Embru'l-Mü’minîn Alı B. Ebu Talib'ın Zühdü İle İlgili Haberler. 1

Ebu'd-Derda (Ra)'Nın Zühdü İle İlgili Haberler. 4

Zübeyir B. El-Avvalvrin (Ra) Zühdü İle İlgili Haberler. 12

Talha B. Ubeydullah'ın (Ra) Zühdü İle İlgili Haberler. 13

Ebû Zerin (Ra) Zühdü İle İlgiü Haberler. 13

İmran B. Husayn'ın (Ra) Zühdü İle İlgili Haberler. 16

Selmân El-Farisi'nin (Ra) Zühdü İle İlgili Rivayetler. 17

Ebu Hureyre'nin Faziletine Dair Rivayetler. 20

İbn Mes'ud’un (Ra) Zühdü İle İlgili Haberler. 21

Aişe (ra)'nin Zühdü İle İlgili Haberler. 29

Ümmud-Derda'nın Zühdü İle İlgili Haberler. 30

Ali B. Hüseyin (ra)in Zühdü İle İlgili Haberler. 30

Adî b. Hâtem’in (Ra) Zühdü İle İlgili Haberler. 33

Ebu Hureyre'nin (Ra) Zühdü İle İlgili Haberler. 39

Huzeyfe B. El-Yeman'ın Haberleri 41

Muaz B. Cebelin (Ra) Haberleri 42

Ebû Ubeyde B. El-Cerrâh'ın Zühdüne Dair Haberler. 45

Sa'd B. Âmir B. Ce2îme El-Cumahi'nin (Ra) Zühdü İle İlgili Haber. 46

Umeyr B. Habıb B. Humase (Ra) Ve Bazılarının Zühdü İle İlgili Haberler  47

Ebu Mes'ud El-Ensarî Ukbe B. Amr (Ra)'In Zühdüne Dâir Haberler. 48

 

 

 

 

 

Embru'l-Mü’minîn Alı B. Ebu Talib'ın Zühdü İle İlgili Haberler

 

690. Ebû Matar (Amr b. Abdullah el-Cühenî)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ali'yi (as) bir izâr ve bir ridâya bürünmüş oldu­ğu halde elinde bir kamçıyla gördüm. Sanki bedevî bir AVâbîydi. Karâbîs çarşısına kadar geldi. Ve şöyle dedi: MÜç dirhemlik bir gömleğe (sahib çıktı) (satıcı) onu tanıyınca vazgeçti. Ondan bir şey almadı. Başka birisine geldi, O da kendisini tanıyınca ondan da hiçbir şey satın almadı. Daha sonra genç bir delikanlıya geldi. On­dan üç dirheme bir gömlek satın aldı. Bilâhare çocuğun babası gel­di. Oğlu durumu haber verince, babası hemen bir dirhem alarak Hz. Ali'nin yanma geldi ve, 'Bu dirhem senindir ey mü'minlerin emîri!' dedi. Hz. Ali 'Niçin?' dediğinde 'Gömleğin fiyatı iki dirhemdi de onun için' cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Ali 'Benim rızâmı bana sattı, kendi rızâsını aldı' dedi.

 

691. Evfâ b. Delheme el-Adevî'den, o da Ali'den (ra) şöyle duy­duğu rivayet edilmiştir: "İlmi öğrenin, onunla ma'ruf olursunuz. Öğrendiğiniz ilimle amel edin. O ilmin ehli olursunuz. Zira sizden sonra öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda (halkın) onda dokuzu hakkı inkâr edecektir. O zamanda yalnızca hareket sahipleri, ilim elde edebilmek için yolculuk yapanlar kurtulabilecektir. İşte onlar hidayet öncüleri, ilim kandilleridir."

 

692. Ali'den (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Sizin için en fazla korktuğum iki şey vardır: Bitmez tükenmez bir istek ve hevâya  tâbi olma. Bitmez tükenmez istek size âhireti unutturur­ken, hevâya tâbi olma sizi haktan uzaklaştırır. İyi bilin ki, dünya geçip gitmekte, âhiret ise yönelip gelmektedir. Her ikisinin de adamları vardır. Sizler âhiret adamı olun. Dünya adamı olmayın. Zira bugün amel var, hesap yok. Yarın hesap var, amel yok."

 

693. Ebû Bahr'dan bir hocasının şöyle dediği rivayet edilmiş­tir: "Ali'yi (as) üzerinde kaba bir izarla gördüm. Beş dirheme satın aldığını, kim bir dirhem kâr verirse ona satabileceğini söyledi. Be­raberinde çıkınlanmış dirhemler gördüm. 'İşte bu elimizde geriye kalan nafakamız' dedi."

 

694. Mücemmi'den rivayet edildiğine göre Ali (ra), Beytül-mâl'in temizlenmesini emir buyurur; sonra su serper, bilâhare ora­da namaz kılardı. Bunu da, kıyamet gününde müslümanların ma­lım orada saklı tutmadığına şehâdet edilmesi için böyle yapardı.

 

695. Ali b. Rabîa, Ali'nin (as) iki hanımı olduğunu, her birine günlerinde yarım dirhemlik et alıverdiğini rivayet etmiştir.

 

696. Hittân b. Abdullah'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ali (ra) 'Cehennemin kapılarının nasıl olduğunu biliyor musunuz?' de­di. Biz de: 'Şu kapılar gibidir' dedik. O, 'Hayır, fakat şöyledir' dedi ve eliyle onu tarif etti."

 

697. Ebû Müleyke'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Osman (ra), Hz. Ali'ye (yardım için bir adam) gönderdi. (Adam) onu, belin­den üzüm dalı ile bağladığı bir abâye içerisinde devesini tımar ederken görmüş."

 

698. Amr b. Kays'tan rivayet edildiğine göre, Ali'ye (ra) "Niçin gömleğine yama yapıyorsun?" diye sorulunca: "Kalbim huşu' için­de olsun, mü'minler de örnek alsınlar diye" karşılığını vermiştir.

 

699.  Adî b.  Sâbit'ten rivayet edildiğine göre, Ali'ye (ra) "fâlûzeç" getirilmiş, fakat o yememiştir.

 

700. Hz. Ali'den (as) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir bos­tana geldim. Sahibi su ve hurma ikram etti. Ben de avucum dolusu hurma aldım. Sonra da biraz su içtim. Daha  sonra Resulullah'a (sav) bir avuç hurma getirdim, birlikte yedik."

 

701.Yezîd b. Mihcen'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Rah-be (denilen yerde) Ali (ra) ile birlikteydik. Bir kılıç istedi ve onu kı­nından çıkartarak, 'Bunu kim satın alır?' dedi. Sonra da 'Vallahi, yanımda bir izar alabilecek param olsaydı, onu satmazdım' dedi."

 

702. Zâdân Ebû Amr, bir zâtın kendisine şunu haber verdiği­ni rivayet etmektedir: "Ali (as) bir adama 'Rahbe' hakkındaki bir hadisi sordu. Adam onu yalanladı. Bunun üzerine Ali (ra): 'Sen be­ni yalanladın' dedi. Adamın: 'Hayır, ben seni yalanlamadım* deme­si üzerine 'Öyleyse, Allah'a dua edeyim de, şayet sen beni yalanla-dıysan, Allah senin gözünü kör etsin' dedi ve Allah'a onu kör etme­si için dua etti ve adam kör oldu."

 

703. Abdurrahman el-Hemedânî, ninesinin, annesinden nak­len şöyle dediğini nakleder: "Ali (as), Furat'ın mahallesine gelmiş ve terziye gömlek satıp satmadığını, bir de kendisini tanıyıp tanı­madığını sormuş. Adam da 'Evet* cevabım vermiş. Bunun üzerine Ali (as): (O zaman ihtiyacım yok* demiş ve bir başkasına gitmiş. Ona da kendisini tanıyıp tanımadığını sorduktan ve tanımadığını anladıktan sonra, ondan pamuk bir gömlek almış. Sonra da gömle­ği kendisine ölçmüş; bakmış ki parmaklarını taşıyor. Fazlasını kesmesini satıcıdan istemiş ve giymiş. Arkasından da: 'Kendisiyle örtündüğüm ve halk içinde zinetlendiğim elbiseyi bana ihsan eden Allah'a hamdolsun' demiştir."

 

704. Ebû Sinan eş-Şeybani[1] Herat'ta bir zâtın kendisine, "Ali b. Ebû Talib'i (ra) yürüyerek bayrama giderken gördüm" dediğini rivayet etmiştir.

 

705. Zeyd b. Vehb'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ali'ye (ra) Basra'dan bir heyet geldi. İçlerinde Haricîlerin elebaşılarından biri olan Ca'd b. Ba'ce isminde biri de vardı. İnsanlara bir nutuk çekti. Allah'a hamd ve senadan sonra şöyle dedi: 'Ey Ali! Allah'dan kork, kuşkusuz sen de öleceksin. Muhsin olan zâtın yolunu da bili­yorsun muhsinden maksadı Hz. Ömer'dir sonra yine sen öle­ceksin' dedi. Bunun üzerine Ali, 'Hayır, canım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, şuraya vurulacak bir darbe ile katledileceğim, bu kesin bir takdir ve verilmiş ahiddir. İftira eden helak olmuştur' de­di. Sonra adam onu elbisesinden dolayı kınadı ve 'Seni güzelce gi­yinmekten alıkoyan nedir?' diye sordu. O da: "Benim kıyafetimden sana ne ki? Benim bu giyeceğim kibirden en uzak olan ve müminin bana ittibâsma en uygun olan giyecektir' dedi."

 

706. Ali'den (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir gün ken­disine fâlûzec getirilmiş ve önüne koyulmuştur. O: 'Sen güzel ko­kulu, güzel renkli ve hoş tatlısın, fakat ben nefsimi daha önce iti-yad haline getirmediği bir şeye alıştırmaktan hoşlanmıyorum' de­di."

 

707. Pamuk elbise satıcısı Ebû'n-Nevvâr'm şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ali (ra) beraberinde bir kölesi ile bana geldi ve benden iki pamuk gömlek satın aldı. Sonra da, kölesine: 'Hangisini istiyorsan onu al' dedi. Bunun üzerine o birisini, Ali de (ra) diğeri­ni aldı ve giydi. Sonra ellerim uzatarak uzun gelen kısmının kesil­mesini istedi; arkasından giyip gitti."

 

708. Elbise satıcısı Salih, annesinden veya ninesinden naklen şöyle diyor: "Ali b. Ebû Tâlib (ra)'in bir dirhemlik hurma satın al­dığını ve bir çanta ile taşıdığını gördüm. Kendisine, 'Mü'minlerin emîrî, biz sana taşıyıverelim' dediklerinde 'Hayır, çoluk çocuk sahi­bi taşımaya daha müstahaktır' dedi."

 

709. Amr b. Habeşî'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ali b. Ebû Tâlib (raj'in öldürülmesinden sonra, Hasan b. Ali bize bir hut­be irad etti ve 'Öncekilerin kendisini ilmen geçtiği, sonrakilerin ise ona yetişemediği emin bir insan sizden ayrılmıştır. Şayet Allah'ın Resulü onu gönderir, kendisine sancağı verirse, gönderdiği yeri fet-hedinceye kadar geri çekilmeyen bir insandı. O geriye ne altın ve ne de gümüş bıraktı. Yalnızca yedi yüz dirhem bıraktı. Ehline hiz­met edecek hiç kimse de yoktur. dedi."

 

710. Ali'den (as) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ben Resûlul-lah ile birlikte açlıktan karnıma taş bağladığımı biliyorum. Bugün­kü sadakam ise kırk bin dinardır."

 

Ebu'd-Derda (Ra)'Nın Zühdü İle İlgili Haberler

 

711. Hasan'dan Ebû'd-Derdâ'mn şöyle dediği rivayet edilmiş­tir: "Ey oğlum! İnsanlarda gördüğün her şeye bakma. Zira, kim in­sanlarda gördüğü herşeye bakarsa, kederi artar, gazabı dinmez. Her kim de Allah'ın nimetini yalnızca yiyeceğinde ve içeceğinde gö­rürse şüphesiz ilmi az, azabı hazır demektir. Dünyadan müstağni olamıyanın da, dünyası yok' demektir."

 

712. Ebû Kılâbe'den, Ebû'd-Derdâ'nm (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Sen Kur'ân'm muhtelif vecihlerini görmedikçe hakkıy­la fakîh olamazsın. Ve yine sen Allah'ın yanında, insanlara buğzet-medikçe, sonra da nefsine dönüp ona insanlara buğzundan daha fazla buğzetmedikçe gerçek fakîh olamazsın."

 

713. Avf b. Mâlik'ten rivayet edildiğine göre o rüyasında deri­den bir kubbe ve yeşil bir otlak görmüş. Kubbe'nin etrafında ise gürleyen davarlar meleşiyorlarmış. 'Bu kubbe kimindir?' diye sor­muş. 'Abdurrahman b. Avf indir" denilmiş. Kendisini bekledik, bir müddet sonra nihayet çıkmış ve: 'Ey Avf! Bunlar Allah'ın bize Kur'ân sayesinde verdikleridir. Eğer bu binanın üzerine bir çıka-bilseydin, gözünün hiç görmediklerini görür, kulağının hiç işitme­diklerini müşahade eder, aklına daha evvel hiç gelmemiş olan şey­leri tenıâşâ ederdin. İşte, onların hepsim Allah, Ebû'd-Derdâ için hazırlamıştır' demiş."

 

714. el-Cerîrî bazı şeyhlerinden şunu rivayet etmiştir: "Ebû'd-Derdâ bir cenazede: 'Bu kim? bu kim?' diyen bir adam görmüş ve ona: 'Bu sensin, bu sen. Zira Allah Teâlâ: 'Sen öleceksin, onlar da öleceklerdir' buyurmuştur' demiştir."

 

715. Muâviye b. Kurre'den rivayet edildiğine göre, bir gün Ebû'd-Derdâ dert yanmış. Bu arada yanına arkadaşları gelmişler ve ona: 'Neden dert yamyorsun ey Ebû'd-Derdâ?' diye sormuşlar. O da: 'Günahlarımdan' demiş. Teki ne arzuluyorsun?' diye sordukla­rında: 'Cenneti' diye karşılık vermiş. 'Öyleyse sana bir doktor çağı­ralım mı? Ne dersin?' dediklerinde: '(Esas) o beni bu hale getiren' demiştir."

 

716. Abdullah b. Mürre'den, Ebû'd-Derdâ'mn şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Allah'a sanki onu görüyormuş sunuz gibi ibadet edin. Kendinizi de ölü telakki edin. Bilin ki, size yeten az birşey, sizi azdıran çoktan daha hayırlıdır ve yine bilin ki, iyilik asla yok olmaz, günah ise asla unutulmaz."

 

717. Ebû'd-Derdâ'dan: "Rahat gününde Allah'a yalvar ki, sı­kıntılı gününde sana icabet etmesi umula" dediği rivayet edilmiş­tir.

 

718. Abdurrahman b. Ebû Leylâ'dan Ebû'd-Derdâ'nm Seleme b. Mahled'e şöyle yazdığı rivayet edilmiştir: "Emma ba'd; Şüphesiz kul, Allah'a itaat ettiği zaman, Allah onu sever. Allah onu sevdiği vakit, mahlûkâtma da sevdirir. Ama kul, Allah'a isyan içerisinde olduğu zaman, Allah ona buğz eder. Allah ona buğz ettiği vakit ise, mahlûkâtmı da ona buğz ettirir."

 

719. Avn'dan rivayet edildiğine göre, Ümmü'd-Derdâ'ya, Ebû'd-Derdâ'nm en faziletli amelinin ne olduğunu sormuş. O da: "Tefekkür ve (hâdiselerden) ibret almasıydı" karşılığını vermiş.

 

720. Ebû'd-Derdâ'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kişinin evi en güzel ibadethanedir. Orada hem diline ve hem de gözüne sa­hip olabiliyor. Aman çarşılardan sakının, çünkü çarşılar insanı az­dırır."

 

721. Hasan'dan Ebû'd-Derdâ'mn şöyle dediği rivayet edilmiş­tir: "Şayet üç şey olmasaydı, ben yerin altında olmayı üstünde bu­lunmaya tercih ederdim. Eğer hurmanın en güzeli seçildiği gibi sö­zün en güzelini seçerek konuşmak için yanıma gelen kardeşlerim olmasaydı veya Allah için yüzümü mescidde (toprağa) belemiş (sec­de yapmış) olmasaydım yahut sabah-akşam Allah yolunda sefer ol­masaydı (ben yerin altını üstüne tercih ederdim)."

 

722. Ebû Câbir'den[2] Ebû'd-Derdâ'nm şöyle dediği rivayet edil­miştir: "Kıyamet gelmeden önce geceleyin nefisleri için gözyaşı dö­küp, âhü figân edenlere, babam feda olsun. Kalbleri Allah'ın zik-riyle beraber ve gözleri Onun zikri için yaşarıyor.[3]

 

723. Rebîa b. Zeyd, Ebû'd-Derdâ'nm şöyle dediğini haber ver­miştir: "Savaş gelmeden evvel salih ameller yap. Zira siz, düşmana karşı amellerinizle savaşacaksınız."

 

724. Bilâl b. Sa'd'dan, Ebû'd-Derdâ'nm: "Allah'a yemin olsun ki, eğer Allah katında dünyanın bir sinek kanadı kadar kıymeti ol­saydı, Firavun'a bir yudum su vermezdi", dediği rivayet edilmiş­tir."

 

725. Abdurrahman b. Cübeyr b. Nüfeyr, babasından naklen, "Ebû'd-Derdâ'nm "Allah'ın zikri ile dilleri yaşlanan (devamlı zikre­denlerden her biri, cennete gülümseyerek gireceklerdir" dediğini rivayet etmiştir.             

 

726. Ebû'd-Derdâ'nın: "Âlim ve öğrenci mükâfaatta eşittirler. Bu ikisinin dışındakilerde hiçbir hayır yoktur" dediği rivayet edil­miştir.

 

727. Salim b. Ebû'1-Ca'd, Ebû'd-Derdâ'nın "Hayrı öğreten ve öğrenen mükafatta müsavidirler. Onun ötesinde, diğer insanlarda bir hayır yoktur" dediğini haber vermiştir.

 

728. Ebû'd-Derdâ'nın: "Üç şey olmasaydı, insanlar sâlih olur­lardı. Kendisine boyun eğilen cimrilik, tabî olunan hevâ, ve herke­sin kendi görüşünü beğenmesi" dediği rivayet edilmiştir.

 

729. Salim b. Ebû'1-Ca'd, Ebû'd-Derdâ'ya Ebû Sa'd b. Müneb-bih'in yüz köle azad ettiği söylenince, onun: "Evet, bir insanın ma­lından yüz köle azad etmesi büyük bir olaydır. Fakat istersen ben sana daha üstününü haber vereyim: gece ve gündüz gereğine yapı­şıp, yerine getirilen bir iman ve sürekli Allah'ı zikir" dediğini ha­ber vermiştir.[4]

 

730. Ebû'd-Derdâ'nm, "Rabbim Tebâreke ve Teâlâ ile karşı­laştığımda en çok korktuğum şey, Onun şöyle demesidir: Evet bili­yordun. Fakat bildiğinle ne kadar amel ettin"  dediği rivayet edil­miştir.

 

731. Ebû'd-Derdâ'nın, "Allah'ın zikri ve O'nun zikrine götü­renler hariç, dünya ve dünyadakilerin hepsi mel'ûndur. Öğreten ve öğrenen mükâfaatta eşittirler. Diğer insanlar ise başıboş olup, on­larda hayır yoktur" dediği rivayet edilmiştir.

 

732. Ebû'd-Derdâ'nm: "Yüz kere tekbir getirmem, benim için yüz dinar sadaka vermemden daha sevimlidir" dediği rivayet edil­miştir.

 

733. Muâviye b. Kurre, Ebû'd-Derdâ'nm, "Bütün namazlarımı mescidde kılmak kaydiyle, mescidin kapısı önünde durup alışveriş­te bulunarak her gün üçyüz dinar kazanmam beni o kadar sevin­dirmez. Böyle demekle, Allah'ın ticareti helâl, faizi haram kılmadı­ğını söylemek istemiyorum. Fakat benim esas hoşuma giden, ne ti­caretin ve ne de alışverişin kendilerini Allah'ın zikrinden alıkoy­madığı bir insan olmamdır" dediğini rivayet etmiştir.

 

735. Ebû'd-Derdâ'mn, "Üç şey var ki, insanlar ondan hoşlan­maz. Ama ben hoşlanırım: Fakirlik, hastalık ve ölüm" dediği rivayet edilmiştir.

 

736. Abdullah b. Bâbâh'tan Ebû'd-Derdâ'mn şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Helâl yoldan para kazanmak az (rastlanılan birşey)dir. Kim, helâl olmayan bir yoldan mal kazanır da yerli ye­rince sarfederse;[5]   kim de helal olmayan bir yoldan para kazanır ve onu da yerli yerine harcamazsa, işte bu en büyük hastalıktır. Ama, her kim de helâlinden mal kazanır ve yerli yerince harcarsa, işte bu, suyun taş üzerindeki toprağı yıkadığı gibi, onun günahlarını yıkayıp temizler."

 

737. Ebû'd-Derdâ'nm: "Akıllıların uykusu ve iftarı ne de gü­zeldir. Nasıl da ahmakların uykusuzluğunu ve oruçlarını kınıyor­lar. Yemin olsun ki, takva sahibi birinin zerre kadar ibadeti kendi­ni beğenmişlerin dağlar kadar ibadetinden çok daha üstündür" de­diği rivayet edilmiştir.

 

738. Ümmü'd-Derdâ'dan rivayet edildiğine göre o, bir gün Ebû'd-Derdâ'ya evde un kalmadığını söyleyip dert yanınca, Ebû'd-Derdâ "Önümüzde zor bir engel var. O zaman hafiflik ağırlıktan daha hayırlı olacak" demiştir.

 

739. Hizam b. Hakîm, Ebû'd-Derdâ'nm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Şayet ölümden sonra ne göreceğinizi bir bilseydiniz, asla iştahla yiyip içmez, gölgelenip istirahat ettiğiniz evlerinize gire­mezdiniz. Yükseklere çıkıp göğüslerinizi döver, kendinize ağlardı­nız. Vallahi ben, kopartılıp tüketilen bir ağaç olmayı ne kadar iste­dim." (Râvilerden) Bürd diyor ki: "İşittiğime göre Ebû Bekir Sıddîk bir kuşa rastlamış ve ona: 'Müjdeler olsun sana ey kuş! Meyveler­den yiyorsun, ağaçlarda gölgeleniyorsun ve hesapsız olarak geri dönüyorsun' demiştir."[6]

 

740.  Süleyman b.  Mûsâ, Ebû'd-Derdâ'nm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Sana günah olarak, muharip olman yeter. Yine sana zulüm olarak hasım olman yeter. Ve sana yalan olarak, sade­ce Allah Azze ve Celle hakkındaki hususlar müstesna (her şeyi) söylemen yeter."

 

741. Ümmü'd-Derdâ'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ebû'd-Derdâ'yı gözlerinden yaş gelinceye kadar şu tenceremizin altından ateşe üflerken gördüm."

 

742. Hayseme, Ebû'd-Derdâ'nm: "Cahiliyye döneminde tüc­cardım. İslâm gelince hem ticaret ve hem de ibâdete yöneldim, fa­kat ikisi bir arada olmadı. Ben de ticareti terkedip tamamen ibâdete meylettim" dediğini haber vermiştir.

 

743. Salim b. Ebû'1-Ca'd, Ümmü'd-Derdâ'nm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir gün Ebû'd-Derdâ kızgın bir vaziyette yanıma geldi. 'Neyin var?' dedim. O: Vallahi, (bu insanların) topluca (ce­maatle) namaz kılmalarından başka, Muhammed'le hiçbir ilgileri yok' dedi."[7]

 

744.  Sâlim'den rivayete göre, Ebû'd-Derdâ bir adam görmüş ve tenine de taaccüb etmiş. Ona: "Sen hiç hummaya yakalandın mı?" diye sormuş. Adam: "Hayır" demiş. "Peki hiç başında mı ağrı­madı?' diye sorunca, adam yine: "Hayır" demiş. Bunun üzerine Ebû'd-Derdâ: "Yazık şu herife! Günahlanyla ölüp gidecek" demiş.

 

745. Ebû'd-Derdâ'nm, "Bir saatlik tefekkür, bir gecelik ibadet­ten daha hayırlıdır" dediği rivayet edilmiştir.

 

746. Ebû İdris, Ebû'd-Derdâ'nm alnında secdeden dolayı iz be liren bir kadın gördüğünü ve ona: "Keşke şu alnındaki iz olmasay­dı, bu senin için daha hayırlı olurdu" dediğini haber vermiştir.

 

747. Ebû'd-Derdâ'dan rivayet edildiğine göre, ona: "Sevdiğin birisi için, ne hoşuna gider?" denildiği vakit, "Ölüm" cevabını ver­miş. "Peki ya Ölmezse, ne istersin?" dediklerinde, "Malının ve evla­dının az olmasını isterim" demiştir.[8]

 

748. Ebû'd-Derdâ'nın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Mü'mi-nin Allah Teâlâ'ya en sevimli organı dilidir ve onunla cennete gi­rer. Kâfirin de, Allah Teâlâ'ya en sevimsiz organı dilidir ve o da onunla cehenneme girer." [9]

 

750.  Ebû Husayn, Ebû'd-Derdâ'mn: "Başına amansız bir iş geldiği zaman sabret ve Allah'dan bir çıkış yolu kılmasını bekle" dediğini haber vermiştir.

 

751. Meymûn, Ümmü'd-Derdâ'mn şöyle dediğini rivayet et­miştir: "Sevgilim Ebû'd-Derdâ bana: 'insanlar keten giyerse sen pamuklu elbise giy, şayet onlar, pamuklu giyerlerse sen yünlü giy' diye tavsiye etti."

 

752. Ümmü'd-Derdâ'dan rivayet edildiğine göre, Ebû'd-Derdâ bir gece namaz kılarak gecelemiş ve ağlamaya başlayarak şöyle demiştir: "Allah'ım, yaratılışımı güzel kıldığın gibi, ahlâkımı da güzelleştir." Bu şekilde sabaha çıkmıştır. Sabahleyin, Ümmü'd-Derdâ ona: "Bakıyorum da geceden bu yana, ahlâkın güzelliği için dua ediyorsun, neden?" diye sormuş. O da: "Ey Ümmü'd-Derdâ! Müslüman kulun ahlakı güzelleşe güzelleşe sonunda, ahlâkî güzel­liği onu cennete koyar (veya) ahlâkı kötüleşe kötüleşe, en sonunda ahlâkın kötülüğü onu cehenneme götürür. Sonra, mü'min bir kula uyurken dahi mağfiret edilebilir" diye karşılık vermiştir. Ümmü'd-Derdâ: "Peki o nasıl olur?" deyince, "Ey Ümnıü'd-Derdâ! Mü'minin kardeşi gece yarısı kalkar, âh u figânla Allah'a dua eder de, duası­na icabet edilir. Aynı zamanda, mümin kardeşi için de dua eder. O duasına da icabet edilir" demiştir.

 

753. Ebû'l-Mütevekkil en-Nâci'nin rivayet ettiğine göre, Ebû'd-Derdâ'mn küçük bir cariyesi varmış. Oğlu, bir gün ona bir tokat vurmuş. Bunun üzerine Ebû'd-Derdâ, kızın kısasta bulunma­sı için, onu oturtmuş. Fakat kızcağız, bağışladığını söylemiş. Ebû'd-Derdâ: "Şayet bağışladıysan, git şuradan birilerini getir ve onu bağışladığına dair, onları şahid tut" demiş. Kızcağız gidip on­ları çağırmış ve onu bağışladığına dair onları şahit tutmuş. Bun­dan sonra Ebû'd-Derdâ ona: "Haydi git, sen Allah'a aitsin (yani hürsün)" demiştir.

 

754. Râşid b. Sa'd'dan, Ebû'd-Derdâ'mn: "Mü'min kardeşim bana selâmdan daha sevimli bir hediye takdim etmemiştir. Ve yi­ne onun bana ulaşan en hayırlı haberi de ölüm haberidir" dediği rivayet edilmiştir.

 

755. Ebû'd-Derdâ'mn şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir hay­rı öğretmek veya öğrenmek maksadıyla mescide giden bir insana Allah, mücâhid sevabı yazar ve mutlaka ganimet elde etmiş olarak geri döner."

 

756. Abdurrahman b. Ebû Avf, Ebû'd-Derdâ'mn şöyle dediğini haber vermiştir: "Küfürden şüphe ve niyaha (ölünün ardından ağıt yakmak, bağırıp çağırmak, dövünmek) cahiliyye âdetidir. Şiir, şey­tanın çalgısıdır. Hıkd (kin) ise cehennem ateşinden bir kıvılcımdır. Şarap bütün günahların anasıdır. Gençlik delilikten bir şubedir. Kadınlar, şeytanın ağlarıdır. Kibir, en büyük serdir. Yiyeceklerin en kötüsü yetim malı, kazançların en kötüsü ise faizdir. Saîd olan, başkasından ibret alandır. Şakı ise, anasının karnındayken şakî olandır."

 

757. Kasım b. Abdurrahman'dan rivayet edildiğine göre, Ebû'd-Derdâ'nm içerisinde yaklaşık on kadar hurma çekirdeği bu­lunan bir kesesi varmış. Sabah namazım kıldıktan sonra yatağının üzerine oturur ve onları tek tek keseden çıkartarak teşbih çeker-miş. Hepsini çıkardıktan sonra, tekrar eli ile teşbih çekerek teker teker onlan keseye koyarmış. Bu hali, Ümmü'd-Derdâ gelip de; "Ey Ebû'd-Derdâ, kahvaltın hazır" deyinceye kadar devam edermiş ve çoğu zaman o "Sofrayı kaldırın, ben bugün oruçluyum" dermiş.

 

758. Ebû'd-Derdâ'mn fasih aksanı olan hanımına: "Keşke ah-raz olsaydın, bu senin için daha hayırlı olurdu" dediği rivayet edil­miştir.[10]

 

759. Ünımü'd-Derdâ'nm şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ebû'd-Derdâ bana: 'İnsanlardan hiçbir şey isteme' dedi. Ben de: 'İhtiyacım olsa dahi mi?' dedim. Şayet ihtiyacın olursa, ekin öğü-tenlerin arkasından git ve onlardan yerlere düşenleri topla, sonra onu öğüt ve sonra da ye, ama asla insanlardan hiçbir şey isteme' dedi."

 

760. Sâbit'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Yezid b. Muavi-ye, Ebû'd-Derdâ'nın kızına dünür oldu da Ebû'd-Derdâ onu reddet­ti. Bu arada Yezid'in meclisine gidip gelenlerden birisi, Yezid'e: 'Al­lah seni salâha erdirsin. Onunla evlenmeme müsaade eder misin?' dedi. Yezid: "Defol git ordan' dedi. Adam yine 'Allah seni salâha er­dirsin. Bana müsaade et de, evleneyim' diye tekrarladı. Bunun üzerine Yezid 'Peki' dedi. Adam da kıza dünür oldu ve Ebû'd-Derdâ kızı ona nikahladı. Bu durum halk arasında yayıldı ve Yezid, Ebû'd-Derdâ'nın kızma dünür olmuş da, ona vermemiş; kalender bir müslüman dünür olmuş da ona vermiş' demeye başladılar. Bu­nun üzerine Ebû'd-Derdâ: 'Kısır bir adam ona (kızıma) mâlik olun­ca  sizin Ebû'd-Derdâ hakkında ne diyeceğinizi düşündüm ve bir de kızm gözlerini kaybedeceği (kamaşıp şaşkına döneceği şa'şaalı) evleri düşündüm. O vakit onun dini nereye gidecekti? (diye tefek­kür ettim ve onu Yezid'e bunun için vermedim)' demiştir."

 

761. Ebû'd-Derdâ'nm: "Nifaktan kaynaklanan huşudan Al­lah'a sığının" dediği: "Nifaktan kaynaklanan huşu nedir ki?" diye sorduklarında da: "Kalb, haşyet içerisinde olmadığı halde, kalıbın haşyete bürünmüş görünmesidir" cevabını verdiği rivayet edilmiş­tir.

 

762. Cübeyr b. Nüfeyr'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kıb­rıs fethedilip te, halkı birbirinden ayrı düşünce ağlaşmaya başladı­lar. Ebû'd-Derdâ'yı gördüm, tek başına oturmuş, ağlıyordu. Dedim ki: 'Ey Ebû'd-Derdâ, Allah'ın İslâm'ı ve müslümanları aziz kıldığı bir günde, sen niçin ağlıyorsun?' diye sordum. Ebû'd-Derdâ: 'Yazık­lar olsun sana ey Cübeyr! Hakimiyet ve mülk sahibi bir ümmet ol­duğu halde, Allah'ın emrini terkettiklerinden dolayı insanlar Al­lah'ın katında ne kadar da basittirler. Allah'ın emrini terkettiler ve bu gördüğün hale düştüler' dedi."

 

763. Meymun'dan Ebû'd-Derdâ'nın bir sefer, "Yazıklar olsun bilmeyen kimseye!" dediği, yedi sefer de, "Yazıklar olsun bildiği halde amel etmeyen kimseye!" dediği rivayet edilmiştir.

 

764. Ebû Kılâbe'den, Ebû'd-Derdâ'nm: "İyilik eskimez, kötü­lük unutulmaz. Deyyân olan (Allah) uyumaz. İstediğin gibi ol; na­sıl hareket edersen, öyle karşılığını görürsün" dediği rivayet edil­miştir.

 

765.  Ebû Abdullah el-Ceserî[11] den rivayet edildiğine göre bir zât fırlayıp Ebû'd-Derdâ'nm yanma gelmiş ve ona selam verdikten sonra: "Ben savaşçıyım, bana tavsiyede bulun" demiştir. Ebû'd-Derdâ da: "Allah'a mülâki oluncaya kadar, sanki O'nu görüyor-muşsun gibi O'ndan sakın, nefsini ölülerden say, dirilerden addet­me; aman, mazlumun duasını almaktan sakın" demiştir.

 

766. Süfyân [12]Ebû'd-Derdâ'nm, "Kişi bilmediği bir taraftan mü'minlerin kalplerinin gazabını çekmekten sakınsın" dediğini ha­ber vermiştir.

 

767. Yine Süfyân, Ebû'd-Derdâ'nın, "Ölümü çok ananın hase­di ve azgınlığı azalır" dediğini nakletmiştir.

 

768. Furât b.  Süleyman, Ebû'd-Derdâ'nm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Yazıklar olsun şu mal biriktiren ağzı açıklara, sanki mecnuna dönmüşler. İnsanların elinde olanı görüyorlar da, kendi ellerindekini görmüyorlar. Eğer güç yetirseler, geceyi gündü­ze katacaklar. Yazıklar olsun ki, onlara büyük bir hesab ve şiddetli bir azab vardır. Ben ölümü seviyorum, onlarsa çirkin görüyorlar. Ben, hastalıktan memnun oluyorum, onlar nefret ediyorlar. Ben fakirlikten hoşlanıyorum, onlar kerih görüyorlar. Uzun uzun emel­ler kurdular, pek çok mal yığdılar, büyük büyük binalar yaptılar. Emelleri boş çıktı, malları helak oldu, evleri ise kabir oldu."

 

769. Hasan'dan rivayet edildiğine göre, Ebû'd-Derdâ şöyle de­miştir: "Eğer isterseniz size, Allah'ın kullarından O'na en sevimli olanların kimler olduğunu söyleyeyim. Onlar Allah'ı kullarına sev­dirmek için çabalayan ve yeryüzünde nasihat için çalışanlardır. İs­terseniz size yeminle söyleyebilirim ki, Allah'ın kullarından O'na en sevimli olanlar (namaz vakitlerini iyi takib edebilmek) için Gü­neşi ve Ayı dâima gözetleyenlerdir."

 

770. Hasan, Ebû'd-Derdâ'mn şöyle dediğini bildirmiştir: "Nef­si insanların elinde gördüğü herşeyi isteyenin hüznü uzun olur, gazabı dinmez."

 

771. Yine, Hasan Ebû'd-Derdâ'nın şu sözünü nakletmiştir: "Sizin için en fazla korktuğum şey, âlimin zellesi, münafıkm Kur'ân'ı (kullanıp ondan deliller getirerek)  münakaşa etmesidir. Kur'ân haktır ve (onu doğru anlayabilmek için) aynen yoldaki alametler gibi onun da alametleri vardır. Kim, dünyadan müstağni kalamazsa oaun dünyası yoktur."

 

772. Ebû'd-Derdâ'nın, "Üç şey Ademoğlunun iktidarmdadır: Musibete şikayet etmemek, ağrı-sızısmı söylememek ve diliyle nef­sini tezkiye etmemek" dediği rivayet edilmiştir.

 

773. Saîd b. el-Müseyyeb'in: "Yatsıdan sonra uyumam, ondan sonra boş konuşmamdan, bana daha sevimlidir" dediği rivayet edilmiştir.

 

Zübeyir B. El-Avvalvrin (Ra) Zühdü İle İlgili Haberler

 

774.  Saîd b. Abdülaziz'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Zü-beyir b. el-Avvâm'ın bin tane kölesi vardı ve hepsi ona haraç verir­lerdi. O ise, her gece o haracı taksim eder, yanında hiçbir şeyi kal­madan evine dönerdi."

 

775. Urve'den (ra) rivayet edildiğine göre, Zübeyir (ra) Mısır'a gönderilmiş, kendisine orada tâ'ûn hastalığı olduğu söylenilince o: "(Ben zaten) ta'n (harb) ve tâ'ûn için geldim" demiştir.

 

776. Ali b. Zeyd, Zübeyir b. el-Avvâm'ı gören bir zâtın onun göğsünde, mızrak ve ok yaralarından, göz büyüklüğünde izler bu­lunduğunu söylediğini haber vermiştir.

 

777. Kays,[13] Zübeyir'in şöyle dediğine şahit olduğunu haber veriyor: "Kim gizli saklı salih ameller işleyebiliyorsa, onu mutlaka yapsın."

 

778. Urve, Hz. Âişe'nin (r. anhâ) şöyle dediğini rivayet etmiş­tir: "Şüphesiz senin baban, büyük sıkıntıya uğradıktan sonra, Al­lah'a ve Resulü'ne icabet eden, güzel işler yapıp takva sahibi olan ve büyük mükâfaata (nail) olanlardandı."

 

779. Salim b. Ebû'1-Ca'd, Ebû'd-Derdâ'mn; «Görüyorum ki, âlimleriniz kayboluyor. Cahilleriniz de öğrenmiyor. İlim ortadan kaldırılmadan evvel öğrenin. İlmin kaldırılması demek, âlimlerin ölümü demektir. Sizleri alâkadar etmeyen şeylerle ilgilendiğinizi, sorumlu olduğunuz şeyleri terkettiğinizi görüyorum. Sizin beygir­lerle ilgilenenlerinizin en şerlilerinin kimler olduğunu iyi biliyo­rum. Onlar, namaza sonunda gelen, Kur*ân'ı da kulak ucuyla din­leyenlerdir" dediğini rivayet etmiştir.

 

780. Saîd b. Abdülaziz, Ebû'd-Derdâ'nm mescidde bir zâtın di­ğerine: "Şu kadar para karşılığında bir yük odun aldım" dediğini işittiğim ve onlara: "Mescidler bu gibi şeyleri konuşmak için bina edilmemişlerdir" diye çıkıştığını haber veriyor.

 

Talha B. Ubeydullah'ın (Ra) Zühdü İle İlgili Haberler

 

781. Süfyân, ninesi Sa'dî bint Avf el-Meriyye'nin şöyle dediği­ni rivayet etmiştir: "Talha birgün üzgün bir durumdaydı. Ona 'Ha­yırdır, neyin var? Seni üzecek birşeyler mi yaptık?' dedim. O: 'Ha­yır, Allah'a yemin olsun ki, sen çok iyi bir dostsun. Fakat yanımda bir miktar mal birikti, beni kederlendiren o' dedi. 'Onu kavmine dağıt' dedim. Ve hemen köleyi çağırarak: 'Şunu kavmime dağıtıver' dedi. Ve o da onlara dağıttı. Haznedara ne kadar olduğunu sor­dum: 'Dörtyüzbin' dedi."

 

782. Hasan'dan rivayet edildiğine göre, Talha b. Ubeydullah, yediyüzbin dinar karşılığında bir arazi satmış ve o para bir gece yanında kalmış. Bu paranın endişesiyle sabaha kadar uykusuz kalmış ve sabahleyin hemen onu elinden çıkarmış.

 

783. Ebû Recâ eî-Utâridî'den İbn Abbâs'ın (ra) gözyaşlarından mütevellid, gözlerinin altında izler oluştuğunu gördüğü rivayet edilmiştir.

 

784. Hişâm b. Urve, Muhammed b. el-Münkedir'in kendisine: "Şayet Abdullah b. ez-Zübeyr'i namaz kılarken kıyamda görseydin: 'Bu rüzgârın salladığı bir ağaç' derdin. Mancınık taşları sağa sola düşüşüyordu da, o hiç aldırış etmiyordu" dediğini rivayet etmiştir.

 

Ebû Zerin (Ra) Zühdü İle İlgiü Haberler

 

785. Ebû Zer'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resulullah (sav) dedi ki: Şayet siz, benim bildiklerimi bilmiş olsaydınız, az güler çok ağlardınız. Yataklarınızda çok az yatar, hanımlarınıza yaklaşmazdınız. Karnınızı da tıka basa doyurmazdınız. Yüksekle­re çıkar. Allah Teâlâya yalvarıp yakarırdınız.'" Ebû Zer, bu hadisi rivayet ettiği zaman hep "Keşke ben budanan bir ağaç olsaydım" derdi.[14]

 

786. Ebû Şu'be'den rivayet edildiğine göre, Rebeze'de Ebû Zer'in yanına bir grup kimse uğramış ve ona yiyip içecek birşeyler vermeyi teklif etmişlerdir. Bunun üzerine o: Tanımızda sütünü sa­ğacağımız bir keçi, sağa sola giderken üzerine bineceğimiz bir mer­kep ve hizmetimizi gören birisi var, bir de fazladan bir abâye var ki, ben onun hesabından korkuyorum."[15] demişir.

 

787. Ebû Zer'den: "Budanan bir ağaç olmayı veya hiç yaratıl­mamış olmayı isterdim" dediği rivayet edilmiştir.

 

788. Ebû Zer'den: "Yemeğe yeten tuz miktarı kadar iyilikle birlikte yapılan dua yeterlidir."[16] dediği rivayet edilmiştir.

 

789. Ebû Zer, Rasulullahın (sav); Ben bir âyet biliyorum ki, insanlar onunla amel etseler, onlara yeterdi. [17]  Bu: 'Kim Allahdan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder" [18]âyetidir dediğini ve Resulullahm devamlı bunu tekrarladığını rivayet etmiştir.

 

790. Sâbit'in rivayet ettiğine göre, Ebû Zer inşaat yaparken Ebû'd-Derdâ'nın yanına uğramış  ve ona: "İnsanların üzerine taş yükledin (ha!)" demiş. Ebû'd-Derdâ, bir ev yaptığını söylemiş, Ebû Zer de ona benzeri bir laf etmiş. Ebû'd-Derdâ: "Ey kardeşim, her­halde bu işte benim için menfi birşeyler sezdin" demiş. Bunun üze­rine Ebû Zer de: "Seni ehlinin pisliği ile meşgul olurken görmüş ol­saydım, o   benim için seni böyle görmekten daha sevimliydi" de­miştir.           '

 

791. Ebû Abdullah,  Ebû Zer'in:  "İnsanların muttaki ve tövbekarlarının dışında, çoğunda hayır yoktur" dediğini haber ver­miştir.

 

792. Abdullah b. es-Sâmit'ten şöyle dediği rivayet edilmiştir "Ben Ebû Zer ile birlikteydim. Kendisine verilen şeyler çıkarılmış­tı. Yanında da bir cariyesi vardı. Ebû Zer ihtiyaçlarını görmeyt-başladı, bir miktar arttı. Cariyesine artan kısmı satmasını emretti. Ben de dedim ki: 'Ey Ebû Zer! Muhtemel bir ihtiyacın için veya ge­lecek bir misafirin için onu saklasan.' Bunun üzerine 'Halilim Pey­gamber (sav) bana; çıkınlanıp biriktirilen altın ve gümüşün, tama­men Allah yolunda sarfedilmedikçe, sahibi için kıyamet gününde ateş koru olacağını vadetti' karşılığım verdi.[19]

 

793. Ebû Bekir b. el-Münkedir*den rivayet edildiğine göre, o vakit Şam emiri olan Habib b. Ebû Seleme, Ebû Zer'e üçyüz dinar göndermiş ve İhtiyaçlarını görsün* demiştir. Ebû Zer, parayı geri çevirmiş ve "Allah için bizden daha garib olan hiçbir kimse bula­mamış mı? Bizim başımızı sokacağımız bir yer, istifade edeceğimiz davar ve hizmetini bize lütfeden bir cariyemiz var. Ben daha fazla­sından korkuyorum" demiştir.

 

794. Muhammed b. Amr'dan İrak b. Mâlik'in şöyle dediğine şahit olduğu rivayet edilmiştir: uEbû Zer: 'Ben kıyamet gününde sizin, Resulullaha (sav) en yakın olanmızım, zira onun şöyle dedi­ğini duydum: Kıyamet gününde sizin bana en yakınınız, benim onu dünyada bıraktığım haliyle dünyadan aynlanınızdır.' Allah'a yemin ederim ki, benden başka sizin hepiniz dünyada birşeylere teşebbüs ettiniz' demiştir."[20]

 

795. Şehr b. Havşeb, Ebû Zer'in şöyle dediğini rivayet etmiş­tir: "Kim şatafatlı elbise giyer veya şaşaalı binite binerse, Allah ondan yüz çevirir. Her ne kadar ona kerim davransa bile."

 

796. Ebû Zer'in (ra): "İki dirhemi olanın hesabı, bir dirhem sa-hibininkinden çok daha ağırdır" dediği rivayet edilmiştir.

 

797. Şehr b. Havşeb'den rivayet edildiğine göre Muaviye, Hz. Osman'a bir mektup yazarak: "Eğer Şam'da bir ihtiyacın varsa, Ebû Zer'i geri çağır" dedi. Ebû'd-Derdâ da diyor ki: "Eğer Ebû Zer beni dövse, elimi kırsa yine ona karşı birşey hissetmem. Zira Resu-lullahın (sav): Yer gök Ebû Zer'den daha doğru sözlü birini görme­miştir. Kim dünyaya karşı en az meyli olan birini görmekten hoş­lanırsa, Ebû Zer'e baksın'[21] dediğim duydum" demiştir. Ve Ebû Zer, Hz. Osman'ın yanma geldi. Hz. Osman (ra) ona: "Ey Ebû Zer, bizim yanımızda ikâmet et. Sabah-akşam yer içersin" dedi. Ebû Zer: "Benim onlara ihtiyacım yok. Rebeze benim konak yerimdir.

Şimdi müsaade edersen, ben oraya gitmek istiyorum" dedi. Hz. Os­man da ona müsaade buyurdu.

 

798. Ebû Zer'in, Allah Teâlâ'nm, "Ey Ademoğlu! Bana hiçbir şeyi ortak koşmamakla birlikte, dünya dolusu günahla gelsen, Ben onu o kadar af ile karşılarım" dediğini rivayet ettiği haber veril­miştir.

 

799. Ebû Zer'den rivayete göre, ona: "Falan falan zâtların yaptığı gibi (ekip biçecek) bir tarla veya ticaret edinsen ya!" denil­miş. O: "Ben emir olup da ne yapayım ki? Bana her gün bir yudum su veya süt; Cumadan Cumaya da bir Ölçek buğday yetip artıyor" demiştir.

Süfyan;"Isâ b. Meryem'e (as) Ebû Zer'den daha çok benzeyen birisi görülmemiştir" demiştir.

 

800. Avfm şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bize ulaştığına gö­re Ummü Zer, Ebû Zer'e geçim sıkıntısından dolayı dert yanıp çı­kışmış, bunun üzerine Ebû Zer de: 'Ey Ümmü Zer! Önümüzde bü­yük bir engel var. O vakit hafif olanlar, ağır olanlardan daha kârlı olacak' demiştir."

 

801. Ubeydullah b. Muhammed[22] bir zâtın şöyle dediğine şahit olduğunu söylüyor: "Ebû Zer şöyle derdi: 'Ey insanlar! Ben size na­sihat ve şefkat ediyorum. Kabrin vahşetinden korunmak için gece yarısı namaz kılın. Kıyametin sıcağından  korunmak için oruç tu­tun, en zor günün korkusuna tasaddukta bulunun. Ey insanlar! Ben size nasihat ediyorum, size şefkat ediyorum."

 

İmran B. Husayn'ın (Ra) Zühdü İle İlgili Haberler

 

802. Cerîr b. Hâzim, Humeyd b. Hilâl'in Mutamf tan[23] naklen şöyle dediğini işittiğini haber veriyor: "İmran b. Husayn'a (ra) de­dim ki: 'Senin gibi ibadet etmekten beni senin şu hâlin alıkoyuyor' 'Öyle yapma. Zira bana sevimli olan Allah'a da sevimli olandır* bu­yurdu."[24]

 

803. Cerîr b. Hâzim, Humeyd b. Hilâl'in Mutarrıf ten naklen şöyle dediğini işittiğini haber veriyor: "İmran b. Husayn diyor ki: 'Bana selâm verildiğini hissettim. Dağlama yaptırdığım zaman bu selam kesildi/ Ona: 'Selam ayakların cihetinden mi geliyordu? Yoksa baş tarafından mı?' dedim. 'Hayır başım cihetinden geliyor­du' dedi. 'Öyleyse bu durum sana geri dönmedikçe ölmeyeceksin* dedim. Bir müddet sonra 'Selamı yeniden hissetmeye başladım' de­di. Çok geçmeden de öldü."

 

804. Katâde'den, İmran b. Husayn'm (ra): "Rüzgârın savurdu­ğu kum parçası olmayı ne kadar istedim" dediği rivayet edilmiş-tir.[25]

 

805.  Süfyân, Hasan'ın: "Basra'da İmran b. Husayn gibisi ya­şamadı" dediğini haber vermiştir.

Hakem b. el-A'rac da,[26] İmran'm: "Resûlullah'a (sav) biat etti­ğimden bu yana sağ elimi fercime (tenasül organıma) sürmedim" dediğini rivayet etmiştir.

 

806. Abdullah b. Amr, Resûlullah'm (say) şöyle dediğini rivayet etmiştir: 'Allah'ın en çok sevdiği kimseler gariblerdir. Ona: 'Garipler kimlerdir?' denildiğinde; 'Dinlerini yaşayabilmek için ka­çanlardır. Allah kıyamet gününde onları îsâ b, Meryem (as) ile birlikte haşr-edecektir,[27] demiştir."

Ebû Abdurrahman diyor ki: "Ben Süfyân'm: 'Ümit ederim ki Ahmed b. Hanbel de onlardandır' dediğini işittim."

 

807. Abdullah b. Amr'm şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir araya gelip te, Allah'ı zikreden bir topluluğu Allah Teâlâ, onlardan çok daha değerli bir topluluk içerisinde anar. Meclislerinde Allah'ı zikretmeden dağılıp gidenlere ise, bu durum kıyamet gününde yal­nızca pişmanlık doğurur."

 

808. Ebû'd-Derdâ'nın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Allah'a karşı tevazu olması bakımından fakirliği seviyorum. Rabbime ka­vuşmaya iştiyakımdan dolayı ölümü seviyorum. Günahlarıma ke­faret olduğu için hastalıktan hoşlanıyorum."

 

809. Mâlik b. Enes Abdullah b. Mes'ûd'un şöyle dediğinin ku­lağına geldiğini söylüyor: "Doğruluktan ayrılmayın, o sizi iyiliğe götürür. İyilik ise Cennete ulaştırır. Yalandan sakının, çünkü ya­lan azgınlığa götürür. Azgınlık ise cehenneme ulaştırır." Yine o: "Kişi doğru söyler iyiliğe ulaşır, yalan söyler fücura ulaşır" demiş­tir.[28]

 

Selmân El-Farisi'nin (Ra) Zühdü İle İlgili Rivayetler

 

810. Cerîr, Selmân 'm kendisine şöyle dediğini rivayet etmiş­tir: "Ey Cerîr! Allah için mütevazi ol. Zira kim Allah için dünyada mütevazı olursa, Allah kıyamet gününde onun kadrini yüceltir."

 

811. Selmân'm (ra): "İnsanların en fazla günah işleyenleri Al­lah'a isyan olan şeyleri en fazla konuşanlarıdır" dediği rivayet edil­miştir.

 

812. Hasan'dan rivayet edildiğine göre, yaklaşık otuz bin müslümana emirlik yaparken Selmân'ın (ra) geliri beş bin dirhem-miş. İnsanlara da hitab ederken, yansını üzerine aldığı bir abaye-nin diğer yarısı üzerine oturur, öyle hitab edermiş. Geliri toplandı­ğında onu (alır dağıtır) yine elinin kazancını yermiş.

 

813. Nâfİ b. Cübeyr'den rivayet edildiğine göre, bir gün Selmân bir merkep damına veya müşrike birisinin evine namaz kı­labilecek bir yer var mı diye bakmaya gelmiş de, o müşrike ona: "Sen kalb temizliğine bak, namazım dilediğin yerde kıl" demiştir. Bunun üzerine Selmân: "(Ne demek istediğini) anladım" demiştir.

 

814. Ebû Osman en-Nehdî'den rivayet edildiğine göre, Selmân şöyle demiştir: "Çarşıya ne ilk giren ol ve ne de en son çıkan. Çün­kü şeytanın kaleleri ve merkezleri oralardır." Yahya da diyor ki: "(Çarşılar) şeytanın harbinin cereyan ettiği yerlerdir."

 

815. Meymun'dan rivayet edildiğine göre, Huzeyfe ve Selmân Nebt'lı bir kadının evinde konaklamışlar ve namaz vakti gelince: "Şurada temiz bir yer var, orada namazı kılabiliriz" demişler. Ka­dın: "Sen kalbini temizlemeye bak" demiş. Bu söz üzerine biri öte­kine: "Al sana, kafir bir kalbden hikmetli bir söz" demiş.

 

816. Selmân'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Yedi (sınıf) kimse, Allah'ın himayesinden başka hiçbir himayenin bulunmadığı kıyamet gününde O'nun himayesinde olacaklardır. Bunlardan biri­si, (mümin) kardeşi ile karşılaştığında ona: 'Seni Allah için seviyo­rum!' diyen ve aynı karşılığı gören kimsedir. Bir diğeri, Allah'ı zik­redip te, Allah korkusundan gözleri dolup ağlayan kimsedir. Diğer biri, sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar verdiği sadakayı gizleyen kimsedir. Bir başkası son derece güzel bir hanım kendisi­ni davet ettiğinde: 'Ben-Allah'tan korkarım' diyerek, ona icabet et­meyen kimsedir. Başka biri, gönlündeki sevgisinden dolayı kalbi mescitlere bağlı olan kimsedir. Bir diğeri, namaz vakitleri için sü­rekli güneşi gözetleyen kimsedir. Sonuncusu ise, konuştuğu vakit ilimle konuşan ve ancak hilmi yüzünden susan kimsedir."[29]

 

817. Selmân'ın (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "İnsanlar, bir önceki nesil gitmeden, yetişen nesil, ilim elde etmeye devam et­tikçe hayır üzeredirler. Ancak, yeni nesil, gerekli ilmî donanıma sahip olmadan önceki neslin ölüp gitmesi halinde helake düşerler."

 

818. Selmân'dan rivayet edildiğine göre o: "Şayet insanlar, Al­lah'ın zayıf kimselere yardımım bilselerdi sırtlarını doğrultmazlar-dı. Allah Teâlâ, ellerini uzatıp ta kendisinden hayır isteyen bir ku­lunu boş çevirmekten haya eder" der. Ona denilir ki: "Bir insan

Kur'ân okuyarak gecelese, bir diğeri de Allah'ı zikrederek gecelese, bunlardan hangisi üstündür, dersin?" O da: "Güzelce abdest alıp ta yalnızca ibadet etmek için mescide gelen her kişi, Allah'ı ziyaret etmiş demektir ve Allah, ziyaretçiye yapılması gereken ikramı yapmayı kendisine bir ahd telakki etmiştir" demiştir.

 

819. Selmân diyor ki: "Bir zât, 'el-hamdüli'llahi kesiran' dedi de, melek onu nasıl yazacağını bilemedi. Ve Rabbine dönerek (ne yapacağını sordu), O da 'Aynen kulumun dediği gibi yaz' dedi."

 

820.  Osman b. Ebû'1-Âs'm şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Eğer cuma ve cemaat olmasaydı, evimin tepesine bir yer yapar, mezara gidinceye kadar oradan çıkmazdım."

 

821. Bilâl'in hanımı Hind el-Havlâniye'nin, "Ben Bilâl'in 'Al­lah'ım! İyiliklerimi kabul buyur, günahlarımı affet ve evlatlarım konusunda da beni mazur gör' dediğini duyardım" diye haber ver­diği rivayet edilmiştir.

 

822. Ebû Süfyân üstadlarmdan şunu rivayet etmiştir: "Sa'd, birgün hastalığından dolayı Selmân'ı ziyarete gelmişti. Selmân ağ­ladı. Sa'd ona: 'Ey Ebû Abdullah! Niye ağlıyorsun ki, Resûlullah (sav) senden hoşnud olarak vefat etti. Kıyamet gününde havzmda olacaksın ve arkadaşlarına da kavuşacaksın' dedi. Bunun üzerine Selmân: 'Ben ne ölüm korkusundan ve ne de dünyaya olan hırsım­dan dolayı ağlıyorum. Fakat Resûlullah (sav) bize tavsiye etti ve dedi ki: 'Dünyadan nasibiniz ancak bir yolcunun azığı kadar ol­sun' Halbuki şu benim etrafımdaki eşyalara bak' dedi. Sa'd diyor ki: 'Etrafında bulunan da, bir leğen, bir çamaşır kabı ve bir de ça­naktı.' Sa'd: 'Ey Ebû Abdullah! Bize bir nasihat et te, senden sonra ona yapışalım' dedi. O da: 'Ey Sa'd, bir işe azmettiğinde, yemin et­tiğinde ve bir konuda hükmettiğinde Allah'ı mutlaka an' dedi."

 

823. İsmail b. Âbid, Âiz b. Amr'm şöyle dediğini rivayet etmiş­tir: "Tasımda bulunanı evimin içine dökmem, bana müslümanların gelip geçtikleri yola dökmemden daha sevimlidir." İsmail b. Âbid diyor ki: "O, evinden dışarıya asla su atmazdı. Birisi onun cennet ehlinden olduğunu rüyasında gördü."

 

824. eş-Şeybânfnin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Mesleme[30] ile birlikte Konstantiniye'de (İstanbul'da) idik. Mancınıkların ya­nından yaralılar taşınıyordu. Mesleme'nin ise rengi kaçmıştı. Biri­sinin tercî yani, innâ li'llahi ve innâ ileyhi râciûn dediğini duy­dum: 'Neden öyle diyorsun?' diye sordum. Bana 'Biz, Mâlik b. Ab­dullah el-Has'amî ile birlikteydik. Müslümanlardan birisi yaralan­dı. Mâlik b. Abdullah'a akşam yemeği getirildi, yemedi. Ertesi gün oruç tuttu. Ve üç gün üç gece (ona üzüntüsünden) ağzına lokma koymadı. Baktım ki; insanlar,    bir adamın en yakın dostunu taziye ettiği gibi onu taziye ediyorlar."

 

825. Mâlik b. Abdullah'ın mevlâsı Hassân'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Mâlik'in ayağında bir damar vardı ve üzerinde de 'Allah' yazıyordu. Abdest alırken ona bakmaya başladım. Bana: 'Ne bakıyorsun? Onu hiçbir kâtip yazmamıştır' dedi."

 

826. Muâviye b. Kurre, babasından naklen şöyle demiştir: "Yavrum! Allah'ı zikreden bir gurubun içerisinde olursun da, her­hangi bir işin çıkarsa, kalkacağın zaman onlara selam ver. Zira böylece sen oturdukları müddetçe onlara ortak olmaya devam edersin."

 

827. Ebû Ümâme, Resûlullah'ın (sav) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Allah Teâlâ'nın yeryüzünde birtakım kapları vardır. Onların Allah'a sevimli olanları, ince ve pâk olanlarıdır. Allah'ın yeryüzündeki kapları, sâlih kullarının kalpleridir.[31]

 

Ebu Hureyre'nin Faziletine Dair Rivayetler

 

828. Seleme b. Hacel[32] den rivayet edildiğine göre, Ebû Hurey-re (ra) hastalığında ağlamaya başlamış. Kendisine niçin ağladığı sorulunca: "Ben, sizin şu dünyanıza ağlamıyorum. Fakat ben, yol­culuğumun uzunluğuna, azığımın azlığına ağlıyorum. Ben cennet ve cehennemin üzerinde bir tepede akşamladım ve hangisine götü­rüleceğimi de bilmiyorum" demiştir.

 

829. Ebû'l-Mühzem'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Biz sa­bah akşam Ebû Hureyre'nin yanma gelirdik. O bize Kur'ân okur, dua eder ve birtakım kıssalar naklederdi."

 

830. Ebû Hureyre'nin kızına şöyle tavsiyede bulunduğu rivayet edilmiştir: "Kazım, altın takınma, ipek te giyme. Zira seni ateşe sevketmesinden korkarım."

 

831. Ebû Hureyre>(ra)'nin: "Adeta kendimizi (Resûlullahm) havzından dönerken görüyorum da insanlar birbirine: 'Ey falan! İç­tin mi havzından?' diye soruyor. O da: 'Hayır, ah susuzluk ah!' ce­vap veriyor" dediği rivayet edilmiştir.

 

832. Kays b. el-Hâris'den Selmân'm (ra): "Bir müslümanm edep yerini görmemden ve onun benim edep yerimi görmesinden-se üç kere ölüp sonra dirilip tekrar ölmeyi tercih ederim" dediği rivayet edilmiştir.

 

833. el-Alâ b.  el-Müseyyib, Selmân'a isnad ederek şunu rivayet etmiştir: "İlim olup ta amelin olmadığı, dillerin anlaşıp ta, kalplerin ayrıldığı ve akrabaların sılay-ı rahimi terkettiği bir za­manda, Allah o kimselere lanet eder, onları sağır kör ve dilsiz kı­lar."

 

834. Ca'fer, Selmân el-Fârisî (ra)'nin: "Üç şey beni güldürür, üç şey de ağlatır. Ölüm kendisini bekleyip dururken dünyada emeli olan kimse, gafil kimse ve Rabbının kendisinden razı mı yoksa ona gazab mı ettiğini bilmeden katıla katıla gülen kimse. Bunlar beni güldürür. Sevgililerden ayrılmak, Muhammed (sav) ve ashabının ayrılığı ki, Muhammed ölüm hengamesinde hazır olandır. Cennete mi yoksa cehenneme mi gönderileceğini bilmeksi­zin, âlemlerin Rabbinin huzurunda durmak, işte bunlar da beni ağlatır" dediğini haber vermiştir.

 

835. Yahya b. Sa'îd'den rivayet edildiğine göre, Ebû'd-Derdâ, Selmân el-Fârisî'ye bir mektub yazarak, Arz-ı mukaddese'ye gel­mesini söylemiş Selmân da ona cevap olarak: "Toprak, hiçbir kim­seyi mukaddes kılmaz, kişiyi ancak ameli mukaddes eder. Duy­dum ki tabiblik yapıyormuş sun. Eğer derde derman olur, iyileşti-rirsen, senin için ne güzel. Ama eğer bu işi güzel yapamıyorsan, aman birisinin ölümüne sebep olup ta bu yüzden cehenneme gir­mekten iyi sakın" demiştir. Ebû'd-Derdâ iki kişi arasında hüküm verip onlar dönüp giderlerken şöyle bakar ve Selmân'ın sözünü hatırlayarak onları geri çağırır ve "Şu meselenizi bir daha yeni baştan bana anlatın" dermiş.

 

836. Mâlik b. Dinar'dan, Selmân el-Fârisî'nin, Ebû'd-Derdâ'ya mektup yazarak: "Duydum ki, tabibliğe oturtulmuşsun, insanları tedavi ediyormuşsun. İyi dikkat et te bir mü'minin ölümüne sebe­biyet verip cehennemi boylama" dediği rivayet edilmiştir.

 

837. A'meş'ten birtakım kimselerin, Huzeyfe'nin Selmân'a şöyle dediğini zikrettiklerini duyduğu rivayet edilmiştir; Huzeyfe (ra): "Ey Ebû Abdullah! Kendine bir ev yapsan" demiş, Selmân bu­nu çirkin görmüş. O da devaümla: "Ağır ol da sana haber vereyim; sana bir ev yapayım, orada, yattığın vakit ayakların şu uçunda ba­şında öbür ucunda olsun. Kalktığın zaman da başına değsin" de­miş. Selmân da buna karşılık: "Tıpkı benim gibi düşünüp söyle­din" demiştir. [33]

 

838. Ebû Kılâbe'den rivayet edildiğine göre, bir zât, Selmân el-Fârisî'nin yanma girmiş, bakmış ki hamur yoğuruyor. "Bu ne hal?" diye sormuş. O da: "Hizmetçiyi bir işe gönderdik te iki işi bir­den ona yüklemeyi uygun görmedik" demiştir. Adam: "Falanca ki­şinin sana selamı var" demiş. Selmân: "Ne zaman geldin?" diye sormuş. Adam: "Şu kadar zaman evvel" demiş. Selmân: "Eğer söy-lemeseydin boynunda edâ etmediğin bir emanet olarak kalacaktı" demiştir.

 

839. ibn  Şevzeb'ten  rivayet  edildiğine  göre,  bir  dostu Selmân'm başını (saçını) kazıyormuş. Ona: "Ne bu hal?" denilmiş te o da: "Gerçek hayat âhiret hayatıdır" cevabını vermiş.

 

İbn Mes'ud’un (Ra) Zühdü İle İlgili Haberler

 

840. Fülân b. Abdurrahman b. Yezîd'den, Abdullah (ra)'m şöy­le dediği rivayet edilmiştir: "Kuşkusuz ki, bu Kur'ân hem şefaat eden ve hem de şefaat istenendir. Onunla mücadele eden mutlaka doğru konuşmuş olur. Onu rehber edineni cennete götürür, arkası­na atanı ise cehenneme götürür."

 

841. İbn   Mes'ûd'dan   şöyle   dediği   rivayet   edilmiştir: "Âdemoğlunun misali Allah ile şeytanın önlerine bırakılmış bir şey gibidir. Şayet Allah onun iyiliğini murad ederse onu şeytan­dan muhafaza eder. Yok eğer iyiliğim murad etmezse onu şeytan­la başbaşa bırakır."

 

842. İbn Mes'ûd'dan rivayet edildiğine göre, o: "Kıyamet gü­nünde, istisnasız herkes dünyada iken çok az yemiş olmayı (Kût yemeyi) temenni edecektir. Midesinden rahatsızlığı olmadıkça hangi halde olursa olsun sabah ya da akşam az yemek (veya 'KûtJ yemek) kişiye zarar vermez" demiştir.

 

843. İbrahim'den rivayet edildiğine göre, Abdullah: "Allah'a mülaki olmadıktan sonra mümine rahat yoktur" demiştir[34]

 

844.  Kays b. Habeş'ten, Abdullah (ra)'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Şu kendisinden hoşlanılmayan ölüm ve fakirlik ne de güzel şeylerdir. (Allah'a yemin ederim ki, dünyada insan ancak ya zengin veya fakir olur) ben bunlardan hangisiyle imtihan olunur-sam olayım, aldırmam. Zira, zenginlikte şefkat, fakirlikte ise sabır vardır."[35]

 

845. Abdullah b. Utbe'den rivayet edildiğine göre, o: "Abdul­lah insanlar uykuya daldıkları vakit kalkar ve adeta arı uğultusu gibi sesi duyulurdu" demiştir.[36]

 

846. Dahhâk b. Müzâhim'den, Abdullah (ra)'m: "(Uçan) bir kuş olmayı ne kadar da isterdim" dediği rivayet edilmiştir.

 

847. Kasım b. Abdurrahman'dan rivayet edildiğine göre bir zât Abdullah'ın yanında: "Keşke ashab-ı yeminden olabilsem" diye temenni etmiş, Abdullah da: "Ah keşke ben de öldükten sonra hiç diriltilmesem" demiştir.

 

848. Ebû İshâk, Ebû Musa'nın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resûlullah'm (sav) yanma geldim. Ona iltifatlarından dolayı İbn Mes'ûd'u onun ehlinden sandım."

 

849. Abdullah'ın: "Kim Allah için huşuundan dolayı tevazu gösterirse, Allah, onu kıyamet gününde yükseltir. Her kim de kibi-rinden dolayı böbürlenirse, Allah onu kıyamet gününde alçaltır" dediği rivayet edilmiştir.

 

850. Kâsım'dan, Abdullah (ra)'ın oğluna: "Oğlum! Evinle ye­tin, diline sahib ol, günahlarını hatırlayarak ağla" diye tavsiyede bulunduğu rivayet edilmiştir.

 

851. Hasan b. Sa'd, Abdullah'ın (ra): "Ben kişinin günahla meşgul olduğu sürece, daha evvel öğrenmiş olduğu bilgileri unuta­cağına kâniyim" dediğini rivayet etmiştir.            

 

852. Ebû İyas el-Becelî, Abdullah b. Mes'ûd'un şöyle dediğine şahit olduğunu haber vermiştir: "Kim kibrinden dolayı böbürlenir­se, Allah onu alçaltır. Kim de huşuundan dolayı Allah için tevazu gösterirse Allah onu yüceltir. Şüphesiz, meleğin de, şeytanın da birer tasarrufu vardır. Meleğin tasarrufu hayrı ve hakkı doğrula­maktır. Bu durumu gördüğünüz vakit Allah'a hamd edin. Şeyta­nın tasarruffu ise şerri va'd, hakkı yalanlamaktır. Bu durumu gör­düğünüzde ise Allah'a sığının."

 

853. İbn Mes'ûd'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Şeytar bir zikir meclisine, onları fitneye düşürmek için uğramış, fak&1 aralarını açmaya güç yetirememiş. Dünyadan bahseden, bir gürü ha uğramış, aralarına girip birbirlerine düşürmüş, kavgaya baş latmıştır. Zikir ehli gelip onları ayırıncaya kadar bu hal devam el -mistir."

 

854. Mürre, İbn Mes'ûd'un: "İlim isteyen Kur'ân'ı araştırsın. Zira onda öncekilerin ve sonrakilerin ilmi vardır" dediğini haber vermiştir.

 

855. Abdullah b. Mes'ûd, Peygamber'in (sav): "O gün nimet­lerden mutlaka sorguya çekileceksiniz"[37] âyetini emniyet ve sıhhat olarak yorumladığını haber vermiştir.

 

856. Humeyd b. Hilâl, İbn Mes'ûd'un: "Merkep dışkısı kalıntı­sı olmayı ve yalnızca ona nisbet edilerek dışkının oğlu Abdullah denilmeyi ne kadar da isterdim. Yeter ki Allah Teâlânm benim bir tek günahımı bağışladığını bileyim" dediğini rivayet etmiştir.[38]

 

857. Ebû Vail, Abdullah'ın: "Allah'ın benim günahlarımdan veya kusurlarımdan birini bağışladığını bilseydim, buna karşılık soyumu bilmememin benim için hiç önemi yoktur" dediğine şahit olduğunu rivayet etmiştir.

 

858. Abdullah'ın (ra): "O gün cehennem getirilir'[39] âyeti hak­kında: "Cehennem getirilir ve yetmişbin yular tutuşturulur ve her bir yularda yetmişbin melek onu çeker" dediği rivayet edilmiştir.

 

859. Ebû Cuhayfe, Abdullah'ın: "Dünyanın iyileri gitti, kötüle­ri geriye kaldı. Bugün ölüm her mü'min için

cennettir" dediğini haber vermiştir.

 

860. Mesrûk, Abdullah'ın: "Oruçlu bulunduğunuz vakit ağzı­nız yağlanmış bir vaziyette olun ki, kimse oruçlu olduğunu farket-mesin" dediğini haber vermiştir.

 

861. Avn b. Abdullah, Abdullah b. Mes'ûd'un şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir kul, zirvesine erişmedikçe imanın hakikatine ulaşamaz. Fakirlik kendisine zenginlikten, tevazu şereften, daha sevimli olmadıkça ve kendisini övenle yereni müsâvî kabul etme­dikçe de imanın zirvesine ulaşamaz. Abdullahm arkadaşları, onun bu ifadelerini şöyle yorumlamışlardır; helâl yoldan fakirlik, ha­ramla elde edilen zenginlikten Allah'a itaat için gösterilen tevazu, Allah'a isyandaki şereften, (daha üstündür) hak için kendini öven veya yerenin eşit olması, anlamındadır."

 

862. Kasım b. Abdurrahman, Abdullah'ın: "Allah korkusu ilim olarak, gururda kibir olarak yeter" dediğini bildirmiştir.[40]

 

863. Mansûr'dan, Abdullah b. Mes'ûd'un namaza kalktığı va­kit, adeta atılmış bir elbise gibi olduğu rivayet edilmiştir.

 

864. Ma'n,    Abdullah'ın: "Eğer güç yetirebilirsen kendini Kur'ân'a muhatab kabul et.[41] Allah Teâlâ'mn, 'Ey iman edenler' dediğini duyduğun vakit, kulağını dört aç. Zira bu durumda ya emredilen bir hayır veya nehyedilen bir şer sözkonusudur." dediği­ni rivayet etmiştir.[42]

 

865. Avn b. Abdullah b. Utbe, Abdullah'ın: "ilim çok rivayet

etmek değildir. Esas ilim Allah korkusudur" dediğini haber ver­miştir.

 

866. Adiy b. Adiy'den rivayet edildiğine göre, Abdullah b. Mes'ûd: "Yedi sefer yazıklar olsun şu ilmi olmayanlara! Eğer Allah dileseydi onları öğretirdi, yazıklar olsun bilip te amel etmeyenle­re" demiştir.

 

867.  Mesrûk'tan rivayet edildiğine göre, Abdullah'ın yanında bir zat: "Mukarrabîn'den olmak benim için, ashâb-ı yeminden ol­maktan daha sevimlidir" demiş. Bunun üzerine Abdullah, kendini kasdederek: "Fakat şuracıkta bir adam var ki, öldükten sonra di-riltilmemeyi hepsine yeğler" demiştir.

 

868.  Abdullah (ra)'ın: "Allah kime hayır murad ederse, onu dinde fakih kılar" dediği rivayet edilmiştir.

 

869. Abdurrahman b. Yezîd'den Abdullah'ın: ''Sünnet çerçeve­sinde, orta yollu amel etmek, bidatlara dalıp çok amel etmekten, daha hayırlıdır" dediği rivayet edilmiştir.

 

870. Mâlik'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rabî* b. Haysem Cuma günleri Alkame'nin yanma gelir. Onunla sohbet ederdi. Bir-gün yine onun yanma gelmiş ve "Benim yanıma ehl-i kitabtan bi­risinin gelmesine teaccüb etmez misin?" diye sormuş. O da: "İn­sanların ne kadar çok dua ettiklerini ve kendilerine ne kadar az icabet edildiğini görmez misin? Bunun sebebini biliyorlar mı? Bu­nun tek nedeni, Allah Teâlâ'nın yalnızca duanın saraîmîsini kabul etmiş olmasıdır"[43] demiş, yanlarında oturan Abdurrahman b. Yezîd eğer bunu dediyse, mutlaka Abdullah da: "Allah Teâlâ, gösteriş yapanın, riyakârın, eğlenenin duasını kabul etmez, yalnızca kalb-ten samimi olarak dua edenin yakarışını kabul eder"[44] diye ekle­miştir.

 

871. Abdullah'ın: "Kim namaz kılar ve kıldığı bu namaz onu iyiliğe sevketmez ve kötülükten alıkoymazsa, (Allah'tan) uzaklaş­maktan başka bir neticesi olmaz" dediği rivayet edilmiştir.

 

872. Müseyyib b. Râfİ' den: "Benim en çok buğzettiğim kimse, ne dünya ve ne de âhiret ameli ile meşgul olmayan, aylak kimse­dir" dediği rivayet edilmiştir.

 

873. Ebû Ubeyde, Abdullah'ın: "Sen yeryüzündekilere merha­met et ki, gök ehli de sana merhamet etsin" dediğini haber vermiş­tir.

 

874. Abdullah (ra)'m: "Kendisinden başka ilah olmayan Al­lah'a yemin ederim ki, İslâm üzere sabahlayıp akşamlayana dün­yadan arız olanlar bir zarar veremez" dediği rivayet edilmiştir.

 

875. Abdullah b. Mes'ûd'un: "Kıyamet gününde insanların en fazla günaha sahib olanı, dünyada batıla en çok dalanlardır" dedi­ği nakledilmiştir.

 

876. Yine Abdullah'ın: "Allah'ı zikretmeden uyuyan herkesin kulağına şeytan bevleder. Allah'a yemin olsun ki, bu gece (şeytan) arkadaşınıza (yani kendisine) aynısını yapmıştır" dediği nakledil­miştir.

 

877. Ebû Ubeyde'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: Abdullah (ra) hastalandığı vakit Mücemmi' b. Hârise'yi evinde ziyarete git­miştir. Evinde birtakım meta görmüş ve 'Bunları hafiflet azalt. Zi­ra insanlar neredeyse dünya[45] ehli oldular, yani develere döndüler' demiştir."

Mugîre b. Şu'be: "Abdullah'ın şu sözü ne kadar da ilginçtir: 'Dün bugünden hayırlıydı. Bugün ise yarından hayırlıdır. Yarın öbürgünden daha hayırlı olacaktır. Ve bu durum kıyamete kadar böyle sürüp gidecektir. Oysa biz bu yıl, öncekinden daha hayırlı­yız* bunu Mesrûk'a söyledim. O: 'Abdullah daha bilgilidir. Zira Ab­dullah, âhireti kastetmiş, Mugîre ise dünyayı kasd ederek bunu söylemiştir' dedi."

 

878. Ebû Hayyân, Abdullah b. Mes'ûd'un: "Şu körük üfleyen­lere uğradığını ve oracıkta düştüğünü işittim" demiştir.

 

879. Ma'n b. Abdurrahman, Abdullah'ın: "İnsanların hepsi gü­zel konuşuyorlar. Kimin sözü fiiline uygun düşerse o nasibine eriş­miş demektir. Ama, kimin sözü de fiiline ters düşerse, o ancak kendini yersin" dediğini bildirmiştir.

 

880. Kâsım'dan, İbn Mes'ûd'un dua ederken: "(ya Rabbi) Kor­karak, umarak, affını isteyerek ve endişe ederek sana yalvarıyo­rum" dediği rivayet edilmiştir.

 

881. Mâlik b. Miğuel'den Abdullah'ın: "Dünya, yurdu olmaya­nın yurdu, malı olmayanın malıdır. Ve ancak aklı olmayan onun için mal yığar, biriktirir" dediği nakledilmiştir.

 

882. Katâde, İbn Mes'ûd'un: "Eğer cennetle, cehennem arasın­da olsam veya amelimin kabul edilmesi veyahutta hiçbir şey olma­mak arasında serbest bırakılsanı, ben hiçbir şey olmamayı tercih ederim" dediğini haber vermiştir.

 

883.  Abdullah, Resûlullah'ın (sav): 'Allah kimin hayrını is­terse, onu dinde fakih kılar ve ona olgunluğunu ilham eder' dedi­ğini rivayet etmiştir.

 

884. Abdullah'ın: "Hayrı söyleyin, hayırla tanışıp bilişin, onunla amel edin ki, hayır ehli olasınız. Fuhşiyatı yayanlardan ol­mayınız" dediği rivayet edilmiştir.[46]

 

885. Seyyar, Şa'bî'nin şöyle dediğine şahit olduğunu haber vermektedir: "Abdullah bir hutbe sırasında: 'Esas kaybeden, dini harab olandır' demiştir."

 

886. Abdurrahman b. Hamîd, Benî Abes'ten bir zatın: "Abdul­lah, bir cenaze merasiminde gülen bir insan gördü ve ona: 'Cena­zede gülüyorsun ha? Seninle ebediyen konuşmayacağım'" dediğini işittiğini haber vermiştir.

 

887. İbn Mes'ûd'dan oturduğu zaman şöyle dediği rivayet edil­miştir: "Sizler gittikçe noksanlaşan eceliniz ve korunan amelleri­nizle gece ve gündüzleri yaşıyorsunuz.(hayatınıza devam ediyorsu­nuz.) Ölüm, aniden gelip çatacaktır. Her kim hayır ekerse, onu bi­çer, kim de şer ekerse pişmanlık biçer. Her eken ne ekti ise onu bulacaktır. Ne ağır davranan nasibini kaçırır. Ve ne de haris olan kendine takdir edilmeyen birşeyi elde edebilir. Kim hayır verirse Allah da ona verir. Kim serden korunursa, Allah da onu korur. Muttaki insanlar efendilerdir. Fakihler öncülerdir. Meclisleri ise en güzel meclislerdir."

 

888.  İbn Mes'ûd'un: "Allah Teâlâ kıyamet gününde bir kulu çağırır ve iki eliyle kapatarak ona; Tanıyor musun1?   diye sorar. Kul; 'Evet ya Rabbü' die cevap verince; Hadi seni bağışladım, der."

 

889. Abdullah'ın: "Bu kalbler birer kaptır. Onları Kur'ân'la meşgul edin, başka şeylerle meşgul etmeyin" dediği rivayet edil­miştir.

 

890. Abdullah b. Mes'ûd'un: "Kur'ân ehli, insanlar uyudukları vakit gecenin kıymetini, yine insanlar yeyip içtikleri zaman gün­düzün değerini, halk sevinç içerisindeyken, hüzünün anlamını, on­lar gülerken, ağlamanın manasını, insanlar hata işlerken susma­yı, insanlar aldanırken huşu' içerisinde olmayı bilmelidir. Kur'ân ehline, gözü yaşlı, hüzünlü, hakim ve vakur olmak yaraşır. Kur'ân ehline kaba, gafil, sırıtkan ve haşin olmak yakışmaz" dediği rivayet edilmiştir.

 

891. Amr b. Meymûn: "Abdullah'ın: 'Şayet cehennemliklere, birgünlüğüne azablannm hafifletileceği vadedilse bu onlara bir fe­rahlık sağlamaz"' dediğini rivayet etmiştir.

 

892.  îsâ b. Ukbe Abdullah'ın: "Kendisinden başka ilah olma­yan Allah'a yemin ederim ki, dünyada en uzun süre hapsedilmeye müstahak olan şey dildir" dediğini haber vermiştir. [47]

 

893. İbrahim, Abdullah'ın: "Musibet, ağızdan çıkan söze bağ­lıdır" dediğini bildirmiştir.

 

894. Ebû Abdurrahman'dan Abdullah'ın: "Tâbi olunuz, bidatçı olmayınız. Her bidatin bir sapıklık olması size yeter" dediği rivayet edilmiştir.

 

895.  Ammâr b. Umeyr, Abdullah'ın: "Selefinizin yoluna tâbi olun" dediğini rivayet etmiştir.

 

896. Abdullah'ın: "Kişiye yalan olarak, her duyduğunu söyle­mesi yeter" dediği rivayet edilmiştir.

 

897. Abdullah'ın: "Hiçbir kimse âlim olarak dünyaya gelmez. İlim, ancak eğitimle elde edilir" dediği rivayet edilmiştir.

 

898. Ma'în b. Sa'd b. Ahram, Abdullah'ın demircilerin yanın­dan geçtiğini, kor haline gelmiş demirleri görünce ağlamaya başla­dığını rivayet etmiştir.

 

899. Abdullah'ın: "Her sevinçle beraber bir keder vardır. Ve sürûrla dolan bir ev mutlaka ibretle dolar" dediği rivayet edilmiş­tir.[48]

 

900. Mis'ar Ma'n'ın şöyle dediğine şahit olduğunu haber ver­miştir: "Abdullah dedi ki: 'Her terbiye edici edebin (edeb umdeleri­nin) bekâsını ister, Allah'ın terbiye umdesi ise Kur'ân'dır.'"

 

901. Zahr b. Rebfa'dan rivayet edildiğine göre, Abdullah şöyle demiştir: "Abdullah'ın cam elinde olan Allah'a yemin ederim ki, yeryüzünde bulunanlardan, Allah'ın azabının şiddetinin nasıl ol­duğunu bilen birisi, o azaba uğrayıp uğramıyacağını biîinceye ka­dar hüzünlenir. Yine, yeryüzünde bulunanlardan, Allah'ın rahme­tinin genişliğini bilen birisi, o rahmete duçar olacağını umarak, sevinir."

 

902. Sa'îd b. Mesrûk'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "İbn Mes'ûd zamanında Kufe'ye (yabancı) tüccarlar, işadamları gelmiş­ti de halk onların sıhhatlerine ve renklerinin güzelliğine hayran kalmıştı. Bunun üzerine İbn Mes'ûd: 'Teaccüb etmeyin, mü'minin en sıhhatli organının kalbi olduğunu, bedeninin ise hasta olduğu­nu görürsünüz. Fâcir ve münafıkların ise vücutlarının sıhhhatli, kalblerinin hasta olduğunu görürsünüz. Vallahi şayet bedenleriniz sıhhatli, kalbleriniz hasta olsaydı, Allah katında pislik böceğinden daha değersiz olurdunuz' demiştir."

 

903. Ebû Osman el-İclî, İbn Mes'ûd'un: "Eğer semizlik bir in­san olsaydı, mutlaka kötü birisi olurdu" dediği, yine: "Zulüm ola­rak borcunu sürekli tehir edip geciktirmek yeter" dediğini haber vermiştir.

 

904. Dahhak, İbn Mes'ûd'un şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Dünyadaki herkes misafir, malı ise ödünçtür. Misafir gidicidir, ödünç malın ise geri ödenmesi zorunludur."

 

905. Abdullah b. Akîm, Abdullah b. Mes'ûd'un şöyle dediğine şahit olduğunu haber vermiştir: "İbn Mes'ûd söze başlamadan ön­ce şu mescidde yemin ederek şöyle dedi: 'Vallahi sizin her biriniz insanın ayın ondördünde Ay ile karşı karşıya olduğu gibi, Rabbi ile karşı karşıya gelecektir. Ve Rabbi ona: cEy Ademoğlu! Seni ne aldattı? Ey Ademoğlu! Peygamberlerine nasıl icabet ettin? Ey Ade­moğlu! Bildiğinle nasıl amel ettin? diyecektir.'"

 

Aişe (ra)'nin Zühdü İle İlgili Haberler

 

906. Âişe'nin  (ra)  şöyle  dediği  rivayet  edilmiştir:  aMu-hammed'in (sav) vefatından sonra doyasıya yemedim. Eğer, ağla­mak isteseydim, ağlardım. Muhammed (sav) vefat edinceye kadar onun ehli doymamıştır."

 

907. Ebû'd-Derdâ'dan rivayet edildiğine göre, o Hz. Âişe'yi işi­ten birinin kendisine şöyle haber verdiğini rivayet etmiştir: "Allah bize lütfetti de iliklere işleyen azabtan bizi korudu [49]   âyetini (oku­yunca Aişe:) MYa Rabbi! Bana iyilikte bulun ve beni ciğerime işle­yecek bir azabtan muhafaza buyur" demiş.

 

908. Hz. Âişe'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kim, Al­lah'ın rızâsını kazanmak uğruna, insanların kızgınlığına duçar olursa, insanlara karşı Allah ona yeter. Ama, kim de, Allah'ın ga­zabına rağmen, insanları hoşnud etmeye uğraşıyorsa, Allah onu insanlara havale eder."

 

909. Hz. Âişe'nin Allah-Teâlâ'nm:  'Evlerinde otursunlar[50] âyetini okuyunca, eşarbı ıslamncaya kadar ağladığı rivayet edil­miştir.

 

910. Hişâm babasından naklen, Âişe'nin (ra): "Unutulup git­meyi ne kadar da istedim" dediğini haber vermiştir.

 

911. Yine Hz. Âişe'nin: "Budanan bir ağaç olmayı yahut ta hiç yaratılmamış olmayı ne kadar isterdim" dediği kendisinden rivayet edilmiştir.

 

912. Hz. Âişe'nin: "Sizin yaptığınız en faziletli ibadet, tevazu-dur" dediği kendisinden rivayet edilmiştir.

 

913. Âişe'nin (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Günahları­nızı azaltın. Zira Allah Teâlâ'ya günahlarınızın azlığından daha iyi bir şeyle mülâki olamazsınız."[51]

 

914. Urve'den rivayet edildiğine göre o: "Âişe'yi elbisesini ya­marken, yetmiş bin defa kasem ederken gördüm" demiştir.

 

915. Amir (eş-Şa 'bî)'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: KHz. Âişe, Muâviye (ra)'ye bir mektup yazmış ve: 'Bir kul Allah'a isyan ile meşgul olursa, insanlardan onu Övenler yermeye başlarlar' de­miştir."[52]

 

916. Âişe'den (ra) rivayet edildiğine göre, o bir ağacın yanın­dan geçerken: "Ah ne vardı? Keşke ben de şu ağacın yaprakların­dan biri olsaydım" demiştir.[53]

 

917. Âişe'den (ra) rivayet edildiğine göre ona Cemel'e iştiraki sorulmuş. O da: "Allah'ın bir kaderiydi" cevabını vermiştir.

 

Ümmud-Derda'nın Zühdü İle İlgili Haberler

 

918. Ebû Hezâr adlı şeyhin rivayet ettiğine göre, Ümmü'd-Derdâ ona: "Ey Ebû Hezâr! Tabutunda götürülen cenazenin ne de­diğini sana söyleyeyim mi?" demiş. O da: "Evet, anlat" demiş. Üm-mü'd-Derdâ, "O: 'Ey ehlim, ey komşularım, ey tabutumu taşıyan­lar! dünya beni aldattığı gibi sizi de aldatmasın, benimle oynadığı gibi sizinle de oynamasın. Zira ehlim benim günahlarımdan hiçbir Mâruftan daha sihirlidir. Onu tercih edeni yüzüstü yere çalar' der" demiştir.

 

919. Avn b. Abdullah'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bizler Ümmü'd-Derdâ'nm yanına gider, onun yanında Allah'ı zikreder­dik. Oradakiler (birgün) şöyle dediler: 'Herhalde sana bıkkınlık verdik?' O: 'Bana bıkkınlık verdiğinizi iddia ediyorsunuz, fakat ben her işte ibadeti taleb ettim, ancak zikir meclislerinden daha iyi beni dine muvafık kılan, göğsüme genişlik veren birşey görme­dim' demiştir."

 

Ali B. Hüseyin (ra)in Zühdü İle İlgili Haberler

 

920. Şeybe b. Nu'âme'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ali b. Hüseyin (ra) cimrilikle itham edilirdi. Öldüğü vakit, onun Medi­ne'de yüz-ailenin geçimini sağladığı öğrenildi."

Cerîr bu hadis hakkında şöyle demiştir; "Hüseyin öldüğü va­kit, sırtında geceleri içinde fakirlere bir şeyler taşıdığı küfenin iz­lerini görmüşlerdir."

 

921. Süfyân b. Uyeyne'den Zührî'nin: "Ali b. Hüseyin'den daha üstün hiçbir Hâşimî görmedim" dediği rivayet edilmiştir.

 

922. Ebû'l-Minhâl et-Taî, Ali b. Hüseyin'in bir dilenciye sada­ka vermeden önce onu öpüp daha sonra sadakayı verdiğini söyle­miştir.

 

923. Fudayl b. Gazvân'dan Ali b. Hüseyin'in: "Kim katıla katı­la gülerse ilimden bir miktarını tükürüp atmış demektir" dediği rivayet edilmiştir.

 

924.  Ebû'l-Minhâl et-Tâî, Ali b. Hüseyn'i eliyle fakire sadaka verirken gördüğünü söylemiştir.

 

925. Ali b. Hüseyin'den rivayet edildiğine göre, o sırtında ek­mek küfesi taşır ve: "Gece verilen sadaka Rab Teâlânm gazabını söndürür" dermiş.

 

926. Muhammed b. İshâk'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Medine'de birtakım insanlar geçinip gidiyorlar. Fakat geçimleri­nin nereden karşılandığını bilmiyorlardı. Ali b. Hüseyin vefat edince, geceleri kendilerine gelen şeyi kaybettiler."

 

927. Mis'ar, Abdüla'lâ et-Teymfnin ona: "Kendisine ağlatma­yan bir ilim verilen kimse, faydası olmayan bir ilim elde etmiş de­mektir" dediğini nakletmiştir.

 

928. Yine Mis'âr, Abdüla'lâ et-Teymfnin secdede: "Ya Rabbi! Düşmanlarının nefretini artırdığı gibi Sana karşı haşyetimi artır. Ya Rabbi! Sana secde ettikten sonra yüzlerimizi cehennemde ka­vurma" diye dua ettiğini haber vermiştir.

 

929. Yahya b. Hânî'nin: "Şehid cennete kılıcını sıyırmış oldu­ğu halde girer" dediği rivayet edilmiştir.

 

930. Mansûr b. Zâzân'dan, keder ve hüznün günahları artıra cağı rivayet edilmiştir.

 

931. Muhammed b. Fudayl b. Gazvân babasından naklen şu­nu rivayet etmiştir: "Kürz'ün yanına kızı girmiş ve yanında içine ot doldurulmuş bir seccade olduğunu üzerine de boylu boyunca bir örtü serildiğini görmüş. Kürz gece ve gündüz Kur'ân'ı üç sefer okuyordu. Mihrabda da kendisim uyku bastığında yaslanacağı bir direk vardı."

 

932. İbn Şübrüme diyor ki: "Kürz ile bir yolculukta arkadaşlık ettim, temiz bir yer gördüğü zaman, hemen iner namaz kılardı."

 

933. Sa'îd b. Abdülaziz'den rivayet edildiğine göre o: "Ma'rûf b. Hânî'ye: 'Görüyorum ki dilin Allah'ın zikrinden bir an olsun ay­rılmıyor. Bir günde ne kadar teşbih ediyorsun?' diye sordum. 'İki-yüz bin sefer. Ancak bazen sayıda hata edebiliyorum' dedi."

 

934. Süfyân b. Uyeyne'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Alim, hayrı serden ayırabilen kimse değildir. Esas alim, hayrı bi­lip ona tâbi olan şerri bilip ondan kaçınandır."

 

935. Abdulaziz b. Rufey'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Mü'min Ölüp te ruhu semâya yükselince melekler şöyle derler: 'Bu kulu şeytandan kurtaran Allah ne yücedir, nasıl da onu kur­tardı.'"

 

936. Mansûr'un Allah Teâlânın: 'Dünyadaki nasibini de unut­ma'[54] âyeti hakkında: "(Nasibten maksad) dünya metâı değildir. Bilakis nasibin âhiretin için birşeyler takdim edebildiğin ömrün­dür" dediği rivayet edilmiştir.

 

937. Mücâhid'den Allah Teâlâ'mn: 'Nerede olursam olayım, o beni mübarek kıldı [55]âyetini yani, 'hayrı öğreten kıldı" olarak yo­rumladığı rivayet edilmiştir.

 

938. Evzâî'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ubeyd b. Ebû Lubâbe'yi Kabe'yi tavaf ederken gördüm. Çok zayıftı. Ona: 'Nefsi­ne biraz acısan' dedim. 'Mü'mine tahammül gerekir' dedi."

 

939. Yûnus b. Meysere b. Halîs'in söylediğine göre: Allah'ın katında Levh-i mahfuz'da şöyle yazılıymış: "Ben, kendisinden baş­ka hiçbir ilah olmayan Allah'ım. Ben Rahmânürrahlm'im. Rah­met eder, kendisinden rahmet dilenirim. Rahmetim gazabımı, ba­ğışlamam, cezalandırmamı geçti. Üçyiiz otuz tane şeriattan birini yerine getireni cennete koymaya izin verdim."

 

940. Ebû Affân, Yezîd b. Temîm'in şöyle dediğine şahit oldu­ğunu haber veriyor: "Kur'ân'ın ve ölümün ikaz edemediğini, gözü­nün önünde dağların birbirine girmesi de ikaz edemez."

 

941. Ebû Zür'a'mn şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Süleyman, veliahd olan oğlu Eyyûb'a, kızını istemek için Hânî b. Külsüm'e dünür olmuştur. Hânî, evlendirmeye yanaşmamış ve ehline döne­rek amcasının oğlunu çağırtmış ve onunla evlendirmiş tir. Bunun üzerine Süleyman: 'Eğer biz dünya adamı olsaydık evlendirirdik' demiştir."

 

942. Amr b. Ebû Seleme, Sa'îd b. Abdülaziz'in şöyle dediğini duyduğunu haber vermektedir: "Rüya dışında, Hûrü'l-'în'i ayan beyan gören Ebû Mahreme'den başka hiçbir kimseyi bilmiyoruz. O birgün ihtiyacı için çadıra girdi. Ve evin tavanında ve sedirin üzerinde huriler gördü. Görür görmez, yüzünü çevirdi. Bunun üzerine Huri: 'Ey Ebû Mahreme, ben senin eşinim, şu da falan kimsenin eşidir' dedi. Hemen arkadaşlarının yanına döndü ve durumu onla­ra haber verdi. Hepsi vasiyetlerini yazdılar. Ve vasiyetini yazan herkes şehid düştü."

 

943. Evzâî'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Şam'da İbn Ebû Zekeriyya'dan daha faziletli birisi yaşamamıştır. O: 'Dilimi, doğrultuncaya kadar, yirmi sene onu tedavi ettim' demiştir."

 

944. Halid b. Umeyr'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Utbe b. Gazvân bir hutbe irad etti ve Allah'a hamd ettikten sonra şöyle dedi: 'Kuşkusuz dünyanın sonu vardır ve çok çabuk geçer. Ondan geriye kalan, sizden birinin içip de kabın dibinde bıraktığı miktar ne ise işte kadar bir zamandır. Sizler, sonsuz bir âleme intikal edeceksiniz. Oraya hazırladığınız en hayırlı şeylerle intikal edin. Duyduğuma göre bir kaya cehennemin kıyısından bırakılınca, di­bine ancak yetmiş senede erişir. Allah'a yemin ederim ki, işte o ce­hennem doldurulacaktır. Şaşırdınız mı? Bana anlatıldığına göre (cennetin iki yakasının arası kırk yıllık bir mesafedir. Ona öyle bir gün gelecek ki tıklım tıklım dolacaktır. Ben hatırlıyorum. Resûlul-lah'la (sav) beraber tam yedi kişiydik, yanımızda, ağaç yaprakla­rından başka hiçbir yiyeceğimiz yoktu. Öyle ki bu yüzden, damak­larımız yara oldu. Ben bir elbise kapmıştım. Onu ikiye böldüm, bir kısmını ben bir kısmını da Sa'd izar edindi. Bugün içimizden sağ olanların herbiri bir şehire emir oldu. Ben kendi gözümde büyük, Allah'ın katında küçük olmaktan Allah'a sığınırım. Nübüvvetlerin hepsi neticede mülke dönüştü. Sizler, bizden sonra birtakım idare­cilerle mübtela olup, deneneceksiniz."'

 

Adî b. Hâtem’in (Ra) Zühdü İle İlgili Haberler

 

945. Adî b. Hatim (ra)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Siz öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki, iyilikleri geçmişin kötü telâkki edilen şeyleridir. Kötülükleri ise istikbâlde iyi telakki edilecek olan şeylerdir."

 

946. Sa'îd b. el-Ka'kâ' , Adî b. Hâtim'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Her namaz vaktini iştiyakla beklemişimdir."

 

947. Sa'îd b. Şeybân, bir zatın Adî b. Hâtim'i (yemek için) kı­zartılmış bir ekmeği (eliyle) bölmeye çalışırken gördüğünü haber vermiştir,

 

948. Meymûn'dan rivayet edildiğine göre, muhacirlerden biri­si, çarçabuk namaz kılan birini görmüş ve onu azarlamıştır. Bu­nun üzerine adam: "Kaybettiğim bir şeyimi hatırladım" diye karşı­lık verince, diğeri; "Çok daha büyüğünü zayi ettin" demiştir.

 

949. Sehm b.  Mincâb'ın kızkardeşinin  oğlu Kudâme b. Hammâta, Sehm b. Mincâb'ın şöyle dediğine şahit olduğunu rivayet etmektedir: "Alâ b. el-Hadramî ile Dâreyn'e savaşa gittik. Üç kere dua etti her üç duası da müstecâb oldu. Bir seferinde bir yerde konaklamıştık, abdest almak için su aradı fakat bulamadı. Bunun üzerine kalktı ve iki rekat namaz kıldı, sonra da: 'Allah'ım! Biz Senin kullarınız ve biz Senin yolunda, düşmanlarınla harbedi-yoruz. Allah'ım! Bize abdest almamız ve içmemiz için yağmur yağ­dır ya Rabbi! Abdestlerimizi aldıktan sonra geriye başkası için su kalmasın' diye dua etti. Biraz yürüdük ve bir yağmur suyuyla kar­şılaştık hemen abdestlerimizi aldık ve çeşitli ihtiyaçlarımızı gör­dük. Ben de su kaplarını doldurdum fakat, duasına icabet edilip

edilmediğini görmek için, onları orada bıraktım. Bir miktar yürü­dükten sonra, arkadaşlarıma, su kaplarımı unuttuğumu söyledim ve oraya geri döndüm. Bir de baktım ki sanki hiç su değmemiş gi­biydi; Bir miktar yürüdükten sonra Dâreyn'e geldik, aramızda de­niz vardı, Alâ el-Hadramî şöyle dua etti: 'ya Halîm! ya Alîm! ya Azîm! Biz Senin kullarınız ve Senin yolunda düşmanlarınla sava­şıyoruz. Allah'ım bizi onlara ulaştıracak bir yol kıl' dedi ve deniz bizim için azaldı ve biz de boğazımıza kadar dalıp geçerek, düşma­na ulaştık. Dönüşümüzde karın ağrısına yakalandı, bu yüzden de öldü. Yıkamak için su aradık. Fakat bulamadık. Biz de elbiseleri­ne sararak, onu defnettik. Pek fazla gitmeden bol bir suyla karşı­laştık, bir birimize, dönüp onu çıkarsak da yıkasak (ne iyi olur) de­dik. Döndüğümüz de onu aradık, lâkin bulamadık. Oradakilerden biri şöyle dedi: 'Ben onun şöyle dediğini işittmiştim: 'Ey Yüce! Ey Hikmet sahibi! Ey Azîm, ölümümü onlara gizli tut ve avret mahal­lime hiç kimseyi muttali kılma' biz de döndük gittik."

 

950. Bilâl b. Ebû'd-Derdâ'dan rivayet edildiğine göre annesi Üsâme'nin gözleri kör olmuş ve birgün oğlu, namazdan dönüp, ya­nına gelince, ona: 'Namaz kıldınız mı?' diye sormuş, o da: 'Evet' karşılığını vermiştir. Bunun üzerine annesi şöyle demiştir:

(Ey Üsâm senin için eğlence yok, zira evine büyük bir musibet isabet etmiştir. Ağla namaza vakti için, şayet bir gün ağlayacak-san, Ağla, Kur'ân'a okunduğu zaman, şayet bir gün okuyacaksan. Göz yaşları arasında, Tefekkürle onu okurdun. Ama bugün onu okuyamıyorsun. Ne var ki, yanında okuyan biri vardır. Hayatı bo­yunca, yaşadığım sürece üzüntüm sana sevgidir.

 

951. Sa'îd b. Abdülazîz'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Mekke'ye kadar yürüme konusunda, yemininde hânis olup ta bunu yerine getiren bir tek kişi tanıyorum. O da Bilâl b. Ebû'd-Derdâ'nın annesi Üsâme'dir, O yemininde hânis oldu da, Mekke'ye kadar yürüdü ve beşyüz dînâr infakta bulundu."

 

952. Seleme b. Yahya, halası Ümmü İshâk binti Talha'nm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hasan b. Ali (ra) gecenin evvelin­de kalkar, Hüseyin (as) ise gecenin sonunda kalkar (ibâdet eder­di)."

 

953. Mis'ar'dan rivayete göre, Hüseyin b. Ali (as) bir takım fa­kirlerin yanından geçerken, onların meclisine iştirak etmiş ve "O asla kibirlenenleri sevmez,"[56] âyetini okumuştur.

 

954. İbn Cüreyc, Hasan b. Ali'nin (ra) devamlı akşam ile yatsı arasında namaz kıldığını, kendisine (Bu nedir?' denildiği vakitte 'Bu gece neşesidir' cevabını verdiğini söylemiştir.

 

955. Ebû Vâkid el-Leysfnin söyle dediği rivayet edilmiştir: "Bütün amellere baktık, âhiret için en iyi amelin, dünyadan el etek çekmek olduğunu gördük."

 

956. Ebû Hûreyre'nin (ra): "Suffe ehlinden yetmiş kişi gör­düm, hiçbirinin de giyecek gömleği yoktu" dediği rivayet edilmiş­tir.

 

957. Fudayl b. İyâd'm oğluna '"Yavrum! Şu günümüzde bize biraz yardımcı oluversen' dediği onun da derhâl, hammallık yap­mak için sırtına bir küfe alıp, çarşıya koştuğu; bir zatın durumu Fudayl'e haber vermesi üzerine onun da oğlunun yanına gelip: 'Ey oğlum! Ben bunu istemiyorum'"dediği rivayet edilmiştir.

 

958. Fudayl'den rivayet edildiğine göre (oğlu) Ali, Ebû Fu-dayl'in develerinin yiyeceğini taşımış. Birgün taşıdığı yiyecek az gelince, oracıkta bir yere oturmuş. Bu arada yanlarına Fudayl gel­miş ve 'Siz bunu Ali'ye yapıyorsunuz ha? Benim Kûfe'de bir koyu­num vardı da, bazı idarecilerin otundan az bir miktar yemişti. Ben ondan sonra, asla onun sütünü içmedim' demiş bunun üzerine 'Ey Ebû Ali! Biz onun sana âit olduğunu bilmiyorduk' demişler.

 

959. Fudayl'den rivayet edildiğine göre, onlara bir dinara arpa satın almışlar. Bu fiyat ise çok pahalı imiş. Bunun üzerine Ümmü Ali, Fudayl'e şöyle demiştir: 'Herkesin nasibi iki ölçek, birisim alır, diğerini de tasadduk eder. Tâ ki açlıktan bunalana kadar' de­miş.

 

960. Hasan b. Abdülaziz, Yahya b. Hassân'ın şöyle dediğini haber vermiştir: "Ne zaman FudayFi görsem ona acırdım. Bir gün onu gördüm de elinde bir miktar kuru   hurma ile, ona mukabil birşeyler satın almak için bir satış yeri arıyordu. Allah ona rahmet etsin. Kendisine hiç birşey demeden oradan uzaklaştım."

 

961. Muhammed b. Ebû Osman'ın şöyle dediği rivayet edil­miştir: "Ali, yani İbn Fudayl, Süfyân b. Uyeyne'nin yanındaydı. Süfyân  cehennemden bahsetti. Ali'nin elinde kağıda sarılmış bir şeyler vardı. Süfyân'ın sözleri üzerine, öyle bir haykırışla haykırdı ki elindeki kesekağıdı düştü. Süfyân ona yönelerek: 'Eğer senin burada olduğunu bilseydim bundan bahsetmezdim' dedi. Ali, an­cak, bir müddet sonra kendine gelebildi."

 

962. el-Evzâfnin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Denilirdi ki, 'İnsanlar öyle bir zamana erişecekler ki, bu zamanda en az bulu­nan şey, samimi bir kardeş, helâl bir kazanç ve sünnet üzere amel olacaktır."'

 

963. Ali b. Ebû Hamle, babasından naklen şöyle demiş­tir: "Muâviye'yi Şam'da minberde gördüm, üstünde yamalı bir gömlek vardı."

 

964. Ebû Hureyre'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kıya­met gününde Allah Teâlâ bir kulunu çağırır ve diğer mahlûkâttan gizleyerek ona, amel defterini verir ve: 'Ey Ademoğlu! Defterini oku!' der. Kul, her iyilik gördüğünde yüzü gübr ve sevinir, Allah Teâlâ ona: Bunları tanıyormusun ey kulum1? der. O da: 'Evet yâ Rabbi! tanıyorum' der. Allah Teâla, 'Ben senin o iyiliklerini kabul e^im'demesi üzerine kul secdeye kapanır. Bunun üzerine, Cenâb-ı Hak: 'Başını kaldır ve kitabını okumaya devam et' der. Bu sefer de her günah gördüğünde yüzü kararır, korkmaya başlar. Allah Teâlâ: 'Bunları da biliyormusun ey kulum?' der; kul 'Evet yâ Rab­bi! Biliyorum' der. 'Bunun üzerine, bunların hepsini de bağışla­dım, ey kulum' der. Kul, haseneleri kabul edilip, seyyieleri bağış-landıkça secdeye varır. Mahlûkât yalnızca onun secde yaptığını görür ve biribirlerine onun hakkında 'Ne mutlu şu kula ki, hiç Al­lah'a âsi olmamış'. Tabiî, Allah (cc) ile onun arasında geçenlerden haberleri yoktur.

 

965. Ebû Osman en-Nehdî'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ebû Hureyre'nin şöyle bir hadis rivayet ettiğini duydum: 'Allah Teâlâ mü'min bir kulun, bir iyiliğine bir milyon hasene yazar. Hacca gitmeyi hiç düşünmediğim halde bu sene haccetmek nasib oldu. Orada Ebû Hureyre ile karşılaştım. Ve ona 'Senden şöyle bir hadis rivayet edildiğini duydum, ne dersin?' diye sordum. O da 'Bu şekilde değil' dedi. Ben de 'Her halde senden rivayette bulunan iyi hıfzedememiş' dedim. Bunun üzerine 'İki milyon hasene yazar, siz bunu Allah'ın kitabında göremiyor musunuz?' dedi. 'Nedere?' de­dim; 'Kim Allah'a karz-ı hasen verirse, Allah onu kat kat artırır' [57]âyetini okudu ve Allah'ın vereceği kat kat milyondan da milyar­dan da fazladır1 dedi."[58]

 

966. Yûnus b. Muhammed'den rivayet edildiğine göre: Bas­ra'da künyesi Ebû Salim olan bir kadı varmış, faziletli bir insan­mış. Yûnus demiştir ki: 'O, bir mescidde iken yanına yaklaşıp oturdum, namaz kılıyordu. 'Hepsi de örtüleri atlastan döşemelere yaslanırlar'[59] âyetine gelince, 'Yâ Rabbi! Bunlar bâtınları, peki ya zahirleri nasıl' dedi. Ve bir nida işitildi, kimin nida ettiği bilinmi­yordu.'Zahirleri, Allah'ın rızâsıdır' dedi. Bu zât Farsça olarak hikâye naklederdi." demiştir.

 

967. Salih b. Hâlid'in: "Niçin insan, kardeşini asık bir suratla karşılıyor ki? Kardeşini güleç bir yüzle karşıla. Eğer sende bir ha­yır varsa ona da sirayet etsin" dediği rivayet edilmiştir.

 

968. Ebû's-Selîl'm şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Meclisimize bir şeyh geldi. Babası veya amcasının Resûlullah (sav)'ı Bakî'de gördüğünü söyleyerek Resûlullah'ın şöyle dediğini söylemiştir: 'Kim bugün bir sadaka verirse, kıyamet gününde o sadakasıyla le­hine şehâdette bulunurum.Tiu arada bir  zât geldi ve 'Hayır vallahi Bakî'de ondan daha siyah yüzlü, daha kısa boylu ve daha çirkin birisi yoktur. Vallahi, Bakî'de şu deveden daha güzeli yok­tur' dedi. Resûlullah da 'O sadaka mıdır?' diye sordu. Adam: 'Evet ey Allah'ın Resulü' cevabını verdi. Bir başkası adamı kınayarak, 'Deveyi tasadduk ediyor. Halbuki, vallahi deve ondan çok daha ha­yırlıdır.' dedi. Resûlullah (sav) onun sözünü işitti ve: Yalan söyle­din, bilakis o, devenden de senden de çok daha hayırlıdı' diye bir kaç kere tekrarladı ve: 'Darlık içinde geçinenle varlığını infâk edenler kurtuluşa ermişlerdir' dedi.[60]

 

969.Talk'tan rivayet edildiğine göre "O, insanların Kur'ânı en güzel okuyanı, okurken Allahtan haşyet duyduğunu gördüğün kimsedir." demiştir. Abdülkerim,-"Talk'ın böyle (dediği gibi) oldu­ğunu onun 'Belim sızlaymcaya kadar kıyamda durmayı istiyorum' dediğini, ve yine onun 'Bakara sûresinden başlayıp ta, Ankebût'a varmadan rukûya eğilmediğini' söylemiştir."

 

970. Abdussamed b. Ma'kil b. Münebbih şöyle diyor: "Amcam Vehb b. Münebbih'i gördüm, birisi ona şöyle soruyordu: 'Ey Ebû Abdullah! Bir zeniyye'nin evladını satın alıp ta onu âzad edebilir miyim?' O da 'Evet' cevâbını verdi. Sonra da konuşmaya başladı: 'Bir grub insan vardı, içlerinde de bir delikanlı; ona ikram ederler, doyururlar ve tebcil ederlerdi. Bir gün kurbanlarını hazırladılar. Herkes kurbanını takdim etti. Onların kurbanı kabul olunurken, onun ki reddedildi. Bunun üzerine delikanlı ibadete meyletti ve kendisinin nereden geldiğini araştırdı fakat kötü bir şey bulama­dı. Doğru annesine geldi ve   'Anneciğim! Başıma büyük bir iş gel­di, arkadaşlarımla beraberdim. Bana yediriyor, ikram ediyor ve beni ta'zim ediyorlardı. Kurban ise geri çevrildi. Kendi durumuma baktım, kötü bir hal göremedim. Anneciğim, ben babama ait mi­yim, değil miyim?' dedi. Kadın, (Ne yapacaksın bunu yavrum?' di­ye karşılık verdi. Çocuk: 'Sen her halükârda benim annemsin hadi bana anlat' dedi ve kadın: 'Bir gece odun toplamak için çıkmıştım ve bir adam benimle zina etti. İşte sen o adamın oğlusun' dedi. Ço­cuk, 'Allah seni affetsin anneciğim' diyerek, secdeye kapandı ve ağlayarak: 'Allah'ım! Anne ve babam suç işliyor, vebalini ben çeki­yorum. Sen bundan çok yücesin, yâ Rabbi! Şehvete başkası bulaşı­yor, günahını ben yükleniyorum. Sen bundan çok yücesin yâ Rab­bi' diyordu. Sonunda onun da kurbanı kabul olundu."

 

971. Ebû'1-Âsım el-Abdânî'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir zât, Dâvûd et-Tâî'ye: 'Emir buyursanız da şu evinizin tava-mndaki örümcekler temizlense' demiş. O da ona: 'Sen onların (zahitlerin), sağa sola fazla bakmayı kerih gördüklerini bilmiyor musun?' Mücâhid'in evinde otuz sene örümcek tavanda asılı dur­muş ta o hiç farkına varmamış' demiştir."

 

972. Abdullah b. Şumeyt'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Babamın dünya ehlini tavsif ederken, 'Onlar ebleh ve tok insan­lardır. Yegâne dertleri: mideleri, ferçleri ve dış görünüşleridir. 'Ah, sabah olup ta yeyip, içsem, oynayıp eğlensem, akşam olsa da uyu-sam' derler. Gece birer cîfe, gündüzleri ise aylaktırlar' dediğini işittim."

 

973. İbrahim b. îsâ el-Vekûrî'nin şöyle dediği rivayet edilmiş­tir: "Bekir b. Abdullah el-Müzenf nin şöyle dediğine şahit oldum: 'Evimden çıkıpta, yolda karşılaştığım herkesin, benden daha fazi­letli olduğunu görüyorum. Zira ben kendimi yakinen tanıyorum. İnsanlar hakkında ise şüphem var."'

 

974. Ebû Talha'nm şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resûlullah (sav)'a açlıktan dert yandık. Ve karınlarımıza bağladığımız taşları bir bir çıkardık, Resûlullah (sav) ise karnından iki taş birden çı­kardı."

 

975. Şumeyt'in: "Allah Teâlâ, Dâvûd (as)'a vahyederek, 'Eğer sen helak olan birisini kurtarırsan seni dahi diye isimlendirece­ğim' dediği rivayet edilmiştir.

 

976. İkrime'den rivayet edildiğine göre, o 'Esma binti Ebû Bekr'e, Selef içerisinde korkudan baygınlık geçirenler var mıydı?' diye sormuş, Esma da, 'Hayır, fakat ağlaşırlardı' demiştir?"'

 

977. Muhammed b. Ziyâd el-İlhânfnin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ebû Ümâme'nin elinden tutmuştum. Her gördüğüne selâm veriyordu. Sonra şöyle dedi: 'Selâm, zimmetimizdeküer için bir güven, din kardeşlerimiz için ise bir tahiyye'dir."'

 

978. Muhammed b. Ziyâd'm şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ebû Ümâme, ağlayarak çok uzun secde yapan bir zâta rastlamış ve ayağı ile dürterek, 'Ey secde yapan! Keşke evinde olsaydın, bu işi evinde yapsaydın' demiştir."

 

979. Süleym b. Amir'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Üm-mü'd-Derdâ beni, Nevf Bekâlî ile mescidde hikâye anlatan bir baş­ka zâta gönderdi ve onlara: 'Kendi nefsiniz için değil, insanlar için vazü nasihatta bulunun' dememi söyledi."

 

980. Vehb el-Mekkî'den rivayet edildiğine göre: Genç bir adam Ümmü'd-Derdâ'ya pek çok soru sormuş, o da 'Sen sorduğun her-şeyle amel ediyormusun?' demiştir. 'Hayır' deyince, 'Öyleyse niye Allah'ın senin aleyhine hüccetini çoğaltıyorsun?' demiştir. "

 

981. Haris b. Süveyd'den rivayet edildiğine göre Kûfelilerden birisi Ammâr'ı (ra) Ömer'e gammazlamış. Bunun üzerine Ammâr ona "Eğer yalan söylediysen Allah senin malını ve evladını çoğalt­sın, seni ayaklar altında kılsın." demiştir.

 

982. Ammâr b. Yâsir'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Vaiz olarak ölüm, zenginlik olarak yakın, meşguliyet olarak da ibadet yeter."[61]

 

983. Yine, Ammâr b. Yasinin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "O, Fırat kıyısında yürürken, Tâ Rabbi! Eğer buradan kendimi at­makla seni razı edeceğimi bilsem, mutlaka bunu yapardım. Al­lah'ım! Şayet bir ateş yakıp içine girmekle seni hoşnud edeceğimi bilsem, mutlaka yapardım. Yâ Rabbi! Eğer, şu suya atlayıp boğul­makla seni memnun edeceğimi bilseydim, hiç şüphesiz onu da ya­pardım' demiştir."

 

Ebu Hureyre'nin (Ra) Zühdü İle İlgili Haberler

 

984. Ebû Hureyre'den (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Si­ze, şöyle serin bir ganimeti haber vereyim mi?" demiş. 'Nedir? Ey Ebû Hureyre!' diye sormuşlar. 'Kışın tutulan oruç' demiştir."

 

985. Ebû's-Selîl'den rivayet edildiğine göre Ebû Hureyre (ra) şöyle demiştir: "Nefisleriniz size, elde edemeyeceğiniz şeyleri ümid etmenizi, yemiyeceğiniz malları yığmanızı, içerisinde oturamıya-cağınız binaları inşâ etmenizi telkin eder."                    

 

986. Ebû Osman en-Nehdfden rivayet edilmiştir: "Sırayla uyumak suretiyle Ebû Hureyre (ra)'nin gecenin üçte birinde, hanı­mının diğer üçte birinde, oğlunun diğer üçte birinde (geceyi ihya için) kalktıkları rivayet edilmiştir.

 

987. Yahya b. Ebî Kesîr'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ebû Hureyre'ye (ra) 'Bir bineğe binip te falanca kişiyi karşılamaz mısın' denilmiş. O ise 'Allah için kefil olmadığım bir işte bineğe binmeyi hoş görmem' demiştir.

 

988. Ebû'l-Mütevekkirden rivayet edildiğine göre, Ebû Hurey­re (ra)'nin zenci bir cariyesi varmış. Yaptıklarıyla onların canına tak demiş. Bu yüzden, bir gün onu kırbaçlamış ve "Eğer kısas ol­mamış olsaydı, bu kırbaçla seni bayılmcaya kadar döverdim. Fa­kat, seni ücretini verecek olan birisine satacağım, haydi git sen, Allah'a aitsin" demiştir.

 

989. Ebû Hûreyre (ra)'den şöyle dediği rivayet edimiştir: "Re-sûlullah (sav) bana bir miktar hurma verdi. Ben de, onu bir sepete koyup, evin tavanına astım. En sonunu, Şamlılar Medine'ye geldi­ğinde yeyip bitirinceye kadar biz ondan yemeğe devam ettik."

 

990. Ebû'l-Mütevekkü'den, Ebû Hureyre ve arkadaşlarının, oruç tuttukları zaman, 'Sahur[62] vakti oturup günahlarımızı [63] temiz­leyelim' dedikleri rivayet edilmiştir.

Ferkad es-Sübhî'den, Ebû Hüreyre (ra)'nin 'Ah şu karnım ah! Doyurursam beni azdırıyor. Aç bıraksam beni kıvrandınyor* diye­rek evinin içinde dolaştığı rivayet edilmiştir.

 

991. Ebû Hureyre'den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: "Allah Az-ze ve Celle kıyamet gününde, 'Kulum senden yiyecek istedi sen onu doyurmadın. Şayet onu doyurmuş olsaydın bugün ben de seni doyururdum. Kulum senden içecek istedi, sen ona su vermedin. Şayet sen ona su vermiş olsaydın, bugün ben de sana şu verirdim' diyecektir."

 

992. Yezîd b. el-Esâmm, Ebû Hureyre (ra)'nın şöyle dediğine şahit olduğunu rivayet etmiştir: "Sizler kardeşinizin güzündeki çö­pü görüyor, fakat kendi gözünüzdeki kütüğü veya kökü görmüyor­sunuz."[64]

 

993. Yine, Yezîd b. el-Esâmm, Ebû Hureyre'nin (ra) şöyle de­diğini rivayet etmiştir. "(Malı) çoğaltıp (yığanlar) cehennemdedir. Ancak şöyle şöyle diyenler müstesna." (Ebû Hureyre) eliyle, önüne arkasına sağ ve soluna işarette bulundu ve "Sonra da onlar çok az­dır" dedi. Yezîd, parmaklarıyla kulaklarını göstererek, "Eğer bunu Ebû Hureyre'den istememiş olsaydım, susardım" demiştir.

 

994. Ebû Hureyre (ra)'den, "Allah korkusundan dolayı ağla­yan bir kimse süt memeye geri dönmedikçe cehenneme girmeye­cektir." dediği rivayet edilmiştir.

 

995. İbn Şevzeb'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ebû Hurey­re, ölüm döşeğinde iken ağlamaya başladı. Kendisine, *Yâ Ebâ Hu­reyre! Seni ağlatan nedir?' diye sorulunca: 'Mesafenin uzaklığı, azığımın azlığı ve cennete mi, yoksa cehenneme mi gideceğimi bi­lememem' demiştir."

 

996. Ebû Eyyûb Abdullah b. Süyman'm şöyle dediği rivayet edilmiştir. "Ebû Hureyre (ra) mescide girmiş, bakmış ki orada bir köle var. Derhal ona, 'Ey köle haydi ehlinin işine git' diye çıkışmış. Köle de 'Ben yalnızca namaz kılmak için gelmiştim' diye karşılık vermiş, Ebû Hureyre (ra) de 'Sen sabıksın ben ise musallîyim' de­miştir."

 

997. Ebû Hureyre'nin (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir. "Kim ki gönlünden koparak, 'Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah'adır' derse, Allah, ona otuz hasene yazar, otuz seyyiesini de siler. Her kim de 'Allahu Ekber' dese, Allah ona yirmi hasene yazar, yirmi seyyiesini de siler. Ve her kim de 'Sübhanallah' derse Allah ona yirmi hasene yazar ve yine yirmi seyyiesini siler.[65]

 

998. İshak b. Osman el-Kilâbî, Ebû Eyyûb (Osman b. Affân'm kölesi Abdullah b. Süleyman'dır)'un şöyle dediğini rivayet etmiş tir: "Ebû Hureyre (ra)'nin, evinin girişinde bir namazgahı, evindcı bir namazgahı, odasında bir namazgahı ve evinin muhtelif yerle­rinde namazgah edindiği yerleri vardı. Evine her giriş çıkışında buraların hepsinde namaz kılardı."

 

999. Ebû Hureyre'den (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Aman, zandan sakının, çünkü bu sözlerin en yalanıdır, (insanla­rın gizli yönlerini) Araştırıp, irdelemeyin, bir birinizle çekişip, bir­birinize sırt dönüp buğz etmeyin. Ey Allah'ın kulları! Allah'ın size emrettiği gibi kardeşler olun."[66]

 

Huzeyfe B. El-Yeman'ın Haberleri

 

1000. Huzeyfe'den (ra): "Dininizden ilk kaybedeceğiniz şey hu­şu' en son kaybedeceğiniz ise namazdır" dediği rivayet edilmiştir,

 

1001. Yine, Huzeyfe'den (ra): "İçki satan, içen gibidir. Domuz bulunduran da yiyen gibidir. Kölelerinizle ahidleşin ve onların ciz­yelerini nerelerden (kazanıp) getirdiklerine iyi bakın, zira haram­la beslenmiş bir beden cennete giremiyecektir.[67]

 

1002. Huzeyfe'nin (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kulun Allah Teâlâ'ya hamdettiği en sevimli hâli Allah'ın onu, yüzü topra­ğa belenmiş bir vaziyette (kendisine hamdederken) bulduğu hali­dir."

 

Muaz B. Cebelin (Ra) Haberleri

 

1003.Tâvûs'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Muâz (ra) bi­zim memlekete gelmişti. Kendisine: 'Emir buyursamz da, biraz taş ve ağaç toplayarak, sizin için bir mescid inşâ etsek' denildi. O ise: 'Ben, kıyamet gününde onu sırtıma yüklenip, taşımakla sorumlu tutulmaktan korkarım' dedi."

 

1004. Muâviye b. Kurra, Muâz'm (ra) oğluna şu nasihatta bu­lunduğunu haber vermiştir. "Yavrum, namaz kıldığın vakit, onu, en son namazmmış gibi kıl. Bir daha asla ona dönebileceğini zan­netme. Yavrum! Haberin olsun ki, mü'minler yaptıkları ve yapma­yı tasarladıkları iki iyilik arasında ölürler."

 

1005. Ebû'z-Zübeyr (ra) Muâz'ı (ra) işiten birisinin kendisine onun: "Ademoğlu için, Allah'ın azabından tek kurtuluş çaresi, Al­lah'ı zikretmektir" dediği, buna karşılık oradakilerin üç kere: "Al­lah yolunda savaşmak ta mı değildir?" demeleri üzerine, O: "Ha­yır, hattâ takati kesilenceye kadar Allah yolunda savaşmak bile kurtuluş çaresi değildir." dediğini rivayet etmiştir.

 

1006. Ebû'l-Haccâc'tan, Muâz'm (ra) şöyle dediği rivayet edil­miştir: "Her kim, Allah'ın hak olduğunu hiç şüphesiz kıyametin vuku bulacağını ve Allah Teâlâ'nın kabirlerde bulunanları dirilte­ceğini bilirse cennete girer."

 

1007. Abdullah b. Seleme'den rivayet edildiğine göre, bir adam Muâz'a (ra) "Bana bir şeyler öğretirmisin?" demiş, o da "Sen benim sözümü dini ermişin?" diye sormuştur. Adam: "Ben senin sö­zünü dinlemeye düşkün biriyim" demiştir. Bunun üzerine, Muâz (ra): "Oruç tut, iftar et, namaz kıl, uyu ve maişetini kazanmak için çalış. Günah işleme ve yalnızca müslüman olarak ölmeye çalış. Mazlumun duasından da sakın" demiştir.

 

1008. Muâz (ra)'m ölüm döşeğinde yatarken şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bakın bakalım sabah oldu mu?" diye sormuş. Henüz sabah olmadığı kendisine söylenmiş, birazdan yine "Bakı­nız, sabah oldu mu?" diye sormuş. Yine, henüz sabah olmadığı söy­lenilmiş nihayet, bir miktar gün ışıyınca, "Sabahladınız efendim." denilmiş. Bunun üzerine Muâz (ra); "Sabahı ateş olan geceden Al­lah'a sığınırım. Merhaba ey ölüm, merhaba ey uyanık vaziyette iken gelen sevgili ziyaretçi! Ey Allahım. Ben senden korkuyordum. Şimdi seni umuyorum. Allah'ım biliyorsun ki, ben dünyayı, dünya­da bağ bahçe işleriyle uğraşmak için kalmayı asla sevmedim. Fa­kat düşkünlere yardım etmek, sıkıntıda olanlara el uzatmak ve zi­kir meclislerinde âlimlerle diz dize gelmek için (dünyada kalmayı istedim)"

 

1009. Muâz b. Cebel'in (ra): "Dilediğiniz şeyi öğrenin amel et­medikçe karşlığmda mükâfat alamayacaksınız" dediği rivayet edilmiştir.

 

1010. Muhammed b. Sirîn'den şu rivayet edilmiştir: "Ömer b. el-Hattâb (ra), bir yere vali ta'yîn ettiği zaman, anlaşmasına şunu yazardı: 'Aranızda adaletle muamele ettiği müddetçe onu dinleyin ve ona itaat edin' Huzeyfe'yi de (ra) Medâin'e vali ta'yîn etmişti. Onun anlaşmasına da: 'Onu dinleyin ve ona itaat edin, sizden iste­diğini de ona verin' diye yazmıştır. Medâinliler onu karşıladıkla­rında bir de baktılar ki, o bir merkep üzerinde elinde bir parça yi­yecek onu yemekle meşgul, Huzeyfe onlara Ömer'in (ra) anlaşma pusulasını okudu. Onlar da 'Senin neyin var ki, mü'minlerin emîri senin hakkında bize yazdığını, seninle yazıp bize göndermedi' de­diler. Huzeyfe de 'Benim hacetim şudur: içinizde bulunduğum müddetçe beni ekmekle doyurmanız, merkebimin zahrasmı verme­niz ve haracınızı toplayıp getirmeni zdir.' Görev müddeti.bitip Me­dine'ye dönmüş, geleceğini duyan Ömer de (ra) yolda oturup, ayrıl­dığından bu güne durumu nasıldır, onu görmek için, beklemeye başlamıştır. Onu eski hâli üzere görünce boynuna sarılmış ve 'Sen benim kardeşimsin, ben de senin, sen benim kardeşimsin, ben de senin' demiştir."

 

1011. Abdulmü'min b. Abdullah es-Sedûsî, Ebû Yezîd el-Medinî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ebû Hureyre (ra) Me­dine'de Resûlullah'ın (sav) minberinde, onun makamının bir basa­mak aşağısında, ayağa kalktı ve şöyle dedi: 'Ebû Hureyre'yi İslâm'a kavuşturan Allah'a hamdolsun. Hamdolsun, Ebû Hurey-re'ye Kur'âm öğreten Allah'a, Ebû Hureyre'ye Muhammed'i (sav) lütfeden Allah'a hamdolsun. Bana içecekler ve giyecekler ihsan eden Allah'a hamdolsun. Karın tokluğuna hizmetçisi olduktan sonra, Gazvân'ın kızım bana zevce kılan Allah'a hamdolsun, ya­kında başlarına gelecek serden dolayı, vay Arapların haline! Ara­larında  gazapla  Öldüren,  keyfîne  göre  hükmeden bebelerin idareciliğinden  dolayı  vay  o  Arapların  hâline!   Sevinin  ey Furûhoğulları, sevinin. Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki, din şayet Süreyya yıldızında asılı olsa, sizden bir takım kimseler ona nail olacaklardır."'

 

1012. Temîm ed-Dârî'den, Câsiye sûresini okuduğu ve 'Yoksa kötülük işleyenler Ölümlerinde ve sağlıklarnda kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen kimselerle bir mi tutacağımızı sandılar.[68] ayeti geldiği zaman ağlamaya başladığı, âyeti tekrarlayıp tekrarlayıp ağla­yarak sabaha çıktığı rivayet edilmiştir.[69]

 

1013. Şakîk b. Seleme'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ebû Mes'ûd Ukbe b. Amr el-Ensârî bize gelmişti. Kendisine 'Bize ne tavsiye edersiniz?' diye sorduk. O da: 'Allahtan korkun ve ateş­ten sakının, dinde zikzak çizmekten sakının. Bugün kabul ettiği­nizi yarın inkâr, bugün inkâr ettiğinizi de yarın kabul ediverme-yin' demiştir.

 

1014. İkrime b. Hâlid'den rivayet edildiğine göre, Sa'd oğluna şöyle demiştir. "Yavrum! Benden sonra, sana benden daha nasuh biriyle karşılaşmaktan sakın. Namaz kılmak istediğin vakit ab-desti güzelce al. Namazı, daha sonra asla bir daha namaz kılamı-yacakmışsın gibi kıl. Aman ha, aç gözlülükten sakın, çünkü o fa­kirliği getirir. Kanaata yapış. Zira o zenginliktir. Aman, sözün ve fiilin çirkininden iyi sakın. Hoş olan şeyi yap."

 

1015. Cündüb el-Becelî'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "İn­sanlara va'zü nasihat edip te kendisini unutan kimse, başkalarını aydınlatıp ta kendisini yakan mum gibidir."            

 

1016. Kasım b. Muhammed'den rivayet edildiğine göre, Ab­dullah b. Hanzala, Abdullah b. Selâm'm çarşıdan, sırtında bir miktar odunla, geçtiğini, kendisine "Allah seni bundan muaf tut­madı mı?" denildiğinde, onun "Evet, fakat onunla kibri atmak iste­dim. ResûlullarAn (sav) 'Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulu­nan kimse cennete giremeyecek' dediğini işittim" diye karşılık ver­diğini haber vermiştir.[70]

 

1017. İbn Câbir [71]Ebû Saîd b. el-Mualla'nm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir kafileyle karşılaştım da bana tavsiyelerde bulundular. Baktım ki, arkalarında sanki sorumlusu olduğu mu­ayyen bir şeye bakarmışcasma bir noktayı gözetleyen genç bir de­likanlı var. Ona varıp: 'Allah sana rahmet etsin bana ne tavsiye dersin?' dedim. O, 'Herkes sana tavsiyede bulundu mu?' diye kar­şıladı. Ben, 'Sen, ne tavsiye dersin?' dedim. Bunun üzerine 'Kişi âhirette muhtaç olduktan sonra, dünyadaki zenginliğinin manası yoktur. Biri dünya, diğeri âhiret için olan iki durumla karşılaştı­ğın vakit, önce âhiret işini yap. Zira onun gelmesiyle herşey kesi­lecek, onun zevâliyle herşey zail olacaktır.' Ebû Muallâ diyor ki: 'Allah'a yemin olsun ki, oradakilerin tavsiyelerinin hepsini unut­tum da, Allah kalbime bu delikanlının dediklerini koydu. Gittik­ten sonra kim olduğunu sordum. Muâz b. Cebel (ra) olduğunu söy­lediler."

 

1018. Târik b. Abdurrahman'dan rivayet edildiğine göre Şam'da tâûn hastalığı zuhur etmiş ve salgın haline gelmiştir. Halk bunun susuz bir tufan olduğunu söylemeye başlamışlar. Bu sözler, Muâz b. Cebel (ra)'in kulağına gidince, derhal bir hutbe irâd etmiş ve şöyle demiştir: "Söyledikleriniz kulağıma geldi. (An­cak) bu Rabbinizin bir rahmeti. Peygamberinizin (sav) duası, siz­den önceki sâlihlerin topladığıdır.[72] Fakat siz esas, bundan daha şiddetli olandan korkun. O da, kişinin evine mü'min mi, yoksa münânk mı döndüğünden haberdar olmamasıdır. Ve yine çocukla­rın idareciliğinden korkun."

 

1019. Muhammed b. Nadr el-Hârisfnin, Muâz b. Cebel'e isnâden şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Üç şey vardır ki, kim on­ları yaparsa, gazabı hak eder: Sebepsiz yere gülmek, fazla uyumak ve tok olduğu halde yemek yemek."

 

1020. Yahya b. Saîd'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:

"Muâz b. Cebel'in (ra) iki tane hanımı vardı. İkisinden birinin nöbetinde, diğerinin evinden su dahi içmezdi."

 

1021. Ebû İdrîs el-Havlânî Muâz b. Cebel (ra)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Sen birtakım insanlarla beraber olduğunda, hiç şüphesiz lafa dalacaklardır. Gaflete düştüklerini görür görmez sen Rabbine rağbet et."[73]

Velîd diyor ki: "Bunu Abdurrahman b. Yezîd b. CamVe söyle­dim, o da 'Evet. Ebû Talha Hakim b. Dinar'ın bana rivayet ettiği­ne göre 'Onlar, müstecâb olan duanın alâmeti, insanların gaflette olduklarını gördüğün zaman, Rabbine rağbet etmendir' derler­miş."

 

1022. Ebû'z-Zübeyr (ra) Muâz'ı (ra) işiten birisinin Muâz'm ona: "Âdemoğlu için, Allah'ın azabından tek kurtuluş çaresi, Al­lah'ı zikretmektir" dediği, buna karşılık oradakilerin, üç kere, "Al­lah yolunda savaşmakta mı değildir?" demeleri üzerine, o "Hayır hattâ takati kesilenceye kadar Allah yolunda savaşmak bile kur­tuluş çaresi değildir" dediğini rivayet etmiştir.

 

Ebû Ubeyde B. El-Cerrâh'ın Zühdüne Dair Haberler

 

1023. Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh'ın (ra) ordu içerisinde yürür­ken bir yandan da şu sözleri tekrarladığı rivayet edilmiştir: "Ha­beriniz olsun ki, nice nefsine ikram edenler vardır, aslında ona ihanet etmektedirler. Geçmişte işlediğiniz günahların peşinden hemen iyilikler yapınız. Şayet sizden biriniz, yer ile gök arası ka­dar hata etmiş olsa, bilâhare de bir iyilik yapsa, o iyiliği günahla­rının üstüne çıkar ve onları yok eder."

 

1024.  Katâde Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh'm (ra) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "İnsanların ister beyazı ister siyahı, ister kölesi, isterse hürü olsun, şayet benden daha muttakî olan birini görsey-dim onun şekli üzere olmayı tercih ederdim."

 

1025. Katâde'den Ebû Ubeyde'nin "Bir koç olmayı, sahibinin beni boğazlayıp ta, etimi yemelerini ve onu iyice kaynatıp suyunu içmelerini isterdim" dediği rivayet edilmiştir.

 

1026. Hişâm, babasının (Urve'nin) şöyle dediğini rivayet et­miştir; wHz. Ömer (ra) Şam'a gelmişti. Şehrin ileri gelenleri ve or­du komutanları kendisini karşıladılar. Ömer (ra), 'Kardeşim nere­de?' diye sordu. Onlar: 'Kardeşiniz kimdir?' şeklinde cevap verince Ömer (ra): *Ebû Ubeyde' diye cevap verdi. Onlar da 'İşte şimdi gel­di' dediler. (Râvî diyor ki:) 'Bu arada o başında yular bulunan bir deve ile geldi ona selâm verdi ve hatırını sordu. Sonra Ömer (ra) oradakilerden çekilip gitmelerini istedi ve yürüyerek Ebû Ubey-de'nin evine kadar gidip, yanma girdi. Evinde kılıç, mızrak ve bir de kalkandan başka birşey göremeyince Ömer (ra) ona 'Biraz eşya edinseydin, olmaz mıydı?' dedi. Bunun üzerine Ebû Ubeyde: 'Ey mü'minlerin emîri! Bunlar bizi cennete ulaştırmaya kâfi geliyor' cevabını verdi."

 

Sa'd B. Âmir B. Ce2îme El-Cumahi'nin (Ra) Zühdü İle İlgili Haber

 

1027. Mâlik b. Dinar'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ömer (ra) Şam'a geldiği vakit, şehri şöyle bir dolaşmış ve Hıms'ın yanı­na oturmuştur. Bu arada da kendisine fakir fukaranın listesinin yapılmasını emretmiştir. Yazılıp kendisine takdim edilince bir de bakmış ki, şehrin idarecesi Saîd b. Âmir b. Cezîm de vardır. He­men: 'Kim bu Saîd b. Amir?' diye sormuş. 'İdareciniz mi?' diye ye­niden sormasına mukabil 'Evet' demişlerdir. Bu sefer Ömer (ra) şaşkınlık içerisinde 'Sizin idareciniz nasıl fakir olabilir. O maaş al­mıyor mu?' diye sordu. Halk, 'Ey mü'minlerin erniri! O elinde hiç­bir şeyi tutmaz' deyince Ömer (ra) ağlamaya başladı ve bin dinar parayı bir keseyle-öha gönderdi. Ve benden 'Ona selâm söyle ve İhtiyaçlarını karşılamak üzere bunu sana Mü'minlerin emiri gön­derdi' de' demiştir. Elçi yanma gelince Saîd, 'Biz Allah'a aidiz ve yine ona döneceğiz' âyetini tekrarlamaya başladı. Eşi ona: 'Ne oluyor? Yoksa Mü'minlerin emiri mi Öldü?' diye sormuş. O da 'Bi­lakis daha büyüğü oldu' demiştir. Eşi 'Yoksa bir kıyamet alameti mi ortaya çıktı?' diye sormuş. O yine, 'Daha büyüğü oldu' demiştir. Eşi tekrar 'Kıyamet ahvalinden birisi mi zuhur etti?' diye sormuş. O da 'Bilakis bundan daha büyüğü olmuştur' karşılığım vermiştir. Hanımı yine 'Öyleyse neyin var?' diye sorunca o: 'Dünya bana fitne getirdi ve dilediğimi yapmamı söyledi' dedi. Eşine 'Senin yanında yardımcın var mı?' diye sorusuna, onun 'Evet' cevabını vermesini müteâkib bir parça bezle paraları çıkınlamış ve bir torbaya bırak­mıştır. Sonra da bir İslâm ordusu hazırlayarak bütün parasını oraya vermiştir. Eşi, 'Allah sana rahmet etsin, keşke istifade ede­ceğimiz kadar parayı yanında alıkoysaydın' demiştir. Bunun üzerine Saîd ona: 'Ben Resûlullah'ın (sav): 'Şayet cennet hanımların-dan bir teki yeryüzü ehline zahir olsa yeryüzü misk kokusuyla do­lardı' dediğine şahit oldum. Binaenaleyh ben seni onlara tercih edecek değilim' dedi. Bunun üzerine eşi sükut etti.[74]

 

Umeyr B. Habıb B. Humase (Ra) Ve Bazılarının Zühdü İle İlgili Haberler

 

1028. Ca'fer el-Hatmî'den dedesi Umeyr b. Habib'in oğullarına şöyle tavsiyede bulunduğu rivayet edilmiştir: "Oğullanın! Aman aptallarla düşüp kalkmaktan kaçının. Zira onlarla düşüp kalkmak bir hastalıktır. Kim aptalı akıllı gibi görse bile onun o haline bak­masın. Aptalın getireceği az bir şey yüzünden ondan uzaklaşma­yan, çoğu ile uzaklaşmak zorunda kalır. Hoşlanmadığı şeylere sabreden kişi,  sevdiğini  elde eder.  Sizden biriniz insanlara ma'rûfu emretmek münkerden de sakındırmak isterse, kendini sabra hazırlasın ve sevabını Allahtan umsun. Zira kim Allah'ın se­vabına itimad ederse eziyetlerin sıkıntısını hissetmez.

 

1029. Saîd b. Müseyyeb'ten şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Biz Sa'd'm yanında idik. Bir müddet sustuktan sonra şöyle dedi: 'Şu sustuğun sırada söylediğim Nil ve Fırat'ın suladığından daha hayırlıdır* Kendisine, 'Ne dedin? denilince: o: 'Sübhânallâh ve'l-hamdu lillâhi ve lâ ilahe üla'llâhu va'llâh ekber dedim dedi."

 

1030. İbn Şihâb'tan Sa'd b. Ebî Vakkâs (ra)'ın ölüm döşeğinde iken kendi yün cübbesini istediği ve 'Beni onunla kefenleyin, zira ben Bedir'de müşriklerle karşılaştığımda üzerimde o vardı ve ben onu bugün için sakladım' dediği rivayet edilmiştir.

 

1031. Ubâde b. Sâmit ve Ka'b'ın şöyle dedikleri rivayet edil­miştir: "İnsanlar haşrolundukları vakit, bir münâdî şöyle bağırır: 'Bugün ayrılış günüdür. Nerede böğürleri, yataklarından uzakla­şanlar? Nerede Allah'ı ayakta oturarak ve yattıkları yerden zikre­denler?"'

Râvî diyor ki: "(O sırada) cehennemden bir boyun çıkar ve şöy­le der: 'Ben üç kişiyi (yutmakla) emrolundum. Allah ile beraber başka bir ilâh daha tanıyanı, her inatçı zorbayı ve her haksız had­di aşanı. Ben şüphesiz, babayı oğuldan, oğulu babadan ayırdeder, tanırım.' (Râvî devamla): "Fakir müslümanlarm da cennete götü­rülmeleri emredilir de onlar alıkonulurlar. Bunun üzerine şöyle derler: 'Bizi alıkoyuyorsunuz, ama bizler ne mal sahibi idik ve ne de idareci?!!'"

 

1032. Seleme b. Nubeyt'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Babam[75] dedem ve amcam Resûlullah (sav) ile beraberdiler. Ba­bam bana Arafat gecesi Resûlullah'ı, kırmızı bir deve üzerinde hi­tap ederken gördüğünü haber verdi." Seleme devamla: "Babam ba­na sahur vakti kılınacak namazı tavsiye etti. Ben de, 'Babacığım! Ben buna güç yetiremem' dediğimde, 'O zaman sabah namazından önceki iki rekata müdavim ol, onlan asla terketme, fitnede de ta­raf olma'dedi."

 

1033. Ebû Hureyre (ra)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ca'fer b. Ebî Tâlib, miskinleri sever, onlarla oturur ve onlarla sohbet ederdi.  Bu yüzden Resûlullah onun künyesini Ebû'l-mesâkîn koymuştu.[76]          -      ,.

 

1034. Süfyân'dan, Hişâm b. Urve'ye İbnü'l-Münkedir'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Şayet İbnü'z-Zübeyr'i namaz kılarken görseydiniz onu, rüzgarın salladığı bir dal gibi görürdünüz. Mancı­nıklar sağa sola düşerdi de o hiç buna aldırmazdı."

 

1035. Abdurrezzâk'tan rivayet edildiğine göre, Mekkeliler şöy­le derler: "İbn Cüreyc, namazı Atâ'dan, o İbnü'z-Zübeyr'den, o Ebû Bekir'den, Ebû Bekir ise Resûlullah (sav)'dan almıştır." Abdurrez-zâk İbn Cüreyc'den daha güzel namaz kılan birisine rastlamadığı­nı söylüyor.

 

1036. İbn Amr Ebû'l-Vezza, Ebû Bürde el-Eslemî'nin şöyle de­diğini haber vermiştir: "Şayet bir adam evinde para dağıtsa, bir diğeri de Allah'ı zikretse, zikreden daha üstün olurdu."

 

1037. Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, babasının ölümünü an­mış ve "0, bir dirhemden daha az birşeyler bırakmıştır ve onları da yalancı çıktığını zannettiğim bir yeminime kefaret olarak verin demiştir" diye nakletmiştir.                              '                     

 

1038.  Muâvıye b. Kurre'den rivayet edildiğine göre, babası yatsı namazını kıldığı vakit, oğullarına şöyle dermiş: "Yavrularım! Haydi uyuyun. Belki Allah sizleri geceleyin hayırla rızıklandınr (hayırlı evlatlar nasib eder)."

 

Ebu Mes'ud El-Ensarî Ukbe B. Amr (Ra)'In Zühdüne Dâir Haberler

 

1039. Ebû Mes'ûd el-Ensârî'nin dünyayı zikrederek şöyle de­diği rivayet edilmiştir: "Vallahi dünyadan âhirete bir dinar dahi götüremezsiniz. Sizden öncekilerin bıraktığı gibi biz de onları dün­yanın üzerinde ve içinde bırakıp gideceğiz, Onlar da sizin şimdi dünya için çekiştiğiniz gibi, onun için çekişmişlerdi. Ve sizin al-dandığınız gibi aldanmışiardı. Dininizi ve dünyanızı helak ettiği­niz (gibi helak etmişlerdi.)"

 

1040. Muhammed (b. Sîrîn)'den Mes'ûd'un (ra) bir ihtiyacı için bir zâta yardımcı oluverdiğini, evine geldiğinde ise bir hediye gör­düğü -Ibn Avn bunun ördek veya tavuk olabileceğini söylüyor- he­men bu ne diye sorduğu, kendisine 'Senin yardımcı olduğun zât gönderdi' denildiğinde, 'Derhal çıkartın onu, çıkartın onu, ben kar­şılığını dünyada almam' dediği rivayet edilmiştir.

 

 

 



[1] Ibn Tevbe'dir. Künyesi Ebû Süleyman veya Ebû Ishak'tır. Bkz. et-Tehzîb

 

[2] Hdye' de îbn Câbir, Abdurrahman b. Yezid b. Câbir'dir.

[3] Yani babamı onlara feda ederim. Geceleri Kur'ân okuyanlara namazlarında Kur'ân okurlarken ağlaştıkları için "Nevvâhîû" denilmiştir.

 

[4] Hılyetu'l-evliyâ   3/157, 7/90. İbn Mâce 4112. Suyûtî sahih olduğunu söylemiş­tir, bkz. Feyzu'l-kadir   4283. et-Terğîb ve't-terhîb    1/98.   ed-Dürrü'l-mensûr 4/259.

[5] Burada kitabın aslında silik var.

[6] Ibnü'l-Mübarek Zühd, s.81 "Hesapsız olarak geri dönüyorsun" kısmı yoktur.

[7] Müsned-i Ahmed 6/443

[8] Ibnü'l-Mübarek, Kitâbü'z-zühd s. 34. Bakınız: Şerhu's-sudûr s.6.

[9] Kitabın orjinalinde 748. rivayetten sonra 750. rivayet gelmektedir.

[10] Muhtemelen Allah Teâlâmn şu âyetinden alınmışa benziyor: Süs içinde yetişti­rilip mücadeleye açık olmayan (tartışmayı ve kavgayı   beceremeyeni) mi (Al­lah'ın parçası yaptılar)" Zuhruf sûresi 43/18.

[11] Hamîr b. Beşîr el-Hımyerfdir.        

[12] Süfyân b. Uyeyne'dir.

[13] Ibn Ebû Hâzim.

 

[14] Tirmizî, Zühd bâb 9; Ibn Mâce, Zühd bab 19; Müsned-i Ahmed 5/173

[15] Îbnü'l-Mübârek, ez-Zühd s.208, 209

[16]  Ibnü'l-Mubârek, ez-Zühd s. 108; Hılye 1)164.

[17] İbn Mâce 4220. Muhammed Fuad Abdulbâkî, bu hadisin ricalinin sika, fakat hadisin munkati' olduğunu söylemiştir.

[18] Talâk sûresi 65/3.

[19] Müsned-i Ahmed 5/156, 165,176 .

[20] Müsned-iAhmed 5/165.

[21] Müsned-i Ahmed  5/197. Hüyetü'l-evliyâ  4/172. Tirmizî 3801, 3802. İbn Mâce 156. İbn Hibbân 2259. Târîhu'l-Buhârî 9/23. Müstedrek 3/342.

[22] Bu râvi fiılye' de Abdullah şeklinde geçmektedir.

[23] Ibnu Abdullah b. eş-Şıhhîr'dir.

[24] Îbnü'l-Mübârek, Zühd. A'zamî, îbn Sa'd'ın da (4/290) rivayet ettiğini söylemiş­tir.

[25] İbnü'l-Mübârek, Zühd s.81. A'zamî, îbn Sa'd'ın (4/288) da rivayet ettiğini söyle­miştir.

[26] Ad! Abdullah b. Ishak es-Sakaffdir.

[27] Hılyetü'l-evliyâ 1/25. Cem'u'l-cevâmi'  626. Kenzü'l-ummâl 593.

[28] et-Tergtb ve't-terhîb 3/592; Mecma'ü'z-zevâid 1/93. Tirmizî 1971. Ebû Dâvud, Edeb bab 87; Müslim. el-Birrü ve's-sıla bab 29 no 105; Müsned-i Ahmed 1/384, 432; Şerhü's-Sünne 13/152.

[29] Buhârî 1/168, 2/138, 8/126; Müslim, Zekat bab 30 no 91; Tirmizî 2391; Nesâî, Adâbü'l-kuzât, bab 2; Müsned-i Ahmed 2/439.

[30] Ebû îshak Süleyman b. Ebû Iahak.

[31] Hhâfü's-sâdeti'l-müttakîn, 6/209, 7/234.

[32] Ta'cîlu'l-Menfa'a 'da Salim, Selim b. Beşir b. Hacel şeklindedir. Seleme de deni­lir. Sanki burada nisbet edilmiş.

[33] Kitabın buradan sonuna kadar olan kısmı, İbn Yûnus'un Ebû Tâlib Abdülkadir b. Yusuf tan sema ile yapılan rivayetlerdir. Kitabın    başından buraya kadar olan kısmı ise İbn yanus'un Ebû Tâlib'ten icazeti ile rivayet edilmiştir. Bunu da Yu­suf b. Muhammed b. Abdullah eş-Şâfi'î zikretmiştir.

[34] İbnü'l-Mübârek, ez-Zühd  s.7. A'zamî, Ebû Nuaym'ın el-Hılye 'de Muhammed b. Mukâtil tarikiyle 1/136 da rivayet ettiğini belirtmiştir.

[35] İbnü'l-Mübârek, ez-Zühd    s.199. A'zamî, Taberânî'nin de rivayet ettiğini, Heysemî'nm ise isnaddaki el-Mes'ûdfnin ihtilata maruz kaldığını söylediğine dikkat çekmiştir 10/257.

[36] İbnü'l-Mübârek, ez-Züh.d   s. 32. A'zamî, Muhammed b. Nasr'ın s. 53!de rivayet ettiğini söylemiştir.

[37] Tefsîr-i ibn Kesir 8/497.

[38] İbnü'l-Mübârek, ez-Zühd s. 168.

[39] Fecr sûresi 23.

[40] Îbnü'l-Mübârek, ez-Zühd   s. 15 A'zamî, Ebû Nuaym'ın Mesrûk'tan: "Kişiye Al-lahtan korkması ilim olarak ameliyle böbürlenmesi de cehalet olarak yeter" şeklinde rivayet ettiğini söylemiştir.

[41] Yani Kur'ân'da bir emir veya yasak duyduğun zaman senin kastedildiğini bil. Senin Allahla konuştuğuna ve sözün sana söylendiğine inan.

[42] Îbnü'l-Mübârek, ez-Zühd s. 12-13. A'zamî Ebû Nuaym'dan 1/130 rivayet ettiği­ni belirtmiştir.

[43] Ibnû'l-Mübârek, ez-Zühd 2/20.

[44] İbnû'l-Mübârek, ez-Zühd 2/20.

[45] Burada silik var.

[46] Îbnü'l-Mübârek, ez-Zühd s. 503, 504. A'zamî, Dârimfnin de Evfâ b. Delhem ta­rikiyle rivayet ettiğini kaydetmiştir, (metinde geçen) el-mezâyî', el-mezya' m çoğuludur. Fuhşiyatı yayanlar anlammadır (lügatlerde sır 'Mezâyir'in çok konuşan manasına geldiğini söylemiştir.45 tutmayan manası da verilmektedir), el-büzür ise, bezûr ve bezîr'in çoğuludur, yaymak anlamına ge­lir. Dârimî,

[47] İbnü'l-Mübârek, ez-Zühd s. 129. A'zamî ricali sika isnadlarla Taberânî'nin (10/303) de, Ebû Nuaym'm el-Hılye 'de Taberânî'den naklen   1/124 de rivayet ettiğini belirt­miştir.

[48] İbnü'l-Mübârek, ez-Ziihd, s. 89. îkrime b. Ammâr'dan şu lafizla rivayet etmiş­tir: "Resûlullah dedi ki: Muhammedin canı elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sevinçle dolan bir- ev mutlaka ibretle dolar, her sevinçle beraber bir keder var^ dır, s. 347'de de muhtasar olarak rivayet etmiştir,

[49] Tûr sûresi 52/27.

[50] Ahzâb sûresi 33/33.

[51] İbnü'l-Mübârek, ez-Zühd'de s. 22. Bu isnadla rivayet etmiştir. Rivayeti şöyle­dir: "Kimi sürekliibadeteyönelip çalışan kimseleri geçmek   sevindirirse, kendi­ni günahlardan alıkoysun. Zira siz Allah'a günahlarınızın azlığından daha ha­yırlı bir şeyle mülaki olmazsınız" A'zamî, bu   hadisi Ebû yahya'nın da rivayet et­tiğini söylemiştir. Heysemî isnadmdaki Yusuf b. Meymûn'un cumhur tarafın­dan zayıf, Ibn Hıbbân tarafından ise sika görüldüğünü söylemiştir. Diğer râvîleri ise sahih hadis râvîleridir.

[52] İbnü'l-Mübârek ez-Zühd'de Anbese b. Sa'îd'in Abbâs b. Zerîh'ten yaptığı rivayet tarikiyle zikretmiştir. A'zamî, Humeydf nin bunu Müsned 'inde Zekeriya b. Ebû Zâide'den rivayet ettiğini söylemiştir. Muâviye, Aişe'ye bir mektup yazarak: "Rasûlullah'dan (sav) duyduğun tirşeyi   bana yaz ve gönder" demiş. O da: "Resûlullahm (sav) şöyle dediğini duydum..." diyerek rivayeti zikretmiştir. 1/129.

[53] Îbnû'i-Mübârek ez-Zühd s.81

[54] Kasas sûresi 28/77.

[55] Meryem sûresi 19/31.

[56] Nahl sûresi, 23.

[57] Bakara sûresi, 2/245; Hadîd sıiresi, 11.

[58] Mecmau'z-zeuâid 10/145; Heysemî, Ahmed'in iki isnâdla rivayet ettiğini söyle­miştir. 2/522.

[59] Rahman sûresi, 55/54.

[60] Müsned-i Ahmed, 5/34; İbn Kesîr, 4/126.

[61] Zebîdî, İthâfus-sâdeti'l-müttekm, 9/13'de Yûnus b. Ubeyd tarikiyle, rivayet et­miştir. Taberânî, Beyhâkî, Şuab' ında Kuzâî ise Musnediış-   şihâb\&, el-Askerî, el-Emsâl'de "Ölüm vaiz olarak, ölüm zenginlik olarak ve ibadette meşgale ola­rak yeter." Şeklinde rivayet etmişlerdir. Tabarânî de, "Ölüm vaiz olarak ve yakın zenginlik olarak yeter" lafzıyle rivayete yervermiştir.

[62] Hılye'de "mescidde" otururlardı şeklindedir.

[63] Hılye'de "oruçlarımızı" şeklindedir.

[64] İbnu'l-Mubârek, ez-Zühd s.70; el-Azamî, bunu Muhammed b. Hafs, Yahya b. Osman, Muhammed b. Hamir bulunan bu isnadla merfû'   olarak, Ebû Nuaym'm da rivayet ettiğini söylemiştir. 'Muhammed b. Hamir rivayette tereddüd etmiş­tir5 demiştir. 4/99.

[65] Ilhâfu's-sâdeti'l-mütiakîn 9/49.

[66] Buhârî, 4/5; 7/24; 8/23,82; Fethu'l-bârî 5/375; 9/198,219; 10/484,481,482; Müs­lim, el-Birru ve's-sıla 6/28;

     Müsned-i Ahmed 2/245; Tirmizî 1988.

[67] Mecmau'z-zeuâid 10/293'de muhtasar olarak şöyle rivayet edilmiştir. Huzey­fe'den (ra) rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (sav) şöyle   demiştir: "Haramla beslenen beden cennete girmeyecektir. O, ateşe müstahaktır."

     Heysemî, Taberânfnin el-Evsal'ta, Eyyûb b. Süveyd ve Sevrî isnadiyla rivayet ettiğini, rivayetin sağlamolduğunu söylemşitir. Ayrıca   İbrahim b. Halef er:Remlî'den de rivayet ettiğini, fakat kendisininonutanımadığınıbelirtmiştir. İsnadın diğer ricalinin ise sahih ricali olduğunu   kaydetmiştir. Aynı rivayet îbn Abbâs'tan da gelmiştir. Taberânî rivayet etmiştir. Ancak isnadındaki Hüseyin b. Kays metruktür. Taberânî, es-  Sağîr 1/225; Mişkâiü'l masâbih 2272.

[68] Câsiye 45/20

[69] ez-Zühd. İbnü'l-Mubârek s. 31. Habiburrahman el-A'zamî bunu Muhammed b. Nasr'ın Kıyâmu'l-leyl s. 60'da rivayet ettiği söylemiştir.

[70] Ebû Dâvûd, el-Libâs 29; Tirmizî 1988-99; İbn Mâce 59,4173; îlhâfu's-sâdeti'l-müttakîn 8/338.

[71] Abdurrahman b. Yezîd b. Câbir

[72] Allah teâlânın, 'Diriler ve ölüler için Arzı toplanma yerleri yapmadık mı?' âyetinden alınmıştır. Mürselât

     sûresi, 77/25-26.

[73] îlhâfu's-sâdeti'l-muttekîn 5/147, aynı isnadla Ebû Nuaym el-Hılye'de de rivayet etmiştir.

 

[74] et-Terğîb ve't-terhîb 4/532. Münzirî, Buhârî'nin er-Rikâk 5'te rivayet ettiğini, Tirmizı'nin bab 17Jde yer verdiğini söylemiştir. Müsned-i Ahmed 3/41, 47, 157, 267. İbn Kesîr 7/480. Mecmau'z-zeuâid 10/48

[75] Babası, Nubeyt b. Şureyt'tir.

[76] Tirmizî 66; îbn Mâce 4125