MUKADDİME
Allah'ın Kitabı'nı
Okuma Şekli ve Görüş Ayrılıkları:
Okumanın mekruh, haram
olma şekilleri ve bununla ilgili ayrılıklar.
Buhari'nin rivayetine
göre Katade şöyle demiş: Ben Enes'e Resulullah (s.a.v.)'ın Kur'an okuyuşunun
nasıl olduğunu sorduğumda bana şöyle dedi: O
"bismillahirrahmanirrahim"i okuduğunda "bismillah"ı
"er-rahman"ı ve "er-rahim"i iyice uzatırdı." (Buhari,
F.Kur'an 29)
Tirmizi, ümmü Seleme'nin
şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.) kesik kesik okur ve:
"Elhamdülillahi Rabbil alemin (alemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun)"
der sonra durur, "er-rahmanirrahim" der, sonra durur. Hz. Peygamber
(maliki yerine): "meliki yevmiddin" diye okurdu. Tirmizi: Bu garib
bir hadistir demiştir. Ebu Davud da buna yakın ifadelerle hadisi rivayet
etmiştir. (Tirmizi, Kıraat 1; Ebu Davud, hd. no: 4001)
Peygamber (s.a.v.)'in
şöyle dediği rivayet edilmektedir: "İnsanlar arasında en güzel sesli kişi,
Kur'an'ı okuduğu zaman Yüce Allah'tan korktuğunu gördüğün kimsedir."
Ziyad en-Numeyri'den
rivayete göre o, beraberindeki Kur'an okuyucuları ile birlikte Enes b. Malik'in
yanına varmış. Kurralardan birisine: Oku, denilmiş, o da sesini yükselterek
neş'elendirici bir üslupla okumuş. Okuyucunun sesi de ince idi. Bunun üzerine
Enes, yüzünü açtı -yüzü üzerinde siyah bir bez parçası (peçe) bulundururdu-
dedi ki: Ey filan, onlar (ashab) böyle yapmıyorlardı. Enes, hoşuna gitmeyen
birşeyi gördü mü yüzü üzerindeki bezi açardı.
Kays b. Ubad'ın şöyle
dediği rivayet edilmektedir: Resulullah (s.a.v.) zikir (Kur'an okuma) esnasında
sesi yükseltmeyi hoş görmezlerdi.
Kur'an okurken sesin
yükseltilmesini mekruh gördükleri rivayet edilenlerin bir kısmı: Said b.
el-Müseyyeb, Said b. Cübeyr, el-Kasım b. Muhammed, el-Hasen, İbn Sirin,
en-Nehai ve başkaları ...
Yine bunu mekruh
görenler arasında Malik b. Enes ve Ahmed b. Hanbel de vardır. Bunların tümü,
Kur'an okurken sesi yükseltmeyi ve neşelendirecek bir şekilde nağmeli okumayı
mekruh kabul etmişlerdir. Said b. el-Müseyyeb'den rivayet edildiğine göre o,
bir seferinde cemaate namaz kıldıran Ömer b. Abdülaziz'in kıraatte nağme
yaptığını işitince ona haber gönderip şunları söyledi: Allah seni ıslah etsin.
İmamlar bu şekilde okumazlar. Bundan böyle Ömer b. Abdülaziz nağmeli bir
şekilde okumaya son verdi.
el-Kasım b. Muhammed'in
şöyle dediği rivayet edilmektedir: Bir kişi Peygamber (s.a.v.)'ın Mescidinde
Kur'an okudu ve nağme yaptı. el-Kasım buna tepki göstererek şunları söyledi:
Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz O, aziz bir
kitaptır. Önünden de arkasından da batıl ona hiçbir surette erişemez"
(Fussilet, 41-42).
İmam Malik'ten rivayet
edildiğine göre; ona namazda Kur'an okurken sesi yükseltmeye dair soru
sorulmuş, o da bunu oldukça çirkin gördüğünü belirterek tepki göstermiş, Kur'an
okurken sesin yükseltilmesinden hoşlanmadığını belirtmiştir.
İbnu'l-Kasım'ın ondan
rivayetine göre, namazda nağme yapma hakkında İmam Malik'e soru sorulmuş, o:
Hoşuma gitmez, demiş ve şunları eklemiştir: Bu şekilde okuyuş karşılığında
birkaç dirhem alsınlar diye Kur'an'ı şarkı gibi okuyorlar.
Bazı kimseler de
Kur'an'ı yüksek sesle okumayı ve hoşa gidecek şekilde nağmeli tilaveti caiz
görmüşlerdir. Çünkü okuyucu Kur'an okurken sesini güzelleştirecek olursa,
ruhları daha çok etkiler, kalpler onu daha çok dinler. Buna da Hz.
Peygamber'in: "Seslerinizle Kur'an'ı süsleyiniz" şeklindeki buyruğunu
delil gösterirler. Bunu Hz. Peygamber'den el-Bera' bin Azib rivayet etmiştir.
Hadis Ebu Davud ve Nesei tarafından tahric edilmiştir." (Ebu Davud, Vitr
20; Nesai, İftitah 83; İbn Maceh, İkame 176)
Hz. Peygamber'in şu
buyruğunu da delil gösterirler: "Kur'an ile teganni etmeyen bizden
değildir." Bunu da Müslim rivayet etmiştir. (Buhari, Tevhid 44)
Gösterdikleri deliller
arasında Ebu Musa (el-Eş'ari)'nin Hz. peygamber'e söylediği şu sözler de yer
almaktadır: Benim Kur'an okuyuşumu dinlediğini bilseydim, ben onu alabildiğine
güzel okurdum.
Yine Abdullah b.
el-Muğaffel'in şu sözünü de delil gösterirler: Resulullah (s.a.v.) Mekke'nin
fethedildiği sene geceleyin bir yolculuğunda devesi üzerinde Feth suresini
kıraatinde terci' yaparak (sesini yükseltip alçaltarak) okumuştur. (Buhari,
F.Kur'an 30; Müslim, S.Müsafirin 237; Ebu Davud, Vitr 20)
Bu görüşü kabul edenler
arasında Ebu Hanife ve arkadaşları, Şafii, İbnü'l-Mübarek, en-Nadr b. Şumeyl de
vardır. Ebu Cafer et-Taberi ile Ebu'l-Hasan b. Battal'ın kadı Ebu Bekr b.
el-Arabi'nin ve başkalarının da tercih ettiği görüş budur.
Derim ki: Birinci görüş,
zikrettiğimiz deliller ve ileride gelecek hususlar dolayısıyla daha sahihtir.
İkinci görüşün savunucuları tarafından ileri sürülen birinci hadis, zahiri
anlamı üzere alınmamalıdır. Bu hadis, maklub türünden ifadeler kapsamına girer.
Yani: "Seslerinizi Kur'an ile süsleyiniz" demektir. el-Hattabi der
ki: Hadis imamlarından birden çok kişi: "Kur'an ile seslerinizi
süsleyiniz" şeklinde açıklamış ve bu hadis "maklup" türüne girer
demişlerdir. Nitekim Araplar: "Ben deveyi havuza arzettim (götürdüm)"
diyeceklerine: Havuzu deveye arzettim, derler. el-Hattabi der ki: Bunu Ma'mer
Mansur'dan, o da Talha'dan rivayet etmiştir. Ve bu rivayetinde önce Kur'an'ı
zikredeceklerine sesleri zikretmiştir. Yani hadisi: "Seslerinizi Kur'an
ile süsleyiniz" anlamında rivayet etmiştir. Doğrusu da budur.
el-Hattabi der ki: Talha
b. Abdurrahman b. Avsece'nin el-Bera'dan rivayetine göre Resulullah (s.a.v.):
"Seslerinizle Kur'an'ı süsleyiniz" diye buyurmuştur. Yani onu okumak
alışkanlığını edinin, sesleriniz onunla meşgul olsun, onu bir parola ve bir süs
edinin demektir. Bunun Kur'an okumaya ve bununla çokça uğraşmaya bir teşvik
demek olduğu da söylenmiştir. Ebu Hureyre'den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Resulullah (s.a.v.)'i şöyle buyururken dinledim: "Kur'an ile seslerinizi
süsleyiniz." (Heysemi, M.Zevaid, 7, 170)
Hz. Ömer'in de:
"Kur'an ile seslerinizi güzelleştiriniz" dediği rivayet edilmektedir.
Derim ki: İşte Hz.
Peygamber'in: "Kur'an-ı Kerim ile teganni etmeyen bizden değildir"
hadisinin de ifade ettiği anlam budur. Kur'an ile sesini güzelleştirmeyen
bizden değildir, demektir. Abdullah b. Ebi Müleyke de hadisi böylece
açıklamıştır. Abdülcebbar İbnü'l-Verd dedi ki: İbn Ebi Müleyke'yi şöyle derken
dinledim: Abdullah b. Ebi Yezid dedi ki: Ebu Lübabe yanımızdan geçti, biz de
evine girinceye kadar arkasından yürüdük. Dış görünüşü pek de iyi değildi. Onun
şöyle dediğini işittim: Resulullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim:
"Kur'an'ı okurken teganni etmeyen bizden değildir." (Abdülcebbar) der
ki: Ben İbn Ebi Müleyke'ye şöyle dedim: Muhammed'in babası, şayet okuyanın sesi
güzel değil ise ne yapmalıdır dersin? İbn Ebi Müleyke dedi ki: Gücü yettiği
kadar onu güzelleştirir. Bu hadisi Ebu Davud zikretmiştir. (Ebu Davud, hadis
no: 1471)
Yine Ebu Musa
el-Eş'ari'nin Peygamber (s.a.v.)'e söylediği şu söz de böyle açıklanmalıdır:
Eğer senin benim okuyuşumu dinlediğini bilseydim, Kur'an okurken sesimi
güzelleştirir, süsler ve tertil ile okurdum.
İşte bu Ebu Musa'nın
fıtri olan ses güzelliğine rağmen Kur'an-ı Kerim'i hızlıca okuduğunu
göstermektedir. Şayet Peygamber (s.a.v.)'ın kendisini dinlemekte olduğunu
bilseydi, kıraatini uzatır ve ağır ağır (tertil ile) okurdu. Tıpkı Peygamber
(s.a.v.)'ın huzurunda okuduğu gibi. Bu da Kur'an okurken sesinin güzelliğini
artırırdı. Yoksa Resulullah (s.a.v.)'ın: "Kur'an seslerle veya başka
şeylerle güzelleştirilir" anlamına gelecek bir söz söylediğini ileri
sürmekten Allah'a sığınmak gerekir. Her kim böyle bir açıklama getirirse o
kesinlikle Kur'an'ın onun güzelleştirecek, süsleyecek birisine ihtiyacı
olduğunu ifade etmiş olacağından, büyük bir iddiada bulunmuş olur. Halbuki
Kur'an-ı Kerim nurdur, ışıktır. Kur'an, güzelliğine bürünen, onun ışığı ile
aydınlanan kimse için en üstün ve Yüce süstür.
Şöyle bir açıklama da
yapılmıştır: Süsleme emrinin anlamı, okuma şekillerini elde edip seslerimizle
onları süslemek ve ölçülü bir şekilde okumak demektir. Yani "Kur'an
okuyuşunu seslerinizle güzelleştiriniz" anlamına gelir. O vakit (hadiste
geçen): "Kur'an" kelimesi Kur'an okumak, kıraat anlamına gelir.
Nitekim Yüce Allah'ın: 'Ve sabah vaktinin Kuran'ı'' (el-İsra, 78) buyruğuyla
sabah vakti Kur'an okumak kastedilmiştir. Yine: "O halde Biz onu (Cebrail
aracılığıyla) okuduğumuz vakit sen onun Kuran 'ına uy!''' (el-Kıyame, 18)
buyruğundaki "Kur'an" kelimesi de Kur'an'ın okunması anlamındadır.
Müslim'in Sahih'inde
Abdullah b. Amr'dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Gerçek şu ki,
denizde Süleyman (a.s)'ın zincire vurduğu ve tutuklanmış olarak alıkonulan
şeytanlar vardır. Bunların çıkıp insanlara karşı bir Kur'an (yani okuyacak
birşey) okumaları zamanı yakındır." (Müslim, Mukaddime 7)
Şair Hz. Osman hakkında
da şunları söyler: "Kurban ettiler o saçları ağarmış ve (alnında) secdenin
izlerini taşıyanı Geceyi kimi zaman tesbih (namaz) ile kimi zaman Kur'an
okuyarak geçireni."
Bu açıklamaya göre
hadis'e belirtilen manayı vermek doğru olur. Ancak tilavet demek olan Kur'an
okumayı -ilerde açıklayacağımız üzere- sınırlarından dışarıya çıkartacak
olursak bu men edilmiştir.
Zayıf bir görüş olarak
şöyle de denilmiştir: Kur'an ile teganni etmenin anlamı ihtiyaç duymanın ve
fakirliğin zıddı olan zengin olmak duygusu anlamına gelen
"istiğna"dan türetilmiştir. (Şarkı anlamına gelen "ğina"dan
türetilmemiştir.) Nitekim ihtiyaç duymadı anlamında (...) denilir. es-Sihhah'da
şöyle denilmektedir: (...) muhtaç olmamak, Allah tarafından ihtiyacının
giderilmesi anlamındadır. (...) ise birinin ötekine muhtaç olmaması
anlamındadır. Nitekim Temimli el-Muğire b. Habna şöyle demiştir: "Her ikimizin de hayat boyunca kardeşine
ihtiyacı yoktur Öldük mü de bu ihtiyaçsızlığımız daha da artacaktır."
Süfyan b. Uyeyne ile
Veki' b. el-Cerrah da bu açıklamayı kabul etmişlerdir. Böyle bir açıklamayı Süfyan,
Sa'd b. Ebi Vakkas'tan da rivayet etmektedir.
Yine Süfyan'dan bir
başka açıklama şekli de rivayet edilmektedir. Bu şekli de İshak b. Raheveyh
zikreder. Yani Kur'an sayesinde onun dışında kalan sözlere ihtiyaç duymaz.
Nitekim Muhammed b. İsmail el-Buhari de bu açıklamayı benimsemiştir. Çünkü bu
açıklamayı naklettiği (Buhari, F.Kur'an 19)
Bab başlığının akabinde
Yüce Allah'ın şu buyruğunu zikretmektedir: "Onlara karşı okunup duran ve
bizim sana indirdiğimiz kitap onlara yetmedi mil" (el-Ankebut, 51)
Burada Kur'an-ı Kerim
sayesinde başka sözlere ihtiyaç duymamaktan kasıt, geçmiş ümmetlerin
haberlerine dair bilgilere muhtaç olmamaktır. Tefsir alimleri bunu bu şekilde
açıklar.
Kur'an'ı teganni ile
okumanın anlamının, onunla hüzünlenip kederlenmek demek olduğu da söylenmiştir.
Yani Kur'an okuyan kimsenin üzerinde Kur'an tilaveti esnasında sevincin zıddı
olan hüzün ve kederin etkileri görülür, demektir. Burda teganni ise zengin
olmak, ihtiyaç duymamak anlamına gelen (...) kökünden gelmemektedir. Çünkü bu
kökten türemiş olsaydı o vakit Hz. Peygamber'in (...) demesi, (...) ifadesini
kullanmaması gerekirdi. Bu görüşü İmam Ebu Muhammed İbn Hibban el-Büsti'nin de
yer aldığı bir grup ilim adamı kabul etmiştir.
Görüşlerine delil olarak
Mutarrif b. Abdullah b. eş-Şihhir'in babasından yaptığı şu rivayeti
gösterirler: "Resulullah (s.a.v.)'ı namaz kılarken gördüm. Göğsünden
ağlamaktan dolayı tencerenin kaynarken çıkardığı uğultu gibi bir ses
duydum." (Ebu Davud, Salat 156, 157; Nesai, Sehv 18)
Bu görüşü savunanlar
derler ki: Bu haber, sözü geçen hadis ile kederlenmenin kastedildiğine dair
açık bir ifade taşımaktadır. Ayrıca bu görüşlerine hadis imamlarının rivayet
ettiği Abdullah b. Mes'ud'dan gelen şu hadisi de destekleyici delil olarak
göstermişlerdir. Peygamber (s.a.v.) ona: "Bana Kur'an oku" dedi.
(Abdullah b. Mes'ud der ki): Ona Nisa suresini okumaya başladım. Nihayet Yüce
Allah'ın: "Her ümmetten (peygamberlerini) birer şahit, bunların üzerine de
seni şahit kıldığımız zaman halleri nice olur" (Nisa, 41) ayetine
vardığımda Hz. Peygamber'e baktım, gözlerinden yaş aktığını gördüm. (Buhari,
F.Kur'an 33, 35; Müslim, S.Müsafirın 247, 248)
Şimdiye kadar dört ayrı
açıklama şeklini sıralamış olduk. Bütün bunlar arasında nağmeli bir şekilde
sesi alçaltıp yükselterek Kur'an okunacağına dair ifadeler taşıyan bir açıklama
yoktur.
Ebu Said b. el-A'rabi,
Peygamber Efendimizin: "Kur'an ile teganni etmeyen bizden değildir"
hadisiyle ilgili olarak şunları söylemektedir: "Araplar, çoğu
konuşmalarında şarkı ve nağmeye düşkün kimseler idiler. Kur'an-ı Kerim nazil
olunca şarkı yerine nağmeli okuyacakları, alışageldikleri şekilde
seslendirecekleri sözün Kur'an olmasını arzuladılar. İşte bundan dolayı
Peygamber: "Kur'an ile teganni etmeyen bizden değildir" diye buyurmuştur.
Beşinci açıklama şekli:
Bu, hadisi nağmeli okuyuşa ve neşelendirecek şekilde seslendirmeye delil
getirenlerin açıklama şeklidir. Ömer b. Şebbe anlatıyor: Ben, Ebu Asım
en-Nebil'e, İbn Uyeyne'nin Hz. Peygamber'in: "teganni etmeyen"
şeklindeki sözünü yani onunla başkasına ihtiyaç duymamak anlamına yorumladığını
sözkonusu ettiğimde, şunları söyledi: İbn Uyeyne bu açıklaması ile sözedilmeye
değer bir iş yapmış değildir. İmam Şafii'ye de bu yorumu hakkında soru
sorulunca şöyle demiş: Biz bunu daha iyi biliriz. Eğer Peygamber (s.a.v.)
ihtiyaç duymamak anlamına gelen istiğnayı kastetmiş olsaydı: Kim istiğna
duymazsa ..... derdi. O böyle demeyip "teganni etmek" tabirini
kullandığına göre, onun teganniyi kastetmiş olduğunu bilmiş olduk. Taberi der
ki: Bizim bildiğimize göre Arap dilinde teganni sesi nağmelendirmek suretiyle
güzel ses çıkarmak demek olan ğınadır (yani şarkı söylemektir.) Şair şöyle
demiştir: "Şiir söyledin mi nağmeli söyle Çünkü bu şiiri nağmeli söylemek
bir yarıştır."
Teganni'nin istiğna
anlamına geldiğini iddia eden bir kimse şunu bilmeli ki, Arap dilinde ve
şiirlerinde bu anlamda kullanılmış değildir. İlim ehlinden de bunun bu anlama
geldiğini söyleyen bir kimsenin olduğunu bilmiyoruz. el-A'şa'nın: "Ben bir
zamanlar Irak'ta uzun süre ikamet etmiş ve ikametim süresince de iffetini
korumuş bir kişiydim"
Sözünü delil gösterip
burada "istiğna"yı kastettiğini ileri süren kimse yanlış bir iddiada
bulunmaktadır. Çünkü el-A'şa burada "ikamet yeri"ni kastetmiştir.
Nitekim Araplar bir kişi hakkında "filan yerde ikamet etti" demek
isterken işte bu kelimeyi kullanırlar. Yüce Allah'ın: "Orada ikamet
etmemişler gibi oldular" (el-A'raf, 92) buyruğu da bu türdendir. Bu görüşü
ileri süren kimselerin şairin: "
"Ve biz öldüğümüzde
birbirimize ihtiyaçsızlığımız daha da artacaktır" Sözlerini delil
göstermesi ise bir yanılmadır. Çünkü burada geçen "et- Teğani" kökü
her biri diğerine ihtiyaç duymayan iki kişi hakında kullanılan
"tefaul" veznindedir. Mesela, vuruşan iki kişi hakkında "İki adam
vuruştu" denilir. İki kişinin ortaklaşa yaptığı bir fiil hakkında bunu
söyleyen bir kimsenin aynı şeyi tek kişi hakkında söylemesi yerinde olmaz.
Dolayısıyla (...) demek doğru olmaz. Aynı şekilde istiğna anlamında da
(teganniden) demek de doğru olmaz.
Derim ki: Taberi'nin
"teganninin istiğna anlamında kullanıldığı Arap dilinde rastlanılmış bir
şey değildir" şeklindeki iddiası yerinde değildir. Çünkü önceden de
belirttiğimiz gibi el-Cevheri, bunu bu manada zikrettiği gibi el-Herevi de bu
anlamda zikretmiştir. Taberi'nin: "Faale kipi karşılıklı olarak iki
kişinin yaptığı iş hakkında kullanılır" şeklindeki ifadesine gelince, bu
kip birçok yerde tek bir kimsenin yaptığı iş hakkında da kullanılır. İbn
Ömer'in: "Ve o günlerde ben ergenlik yaşıma yaklaşmış bir genç idim"
şeklindeki sözleri bu türdendir. (Buhari, İlm 18, Salat 90, Ezan 161; Müslim,
Salat 254; Ebu Davud, Salat 112; Müsned, I, 264)
Araplar bu kipi
kullanarak: "Ayakkabıyı çekiçle dövdüm, hırsızı cezalandırdım, hastayı
tedavi ettim" dedikleri de çok olur. O takdirde burada "teğani"
kipi de bu türden kabul edilmelidir. Hz. Peygamber'in "teğannı
etmeyen" ifadesi hem şarkı söylemek hem de istiğna göstermek anlamlarına
gelmesi muhtemel olduğuna göre, bu iki anlamdan birisini esas alarak
yorumlamanın tercihe değer bir tarafı yok demektir. Hatta eğer bizim yapacak
başka bir yorumumuz yoksa bunun "istiğna" anlamına yorumlanması daha
uygundur. Çünkü böyle bir açıklama şekli Süfyan'ın da belirtmiş olduğu gibi
büyük bir sahabiden rivayet edilmiştir. İbn Vehb, Süfyan hakkında şöyle demektedir:
"Ben hadislerin te'vili hususunda Süfyan b. Uyeyne'den daha bilgili kimse
görmedim". Bilindiği gibi O (İbn Vehb), İmam Şafii ile görüşmüş ve onunla
çağdaş bir kimsedir.
Altıncı yorum: Bu da
Müslim'in Sahih'inde yer alan fazlalık esas alınarak yapılan yorumdur. Ebu
Hureyre'den rivayet edildiğine göre o, Resulullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken
dinlemiş: "Allah, sesi güzel bir peygamberin açıkça ve teganni ile Kur'an
okumasını sevdiği kadar birşeyi sevmiş değildir." (Müslim, S.Müsafirin 233,
Buhari F.Kur'an 19 )
Taberi der ki: Eğer İbn
Uyeyne'nin dediği gibi olsaydı, burada hem güzel sesin hem de açıktan
okunmasının sözkonusu edilmesinin bir anlamı olmazdı.
Buna karşılık biz de
şöyle deriz: "Açıktan okuması" ifadesinin Peygamber (s.a.v.)'ın sözü
olması muhtemel olduğu gibi, Ebu Hureyre'ye veya bir başkasına ait bir söz
olması ihtimali de vardır. Eğer birinci ihtimal sözkonusu ise -ki bu uzak bir
ihtimaldir- bu ifade Kur'an okurken dinleyenleri neşelendirmemek ve nağmeli
okumamak gerektiğine bir delildir. Çünkü Hz. Peygamber: "Onu nağmeli
okurdu" demeyip bunun yerine "açıktan okurdu" ifadesini
kullanmıştır. Yani, okurken hem kendisine sesini işittiriyor, hem de yanında
bulunanlara. Buna delil de Hz. Peygamber'in tehlil getirirken sesini
yükselttiğini duyduğu kimseye söylediği şu sözlerdir: "Ey insanlar,
kendinize acıyınız. Dua ettiğiniz kişi, sağır da değildir, hazır olmayan bir
gaip de değildir.. .. " Bu hadis tamamı ile ileride gelecektir. (Buhari,
Deavat 50; Müslim, Zikr 44; Ebu Davud, Vitr 26)
Şayet bu fazlalık bir
sahabi tarafından veya bir başka ravi tarafından eklenmiş ise, ileri sürdükleri
gibi burda kendilerinin lehine bir delil yoktur. Böyle bir te'vili mezhebimizin
ilim adamlarından birisi tercih ederek şöyle demiştir: Bu daha uygundur. Araplar,
sesini yükselten ve bunu arka arkaya sürdüren kimse hakkında "gani"
tabirini kullanırlar. Onun bu işi için de "ğina" lafzını kullanırlar.
İsterse şarkı nağmeleri gibi nağmeli söylemesin. Ayrıca ilim adamımız şunları
da söyler: İşte sahabi bu anlamda hadisi yorumlamıştır. Söylenen sözü daha iyi
bilen, maksadını daha iyi kavrayan elbette ki odur.
Ebu'l-Hasen b. Battal,
Şafii mezhebinin lehine delil getirerek şunu da söyler: Bu konuda mes'eledeki
kapalılığı İbn Ebi Şeybe tarafından yapılan şu rivayet ortadan kaldırmaktadır.
İbn Ebi Şeybe der ki: Bize Zeyd b. el-Hubab anlattı, dedi ki: Bize Musa b. Ali
b. Rebah babasından, o Ukbe b. Amir'den rivayetle dedi ki: Resulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu: "Kur'an'ı öğreniniz ve onunla teganni ediniz ve yazınız.
Nefsim elinde olana yemin ederim, onun (hafızalardan) ayrılıp gitmesi iki
yaşına basmış devenin yularından kaçıp kurtulmasından daha çabuktur."
(Mecmau'z-Zevaid, 7, 169)
Bizim (Maliki
mezhebimize mensub) ilim adamlarımız şöyle derler: Bu hadis-i şerifin senedi
eğer sahih ise, Kur'an-ı Kerim'i bize bütün hocalardan nesilden nesile o
şerefli çağa ve Resulullah (s.a.v.)'e kadar tevatür yoluyla ulaşan ve şekli
kat'i olarak bilinen kıraat şekli reddetmektedir. Bize tevatür yoluyla gelen bu
kıraatte, ne nağme sözkonusudur ne de başkalarını neşelendirerek okumak
sözkonusudur. Bununla birlikte harflerin mahreçlerinden çıkartılmasında,
uzatılmasında, idğam ve izhar yapılmasında ve benzeri kıraat şekillerinde işi
oldukça ileriye götürenlerin çokluğuna rağmen, böylesine rastlanılmamıştır.
Diğer taraftan nağmeli ve neşelendirecek şekilde okumakta hemzeli olmayan bir
harfi hemzeli imiş gibi okumak, med olmayan yeri medli okumak da sözkonusudur.
Bunun sonucunda tek bir elif birkaç elif, tek bir vav birkaç vav, tek bir harf ise
birden çok harfe dönüşür. Bu da Kur'anı Kerim'de bir fazlalığa sebebiyet verir.
Bu ise men edilmiştir. Bu şekilde okuyanlar eğer, hemze üzerinde durak yapacak
olurlarsa bu sefer birkaç hemze çıkartırlar. üzerinde durulan türden hemzeler
de varsa o sadece bir tanedir. Birden çok hemze değildir. Ve bu hemze ya mebni
olur, ya maksur olur. Denilse ki: Abdullah b. Muğaffel'in şöyle dediği rivayet
edilmiştir: Resulullah (s.a.v.) bir gece yolculuğunda devesi üzerinde iken Feth
suresini okudu. Kıraatinde terci' yaptı. (Buhari, F.Kur'an 30; Meğazi 48;
Tefsir 48. sure; Müslim, S.Müsafirin 237; Ebu Davud, Vitr 20)
Bunu Buhari zikretmiş ve
yaptığı bu terci'in niteliği ile ilgili olarak üç defa (hemzeleri uzatarak)
(...) a, a, a, ademiştir. (Buhari, Tevhid 50 )
Biz bununla ilgili
olarak şunu söyleriz: Bu Hz. Peygamber'in med yapılan yerde bunu iyice med
yaptığı şeklinde anlaşılmalıdır. Ayrıca sırtında yol aldığı devenin onu
sarsması halinde çıkarttığı sesin anlatilması olma ihtimali de vardır. Nitekim
sesini yükselten kimse eğer binek üzerinde ise bü"eğinin sarsmasının,
sesinin basıncında ve kesik kesik çıkmasında etki ettiği görülen bir şeydir.
Böyle bir ihtimal sözkonusu olduğuna göre bunu delil göstermek mümkün değildir.
Hadis hafızı Ebu
Muhammed Abdülgani b. Said, Katade'nin Abdurrahman b. Ebu Bekir'den, onun da
babasından rivayetine göre, Ebu Bekir (r.a.) şöyle demiştir: "Resulullah
(s.a.v.)'ın kıraatinde terci'siz (nağmesiz) med vardı."
İbn Cüreyc de Ata'dan, o
İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.)'ın nağme
yapıp neş'elendiren bir müezzini vardı. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Gerçek şu ki ezan düz kolay ve pürüzsüzdür. Eğer senin ezanın da düz
kolay ve pürüzsüz olacak ise oku, değilse okuma." Bunu Darakutni, Sünenınde
rivayet eder. (Darakutni, 2, 86)
Peygamber (s.a.v.)
ezanda nağmeyi yasakladığına göre Yüce Allah'ın koruması altında olan Kur'an-ı
Kerim'de nağme yapmayı caiz görmemesi daha uygundur. Çünkü Yüce Rabbimiz hak
sözünde şöyle buyurmaktadır: "Muhakkak Zikri (Kur'an'ı) Bizler indirdik ve
onu koruyacak olanlar da Bizleriz. "(el-Hicr, 9); "Önünden de
arkasından da batıl ona erişemez. O, Hakim ve Hamid tarafından indirilmiştir.
"(Fussilet, 42).
Şunu belirtelim ki bu
görüş ayrılıkları sesi yükseltip alçaltmak ve çokça nağme yapmak ile Kur'an'ın
anlamının anlaşılmaması hali ile ilgilidir. Eğer iş daha da ileriye götürülecek
ve Kur'an'ın anlamının anlaşılması bütünüyle engellenecek olursa, bu ittifakla
haramdır. Hükümdarların önünde ve cenazeler arkasında Kur'an okuyan Mısır'daki
okuyucuların yaptığı budur. Onlar bu şekilde okumanın karşılığında hediyeler ve
ücret alırlar. Fakat bu işleri sapıkçadır. Bu amelleri boşunadır. Onlar bu
şekilde Kur'an okuyarak Allah'ın Kitabı'nı değiştirmeyi helal görüyorlar.
Allah'ın indirdiği kitabında bulunmayan şeyleri ilave etmek suretiyle Allah'a
karşı cür'etkarca hareket etmeyi önemsemiyorlar. Bu onların dinlerini
bilmediklerinden, peygamberlerinin Sünnetlerinin dışına çıkmalarından ve Kur'an
okumakta kendilerinden daha önce geçmiş bulunan salih kimselerin izledikleri
yolun dışına çıkmalarından dolayı böyle olmaktadır. Onlar bu davranışlarıyla
şeytanın kendilerine süslü ve güzel gösterdiği amellerine yöneliyorlar. Bu işi
yapınca iyi bir iş yaptıklarını zannediyorlar. Hakikatte ise onlar sapıklıklarında
dönüp duruyorlar. Allah'ın Kitabı ile oynuyorlar. İnna lillah ve inna ileyhi
raciun. Fakat doğru sözlü Yüce Peygamber, bunun gerçekleşeceğini de haber
vermiştir. Nitekim Hz. Peygamber'in haber verdiği gibi olmuştur.
İmam Hafız Ebu'l-Huseyn
Rezin ile Ebu Abdullah et-Tirmizi el-Hakim Nevadirul-Usul adlı hadis kitabında
Hz. Huzeyfe'den Resulullah (s.a.v.)'nın şöyle buyurduğunu zikretmektedir:
"Kur'an'ı Arapların nağme ve sesleriyle okuyunuz. Sakın aşıkların
nağmeleriyle ve iki kitap ehlinin (Yahudi ve Hristiyanların) nağmeleriyle
okumayınız. Benden sonra şarkı ve ağıt yakar gibi Kur'an'ı nağmeli okuyacak
kimseler gelecektir. Kur'an onların hançerlerinden aşağıya inmez. Kalpleri
fitneye garkolmuştur. Bu okuyuşlarından hoşlananların kalpleri de onlarınki
gibidir. " (Mecmau'z-Zevaid, 7, 169)
İlim adamlarımız der ki:
Vaizlerin önlerinde ve toplantılarda günümüz Kur'an okuyucularının Kur'an
okudukları vakit, Arap olmayanların nağmeleri ile Kur'an okumalarının
Resulullah (s.a.v.)'ın yasakladığı şekil olma ihtimali çok yüksektir. Kıraatte
terci' (tekrarlamak ve nağme yapmak) hıristiyanların okuyuşu gibi harfleri
tekrarlayıp durmaktır. Tertil ise ağır ağır okumak, harfleri ve harekeleri açık
seçik bir şekilde çıkarmaktır. Kur'an okuyuşunda istenen budur. Yüce Allah
şöyle buyurmuştur: "Ve Kuran 'ı tertil ile (tane tane, ağır ağır) oku.
"(el-Müzemmil, 4)
Umm Seleme'ye Resulullah
(s.a.v.)'ın namazda Kur'an okuyuşuna dair soru soruldu da şöyle dedi: Onun
namazından size ne? O namaz kılar, sonra da kıldığı kadar uyur, sonra uyuduğu
kadar namaz kılar, sonra namaz kıldığı kadar uyurdu. Ve sabaha kadar bunu böyle
yapardı. Böyle dedikten sonra Hz. Peygamber'in kıraatinin nasıl olduğunu
anlattı. Onun harfleri tane tane açık seçik okumasını nitelendirdi. Bunu Nesai,
Ebu Davud ve Tirmizi rivayet etmiş, Tirmizi de: "Hasen, sahih, garib bir
hadistir" demiştir. (Ebu Davud, Vitr 20; Tirmizi, F.Kur'an 23)
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN
Kur'an ve ilim
Ehlinin, Riya ve Benzerlerinden Sakındırılması