Embru'l-Mü’minîn Alı B. Ebu Talib'ın Zühdü İle İlgili Haberler
Ebu'd-Derda (Ra)'Nın Zühdü İle İlgili Haberler
Zübeyir B. El-Avvalvrin (Ra) Zühdü İle İlgili Haberler
Talha B. Ubeydullah'ın (Ra) Zühdü İle İlgili Haberler
Ebû Zerin (Ra) Zühdü İle İlgiü Haberler
İmran B. Husayn'ın (Ra) Zühdü İle İlgili Haberler
Selmân El-Farisi'nin (Ra) Zühdü İle İlgili Rivayetler
Ebu Hureyre'nin Faziletine Dair Rivayetler
İbn Mes'ud’un (Ra) Zühdü İle İlgili Haberler
Aişe (ra)'nin Zühdü İle İlgili Haberler
Ümmud-Derda'nın Zühdü İle İlgili Haberler
Ali B. Hüseyin (ra)in Zühdü İle İlgili Haberler
Adî b. Hâtem’in (Ra) Zühdü İle İlgili Haberler
Ebu Hureyre'nin (Ra) Zühdü İle İlgili Haberler
Huzeyfe B. El-Yeman'ın Haberleri
Muaz B. Cebelin (Ra) Haberleri
Ebû Ubeyde B. El-Cerrâh'ın Zühdüne Dair Haberler
Sa'd B. Âmir B. Ce2îme El-Cumahi'nin (Ra) Zühdü İle İlgili Haber
Umeyr B. Habıb B. Humase (Ra) Ve Bazılarının Zühdü İle İlgili Haberler
Ebu Mes'ud El-Ensarî Ukbe B. Amr (Ra)'In Zühdüne Dâir Haberler
690. Ebû Matar (Amr b. Abdullah el-Cühenî)'dan şöyle dediği rivayet
edilmiştir: "Ali'yi (as) bir izâr ve bir ridâya bürünmüş olduğu halde
elinde bir kamçıyla gördüm. Sanki bedevî bir AVâbîydi. Karâbîs çarşısına kadar
geldi. Ve şöyle dedi: MÜç dirhemlik bir gömleğe (sahib çıktı) (satıcı) onu
tanıyınca vazgeçti. Ondan bir şey almadı. Başka birisine geldi, O da kendisini
tanıyınca ondan da hiçbir şey satın almadı. Daha sonra genç bir delikanlıya
geldi. Ondan üç dirheme bir gömlek satın aldı. Bilâhare çocuğun babası geldi.
Oğlu durumu haber verince, babası hemen bir dirhem alarak Hz. Ali'nin yanma
geldi ve, 'Bu dirhem senindir ey mü'minlerin emîri!' dedi. Hz. Ali 'Niçin?'
dediğinde 'Gömleğin fiyatı iki dirhemdi de onun için' cevabını verdi. Bunun
üzerine Hz. Ali 'Benim rızâmı bana sattı, kendi rızâsını aldı' dedi.
691. Evfâ b. Delheme el-Adevî'den, o da Ali'den (ra) şöyle duyduğu rivayet
edilmiştir: "İlmi öğrenin, onunla ma'ruf olursunuz. Öğrendiğiniz ilimle
amel edin. O ilmin ehli olursunuz. Zira sizden sonra öyle bir zaman gelecek ki,
o zamanda (halkın) onda dokuzu hakkı inkâr edecektir. O zamanda yalnızca
hareket sahipleri, ilim elde edebilmek için yolculuk yapanlar
kurtulabilecektir. İşte onlar hidayet öncüleri, ilim kandilleridir."
692. Ali'den (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Sizin için en
fazla korktuğum iki şey vardır: Bitmez tükenmez bir istek ve hevâya tâbi olma. Bitmez tükenmez istek size âhireti
unuttururken, hevâya tâbi olma sizi haktan uzaklaştırır. İyi bilin ki, dünya
geçip gitmekte, âhiret ise yönelip gelmektedir. Her ikisinin de adamları
vardır. Sizler âhiret adamı olun. Dünya adamı olmayın. Zira bugün amel var,
hesap yok. Yarın hesap var, amel yok."
693. Ebû Bahr'dan bir hocasının şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Ali'yi (as) üzerinde kaba bir izarla gördüm. Beş dirheme satın aldığını,
kim bir dirhem kâr verirse ona satabileceğini söyledi. Beraberinde çıkınlanmış
dirhemler gördüm. 'İşte bu elimizde geriye kalan nafakamız' dedi."
694. Mücemmi'den rivayet edildiğine göre Ali (ra), Beytül-mâl'in
temizlenmesini emir buyurur; sonra su serper, bilâhare orada namaz kılardı.
Bunu da, kıyamet gününde müslümanların malım orada saklı tutmadığına şehâdet
edilmesi için böyle yapardı.
695. Ali b. Rabîa, Ali'nin (as) iki hanımı olduğunu, her birine günlerinde
yarım dirhemlik et alıverdiğini rivayet etmiştir.
696. Hittân b. Abdullah'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ali (ra)
'Cehennemin kapılarının nasıl olduğunu biliyor musunuz?' dedi. Biz de: 'Şu
kapılar gibidir' dedik. O, 'Hayır, fakat şöyledir' dedi ve eliyle onu tarif
etti."
697. Ebû Müleyke'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Osman (ra), Hz.
Ali'ye (yardım için bir adam) gönderdi. (Adam) onu, belinden üzüm dalı ile
bağladığı bir abâye içerisinde devesini tımar ederken görmüş."
698. Amr b. Kays'tan rivayet edildiğine göre, Ali'ye (ra) "Niçin
gömleğine yama yapıyorsun?" diye sorulunca: "Kalbim huşu' içinde
olsun, mü'minler de örnek alsınlar diye" karşılığını vermiştir.
699. Adî b. Sâbit'ten rivayet edildiğine göre, Ali'ye
(ra) "fâlûzeç" getirilmiş, fakat o yememiştir.
700. Hz. Ali'den (as) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir bostana
geldim. Sahibi su ve hurma ikram etti. Ben de avucum dolusu hurma aldım. Sonra
da biraz su içtim. Daha sonra
Resulullah'a (sav) bir avuç hurma getirdim, birlikte yedik."
701.Yezîd b. Mihcen'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Rah-be
(denilen yerde) Ali (ra) ile birlikteydik. Bir kılıç istedi ve onu kınından
çıkartarak, 'Bunu kim satın alır?' dedi. Sonra da 'Vallahi, yanımda bir izar
alabilecek param olsaydı, onu satmazdım' dedi."
702. Zâdân Ebû Amr, bir zâtın kendisine şunu haber verdiğini rivayet
etmektedir: "Ali (as) bir adama 'Rahbe' hakkındaki bir hadisi sordu. Adam
onu yalanladı. Bunun üzerine Ali (ra): 'Sen beni yalanladın' dedi. Adamın:
'Hayır, ben seni yalanlamadım* demesi üzerine 'Öyleyse, Allah'a dua edeyim de,
şayet sen beni yalanla-dıysan, Allah senin gözünü kör etsin' dedi ve Allah'a
onu kör etmesi için dua etti ve adam kör oldu."
703. Abdurrahman el-Hemedânî, ninesinin, annesinden naklen şöyle dediğini
nakleder: "Ali (as), Furat'ın mahallesine gelmiş ve terziye gömlek satıp
satmadığını, bir de kendisini tanıyıp tanımadığını sormuş. Adam da 'Evet*
cevabım vermiş. Bunun üzerine Ali (as): (O zaman ihtiyacım yok* demiş ve bir
başkasına gitmiş. Ona da kendisini tanıyıp tanımadığını sorduktan ve
tanımadığını anladıktan sonra, ondan pamuk bir gömlek almış. Sonra da gömleği
kendisine ölçmüş; bakmış ki parmaklarını taşıyor. Fazlasını kesmesini satıcıdan
istemiş ve giymiş. Arkasından da: 'Kendisiyle örtündüğüm ve halk içinde
zinetlendiğim elbiseyi bana ihsan eden Allah'a hamdolsun' demiştir."
704. Ebû Sinan eş-Şeybani[1]
Herat'ta bir zâtın kendisine, "Ali b. Ebû Talib'i (ra) yürüyerek bayrama
giderken gördüm" dediğini rivayet etmiştir.
705. Zeyd b. Vehb'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ali'ye (ra)
Basra'dan bir heyet geldi. İçlerinde Haricîlerin elebaşılarından biri olan Ca'd
b. Ba'ce isminde biri de vardı. İnsanlara bir nutuk çekti. Allah'a hamd ve
senadan sonra şöyle dedi: 'Ey Ali! Allah'dan kork, kuşkusuz sen de öleceksin.
Muhsin olan zâtın yolunu da biliyorsun muhsinden maksadı Hz. Ömer'dir sonra
yine sen öleceksin' dedi. Bunun üzerine Ali, 'Hayır, canım elinde olan Allah'a
yemin ederim ki, şuraya vurulacak bir darbe ile katledileceğim, bu kesin bir
takdir ve verilmiş ahiddir. İftira eden helak olmuştur' dedi. Sonra adam onu
elbisesinden dolayı kınadı ve 'Seni güzelce giyinmekten alıkoyan nedir?' diye
sordu. O da: "Benim kıyafetimden sana ne ki? Benim bu giyeceğim kibirden
en uzak olan ve müminin bana ittibâsma en uygun olan giyecektir' dedi."
706. Ali'den (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir gün kendisine
fâlûzec getirilmiş ve önüne koyulmuştur. O: 'Sen güzel kokulu, güzel renkli ve
hoş tatlısın, fakat ben nefsimi daha önce iti-yad haline getirmediği bir şeye
alıştırmaktan hoşlanmıyorum' dedi."
707. Pamuk elbise satıcısı Ebû'n-Nevvâr'm şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Ali (ra) beraberinde bir kölesi ile bana geldi ve benden iki pamuk gömlek
satın aldı. Sonra da, kölesine: 'Hangisini istiyorsan onu al' dedi. Bunun
üzerine o birisini, Ali de (ra) diğerini aldı ve giydi. Sonra ellerim uzatarak
uzun gelen kısmının kesilmesini istedi; arkasından giyip gitti."
708. Elbise satıcısı Salih, annesinden veya ninesinden naklen şöyle diyor:
"Ali b. Ebû Tâlib (ra)'in bir dirhemlik hurma satın aldığını ve bir çanta
ile taşıdığını gördüm. Kendisine, 'Mü'minlerin emîrî, biz sana taşıyıverelim'
dediklerinde 'Hayır, çoluk çocuk sahibi taşımaya daha müstahaktır' dedi."
709. Amr b. Habeşî'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ali b. Ebû
Tâlib (raj'in öldürülmesinden sonra, Hasan b. Ali bize bir hutbe irad etti ve
'Öncekilerin kendisini ilmen geçtiği, sonrakilerin ise ona yetişemediği emin
bir insan sizden ayrılmıştır. Şayet Allah'ın Resulü onu gönderir, kendisine
sancağı verirse, gönderdiği yeri fet-hedinceye kadar geri çekilmeyen bir
insandı. O geriye ne altın ve ne de gümüş bıraktı. Yalnızca yedi yüz dirhem
bıraktı. Ehline hizmet edecek hiç kimse de yoktur. dedi."
710. Ali'den (as) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ben Resûlul-lah
ile birlikte açlıktan karnıma taş bağladığımı biliyorum. Bugünkü sadakam ise
kırk bin dinardır."
711. Hasan'dan Ebû'd-Derdâ'mn şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ey
oğlum! İnsanlarda gördüğün her şeye bakma. Zira, kim insanlarda gördüğü
herşeye bakarsa, kederi artar, gazabı dinmez. Her kim de Allah'ın nimetini
yalnızca yiyeceğinde ve içeceğinde görürse şüphesiz ilmi az, azabı hazır
demektir. Dünyadan müstağni olamıyanın da, dünyası yok' demektir."
712. Ebû Kılâbe'den, Ebû'd-Derdâ'nm (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Sen Kur'ân'm muhtelif vecihlerini görmedikçe hakkıyla fakîh olamazsın.
Ve yine sen Allah'ın yanında, insanlara buğzet-medikçe, sonra da nefsine dönüp
ona insanlara buğzundan daha fazla buğzetmedikçe gerçek fakîh olamazsın."
713. Avf b. Mâlik'ten rivayet edildiğine göre o rüyasında deriden bir
kubbe ve yeşil bir otlak görmüş. Kubbe'nin etrafında ise gürleyen davarlar
meleşiyorlarmış. 'Bu kubbe kimindir?' diye sormuş. 'Abdurrahman b. Avf
indir" denilmiş. Kendisini bekledik, bir müddet sonra nihayet çıkmış ve:
'Ey Avf! Bunlar Allah'ın bize Kur'ân sayesinde verdikleridir. Eğer bu binanın
üzerine bir çıka-bilseydin, gözünün hiç görmediklerini görür, kulağının hiç
işitmediklerini müşahade eder, aklına daha evvel hiç gelmemiş olan şeyleri
tenıâşâ ederdin. İşte, onların hepsim Allah, Ebû'd-Derdâ için hazırlamıştır'
demiş."
714. el-Cerîrî bazı şeyhlerinden şunu rivayet etmiştir: "Ebû'd-Derdâ
bir cenazede: 'Bu kim? bu kim?' diyen bir adam görmüş ve ona: 'Bu sensin, bu
sen. Zira Allah Teâlâ: 'Sen öleceksin, onlar da öleceklerdir' buyurmuştur'
demiştir."
715. Muâviye b. Kurre'den rivayet edildiğine göre, bir gün Ebû'd-Derdâ dert
yanmış. Bu arada yanına arkadaşları gelmişler ve ona: 'Neden dert yamyorsun ey
Ebû'd-Derdâ?' diye sormuşlar. O da: 'Günahlarımdan' demiş. Teki ne
arzuluyorsun?' diye sorduklarında: 'Cenneti' diye karşılık vermiş. 'Öyleyse
sana bir doktor çağıralım mı? Ne dersin?' dediklerinde: '(Esas) o beni bu hale
getiren' demiştir."
716. Abdullah b. Mürre'den, Ebû'd-Derdâ'mn şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Allah'a sanki onu görüyormuş sunuz gibi ibadet edin. Kendinizi de ölü
telakki edin. Bilin ki, size yeten az birşey, sizi azdıran çoktan daha
hayırlıdır ve yine bilin ki, iyilik asla yok olmaz, günah ise asla
unutulmaz."
717. Ebû'd-Derdâ'dan: "Rahat gününde Allah'a yalvar ki, sıkıntılı
gününde sana icabet etmesi umula" dediği rivayet edilmiştir.
718. Abdurrahman b. Ebû Leylâ'dan Ebû'd-Derdâ'nm Seleme b. Mahled'e şöyle
yazdığı rivayet edilmiştir: "Emma ba'd; Şüphesiz kul, Allah'a itaat ettiği
zaman, Allah onu sever. Allah onu sevdiği vakit, mahlûkâtma da sevdirir. Ama
kul, Allah'a isyan içerisinde olduğu zaman, Allah ona buğz eder. Allah ona buğz
ettiği vakit ise, mahlûkâtmı da ona buğz ettirir."
719. Avn'dan rivayet edildiğine göre, Ümmü'd-Derdâ'ya, Ebû'd-Derdâ'nm en
faziletli amelinin ne olduğunu sormuş. O da: "Tefekkür ve (hâdiselerden)
ibret almasıydı" karşılığını vermiş.
720. Ebû'd-Derdâ'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kişinin evi en
güzel ibadethanedir. Orada hem diline ve hem de gözüne sahip olabiliyor. Aman
çarşılardan sakının, çünkü çarşılar insanı azdırır."
721. Hasan'dan Ebû'd-Derdâ'mn şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Şayet
üç şey olmasaydı, ben yerin altında olmayı üstünde bulunmaya tercih ederdim.
Eğer hurmanın en güzeli seçildiği gibi sözün en güzelini seçerek konuşmak için
yanıma gelen kardeşlerim olmasaydı veya Allah için yüzümü mescidde (toprağa)
belemiş (secde yapmış) olmasaydım yahut sabah-akşam Allah yolunda sefer olmasaydı
(ben yerin altını üstüne tercih ederdim)."
722. Ebû Câbir'den[2]
Ebû'd-Derdâ'nm şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kıyamet gelmeden önce
geceleyin nefisleri için gözyaşı döküp, âhü figân edenlere, babam feda olsun.
Kalbleri Allah'ın zik-riyle beraber ve gözleri Onun zikri için yaşarıyor.[3]
723. Rebîa b. Zeyd, Ebû'd-Derdâ'nm şöyle dediğini haber vermiştir:
"Savaş gelmeden evvel salih ameller yap. Zira siz, düşmana karşı
amellerinizle savaşacaksınız."
724. Bilâl b. Sa'd'dan, Ebû'd-Derdâ'nm: "Allah'a yemin olsun ki, eğer
Allah katında dünyanın bir sinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, Firavun'a bir
yudum su vermezdi", dediği rivayet edilmiştir."
725. Abdurrahman b. Cübeyr b. Nüfeyr, babasından naklen,
"Ebû'd-Derdâ'nm "Allah'ın zikri ile dilleri yaşlanan (devamlı zikredenlerden
her biri, cennete gülümseyerek gireceklerdir" dediğini rivayet
etmiştir.
726. Ebû'd-Derdâ'nın: "Âlim ve öğrenci mükâfaatta eşittirler. Bu
ikisinin dışındakilerde hiçbir hayır yoktur" dediği rivayet edilmiştir.
727. Salim b. Ebû'1-Ca'd, Ebû'd-Derdâ'nın "Hayrı öğreten ve öğrenen
mükafatta müsavidirler. Onun ötesinde, diğer insanlarda bir hayır yoktur"
dediğini haber vermiştir.
728. Ebû'd-Derdâ'nın: "Üç şey olmasaydı, insanlar sâlih olurlardı.
Kendisine boyun eğilen cimrilik, tabî olunan hevâ, ve herkesin kendi görüşünü
beğenmesi" dediği rivayet edilmiştir.
729. Salim b. Ebû'1-Ca'd, Ebû'd-Derdâ'ya Ebû Sa'd b. Müneb-bih'in yüz köle
azad ettiği söylenince, onun: "Evet, bir insanın malından yüz köle azad
etmesi büyük bir olaydır. Fakat istersen ben sana daha üstününü haber vereyim:
gece ve gündüz gereğine yapışıp, yerine getirilen bir iman ve sürekli Allah'ı
zikir" dediğini haber vermiştir.[4]
730. Ebû'd-Derdâ'nm, "Rabbim Tebâreke ve Teâlâ ile karşılaştığımda en
çok korktuğum şey, Onun şöyle demesidir: Evet biliyordun. Fakat bildiğinle ne
kadar amel ettin" dediği rivayet
edilmiştir.
731. Ebû'd-Derdâ'nın, "Allah'ın zikri ve O'nun zikrine götürenler
hariç, dünya ve dünyadakilerin hepsi mel'ûndur. Öğreten ve öğrenen mükâfaatta
eşittirler. Diğer insanlar ise başıboş olup, onlarda hayır yoktur" dediği
rivayet edilmiştir.
732. Ebû'd-Derdâ'nm: "Yüz kere tekbir getirmem, benim için yüz dinar
sadaka vermemden daha sevimlidir" dediği rivayet edilmiştir.
733. Muâviye b. Kurre, Ebû'd-Derdâ'nm, "Bütün namazlarımı mescidde
kılmak kaydiyle, mescidin kapısı önünde durup alışverişte bulunarak her gün
üçyüz dinar kazanmam beni o kadar sevindirmez. Böyle demekle, Allah'ın
ticareti helâl, faizi haram kılmadığını söylemek istemiyorum. Fakat benim esas
hoşuma giden, ne ticaretin ve ne de alışverişin kendilerini Allah'ın zikrinden
alıkoymadığı bir insan olmamdır" dediğini rivayet etmiştir.
735. Ebû'd-Derdâ'mn, "Üç şey var ki, insanlar ondan hoşlanmaz. Ama
ben hoşlanırım: Fakirlik, hastalık ve ölüm" dediği rivayet edilmiştir.
736. Abdullah b. Bâbâh'tan Ebû'd-Derdâ'mn şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Helâl yoldan para kazanmak az (rastlanılan birşey)dir. Kim, helâl olmayan
bir yoldan mal kazanır da yerli yerince sarfederse;[5] kim de helal olmayan bir yoldan para kazanır
ve onu da yerli yerine harcamazsa, işte bu en büyük hastalıktır. Ama, her kim
de helâlinden mal kazanır ve yerli yerince harcarsa, işte bu, suyun taş
üzerindeki toprağı yıkadığı gibi, onun günahlarını yıkayıp temizler."
737. Ebû'd-Derdâ'nm: "Akıllıların uykusu ve iftarı ne de güzeldir.
Nasıl da ahmakların uykusuzluğunu ve oruçlarını kınıyorlar. Yemin olsun ki,
takva sahibi birinin zerre kadar ibadeti kendini beğenmişlerin dağlar kadar
ibadetinden çok daha üstündür" dediği rivayet edilmiştir.
738. Ümmü'd-Derdâ'dan rivayet edildiğine göre o, bir gün Ebû'd-Derdâ'ya
evde un kalmadığını söyleyip dert yanınca, Ebû'd-Derdâ "Önümüzde zor bir
engel var. O zaman hafiflik ağırlıktan daha hayırlı olacak" demiştir.
739. Hizam b. Hakîm, Ebû'd-Derdâ'nm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Şayet ölümden sonra ne göreceğinizi bir bilseydiniz, asla iştahla yiyip
içmez, gölgelenip istirahat ettiğiniz evlerinize giremezdiniz. Yükseklere
çıkıp göğüslerinizi döver, kendinize ağlardınız. Vallahi ben, kopartılıp
tüketilen bir ağaç olmayı ne kadar istedim." (Râvilerden) Bürd diyor ki:
"İşittiğime göre Ebû Bekir Sıddîk bir kuşa rastlamış ve ona: 'Müjdeler
olsun sana ey kuş! Meyvelerden yiyorsun, ağaçlarda gölgeleniyorsun ve hesapsız
olarak geri dönüyorsun' demiştir."[6]
740. Süleyman b. Mûsâ, Ebû'd-Derdâ'nm şöyle dediğini rivayet
etmiştir: "Sana günah olarak, muharip olman yeter. Yine sana zulüm olarak
hasım olman yeter. Ve sana yalan olarak, sadece Allah Azze ve Celle hakkındaki
hususlar müstesna (her şeyi) söylemen yeter."
741. Ümmü'd-Derdâ'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ebû'd-Derdâ'yı
gözlerinden yaş gelinceye kadar şu tenceremizin altından ateşe üflerken
gördüm."
742. Hayseme, Ebû'd-Derdâ'nm: "Cahiliyye döneminde tüccardım. İslâm
gelince hem ticaret ve hem de ibâdete yöneldim, fakat ikisi bir arada olmadı.
Ben de ticareti terkedip tamamen ibâdete meylettim" dediğini haber
vermiştir.
743. Salim b. Ebû'1-Ca'd, Ümmü'd-Derdâ'nm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Bir gün Ebû'd-Derdâ kızgın bir vaziyette yanıma geldi. 'Neyin var?'
dedim. O: Vallahi, (bu insanların) topluca (cemaatle) namaz kılmalarından başka,
Muhammed'le hiçbir ilgileri yok' dedi."[7]
744. Sâlim'den rivayete göre,
Ebû'd-Derdâ bir adam görmüş ve tenine de taaccüb etmiş. Ona: "Sen hiç
hummaya yakalandın mı?" diye sormuş. Adam: "Hayır" demiş.
"Peki hiç başında mı ağrımadı?' diye sorunca, adam yine:
"Hayır" demiş. Bunun üzerine Ebû'd-Derdâ: "Yazık şu herife!
Günahlanyla ölüp gidecek" demiş.
745. Ebû'd-Derdâ'nm, "Bir saatlik tefekkür, bir gecelik ibadetten
daha hayırlıdır" dediği rivayet edilmiştir.
746. Ebû İdris, Ebû'd-Derdâ'nm alnında secdeden dolayı iz be liren bir
kadın gördüğünü ve ona: "Keşke şu alnındaki iz olmasaydı, bu senin için
daha hayırlı olurdu" dediğini haber vermiştir.
747. Ebû'd-Derdâ'dan rivayet edildiğine göre, ona: "Sevdiğin birisi
için, ne hoşuna gider?" denildiği vakit, "Ölüm" cevabını vermiş.
"Peki ya Ölmezse, ne istersin?" dediklerinde, "Malının ve evladının
az olmasını isterim" demiştir.[8]
748. Ebû'd-Derdâ'nın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Mü'mi-nin Allah
Teâlâ'ya en sevimli organı dilidir ve onunla cennete girer. Kâfirin de, Allah
Teâlâ'ya en sevimsiz organı dilidir ve o da onunla cehenneme girer." [9]
750. Ebû Husayn, Ebû'd-Derdâ'mn:
"Başına amansız bir iş geldiği zaman sabret ve Allah'dan bir çıkış yolu
kılmasını bekle" dediğini haber vermiştir.
751. Meymûn, Ümmü'd-Derdâ'mn şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Sevgilim Ebû'd-Derdâ bana: 'insanlar keten giyerse sen pamuklu elbise
giy, şayet onlar, pamuklu giyerlerse sen yünlü giy' diye tavsiye etti."
752. Ümmü'd-Derdâ'dan rivayet edildiğine göre, Ebû'd-Derdâ bir gece namaz
kılarak gecelemiş ve ağlamaya başlayarak şöyle demiştir: "Allah'ım,
yaratılışımı güzel kıldığın gibi, ahlâkımı da güzelleştir." Bu şekilde
sabaha çıkmıştır. Sabahleyin, Ümmü'd-Derdâ ona: "Bakıyorum da geceden bu
yana, ahlâkın güzelliği için dua ediyorsun, neden?" diye sormuş. O da:
"Ey Ümmü'd-Derdâ! Müslüman kulun ahlakı güzelleşe güzelleşe sonunda,
ahlâkî güzelliği onu cennete koyar (veya) ahlâkı kötüleşe kötüleşe, en sonunda
ahlâkın kötülüğü onu cehenneme götürür. Sonra, mü'min bir kula uyurken dahi
mağfiret edilebilir" diye karşılık vermiştir. Ümmü'd-Derdâ: "Peki o
nasıl olur?" deyince, "Ey Ümnıü'd-Derdâ! Mü'minin kardeşi gece yarısı
kalkar, âh u figânla Allah'a dua eder de, duasına icabet edilir. Aynı zamanda,
mümin kardeşi için de dua eder. O duasına da icabet edilir" demiştir.
753. Ebû'l-Mütevekkil en-Nâci'nin rivayet ettiğine göre, Ebû'd-Derdâ'mn
küçük bir cariyesi varmış. Oğlu, bir gün ona bir tokat vurmuş. Bunun üzerine
Ebû'd-Derdâ, kızın kısasta bulunması için, onu oturtmuş. Fakat kızcağız,
bağışladığını söylemiş. Ebû'd-Derdâ: "Şayet bağışladıysan, git şuradan
birilerini getir ve onu bağışladığına dair, onları şahid tut" demiş.
Kızcağız gidip onları çağırmış ve onu bağışladığına dair onları şahit tutmuş.
Bundan sonra Ebû'd-Derdâ ona: "Haydi git, sen Allah'a aitsin (yani
hürsün)" demiştir.
754. Râşid b. Sa'd'dan, Ebû'd-Derdâ'mn: "Mü'min kardeşim bana selâmdan
daha sevimli bir hediye takdim etmemiştir. Ve yine onun bana ulaşan en hayırlı
haberi de ölüm haberidir" dediği rivayet edilmiştir.
755. Ebû'd-Derdâ'mn şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir hayrı
öğretmek veya öğrenmek maksadıyla mescide giden bir insana Allah, mücâhid
sevabı yazar ve mutlaka ganimet elde etmiş olarak geri döner."
756. Abdurrahman b. Ebû Avf, Ebû'd-Derdâ'mn şöyle dediğini haber vermiştir:
"Küfürden şüphe ve niyaha (ölünün ardından ağıt yakmak, bağırıp çağırmak,
dövünmek) cahiliyye âdetidir. Şiir, şeytanın çalgısıdır. Hıkd (kin) ise
cehennem ateşinden bir kıvılcımdır. Şarap bütün günahların anasıdır. Gençlik
delilikten bir şubedir. Kadınlar, şeytanın ağlarıdır. Kibir, en büyük serdir.
Yiyeceklerin en kötüsü yetim malı, kazançların en kötüsü ise faizdir. Saîd
olan, başkasından ibret alandır. Şakı ise, anasının karnındayken şakî
olandır."
757. Kasım b. Abdurrahman'dan rivayet edildiğine göre, Ebû'd-Derdâ'nm
içerisinde yaklaşık on kadar hurma çekirdeği bulunan bir kesesi varmış. Sabah
namazım kıldıktan sonra yatağının üzerine oturur ve onları tek tek keseden
çıkartarak teşbih çeker-miş. Hepsini çıkardıktan sonra, tekrar eli ile teşbih
çekerek teker teker onlan keseye koyarmış. Bu hali, Ümmü'd-Derdâ gelip de;
"Ey Ebû'd-Derdâ, kahvaltın hazır" deyinceye kadar devam edermiş ve
çoğu zaman o "Sofrayı kaldırın, ben bugün oruçluyum" dermiş.
758. Ebû'd-Derdâ'mn fasih aksanı olan hanımına: "Keşke ah-raz
olsaydın, bu senin için daha hayırlı olurdu" dediği rivayet edilmiştir.[10]
759. Ünımü'd-Derdâ'nm şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ebû'd-Derdâ
bana: 'İnsanlardan hiçbir şey isteme' dedi. Ben de: 'İhtiyacım olsa dahi mi?'
dedim. Şayet ihtiyacın olursa, ekin öğü-tenlerin arkasından git ve onlardan
yerlere düşenleri topla, sonra onu öğüt ve sonra da ye, ama asla insanlardan
hiçbir şey isteme' dedi."
760. Sâbit'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Yezid b. Muavi-ye,
Ebû'd-Derdâ'nın kızına dünür oldu da Ebû'd-Derdâ onu reddetti. Bu arada
Yezid'in meclisine gidip gelenlerden birisi, Yezid'e: 'Allah seni salâha
erdirsin. Onunla evlenmeme müsaade eder misin?' dedi. Yezid: "Defol git
ordan' dedi. Adam yine 'Allah seni salâha erdirsin. Bana müsaade et de,
evleneyim' diye tekrarladı. Bunun üzerine Yezid 'Peki' dedi. Adam da kıza dünür
oldu ve Ebû'd-Derdâ kızı ona nikahladı. Bu durum halk arasında yayıldı ve
Yezid, Ebû'd-Derdâ'nın kızma dünür olmuş da, ona vermemiş; kalender bir müslüman
dünür olmuş da ona vermiş' demeye başladılar. Bunun üzerine Ebû'd-Derdâ:
'Kısır bir adam ona (kızıma) mâlik olunca
sizin Ebû'd-Derdâ hakkında ne diyeceğinizi düşündüm ve bir de kızm
gözlerini kaybedeceği (kamaşıp şaşkına döneceği şa'şaalı) evleri düşündüm. O
vakit onun dini nereye gidecekti? (diye tefekkür ettim ve onu Yezid'e bunun
için vermedim)' demiştir."
761. Ebû'd-Derdâ'nm: "Nifaktan kaynaklanan huşudan Allah'a
sığının" dediği: "Nifaktan kaynaklanan huşu nedir ki?" diye
sorduklarında da: "Kalb, haşyet içerisinde olmadığı halde, kalıbın haşyete
bürünmüş görünmesidir" cevabını verdiği rivayet edilmiştir.
762. Cübeyr b. Nüfeyr'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kıbrıs
fethedilip te, halkı birbirinden ayrı düşünce ağlaşmaya başladılar. Ebû'd-Derdâ'yı
gördüm, tek başına oturmuş, ağlıyordu. Dedim ki: 'Ey Ebû'd-Derdâ, Allah'ın
İslâm'ı ve müslümanları aziz kıldığı bir günde, sen niçin ağlıyorsun?' diye
sordum. Ebû'd-Derdâ: 'Yazıklar olsun sana ey Cübeyr! Hakimiyet ve mülk sahibi
bir ümmet olduğu halde, Allah'ın emrini terkettiklerinden dolayı insanlar Allah'ın
katında ne kadar da basittirler. Allah'ın emrini terkettiler ve bu gördüğün
hale düştüler' dedi."
763. Meymun'dan Ebû'd-Derdâ'nın bir sefer, "Yazıklar olsun bilmeyen
kimseye!" dediği, yedi sefer de, "Yazıklar olsun bildiği halde amel
etmeyen kimseye!" dediği rivayet edilmiştir.
764. Ebû Kılâbe'den, Ebû'd-Derdâ'nm: "İyilik eskimez, kötülük
unutulmaz. Deyyân olan (Allah) uyumaz. İstediğin gibi ol; nasıl hareket
edersen, öyle karşılığını görürsün" dediği rivayet edilmiştir.
765. Ebû Abdullah el-Ceserî[11] den
rivayet edildiğine göre bir zât fırlayıp Ebû'd-Derdâ'nm yanma gelmiş ve ona
selam verdikten sonra: "Ben savaşçıyım, bana tavsiyede bulun"
demiştir. Ebû'd-Derdâ da: "Allah'a mülâki oluncaya kadar, sanki O'nu
görüyor-muşsun gibi O'ndan sakın, nefsini ölülerden say, dirilerden addetme;
aman, mazlumun duasını almaktan sakın" demiştir.
766. Süfyân [12]Ebû'd-Derdâ'nm, "Kişi
bilmediği bir taraftan mü'minlerin kalplerinin gazabını çekmekten
sakınsın" dediğini haber vermiştir.
767. Yine Süfyân, Ebû'd-Derdâ'nın, "Ölümü çok ananın hasedi ve
azgınlığı azalır" dediğini nakletmiştir.
768. Furât b. Süleyman,
Ebû'd-Derdâ'nm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Yazıklar olsun şu mal
biriktiren ağzı açıklara, sanki mecnuna dönmüşler. İnsanların elinde olanı
görüyorlar da, kendi ellerindekini görmüyorlar. Eğer güç yetirseler, geceyi
gündüze katacaklar. Yazıklar olsun ki, onlara büyük bir hesab ve şiddetli bir
azab vardır. Ben ölümü seviyorum, onlarsa çirkin görüyorlar. Ben, hastalıktan
memnun oluyorum, onlar nefret ediyorlar. Ben fakirlikten hoşlanıyorum, onlar
kerih görüyorlar. Uzun uzun emeller kurdular, pek çok mal yığdılar, büyük
büyük binalar yaptılar. Emelleri boş çıktı, malları helak oldu, evleri ise
kabir oldu."
769. Hasan'dan rivayet edildiğine göre, Ebû'd-Derdâ şöyle demiştir:
"Eğer isterseniz size, Allah'ın kullarından O'na en sevimli olanların
kimler olduğunu söyleyeyim. Onlar Allah'ı kullarına sevdirmek için çabalayan
ve yeryüzünde nasihat için çalışanlardır. İsterseniz size yeminle
söyleyebilirim ki, Allah'ın kullarından O'na en sevimli olanlar (namaz
vakitlerini iyi takib edebilmek) için Güneşi ve Ayı dâima
gözetleyenlerdir."
770. Hasan, Ebû'd-Derdâ'mn şöyle dediğini bildirmiştir: "Nefsi
insanların elinde gördüğü herşeyi isteyenin hüznü uzun olur, gazabı
dinmez."
771. Yine, Hasan Ebû'd-Derdâ'nın şu sözünü nakletmiştir: "Sizin için
en fazla korktuğum şey, âlimin zellesi, münafıkm Kur'ân'ı (kullanıp ondan
deliller getirerek) münakaşa etmesidir.
Kur'ân haktır ve (onu doğru anlayabilmek için) aynen yoldaki alametler gibi
onun da alametleri vardır. Kim, dünyadan müstağni kalamazsa oaun dünyası
yoktur."
772. Ebû'd-Derdâ'nın, "Üç şey Ademoğlunun iktidarmdadır: Musibete
şikayet etmemek, ağrı-sızısmı söylememek ve diliyle nefsini tezkiye
etmemek" dediği rivayet edilmiştir.
773. Saîd b. el-Müseyyeb'in: "Yatsıdan sonra uyumam, ondan sonra boş
konuşmamdan, bana daha sevimlidir" dediği rivayet edilmiştir.
774. Saîd b. Abdülaziz'in şöyle
dediği rivayet edilmiştir: "Zü-beyir b. el-Avvâm'ın bin tane kölesi vardı
ve hepsi ona haraç verirlerdi. O ise, her gece o haracı taksim eder, yanında
hiçbir şeyi kalmadan evine dönerdi."
775. Urve'den (ra) rivayet edildiğine göre, Zübeyir (ra) Mısır'a
gönderilmiş, kendisine orada tâ'ûn hastalığı olduğu söylenilince o: "(Ben
zaten) ta'n (harb) ve tâ'ûn için geldim" demiştir.
776. Ali b. Zeyd, Zübeyir b. el-Avvâm'ı gören bir zâtın onun göğsünde,
mızrak ve ok yaralarından, göz büyüklüğünde izler bulunduğunu söylediğini
haber vermiştir.
777. Kays,[13] Zübeyir'in şöyle dediğine
şahit olduğunu haber veriyor: "Kim gizli saklı salih ameller
işleyebiliyorsa, onu mutlaka yapsın."
778. Urve, Hz. Âişe'nin (r. anhâ) şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Şüphesiz senin baban, büyük sıkıntıya uğradıktan sonra, Allah'a ve
Resulü'ne icabet eden, güzel işler yapıp takva sahibi olan ve büyük mükâfaata
(nail) olanlardandı."
779. Salim b. Ebû'1-Ca'd, Ebû'd-Derdâ'mn; «Görüyorum ki, âlimleriniz
kayboluyor. Cahilleriniz de öğrenmiyor. İlim ortadan kaldırılmadan evvel
öğrenin. İlmin kaldırılması demek, âlimlerin ölümü demektir. Sizleri alâkadar
etmeyen şeylerle ilgilendiğinizi, sorumlu olduğunuz şeyleri terkettiğinizi
görüyorum. Sizin beygirlerle ilgilenenlerinizin en şerlilerinin kimler
olduğunu iyi biliyorum. Onlar, namaza sonunda gelen, Kur*ân'ı da kulak ucuyla
dinleyenlerdir" dediğini rivayet etmiştir.
780. Saîd b. Abdülaziz, Ebû'd-Derdâ'nm mescidde bir zâtın diğerine: "Şu
kadar para karşılığında bir yük odun aldım" dediğini işittiğim ve onlara:
"Mescidler bu gibi şeyleri konuşmak için bina edilmemişlerdir" diye
çıkıştığını haber veriyor.
781. Süfyân, ninesi Sa'dî bint Avf el-Meriyye'nin şöyle dediğini rivayet
etmiştir: "Talha birgün üzgün bir durumdaydı. Ona 'Hayırdır, neyin var?
Seni üzecek birşeyler mi yaptık?' dedim. O: 'Hayır, Allah'a yemin olsun ki,
sen çok iyi bir dostsun. Fakat yanımda bir miktar mal birikti, beni
kederlendiren o' dedi. 'Onu kavmine dağıt' dedim. Ve hemen köleyi çağırarak:
'Şunu kavmime dağıtıver' dedi. Ve o da onlara dağıttı. Haznedara ne kadar
olduğunu sordum: 'Dörtyüzbin' dedi."
782. Hasan'dan rivayet edildiğine göre, Talha b. Ubeydullah, yediyüzbin
dinar karşılığında bir arazi satmış ve o para bir gece yanında kalmış. Bu
paranın endişesiyle sabaha kadar uykusuz kalmış ve sabahleyin hemen onu elinden
çıkarmış.
783. Ebû Recâ eî-Utâridî'den İbn Abbâs'ın (ra) gözyaşlarından mütevellid,
gözlerinin altında izler oluştuğunu gördüğü rivayet edilmiştir.
784. Hişâm b. Urve, Muhammed b. el-Münkedir'in kendisine: "Şayet
Abdullah b. ez-Zübeyr'i namaz kılarken kıyamda görseydin: 'Bu rüzgârın
salladığı bir ağaç' derdin. Mancınık taşları sağa sola düşüşüyordu da, o hiç
aldırış etmiyordu" dediğini rivayet etmiştir.
785. Ebû Zer'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resulullah (sav)
dedi ki: Şayet siz, benim bildiklerimi bilmiş olsaydınız, az güler çok
ağlardınız. Yataklarınızda çok az yatar, hanımlarınıza yaklaşmazdınız.
Karnınızı da tıka basa doyurmazdınız. Yükseklere çıkar. Allah Teâlâya yalvarıp
yakarırdınız.'" Ebû Zer, bu hadisi rivayet ettiği zaman hep "Keşke
ben budanan bir ağaç olsaydım" derdi.[14]
786. Ebû Şu'be'den rivayet edildiğine göre, Rebeze'de Ebû Zer'in yanına bir
grup kimse uğramış ve ona yiyip içecek birşeyler vermeyi teklif etmişlerdir.
Bunun üzerine o: Tanımızda sütünü sağacağımız bir keçi, sağa sola giderken
üzerine bineceğimiz bir merkep ve hizmetimizi gören birisi var, bir de
fazladan bir abâye var ki, ben onun hesabından korkuyorum."[15]
demişir.
787. Ebû Zer'den: "Budanan bir ağaç olmayı veya hiç yaratılmamış
olmayı isterdim" dediği rivayet edilmiştir.
788. Ebû Zer'den: "Yemeğe yeten tuz miktarı kadar iyilikle birlikte
yapılan dua yeterlidir."[16]
dediği rivayet edilmiştir.
789. Ebû Zer, Rasulullahın (sav); Ben bir âyet biliyorum ki, insanlar
onunla amel etseler, onlara yeterdi. [17] Bu: 'Kim Allahdan korkarsa, Allah ona bir
çıkış yolu ihsan eder" [18]âyetidir
dediğini ve Resulullahm devamlı bunu tekrarladığını rivayet etmiştir.
790. Sâbit'in rivayet ettiğine göre, Ebû Zer inşaat yaparken
Ebû'd-Derdâ'nın yanına uğramış ve ona:
"İnsanların üzerine taş yükledin (ha!)" demiş. Ebû'd-Derdâ, bir ev yaptığını
söylemiş, Ebû Zer de ona benzeri bir laf etmiş. Ebû'd-Derdâ: "Ey kardeşim,
herhalde bu işte benim için menfi birşeyler sezdin" demiş. Bunun üzerine
Ebû Zer de: "Seni ehlinin pisliği ile meşgul olurken görmüş olsaydım,
o benim için seni böyle görmekten daha
sevimliydi" demiştir. '
791. Ebû Abdullah, Ebû Zer'in: "İnsanların muttaki ve tövbekarlarının
dışında, çoğunda hayır yoktur" dediğini haber vermiştir.
792. Abdullah b. es-Sâmit'ten şöyle dediği rivayet edilmiştir "Ben Ebû
Zer ile birlikteydim. Kendisine verilen şeyler çıkarılmıştı. Yanında da bir
cariyesi vardı. Ebû Zer ihtiyaçlarını görmeyt-başladı, bir miktar arttı.
Cariyesine artan kısmı satmasını emretti. Ben de dedim ki: 'Ey Ebû Zer!
Muhtemel bir ihtiyacın için veya gelecek bir misafirin için onu saklasan.'
Bunun üzerine 'Halilim Peygamber (sav) bana; çıkınlanıp biriktirilen altın ve
gümüşün, tamamen Allah yolunda sarfedilmedikçe, sahibi için kıyamet gününde
ateş koru olacağını vadetti' karşılığım verdi.[19]
793. Ebû Bekir b. el-Münkedir*den rivayet edildiğine göre, o vakit Şam
emiri olan Habib b. Ebû Seleme, Ebû Zer'e üçyüz dinar göndermiş ve
İhtiyaçlarını görsün* demiştir. Ebû Zer, parayı geri çevirmiş ve "Allah
için bizden daha garib olan hiçbir kimse bulamamış mı? Bizim başımızı
sokacağımız bir yer, istifade edeceğimiz davar ve hizmetini bize lütfeden bir
cariyemiz var. Ben daha fazlasından korkuyorum" demiştir.
794. Muhammed b. Amr'dan İrak b. Mâlik'in şöyle dediğine şahit olduğu
rivayet edilmiştir: uEbû Zer: 'Ben kıyamet gününde sizin, Resulullaha (sav) en
yakın olanmızım, zira onun şöyle dediğini duydum: Kıyamet gününde sizin bana
en yakınınız, benim onu dünyada bıraktığım haliyle dünyadan aynlanınızdır.'
Allah'a yemin ederim ki, benden başka sizin hepiniz dünyada birşeylere teşebbüs
ettiniz' demiştir."[20]
795. Şehr b. Havşeb, Ebû Zer'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Kim
şatafatlı elbise giyer veya şaşaalı binite binerse, Allah ondan yüz çevirir.
Her ne kadar ona kerim davransa bile."
796. Ebû Zer'in (ra): "İki dirhemi olanın hesabı, bir dirhem
sa-hibininkinden çok daha ağırdır" dediği rivayet edilmiştir.
797. Şehr b. Havşeb'den rivayet edildiğine göre Muaviye, Hz. Osman'a bir
mektup yazarak: "Eğer Şam'da bir ihtiyacın varsa, Ebû Zer'i geri
çağır" dedi. Ebû'd-Derdâ da diyor ki: "Eğer Ebû Zer beni dövse, elimi
kırsa yine ona karşı birşey hissetmem. Zira Resu-lullahın (sav): Yer gök Ebû
Zer'den daha doğru sözlü birini görmemiştir. Kim dünyaya karşı en az meyli
olan birini görmekten hoşlanırsa, Ebû Zer'e baksın'[21]
dediğim duydum" demiştir. Ve Ebû Zer, Hz. Osman'ın yanma geldi. Hz. Osman
(ra) ona: "Ey Ebû Zer, bizim yanımızda ikâmet et. Sabah-akşam yer
içersin" dedi. Ebû Zer: "Benim onlara ihtiyacım yok. Rebeze benim
konak yerimdir.
Şimdi
müsaade edersen, ben oraya gitmek istiyorum" dedi. Hz. Osman da ona
müsaade buyurdu.
798. Ebû Zer'in, Allah Teâlâ'nm, "Ey Ademoğlu! Bana hiçbir şeyi ortak
koşmamakla birlikte, dünya dolusu günahla gelsen, Ben onu o kadar af ile
karşılarım" dediğini rivayet ettiği haber verilmiştir.
799. Ebû Zer'den rivayete göre, ona: "Falan falan zâtların yaptığı
gibi (ekip biçecek) bir tarla veya ticaret edinsen ya!" denilmiş. O:
"Ben emir olup da ne yapayım ki? Bana her gün bir yudum su veya süt;
Cumadan Cumaya da bir Ölçek buğday yetip artıyor" demiştir.
Süfyan;"Isâ
b. Meryem'e (as) Ebû Zer'den daha çok benzeyen birisi görülmemiştir"
demiştir.
800. Avfm şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bize ulaştığına göre Ummü
Zer, Ebû Zer'e geçim sıkıntısından dolayı dert yanıp çıkışmış, bunun üzerine Ebû
Zer de: 'Ey Ümmü Zer! Önümüzde büyük bir engel var. O vakit hafif olanlar,
ağır olanlardan daha kârlı olacak' demiştir."
801. Ubeydullah b. Muhammed[22] bir
zâtın şöyle dediğine şahit olduğunu söylüyor: "Ebû Zer şöyle derdi: 'Ey
insanlar! Ben size nasihat ve şefkat ediyorum. Kabrin vahşetinden korunmak
için gece yarısı namaz kılın. Kıyametin sıcağından korunmak için oruç tutun, en zor günün
korkusuna tasaddukta bulunun. Ey insanlar! Ben size nasihat ediyorum, size
şefkat ediyorum."
802. Cerîr b. Hâzim, Humeyd b. Hilâl'in Mutamf tan[23]
naklen şöyle dediğini işittiğini haber veriyor: "İmran b. Husayn'a (ra) dedim
ki: 'Senin gibi ibadet etmekten beni senin şu hâlin alıkoyuyor' 'Öyle yapma.
Zira bana sevimli olan Allah'a da sevimli olandır* buyurdu."[24]
803. Cerîr b. Hâzim, Humeyd b. Hilâl'in Mutarrıf ten naklen şöyle dediğini
işittiğini haber veriyor: "İmran b. Husayn diyor ki: 'Bana selâm
verildiğini hissettim. Dağlama yaptırdığım zaman bu selam kesildi/ Ona: 'Selam
ayakların cihetinden mi geliyordu? Yoksa baş tarafından mı?' dedim. 'Hayır
başım cihetinden geliyordu' dedi. 'Öyleyse bu durum sana geri dönmedikçe
ölmeyeceksin* dedim. Bir müddet sonra 'Selamı yeniden hissetmeye başladım' dedi.
Çok geçmeden de öldü."
804. Katâde'den, İmran b. Husayn'm (ra): "Rüzgârın savurduğu kum
parçası olmayı ne kadar istedim" dediği rivayet edilmiş-tir.[25]
805. Süfyân, Hasan'ın:
"Basra'da İmran b. Husayn gibisi yaşamadı" dediğini haber vermiştir.
Hakem
b. el-A'rac da,[26] İmran'm:
"Resûlullah'a (sav) biat ettiğimden bu yana sağ elimi fercime (tenasül
organıma) sürmedim" dediğini rivayet etmiştir.
806. Abdullah b. Amr, Resûlullah'm (say) şöyle dediğini rivayet etmiştir:
'Allah'ın en çok sevdiği kimseler gariblerdir. Ona: 'Garipler kimlerdir?'
denildiğinde; 'Dinlerini yaşayabilmek için kaçanlardır. Allah kıyamet gününde
onları îsâ b, Meryem (as) ile birlikte haşr-edecektir,[27]
demiştir."
Ebû
Abdurrahman diyor ki: "Ben Süfyân'm: 'Ümit ederim ki Ahmed b. Hanbel de
onlardandır' dediğini işittim."
807. Abdullah b. Amr'm şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir araya
gelip te, Allah'ı zikreden bir topluluğu Allah Teâlâ, onlardan çok daha değerli
bir topluluk içerisinde anar. Meclislerinde Allah'ı zikretmeden dağılıp
gidenlere ise, bu durum kıyamet gününde yalnızca pişmanlık doğurur."
808. Ebû'd-Derdâ'nın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Allah'a karşı
tevazu olması bakımından fakirliği seviyorum. Rabbime kavuşmaya iştiyakımdan
dolayı ölümü seviyorum. Günahlarıma kefaret olduğu için hastalıktan
hoşlanıyorum."
809. Mâlik b. Enes Abdullah b. Mes'ûd'un şöyle dediğinin kulağına
geldiğini söylüyor: "Doğruluktan ayrılmayın, o sizi iyiliğe götürür.
İyilik ise Cennete ulaştırır. Yalandan sakının, çünkü yalan azgınlığa götürür.
Azgınlık ise cehenneme ulaştırır." Yine o: "Kişi doğru söyler iyiliğe
ulaşır, yalan söyler fücura ulaşır" demiştir.[28]
810. Cerîr, Selmân 'm kendisine şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ey
Cerîr! Allah için mütevazi ol. Zira kim Allah için dünyada mütevazı olursa,
Allah kıyamet gününde onun kadrini yüceltir."
811. Selmân'm (ra): "İnsanların en fazla günah işleyenleri Allah'a
isyan olan şeyleri en fazla konuşanlarıdır" dediği rivayet edilmiştir.
812. Hasan'dan rivayet edildiğine göre, yaklaşık otuz bin müslümana emirlik
yaparken Selmân'ın (ra) geliri beş bin dirhem-miş. İnsanlara da hitab ederken,
yansını üzerine aldığı bir abaye-nin diğer yarısı üzerine oturur, öyle hitab
edermiş. Geliri toplandığında onu (alır dağıtır) yine elinin kazancını yermiş.
813. Nâfİ b. Cübeyr'den rivayet edildiğine göre, bir gün Selmân bir merkep
damına veya müşrike birisinin evine namaz kılabilecek bir yer var mı diye
bakmaya gelmiş de, o müşrike ona: "Sen kalb temizliğine bak, namazım
dilediğin yerde kıl" demiştir. Bunun üzerine Selmân: "(Ne demek
istediğini) anladım" demiştir.
814. Ebû Osman en-Nehdî'den rivayet edildiğine göre, Selmân şöyle demiştir:
"Çarşıya ne ilk giren ol ve ne de en son çıkan. Çünkü şeytanın kaleleri
ve merkezleri oralardır." Yahya da diyor ki: "(Çarşılar) şeytanın
harbinin cereyan ettiği yerlerdir."
815. Meymun'dan rivayet edildiğine göre, Huzeyfe ve Selmân Nebt'lı bir
kadının evinde konaklamışlar ve namaz vakti gelince: "Şurada temiz bir yer
var, orada namazı kılabiliriz" demişler. Kadın: "Sen kalbini
temizlemeye bak" demiş. Bu söz üzerine biri ötekine: "Al sana, kafir
bir kalbden hikmetli bir söz" demiş.
816. Selmân'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Yedi (sınıf) kimse,
Allah'ın himayesinden başka hiçbir himayenin bulunmadığı kıyamet gününde O'nun
himayesinde olacaklardır. Bunlardan birisi, (mümin) kardeşi ile
karşılaştığında ona: 'Seni Allah için seviyorum!' diyen ve aynı karşılığı
gören kimsedir. Bir diğeri, Allah'ı zikredip te, Allah korkusundan gözleri
dolup ağlayan kimsedir. Diğer biri, sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek
kadar verdiği sadakayı gizleyen kimsedir. Bir başkası son derece güzel bir
hanım kendisini davet ettiğinde: 'Ben-Allah'tan korkarım' diyerek, ona icabet
etmeyen kimsedir. Başka biri, gönlündeki sevgisinden dolayı kalbi mescitlere
bağlı olan kimsedir. Bir diğeri, namaz vakitleri için sürekli güneşi
gözetleyen kimsedir. Sonuncusu ise, konuştuğu vakit ilimle konuşan ve ancak
hilmi yüzünden susan kimsedir."[29]
817. Selmân'ın (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "İnsanlar, bir
önceki nesil gitmeden, yetişen nesil, ilim elde etmeye devam ettikçe hayır
üzeredirler. Ancak, yeni nesil, gerekli ilmî donanıma sahip olmadan önceki
neslin ölüp gitmesi halinde helake düşerler."
818. Selmân'dan rivayet edildiğine göre o: "Şayet insanlar, Allah'ın
zayıf kimselere yardımım bilselerdi sırtlarını doğrultmazlar-dı. Allah Teâlâ,
ellerini uzatıp ta kendisinden hayır isteyen bir kulunu boş çevirmekten haya
eder" der. Ona denilir ki: "Bir insan
Kur'ân
okuyarak gecelese, bir diğeri de Allah'ı zikrederek gecelese, bunlardan hangisi
üstündür, dersin?" O da: "Güzelce abdest alıp ta yalnızca ibadet
etmek için mescide gelen her kişi, Allah'ı ziyaret etmiş demektir ve Allah,
ziyaretçiye yapılması gereken ikramı yapmayı kendisine bir ahd telakki
etmiştir" demiştir.
819. Selmân diyor ki: "Bir zât, 'el-hamdüli'llahi kesiran' dedi de,
melek onu nasıl yazacağını bilemedi. Ve Rabbine dönerek (ne yapacağını sordu),
O da 'Aynen kulumun dediği gibi yaz' dedi."
820. Osman b. Ebû'1-Âs'm şöyle
dediği rivayet edilmiştir: "Eğer cuma ve cemaat olmasaydı, evimin tepesine
bir yer yapar, mezara gidinceye kadar oradan çıkmazdım."
821. Bilâl'in hanımı Hind el-Havlâniye'nin, "Ben Bilâl'in 'Allah'ım!
İyiliklerimi kabul buyur, günahlarımı affet ve evlatlarım konusunda da beni
mazur gör' dediğini duyardım" diye haber verdiği rivayet edilmiştir.
822. Ebû Süfyân üstadlarmdan şunu rivayet etmiştir: "Sa'd, birgün
hastalığından dolayı Selmân'ı ziyarete gelmişti. Selmân ağladı. Sa'd ona: 'Ey
Ebû Abdullah! Niye ağlıyorsun ki, Resûlullah (sav) senden hoşnud olarak vefat
etti. Kıyamet gününde havzmda olacaksın ve arkadaşlarına da kavuşacaksın' dedi.
Bunun üzerine Selmân: 'Ben ne ölüm korkusundan ve ne de dünyaya olan hırsımdan
dolayı ağlıyorum. Fakat Resûlullah (sav) bize tavsiye etti ve dedi ki:
'Dünyadan nasibiniz ancak bir yolcunun azığı kadar olsun' Halbuki şu benim
etrafımdaki eşyalara bak' dedi. Sa'd diyor ki: 'Etrafında bulunan da, bir
leğen, bir çamaşır kabı ve bir de çanaktı.' Sa'd: 'Ey Ebû Abdullah! Bize bir
nasihat et te, senden sonra ona yapışalım' dedi. O da: 'Ey Sa'd, bir işe
azmettiğinde, yemin ettiğinde ve bir konuda hükmettiğinde Allah'ı mutlaka an'
dedi."
823. İsmail b. Âbid, Âiz b. Amr'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Tasımda bulunanı evimin içine dökmem, bana müslümanların gelip geçtikleri
yola dökmemden daha sevimlidir." İsmail b. Âbid diyor ki: "O, evinden
dışarıya asla su atmazdı. Birisi onun cennet ehlinden olduğunu rüyasında
gördü."
824. eş-Şeybânfnin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Mesleme[30] ile
birlikte Konstantiniye'de (İstanbul'da) idik. Mancınıkların yanından yaralılar
taşınıyordu. Mesleme'nin ise rengi kaçmıştı. Birisinin tercî yani, innâ
li'llahi ve innâ ileyhi râciûn dediğini duydum: 'Neden öyle diyorsun?' diye
sordum. Bana 'Biz, Mâlik b. Abdullah el-Has'amî ile birlikteydik.
Müslümanlardan birisi yaralandı. Mâlik b. Abdullah'a akşam yemeği getirildi,
yemedi. Ertesi gün oruç tuttu. Ve üç gün üç gece (ona üzüntüsünden) ağzına
lokma koymadı. Baktım ki; insanlar,
bir adamın en yakın dostunu taziye ettiği gibi onu taziye
ediyorlar."
825. Mâlik b. Abdullah'ın mevlâsı Hassân'ın şöyle dediği rivayet
edilmiştir: "Mâlik'in ayağında bir damar vardı ve üzerinde de 'Allah'
yazıyordu. Abdest alırken ona bakmaya başladım. Bana: 'Ne bakıyorsun? Onu
hiçbir kâtip yazmamıştır' dedi."
826. Muâviye b. Kurre, babasından naklen şöyle demiştir: "Yavrum!
Allah'ı zikreden bir gurubun içerisinde olursun da, herhangi bir işin çıkarsa,
kalkacağın zaman onlara selam ver. Zira böylece sen oturdukları müddetçe onlara
ortak olmaya devam edersin."
827. Ebû Ümâme, Resûlullah'ın (sav) şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Allah Teâlâ'nın yeryüzünde birtakım kapları vardır. Onların Allah'a
sevimli olanları, ince ve pâk olanlarıdır. Allah'ın yeryüzündeki kapları, sâlih
kullarının kalpleridir.[31]
828. Seleme b. Hacel[32] den
rivayet edildiğine göre, Ebû Hurey-re (ra) hastalığında ağlamaya başlamış.
Kendisine niçin ağladığı sorulunca: "Ben, sizin şu dünyanıza ağlamıyorum.
Fakat ben, yolculuğumun uzunluğuna, azığımın azlığına ağlıyorum. Ben cennet ve
cehennemin üzerinde bir tepede akşamladım ve hangisine götürüleceğimi de
bilmiyorum" demiştir.
829. Ebû'l-Mühzem'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Biz sabah
akşam Ebû Hureyre'nin yanma gelirdik. O bize Kur'ân okur, dua eder ve birtakım
kıssalar naklederdi."
830. Ebû Hureyre'nin kızına şöyle tavsiyede bulunduğu rivayet edilmiştir:
"Kazım, altın takınma, ipek te giyme. Zira seni ateşe sevketmesinden
korkarım."
831. Ebû Hureyre>(ra)'nin: "Adeta kendimizi (Resûlullahm) havzından
dönerken görüyorum da insanlar birbirine: 'Ey falan! İçtin mi havzından?' diye
soruyor. O da: 'Hayır, ah susuzluk ah!' cevap veriyor" dediği rivayet
edilmiştir.
832. Kays b. el-Hâris'den Selmân'm (ra): "Bir müslümanm edep yerini
görmemden ve onun benim edep yerimi görmesinden-se üç kere ölüp sonra dirilip
tekrar ölmeyi tercih ederim" dediği rivayet edilmiştir.
833. el-Alâ b. el-Müseyyib, Selmân'a
isnad ederek şunu rivayet etmiştir: "İlim olup ta amelin olmadığı,
dillerin anlaşıp ta, kalplerin ayrıldığı ve akrabaların sılay-ı rahimi
terkettiği bir zamanda, Allah o kimselere lanet eder, onları sağır kör ve
dilsiz kılar."
834. Ca'fer, Selmân el-Fârisî (ra)'nin: "Üç şey beni güldürür, üç şey
de ağlatır. Ölüm kendisini bekleyip dururken dünyada emeli olan kimse, gafil
kimse ve Rabbının kendisinden razı mı yoksa ona gazab mı ettiğini bilmeden
katıla katıla gülen kimse. Bunlar beni güldürür. Sevgililerden ayrılmak,
Muhammed (sav) ve ashabının ayrılığı ki, Muhammed ölüm hengamesinde hazır
olandır. Cennete mi yoksa cehenneme mi gönderileceğini bilmeksizin, âlemlerin
Rabbinin huzurunda durmak, işte bunlar da beni ağlatır" dediğini haber
vermiştir.
835. Yahya b. Sa'îd'den rivayet edildiğine göre, Ebû'd-Derdâ, Selmân
el-Fârisî'ye bir mektub yazarak, Arz-ı mukaddese'ye gelmesini söylemiş Selmân
da ona cevap olarak: "Toprak, hiçbir kimseyi mukaddes kılmaz, kişiyi
ancak ameli mukaddes eder. Duydum ki tabiblik yapıyormuş sun. Eğer derde
derman olur, iyileşti-rirsen, senin için ne güzel. Ama eğer bu işi güzel
yapamıyorsan, aman birisinin ölümüne sebep olup ta bu yüzden cehenneme girmekten
iyi sakın" demiştir. Ebû'd-Derdâ iki kişi arasında hüküm verip onlar dönüp
giderlerken şöyle bakar ve Selmân'ın sözünü hatırlayarak onları geri çağırır ve
"Şu meselenizi bir daha yeni baştan bana anlatın" dermiş.
836. Mâlik b. Dinar'dan, Selmân el-Fârisî'nin, Ebû'd-Derdâ'ya mektup
yazarak: "Duydum ki, tabibliğe oturtulmuşsun, insanları tedavi
ediyormuşsun. İyi dikkat et te bir mü'minin ölümüne sebebiyet verip cehennemi
boylama" dediği rivayet edilmiştir.
837. A'meş'ten birtakım kimselerin, Huzeyfe'nin Selmân'a şöyle dediğini
zikrettiklerini duyduğu rivayet edilmiştir; Huzeyfe (ra): "Ey Ebû
Abdullah! Kendine bir ev yapsan" demiş, Selmân bunu çirkin görmüş. O da
devaümla: "Ağır ol da sana haber vereyim; sana bir ev yapayım, orada,
yattığın vakit ayakların şu uçunda başında öbür ucunda olsun. Kalktığın zaman
da başına değsin" demiş. Selmân da buna karşılık: "Tıpkı benim gibi
düşünüp söyledin" demiştir. [33]
838. Ebû Kılâbe'den rivayet edildiğine göre, bir zât, Selmân el-Fârisî'nin
yanma girmiş, bakmış ki hamur yoğuruyor. "Bu ne hal?" diye sormuş. O
da: "Hizmetçiyi bir işe gönderdik te iki işi birden ona yüklemeyi uygun
görmedik" demiştir. Adam: "Falanca kişinin sana selamı var"
demiş. Selmân: "Ne zaman geldin?" diye sormuş. Adam: "Şu kadar
zaman evvel" demiş. Selmân: "Eğer söy-lemeseydin boynunda edâ
etmediğin bir emanet olarak kalacaktı" demiştir.
839. ibn Şevzeb'ten rivayet
edildiğine göre, bir
dostu Selmân'm başını (saçını) kazıyormuş. Ona: "Ne bu hal?"
denilmiş te o da: "Gerçek hayat âhiret hayatıdır" cevabını vermiş.
840. Fülân b. Abdurrahman b. Yezîd'den, Abdullah (ra)'m şöyle dediği
rivayet edilmiştir: "Kuşkusuz ki, bu Kur'ân hem şefaat eden ve hem de
şefaat istenendir. Onunla mücadele eden mutlaka doğru konuşmuş olur. Onu rehber
edineni cennete götürür, arkasına atanı ise cehenneme götürür."
841. İbn Mes'ûd'dan şöyle
dediği rivayet edilmiştir: "Âdemoğlunun misali Allah
ile şeytanın önlerine bırakılmış bir şey gibidir. Şayet Allah onun iyiliğini
murad ederse onu şeytandan muhafaza eder. Yok eğer iyiliğim murad etmezse onu
şeytanla başbaşa bırakır."
842. İbn Mes'ûd'dan rivayet edildiğine göre, o: "Kıyamet gününde,
istisnasız herkes dünyada iken çok az yemiş olmayı (Kût yemeyi) temenni
edecektir. Midesinden rahatsızlığı olmadıkça hangi halde olursa olsun sabah ya
da akşam az yemek (veya 'KûtJ yemek) kişiye zarar vermez" demiştir.
843. İbrahim'den rivayet edildiğine göre, Abdullah: "Allah'a mülaki
olmadıktan sonra mümine rahat yoktur" demiştir[34]
844. Kays b. Habeş'ten, Abdullah
(ra)'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Şu kendisinden hoşlanılmayan
ölüm ve fakirlik ne de güzel şeylerdir. (Allah'a yemin ederim ki, dünyada insan
ancak ya zengin veya fakir olur) ben bunlardan hangisiyle imtihan olunur-sam
olayım, aldırmam. Zira, zenginlikte şefkat, fakirlikte ise sabır vardır."[35]
845. Abdullah b. Utbe'den rivayet edildiğine göre, o: "Abdullah
insanlar uykuya daldıkları vakit kalkar ve adeta arı uğultusu gibi sesi
duyulurdu" demiştir.[36]
846. Dahhâk b. Müzâhim'den, Abdullah (ra)'m: "(Uçan) bir kuş olmayı ne
kadar da isterdim" dediği rivayet edilmiştir.
847. Kasım b. Abdurrahman'dan rivayet edildiğine göre bir zât Abdullah'ın
yanında: "Keşke ashab-ı yeminden olabilsem" diye temenni etmiş,
Abdullah da: "Ah keşke ben de öldükten sonra hiç diriltilmesem"
demiştir.
848. Ebû İshâk, Ebû Musa'nın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resûlullah'm (sav) yanma geldim. Ona iltifatlarından dolayı İbn Mes'ûd'u
onun ehlinden sandım."
849. Abdullah'ın: "Kim Allah için huşuundan dolayı tevazu gösterirse,
Allah, onu kıyamet gününde yükseltir. Her kim de kibi-rinden dolayı
böbürlenirse, Allah onu kıyamet gününde alçaltır" dediği rivayet
edilmiştir.
850. Kâsım'dan, Abdullah (ra)'ın oğluna: "Oğlum! Evinle yetin, diline
sahib ol, günahlarını hatırlayarak ağla" diye tavsiyede bulunduğu rivayet
edilmiştir.
851. Hasan b. Sa'd, Abdullah'ın (ra): "Ben kişinin günahla meşgul
olduğu sürece, daha evvel öğrenmiş olduğu bilgileri unutacağına kâniyim"
dediğini rivayet etmiştir.
852. Ebû İyas el-Becelî, Abdullah b. Mes'ûd'un şöyle dediğine şahit
olduğunu haber vermiştir: "Kim kibrinden dolayı böbürlenirse, Allah onu
alçaltır. Kim de huşuundan dolayı Allah için tevazu gösterirse Allah onu
yüceltir. Şüphesiz, meleğin de, şeytanın da birer tasarrufu vardır. Meleğin
tasarrufu hayrı ve hakkı doğrulamaktır. Bu durumu gördüğünüz vakit Allah'a
hamd edin. Şeytanın tasarruffu ise şerri va'd, hakkı yalanlamaktır. Bu durumu
gördüğünüzde ise Allah'a sığının."
853. İbn Mes'ûd'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Şeytar bir zikir
meclisine, onları fitneye düşürmek için uğramış, fak&1 aralarını açmaya güç
yetirememiş. Dünyadan bahseden, bir gürü ha uğramış, aralarına girip
birbirlerine düşürmüş, kavgaya baş latmıştır. Zikir ehli gelip onları
ayırıncaya kadar bu hal devam el -mistir."
854. Mürre, İbn Mes'ûd'un: "İlim isteyen Kur'ân'ı araştırsın. Zira
onda öncekilerin ve sonrakilerin ilmi vardır" dediğini haber vermiştir.
855. Abdullah b. Mes'ûd, Peygamber'in (sav): "O gün nimetlerden
mutlaka sorguya çekileceksiniz"[37]
âyetini emniyet ve sıhhat olarak yorumladığını haber vermiştir.
856. Humeyd b. Hilâl, İbn Mes'ûd'un: "Merkep dışkısı kalıntısı olmayı
ve yalnızca ona nisbet edilerek dışkının oğlu Abdullah denilmeyi ne kadar da
isterdim. Yeter ki Allah Teâlânm benim bir tek günahımı bağışladığını
bileyim" dediğini rivayet etmiştir.[38]
857. Ebû Vail, Abdullah'ın: "Allah'ın benim günahlarımdan veya
kusurlarımdan birini bağışladığını bilseydim, buna karşılık soyumu bilmememin
benim için hiç önemi yoktur" dediğine şahit olduğunu rivayet etmiştir.
858. Abdullah'ın (ra): "O gün cehennem getirilir'[39]
âyeti hakkında: "Cehennem getirilir ve yetmişbin yular tutuşturulur ve
her bir yularda yetmişbin melek onu çeker" dediği rivayet edilmiştir.
859. Ebû Cuhayfe, Abdullah'ın: "Dünyanın iyileri gitti, kötüleri
geriye kaldı. Bugün ölüm her mü'min için
cennettir"
dediğini haber vermiştir.
860. Mesrûk, Abdullah'ın: "Oruçlu bulunduğunuz vakit ağzınız
yağlanmış bir vaziyette olun ki, kimse oruçlu olduğunu farket-mesin"
dediğini haber vermiştir.
861. Avn b. Abdullah, Abdullah b. Mes'ûd'un şöyle dediğini rivayet
etmiştir: "Bir kul, zirvesine erişmedikçe imanın hakikatine ulaşamaz.
Fakirlik kendisine zenginlikten, tevazu şereften, daha sevimli olmadıkça ve
kendisini övenle yereni müsâvî kabul etmedikçe de imanın zirvesine ulaşamaz.
Abdullahm arkadaşları, onun bu ifadelerini şöyle yorumlamışlardır; helâl yoldan
fakirlik, haramla elde edilen zenginlikten Allah'a itaat için gösterilen
tevazu, Allah'a isyandaki şereften, (daha üstündür) hak için kendini öven veya
yerenin eşit olması, anlamındadır."
862. Kasım b. Abdurrahman, Abdullah'ın: "Allah korkusu ilim olarak,
gururda kibir olarak yeter" dediğini bildirmiştir.[40]
863. Mansûr'dan, Abdullah b. Mes'ûd'un namaza kalktığı vakit, adeta
atılmış bir elbise gibi olduğu rivayet edilmiştir.
864. Ma'n, Abdullah'ın: "Eğer
güç yetirebilirsen kendini Kur'ân'a muhatab kabul et.[41]
Allah Teâlâ'mn, 'Ey iman edenler' dediğini duyduğun vakit, kulağını dört aç.
Zira bu durumda ya emredilen bir hayır veya nehyedilen bir şer
sözkonusudur." dediğini rivayet etmiştir.[42]
865. Avn b. Abdullah b. Utbe, Abdullah'ın: "ilim çok rivayet
etmek
değildir. Esas ilim Allah korkusudur" dediğini haber vermiştir.
866. Adiy b. Adiy'den rivayet edildiğine göre, Abdullah b. Mes'ûd:
"Yedi sefer yazıklar olsun şu ilmi olmayanlara! Eğer Allah dileseydi
onları öğretirdi, yazıklar olsun bilip te amel etmeyenlere" demiştir.
867. Mesrûk'tan rivayet edildiğine
göre, Abdullah'ın yanında bir zat: "Mukarrabîn'den olmak benim için,
ashâb-ı yeminden olmaktan daha sevimlidir" demiş. Bunun üzerine Abdullah,
kendini kasdederek: "Fakat şuracıkta bir adam var ki, öldükten sonra
di-riltilmemeyi hepsine yeğler" demiştir.
868. Abdullah (ra)'ın: "Allah
kime hayır murad ederse, onu dinde fakih kılar" dediği rivayet edilmiştir.
869. Abdurrahman b. Yezîd'den Abdullah'ın: ''Sünnet çerçevesinde, orta
yollu amel etmek, bidatlara dalıp çok amel etmekten, daha hayırlıdır"
dediği rivayet edilmiştir.
870. Mâlik'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rabî* b. Haysem Cuma günleri
Alkame'nin yanma gelir. Onunla sohbet ederdi. Bir-gün yine onun yanma gelmiş ve
"Benim yanıma ehl-i kitabtan birisinin gelmesine teaccüb etmez
misin?" diye sormuş. O da: "İnsanların ne kadar çok dua ettiklerini
ve kendilerine ne kadar az icabet edildiğini görmez misin? Bunun sebebini
biliyorlar mı? Bunun tek nedeni, Allah Teâlâ'nın yalnızca duanın saraîmîsini
kabul etmiş olmasıdır"[43]
demiş, yanlarında oturan Abdurrahman b. Yezîd eğer bunu dediyse, mutlaka
Abdullah da: "Allah Teâlâ, gösteriş yapanın, riyakârın, eğlenenin duasını
kabul etmez, yalnızca kalb-ten samimi olarak dua edenin yakarışını kabul
eder"[44] diye eklemiştir.
871. Abdullah'ın: "Kim namaz kılar ve kıldığı bu namaz onu iyiliğe
sevketmez ve kötülükten alıkoymazsa, (Allah'tan) uzaklaşmaktan başka bir
neticesi olmaz" dediği rivayet edilmiştir.
872. Müseyyib b. Râfİ' den: "Benim en çok buğzettiğim kimse, ne dünya
ve ne de âhiret ameli ile meşgul olmayan, aylak kimsedir" dediği rivayet
edilmiştir.
873. Ebû Ubeyde, Abdullah'ın: "Sen yeryüzündekilere merhamet et ki,
gök ehli de sana merhamet etsin" dediğini haber vermiştir.
874. Abdullah (ra)'m: "Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin
ederim ki, İslâm üzere sabahlayıp akşamlayana dünyadan arız olanlar bir zarar
veremez" dediği rivayet edilmiştir.
875. Abdullah b. Mes'ûd'un: "Kıyamet gününde insanların en fazla
günaha sahib olanı, dünyada batıla en çok dalanlardır" dediği
nakledilmiştir.
876. Yine Abdullah'ın: "Allah'ı zikretmeden uyuyan herkesin kulağına
şeytan bevleder. Allah'a yemin olsun ki, bu gece (şeytan) arkadaşınıza (yani
kendisine) aynısını yapmıştır" dediği nakledilmiştir.
877. Ebû Ubeyde'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: Abdullah (ra)
hastalandığı vakit Mücemmi' b. Hârise'yi evinde ziyarete gitmiştir. Evinde
birtakım meta görmüş ve 'Bunları hafiflet azalt. Zira insanlar neredeyse dünya[45] ehli
oldular, yani develere döndüler' demiştir."
Mugîre
b. Şu'be: "Abdullah'ın şu sözü ne kadar da ilginçtir: 'Dün bugünden
hayırlıydı. Bugün ise yarından hayırlıdır. Yarın öbürgünden daha hayırlı olacaktır.
Ve bu durum kıyamete kadar böyle sürüp gidecektir. Oysa biz bu yıl, öncekinden
daha hayırlıyız* bunu Mesrûk'a söyledim. O: 'Abdullah daha bilgilidir. Zira Abdullah,
âhireti kastetmiş, Mugîre ise dünyayı kasd ederek bunu söylemiştir' dedi."
878. Ebû Hayyân, Abdullah b. Mes'ûd'un: "Şu körük üfleyenlere
uğradığını ve oracıkta düştüğünü işittim" demiştir.
879. Ma'n b. Abdurrahman, Abdullah'ın: "İnsanların hepsi güzel
konuşuyorlar. Kimin sözü fiiline uygun düşerse o nasibine erişmiş demektir.
Ama, kimin sözü de fiiline ters düşerse, o ancak kendini yersin" dediğini
bildirmiştir.
880. Kâsım'dan, İbn Mes'ûd'un dua ederken: "(ya Rabbi) Korkarak,
umarak, affını isteyerek ve endişe ederek sana yalvarıyorum" dediği
rivayet edilmiştir.
881. Mâlik b. Miğuel'den Abdullah'ın: "Dünya, yurdu olmayanın yurdu,
malı olmayanın malıdır. Ve ancak aklı olmayan onun için mal yığar,
biriktirir" dediği nakledilmiştir.
882. Katâde, İbn Mes'ûd'un: "Eğer cennetle, cehennem arasında olsam
veya amelimin kabul edilmesi veyahutta hiçbir şey olmamak arasında serbest
bırakılsanı, ben hiçbir şey olmamayı tercih ederim" dediğini haber
vermiştir.
883. Abdullah, Resûlullah'ın (sav):
'Allah kimin hayrını isterse, onu dinde fakih kılar ve ona olgunluğunu ilham
eder' dediğini rivayet etmiştir.
884. Abdullah'ın: "Hayrı söyleyin, hayırla tanışıp bilişin, onunla
amel edin ki, hayır ehli olasınız. Fuhşiyatı yayanlardan olmayınız"
dediği rivayet edilmiştir.[46]
885. Seyyar, Şa'bî'nin şöyle dediğine şahit olduğunu haber vermektedir: "Abdullah
bir hutbe sırasında: 'Esas kaybeden, dini harab olandır' demiştir."
886. Abdurrahman b. Hamîd, Benî Abes'ten bir zatın: "Abdullah, bir
cenaze merasiminde gülen bir insan gördü ve ona: 'Cenazede gülüyorsun ha?
Seninle ebediyen konuşmayacağım'" dediğini işittiğini haber vermiştir.
887. İbn Mes'ûd'dan oturduğu zaman şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Sizler gittikçe noksanlaşan eceliniz ve korunan amellerinizle gece ve
gündüzleri yaşıyorsunuz.(hayatınıza devam ediyorsunuz.) Ölüm, aniden gelip çatacaktır.
Her kim hayır ekerse, onu biçer, kim de şer ekerse pişmanlık biçer. Her eken
ne ekti ise onu bulacaktır. Ne ağır davranan nasibini kaçırır. Ve ne de haris
olan kendine takdir edilmeyen birşeyi elde edebilir. Kim hayır verirse Allah da
ona verir. Kim serden korunursa, Allah da onu korur. Muttaki insanlar
efendilerdir. Fakihler öncülerdir. Meclisleri ise en güzel meclislerdir."
888. İbn Mes'ûd'un: "Allah
Teâlâ kıyamet gününde bir kulu çağırır ve iki eliyle kapatarak ona; Tanıyor
musun1? diye sorar. Kul; 'Evet ya
Rabbü' die cevap verince; Hadi seni bağışladım, der."
889. Abdullah'ın: "Bu kalbler birer kaptır. Onları Kur'ân'la meşgul
edin, başka şeylerle meşgul etmeyin" dediği rivayet edilmiştir.
890. Abdullah b. Mes'ûd'un: "Kur'ân ehli, insanlar uyudukları vakit
gecenin kıymetini, yine insanlar yeyip içtikleri zaman gündüzün değerini, halk
sevinç içerisindeyken, hüzünün anlamını, onlar gülerken, ağlamanın manasını,
insanlar hata işlerken susmayı, insanlar aldanırken huşu' içerisinde olmayı bilmelidir.
Kur'ân ehline, gözü yaşlı, hüzünlü, hakim ve vakur olmak yaraşır. Kur'ân ehline
kaba, gafil, sırıtkan ve haşin olmak yakışmaz" dediği rivayet edilmiştir.
891. Amr b. Meymûn: "Abdullah'ın: 'Şayet cehennemliklere, birgünlüğüne
azablannm hafifletileceği vadedilse bu onlara bir ferahlık sağlamaz"'
dediğini rivayet etmiştir.
892. îsâ b. Ukbe Abdullah'ın:
"Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki, dünyada en uzun
süre hapsedilmeye müstahak olan şey dildir" dediğini haber vermiştir. [47]
893. İbrahim, Abdullah'ın: "Musibet, ağızdan çıkan söze bağlıdır"
dediğini bildirmiştir.
894. Ebû Abdurrahman'dan Abdullah'ın: "Tâbi olunuz, bidatçı olmayınız.
Her bidatin bir sapıklık olması size yeter" dediği rivayet edilmiştir.
895. Ammâr b. Umeyr, Abdullah'ın:
"Selefinizin yoluna tâbi olun" dediğini rivayet etmiştir.
896. Abdullah'ın: "Kişiye yalan olarak, her duyduğunu söylemesi
yeter" dediği rivayet edilmiştir.
897. Abdullah'ın: "Hiçbir kimse âlim olarak dünyaya gelmez. İlim,
ancak eğitimle elde edilir" dediği rivayet edilmiştir.
898. Ma'în b. Sa'd b. Ahram, Abdullah'ın demircilerin yanından geçtiğini,
kor haline gelmiş demirleri görünce ağlamaya başladığını rivayet etmiştir.
899. Abdullah'ın: "Her sevinçle beraber bir keder vardır. Ve sürûrla
dolan bir ev mutlaka ibretle dolar" dediği rivayet edilmiştir.[48]
900. Mis'ar Ma'n'ın şöyle dediğine şahit olduğunu haber vermiştir:
"Abdullah dedi ki: 'Her terbiye edici edebin (edeb umdelerinin) bekâsını
ister, Allah'ın terbiye umdesi ise Kur'ân'dır.'"
901. Zahr b. Rebfa'dan rivayet edildiğine göre, Abdullah şöyle demiştir:
"Abdullah'ın cam elinde olan Allah'a yemin ederim ki, yeryüzünde
bulunanlardan, Allah'ın azabının şiddetinin nasıl olduğunu bilen birisi, o
azaba uğrayıp uğramıyacağını biîinceye kadar hüzünlenir. Yine, yeryüzünde
bulunanlardan, Allah'ın rahmetinin genişliğini bilen birisi, o rahmete duçar
olacağını umarak, sevinir."
902. Sa'îd b. Mesrûk'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "İbn Mes'ûd
zamanında Kufe'ye (yabancı) tüccarlar, işadamları gelmişti de halk onların
sıhhatlerine ve renklerinin güzelliğine hayran kalmıştı. Bunun üzerine İbn
Mes'ûd: 'Teaccüb etmeyin, mü'minin en sıhhatli organının kalbi olduğunu,
bedeninin ise hasta olduğunu görürsünüz. Fâcir ve münafıkların ise vücutlarının
sıhhhatli, kalblerinin hasta olduğunu görürsünüz. Vallahi şayet bedenleriniz
sıhhatli, kalbleriniz hasta olsaydı, Allah katında pislik böceğinden daha
değersiz olurdunuz' demiştir."
903. Ebû Osman el-İclî, İbn Mes'ûd'un: "Eğer semizlik bir insan
olsaydı, mutlaka kötü birisi olurdu" dediği, yine: "Zulüm olarak
borcunu sürekli tehir edip geciktirmek yeter" dediğini haber vermiştir.
904. Dahhak, İbn Mes'ûd'un şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Dünyadaki
herkes misafir, malı ise ödünçtür. Misafir gidicidir, ödünç malın ise geri
ödenmesi zorunludur."
905. Abdullah b. Akîm, Abdullah b. Mes'ûd'un şöyle dediğine şahit olduğunu
haber vermiştir: "İbn Mes'ûd söze başlamadan önce şu mescidde yemin
ederek şöyle dedi: 'Vallahi sizin her biriniz insanın ayın ondördünde Ay ile
karşı karşıya olduğu gibi, Rabbi ile karşı karşıya gelecektir. Ve Rabbi ona:
cEy Ademoğlu! Seni ne aldattı? Ey Ademoğlu! Peygamberlerine nasıl icabet ettin?
Ey Ademoğlu! Bildiğinle nasıl amel ettin? diyecektir.'"
906. Âişe'nin (ra) şöyle
dediği rivayet edilmiştir:
aMu-hammed'in (sav) vefatından sonra doyasıya yemedim. Eğer, ağlamak
isteseydim, ağlardım. Muhammed (sav) vefat edinceye kadar onun ehli
doymamıştır."
907. Ebû'd-Derdâ'dan rivayet edildiğine göre, o Hz. Âişe'yi işiten birinin
kendisine şöyle haber verdiğini rivayet etmiştir: "Allah bize lütfetti de
iliklere işleyen azabtan bizi korudu [49] âyetini (okuyunca Aişe:) MYa Rabbi! Bana
iyilikte bulun ve beni ciğerime işleyecek bir azabtan muhafaza buyur"
demiş.
908. Hz. Âişe'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kim, Allah'ın
rızâsını kazanmak uğruna, insanların kızgınlığına duçar olursa, insanlara karşı
Allah ona yeter. Ama, kim de, Allah'ın gazabına rağmen, insanları hoşnud etmeye
uğraşıyorsa, Allah onu insanlara havale eder."
909. Hz. Âişe'nin Allah-Teâlâ'nm:
'Evlerinde otursunlar[50]
âyetini okuyunca, eşarbı ıslamncaya kadar ağladığı rivayet edilmiştir.
910. Hişâm babasından naklen, Âişe'nin (ra): "Unutulup gitmeyi ne
kadar da istedim" dediğini haber vermiştir.
911. Yine Hz. Âişe'nin: "Budanan bir ağaç olmayı yahut ta hiç
yaratılmamış olmayı ne kadar isterdim" dediği kendisinden rivayet
edilmiştir.
912. Hz. Âişe'nin: "Sizin yaptığınız en faziletli ibadet,
tevazu-dur" dediği kendisinden rivayet edilmiştir.
913. Âişe'nin (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Günahlarınızı
azaltın. Zira Allah Teâlâ'ya günahlarınızın azlığından daha iyi bir şeyle
mülâki olamazsınız."[51]
914. Urve'den rivayet edildiğine göre o: "Âişe'yi elbisesini yamarken,
yetmiş bin defa kasem ederken gördüm" demiştir.
915. Amir (eş-Şa 'bî)'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: KHz. Âişe,
Muâviye (ra)'ye bir mektup yazmış ve: 'Bir kul Allah'a isyan ile meşgul olursa,
insanlardan onu Övenler yermeye başlarlar' demiştir."[52]
916. Âişe'den (ra) rivayet edildiğine göre, o bir ağacın yanından geçerken:
"Ah ne vardı? Keşke ben de şu ağacın yapraklarından biri olsaydım"
demiştir.[53]
917. Âişe'den (ra) rivayet edildiğine göre ona Cemel'e iştiraki sorulmuş. O
da: "Allah'ın bir kaderiydi" cevabını vermiştir.
918. Ebû Hezâr adlı şeyhin rivayet ettiğine göre, Ümmü'd-Derdâ ona:
"Ey Ebû Hezâr! Tabutunda götürülen cenazenin ne dediğini sana söyleyeyim
mi?" demiş. O da: "Evet, anlat" demiş. Üm-mü'd-Derdâ, "O:
'Ey ehlim, ey komşularım, ey tabutumu taşıyanlar! dünya beni aldattığı gibi
sizi de aldatmasın, benimle oynadığı gibi sizinle de oynamasın. Zira ehlim
benim günahlarımdan hiçbir Mâruftan daha sihirlidir. Onu tercih edeni yüzüstü
yere çalar' der" demiştir.
919. Avn b. Abdullah'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bizler
Ümmü'd-Derdâ'nm yanına gider, onun yanında Allah'ı zikrederdik. Oradakiler
(birgün) şöyle dediler: 'Herhalde sana bıkkınlık verdik?' O: 'Bana bıkkınlık
verdiğinizi iddia ediyorsunuz, fakat ben her işte ibadeti taleb ettim, ancak
zikir meclislerinden daha iyi beni dine muvafık kılan, göğsüme genişlik veren
birşey görmedim' demiştir."
920. Şeybe b. Nu'âme'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ali b.
Hüseyin (ra) cimrilikle itham edilirdi. Öldüğü vakit, onun Medine'de
yüz-ailenin geçimini sağladığı öğrenildi."
Cerîr
bu hadis hakkında şöyle demiştir; "Hüseyin öldüğü vakit, sırtında
geceleri içinde fakirlere bir şeyler taşıdığı küfenin izlerini
görmüşlerdir."
921. Süfyân b. Uyeyne'den Zührî'nin: "Ali b. Hüseyin'den daha üstün
hiçbir Hâşimî görmedim" dediği rivayet edilmiştir.
922. Ebû'l-Minhâl et-Taî, Ali b. Hüseyin'in bir dilenciye sadaka vermeden
önce onu öpüp daha sonra sadakayı verdiğini söylemiştir.
923. Fudayl b. Gazvân'dan Ali b. Hüseyin'in: "Kim katıla katıla
gülerse ilimden bir miktarını tükürüp atmış demektir" dediği rivayet
edilmiştir.
924. Ebû'l-Minhâl et-Tâî, Ali b.
Hüseyn'i eliyle fakire sadaka verirken gördüğünü söylemiştir.
925. Ali b. Hüseyin'den rivayet edildiğine göre, o sırtında ekmek küfesi
taşır ve: "Gece verilen sadaka Rab Teâlânm gazabını söndürür" dermiş.
926. Muhammed b. İshâk'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Medine'de
birtakım insanlar geçinip gidiyorlar. Fakat geçimlerinin nereden
karşılandığını bilmiyorlardı. Ali b. Hüseyin vefat edince, geceleri kendilerine
gelen şeyi kaybettiler."
927. Mis'ar, Abdüla'lâ et-Teymfnin ona: "Kendisine ağlatmayan bir
ilim verilen kimse, faydası olmayan bir ilim elde etmiş demektir"
dediğini nakletmiştir.
928. Yine Mis'âr, Abdüla'lâ et-Teymfnin secdede: "Ya Rabbi!
Düşmanlarının nefretini artırdığı gibi Sana karşı haşyetimi artır. Ya Rabbi!
Sana secde ettikten sonra yüzlerimizi cehennemde kavurma" diye dua
ettiğini haber vermiştir.
929. Yahya b. Hânî'nin: "Şehid cennete kılıcını sıyırmış olduğu halde
girer" dediği rivayet edilmiştir.
930. Mansûr b. Zâzân'dan, keder ve hüznün günahları artıra cağı rivayet
edilmiştir.
931. Muhammed b. Fudayl b. Gazvân babasından naklen şunu rivayet etmiştir:
"Kürz'ün yanına kızı girmiş ve yanında içine ot doldurulmuş bir seccade
olduğunu üzerine de boylu boyunca bir örtü serildiğini görmüş. Kürz gece ve
gündüz Kur'ân'ı üç sefer okuyordu. Mihrabda da kendisim uyku bastığında
yaslanacağı bir direk vardı."
932. İbn Şübrüme diyor ki: "Kürz ile bir yolculukta arkadaşlık ettim,
temiz bir yer gördüğü zaman, hemen iner namaz kılardı."
933. Sa'îd b. Abdülaziz'den rivayet edildiğine göre o: "Ma'rûf b.
Hânî'ye: 'Görüyorum ki dilin Allah'ın zikrinden bir an olsun ayrılmıyor. Bir
günde ne kadar teşbih ediyorsun?' diye sordum. 'İki-yüz bin sefer. Ancak bazen
sayıda hata edebiliyorum' dedi."
934. Süfyân b. Uyeyne'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Alim,
hayrı serden ayırabilen kimse değildir. Esas alim, hayrı bilip ona tâbi olan
şerri bilip ondan kaçınandır."
935. Abdulaziz b. Rufey'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Mü'min
Ölüp te ruhu semâya yükselince melekler şöyle derler: 'Bu kulu şeytandan
kurtaran Allah ne yücedir, nasıl da onu kurtardı.'"
936. Mansûr'un Allah Teâlânın: 'Dünyadaki nasibini de unutma'[54]
âyeti hakkında: "(Nasibten maksad) dünya metâı değildir. Bilakis nasibin
âhiretin için birşeyler takdim edebildiğin ömründür" dediği rivayet
edilmiştir.
937. Mücâhid'den Allah Teâlâ'mn: 'Nerede olursam olayım, o beni mübarek
kıldı [55]âyetini
yani, 'hayrı öğreten kıldı" olarak yorumladığı rivayet edilmiştir.
938. Evzâî'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ubeyd b. Ebû
Lubâbe'yi Kabe'yi tavaf ederken gördüm. Çok zayıftı. Ona: 'Nefsine biraz
acısan' dedim. 'Mü'mine tahammül gerekir' dedi."
939. Yûnus b. Meysere b. Halîs'in söylediğine göre: Allah'ın katında Levh-i
mahfuz'da şöyle yazılıymış: "Ben, kendisinden başka hiçbir ilah olmayan
Allah'ım. Ben Rahmânürrahlm'im. Rahmet eder, kendisinden rahmet dilenirim.
Rahmetim gazabımı, bağışlamam, cezalandırmamı geçti. Üçyiiz otuz tane
şeriattan birini yerine getireni cennete koymaya izin verdim."
940. Ebû Affân, Yezîd b. Temîm'in şöyle dediğine şahit olduğunu haber
veriyor: "Kur'ân'ın ve ölümün ikaz edemediğini, gözünün önünde dağların
birbirine girmesi de ikaz edemez."
941. Ebû Zür'a'mn şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Süleyman, veliahd
olan oğlu Eyyûb'a, kızını istemek için Hânî b. Külsüm'e dünür olmuştur. Hânî,
evlendirmeye yanaşmamış ve ehline dönerek amcasının oğlunu çağırtmış ve onunla
evlendirmiş tir. Bunun üzerine Süleyman: 'Eğer biz dünya adamı olsaydık
evlendirirdik' demiştir."
942. Amr b. Ebû Seleme, Sa'îd b. Abdülaziz'in şöyle dediğini duyduğunu haber
vermektedir: "Rüya dışında, Hûrü'l-'în'i ayan beyan gören Ebû Mahreme'den
başka hiçbir kimseyi bilmiyoruz. O birgün ihtiyacı için çadıra girdi. Ve evin
tavanında ve sedirin üzerinde huriler gördü. Görür görmez, yüzünü çevirdi.
Bunun üzerine Huri: 'Ey Ebû Mahreme, ben senin eşinim, şu da falan kimsenin
eşidir' dedi. Hemen arkadaşlarının yanına döndü ve durumu onlara haber verdi.
Hepsi vasiyetlerini yazdılar. Ve vasiyetini yazan herkes şehid düştü."
943. Evzâî'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Şam'da İbn Ebû
Zekeriyya'dan daha faziletli birisi yaşamamıştır. O: 'Dilimi, doğrultuncaya
kadar, yirmi sene onu tedavi ettim' demiştir."
944. Halid b. Umeyr'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Utbe b.
Gazvân bir hutbe irad etti ve Allah'a hamd ettikten sonra şöyle dedi: 'Kuşkusuz
dünyanın sonu vardır ve çok çabuk geçer. Ondan geriye kalan, sizden birinin
içip de kabın dibinde bıraktığı miktar ne ise işte kadar bir zamandır. Sizler,
sonsuz bir âleme intikal edeceksiniz. Oraya hazırladığınız en hayırlı şeylerle intikal
edin. Duyduğuma göre bir kaya cehennemin kıyısından bırakılınca, dibine ancak
yetmiş senede erişir. Allah'a yemin ederim ki, işte o cehennem
doldurulacaktır. Şaşırdınız mı? Bana anlatıldığına göre (cennetin iki yakasının
arası kırk yıllık bir mesafedir. Ona öyle bir gün gelecek ki tıklım tıklım
dolacaktır. Ben hatırlıyorum. Resûlul-lah'la (sav) beraber tam yedi kişiydik,
yanımızda, ağaç yapraklarından başka hiçbir yiyeceğimiz yoktu. Öyle ki bu
yüzden, damaklarımız yara oldu. Ben bir elbise kapmıştım. Onu ikiye böldüm,
bir kısmını ben bir kısmını da Sa'd izar edindi. Bugün içimizden sağ olanların
herbiri bir şehire emir oldu. Ben kendi gözümde büyük, Allah'ın katında küçük
olmaktan Allah'a sığınırım. Nübüvvetlerin hepsi neticede mülke dönüştü. Sizler,
bizden sonra birtakım idarecilerle mübtela olup, deneneceksiniz."'
945. Adî b. Hatim (ra)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Siz öyle
bir zamanda yaşıyorsunuz ki, iyilikleri geçmişin kötü telâkki edilen
şeyleridir. Kötülükleri ise istikbâlde iyi telakki edilecek olan
şeylerdir."
946. Sa'îd b. el-Ka'kâ' , Adî b. Hâtim'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Her namaz vaktini iştiyakla beklemişimdir."
947. Sa'îd b. Şeybân, bir zatın Adî b. Hâtim'i (yemek için) kızartılmış
bir ekmeği (eliyle) bölmeye çalışırken gördüğünü haber vermiştir,
948. Meymûn'dan rivayet edildiğine göre, muhacirlerden birisi, çarçabuk
namaz kılan birini görmüş ve onu azarlamıştır. Bunun üzerine adam:
"Kaybettiğim bir şeyimi hatırladım" diye karşılık verince, diğeri;
"Çok daha büyüğünü zayi ettin" demiştir.
949. Sehm b. Mincâb'ın
kızkardeşinin oğlu Kudâme b. Hammâta,
Sehm b. Mincâb'ın şöyle dediğine şahit olduğunu rivayet etmektedir: "Alâ
b. el-Hadramî ile Dâreyn'e savaşa gittik. Üç kere dua etti her üç duası da
müstecâb oldu. Bir seferinde bir yerde konaklamıştık, abdest almak için su
aradı fakat bulamadı. Bunun üzerine kalktı ve iki rekat namaz kıldı, sonra da:
'Allah'ım! Biz Senin kullarınız ve biz Senin yolunda, düşmanlarınla
harbedi-yoruz. Allah'ım! Bize abdest almamız ve içmemiz için yağmur yağdır ya
Rabbi! Abdestlerimizi aldıktan sonra geriye başkası için su kalmasın' diye dua
etti. Biraz yürüdük ve bir yağmur suyuyla karşılaştık hemen abdestlerimizi
aldık ve çeşitli ihtiyaçlarımızı gördük. Ben de su kaplarını doldurdum fakat,
duasına icabet edilip
edilmediğini
görmek için, onları orada bıraktım. Bir miktar yürüdükten sonra,
arkadaşlarıma, su kaplarımı unuttuğumu söyledim ve oraya geri döndüm. Bir de
baktım ki sanki hiç su değmemiş gibiydi; Bir miktar yürüdükten sonra Dâreyn'e
geldik, aramızda deniz vardı, Alâ el-Hadramî şöyle dua etti: 'ya Halîm! ya
Alîm! ya Azîm! Biz Senin kullarınız ve Senin yolunda düşmanlarınla savaşıyoruz.
Allah'ım bizi onlara ulaştıracak bir yol kıl' dedi ve deniz bizim için azaldı
ve biz de boğazımıza kadar dalıp geçerek, düşmana ulaştık. Dönüşümüzde karın
ağrısına yakalandı, bu yüzden de öldü. Yıkamak için su aradık. Fakat bulamadık.
Biz de elbiselerine sararak, onu defnettik. Pek fazla gitmeden bol bir suyla
karşılaştık, bir birimize, dönüp onu çıkarsak da yıkasak (ne iyi olur) dedik.
Döndüğümüz de onu aradık, lâkin bulamadık. Oradakilerden biri şöyle dedi: 'Ben
onun şöyle dediğini işittmiştim: 'Ey Yüce! Ey Hikmet sahibi! Ey Azîm, ölümümü
onlara gizli tut ve avret mahallime hiç kimseyi muttali kılma' biz de döndük
gittik."
950. Bilâl b. Ebû'd-Derdâ'dan rivayet edildiğine göre annesi Üsâme'nin
gözleri kör olmuş ve birgün oğlu, namazdan dönüp, yanına gelince, ona: 'Namaz
kıldınız mı?' diye sormuş, o da: 'Evet' karşılığını vermiştir. Bunun üzerine
annesi şöyle demiştir:
(Ey
Üsâm senin için eğlence yok, zira evine büyük bir musibet isabet etmiştir. Ağla
namaza vakti için, şayet bir gün ağlayacak-san, Ağla, Kur'ân'a okunduğu zaman,
şayet bir gün okuyacaksan. Göz yaşları arasında, Tefekkürle onu okurdun. Ama
bugün onu okuyamıyorsun. Ne var ki, yanında okuyan biri vardır. Hayatı boyunca,
yaşadığım sürece üzüntüm sana sevgidir.
951. Sa'îd b. Abdülazîz'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Mekke'ye
kadar yürüme konusunda, yemininde hânis olup ta bunu yerine getiren bir tek
kişi tanıyorum. O da Bilâl b. Ebû'd-Derdâ'nın annesi Üsâme'dir, O yemininde
hânis oldu da, Mekke'ye kadar yürüdü ve beşyüz dînâr infakta bulundu."
952. Seleme b. Yahya, halası Ümmü İshâk binti Talha'nm şöyle dediğini
rivayet etmiştir: "Hasan b. Ali (ra) gecenin evvelinde kalkar, Hüseyin
(as) ise gecenin sonunda kalkar (ibâdet ederdi)."
953. Mis'ar'dan rivayete göre, Hüseyin b. Ali (as) bir takım fakirlerin
yanından geçerken, onların meclisine iştirak etmiş ve "O asla
kibirlenenleri sevmez,"[56]
âyetini okumuştur.
954. İbn Cüreyc, Hasan b. Ali'nin (ra) devamlı akşam ile yatsı arasında
namaz kıldığını, kendisine (Bu nedir?' denildiği vakitte 'Bu gece neşesidir'
cevabını verdiğini söylemiştir.
955. Ebû Vâkid el-Leysfnin söyle dediği rivayet edilmiştir: "Bütün
amellere baktık, âhiret için en iyi amelin, dünyadan el etek çekmek olduğunu
gördük."
956. Ebû Hûreyre'nin (ra): "Suffe ehlinden yetmiş kişi gördüm,
hiçbirinin de giyecek gömleği yoktu" dediği rivayet edilmiştir.
957. Fudayl b. İyâd'm oğluna '"Yavrum! Şu günümüzde bize biraz
yardımcı oluversen' dediği onun da derhâl, hammallık yapmak için sırtına bir
küfe alıp, çarşıya koştuğu; bir zatın durumu Fudayl'e haber vermesi üzerine
onun da oğlunun yanına gelip: 'Ey oğlum! Ben bunu istemiyorum'"dediği
rivayet edilmiştir.
958. Fudayl'den rivayet edildiğine göre (oğlu) Ali, Ebû Fu-dayl'in
develerinin yiyeceğini taşımış. Birgün taşıdığı yiyecek az gelince, oracıkta
bir yere oturmuş. Bu arada yanlarına Fudayl gelmiş ve 'Siz bunu Ali'ye
yapıyorsunuz ha? Benim Kûfe'de bir koyunum vardı da, bazı idarecilerin otundan
az bir miktar yemişti. Ben ondan sonra, asla onun sütünü içmedim' demiş bunun
üzerine 'Ey Ebû Ali! Biz onun sana âit olduğunu bilmiyorduk' demişler.
959. Fudayl'den rivayet edildiğine göre, onlara bir dinara arpa satın
almışlar. Bu fiyat ise çok pahalı imiş. Bunun üzerine Ümmü Ali, Fudayl'e şöyle
demiştir: 'Herkesin nasibi iki ölçek, birisim alır, diğerini de tasadduk eder.
Tâ ki açlıktan bunalana kadar' demiş.
960. Hasan b. Abdülaziz, Yahya b. Hassân'ın şöyle dediğini haber vermiştir:
"Ne zaman FudayFi görsem ona acırdım. Bir gün onu gördüm de elinde bir
miktar kuru hurma ile, ona mukabil
birşeyler satın almak için bir satış yeri arıyordu. Allah ona rahmet etsin.
Kendisine hiç birşey demeden oradan uzaklaştım."
961. Muhammed b. Ebû Osman'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ali,
yani İbn Fudayl, Süfyân b. Uyeyne'nin yanındaydı. Süfyân cehennemden bahsetti. Ali'nin elinde kağıda
sarılmış bir şeyler vardı. Süfyân'ın sözleri üzerine, öyle bir haykırışla
haykırdı ki elindeki kesekağıdı düştü. Süfyân ona yönelerek: 'Eğer senin burada
olduğunu bilseydim bundan bahsetmezdim' dedi. Ali, ancak, bir müddet sonra
kendine gelebildi."
962. el-Evzâfnin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Denilirdi ki,
'İnsanlar öyle bir zamana erişecekler ki, bu zamanda en az bulunan şey, samimi
bir kardeş, helâl bir kazanç ve sünnet üzere amel olacaktır."'
963. Ali b. Ebû Hamle, babasından naklen şöyle demiştir: "Muâviye'yi
Şam'da minberde gördüm, üstünde yamalı bir gömlek vardı."
964. Ebû Hureyre'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kıyamet
gününde Allah Teâlâ bir kulunu çağırır ve diğer mahlûkâttan gizleyerek ona,
amel defterini verir ve: 'Ey Ademoğlu! Defterini oku!' der. Kul, her iyilik
gördüğünde yüzü gübr ve sevinir, Allah Teâlâ ona: Bunları tanıyormusun ey
kulum1? der. O da: 'Evet yâ Rabbi! tanıyorum' der. Allah Teâla, 'Ben senin o
iyiliklerini kabul e^im'demesi üzerine kul secdeye kapanır. Bunun üzerine,
Cenâb-ı Hak: 'Başını kaldır ve kitabını okumaya devam et' der. Bu sefer de her
günah gördüğünde yüzü kararır, korkmaya başlar. Allah Teâlâ: 'Bunları da
biliyormusun ey kulum?' der; kul 'Evet yâ Rabbi! Biliyorum' der. 'Bunun
üzerine, bunların hepsini de bağışladım, ey kulum' der. Kul, haseneleri kabul
edilip, seyyieleri bağış-landıkça secdeye varır. Mahlûkât yalnızca onun secde
yaptığını görür ve biribirlerine onun hakkında 'Ne mutlu şu kula ki, hiç Allah'a
âsi olmamış'. Tabiî, Allah (cc) ile onun arasında geçenlerden haberleri yoktur.
965. Ebû Osman en-Nehdî'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ebû
Hureyre'nin şöyle bir hadis rivayet ettiğini duydum: 'Allah Teâlâ mü'min bir
kulun, bir iyiliğine bir milyon hasene yazar. Hacca gitmeyi hiç düşünmediğim
halde bu sene haccetmek nasib oldu. Orada Ebû Hureyre ile karşılaştım. Ve ona
'Senden şöyle bir hadis rivayet edildiğini duydum, ne dersin?' diye sordum. O
da 'Bu şekilde değil' dedi. Ben de 'Her halde senden rivayette bulunan iyi
hıfzedememiş' dedim. Bunun üzerine 'İki milyon hasene yazar, siz bunu Allah'ın
kitabında göremiyor musunuz?' dedi. 'Nedere?' dedim; 'Kim Allah'a karz-ı hasen
verirse, Allah onu kat kat artırır' [57]âyetini
okudu ve Allah'ın vereceği kat kat milyondan da milyardan da fazladır1
dedi."[58]
966. Yûnus b. Muhammed'den rivayet edildiğine göre: Basra'da künyesi Ebû
Salim olan bir kadı varmış, faziletli bir insanmış. Yûnus demiştir ki: 'O, bir
mescidde iken yanına yaklaşıp oturdum, namaz kılıyordu. 'Hepsi de örtüleri
atlastan döşemelere yaslanırlar'[59]
âyetine gelince, 'Yâ Rabbi! Bunlar bâtınları, peki ya zahirleri nasıl' dedi. Ve
bir nida işitildi, kimin nida ettiği bilinmiyordu.'Zahirleri, Allah'ın
rızâsıdır' dedi. Bu zât Farsça olarak hikâye naklederdi." demiştir.
967. Salih b. Hâlid'in: "Niçin insan, kardeşini asık bir suratla
karşılıyor ki? Kardeşini güleç bir yüzle karşıla. Eğer sende bir hayır varsa
ona da sirayet etsin" dediği rivayet edilmiştir.
968. Ebû's-Selîl'm şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Meclisimize bir
şeyh geldi. Babası veya amcasının Resûlullah (sav)'ı Bakî'de gördüğünü
söyleyerek Resûlullah'ın şöyle dediğini söylemiştir: 'Kim bugün bir sadaka
verirse, kıyamet gününde o sadakasıyla lehine şehâdette bulunurum.Tiu arada
bir zât geldi ve 'Hayır vallahi Bakî'de
ondan daha siyah yüzlü, daha kısa boylu ve daha çirkin birisi yoktur. Vallahi,
Bakî'de şu deveden daha güzeli yoktur' dedi. Resûlullah da 'O sadaka mıdır?'
diye sordu. Adam: 'Evet ey Allah'ın Resulü' cevabını verdi. Bir başkası adamı
kınayarak, 'Deveyi tasadduk ediyor. Halbuki, vallahi deve ondan çok daha hayırlıdır.'
dedi. Resûlullah (sav) onun sözünü işitti ve: Yalan söyledin, bilakis o,
devenden de senden de çok daha hayırlıdı' diye bir kaç kere tekrarladı ve:
'Darlık içinde geçinenle varlığını infâk edenler kurtuluşa ermişlerdir' dedi.[60]
969.Talk'tan rivayet edildiğine göre "O, insanların Kur'ânı en güzel
okuyanı, okurken Allahtan haşyet duyduğunu gördüğün kimsedir." demiştir.
Abdülkerim,-"Talk'ın böyle (dediği gibi) olduğunu onun 'Belim sızlaymcaya
kadar kıyamda durmayı istiyorum' dediğini, ve yine onun 'Bakara sûresinden
başlayıp ta, Ankebût'a varmadan rukûya eğilmediğini' söylemiştir."
970. Abdussamed b. Ma'kil b. Münebbih şöyle diyor: "Amcam Vehb b.
Münebbih'i gördüm, birisi ona şöyle soruyordu: 'Ey Ebû Abdullah! Bir
zeniyye'nin evladını satın alıp ta onu âzad edebilir miyim?' O da 'Evet'
cevâbını verdi. Sonra da konuşmaya başladı: 'Bir grub insan vardı, içlerinde de
bir delikanlı; ona ikram ederler, doyururlar ve tebcil ederlerdi. Bir gün kurbanlarını
hazırladılar. Herkes kurbanını takdim etti. Onların kurbanı kabul olunurken,
onun ki reddedildi. Bunun üzerine delikanlı ibadete meyletti ve kendisinin
nereden geldiğini araştırdı fakat kötü bir şey bulamadı. Doğru annesine geldi
ve 'Anneciğim! Başıma büyük bir iş geldi,
arkadaşlarımla beraberdim. Bana yediriyor, ikram ediyor ve beni ta'zim
ediyorlardı. Kurban ise geri çevrildi. Kendi durumuma baktım, kötü bir hal
göremedim. Anneciğim, ben babama ait miyim, değil miyim?' dedi. Kadın, (Ne yapacaksın
bunu yavrum?' diye karşılık verdi. Çocuk: 'Sen her halükârda benim annemsin
hadi bana anlat' dedi ve kadın: 'Bir gece odun toplamak için çıkmıştım ve bir
adam benimle zina etti. İşte sen o adamın oğlusun' dedi. Çocuk, 'Allah seni
affetsin anneciğim' diyerek, secdeye kapandı ve ağlayarak: 'Allah'ım! Anne ve
babam suç işliyor, vebalini ben çekiyorum. Sen bundan çok yücesin, yâ Rabbi!
Şehvete başkası bulaşıyor, günahını ben yükleniyorum. Sen bundan çok yücesin
yâ Rabbi' diyordu. Sonunda onun da kurbanı kabul olundu."
971. Ebû'1-Âsım el-Abdânî'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir
zât, Dâvûd et-Tâî'ye: 'Emir buyursanız da şu evinizin tava-mndaki örümcekler
temizlense' demiş. O da ona: 'Sen onların (zahitlerin), sağa sola fazla bakmayı
kerih gördüklerini bilmiyor musun?' Mücâhid'in evinde otuz sene örümcek tavanda
asılı durmuş ta o hiç farkına varmamış' demiştir."
972. Abdullah b. Şumeyt'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Babamın
dünya ehlini tavsif ederken, 'Onlar ebleh ve tok insanlardır. Yegâne dertleri:
mideleri, ferçleri ve dış görünüşleridir. 'Ah, sabah olup ta yeyip, içsem,
oynayıp eğlensem, akşam olsa da uyu-sam' derler. Gece birer cîfe, gündüzleri
ise aylaktırlar' dediğini işittim."
973. İbrahim b. îsâ el-Vekûrî'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Bekir b. Abdullah el-Müzenf nin şöyle dediğine şahit oldum: 'Evimden
çıkıpta, yolda karşılaştığım herkesin, benden daha faziletli olduğunu
görüyorum. Zira ben kendimi yakinen tanıyorum. İnsanlar hakkında ise şüphem
var."'
974. Ebû Talha'nm şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resûlullah (sav)'a
açlıktan dert yandık. Ve karınlarımıza bağladığımız taşları bir bir çıkardık,
Resûlullah (sav) ise karnından iki taş birden çıkardı."
975. Şumeyt'in: "Allah Teâlâ, Dâvûd (as)'a vahyederek, 'Eğer sen helak
olan birisini kurtarırsan seni dahi diye isimlendireceğim' dediği rivayet
edilmiştir.
976. İkrime'den rivayet edildiğine göre, o 'Esma binti Ebû Bekr'e, Selef
içerisinde korkudan baygınlık geçirenler var mıydı?' diye sormuş, Esma da,
'Hayır, fakat ağlaşırlardı' demiştir?"'
977. Muhammed b. Ziyâd el-İlhânfnin şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Ebû Ümâme'nin elinden tutmuştum. Her gördüğüne selâm veriyordu. Sonra
şöyle dedi: 'Selâm, zimmetimizdeküer için bir güven, din kardeşlerimiz için ise
bir tahiyye'dir."'
978. Muhammed b. Ziyâd'm şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ebû Ümâme,
ağlayarak çok uzun secde yapan bir zâta rastlamış ve ayağı ile dürterek, 'Ey
secde yapan! Keşke evinde olsaydın, bu işi evinde yapsaydın' demiştir."
979. Süleym b. Amir'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Üm-mü'd-Derdâ
beni, Nevf Bekâlî ile mescidde hikâye anlatan bir başka zâta gönderdi ve
onlara: 'Kendi nefsiniz için değil, insanlar için vazü nasihatta bulunun'
dememi söyledi."
980. Vehb el-Mekkî'den rivayet edildiğine göre: Genç bir adam
Ümmü'd-Derdâ'ya pek çok soru sormuş, o da 'Sen sorduğun her-şeyle amel
ediyormusun?' demiştir. 'Hayır' deyince, 'Öyleyse niye Allah'ın senin aleyhine
hüccetini çoğaltıyorsun?' demiştir. "
981. Haris b. Süveyd'den rivayet edildiğine göre Kûfelilerden birisi
Ammâr'ı (ra) Ömer'e gammazlamış. Bunun üzerine Ammâr ona "Eğer yalan
söylediysen Allah senin malını ve evladını çoğaltsın, seni ayaklar altında
kılsın." demiştir.
982. Ammâr b. Yâsir'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Vaiz olarak
ölüm, zenginlik olarak yakın, meşguliyet olarak da ibadet yeter."[61]
983. Yine, Ammâr b. Yasinin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "O, Fırat
kıyısında yürürken, Tâ Rabbi! Eğer buradan kendimi atmakla seni razı edeceğimi
bilsem, mutlaka bunu yapardım. Allah'ım! Şayet bir ateş yakıp içine girmekle
seni hoşnud edeceğimi bilsem, mutlaka yapardım. Yâ Rabbi! Eğer, şu suya atlayıp
boğulmakla seni memnun edeceğimi bilseydim, hiç şüphesiz onu da yapardım'
demiştir."
984. Ebû Hureyre'den (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Size,
şöyle serin bir ganimeti haber vereyim mi?" demiş. 'Nedir? Ey Ebû
Hureyre!' diye sormuşlar. 'Kışın tutulan oruç' demiştir."
985. Ebû's-Selîl'den rivayet edildiğine göre Ebû Hureyre (ra) şöyle
demiştir: "Nefisleriniz size, elde edemeyeceğiniz şeyleri ümid etmenizi,
yemiyeceğiniz malları yığmanızı, içerisinde oturamıya-cağınız binaları inşâ
etmenizi telkin eder."
986. Ebû Osman en-Nehdfden rivayet edilmiştir: "Sırayla uyumak
suretiyle Ebû Hureyre (ra)'nin gecenin üçte birinde, hanımının diğer üçte
birinde, oğlunun diğer üçte birinde (geceyi ihya için) kalktıkları rivayet
edilmiştir.
987. Yahya b. Ebî Kesîr'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ebû
Hureyre'ye (ra) 'Bir bineğe binip te falanca kişiyi karşılamaz mısın' denilmiş.
O ise 'Allah için kefil olmadığım bir işte bineğe binmeyi hoş görmem' demiştir.
988. Ebû'l-Mütevekkirden rivayet edildiğine göre, Ebû Hureyre (ra)'nin
zenci bir cariyesi varmış. Yaptıklarıyla onların canına tak demiş. Bu yüzden,
bir gün onu kırbaçlamış ve "Eğer kısas olmamış olsaydı, bu kırbaçla seni
bayılmcaya kadar döverdim. Fakat, seni ücretini verecek olan birisine
satacağım, haydi git sen, Allah'a aitsin" demiştir.
989. Ebû Hûreyre (ra)'den şöyle dediği rivayet edimiştir: "Re-sûlullah
(sav) bana bir miktar hurma verdi. Ben de, onu bir sepete koyup, evin tavanına
astım. En sonunu, Şamlılar Medine'ye geldiğinde yeyip bitirinceye kadar biz
ondan yemeğe devam ettik."
990. Ebû'l-Mütevekkü'den, Ebû Hureyre ve arkadaşlarının, oruç tuttukları
zaman, 'Sahur[62] vakti oturup
günahlarımızı [63] temizleyelim' dedikleri
rivayet edilmiştir.
Ferkad
es-Sübhî'den, Ebû Hüreyre (ra)'nin 'Ah şu karnım ah! Doyurursam beni azdırıyor.
Aç bıraksam beni kıvrandınyor* diyerek evinin içinde dolaştığı rivayet
edilmiştir.
991. Ebû Hureyre'den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: "Allah Az-ze ve
Celle kıyamet gününde, 'Kulum senden yiyecek istedi sen onu doyurmadın. Şayet
onu doyurmuş olsaydın bugün ben de seni doyururdum. Kulum senden içecek istedi,
sen ona su vermedin. Şayet sen ona su vermiş olsaydın, bugün ben de sana şu
verirdim' diyecektir."
992. Yezîd b. el-Esâmm, Ebû Hureyre (ra)'nın şöyle dediğine şahit olduğunu
rivayet etmiştir: "Sizler kardeşinizin güzündeki çöpü görüyor, fakat
kendi gözünüzdeki kütüğü veya kökü görmüyorsunuz."[64]
993. Yine, Yezîd b. el-Esâmm, Ebû Hureyre'nin (ra) şöyle dediğini rivayet
etmiştir. "(Malı) çoğaltıp (yığanlar) cehennemdedir. Ancak şöyle şöyle
diyenler müstesna." (Ebû Hureyre) eliyle, önüne arkasına sağ ve soluna
işarette bulundu ve "Sonra da onlar çok azdır" dedi. Yezîd,
parmaklarıyla kulaklarını göstererek, "Eğer bunu Ebû Hureyre'den istememiş
olsaydım, susardım" demiştir.
994. Ebû Hureyre (ra)'den, "Allah korkusundan dolayı ağlayan bir
kimse süt memeye geri dönmedikçe cehenneme girmeyecektir." dediği rivayet
edilmiştir.
995. İbn Şevzeb'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ebû Hureyre,
ölüm döşeğinde iken ağlamaya başladı. Kendisine, *Yâ Ebâ Hureyre! Seni ağlatan
nedir?' diye sorulunca: 'Mesafenin uzaklığı, azığımın azlığı ve cennete mi,
yoksa cehenneme mi gideceğimi bilememem' demiştir."
996. Ebû Eyyûb Abdullah b. Süyman'm şöyle dediği rivayet edilmiştir.
"Ebû Hureyre (ra) mescide girmiş, bakmış ki orada bir köle var. Derhal ona,
'Ey köle haydi ehlinin işine git' diye çıkışmış. Köle de 'Ben yalnızca namaz
kılmak için gelmiştim' diye karşılık vermiş, Ebû Hureyre (ra) de 'Sen sabıksın
ben ise musallîyim' demiştir."
997. Ebû Hureyre'nin (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir. "Kim ki
gönlünden koparak, 'Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah'adır' derse, Allah, ona
otuz hasene yazar, otuz seyyiesini de siler. Her kim de 'Allahu Ekber' dese,
Allah ona yirmi hasene yazar, yirmi seyyiesini de siler. Ve her kim de
'Sübhanallah' derse Allah ona yirmi hasene yazar ve yine yirmi seyyiesini
siler.[65]
998. İshak b. Osman el-Kilâbî, Ebû Eyyûb (Osman b. Affân'm kölesi Abdullah
b. Süleyman'dır)'un şöyle dediğini rivayet etmiş tir: "Ebû Hureyre
(ra)'nin, evinin girişinde bir namazgahı, evindcı bir namazgahı, odasında bir
namazgahı ve evinin muhtelif yerlerinde namazgah edindiği yerleri vardı. Evine
her giriş çıkışında buraların hepsinde namaz kılardı."
999. Ebû Hureyre'den (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Aman,
zandan sakının, çünkü bu sözlerin en yalanıdır, (insanların gizli yönlerini)
Araştırıp, irdelemeyin, bir birinizle çekişip, birbirinize sırt dönüp buğz
etmeyin. Ey Allah'ın kulları! Allah'ın size emrettiği gibi kardeşler
olun."[66]
1000. Huzeyfe'den (ra): "Dininizden ilk kaybedeceğiniz şey huşu' en
son kaybedeceğiniz ise namazdır" dediği rivayet edilmiştir,
1001. Yine, Huzeyfe'den (ra): "İçki satan, içen gibidir. Domuz
bulunduran da yiyen gibidir. Kölelerinizle ahidleşin ve onların cizyelerini
nerelerden (kazanıp) getirdiklerine iyi bakın, zira haramla beslenmiş bir
beden cennete giremiyecektir.[67]
1002. Huzeyfe'nin (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kulun Allah
Teâlâ'ya hamdettiği en sevimli hâli Allah'ın onu, yüzü toprağa belenmiş bir
vaziyette (kendisine hamdederken) bulduğu halidir."
1003.Tâvûs'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Muâz (ra) bizim
memlekete gelmişti. Kendisine: 'Emir buyursamz da, biraz taş ve ağaç
toplayarak, sizin için bir mescid inşâ etsek' denildi. O ise: 'Ben, kıyamet
gününde onu sırtıma yüklenip, taşımakla sorumlu tutulmaktan korkarım'
dedi."
1004. Muâviye b. Kurra, Muâz'm (ra) oğluna şu nasihatta bulunduğunu haber
vermiştir. "Yavrum, namaz kıldığın vakit, onu, en son namazmmış gibi kıl.
Bir daha asla ona dönebileceğini zannetme. Yavrum! Haberin olsun ki, mü'minler
yaptıkları ve yapmayı tasarladıkları iki iyilik arasında ölürler."
1005. Ebû'z-Zübeyr (ra) Muâz'ı (ra) işiten birisinin kendisine onun:
"Ademoğlu için, Allah'ın azabından tek kurtuluş çaresi, Allah'ı
zikretmektir" dediği, buna karşılık oradakilerin üç kere: "Allah
yolunda savaşmak ta mı değildir?" demeleri üzerine, O: "Hayır, hattâ
takati kesilenceye kadar Allah yolunda savaşmak bile kurtuluş çaresi
değildir." dediğini rivayet etmiştir.
1006. Ebû'l-Haccâc'tan, Muâz'm (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Her kim, Allah'ın hak olduğunu hiç şüphesiz kıyametin vuku bulacağını ve
Allah Teâlâ'nın kabirlerde bulunanları dirilteceğini bilirse cennete
girer."
1007. Abdullah b. Seleme'den rivayet edildiğine göre, bir adam Muâz'a (ra)
"Bana bir şeyler öğretirmisin?" demiş, o da "Sen benim sözümü
dini ermişin?" diye sormuştur. Adam: "Ben senin sözünü dinlemeye
düşkün biriyim" demiştir. Bunun üzerine, Muâz (ra): "Oruç tut, iftar
et, namaz kıl, uyu ve maişetini kazanmak için çalış. Günah işleme ve yalnızca
müslüman olarak ölmeye çalış. Mazlumun duasından da sakın" demiştir.
1008. Muâz (ra)'m ölüm döşeğinde yatarken şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Bakın bakalım sabah oldu mu?" diye sormuş. Henüz sabah olmadığı
kendisine söylenmiş, birazdan yine "Bakınız, sabah oldu mu?" diye
sormuş. Yine, henüz sabah olmadığı söylenilmiş nihayet, bir miktar gün
ışıyınca, "Sabahladınız efendim." denilmiş. Bunun üzerine Muâz (ra);
"Sabahı ateş olan geceden Allah'a sığınırım. Merhaba ey ölüm, merhaba ey
uyanık vaziyette iken gelen sevgili ziyaretçi! Ey Allahım. Ben senden
korkuyordum. Şimdi seni umuyorum. Allah'ım biliyorsun ki, ben dünyayı, dünyada
bağ bahçe işleriyle uğraşmak için kalmayı asla sevmedim. Fakat düşkünlere
yardım etmek, sıkıntıda olanlara el uzatmak ve zikir meclislerinde âlimlerle
diz dize gelmek için (dünyada kalmayı istedim)"
1009. Muâz b. Cebel'in (ra): "Dilediğiniz şeyi öğrenin amel etmedikçe
karşlığmda mükâfat alamayacaksınız" dediği rivayet edilmiştir.
1010. Muhammed b. Sirîn'den şu rivayet edilmiştir: "Ömer b. el-Hattâb
(ra), bir yere vali ta'yîn ettiği zaman, anlaşmasına şunu yazardı: 'Aranızda
adaletle muamele ettiği müddetçe onu dinleyin ve ona itaat edin' Huzeyfe'yi de
(ra) Medâin'e vali ta'yîn etmişti. Onun anlaşmasına da: 'Onu dinleyin ve ona
itaat edin, sizden istediğini de ona verin' diye yazmıştır. Medâinliler onu
karşıladıklarında bir de baktılar ki, o bir merkep üzerinde elinde bir parça
yiyecek onu yemekle meşgul, Huzeyfe onlara Ömer'in (ra) anlaşma pusulasını
okudu. Onlar da 'Senin neyin var ki, mü'minlerin emîri senin hakkında bize
yazdığını, seninle yazıp bize göndermedi' dediler. Huzeyfe de 'Benim hacetim
şudur: içinizde bulunduğum müddetçe beni ekmekle doyurmanız, merkebimin
zahrasmı vermeniz ve haracınızı toplayıp getirmeni zdir.' Görev müddeti.bitip
Medine'ye dönmüş, geleceğini duyan Ömer de (ra) yolda oturup, ayrıldığından
bu güne durumu nasıldır, onu görmek için, beklemeye başlamıştır. Onu eski hâli
üzere görünce boynuna sarılmış ve 'Sen benim kardeşimsin, ben de senin, sen
benim kardeşimsin, ben de senin' demiştir."
1011. Abdulmü'min b. Abdullah es-Sedûsî, Ebû Yezîd el-Medinî'nin şöyle
dediğini rivayet etmiştir: "Ebû Hureyre (ra) Medine'de Resûlullah'ın
(sav) minberinde, onun makamının bir basamak aşağısında, ayağa kalktı ve şöyle
dedi: 'Ebû Hureyre'yi İslâm'a kavuşturan Allah'a hamdolsun. Hamdolsun, Ebû
Hurey-re'ye Kur'âm öğreten Allah'a, Ebû Hureyre'ye Muhammed'i (sav) lütfeden
Allah'a hamdolsun. Bana içecekler ve giyecekler ihsan eden Allah'a hamdolsun.
Karın tokluğuna hizmetçisi olduktan sonra, Gazvân'ın kızım bana zevce kılan
Allah'a hamdolsun, yakında başlarına gelecek serden dolayı, vay Arapların
haline! Aralarında gazapla Öldüren,
keyfîne göre hükmeden bebelerin idareciliğinden dolayı
vay o Arapların
hâline! Sevinin ey Furûhoğulları, sevinin. Nefsim elinde olan
Allah'a yemin olsun ki, din şayet Süreyya yıldızında asılı olsa, sizden bir
takım kimseler ona nail olacaklardır."'
1012. Temîm ed-Dârî'den, Câsiye sûresini okuduğu ve 'Yoksa kötülük
işleyenler Ölümlerinde ve sağlıklarnda kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen
kimselerle bir mi tutacağımızı sandılar.[68]
ayeti geldiği zaman ağlamaya başladığı, âyeti tekrarlayıp tekrarlayıp ağlayarak
sabaha çıktığı rivayet edilmiştir.[69]
1013. Şakîk b. Seleme'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ebû Mes'ûd
Ukbe b. Amr el-Ensârî bize gelmişti. Kendisine 'Bize ne tavsiye edersiniz?'
diye sorduk. O da: 'Allahtan korkun ve ateşten sakının, dinde zikzak çizmekten
sakının. Bugün kabul ettiğinizi yarın inkâr, bugün inkâr ettiğinizi de yarın
kabul ediverme-yin' demiştir.
1014. İkrime b. Hâlid'den rivayet edildiğine göre, Sa'd oğluna şöyle
demiştir. "Yavrum! Benden sonra, sana benden daha nasuh biriyle
karşılaşmaktan sakın. Namaz kılmak istediğin vakit ab-desti güzelce al. Namazı,
daha sonra asla bir daha namaz kılamı-yacakmışsın gibi kıl. Aman ha, aç
gözlülükten sakın, çünkü o fakirliği getirir. Kanaata yapış. Zira o
zenginliktir. Aman, sözün ve fiilin çirkininden iyi sakın. Hoş olan şeyi
yap."
1015. Cündüb el-Becelî'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "İnsanlara
va'zü nasihat edip te kendisini unutan kimse, başkalarını aydınlatıp ta
kendisini yakan mum gibidir."
1016. Kasım b. Muhammed'den rivayet edildiğine göre, Abdullah b. Hanzala,
Abdullah b. Selâm'm çarşıdan, sırtında bir miktar odunla, geçtiğini, kendisine
"Allah seni bundan muaf tutmadı mı?" denildiğinde, onun "Evet,
fakat onunla kibri atmak istedim. ResûlullarAn (sav) 'Kalbinde hardal tanesi
kadar kibir bulunan kimse cennete giremeyecek' dediğini işittim" diye
karşılık verdiğini haber vermiştir.[70]
1017. İbn Câbir [71]Ebû
Saîd b. el-Mualla'nm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir kafileyle
karşılaştım da bana tavsiyelerde bulundular. Baktım ki, arkalarında sanki
sorumlusu olduğu muayyen bir şeye bakarmışcasma bir noktayı gözetleyen genç
bir delikanlı var. Ona varıp: 'Allah sana rahmet etsin bana ne tavsiye
dersin?' dedim. O, 'Herkes sana tavsiyede bulundu mu?' diye karşıladı. Ben,
'Sen, ne tavsiye dersin?' dedim. Bunun üzerine 'Kişi âhirette muhtaç olduktan
sonra, dünyadaki zenginliğinin manası yoktur. Biri dünya, diğeri âhiret için
olan iki durumla karşılaştığın vakit, önce âhiret işini yap. Zira onun
gelmesiyle herşey kesilecek, onun zevâliyle herşey zail olacaktır.' Ebû Muallâ
diyor ki: 'Allah'a yemin olsun ki, oradakilerin tavsiyelerinin hepsini unuttum
da, Allah kalbime bu delikanlının dediklerini koydu. Gittikten sonra kim
olduğunu sordum. Muâz b. Cebel (ra) olduğunu söylediler."
1018. Târik b. Abdurrahman'dan rivayet edildiğine göre Şam'da tâûn hastalığı
zuhur etmiş ve salgın haline gelmiştir. Halk bunun susuz bir tufan olduğunu
söylemeye başlamışlar. Bu sözler, Muâz b. Cebel (ra)'in kulağına gidince,
derhal bir hutbe irâd etmiş ve şöyle demiştir: "Söyledikleriniz kulağıma
geldi. (Ancak) bu Rabbinizin bir rahmeti. Peygamberinizin (sav) duası, sizden
önceki sâlihlerin topladığıdır.[72]
Fakat siz esas, bundan daha şiddetli olandan korkun. O da, kişinin evine mü'min
mi, yoksa münânk mı döndüğünden haberdar olmamasıdır. Ve yine çocukların
idareciliğinden korkun."
1019. Muhammed b. Nadr el-Hârisfnin, Muâz b. Cebel'e isnâden şöyle dediği
rivayet edilmiştir: "Üç şey vardır ki, kim onları yaparsa, gazabı hak
eder: Sebepsiz yere gülmek, fazla uyumak ve tok olduğu halde yemek yemek."
1020. Yahya b. Saîd'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Muâz
b. Cebel'in (ra) iki tane hanımı vardı. İkisinden birinin nöbetinde, diğerinin
evinden su dahi içmezdi."
1021. Ebû İdrîs el-Havlânî Muâz b. Cebel (ra)'in şöyle dediğini rivayet
etmiştir: "Sen birtakım insanlarla beraber olduğunda, hiç şüphesiz lafa
dalacaklardır. Gaflete düştüklerini görür görmez sen Rabbine rağbet et."[73]
Velîd
diyor ki: "Bunu Abdurrahman b. Yezîd b. CamVe söyledim, o da 'Evet. Ebû
Talha Hakim b. Dinar'ın bana rivayet ettiğine göre 'Onlar, müstecâb olan
duanın alâmeti, insanların gaflette olduklarını gördüğün zaman, Rabbine rağbet
etmendir' derlermiş."
1022. Ebû'z-Zübeyr (ra) Muâz'ı (ra) işiten birisinin Muâz'm ona:
"Âdemoğlu için, Allah'ın azabından tek kurtuluş çaresi, Allah'ı
zikretmektir" dediği, buna karşılık oradakilerin, üç kere, "Allah
yolunda savaşmakta mı değildir?" demeleri üzerine, o "Hayır hattâ
takati kesilenceye kadar Allah yolunda savaşmak bile kurtuluş çaresi
değildir" dediğini rivayet etmiştir.
1023. Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh'ın (ra) ordu içerisinde yürürken bir yandan
da şu sözleri tekrarladığı rivayet edilmiştir: "Haberiniz olsun ki, nice
nefsine ikram edenler vardır, aslında ona ihanet etmektedirler. Geçmişte
işlediğiniz günahların peşinden hemen iyilikler yapınız. Şayet sizden biriniz,
yer ile gök arası kadar hata etmiş olsa, bilâhare de bir iyilik yapsa, o
iyiliği günahlarının üstüne çıkar ve onları yok eder."
1024. Katâde Ebû Ubeyde b.
el-Cerrâh'm (ra) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "İnsanların ister beyazı
ister siyahı, ister kölesi, isterse hürü olsun, şayet benden daha muttakî olan
birini görsey-dim onun şekli üzere olmayı tercih ederdim."
1025. Katâde'den Ebû Ubeyde'nin "Bir koç olmayı, sahibinin beni
boğazlayıp ta, etimi yemelerini ve onu iyice kaynatıp suyunu içmelerini
isterdim" dediği rivayet edilmiştir.
1026. Hişâm, babasının (Urve'nin) şöyle dediğini rivayet etmiştir; wHz.
Ömer (ra) Şam'a gelmişti. Şehrin ileri gelenleri ve ordu komutanları kendisini
karşıladılar. Ömer (ra), 'Kardeşim nerede?' diye sordu. Onlar: 'Kardeşiniz
kimdir?' şeklinde cevap verince Ömer (ra): *Ebû Ubeyde' diye cevap verdi. Onlar
da 'İşte şimdi geldi' dediler. (Râvî diyor ki:) 'Bu arada o başında yular
bulunan bir deve ile geldi ona selâm verdi ve hatırını sordu. Sonra Ömer (ra)
oradakilerden çekilip gitmelerini istedi ve yürüyerek Ebû Ubey-de'nin evine
kadar gidip, yanma girdi. Evinde kılıç, mızrak ve bir de kalkandan başka birşey
göremeyince Ömer (ra) ona 'Biraz eşya edinseydin, olmaz mıydı?' dedi. Bunun
üzerine Ebû Ubeyde: 'Ey mü'minlerin emîri! Bunlar bizi cennete ulaştırmaya kâfi
geliyor' cevabını verdi."
1027. Mâlik b. Dinar'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ömer (ra)
Şam'a geldiği vakit, şehri şöyle bir dolaşmış ve Hıms'ın yanına oturmuştur. Bu
arada da kendisine fakir fukaranın listesinin yapılmasını emretmiştir. Yazılıp
kendisine takdim edilince bir de bakmış ki, şehrin idarecesi Saîd b. Âmir b.
Cezîm de vardır. Hemen: 'Kim bu Saîd b. Amir?' diye sormuş. 'İdareciniz mi?'
diye yeniden sormasına mukabil 'Evet' demişlerdir. Bu sefer Ömer (ra)
şaşkınlık içerisinde 'Sizin idareciniz nasıl fakir olabilir. O maaş almıyor
mu?' diye sordu. Halk, 'Ey mü'minlerin erniri! O elinde hiçbir şeyi tutmaz'
deyince Ömer (ra) ağlamaya başladı ve bin dinar parayı bir keseyle-öha
gönderdi. Ve benden 'Ona selâm söyle ve İhtiyaçlarını karşılamak üzere bunu
sana Mü'minlerin emiri gönderdi' de' demiştir. Elçi yanma gelince Saîd, 'Biz
Allah'a aidiz ve yine ona döneceğiz' âyetini tekrarlamaya başladı. Eşi ona: 'Ne
oluyor? Yoksa Mü'minlerin emiri mi Öldü?' diye sormuş. O da 'Bilakis daha
büyüğü oldu' demiştir. Eşi 'Yoksa bir kıyamet alameti mi ortaya çıktı?' diye
sormuş. O yine, 'Daha büyüğü oldu' demiştir. Eşi tekrar 'Kıyamet ahvalinden
birisi mi zuhur etti?' diye sormuş. O da 'Bilakis bundan daha büyüğü olmuştur'
karşılığım vermiştir. Hanımı yine 'Öyleyse neyin var?' diye sorunca o: 'Dünya
bana fitne getirdi ve dilediğimi yapmamı söyledi' dedi. Eşine 'Senin yanında
yardımcın var mı?' diye sorusuna, onun 'Evet' cevabını vermesini müteâkib bir
parça bezle paraları çıkınlamış ve bir torbaya bırakmıştır. Sonra da bir İslâm
ordusu hazırlayarak bütün parasını oraya vermiştir. Eşi, 'Allah sana rahmet
etsin, keşke istifade edeceğimiz kadar parayı yanında alıkoysaydın' demiştir.
Bunun üzerine Saîd ona: 'Ben Resûlullah'ın (sav): 'Şayet cennet hanımların-dan
bir teki yeryüzü ehline zahir olsa yeryüzü misk kokusuyla dolardı' dediğine
şahit oldum. Binaenaleyh ben seni onlara tercih edecek değilim' dedi. Bunun
üzerine eşi sükut etti.[74]
1028. Ca'fer el-Hatmî'den dedesi Umeyr b. Habib'in oğullarına şöyle
tavsiyede bulunduğu rivayet edilmiştir: "Oğullanın! Aman aptallarla düşüp
kalkmaktan kaçının. Zira onlarla düşüp kalkmak bir hastalıktır. Kim aptalı
akıllı gibi görse bile onun o haline bakmasın. Aptalın getireceği az bir şey
yüzünden ondan uzaklaşmayan, çoğu ile uzaklaşmak zorunda kalır. Hoşlanmadığı
şeylere sabreden kişi, sevdiğini elde eder.
Sizden biriniz insanlara ma'rûfu emretmek münkerden de sakındırmak
isterse, kendini sabra hazırlasın ve sevabını Allahtan umsun. Zira kim Allah'ın
sevabına itimad ederse eziyetlerin sıkıntısını hissetmez.
1029. Saîd b. Müseyyeb'ten şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Biz Sa'd'm
yanında idik. Bir müddet sustuktan sonra şöyle dedi: 'Şu sustuğun sırada söylediğim
Nil ve Fırat'ın suladığından daha hayırlıdır* Kendisine, 'Ne dedin? denilince:
o: 'Sübhânallâh ve'l-hamdu lillâhi ve lâ ilahe üla'llâhu va'llâh ekber dedim
dedi."
1030. İbn Şihâb'tan Sa'd b. Ebî Vakkâs (ra)'ın ölüm döşeğinde iken kendi yün
cübbesini istediği ve 'Beni onunla kefenleyin, zira ben Bedir'de müşriklerle
karşılaştığımda üzerimde o vardı ve ben onu bugün için sakladım' dediği rivayet
edilmiştir.
1031. Ubâde b. Sâmit ve Ka'b'ın şöyle dedikleri rivayet edilmiştir:
"İnsanlar haşrolundukları vakit, bir münâdî şöyle bağırır: 'Bugün ayrılış
günüdür. Nerede böğürleri, yataklarından uzaklaşanlar? Nerede Allah'ı ayakta
oturarak ve yattıkları yerden zikredenler?"'
Râvî
diyor ki: "(O sırada) cehennemden bir boyun çıkar ve şöyle der: 'Ben üç kişiyi
(yutmakla) emrolundum. Allah ile beraber başka bir ilâh daha tanıyanı, her
inatçı zorbayı ve her haksız haddi aşanı. Ben şüphesiz, babayı oğuldan, oğulu
babadan ayırdeder, tanırım.' (Râvî devamla): "Fakir müslümanlarm da
cennete götürülmeleri emredilir de onlar alıkonulurlar. Bunun üzerine şöyle
derler: 'Bizi alıkoyuyorsunuz, ama bizler ne mal sahibi idik ve ne de
idareci?!!'"
1032. Seleme b. Nubeyt'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Babam[75]
dedem ve amcam Resûlullah (sav) ile beraberdiler. Babam bana Arafat gecesi
Resûlullah'ı, kırmızı bir deve üzerinde hitap ederken gördüğünü haber
verdi." Seleme devamla: "Babam bana sahur vakti kılınacak namazı
tavsiye etti. Ben de, 'Babacığım! Ben buna güç yetiremem' dediğimde, 'O zaman
sabah namazından önceki iki rekata müdavim ol, onlan asla terketme, fitnede de
taraf olma'dedi."
1033. Ebû Hureyre (ra)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ca'fer b.
Ebî Tâlib, miskinleri sever, onlarla oturur ve onlarla sohbet ederdi. Bu yüzden Resûlullah onun künyesini Ebû'l-mesâkîn
koymuştu.[76] -
,.
1034. Süfyân'dan, Hişâm b. Urve'ye İbnü'l-Münkedir'in şöyle dediği rivayet
edilmiştir: "Şayet İbnü'z-Zübeyr'i namaz kılarken görseydiniz onu,
rüzgarın salladığı bir dal gibi görürdünüz. Mancınıklar sağa sola düşerdi de o
hiç buna aldırmazdı."
1035. Abdurrezzâk'tan rivayet edildiğine göre, Mekkeliler şöyle derler:
"İbn Cüreyc, namazı Atâ'dan, o İbnü'z-Zübeyr'den, o Ebû Bekir'den, Ebû
Bekir ise Resûlullah (sav)'dan almıştır." Abdurrez-zâk İbn Cüreyc'den daha
güzel namaz kılan birisine rastlamadığını söylüyor.
1036. İbn Amr Ebû'l-Vezza, Ebû Bürde el-Eslemî'nin şöyle dediğini haber
vermiştir: "Şayet bir adam evinde para dağıtsa, bir diğeri de Allah'ı
zikretse, zikreden daha üstün olurdu."
1037. Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, babasının ölümünü anmış ve "0, bir
dirhemden daha az birşeyler bırakmıştır ve onları da yalancı çıktığını
zannettiğim bir yeminime kefaret olarak verin demiştir" diye
nakletmiştir.
' —
1038. Muâvıye b. Kurre'den rivayet
edildiğine göre, babası yatsı namazını kıldığı vakit, oğullarına şöyle dermiş:
"Yavrularım! Haydi uyuyun. Belki Allah sizleri geceleyin hayırla
rızıklandınr (hayırlı evlatlar nasib eder)."
1039. Ebû Mes'ûd el-Ensârî'nin dünyayı zikrederek şöyle dediği rivayet
edilmiştir: "Vallahi dünyadan âhirete bir dinar dahi götüremezsiniz.
Sizden öncekilerin bıraktığı gibi biz de onları dünyanın üzerinde ve içinde
bırakıp gideceğiz, Onlar da sizin şimdi dünya için çekiştiğiniz gibi, onun için
çekişmişlerdi. Ve sizin al-dandığınız gibi aldanmışiardı. Dininizi ve dünyanızı
helak ettiğiniz (gibi helak etmişlerdi.)"
1040. Muhammed (b. Sîrîn)'den Mes'ûd'un (ra) bir ihtiyacı için bir zâta
yardımcı oluverdiğini, evine geldiğinde ise bir hediye gördüğü -Ibn Avn bunun
ördek veya tavuk olabileceğini söylüyor- hemen bu ne diye sorduğu, kendisine
'Senin yardımcı olduğun zât gönderdi' denildiğinde, 'Derhal çıkartın onu,
çıkartın onu, ben karşılığını dünyada almam' dediği rivayet edilmiştir.
[1] Ibn Tevbe'dir. Künyesi Ebû Süleyman veya Ebû
Ishak'tır. Bkz. et-Tehzîb
[2] Hdye' de îbn Câbir, Abdurrahman b. Yezid b. Câbir'dir.
[3] Yani babamı onlara feda ederim. Geceleri Kur'ân
okuyanlara namazlarında Kur'ân okurlarken ağlaştıkları için
"Nevvâhîû" denilmiştir.
[4] Hılyetu'l-evliyâ
3/157, 7/90. İbn Mâce 4112. Suyûtî sahih olduğunu söylemiştir, bkz.
Feyzu'l-kadir 4283. et-Terğîb
ve't-terhîb 1/98. ed-Dürrü'l-mensûr 4/259.
[5] Burada kitabın aslında silik var.
[6] Ibnü'l-Mübarek Zühd, s.81 "Hesapsız olarak geri
dönüyorsun" kısmı yoktur.
[7] Müsned-i Ahmed 6/443
[8] Ibnü'l-Mübarek, Kitâbü'z-zühd s. 34. Bakınız:
Şerhu's-sudûr s.6.
[9] Kitabın orjinalinde 748. rivayetten sonra 750. rivayet
gelmektedir.
[10] Muhtemelen Allah Teâlâmn şu âyetinden alınmışa
benziyor: Süs içinde yetiştirilip mücadeleye açık olmayan (tartışmayı ve
kavgayı beceremeyeni) mi (Allah'ın
parçası yaptılar)" Zuhruf sûresi 43/18.
[11] Hamîr b. Beşîr el-Hımyerfdir.
[12] Süfyân b. Uyeyne'dir.
[13] Ibn Ebû Hâzim.
[14] Tirmizî, Zühd bâb 9; Ibn Mâce, Zühd bab 19; Müsned-i
Ahmed 5/173
[15] Îbnü'l-Mübârek, ez-Zühd s.208, 209
[16] Ibnü'l-Mubârek,
ez-Zühd s. 108; Hılye 1)164.
[17] İbn Mâce 4220. Muhammed Fuad Abdulbâkî, bu hadisin
ricalinin sika, fakat hadisin munkati' olduğunu söylemiştir.
[18] Talâk sûresi 65/3.
[19] Müsned-i Ahmed 5/156, 165,176 .
[20] Müsned-iAhmed 5/165.
[21] Müsned-i Ahmed
5/197. Hüyetü'l-evliyâ 4/172.
Tirmizî 3801, 3802. İbn Mâce 156. İbn Hibbân 2259. Târîhu'l-Buhârî 9/23.
Müstedrek 3/342.
[22] Bu râvi fiılye' de Abdullah şeklinde geçmektedir.
[23] Ibnu Abdullah b. eş-Şıhhîr'dir.
[24] Îbnü'l-Mübârek, Zühd. A'zamî, îbn Sa'd'ın da (4/290)
rivayet ettiğini söylemiştir.
[25] İbnü'l-Mübârek, Zühd s.81. A'zamî, îbn Sa'd'ın (4/288)
da rivayet ettiğini söylemiştir.
[26] Ad! Abdullah b. Ishak es-Sakaffdir.
[27] Hılyetü'l-evliyâ 1/25. Cem'u'l-cevâmi' 626. Kenzü'l-ummâl 593.
[28] et-Tergtb ve't-terhîb 3/592; Mecma'ü'z-zevâid 1/93.
Tirmizî 1971. Ebû Dâvud, Edeb bab 87; Müslim. el-Birrü ve's-sıla bab 29 no 105;
Müsned-i Ahmed 1/384, 432; Şerhü's-Sünne 13/152.
[29] Buhârî 1/168, 2/138, 8/126; Müslim, Zekat bab 30 no
91; Tirmizî 2391; Nesâî, Adâbü'l-kuzât, bab 2; Müsned-i Ahmed 2/439.
[30] Ebû îshak Süleyman b. Ebû Iahak.
[31] Hhâfü's-sâdeti'l-müttakîn, 6/209, 7/234.
[32] Ta'cîlu'l-Menfa'a 'da Salim, Selim b. Beşir b. Hacel
şeklindedir. Seleme de denilir. Sanki burada nisbet edilmiş.
[33] Kitabın buradan sonuna kadar olan kısmı, İbn Yûnus'un
Ebû Tâlib Abdülkadir b. Yusuf tan sema ile yapılan rivayetlerdir. Kitabın başından buraya kadar olan kısmı ise İbn
yanus'un Ebû Tâlib'ten icazeti ile rivayet edilmiştir. Bunu da Yusuf b.
Muhammed b. Abdullah eş-Şâfi'î zikretmiştir.
[34] İbnü'l-Mübârek, ez-Zühd s.7. A'zamî, Ebû Nuaym'ın el-Hılye 'de
Muhammed b. Mukâtil tarikiyle 1/136 da rivayet ettiğini belirtmiştir.
[35] İbnü'l-Mübârek, ez-Zühd s.199. A'zamî, Taberânî'nin de rivayet
ettiğini, Heysemî'nm ise isnaddaki el-Mes'ûdfnin ihtilata maruz kaldığını
söylediğine dikkat çekmiştir 10/257.
[36] İbnü'l-Mübârek, ez-Züh.d s. 32. A'zamî, Muhammed b. Nasr'ın s. 53!de
rivayet ettiğini söylemiştir.
[37] Tefsîr-i ibn Kesir 8/497.
[38] İbnü'l-Mübârek, ez-Zühd s. 168.
[39] Fecr sûresi 23.
[40] Îbnü'l-Mübârek, ez-Zühd s. 15 A'zamî, Ebû Nuaym'ın Mesrûk'tan:
"Kişiye Al-lahtan korkması ilim olarak ameliyle böbürlenmesi de cehalet
olarak yeter" şeklinde rivayet ettiğini söylemiştir.
[41] Yani Kur'ân'da bir emir veya yasak duyduğun zaman
senin kastedildiğini bil. Senin Allahla konuştuğuna ve sözün sana söylendiğine
inan.
[42] Îbnü'l-Mübârek, ez-Zühd s. 12-13. A'zamî Ebû Nuaym'dan
1/130 rivayet ettiğini belirtmiştir.
[43] Ibnû'l-Mübârek, ez-Zühd 2/20.
[44] İbnû'l-Mübârek, ez-Zühd 2/20.
[45] Burada silik var.
[46] Îbnü'l-Mübârek, ez-Zühd s. 503, 504. A'zamî, Dârimfnin
de Evfâ b. Delhem tarikiyle rivayet ettiğini kaydetmiştir, (metinde geçen)
el-mezâyî', el-mezya' m çoğuludur. Fuhşiyatı yayanlar anlammadır (lügatlerde
sır 'Mezâyir'in çok konuşan manasına geldiğini söylemiştir.45 tutmayan manası
da verilmektedir), el-büzür ise, bezûr ve bezîr'in çoğuludur, yaymak anlamına
gelir. Dârimî,
[47] İbnü'l-Mübârek, ez-Zühd s. 129. A'zamî ricali sika isnadlarla
Taberânî'nin (10/303) de, Ebû Nuaym'm el-Hılye 'de Taberânî'den naklen 1/124 de rivayet ettiğini belirtmiştir.
[48] İbnü'l-Mübârek, ez-Ziihd, s. 89. îkrime b. Ammâr'dan
şu lafizla rivayet etmiştir: "Resûlullah dedi ki: Muhammedin canı elinde
olan Allah'a yemin ederim ki, sevinçle dolan bir- ev mutlaka ibretle dolar, her
sevinçle beraber bir keder var^ dır, s. 347'de de muhtasar olarak rivayet
etmiştir,
[49] Tûr sûresi 52/27.
[50] Ahzâb sûresi 33/33.
[51] İbnü'l-Mübârek, ez-Zühd'de s. 22. Bu isnadla rivayet
etmiştir. Rivayeti şöyledir: "Kimi sürekliibadeteyönelip çalışan
kimseleri geçmek sevindirirse, kendini
günahlardan alıkoysun. Zira siz Allah'a günahlarınızın azlığından daha hayırlı
bir şeyle mülaki olmazsınız" A'zamî, bu
hadisi Ebû yahya'nın da rivayet ettiğini söylemiştir. Heysemî
isnadmdaki Yusuf b. Meymûn'un cumhur tarafından zayıf, Ibn Hıbbân tarafından
ise sika görüldüğünü söylemiştir. Diğer râvîleri ise sahih hadis râvîleridir.
[52] İbnü'l-Mübârek ez-Zühd'de Anbese b. Sa'îd'in Abbâs b.
Zerîh'ten yaptığı rivayet tarikiyle zikretmiştir. A'zamî, Humeydf nin bunu
Müsned 'inde Zekeriya b. Ebû Zâide'den rivayet ettiğini söylemiştir. Muâviye,
Aişe'ye bir mektup yazarak: "Rasûlullah'dan (sav) duyduğun tirşeyi bana yaz ve gönder" demiş. O da:
"Resûlullahm (sav) şöyle dediğini duydum..." diyerek rivayeti
zikretmiştir. 1/129.
[53] Îbnû'i-Mübârek ez-Zühd s.81
[54] Kasas sûresi 28/77.
[55] Meryem sûresi 19/31.
[56] Nahl sûresi, 23.
[57] Bakara sûresi, 2/245; Hadîd sıiresi, 11.
[58] Mecmau'z-zeuâid 10/145; Heysemî, Ahmed'in iki isnâdla
rivayet ettiğini söylemiştir. 2/522.
[59] Rahman sûresi, 55/54.
[60] Müsned-i Ahmed, 5/34; İbn Kesîr, 4/126.
[61] Zebîdî, İthâfus-sâdeti'l-müttekm, 9/13'de Yûnus b.
Ubeyd tarikiyle, rivayet etmiştir. Taberânî, Beyhâkî, Şuab' ında Kuzâî ise
Musnediış- şihâb\&, el-Askerî,
el-Emsâl'de "Ölüm vaiz olarak, ölüm zenginlik olarak ve ibadette meşgale
olarak yeter." Şeklinde rivayet etmişlerdir. Tabarânî de, "Ölüm vaiz
olarak ve yakın zenginlik olarak yeter" lafzıyle rivayete yervermiştir.
[62] Hılye'de "mescidde" otururlardı şeklindedir.
[63] Hılye'de "oruçlarımızı" şeklindedir.
[64] İbnu'l-Mubârek, ez-Zühd s.70; el-Azamî, bunu Muhammed
b. Hafs, Yahya b. Osman, Muhammed b. Hamir bulunan bu isnadla merfû' olarak, Ebû Nuaym'm da rivayet ettiğini
söylemiştir. 'Muhammed b. Hamir rivayette tereddüd etmiştir5 demiştir. 4/99.
[65] Ilhâfu's-sâdeti'l-mütiakîn 9/49.
[66] Buhârî, 4/5; 7/24; 8/23,82; Fethu'l-bârî 5/375;
9/198,219; 10/484,481,482; Müslim, el-Birru ve's-sıla 6/28;
Müsned-i Ahmed 2/245; Tirmizî 1988.
[67] Mecmau'z-zeuâid 10/293'de muhtasar olarak şöyle
rivayet edilmiştir. Huzeyfe'den (ra) rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (sav)
şöyle demiştir: "Haramla beslenen
beden cennete girmeyecektir. O, ateşe müstahaktır."
Heysemî, Taberânfnin el-Evsal'ta, Eyyûb b.
Süveyd ve Sevrî isnadiyla rivayet ettiğini, rivayetin sağlamolduğunu
söylemşitir. Ayrıca İbrahim b. Halef
er:Remlî'den de rivayet ettiğini, fakat kendisininonutanımadığınıbelirtmiştir.
İsnadın diğer ricalinin ise sahih ricali olduğunu kaydetmiştir. Aynı rivayet îbn Abbâs'tan da
gelmiştir. Taberânî rivayet etmiştir. Ancak isnadındaki Hüseyin b. Kays
metruktür. Taberânî, es- Sağîr 1/225;
Mişkâiü'l masâbih 2272.
[68] Câsiye 45/20
[69] ez-Zühd. İbnü'l-Mubârek s. 31. Habiburrahman el-A'zamî
bunu Muhammed b. Nasr'ın Kıyâmu'l-leyl s. 60'da rivayet ettiği söylemiştir.
[70] Ebû Dâvûd, el-Libâs 29; Tirmizî 1988-99; İbn Mâce
59,4173; îlhâfu's-sâdeti'l-müttakîn 8/338.
[71] Abdurrahman b. Yezîd b. Câbir
[72] Allah teâlânın, 'Diriler ve ölüler için Arzı toplanma
yerleri yapmadık mı?' âyetinden alınmıştır. Mürselât
sûresi, 77/25-26.
[73] îlhâfu's-sâdeti'l-muttekîn 5/147, aynı isnadla Ebû
Nuaym el-Hılye'de de rivayet etmiştir.
[74] et-Terğîb ve't-terhîb 4/532. Münzirî, Buhârî'nin
er-Rikâk 5'te rivayet ettiğini, Tirmizı'nin bab 17Jde yer verdiğini
söylemiştir. Müsned-i Ahmed 3/41, 47, 157, 267. İbn Kesîr 7/480.
Mecmau'z-zeuâid 10/48
[75] Babası, Nubeyt b. Şureyt'tir.
[76] Tirmizî 66; îbn Mâce 4125