391- Sadaka
b. el-Fadl bize anlatarak dedi ki: İbni Uyeyne bize ez-Zührî'den, o Ubeydullah'tan, o Ümmü Kays bn.
Mihsan'dan (r.anhâ) şöyle
dediğini nakletti:
Allah Resulü (sav)
şöyle buyururdu: Şu Ûdi Hindî'ye dikkat ediniz. Çünkü onda yedi şifa vardır.
Boğaz hastahğından dolayı burna çekilir. Zatülcenp
(akciğer zarı iltihabı) hastalığında ağzının bir tarafına konur.
(Bir gün) emzikli
bebeğimle AUah ResûhVnün
(sav) huzuruna girdim. (Bebeğim) O'nun üstüne çiş yaptı. Su getirtti ve
(idrarın) üzerine serpti.[1]
Şerh
ŞU Ûdi Hindî'ye dikkat
ediniz" ifadesinde beyan edilen bitkinin boğaz hastalıklarında ve baş
ağrısında faydalı olduğuna dikkat çekilmektedir. Efendimizin tavsiyesine göre
bu tür rahatsızlıklarda ûdi hindî alınır öğütülür ve biraz suyla ıslatılarak
burna çekildiğinde faydalı olur.
Onda yedi hastalığın
şifası vardır" ifadesinde ûdi hindînin etkili olduğu yedi hastalık
bulunduğu haber verilmektedir. Hadis-i şerifin metninde bunlardan sadece ikisi
anılmaktadır.
Boğaz hastalığından
dolayı burna çekilir. Zatülcenp (akciğer zarı iltihabı) hastalığında ağzın bir
tarafına konur" ifadesinde anılan yedi hastalıktan ikisi zikredilmekte ve
bunlarla ilgili kullanım şekli tarif edilmektedir. Bu ikisi dışında Mide ülseri
ve mide sancısı, bademcik, kulak ağrısı, nezle, böbrek kumlan, sıtma,
karaciğer ağrısı, tıkanma ve soğuk almaktan kaynaklanan sancılarda tedavi edici
olarak kullanıldığı bilinmektedir.
Hüküm
Tıbbı Nebevi olarak
bilinen ve bizzat Allah Resûlü'nün (sav) uygulama ve tavsiyelerinden oluşan
tıbbî bilgileri tatbik etmek müstehaptır. Tabii ki
bunların bizzat hekim denetiminde uygulanması şarttır. Zira bu da, Allah
Resûlü'nün (sav) emridir.
Ders
Tıbbı Nebevîyi günümüz
deyimiyle 'koruyucu tıp' veya 'alternatif tıp' olarak görmek ve içerdiği
bilgilerin sıhhatinden emin olunduktan sonra faydalanmak gerekir. Bu bilgilerin
sıhhatinden emin olabilmek ise eczacılık ve tıp bilimiyle uğraşanların sahasına
girmektedir. Bu konuya dikkat çekme sebebimiz, Allah Resûlü'ne (sav)
dayandırılan bilgilerin bir rivayet silsilesi içinde geldiği, bu silsilelerden
bazılarından zaaflar bulunabileceğidir. Böylelikle farkında olmadan
Efendimizin töhmet altına alınması da söz konusu olabilecektir.
392- Ali b. Abdillah bize anlatarak dedi ki: Süfyân
bize ez-Zührî'den, o Ubeydullah
b. Abdillah'tan, o Ümmü Kays bn. Mihsan'dan
(r.anhâ) şunu nakletti:
Küçük oğlumla Allah
Resûlü'nün (sav) huzuruna girdim. (Boğazın-daki
hastalık sebebiyle) oğluma i'iâk denen tedaviyi
uygulamıştım. Allah Resulü (sav) buyurdu ki: Çocuklarınızın boğaz hastalığını
neden i'lâk usulüyle tedavi ediyorsunuz? Kullanmanız
gereken şey şu Ûdi Hindî'dir. Çünkü onda yedi türlü şifa vardır. O, zâtülcenbin
ilacı ondadır. Boğaz hastalığına karşı burna damlatılır ve zâtülcenbe karşı
ağzın bir tarafına konur.
ez-Zührî'nin
şöyle dediğini duydum: Allah Resulü (sav) şifalarından iki-sini açıklayıp
beşini açıklamamıştır.[2]
Şerh
Bu hadis-i şerif üstte
şerhedildiğinden tekrarına girmek istemiyoruz. Yalnız
bab başlığında yeralan zatülcenb yani akciğer zarı hastalığının tedavisinde ağzın
bir tarafına konulması gerektiği belirtilmektedir.
393- Ebu'l-Yemân bize anlatarak dedi
ki: Şuayb bize ez-Zührî'den,
o Ubeydullah b. Abdillah'tan,
o Ümmü Kays bn. Mihsan el-Esediyye'den-kendisi
Allah Resûlü'ne (sav) biat eden ilk muhacir hanımlardan ve Ukâşe'nin
kızkardesidir- (r.anhâ)
şunu nakletti:
Bademcik Ühithabından (=anjin) dolayı i'lâk
tedavisi uyguladığı bebeğiyle Allah Resûlü'nün (sav) huzuruna girmişti. Allah
Resulü (sav) şöyle buyurdu: Neye dayanarak çocuklarınıza bu i'lâk
tedavisinde bulunuyorsunuz? Size düşen şu Ûd-i
Hindî'yi kullanmaktır. Onda yedi türlü şifa vardır. Zâtülcenb
(=akciğer zarı iltihabı) hastalığının şifası ondadır.[3]
Şerh
Yukarıda 391 no ile şerhedilen hadis-i şerifle aynı olay ve konuları içerdiğinden
tekrarına gerek görmüyoruz. Ancak bab başlığıyla
bağlantılı olarak anılan boğaz hastalığının bademcik iltihabı olduğunu
söylememiz gerekir.
394-
Muhammed bize anlatarak dedi ki: Attâb b. Beşîr bize İshâk'tan, o ez-Zührî'den, o Ubeydullah b. Abdillah'tan, o Ümmü Kays bn. Mihsan'dan
-ki o Allah Resûlü'ne (sav) biat eden ilk muhacir hanımlardan ve Ukâşe b. Mihsan'ın (ra) kız kardeşidir- (r.anhâ) şunu
nakletti:
O, küçük oğluyla Allah
Resûlü'nün (sav) huzuruna girmişti. Oğluna boğaz hastalığından dolayı i'lâk tedavisi uygulamıştı. Bunun üzerine Allah Resulü
(sav) şöyle buyurdu: Çocuklarınızı bu i'lâk usulüyle
tedavi etme hususunda Allah'tan korkun. Kullanmanız gereken şu Ûdi Hindi'dir.
Onda yedi türlü şifa vardır. Zâtülcenb de onlardandır.
Yani akciğer zarı iltihabı.[4]
Şerh
391 no.lu hadis-i şerif ile aynı konu ve olayı ele alan bu
hadiste ûdi hindinin zâtülcenp yani akciğer zan iltihabı hastalığına iyi
geldiği belirtilirken i'lâk denen tedavi yönteminin
terk edilmesi tavsiye edilmektedir. İ'lâk, bademciğin
elle sıkılarak tedavi edilmesini amaçlayan bir yöntemdir.
395- Saîd b. Ufeyr bize anlatarak dedi
ki: el-Leys bize Abdurrahman
b. Hâlid'den, o İbni Şihâb'dan, o Ebû Seleme'den, o Ebû Hüreyre'den (ra) şunu nakletti:
Allah Resulü (sav) Hüzeyl kabilesinden kavga eden iki kadın hakkında karar
vermişti. Birisi diğerine taş atmış ve taş karnına çarparak hâmile olan kadının
karnındaki bebeği öldürmüştü. Bunun üzerine Allah Resülü'nün
(sav) huzurunda davalaştılar. O, "Köle erkek veya kadının kan bedelinin
yirmide biri miktarı diyet" hükmü verdi.
Cezaya çarptırılan
kadının velisi, "Ey Allah Resulü! Yemeyen, içmeyen, konuşmayan, doğarken
bir çığlık bile atmayan bir şeyden dolayı nasıl olur da cezaya çarptırılırım.
Böyle bir şey hederdir" dedi.
Allah Resulü (sav)
"Bu adam olsa olsa kâhinlerin
kardeşlerindendir" buyurdu.[5]
Şerh
Köle erkek veya
kadının kan bedelinin yirmide biri miktarı diyet" ifadesinde, kadının
karnında Ölen ceninin diyeti beyan edilmektedir.
Gurre: Anne karnındaki çocuğun ölü olarak düşmesine sebep
olandan alınan diyettir. Bu, çocukların sayısına göre alınır. Bir çocuğun
diyeti 500 dirhem gümüştür. Bu miktar tam diyetin 1/20'idir. (Tam diyet 10.000
dirhem gümüştür.)
Cezaya çarptırılan)
kadının velisi dedi ki:" ifadesinde sözü edilen adamın adı Hamel'dir.
Hamel'in künyesi Ebû Nazel
olup Basra'ya yerleşmiş bir sahabîdir.
Ey Allah Resulü!
Yemeyen, içmeyen, konuşmayan, doğarken bir çığlık bile atmayan bir şeyden
dolayı nasıl olur da cezaya çarptırılırım" ifadesi, Hamel'e aittir.
Böyle bir şey
hederdir" ifadesi, önceki ifadeyle kafiyeli gibidir. Hamel, burada mantık
yürüterek Allah Resülü'nün (sav) hükmünü sorgulamış,
kabul etmek istememiştir.
Bu adam, olsa olsa kahinlerin kardeşlerindendir" ifadesi Allah
Resûlü'ne (sav) aittir. Çünkü sözü, onların sözleri gibi şiirsel ve
kafiyelidir. Sözünde secî yani kelime sonlarının benzetilmesi sanatı vardır. İbni Battal der ki: Bu ifadede kâfirlerin ve sözleri
onların sözlerine benzeyenlerin yerilmesi söz konusudur.
Hüküm
Hadisten çıkarılan
belli başlı hükümler, suçların hâkime bildirilmesi ve ölü olarak bile düşse
ceninde gurre diyeti uygulanmasıdır.
396-Kuteybe
bize anlatarak dedi ki: Mâlik bize İbni Şihâb'dan, o Ebû Seleme'den, o Ebû Hüreyre'den (ra) şunu nakletti: iki
kadından biri diğerine taş atmış ve taş karnındaki cenine çarparak (ölümüne
sebep olmuştu.) Allah Resulü (sav) de köle bir erkek veya kadınm
kan bedelinin yirmide biri miktannca diyete
hükmetmişti.
İbni Şihâb Saîd
b. el-Müseyyeb'den Allah Resûlü'nün (sav) anne karnında
öldürülen ceninin hükmüyle ilgili olarak köle erkek veya kadının kan bedelinin
yirmide birine hükmettiğini nakletmiştir.
Bunun üzerine
aleyhinde hüküm verilen -itiraz ederek- şöyle dedi: Henüz yememiş, içmemiş,
konuşmamış, hatta doğum çığlığı atmamış bir şey için nasıl diyet Öderim. Böyle
bir şey geçersizdir.
Allah Resulü (sav)
-bunu duyunca- "Bu kişi, olsa olsa kâhinlerin kardeşlerindendir"
buyurdu.[6]
Şerh
Hadis-i şerif yukanda şerhedilip hükmü beyan
edildiği için tekrara girilmeyecektir.
397-
Abdullah b.Muhammed bize anlatarak dedi ki: İbni Uyeyne bize ez-Zührî'den, o Ebû Bekir b. Abdirrahman b.
el-Hâris'ten, o Ebû Mesûd'dan
(ra) şunu nakletti:
Allah Resulü (sav)
köpek (satıp) bedelini almayı, fuhuş kazancını ve falcılık ücretini yasakladı.[7]
Şerh
Hadisin şerhi ve
hükmüyle ilgili ayrıntılı bilgi için 241 no.lu
hadis-i şerife bakılabilir.
398-
Abdullah b. Muhammed bize anlatarak dedi ki: Süfyân
bize ez-Zührî'den, o Ebû
İdris el-Havlânî'den, o Ebû
Sa'lebe el-Huşenî'den (ra) şunu nakletti:
Allah Resulü (sav)
köpek dişiyle (avlanan) bütün yırtıcı hayvanların (etlerinin) yenmesini
yasakladı.
ez-Zührî
der ki: Şam'a gelinceye dek bunu duymamıştım.
el-Leys
ilâvede bulunarak dedi ki: Yûnus bana İbni Şihâb'dan nakletti. Ona şunu sormuştum: Eşek sütünden,
yırtıcı hayvanların öd kesesinden veya deve idrarından dolayı abdest almamız gerekir mi?
Cevaben dedi ki: İlk
Müslümanlar onlarla tedavi olur ve bunda bir sakınca görmezlerdi. Eşek sütüne
gelince, bu konuda Allah Resûlü'nden (sav) onların elleriyle ilgili bir yasak
gelmiş, fakat sütleri hakkında emir veya yasak yönünde bir şey varit
olmamıştır.
Yırtıcı hayvanların öd
kesesine gelince, İbni Şîhab
dedi ki: Ebû İdris el-Havlânî,
Ebû Sa'lebe el-Huşenî'den (ra) şunu
nakletmiştir: Allah Resulü (sav), köpek dişiyle (avlanan) yırtıcı hayvanların
(etlerinin) yenmesini yasakladı.[8]
Şerh
Yırtıcı hayvanların öd
keselerine gelince" ifadesiyle ilgili olarak İbni
Battal şöyle dedi: ez-Zührî, köpek dişiyle avlanan
bütün yırtıcıların etlerinin yasaklanmasından öd keselerinin de haram olduğunu
çıkarsadı. Dişi eşek sütleri de buna bağlıydı.
Eşek sütleri konusunda
ihtilaf edilmiştir. Ulemânın cumhuru bunun haram olduğu görüşündedir.
Mâlikîlerde bir
görüş, etlerinin
helalliğinden haretle sütlerinin de helal olduğu
yönündedir.
Hüküm
Vahşi hayvanların
etleri haramdır. Ulemânın cumhuru eşek sütünün haram olduğu görüşündedir.
[1] Buhâri, vudû/216,
tıp/5260, 5274, 5276, 5279; Müslim, tahâret/432-433, selâm/4102-4103; Tirmizî, tahâret/66; Nesâî,
tahâret/300; Ebû Dâvud,
tahâret/319, tıp/3379; Ibn Mâce,
tahâret/517, tıp/3453, 34Ş9; İbn Hanbel,
bakî musnedi'l-Ensâr/25756;
Mâlik, ta-hâret/128; Dârimî,
tahâret/734
[2] Bkz. 391 no.lu
hadis-i şerif.
[3] Bkz. 391 no.lu
hadis-i şerif.
[4] Bkz. 391 no.lu
hadis-i şerif.
[5] Buhârî, tıp/5317-5318, ferâiz/6243, diyât/6395,
6398-6399; Müslim, diyât/3183-3185; Tirmizî, diyât/1330, ferâiz/2037; Nesâî, 4735-4737; Ebû Dâvud, diyât/3963;
İbn Mâce, diyât/2629; İbn Hanbel, bakî musnedi'l-müksirîn/6919, 7378, 9278, 10062, 10495, 10531; Mâlik, ukûl/1345, 1347; Dâfimî, diyâî/2276
[6] Bkz. 395 no.lu
hadis-i şerif,
[7] Bkz. 241 no.lu
hadis-i şerif.
[8] Bkz. 384 no.lu
hadis-i şerif