'den (Radıyaiiaha anh):[100]
Rasûlullah (Sallallahu
akyhı ve settem) ile birlikte sefere çıktık ve Kedîd (ya Cudeyd) denilen yere
geldik. Bazı kişiler ailelerine dönmek için izin " meye başladı.
Rasûlullah da onlara izin verdi. Sonra ayağa kalktı. Allah'a hamd ve sena edip
şöyle buyurdu:
"Bazı kişilere ne
oluyor, şu ağacın (yani yeryüzünün) Rasûiullah tarafını tercih etmiyorlar ve
diğer taraflara göre burayı sevimsiz görüyorlar."
Rasûlullah'ın bu
sözünden dolayı herkesin ağladığını gördük. Bir kişi (kalktı ve) dedi ki :
'Bundan sonra senden
izin isteyen alçaktır.' Rasûlullah tekrar Allah'a hamd etti ve şöyle buyurdu:
"O hâlde ben de Allah katında şehadet ederim ki bir kul Allah'tan başka
ilâh olmadığına ve benim Allah Rasûlü
olduğuma can ü
gönülden şehadet eder ve bundan da sapmazsa, (âhirette) ancak cennete
gider/' (Ayrıca) şunları ekledi:
"Rabbim bana,
ümmetimden yetmiş bin kişiyi hesapsız ve hiç azap etmeden cennete koyacağını
va'd etti.[101] Dilerim ki sizler ve
atalarınızdan, eşlerinizden, soylarınızdan salih olanlar cennetteki köşklerine
yerleşmeden onlar cennete girmezler, (ki sizin girmeniz de kesinleşsin.)
Gece yarısı ya da
gecenin üçte ikisi olduğunda Allah dünya semasında[102]
tecelli eder ve (insanlara): %Ben kuifanmdan benden başkasına yönelmelerini
istemiyorum/ kim benden af dilerse onu affederim, kim bana dua ederse ona
icabet ederim ve kim de benden bîr istekte bulunursa ona veririm' buyurur, bu
nida fecrin aydınlığına kadar devam eder."
ijRifa'a'dan ikinci
tarikle gelen rivayet:
Rasûlullah ile
birlikte Mekke'den ayrıldık, insanlar izin istemeye başladı. (Yukarıdaki hadisi
zikretti.)
Râvi devamla dedi ki:
Ebû Bekir (kalkıp) şöyle söyledi: 'Bundan sonra senden izin isteyen bana
göre-alçaktır." Daha sonra Hz. Peygamber Allah'a hamd etti ve güzel şeyler
söyledi. Ardından "Allah katında şahitlik ederim ki (hâlbuki yemin
edeceğinde -Muhammedi'm nefsini elinde tutan Allah'a yemin ederim ki- derdi)
bir kul Allah'a ve âhiret gününe iman eder ve
bundan da sapmazsa kesinlikle
cennete gider, dedi (ve devamında da yukarıdaki hadisi zikretti.)"
§(Yine Rifa'a'dan
üçüncü tarikle gelen
rivayet) 'Rasûlullah'la (Salhilalni
aleyhi ve seiiem) sefere çıktık ve Kedîd denilen yere (ya da Arafat'a) ulaştık'
dedi (ve hadisin devamını zikretti.)[103]
31/31- Osman
b. Affân (Radıyallahü anh):[104]
Hz. Peygamber'den
(Saihiiahü aleyhi ve sellem) şunu nakletti :
"Kim Allah'tan
başka ilâh olmadığını kabul ederek ölürse cennete gider.”[105]
32/32- Osman
b. Affân (Radıyallahü anh):[106]
Rasûlullah'ın
(Sallaiiahu aleyhi ve seilem): "Ben bir kelime biliyorum, onu kalbindeki
bir gerçek olarak ifade ederse cehennem ateşi o kişiye haram kılınır"
sözünü duydum deyince, Ömer b. Hattab:
"O hangi
kelimedir, sana anlatayım; o, Allah 'm Hz. Muhammed ve Ashabını kendisiyle
güçlendirdiği Mas kelimesidir. O, Allah Rasûlü'nün amcası Ebû Talib'i kabul
etmeye çağırdığı takva kelimesidir ki bu da Allah'tan başka ilâh olmadığına
şehadet etmektir" dedi.[107]
33/33- Ebû
Zer'den (Radıyallahü anh):[108]
Rasûlullah'ın
(Saiiaiiahü aleyhi ve seilem) yanına geldim, üzerinde beyaz bir elbise vardı ve
uyuyordu. Sonra konuşmak için tekrar geldim, yine uyuyordu. Bir müddet sonra
tekrar geldim, baktım ki RasûluMah uyanmış, dizinin dibinde oturdum. Bana dedi
ki:
"Bir kul
Allah'tan başka ilâh yoktur der ve bu iman ile ölürse kesinlikle cennete
girer."
Ben ona:
"Zina etse de,
hırsızlık yapsa da mı?" diye sordum.
Rasûlullah şöyle
buyurdu:
"Evet, zina etse
de, hırsızlık yapsa da.,"
Ben aynı soruyu üç
kere tekrarladım, o da aynı cevabı verdi ve dördüncüde buyurdu ki:
"Ebû Zerr'in
burnu (toprakta) sürtülse de bu böyle..[109]"
Râvi (kendisi) der ki:
Ebû Zer oradan izarıni çekerek çıktı, gitti ve (kendi kendine) şöyle diyordu:
"Ebû Zerr'in
burnu (toprakta) sürtülse de bu böyle.."[110]
Rasûlullah, bazı
sahabîlerin ısrarlı sorularına zaman zaman bu şekilde cevap vererek belki de
onların aşırı zühd anlayışını tenkit etmektedir. Çünkü İslâm her insanın kabul
edip yaşayacağı bir dindir ve bütün insanların günahtan kaçınma endişeleri de
eşit değildir.
Cennete girmenin temel
şartı tevhidi kabul ve şirki reddetmektir. Zira Allah şirk dışında diğer
günahları dilerse affeder.
Allah Teâlâ buyurur
ki:
'Şüphesiz Allah
kendisine şirk koşulmasını kesinlikle affetmez, şirk dışındaki günahları
dilerse affeder. Kim Allah'a şirk koşarsa gerçekten büyük bir günah işleyerek
iftirada bulunmuş olur.' (Nisa 4/48).[111]
Allah Teâlâ buyurdu:
"...O'nun katında
izni olmadan kim şefaat edebilir..." (Bakara2/255)
Allah Teâlâ buyurdu:
"...O gün,
Rahmanın izin verdiği ve sözünü kabul etiği kişiden başkasının şefaati fayda
vermez." (Tâhâ 20/109)
(Şefaat, Allah'ın
Âhiretteki rahmet görüntülerinden birisidir. Bu zorunlu iki şekilde tecelli
eder:
a- AHah
müşrik ve kâfirler dışındaki günahkârları dilerse affeder ve bunu Kur 'ânda
şöyle açıklar:
“Allah kendisine şirk
koşulmasını affetmez, bunun dışındaki (günahları) dilerse affeder” (Nisa 4 /
48)
b- Peygamberler
ve Allah'ın izin verdiği salih insanlar da günahkârların ajfolmasım talep
ettiğinde, şefaatleri Allah 'in izniyle kabul edilir. Bu konudaki hadisler
aşağıda zikredilmiştir.)[112]
34/34- Ebû
Hüreyre'den (Radıyaliahü anh):[113]
Rasûlullah'a
(Saiiaiiaha aleyhi ve seilem): "Rabbin sana şefaat konusunda hangi hakkı
bahşetti?" diye sordum. O da şöyle dedi:
"Muhammed'in
nefsini elinde tutan Allah'a yemin ederim ki bu soruyu ümmetimden ilk soran
sensin, bu da anladığım kadarıyla sendeki öğrenme hırsından kaynaklanıyor,
Muhammed'in nefsini
elinde tutan Allah'a yemin ederim ki mü'minlerin cennet kapısında yığılmaları
beni fazla ilgilendirmiyor, bundan daha önemlisi şefaat yetkimi tam (sonuna
kadar) kullanabilmemdir. Benim şefaatim, samimiyetle Allah 'tan başka ilâh
olmadığına şehadet eden ve kalbi dilindeki bu sözü, dili de kalbindeki bu
inancı kabul ederek yaşayanlar için geçerlidir."[114]
35/35- Ebû
Amra el-Ensârî'den (Radtyaiiahu anh):[115]
RaSÛluIlall (SallaUahü
aleyhi ve selletn) buyurdu ki;
"Allah 'tan başka
ilâh olmadığına ve benim de onun peygamberi olduğuma' ben şehadet ederim.
Mü'min bir kul da bu iki cümleyi kabul ettiği hâlde Allah'a ulaşırsa, kıyamet
günü kesinlikle ateşten korunur."[116]
36/36- İbn
Mes'Ûd (Radıyallahü anh):[117]
'İki önemli haslet
vardır. Bunlardan birini Rasûlu ilah'tan aleyhi ve sellem) duydum; diğeri kendi
kanâatimdir. (Rasûlullah dedi ki;)
"Kim Allah'a
ortak koşarak ölürse cehenneme gider."
Ben de:
'Kim hiçbir şeyi Allah'a
ortak ve eş koşmadan ölürse cennete gider' diyorum.'[118]
37/37- Ebû
Nuaym'den:[119]
Medine ehlinden bir
adam yahut bir ihtiyar geldi ve Mesrûk'un evinde misafir oldu. O kişi şöyle
dedi; Abdullah b. Amr b. Âs'tan (Radıyallahü anhümâ) duyduğuma göre Rasûlullah
(Sailaiiaha aleyhi ve seiîem) şöyle buyurdu:
"Kim hiçbir şeyi
şirk koşmadan Allah'a ulaşırsa yaptığı hatalar (fazla) zarar vermez ve kim de
Allah'a şirk koşarak ölürse yaptığı güzel işler ona fayda vermez."[120]
38/38- Câbir
b. Abdullah'tan (Radıyallahü anh):[121]
(Sallallahü aleyhi ve
sellem) buyurdu ki:
İki önemli sebep
vardır: Kim hiçbir şeyi şirk koşmadığı halde izzet ve celal sahibi Allah a
U[aşırsa cennete gider,
Kim de şirk koştuğu
hâlde izzet ve celâl sahibi Allah'a ulaşırsa cehenneme gider."[122]
39/39- EneS
b. Mâlik'ten (Radıyallahü anh) :[123]
Rasûlullah (Saiiaiiahü
aleyhi ve sellem) Muaz'a şöyle dedi: "Kim Allah'tan başka ilâh olmadığına
şehadet ederek[124]
Allah'a ulaşırsa cennete gider." Muazdedi ki: 'Ey Allah'ın
Peygamberi, bunu insanlara
müjdeleyeyim mi?'
Rasûlullah:
"Hayır, ben
insanların bu müjdeye güvenip (ameli terkedecekleri/ gevşeyecekleri) endişesi
taşıyorum" buyurdu ya da buna benzer bir şey söyledi.[125]
40/40- Sefeme
b. Nuaym'dan (Radıyallahü anh): [126]
RasÛİUİIah (Sallallakü
aleyhi ve settem) dedi ki:
"Kirn hiçbir şeyi
şirk koşmadan Allah'a ulaşırsa (sonunda) cennete gider, zina yapsa da (böyle),
hırsızlık yapsa da ..."[127]
41/41- Hissân
b. el-Kâhin (el-Kâhil) el-Adevî'den:[128]
Bir keresinde
Abdurrahman b. Semüra ile oturuyordum, kendisi Muazb. Cebel'den
(Radıyallahüanhüm) şu hadisi nakletti:
RasÛİUİIah (Sallallahü
aleyhi ve settem) buyurdu ki:
"Yeryüzünde bir
kişi Allah'a şirk koşmaz, benim Allah Rasûlü olduğuma şehadet eder ve bunlar da
imanlı bir kalbe dönerse, o kişi kesinlikle affolur."
Ben Abdurrahman'a:
'Sen bunları Muaz b.
CebeVden mi duydunV diye sordum. Orada bulunanlar bu sözüm üzerine beni
ayıpladılar. Abdurrahman:
bırakın, o kötü bir
söz söylemedi, Evet bunu Rasûlullah'tan duyduğunu belirten Muaz 'dan ben
(kendim) duydum' dedi.
§(Bir başka tarikte)
Hissân b. el-Kâhin el-Adevî'den (Radıyallahü anh): "Bir keresinde
Basra'daki ulu camiye gitmiştim. Orada bulunan ak saçlı, ak sakallı bir
ihtiyarın yanına oturdum ve bana dedi ki:
iMuaz bana
Rasûlullah'tan şunları nakletti... (ve ilâve olarak) "Onu ayıplamayın,
azarlamayın! Evet, ben (kendim) bunu Muaz 'dan işittim, o da Rasûlullah'tan
şunları nakletti..." '
§(Diğer rivayette;)
Râvi, Hissan'm babasının cahiliyede kâhin olduğunu belirtti.
'Hz. Osman'ın
(Radıyaiiahüanh) halifeliği döneminde mescide girdiğimde saçı sakalı ağarmış
yaşlı birisi Muâz b. Cebel'den (Radıyaiiahu anh) rivayette bulunuyordu' dedi ve
yukarıdaki hadisin benzerini nakletti.'[129]
42/42- Ebû
Zer'den (Radıyaiiahü anhy):[130]
Rasûlullah (Sallallahü
aleyhi vs sellem) dedi ki:
Aziz ve Celîl olan
Allah şöyle buyurdu: 'Ey Âdem oğlu, yeryüzü dolusu hata/günah işlesen de, şirk
koşmadığın sürece ben sana yeryüzü dolusu af/mağfiret hazırlarım.'
NOT: Nakledilen
hadislerden anlaşılan, kim tevhîdi doğru olarak anlar/kabul eder ve şirki reddederse
Allah'ın izniyle şefaatten faydalanacaktır.[131]
[1] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/3.
[2] Cürcani, Tarifat' 175; îbn Abdilber, Temhîd, XVIII/70,
74, 82, 83, 90.
[3] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/3-4.
[4] Sened:
Sahih: Müsned, 1/272,
H.no:2455; Makdisî, el-Ehâdîsü'l-Muhtâra, X/338-339, H.no:366, 368. Heysemî:
"Hadisin râvîleri, sahih rivayetlerin şartlarını taşır' dedi. Bk.Mecnıau
'z-zevaid, VII/25, 189. Nesâî, es-Sünenü'l-kübrâ, VI/347-348, H.no: 11191/2
(Nesâî, senedde yer alan Külsüm b. Cebr'in hadiste kuvvetli olmadığını ifâde
etti.) Ancak Hâkim en-Neysâbûrî hadisin isnadının sahih olduğunu, Külsünvün ise
Müslim'in râvîsi olmasına rağmen Buharı ve Müsiim'İn Sahihlerinde bu hadise yer
vermediğini belirtti. Bk.Müstedrek, 1/80, H.no: 75. Adı geçen bu râvî, Yahya b.
Maîn ve İbn Hıbbân'a göre sikadır. Bk.Mİzzî, Tehzîbü 'l-Kemâl, XXIV/200-201.
Bennâ ise Ebü'l-Vezîr Ahmed Hasan'ın Tenkîhu 'r-nıvâtfî tahrîci ehâdîsi'l-Mişkât
İsimli eserinde, senedinde tenkit edilen bîr hususun bulunmadığını ancak
hadisin mevkuf (yani İbn Abbas'ın sözü) olduğunu belirttiğini nakletti.
Bk.Bülûğıı '/-emânî, 1/34. Ahmed Muhammed Şâkir ise "sikanın ziyadesi
makbuldür" tezinden hareket ederek bu hadisi merfû olarak kabul etti. Bu
hadis âlemin yaratılışı böltimününde 96/9273-hadis olarak tekrar edilecektir.
[5] Na'mâır. Arafat yakınlarında bir dağdır. Bazen dağın
yüksekliği ve üstündeki bulutların eksik
olmaması sebebiyle Na'mânü's-sehâb
ismiyle
buluta İzafe edilerek
kullanılır. (Bk.îbnü'1-Esîr, Nihâye, V/73)
[6] (ya da) onlara doğru, yüz yüze konuştu.
[7] Lafiz mânâsı
şahitlik ettk” olduğu halde cümlenin akışı açısından , “Biz buna
şahitlik ederiz.”şeklinde alınmışır.
[8] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/4-5.
[9] Sened:
Hasen: Müsned, V/135,
H.no: 21130. Hâkim, Müstedrek, H/353, H.no:3255 (Hâkim, Buharı ve Müslim'in
Sahih'lerine almadığını, ancak hadisin isnadının sahih olduğunu söyler. Zehebî
de bunu onaylar); îbn Asâkir, Târihu Dımaşk, VII/396-397; Makdisî hadisin hasen
olduğunu söyledi. Bk.Muhtâra, III/363-364, H,no:1158. Heysemî: "Muhammed
b. Yakub Zübâlî'nin mestur olduğunu, diğer râvîlerin ise sahih rivayet
şartlarını taşıdıklarını" ifade etti. Bk.Mecmau'z-zevâid, VII/25.
Ebü'l-Mehâsin el-Huseynî, Muhammed b. Yakub Zübâlî Ebü'l-Heysem er-Rakâşî
el-Basrî'nin meşhur biri olmadığını belirtti Bk.İkmâi, 1/388, Trc.no: 8 04.
Âmir Hasan Sabri
hadisin merfu hükmünde mevkuf bir rivayet olarak isnadının sahih olduğunu
söyler. Bk. Zevâidu Abdillah b, Ahmedb. Hanbel fı'l-Müsned, H.no: 145;
Bu hadis Kur'ân'ın Faziletleri ve Tefsin
bölümünde 280/7695.hadis; Âlemin
yaratılışı bölümünde ise 97/9274.hadis olarak tekrar edilecektir.
[10] Bu okunuş, Medine ehli, Ebû Amr ve İbn Âmir kıraatine
göre rivayet edilmiştir. Diğerleri ise
Ç4C>Î) olarak okumuşlardır.
[11] A'râf 7/172-173.
[12] Abzâb, 33/7.
[13] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/5-7.
[14] Fahreddın Razi, Mefâtîhu '1-ğayb, V/397; Zemahşerî,
Keşşaf, n/169-170; Şevkânî, Fethu 7-Kadîr, II/335.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 1/7.
[15] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/7.
[16] Sened:
Sahih: Müsned, III/127,
H.no: 12229. Eenzer rivayet için bk.III/129, H.no:12252; III/218, H.no:13221;
Buhârî, Rikâk, 49, 51; Enbiyâ, 1; Müslim, Münâfîkûn, 51-53. Taberânî,
el-Mu'cemü't-evsat, VIII/16, H.no:7022; Abd b. Humeyd, Müsned, 1/355, H.no:
1179. Konuyla ilgili âyetler için bk.Bakara, 2/92, Mâide, 5/36, Yûnus, 10/54,
Ra'd, 13/18, Meâric, 70/11-16.
[17] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/7-8.
[18] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/8.
[19] Metinde bu râvî şöyle tanıtılmaktadır:'in halka dinini
öğretmek üzere Şam bölgesine gönderdiği zâttır.
[20] Sened:
Sahih: Müsned V/238-
no.21972.Benzer rivayet için bk.V/228, H.no:2I890, 21892-21894;
Camiîam219°3' 21905; V/234'
H'no: 2I93S-21940; Ma'mer
b. Raşid, 101- İr 7 . rrc2zak'm
Musannefi ile beraber) XI/282, H.no:20546; Buhârî, Cihâd. 46; Libâs, Hno'2S^Q3r
3°' R"İkâkj 37' Tevhîd' 1; Müslim- îmân' 48"51; Ebü Dâvûd> Cihâd,
48. Mace 7"hA rmzı' Imân'18' H.no:2643 (Tirmizî hadisin hasen-sahih
olduğunu söyledi.) İbn Şânıiİvtnrn5' H-no:4296; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr,
XX/75, H.no:140; Müsnedü'ş- yym, IV/141-U2, H.no:2945; Ebû Nuaym, Müstahrec,
1/124, H.no:138.
1/33-34 AnyİCrTÛ*
hadisin senedinde bulunan Şehr b. Havşeb'i zayıf saydı. Bk.Mecma', de belirtti
RV Heyseıy'! $ehr b- Havşeb'în bazen hadislerinin hasen olarak telakki
edildiğini RkMecm'' ^fecma'' V1212-21 A. Bazen de zayıflığına rağmen sika
sayıldığını ifade etti. 1'54, 61.
Heysemî'nin bu râvî
hakkında kendi içinde
ihtilafa düştüğü görülmektedir.
Ahined Muhammed Şâkİr hadisin senedinde yer alan Şehr b. Havşeb'in sika
olduğunu söyledikten sonra, delilsiz olarak ileri geri bazı kimselerin bu zat
hakkında konuştuklarını da ifade etti. Müsned, 1/207 (kendisine âit tahricli
nüsha). Bennâ ise, Şehr b. Havşeb'in Yahya b. Maîn, Ahmed b. Hanbel ve diğer
âlimlerce sika sayıldığını belirtti. Bk.Bülûğu 'î-emânî, 1/61. Şehr b.
Havşeb'in sika oluşunu ifade eden eserlere birkaç örnek: İbn Şahin Ebû Hafs Ömer
b. Ahmed, Târîhu esmâi's-sikât, s.Ill, Trc.no:536; İbnü'l-Cevzî, ed-Duafâ ve
'l-metnskûn, 11/43, Trc.no:1644 (İbn Hıbbân, Yahya b. Maîn ve Ahmed b. HanbePin
sika dedikleri, Nesâî'nin ise "kuvvetli değildir" dediği ifade
edilmektedir.) Aynı bilgiler için bk.Zehebî, Kâşif, Trc.no:2314; îbn Hacer
"saduktur, irsal ve hatası çoktur" dedi. Bk.Takrîb, Trc.no:2830. İbn
Mencûye Müslim'in râvîleri arasında saydı. Bk.Ricâlü Müslim, 1/312, Trc.no
:677.
[21] Ya'fûr : Toprak rengi (boz) mânâsına gelen J&
(afer)'den türemiştir. Ayrıca geyik yavrusu için kullanılan bu isim, süratli
gidişinden dolayı merkebe de verildi. Bazı rivayetlerde {Buharı, Cihâd, 46;
Müslim, îmân, 49; Ebû Dâvûd, Cihâd, 48) merkebin ismi Ufeyr olarak geçmektedir
ki bu da sıfat-ı müşebbehc olan ^îtî (a'fer)'in ism-i tasğîr (küçültme)
sîgasıdır. Bundan da her iki ismin kullanıldığını anlıyoruz. (Bk.İbn Hacer,
Fethu 'İ-Bârî, VI/74).
[22] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/9-10.
[23] Sened:
Sahih: Müsned, V/228,
H.no:21893. Benzer rivayet için bk.V/228, H.no:21890, 21892; V/229-230,
H.no:2I903, 21905; V/234, H.no:21938-21940; V/236, H.no:21957; V/242,
îii/^21"5' 21"7; III/26°-261' H.no:13677. Ahmed eş-Şeybânî, el-Âhâd
ve'l-mesânî, '1/422, H.no:1842; Taberânî, el-Mu'cemü'I-kebîr, XX/48-50,
H.no:81, 83-88; XX/75, «no:140; XX/126, H.no:254; Bezzâr, Müsned, VII/78,
H.no:2627; İbn Mende, îmân, 1/241, g7-no:105; Heysemi hadisin râvîierinin sika
olduğunu belirtti. Bk.Mecmau 'z-zevâid, 1/50.
[24] Lafız mânâsı; bahset, şeklindedir.
[25] Rivayetlerin bir kısmında ise
"affedilmeleri/bağışlanmaları" zikredilir. Bk.Müsned, V/234, H.no:
21939.
[26] Heysemî, bu hadisin Bezzâr tarafından rivayet
edildiğini ve râvîlerinin de sika olduklarını belirtti. Bk.Mecmau'z-zevâid,
1/50.
[27] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/10-12.
[28] Sened:
Sahih: Müsned, 11/309,
H.no:8071. Benzer rivayet için bk.11/525, H.no:10741; 11/535, H.no:10860;
Ma'mer b. Râşid, Cami', XI/283, H.no:20547. Hâkim, hadisin senedinin sahih olduğunu
söyledi, Zehebî de buna muvafakat etti. BkMüstedrek, 1/698, H.no:I901/101,
Heysemî, hadisin sahih olduğunu söyledi. Bk.Mecmau'z-zevâid, 1/50; X/101-102.
[29] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/12-13.
[30] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/13-14.
[31] Sened:
Sahih: Müsned, V/72,
H.no:'20572; Benzer rivayet için bk.V/399, H.no:23275. İbn Mâce, Kefförât, 13,
H.no:21i8 (Bûsirî, İbn Mâce'nin zevâidinde bu hadisin râvîlerinin Buhârî'nin
şartına uygun ve sika olduklarını belirtti); Dârimi, İstrzân, 63, H.no:2702;
Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, VII1/324-325; H.no: 8214-8215; Hâkim, Müstedrek.
111/523-524, H.no:5945-5946/1543-I544.
[32] Allah'ın dilediği olur ve Hz. Muhammed'in dilediği
olur.
[33] (Affan'ın rivayetinde).
[34] Lafız anlamı, 'edebim mâni oluyordu' şeklindedir.
[35] "Allah'ın dilediği olur.”
[36] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/14-16.
[37] Sened:
Sahih; Müsned,
V7393,
no.23232. Benzer rivayet
için bk.V/384, H.no:23158;
V/394, H.no:23240; V/398, H.no:23274; Ebû DâvÛd, Edeb, 76, H.no:4980;
ibn Mâce, Keffârât, 13, H.no:2118; Dârimî, İsti'zân, 63, H.no:2702.
[38] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/16.
[39] Sened:
Sahih: Müsned, 1/214
H.no:I839. Benzer rivayet için bk.I/224 H.no:1964; 1/283, H.no:2561; 1/347,
H.no:3247; Nesâî, es-Sünenü'l-kübrâ, V[/245, H.no:10824; Amelü'l-yevm
ve'l-leyle, s.545, H,no:987; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, İII/217, H.no:5603;
İbn Mâce, 13, Keffârât, H.no;21I7 (Bûsirî, Zevâid'dc bu hadisin senedinde Eclâh
b. Abdullah el-Kindî'nin bulunduğunu, bu zât ise Ahmed b. Hanbel, Ebû Hatim,
Nesâî, Ebû Dâvûd ve İbn Sa'd tarafından -hafızası sebebiyle- zayıf; Yahya b.
Maîn, Yakub b. Süfyân, Iclî (ve Amr b. Ali) tarafından da sika sayıldığını;
diğer râvîlerin ise sika olduklarını belirtmiştir.) Buhârî bu râvîye değindi,
ancak cerhedici bir noktaya temas etmedi. (Bk.et-Târihu'l-kebîr, 1/II/68).
Zehebî ise sika olduğunu belirtti, (Bk.Kâşif, 1/234, Trc. no:234)
[40] 'Allah'ın dilediği ve senin dilediğin olur.'
[41] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/16-17.
[42] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/17-18.
[43] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/18.
[44] Sened:
Sahih: Müsned, IV/395,
H.no:19422; ' IV/400-401, H.no:19477. Benzer rivayet için bk.IV/405,
H.no:I9522; Müslim, îmân, 293-295; tbn Mâce, Mukaddime, 13, H.no:195-196; Ibn
Hıbbân, Sahih, 1/241-242, H.no:266; Ebû Nuaym, Müstahrec, 1/244, H.no:448: Ebû
Avâne, Müsned, 1/127-128, H.no:379-382; Bezzâr, Müsned, VIII/36, H.no:3018;
Taberânî, el-Mucemül-evsat, 11/307, H.no:1535; VII/16, H.no:6022; Rûyânî,
Müsned, 1/381, H.no:583; Ismâilî, Mu 'cemü şuyûhi'l-hmâilî, 11/562; Tayâlisî,
Müsned, 1/395-396, H.no:493; Ebû Ya'lâ, Müsned, XIII/245-246, H.no:7262-7263;
Abd b. Humeyd, Müsned, 1/191, H.no:541; Lâlkâî, I'Jıkâdü ehli's-sünne, 111/414,
H.no:696; tbn Mende, 11/769-770, H.no:775, 777; îbn Ebî Asım, es-Sünne, 1/272,
H.no:614; Isfahanı, Azame, 11/421-423, H.no:l 17-118; H/430-435, Hjıo:9-13; Ebû
İsmail el-Herevî, el-Erbaûn fi delâili't-tevhîd, 1/49-50, 56, H.no:7. 13;
Abdullah b. Ahmed, es-Sünne, 11/461-462, H.no:1048.
[45] Sabah ve ikindi vakitlerinde melekler nöbet
değiştirirler ve kulların amelleriyle Allah'a yükselirler. Bk.Müsned Trc.
H.no:59/929.
[46] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/18-19.
[47] Sened:
Sahih: Müsned,
11/500-501, H.no:10448. Benzer rivayet için bk.II/242, H.no;7296; 11/313,
H.no:8125; Hemmâm b. Münebbih, es-Sahîfetü's-sahîha, H.no:28; Buharı, Tcvhîd,
19, 22; Tefsir, 11/2; Müslim, Zekât, 36-37; Tirmizî, Tefsir, 5/3, H.no:3045;
İbn Mâce, Mukaddime, 13, H.no:I97; İbn Hıbbân. Sahih, 11/54, H.no:723; Ebû
Nuaym, Müstahrec, 111/79, H.no: 2238;
Nesâî, es-Sünenü'l-kübrâ, IV/413, H.no:7733; Humeydî, Müsned, II/459,H.no:1067;
Ebû Ya'lâ, Müsned, XI/134, 229, H.no:6260, 6343; Lâikâî, İ'tikâdü ehli's-sünne,
III/415-416, H.no:698; îbn Ebî Âsim, es-Sünne, U/362, H.no:779 .
[48] Lafız olarak yemin; sağ el demektir.
[49] (Devamla dedi ki:)
[50] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/19-20.
[51] Te'vil, başka mânâya delâlet ettiğine dair bir
delilden dolayı, asıl mânâsını bırakıp başka mânâya hamletmektir. Bk.
İbnü'l-Cevzî, Nüzhetü'l-uyûn 216.
[52] el-Fıkhu 'l-Ekber'deki metin:
[53] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/20-21.
[54] Sened:
Sahih: Müsned, 11/374,
H.no:8849. Buhârî, Tefsir, 39/2; Tevhîd, 19, 26, 36; Rikâk, 44; Müslim,
Münâfıkûn, 23; İbn Mâce, Mukaddime, 13, H.no:192; Dârimî, Rikâk, 80, H.no:2802;
Taberâiıî, el-Mü 'cemü 1-evsat, 1/385, H.no:671. İbn Ebî Âsim, cs-Sünne,
1/241-242, H.no:547-549. İbn Ömer'den (Radıyaliahü anhümâ) şahidi için
bk.Taberânî, el-Mu'cemü'1-evsat, 11/521, H-no:1895;IV/282,H.no:3498.
[55] Lafız olarak Yemin; sağ el demektir.
[56] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/21.
[57] Sened:
Sahih: Müsned, V/173,
H.no:21408; Tirmizl Zühd, 9, H.no:2312 (Hasen-garib); îbn Mâce, Zühd, 19,
H.no:4190; Bezzâr, Müsned, IX/357-358, H.no:3925; İsfahanı, Azame, III/982-983,
H.no:507; Mervezî, Ta'zîmü kadri's-Salât, 1/259, H.no:253. Hâkim, Müstedrek,
11/554, H.no:3883/1021; IV/587, H.no:8633; IV/623, H.no:8726; Beyhakî,
es-Sünenü'l-kübrâ, VII/52; Şuabü'l-îmân, 1/484, H.ııo:783; Zikri geçen
kaynaklarda hasen rivayetlerden oluşan bu hadisler, birbirini desteklemek
suretiyle sahih li gayrini mertebesine yükselir.
(Son üç eserdeki rivayette
hadisin baş tarafında "Rasûlullah (Sallallahü aleyhi ve sellem) İnsan
-Dehr- sûresini sonuna kadar okudu," ilâvesi vardır.) îbn Ebî Şeybe.
Musannef, VII/123, H.no:34682 ("Meyvesi yenilen bir ağaç olmak
isterdim" ilâvesi de vardır); Hadisin baş tarafı için bk.Abdürrezzâk,
Musannef, IX/440, H.no:17934; Bezzâr, VIII/I77, H.no:3208; Mervezî, 1/261,
H.no:255.
[58] Bu cümle 'yollara düşüp...' şekiinde de anlaşılabilir.
Bk.Bennâ, Bulûğu 'l-emânî, 1/42.
[59] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi,
Ensar Yayıncılık: 1/21-22.
[60] Sened:
Sahih: Müsned, V/154,
H.no:21264. İkinci bö'iüm: V/I60, H.no:21314; Benzer rivayet için bk.V/177,
H.no:21432; V/154, H.no:21265; V/147, H.no:212Û8; İbn Ebî Şeybe, Musannef,
vı/72, H.no:29557; Buhârî, el-Edebü'l-müfred, s.172, H.no:490; Müslim, Birr,
55; Tirmizî, Kıyâme, 48, H.no:2495; İbn Mace, Zühd, 30, H.no:4257; Darımı,
Rikâk, 72, H.no:2791; Hâkim, Müstedrek, IV/269, H.no:7606; Beyhakî,
es-Sünenü'l-kübrâ, VI/93; Şuabü'l-îmân, V/405-406, H.no:7088-7089; Bezzâr, Müsned,
IX/401-402, 440, H.no:3995; 4052; İbn Ğazvân ed-Dabbî, Duâ, 1/321, H.no:130.
Hadisin ilk bölümüne
senedinde Leys b. Ebî Süleym ve Şehr b. Havşeb bulunduğundan dolayı
"hasen" diyenler de vardır. Meselâ Heysemî, zayıf sayılan Leys b. Ebî
Süleym'in bulunduğunu belirtti. Ek.Mecma', 1/131. Ahmed Muhammed Şâkir,
Heysemî'nin Leys b. Ebî Süleym'i zayıf göstermesini tasvib etmeyip, sika
olduğunu isbat etti. (2136. hadisin tahricinde) Bu râvîyi Müsned'de daha önce
zikri geçen 2136. hadisin tahririnde de ele alarak "sika" olduğunu
belirtip, hafızasından dolayı bazıları tarafından tenkide tabî tutulduğunu,
hatta bir kısmının bu tenkitlerinde ileri gittiklerini ifade ederek Vekî'i buna
örnek gösterdi. Vekî': "Süfyân, Leys'in adını bile anmaz" diyor,
ancak (1199 ve 2136.hadislerde) İsmini bizzat söyledi, der. Sâcî de: "Ebû
Dâvûd bu zatın hadislerini yazdığı Sünen'ine almadı" diyor. Ancak İbn
Hacer'in Tehzîb isimli eserindeki "az da olsa Sünen'de hadisleri
vardır", görüşünü naklederek buna da cevâbını vermiştir. (Bk.Müsned, 1/100
tahkiki) Buhârî, bu zatı cerhetmedi. Bk.et-Târîhu'l-kebtr, IV/I/246. Şehr b.
Havşeb hakkında geniş bilgi için bk.4/4.hadis.
[61] Bu rivayet kutsi hadistir ki Rasûlullah'ın Rabbinden
aldığı vahyi mânâca aktarmasıdır, ancak lafız kendisine aittir. Kur'ân ise hem
lâfız, hem de mânâ olarak Allah Kelâmıdır ve kutsi hadisten çok farklıdır. Zira
Kur'ân mucizedir; benzeri yapılamaz ve Kıyamete kadar tahrif edilmeme garantisi
vardır.
[62] Ebû Zer'den (Radıyallahü anlı) gelen bir başka
rivayette; Rasûluliah (SallaUahü aleyhi em) Rabbinden şöyle rivayet eder: )
[63] (Allah Teâlâ şöyle buyurdu:)
[64] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/22-25.
[65] Sened:
Sahih: Müsned, 1/298,
H.no:2710; Benzer rivayet için bk.I/3O8, H.no:2813; 1/302, H.no:2748; 1/358,
H.no:3368; 1/366, H.no:3468; Buhârî, Daavât, 10; Tevhîd, 8, 24, 35; Teheccüd,
1; (Ayrıca Berâ b. Âzib'den -Radıyallahü anh- şahidi için bk.Buhârî, Daavât,
9); el-Edebü'l-müfred, 1/242, H.no:697; Müslim, müsafırin, 199; Tirmizî, Daavât,
29, H.no:34I8; Nesâî, Kıyam, 9, H.no:1617;
Ebû Dâvûd, Salât, 119, H.no:771-772; ibn Mâce, İkâme, 180, H.no:1355-1356;
Darımı, Salât, 169, H.no:1494; Malik, Muvatta', Kur'ân, 34; Ebû Nuaym,
Müstahrec, 11/365, H.no:1757; Ebû Avâne, Müsned, 11/37-39, H.no:2227-2232;
Beyhakî, es-Sümnü'l-kübrâ, IIÎ/4-5; es-Sünenü's-suğrâ, 1/230, H.no:812/392.
[66] Bazı rivayetlerde " ve Muhammedi'm -Sallallahü
aleyhi ve sellem- hak, ve 'n-nebiyyûne hak " ilâvesi de vardır. Bu kısmın
tercemesi: "Muhammed (Sallallahü aleyhi ve sellem) hak, (diğer)
peygamberler de haktır" Bk.Müsned, 1/358, H.no:3368.
[67] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/25-26.
[68] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/26-27.
[69] Sened:
Hasen: Müsned,
V/133-334, H.no:2İ118. (Hadisin senedi zayıftır, ancak şâhidleri ile hasen
seviyesine yükseldi.) Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 112/1, 2, H.no:3364-3365.
Buhârî, hadisin râvîlerinden Ebû Sa'd Muhammed b. Müyesser es-Sâğânî'dc ızdırâb
bulunduğunu belirtti. ük.et-Târîhu'l-kebîr, I/I, s.245, Trc.no:778;
et-Târthu'l-evsat, 11/197; et-Târîhu's-sağîr, 11/280, Trc.no:2604; Diğer
âlimler tarafından da zayıf sayılmıştır. Bk.Zehebî, Kâşif, H/226, Trc. no:5180:
İbn Hacer, Takrîb, Trc.no: 6344. Hâkim en-Neysâbûrî bu hadisin senedinin sahih
olduğunu söyledi, Zehebî ise bu görüşe katıldığını İfâde etti. BkMüstedrek,
11/589, H.no:3987/1125. Câbir'den (Radıyallahü anh) şahidi için bk.Taberânî,
el-Mu'cemü'l-evsat, VI/321, H.no:5683; Ebû Ya'lâ, Müsned, IV/38-39,
"H.no:2044, Beyhakî, Şuabü't-îmân, 11/508-509, H.no:2552. Heysemî
Câbir'den (Radıyallahü anh) gelen bu rivayete yer vererek zayıf olan Mücâlid b.
Saîd'in dışındaki râvîierin sika olduklarını zikretti. Bk.Mecmaıı 'zevâid,
VII/146.
[70] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/27.
[71] Sened:
Sahih: Müsned, 11/317,
H.no: 8204; Benzer rivayet için bk.II/350-351, H.no:8595; 11/393-394,
H.no:9089; Buhârî, Bed'ü'1-halk, \\ Nesâî, Cenâiz, 117, H.no:2076; İbn Hıbbân,
Sahih, 1/242, H.no:267; 11/105, H.no:845; Nesâî, Cenâiz, 117, H.no:2076;
es-Sünenü 'l-kübrâ, 1/666, H.no:2205; IV/395, H.no:7667; VI/409, H.no: 11338;
İbn Mende, 11/972, H.no: 1072; Beyhakî, İ'tikâd, MİM. İbn Abbas'tan -
Radıyallahü anh - şahidi için bk.Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, 112/1-2; 2/8,
Taberânî, el-Mu'cemü'1-kebîr, X/308-309, H.no:l0751; Müsnedü'ş-Şâmiyyîn,
İV/139, H.no:2941; Deylemî, Firdevs, III/180, H.no:4488.
[72] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/28.
[73] Sened:
Sahih: Müsned, 11/238,
H.no:7244; Benzer rivayet için bk.II/272, H no:7669: 11/275 H.no:7702: 11/300.
H.no:7975; H/394, H.no:9091; 11/395 H.no:91 1; II 491 Rno:10316, 11/496 H
no:I0387; H/506, H.no:10526; Buhârî, Tevhîd, 35; Tefsıru 1-Kur ân, 45; Edcb,
101, Müslim, Elfâz, 1-6 ; Ebû Dâvûd, Edeb, 169, H.no:5214,MuVattat Kelâm, 3;
Ma^er. b. Râsid Cami' XI/436 H.ıo'20938; Nesâî, es-Sünenü l-kubra, Vl/4^7,
H.no:11487, ibn H ân S^, VH/488, H.no:5685; Hâkim, 491-492. H no:3690 3Jffiö;
Taberânî. el-Mu'cemül-evsaL IX/395-396, H.no:8851, Beyhak., III/365 H.no:6285;
Humeydî, J1/«,W, 11/468, H.no:1096; Kudâî, MM.A, H/79, H.no:921, Deylemî,
Firdevs, IH/180, H.no:4489.
[74] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/28-29.
[75] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/29-30.
[76] Sened:
Sahih: Müsned, 11/331,
H.no:8358; B«/wn,Bed'ü'l-halk, 11; Müslim, îmân, 212-215; (Buhâri ve Müslim
rivayetinde "Allah'a sığınsın ve buna son versin" ilâvesi bulunmaktadır.
) Nesâî, es-Sünenü 'l-kübrâ, VI/170, H.no: 10498; Amelü'l-yevm ve'l-leyle,
S.419, H.no:662. İbn Mende, 1/478, H.no:353; Heysemî râvîlerinin sika
olduklarını ifâde etti. Bk.Mecma', 1/33-34. Hz.Âişe'den (Radıyallahü anhâ)
benzer lâfızla şahidi için bk.Müsned, VI/257, H.no:26081; Ebû Ya'lâ, Müsned,
VIII/160, H.no:4704; İbn H]bbân, Sahih, 1/181-182, H.no:150; Heysemî, Mevârid,
1/146, H.no:4I; İbn Ebî Âsim, es-Sünne, i/293, H.no: 648; Deylemî, Firdevs,
11/379, H.no:3689. Abdullah b. Amr'dan -Radıyallahü crnhümâ- şahidi için
bk.Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat, 11/534, H.no: 1917. Urve'den nıürsef olarak da
rivayet edildi. Bk.Hennâd, Zühd, 11/469, H.no:947.
[77] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/30-31.
[78] Sened:
Sahih: Müsned, VI/106,
H.no: 24633. Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat, IX/247, H.no:8537. İshâk b. Râhûye,
Müsned, III/1022, 1039, H.no:1770, 1796; Heysemî, hadisin Bezzâr tarafından da
rivayet edildiğini, râvîlerinin ise bazıları tarafından zayıf sayılan Şehr b. Havşeb
bulunmakla birlikte sika olduklarını belirtti. Bk.Mecma', 1/33-34 (Şehr b.
Havşeb hakkında geniş bilgi için 4/4.hadisin tahricine bk.)
a-Ebû Hüreyre'den
(Radıyallahü anh) şahidi için bk.Müsned, 11/456, H.no: 9837; îl/397, H.no:9129;
11/441, H.no:9655; Tayâiisî, Müsned, İV/153, H.no: 2523; Bııhârî,
el-Edebü'l-müfred, s.437, H.no: 1284: Müslim, îmân. 209-210; Ebû Dâvûd, Edeb,
119, H.no:5111; İbn Hıbbân, Sahih, 1/179-181. H.no:145-146, İ48; Ebû Avânc,
Müsned, Mil, H.no: 227-228; İbn Mende, 1/471, H.no:340-341; İbn Ebî Âsim,
es-Sünne, 1/295, H.no:655 (hasen); Hennâd, Zühd, 11/470, H.no:950; Beyhakî,
Şuabü 'l-'ımân, 1/301, H.no:337; Nesâî, es-Sünenü'l-kübrâ, VI/170,
H.no:10500-10501; Amelü'l-yevm ve'l-leyle, s.420, H.no:664-665; Heysemî,
Mevârid, 1/147-148, H.no:42-43; Ayrıca 93/135.hadise bk.
b-İbn Abbas'tan
(Radıyallahü anhümâ) şahidi için bk.İbn Hıbbân, Sahih, 1/180, H.no: 147.
c-İbn Mes'ûd'dan
(Radıyallahü anh) şahidi için bk.Müslim, îmân, 211; îbn Hıbbân, Sahih, 1/181,
H.no: 149; Ebû Avâne, Müsned, Mil, H.no: 229; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr,
X/83, H.no: 10024; Beyhakî,
Şuabü'l-îmân, 1/301-302, -H.no: 339;
İbn Mende, 1/474, H.no:347.
d-Enes b. Mâlik'ten
(Radıyallahü anh) şahidi için bk.Ebû Ya'iâ, Müsned, VII/156, H.no: 4128.
[79] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/31-32.
[80] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/32-33.
[81] Sened:
Sahih: Müsned,
V/313-314, H.no:22574-22575; Buhârî, Enbiyâ, 47; Müslim, îmân. 46; İbn Mibban,
Sahîh, 1/214, H.no:207; Taberânî, Müsnedü'ş-Şâmiyyîn, 1/316, H.no:555; Tirmizî,
man, 17, H.no:2638; Ebû Nuaym, Müstahrec, 1/122, 269, H.no:133-135; Ebû Avâne,
llT-n ' I/18' Rno:8' Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, VI/277, 278, 331, H.no:10969,
10970, İZrMüd VII/MüSned VII/130'
130-131, 142, H.no:2682, 2683, 2695; İbn Mende, 1/189, 10, 511; ibn Ebî Asım,
es-Sünne, 11/ 431, H.no:889.
[82] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/33-34.
[83] Sened:
Sahih: Müsned, V/318, H.no;226lb-2261I;
Câbir b. Abdullah'tan -Radıyallahü anh - şahidi için bk.V/233, 236, H.no:2I933,
21959; Müslim, îmân, 47. Tirmizî, îmân, 17, H.no:2638. Tirmizî hadisin hemen
akabinde bu rivâyetiyle hasen-sahih-garib olduğunu, bununla birlikte Ebû Bekir,
Ömer, Osman, Ali, Talha, Câbir, İbn Ömer ve Zeyd b. Hâlid (RadtyaUahü anhüm)
tarafından da rivayet olunduğunu belirtti, İbn Hıbbân, 1/212, Hno.202; Ebû
Nuaym, Müsîahrec. 1/123, H.no:136; Ebû Avâne, Müsned, 1/25-26, H.no:26. Suyûtî
hadisin sahih olduğuna işaret etti. Bk.el-Câmiu 's-sağîr, H.no:8772; Nevevî bu
hadisin senedinde (ki bu aynı zamanda Ahmed b. Hanbcl'in senedinde de vardır)
güzel bir inceliğe dikkat çekmiştir ki bu da aynı tabakadaki dört râvînin (İbn
Aclan, İbn Hıbbân, İbn Muhayrîz ve Siinâbihî) birbirlerinden hadis
nakletmesidir. Bk. Şerhu Sahihi Müslim, 1/201-202.
[84] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/34-35.
[85] Sened:
Sahih: Müsned, V/451,
H.no:23673; İbn Hıbban, VII/58, H.no:4576.EbuZer’den (Radiyallahu anh) şahidi için bk. V/150, H.no:21228; V/163,
H.no:21341; V/171, H.no:21392; İbn Hıbban, I/183-184;, Hno:152; VII/58-59,
H,no:4577; Tebarani, el-Mucemü’l-evsat, IX/330, H.no:8718.maiz’den şahidi için
bk.Müsned , IV/342,Hno:18911-18912;makdisi, Muhtara, IX/442; Hno:416.Heysemi
Ahmed b. Hanbel’in ravilerinin sika olduğunu belirtti.Bk.Mecma’, I/59.Ayrıca
şahitleri için de ynı şeyi söyledi.Bk.Mecma’, III/207.Hadisin şahitleri
için bk.I/143. hadis.
[86] Abdullah b. Ahmed bu rivayeti (babasının işittiği
gibi) kendisi de Harun b. Maruftan işittiğini belirtti.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 1/35-36.
[87] Sened:
Sahih: Müsned, V/419,
H.no: 23450; V/416,'H.no:23415; Saîd b. Mansûr, Sünen, 11/384, H.no:2931;
Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, IV/170-171, H.no: 4041-4045
a-Ebû Zer'den
(Radıyallahü anh) şahidi için bk.Müsned,V/\66, H.no:21356; V/159, H.no:21308;
V/161, H.no:21326; Buharı, Cenâiz, 1; İsti'zân, 30; Rikâk, 13; Tevhîd, 33;
Müslim, îmân, 153-154; Ebû Nuaym, Müstahrec, 1/168, H.no:270; 111/73,
H.no:2235; Tirmizî, îmân, 18, H.no:2644; İbn Hıbbân, V/137, H.no:3316; Beyhakî,
es-Sünenü'l-kübrâ, X/190, Bezzâr, IX/394,H.no:3981
b-Câbirsden
(Radıyallahü anh) şahidi için bk.Müsned,UV39\, H.no:15138, 15140; III/325, 374,
H.no:I4425, 14956; Müslim, îmân, 151-152; Ebû Nuaym, Müstahrec, 1/167-168,
H.no:267-269; Beyhakî, hikââ, 1/188, Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat, VIII/42S,
H.no: 7875. Ayrıca 38, Hadisin tahricine bk.
c-Ebû Saîd
el-Hudrî'den
(Radıyallahü anh) şahidi
İçin bk.Müsned, 111/79,
H.no: 11690,
d-Muâz'dan (Radıyallahü
anh) şahidi için bk.Müsned, V/240, 241,
H.no:21982,
21990; Ayrıca 25. ve
39. hadisin tahricine bk.
e-İbn Mes'ûd'dan
(Radıyallahü anh) şahidi için bk.Müsned, 1/382, 443, H.no:3625, 4231; Buhârî,
Cenâiz, 1; Tefsîr, 2/22; Eymân, 19; Müslim, îmân, 150; Ebû Avâne, Müsned, 1/27,
H.no:30; Tayâiisî, 1/206, H.no: 254; Şâşî, Müsned, 11/60-61, H.no:558-560; İbn
Mende, 1/212-215, H.no:66-73. Ayrıca 36. hadisin tahricine bk,
f- İbn Ömer'den -
Radıyallahü anhümâ - şahidi için bk.Beyhakî, Şuabü'1-îmân,
III/298, H.no:3589
g-Hureym b.Fâtik'ten
(Radıyallahü anh) şahidi için bk.Müsned, IV/321-322, H.no: 18802; IV/345-346,
H.no:18936, 18940; Taberânî, el~Mu'cemü'l-evsat, IV/231-232, H.no: 4059;
el-Mu'cemü'l-kebîr, IV/205-207, H.no:4155; Hâkim, Müstedrek, 11/96-97,
H.no:2442; Ebû Nuaym, Hılye, IX/34; Müstahrec, 1/168, H.no:267: Ebû Avâne,
Müsned.. i/27, H.no:31; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, VII, 44; H.no:13075;
l'tikâd, 1/188; Abd b. Humeyd. Müsned, 1/322. H.no:1060; İbn Mende, îmân,
1/218, H.no:76.
h-Umâra b. Ruveybe
(Rueybc)'cien (Radıyallahü anh) şahidi için bk.Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat,
VI/27I-272, H.no:5581.
ı-Ukbe b, Âmir'dcn
(Radıyallahü anh) şahidi İçin bk.Taberânî, el-Mu 'cemü 'l-kebîr, XVII/936, 969;
Müsnedü'ş-Şâmiyyîn, 11/314, H.no: 1408;
i-Seleme b. Nuaym
el-Eşcaî'den (Radıyallahü anh) şahidi için bk.Müsned, IV/260, H.no:18200;
Taberânî, el-Mu'cemü 'l-kebîr, VÎI/48, H.no:6347; Deylemî, Firdevs, 111/502,
H.no: 5553. Ayrıca 36. hadisin tahricine bk.
k-Abdulmelik b.
Mervân'dan (Radıyallahü anh) şahidi İçin bk.İbnü'l-Mübârek, Zühd, s.324, H.no:
921;
I-Cerir'den
(Radıyallahü anh) şahidi için bk.Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, IV/307,
H.no:2285; Heysemî râvîlerinin sika olduğunu söyledi. Bk.Mecma', 1/19.
[88] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/36-37.
[89] Sened:
Sahih: Müsned, VI/450,
H.no:27418. Benzer rivayet için bk.V/240-241, H.no:21990; V/240,
H.no:21982, V/230, H.no:21908,
V/229, H.no:21902, (Yukarıdaki
hadisin tam metni Şöyledir:)
Hno:75-80' 82^
XX/169' H.no:360; Müsnedü's-Muâz'dan /r / , /UI; Hevsemî'
hadisin sahih râvîlerden oluştuğunu; ancak Ebû Salih'in 259 269 Blıh
f/'"a"/;Jhadisi5itmedigimbe!'rtti-Bk-^cmal,I/16,21.23, 104; VIH/202,
birisi için söz'kn ^emrnin ifadc ^'ğ' inkıtâ Ahmed b. Hanbel'İn senedlerinden
sadece rivayetin seneHrT du f" °lğer isnadlar muttasıldır. Görüldüğü gibi
Bennâ'nın tercih ettiği cuınde bbu Sâlıh yoktur. Ayrıca 24 ve 39. hadisin
tahricine bk.
[90] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/37.
[91] Beyzâ, annesinin ismidir. Babasının ismi Vehb b.
Rabîa'dır. Bk.İbnü'1-Esîr, Üsdü'l-ğâbe, 11/582, Trc.no;2316; Kardeşi Sehl için
bk.II/569, Trc.no:2283; Babası dışında anne veya dedesi gibi birine nisbet
edildiği zaman "b." yerine, 'İbn" lafzı kullanılır. îsa İbn
Meryem gibi.
[92] Sened:
Hasen: Müsned. III/451,
H.no:15678; Benzer rivayet için bk.III/466-467. H.no:15783-15784; Hâkim,
Müstedrek, 111/730, H.no:6646; Heysemî, hadis hakkında herhangi bir hüküm
vermemiştir. Bk.Mecma', 1/15; Taberânî, el-Mu'cemü'/-kebîr, VI/210,
H.no:6033-6034; İbn Hıbbân, i/210, H.no:199. (Heysemî, Mevârid, 1/95, H.no:3).
isnadının kopuk olması sebebi ile hadisin zayıf olduğu iddia edilmektetir. Bk.
Buharı, et-Târîhu'l-kebîr, ITI/483, Trc. no:1616; İbn Ebî Hatim er-Râzî, IV/34,
Trc.no: 143. Saîd b. Sait'in Süheyl'e yetişmediği, hatta Müslim'de Hz. Âişe'den
(Radıyallahü anhâ) gelen bir rivayette "Süheyl îbnü'I-Beyzâ'nm
(Radıyallahü anlı) cenaze namazını Hz. Peygamber (Sallallahü aleyhi ve sellem)
bu mescidden başka bir yerde kılmadı" ifâdesi O'nun, daha Rasûluİlah
bayattayken vefat ettiğine işaret etmektedir. Bk.İbn Hacer, İsâbe, U/92
Bu iddialar şöyle
cevaplandırılmıştır: Hatîb el-Bağdâdî, Saîd b. Sait'in Abdullah b. Üneys'ten
O'nun da Süheyl'den (Radıyallahüanhüm) bu hadisi naklettiğini kayıtlar.
Bk.Târihu Bağdâd, IH/104, 221; Ubâde'den (Radıyallahü anh) şahidi de vardır.
Bk.Müsned, V/313, H.no:22574; V7318, H.no:22610; Buhârî, Enbiyâ, Müslim, îmân,
46; Tirmizî, îmân. 17, H.no:2638; Ahmed eş-Şeybânî, el-Âhâdve'l-mesânî,
11/134-135, H.no:854. Enes b. Mâlik ve Itbân b. Mâlik'ten (Radıyallahü anhüm)
şahidi için bk.Müsned, III/135, H.no:I2325; Buhârî, Salât, 46; Müslim, îmân,
54. Ayrıca 21. hadisin tahricine bk.
Özet olarak Müsned'in
buradaki senedi inkıta sebebiyle zayıftır. Ancak hadisin şâhid ve mütâbüeri bu
rivayetin kuvvet kazanması için yeterlidir.
[93] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/38-39.
[94] Sened:
Sahih: Müsned, IV/402,
H.no:19486; Benzer rivayet için bk.IV/41I, H.no:19577; Taberânî, el-Mu'cemü
'/-kebîr, Heysemî "Hadisin râvîleri sikadır" demiştir. Bk.Mecma',
1/16; X/83-84; Muâz'dan (Radıya/lahü anh) şahidi için bk.Müslim, îmân, 49;
Suyûtî hadisin sahih olduğuna işaret etti. Bk.el-Câmiu's-sağîr, H.no:51. Ebû
Şurayh el-Huzâî'den (Radıyallahü anh) şahidi iÇin bk.Taberânî, el-Mu'cemü
'/-kebîr, XXII/188, H.no:491; İbn Hıbbân, 1/166, H.no:122, (Heysemî, Mevân'd,
VI/17-I8, H.no:1792).
[95] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/39-40.
[96] Sened:
Sahih: Müsned, V/236,
H.no:21959; Benzer rivayet için bk.V/233, H.no:21933; V/229, H.no:2I902;
V/240-241, H.no:21982, 21990; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, XX/41, H.no:63; İbn
Hibbân, 1/211, H.no:200; (Heysemî, Mevârid, 1/97, H.no:4). Humeydî, 1/18],
H.no:369; îbn Mende, 1/247, H.no:lll; Beyhakî, Şuabü'l-îmân, 1/146-148,
H.no:I26-128. Hâkim, Müstedrek, 1/503, H.no:1299; Münâvî bu hadisin şerhinde
"kelime-İ Tevhîdi söyleyenin cennete gireceğine" dâir rivayetlerin
yaklaşık otuz (30) sahâbîden nakledildiğini ve mütevâtir olduğunu belirmiştir.
Bk.Feyzu'l-kadîr, VI/206, H.no:877I.
[97] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/40-41.
[98] Sened:
Zayıf: Müsned, V/242,
H.no:22001; Heysemî hadisin Bezzâr ve Ahmed b. Hanbel tarafından
nvayeudildiğini, fakat Şehr ve Muâz arasında kopukluk bulunduğunu, tsmâü b.
Ayyaş*m ise "caz âlimlerinden yaptığı rivayette zayıflık bulunduğunu, bu
rivayetin ise bunlardan biri olduğunu,
diğer râvîlerin ise sika sayıldıklarını beyan etti. (Bk.Mecma\ 1/16; X/82)
Buharı, sor lriaŞİlgl aUinda Vehb b' Münebbih'e "Cennetin anahtarı lâ
ilahe illallah değil midir?" diye V/374 f,Unda "evet" cevabını
verdiğini kaydetti. Bk.Buhârl Ccnâiz, 1; Dcyiemî, Firdevs, Bu , H.no::8475' Suyûtî hadisin zayıf olduğuna
işaret etti. Bk.el-Câmiu 's-sağir, H.no:8191. ne kadar senedindeki kopukluk
sebebi ile zayıf kabul edilse de, mânâsı sahih bir ayettir. Şehr b. Havşeb
hakkında geniş bilgi için bk.4/4.hadis.
[99] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/41.
[100] Sened:
Sahih; Müsned, IV/16,
H.no:16167-16171, /6rc Mîce, İkâme, 182, H.no:1367; Zühd, 34, H.no:4285;
Z)âWmf, Salât, 168, H.no: 1489-1490; Nesâî, es-Sünenü'l-kübrâ, VI/122,
H.no:103O9; Taberânî, el-Mucemü'1-kebîr, V749-52, H.no:4556-4560; Heysemî: "Hadisin ravileri sıka kabul
edilen zâtlardır." Bk.Mecma1, 1/20-21; X/408; Tayâlisî, 0/620-62i,
H.no:1387; İbn Hıbbân, 1/217, H.no:2I2; Nesâî. Amelü'l-yevm ve'Neyle,
s.337-338. H_no:47: Bezzâr, IV/206, 207, H.no:3543; İbnü'l-Miibarek, Zühd,
s.322, 548-549, H.no:9i9, Bk T Nuaym
Hılyeli*'l-evliy<-l VI/286; Münzirî, isnadında bir beisin olmadığın!
söyledi, H.no:2346. Hadisin ikinci kısmının "yani Yüce Allah'ın dünya
semâsında IIAm w '" EbÛ Hüreyre'den (Radıyallahü anh) şahidi için
hk.Müsned, 11/504, H.no:10492; II; II/433, H.no:9557; İbn Mace, İkame, 182,
H.no:1366; Darimi, Salat, 168,H.no:1486-1487.
[101] Ebu Umâme'den (Radtyallaha anh) bu husustaki bir
rivayet için bk.Müsned, V/268, H.no:22204.
[102] Lafız manası' en
aşağı semâdır. Ancak anlaşılması için 'dünya semâsı' olarak terceme
edildi.
[103] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/41-44.
[104] Sened:
Sahih: Müsned, 1/65,
H.no:464, Benzer rivayet için bk.I/68, H.no:498: Müslim îmân
43" Hakim, MüstedreK 1/502, H.no:1298; Beyhakî, Şuabü'l-îmân,
1/109, H.no'95" EbÛ Nuaym M/ye, VİI/174; Müstahrec, 1/120, H.no:I28; EbÛ
Avâne, Müsned, 1/19 H.nolÖ" İbn Mende' imân, I/I73, H.no:32; An
ffi/>id«, I/21I-212, H.no:201 (Heysemî. Mevârid 1/99 H no"6) Hatîb el-Bağdâdî, Târihu
Bağdöd, VT/74-75.
[105] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/44.
[106] Sened:
Sahih: Müsned, 1/63,
H.no:447. Ibn Hıbhân, 1/213, H.no:204 (Heysemî Mevârid 1/93 H.no:l): Ebû Nuaym,
Hılye, VII/174; Hâkim, Müstedrek. 1/502 Hno*1298' Hz Ömer'den (Radıyallahü anh)
şahidi için bk.A/üs/W, 1/28, H.no:187; 1/37, H.no:252. Makdisî hadisin
isnadının hasen olduğunu söyledi. Bk.Muhtâra, T/458, H.no:333. Heysemî
râvîlerinin sika olduğunu zikretti. Bk.Mecma', 1/15. Gösterilen şahidi de
dikkate alarak hadisin sahih olduğu hükmüne varılabilir.
[107] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/44-45.
[108] Sened:
Sahih: Afüsned, V/166,
H.no:21358; Benzer'rivayet için bk.V/166, H.no:21356, Buharı, Libâs, 24;^
Cenâiz, 1; Rikâk, 13-14; İstikraz, 3; Bed'ül-halk, 6; îsti'zân, 30; Tevhîd, 33;
Müslim, îmân, 153-154; Tirmizî, îmân, 18, H.no:2644 (Hasen-sahîh), Ebû Nuaym,
Müstahrec, 1/168, H.no:271; Ebû Avâne. 1/28. H.no:36; Bezzâr, IX/354,
H.no:392Û; İbn Mende, 1/224, H.no-87.
[109] Bu mânâ için bk. İbn Hacer, Fethu 'l-Bârî, X / 283.
[110] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/45-46.
[111] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/46.
[112] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/46-47.
[113] Sened:
Sahih: Mûsned, 11/307,
H.no:8056; Benzer rivayet için bk.II/518, H.no: 10661; Buharı, İlim, 33, Rikâk,
51; Hâkim, Uüstedrek, 1/141, H.no:233; İbn Hibbân, VIII/131. H.no:6432
(Heysemî, Mevârid, VIII/296-298, H.no:2595); Haris b. Ebî Üsâme, Müsned
(Zevâidü Heysemî), 11/1012, H.no:1136; İshâk b. Râhûye, Müsned, 1/343,
H.no:337. Buhârî, Salim b. tbu Sâlim'e eserinde yer vermiş ancak herhangi bir
cerhte ( hadis yönünden zayıf olduğuna dair bir veride) bulunmamıştır.
Bk.et-Târîhu't-kebîr, IV/1I2. Heysemî, "Muâviye b. Mu'tib dışında, sahih
ricali ile nakledilmiştir. Muâviye b. Mu'tib ise sikadır" dedi. Bk.Mecma',
a/404. Yani Buhârî ve Müslim'in aradıkları sahih hadis şartlarına uygun
râvîlerden biri olmamakla birlikte, sika kabul edilen bir râvîdir.
[114] Bu konuda benzer rivayet için bk.Müsned, 11/373,
H.no:8844. Bu hadisin lafzı:
Hadisin tercemesi: Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahü anh) Hz, Peygamber'e (SallaUahü aleyhi ve sellem):
''Kıyamet gününde senin şefaatinle müşerref olan insanların en mutluları
kimlerdir?"dedim. Hz.Peygamber (SallaUahü aleyhi ve sellem) de şöyle
buyurdu: "Senin hadise olan istek ve gayretin sebebiyle, bu soruyu senden
önce başka birinden zaten beklemiyordum, ey Ebû Hüreyre!. Kıyamet gününde
şefaatime mazhar olanların en mutluları: Gönlünden gelen bir samimiyetle !â
ilahe illallah diyenlerdir.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 1/47-48.
[115] Sened:
Sahih: Müsned,
III/417-418, H.no:15388; Beyhakî, es-Sünenü'Ukübrâ, V/244, H.no:8793; İbn
Hıbbân, 1/221-222, H.no:22I (Heysemî, Mevârid, 1/101-102, H.no:8);
İbnü'I-Mübârek, Zühd, s.321, H.no:9l7. Ebû Hüreyre'den (Radıyallahü anh) şahidi
için bk.Müsned, 11/421, H.no:9420; III/ll, H.no:I1022; Müslim, îmân, 44.
Heysemî hadisin râvîlerinin sika olduklarını beyan etti. Bk.Mecma', 1/19-20;
Hadisin bas tarafı siyer bölümünde zikredilecektir.
[116] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/48.
[117] Sened:
Sahih: Mûsned, 1/374,
H.no:3552; Benzer rivayet için bk.I/382, H.no: 3625; 1/402, H.no: 1/4*4 h407'
Rııo:3865; I/425' H'no: 4038, 4043; 1/443, H.no: 4231-4232; 1/462, H.no:4406;
f/464, H.no: 4425; Buhârî, Cenâiz, 1; Tefsir, 2/22; Eymân, 19; Müslim, îmân,
150; Tayâlisî, Musned,1/206, H.no: 254; İbn Hıbbân, 1/235. H.no:251; Nesâî,
es-Sünenül-kübrâ, VI/293, no:l 1011; Ebû
Ya'Ia, Müsned, IX/22,
H.no:5090; IX/126, H.no:5198;
Taberânî, el-Mucemüll-kebir, X/187, 189H-no:104I0. 1O416Î Bezzâr'
Müsned. V/103-104, 127, ; Şâ?î'
Müsned> H/60-61, H.no:558-560; îbn Mende, imân, 1/215, H.no:73: Ebu Avane,
I/27, H.no:30.
[118] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/49.
[119] Sened:
Sahih: Müsned, II/170,
H.no: 6586. Heysemi, hadisin Tebarani’nin el-Mu’cemü’l-kebir isimli eserinde
!fwe.û\II"70 H.no:6586. Heysemî, hadisin Taberânî'nin el-Mu'cemül-kebîr
isimli c rıvâyet edildiğini belirttikten sonra: "İsimlendirilmeyen tabiî
dışındaki râvîleri sahih hadis şartlarını taşımakladır," beyanında
bulunmuştur. Bk.Mecma', 1/19. Ahmed Muhammed Şâkir, Heysemî'nin bu görüşünün
hatalı olduğunu belirttittikten sonra şöyle demiştir: Hadisin zâhiri/İIk andaki
görünüşü, Mesrûk'un kendisini ziyaret eden ismi belirsiz bir zattan rivayet
ettiğidir. Ancak hadisin siyakına ve biraz dikkatlice bakana göre bu böyle
değildir. Eğer böyle olsaydı, Muhammed b. Münteşir'in bu isimsiz râvîden hadis
alması gerekirdi. Çünkü hikâyeyi anlatan kendisidir. Şayet hadis, Abdullah b.
Amr'dan bu müphem râvî kanalıyla nakîedilseydi, Muhammed b. Münteşir'in bu
zattan rivayet etmesi gerekirdi. Muhammed b. Münteşir amcası Mesrûk'un
huzurunda gördüğü olayı nakletmektedir. "^ > " cümlesinin zamiri
müphem kişiye değil de, Mesnık'a râcîdir. Nitekim Heysemî'nin işaret ettiği
Taberânî'nin rivayetinde, Mesrûk'un Abdullah b. Amr'dan (Radıyatlahü anh) nakli
açıkça zikredilmiştir. ">_, ft_*M diyen Muhammed b. Münteşir'dir.
Bk.Müsned, (Alımed Muhammed Şâkir'in tahkik ettiği nüsha) VI/159-160. Hadisi
Taberânî'nin eserinde bulamadık. Hadisin İbn Mes'ûd'dan (Radıyallahü anh)
şahidi için bk.Deylemî, Firdevs, III/473, H.no:5463.
[120] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/49-50.
[121] Sened:
Sahih: Müsned,
Ilİ/344-345, H.no:I4646; Benzer rivayet İçin bk.III/39I, H.no:15138, III/325,
H.no: 14425; III/374, H.no:14956 Ma'mer b. Râsid,
Cami', XI 461, H.no: 19708; XI/I83, H.no;20277 (Ma'mer, benzer lafızlarla
rivayet edilen bu hadisi, Câbir'in -Radıyallahü anh-Sahîfe'sinden almıştır);
Müslim, îmân, 151-152; Taberânî, el-Mu'cemü'1-evsat, VIII/199, H.no:7406;
Müsnedü's-Şâmiyyîn, H/115, H.no:1020; Ebû Ya'Iâ, Müsned, IV/188, H.no;2278; Ebû
Nuaym, Müsîahrec, T/168, H.no:267: Ebû Avâne, 1/27, H.no'3\: Abd b. Humeyd,
1/322, H.no:1060; îbıı Mende. 1/218, H.no:76; Beyhakî, es-Sünenü 'l-kebîr,
VII/44, H.no:13075; İ'tikâd, 1/187-188; İbn Ğazavân ed-Dabbî? Kitâbü'd-duâ,
1/169, H.no:I0. Heysemî, hadisin Unıâre b. Ruveybe'den (Radıyallahü anh)
şahidinin Taberânî tarafından rivayet edildiğini (Bk.et-Mu'cemü'l-evsat,
VI/27İ-272, H.no:558I) ancak senedinde bulunan Muhammed b. Ebân'ın zayıf
olduğunu belirtti. Bk.Mecma', 1/21-23. Hureym b.Fâtik'ten (Radıyallahü anh)
şahidi için bk.Müsned, IV/32I-322, H.no: 18802; IV/345-346, H.no:18936, 18940;
Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat, IV/23I-232, H.no: 4059; el-Mu'cemü'l-kebîr,
IV/205-207, H.no:4155; îbn Ömer'den (Radıyallahü anhümâ) şahidi için
bk.Beyhakî, Şuabü 'l-îmân, IH/298, H.no:3589; Ayrıca 24, had i s in tahricİne
bk.
[122] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/50-51.
[123] Sened:
Sahih: Müsned, III/157,
H.no:12543; Benzer rivayeti için bk.III/244, H.no:13494; Buhârî, fl'm, 49;
Beyhakî, es-Sünenü 'l-kübrâ, VI/278, H.no:10974; Nesâi, Amelü'l-yevmi
ve'î-leyle, s.605, H.no:1135; Hâkim, Müstedrek, III/276, H.no:5079; İbn Mende,
1/238, H,no:IOO. Aynca25.hadisin tahricine bk.
[124] Bir rivayette; "Şirk koşmaksizm" şeklinde
geçmektedir. Ayrıca bk. Müsned trc. H.No. 49/246'nın Ar.ldamao, Ş 'nm Aç,klaması.
[125] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/51.
[126] Sened:
Sahîh: Müsned, IV/260,
H.no: 18200; Benzer jivâyeti için bk.V/285, H.no:22363. Ebû Zer'den
(Radıyallahü anh) şahidi için hk.Müslim, îmân, 153-154. Câbir'den (Radıyallahü
anh) şahidi için bk.Müsmd, III/374, H.no: 14956; IH/325, H.no: 14425. Ebû
Saîd'den (Radıyaîlahü anh) şahidi için bk.Müsned, 111/79, H.no: 11690. (Ayrıca
24.hadisin tahricine bk.)
[127] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/51-52.
[128] Sened:
Sahîh: MöMerf, V/229,
H.no:21899; Benzer rivayetler için bk.V/229, H.no:21897-21898; Ebu Dâvûd,
Cenâiz, 20, H.no:3116 (benzer lâfızla); İbn Mâce, Edeb, 54, H.no:3796; tbn
nıbbân, 1/212-213, H.no:203, (Heysemî, Mevâridü'z-zam'ân, 1/98, H.no:5); Hâkim,
Mustedrek, 1/50, H.no:16 (sahih); Beyhakî, es-Sünenül-kübrâ, VI/279,
H.no:10977; Şuabü'l-iman, 1/147-148, H.no:128-129; Nesâî, Amelü'l-yevm,
s.605-607, H.no: 1136-1139; Bezzâr, VII/76, H.no:2624; Humeydî, 1/181-182,
H.no:370; Taberânî, el-Mu 'cemü 'l-kebîr, XX/45-46, 1; H.no:71-74, 219;
Müsnedü'ş-Şâmiyyîn, 11/437, H.no: 1652; EbûNuaym, Hılyetü'l-evliyâ, VII/174.
[129] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/52-54.
[130] Sened:
Sahîh: Müsned, V/147,
H.no:21208. Benzer rivayetler için bk.V/148, H.no:21212-21213; V/I53,
H.no:21257; V/169, H.no:21380; Müslim, Zikir, 22; İbn Mâce, Edeb, 58,
H.no:382l; Taberânî, el-Mu'cemü'1-evsat, IV/68, H.no:3084; VIIF/365-366 H
no-7744' İbnü'l-Mübârek' Zühd, s.366, H.no:1035; Beszar, IX/403. H.no:3999.
[131] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/54.